Sosyal Bilimler \ 8-40
İlhami Sığırcı Çevirinin doğuşu en az dillerin doğuşu ve farklılaşması kadar insanı büyülemiştir. İlk yazının bulunması, alfabenin nasıl oluştuğu insanlığın hep ilgisini çekmiştir. İlk dilin nasıl doğduğu, binlerce dilin nasıl çoğaldığı ve insanlığın tek bir dili kullanamaması sorusu ise hâlen önemini yitirmemiştir.
Bütün bunlar arasında insanın konuşması, yazmaya başlaması ve dillerin çoğalması beraberinde çeviri ve yorum sorunlarını getirmiştir. Bundan sonra artık çeviri nasıl yapılıyor, niçin yapılıyor, çevirmek olası mıdır, çeviride anlam nasıl oluşuyor, metnin anlamı nerede, çeviride neyi çeviriyoruz, çevirideki yoruma bilimsel bir yöntem sunulabilir mi soruları başlangıçtan itibaren hep sorulagelmiştir.
Bütün dünya dillerinden hareketle Âdem’in diline, kök dile ya da kusursuz dile yeniden çeviriler yoluyla erişilebilir mi, diller arasındaki farklılıklar aşılabilir mi, bütün dillerin dili olacak ortak bir dil, dillerin üst dili yaratılabilir mi, gelecekte insanlık Babil’de yaşanmış olan dillerin çoğalmasını tersinden yaşayabilir mi? Bütün bu sorulara verilen yanıtlar, bu çalışmanın ana eksenini oluşturmaktadır. Çeviri Felsefesi adlı bu çalışma hem çeviri yapmanın düşünsel arka planını anlamak isteyen okurlar için hem de çevirinin nasıl yapılması ve kusursuz çeviriye nasıl ulaşılacağı konusunda düşünenler için bir başvuru kaynağı niteliği taşıyor.
Emrah Eriş, Esra Uluşahin, İhsan Doğru, Mustafa Dolmacı, Nesrin Şevik, Ümit Gedik, Yeşim (Sönmez) Dinçkan, Yonca Gül Uğurlu Çeviri olgusu, günümüz bilim dünyasında her disiplinin gelişim, iletişim, etkileşim adına çalışmalarında başvurduğu çok boyutlu bir alandır. Bu çok boyutluluk ise beraberinde kuramsal ve kavramsal bağlamda karmaşıklığı getirir. Çeviribilimsel çalışmalarda ele alınan kuramların birbirinden ayrıştığı ya da benzeştiği hususları, sorunsal ve çözümsel bağlamda ortaya konan pratikleri okurun mukayeseli okuma yaparak zihninde netleştirmesi amacıyla geliştirilen bu kitapta; kültürel kuramlardan feminist çeviri, çeviride metinlerarasılık, çevirmen görünürlüğü/görünmezliği, metin türleri, skopos kuramı, çeviride dilbilimsel kuram ve eşdeğerlik gibi çeviribilim çalışmalarında sıklıkla ele alınan temel kuramlardan yedi farklı kuram üzerine yedi farklı çalışma yer almaktadır. Uygulama alanlarıyla da somutlaştırılan bu çalışmalar, çeviribilim ile ilgilenenlere ve çevirmenlere hem kuramsal bağlamda bilgi vermekte hem kuramların uygulanmasına dönük örnekler içermekte hem de çevirmenlere yöntemsel açıdan fikir sunmaktadır.

Refika Zuhal Vural Uluslararası ilişkilerin hiç olmadığı kadar günümüzde revaçta olduğu bir dönemde, bu bilimsel araştırmanın hem çeviribilim üst alanına hem de tercümebilim araştırmacılarına hem de multidisipliner bağlamda sosyal bilimlerin diğer alanlarına yönelik yenilikçi bir yaklaşım geliştirmekle kalmayıp aynı zamanda somut yöntemler ortaya koyuyor olması bakımından tercüme ve çeviri mecrasındaki uygulayıcılara katkı sunacağı kanaatindeyiz. Zira Kişiye Özel Tercüme Modelleme (KÖTM) çalışması, kuramsal yaklaşımların yanı sıra bilim insanlarıyla uluslararası mecrada -hâlihazırda- uygulayıcıların görüşlerini bir araya getirip bunları sosyal bilimlerin farklı alanlarından yaklaşımlarla sentezleyip işlevsel sonuçlar elde etmeyi başarmıştır.
Bu eser, tercümanlar başta olmak üzere çevirmenlerin de kaynak metin üreticilerini önceden analiz etmelerine yönelik farklı bilimsel alanların analiz metotlarını da kullanarak teknolojik gelişmeler ışığında yeni yöntemler sunan ve bu yöntemleri de kuramsal bakış açıları vasıtasıyla temellendiren bir yol izleyerek yenilikçi bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu bakımdan denilebilir ki KÖTM, kaynak metin üreticilerinin bireysel konuşma tarzlarını ve kültürel farklılıkları dikkate alarak sistemli bir hazırlık süreci sunar. Araştırma bulguları, KÖTM'ün tercüme ve çeviri sürecindeki dilsel zorluklarla baş etmeye yardımcı olduğunu ve kalite güvencesine olumlu katkılarda bulunduğunu göstermektedir.
Günümüzde uluslararası ilişkiler bağlamında özellikle konferans tercümesi başta olmak üzere diğer çeviri türlerine yüklenen ağır yük geçmişe göre hiç olmadığı kadar yoğun bir biçimde ilerlemektedir. Artık uluslararası anlamda önemli sayılabilecek çeviriye ihtiyaç duyan bireylerin aracılığıyla temsilinin sıra dışı düzeyde ehemmiyetli olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Tüm bu gelişmeler ışığında düşünüldüğünde eserin önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.
Alev Yemenici, Emrah Eriş, Esra Uluşahin, İhsan Doğru, Mustafa Dolmacı, Nursen Durdağı, Okan Arslan, Onur Duman, Serhan Dindar, Ümit Gedik, Yeşim (Sönmez) Dinçkan, Yonca Gül Uğurlu “Dil, gönlü yüzdüren gemidir. Toplumun da gönlü var; toplumun gönlünün adı da kültürdür.” diyen Oktay Sinanoğlu, kültürün toplumun temeli olduğunu vurgular. “Kültür her şeyi okuyup unuttuktan sonra aklınızda kalanlardır.” diyen André Gide, kültürün bir toplumun kimliği, yaşayış ve düşünme tarzı olduğunun altını çizer. “Güvendikleri bir şeyleri var. Bu güvendikleri şeyin adına ne diyorlardı? Ona kültür diyorlar; onları keçi çobanlarından ayırt eden şeymiş bu.” sözüyle Nietzsche, kültürün özgünlüğüne dem vurur. “Kültürün ilk basamağı, ana dilini iyi konuşmak ve iyi yazmaktır.” tümcesi ile Peyami Safa, kültür-dil ilişkisinin altını çizer. “İnsan için kültür, vücut için ekmek kadar lazımdır.” diyen Cicero da hem birey için hem toplum için kültürün hayati önem taşıdığını anlatır. “Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır; biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran kültür ordusu.” diyen ulu önderimiz Atatürk ise kültürün her çağda toplumsal gelişim için yapı taşı olduğunu öğütler.
Günümüz toplumunda kültür, gerek akademik gerek günlük yaşamda hemen hemen herkesin zikrettiği, başvurduğu bir olgudur. Bu çalışmanın amacı, çeviri-kültür ilişkisini, çevirmen kimliğini, yazılı ve sözlü çeviride kültürel boyutu, çeviride kültürel unsurların aktarımında yaşanan zorlukları, çevirinin kültürel benzerlikleri, farklılıkları ortaya koymada etkili bir kültür tanıtım aracı olduğunu göstermektir. Çeviride kültürün öneminden bahsedilen ve çevirinin kültürel boyutuna dikkat çekilerek kültürel perspektiften ele alınan bu kitabın; çeviribilime, yazılı ve sözlü çeviriyle ve çeviribilimle ilgilenen herkese katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Caner Çetiner, Mehmet Dudar Canlı, Mehtap Aral, Mustafa Dolmacı, Nazan Müge Uysal, Nazan Müge Uysal, Özgür Şen Bartan, Selim Ozan Çekçi, Sinem Sancaktaroğlu Bozkurt, Ulvican Yazar, Yonca Gül Uğurlu, Zekeriya Hamamcı, Zeynep Başer Günümüz çeviri sektörüne çevirmen adaylarının alanına hâkim profesyoneller olarak girebilmeleri için çevirmen edinçleri, çeviri teknolojileri, sözlü çeviri, yazılı çeviri ve çeviride kaliteyi arttırmanın yolları üzerine hem kuramsal hem uygulamalı çalışmaların yanı sıra süreç odaklı çeviriye ruhdilbilimin katkıları, yazın çevirisi, alt yazı çevirisi ve web sitesi yerelleştirmesindeki kültürel unsurların çevirileri için kullanılabilecek çeviri stratejilerini ele alan iki kısım ve on bölümden oluşan Çevirmen Eğitiminde Güncel Yaklaşımlar ve Uygulamalar başlıklı bu kitabın, çeviribilim araştırmacıları, sözlü ve yazılı çevirmenler, çeviri editörleri ve çevirmen adayları için çeviri edimine her düzeyde ışık tutan bir eser olmasını ve çeviribilim üzerine yeni çalışmalara ufuk açmasını umut ediyoruz.

In this book titled Current Approaches and Practices in Translator and Interpreter Training, theoretical and practical approaches to topics including translator and interpreter competences, translation technologies, ways to increase translation quality as well as contributions of psycholinguistics to process-oriented translation, strategies to be used for translation of cultural items in literary translation, subtitle translation, and website localization, and contributions of Translation Studies to Applied Linguistics are presented in 10 chapters divided into two main parts. We hope that this book will shed light on translation and interpreting competences for those dealing with the act of translation at any level besides paving the way for further research on Translation Studies.
