Sosyoloji \ 5-15
Hasan ÇELİKKAYA Bu eserde; eğitim sorunlarına doğrudan yaklaşılmakta, teorik bilgi ile birlikte pratiğe önem verilmektedir. Ayrıca eğitimin bilimsel yönü kadar millîlik yönü vurgulanmakta, meşhur misaliyle eğitim sisteminin temel amacının yalnız vali yetiştirmek değil, aynı zamanda adam yetiştirmek olduğu; bunun da ancak objektif bilgilerle yoğrulmuş değerler eğitimi ile gerçekleşeceğine dikkat çekilmektedir.
Kezâ öğretmenlik mesleğinin esas mayasının "pedagojik sevgi" olduğunun da asla unutulmamasının gerektiği hatırlatılmaktadır.
Başka bir ifade ile öğrencilere objektif bilgiler yanında eğitim görüşü, hizmet şuuru ve mânevî değerler kazandırmanın fıtrî olduğu kadar bilimsel bir gerçek ve içtimaî bir sorumluluk olduğu üzerinde durulmaktadır.
Sabri Orman İnsan davranışlarında ve onların ahlâki olarak değerlendirilmesinde sosyal olana öncelik verilmesi veya sosyalin öncelenmesi gerekliliğini esas alan çalışma, Gazâlî düşüncesinin daha önce hiç gündeme gelmemiş bir yönüne ayna tutuyor. Bu durum, ahlâki değerler sisteminde geçişsiz olanlara kıyasla geçişli faziletlerin daha makbul; geçişli reziletlerin ise yine geçişsiz olanlara kıyasla daha menfur görülmesi şeklinde ifade edilebilir. Çalışmada ayrıca Orman, Gazâlî’nin hukuk ve ahlâka dair son derece dikkate değer iki ayrı yaklaşımını sosyal adalet perspektifine veya sosyal adalet meselesini bu iki yaklaşım perspektifine yerleştirmeye çalışıyor. Bunlardan birisi, farz-ı kifâye yaklaşımı, diğeri de mesâlih ve makâsidu’ş-şerîa yaklaşım veya teorileridir. Risale, bu iki yaklaşımın birer sosyal veya kolektif sorumluluk/ yükümlülük referansı olarak kullanılabileceğinin gösterilmiş olması açısından önemlidir.
Turhan Yörükan Bu kitap, düşük standartlı konut ve yerleşme alanlarını fizik ve özellikle sosyal yönden incelemeyi amaçlayan birtakım araştırmaların sonuçlarını sunmanın yanında bu sonuçları teorik bir zemine oturtmaya ve konunun içerdiği metodolojik problemlere ağırlık vermeye çalışan bir kitaptır.
Kitabımız, sosyoekonomik gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olarak ortaya çıkmış bulunan gecekondu problemini, işaret ettiğimiz üzere, sosyokültürel ağırlıklı olarak ele almakta; bir anlamda, düşük standartlı veya nizamî olmayan konut arzı, dolayısıyla konut açığı şeklinde ortaya çıkmış olan gecekondunun ve gecekondu bölgelerinin sosyokültürel özelliklerinin neler olduğunu göstermeye çalışmakta ve gecekondu bölgelerinin ve sefalet bölgesi olarak nitelendirdiğimiz slum bölgelerinin olumsuz yanlarının daha iyi anlaşılabilmesi için yapılması gerekli olan araştırmalara ışık tutmaktadır.
Bu karmaşık konu, aynı zamanda, başka ülkelerde yapılmış birtakım çalışmalardan verdiğimiz örneklerle karşılaştırmalı bir incelemeye de tâbi tutulmuştur. Şehirleşme ve yerleşme tarihine katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz.
Mehmet Değirmenci Anadolu toprakları tarih boyunca yoğun kitlesel göç hareketlerine ev sahipliği yapmıştır. Bu hareketliliğin en önemli unsuru coğrafi konumudur. Her ne kadar coğrafi konum, göçler açısından başat önem taşısa da, o coğrafyaya hâkim siyasi otoritenin göçe ve göçmene yaklaşımı da bir diğer ana belirleyici unsurdur. Göçe ilişkin yaklaşımlar ise tecrübelerle şekillenir ve bu yaklaşımlar, göç politikalarını şekillendirir. Göç olgusunun sürekli gündemde kaldığı coğrafyalarda göç politikalarının hem siyasi alanda hem bürokratik alanda hem de uygulamada kurumsal bir düzende olması beklenmektedir. Ancak günümüzde Türkiye'nin göç politikaları, ciddi eleştirilere maruz kalmaktadır. Özellikle Geç Dönem Osmanlı’dan günümüze yoğun göç hareketliliklerine maruz kalan bir ülkenin göçe ilişkin politikalarının bu denli eleştirilmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir soruyu da beraberinde getirmektedir. Ciddi tecrübelere rağmen yaşanan göç politikalarındaki bu aksaklıklar, kurumsallaşamamanın mı yoksa kasıtlı politikasızlığın bir sonucu mudur?
Ahmet Fidan, Ali Demirel, Aras Yolusever, Aykut Karahan, Ayşe Çiçek, Bülent Atalay, F. Begüm Yıldızeli, Hande Sözer, İlknur Koç Çiftçi, Lütfi Arslan, M. Emir Fidan, Meri Taksi Deveciyan, Muhsin Önal, Okan Gülbak, Seçil Şenel Uzunkaya Osmanlı Devleti'nin çok uluslu yapısının Türkiye Cumhuriyeti ile ulus devlete dönüşmesi, aynı topraklarda yaşayan milletlerin de statüsünde değişiklik meydana getirdi. Bu değişiklik, kendini azınlık kavramında bulurken bu kavram üzerinden tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu çalışma, Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar geniş bir zaman dilimini kapsamaktadır. Köklü bir geçmişle tüm renkleri bünyesinde toplayan Osmanlı Devleti'ndeki gayrimüslimleri, Türkiye'deki azınlıkları ve etnik grupları kimlik-etnisite ve kültür çerçevesinde ele almaktadır.
Mustafa Fayda, Mustafa Sabri Küçükaşçı, Azmi Özcan, Casim Avcı, Mehmet Özdemir, Hasan Hüseyin Adalıoğlu, Ali Satan, Uğur Demir, Abdulkadir Macit İslam tarihinin en önemli müesseselerinden biri olan hilafet, İslam siyaset düşüncesi literatürünün de kritik kavramları arasında yer almaktadır. Kavramın İslam kaynaklarında yer alış şekli ile kelami ve siyasi düşünceye konu olmuş biçimleri. İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren devletlerin egemenlik ve otorite arayışlarına cevap vermiştir.
9 yazının yer aldığı bu kitap, hilafetin modern öncesi dönemde nasıl bir süreç takip ettiği ve hangi fonksiyonları yerine getirdiği; bahusus hakkında hangi tartışmaların cereyan ettiği gibi meseleleri ortaya koymakla birlikte bu meselenin yeniden gündem hâline getirilmesini ve dönemin kavramları- nın süreklilik sağlanacak şekilde yeniden yorumlanmasını, hilafetin güncel meselelerinin tespiti ve tenkidi hususunda geçmiş birikimden istifade edebilmeyi hedeflemektedir.
Hilafetin Türklere intikalinin 500. yılı münasebetiyle gerçekleştirilen çalış- tayın bildirilerini ihtiva eden bu çalışma/eser ümit edilir ki daha nice yeni/ orijinal araştırmalara vesile olur ve bu büyük tarihi mirası doğru anma ve anlamaya hizmet eder.
Esra Şölentaş, Hakan Saraç, Kamile Sinem Küçük, Kübra Çağlıyan Şakar, Mehtap Yılmaz, Muhammed Taşkesenligil, Olga Nikolayevna Grigoryeva, Onur Aydın, Pınar Turan Özdemir, Reşat Şakar, Selin Tekeli, Svetlana Stomatova Gelenek, görenek, inanç ve kaideler kültür kavramının önemli ve vazgeçilmez unsurlarındandır. Kültürel bir miras olarak geleneklerin ait olduğu toplum üzerinde büyük bir etkisi vardır. Kadim bir millet olarak Rusların da, kökleri çok eskilere dayanan ve buna da sıkı bir şekilde bağlı oldukları güçlü bir gelenek yapısı bulunmaktadır.
Köklü Türk-Rus ilişkilerinin XXI. yüzyılda daha pozitif bir ivme kazandığı günümüzde, Rus milletini gelenekleriyle daha yakından tanımak amacıyla hazırlanan bu kitapta; Rusların doğum, ölüm, düğün, giyim-kuşam, yeme-içme vb. gibi gelenekleriyle Maslenitsa, Paskalya gibi dinî ve millî bayramlarına dair bilgiler ele alınmakta, ayrıca Rus mitolojisi, Rus aile yapısı, Ruslarda dostluk kavramı, selamlaşma gelenekleri, Rusların batıl inançları gibi gelenekle ilgili birçok kültürel ögeye de yer verilmektedir.
Bu kitap, ülkemizde Rus kültürü alanındaki büyük bir boşluğu doldurarak hem ders kitabı olarak hem de karşılaştırmalı kültürel çalışmalar yapan araştırmacıların yararlanabileceği bir kaynak niteliğindedir.
Aybegüm Memişoğlu-Sanlı, Buse Gönül, Ece Sağel-Çetiner, Gamze Er-Vargün, Hatice Işık, Merve Gölcük, Nur Elibol-Pekaslan, Seren Güneş, Şükran Okur-Ataş, Ümran Yüce-Selvi, Yeşim Üzümcüoğlu, Zeynep Ertekin Çocuklar, ailelerinin de parçası olduğu toplumsal hayatın içine doğarlar ve bu hayatın birer parçası olarak büyürler. Her ne kadar toplumsal sistemler yetişkin dünyasına ait ögeler gibi görünse de toplumsal hayat, çocukluktan başlayarak bireylerin hayatlarını büyük oranda etkiler, şekillendirir, düzenler ve bazen kısıtlar. Bu nedenle çocuklar, erken yaşlardan itibaren toplumsal hayatı oluşturan sistemleri, bu sistemlerin kurallarını ve etkilerini anlamaya başlarlar. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, bu kitabın genel amacı; çocukların toplumsal hayat içinde var olmalarını, kendilerini toplumsal hayatın birer parçası olarak görmelerini sağlayan ve bu süreci etkileyen faktörleri gelişimsel bakış açısı ile ele almaktır. Kitap, kavramsal olarak üç ana kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda, çocukları toplumsal hayatı anlamaya hazırlayan bilişsel ve sosyal temeller üzerinde durulmuştur. İkinci kısımda; çocukları toplumsal hayat içinde etkileyen sosyal ve sistemsel faktörler ele alınarak olumlu davranışların gelişimi, eşitsizlik ve statü algıları, grup kimliklerinin gelişimi, ahlaki duygular, sivil katılım, meslekler, adli sistemler, trafikte çocuklar gibi kapsamlı ve birbirini tamamlayan toplumsal konulara yer verilmiştir. Son kısımda ise toplumsal hayata dair algıları etkileyen aile ve kültür gibi bağlamlar yer almaktadır. Farklı kurumlardan alanında uzman birçok akademisyeni bir araya getiren bu kitabın, başta psikoloji olmak üzere tüm sosyal bilimler için temel bir kaynak olacağı düşünülmektedir.
