Tarih \ 4-5
Hakan Yıldız How much are we aware thet the secret of the Ottoman Empire's success in spreading three continents lies within the well-thought, planned and realized organizationsas as much as the valour and braveness?
Years long archive researches provides countless information for us to imagine this campaign organized in 1711 with its all.
...from the official war declaration following the opinion-taking meetings of the Sultan to the imperial orders issued to initiate the preparations on the campaign route...
...from ovens constructed in each range where the army would take a break to be able to provide them with fresh bread to the buzcus who would start to serve at the end of the winter season in order to keep foods and beverages cold...
...from seeing janissaries off from Istanbul with festivals to the arrival of the soldiers coming from numerous states at the determined points...
Briefly, as discovering the “Secret of the Ottoman Victories”, this book presents an alive panorama of a forgotten world.
Osman Yıldırım, Meliha Köse Bu çalışmada nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik Millî Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının/Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 1926-1982 yılları arasında almış olduğu kararlar derlenmiştir. Öğretmen eğitimi konusunda alınan kararların orijinalliği, tarih ve sayı sıralaması (I. Cilt, 1926 - 1944; II. Cilt, 1945 - 1956; III. Cilt, 1957 - 1963; IV. Cilt, 1964 - 1982) göz önünde bulundurularak dört cilt şeklinde tasnif edilmiştir. Kitap, özellikle öğretmen eğitimini çok boyutlu olarak ele almak, ülkemizdeki öğretmen yetiştirme uygulamalarını incelemek, bu alandaki yayın eksikliğini gidermek ve araştırmacıların bilgisine kazandırmak için hazırlanmıştır. Türk eğitim sisteminin geçmişten günümüze gelişiminden eğitim ve toplum ilişkisine, öğretmen yetiştirme deneyimlerimizden öğretmen niteliklerine ve eğitim uygulamalarına kadar oldukça geniş bir alanda oluşturulan Başkanlık kararlarının araştırmacılara kazandırılması ile geçmiş tecrübe ve birikimin bugüne aktarılması sağlanmış olmaktadır.
Osman Yıldırım, Meliha Köse Bu çalışmada nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik Millî Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının/Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 1926-1982 yılları arasında almış olduğu kararlar derlenmiştir. Öğretmen eğitimi konusunda alınan kararların orijinalliği, tarih ve sayı sıralaması (I. Cilt, 1926 - 1944; II. Cilt, 1945 - 1956; III. Cilt, 1957 - 1963; IV. Cilt, 1964 - 1982) göz önünde bulundurularak dört cilt şeklinde tasnif edilmiştir. Kitap, özellikle öğretmen eğitimini çok boyutlu olarak ele almak, ülkemizdeki öğretmen yetiştirme uygulamalarını incelemek, bu alandaki yayın eksikliğini gidermek ve araştırmacıların bilgisine kazandırmak için hazırlanmıştır. Türk eğitim sisteminin geçmişten günümüze gelişiminden eğitim ve toplum ilişkisine, öğretmen yetiştirme deneyimlerimizden öğretmen niteliklerine ve eğitim uygulamalarına kadar oldukça geniş bir alanda oluşturulan Başkanlık kararlarının araştırmacılara kazandırılması ile geçmiş tecrübe ve birikimin bugüne aktarılması sağlanmış olmaktadır.
Osman Yıldırım, Meliha Köse Bu çalışmada nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik Millî Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının/Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 1926-1982 yılları arasında almış olduğu kararlar derlenmiştir. Öğretmen eğitimi konusunda alınan kararların orijinalliği, tarih ve sayı sıralaması (I. Cilt, 1926 - 1944; II. Cilt, 1945 - 1956; III. Cilt, 1957 - 1963; IV. Cilt, 1964 - 1982) göz önünde bulundurularak dört cilt şeklinde tasnif edilmiştir. Kitap, özellikle öğretmen eğitimini çok boyutlu olarak ele almak, ülkemizdeki öğretmen yetiştirme uygulamalarını incelemek, bu alandaki yayın eksikliğini gidermek ve araştırmacıların bilgisine kazandırmak için hazırlanmıştır. Türk eğitim sisteminin geçmişten günümüze gelişiminden eğitim ve toplum ilişkisine, öğretmen yetiştirme deneyimlerimizden öğretmen niteliklerine ve eğitim uygulamalarına kadar oldukça geniş bir alanda oluşturulan Başkanlık kararlarının araştırmacılara kazandırılması ile geçmiş tecrübe ve birikimin bugüne aktarılması sağlanmış olmaktadır.
Osman Yıldırım, Meliha Köse Bu çalışmada nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik Millî Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının/Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 1926-1982 yılları arasında almış olduğu kararlar derlenmiştir. Öğretmen eğitimi konusunda alınan kararların orijinalliği, tarih ve sayı sıralaması (I. Cilt, 1926-1944; II. Cilt, 1945-1956; III. Cilt, 1957 -1963; IV. Cilt, 1964 -1982) göz önünde bulundurularak dört cilt şeklinde tasnif edilmiştir. Kitap, özellikle öğretmen eğitimini çok boyutlu olarak ele almak, ülkemizdeki öğretmen yetiştirme uygulamalarını incelemek, bu alandaki yayın eksikliğini gidermek ve araştırmacıların bilgisine kazandırmak için hazırlanmıştır. Türk eğitim sisteminin geçmişten günümüze gelişiminden eğitim ve toplum ilişkisine, öğretmen yetiştirme deneyimlerimizden öğretmen niteliklerine ve eğitim uygulamalarına kadar oldukça geniş bir alanda oluşturulan Başkanlık kararlarının araştırmacılara kazandırılması ile geçmiş tecrübe ve birikimin bugüne aktarılması sağlanmış olmaktadır.
Gülhan Seyhun Çok uzun zamandır içeriğini bu kadar güzel sunan bir kitap adı görmemiştim. Bu çarpıcı başlangıçla satırlara daldığımda Atatürk’ü, Millî Mücadele’yi, Türk Devrimlerini ve Cumhuriyeti anlamış, özümsemiş, akıcı bir dille ve arı bir Türkçeyle ifade etmekte olan bir Cumhuriyet Kadını gördüm.
“Cumhuriyet Kadını” vurgusunu özellikle yaptım, çünkü Millî Mücadele gibi Türk’ün küllerinden yeniden doğduğu kutsal bir kavgadan sonra Cumhuriyet gibi bir Türk rönesansı en çok da onun uğrunda en büyük cefayı çeken Türk Kadınına yakışmıştı. Cumhuriyetin özgürleştiren, Türk’ü özüne döndüren rüzgârı en çok Türk Kadınına yeniden hayat vermişti. Bu nedenle yaşananları, nedenlerini ve bu yeniden doğuşun mimarını bu kadar güzel anlatanın bir Cumhuriyet Kadını olması, hem de “sahib-i seyf-ü kalem” bir Türk Subayı olması okurken bana gurur verdi.
Ellerinize, yüreğinize sağlık Miralayım. Asker, sağlıkçı, tarihçi ve akademisyen; tam anlamıyla Atatürk’ün hayalini kurduğu aydınlanmış Türk Kadının örneği değerli Gülhan Seyhun’un kaleminden yaşananlar, yaşamayı hayal ettiklerimiz ve yaşamak zorunda kaldıklarımız…
Ama en önemlisi, “yaşatmaya yemin ettiğimiz”!
Satırların ritmine bırakın kendinizi. Siz de dans eder gibi okuyacaksınız.
Selim Erdoğan
İbrahim Ethem Atnur Bu çalışma, Resi-i Cumhur Gazi Mustfa Kemal Paşa’nın Erzurum ve Kars’taki incelemelerini ve tabii olarak 1924 Erzurum depreminin ortaya çıkardığı büyük sorunların onun önderliğinde çözülmesini el almaktadır. Gazi’nin önderlik yeteneği ve çelik disiplini ile bir buçuk ayı dahi doldurmayan bir sürede inşaatlar bitirilerek felaketzedeler evlerine yerleştirilmiş, kışın kapıda olduğu bir dönemde halk büyük bir tehlikeden kurtarılmıştır. Dönemin kayıtlarına yansıyan bilgiler ışığında, Gazi’nin müthiş bir özveriyle çalıştığı ve yaptıkları ile Türk Milletine nasıl “Ata” olduğu çok net bir şekilde gözükmektedir.
Kezban Acar Bu kitap, Osmanlı-Rus savaşı,1853–56 Kırım savaşı, 1877–78 Osmanlı Rus Savaşı ve daha sonra bütün Avrupalı devletlerin dâhil olduğu Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş propagandasının bir aracı olan, Rus entelektüellerinin popüler resim, yaratıcılarının ise lubok adını verdikleri resimlerde, Rusluğun nasıl tanımlandığını ve “biz”i tanımlamada ve kimlik oluşturmada kurgulanmış Türk imajının oynadığı rolü incelemektedir.
Fatih Mehmet Eşki Birinci Dünya Savaşı Dönemi'nde Çarlık Rusya'nın birçok şehrinde faaliyet gösteren Rusça basın, 1914-1917 yılları arasında önemli görevler üstlenmiştir. Rusça basın, yoğun bir şekilde uygulanan askerî sansüre rağmen gazete ekleri ve ivedi sayılar vasıtasıyla propaganda faaliyetleri yürüterek savaş ortamını daha geniş bakış açısıyla gündemde tutmuştur. Kafkas Cephesi'nde yaşanan askerî hareketlilik ile asker ve subay mektupları, siyasi yorum ve değerlendirmeler, stratejik gelişmeler, esir askerler ve işgal edilen şehirlerin tanıtımı gibi birçok konu Rus kamuoyuna aktarılmıştır. Ayrıca en yetkili makam olan Rus Kafkas Ordusu Karargâh Merkezi tarafından son askerî gelişmeler günü gününe duyurulmuştur.
1914-1917 yıllarına ait günlük yayımlanan Rusça gazeteler; dönemin askerî, siyasi, idari, dinî, kültürel, ekonomik ve sosyal konuları gibi birçok yönünü yansıtması bakımından önemlidir. Bu kitapta, Kafkas Cephesi araştırmalarında daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak Rusça gazeteler ile Çarlık Rusya askerî arşiv belgeleri kullanılmıştır. Ayrıca bu alandaki Türkçe ve Rusça kaynaklar değerlendirilerek karşılaştırmalı bir yöntemle Kafkas Cephesi'ne daha geniş ve farklı bir bakış açısı ortaya konulmaya çalışılmıştır. İşgal edilen Anadolu şehirlerinin tamamı müstakil olarak ele alınmıştır. Kitap, bu yönü ile Türkiye'de ilgili alanda yapılan ilk çalışmadır.