Özer Çınar Gelişen teknoloji, endüstrileşme ve nüfus artışı ile birlikte bu denge sürekli bozularak çevre kirliliğinin önemli boyutlarda artmasına neden olmaktadır. Çevre kirliliğinin en büyük nedenlerinden bazıları ülkelerin gelişmelerine dayalı kalkınmanın temel unsurlarını oluşturan tarım, sanayi, ulaşım, turizm ve enerji sektörleridir. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çevre kirliliği sorunları, toplumun yeterli duyarlılık göstermemesi nedeniyle her geçen gün artmaktadır. Çevre kirliliğinden kaynaklanan sorunların çözümü yine dengeyi bozmada başrol oynayan insanların alacağı önlemler ile mümkün olacaktır. Bu sorunların tanımlanması ve sorunların kontrolü konusundaki çalışmalara mütevazı bir katkı sağlamak üzere hazırlanan bu eser 5 ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler; su kirliliği, toprak kirliliği, katı ve tehlikeli atıklar, hava kirliliği ve küresel ısınma ve iklim değişikliği olarak sıralanmıştır. Her bölümde, sorunlar hakkında detaylı bilgi verildikten sonra bu sorunların çözümüne yönelik metotlar tartışılmıştır.
P. Aarne VESILIND - Susan M. MORGAN - Lauren G. HEINE Çevre mühendisliği, disiplinler arası bir bilim ve mühendislik dalıdır. Bu yüzden çevre mühendisliğinin içinde barındırdığı sorular ve problemler oldukça karmaşık görülebilir. Ancak, başlıca kimya, biyoloji ve inşaat bilimlerinden yararlanan çevre mühendisliğinin esas olarak hangi konularla ilgilendiği anlaşıldığında ilgili soru ve problemlerin çok da fazla karmaşık olmadığı görülecektir. Çevre mühendisliğini ilgilendiren başlıca konular Çevre Mühendisliğine Giriş kitabında yer almaktadır. Çevre mühendisliği ile ilgili sorunların anlaşılması ve uygun çözüm önerilerinin sunulabilmesi için konuların iyi anlaşılmış olması ve çözüme yönelik yapılacak mühendislik hesaplamalarının doğru ve güvenilir olması gerekir.
Çevre Mühendisliğine Giriş kitabı için yardımcı eğitim materyali olarak hazırlanan bu kitapta, ana kitap içinde yer alan tartışma sorularının cevapları ve problemlerin çözümleri yer almaktadır. Kitap gerek eğitim gerekse uygulamada çalışan mühendisler için son derece yararlı olabilecek örnekler sunmaktadır. Birçok çevre sorununun mühendislik çözümü gerektirdiği dikkate alındığında bu örneklerin değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Kemal GÖRMEZ Bir bilgenin “Tabiatın insanoğlundan intikamı” diye tanımladığı ekolojik sorunlar, bugün insanoğlunun karşılaştığı temel sorunlar arasındadır.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren insanlığı tehdit eden sorunlardan biri hâline gelen çevre sorunları, kökü çok eskilere uzanmasına rağmen, genelde Sanayi Devrimi’nin sonucunda hissedilir hâle gelmiştir. O zamandan bu yana da sürekli artarak büyük boyutlara ulaşmıştır. Son yıllarda geliştirilen tedbirlere rağmen henüz pek çok insan gelecekten ümitli değildir. Önceleri sadece kirlenme olarak algılanan ve gün geçtikçe toplumsal hayatın bütün alanlarını kapsayan bu sorun üzerinde tartışma ve araştırmalar gittikçe yoğunlaşmaktadır.
Bu kitap, esas olarak öğrencilerin ekoloji ve çevre sorunları ile ilgili kaynak ihtiyacını karşılamak amacıyla yazılmıştır.
Yunus Kutval, Özgür Kanbir İslam iktisadının temel kurum ve meselelerinin ele alındığı kitaplardan oluşan Cep Kitapları dizisinin yedinci kitabı olan bu eserde, çevre ve ekoloji konusu teorik bir derinlikten ziyade her seviyeden insanın kolaylıkla anlayacağı bir içerikte anlatılmaya çalışılmıştır. Günümüzde kapitalizm, büyük ölçüde ahlaki değerlerden soyutlanmıştır. Bunun zararlarını insanlık, küresel ısınma ve çevre felaketleri olarak görmektedir. İslam dininin esasları çerçevesinde şekillenen İslam iktisadı ise insanı ve tabiatı sömürme temelli bu yozlaşmış üretim ilişkilerine alternatif olarak yükselmektedir. İslam dinine göre Allah'ın yeryüzündeki halifesi insandır. İslâmî prensipler çerçevesinde şekillenen İslam iktisadının tanımladığı insan modeline göre tabiat, yaratıcının bir emaneti olarak görülmeli, canlı-cansız tüm varlığa saygı duyulmalı ve üretim-tüketim odaklı değil de etik değerler taşıyan iktisadi faaliyetler yürütülmelidir. Kitap bu anlamda ekoloji ve çevre konusuna İslam iktisadı perspektifi ile yaklaşmakta ve konuya dair çözüm önerileri sunmaktadır.
Oğuz Özdemir, Mehmet Erdoğan, Naim Uzun, Yasin Eren, Rasim Önder, Ahmet Özsoy, İbrahim Üçgül, Ufuk Elibüyük, Aysel Aydın Kocaeren, M. Yunus Pamukoğlu Gün geçtikçe kirlenen ve nüfusu artan dünyamızda en önemli sorunlardan biri çevresel sorunlardır. Bu sorunlara çözümler üretmek günümüz dünyasında kaçınılmaz hale gelmiştir. Özellikle son yıllarda çevreyle ilgili devlet politikalarında ve teknolojik gelişmelerde, enerji sektöründeki çevreyi kirleten faktörlerin önüne geçebilmek için temiz ve yeşil enerji olarak bilinen "yenilenebilir enerji"ye yönelim söz konusudur.Bu alanda yeni teknolojiler ve ürünler kullanıl maktadır. Rüzgâr türbinleri, güneş panelleri vb. gibi...
Devlet politikaları ve teknolojik gelişmelerin yanında eğitim alanında da bireylerin küçük yaşlardan itibaren özellikle insan kaynaklı çevre kirlenmelerinin önüne geçebilmek için bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Çevre eğitimi okul öncesi dönemden başlayarak yükseköğretim dönemi dâhil ve hatta hayat boyu devam etmesi gereken bir eğitimdir. Bu kitapta bu amaçla yükseköğretimseviyesindeki öğrencilere çevre bilincinin aktarılması hedeflenmektedir.
Genel olarak çevreyle ilgili yapılması gerekenler, çevreyle ilgili teknolojik atilımlar, eğitim penceresinden çevre bilincinin aktarılması, enerji ve türleri ile birlikte üretimi ve tüketimi konusunda merak edilenlerin okuyuculara sunulması amacıyla bu kitap hazırlanmıştır. Çevre ve enerji hakkında detaylı bilgiler içeren bu kitabın; özellikle üniversitelerde öğrenim gören öğrencilere yararlı olacağı, çevre konularını içeren dersler için bir kaynakve akademik çalışmalar yapan lisansüstü öğrenciler için ise iyi bir rehber olacağı düşünülmektedir.
Çevreyle ilgili hazırlanan bu kitapla öğrenim gören bireylerin edindikleri bilgileri çevreleriyle (aile, arkadaş, eğitim ortamı ve sosyal paylaşım alanlarıjpaylaşmaları ve bütün olarak toplumun çevre ve enerji kaynakları konusunda bilinçlenmesinin yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.
Mücahit Navruz, Ali Şahin Terörizmle mücadele yalnızca askeri ve istihbari metodlara indirgenemeyecek kadar kapsamlı bir konudur. Kentsel terör gibi mekan, aktör, hedef ve mücadele yöntemlerinin bulanıklaştığı bir alanda ise çevresel tasarım, askeri ve istihbari metodları tamamlayan/kolaylaştıran bir araç halini almaktadır. Yakın geçmişte Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı en önemli kentsel terör dalgasını teşkil eden ‘hendek çatışmaları’ sürecini, Diyarbakır Suriçi örneğindeki yansımalarından hareketle ele alınan bu çalışma, kentsel terörle mücadelede çevresel tasarımın önemini vurgulaması açısından özgün bir niteliktedir.
Osman Özbahçe Çevrimdışı, Edebiyatsız Edebiyatın eleştirisidir. Sistemden çıkma önerisidir. Bu öneri, edebiyatı, vitrin üstünlüğüyle konuşan plâstik eleştirmenlere, klişe ürünü yüzeysel değerlendirmelere bırakma değildir. Günümüz edebiyatını kaplayan Edebiyatsız Edebiyat, gerçek edebiyatı iptal davasıdır. Edebiyat dergilerinde sağlam şiirin önemi gittikçe azalmaktadır. Standardı bozan şiir çevrimdışı yapılmaktadır. Çevrimdışı çirkin ördek sendromu değildir. Edebiyatın ortamı edebiyattır. Ortam sağlam şairdir. Sistemi kuran da, yıkan da şairdir. Şiire başkasının gücü yetmez. Sorun: ortadaki sistemin edebiyatın içini boşaltmasıdır. Standardı aşanın cezalandırılmasıdır. Çevrimdışı, Osman Özbahçe'nin Hüseyin Cöntürk, İsmet Özel, D. Mehmet Doğan, Nuri Pakdil, Hüseyin Su ve Necip Tosun üzerine yazdığı yazılardan oluşmaktadır. Dijital Topluluklar başlıklı yazı yeni okul önerilerini eleştirmektedir. Hüseyin Su ve Necip Tosun yazıları, kıymetli hikâyecilerimizin hikâye kronolojileriyle bütünlenmektedir. Çevrimdışı, gerçek edebiyata çağrıdır. Çevrimdışı Edebiyat işin özünü, sağlamını, gerçeğini aramak ve savunmaktır.