Erdoğan Mert Ülkeler arası gelişmişlik farklarını anlamak, bu farkların kapanması yönünde atılacak ilk adımdır. Günümüz dünyasına bakıldığında bu farkların azalmadığı, tersine artma eğiliminde olduğu, hatta kronikleştiği görülmektedir. Bu da gelişmişlik farklarının sebeplerinin tam olarak anlaşılamadığını göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, ülkemizde popüler bir sohbet konusu olan “Türkiye ne zaman Norveç olur?” gibi sorulara cevap bulabilmektir.
Bu soru çeşitlendirilip genelleştirilebilir: Neden bazı ülkeler sürekli olarak gelişip zenginleşirken bazıları “orta gelir tuzağı” sarmalından çıkamıyorlar, bir dönem büyüseler de belli aralıklarla derin krizlerle karşılaşıyor, baştan başlıyorlar? Gelişmiş ülkelerin vatandaşları neyi doğru yapıyorlar ya da gelişmekte olan/az gelişmiş ülkelerin vatandaşları nerede hata yapıyorlar? Bireyler veya toplumlar ülkelerinin gelişmişlik seviyelerini belirleyebilirler mi? Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanabilecek bir gelişmişlik formülü var mıdır?
“Gelişmişliğin formülü” ifadesi ilk başta “simya” ya da “gençlik iksiri” gibi ütopik bir ifade gibi görünmektedir. Ancak simyanın kimya bilimine, gençlik iksiri bulma hayalinin de tıp/eczacılık gibi bilim dallarına öncülük ettiği düşünüldüğünde, doğru sorular sorup doğru yöntemler kullanılarak ulaşılan doğru verilerle doğru analizler yapılarak bu formüle ulaşılabileceği düşünülmektedir. Gelişmiş ülkelerin zamanla belli koşullarda geliştiği bilgisine dayanarak bu ülkelerin gelişmesine yol açan ortamı merkezine alan çalışma sonucunda “her ülkeye uyarlanabilecek evrensel bir formül” bulma yolunda tartışmaya açılabilecek bir temele ulaşıldığı düşünülmektedir.
Ahmet Usanmaz Eğitim; toplumları belirlenen amaçlara yönlendiren, kişinin tutum, bilgi ve beceri düzeyini geliştirmeyi hedefleyen süreçler bütünüdür. Çocuk ve gençleri “geleceğin yetişkinleri” veya “geleceğin nesilleri” olarak görmenin yaşamlarında iyi olma alanlarını ve refahlarını etkileyip yaşadıkları anın unutulmasına neden olmaktadır. Çünkü çocuk ve genç olmayı “kendi içinde bir evre olarak” değerlendirip toplumun aktif üyeleri olduğunu kabul etmek ve refahını sağlamak önemlidir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi, eğitim politikaları, coğrafi yapısı, cinsiyetler arası eşitlik/eşitsizlik ilkeleri gibi faktörler öğrencilerin öğrenme, başarı, adaptasyonu üzerinde etkilidir. Daha da mikro ölçekte ailelerin sosyoekonomik statüsü, yaşadığı mahalle, ilçe ve ili bu eğitim sürecinde etkili olup bulunduğu bölgede eğitime erişimi, eğitimin niteliği, eğitim kurumlarının yapısı gibi etkenler de akademik başarı üzerinde belirleyicidir. Bu çalışmada, yükseköğretim eğitimleri sonrası eğitim süresince aldıkları uzmanlık alanları dışında çalışan 15-29 yaş arası gençlerin yoksulluk durumları farklı eğitim aşamaları ile bir bütün olarak ele alınmıştır. Ailelerin eğitimde geçirdikleri süre, eğitime yabancılaşma durumları, gençlerin eğitim öncesi ve eğitim sonrası aşamalarında belirleyici bir rolü bulunmaktadır. Eğitim sonrası işsiz kalma durumu gençlerin dışında birçok farklı yapısal problemlerin ürünü olmaktadır. Yoksulluğun kronikleşmesi ile mücadelede dezavantajlı/kırılgan/hassas gruplar olarak gençlerin eğitimin farklı aşamalarında desteklenmesi yoksulluk döngüsünden çıkabilmelerine olanak tanıyacaktır.
Mehmet Zeki Duman, Bengül Güngörmez Akosman Hiç şüphesiz gençlik, insan hayatının en güçlü ve en dinamik dönemini oluşturmaktadır. Bu dönemin ayırt edici özelliği, gençte birtakım fizyolojik ve psikolojik değişikliklerin yanında umudun, heyecanın, dinamizmin ve geleceğe dair hayallerin çok yoğun bir biçimde yaşanmasıdır. Literatürde genellikle çocukluk ile yetişkinlik arasında bir geçiş evresi olarak da görülen gençlik aynı zamanda insan hayatının en bunalımlı ve değişken dönemi olarak da kabul edilmektedir. Zira bu dönemde, bireydeki bedensel ve ruhsal değişim, duygusal ve bilişsel gelişim en üst düzeye çıkmakta; karakter, kimlik, kişilik ve benlik oluşumu tamamlanmaktadır. Aslında gençlik, yeni bir gelişim evresini yaşayan gencin maruz kaldığı değişimin ve bu değişimin neden olduğu bunalım ve krizin ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Bir değişim ve dönüşüm süreci olan gençlik, bireyin yeni ilişikler, alışkanlıklar, tutum ve davranışlar edinmeye ve anne-baba himayesinden çıkarak akran gruplarının ve sosyal çevrenin etkisinde hareket etmeye başlamasını ifade etmektedir.
Diğer bir deyişle, bireyin sosyal ve psikolojik açıdan olgunlaşması, bağımsızlık ve özgürlük yanlısı bir tutum takınması ve toplumda kimlik ve şahsiyet edinme çabasına girmesidir. Zira bu dönem, yetişkinliğe giden yolda çok önemli bir bariyer oluşturmakta, gencin çoğu zaman altından kalkamadığı çok boyutlu ve karmaşık sorunlara neden olmaktadır. Fırtınalı ve stresli bir süreci ifade eden gençlik, aynı zamanda bireyde, duygu-durum, değer-ahlak ve tutum-davranış noktasında dramatik bir değişime de yol açmaktadır. Hiç şüphesiz bu dramatik değişimin kendisini en çok hissettirdiği alanların başında ise din, dinî inanç ve dinî tutumlar gelmektedir. Özellikle 2000 ve sonrasında doğan ve literatürde Z Kuşağı olarak geçen gençlerin her geçen gün daha fazla modernleşen ve sekülerleşen Türkiye'de dinî hayata dair inanç ve tutumlarında nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşandığı ve bu değişim ve dönüşümde rol oynayan sosyal, ekonomik, kültürel ve politik faktörlerin neler olduğu sorusu, bu çalışmanın en önemli konusunu, sorununu ve kapsamını oluşturmuştur.
Arzu İçağasıoğlu Çoban, Ayşe Burcu Tunca, Aziz Şeker, Berkay Kabalay, Emre Özcan, Fatime Güneş, Gizem Aytaç, Gonca Polat, Hacı Çevik, Hande Uz Özcan, Mehmet Can Aktan, Melike Tekindal, Merve Deniz Pak, Seda Attepe Özden, Seval Bekiroğlu, Türkan Fırıncı Orman Gençlik öznelliği, günümüz toplumsal hareketlerinin daima itici gücüdür. Bu öznellik, maruz kaldıkları ayrımcılık kategorilerini yerinden etme gayretindedir. Gençler, bu bağlamda içinde bulunduğu sorunlardan çıkışı kendilerini üretken kılmada görmektedir. Bu, aynı zamanda yeni toplumsal hareketleri gençlik odağında çok daha farklı bakış açılarıyla kavramayı gerektirmektedir. Yeni toplumsal hareketlerin temsiliyet üstü niteliği gençliği bu odağa taşımaktadır. Buradan hareketle bu çalışma, gençliği hem içinde bulunduğu sorunlar hem de toplumsal dönüşümlerdeki gücü bağlamında irdelemeye çalışmaktadır.
Selahattin Turan, Ramazan Cansoy, Muhammet Emin Türkoğlu Bu kitap; gençlerin kendilerini keşfetme, tanıma, ifade etme ve doğuştan var olan potansiyellerinin ortaya çıkarılması ve temel liderlik becerilerinin geliştirilmesi için bir rehber niteliğindedir. Her genç kendine özgü bir dünyadır; delikanlıdır, hareketlidir ve arayış içindendir. Bu dinamik dönemde gencin kendisi ve ülkesi için doğru bir şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir. Özge bir ifadeyle bu kitap, gençlerde liderlik becerilerinin geliştirilmesine dönük bir kılavuz olarak hazırlanmıştır.
Kitap, gençlerde liderlik becerilerinin geliştirilmesine dönük dokuz modülden oluşmaktadır:
Birinci modül, liderliği anlamak;
İkinci modül, liderlik ve kendini tanıma;
Üçüncü modül, liderliğin yapı taşları;
Dördüncü modül, liderin davranışları;
Beşinci modül, hedef koyma ve ülkü sahibi olabilme;
Altıncı modül, sorun çözme ve karar verme becerileri;
Yedinci modül, iletişim becerileri;
Sekizinci modül, insani, millî ve özgün bir duruşa sahip olma;
Dokuzuncu modül, filmlerden liderlik.
Kitabın Ekler kısmında ise öğretmen için notlar, film değerlendirme soruları, okunabilecek ve liderlikle ilgili bazı kaynaklara yer verilmiştir.
Adem Solak Şiddetle Mücadele Vakfı, 27 ilde uygulanan bu büyük saha çalışmasıyla ”Ceza İnfaz Kurumlarında 12 bin ve liselerde okuyan 120 bin gence yüz yüze anket / mülakat uygulaması yoluyla ulaşarak” bütün zamanların en büyük “Gençlik ve Şiddet Raporu”nu ortaya koydu.
Onlarca bilim insanı ve yüzlerce uzmanla gerçekleştirilen bu raporda; gençlerin neden şiddete, suça, uyuşturucuya yöneldiğinin, nasıl mafyaya, çeteye, teröre katıldıklarının ve nasıl canlı bomba olduklarının apaçık nedenlerini bulacaksınız.
Tek tek bireylerin ve toplumun, bu bağlamda hangi risklerle karşı karşıya olduğunu ve ülkenin içinde bulunduğu sosyal riskleri önceden görmesi, bu bağlamda tedbirler alma fırsatı bulması ve daha da önemlisi, şiddetle/suçla mücadelenin daha etkin hâle gelebilmesi için devletten ve ilgili kurumlardan hizmet beklemesi her vatandaşın en doğal insan hakkıdır.
Bu bilimsel rapor, her bireyin hayat hakkının ne kadar değerli olduğunu ve aynı zamanda ne kadar risk altında olabildiğini en güncel gerçeklerle ortaya koyuyor.
“Bir devin can vermekten duyduğu acı, üzerine basıp çiğnediğimiz bir böceğin can vermekten duyduğu acıdan daha fazla değildir.”
