Sosyal Bilimler \ 9-40
Mevlüt Güllü, Ömer Gökberk Narin Dengeleme Hesabı hakkında olan bu kitap; Harita, Jeodezi ve Fotogrametri, Geomatik Mühendisliği bölümlerinin lisans programında okutulan Dengeleme Hesabı I, II, Jeodezik Ağ Tasarımı, Hatalar Bilgisi ve İstatistik dersleri ile Harita ve Kadastro ön lisans programlarında okutulan Dengeleme I ve Hata Bilgisi dersleri için öğrencilere kaynak kitap olarak hazırlanmıştır. Kitap içerisindeki soru çözümleri, öğrenciler tarafından daha anlaşılır olması için açık bir şekilde yapılmıştır. Kitaptaki soru çözümlerinin ve konu anlatımlarının rahatlıkla anlaşılmasını ve tüm okuyucularımıza faydalı olmasını diliyoruz.
“Ne ilim vardır ki olsun sonu; ne insan vardır ki olmasın kusuru.” Pîrî Reis
“Benim kadar sürekli ve yoğun bir şekilde matematik üzerinde düşünen herkes, benim buluşlarımı ortaya koyabilir.” Carl Friedrich Gauss
Mustafa Beyazıt, Şuayip Çelemoğlu, Alper Atıcı XII. yüzyıldan itibaren Denizli bölgesine yerleşen Türk boylarının izlerini, bugünlere bıraktıkları eserlerle takip etmek mümkündür. Bu izlerin önemli bir ögesi olan mezar taşları, bulundukları topraklar üzerinde yaşayan toplulukların geçmişleriyle bağlantı kurmalarını sağlayan birer tarihî vesikalardır. Mezar taşları, toplumların yaşadıkları ekonomik ve siyasi olayların getirdiği kültürel değişimin izlerini belli bir dönem sonra birebir yansıtmaktadırlar. Mezar taşlarının kaybolması endişesiyle 2015 yılında başladığımız Kale Yukarı Mezarlık çalışmaları neticesinde ortaya çıkan ve yakın zamandan geriye doğru giden kitap dizisinin ilki olan Denizli Kale Yukarı Mezarlık'ta OsmanlI Geleneğini Devam Ettiren Cumhuriyet Dönemi Mezar Taşları adlı bu kitapta, söz konusu kültürel değişimin izlerini mezar taşlarının şekil ve yazılarında bulmak mümkündür. Bu yönüyle kitap, öncü niteliğinde olup sonraki çalışmalara kaynaklık edecektir. Aynı zamanda Kale halkının derin köklerine yönelik köprüler kurması ve Kalelilerin yakın geçmişi ile bağlarını daha da güçlendirmesi temennisiyle...
Ayfer Özçelik, Bahadır Duman, Celal Şimşek, Çağdaş Yüksel, Engin Aslan, Ercan Haytoğlu, Erhan Ateş, Erim Konakçı, Etem Dönmez, Fadime Sözaldı Dağ, Fulya Dedeoğlu, Gülseren Mutlu, Güney Çeğin, H. Tolga Candur, İbrahim Balık, Kamuran Şimşek, M. Ayşem Sezgin, Mehmet Ali Ünal, Muhammed Dağ, Murat Türk, Mustafa Beyazıt, Nezahat Belen, Ömer Faruk Özkul, Ömür Yazıcı Özdemir, Pınar Savaş Yavuzçehre, Saim Cirtil, Seda Yolaç Nennioğlu, Selda Özgün Cirtil, Serhat Özbey, Sevil Gözübüyük, Umut Karabulut, Yasemin Avcı 20. yüzyıl başlarına kadar uzanan Denizli yereline dair çalışmaların günümüze değin oluşturduğu ciddi bir birikim söz konusudur. Bu kitapla hedeflenen, 2021 yılından geriye bakarak Denizli’ye dair yapılmış çalışmaların oluşturduğu birikimi tespit etmek ve değerlendirmektir. Şüphesiz Denizli sosyal bilim çalışmalarının sınırı bu kitabın içeriğini fersah fersah aşmaktadır. Kitapta tarih bilimi merkeze alınarak tarihin en çok ilişki kurduğu ve yardımlaştığı arkeoloji, sanat tarihi ve sosyoloji gibi alanlar incelemeye dâhil edilmiştir.
Kitapta; tarih öncesinden günümüze değin Denizli tarihini ele alan çalışmalar tespit edilmiş, değerlendirilmiş ve irdelenmiştir. Beş bölüme dağılmış otuz makaleden oluşan kitapta, makaleler başlıca iki grup hâlinde planlanmıştır. Birinci grup yazılarda, ilgili döneme ilişkin literatür tespit edilerek kaynakça oluşturulmuş ve oluşturulan bu kaynakça; yazarlar, yayım tarihleri, yayın türleri gibi hususlar çerçevesinde nicel olarak değerlendirilmiştir. Böylelikle farklı devirlere ait eserleri derli toplu görme imkânı doğduğu gibi dönemleri kendi arasında mukayese etme fırsatı da yakalanmıştır. Literatür değerlendirme yazıları, kitabın ikinci grup makalelerini oluşturmaktadır. Değerlendirme yazıları yazarların uzmanlık alanlarına göre kaleme alınmış, bu yazılarda ilgili döneme ilişkin genel ya da tematik başlıklar seçilmiştir. Yazarlar ilgili konudaki literatürü değerlendirerek alandaki eksiklikleri, boşlukları tespit etmeye çalışmışlardır. Denizli’ye dair bilgi birikimimizin tespiti, tahlili ve kritiği şüphesiz yeni yapılacak çalışmalar için hayati bir öneme sahip olup yol gösterici ve rehberlik edici bir özellik taşır.
Aykut Sığın, Ayla Kaşoğlu, Aysel Günindi Ersöz, Ayşe Canatan, Ayten Er, Canan Gürsel, Emel Yiğittürk Ekiyor, Hatice Demirbaş, Hüseyin Yadigaroğlu, Mine Gözübüyük Tamer, Naciye Ata Yıldız, Nurten Gökalp, Selma Elyıldırım, Tuğba Görgülü, Zeynep Serap Tekten Aksürmeli Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar dünyanın her tarafında ataerkil toplum yapısının yansımaları nedeniyle çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Kadınlar eğitim, sağlık, gelir getirici işlere katılma, karar mekanizmalarından dışlanma, şiddet görme, savaşlarda sistematik tecavüze uğrama, çocuk yaşta evlendirilme, medyada eksik veya yanlış temsil edilme, yoksulluğun ve göçün esas yükünü üstlenme gibi sorunları daha derinden yaşamaktadırlar. Kitapta yer alan yazılar farklı disiplinlerin bakış açısından kadınların “kadın” olmaktan kaynaklanan sorunları üzerine yoğunlaşarak kadınların sorunları konusunda farkındalık yaratmayı ve onları görünür kılmayı amaçlamaktadır.
Kitapta; ana hatları ile kadınları “beden”, erkeği “akıl” ile ilişkilendiren aydınlanma geleneği tartışmalarından Türk destanlarında kadının yer alma biçimine, Orta Çağ Fransa'sındaki kadının konumundan dil kullanımındaki cinsiyet farklılıklarına, oradan kadınların savaş deneyimlerine kadar uzanan “zaman” ve “mekân”ı aşan farklı “kadınlık” durumları ele alınmıştır. Zengin bir içeriğe sahip olan ve alanlarında yetkin birçok ismin katkılarıyla kitapta; göç, suç, madde kullanımı, yoksulluk, şiddet, çocuk yaşta yapılan evlilikler ile yaşlılık konularına toplumsal cinsiyet bağlamında yer verilmiştir. Ayrıca, medyanın kadına bakış açısı, sağlık sosyolojisi bağlamında kadınların kanserle imtihanı, kadına dayatılan güzellik algıları ile kadın eğitiminin önemi Türkiye üzerinden değerlendirilmiştir.
Kitap; yol gösterici, farkındalık yaratıcı ve ufuk açıcı olması temennisiyle okuyucuyla paylaşılmaktadır.
Vedat M. İNCE Turizm dünyasında yaygın olarak kullanılan ortak yabancı dillerden birisi de Almancadır. Bu nedenle, ülkemizde turizm sektöründe Almanca bilmek bir ayrıcalık konumundadır. Bu kitap, turizm sektöründe çalışacak kişilerin Almancayı daha verimli kullanabilmesi amacıyla hazırlanmıştır. 12 üniteden oluşan bu kitap, A1 yani “Anfänger” düzeyinden başlamaktadır. Konular, sektörün beklentilerine hitap ettiği gibi İKMEP (İnsan Kaynaklarının Mesleki Eğitim Yoluyla Geliştirilmesi Projesi) içeriklerini de kapsamaktadır.
Muğla Üniversitesi Milas Sıtkı Koçman MYO'daki 10 yıllık ders deneyimlerimize göre şekillendirdiğimiz bu kitabın en önemli özellikleri şunlardır:
1. Ağırlık noktasını konuşma kalıpları, kelime hazinesi ve temel diyaloglar oluşturmaktadır.
2. Görselleri hem sınıf içinde hem sınıf dışındaki faaliyetlerde öğretim elemanına ve öğrencilere yardımcı olacak ve yükünü hafifletecek niteliktedir.
3. Konu anlatımları ve yönergeler Türkçe açıklamalarla birlikte verilmiştir.
4. Kelime hazinesi, Almanca konuşan bir turist karşısında ihtiyacı karşılayacak zenginliktedir.
5. Dil bilgisinin ağır konuları yerine daha temel konulara yer verilmiş, detaya girilmemiştir.
Turizm branşında eğitim veren fakülte, meslek okulu ve meslek yüksekokullarındaki Almanca derslerinde kullanılabilecek olan bu ders kitabıyla amacımız, öğrencilerimize ihtiyaç duyacakları konuşma kalıpları, kelime hazinesi ve dil bilgisi becerilerini kazandırmaktır.
Bir başka amacımız da yabancı dil öğrenmenin bir kabus değil, ehil eğitimciler, istekli öğrenciler ve uygun ders kitabıyla bir eğlence olabildiğini göstermektir.
Mehmet Doğan Birbirinden kıymetli eserlere imza atan D. Mehmet Doğan, Türkçeye verdiği emeği son kitabı Devlet Sözlük Yazar Mı ile sürdürüyor. Ebabil Yayınları’ndan çıkan kitap dilimizin envai çeşit sorunlarından birini, devletin dili tayin yetki ve gücünü tartışıyor. Dönem dönem, o dönemin temayüllerine göre, devletin çıkardığı sözlüklerde kelimelerin anlamlarının değiştiğini ileri süren Doğan, başta bu durum olmak üzere, dilimize keyfî müdahalelere, piyasadaki sözlüklere, Türkiye’nin istikametine varıncaya kadar Türkçeye bir kez daha dikkat çekiyor.
Seyithan Altaş Öğrenim çağımızın her döneminde genel bir tarih dersi olarak gördüğünüz “Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi” dersi Türk devrimini hazırlayan gelişmelerden oluşmaktadır. Ancak bu genel bir tarih anlayışı dışında daha da geniş bir mana ifade etmektedir. Çünkü Türk devrimi, emperyalizme ve onun içerideki işbirlikçilerine karşı verilmiş bir mücadele olduğu kadar bir çağdaşlaşma hareketidir. Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen bu hareket Doğu halkları arasında olduğu kadar Batıda da en geniş yankıları ve övgüleri almıştır. Bağımsızlık savaşının kazanılmasıyla Türk devrimini tamamlayan çağdaşlaşma hareketleri ile de bir toplumun kaderi feodal bir yapıdan ileri, çağdaş bir yapıya doğru geliştirilmiştir.
“Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi” dersinin amacı, geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizin her bakımdan gelişmelerini sağlamak, Türk çağdaşlaşma devriminin çeşitli aşamalarını dün, bugün ve yarın anlayışı içinde kavramak, daha da ileriye götürmelerini sağlamak olacaktır. Geçmişte yaşananların geleceğe sağlam bir temel olacağı bilincine bu dersle ulaşacağız. Umarım bu kitabın bu bilince ve sağlam bir düşünce yapısına sahip olmak bakımından Türk gençlerine katkısı olur.
Seyithan Altaş Öğrenim çağımızın her döneminde genel bir tarih dersi olarak gördüğünüz “Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi” dersi Türk devrimini hazırlayan gelişmelerden oluşmaktadır. Ancak bu genel bir tarih anlayışı dışında daha da geniş bir mana ifade etmektedir. Çünkü Türk devrimi, emperyalizme ve onun içerideki işbirlikçilerine karşı verilmiş bir mücadele olduğu kadar bir çağdaşlaşma hareketidir. Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen bu hareket Doğu halkları arasında olduğu kadar Batıda da en geniş yankıları ve övgüleri almıştır. Bağımsızlık savaşının kazanılmasıyla Türk devrimini tamamlayan çağdaşlaşma hareketleri ile de bir toplumun kaderi feodal bir yapıdan ileri, çağdaş bir yapıya doğru geliştirilmiştir.
“Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi” dersinin amacı, geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizin her bakımdan gelişmelerini sağlamak, Türk çağdaşlaşma devriminin çeşitli aşamalarını dün, bugün ve yarın anlayışı içinde kavramak, daha da ileriye götürmelerini sağlamak olacaktır. Geçmişte yaşananların geleceğe sağlam bir temel olacağı bilincine bu dersle ulaşacağız. Umarım bu kitabın bu bilince ve sağlam bir düşünce yapısına sahip olmak bakımından Türk gençlerine katkısı olur.
Alfııa Irmak, Ayşe Mercan, Cemile Tuğ, Dinara Duisebayeva, Fatma Ataklı Saçak, Funda Temur, Gülbanu Akcan, Hanife Erdoğan, İ. V. Sopova, İlyuza Şanlı, M. S. Pestova, Nazife Yusufoğlu, Nurgül Özdemir, Olena Kozan, Olga Volkova, Pınar Turan Özdemir, S. İ. Ojegov, Salih Acar, Sevda Nasradınlı Bahar, Sonnur Aktay, V. N. Teliya, V. P. Belyanin, V. V. Vinogradov, Wolfgang Eismann, Yu D. Tilman, Zeynep Bağlan Özer Bu eser, dilbilim araştırmalarının ana konularından biri olan, her zaman güncelliğini koruyan deyimbilim alanına dair yapılan çok yönlü ve kapsamlı araştırmaların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kitapta yer verilen makalelerde deyimbilim konusunda çeşitli araştırma alanları, temel sorunlar ve yeni yaklaşımlar sergilenmektedir.
Çalışmanın amacı; deyimbilim alanında yapılan araştırmalara yönelik tarihî ve kuramsal bilgi birikimini ortaya koyan temel bir kaynak eser oluşturmanın yanı sıra bu alana dair geleneksel ve çağdaş araştırma yöntemlerini kapsamlı bir şekilde ortaya koymaktır.
Bu eserle birlikte pek çok ilke imza atılmıştır. Deyimbilimin kurucusu olarak kabul edilen ünlü dilbilimci V. V. Vinogradov'un deyimbilimin dilbilimde ayrı bir bilim dalı olarak gelişmesini sağlayan ve klasik dönemi başlatan makaleleri; ünlü dilbilimci ve sözlükbilimci S. İ. Ojegov'un deyimbilimin sınırlarına dair sorunları ilk kez açıkça ortaya koyan, Rus deyimbilimine hâkim olan dar ve geniş anlamda yaklaşımı ayrıntılarıyla açıklayan makalesi ve kültürdilbilim, deyimbilim alanlarındaki araştırmalarıyla tanınan ünlü dilbilimci V. N. Teliya'nın makalesi ilk kez bu eserde tam metin hâlinde Türkçeye çevrilmiş ve Türk okuyucusuyla buluşmuştur. Bu eserde ayrıca başta Rusça, İngilizce, Kazakça ve Başkurtça olmak üzere pek çok dilde yer alan deyimin Türkçe karşılıklarını da bulmak mümkündür.
Büyük bir emek sonucu hazırlanarak öğrencilerin, akademisyenlerin ve araştırmacıların istifadesine sunulan bu eserin, deyimbilim ve dilbilim araştırmalarında yeni yollar açarak bu alanda yapılacak yeni çalışmalara katkı sağlamasını dileriz.
Abdullah Karatay, Başak Ekim Akkan, Berna Yazıcı, Betül Altuntaş, Faruk Taşcı, Güngör Toprak Çabuk, Mehmet Baki Deniz, Mehmet Ertan, Reyhan Atasü Topcuoğlu, Turgay Çavuşoğlu, Volkan Yılmaz Türkiye'de 2011 yılına kadar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu çatısı altında örgütlenen kurumsal sosyal hizmetler, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının oluşumuyla birlikte yeni bir örgütlenme sürecine girmiştir. Bu süreç; sadece bürokratik yapılanma değişimini değil, aynı zamanda sosyal hizmetlerin sunumunda kamu dışındaki aktörlerin yer almasını da ifade etmektedir. Bu aktörler; özel sektör, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri olarak sıralanabilir. Kuşkusuz bu yeni dönemde, ailenin toplumsal dayanışmanın ana dayanağı olarak sahip olduğu önem devam etmektedir.
Bu kitap; farklı refah rejimleri bağlamında sosyal hizmetlerdeki dönüşümü, dezavantajlı guruplar (çocuk, yaşlı, engelli, kadın, göçmen, LGBT bireyler, farklı etnik-kültürel gruplar, insan ticareti mağdurları) ekseninde tartışmaya açmaktadır. Kuşkusuz dezavantajlı her gurubun istihdamdan, yaşam kalitesinin artırılması, eğitim ve sağlık hizmetlerine değin pek çok alanda sorunları bulunmaktadır. Bu çalışma, sosyal hizmetlerin ilgisi çerçevesinde farklı dezavantajlı grupları sosyal politikanın temel meselesi olarak ele almakta ve her bir grup için özgün tartışmalar içermektedir.
Ayşenur Karakuş, Büşra Tuna, Dilek Doruk Kondakcı, Hakkı Kalaycı, Hatice Demirbaş, Hazal Swearinger, Melis Erdener, Nihal Gördes Aydoğdu, Tahsin Barış Değer Yaşlılık dönemi biyolojik ve sosyolojik olarak kendine özgü dinamikleri olan yaşamın hassas bir evresidir. Bu hassasiyetle yaşlıların sorunlarını ortaya koyarak çözümü noktasında sosyal politikalara yön verebilmek, daha refah bir toplum için çok önemlidir. Bununla birlikte sosyal politikaların sorumluluk alanlarından biri de dezavantajlı grupların sosyal risklerini tespit ederek önlem almak ve bu grupların yaşamlarını iyileştirmektir. Bu kitap; engelliler, yoksullar, kadınlar, göçmenler, mahkûmlar gibi dezavantajlı grupların içerisinde yer alan ve aynı zamanda yaşlı olduğu için kendi biyolojik ve sosyolojik sorunlarıyla da baş etmek zorunda kalan insanları hedef almaktadır. Bu insanların sorunlarını ortaya koyan, dünyada ve ülkemizde bu gruplara yönelik uygulanan sosyal politikaları derleyen ve hızla yaşlanmakta olan ülkemizde bu grupların sorunlarına çözüm önerileri getiren bir eserdir. Bu kitabın; başta sosyal politika yapıcıları olmak üzere, sosyal politika, yaşlılık, sosyal hizmet alanlarında çalışan araştırmacılara özgün bir kaynak olacağı düşünülmektedir.
Aylin Görgün Baran, Ayşe Dericioğulları Ergun, Ayşe Özada Nazım, Çağlar Özbek, Dolunay Şenol, Esra Burcu Sağlam, Esra Çolak Türe, Fatih Kahraman, Fatime Güneş, Ferhat Arık, Hülya Eker, Levent Taş, Mehmet Çakır, Mualla Köseoğlu, Seda Taş, Songül Sallan Gül Bourdieu, sosyoloji uğraşısının mutluluk vaat eden bir yapısının olmadığını belirtir. Sosyoloji daha çok içerisinde keder barındırır. Toplumsal gerçeklik her zaman bir dizi eşitsizliklere, dışlamaya, ırksal ve dinsel ayrımcılığa, damgalamaya, güç mücadelesine dayanmaktadır. Sosyoloji ise toplumsal hayatı ve birlikte yaşamı bozucu bu türden olgularla-etkilerle mücadele eder. Bir mücadele alanı olarak görebileceğimiz sosyoloji bu hâliyle bir keder içerse bile sosyoloji uğraşısı her zaman umut vaat eden, problem çözücü ve gelecek inşa etme kudreti olan bir yapıya sahiptir. Toplumsal hayata dokunmak, toplumsal hayatı anlamaya ve yön vermeye çalışmak her zaman için güç dengeleriyle oynamak anlamı taşır. Dezavantajlılığı, sosyal problemleri, eşitsizlikleri, dışlamayı, damgalamayı, ayrımcılığı konuşmak, dert edinmek, anlamaya, açıklamaya ve çözümlemeye çalışmak sosyolog açısından bir zorunluluktur zira sosyoloji, içinde doğduğu dünyanın bütün keşmekeşliği içerisinde toplumsal hayatı yeniden ve yeniden kurgulamanın, toplumsalı savunmanın ve onu yönetmenin hazzını yaşatmıştır.

Bu kitap, dezavantajlılar ve dezavantajlılığı sosyolojik bir bağlamda tartışmaktadır. Dezavantajlıların ve dezavatanjlılığın sosyolojisinden bahsedebilmek için ortak bir kavramsal ve kuramsal çerçeveye ihtiyaç vardır. Ancak dezavantajlılık tartışmaları böyle bir çerçeveden oldukça uzaktır. Dezavantajlılığın ve dezavantajlıların sosyolojik zeminde tartışılması ile olguya yönelik bütüncül bakışın gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kitapta, dezavantajlılığa ilişkin temel kavramsal ve kuramsal tartışmalar ele alınırken seçilen belirli dezavantajlı gruplar üzerine yapılan tartışmalarda söz konusu kavramsal ve kuramsal anlayışa ışık tutulmuştur. Sosyologların gözünden dezavantajlı grupları yazıya döken bu eser, dezavantajlı gruplara ilişkin diğer alanlarda yapılan tartışmalara da katkı sağlayacaktır.
Ayşegül Arayıcı İyiaydın, Bünyamin Atay, Didem D. Kepir, Emine Feyza Dinçel, Fatma Arıcı, Hazal Yılmaztürk, Nilüfer Voltan Acar, Özlem Haskan Avcı, Özlem Ulaş, Selen Demirtaş Zorbaz, Seval Kzıldağ, Tülin Acar, Yusuf Barbüroğlu, Zehra Yeler Bu sözlük, PDR alanında büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Yıllarca İngilizce kavramların karşılıkları tartışıla gelmiştir. Bu sözlükte, tartışmalı kavramlara karşılık, gerek Farsça ve Arapça köken açısından gerekse Türkçe makaleler kaynak gösterilerek en uygun olan Türkçe kavramlar önerilmiştir. Bu açıdan bu sözlük önemli bir yer tutmaktadır.