Kafkas Cephesi hakkında diğer arşiv kaynakları ve dönemin Türkçe gazetelerinde çeşitli sebeplerle yer almayan olaylar, kişiler ve 3. Ordu askerlerine ait kahramanlık öykülerinin izi bu kitapta sürülebilmektedir. Araştırma, Kafkas Cephesi ve coğrafyasının az bilinen birçok yönünü ortaya çıkarmaktadır.
Salih Yılmaz Rusya’da Kırım’ın ilhakıyla “Putin Doktrini” olarak ifade edilen strateji uygulama safhasına geçmiştir. Buna göre Batı artık Rusya’nın güvenilir bir ortağı değildir. Rusya açısından uluslararası hukuk artık bir kurallar bütünü ve uluslararası koordinasyonu sağlayan norm değildir. Rusya’nın Suriye başta olmak üzere Ukrayna’da uluslararası hukuk kurallarının çoğuna riayet etmesinde Putin Doktrini’nin önemli bir etkisi vardır. Yeni stratejide Post-Sovyet ülkelerin egemenliği Rusya’nın koruması altındadır. Böylece tüm post-Sovyet ülkeler Rusya’nın müdahalesine açık hale gelmiştir. Putin Doktrinine göre herhangi bir post-Sovyet ülkeye muhalefetin çağrısı veya Rus azınlığın isteği ile müdahale edilebilecektir.
Rusya, Avrasya’da ve Suriye’de çıkarları çatışan Türkiye ile krize girmeyi göze alarak Suriye’ye müdahalede bulunmuştur. Bu müdahalenin genel tanımı özetle Putin’in tarihî Rus ideası politikasını aktifleştirmesidir. Günümüzde “Rusya’nın Yolu” tabiri, tüm dünyada hemen hemen kabul edilebilir seviyeye getirildi. Bu nedenle de Rusya, “ortak aklın yolu” felsefesini kabul etmeyen veya etmek istemeyen bir toplum ve devlet olarak tanınmaya başladı. Hem iç politika da hem de dış politikada Rusya’ya ‘özel’ bu duruma karşı çıkabilen etkin bir güç henüz bulunmuyor. Rus şair ve diplomat Fyodor İvanoviç Tyutçev dört mısralık meşhur şiirinde şöyle der:

Rusya akılla kavranmaz
Genel kabul görmüş bir arşınla ölçülmez
Onun kendine özgü bir hali, gelişimi vardır
Rusya’ya sadece inanılır, iman edilir.

Bu mısralarda ifade edilen fikirlerden gerçekçi biŗ Rusya tanımlaması çıkarılabilir. Tyutçev’e göre Rusya’yı anlamak istiyorsak “ona inanmak” gerekldir.
Bugünlerde, Türkiye-Rusya arasında ortaya çıkan kriz ve rekabeti anlamak için yakın dönemde olup bitenler bize bir hayli ipucu variyor. Ukrayna, Kırım ve Suriye krizlerinde Rusya’nın tavırları dolayısıyla “Rusya ne yapmaya çalışıyor?” sorusunu artık daha sık duyuyoruz ve önümüzdeki dönemde de duymaya devam edeceğimiz gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Bu sorunun cevabını Rusların tarihten kendilerine biçtikleri “kurtarıcı” rolünü anlamadan vermek mümkün değildir. Bu kitapta bu soruların cevapları verilmeye çalışılmıştır. Kitabımızda Putin Rusya’sının oluşumu ve Suriye’deki politikalarının genel sebepleri üzerinde durulmuştur. Bu kitaba ek olarak yakında yayımlanacak “Rusya-Türkiye Avrasya Rekabeti” adlı kitabımızı da okumanız yararlı olacaktır.
Salih Yılmaz Değerli okuyucular!
Rusya müthiş bir ülkedir. Kültürel kimliğinde 190’dan fazla etnik topluluk bulunmaktadır. Bunların çoğu tarihten itibaren var oldukları ana vatanlarında yaşıyorlar. Rusya’da farklı dil, inanç ve etnik yapıya sahip halklar kendi dillerini, geleneklerini ve göreneklerini korumakla kalmayıp, bunları gelecek nesillere aktarabilecek bir eğitim sistemi ile ülkenin kültürel zenginliğine katkıda bulunmaktadırlar.
2019 yılı, Rusya ve Türkiye’de karşılıklı olarak kültür ve turizm yılı olarak kutlanmaktadır. 2019 yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Rusya kültürü ve tarihine dair birçok etkinlik ile tanışma fırsatı bulacaklardır. Bu etkinlikler arasında konserler, sinema gösterileri, resim ve el sanatları sergileri vb. olacaktır. Tüm bu faaliyetler ile Rusya’nın kültürel zenginliğinin Türk toplumuna yansıması mümkün olabilir.
Okuyacağınız bu kitap Rusya Federasyonu etnik dünyasına rehberlik edecek ilgi çekici bir bilgi sunumuyla sizlere katkı yapacaktır. Bu kitabı okurken Rusya halklarının tarihi, dilleri, kültürleri, gelenekleri ve devlet ile olan ilişkilerini genel anlamda tanımış olacaksınız. Rusya coğrafyasını ve Rusya’yı anlamak istiyorsanız ancak o bölgede yaşayan halkların tarihini, siyasi, ekonomik ve kültürel gelişimini anlamakla ile işe başlamalısınız. Bu kitap size iyi bir rehber olacaktır.
Bu kitap Türk işadamlarına, siyasetçilere ve toplumun geneline Rusya’yı tanıma ve anlama konusunda faydalı olacaktır. Ayrıca, Rusya’nın tarihi geçmişini merak eden ve buna dair araştırmalar yapmak isteyen araştırmacılara, akademisyenlere, öğretmenlere ve öğrencilere de yeni bir başlangıç için ışık tutabilir.
Türkiye-Rusya işbirliğinin gelişmesine katkı yapması temennisiyle iyi okumalar dilerim.
Aleksey YERHOV - Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçisi
Mehmet Ziya Sanayi Tarihi (Tarih-i Sanayi) “İhtifalci” Mehmed Ziya Bey’in kaleme aldığı sanayinin doğuşunu, antik medeniyetlerden önce İslâm medeniyetine, oradan da Batı medeniyetine geçiş macerasını bir Osmanlı aydının gözlemiyle anlatan, Osmanlı Devleti’nin sanayi ve teknoloji tarihini merak edip öğrenmek isteyen herkesin kütüphanesinde bulundurması gereken bir başvuru kitabı. Mehmet Ziya Bey, yaşadığı dönemde İstanbul'da zor şartlar altındaki halkın moralini düzeltmek, kendine güvenini artırmak için Türk tarihinin önemli olayları veya kişileri için birçok ihtifaller düzenlemiştir.
Yaşar BEDİRHAN Hiçbir millet kurmuş olduğu medeniyeti, yalnızca kendi siyasi ve coğrafi hudutları içinde yaşatmak istemez. Her topluluğun mukadderatında, mevcut ve gelecek milletlerin nâm ve hesabına deruhte edilmiş müşterek bir hisse vardır.
Selçuklu sultanları için, insanlığın eski medeniyet merkezlerinden biri olan Kafkasların Türklüğe açılması, gelişigüzel ve maksatsız bir istilacılık hareketi değildi. Belki iyi planlanmış ve hesap edilmiş bir millî-dînî planın kutsiyet ve cihat damgası taşıyan şuurlu neticesiydi.
Onun içindir ki, İmparatorluğun ilk büyük sultanları Orta Asya bozkırlarından akan Müslüman Oğuz boylarını, bazen büyük kumandanlar idaresinde bazen de bizzat kendi komutaları altında, Kafkasları ele geçirmek için yönlendirmişlerdi.
Hüseyin Nesîmî Seyâhat, Abidin Nesimi'nin babası Hüseyin Nesîmî’nin 25 yaşında bir Osmanlı delikanlısı olarak 1893 yazında İtalya, İsviçre, Fransa, İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan, Sırbistan ve Bulgaristan topraklarına yaptığı gezi sırasında gördüklerini ve izlenimlerini anlattığı bir kitap. Siyasal ve toplumsal hareketlerin de içinde yer alan ve 1915 yılında Lice kaymakamlığı sırasında Diyarbakır Valisi Reşit Bey’in emriyle pusuya düşürülerek şehit edilen Hüseyin Nesîmî, bu gezi notlarına Osmanlı devletinin sorunlarına ilişkin tespitlerini ve çözüm önerilerini içeren bir bölüm de eklemiş. Yirminci yüzyılın başlarında Girit-Hanya’da basılmış olduğu için gözden kaçmış olan Seyâhat, gezi edebiyatımızı, modernleşme tarihimizi zenginleştirecek bir eser.
Turgay Merih Sadako, Hiroşima8217;ya atılan atom bombası kurbanlarından biridir. Bomba atıldığında iki yaşında olan bu küçük kız çocuğu o gün ölümden kurtulur ve on iki yaşına kadar sağlıklı bir yaşam sürer... Ancak radyasyona maruz kalmıştır; 1955 yılında aniden hastalanır ve yatağa düşer. Hastanede ölümle pençeleşirken acı sonunu kendisi de biliyordur. Ama bir Japon efsanesine göre, kâğıttan 1000 tane turna kuşu yapan kişinin dilekleri gerçekleşecektir; arkadaşlarından biri bu efsaneyi anlatır kendisine... Son bir umutla işe koyulur Sadako... Günlerce kâğıtları katlayarak turna kuşları yapar... Ne yazık ki 25 Ekim 1955 günü yaşama gözlerini kapattığında yapabildiği kuş sayısı 644\8217;tür. Eksik kalan turnaları Sadako8217;nun arkadaşları tamamlayıp onunla birlikte gömerler... Ve o günden sonra da turna kuşu barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi olur. Yazar bu alanda alışıla gelmemiş bir anlatım tarzıyla yaklaşık yarım asır devam eden bir mücadeleyi derli toplu ve yeniden kurgulanmış biçimde okuyucularımıza sunuyor.
Hakan AKPINAR Son Vapur, tarihimizde modern ordunun ilk darbesini anlatıyor.