M. Zeki Duman Gençlik, Değerler ve Hedonizm başlığını taşıyan bu çalışma, genelde toplumun en dinamik kesimini oluşturan gençlerin yaşam tarzını; düşünce, tutum ve davranışlarını, aile ve toplumla ilişkilerini, özelde de ailevi, ahlaki ve dinî değerlere yönelik bakışını ortaya koymayı amaçlamıştır. Böyle bir çalışmaya gereksinim duyulmasının başlıca nedeni, özellikle son yıllarda ülkemizde gençlere yönelik sıkça dile getirilen ve genellikle pejoratif denebilecek nitelikte birtakım olumsuz yorum ve değerlendirmelerin yapılmasıdır. Çoğu ön yargılardan oluşan bu yorum ve değerlendirmelerde, gençlerin gittikçe aile ve akrabalık ilişkileri başta olmak üzere sosyal, ekonomik ve politik yaşamdan koptuklarına; içinde bulundukları ortamlardan, kurdukları ilişkilerden, inandıkları değerlerden ve dolayısıyla da toplumsal ve kamusal yaşamdan soyutlandıklarına dair yaygın bir kanaatin hasıl olduğu ifade edilmektedir.
Burada gençlere yönelik toplumun çoğunda oluştuğu gözlenen iki temel eleştiriden söz etmek mümkündür. Bu eleştirilerden ilki, gençlerin toplumsal yapılara, değerlere ve kurumlara aidiyetlerinin kırılganlaşması, güven duygularının zayıflaması ve hatta kimi zaman kopması, ikincisi de kendi ebeveynleri başta olmak üzere akraba ve komşularla temaslarının azalması ve diğer aile üyeleriyle zaman zaman kuşak çatışması yaşamasıdır. Dolayısıyla günümüzde gençler, genellikle akademik, sportif, sanatsal veya kültürel alanda göstermiş oldukları başarılar(ıy)la değil daha çok aile ve toplumda yarattıkları sorun alanlarıyla yani uyumsuz davranışlarıyla, söz dinlemezlikleriyle, asabi ve fevri davranışlarıyla, özel yaşamlarıyla, arkadaşlık ilişkileriyle, giyim kuşamlarıyla, tüketim alışkanlıklarıyla, konformist ve hedonist yaşam tarzlarıyla gündeme geldiği gözlenmektedir.
Toplumda gençlere yönelik oluşan bu gözlem ve kanaatin ve kendilerine yöneltilen bu eleştirilerin ne derece doğru, gerçekçi ve adil olduğu sorusu, bu çalışmanın yapılmasının birinci gerekçesini; günümüz gençliğinin çoğu zaman söylendiği veya iddia edildiği gibi uzlaşmaz, asabi, hırçın, bencil, egoist, tembel, çıkarcı, tüketimci olduğu ve hedonist bir benlik, kimlik ve kişilik gösterdiği yargısı ikinci gerekçeyi; gençlerin aile içerisinde sürekli bir kuşak çatışmasına sebebiyet verdiği, toplumsal değerlerden koparak konformist bir yaşam sürdüğü yargısı da üçüncü gerekçeyi oluşturmuştur. Dolayısıyla çalışmanın, toplumun geleceğini oluşturan gençlerin hem yaşadığı sorunları hem de bir sorun olarak gösterilen tutum ve davranışlarını odağına aldığı söylenebilir.
Abdulkadir Yeler, Adem Sağır, Celal İnce, Cumhur Arslan, Esra Işık, Gökhan Göktürk, Işılay Göktürk, İlknur Beyaz Özbey, İsmail Öz, Mehmet Koca, Onur Uca, Özkan Aydar, Selim Karyelioğlu, Ümmet Erkan, Yaşar Erjem, Zeynep Hiçdurmaz Sosyoloji dersi; üniversiteye yeni başlamış öğrencilerin, hayatta ne işe yarayacağını çok kavrayamadıkları ama mezun olan öğrencilerin de en çok aradıkları ve en çok atıfta bulundukları derstir. Bu, sosyolojinin sırasıyla mikro ve makro yaşam boyutlarını içeren kompleks yapısından ve hayat için ne kadar gerekli bir bilim olduğu gerçeğinden kaynaklanır.
Genel Hatlarıyla Sosyoloji isimli bu kitap, Sosyoloji bölümünün yanı sıra İktisadi ve İdari Bilimler, Mimarlık, İletişim, Sağlık Bilimleri fakülteleri başta olmak üzere birçok fakülte ve yüksekokulda okutulan Sosyoloji dersinin 14 haftayı kapsayan tek dönemlik içeriğini kapsamakta ve temel konuları güncel olaylardan örneklerle ve sade bir dille ele alarak sosyoloji bilimini başta öğrenciler olmak üzere tüm okurlarına keyifli şekilde anlatmayı ve severek öğretmeyi amaçlamaktadır.
Arif Hüdai Köken, Banu Fulya Yıldırım, Deniz Say Şahin, Gülsüm Korkut, Hakan Volkan Acar, Hatice Demir Küreci, Muhammet Aslan, Müge Demir, Önder İlgili, Özge Kutlu, Özgür Kuş, Servet Alp, Sevim Coşkun, Sevinç Sütlü, Tuba Aralan, Zeynep Gökçe Koçyiğit Gerontolojik Etik kitabı, dünyada giderek toplam nüfus içerisindeki payı artan yaşlı bireylerin temas ettiği alanlarda ortaya çıkabilecek etik ikilemlere ayrıntılı bir bakış sunmaktadır. Kitapta; farklı çağ ve eserler üzerinden yaşlılık kavramının tartışılması, klinik uygulamalarda, evde bakım uygulamalarında, sosyal hizmet uygulamalarında karşılaşılan etik sorunların ele alınması, etik ilkelerin yaşlılar merceğinden tartışılması, modern dünyada yaşlı hakları, sağlık ve e-sağlık okuryazarlığı gibi konular yer almaktadır. Gerontoloji ile etiğin harmanlanması ile ortaya çıkan bu eser, gerontolojik etiği kapsamlı bir perspektiften ele alması nedeniyle farklı disiplinlerden okuyuculara kaynak sağlamaktadır. Kitap, yaşlılara yönelik müdahalelerdeki etik ikilemlere ışık tutmakla kalmayıp aynı zamanda etik ikilemlere doğru bir biçimde rehberlik edilmesi vasıtasıyla yaşlı bireylerin refahını artırmaya yönelik politika önerileri sunmaktadır.
İsmail Tufan Prof. Dr. İsmail Tufan, kitabında, Gerontolojinin arka planındaki teorik ve metodik temel kavramlar hakkında bilgi vermektedir. Gerontolojiyi geniş bir açıdan ele alarak bu alana yeni adım atanlara yardımcı olurken, Gerontolojiyi ilginç perspektiflerden tanıtmaktadır. Gerontoloji öğretimi kapsamında öğretilmeyen ama Gerontolojiyi anlamak için gereken ön bilgilerden bir demet hazırlayan Prof. Dr. Tufan, bu kitabın amaç ve hedefinin yaşlanma konusunda kamuoyunun doğru bilgiyle aydınlatılması olduğunu vurgulamaktadır. Gerontolojiye iyi bir hazırlığın ise karmaşıklığı azaltmakla ve konuya açıklık kazandırmakla olabileceğinin altını çizmektedir. Diğer taraftan Gerontolojiyi tanımayan ve gerontolog olmayı düşünmeyen çoğunluğun gerontolojik bilgi ihtiyacının karşılanmasına da çalışırken, “Gerontolojik Kafalarımızın çok üstünde veya yabancı bir ülkede veya başkalarında değil, şimdi burada başlamaktadır.” düşüncesini çıkış noktası olarak kabul etmektedir. Bu kitapta Gerontolojinin yanı sıra, demografi, yaşam dönemlerinin anlamları, sosyal risk olarak yaşlılığın anlamı, yaşlılıkta sağlık, hastalık ve bakım kavramlarının anlamları ama aynı zamanda bilim, bilimsellik, bilgi gibi herkesin bildiğini kabul ettiği kavramlara da gerontolojik bakış açısından açıklamalar getirmekte, böylece “bilimsel Gerontoloji” dediği ve “gayri bilimsel Gerontolojiden” ayırt ettiği Gerontolojiyi kamuoyuna tanıtmaktadır.
Nihat Seyrek “Mülkiye'den de öğrencim olan Dr. Nihat Seyrek, elinizdeki kitapta, Gezi Parkı Olayları'nı günlük tartışmalardan uzak bir şekilde değerlendiriyor, farklı yönleriyle analiz ediyor.”
Prof. Dr. İlber Ortaylı
“Evvela bir doktora tezi olan ve benim de savunma jürisinde bulunduğum bu çalışma, sosyal bilimlerin tamamının içinde barındırdığı bir özellik olarak olay ya da olguları, bir savcı iddianamesi gibi titiz, mesnetlendirilmiş ve kesin bir kanaat ile sonuçlanan mahiyette bir anlatı ile sunma amacını haiz olsa da çalışmanın asıl katkısı; yine sosyal bilimlerin bir savcı iddianamesinden farklılaşan özelliği olarak kesin doğru-yanlış tespitlerini aşan bir tartışma zemini sağlaması ve bu zemini geniş bir bağlam, literatür ve kavram setleri ile okuyucuya aktararak ve yakın tarihsel bir vakaya bakışta, çağımızın en önemli hastalığı olan tarafgirliği aşarak keskinlik arayışı yerine soğukkanlı bir sorgulama için imkân yaratması olsa gerektir.”
Prof. Dr. Taşansu Türker
“Küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi sorunların yaşandığı ve dünyanın geleceği ile ilgili endişelerin arttığı bir dönemde, çevre sorunlarını, toplumların gündemine taşımak, bu alanda, sorunun çözümüne yönelik girişimlerde bulunmak, büyük önem kazanmıştır. Çevresel değerlerin korunmasında, çoğu zaman kamu yönetimi ile çevresel grupların karşı karşıya gelmesi, çevresel gruplar için toplumsal desteğin sağlanmasının ve kamu yönetimi için de kriz yönetiminin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermiştir. Dr. Nihat Seyrek, Türkiye'de Gezi Parkı Olayları'nı, yeni sosyal hareketler bağlamında irdeleyen bir çalışma ortaya koymuştur. Bu eser; kriz yönetimi, yeni sosyal hareketler ve çevrenin korunması konularına ilgi duyanlar için değerli bir çalışmadır.”
Prof. Dr. Selim Kılıç
Hakan Erdagöz Why are some religious minorities seen as an existential threat and securitized by their state, while others turn out to be patriotic and loyal to their state? Why do states vary in their capability of incorporating Muslim minorities into national political community? This book examines how and why the dynamics of religious difference and national identity shape state policies toward the accommodation of minorities in secular, Christian-majority countries with large Muslim populations such as France and Russia. It addresses these questions by drawing on the unintended consequences of nation- and state-building, collective memories of solidarity and violence, and globalization.
Definition of a thick national identity based on a nation-state model, collective memories of violence and racialization of Muslims, and the diffusing effects of global Islam produced a way of thinking that Islam is not compatible with the French way of living. Conversely, definition of a thin national identity based on an empire-state building model, collective memories of violence and solidarity accompanied by the recognition of Muslims, and the diffusing effects of global Islam produced a relatively more positive way of thinking that Islam is part of the Russian national political community.