Tolga Gündoğdu Es ist höchste Zeit, auch im Bereich der universitären Lehre auf das digitale Zeitalter zu reagieren und konkrete Änderungen ins Leben zu rufen, mit denen das angehende schulische und universitäre Lehrpersonal auf die Herausforderungen des 21. Jahrhunderts kompetenzorientiert vorbereitet werden kann. Am effektivsten ist es, wenn man bereits während der LehrerInnenausbildung an Hochschulen damit beginnt, bestimmte zukunftsorientierte Kompetenzen zu vermitteln.
Denn es ist inzwischen unumstritten, dass die neue Generation der Jugendlichen und Kinder anders liest, schreibt, spricht und lernt. Sie erwarten und bevorzugen eine besondere Art und Weise der Wissensdarbietung, die sich so nah wie möglich ihrer Lebenswelt anpasst. Je größer die Distanz zur nun überwiegend digital gestalteten Lebenswelt der jungen Generation ist, desto schwieriger scheint es, ihr neues Wissen zu unterbereiten.
Vor diesem Hintergrund beschreibt dieses Buch aufbauend auf dem ‚digital storytelling'-Ansatz, die Entwicklung einer methodischen Herangehensweise, mit der eine erfolgreiche und gewinnbringende Vermittlung digitaler und mediendidaktischer Kompetenzen erreicht werden kann. Gemäß dieser Zielsetzung werden praktische Hinweise zur Schulung notwendiger digitaler Kompetenzen des 21. Jahrhunderts präsentiert und situationsorientiert mit konkreten Beispielen bereichert, wobei der ‚digital storytelling'-Ansatz als roter Faden der Methodik fungiert.
Das Werk richtet sich insbesondere an Lehrbeauftragte, DozentInnen und TrainerInnen, die für die Ausbildung und Vorbereitung von FremdsprachenlehrerInnen verantwortlich sind.
Saman Hashemipour Discrimination is Evil: Essays on Literary Masterpieces is a collection of essays about gender and racial discrimination. A broad range of literary works helps to discuss the evilness of discrimination in every aspect. William Shakespeare, Mark Twain, Henry James, Harper Lee, Elif Shafak, Ahmet Ümit, Muriel Maufroy, and Saideh Ghods are British, American, Turkish, and Persian authors whose works are discussed. Othello, The Merchant of Venice, The Adventures of Huckleberry Finn, The Turn of the Screw, To Kill a Mockingbird, Forty Rules of Love, The Dervish Gate, Rumi's Daughter, and Kimya Khatoon are studied through different perspectives that transcend literary approaches to cite equality of rights among sexes and races.
Ahmet Özkan Bu kitapta, bir edebî tür olarak kara roman incelenmiş; Didier Daeninckx'in Meurtres pour mémoire, Cannibale, Camarades de classe, Le Bourreau et son double ve La Mort n'oublie personne adlı kara romanları, Fransa'nın İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında geçirdiği çalkantılı dönemlerin hafızaları bağlamında ele alınmıştır. Çağdaş Fransız edebiyatının en üretken yazarları arasında yer alan Daeninckx, söz konusu romanlarda Fransa'nın geçirdiği sorunlu tarihsel dönemlerin resmî anlatılarda, kolektif ve bireysel hafızalarda farklı şekillerde yer aldığını ortaya koymuştur. Daeninckx'e göre hafızalar arasındaki bağlar, bu durumun temel nedenidir. Söz konusu sorunlu geçmişlerin bireylerin ve grupların “şimdi”si üzerindeki travmatik etkileri, anlatıların ana eksenini oluşturmaktadır. Yazar, sıradan bireylerin hikâyelerinden Büyük Tarih'in anlatılarına ulaşarak, bireysel ve kolektif belleklerde yer edinmeyen ya da hatalı olarak yerleşmiş tarihsel olayları açımlamıştır. Romanlarında “hafıza ödevi” prensibiyle ve bir aydın bilinciyle hareket eden Daeninckx, tarihin unutuşa mahkûm ettiği kişilere ve olaylara yeni bir ses ve nefes olmuştur.
Ahmet Songur, Alper Tütünsatar, Çiçek Bozyel, Elif Gün, Erdal Eke, Fahrettin Apak, Fatma Yağmur Evcil, Fulya Akgül Gök, Gizem Tan Eren, Hande Nur Eroğlu, Hasan Hüseyin Aygül, Hasan Rençber, Hilal Akman Dömbekci, Mehdiye Akgül, Mehmet Şengül, Melih Sever, Meyrem Tuna Uysal, Mustafa Zihni Tunca, Nurullah Zafer Kartal, Osman Çöllü, Özge Zeybekoğlu Akbaş, Seyhan Özdemir, Tuba Yüceer Kardeş, Ümit Arklan, Yunus Emre Öztürk “Dijital Çocukluk ve Dijital Ebeveynler: Dijital Nesillerin Teknoloji Bağımlılığı” başlıklı ilk kitabımızın devamı niteliğini taşıyan bu ikinci kitabımız, kolektif bir çabanın üretimi olarak kurgulanmış ve farklı üniversitelerden 26 yazarın bir araya gelmesine vesile olmuştur. Dijital Bağımlılık ve E-Hastalık olmak üzere iki genel bölüm ve bu bölümlerde yer alan toplam on dört bölümden oluşan bu kitap, dijital nesillerin teknoloji bağımlılığını ve teknoloji kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkları konu edinmektedir. Dijital bağımlılık, sosyal medya bağımlılığı, dijital oyun bağımlılığı, çevrim içi alışveriş bağımlılığı gibi konuların yanı sıra e-hastalıklar, nomofobi, FoMO, maraton izleme, dijital istifçilik, stalklamak gibi konular/olgular gerek teorik ve kavramsal düzeyde gerekse uygulamalı olarak ele alınmıştır. Bu doğrultuda kitabın hem ilgili alan yazına katkı sağlayacağı hem de bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de her alanda yoğun bir şekilde yaşanan dijitalleşmenin bireysel ve toplumsal yansımalarına yönelik farkındalığın artırılmasına destek olacağı düşünülmektedir.
Aliye İlkay Yemenici, Bilge Bağcı Ayrancı, Elif Aydın, Erdost Özkan, Fesih Sarıgül, Mehmet Alptekin, Musa Çifci, Nermin Zahide Aydın, Nuran Başoğlu, Özge Karakaş Yıldırım, Şahin Şimşek, Tuba Alptekin, Tuğba Ertik, Yasemin Alcan Gerçeküstü olarak görülen unsurların teknoloji sayesinde hayatımıza girdiğine şahit olmaktayız. Dijital dünya, çocuk edebiyatının alanına da nüfuz etmiş durumdadır. Günümüz çocuk edebiyatı değer aktarımı, dil becerilerini geliştirme, edebiyat sevgisi kazandırma, eğlendirirken öğretme gibi amaçlarına ulaşmada dijital platformlardan faydalanmaktadır. Dijital ortam, edebiyatın yeni nesil okura ulaşmada kullandığı bir kanal olmaktadır. Bu eserde dijitalleşmenin çocuk edebiyatına yansımalarını bulabileceksiniz. Eser; dijital masallar, öyküler, sözlükler, dergiler başta olmak üzere edebî eserlerdeki dijital dünya ile bu çağın çocuk edebiyatına bir ayna tutmaktadır.
Yakın gelecek hiç şüphesiz bize çok daha zengin ve işlevsel dijital ortamlar sunacaktır. Ancak çocuk edebiyatı hangi kanallarla aktarılırsa aktarılsın nitelikli esere duyulan ihtiyaç hiçbir zaman değişmeyecektir. Dijital çocuğu edebiyatla yetiştirebilmek, edebiyatta tutabilmek için çocuk edebiyatçılarına her zamankinden daha büyük sorumluluk düşmektedir.
Asiye Gölpek Karababa, Burcu Erşahan, Esra Ağyar, Esra Ayaz, Ferhat Toper, Feyza Betül Köse, Günsu Yılma Şakalar, Hatice Tatar, İsmail Bakan, Tuba Büyükbeşe, Yağmur Matyar Tanır, Zeynep Kök, Zeynep Köse Dünya, her yönüyle dijitalleşiyor. Bu dünyanın etki alanını ve gücünü anlamak, imkânlarından faydalanmak kadar önemli sayılmaktadır. Bugün kullandığımız makine ve cihazların, bilgisayar ve akıllı telefonların da içinde olduğu tüm gelişmiş teknolojilerle birlikte değerlendirilip bu yeniliklerin insanın hayat standardını yükselttiği ve günlük yaşantımızı önemli ölçüde kolaylaştırdığı gerçeğini de gözetmemiz gerekiyor.
Dijital çağda yeni çalışma modelleri oluşturulmakta... Ağ oluşturmak çok önemlidir ancak kadınların, yeni modeller oluşturma sürecinde tasarımcı rolü ile dijital değişimi hızlandırdığı, çözüm odaklı, pragmatik, yaratıcı ve iyi “networker”lar oluşturduğu olgusu da bir o kadar önemlidir.
Teknolojinin hızla geliştiği ve yenilendiği dijital çağda, kadınları güçlendirmek için önemli fırsatlar da oluşuyor. Dijitalde kadınlara yönelik fırsatlar arasında ek gelir elde etme, girişimcilik, istihdam beklentilerini geliştirme ve bilgi edinme eğilimi yer alıyor.
Dijital dönüşüm aslında farklı bakabilmeyi getiren bir süreçtir. Dolayısıyla kadınların doğasından gelen; empati kurabilme, çoklu iş yapabilme ve tasarım odaklı düşünme gibi konular ile kadınlarımızın, bu süreçte daha aktif rol alacağına ve bunun kadınlarımızın iş hayatındaki sayılarını yakın gelecekte olmasını istediğimiz düzeye getireceğine dair inancımız sonsuz.
Dijital geleceğe kadınların yön vereceğine ve yöneteceğine kanaat getirebilen bir toplum olabilmek dileğimizle...
Ahmet Songur, Cevdet Yılmaz, Ekin Kaynak Iltar, Erdal Eke, Fahrettin Apak, Fatma Tezel Şahin, Gamze İnan Kaya, Gizem Tan Eren, Hasan Hüseyin Aygül, Merve Atay, Metin Kocatürk, Meyrem Tuna Uysal, Seda Eskidemir Meral, Yusuf Yıldırım, Zeynep Gazali Demirtaş Dijitalleşmenin gündelik hayatın olağan akışına ve hızına olumlu etkileri olduğu bilinmekle birlikte bu sürecin birtakım tehlikeleri ve riskleri de beraberinde getirmekte olduğu gözlenmektedir. Son yıllarda, alanyazında bu etkilerin tanımlanması ve kavramsallaştırılmasına yönelik olarak dijital hastalıklar, teknolojinin doğurduğu hastalıklar, e-hastalıklar ya da e-sendromlar gibi anahtar kavramlar üzerinden tartışmalar devam etmektedir.
Kitap kolektif bir üretimin sağlayacağı pozitif katkı dikkate alınarak hazırlanmış, farklı disiplinlerde söz konusu alanla ilgili çalışmalara sahip olan yazarların bir araya gelmesine ve birlikte üretmesine vesile olmuştur. On bölümden oluşan bu kitap, dijital nesillerin (çocuklar ve ebeveynler) teknoloji bağımlılığını konu edinmekte; siber kimlik, siber zorbalık, dijital şiddet, dijitalleşmiş kültür, dijitalleşmiş sosyalleşme ve dijital bağımlılık üzerine geliştirilen politikalar ve uygulamalar gibi başlıklar üzerinden olguyu derinleştirmekte; ayrıca dijitalleşmenin etik yönlerini tartışmakta, sorgulamakta ve sürecin bütün paydaşları üzerinden çözüm önerileri sunan yazıları/araştırmaları bir araya getirmektedir.