Bu roman, 1876 yılında Sultan Abdülaziz'e karşı yapılan askerî darbeyi ve sonrasındaki siyasi gelişmeleri sürükleyici bir üslûpla ele alıyor. Dolmabahçe Sarayı'nda sabaha karşı yağmur altında yapılan bu isyan aslında Türk tarihinde modern ordunun ilk darbesidir. Bu darbeyle Osmanlı bir mevsimde üç padişah görüyor. 30 Mayıs 1876 sabahı Sultan Abdülaziz askerî bir darbeyle tahttan indirilirken yerine V. Murat geçer. V. Murat amcası Sultan Abdülaziz'i darbecilerle işbirliği yaparak tahttan indirmenin kefaretini ödercesine bilincini kaybedince 93 gün sonra tahttan indirilir. Yerine Sultan II. Abdülhamit tahta çıkarılır. Yani bir darbe 93 günde iki biata yol açar.
Son Vapur, meşrutiyet mücadelesi veren Yeni Osmanlılar ile taht-ı saltanatını korumaya çalışan Sultan II. Abdülhamit arasındaki siyasi mücadeleyi de anlatıyor. Tanzimat sonrası yüzünü Batı'ya dönen pozitivist Osmanlı aydınları ile gelenekçi aydınlar arasındaki mücadelenin, ilk kıvılcımların parladığı yıllar yine bu romanın satırları arasındaki temel siyasi ve felsefi mesaj olarak göze çarpıyor. Son Vapur, ilk işaretleri Tanzimat'tan başlayıp günümüze kadar süren bir siyasi ve felsefi kavganın da romanıdır.
Son Vapur, günümüzdeki siyasi ve felsefi kavgalar ile geçmişte yaşananların pek de farklı olmadığının çarpıcı bir kanıtı…
Mehmet Fatih Uysal Osmanlı padişahlarından Sultan II. Abdülhamid Han, devletin maddi ve manevi sıkıntılarının zirve yaptığı bir dönemde tahta geçmiştir (1876-1909). Abdülhamid Han, gerilemeye başlayan bir milleti ve siyasi yapıyı, tekrar eski gücüne kavuşturmak için canla başla mücadele etmiş müstesna bir devlet adamıdır.
Elinizdeki bu yayın, II. Abdülhamid, Tanzimat ve Islahat Fermanı, I ve II. Meşrutiyet, Devlet-i Âliyye'nin son döneminde ortaya çıkan çeşitli ideoloji ve fikir akımları başta olmak üzere tarihten günümüze İslami hareketler hakkında, alanında uzman hocalarla yapılmış dikkat çekici ve keyifli mülakatlardan oluşmaktadır.
Bu çalışmanın öncelikli amacı, moderniteyle birlikte her geçen gün geçmişle bağı kopan ve tarih şuurundan yoksun yetişen nesilleri mazisiyle buluşturmaktır. Böylece onların günümüz dünyasını ve Türkiyesini bilinçli ve bütüncül bir anlayışla okumaları sağlanmış olacaktır. Zira mazisini ve tarihî vakıaları bilmeyenlerin, ideal bir gelecek inşa etmeleri düşünülemez.
Eserin, birçok alanda okurlara medeniyet tasavvuru, yeni perspektifler, farklı açılımlar, ideal yaklaşımlar, tarih ve kültür bilinci sunacağı umulur.
Eski Çin Savaşan Beylikler döneminde toplum, savaş̧ ve yıkımdan yılar ve tüm mahfilleriyle çözüm arayışına girer. O zamanki düşünce okullarından biri, çareyi askerî yöntemlerde görür. Bu okulu en iyi temsil eden kitapların başında Sunzi Savaş Sanatı gelmektedir. İki bin beş yüz yıl önce yazılan bu eserin, Çin stratejik düşüncesinin gelişimi üzerindeki etkisi büyüktür ve strateji üzerine en eski kaynak olduğu kabul edilir. Aradan geçen binyıllar içinde çeviriler yoluyla dünyaya yayılan bu öğretinin bugün yalnızca askerlik değil siyaset, diplomasi ve uluslararası ilişkiler gibi sahalarla da alakalı olduğu düşünülüyor. Dahası, özellikle 20. yüzyılda Sunzi’nin stratejik düşüncesi evrensel bir içerik kazanmış ve eğitimden ticarete, psikolojiden kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok farklı alana uyarlanma imkânı bulmuştur. Ancak bu kadar ilgi ve sayısız çeviriye rağmen kitabın özlü sözlerinin bir tık ötesine geçen derin bir okumasını yapmak pek kolay değildir. Bu güçlüğü telafi etme amacıyla elinizdeki kitabı takdim ediyoruz. Bu yeni çeviri, Sunzi’nin stratejik düşüncesine nüfuz edebilmenizi kolaylaştıracak şekilde hem bu öğretinin Çin tarih ve felsefesi bağlamında gelişimini ele alıyor hem de öğretinin oluşturduğu bütüncül (holistik) düşünce sisteminin yapısal ipuçlarını irdeliyor.
Adem Özer, Ayşe Füsun Arsava, Fatma Taşdemir, Gökhan Albayrak, Hakan Taşdemir, Mehmet Ciğer, Mehmet Dalar, Nilgün Eliküçük, Saadat Rustemova Demirci, Umut Kedikli Suriye, Çatışma ve Uluslararası Hukuk isimli editöryal çalışma, 2011'de Suriye'de başlayan ve hâlâ devam eden bir çok devletin ve devlet dışı silahlı aktörün karıştığı Suriye iç savaşını uluslararası hukuk açısından teorik ve pratik yönleriyle analiz etmektedir.
2014 yılında hilafet ilan eden DEAŞ terör örgütü ile mücadele kazanılmış olmasına karşın Suriye'de barış ve istikrar henüz sağlanamamıştır. Esad rejiminin etkin kontrolünü arttırdığı Suriye, işlevsel olmayan, başarısız bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak komşu devletler açısından istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu kitabın amacı; Türkiye'nin ulusal güvenliğini önemli ölçüde etkileyen Suriye İç Savaşı'nın ortaya çıkardığı problemleri uluslararası hukuk perspektifinden ele almaktır ve okuyucuya başka bir kaynaktan kolaylıkla edinemeyeceği bilgi ve analizleri kapsamlı bir şekilde sunmaktır.
Doğan Hayat - Unutulan bir şey kalmasın.
- Olası mı?
- Hayır.
O güzel yıllar, arkadaşlıklar, anılar ve yaş ilerledikçe sevdaya dönüşen bağlılık yitip gitmesin…
Öğrencisi olmak ayrıcalığını yaşadığım okuluma vefa borcumun ilk taksiti… Büyük bir yapbozun parçalarından oluşan fotoğraflar ve anılarla örülü bir masal… Şanlı Yuva Kuleli...
Bugün öğrencisiz, öğretmensiz, kimsesiz, tek başına bekliyor eski, güzel günlere döneceği günü…
Kuleli Kışlasının inşa edildiği 1828'den günümüze Kuleli'nin ve Kuleli ailesinin öyküsü.
Kimileri bu kitapta kendinden bir şeyler bulacak, daha şanslılar ise kendini.
Ana kucağından Şanlı Yuva Kuleli'ye, uzun bir öykünün ilk sözcükleri gibi…
Abdulhakim Koçin, Eyüp Ertüren Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir dönemine iz bırakan Şeyh Said hadisesinin üzerinden tam 95 yıl geçmiştir. TBMM arşivinde bulunan bu hadise ile ilgili mahkeme tutanakları, yakın zamana kadar kapalı kalmış; özel izin verilenler dışındaki araştırmacılar tarafından incelenememiştir.
Bu kitap, İstiklal Mahkemesi dosyaları arasında bulunan ve Osmanlıca orijinali 366 sayfa olan 69. Karar numaralı muhakeme zabıtnamesinin çevirisidir. Dolayısıyla bu kitapta, Şeyh Said hadisesi kapsamında onunla birlikte aynı davada yargılanan 92 kişinin ifade ve savunmalarının, mahkemeye delil olarak sunulan ve mahkemede okunan yüzden fazla mektup ve bazı raporların çevirisi bulunmaktadır.
Kitapta yer alan belgelerin çevirisi yapılırken metnin orijinalitesine halel gelmesin ve bu konuda araştırma yapacak olanların güvenle kullanabilecekleri bir metin olması için sadeleştirilmeye gidilmemiştir. Ayrıca, kitapta hadisenin nedenleri, etkileri vb. tahlillere girilmemiş; mahkeme heyeti üyeleri ve maznunlarla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
Abdulkadir Macit Türk tarihinin mihveri konumunda olan Maveraünnehir, günümüze kadar üzerinde onlarca devlete ev sahipliği yapan stratejik bir özelliğe sahip olmuştur. Bu özelliğinden hareketle bölgenin 16. asra kadarki tarihine baktığımızda, genel itibarıyla, bölge üzerinde inşa ve imar ile şöhret bulan Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Hârizmşahlar ve Timurlular; imha veistila ile şöhret bulan Karahıtaylar ve Moğollar hâkimiyet kurmuşlardır. 16. asır itibarıyla de kökeni Cengiz Han’a dayanan ve Özbekler olarak nitelenen Şeybânîler bölgede hükümran olmuştur. Şeybânîler Altın Orda Cuci (Coçi) ulusunun Özbek adını alan Türk-Moğol boylarının bir kısmının Cuci’nin beşinci oğlu Şîbân soyundan olan Ebu’l-Hayr Han liderliğinde 16. asrın sonlarında bölgeye gelerek buradaki Timurlu idaresine son verme girişimleri ile gün yüzüne çıkmış, Muhammed Şeybânî Han ile de bölgenin hâkim yeni siyasal aktörü haline gelmiştir. O kadar ki Şeybânîler, yaklaşık bir asır Maveraünnehir, Hârizm, Fergana ve çevresinde hüküm sürmüştür. Ancak Şeybânîler hüküm sürdükleri süre zarfında dünya tarihsel dönüşümlerin yoğunluğunu artırdığı kritik bir eşikte Maveraünnehir’de devraldıkları Timurlu mirasını istenilen şekilde sürdüremedikleri gibi içte Şeybânî sultanları arasında yıllar süren rekabet ve çekişmeler ve dışta Safevîler ve Bâbürlüler ile giriştikleri yoğun siyasi ve askeri mücadeleler sebebiyle bölgenin parçalanmasının önüne geçememişlerdir. Bu kitap okuyucuya Şeybânîlerin bir asırlık hâkimiyetlerinin bütünlüklü bir fotoğrafını çekmektedir.