Arda Özkan, Arzu Kurşun, Bora Yenihan, Gülşah Taşçı, Harun Tanrıvermiş, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Nagihan Taner, Pınar Türkmen Birlik, Ruşen Keleş, Sabriye Çelik Uğuz, Selen Ezme Yumak, Sema Buz, Serdar Gündoğan, Sevda Köse, Şebnem Köşer Akçapar, Şirin Dilli, Tolga Çıkrıkçı, Yeliz Yazan Koç, Yeşim Tanrıvermiş Bu kitap, “göç” kavramını disiplinlerarası bir perspektifle tartışmaktadır. Alanda göç üzerine yapılan araştırmaların çoğu tek bir disiplinle konuya odaklanırken elinizdeki bu kitap birçok disiplinin farklı boyutlarıyla göç olgusuna ışık tutmaktadır. Ayrıca kitap, göç çalışmalarının yanı sıra farklı disiplinlerde araştırma yapan öğrenciler ve akademisyenler için de değerli bir kaynak olacaktır.
Deniz ÖZYAKIŞIR İnsanlık tarihi kadar kadim bir geçmişi olan göç olgusu günümüzde de ülkelerin karşı karşıya kaldıkları önemli bir sosyoekonomik sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın özgünlüğü, göç olgusunu hem kuramsal açıdan ele alması hem de bölgesel bir uygulama ile göçün çok boyutlu etkilerine yer vermesidir. Kısacası, teoriyi pratikle zenginleştiren bu çalışma, aynı zamanda bölgesel etkiler noktasında göç ve bölgesel kalkınma ilişkisine de yer vermektedir. Çalışmanın bir diğer ayırt edici özelliği ise, birçok akademik uğraşta sosyolojik bir olgu olarak incelenen göç olgusunun burada ekonomik olarak analiz edilip ekonometrik bir modelle sunulmasıdır. Bununla birlikte göç ile ilgili orijinal metinlere doğrudan ulaşılarak ve tercümeler yapılarak kuramsal çerçeve oluşturulmuştur. Bu, bir göç kuramının, kuramı geliştiren kişinin doğrudan ifadeleriyle okuyucuya aktarılması bakımından oldukça önemlidir. Çalışmada yer verilen geniş çaplı yerli ve yabancı göç literatürünün de göç konusunda bilimsel çalışma yapacaklara yararlı ve yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Ahmet Küçük, Ayşe Mahinur Tezcan, Ayşegül Balta Özgen, Ayşegül Bostan, Aytaç Duran, Berrak Çağla Bulduk Aydın, Besim Can Zırh, Cahit Aslan, Canan Çetin, Cengiz Ekiz, Ceren Avcil, Çağlar Özbek, Elif Çetin, Emrah Firidin, Erkan Arslan, Fethi Nas, Filiz Göktuna Yaylacı, Gamze Koçak Erat, Hakan Sezgin Erkan, Handan Akyiğit, Hasan Biçim, Hülya Sağlam Yıldız, Hürol Çankaya, Hüseyin Sevinç, İbrahim Berkan Karataş, İpek Agcadağ Çelik, İsmail Öz, Kıvanç Demirci, Kubilay Düzenli, Kübra Yüksel, Levent Memiş, M.Mustafa İyi, Mehdi Pekedis, Mehmet Koca, Merve Burcu, Merve Çetin, Merve İzci, Muhittin Işık, Murat Dinç, Mustafa Tayfun Üstün, Nigâr Değirmenci, Niyazi İpek, Nur Seda Temur, Olgu Karan, Özkan Gökcan, Özlem Ayık, Pelin Kılınç, Pınar Çağlayan, Recep Baydemir, Selim Bozdoğan, Sibel Dinç, Songül Sallan Gül, Sultan Kavili Arap, Tekin Avaner, Tuba Nergiz, Tuna Batuhan, Tülin Demirci, Veysel Erat, Yakup Özkaya, Yasemin Oğuzlar Tekin, Yavuz Acungil, Yıldız Atmaca, Zahide Erdoğan, Zeynep Hiçdurmaz
Yusuf Adıgüzel Temel göç konularına giriş mahiyetindeki bu kitap, kısa sürede 5. basımını yaparak alandaki kaynak eserlerden biri olmuştur. Göç Sosyolojisi kitabı, göçün sosyolojik boyutlarına, ulusal ve uluslararası toplumsal etkilerine eğilmeyi amaçlamaktadır. Kitapta öncelikle göçe ilişkin kavram ve kuramlar açıklanmakta, göç hareketleri yerelden küresele bir izlekle ele alınmaktadır. Türkiye'de iç göç süreçleri, kentleşme, kentlileşme ve hemşerilik boyutlarıyla birlikte değerlendirilmektedir. Türkiye'den yurt dışına yapılan göçler ve yurt dışından Türkiye'ye yönelen düzenli ve düzensiz göçler incelenmektedir. Küresel göçler, göç politikaları, birlikte yaşam modelleri, diasporalar, geri dönüş göçleri, göçmen dayanışma ağları, göç alanında çalışan kamu kurumları ve STK'lar yine bu kitapta yer verilen konular arasındadır.
Göç Sosyolojisi; üniversitelerin sosyoloji, hukuk, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler disiplinleri başta olmak üzere tüm sosyal bilimler alanındaki öğrenci ve akademisyenler için önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.
Atik Aslan, Aykut Çalışkan, Ayşen Üstübici, Bekir Güzel, Burcu Kaleoğlu Uçaner, Cemal Kakışım, Damla Aksel, Gaye Gökalp Yılmaz, Itır Aladağ Görentaş, İpek Agcadağ Çelik, Kerem Özbey, M. Yavuz Alptekin, Yücel Karadaş, Zeynep Hiçdurmaz Dünyaca, bir göçler çağında yaşıyoruz. Göç konusu her kesimden her insanın gündemindedir. Akademik düzeyde, sosyolojiden yerel yönetimlere, buradan uluslararası ilişkilere kadar sosyal bilimlerin hemen her dalı, göç ile ilgilenmek durumunda kalmıştır. Bu kitapta, göç ile ilgili öncelikli her konuyu incelediği düşünülen on bölüm yer almaktadır:
1. Bölüm: Göç Sosyolojisinde Temel Kavramlar
2. Bölüm: Göç Kuramları
3. Bölüm: Türkiye'de İç Göçler: Kentleşme, Gecekondulaşma ve Hemşeri Gettoları
4. Bölüm: Türkiye'den Ülke Dışına Göçler
5. Bölüm: Dünyadan Türkiye'ye Göçler
6. Bölüm: Küresel Göç Hareketleri, Göçe İten Nedenler ve Sonuçları
7. Bölüm: Göçmen Ülkeleri ve Kültürel Farklılıkları Yönetme Biçimleri: Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Fransa
8. Bölüm: Göçmenliğin Ekonomipolitiği ve Diasporalar
9. Bölüm: Göçmen Dayanışma Ağları ve Göçmen Karşıtlığı
10. Bölüm: Göç Alan Ülkelerin Asimilasyon Politikaları ve Son Dönemde Gelişen Entegrasyon Modelleri
Ayşe Aslı Sezgin, Derya Öcal, Hıdır Polat, Samet Kavoğlu, Sümeyra Tüzün, Tuğba Alagöz Özger, Tuğba Yolcu, Ümmügülsüm Talipoğlu Temelinde insan olan göçün, iletişim unsurları dikkate alınmadan tartışılmasının eksik ve hatalı sonuçlar doğuracağı düşüncesinden hareketle kaleme alınan bu çalışma, merkezine Türkiye'yi almakla birlikte olguyu evrensel ölçekte tartışmaya açmaktadır.
Nüfus yapısı 93 Harbi, Balkan Savaşları, Lozan Mübadelesi gibi büyük göç hareketleriyle şekillenen Türkiye Cumhuriyeti, uzun stabilizasyon süreci sonrasında dış göçü iki farklı yönde yaşamıştır.
Madalyonun bir tarafında, artan nüfusa paralel olacak düzeyde iş gücü pazarı gelişemediği için 1960'lardan başlayarak Avrupa ülkelerine iş gücü anlaşmalarıyla giden Türkler; diğer tarafında ise ülkelerindeki zulümden ya da iktisadi nedenlerden dolayı Türkiye'ye göçen, bölge coğrafyasından dikkate değer sayıda insan bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye'yi göç olgusu özelinde birçok ülkeye göre farklı bir pozisyona yerleştirmekte; göçü tartışırken derinlikli sorgulamaları da gerekli kılmaktadır.
Göç ve İletişim, göç olgusunu iletişim düzleminde farklı açılardan sorgulayan bölümleriyle, ifade edilen ihtiyaca, sınırları dâhilinde cevap verme arayışındadır.
Alim Koray Cengiz, Atik Aslan, Ebru Bingöl, Emre Kolay, Erhan Tekin, İlbey Dölek, İlker Eroğlu, M. Ali Kirman, Mustafa Çakıcı, Nure Seylan, Orhun Burak Sözen, Yalçın Çetin, Yücel Karadaş Toplumsal yapı ve değişme, sosyal bilimlerin anahtar kavramlarıdır. Toplumsal değişmenin bu bağlamda iki temel itici gücünden biri teknoloji, diğeri ise nüfustur. Nüfus artışının doğumlarla olması kadar göç ile ortaya çıkması ise toplumsal değişmede rol oynayan en önemli faktörün teknolojiden sonra göçler olduğunu bize gösterdiği gibi göç çalışmalarına olan ihtiyacın da altını çizer. Günümüzde yaşadığımız göç olgusu ve göçmenleri anlayabilmek ve sorunlara çözümler üretecek politikalar geliştirebilmek için daha fazla bilimsel çalışma ve yayına ihtiyaç olduğu açıktır. Kuşkusuz elimizdeki son derece kapsamlı ve özenle hazırlanmış bu kitap da göç ve kültür ilişkisinin değişik alanlardaki etkilerini daha iyi anlamak için son derece önemli bir çabadır ve emeği geçenleri kutlamak gerekir.