Hakan Tan Bu eserde, dijitalleşmenin yarattığı dalgalar ile kişisel, toplumsal, kültürel, ekonomik, simgesel ve teknolojik sistemlerdeki yaşanan değişim, gelişim ve dönüşüm medyanın somut (akıllı mobil telefon) ve soyut (sosyal medya ve web) araçları üzerinden açıklanmaktadır. İnsanlık günümüzde kendi donanım ve yazılımı üretme seviyesine gelmiş ve kendi ürettiği meta ile etkileşim, katılım ve iş birliğine girmiş ve bu ilişki süreç içerisinde kişileri araca bağımlı hâle getirmektedir. Düşünürler, “Neye bakıyorsanız, neye dikkat ediyorsanız, neyi düşünüyorsanız ona dönüşeceksiniz.” demektedirler. İnsan araca, araç ise insana bakmaktadır.
Araç-insan yakınsamasıyla bir oluş süreci başlamıştır. İnsan süreç içerisinde kendisini norm yapıcıların doğrultusunda “yapay” bir ürüne dönüştürürken kendisinin tasarımı olan aracı da “yapay” bir insana dönüştürmek istemektedir. Bu oluşun ilk aşaması yakınsamadır. Kişi ve toplumların istediği “ortaklık” ile iktidar ilişkilerinin istediği “yeni toplumsal model” günümüzde birinci aşaması olan “yakınsama” (convergence) evresindedir. Oluş başlamıştır.
Bu eserde, dijitalleşmenin yarattığı dalgalar ile başlayan yakınsama süreci; ”İnsan-Araç Yakınsaması”, “Normlar ile A/Normalliklerin Yakınsaması”, “Retorik ile Marka İletişiminin Yakınsaması”, “Güç İstencinde Gerçek ve Sahte Kendiliğin Yakınsaması” ve “Pazarlama İletişimi ile Dijital Hastalıkların Yakınsaması” başlıklarında açıklanmaktadır.
Hakan Tan Dijital Dalgalar Cilt 2: Dönüşüm adlı eser, “Yeni Medya ve İletişim”, “Güzel Sanatlar”, “İşletme”, “Gazetecilik”, “Halkla İlişkiler ve Tanıtım”, “Tarih”, “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi” ve “Uluslararası İlişkiler” gibi farklı disiplinlerin gelen akademisyenlerin, birbirlerinden ayrı olarak çalışmalarıyla ortaya çıkan, multidisipliner, editörlü bilimsel bir çalışmadır.
Editörlüğünü Dr. Öğr. Üyesi Hakan Tan’ın üstlendiği bu eserde, bölüm yazarlarının metinlerinde öne çıkan kavram "dönüşüm"dür. Dönüşüm kavramı deyince ilk akla gelen, Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı eseridir. Dönüşüm kavramı dilbilim, antropoloji, felsefe, psikoloji, sosyoloji ve edebiyat bilimlerine göre olduğundan başka bir biçime girme, bir şeyin yapısındaki veya şeklindeki değişimler, transformasyon olarak açıklanmakta ve dönüşümde her geçiş, bir düzene göre gerçekleşmektedir. Dönüşüm ilişkisinde; her dönüşümün sistematik bir düzeni vardır, her bir tür birbirinden çıkar ve bu dönüşüm sürecinin gerçekleşmesi için bir "olgunlaşma" aşamasına ihtiyaç vardır. Bilim, hep aynı durumda ve değişmeden kalan yönünü ilgilendiren her şeyi eşsürem, evrimlerle ilişkin her şeyi ise artsüremli olarak açıklamaktadır. Dönüşüm artsüremlidir ve evrimseldir. Evrim kavramı; bir türün, ideolojilerin, toplumsal sistemlerinin, insanın, makinelerin ve yazılımların süreç içerisinde (olgunlaşma-zaman) birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişim sürecine gönderme yapmaktadır.
Dijital dalgalar; dijitalleşme, dijital teknolojiyi ve dijital araçlar; sosyal, kültürel, siyasal, simgesel ve ekonomik yaşamımızın her alanını etkilemektedir. Bölüm yazarları da dijitalleşme, dijital teknoloji ve dijital araçlar ile gelen dönüşümü; “Dijital Medya Kapitalizmi”, “Dijital Kamusal Alan”, “Dijital Marka”, “Dijirati”, “Kurumsal İletişimin Dönüşümü”, “Tarihsel Dezenformasyonlar”, “Dijitalleşme ve Rekabet”, “Dijitalleşme ve Sürdürülebilirlik”, “İfadelerin Dijitalleşmesi”, “Sosyal Ağ Analizi” ve “Dijital Anlam (dijisemantik) ve Anlatım (dijisentaktik) Yapılarını Çözümlemek” olarak açıklamaktadır.
Batuhan Avşaroğlu, Hüseyin Gökal, Kamuran Gülarslan Değer, Müge Karabağ, Pınar Eke, Seda Aktaş, Seda Kandemir Metaverse gibi farklı gelişmiş teknolojiler tarafından desteklenerek oluşturulacak kalıcı çevrimiçi üç boyutlu sanal ortamlardaki siber toplumsal düzlemlerin konuşulduğu bir dünyada, her geçen yıl çevrim içi hayatlarımız çevrim dışı hayatlarımızdan biraz daha fazla zaman almaktadır. Hayatımızın her alanını kapsar hâle gelen bu tutum, sevgili ya da partner bulmak arayışı için de geçerlidir. Sırf bu amaçla kurulan Tinder, OkCupid, Happn, Badoo gibi sosyal medya uygulamaları olduğu gibi bu amaçla kullanılan Facebook ve Instagram gibi popüler uygulamalar da bulunmaktadır. Bu uygulamalar çok sayıda insana ulaşması nedeniyle potansiyel flört olasılığını arttırmakta, potansiyel flört hakkında kendisiyle iletişime geçmeden temel bilgileri size sunmakta, reddedilmeye karşı korumakta, ilişki kurma hızı üzerinde kontrole izin vererek ilişkiyi başlatma sırasında daha az stresle iletişim kurma fırsatı sunmaktadır. Bu kitapta, son dönem dijital flörtleşme araçlarına ilişkin; gözlemler, çalışmalar ve eleştiriler yer almaktadır.
Ahmet Yıldırım, Cemal Hakan Dikmen, Çağdaş Erbaş, Derya Aktaş, Dilek Kocabaş, Dilek Memişoğlu Gökbınar, Dilruba İzgüden, Eda Evlioğlu Gezer, Erdal Eke, F. Burak Yerlikaya, Fulya Akgül Gök, Gizem Tan Eren, Gökhan Özkul, Gülay Bulgan, İnan Eryılmaz, Mahmut Sami Öztürk, Meyrem Tuna Uysal, Muazzez Yelsiz, Muhammed Kasım, Muhammed Yusuf Ertek, Murat Çakmak, Mustafa Zihni Tunca, Mücahit Avcı, Oğuzhan Çarıkçı, Onur Aktürk, Osman Daban, Samed Soy, Serdar Gezer, Sunay Güngör Gülsoy, Şefika Özdemir, Tuba Yüceer Kardeş, Ümit Arklan, Ümmühan Kaygısız, Veysel Demirer, Yılmaz Türker Sandıkcı Günümüzde tanık olunduğu üzere insan ve toplum yaşamında başta adalet, çalışma, eğiti m, ekonomi, finans, güvenlik, iletişim, kültür, nüfus, sağlık, sanat, siyaset, sosyal güvenlik, spor, ticaret ve turizm olmak üzere pek çok alanda olağanüstü bir dijital dönüşüm yaşanmaktadır. Bu durum, dijital insan ve dijital toplum olgularını öne çıkarmakta; ortaya çıkan yeni pratikler olumlu ve olumsuz yansımaları bakımından ciddi bir şekilde tartışılmaktadır. Belirtilen bu hususlardan yola çıkarak tasarlanan bu kitap çalışması, insan ve toplumun dijitalleşme süreciyle beraber nasıl bir değişim geçirdiğini, gelinen noktada sorun alanlarının neler olduğunu ve de ilerleyen yıllarda insan ve toplumu nelerin beklediğini çok farklı disiplinler üzerinden cevaplamayı amaçlamaktadır. Böylelikle çalışma hem ilgili alan yazına katkı sağlama hem de insan ve toplumun dijitalleşmesi alanında tartışılan hususlara yönelik güncel ve özgün bir perspektif sunma misyonunu üstlenmektedir. Ayrıca 2021 yılında yine Nobel Yayınevi tarafından yayımlanan "Yönetim: Dijital Çağın Yeni Normal Pratikleri" isimli eserin devamı niteliğinde olan bu çalışma, farklı üniversitelerden çok sayıda yazarı bir araya getirmekte ve 18 bölümden oluşmaktadır.
Çağla Coşar, Ebru Han Kundakçı, Fatma Esra Öztürk, Oytun Doğan, Özlem Akkaya, Semay Buket Şahin, Türkay Türkan Ünlü Dijital Medya Ekseninde Nostalji ve Toplumsal Bellek kitabı, hafızaya yönelik iletişim çalışmaları ve medya alanında çoktandır var olan ama üzerinde kapsayıcı incelemelerin olmadığı kilit metinleri okuyucuya sunuyor. Farklı medya metinlerinin, kendi doğası içinde dijital alana aktarıldığında, toplumsal belleği hangi yollarla oluşturduğuna odaklanıyor. İletişim araştırmalarında, kullanılan antropoloji ve medya tarihi merkezli akademik çalışmalarda toplumsal bellek, saha olarak görülmekten çok araç olarak kullanılır. Hâlbuki, medya çalışmalarında toplumsal bellek yaratımı ve aktarımı, sahanın kendisi olarak kabul edilmelidir. Medya metinleri ister görsel ister yazınsal ister işitsel olsun toplumla özdeşleşmiş parçaları bulunur. İşte bu alanlar toplumsal belleğin geleneksel ve dijital medyaya aktarılması sürecinde başat birer rol üstlenmektedir. Türkiye'de sosyal bilimler içerisinde, toplumsal bellek öncelikli çalışma alanları arasında yer almaması nedeniyle gündelik hayat pratiklerinde yer alan nesneler, imgeler, film karakterleri, semboller, kültürel kodlar, çoğunlukla göstergebilim üzerinden analiz edilmektedir. Bu çalışma ise araştırmacılara, bugüne kadar alışılagelmiş bir alanı farklı bakış açıları ile inceleme imkânı sunmaktadır.
Asiye Ata, Aslı Yurdigül, Aslıhan Zinderen, Derya Çakmak Karapınar, Emre Gökalp, Güler Erkal Karaman, İbrahim Etem Zinderen, Kübra Okumuş Dağdeler, Melike Arslan, Meryem Okumuş, Meryem Serdar, Mevlüde Deveci, Mustafa Berkay Aydın, Serdar Çil, Tuba Sütlüoğlu Günlük yaşamımızın önemli parametrelerinden olan dijital araç ve ortamlar toplumsal olanı etkilemekte ve insan yaşamını dönüştürmektedir. Söz konusu dönüşüm, dijital araçlara ve özellikle de yeni iletişim teknolojilerine büyük oranda bağlı bir yapıyı ortaya çıkarmaktadır. Bu çerçevede dijitalleşmenin toplumsal etkileri üzerine düşünmek, içinde yaşadığımız dünyayı algılamak ve değerlendirebilmek için bir zorunluluktur. “Dijital Sosyoloji Çalışmaları” bu değerlendirmede başvurulabilecek temel bir kaynak olma arzusunu taşımaktadır. Bu bağlamda dijital sosyoloji, dijital eşitsizlik, dijital gözetim, sanal kimlik, dijital aktivizm, kuşaklar, ebeveynlik, dijital sağlık, dijital diplomasi ve eğitimde dijitalleşme kitapta tartışılan konular arasındadır. Sosyoloji, iletişim ve eğitim alanındaki akademisyenlerin ortak çabalarıyla hazırlanan bu kitap alana ilgi duyan herkes içindir.