Adem Sağır, Erdener Gülenç İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde en çok konuşulan konular arasında yer alan laboratuvar çalışmaları, bilim insanının laboratuvardaki “egzotik” dünyasına yeniden odaklanılmasına ve bilim-toplum ilişkisinin yeniden gündeme getirilmesine neden oldu. Tüm dünyada ortaya çıkan ve artan aşı tartışmaları ile laboratuvarın kendisinin bir nesne olarak toplumsal alanda farklı örüntüler açığa çıkarması, öznenin ötesine uzanan bir anlam arayışını da kaçınılmaz kıldı. Aktör ağ teorisi, salgınlar çağında ortaya çıkan toplumsal davranışları ve tutumları açıklamak için kullanışlı durmaktadır. Çünkü artık Ulrich Beck'in risk toplumu yaklaşımı, bugünün dünyasını açıklamak için yeterli değildir. Beck'in, Baudrillard'ın, Foucault'nun ve Bauman'ın mirasının öldüğü bir çağa adım attık. Bugünü açıklamak ve geleceği konumlandırmak için daha fazlasına ihtiyacımız var görünüyor.
Pandeminin başlangıcı, ortası ve sonu varsa her üç evrenin de ortak noktası bilime, doktorlara ve siyasetçilere güvensizliğin aşı tereddütünü besleyen bir damar olmasıdır. Bu ortaklık; çiplerle dünyayı ele geçirmeye çalışan devletlerin varlığına, ilaç şirketlerinin üzerinden zenginlerin daha zengin olacağı bir sürecin yaratıldığına iman eder vaziyette inanan tipolojileri karşımıza çıkardı. Bu noktalar bize, pandeminin sonrasını konuşmak için "aşı tereddütü" kavramının oldukça kullanışlı olduğunu göstermektedir. Çünkü dünyanın düz bir tepsi olduğuna ya da öküzün boynuzları üzerinde durduğuna inanan eski zaman dünya görüşüyle, aşılara yerleştirilmiş çiplerle dünyayı ele geçirmek isteyen güçlerin varlığına inanan şimdiki zamanın dünya görüşü aynı paydada birleşiyor.
Aybala Çayır, Başak Uysal, Celile Ökten, Esra Nur Tiryaki, Gülşat Bican, H. Merve Altıparmak Yılmaz, Halil Erdem Çocuk, Hatice Coşkun, Hatice Değirmenci Gündoğmuş, Hikmet Asutay, Kemalettin Deniz, Neslihan Karakuş, Osman Emin, Perihan Tuğba Şeker, Pınar Bulut, Şeyda Özcan, Ülker Şen Değerli Okuyucumuz,
Alanında uzman yazarların katkılarıyla hazırlanan bu kitabımızda öncelikle Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen Çocuk Edebiyatı ders içeriğini temel aldık. Daha sonra çocuk edebiyatı alanındaki çağdaş yaklaşımları esas almayı amaçladık. Böylece kitabımızda 15 konu başlığı oluştu. Artık okumanın -her açıdan- bir görsel kabul süreci olduğu gerçeğinden hareketle her bölümün sonuna bölümü destekleyici bir okuma ve film listesi ekledik.
Umuyoruz ki meslek hayatında sana yeni bir kapı açacak, bir başka kitabı karıştırmanı sağlayacak, okurken altını çizme ihtiyacı hissedeceğin kelimeler içeren bir kitap hazırlamışızdır. Biliyoruz ki ilmin kaderi geçilmektir ve diliyoruz ki literatürde çocuk edebiyatına ait nitelikli akademik çalışmalar arasında yer almak bu kitaba da nasip olsun.
Mehmet Sürmeli Allah'ın bize verdiği en büyük nimetlerden biri çocuklarımızdır. Bu nimetin büyüklüğüne oranla imtihan edildiğimiz de bir gerçektir. Bu imtihan süreci henüz onlar dünyaya gelmeden eş seçimiyle başlamakta ve dünyaya geldikten sonra da devam etmektedir. İmtihanı başarıyla sonuçlandırabilmek için onların her anlarıyla bir yöntem dahilinde ilgilenmek zorundayız. Eğer bu ilgi bir an bile kaybolacak olursa çocukların yaşadıkları çevre / sokak onları istediği gibi yetiştirebilmektedir. Bu anlamda “sokak çocuğu” deyimi, eğitiminden anne-babanın elini çektiği metruk çocuklar için kullanılan bir ifadedir. Gerekli eğitim ve öğretim verilmediği zaman köşklerde ve sırça saraylarda yetişen çocuklar dahi niteliksel anlamda “sokak çocuğu” olabilir. Yeryüzüne halife olarak yaratılan bir varlık sokağa terk edilemeyecek kadar değerlidir. Şayet bu önemli varlığın değeri bilinmeyecek olursa başına gelecek olumsuzluklar onu insaniyet konumundan düşürerek değersiz hâle getirebilir. Kur'an “eşref-i mahlûkat” olarak yaratılan bu varlığın emanete liyakat durumunu koruyabilmesi için onun eğitimi ile ilgili çok önemli hükümler koymuş ve Peygamber Efendimiz de hem kendi çocuklarını, hem de sahabenin çocuklarını ideal anlamda yetiştirerek bizlere örnek olmuştur. Bu davranışıyla insanın değerine hem atıfta bulunmuş, hem de iyi yetiştirerek kıymetini daha da artırmıştır.
Ahmet Hulusi Akkaş, Çağlar Özdemir, Ebru Davulcu, Fikret Yazıcı, Hakan Aydın, Haşim Asil, Hülya Öztekin, Mustafa Öztürk, Mustafa Temel, Sümeyye Derin, Vahit İlhan Çocuk istismarı, multidisipliner yaklaşımla ele alınması ve çocukların yüksek yararının gözetilmesi için titizlikle çalışılması gereken bir konudur. Çocuk istismarı sorununa ilişkin çözüm çabalarına kuşkusuz en önemli katkıyı, bu alanla ilgili bilimsel ve yönetimsel bilgiyi artırma girişimleri sağlayacaktır. Bu girişimlerin multidisipliner bir yaklaşım içermesi, bu konuda son derece sınırlı üretim göz önüne alındığında stratejik bir önem arz etmekte ve çözüm arayışlarını güçlendirecek bir potansiyel taşımaktadır. Belirtilen amaç ve öneme bağlı olarak ProChild Projesi, çocuk istismarı sorununun multidisipliner yaklaşımla ele alındığı editörlü bir kitap üretimini, temel çıktılarından biri olarak belirlemiştir. Bu kitap; çocuk istismarı sorunsalını, tıp, eğitim, hukuk ve iletişim birikimiyle ele almakta, internet gazetelerinde yayımlanan çocuk istismarı haberleri üzerinden temsil sorununa odaklanmakta ve çocuk istismarının dijital bileşenlerini ayrıntılı olarak tartışmaya açmaktadır.
Clemens Bartollas, Frank Schmalleger Yaşı yasal limitlerin altındaki bireylerin suçlu davranışları olarak en geniş şekilde tanımlanabilecek “çocuk suçluluğu fenomeni”, ülkemiz açısından oldukça dikkate değer bir noktaya gelmektedir. Suça karışan çocuklardaki artış kadar, hakkında yasal takibata başlanan ve mahkeme süreçlerine geçiş yapan çocukların oranları ise önümüzdeki yıllara bağlı olarak korkutucu boyutlara doğru ilerlemektedir. Bu durum çocuk suçluluğunu çok boyutlu olarak ele almayı gerektirmektedir ve bu sorunu yaklaşım, müdahale ve en önemlisi de önleme açılarından en rasyonel şekilde ele almayı kaçınılmaz kılmaktadır.
Ülkemizin geleceği olan çocukları her türlü suçlu ortamlardan uzak tutmak ve suçluluğa adım atmalarına neden olan faktörleri tespit ederek müdahale etmek başta devlet mekanizması olmak üzere her kesimin temel görevlerinden biridir. Ülkemizdeki çocuk suçluluğuna bakış konusunda belli bir duyarlılığın olduğu söylenebilir; ancak çocuk suçluluğu literatürü ve çalışmaları ne yazık ki istenen boyutlarda değildir. Bu anlamda elinizdeki bu kitabın, özellikle çocuk suçluluğu literatürü açısından önemli bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir. Bu kitabın diğer önemli bir katkısı ise çocuk suçluluğunu pek çok alandan ele alan çalışma ve araştırmalara ek olarak bu fenomeni kriminolojik boyutu ile de değerlendirme fırsatını sağlayacak olmasıdır. Kriminolojik teori ve yaklaşımları kapsamlı bir şekilde ele alan bu kitabın, çocuğun suçlu davranışının daha iyi anlaşılmasında katkılar sunacağı aşikârdır. Bunun yanı sıra sadece çocuk suçluluğunun anlaşılmasını değil aynı zamanda çocuk adalet sürecini, ıslah, rehabilitasyon ve topluma kazandırma gibi çok önemli konuları da ele almaktadır. Ayrıca, suç ve sapma ile ilgili literatürde oldukça eksikliğini gördüğümüz ampirik çalışmalara da teorik bir alt yapı oluşturacaktır. Böylece kendi toplumumuz ve sosyal dinamiklerimizi içeren teorik çalışmalara ihtiyacımız olduğu gerçeğine de bir başlangıç noktası olarak hizmet edeceği düşünülmektedir.
Yayınlandığı ülkede 9. Baskıya ulaşmış olan ve alanında uzman akademisyenler tarafından dilimize çevrilerek “Çocuk Suçluluğu” adı verilen bu kitabın, çocuk suçluluğu alanına hem akademik hem de pratik boyutta katkı sunacağı kanaatindeyiz. Ayrıca bu kitap; hukuk, adli bilimler, sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, eğitim bilimleri, çocuk gelişimi, psikolojik danışmanlık ve rehberlik gibi alanların lisans ve lisans üstü eğitimlerinde kullanılabilecek ve çocuk suçluluğu ile ilgili çalışan her kesim için bir başucu kitabı olacaktır.