Abdullah Uçman, Abdülkadir İlgen, Abu Muslim Akdemir, Açıkgenç Alpaslan, Ahmet Güner Sayar, Ali Coşkun, Ali Utku, Ayhan Bıçak, Ayşe Durakbaşı, Bayram Ali Çetinkaya, Bedri Gencer, Beşir Ayvazoğlu, Buğra Ekinci, C. Muammer Muşta, Can Karaböcek, Cem Tezer, Cevriye Demir Güneş, Ceyhun Cengiz Akın, Cumhur Arslan, Cüneyt Köksal, David Grunberg, Derya Mengilli, Emine Gözde Özgürel, Emrullah Kılıç, Eyüp Sanay, Fatma Odabaşı, Fazlı Arslan, Fethi Gedikli, Gül Eren, Hacı Bayram Kaçmazoğlu, Halil İbrahim Düzenli, Hikmet Celkan, Hilal Görgün, Hüsameddin Erdem, Hüseyin Gazi Topdemir, İlkay Erdem, İsmail Köz, Kâmil Yeşil, Kemal Bakır, Kenul Bünyadzâde, Kevser Çelik, Kurtuluş Kayalı, Mehmet Akgün, Mehmet Ali Dombaycı, Mehmet Görmez, Mehmet Karaca, Mesud İnan, Murtaza Korlaelçi, Mustafa Erkal, Mustafa Günay, Mustafa Kara, Mustafa Kök, Mustafa Öztürk, N. Güngör Ergan, Naci Bostancı, Nasrullah Hacı Müftüoğlu, Necmeddin Tozlu, Necmi Uyanık, Nevzat Kösoğlu, Nuray Karaca, Nuray Kuray, Nurten Gökalp, Orhan, Okay, Osman Aydınlı, Ömer Hakan Özalp, Ömer Osman Sarı, Ömer Özden, Öner Necati, Rabia Karakoyun Gündoğdu, Rabia Karakoyun, Recep Batu, Recep Ertürk, Recep Kılıç, Recep Şentürk, Sadık Erol Er, Samed Bağçeli, Semra Uçar, Senail Özkan, Sönmez Kutlu, Suad Mertoğlu, Süleyman Dönmez, Süleyman Hayri Bolay, Şaban Ali Düzgün, Şengül, Çelik, Şükrü Hanioğlu, Tahsin Görgün, Tarık Tuna Gözütok, Uğur Odabaşı, Uluğ Nutku, Ümit Akça, Vâris Çakan, Yakup Yıldız, Yavuz Akpınar, Yavuz Unat, Yılmaz Özakpınar, Yılmaz Soyyer, Yusuf Kaplan, Yümni Sezen, Zeki Arslantürk Bu hacimli eseri hazırlamaktaki ilk hedefimiz, yeni nesillerimizin dedelerinin ve babalarının yakın geçmişte ortaya koydukları yaratıcı düşünceleriyle buluşmalarını sağlamak; her şeyi kendi gözleriyle görüp kendi akıllarıyla düşünmelerini temin etmek ve kendi ürettikleri fikirlerini kendilerinin tedavüle sürmelerine yardımcı olmaktır. Bu hususta önce aklımızı Batı'ya kiraya vermeyeceğiz veya onların aklını ödünç olarak alıp üzerine yatmayacağız. Çünkü sadece onlar düşünmüyorlar, biz de düşünüyoruz, biz de “imal-i fikir”de bulunuyoruz.
Bugün Türkiye, dünyadaki düşünce gündemini tespit ve tayin eden merkezde değil “çevre”de bulunmakta ve çoğu zaman merkezin tespit ettiği gündemlere bağlı olarak çevre durumunda hareket etmektedir.
Bundan dolayı ikinci hedefimiz, çevreden çıkıp merkezde yer almanın yolunun açılmasına yardımcı olmaktır. Aynı zamanda tarihte mensubu bulunduğumuz medeniyetimizin alternatif olarak ihyasına yardımcı olmak ve onun yeniden inşasında düşünce hayatımızın katkısını sağlamaktır.
Bu kitap, çağdaş Türk Düşüncesinin dünya düşünce arenasında görücüye çıkacak güçte olduğunu ortaya koymayı da amaçlamıştır. Düşünce hayatımızın “kendi tabii mecrası”na doğru gelişmesi devam ederse Türk düşüncesinin daha yeni ve daha özgün düşünceler üreterek dünya düşüncesine önemli katkı sağlayacağı muhakkaktır. Artık biz de Batılı düşünürlerin düşüncelerine göre kendimizi değerlendirme dönemini geride bırakarak, eskiden olduğu gibi, onların da bizim düşünce mahsullerimize bakarak kendi düşüncelerini değerlendirecekleri seviyeyi hedef almalı, sorunlarımızı kendimiz çözmeye yönelirken, ortaya koyacağımız çözüm tekliflerinin aynı zamanda başka toplumlar ve medeniyetler için de bir ufuk açabileceğinin farkında olmalı, böylece yeni ve evrensel fikirlerimizi daha çok üretme dönemlerine geçmeliyiz.
Beşir Mustafayev Ermeni (Hay) isyanlarının ortaya çıkışında Taşnak, Hınçak, Bolşevik vb. terör örgütleri, önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu örgütlerin tüm faaliyetlerine Rus yönetimi başta olmak üzere çıkar peşindeki dış güçlerin destek olduğunu gösteren çok sayıda arşiv belgesi bulunmaktadır. Okuyuculara takdim olunan “Tarihte Rus ve Ermeni Tedhişi” kitabı, bu belgelere dayanan gerçek bilgileri, Rus ve Ermeni terörünün Osmanlı'dan sonra Kafkaslar ve bilhassa Kuzey Azerbaycan'daki Müslümanlara yapılan katliamlardan Anadolu insanının haberdar olmaları için kaleme alınmıştır. Bugüne dek ele alınan kitapların -birkaç istisna dışında- hemen hepsi Ruslar başta olmak üzere emperyalist güçlerin tuzağına düşmüş ve sözde soykırım tezini çürütmek üzere yazılmıştır.
Konunun incelenmesinin çok büyük tarihî ve ilmî ehemmiyeti vardır. Böylece günümüzde de devam eden Rus ve Ermeni devlet terörünün gerçek yüzünün dünya kamuoyuna siyasiler ve dini (Hıristiyanlığı) kullanan kitleler değil tarihçiler tarafından aktarılmasının yerinde olacağı kanaatindeyiz. Çalışma; geniş okuyucu kitlesi, tarihçiler, gazeteciler, öğrenciler ve diplomatların ilgisine sebep olacağı belge ve bilgilere dayalı arşiv toplusu ve olayların kronolojisidir.
Tarihî olgu ve olaylar tarihçilere bırakılacak kadar elzemdir. Bu tarihî görevimizi eserimizde yerine getirmeye çalıştık. Elinizdeki bu kitap, işbu konuyla ilgili yıllardır araştırdığımız ve bir kısmını kaleme aldığımız çalışmamızdır. Kitaptaki belge, bilgi, zaman zaman görüş ve analizlerim hem meslektaşlarımın hem de okurlarımın katkı sağlayacak fikir ve eleştirisine açıktır.
Levent Şarlak Bu kitapta, dönemin en büyük siyasal gücü İngiltere'nin o dönem “yarı resmi gazetesi” olarak sayılmakta olan The Times Gazetesi'nin Birinci Dünya Savaşı'nın öncüsü de sayılan Balkan Savaşları'na siyaseten bakışını yansıtmak amaçlanmıştır. Kitapta, ana özne Balkan Savaşları olsa da gazetede yer aldığı hâliyle dönemin İttihatçı figürlerinden Osmanlı Ermenilerine; Selanik üzerine tartışmalardan haritası, mali ve idari bölümlemesi neredeyse 1920 tarihli Sevr Antlaşması ile birebir aynı olan yapının Osmanlı İmparatorluğu için önerilmesine kadar The Times'da yayınlanmış birçok farklı konu da değişik başlıklarda ele alınmıştır.
Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşma savaşı olduğu savını doğrular şekilde The Times'ın genel savaş öncesi bir yıllık başyazılarının neredeyse yarısı doğrudan Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkindir. Bu paylaşım savaşında Büyük Güçler arası rekabet de Paris, St. Petersburgh, Viyana ve Berlin'den gelen telgraflarla gazete sütunlarına yansımış; bu başkentlerde de Osmanlı hükûmeti, özellikle de İttihat ve Terakki yöneticileri bir istihbaratçı titizliği ile takip edilmiştir. Bu bakımdan The Times'ın o dönem Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin ana kaynağı sayılabilecek İstanbul muhabirinin de 1905'ten itibaren Osmanlı topraklarında çalışan İngiliz istihbaratı görevlisi ve meşhur İngiliz ajanı Lawrence'ı Kahire istasyonunda yetiştiren kişi olması; okur mektuplarının da Gertrude Bell, Sykes-Picot Anlaşması'nın Sykes'ı Mark Sykes gibi kişilerden gelmesi tesadüf değildir…
Gülhan Seyhun Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Kurtuluş Savaşı’ndan çıkalı henüz savaştan çıkalı on altı yıl olmuştur. Yetim çocuklar hâlâ yetimdir ve bir kısmı belki büyümemiştir, şehit analarının acısı dinmemiş, gazilerin bir kısmının yaraları belki sarılamamıştır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, devlet yetkilileri, askerler ve doktorlar savaşın acılarını yıllarca tecrübe etmiş kişilerdir. Kim bilir kaç canın yitip gittiğine tanık, geride kalanlarının acısına ortak olmuşlardır. Amaç bu ülkeye bir daha savaş yüzü göstermemektedir.