Selva Ersöz Karakulakoğlu Bu kitap sosyal bilimler alanında, özellikle dijital ile bağlantılı sıklıkla kullanılan kavram, kuram ve yöntemleri tek bir kaynak içinde okuyucuya sunmak amacıyla yazılmıştır. Kitabın içeriği dijital kavram ve kuramların gelişimi, dijital araştırma yöntemleri ve dijital yurttaşlık, dijital aktivizm, mobil kültür gibi farklı dijital konulara değinen üç bölümden oluşmaktadır. Dijital süreçte karşımıza çıkan pek çok kavram, tarihsel bütünlüğü içerisinde incelenerek okuyuculara sunulmuştur. Dijital konulara ilgi duyan, özellikle iletişim alanında dijital çalışmalar yapanlar için alana giriş niteliği taşıyan bu eser, iletişim bilimleri araştırmalarındaki yöntemlerin, kavramların ve kuramların etik, yöntemsel ve kuramsal sorgulamaları hakkında tartışmaları içermektedir. Prof. Dr. Selva Ersöz, Maltepe Üniversitesi iletişim Fakültesinde çalışmaktadır. Yazar bu kitapta, dijital topluma ilişkin kavramları, iletişim çalışmaları perspektifinden okuyuculara sunmaktadır.
Canan Kökus, Emin Arslan, Eren Keser, Esra Karip, Fatih Uslu, Figen Ebren, Hakan Kendir, Hale Alan, Halil Cura, Hasan Cem Çelik, Hüseyin Keleş, Mustafa Uslu, Nezir Temur, Özgür Yayla, Sinem Burcu Uğur, Yiğit Güven Thomas L. Friedman'ın, “The World Is Flat” adlı eserinde, 21. yüzyıldaki yaşam şeklini koşu bandına benzetmesi esasen günümüzde çok hızlı gerçekleşmekte olan sosyal, kültürel ve ekonomik dönüşümün ve endüstriyel devrimlerin habercisi gibiydi. Geçmişi son üç yüzyıla kadar uzanan Kıta Avrupası’nın, oluşturmuş olduğu sanayiye dayalı birtakım birikimi sayesinde dünyaya yön ve şekil verme ihtirası karşısında sanal ve soyut bir kavram bulundu: internet. Üçüncü sanayi devrimine ismini veren ve kendisinden sonra oluşacak endüstriyel devrimlerin de öncüsü olan “internet”in, önce ana akımın daha sonra da alternatif akımın hizmetine girmesiyle geri dönülmez bir yola girdi yerküremiz. Artık yirmili yaşlarda, kolejli elektronik müptelası bir genç, çok kısa bir sürede dünyanın en zengin insanları arasına girebilir hâle geldi. Son on yılda gerçekleşen iki endüstri devrimi, dünyadaki güç dengelerini değiştirdi, planlamaları altüst etti! En son yüz yıl önce yerküreye uğrayan virüsün Covid-19 ismiyle dönüşü ise muhteşem oldu. Think tank kuruluşları kapılarına zincir vurdu! Acaba bu virüs, beklenen bir misafir miydi yoksa kapı açıkken bacadan giren bir haydut mu? Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı dünyamızda dijitalleşmenin sosyal ve beşerî bilimlere yansımaları nasıl olacak? Bu soruları eksenine alan bu eserin, cevap arayan okurlarına cevap vermesi dileğiyle…
Nesrin Bayraktar Bu kitap, özellikle Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri için hazırlanmış bir giriş kitabıdır. Burada tarih içinde Dil Bilimini bu güne getiren çalışmalar, Dil Biliminin çalışma alanları, önemli Dil Bilimciler ve Dil Bilimi bakış açıları ele alınmıştır. Dil Biliminin temel kavramları irdelenirken hayatın içinden, Türk dilinden ve Türk edebiyatından örneklere yer verilmiştir. Böylece Dil Bilimine bir giriş yapmak, Dil Bilimini anlamlı ve ulaşılabilir hâle getirmek amaçlanmıştır.
Osman Özbahçe Dil Çöktü (Şiir)
Osman Özbahçe
Bilginer ONAN Alanında ilk olma özelliğini taşıyan bu eser; dil öğretiminin bilimsel alanını belirleyen kavram ve terimleri tespit edip bir araya getirmek amacıyla kaleme alınmıştır. Kitapta, 500’e yakın terim ve kavram alfabetik sıra ile açıklanıp yorumlanmıştır. Yapılan açıklamalarda genel olarak ansiklopedik bir üslup takip edilmiştir. Birbiriyle ilgili terim ve kavramlar, yapılan açıklamaların sonunda özellikle belirtilmiştir. Kavram ve terimlerin belirlenmesinde ana dili eğitimi, yabancı dil öğretimi, dil bilimi, eğitim-öğretim ilke ve yöntemleri, özel öğretim yöntemleri, öğrenme psikolojisi, iki dillilik, iletişim, metin bilgisi, beyin, bellek, dil hastalıkları, okuma eğitimi, konuşma eğitimi, yazma eğitimi, dinleme eğitimi, ilk okuma yazma öğretimi vb. alanlarda yazılmış kaynaklar taranmış; tespit edilen terimler belirli bir elemeye tabi tutularak kitaba dâhil edilmiştir. Kavram ve terimlerin seçiminde; akademik çalışmalardaki yaygınlıkları, lisans ve lisansüstü düzeydeki kullanım sıklıkları göz önüne alınmıştır.
Türkçe öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, yabancı dil öğretmenliği, özel eğitim ve eğitim bilimleri alanında öğrenim gören öğretmen adayları ve öğretmenler için hazırlanan bu kitap, filoloji bölümlerinden mezun olup dil eğitimi alanında lisansüstü eğitim görmek isteyen adaylara ve özellikle de bu alanda çalışma yapan değerli akademisyenlere yararlı olacaktır.
Ahmet Akkaya, Aslı Fişekcioğlu, Asuman Akay Ahmed, Bekir İnce, Celile Eren Ökten, Dursun Köse, Ece Pirim, Fatma Bölükbaş Kaya, Fatma Nur Kabay, Füsun Saraç, İbrahim Doyumğaç, Mehmet Yalçın Yılmaz, Mesut Gün, Mustafa Altun, Nuray Karakaya, Ömer Tuğrul Kara, Özlem Yılmaz, Şükran Dilidüzgün, Yasemin Bayyurt Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi alanında son dönemlerde yapılan çok sayıda araştırma, Türkçe öğrenme konusunda oldukça büyük bir ilgiden kaynaklanmaktadır. Bu konudaki ilgi ve merak; Türkiye açısından siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda olumlu sonuçlara katkı sağlamaktadır. Bu denli önemli ve olumlu işlevleri olan Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde bazı sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bir dilin ana dili olarak öğretilmesi ile yabancı dil olarak öğretilmesi arasında bulunan yöntem, yaklaşım, strateji ve teknik bağlamdaki farklılıklar, süreçte yaşanan sıkıntıların en önemli sebepleri arasında sayılabilir.
Alanında uzman akademisyenler tarafından hazırlanan bu başvuru kitabının özelliği Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde Diller İçin Avrupa Ortak Öneriler Çerçevesi (2013) bağlamında öğrenciyi “dil kullanıcısı” olarak tanımlamasıdır. Kitap; öğretmenlerin Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenen öğrencilerin dil kullanıcısı olma sürecinde ihtiyaçlarını belirleyebilmeleri, uygun yöntem, yaklaşım, strateji ve teknikleri kullanabilmeleri, bu bağlamda öğretim materyallerini hazırlayabilmeleri amacıyla yedi bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümde; dil kullanıcısı tanımlanarak, dil kullanıcısı çeşitliliği durumunun kullanılacak yöntem, strateji ve teknikleri de etkilediği belirtilmiştir. Ayrıca geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler'e yönelik Türkçe öğretimi konusuna yer verilmiştir. İkinci bölümde; dört dil becerisi dil kullanıcısı bağlamında incelenmiştir. Aynı bölümde yazma etkinlikleriyle edimbilimsel yetkinliği geliştirmeye yönelik uygulamalar da yer almıştır. Üçüncü bölümde ise dil kullanıcısının eylem odaklı yaklaşım doğrultusunda desteklenmesi bağlamında drama, teknoloji ve kitle iletişim araçları aracılığıyla Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi konusu ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise metin türleri, bildirişim durumlarından hareketle kelime öğretimi konusu incelenmiştir. Beşinci bölümde; Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde yazınsal metinlerin taşıdığı kültürel içerik, dil-kültür-edebiyat bağlamında sefaretname örnekleri üzerinden değerlendirilmiştir. Öğretim sürecini oluşturan en önemli aşamalardan biri olan ölçme-değerlendirme ise dil kullanıcısı bağlamında altıncı bölümde araştırma konusu olarak ele alınmıştır. Ayrıca son bölümde yabancı dil olarak Türkçe öğretimi üzerine yeni yaklaşımlar incelenerek konuyla ilgili düşünce ve önerilere yer verilmiştir.
Dursun Eşsiz Dil, duyguların çeşitlendirilmesi sürecindeki yegâne araçtır. Bu yüzden insan duyguları karmaşık ve bazen de anlaşılması zordur. Bu olguyu daha ileri taşıdığımızda kültürler arasında da duyguların ya da duyguları dile getirirken kullanılan etiketlerin farklı olduğunu görebilmekteyiz. Özellikle kültürler arası yapılan çalışmalarda araştırmacılar, farklı kültürlerde yer alan duygu sözcüklerinin bir başka dilde karşılığının olmadığını gözlemlemişlerdir. Bu noktadan yola çıkarak uzun yıllar Kore'de kaldığım dönemde, duyguların kültüre has bir olgu olduğunu anlayarak Korece duygu sözcüklerinin bağlam analizini yapmaya karar verdim. Bu çalışma, Türklerin Koreceyi öğrenirken anlamakta zorlandığı ya da anlam kargaşasına sebep olan Korece duygu sözcüklerinin bağlamdaki kullanımlarını analiz etmektedir. Kelime listesi oluşturma, karşılaştırma analizi ve son olarak derlem analizinden oluşan bu eser, Korece duygu sözcüklerinin kullanıldıkları bağlamları ve uyumlu oldukları sözcükleri sunarak Korecedeki duygu sözcüklerinin daha iyi anlaşılmasına ışık tutar niteliktedir.
Abdurrahman Güzel, Ayşe Yücel Çetin, Halil Çeltik, İsmet Çetin, Musa Çifci, Abdulkerim Karadeniz, Aliye Uslu Üstten, Mustafa Türkyılmaz, Remzi Can, Salim Pilav, Ayşe Derya Eskimen, Halide Gamze İnce Yakar, Hilmi Demiral, Yasemin Uzun Yaratılan ve yaşanılan kültürel alanın ifade aracı olan dil, aynı zamanda kâinatın algılanması, yorumlanması ve şekillenmesi anlamlarına da gelir. Hayatı anlamlandıran dil, yaşanılanlardan aldığı unsurları kurmaca bir dünyaya taşır. Bu kurmaca dünyada hayattan kopuk olmayan bir âlem yaratılır ve bu âlemi ifade eden eserler ortaya çıkar. Bunlar kimi zaman şiir, kimi zaman hikâye biçiminde görülür. Bu da dilin anlaşma vasıtası olmasının yanında eser yaratmada bir araç olduğu anlamlarını taşır. Milletlerin ses ve söz dünyası olan dil ve dil ile yaratılan eserler, milletlerin varlığının teminatı olduğu gibi, tarihî bilgi ve tecrübelerinin de ifadesidir.