Jess Prior, Jo Van Herwegen Çocuklar Üzerinde Uygulamaya Dayalı Araştırma, okurun çocuklar ile yapılan araştırmalarda kullanılan ve alan deneyimlerine dayanan teknikleri anlaması için tasarlanmıştır. Kitap, nicel ve nitel yaklaşımlara eşit olarak odaklanan çok çeşitli araştırma yöntemlerini açıklamakta ve farklı yöntemlerin nasıl birlikte kullanılabileceğini ele almaktadır. Kitap, her yöntemin faydalı ve zorlu yanlarını belirtir ve en doğru uygulama yönteminin üzerine durur. Bir yandan da uzman bir rehberlik ile olası hatalardan nasıl kaçınılabileceğini anlatarak çocukların nasıl geliştiği ile ilgili değerli bilgiler edinilmesini amaçlar.
Bu kitap, 15 bölüme ayrılmış 3 kısımdan oluşmaktadır: Her bölüm, belirli bir yöntemi veya yöntemlerin birleşimini inceler ve farklı yaşlar, kültürler, nüfuslar ve ortamlar dâhil olmak üzere çeşitli ayrımları ele alarak hem kuramsal hem de pratik konuları tartışır. Benzersiz bir şekilde, kitapta çocuklarla araştırma için kullanılan iyi bilinen davranışsal yöntemlerin yanı sıra göz izleme ve dijital teknolojiler gibi daha yeni yöntemler yer almaktadır.
Çeşitli disiplinlerden uluslararası düzeyde tanınmış araştırmacıların ve uygulayıcıların katkılarıyla hazırlanan bu kitap, çocuklar ile ilgili araştırma projesi yürüten psikoloji, eğitim ve hemşirelik öğrencileri ve ayrıca çocuk gelişiminde mevcut kuramların arkasındaki araştırmaları anlamak isteyen herkes de dâhil olmak üzere geniş bir kitle için vazgeçilmez bir kaynak olacaktır.

Bu kitap, çocuklarla ve bebeklerle çalışmayı isteyen tüm disiplinlerdeki araştırmacılar için kullanışlı ve derinlemesine bir bakış için rehberdir. Alanlarında önde gelenlere, pek çok araştırma yöntemi konusunda tamamıyla bir bakışacısı sağlamakta, aynı zamanda olası sorunları önleyerek uygulamaya yönelik öneriler sunmaktadır. Bu kitap yeni yöntemler kullanan araştırmacılar için “olması gereken”dir.
Dr. Emma Flynn, Professor in the School of Education, Durham University, UK
Roger A. Hart Günümüzde insanların doğa ile ilişkileri dünyanın karşılaştığı en büyük sorundur ve dünyanın her yerinde genç insanlar çevresel eyleme çok büyük ilgi göstermektedir. Birçok ülke hem yurttaşların çevreyi yönetmesindeki rolü üzerinde, hem de çocukların kendilerinin ve toplumlarının geleceklerini şekillendirmeyle ilgili hakları ve sorumlulukları üzerinde köklü bir yeniden değerlendirme yapmaktadır.
Çevre eğitimiyle ilgili dünyadaki en büyük otoritelerden biri tarafından yazılmış olan bu kitap, eğer katılımları ciddi bir biçimde ele alınır ve onların gelişen kapasiteleri ve biricik güçleri dikkate alınarak planlanırsa, çocukların sürdürülebilir kalkınmada çok değerli ve uzun süren bir rol oynayabileceklerini göstermektedir. Doğrudan katılım yoluyla çocuklar gerçek bir demokrasi anlayışı ve kendilerine ait bir yeterlik ve sorumluluk duygusu geliştirebilirler. Fiziksel çevrenin planlanması, tasarımı, izlenmesi ve yönetimi çocukların katılımı açısından ideal bir alandır çünkü çocukların çevreye olan bağlılıkları çok güçlüdür.
Kitap; eğitimciler, planlamacılar ve çevreciler için çocukların katılımıyla ilgili kuram ve uygulamaları ve bunun demokrasi ve sürdürülebilir toplumlar için önemini anlatmaktadır. Çocukların toplumlarını etkileyen konulardaki sorunları tanımladıkları ve aktif biçimde eleştirel ve düşünsel katılımcılar olarak yer aldıkları gerçek katılıma vurgu yapmaktadır. “Çevre” çok geniş biçimde yorumlanmaktadır; örneğin, konut planları yapma ya da oyun parklarını tasarımlama gibi konuları içermektedir. Ayrıntılı örnek olay incelemeleri hem Kuzey'den, hem de Güney'den kent ve kırsaldaki yoksul ve orta sınıf toplumlarından örnekler sunmaktadır. Öğretmenler, grup kolaylaştırıcıları ve toplum liderleri içinse çevre projelerinde genç insanları içermede örgütleme ilkeleri, başarılı modeller, pratik teknikler ile kaynakları sunmaktadır.
Gülsüm Mehdiyev, Kevser Tozduman Yaralı Araştırmalar, felsefe okuyan çocukların; sorunları çözme yeteneklerinin, iletişim ve yazma becerilerinin daha çok geliştiğini göstermiştir. Felsefe; eleştirel, yorumlayıcı ve değerlendirici becerileri yani düşünme becerilerini de geliştirir. Aslında felsefe düşünmenin ta kendisidir. Düşünmek ise içinde bulunduğumuz "gerçek ötesi" çağda yani gerçeklerin büküldüğü, gerçekleri iletmek yerine algı yaratmanın üzerinde durulduğu çağda, yaşamsal bir beceridir. Düşünebilen kişi, gerçeği algıdan ayırabilir; neye inanacağına ve ne yapacağına bağımsız olarak karar vererek etrafımızdaki dünyayı daha iyi anlamlandırabilir. Bu değerleri yansıttığı için bu kitap, çocuklarımız ve gençlerimiz için değerlidir; okunması ve çalışılması gerekir.
Prof. Dr. Zeynep Kızıltepe
Boğaziçi Üniversitesi

Antikçağdan tevarüs edilen “felsefe” sözcüğü, en geniş anlamıyla kavramlar aracılığıyla düşünmeyi ifade eder. Ancak bireyin gelişiminin bilhassa erken evrelerini dikkate aldığımızda, kavramlar aracılığıyla düşünmeye koşut olarak figüratif muhakeme yöntemlerinin de önemli bir konuma haiz olduğu söylenebilir. Kitabın amacı da algı düzeylerine uygun olarak bilgi, doğruluk, değer, yargı ve adalet gibi soyut kavramları çocuklara sağlıklı bir şekilde anlatmanın yollarını göstermek ve onların açık görüşlü bireyler olarak yetişmesini sağlamaktır.
Bu kitap, bizzat gençler tarafından ya da onlara rehberlik edecek yetişkinlerle birlikte çalışılabileceği gibi lisans programlarında yer alan düşünme eğitimi ya da çocuklarla felsefe gibi derslerde de kullanılabilir.
Başlangıcından itibaren sürecin içinde olan ve uygulama evrelerine şahsen tanıklık eden birisi olarak bu kitabın, düşünme eğitimi literatürüne ciddi bir katkı sağlayacağına inanıyorum.
Prof. Dr. Nebi Mehdiyev

Uluslararası Felsefe Araştırmaları Derneği (UFAD) Başkanı
Üstün zekâlı ve yetenekli bireylerin en önemli özelliklerinden bazıları yaratıcı düşünme, entelektüel bilgiye açlık, bitmek bilmeyen merak duygusu, olaylara farklı açıdan bakabilme, yaratıcı yorum ve çözüm becerileridir. Bu manada “felsefe” son derece değerli bir alandır. Felsefenin sadece filozoflara, akademiye, yetişkinlere ait bir kavram olmadığı ve düşünme becerilerinin her yaş için önemli olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Üstün zekâlı ve yetenekli çocuklar için felsefe konusunda uygulama alanı yaratan bu kitap, üstün zekâlı ve yetenekli çocuk sahibi aileler için de değerli bir kaynak niteliğindedir.
Dr. Uğur Zat
Üstün Zekâlı ve Yetenekli Çocuklar Aile Eğitim Uzmanı
Jonathon Sargeant, Deborah Harcourt Çocuklarla yapılan araştırmaların tüm aşamalarında etik prensipler ve ilkeler doğrultusunda hareket edilmelidir. Etik ilkeler araştırma bağlamında aşılması gerek engeller olarak değil, tüm araştırma projesi boyunca sürecin devam eden ve yansıtıcı bir parçası olarak görülmelidir. Bu kitapta, çocuklarla birlikte araştırma yaparken araştırma deseninden ve kullanılan yöntemden bağımsız olarak ortaya çıkabilecek etik konular ayrıntılı bir şekilde örnekler kullanılarak ele alınmıştır. Kitapta ele alınan konular, çocukla araştırma yapan bilim insanlarının etik ilkeler bağlamında yansıtıcı düşünmelerini desteklemeyi amaçlamaktadır.
Bu kitabın iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, çocukların katılımcı olarak yer aldıkları araştırmalarda takip edilmesi gereken etik prensipleri vurgulamak; ikinci amacı ise çocukların, planlama ve uygulama da dâhil olmak üzere bir araştırmanın tüm boyutlarında farklı kapasitelerde görev almaları durumunda göz önünde bulundurulması gereken etik ilkelere odaklanmaktır. Bu kitabın özelde Türkiye’de gelişmekte olan çocuk hakları çalışmalarına katkı sağlayacağı, genelde ise sosyal bilimlerde ve eğitim bilimlerinde etik araştırma uygulamalarının geliştirilmesini destekleyeceği umulmaktadır.