Prof. Dr. Aytül KASAPOĞLU

Son yıllarda göç olgusuna artan ilgiyle beraber göçü ve göçmeni anlamada göç ve kültür ilişkisini disiplinlerarası şekilde ele almak gerekli hâle gelmiştir. Çünkü yerli göç literatüründe hâlihazırda göç ve kültür ilişkisini disiplinlerarası bakış açısıyla ele alan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu eser, göç ve kültür ilişkisini farklı disiplinlerin bakış açılarıyla ele alması bakımından değerlidir. Eserin hem göç araştırmacılarına hem de bu alanın okuyucularına katkı sağlaması temennisiyle…
Prof. Dr. Mehmet Ali KİRMAN & Dr. İlbey DÖLEK

Çağrı Güçlüten, Emine Serap Kuserli, Erhan Tekin, Harun Tunç, Hüseyin Demir, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Orhun Burak Sözen, Tülay Atay, Zübeyit Gün “Son yıllarda dünyanın gündemi, merkezî bölgelere yakın ülkelerdeki silahlı çatışmalar, iç savaşlar ve savaşlar ile belirlendi. Bu anlamda çatışmaların ve belirsizliğin hâkim olduğu dünyada, göç olgusu da değişimin merkezinde önemli bir yer edinmektedir. Sadece coğrafi bir değişim değil aynı zamanda kültürel, sosyal ve ekonomik bir dönüşümü de beraberinde getiren göçü anlamak için multidisipliner bir perspektif kaçınılmazdır. "Göç ve Metodoloji” bu yöndeki ihtiyaca hitap eden bir çalışma olarak konuya ilgi duyanlar için özellikle kalitatif perspektiften değerlendirmeler sunuyor.“
Prof. Dr. İbrahim Sirkeci

Son yıllarda göç olgusuna artan ilgiyle göç çalışmaları da hız kazanmış, yerli ve yabancı çok sayıda eser ortaya konmuştur. Göçün karmaşık doğası gereği disiplinlinlerarası bakışa olan ihtiyacın yanı sıra göç çalışmalarında metodolojik açıdan teori ve uygulamaların önemi daha da belirgin hâle gelmiştir. Bu eser, göç ve metodoloji ilişkisini farklı disiplinlerin bakış açılarıyla ele alması bakımından değerlidir. Eserin hem göç araştırmacılarına hem de alanın okuyucularına katkı sağlaması temennisiyle…
Alpaslan Çobanoğlu, Aslı Cennet Yalım, Ayşe Nur Boz, Bekir Güzel, Büşra Uslu Ak, Demet Akarçay Ulutaş, Dilara Ustabaşı Gündüz, Ecem Naz Nazlıer Keser, Emrah Akbaş, Filiz Demiröz, Gamze Erükçü Akbaş, Gizem Akoğlu, Gökçe Ceylan, Gülgez Ağbaba Eroğlu, H. İrem Kalaycı Kırlıoğlu, Mehmet Başcıllar, Meliha Funda Afyonoğlu, Nur İncetahtacı, Ozan Selçuk , Resul Turan, Serhat Tek, Tahir Emre Gencer Toplumsal değişimin, gelişimin temelinde göç vardı, hep olacak. Son yıllarda ülkemizde yaşanan gerçeklik ile bunun daha çok farkındayız, dahası acilen kapasitemizin geliştirilmesi gerekiyor. Genç akademisyenler Dr. Tahir Emre Gencer ve Dr. Bekir Güzel tarafından editörlüğü yapılan on dokuz bölümlük bu değerli çalışma, Türkiye’de göç alanındaki akademik kapasitenin son yıllarda ne kadar büyük bir atılım yaptığının da önemli bir kanıtıdır. Ama belki de bu kitabın asıl önemli olan kısmı “sosyal hizmet/sosyal politika” perspektifinin göç alanında hak ettiği yeri almasına verdiği katkıdır. Unutmayalım, “Her şeyin bir ‘fıtrat’ı vardır, göçün fıtratı ise kalıcılık!” İşte tam da bu gerçeklik, bize onurlu ve huzurlu ortak yaşamlar için sosyal hizmet disiplininin vazgeçilmezliğini ortaya koyuyor. Bu değerli çalışma ile ortaya konulan zemin, iki tarafı keskin bıçak olan “göç” konusunda önemli bir rehberlik sağlıyor.
Prof. Dr. M. Murat ERDOĞAN, Türk-Alman Üniversitesi
Göç ve göçmenler günümüzün en çok konuşulan konuları arasında. Bunun temel nedeni, göçün yaygınlığından ziyade ender rastlanıyor olmasıdır. İnsanların çok büyük bir kesimi, yaklaşık yüzde doksanı göç etmiyor. Göç etmenin zorlu ve maliyetinin yüksek olması pek çok kişiyi bu maceradan caydırmaktadır. Ancak dünyanın her tarafında gözlemlediğimiz çeşitli eşitsizlikler, ayrımcılıklar ve hak ihlalleri çok büyük kesimleri göçe yöneltmektedir. Bu kitap da alana olan artan ilginin bir örneği olarak göçe sosyal hizmet bağlamında kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Dr. Tahir Emre Gencer ve Dr. Bekir Güzel, titiz bir çalışmayla on dokuz bölümde sosyal hizmet alanında göç ile ilgili sorulara yanıt olabilecek zengin bir kaynak ortaya çıkarmışlar. Bu kitabı benzerlerinden ayıran bir özelliği akademi ve pratik bakışları bir araya getirebilmiş olmasıdır.
Prof. Dr. İbrahim SİRKECİ, International British Business School, İngiltere
Bu kitap, göç olgusuna kavramsal bakışın yanı sıra göçün, göç edenler ve yerleşik toplumlar açısından ortaya çıkardığı değişimlere, karşılaşmalara ve birlikte yaşam pratiklerine odaklanmaktadır. Kitap; çeşitli motivasyonlarla göç edenlerin karşılaştıkları güçlükleri ve yeni yaşamlarına ilişkin deneyimlerini çocuk, kadın, aile, yaşlı ve engelli olma durumları üzerinden değerlendirirken okuyucuya kişisel göç hikâyelerinin ötesinde göç deneyiminin yarattığı değişimi düşünme imkânı sunmakta. Kitabın göç meselesini tarihsellik ve süreklilik temelinde ele alan bakış açısı ve alandaki uygulama birikiminin ortaya çıkardığı iyi uygulama örneklerine yer vermesi özgünlüğünü artırmaktadır.
Prof. Dr. Sema BUZ, Hacettepe Üniversitesi
Adem Dağ, Adem Efe, Çağdaş Erkan Akyürek, Elif Nur Çeçen, Erdinç Kalaycı, F. Burak Yerlikaya, Fulya Akgül Gök, Habibe Özdemir, Hilal Tuğçe Bayar, İclal Dağlıoğlu Şanlı, İlhan Kayacan, İmran Uzunaslan, Merve Aytaç, Pınar Özdemir, Süha Çelikkaya, Şefika Eda Çiçek, Tuba Yüceer Kardeş, Yunus Kara, Muhammet Atila Göç olgusu tarih boyunca insanlığın gündeminde yer almış, özellikle son yüzyılda etkisini arttırarak bir insanlık krizi hâline dönüşmüştür. Ekonomik, psikososyal ve siyasi alanda devletlere etki eden göç hareketliliği, sadece insana etki eden bir sorun alanı olmaktan çıkıp aynı zamanda uluslararası politik bir sorun hâline gelmiştir. Bu yönüyle insanlığı derinden yaralayan bir sorunsal olan göç kavramı, sadece sosyal yönüyle değil birçok alanda etki yaratması ve bunun yanı sıra etki sonuçlarının da yine insanlığı etkilemesi bakımından çift yönlü görünüm sergilemektedir. Dolayısıyla 21. yüzyıl tarihine varlığını bir insanlık krizi olarak ortaya koyan göç olgusunu disiplinler arası bir değerlendirme ile anlamlandırma çabası gerekmektedir. Bu eserde; iktisat, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, sosyal hizmet, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, maliye, din, işletme, sağlık yönetimi, felsefe, psikoloji, eğitim, sağlık ve hukuk disiplinlerinden 19 yazar bir araya gelerek göç olgusunu kendi teorik ve pratik alt yapısıyla değerlendirmeye ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Göç kavramının birçok değişken ile değerlendirilmesi, anlamlandırılması ve göçün ortaya çıkardığı sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi bakımından bu eserin, disiplinler arası tüm alanlara temel oluşturacağı ve kaynak eser olma niteliği taşıyacağı düşünülmektedir.
Ahmet Güven, Ammar Sevgili, Bekir Gündoğmuş, Celalettin Yanık, Emre Yıldırım, Faruk Temel, Gökhan Duman, Gökhan Tuncel, Hakan Gülerce , Haluk Yaman, Hatice Dönmez Aydın, İbrahim Halil Sugözü, Mehmet Köse, Muhammed Şahin, Murat Arslan, Onur Önürmen, Resul Duran, Sami Kalaycı, Sema Yaşar, Uğur Atalar, Yunus Macit, Yusuf Adıgüzel İlki 1961 yılında imzalanan ve sonrasında birçok ülke ile akdedilen iş gücü anlaşmaları, Türkiye’nin göç tarihinde yeni tecrübeleri ortaya çıkaran bir milat olma özelliğine sahiptir. Avrupa’ya iş gücü göçü; muadilleri gibi mağduriyetlerin, acıların, sevinçlerin, gerilimlerin ve etkileşimlerin sergilendiği bir sahne konumundadır. Geçici olması planlandığından günübirlik politikalar ile şekillenen ve bu nedenle yarını ıskalanan göç; peşinde milyonların sürüklendiği, fırsat ve tehditlerin iç içe geçtiği meşakkatli bir yolculuğa dönüşmüştür. Süregelen bu yolculuk, her ne kadar başlangıcı doğru yapılmasa da büsbütün bir karamsarlık da içermemektedir. Aksine kazanımları da ziyadesiyle yoğun bir süreç yaşanmaktadır.
Yaklaşık bir yıllık bir zaman diliminde alanında uzman isimlerin kaleme aldığı on beş ayrı yazının bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu eser, iş gücü göçünün 60. yılında Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun kimlik, uyum ve katılım süreçlerini ele almayı ve alana mütevazı bir katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
“Elinizdeki bu kitap, Gündoğmuş'un Avrupa’daki Türk toplumunu bütün yönleriyle anlama ve araştırma çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Gündoğmuş’un hem yazar hem de editör olarak bir yılı aşkın süredir üzerinde çalışarak ortaya koyduğu bu eser, “çok uzaktan fetva ile bilinmeyen” Avrupa’daki Türk toplumunu daha iyi anlamamıza önemli katkılar sağlayacak.”
Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel
Selda Geyik Yıldırım Bu çalışma, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı kadınları “gönüllü geri dönüş” odağında ele alarak gönüllü geri dönüş okumalarını toplumsal cinsiyet bağlamında analiz etmektedir. İstanbul'un Bağcılar, Tekirdağ'ın Süleymanpaşa, Şanlıurfa'nın Viranşehir, Mardin'in Artuklu ilçelerinin her birinde 25, toplamda 100 Suriyeli sığınmacı kadınla eş zamanlı olarak derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Geri dönüş eğilimlerine ilişkin elde edilen veriler, Suriyeli sığınmacı kadınların hem genel görünümleri hem de farklılıkları bağlamında çözümlenmiştir. Bu çalışma, teorik ve metodolojik açıdan özgün nitelikli bir araştırma olarak ilgili alan yazında ilk olma özelliğine sahiptir.

Sığınmacıların geri dönüş isteklerine uluslararası düzeyde kabul gören “gönüllülük” ilkesi eklenip “sığınmacının rızalığı” türünden bir süreç öncelenir ancak sahadaki sosyal gerçeklik; dikotomik yaşamı tecrübe eden Suriyeli sığınmacı kadınların dikotomik ayrımların, kararların, fikirlerin, beklentilerin ve duyguların yol açtığı gündelik hesaplaşmalarla yaşamlarını sürdürdükleriydi. Gönüllü kalma isteğine karşılık “gönüllü geri dönüş gerçeği”; güvenlik önceliğine karşılık “aile ve memleket özlemi”; Türkiye'de kurulan hayallere karşılık “sığınmacılık hâlleri”; kalmanın da geri dönmenin de “olası riskleri”; “tekrarlanan sığınmacılık deneyimleri ve Avrupa'ya gitme arayışları”, sığınmacı kadınların dikotomik yaşantılarına ilişkin göstergelerden bazılarıdır.