Kitap, dil ve edebiyat öğretiminde kullanılan veya kullanılması gerekli olan metot ve teknikleri içermektedir. Türkiye'de sık kullanılan yöntem ve tekniklerin yanı sıra Batı dünyasında kullanılan yöntem, yaklaşım ve teknikler de bu çalışmada yer almaktadır. Türkçe ve Türk edebiyatı öğretiminin tarihî akışı, günümüzdeki durumu; dil ve edebiyat öğretimiyle ilgili yaklaşımlar, uygulamalı konu anlatımı, planlama, ölçme ve değerlendirmeyle ilgili bilgilere yer verilmiştir.
Alize Can Rençberler, Augusto Ponzio, Didem Tuna, Erol Kahraman, Evangelos Kourdis, Javid Aliyev, Lale Özcan, Magdalena Nowotna, Mesut Kuleli, Muhammed Salih Kapcı, Osman Senemoğlu, Sema Dilara Yanya, Susan Petrilli, Sündüz Öztürk Kasar Dilde, edebiyatta, çeviride ve genel olarak sosyal bilimlerde kavramların sınırlarının esnek ve içeriklerin değişken olduğu söylenebilir. Alanlar içi ve alanlar arası kavramsal dalgalanmaların söz konusu olması, kavramlar üzerinden ya da kavramlara yönelik olarak gerçekleştirilen okumaların sürekli güncellenmesini gerektirmektedir. Alanlar arası dolaşımda içerikler paylaşıldıkça zenginleşmekte ve yeniden ele alınıp dönüşmektedir. Beş ülkeden 14 akademisyenin kaleme aldığı bu kitapta yer alan bölümler de farklı içerik bileşimleri üzerinden yeni kavramsal uzlaşılara ve okumalara yol açacak şekilde tasarlanmıştır.
The concepts in language, literature, translation, and in social sciences tend to be supple and flexible content-wise. The conceptual fluctuations within and among disciplines require continual updates of conceptual readings. The content becomes richer when shared among disciplines and is transformed with a redefinition. With this in mind, the chapters of this book, penned by 14 academics from five countries, are designed to pave the way for novel conceptual and consensual readings aligning in a smooth and interrelated combination of different contents.
Les concepts en langue, en littérature, en traduction et, plus généralement, en sciences sociales ont tendance à être souples et flexibles sur le plan du contenu. Les flottements conceptuels au sein des disciplines et entre elles exigent des mises à jour continues des lectures conceptuelles. Le contenu s'enrichit au fur et à mesure qu'il est partagé entre les disciplines et se transforme avec une redéfinition. C'est dans cet esprit que les chapitres de cet ouvrage, rédigés par quatorze universitaires de cinq pays, sont conçus pour ouvrir la voie à de nouvelles lectures conceptuelles et à de nouveaux consensus notionnels.
Yazarlar / Authors / Auteurs:
Sündüz Öztürk Kasar - Magdalena Nowotna - Susan Petrilli & Augusto Ponzio
Evangelos Kourdis - Didem Tuna - Sema Dilara Yanya - Javid Aliyev
Mesut Kuleli - Osman Senemoğlu - Erol Kahraman & Muhammed Salih Kapcı
Lale Özcan - Alize Can Rençberler
Ferhat Karabulut Bu kitap, insan dilinin kökeni ve çeşitlenmesi meselesini ele alır. Dilin; ne zaman, nasıl ve nerde ortaya çıktığını tespit etmek elbette çok zordur. Bu konuda ortaya atılmış pek çok iddia vardır. Dilin kökeni ve doğası üzerine kafa yoran her düşünür ve bilim insanı, kendince bir takım deliller ortaya koyarak tezini ispat etme gayreti içerisinde olmuştur. Dil, diğer varlıklar gibi ardında fosil veya iz bırakmadığı için ileri sürülen görüşler de çoğu zaman tartışmalı hâle gelmektedir. İleri sürülen görüşlerin önemli bir kısmının muteber olduğunu ve dikkate alınması gerektiğini vurgulamak gerekir. İnsanların (aslında toplumların); dünya görüşleri, ideolojileri, inanç sistemleri ve beklentileri, dilin kaynağı arayışlarına az ya da çok nüfuz etmiştir/etmektedir.
Bu kitap, dilin kökeni konusuna efsaneler penceresinden bakmayı hedeflemiştir. Toplumların ortak hafızalarının paha biçilmez ürünleri olan mitler, efsaneler, destanlar, masallar ve menkıbeler, dilin kökeni ve dillerin çeşitlenmesi konusunda önemli ipuçları verir. Ayrıca tüm bu türleri bir çatı kavram olan “efsane” başlığı altında birleştirmiştir. Her ne kadar efsaneler, bilimsel anlamda mutlak delil sunmasalar da Ahmet Bican Ercilasun'un ifade ettiği gibi bilimin konusu olurlar. Bizler, tarihin karanlık dehlizlerini çoğu zaman efsanelerin önümüze tuttukları ışıkla aydınlatırız.
Bu kitap ayrıca efsane kavramının bugün kazandığı mecazi anlamlarından hareketle bazı bilimsel çalışmaları ve iddiaları da efsane başlığı altında değerlendirmiştir. Bu anlamda kitap, iki ana bölümden oluşmuştur. İlk bölüm, doğal efsanelerden hareketle dilin kaynağı, doğası ve çeşitlenmesi konusunu içerir. İkinci bölüm, efsanenin mecazi anlamından hareketle bazı bilimsel ve deneysel araştırmaları dilin kökeni ve doğası bağlamında tartışır.
Murat Özgen Anlambilim, özerk bir dilbilgisi düzeneğinin modüllerinden birisidir. Buna karşın anlambilimsel incelemelerse tarih boyunca göz ardı edilen incelemelerdi. Bunun sebeplerinden belki de en belirgin olanı, anlamın; herhangi bir dilin sesi, ekleri ya da tümceleri gibi somut ve incelenebilir olmamasıdır. Günümüzde de çoğu dilbilgisi kitabı, anlamı daha incelenebilir kılmak için sistematik çözümleme yöntemleri benimsemektedir. Sözcük anlamlarının kavramsal alanlar içerisine yerleştirilmesi, tümceler arasındaki eşanlamlılık ve karşıtlık ilişkilerinin çalışılması bunun örnekleridir. Bu kitapta da matematik gibi bir üst dil kullanılarak anlam, doğruluk temelli incelenmeye çalışılmaktadır. Bu da tabii ki anlamı sistematik bir inceleme yöntemi içerisinde ele alma çabalarından birisi olarak değerlendirilebilir. Kitabın dil çalışmaları alanında araştırmalar yürüten araştırmacılar ve henüz öğrenimi devam eden öğrencilere yararlı olacağı inancıyla...
Nurullah Altaş Din eğitimi hakkında konuşmak, bir anlamda dini ciddiye aldığımızın da göstergesidir. Din, insanın da içinde bulunduğu tüm evrene karşı sorumlulukların yerine getirilmesi ve bu anlamıyla da tüm yaratılmışların mutluluğunu sağlamak için vardır. Din, barış için vardır. Herkesin hukukunu korumak için vardır. Din, insana emanet olarak verilen varlığın tümünü koruma altında tutmanın garantisidir. Din, İslam'dır. İslam, belli bir toplumsal yapı ve grubun kimlik göstergesinin ötesinde insanın yaratılıştan itibaren ürettiği ortak kültürün de adıdır. İnsanlığın içinde bulunduğu sorunların ve çatışmaların üstesinden gelinebilmesi bu ortak kültürün içinden gelen çözüm önerilerinin değerlendirilmesine bağlıdır. Dini ciddiye almak, dinin hayat hakkında verdiği cevapları dikkate almak demektir. Dinin, bireyin ve toplumun soru ve sorunlarına verdiği cevaplarla ilgili farkındalık ise ancak din eğitimi etkinlikleriyle sağlanabilir.
Din eğitimi olgusunun tüm boyutlarıyla bilimsel olarak izlenebilmesi ve değerlendirilebilmesi, dini ciddiye almaktır. Din eğitimi, okulda veya okul dışındaki tüm etkinliklerini bilimsel verilere dayalı program geliştirme üzerinden gerçekleştirilebildiği takdirde etkili hâle gelebilecektir. Bu kitap; din eğitimi olgusunu, toplumda gözlenen ve izlenen tüm boyutlarını geçmişten günümüze uzanan bir çizgide değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken de din eğitimini, eğitim bilimleri başta olmak üzere ilgili olduğu disiplinlerin kesişim noktasında bilimsel faaliyetlere nasıl konu edebileceğimizi ortaya koymaya çalışmakta, din hakkındaki konuşmalarımızın eğitim bilimleri ile teoloji arasındaki gelgitlerini tartışmaktadır.
Abdullah Duman Sebîlürreşâd ve İctihad, II. Meşrutiyet döneminden Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar önemli siyasi ve sosyal olaylara yakından tanıklık etmişlerdir. Dergiler geniş yayın yelpazesine, seçkin yazar kadrosu ve büyük okuyucu kitlesine sahiptir. Sebîlürreşâd İslâmcı, İctihad Batıcı kimliği ile ön plana çıkmaktadır. Dergi yazarları din eğitimi konularında ilmî ve entelektüel bir perspektif çizmişlerdir. Din eğitimi tarihi araştırmalarında, dergicilik faaliyetleri içerisinde II. Meşrutiyet dönemi ile ilgili daha çok Sebîlürreşâd üzerinden okumaların yapıldığı, İctihad üzerinden karşılaştırmalı bir çalışmanın yapılmadığı görüldüğünden, bu çalışma ile dönemin din eğitimi sorunlarına daha geniş bir açıdan bakma imkânı sağlanmıştır.
Hasan ÇELİKKAYA Çalışmanın temel amacı, eğitimdeki duygu ve değerler eğitiminin, eğitim sisteminde ne derece gerçekleştiğini görmek ve ona göre eğitime yön vermektir.
Bu konunun tespitinde en sağlam bilimsel yolun anket uygulaması olduğu görülmüş ve kitapta bu gerçekleştirilmiştir. Bu arada konuyu destekleyen ve yazarın daha önce yayımlanmış bazı makaleleri de kitaba eklenmiştir. Keza din eğitimini çok yakından ilgilendiren yazarın “Dinî Cemaatler ve Cemaat İlişkileri” konusunda daha önce hazırladığı ancak yayımlanmamış çalışması da kitabın bütünlüğü açısından ilave edilmiştir.
Kitapta din eğitiminde duygu ve tefekkür konusunun önemine özellikle dikkat çekilmiştir.
Çalışma, din eğitimi konusunda araştırma yapan okuyucuların ilgisini çekecek ve yararlı olacağı düşüncesindeyiz.
İlyas Erpay Gerek resmî din görevlileri gerekse de çeşitli dernekler veya vakıflar aracılığıyla din eğitimi ve öğretimi görevi üstlenenlerin; öte yandan mahalle gibi yakın çevre içerisinde din eğitimi ve öğretimi yapmayı kendine görev olarak addetmiş kişilerin ya da ailede din eğitimi ve öğretimi yapmaya çalışan ebeveynlerin, bireylerin dinî hayatında önemli bir yeri vardır. Ancak din eğitimi veren kişiler olarak; din eğitiminin nasıl yapılması gerektiği hususunda pek çok ayet ve hadisin varlığının yanı sıra İslam âlimlerinin konuya ilişkin pek çok görüşü olmasına rağmen bütün bunları görmezden gelerek veya bunları ihmal ederek din eğitimi ve öğretimi yapıyor olabileceğinizi hiç düşündünüz mü? Düşünmediyseniz; arkında bile olmadan, etik dışı davranışlarla din eğitimi yapıyor olabileceğinizi fark ettirmeyi amaçlayan bu kitap, din eğitimi sürecinde din eğitimcilerinin ya da din eğitimi vermeyi kendine görev olarak belirlemiş kişilerin etik veya etik olmayan davranışlarını öğrencilerin gözünden görmenize, din eğitim sürecinde öğrencilerinize karşı davranışlarınız üzerine biraz durup düşünmenize ve ayrıca konuyla ilgili yaşanmış gerçek anlatı hikâyeleri üzerine oluşturulan sorularla empati kurmanıza yardımcı olacaktır.