Mustafa Köylü, Cemil Oruç Çocuğun biyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimi kadar, inanç gelişimi ve buna bağlı olarak verilecek dini eğitimi de son derece önemlidir. Bu açıdan çocukluk dönemi din eğitiminde izlenecek yöntemler, çocuğun sağlıklı bir kişilik gelişimi göstermesi açısından olduğu kadar, sağlıklı bir dini gelişim göstermesi açısından da kritik bir süreci teşkil eder. Bununla birlikte, dini gelişim ve eğitim süreçlerinin diğer eğitim ve gelişim süreçleri yanında kendine özgü bir takım ilkeleri ve yöntemleri de vardır. İşte bu kitap doğumdan itibaren yaklaşık on yaşına kadar, çocuğun farklı gelişim özelliklerini ele alarak, bilimsel bir yaklaşımla, din eğitiminin aile, okul ve medyada nasıl etkin ve doğru bir şekilde gerçekleştirilebileceğini göstermektedir.
Cemil Osmanoğlu Türkiye'de din eğitimi pratiği, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana çok boyutlu tartışmalara ve gelgitlere sahne olmuştur. Din eğitimi etrafında yaşanan tartışmalar ve oluşan gelgitler, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi hakkında yazılıp çizilenlere bakıldığında daha iyi anlaşılabilir. Öyle ki bu gün din kültürü ve ahlak bilgisi etrafında oluşturulan atmosferin ciddi bir bilgi kirliliği ve kafa karışıklığına yol açtığı söylenebilir. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, yerel ve uluslararası mahkemelerin, farklı sivil toplum kuruluşlarının, gazete haberlerinin, köşe yazılarının hatta sosyal medyanın önemli bir gündemi hâline gelmiş bulunmaktadır. Hâl böyleyken son yıllarda dersin nesnel, tarafsız ve çoğulcu olmadığı; din, inanç ve kültür farklılıklarına duyarlı davranmadığı, örneğin İslam içi görüşleri yeterince kuşatmadığı şeklindeki eleştirilerin öne çıktığı görülmektedir. Bütün bunlar din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri hakkında nitelikli ve bilimsel bilgiye olan ihtiyacı artırmıştır.
Yukarıdaki ihtiyaçtan hareketle bu araştırmada, din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitaplarının inanç, din ve kültür bazlı farklılıkları sunuş biçimi, çoğulcu din eğitiminin temel parametreleri açısından incelenmeye çalışılmıştır. Çoğulcu din eğitimi; farklılıklara duyarlılık, kapsayıcılık, nesnellik, tarafsızlık ve eleştirellik nitelikleriyle öne çıkan bir din eğitimi yaklaşımıdır. Sosyal bilimlere bilhassa mukayeseli dinler tarihi ve fenomenoloji bilimine, karşılaştırmalı yorumlayıcı pedagojiye, çok kültürlü tanıma politikalarına yaslanan çoğulcu din eğitimi, son dönemde dünyada eğitim politikalarına giderek daha fazla yön vermektedir. Araştırma; Türkçe literatürde çoğulcu din eğitimini farklı yönleriyle ele alan, bu çerçevede din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitaplarındaki inanç, din ve kültürel farklılıklar söylemini çoğulcu bir perspektifle değerlendirmeye çalışan ilk çalışmadır.
Barbara G. Tabachnick, Linda S. Fidell Çok Değişkenli İstatistiklerin Kullanımı kitabı, 1200 sayfadan fazla ve 18 bölümde orta ve ileri düzeyde ihtiyaç duyulabilecek istatistiksel analizleri içermektedir. Kitabın bölümlerinden 12'si teknik bölümdür (Çoklu Regresyon, Kanonik Korelasyon, Kovaryans Analizi, Çok Değişkenli Varyans ve Kovaryans Analizleri, Ayrıştırıcı Analiz, Temel Bileşenler Analizi/Faktör Analizi, Lojistik Regresyon, Sağkalım/Başarısızlık Analizi, Yapısal Eşitlik Modellemesi, Çok Düzeyli Doğrusal Modelleme, Çok Yönlü Frekans Analizi ve Zaman-Serileri Analizi).
Kitaptaki istatistiksel analizler; iki istatistik paket programı (IBM SPSS 19. sürüm ve SAS 9.2. sürüm) söz dizimleri, menü seçenekleri ve program çıktıları üzerinden örneklendirilmiştir. Ancak, bu programların Türkçe sürümleri bulunmadığından, okuyucunun bu bölümleri takibi biraz daha müşkül olacaktır. Okuma ve kullanım kolaylığı sağlamak amacıyla IBM SPSS ve SAS menü seçenekleri ve söz dizimleri İngilizce olarak bırakılırken; çıktı örnekleri Türkçe'ye çevrilmiştir.
Kitabın bölümlerinin iskelet yapısı şu şekildedir: Kullanılan istatistiklerin hangi tür araştırma sorularına cevap verebileceği, kullanılan istatistiğin kuramsal ve pratik sınırlılıkları, tekniğin temel matematiksel yapısı, küçük bir veri seti üzerinde örnek çözümler, istatistiksel paket programların kapsanan teknikte nasıl kullanılacağı ve sonuçları bilimsel dergi formatında rapor etme örneği.
Orta ve ileri düzey istatistikleri kapsamasına rağmen kitap, uygulamaya yönelik yazılmasından dolayı, orta düzey istatistik bilgisine sahip okuyucu tarafından rahatlıkla takip edilebilecek bir yapıdadır.
İstatistik alanının temel eserlerinden olan kitap istatistiklerin kullanımına pratik bir yaklaşım sergilediğinden özellikle sosyal bilimler, fen bilimleri ve sağlık bilimleri başta olmak üzere birçok alanda yüksek lisans ve doktora programında en çok tercih edilen eserlerdendir. Ülkemizde de bu alandaki büyük bir boşluğu dolduracağı umulmaktadır.
Çetin Toraman - Emel Akay - Hasan Fehmi Özdemir - Engin Karadağ Bu kitap, araştırmacılara çok düzeyli regresyon modellemelerini ve HLM programı aracılığıyla analizin nasıl gerçekleştirileceğini açıklamak için hazırlanmıştır. Dört bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde çok düzeyli regresyon modellemelerinin istatistiksel temellerine değinilmeye çalışılmıştır. İki, üç ve dördüncü bölümlerde ise tamamen örnek bir araştırma durumu üzerinden uygulamalara yer verilmiştir. Bu bölümlerde, öncelikle örnek olabilecek bir araştırma durumu açıklanmış, sonra bu araştırma durumuna ait verilerin HLM programına nasıl aktarılacağı ve analizin gerçekleştiriliş biçimi görsellerle detaylı olarak açıklanmıştır. Araştırmacılar için en önemli sorunsallardan birisi yaptığı analizlerin nasıl raporlanacağı olduğundan, raporlamaya ilişkin birer tablo ve yorum örneğine de uygulamaların yapıldığı bölümlerde yer verilmiştir. Kitapta teorik temellerden çok analizin uygulanabilmesi ön planda tutulmuştur.
Başak Turna, Erdem Kaftan, Haydar Efe, Kadriye Okudan Dernek, Nursel Durmaz Bodur, Perihan Polat, Pınar Uz Hançarlı, Umut Bekcan, Utku Aybudak 1945-1960 arası dönem, Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılı anlamda parlamenter demokrasiye geçişi deneyimlediği yıllardır. Çok partili hayata geçiş kararı Türkiye için sadece rejim üzerinde bir değişikliği değil aynı zamanda ekonomik, kültürel ve demografik alanlarda hızlı bir değişim sürecini de ifade eder. Bu amaçla, ülkenin geçirdiği hızlı değişim sürecini, siyaset ve uluslararası disiplinleri içinden gelen çalışmalarla açıklamaya çalışan "Çok Partili Hayatın Erken Döneminde Türkiye’de Siyasal Hayat (1946-1960)" isimli bu kitap, bahsi geçen dönemin çeşitli iç ve dış siyaset ile ilgili gelişmelerini çok boyutlu ortaya koymaya çalışmıştır. Çok partili hayatın erken dönemini siyasal hayat açısından kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutan bu kitabın, siyasal hayatın en dikkat çeken dönemini aydınlatmada okurlara keyifli bir okuma imkânı sunacağını düşünmekteyiz.
Mazlum Ar, Mehdi Pekedis, Murat Dinç, Müslüm Reyhanoğulları, Nurettin Özgen, Sami Zümrüt, Sedat Benek, Selim Bozdoğan, Sevgi Erdem, Süleyman Cengiz Ege İnsanlık tarihi, çok boyutlu siyasal mücadeleler tarihidir. Amaç, iktidar olmak ve ilgili tüm varsılları kontrol altında tutarak konforlu bir yaşam sürdürmektir. Marksist teorisyenler de kısmen bu veçhe üzerinden toplumların tarihini sınıf mücadelelerinin tarihi olarak tanımlar. İktidar olmanın nimetlerinden yararlanan sermaye sınıfı, artı değer kazanımını sürdürmek için emek gücüne ve toplumsal tüketim döngüsüne ihtiyaç duyar. Çünkü toplum, sermaye sınıfı tarafından bir tüketim borsası olarak görülür. Bu düşünsel kurulum zamanla tüm eylem ve düşünsel pratiklere sirayet ederek sıradanlaşabilmektedir. Zira iktidarlar, ideolojik kurulumunu sürdürmek için, yapılandırılmış bir topluma ihtiyaç duyarlar ve bu durum genellikle kültür kavramıyla tecessüm eder. Toplumun kültürel kodlarını şekillendiren ideolojiler, Althusser'in tanımıyla "bireyleri özne olarak çağırır". Kültürel norm ve değerlerle kodlanan, toplum ve özne olarak çağrılan birey, ideolojik kurulumların failleri olarak işlev görürler. Böylelikle toplumun temel normlarından sayılan din ve inançlardan etnik ve ulusal geleneklere, toplumsal kimlik ve temsiliyet formlarından birlikte yaşamayı olanaklı kılan radikal demokrasilere kadar tüm yapısal kurulumlar iktidar tarafından tanzim edilir. Fakat bu ideolojik kurulumlar, genellikle "biz-onlar", "dost-düşman" gibi karşıtlıklar ve aygıt olarak kullanılan sosyal kimlikler üzerinden yürütülmektedir. Oysa elzem olan, tarihin saklı tuttuğu bu ideolojik kurulumları ters yüz etmektir. Baskılanan ve yok sayılan kimliklere alan açmak ve temsili çoğulculuğa dayalı çokkültürcülük politikalarını hayata geçirmek, en makul gerekliliklerdendir.