Birkaç yerele sığdırılmış olan Suriyeli sığınmacılar meselesine karşı küresel katkılar ise Lyotard'ın “üstanlatılarının” meşrulaştırılma sürecini; Foucault'nun “gözetim toplumundan” hareketle “gözetimli göç toplumunu” çağrıştırmaktadır. Gönüllü geri dönüşler konusunda sığınmacıların deneyimlerine bakıldığında; sığınmacı kadınların “üstanlatılarla” korunduğuna, “gözetimli göç toplumu” anlayışıyla izlendiğine ve “evrensel ilkelerin” sınırsız söylem gücüne karşılık pratik güçsüzlüğüne işaret etmektedir.
Aşkın Taştan, Ayşe Gönüllü Atakan, Ayşe Özcan, Ayşe Sezen Serpen, Banu Altay, Damla Şahin Büyük, Dilek Özmen, Dolunay Şenol, Dudu Şahin, Gizem Özkan Üstün, Gülsen Demir, Günce Demir, İlham Yılmaz, İmran Uzunaslan, Mizgin Ayhan, Rumeysa Akgün, Sibel Özkan, Şerife Sibel Özen, Zahra Budak Yapılan pek çok araştırma dünya nüfusunun yaklaşık yarısını kadınların oluşturduğunu göstermektedir. Peki, bu kadınlar kamusal alanda ve özel alanda ne kadar görünüyor ve biliniyor? Yapılan araştırmalar, gözlemler, çıkan haberler gösteriyor ki ev içinde, iş hayatında, toplumsal alanda kadınların yaşadıkları, karşılaştıkları sorunlar, geldikleri konumlara ulaşma çabaları ne yazık ki çoğu zaman göz ardı edilmektedir.
Kadın konusunda neredeyse her gün yeni bir çalışma, bir araştırma yapılmakta; tezler, makaleler, kitaplar yazılmaktadır. Bunun temel nedeni, hayatın her alanına dokunan kadınlar hakkında söylenecek çok sözün olmasıdır.
Bu çalışmada amacımız, kadınların hayatın pek çok farklı alanındaki görünürlüklerine bakmaya çalışmaktır. Farklı alanlarda çalışan, farklı bakış açılarına sahip kadınların, kadını ve toplumsal hayatta kadının görünürlüğünü kendi yaklaşımları ile ele almaları bu çalışmayı zenginleştiren en temel ögedir. Esere katkı sağlayan yazarlarımızın dilinden evlilik içerisinde kadının büründüğü rollerden başlayarak edebiyatta, temel bilimlerde, sağlık sektöründe, tarımda, bilişim sektöründe, ticarette, akademide kadınların toplumsal olarak nasıl algılandıkları hem literatür incelemeleri hem de uygulama örnekleri ile değerlendirilmeye çalışılmıştır. Kadınların daha adil bir dünyada görünür olabilmesi dileği ile…
Bernard A. Nijstad İnsanlar, yaşamın her alanında, grup ortamlarında etkileşime girmekte ve performans göstermektedir. Organizasyonlar ve işletmeler, gruplar ve takımlar etrafında giderek daha fazla yapılanmaktadır. Her gün aileler, arkadaşlık grupları, toplumlar ve spor takımı gibi gruplar hâlinde, kararlar almak ve planlar yapmak, problemleri çözmek, fiziksel işler yapmak, yaratıcı fikirler üretmek ve daha fazlası için çalışıyoruz.
Grup Performansı, grupların performansına ilişkin mevcut sosyal psikolojik kuramları ve bulguları özetlemektedir. Bu kitap, grup etkileşimini ve gelişimini çevreleyen temel kuramları incelemektedir ve grupların, üyelerini nasıl etkilediğini araştırmaktadır. Bernard Nijstad, bu konuları, fiziksel işler, düşünce üretimi ve beyin fırtınası, karar verme, problem çözme, muhakeme ve tahminde bulunma gibi grupların gerçekleştirebileceği pek çok farklı görevle ilgili olarak ele almaktadır. Son olarak kitap, takım çalışmasının derin bir tartışması ve grupların etkileşime girdiği ve performans gösterdiği bağlam ile tamamlanmaktadır.
Grup üyeleri, grup görevi, etkileşim süreçleri ve bağlam arasındaki karşılıklı ilişkilere vurgu yaparak bütüncül bir yaklaşım sunan; sosyal psikoloji kuram ve araştırmalarına modern bir bakış açışı getiren bu kitap; lisans, lisansüstü öğrencileri ve sosyal psikoloji, örgütsel davranış ve işletme alanlarında araştırma yapanlar için oldukça yararlı olacaktır.
Bernard Nijstad, bu alanın “genç aslanlarından” biridir ve kitabın kapsamı içinde yer alan birçok konuya çok önemli katkılarda bulunmuştur. Grup Performansı, kavramsal ve deneysel materyali iyi bir şekilde ele almakta ve grup içindeki ve gruplar arasındaki davranış psikolojisine ilişkin son zamanlarda bildiklerimizin neler olduğu konusunda okuyucuda çok iyi bir izlenim bırakmaktadır. Genel olarak, alana mükemmel bir giriş…
R. Scott Tindale, Loyola Üniversitesi, Chicago, ABD
Parlak ve hevesli bir araştırmacı olan Bernard Nijstad, sosyal psikolojinin heyecan verici bir alanında kapsayıcı ve modern bir yaklaşım sunmaktadır. Bu kitap, klasikler arasındaki yerini alacaktır. Son sayfasına kadar kitabı elimden düşüremedim. Kesinlikle tavsiye ederim.
Andreas Mojzisch, Göttingen Üniversitesi, Psikoloji Enstitüsü, Almanya
Profesör Nijstad, grup performansı konusundaki klasik ve güncel araştırmaları harmanlayarak harika bir iş yapmıştır. Ben, Nijstad'ın alanyazını, organize ve usta bir şekilde aktarma becerisinden özellikle etkilendim. Nijstad'ın bu çalışmaya yönelik hevesi, konuyu ilk defa okuyacak öğrencilerde yeni bir heyecan yaratmaya yardımcı olacaktır.
Robert B. Lount, Jr., Ohio State Üniversitesi, ABD
Ahmet Şafak Eşmeler, Alperen Kır, Aslı Kavurmacı, Ayşe Nur Çırak, Dilek Topcu Mumlu, Erdem Ayçiçek, Hamza Bahadır Eser, Hatike Koçar Uzan, Hülya Küçük Bayraktar, İlker Şahinoğlu, Mehmet Aslan, Mehmet Recai Uygur, Mustafa Kartal, Neslihan Arslan, Neslişah İskender, Sevim Budak, Seyfettin Caner Kuzucu, Simuzar Sultan Mammadova, Talip Kurşuncu, Teoman İskender, Tuğba Aydın Halisoğlu, Uğur Uzun, Veli Ercan Çetintürk, Yeter Avşar, Zafer Adalı Günümüzde iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden gelişmiş ya da gelişmekte olan bütün ülkeler etkilenmekte ve iklim değişikliği, kentler için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu kitapta, birçok ülkenin yaşadığı ve çözüm aradığı iklim değişikliği sorunu, kent ölçeğinden küresel ölçeğe doğru, güncel araştırmalar çerçevesinde kurumsal, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları ile değerlendirilmektedir.
Kitapta iki kısımda ele alınan iklim değişikliği sorunu ilk kısımda; Türkiye bağlamında iklim değişikliği ile ilgili merkezî yönetim ve yerel yönetimler tarafından yapılan faaliyetler ve düzenlemeler, iklim değişikliğinin su yönetimi ve tarım politikalarına etkisi, son olarak çevre kirliliğine etkisi istatistiksel yöntemle incelenmiştir. İkinci kısımda; dünyada ortaya çıkan sorunlara dair teorik çerçevede değerlendirmelerde bulunulmuştur. İklim değişikliğinin kent hakkı, yoksulluk, göç, iklim güvenliği, istihdam, tüketim kültürü, çevre hareketleri ile ilişkisi, kentleşme ve ekolojik ayak izi arasındaki nedensel bağ istatistiksel yöntemle değerlendirilmiştir. İklim değişikliğini çeşitli düzey ve farklı bakış açıları ile ele alan ve toplamda on dokuz bölümden oluşan kitabın akademiye katkı sunmasını dileriz.

Firdevs Çelik, Gülşen Çetin Aydın, Güzin Harman Yıldız, Hakan Gülerce, Kubilay Özer, Mehmet Kılınç, Oya Eryiğit Günler, Sümeyye Özmen, Şerife Güzel, Şeyma Kahveci, Tahir Dağcı, Veysel Bozkurt, Ziyaeddin Kırboğa Sağlık, insan yaşamının temel unsuru olarak sadece bireylerin bedensel durumunu değil, aynı zamanda toplumun genel refahını da etkileyen karmaşık bir olgudur. Bunun yanı sıra sağlık tıbbi mesele olmaktan öte toplumsal, kültürel, ekonomik ve politik faktörlerin etkileşimiyle şekillenmektedir. Bu nedenle, sağlık sosyolojisi, sağlığı bütün olarak anlamak ve iyileştirmek için kritik bir disiplin olarak görülmektedir.
Sağlık sosyolojisi, sağlık ve hastalıkla ilgili olan toplumsal süreçleri ve bu süreçlerin insanların sağlık durumuna etkisini incelemektedir. Toplumda meydana gelen değişimler, sağlık politikalarındaki yenilikler, sağlık hizmetlerindeki dönüşümler ve toplumun sağlıkla ilgili algıları sağlık sosyolojisinin kapsamını her geçen gün genişletmektedir.
Bu kitapta; sağlık sosyolojisinin Türkiye'de gelişimi, sağlığın sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkileri, sağlık arama davranışı: hekim-hasta ve hastane ilişkileri, sağlık okuryazarlığı, küreselleşen dünyada sağlık ve güncel konular, din ve sağlık, giyilebilir sağlık teknolojileri ve panoptizm, sağlık ve bedene ilişkin yeni anlam ve arayışlar, krizde aile içi çatışma ve dayanışma isimli saha çalışması konu başlıklarında toplumun sağlıkla ilgili yaşantısı ve deneyimleri geniş yelpazede ele alınmıştır.
Kitapta, sağlık sosyolojisi alanında yapılan son araştırma ve tartışmalara yer verilmiştir. Sağlık ve hastalığın toplumsal bağlamda anlaşılmasına katkı sağlamayı hedeflemektedir. Öğrenciler, araştırmacılar ve sağlık profesyonellerine kaynak olarak sunulmuştur.