Savaşın eşiğinde bulunan Türkiye’nin dış politikadaki birincil amacı, ülkeyi savaşa sürüklememek, iç politikada ise orduyu her an savaşa girecekmiş gibi hazır tutmak olmuştur. Bu savaş topyekûn bir savaş olduğundan hazırlıklar da topyekûn olmuştur. Seferberlik ilan edilmeden sıkıyönetim ilan edilerek bazı birlikler sefer kadrosuna yükseltilmiş, askerî sağlık hizmetlerinde mevzuat ve teşkilat değişikliği yapılmış, artan personel ve malzeme ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda Kızılay tarafından orduda görev alacak hemşire ihtiyacının karşılanması için kurslar açılmış, askerlerin kışlık kıyafet ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bağışlar toplanmış, ordu personeli ve sivil halk için gaz maskesi üretilmiş, sıhhi malzeme ve ilaç temin edilmiş, esir mübadelesi gerçekleştirilmiştir. Yine sivil bir yardım cemiyeti olan Yardımsevenler Cemiyeti de ordu ile işbirliği içinde olmuş, ordu hemşire ihtiyacının karşılanması ve askerî sıhhi malzeme ihtiyacını karşılamaya yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. Diğer yandan birliklerin sağlık durumları denetlenerek önlemler alınmış, Gülhane Ankara’ya nakledilmiş, askerî hastanelerde gönüllü hastabakıcılık kursları açılmış ve bu hastanelerin yerleri ve kapasiteleri bağlı bulundukları birliklere göre değiştirilmiştir. Aynı şekilde askerin beslenmesi için toplumu kısıtlayıcı önlemler alınmış, güçlü ve sağlıklı asker yetiştirmek için spora önem verilmiş, askerin sağlığına yönelik propaganda faaliyetleri yapılmıştır. Bu dönemde askerin sağlığını yükseltmek için topyekûn çaba gösterilse de asker sayısının artması ve birliklerin sık yer değiştirmesi sonucu, toplumda sık görülen verem, tifüs, sıtma, çiçek gibi hastalıklar orduda da görülmüştür. Sonuçta yaklaşık yetmiş iki milyon insanın hayatını kaybettiği bu savaşa hazırlanma sürecinde topyekûn bedel ödenmiştir. Ancak Türk ordusunun savaşa sürüklenmemesi, asker ve sivil tüm toplum sağlığı için en büyük kazanım olmuştur.
Esin Kâhya Türklerin bilime yaptığı katkıların başlangıcı, Asya’da tarih sahnesinde ilk görüldüğü dönemlere kadar gidebilir. Bunlara bir örnek olarak On İki Hayvanlı Türk Takvimi verilebilir. Daha sonraki tarihlerde, İslam Dünyası’ndaki bilimsel faaliyetler içinde de Türklerin önemli katkılarına rastlamaktayız. Bunlara örnek olarak Harezmi, Farabi, Biruni ve İbn Sina’nın çalışmalarını verebiliriz.
Osmanlılar döneminde bilimsel çalışmalar önemini korumuştur. Bilimsel faaliyetin temelini teşkil eden yükseköğretim kurumları ve tedavi kurumlarında faaliyet gösteren bilim insanlarının birçok bilim dalında değerli çalışmalar yaptığı bilinmektedir: Kadızade-i Rumi, Ali Kuşçu, Takiyüddin vb.
Her ne kadar belli tarihten sonra Osmanlı Devleti’nde bilimsel faaliyetler yavaşlamışsa da varlığını sürdürmüş ve XVIII. yüzyıldan başlayarak yeni bir yapılanma içine girmiştir. XX. yüzyılda ise yeni bir ruhla kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti gelişen bilim ve teknolojinin ruhuna uygun bilim insanlarının yetişmesinde öncülük etmiştir. Bu dönemde yetişen Cahit Arf, Hulusi Behçet gibi bilime katkı yapan bilim insanlarımızı zikredebiliriz.

Bu kitap, Türklerin erken tarihlerden itibaren bilim dünyasındaki yerlerini ve bilime yaptıkları katkıları bazı örneklerle kısaca belirtmek için kaleme alınmıştır.
Burada genel çerçeveye uyularak her bir bilim insanı hakkında çok kısa bilgi verilmekle yetinilmiş; ayrıntıdan kaçılmıştır. Bu kitapta amaç, Türklerin genel anlamda bilime yaptıkları katkıları ayrıntılarıyla ele alıp anlatmak olmayıp, kısaca tarihi süreç içinde Türklerin bilime yaptığı katkıları vurgulamaktır.
Süleyman Hayri Bolay “Türk düşüncesinin Avrupalı olmasını istiyorsak onu geçmişimizle beslemeliyiz. Avrupa Medeniyetinin sırrı, her sözünde yaşayan geçmiş, her hamlesinde canlanan tarihtir. Orada hiçbir fikir, hiçbir güzellik müstahase (fasil) halinde kalmamış, her yeni dava eski bir davanın yorumu olmuştur.”
Sabahattin Eyüboğlu
“Eskiden de (zamanlarının geleneğine uyup Türkçe yazmamış olsalar bile) büyük filozoflar yetiştirmiş bir ulusuz biz. Türk düşünürlerinin katkısı olmasaydı Avrupa Rönesans'a ulaşamazdı.” “Descartes'ten yüzyıllar önce Gazalimiz vardı, bizim. N. Hartmann'dan daha mı az Farabimiz? Husserl'den neyi eksik Sühreverdi'nin? Mevlânâ'nın, Yunus'un, Pir Sultan Abdal'ın günümüzdeki o ünlü varoluşçulardan nesi daha aşağı? Şimdi kalkıp da 'Biz filozof olamayız' diye kestirip atmak son derece yanlış olur.”
Mermi Uygur
İsmail Doğan Bu çalışma, “Eğitimin Sosyal ve Tarihi Temelleri (ESTT) Anabilim Dalı”na vakfedilen uzun yılların tecrübe ve birikiminin bir ürünüdür. Eğitimi, Tarih, Felsefe ve Sosyoloji disiplinlerinin tecrübe ve tahlil denemesine uygun hâle getiren bu alan, eğitim bilimlerinin özel bir alanı olarak bu yapı ve işleviyle disiplinler arası çalışmanın da Türk üniversitelerinde kadim bir örneğini teşkil eder. Böyle bir akademik tecrübe ile eğitimi ve eğitim olgusunu sayısal düzlemde anlama ve açıklama gibi tek boyutlu, indirgemeci ve öykünmeci girişimler yerine sosyolojik ve kültürel bağlamı esas alan eklektik ve yorumcu bir yaklaşım denenmektedir. Türk Eğitim Tarihi, bu tür bir akademik hareketlilik alanına çok zengin bir malzeme sunmaktadır.
Bu kitap, Türk eğitim hayatının tarihsel bağlamda ortaya çıkan zengin tecrübe ve birikiminde pay sahibi olan temel unsurlarını, kurum ve kuruluşları; mütefekkir ve aydınları; Türk eğitim düşünce ve geleneğini ESTT ekseninde inceleyen ve takdim eden bir çalışmadır. Tarihte ve Türk Eğitim Tarihi’nde Araştırma Yöntem ve Teknikleri, Türk Eğitiminin Karakteristik Dönemleri ve Gelişme Eğilimleri, Türk Eğitiminin Öncü ve Bilge Şahsiyetleri, Cumhuriyet öncesinde Üniversite (Darülfünun) Girişimleri, Türk Dünyası Eğitim Birliği, Bilimin Coğrafi Hareketlilik Kabiliyetinde Türklerin Yeri, Kadın Eğitiminin Tarihsel Gelişimi gibi konular bu kitabın özgün bölümleri olarak öne çıkmaktadır.
Ahmet Uysal, Bahattin Çatma, Birol Bulut, Cengiz Taşkıran, Danyal Tekdal, Erkan Göksu, Erkan Göksu, Erol Koçoğlu, Fatih Kaya, Hasan Aydemir, Hülya Çelik, Mert Şen, Mesut Aydın, Muhammed Bilal Çelik, Mustafa Yılmaz, Orhan Yazıcı, Remzi Kılıç, Sena Coşğun Kandal, Sevgi Kübra Akdemirel, Turan Kaçar, Yalçın Karalı, Zafer Çakmak İnsanlık tarihi ile başlayan çeşitli kurumlar vardır. Aile, din, felsefe ve eğitim bu kurumlardan bazılarıdır. Eğitim öğretim olgusu ilk insan toplumlarından modern toplumlara kadar var olan bir gerçekliktir. İnsanlık tarihi kadar eski olan eğitim öğretim süreci bütün zamanlarda, bütün toplumlarda ve bütün coğrafyalarda, insan topluluklarının var olduğu her yerde eğitim ve eğitim kurumları olagelmiştir. İnsanlık âlemini kavim kavim, farklı diller konuşan, farklı inançlar taşıyan ayrı ayrı topluluklar hâlinde yaratan ve yaşatan bizzat Yaratıcı'dır. Allah'ın yarattığı milletler ailesinden tarihi en köklü ve en eski olan milletlerden biri de Türklerdir.
Türklerin bilinen tarihi yaklaşık on bin yıl kadar gerilere gitmektedir. Türk eğitim tarihi Türk adının, soyunun, dilinin, kültürünün, aile geleneklerinin, hayat tarzının, örf ve âdetlerinin nesilden nesile nasıl aktarıldığı ve yaşandığı konuları barındırır. Ulu önder Atatürk'ün “Türk gençliği, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde güç bulacaktır.” sözü ile genç nesilleri geleceğe hazırlamak durumundayız. Eğitim öğretim tarihi içerisinde, insanlık ailesinin seçkin ve önde gelen bir temsilcisi olan Türk milletinin eğitim tarihinin de bu bağlamda ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. İnsanlık tarihine ışık tutan, öncülük eden, binyıllar boyu yüzlerce farklı dil ve kültürden milletleri ve toplulukları, huzur ve barış içerisinde yöneten, sevk ve idare eden büyük bir medeniyetin eğitim tarihini ana hatları ile ortaya koymaya çalıştık.
21. yüzyılın Türk dünyası için birlik, beraberlik, kardeşlik ve dostluk yüzyılı olması dileğiyle…
Ayşegül Nihan Erol Şahin, Can Abdullah Günay, Ercenk Hamarat, Fatih Şahin, Filiz Evran Acar, Halük Ünsal, Mehmet Yavaş, Osman Sabancı, Özden Demirkan, Pınar Bilasa, Resul Sahetmammedov, S. Tunay Kamer, Sümeyya Çalık, Şahin Oruç, Tuğba Belenli Hazırladığımız bu kitabımızda uzun tarihî bir geçmişe sahip Türk eğitimi ile ilgili tarihî aşamalarını ortaya koymaya çalıştık. Kitap, tarihsel gelişimine uygun bir biçimde Türk eğitim tarihi ile ilgili bilgiler verecek biçimde hazırlanmıştır.
Türk Eğitim Tarihi kitabımızda eğitim tarihinde öne çıkan devletler, dönemler, kavramlar, kişiler, olaylar ve kurumların durumları detaylı incelenmiştir.