Yunus Emre Altuntaş Çözümlemenin Estetiği, Yunus Emre Altuntaş'ın şiir sanatı ve eleştirisi üzerine yazılarından oluşuyor. Ebabil Yayınları ısrarla, üretimin son derece azaldığı eleştiri alanında genç eleştirmenlerimize destek vermeyi sürdürüyor. Kelime seçimine ve mısra kuruluşuna dayalı bir üslup sanatı olarak şiirin son yüzyıldaki baş döndürücü serüveni bu kitabın öne çıkan özelliği. Çözümlemenin Estetiği, Kant ve Hegel üzerinden günümüze kadar gelen estetik yaklaşımların şiir özelindeki yansımalarını ele alıyor. Şiirin doğasına dönük bir arayışın verimlerini paylaşan Çözümlemenin Estetiği şiirin doğası, teorisi ve eleştiri yöntemleri kadar günümüz şairlerine ilişkin yazılarıyla da dikkat çekiyor.
Serkan Işın Serkan Işın’ın 2003 yılında Zinhar dergisi çevresinde başlayan ve son 6 yıla yayılan Görsel Şiir çalışmalarından oluşan Dada Korkut kitabı Ebabil Yayınları’ndan çıktı.
94 sayfalık seçki, şairin bugüne kadar yayımlanmamış birçok Görsel Şiir ve işini içeriyor. Bir deney olarak ortaya atıldığından bu yana şiirimizde keskin tartışmalara yol açan Görsel Şiir meselesi, Dada Korkut kitabıyla dilimizdeki ilk eserini veriyor.
Tipografi, harf, kelime, parça, tarama, fotokopi, resim vb. birçok öğenin şiirin malzemesi olarak ortaya çıktığı Görsel Şiir, gözü pek bir deney girişimi olarak okurun şiir ve okuma alışkanlıklarını sarsmaya yöneliyor. Anlam nedir, resim ve şiir bir arada olur mu, şiiri şiir yapan nedir, uyum, ahenk, üslûp, teknik nedir, teknoloji karşısında şiir nedir gibi, şiirin gündemini belirleyen sorulara, sözlü kültür, yazılı kültür ve basılı kültür arasındaki farklar üzerinden cevap arayan Dada Korkut, modern şiirimizi oluşturan alışkanlıklarımızla da kavgaya tutuşuyor.
Dada Korkut, yeni şiir okurunu arıyor.
Nurgül Karabağ Nietzsche'nin eğitim ve kültür eleştirisi geleneksel eğitim eleştirisi olup mevcut eğitimin temellerini sarsan bir nitelik taşımaktadır. Kültürün aktarımı olarak eğitim, belirsiz bir müf­redat, öğrencinin kendi kendini eğitmesi, eğitimin kazandırdıklarının aslında kişinin kendisi olmadığı, acının ve yalnızlığın da yer aldığı bir varoluş durumunu kabullenme, öğrencinin öğretmene isyan ederek onu da aşmasının gerekliliği gibi nitelikler mevcut eğitimin de aşılması gerektiğini gösteren ra­dikal bir eğitim yaklaşımını gündeme getirmektedir. Hegel, insanın çok boyutlu bir nesne olduğunu ve onunla her şey yapılabileceğini ileri sürmekte, insanın insan olma sürecinde eğitimin önemine dikkat çekmektedir.
Bu kitapta; biri toplumu ön plana alarak bireyselliği arka planda bırakan, diğeri bireyi ön plana alarak onu toplumsallığından soyutlayan iki düşünürün eğitim felsefeleri ele alınmıştır. Eğitim uygulamaları ve felsefesiyle bağlantılı olan eğitim görüşleriyle Hegel'in; eğitimci yönü, eğitime ve kültüre yönelik eleştirileri ve üstinsanın bir eğitim ideali olarak ele alınma imkânını yaratması ile Nietzsche'nin, eğitim felsefesi konusunda bize söylecekleri vardır. Okuyucular, iki düşünürün eğitim felsefelerini karşılaştırırken aynı zamanda toplum yaşamına uygun vatandaş ve devlet kademelerine memur yetiştirecek eğitim felsefesi ile toplumun bütün değerlerine karşı durarak kendi değerlerini yaratan dâhiyi yetiştirecek eğitim felsefesi arasında da karşılaştırma yapma imkânı bulacaktır.
Ayhan Selçuk - Mustafa Şeker Hemen her basın yayın organı, kendilerinin “bağımsız”, “tarafsız”, “demokratik”, “herkese/her siyasi görüşe eşit mesafede duran” vs. bir yayın politikası izlediklerini ifade etseler de, idealize edilmiş bir yayıncılık anlayışına tekabül eden bu sözlerin pratikte karşılık bulduğunu söylemek oldukça güçtür. Son yıllarda, “Yandaş Medya”, “Yoldaş Medya” ya da “Laik/çi Medya”, “Dinci Medya” nitelemelerinin dolaşıma girdiği bir medya düzenine evrilen Türkiye koşullarında bunu söyleyebilmek daha da güçleşmiştir.
17 Mayıs 2006'da yaşanan Danıştay saldırısı, Türk medyası açısından bu anlamda önemli bir kırılma noktası oluşturmuş, deyim yerindeyse Türk toplumu, “birinin ak dediğine, diğerinin kara dediği” bir medya gerçekliğiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bu kitapta, Türkiye'de bazı olaylar üzerinden yapılan rejim tartışmalarının Danıştay saldırısı haberleri üzerinden ne tür söylemlerle tekrar dolaşıma sokulduğu, egemen güçler arasındaki mücadelenin bir terör olayının haberleştirilmesinde ne kadar görünür hâle geldiği, başka bir deyişle ideolojik farklılıkların haber sunumlarında ne denli etkili olduğu gibi hususlar tartışılmaya çalışılmıştır.


Melek Yıldız Güneş OsmanlI'nın son döneminde yenileşme hareketinin üniversite ayağı olarak tesis edilen eğitim kurumu Darülfünun, dönemsel kırılmanın etkisiyle eğitsel anlamda yapılan yenilikler ve dönüşümler adına pek çok şeyin göstergesidir. Bu anlamda Darülfünun’da okutulan ahlâk dersleri de dönemin dönüşüm ve kırılma taşıyan karakterinden kendi payına düşeni almıştır. Kitapta, ahlâk derslerini okutan hocalar, ders programları ve derste okutulan eserler birbirinin ayrılmaz parçası olan bir bütünlük içerisinde araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu unsurların takibi o dönemde ahlâk eğitimine üniversite ölçeğinde verilen önemi, hocaların eğitimsel arka planını ve taşıdıkları fikrî etkileri ayrıca vücuda getirdikleri ahlâk çalışmalarıyla savundukları ahlâk anlayışını göstermektedir.
Bu kitap; Darülfünun’da yapılan yenilik ve düzenlemelerin ahlâk derslerinin varlığını nasıl etkilediğini ortaya koyarak ne sıklıkla müfredatta yer alabildiği, ahlâk derslerini okutan hocaların kimler olduğu, hangi eğitim ve fikrî temayüle sahip olduğu, bu hocaların ahlâk ile ilgili vücuda getirdiği eserlerinin neler olduğu, hangi etkileri taşıdığı, ahlâk dersleri üzerinde gözlenen değişim ve dönüşümün Darülfünun geneline teşmil edilip edilemeyeceği gibi sorulara cevap arayan bir araştırma olması yanı sıra Darülfünun’da süreç içerisinde ortaya çıkan ahlâk anlayışı dönüşümünü gözler önüne sermektedir.
Suna Tevrüz - İnci Erdem - Tülay Bozkurt İnsanı konu alan, gerek birey olarak gerekse sosyal ve iş ortamında onun davranışlarını inceleyen bu kitabın temel amacı; çalışma yaşamına girmiş ve girecek olanlara insan davranışlarının çeşitli yönleri hakkında bilgi sunmaktır.
Yazarlara, kitabın içinde yer alan konuların seçiminde öğrencilerin sordukları sorular ve onların anlattıkları yönlendirici olmuş ve yazarları Türkçe literatürdeki bazı boşlukları doldurmaya sevketmiştir. Bu açıdan sınırlı konular içinde kalsa da temelinde insanın yer aldığı alanlarda bu kitap, öğrenciler için önemli bilgiler veren tamamlayıcı bir kaynaktır.
Bu kitap; konuların işlenişi ve davranışların bireysel, sosyal ve kurumsal düzeylerde ele alınışı açısından insan davranışıyla ilgilenen, onu ve kendini anlamak isteyen herkes için ilgi çekici ve katkı sağlayıcıdır.
Sultan Tulu Dede Korkut Kitabı (DKK) üzerine filolojik alanda yapılan araştırmalar, çoğunlukla daha önceki araştırmacılar tarafından yanlış okunduğu düşünülen sözcüklerin yorumlanması, onarılması veya yazıcı hatalarının tespit edilmesi gibi metnin doğruya en yakın okunuşuna ve yeniden kurulmasına yöneliktir. Bu tür çalışmalar, eserin hatalardan arındırılmış ve kusursuza en yakın şeklinin tasarlanması/kurulması bakımından gereklidir; böylelikle, metnin yazıldığı dönemin, dili, folkloru ve edebiyatı ile ilgili pek çok konu aydınlatılabilir. Ancak bunların dil içi veya sözlü çevirilerinin yapılması da önemlidir.