Bu kitap ile din eğitim sürecinde din eğitimi veren kişilerin yanlış bir davranışı sonucunda, çocuğun gençlik veya daha ileri yaşlarındaki dinî tutum ve davranışlarında nasıl bir tahribata yol açmış olabileceğine tanıklık edeceksiniz. Dahası din eğitimi yapıyor zannettiğimiz ve Allah'ın rızasını kazandığımızı düşündüğümüz bu uzun din eğitimi ve öğretimi hayatımızda, büyük bir hayal kırıklığı ile bireyleri dinden nasıl uzaklaştırdığımıza şahitlik edeceksiniz. Ayet ve hadislerden yola çıkarak söylem hâline getirdiğimiz hatta başkasına öğrettiğimiz; minberlerden, mihraplardan haykırarak bahsettiğimiz; “Yumuşak ve zarif konuşmalıyız.”, “Hoşgörülü olmalıyız.”, “Kimseyi incitmemeliyiz.” gibi güzel sözlerin din eğitimi sürecinde ne denli önemli olduğunu fark edeceksiniz. Özellikle de güçsüz ve küçücük çocuklara din eğitimi verdiğimiz süreçte bu güzel sözleri eyleme dönüştürme ve hayata geçirme noktasındaki eksikliğin, beraberinde getirmiş olduğu problemleri göreceksiniz. Kim bilir bazı hikâyelerde kendi din eğitim sürecinizde yaşadığınız veya şahitlik ettiğiniz olayları anımsayacaksınız. Fakat bütün bunlara karşın, iyi ve doğru bir din eğitim süreci geçirmesine yardımcı olduğumuz kişilerin dinî yaşamındaki olumlu katkımıza şahitlik edecek ve onlarda dine karşı oluşan olumlu tutumlarına şahit olabileceksiniz.
Nitekim bu kitapta, din eğitim sürecinde yaşanan olay ve olgulardan yola çıkarak mesleğin kendine has özellikleri doğrultusunda “din eğitiminde mesleki etik” oluşturma çabasını göreceksiniz...
Ömer Özdemir Aile, toplumun temel yapı taşı olduğu gibi bireyin biyolojik, psikolojik, ekonomik vb. pek çok ihtiyacının karşılandığı, alternatifi bulunmayan temel kurumdur. Aynı zamanda aile, bireyin tutum ve davranışlarının şekillenmesinde, kimlik ve kişiliğinin oluşmasında hayati bir konuma sahiptir.
Ayrıca bireyin dinî gelişiminde de ailenin son derece önemli bir yeri vardır. Zira ailede verilecek doğru bir din eğitimi, çocukta dinî duygu ve düşüncenin gelişmesine katkı sağlayabileceği gibi aksi yönde verilecek yanlış bir eğitim çocukta dinî duygunun körelmesine ve yanlış yöne sapmasına neden olabilir. Bu nedenle ailenin çocuğa karşı en önemli görevlerinden biri de çocukta var olan dinî duygunun ortaya çıkarılması ve sağlıklı bir şekilde geliştirilmesine rehberlik etmektir.
İşte bu kitapta; öncelikle bireyin dinî anlayış ve birikiminde ailenin yeri ve önemi, ailede din eğitiminde dikkat edilmesi gereken hususlar sunulduktan sonra ailenin bu görev ve sorumluluğunu hangi ölçüde yerine getirebildiği belirtildi. Bununla birlikte ebeveynlerin çocuklarının din eğitimine katkı sağlayıp sağlamadıkları tespit edildikten sonra bu konuda bazı değerlendirme ve önerilerde bulunuldu. Öte yandan okulda verilen din eğitimi ve öğretiminin ailenin yerine getiremediği sorumlulukları ve beklentileri gerçekleştirme konusundaki vazgeçilmezliği yeniden ortaya konuldu.
Süleyman Gümrükçüoğlu İletişim teknolojilerinin gelişimine bağlı olarak gelişen ve yaygınlaşan internet ve sosyal medya kullanımı, insanların hayatlarında önemli bir yer işgal etmektedir. Birçok sosyal medya mecrasının bulunması, bunlara ulaşma ve kullanımındaki kolaylık, bireylerin bu platformlara yönelimini arttırmıştır.
Sosyal medyanın iletişim işlevi, birey ve toplum hayatını ilgilendiren her alana etki ederek değiştirebilmektedir. Öyle ki enformasyon çağının ortaya çıkardığı bu imkânlar, kimi zaman hayatı kolaylaştıran, hızlandıran ve insanları daha mutlu kılan faydalı etkiler yarattığı gibi kimi zaman da dönüştüren, zarar veren ve sosyal düzeni bozan etkiler yaratabilmektedir. Bu yönüyle sosyal medya; insanların davranışlarını, iletişim şeklini, algısını, düşünme biçimini, zaman yönetimini hatta kültürlerini ve değerlerini de etkileyebilmektedir.
Sosyal medyanın değer odaklı ve bilinçli kullanımı, olumsuzlukları en aza indirerek, onu bireylerin faydalanabileceği bir araç hâline dönüştürecektir. Bu alandaki ahlâki olgunlukla, zararlı olabilecek kullanım arasındaki negatif ilişki dikkate alınarak, eğitim programlarının, bireyin ahlâki gelişimine katkı sağlayacak din ve değer eğitimi gibi alanlarla desteklenmesi önemlidir.
İşte bu kitap, sosyal medya kullanımındaki değer yoksunluğunun bireysel ve toplumsal hayattaki yansımalarını göz önünde bulundurarak din eğitiminin sosyal medya kullanımına etkisini hem teorik hem pratik yönüyle ele almayı amaçlamıştır. Bu eser sadece örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görev yapan akademisyenler, öğretmenler ve din görevlileri için değil sosyal hayat için yer alan tüm bireylerin faydalanacağı bir eserdir.
Süleyman Hayri Bolay Dinlerin hedefi, bütün insanları “iyi insan” hâline getirmektir. Bu bir kuyumcunun ham altını işlemesi gibidir. İyi insan olmak için Yüce Tanrı'nın bize bildirdiği kurallar bütününe inanmak, samimi şekilde inandıklarını hayata geçirmek gerekir. Burada önem kazanan husus, inandıklarını doğru anlayıp doğru uygulamaktır. İşte bu noktada “din öğretimi” ile “din kültürü ve ahlak bilgisi eğitimi” ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır. Bu düşüncelerle hazırlanan kitabımızda, Allah var mıdır? Ateizm nedir, çeşitleri nelerdir, nasıl eleştirilmiştir? Din nedir? Dine ihtiyaç var mıdır? Din eğitiminin felsefi, hukuki, anayasal ve evrensel temelleri nelerdir? Batı ülkelerinde din eğitiminin durumu nedir? Başlıca dinler hangileridir? Dinimizin kuralları nelerdir? Peygamberimiz kimdir? Dinin amaçları nelerdir? Nasıl iyi insan olunur? İman esasları nelerdir? İbadet esasları nelerdir? İbadetlerin eğitici yönleri nedir? Ahlak nedir, ahlakın eğitici tarafları nelerdir? soruların cevaplarını bulacaksınız. Bunlara ilave olarak abdest alma, namaz kılma şekilleri resimli olarak gösterilmiştir. Bir kısım okuma parçaları, gazete kupürleri, ayrıca değişen yeni programa uygun olarak programların etkinlik örnekleri kitaba eklenmiştir. Bu konular işlenirken kolay öğrenmeyi ve anlamayı sağlamak hedefimiz olmuştur. Çünkü dinde sevdirmek esastır. Görevlerini ibadet şevkiyle ve inancıyla yapan sayın öğretmenlerimize, öğretmen adaylarına, öğrencilere, bu konularda temel bilgileri edinmek isteyen herkese bu kitabın faydalı olacağına Nobel Yayınevi olarak inancımız tamdır.

İÇİNDEKİLER


Bölüm 1 DİN EĞİTİMİNDEKİ BAZI TEMEL KAVRAMLAR VE
DİNLER HAKKINDA GENEL BİLGİLER
DİN EĞİTİMİNDEKİ BAZI TEMEL KAVRAMLAR
DİN VE DİNLER
EĞİTİMİN DİNLE İLİŞKİSİ

Bölüm 2 DİN EĞİTİMİ VE DİN EĞİTİMİ BİLİMİ
DİN EĞİTİMİ
DİN EĞİTİMİ BİLİMİ
DİN EĞİTİMİ BİLİMİNİN KONUSU
DİN EĞİTİMİNİN BAŞLANGICI
DİN EĞİTİMİNİN AMAÇLARI
DİN KÜLTÜRÜ EĞİTİMİNİN OKULDAKİ HEDEFLERİ
DİN EĞİTİMİ BİLİMİNİN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ

Bölüm 3 DİN EĞİTİMİNİN TEMELLERİ
DİN EĞİTİMİNİN BİLİMSEL TEMELLERİ
DİN EĞİTİMİNİN DİĞER TEMELLERİ
Bölüm 4 BATI ÜLKELERİNDE DİN EĞİTİMİ
AVRUPA’DA DİN KÜLTÜRÜ EĞİTİMİ
ABD VE JAPONYA’DA DİN EĞİTİMİ
Bölüm 5 DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE YÖNTEMLER

GENEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
Dİn Eğİtİmİ Esas ve Yöntemlerİne Farklı Bİr İslâmİ Yaklaşım

Bölüm 6 KREŞ VE ANA OKULLARINDA DİN EĞİTİMİ İLE BEDENSEL
ÖZÜRLÜ GENÇLERİN DİN EĞİTİMİ
Kreşlerde Dİn Eğİtİmİ
Anaokullarında Dİn Eğİtİmİ
Bedensel Özürlü Gençlerİn Dİn Eğİtİmİ

Bölüm 7 İNANÇ ÖĞRETİMİ, TEMEL İLKELERİ, ŞARTLARI

İNANÇ
İMANIN ŞARTLARI
ÇELİŞKİLER
İNSAN, KADER VE KAZA

Bölüm 8 İBADET, İLKELERİ VE ÇEŞİTLERİ
İBADET
İSLÂM’DA ÖNEMLE ÜZERİNDE DURULAN BAŞLICA İBADETLER
GENEL OLARAK HARAMLAR

BÖLÜM 9 AHLAK VE EĞİTİMİ
AHLAKIN SÖZLÜK ANLAMI
AHLAKIN TEMEL KAVRAMLARI
AHLAKIN TEMEL SORULARI

Halit Ev Günümüzde okullar, birçok kimse için hâlâ din eğitimi ve öğretiminin gerçekleştiği yegâne mekânlar olarak görülmektedir. Bu nedenle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri özellikle, inançların temelleri ve hayatın anlamıyla ilgili temel bilgileri düzenleme konusunda aracılık etmek, yaşayan inanç formlarını öğrenmelerine yardımcı olmak, diyalog ve inanç konusunda kendi başlarına karar vermelerini teşvik etmek gibi fonksiyonları sayesinde öğrencilere çeşitli imkânlar sunmaktadır.