Nurgün Koç Erken Cumhuriyet döneminin kırsal kesime yönelik eğitim ve ekonomik kalkınma projesi olan “Köy Enstitüleri”, kuruluşundan günümüze kadar dikkat çeken bir olguya dönüşmüştür. Cumhuriyetin onuncu yılına gelindiğinde başarılmış pek çok reform hareketinin yanında eğitim konusundaki bazı eksiklikler dikkat çekmekteydi. Bu eksikliklerin başında kırsal kesim vatandaşlarının eğitim sorunu gelmekteydi. Köy Enstitüleri ile köylünün eğitim yoluyla kalkındırılması hedeflenmiştir. Bu amaçla başlatılan hazırlıkların ve deneme süreçlerinin ardından Köy Enstitüleri 1940 yılında kurulmuştur. Enstitüler zamanla çeşitli revizyonlara tabi tutulmuşlar, 1954 yılında İlköğretmen Okulu'na dönüştürülmüşlerdir.
Eserde, Köy Enstitüleri tüm yönleriyle; eğitim, sosyo-ckonomik etkileri, Türk kültür tarihi içindeki yeri, siyasal gelişmeler vb. irdelerken, ideoloji bataklığına saplanmaktan kaçınılmıştır. Köy Enstitüleri konusunu bir bütün olarak ortaya koyabilme ve okuyucuya tarafsız bakış açısıyla sunabilme iddiasıyla hazırlanmış olan bu eserin gelinen noktada iddiasını sürdürdüğü görülmektedir.
Ali Çiftçi Kâzım Karabekir hakkında daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada, onun özellikle siyasal hayatı ölümüne kadar bir bütün olarak incelenmiş ve daha gerçekçi bir Karabekir profili verilmeye çalışılmıştır.
Karabekir, Kurtuluş döneminde M. Kemal Paşa'nın en yakınındaki isim olduğu ve M. Kemal Paşa, ordu müfettişliği görevinden alındıktan ve askerlikten istifa ettikten sonra ona bağlılığını bildirerek bir anlamda Atatürk'ü Atatürk yapan isim olduğu hâlde Kuruluş döneminde nasıl olup da dışlanan isimler arasında yer almıştır? İstanbul'un işgaline kadar Millî Mücadele'ye katılmamış olan İsmet ve Fevzi Paşalar hangi özelliklerinden dolayı kuruluş döneminde Atatürk'ün en güvendiği kişiler olmuşlar, buna karşılık Karabekir ve diğer Millî Mücadele komutanları hangi özelliklerinden dolayı İstiklâl Mahkemesinde yargılanmışlardır?
Bu çalışma, Karabekir'in Cumhuriyet yönetimi konusunda baştaki kararsız ve belirsiz tutumunu, Cumhuriyet'in ilanından habersiz oluşu ve sonradan öğrenişi ile birlikte ele almaktadır. Karabekir'in Cumhuriyet'ten sonra ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının başına geçişini, menkubiyet yıllarında Atatürk'e ve onun yönetim anlayışına getirdiği sert eleştirilerini ve muhalefetini, hürriyet kavramına yaklaşımları bakımından 2. Abdülhamit, Enver Paşa ve Atatürk hakkındaki benzetmelerini kendi eserlerine dayanarak bu kitaptan izlemek mümkündür.
Kitapta, Karabekir'in değişmeyen Sultan Abdülhamit düşmanlığının sebepleri, Millî Mücadele fikrini ilk ortaya atanın kendisi olduğu iddiasından dolayı 1930'larda başına gelen olaylar, polis takibi altındayken 1933 yılında kendisine bir suikast tertiplenmek istendiği ve kendisinin “karşı bir suikast” tehdidi iddiası, Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanı olmak istediği iddiaları, yine Atatürk'ün ölümünden sonra CHP'ye dönerek milletvekili olmasının bazı eski TCF'li arkadaşlarınca eleştirilmesi, 1946'da Mareşal Fevzi Çakmak'ın Demokrat Partiyle yakınlaşmasına karşı Karabekir'in de CHP'den TBMM Başkanı yapılması hususları da ele alınmaktadır.
Nagihan Eren Adnan Menderes Hükümeti'ne 27 Mayıs 1960'ta askerî müdahale ile yönetimden el çektirilmesi, Türk siyasi tarihinin yirmi yıllık dönemini şekillendirecek gelişmelere neden olmuştur. Askerî müdahale sonrasında hazırlanan ve Türk demokrasi tarihinde liberal açılımlara öncülük eden 1961 Anayasası'na, dünyada yükselen Marksizm dalgası da eklenince Türk solu hızlı mesafe kaydetmiştir. 1968 dünya gençlik eylemleriyle ise sol kesimin aktivitesi zirve noktasına ulaşmıştır. Bu dönemde sosyalist eğilimin Türkiye İşçi Partisi ile siyasallaşması, aydın kadrosunun ve basın-yayın organlarının devrim planlarıyla öğrenci, işçi, memur vb. örgütler üzerinde genişleme çalışmaları sol düşüncenin kitleselleşmesini sağlamıştır. Türk milliyetçileri bütün bu gelişmeler karşısında kültürel faaliyetleriyle çalışmalarına devam ederken Alparslan Türkeş'in Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine (CKMP) genel başkan seçilmesiyle Türk milliyetçiliği fikri, siyasal alanda temsil edilmeye başlanmıştır. CKMP'nin 1969'da Milliyetçi Hareket Partisine (MHP) dönüşmesi ise Türk milliyetçiliği düşüncesine ivme kazandırmış, MHP, Marksizme karşı doktriner sağ düşüncenin temsilciğini yapmıştır. Devlet gazetesi, MHP'nin siyasi hayatına başlamasından kısa bir süre sonra yayın hayatına girmiş ve MHP'nin gayri resmî yayın organı olmuştur. Gazete, Türk milliyetçiliğinin fikir inşacılarını ve kanaat önderlerini bünyesinde birleştirirken milliyetçi tabana fikrî rehberlik yapmıştır. Bu çalışma ile Devlet gazetesinin Türkiye'de 1960 sonrasında başlayan ve 1980'li yıllara kadar devam eden toplumsal ve siyasal konjonktürel yapı içerisindeki yeri ve önemi ortaya konulmakta, Türk siyasi tarihi içerisindeki faaliyetlerine odaklanılmaktadır. Zira Devlet gazetesi bir basın-yayın organı sıfatından öte camianın fikri manada çatı örgütü ve kitleye olan etkisiyle de mobilizatör ve koordinatör olarak tanımlanabilir. Çalışmada, MHP'nin ve Devlet gazetesi bünyesinde birleşen milliyetçi kanaat önderlerinin siyasal düzen tasavvurları ile 1980 sonrasındaki siyasi sürecin inşasında etkili oldukları ortaya konmaktadır.
Ahmet Kanlıdere, Ahmet Yüksel, Ali Ahmetbeyoğlu, Emine Dingeç, Emine Erdoğan Özünlü, Erkan Göksu, Haşim Şahin, Kürşat Yıldırım, Muallâ Uydu Yücel, Müslüme Melis Çeliktaş, Ömer Soner Hunkan, Serkan Yazıcı Takriben MÖ 2500 yıllarından 20. yüzyılın başına kadar uzanan geniş yelpazede Türk Tarihi ve Kültürü'nü “etrafını câmi, ağyarını mani” bir şekilde ele almaya çalıştığımız bu kitap, hem lisans öğrencileri için hem de konuya ilgi duyan ve temel düzeyde bilgi edinmek isteyenler için hazırlanmıştır. Türklerin kökeni ve ilk yaşam alanlarından tarihte kurdukları ilk devlete, İslam ile tanışmalarından ilk Müslüman Türk devletlerine, Anadolu'da filizlenen Türk varlığından üç kıtaya hükmeden Osmanlı Devleti'ne kadar Türk tarihinin dönüm noktaları ile bu siyasi yapılara ait devlet teşkilatı ve kültür hayatını, alanın uzmanı hocaların kaleminden okuyacaksınız…
Cihan Özgün Türk yenileşme tarihinde, özellikle XVII. yüzyıldan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen süreçte, Batı’yı yakalamak amacıyla çoğu zaman sancılı, karmaşık ya da çelişik pek çok gelişme yaşanır. Bu süreçte Batı’yı tanımaya ve onun gelişmişliğini yakalamaya çalışan devlet ya da toplumun aydın kesimi, kendi içlerinde ön yargı, eleştiri, kuşku, öykünme, arayış, taklit, aktarım, sentez gibi birbirinden farklı tutum sergiler. Her ne olursa olsun Türk devletinin öncelikli hedefi, yenileşerek Batı karşısında kaybettiği üstünlüğünü tekrar kazanmak, toprak bütünlüğünü korumak, toplumun daha güven ve gönenç içinde yaşamasını sağlamak olur. Kayıp, gerileme ve dağılmayı önlemek için ortaya çıkan bu yenileşme refleksi, devlet, toplum ve ekonomi alanında kırılmalara, değişim ya da dönüşümlere kapı aralar. Bu eserde; yenileşme tarihinde örnek alınan Batı'nın değerlerinin aktarım süreci ve elde edilen kazanımlar incelenmiş, bu konu üzerine yapılan çalışmalar yeniden tahlil edilmiş, döneme ilişkin periyodik yayınlar, arşiv kayıtları, Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınan resmî raporlar ve belgeler değerlendirilmiştir.
Mehmet Kılıç Tarih, geçmişi günümüze ve geleceğe bağlayan zincirleme olay ve olgular bütünüdür. Gerek bireylerin, gerek toplumların ve ulusların geçmişlerini öğrenmeleri, geleceklerini planlayabilmeleri ve sağlam temeller üzerine kurabilmeleri için âdeta bir ön koşul niteliğindedir.
Uç beyliğinden büyük bir cihan devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş destanı, üç kıtaya egemen oluşu, kazandığı zaferler ve bunu gerçekleştirirken uyguladığı yöntem ve stratejiler şanlı Türk tarihimizin günümüze ışık tutan önemli olay ve olgularıdır. Osmanlı İmparatorluğu üç kıtaya yayılışıyla 20.840.000 kilometre kare genişliğindeki coğrafyada uzun süre hüküm sürmüştür. Tarihî süreçte meydana gelen gelişme ve değişmelerin etkisiyle topraklarda küçülme ve ekonomik olarak zayıflama sürecine girmiştir. Takiben Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisi ile yürütülen ve Türk milletinin atalarından aldığı güç ile topyekûn mücadele sonucunda kazanılan Kurtuluş Savaşı ile rejim değişikliğine gidilerek Cumhuriyet kurulmuştur.