Eski Anadolu Türkçesi döneminin dil özelliklerini yansıtan bu kitapta, hikâyeler/boylar, şimdiye dek genellikle sadeleştirilerek ya da serbest çeviri yöntemi ile Türkçeye çevirilmişti. DKK'nın telif eser olması nedeniyle çalışmada hikâyeler/boylar ve soylamaların (sonradan Günbed-i Kâvus veya Türkmensahra el yazması da eklenerek) -yazıcıların dil üslubuna fazla, müdahale etmeden- sözlü çevirisi verilmiştir. Hikâyeler/boylar ve soylamalar bu yönüyle ilk sözlü çeviri çalışması olarak görülebilir.
Kitabın çevirisi öncelikle, DKK'nın Dresden nüshasının orijinal Arap harfli nüshası esasında hazırlanmıştır. Yeri geldikçe eserin Vatikan nüshasından da faydalanılmıştır. DKK'nın Günbed-i Kâvus ya da Türkmensahra olarak adlandırılan yeni bir elyazması keşfedilir. 2019 yılının Haziran ayında, bu elyazma üzerine önemli çalışmalar yayımlandı. Burada bunlardan, ayrıca daha sonraki Azerbaycan ve İran'da yayımlanan çalışmalardan da faydalanılmıştır. Yeni bulunan Günbed el yazması, Dresden nüshasındaki eksikliklerin ve anlaşılmazlıkların giderilmesi bakımından önem taşır. Bu bakımdan bu kitap, Dede Korkut araştırmacıları için güncel bir kaynak niteliği taşımaktadır. Ayrıca yazar daha önceki araştırmacıların okumalarını, yorumlarını ve çözüm önerilerini de dikkate alarak eserin bütün olarak anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.
Dede Korkut Kitabı'nın bu çeviri eserinde yazar -piyasadaki popüler yayınların çoğundan farklı olarak- kendi okuma, anlamlandırma ve yorumları ile de Dede Korkut Oğuznâmesi araştırmalarına yeni katkı sunmaktadır. Eserin bu hâliyle bütün Dede Korkut araştırmacılarına ve öğrencilerine yararlı olacağı düşünülmüştür.
İsa Yılmaz İslam iktisadının temel kurum ve meselelerinin ele alındığı kitaplardan oluşan Cep Kitapları dizisinin beşinci kitabı olan bu eserde değer konusu teorik ve pratik boyutlarıyla birlikte her seviyeden insanın anlayacağı bir içerikte anlatılmaya çalışılmıştır. Günümüz dünyasında kapitalizm olarak adlandırdığımız, küresel düzeyde egemen hale gelmiş, evrensel nitelikte ve alternatifsiz görünen bir iktisadi anlayış hâkimdir. Dolayısıyla, modern dünyanın içine doğmuş insanlar olarak iktisadi ilişkilerimizi kapitalist üretim, tüketim ve dağılım tekniklerinin bizim için belirlediği sınırlar içerisinde kuruyoruz. Zorunlu olarak hâkim iktisadi anlayışın diliyle konuşmaktan ve pratik üretmekten başka alternatifimiz olmadığını düşünüyoruz. Oluşturulan bu dilde bazı kavramların toplum içerisinde yerleşmesinin tarihsel bir sürece ve bağlama sahip olduğunu ve bunların sürekli bir anlam değişimi ve dönüşümüne uğramaya devam ettiğini göz ardı ederek bu kavramlara tarih üstü bir rol atfedebiliyoruz. Bu tutum bizi iktisadi ilişkilerde edilgen hale getirmekte ve alternatif iktisadi sistemlerin inşası konusunda elimizi kolumuzu bağlamaktadır. Bu eser iktisatta temel kavramların yeniden yorumlanmasını esas alan Cep Kitapları dizisinin bir parçasıdır. İktisadın en önemli kavramlarından biri olan değer kavramını ele alan çalışma ile pek çoğumuz için sorgusuz sualsiz kabule dayanan "değer bağımsız" bir iktisat düşüncesinin iktisadi açıdan ne anlam ifade ettiği, bu düşüncenin gündelik ilişkilerimize etkisi ve mevcut iktisadi anlayışın ötesinde değer yüklü bir iktisadi sistemin inşası için başlangıç noktaları ele alınmaktadır.
Sevgi Yılmaz Bu kitapta; çocuklarımızda doğuştan var olan iyi ve güzel tarafları ortaya çıkarmak, değerlerimizi belli bir disiplin içinde çocuklara kazandırmak, böylece onların güzel ahlaklı bireyler olarak yetiştirilmelerine katkı sağlamak amaçlanmaktadır. Kitapta yer alan ve ilkokul ve ortaokul çocuklarına hitap eden etkinliklerde sorumluluk, misafirperverlik, saygı, merhamet, adalet, duyarlılık, kanaatkârlık, minnet duymak, kul hakkı, dostluk, cömertlik gibi otuz değer işlenmektedir. Her biri seksen dakikadan oluşan atölyeler; oyunlar, etkinlikler, dramalar, hikâyeler, doğaçlamalar, örnek olaylar ve canlandırmalarla ele alınmıştır. Sunulan oyunlar, etkinlikler, hikâyeler ve doğaçlamalarla hedeflenen; çocukların kendilerini daha iyi tanımalarına ve ifade etmelerine destek olmak, bireysel ve toplumsal sorunlara duyarlı, öz güvenli, empati kurabilen, sorumluluk sahibi, toplumsal kaynakları ve zamanlarını verimli kullanan bireyler yetiştirmek, aynı zamanda çocukların konuşma, düşünme, dinleme, anlatma ve birbirleri ile iletişim kurma becerisini ve arkadaşlık ilişkilerini geliştirmek, iş birliği içinde hareket etmeyi öğretmek, öğrenmede motivasyonu artırarak öğrenmeyi eğlenceli ve kalıcı hâle getirerek öğrencileri çok yönlü geliştirmektir.
Günümüzde temel insani değerlere sahip bireyler yetiştirmek isteyen anne baba ve öğretmenlerimize rehber olması dileğiyle...
Emel Koç, Nurten Gökalp, Ceyhun Akın Cengiz, Umut Ayhan, Recep Batu Günör, Fikret Yılmaz, Mustafa Yıldırım İnsan, varoluşunu değerler aracılığıyla gerçekleştirir. Fakat değerlerin kim tarafından ve ne şekilde oluşturulduğu, özgürce kabul edilip edilmediği açık değildir. Görülmektedir ki genellikle siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel yapılar belli bir düzeni ve değerler manzumesini insanlara dayatır. Yaşamın koşuşturmasında kişiler; neye, neden ve nasıl yöneldiklerinin bilincinde olmadan davranırlar. Bu kalıplar içinde sıkışmışlıklarını ancak sınır durumlarla karşılaştıklarında fark eder; böylece kendisini ve varlığı anlama, anlamlandırma çabası için uğraş vermeye başlarlar. Bütün eylemleri kabulleri doğrultusunda hayat bulan insan, varoluşunu gerçekleştirebilmek için kalıpların dışına çıkabilmeli, kendisini özgür seçimleri doğrultusunda yeniden şekillendirmelidir. Bahsedilen amaç, değerlerin ne olduğu ya da olması gerektiğine dair bir sorgulamanın yapılmasıyla gerçekleşebilir. Felsefe, değerler alanıyla ilgili filozofların ortaya koydukları zengin bir külliyata sahip olması nedeniyle önemli bir kaynaktır. Dolayısıyla felsefe insanlar için rehberlik görevi üstlenebilir. Bu kitapta; insanların yaşamının her anında etkisini hissedebileceği değerlerden bağlanma ve sadakat, aşk, dostluk, merhamet, hoşgörü, arzu ve özgecilik başlıkları seçilmiş; incelenen her kavramın analizi yapılmış ve belli başlı filozofların görüşleri eleştirel bir şekilde izah edilmiştir.
Yılmaz Ceylan Değerler, her dönemde farklı şekillerde insanların ve toplumların geçmişten gelen kültürel kodlarına sirayet etmiş ve onlara yol gösterici ölçütler olmuştur. Tarih boyunca değerler, coğrafya, iklim ve toplumsal koşullar nedeniyle değişime uğramış ve dönemden döneme, toplumdan topluma farklılaşmıştır. Tarihsel süreç içerisinde bir kategorileştirmeye gidildiğinde genel olarak değerleri ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasi temelde bir ayrışmayı içinde barındırması nedeniyle geleneksel, modern ve postmodern şeklinde üç kategoride ele almak mümkün olmuştur. Bu dönemlerin içinde bulundukları şartlar gereği kendilerine göre referans aldıkları kaynaklar olmuş ve o referans kaynakları hem değerlere kaynaklık etmiş hem de değerler aracılığıyla kendi davranış örüntülerine yön vermiştir. Bu anlamda üç önemli fenomen din, toplum ve topluluk veya cemaat, toplumların norm ve değerlerine farklı dönemlerde kaynaklık etmiştir. Bu dönemler ve bu dönemlerin merkezinde bulunan değer ve normların referans kaynakları, kitabın yoğunlaştığı hususlardır. Bu kitapta modern dönem sonrası genelde teknoloji özelde iletişim teknolojisindeki değişimlerle birlikte bu değerler ve medyada karşılık bulduğu durum, sosyolojik bağlamda tartışmaya açılmıştır.