Bahar Doğan, Banu Ergin, Dengeli Liderlik, Esra Yazıcı, Fatma Şehkar Fayda Kınık, Feride Öksüz Gül, Feride Öksüz Gül,, Gözde Türkmenoğlu, İsmail Karsantık, Münevver Çetin, Özge Hacıfazlıoğlu, Semih Çayak Günümüz koşullarında geleneksel liderlik kuramlarıyla birlikte bireysel ve toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilecek çağdaş liderlik kuram ve uygulamalarının önemi her geçen gün artmaktadır. Bu doğrultuda örgütlerin amaçlarına ulaşmalarını sağlayacak etkili liderlerin yetiştirilmesine daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kitapta, belirtilen ihtiyacı karşılamaya yönelik olarak öncelikle geleneksel liderlik kuramları çerçevesinde bir temel oluşturulmakta; ardından dengeli liderlik, öğretmen liderliği, öğretimsel liderlik, hizmetkâr liderlik, toksik liderlik, kendi kendine liderlik ve yükseköğretimde akademik liderlikle ilgili bilgiler ve uygulama önerileri sunulmaktadır. Güncel tartışmalar ışığında kuramları uygulamaya dönüştürme açısından fikir verebilecek olan kitabın; her öğretmenin, yöneticinin ve politika yapıcının faydalanabileceği bir eser olarak alana katkı sağlaması beklenmektedir.
Alper Özmen, Battal Yılmaz, Derya Ayhan, Ekrem Ersin Cesur, Orhan Kandemir, Ümmühan Ergin Bu kitap, sanayi ve teknoloji alanında ortaya çıkan gelişmelere paralel olarak meydana gelen istihdam düzensizlikleri ve teknoloji bağımlılığına yönelik olguları tetkik ederek çözüm önerileri sunmaktadır. Konular iktisat, siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümü gibi farklı disiplinlerde çalışan akademisyenlerce analiz edilerek şu sorulara cevap aranmıştır: Toplum olarak Dijital Teknoloji bağımlısı mıyız? Devlet hangi tür kamu politikalarıyla halkın söz konusu bağımlılığını minimize edebilir? Yüksek öğretim mezunlarının iş bulamaması, ülkedeki eğitim ve istihdam ilişkisinin dengeli bir şekilde kurulamamasından kaynaklanıyor olabilir mi? Ne eğitim ne de istihdamda olan 15-29 yaş grubundaki gençler ile ilgili nasıl bir sosyal politika demeti ortaya konmalıdır? Kadınların formel işgücüne yoğun katılımının geleneksel olarak erkekler tarafından yapıldığı düşünülen pek çok işi dönüştürdüğü söylenebilir mi? İşsizlikle mücadelede uygulanan politikalar, sosyal refah düzeyini hangi yönlerden etkiler? Yoksulluk ve işsizlikle mücadelede toplum yararına programlar ne ölçüde etkiye sahiptir?
Aybeniz Sarıçiçek İpekoğlu, Aybike Dinç, Dolunay Şenol, Ezgi Karmaz, Gıyasettin Yıldız, Gülden Filiz Önal, Mehtap Nur Bitmez, Merve Çetin Kılıç, Özge Gülver, Seda Taş, Yıldız Yavuz “Günlük alışkanlık, tutum ve uygulamalar ya da başka bir deyişle günlük "eylem, uygulama ve üretme tarzları", toplumsal etkinliklerin karanlık, gün ışığı görmeyen zemini olarak görülmedikleri zaman ve bu gecenin karanlığından ışığa doğru yol alan kuramsal, yöntemsel, sınıflamalara ve gözlemlere ilişkin bir dizi soru, bu araştırmanın ardına eklemlenebildiğinde amacımıza ulaşmış olacağız”.
Michel de Certeau

Gündelik hayat, modernliğin gösterici ışıkları altında belirsiz ve muğlak hâle gelen, açıkça müdahalelere sahne olduğu kadar örtük bir biçimde işlenen hem bir üretim hem de bir tüketim alanıdır. Bu alanda örtük olanın açığa çıkmasına, açıkta olanın da örtük yönlerinin anlaşılmasına ihtiyaç vardır. Bu nedenle çalışma, gündelik hayat alanı üzerinde etkili olduğu düşünülen temel noktaları belirleyerek bölümler hâlinde gerçekleştirilmiştir. Bölümlerin bir kısmında sadece teorik bilgi verilirken diğer kısmında hem teorik hem de uygulamalı saha çalışmaları gerçekleştirilerek alana katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bu doğrultuda çalışma; kültür, müzik, bağımlılık, suç ve suç korkusu, mutluluk, düğün, çocuk, medya özelinde televizyon, sosyal medya ve erkeklik kimliği konularıyla birlikte gündelik hayatı fotoğraf üzerinden okuyarak metot olarak da görece sosyolojide yeni olan etnografi ve göstergebilim analiz yöntemleri kullanılarak gündelik hayat sosyolojisi alanına katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Ed. Selda İçin Akçalı Gündelik Hayat ve Medya kitabının içerisinde, tüketim kültürü perspeksifinden okumalar şeklinde yedi makale bulunmaktadır. Makale içerikleri tüketim, tüketim kültürü, tüketim ideolojisi çerçevesinde medya ortamı ve medya uyugulamaları ile Türkiye’deki kültür sembollerinin medyaya yansımaları çerçevesinde şekillenmektedir.
Sadi Çaycı, Fatma Taşdemir, Füsun Özerdem, Sezai Özçelik, Saadat Rustemova Demirci, Reha Yılmaz, Yiğit Anıl Güzelipek, Doğan Şafak Polat Günümüzde yaşanan çatışmalar ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan güvenlik çıkmazlarında, ayrılıkçı ayaklanmalar ve terörizm hem akademisyenler hem de barış inşası aktörleri için yeni dinamikler ve sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana geliştirilen insani yardım, barış inşası, yeniden yapılanma ve entegrasyon programları, özellikle 11 Eylül 2001 sonrası ortaya çıkan uluslararası güvenlik krizleri süreçlerinde ve “Arap Baharı” çatışma ortamlarında çatışmadan etkilenmiş toplumların ihtiyaçlarına yeterince yanıt verememektedir. Türkiye, Irak, Filipinler, Libya, Suriye, Kolombiya, Afganistan, Sudan ve Filistin gibi dünyanın birçok yerinde yeni güvenlik riskleri, çatışma, ayrılıkçı isyanlar ve terörizmle karşı karşıya kalan toplumların sorunlarını çözmek için bu sorunlara yeni bakış açıları getirmek gerekmektedir. Bu nedenle ki “Güvenliğin Gündeminden: Çatışma, Ayrılıkçı Ayaklanmalar ve Terörizm” yukarıda belirtilen sorunlara değişik perspektiflerle bakarak, literatürde eksikliği çok hissedilen bir alana etkin bir şekilde hizmet edebilecek bir çalışma hâlinde karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de bu konularda çalışan değişik disiplinleri temsil eden akademisyenleri bir araya getiren bu kitap, Dr. Saadat Rustemova Demirci’nin editörlüğünde büyük bir özenle hazırlanmıştır. Okuyucularına sorgulayan bir inceleme tekniğiyle ulaşan bu kitap; çatışma, ayrılıkçı ayaklanmalar ve terörizmin birbiriyle iç içe geçtiği günümüz güvenlik sorunları sarmalını etkin bir şekilde açma ve analiz etme fırsatı vermektedir. Bu konular üzerinde çalışan akademisyen ve öğrencilerin “Güvenliğin Gündeminden” kitabını benim gibi ilgiyle okuyacaklarını düşünüyorum.

Prof. Dr. Alpaslan Özerdem
Centre for Trust, Peace and Social Relations
Coventry University

KATKIDA BULUNANLAR
Sezai Özçelik, Reha Yilmaz, Yiğit Anil Güzelipek,
Fatma Taşdemir, Sadi Çayci, Saadat R. Demirci,
Füsun Özerdem, Doğan Şafak Polat
Fethi Güngör Çıkara odaklanan ‘beşer’in değer yüklü ‘insan’a dönüşme sürecinde kat ettiği mesafe, hakkaniyet bilincinde ve hakkın elinden tutma davranışında ulaştığı seviyeyle ölçülür. Hak sahibi ile hakkı gasp edeni ayırt etmek insanın doğuştan getirdiği yetenekleriyle başarabildiği bir merhaledir. Ancak insanlık haysiyetini koruyabilmek için bu kadarı yeterli olmayıp zalimin haksızlığını dile getirme ve mazlumun hakkını savunma erdemini de gösterebilmek gerekir.

Mütefekkir şairimiz Mehmet Âkif, insanlığın hakşinaslık ödevini “Âsım” şiirinde pek veciz ifade etmiştir:

“Hâlık’ın nâmütenâhî adı var, en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!
Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,
Sonra hak, sonra sebat. İşte kuzum insanlık…

Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”

Mevcut nakıs insan hakları belgeleriyle yetinmemeye, insan haklarını yeniden düşünmeye, hakkaniyet duygusunu yüceltmeye ve hak ihlallerine el birliğiyle mâni olmaya dikkat çeken bu eser, ihlaller karşısında adil şahitlik yapmak suretiyle zalimin zulmüne ortak olmayı reddetmeye ve en yakınlarımız aleyhine bile olsa adaletten şaşmamaya çağırmaktadır.

İstisnasız bütün insanlığı kuşatan, hakkaniyeti ve adaleti içselleştirmiş yeni bir ‘Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ hazırlamak, özellikle Müslüman aydınların önünde ertelenemez bir görev olarak durmaktadır.
Kurtuluş Öztürk Halil Hâlid Bey (1869-1931); akademisyen, gazeteci, parlamenter ve diplomat olarak yurt içi ve yurt dışında önemli vazifeler üstlenmiş çok yönlü bir Osmanlı entelektüelidir. Cambridge Üniversitesi’ndeki uzun hocalık deneyimi (1897- 1911), onu özellikle İngiliz ve Avrupa siyaseti konusunda döneminin en yetkin isimlerden biri haline getirmiştir. Ayrıca Cezayir, Sudan, Mısır ve Hindistan’ı içine alan geniş bir coğrafyada yürüttüğü çalışmaları sebebiyle İslam dünyasını da yakından tanımaktadır.
Halil Hâlid Bey, Batı işgal ve sömürgeciliğine karşı Osmanlı Devleti’nin ve Müslüman Doğu toplumlarının hukukunu etkili bir şekilde müdafaa etmiş, olacaklar konusunda önceden uyarılarda bulunmuştur. Üstelik bütün bunları Avrupa’da İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak kaleme aldığı gazete yazıları, makale ve kitaplarıyla yapmıştır. Bu kitapta Halil Hâlid’in yaşam öyküsü, düşünceleri ve deneyimleri incelenmiştir.