Cumhuriyet, çok büyük bir olaydır. Dünyanın birçok ülkesinde kurulmuştur. Ancak Türk milleti için Cumhuriyet, ayrı bir öneme sahiptir. Cumhuriyet ile taçlanan mücadele süreci, aynı zamanda emperyalizme karşı kazanılan bir zaferdir. Yoklukla imkânsız başarılmış ve inanılmaz sorunların üstesinden birlik olunarak gelinmiştir. Bu başarının temel motivasyonu, “Türk'ün İnanılmaz Gücü”dür.
Ali Demirel, Aydın Çakmak, Banu Berber Babalık, Bülent Atalay, Bülent Yıldırım, Cansu Güleç, Dilşen İnce Erdoğan, Emre Feyzi Çolakoğlu, Esra Çetin, Ferit Yücebaş, Ferudun Ata, Gürbüz Arslan, Kemal Çiçek, Muhabbet Doyran, Nurullah Nehir, Remzi Bulut, Selcan Alperay Eraslan, Sinem Çelik, Ü. Gülsüm Polat, Zelkif Polat, Zeynep İskefiyeli Yaklaşık bin yıllık bir geçmişe sahip olan, kimi zaman dostluk ve iş birliği kimi zaman da anlaşmazlık ve çatışmaların var olduğu Türk-Ermeni ilişkilerini doğru bir şekilde analiz etmek, yapısal değişimlerin ve dönüşümlerin söz konusu olduğu mevcut dünya düzeninde hem Kafkasya coğrafyasının hem de dünya siyasetinin geleceği açısından oldukça önemlidir.
Türk-Ermeni ilişkilerine odaklanan ve ilişkilerin geleceğine yönelik öngörü sunmayı amaç edinen bu çalışma, ikili münasebetleri teorik bir çerçevede ele alarak Osmanlı döneminden günümüze kadar gelen süreci, tarihsel olayları, ekonomik ilişkileri, askerî ve siyasi mücadelelerle güncel dinamikleri açıklamaya çalışmaktadır. Çalışmanın benzerlerinden en önemli farkı da buradadır: geçmiş ve gelecek arasında bağlantı kurabilmek. Sonuç olarak hem geniş bir tarihsel arka plan hem de bölgesel, sosyal, kültürel ve ekonomik yönler çerçevesinde kaleme alınan eserin, bu alanda çalışma yapan veya yapacak olan araştırmacılara yararlı olabileceği umut edilmektedir.
Ömer Lütfi TAŞCIOĞLU Türk-Ermeni ilişkilerinde zorunlu göçe neden olan olayların ve sonuçlarının incelendiği bu kitabın amacı; yaşanan olayların araştırılarak gerçeklerin belgeler ışığında ortaya çıkarılmasıdır. 1. Dünya Harbinin 100. yılında yabancı devletlerin de desteğiyle Ermeni iddialarının Türkiye üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılma gayretleri dikkate alındığında kitabın önemli bir boşluğu dolduracağı ve hem Türk milletine hem de Türkiye Cumhuriyeti yönetim kadrolarına söz konusu baskılara karşı izlenmesi gereken politikalar konusunda yol gösterici olacağı umulmaktadır.
Farklı yaklaşımları ile dikkati çeken ve daha önce ortaya konulmamış bilgi ve belgeleri de içeren kitapta 1. Dünya Harbi öncesinde kendi devletine karşı isyan ederek düşman tarafına geçen ve kurdukları silahlı çetelerle sivil halkı katletmeye başlayan Ermenilerin tabi tutulduğu zorunlu göç uygulamaları ve göç ettirilen Ermenilerin akıbetleri detaylı olarak ortaya konulmuştur.
Kitapta daha önce yeterince ortaya konulmamış olan, Rus işgali ve Ermeni katliamları nedeniyle topraklarını terk ederek göç etmek zorunda bırakılan Anadolu'daki ve Kafkasya'daki Müslüman halkın durumu ile Rus ve Ermeniler tarafından katledilen Müslümanların durumları detaylı olarak incelenmiştir. Bu kapsamda özellikle yabancı kaynaklara dayanılarak iki tarafın kayıpları karşılaştırılmıştır.
Umuyoruz ki bu çalışma sömürgeci Batının ve onların uzantılarının sözde soykırımın 100. yılında Türkiye'ye soykırımı kabul ettirmek üzere yürüttükleri çalışmaların arka planının aydınlatılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesinin yanı sıra, Ermenistan'ın ve Diaspora Ermenilerinin yalanlarıyla kandırılmış olan Ermeni vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi yoluyla toplumsal barışa da katkı sağlayacaktır.
Yakup Özsaraç Para vakıfları, nakit para ile kurulan ve kendine özgü finansal sistemi ile 16. yüzyılda kabul görmüş, Osmanlı'ya has bir vakıf türüdür. Bu vakıfların günümüzde örneği olmasa da Osmanlı'dan miras aldığımız Türkiye coğrafyasının hemen her yerinde birçok para vakfı kurulmuştur. Bu vakıflar Diyanet gibi bir kurum yokken din adamlarının istihdamından ibadethanelerin aydınlatmasına ve tamiratına kadar birçok hizmeti yerine getirmiştir.
Bu kitap, vakıfların kuruluş belgeleri olan vakfiyeler üzerinde yapılan bir arşiv araştırmasına dayanmaktadır. Vakıflar arşivinde, Türkiye coğrafyasında 12 bin kadar vakfiyesi olan vakıf bulunmaktadır. Bunların 8 bin kadarı araştırma dönemimiz olan 1826 yılı sonrasını kapsamaktadır. Bu vakıflardan coğrafi yoğunluğuna göre bir örneklem seçilerek Osmanlıca olan vakfiye belgeleri okunmuş ve para vakıfları bunların içerisinden ayrıştırılarak araştırmaya konu edilmiştir.
Bu çalışmada seçilen para vakıflarının; nerede, ne zaman ve hangi amaçla kurulduğu gibi temel bilgilerin yanında hangi para cinsinden, ne miktarda bir sermaye ile kurulduğu ve hangi oranda parayı işlettiği gibi detay bilgilerin yer aldığı tablolar, haritalar yer almaktadır. Tablolar ve haritalar okuyucu açısından daha iyi anlaşılması için Türkiye'nin 81 iline göre tasnif edilmiştir.
Ayrıca para vakıflarının tartışmalı olan teorik kısmı kendimize göre tartışılmıştır. Sonuçta tarihimizin önemli bir değeri olan ve Osmanlı ekonomik sisteminde benimsenmiş para vakıflarının Türkiye coğrafyasında %67 bir oranda uygulama alanı bulduğu neticesine ulaşılmıştır.
Emrullah Güney, Umut Güney Trakya'dan Nairi'ye, Karya'dan Pontos'a, Paflagonya'dan Pamfilya'ya, Misya'dan Kilikya'ya Anadolu'nun antik dönem bölgeleri... Ve içerde yer alanlar: Frigya, Galatya, Kapadokya...
Türkiyemizin geniş coğrafyasında her biri ayrı özelliklere sahip alanları bilmek, tanımak gerekiyor. Bu bölgelerde, Yunanistan'dan daha çok antik kent yer alıyor; İtalya'dan daha çok Roma beldesi bulunuyor. Agoralar, su kemerleri, yollar, tiyatrolar, tapınaklar... Dünyanın ilk plan üzerine kurulmuş beldeleriyle birer ürbanizasyon harikası bunlar. Yıkıntıları bile görkemli nice beldeler...
Tarihsel olaylar coğrafi mekânlarda ortaya çıktığı için bu kitaba "Türkiye Coğrafyasının Uygarlıkları" adı verildi. Yarımadalarımızda (Trakya ve Anadolu) yaşamanın bizler için özel bir anlamı vardır. Çünkü Asya'nın Ege Denizi'ne doğru sokulan yarımadası ile Avrupa'nın Asya'ya doğru uzanan yarımadası sıradan yereyler değildir. Daha doğru bir tanımla bu yarımadalar; birer kıta uzantısı değil, başlıbaşına birer anakaradır. Bu toprakları yurt olarak benimsemek, geçmişi bilmekle, kadim uygarlıkları tanımakla olanaklıdır.
Öğrencimize, öğretmenimize, turist rehberine, aydınımıza yararlı olması dileğimizdir.
Nâfi Atuf Kansu Nafi Atuf Kansu'nun Türkiye Maarif Tarihi adlı eseri, genç Cumhuriyet kadrolarının en çok önemsediği, ülkenin maarif meselesiyle ilgilidir. Eser, günümüzde de yaşanan birçok eğitimsel sorununun tarihsel kökenlerini göz önüne sermiş ve devralınan bakiyenin aslında çok da yeterli ol(a)madığı gerçeğini de bizlere göstermiştir.
Unutulmamalı ki tarih ders alanlar için asla tekerrür etmez. Eğitim tarihi de alınacak dersler ile doludur.
Ali Üremiş Bu çalışma; yeni açtıkları vatanda Türklüğü yaşatmayı başaran Selçuklu Sultanlarının, İç ve Batı Anadolu’da varlıklarını devam ettirebilmek için Türkmenlerin yollarını açık tutmak, ana üsleriyle bağlantılarını kesebilecek siyasi oluşumları önlemek, İslam medeniyetinin yüksek olduğu ülkeleri zapt edip hâkimiyet alanlarını genişleterek ad ve şanlarını unutturmamak, tabii sınırlara ulaşıp stratejik noktaları ele geçirmek gibi amaçlarla, doğuda yayılma siyaseti yönündeki azimli mücadelesini ana kaynaklara dayanarak ortaya koyan bir araştırmadır.