Son yıllarda, beklenen görevlerin yerine getirilmesinde bu derslerin ve öğretmenlerin oynayabileceği rolün farkına varılarak, hem dersin sahip olması gereken yaklaşım hem de kullanılması gereken yöntem ve teknikler konusunda radikal sayılabilecek bazı adımlar atılmıştır. Artık araştıran, sorgulayan, anlamaya çalışan, eleştiren, empati kurabilen, problem çözebilen, iletişim becerileri gelişmiş, dinini temel kaynaklarından öğrenen, öğrendiklerini hayata aktarabilen ve bunlardan yeni bilgiler üretebilen bireylerin yetişmesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin de önemli amaçları arasına girmiştir.
Elinizdeki çalışmayla bir bakıma atılan bu önemli adımın önü açılmaya çalışılmış, din alanında uygulamaya konulması oldukça yeni olan yapılandırmacı öğrenme kuramıyla ilgili bilgi eksikliğinin giderilmesinin yanı sıra uygulamaya nasıl aktarılabileceği üzerinde durulmuştur. Bunun için de yapılandırmacılığın uygulama yollarından biri olan, hemen hemen bu kuramın öne çıkan tüm önemli yönlerini ihtiva eden, probleme dayalı öğrenme üzerine odaklanılarak din eğitimi ve öğretimi alanında, özellikle de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde nasıl uygulanabileceği birtakım örneklerle somutlaştırmaya çalışılmıştır.
Alanında ilk olan bu çalışmanın, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri, bu yolun başında olan Eğitim Fakültesi İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümü ve İlahiyat Fakültesi öğrencileri, din eğitimi ve öğretimiyle ilgilenen herkese yararlı olacağı ümit edilmektedir.
Ahmet Düzenli, Ahmet Koç, Hamza Aktaş, Handan Yalvaç Arıcı, Hatice Diler, Kubat Ali Topçubay, Mehmet Ayas, Mehmet Zeki Göksu, Ramazan Diler, Rıdvan Demir, Safiye Kesgin, Tuğrul Yürük, Yusuf Okşar Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, ilkokul 4. sınıflarda haftada iki saat olarak okutulan derslerden biridir. 2012 yılında yürürlüğe giren İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’ne göre ilkokul 4. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi dersini branş öğretmenlerinin vermesi esastır ancak branş öğretmeninin bulunmadığı durumlarda sınıf öğretmenlerinin bu derse girmeleri söz konusudur. Bu nedenle gelecekte bu mesleği yapacak sınıf öğretmeni adaylarının din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin öğretimi konusunda yeterli yöntem ve alan bilgisine sahip olabilmeleri önem arz etmektedir. Zira ilkokul 4. sınıf düzeyinde öğrenim gören ve her şey ile ilgili merak duyguları çok yüksek olan çocukların din ile ilgili sorularına cevap verip onları doğru bilgiye yönlendirebilmek, özellikle soyut konuların çokça yer aldığı din derslerinde, öğrencinin gelişim özelliklerini dikkate alarak hangi yaklaşım ve yöntemlerin, öğretimde kullanacağını bilmek, öğretmen adayları için son derece önemli bir husustur.
Diğer yandan eğitim programlarında yapılan güncellemelere bağlı olarak bu derslerin işlenmesinde yararlanılan temel kaynakların da yenilenen eğitim programları doğrultusunda güncellenmesi gerekmektedir. Ancak özellikle sınıf öğretmenliği lisans programında öğrenim gören öğretmen adaylarına yönelik ilkokul 4. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi için kaynakların son derece sınırlı olduğu görülmektedir. İşte, bu kitap, bu ihtiyaçtan hareketle oluşturulmaya çalışıldı. Kitabın hazırlanmasında hem sınıf öğretmenliği din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi ders içeriğinin hem de ilkokul 4. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi dersindeki içeriğin bir arada bulunmasına gayret edilmiştir. Böylece öğretmen adaylarımızın gerek alanla ilgili temel konu ve kavramları bir arada bulabileceği gerekse pratikte dersin öğretiminde karşılaşabileceği problemlerin önüne geçilmeye dikkat edilmiştir. Bu çalışmanın, başta eğitim fakültelerinin sınıf öğretmenliği bölümleri olmak üzere, ilahiyat/İslami ilimler fakültesi öğrencileri ile bu dersi veren bütün öğretmenlerimize, teoride ve uygulamada kullanabilecekleri pek çok bilgi ve beceriyi içermesi bakımından yararlı olacağı ümidindeyiz.
Emine Zehra Turan İlahiyat fakültelerinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni yetiştirme programlarına ilişkin kalite standartlarının belirlenmesine yönelik olan bu kitap, Türkiye’de öğretmen yetiştirmede kalite sistemini oluşturmak ve verimliliği arttırmak açısından önemlidir. Farklı ülkelerde din eğitiminde kalite standartları belirlenmiş olup ülkemizde bu çalışma bir ilktir.
Yüksek Öğretim Kalite Kurulunda (YÖKAK) yürütülen kalite geliştirme çalışmalarına Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretimi (DKAB) açısından öncü niteliği taşıyan bir eserdir. Bu noktada Yüksek Öğretim Kurumu da (YÖK) üniversitelerin kalitesini geliştirmek adına standardizasyon ve akreditasyon çalışmalarını desteklemektedir. Belirlenmiş olan DKAB öğretmen yetiştirmeye ilişkin kalite standartları program akreditasyonunda kullanılabilir.
Eğitimin her alanda olduğu gibi din eğitimi alanında da kalite standartlarının belirlenmesi hayata daha nitelikli, daha bilimsel bakan öğretmenlerin yetiştirilmesine katkı sağlayacaktır. Kitabın, kalite ve öğretmen yetiştirme konusunda araştırma yapan uzmanlara ve okuyuculara yardımcı ve kaynak olması temennilerimle...
Kalite bir tercihtir!
Tuncay Ceylan Öğretim materyalleri, öğrenme ve öğretmeleri etkinleştirmek ve verimliliği artırmak için kullanılan her türlü araç gereç ve malzemelerdir. Din öğretiminde öğretim materyalleri kolay, kalıcı, ekonomik, somut ve etkileyici öğrenmelerin gerçekleşmesini, öğrencilerin ilgi ve dikkatini çekerek öğrenme sürecine aktif katılmalarını sağlamakta ve öğretmenlere etkili bir din öğretimi ortamı tasarlama fırsatı sunmaktadır. Öğretim materyallerinden beklenilen yararların sağlanabilmesi öğretmenlerin öğretim materyallerini etkili ve ilkeli bir şekilde kullanmalarına bağlıdır. Bu çalışma, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin öğretim materyallerini kullanım durumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma, öğretmenlerin materyal kullanım uygulamalarıyla ilgili ihtiyaç, eksiklik ve beklentilere ışık tutmaktadır.
Elinizdeki çalışma, öncelikle materyal kullanımının kavramsal çerçevesini çizmektedir. Daha sonra öğretmen görüşleri ve araştırmacı gözlemleri birlikteliğinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin materyal kullanım uygulamalarını incelemektedir. Çalışma, konuyu teorik ve pratik boyutlarıyla analiz ederek okuyucuya öğretmenlerin materyal kullanım durumları hakkında bütüncül bir perspektif sunmaktadır.
Süleyman Akyürek Din öğretimi, bilim dalı olarak son zamanlarda ortaya çıkmaya başlamasına karşın son derece hızlı bir gelişim göstermiştir. Bir yandan din öğretimi biliminin ne olduğu, diğer bilimlerle ilişkisi ve metodolojisi belirlenirken bir yandan da din eğitimi uygulamalarının incelenmesi/irdelenmesi çalışmaları sürmektedir. Din öğretimi bilimi alanına yönelik bu çalışma, daha çok “Dini nasıl öğretelim?” sorusu çerçevesinde din öğretimi yöntemlerine yönelik olarak hazırlanmıştır.
Bu eserde, din öğretimine ilişkin veriler; bilişsel, duyuşsal ve devinişsel alanların öğretimi çerçevesinde ele alınmaya çalışılmıştır. Daha sonra öğrenme alanlarında hangi öğretim modellerinin kullanılabileceğine işaret edilmiştir. Bu öğretim modellerinin kullanılabileceği belli başlı öğretim stratejileri açıklanmış, bu stratejilerle uyumlu öğretim yöntemleri ele alınmıştır. Ele alınan öğretim yöntemiyle birlikte kullanılabilecek öğretim teknikleri incelenmiştir. Bölüm sonlarında öğrenme alanı-öğretim modeli-öğretim stratejisi-öğretim yöntemi ilişkisini ortaya koyan tablolar oluşturulmuştur. Yöntemlerin din öğretimine uygulanışına yönelik ders işleniş örnekleri verilmiştir. Ayrıca din öğretiminde kullanılan yöntemlerin uygulamasını değerlendirmeye yönelik “yöntem gözlem formları” geliştirilmiştir. Bunlara ilave olarak ele alınan bölümlerin ilk sayfasında bölümün yapısı ve hedef davranışlar belirlenerek okuyucuya bölümün yapısı ve hedeflerine ilişkin bir ön organize edici sunulmuştur. Ayrıca din öğretimine ilişkin veriler sunulurken bazı bilgilerin okuyucu tarafından tartışılması/düşünülmesi için etkinliklere yer verilmiştir. Böylece okuyucunun sunulan bilgiyi irdelemesi, anlamlandırması ve tartışması amaçlanmıştır.
Yasin Yiğit Eğitim programlarının dört ana unsuru bulunur. Din öğretimi programları da hedef, içerik, eğitim durumları, ölçme ve değerlendirme şeklinde sıralanan dört unsurdan meydana gelir. Genel olarak din eğitiminin niteliği ile bu unsurlar arasındaki uyum arasında doğrudan bir ilişki kurulabilir. Diğer unsurlar daha ziyade hedeflere göre şekillense de ölçme ve değerlendirmenin yeri gelince hedeflerin güncellenmesine varıncaya kadar belirleyici bir etkisi bulunur. Günümüz eğitim anlayışında yapılandırmacılık, çoklu zekâ, öğrenci merkezli öğrenme, beceri temelli öğrenme gibi yaklaşımların benimsenmesiyle ölçme ve değerlendirme sürecin tümüne yayılmış, süreçte klasik ölçme araçlarının yanı sıra tamamlayıcı ölçme araçlarının kullanımı da yaygınlık kazanmıştır. Bu sebeplerle ölçme ve değerlendirme hususunda yetkinlik kazanılmasının din eğitiminin başarısını katlamasında etkin rol oynayacağı anlaşılmıştır.
Ölçme ve değerlendirmedeki yetkinlik, din öğretiminden beklenen başarının yakalanmasında etkin rol oynayabildiği gibi bir bilim olarak din eğitiminin gelişimine de katkı sağlayabilir. Çünkü bilimsel araştırmalar bir bakıma, ölçme ve değerlendirme temeli üzerine bina edilir. Bu alanda çalışmalarını sürdüren araştırmacıların ölçme ve değerlendirmede yetkinlik kazanması, din eğitimi bilimi kapsamında yürütülen bilimsel araştırmalardan daha geçerli ve güvenilir sonuçlar elde edilebilmesine, böylece bilim olarak din eğitiminin gelişmesine katkı sağlayabilir.
Bu kitapta, genel eğitimde ortaya konulan ölçme ve değerlendirmeyle ilgili teorik çerçevenin din eğitimi perspektifinden değerlendirilmesi ve alana uyarlanması, böylece somutlaştırılması amaçlanmıştır. Çalışma neticesinde istatistik konuları da dâhil olmak üzere eğitimde ölçme ve değerlendirmeyle ilgili teorik çerçeve, din öğretimine uyarlanmıştır. Kitabın öğretmenlere, öğretmen adaylarına ve araştırmacılara katkı sağlaması umulmaktadır.