Fikir ve Hareket İncelemeleri dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar, İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Abdullah Akat, Abonoz Küçük, Ahmet Keskin, Berna Ayaz, Hamiyet Özen, Mehmet Aça, Mehmet Ali Yolcu, Mehmet Çeribaş, Mustafa Aça, Mustafa Dinç, Ülkü Kara Temelleri Batı Avrupa’da atılan halk bilimi, 20. yüzyılın başlarından itibaren Batı Asya’ya, Akdeniz havzasına ve Kuzey Amerika’ya doğru yayılma eğilimi göstermiştir. Anadolu merkezli Türk halk bilimi araştırmalarının başlangıcı da bu döneme tarihlenmektedir. Türkçü aydınların öncü çalışmaları ile bilimsel bir formasyona kavuşma yolunda ilerleyen Türk halk bilimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür politikaları bağlamında hızlı bir gelişme göstermiştir. Halk bilimi araştırmalarının kurumsal çerçevede yürütülmeye başlanması, bu yeni bilgi kolunun akademimizde temsil edilmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. 1960’lı yıllara uzanan bu sürecin ilerlemesinde ve halk biliminin kültür bilimleri içindeki öneminin anlaşılmasında pek çok bilim insanının unutulmaz hizmetleri olmuştur.
Halk biliminin; akademilerin “Türk Dili ve Edebiyatı” bölümlerinde lisans ve lisansüstü düzeyde bir anabilim dalı hâline gelmesine ek olarak bütünüyle halk bilimi alanında uzmanlar yetiştirmeyi amaçlayan “Halk Bilimi” bölümlerinin açılmasıyla öğretim materyallerine duyulan ihtiyaç her geçen gün daha da artmıştır. Farklı bakış açılarının ve yenilikçi görüşlerin ortaya konulduğu kaynaklara duyulan ihtiyaç çeşitli çalışmalarla karşılanmaya çalışılmıştır. Halk Bilimi El Kitabı, bu çalışmalara bir yenisini eklemek amacıyla hazırlanmıştır. Akademimizin Türk Dili ve Edebiyatı, Halk Bilimi, Antropoloji, Müzikoloji, Mimari, Sanat Tarihi, El Sanatları gibi bölümlerine lisans ve lisansüstü düzeyde kaynaklık etmeyi amaçlayan bu kitapta halk biliminin kapsamında yer alan hemen bütün konular, alanlarında uzman akademisyenler tarafından işlevsellik gözetilerek değerlendirilmiştir.
Abdulvahid Sezen, Ahmed Hamza Alpay, Ayşe Bulut, Ayten Can, Azat Toktonali̇e, Emine Enise Yakar, Emine Öztürk, Engin Güngör, Engin Kaban, Hacı Ermiş, Hakan Değirmenci, Halil Yıldız, İhsan Çapcıoğlu, Kayhan Bayram, Kemal Coşkun, Lütfullah Elmacı, Mehmet Çelenk, Mehmet Emin Günel, Mustafa Özdemir, Mustafa Sami Baybal, Mücteba Altındaş, Nedim Öz, Niyazi Akyüz, Nurefşan Arslan, Orhan Güvel, Ramazan Bulut, Ramazan Gürel, Rüveyda Çınar, Sacide Akcan, Sefer Yavuz, Selman Yılmaz, Süleyman Abanoz, Sümeyra Yakar, Şükran Güray, Yılmaz Arı, Zeynep Yüksel Halk inanışlarını bir alanın verileriyle ve tek boyutlu yaklaşımlarla ele almak mümkün değildir. Bu inanışların incelenmesinde pek çok bilim dalının katkısı bulunmaktadır. Bu nedenle halk inanışlarına; halk bilim, antropoloji, sosyoloji, etnoloji ve psikoloji disiplinlerinde uzmanlaşan araştırmacılar tarafından ilgi gösterilmekte ve konu farklı boyutlarıyla incelenmektedir. Halk inanışlarını araştırma ve derleme çalışmaları, halk bilimin özel alanı gibi görülse de bu inanış ve uygulamaların din bilimlerinin ilgi alanına giren tarihsel ve sosyokültürel yönleri bulunmaktadır. Bu bağlamda halk kültüründe yerleşik inanış ve uygulamalar, kültürel antropoloji ve din bilimlerini ilgilendiren olgulardan oluşur. Halk kültüründeki söz konusu inanışların, din ile toplumsal olgu ve süreçler arasındaki karşılıklı ilişkilerin etkisiyle zamanla nasıl ve ne yönde değiştiğinin araştırılması gerekir. Çünkü sosyokültürel koşullardaki farklılıklara bağlı olarak çeşitli inanış ve uygulamaların ortaya çıkması, toplumsal hafızada taşınması, kuşaklar arasında aktarılması ve zamanla değişmesi kaçınılmazdır. Eser, böylesine dinamik bir literatüre Türk kültüründen seçilen tarihsel ve güncel örneklerle katkıda bulunma girişiminin kapsamlı bir ürünüdür.
Burak Özçetin, Deniz Sezgin, Duygu Alptekin, Esra Karakuş, Hatice Yıldız, Jason K. Holdsworth, Meltem Gökmen Tol, Nadir Suğur, Nurşen Adak, Özgür Arun, Saygın Vedat Alkurt, Temmuz Gönç, Yasemin İnceoğlu Son yıllarda sağlıkla ilgili çalışmalar, biyolojik ve tıbbi boyutun yanı sıra sosyal bilimlerin konuya yaklaşımları ile daha mozaik bir yapıya bürünmüş ve eleştirel bir düşünce akımı yaratmıştır. Bu akıma destek olma amacıyla sosyoloji, iletişim, sağlık ve gerontoloji gibi farklı disiplinlerdeki sosyal bilimcileri buluşturan bu kitapta, sağlığın toplumdaki farklı görünümleri üzerinden yapılan analizler bulunmaktadır. Sağlıklı ve hasta olma hâllerinin tartışmasını; erkek ve kadın bedenlerinin tıbbileştirilmesi konusunu; yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik statüye bağlı ortaya çıkan sağlık eşitsizliklerini içeren bu kitap çalışmasının, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, sağlık kanaat önderlerinin ve bilgisinin gündelik hayata nüfuzu ve tüketim toplumunda sağlık tartışmaları ile literatüre farklı alanlardan katkı sağlaması hedeflenmiştir. Bununla beraber çalışmada, Türkiye'ye ilişkin genel sağlık profilleri eşliğinde yaş ve cinsiyete dayalı karşılaştırmalı analizlerin yanı sıra, madde bağımlılığı ve kullanımı, yaşlılık sürecinde karşılaşılan sağlık sorunları ve eşitsizlikleri, yaşlı bakımı, kent ve kır yaşamında sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları gibi güncel ve önemli sağlık sorunlarına da yer verilmiştir.
Sıddık B. Yarman, İnci Zaim Gökbay, Şebnem Özdemir Hayata Bir Çocuk Bir Çocuğa Hayat projesi çocuk ve ergenlerde riskli davranışların tespiti ve önlenmesine yönelik tasarlanan matematiksel karar verme modeli ile çalışan bir programın önleyici atölyelerinin yapıldığı saha çalışmasıdır. Karar verme modellerine dayanarak, multidisipliner çalışma ürünü olarak gerçekleştirilen matematiksel model; güvenirlik çalışması yapılmış ölçme ve değerlendirme, Bisis altyapısına uygun çalışan riskli davranışların tespit edilmesiyle uzmana yönlendirilmesinde araç olarak kullanılabilecek mobil bir uygulamadır. Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Sıddık Yarman, Yürütücü Yardımcısı ve Genel Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. İnci Zaim Gökbay'dır. Bu kitap, mobil uygulama tasarımı öncesinde gerçekleştirilen multidisipliner bir çalışmanın konu ile ilgili çalışanlar için başucu niteliğinde çıktısıdır.
Gürbüz ÖZDEMİR Sanayileşme sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan göç olgusu, Türkiye'de toplumsal, ekonomik, kültürel ve hatta siyasal alanda birçok değişimi beraberinde getirmiştir. Bu süreçten en fazla etkilenenler ise kırdan kente göç eden insanlar olmuştur. Göçmenler, bu süreçte karşılaştıkları sorunları çözme ve kente uyum sağlayabilmek adına, kendilerine sığınak işlevi görecek olan “tampon mekanizmalar” keşfetmişlerdir. Bunlar arasında, özellikle “hemşehrilik ilişkileri” ve onun formel biçimi olan “hemşehri dernekleri” öne çıkan yapılar olmuştur.
Bunlar arasında özellikle hemşehri dernekleri, göçmen hemşehrileri toparlamış ve onlar için son derecede önemli olan tampon işlevler yerine getirmişlerdir. Kentleşme/kentlileşme sürecinin etkisiyle kendilerini sürekli geliştiren hemşehri dernekleri, kısa sürede tampon işlevlerini aşarak farklı işlevler de yerine getiren bir yapıya dönüşmüşlerdir. Hemşehri dernekleri bu sürecin sonucunda, hemşehrilerin ortak çıkarlarını temsil eden ve bu çıkarları elde etmek amacıyla birçok faaliyeti yerine getiren bir “çıkar grubu” niteliği kazanmışlardır.
Ancak hemşehri dernekleri, birçok çıkar grubunda olduğu gibi bununla yetinmeyerek, hemşehrilerinin ortak çıkarlarını elde etme amacıyla çıkar/rant elde etmenin en kolay ve risksiz yolu olan siyasal/bürokratik alana yönelme ihtiyacı duymuşlardır. Bu yönelme, hemşehri derneklerini, çıkarları için siyasal/bürokratik süreçleri etkilemeye çalışan, onlara baskı uygulayan bir “baskı grubu” niteliğine dönüştürmüştür.
Mustafa Acar 15 Temmuz hiç şüphesiz Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. O tarihte Türkiye hem hain bir darbe girişimine, hem de milletin tek yürek halinde darbeye direnişine sahne olmuştur. Bir ihanetin analizi, hayır ve hizmet hareketi olarak yola çıkan bir yapının zamanla nasıl devlete kafa tutacak, Parlamentosunu bombalayacak, insanların üzerine tanklarla yürüyecek kadar gözü dönmüş bir terör örgütüne dönüştüğünün ibretlik anlatımıdır. Hizmetten Hezimete FETÖ, 15 Temmuz’dan yola çıkarak bir ihanetin öyküsünü tahlil etmektedir. Çoğunlukla yapıldığının aksine eser FETÖ sövgüsünün ötesine geçmekte, FETÖ’yü var eden tarihsel-sosyal koşullara, henüz bir terör örgütüne dönüşmeden önceki dönemlerde bu yapının toplumdan ve devletten hangi nedenlerle sempati topladığına, yine bir dönem siyasi otoritenin bu yapıyla neden işbirliği yaptığına, hangi iç ve dış dinamiklerin etkisiyle söz konusu yapının adım adım bir ihanet şebekesine dönüştüğüne uzanan kapsamlı bir analiz yapmaktadır. FETÖ benzeri belalarla tekrar karşılaşmamak için, sorumluluğu tamamen dış mihraklara yıkan komplo teorilerinin ötesine geçmek, yer yer öz eleştiri yapmak ve olayın tarihî, siyasi, iktisadi, hukuki, sosyolojik ve psikolojik boyutlarının soğukkanlı bir analizini yaparak, yaşananlardan ders almak ve her alanda gereken tedbirleri almak elzemdir. Bu bağlamda elinizdeki eser, FETÖ olayını çeşitli boyutlarıyla anlama ve açıklama, FETÖ ile mücadelede dikkat edilmesi gereken hususlar ve benzer sorunlarla bir daha karşılaşmamak için alınması gereken tedbirlerin neler olduğunun tespitine yönelik çabalara mütevazı bir katkıdır.