Mustafa Salep Türkiye'de çok partili siyasal hayata geçilmesi ve serbest seçimlerle iktidarın değiştirilebilmesi, Türk demokrasi tarihi açısından bir kazanım olmuştur. Demokrat Parti, 1950 yılında yapılan serbest seçimle iktidara gelmiş, 1954 ve 1957 seçimlerinde de başarı elde ederek on yıl iktidarda kalmıştır. 27 Mayıs 1960 tarihli askerî darbe ile Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış, Türk demokrasisi de inkıtaya uğramıştır. Bu kitapta, Türkiye'nin 1960-1971 yılları arasındaki siyasi serüveni incelenmiştir. Demokrasinin karşılaştığı sorunlar, yeniden normalleşme çabaları, mevcut ve yeni kurulan siyasi partilerin faaliyetleri, yeni anayasal ve siyasal ortamın devlete ve topluma yansımaları, 1961 seçim sonuçlarının zorunlu kıldığı koalisyon hükümetlerinin siyasi politikaları, 1965 ve 1969 seçim sonuçları ile 12 Mart 1971 tarihine kadar tek başına iktidarda kalan Adalet Partisi döneminde yaşanan öğrenci olayları, işçi eylemleri, gösteriler, mitingler, yürüyüşler, boykotlar, işgaller sonucu ve ideolojik nedenlerle ortaya çıkan siyasal ve toplumsal çatışmalara karşı çözüm arayışları ve nihayet Türkiye'nin yeni bir askerî müdahale ile karşı karşıya kalmasına dair konular kitabın içerisinde detaylandırılmıştır.
Abdulvahhap Akıncı, Ali Gençoğlu, Bahadır Elal, Başak Akar, Başak Gorgoretti, Betül Tansel, Cansu Yetimoğlu, Ebru Eren, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Talha Paşaoğlu, Miraçhan Yılmaz, Oğuz Yavuzyılmaz, Selda Tunç Subaşı, Selin Karaibrahimoğlu, Serap Yavuz, Tuğrul Korkmaz, Ünsal Yavuz, Zafer Durdu Ulus devlet; sosyal, siyasal, demografik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin sonucu ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Benzer bir şekilde ulus inşası da bu zorunluluğun ürettiği başka bir zorunlu durumdur. Her süreç ve olgunun olumlu ve olumsuz yönleri ve örnekleri mevcuttur. Bununla birlikte bu çalışmada ulus inşası olumlu veya olumsuz olarak değil daha çok harici şartların ürettiği bir gereklilik olarak bütün yönleriyle ele alınmıştır. Ulus inşası, günümüz ulus devletlerinde yaşayan ve vatandaşlık bağıyla bu devletlere bağlı bulunan toplumların ayrı alt kültür ve mikro milliyet durumlarına bakılmaksızın ve yereldeki bu farklılıkları mahsurlu görülmeksizin bütün bu yerel ve sınıfsal farkların üzerinde oluşturulmaya çalışılan sosyopolitik bir üst kimlik, ulus devletin sınırlarıyla örtüşen geniş kapsamlı bir grup aidiyeti ve yüksek kültürdür. Çalışmadaki on yedi bölümün başlıklarına bakıldığında kitabın ana teması ve geniş kapsamı daha iyi anlaşılabilecektir:
• Teoride ve Pratikte Ulusçuluk ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Millî Tarih Yazımı ve Ulus İnşası
• Türk Halkının Kolektif Belleğinde Çanakkale Savaşı ve Ulus İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Halkevleri ve Ulus İnşası
• Yöntemlerin Yerinde(n)liği ile İlmin Evrenselliğini Buluşturmak:
• Türkiye'nin Köy Enstitüleri
• Türk Ocakları ve Ulus İnşası
• Cumhuriyet'in Vatanseverlik Merkezli Din Anlayışı ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Ulus İnşasında Eğitim Politikalarına Örnek Olarak Köy Enstitüleri
• Türkiye'de Siyasal Kültür, Kimlik ve Ulus-İnşası
• Tanıtım Filmlerinde ve Kamu Spotlarında Ulus-İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Yaratımı ve Beyaz Perde Üzerindeki Refleksler (1919-1938)
• Türk Ulus-İnşasında Batılılaşma Üzerine Çelişkili Düşünceler:
• Devlet Tiyatrosu Repertuvarı Üzerinden Bir Değerlendirme
• Türk Romanında Ulus İnşası ve Kadın İmgesi
• Osmanlı'dan Cumhuriyete Türk Müzik Kültürü ve Türkiye'de Ulus İnşasına Katkıları
• Türkiye'de Modern Mimarinin İdeolojik İşlevleri ve Ulus İnşası (1923-1950)
• Ulus İnşasının Posta Pullarına Yansıması Ulusal Bayram Örnekleri
• Türkiye'de Millî Folklor Çalışmaları ve Ulus İnşası
Sedat Halitoğlu Türk ve Fransız tarihinde önemli bir olay olan 1969-1974 yılında Türkiye'den Fransa'ya gerçekleşen Türk işçi göçleri, iki ülke geçmişinde önemli bir gerçekliği ifade etmektedir. Fransa'da bugünkü Türk nüfusunun bel kemiğini “1969-1974” yılları arasında vuku bulan Türk işçi göçleri oluşturmaktadır. Türk işçiler, 8 Nisan 1965 tarihinde Türk Dış İlişkiler Bakanlığı Genel Sekreteri Büyükelçi Ümit Haluk Bayülken ile Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Bernard Hardion'un imzaladığı “Türkiye-Fransa İşgücü Antlaşması” usullerine göre Fransa'ya gönderilmiştir. 1965 yılında anlaşma imzalanmasına rağmen Türk işçilerin Fransa'ya gönderilmesi yol masrafları gibi iki ülke arasında uzlaşılamayan çeşitli konulardan dolayı gecikmiştir. Bu gecikme, iki ülke arasında yeniden imzalanan “30 Haziran 1969 tarihli Protokol” ile telafi edilmiş ve böylece işçilerin Fransa'ya gönderilmesine fiili olarak başlanmıştır.
Buna göre Fransa Hükûmeti'nin yetkilendirdiği Fransa Ulusal Göç Ofisi olan “Office National d'İmmigration”, Türk işçilerin seçimlerini ve kontrollerini yapmak üzere İstanbul Tophane'de bir Fransız misyonu kurmuştur. Türkiye'deki “İş ve İşçi Bulma Kurumu" da bu misyona yardım edecek şekilde yetkilendirilmiş, Türk işçilerin Fransa'ya nakilleri böylece başlamıştır. Altı yıllık süre neticesinde resmî olarak 55 bin 953 Türk işçisi, İş ve İşçi Bulma Kurumu vasıtasıyla Fransa'ya nakledilmiştir.
Bu kitap; Fransa'ya göç etmiş çilekeş Türk işçilerinin tarihin tozlu raflarında unutulmuş göç serüvenini Türkiye, Fransa ve Almanya arşivleri üzerinden takip ederek, tarih disiplini ekseninde birçok disiplini de işin içine katarak “Annales Ekolü” ve “Sosyal Tarih Yaklaşımı" ile ele almaktadır.

Vatandan ayrıldık geldik Paris’e
Dostlar bir müjdem var sizlere

Kader böyleymiş geldik Avrupa'ya
Gece gündüz yalvardık ulu mevlaya
Kurban olam gökteki yıldıza aya
Dostlar derneğimiz mübarek olsun
Mustafa Çufalı Türkiye’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili hayata geçiş süreci üzerine değişik çalışmalar yapılmasına rağmen yine de yeterli değildir. Bu kitap arşiv kaynaklarına, gazetelere ve anı kitaplarına dayanarak bu süreci yeniden değerlendiriyor. Özellikle DP’nin kuruluşunda yer alanlar, insan hakları alanındaki sivil toplum kuruluşlarının kuruluş aşamaları ve karşılaştığı zorluklar, radikal sola karşı hükümetin politikası, İnönü ve Bayar’a suikast girişimi ihbarı, Ermeni sorunu gibi konular birincil kaynaklardan belki de ilk kez inceleniyor. Böylece 1945-1950 dönemi Türk siyasal hayatı ve dış politikası üzerine yeni bir bakış açısı sunuyor.
Mufty-Zade K. Ziabey Çeviri: Kezban Acar Amerika’da uzun yıllar yaşamış bir Osmanlı Aristokratı olan Müftüzade Kazım Ziya Bey’in yazmış olduğu bu kitap, bütün siyasi gelişmelerin arasında, 1920-1922’de, genel olarak Türkiye’deki, spesifik olarak da İstanbul’daki siyasi ve sosyal durumu yansıtması açısından son derece önemlidir. Uzun yıllar batıda yaşamış aydın bir Osmanlı aristokratının eskiye dair içten ve son derece önemli gözlemlerini, Osmanlı Devletinin yitip gitmesinden duyduğu hayal kırıklığı, şaşkınlık, kızgınlık ile yeniye-milli mücadeleye-duyduğu ümidini yansıtır.
Nihat AYTÜRK TÜRKLER, tarih boyunca büyük devlet ve imparatorluklar kurmuş, yüzyıllarca üç kıtaya hâkim olmuş; yönetim yapıları ve politikalarıyla bütün ülkelere örnek ve önder olmuş büyük bir millettir.
Türkler, 10. yüzyılda İslamiyet'i kabul ettikten sonra, İslam dünyasının hâkimi, hâdimi ve hâmisi olmuş; İslam kültür ve medeniyetini kurmuş ve geliştirmiş soylu ve yüce bir millettir. Türklerin bu başarılarının sırrı; güçlü ve köklü devlet ve teşkilat yapısına; ilme ve hukuka, adalet ve hoşgörüye dayalı yönetim anlayışına sahip olmalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet yapısı ve yönetim anlayışı da bu tarihsel temele ve birikime dayanmaktadır. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti devleti de günümüzde en büyük ve en güçlü devletlerden biridir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Milletinin bu üstün gücünü ve büyüklüğünü anlamak için şanlı ve soylu tarihini, devlet yapısını ve lider yöneticilerini; bu yöneticilerin üstün niteliklerini, başarı ve hizmetlerini bilmek gereklidir. Tarihte kurulmuş olan Türk devletlerinin teşkilat ve yönetim yapıları ile bu devletlerin olağanüstü yetenekli, deha sahibi lider yöneticileri yaşamları, uğraşları, zaafları, üstün nitelik ve özellikleri; hizmetleri, zaferleri ve eserleriyle bu kitapta objektif olarak ele alınmış ve anlatılmıştır. Nobel Yayınevi
Nurullah Çetin Irak ve Suriye eskiden birer Türk yurdu idi. Irak ve Suriye Türkmenleri Türkiye Türklerinin bir devamı ve akrabasıdır. Bugün Irak ve Suriye’de bulunan kadim Türk yurtlarının ismi olan Türkmeneli’nde Türkler, IŞİD ve Barzani peşmergelerinin zulmü altında yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bugün Türkmeneli’nde Türk köy ve şehirleri IŞİD ve peşmerge tarafından boşaltılıp işgal ediliyor. Türkiye varlığını koruyabilmesi için mutlaka Irak ve Suriye Türkmenlerine sahip çıkmalıdır.