Ahmet Yıldırım, Behlül Tokur, Cevdet Kılıç, Ejder Okumuş, Harun Şahin, İbrahim Ethem Arıoğlu, Murat Demirkol, Mustafa Macit, Özcan Güngör, Sefer Yavuz Günümüzde artan intihar olayları, uyuşturucu kullanma oranlarının ilkokul seviyelerine inmesi, şiddetin pek çok versiyonunun sürekli medya ve toplumda gözlemlenmesi, her şeyin tüketime konu edilmesi, yüce ve yüksek değerlerin sanki eskimiş gelenek gibi algılanması daha çok sosyal değişim evresi içerisinde bütün toplum üzerinde etki bırakmakta ve artık toplumun bütün katmanlarında görülerek etki etmektedir. Ancak biliyoruz ki değerlerini kaybetmiş ve başkalarının değerlerini yaşayanların dünyaya sunacakları yeni bir medeniyet olamaz. Çünkü başkalarının gölgesinde kalanların da kendi gölgeleri olmayacaktır. Ayrıca teoride kalan ve yaşanmayan değerler, denizin dibindeki inci gibidir. Değerlidirler ancak kullanılmadıkları için bir işe yaramazlar. İşte bu çalışmada değerlerin; bir yönüyle insanın davranışlarını yönlendirici bir güç olması sebebiyle psikolojiyi, toplumun yaşantısına etki eden yanıyla sosyolojiyi, her kültürün kendine has bazı değerler taşıması sebebiyle antropolojiyi ve her dinin toplumu düzene koyma ve mutluluğunu sağlama amacıyla getirdiği emirleri vasıtasıyla da tefsir ve hadis bilimini yakından ilgilendirdiği dikkate alınarak interdisipliner bir perspektif uygulanmıştır. Bir anlamda denizin dibindeki incilerin göz önüne farklı sunumlarla getirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın merkezi kavramları değerler ve toplum olarak belirlenmiş, bu çerçevenin tamamlanabilmesi için konular oluşturulmuş ve alanında uzman akademisyenler kaleme aldıkları bu konuları gözden geçirerek düzenlemişlerdir. Anlamlandırılması, bilgiye dönüştürülmesi ve bu bilginin de kişisel hayatlarımıza yansıyarak başkalarının gölgesinden kurtulup gerçek inci müminler olmamız dileğiyle...
Suna Tevrüz Bir yandan değer kuramlarının, öncü kuramcıların hayatlarından kesitlerle bütünleştirilerek ve diğer yandan yazarın akademik yaşamının ve Türkiye'de yapmış olduğu uzun soluklu değer çalışmalarının soru soran ve sorduran eleştirel bakış açısıyla sunulduğu bu kitap, derin bir kavrayış sağlıyor; öğretmen ve akademisyenler için sağlam bir rehberlik ile kapı açıyor. Esasen ve sahiden her daim öğrenci kalanı içine çeken hikâyesel anlatımıyla ilham, heves, coşku ve anlam uyandıran bir bilimsel kitap.
Alptuğ Topaktaş Değillik Orkestrası (Şiir)
Şemsinnur Göçer Günümüzde nüfus artış hızındaki azalma ve ortalama yaşam beklentisinin yükselmesi genel nüfus içindeki yaşlı nüfus oranının artmasına yol açmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz de tüm bunların etkisiyle birlikte demografik yaşlanma sürecine girmektedir. Nüfus içerisindeki yaşlı bireylerin sayısının hızla artıyor olması uzun yaşam yıllarının beraberinde getirdiği yaşlılık dönemi sorunları ile karşı karşıya gelmemize neden olmaktadır. Yaşlanma ile ortaya çıkan kronik hastalıklar, engellilik, bakım ve destek ihtiyacı, yalnızlık, yoksulluk gibi tüm bu sorunlar, sağlıktan sosyal güvenliğe, eğitimden çalışma hayatına, yakın çevreden sosyokültürel alanlara kadar yaşlı bireylerin bütün yönlerini etkilemekte ve yaşlılık sürecinin tüm yönleri ile daha detaylı bir biçimde ele alınmasını gerekli kılmaktadır.
Asiye Kemik, Asiyeh Abbasi, Bengisu Belirdi Özkurt, Berfin Varışlı, Fatih Özden, Fatma Didem Yemeniciler, Gökçe Manavgat, Gökçesu Akşit, Hatice Selin Irmak, İlker Daştan, Sarper Ateşer, Tule Gültekin, Veli Özkurt, Zahide Yuvakgil Dünya nüfusu yaşlanmakta, yaşlı nüfusun oranı hızla artmaktadır. Bu demografik dönüşüm küresel anlamda sosyal, kültürel ve ekonomik yansımaları da beraberinde getirmektedir. Farklı disiplinlerden araştırmacı ve akademisyenlerin ortak çalışmasının bir ürünü olan Değişen Toplumda Yaşlanma ve Yaşlılık kitabı, yaşlanma ve yaşlılık kavramlarına sosyal değişim perspektifinden disiplinler arası bir bakış açısıyla yaklaşmayı hedeflemektedir.
Bu kitapta; değişen toplumda yaşlılık ve sosyal hizmet, yaşlılığın sağlık ekonomisiyle ilişkiselliği, Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal politika uygulamaları, yaşlılıkta gelir ve zorunlu tüketim ürünlerine erişimdeki eşitsizlikler, yaş ayrımcılığı, değişen yaşlılık algısı ve ölüm, üretken yaşlanma, güncel Türk sinemasında yaşlılığın yeri, yaşlılık sürecinin toplumsal cinsiyet ekseninde değerlendirilmesi, demanslı bireylerde gündelik yaşam aktiviteleri ve üçüncü yaş turizmi konuları tartışılmaktadır.
Tevfik Erkal, Barış Taş Yeryüzü, insanın her türlü faaliyetini gerçekleştirdiği doğal ortam durumundadır. Doğal ortam; nüfus artışı, kültürel ve teknolojik gelişmelerle birlikte insan tarafından yoğun biçimde kullanılmaktadır. Bu nedenle yeryüzü, farklı kullanım yöntemleri nedeniyle insan baskısı altındadır. Yerşekilleri bilimi olarak tanımlanan jeomorfolojinin önemli araştırma konularından biri de uygulamalı jeomorfolojidir. Yerşekillerinin insan ve faaliyetleri üzerindeki etkilerini ve sonuçlarını çok yönlü olarak inceleyen uygulamalı jeomorfoloji gün geçtikçe önem kazanan akademik araştırma alanı durumundadır. Özellikle insan-doğal ortam etkileşimi kapsamında yapılan mekânsal planlamalarda uygulamalı jeomorfoloji araştırmaları dünya genelinde önem kazanmaya başlamıştır.
Bu eserde, zamanla değişen yeryüzünün insan ve faaliyetlerine etkileri farklı bakış açılarıyla, dünya ve Türkiye özelinde örneklerle ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu kitap, mekânsal planlama çalışmalarında ve uygulamalı jeomorfoloji konusunda araştırma yapacak bilim insanlarına katkı sağlayacak bir eser özelliği taşımaktadır.
Hakan ERKAL, Nazlı Ayşe AYYILDIZ ÜNNÜ, Jülide KESKEN, Derya KELGÖKMEN İLİC, Burak ÇAPRAZ, Tamer KEÇECİOĞLU Hayatın her anında olduğu gibi işletmelerin de hayatlarında kaçınılmaz olan değişim konusunu farklı perspektiflerden ele alarak sunmak istedik. Özellikle yönetim alanında farkındalığını arttırmak isteyen her kesimden çalışan, yönetici ve işletme sahibinin başvuracağı bir değişim yönetimi kaynağı yanında akademinin de ihtiyaç duyduğunu düşündüğümüz bir eseri sizlere sunuyoruz. Değişimin felsefesinden insan kaynakları yönetimine kadar farklı perspektiflerden değişimi keşfetmeniz için ...
Lütfi Sunar Toplumsal değişme nedir?
Toplumlar nasıl değişirler?
Değişimi açıklayan temel teoriler hangileridir?
Türkiye'de değişimin temel dinamikleri nelerdir?

Toplumsal değişim sosyolojinin tüm konu, kavram ve kuramlarını ilgilendiren temel bir alandır. Başlangıcından günümüze değin sosyoloji literatüründe değişimle ilgili çok sayıda açıklama ortaya çıkmıştır. Bu açıklamaların oluşturduğu birikimin kavranması bir sosyoloji öğrencisi için çok önemlidir. Değişimin anlaşılması toplumun işleyişini çözümlemek bakımından zorunludur.
Türkiye'nin toplumsal yapısı hızlı ve daimi bir değişim içerisindedir. Bu değişimin anlaşılması ve açıklanması için kapsamlı ve sürekliliği olan araştırmalara ve yeni perspektiflere ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak ne var ki, toplumsal değişim, Türkiye'de sosyolojinin ilgisini çok fazla çekmemiştir. Alandaki kuramsal çalışmalar, kavramsal incelemeler ve ampirik araştırmaların sayısı çok azdır. Elinizdeki bu eser böylesi bir boşluğu doldurmak üzere Toplumsal Yapı Araştırmaları Programı kapsamında kaleme alınmıştır.
16 bölümden oluşan bu kitap, sosyolojide değişim ile ilgili kavram, kuram ve yaklaşımları incelemektedir. Aynı zamanda bir ders kitabı olarak da tasarlanan bu kitapta ele alınan konular yalın bir biçimde ele alınmış ve örnekler ile genişletilmiştir. Bölümlere eklenen kavram açıklamaları, biyografi yazıları ve okuma parçaları ile kitabın akışı rahatlatılmaya ve okuyucunun zihninde farklı pencereler açmaya çalışılmaktadır.
Aysel Okudan, Halil Ecer, İhsan Koçak, İhsan Seddar Kaynar, İsmail Güven, Mustafa Doğan, Mustafa Seydioğlu, Ömer Yılmaz, Recai Doğan, Sebahattin Şimşir, Sinan Miser, Solma Yel, Serkan Yorgancılar, Tecelli Karasu, Yasemin İpek Cumhuriyetin 100. Yılının Şafağında Türkiye

Osmanlı Devleti’nin mağlubiyeti kabul ettiği Mondros Mütarekesi’ni müteakiben haksız ve hukuksuz bir şekilde başta Anadolu olmak üzere Osmanlı coğrafyası parça parça işgale maruz kalmıştır. Mütarekenin imzalandığı gece başlayan İstiklal mücadelelesi gereğince Anadolu’nun özellikle azınlıkların hak iddia ettikleri bölgelerinde Şarkî Anadolu Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti, İzmir Müdâfaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti, Manisa’da İstihlası Vatan Cemiyeti, Edirne’de Trakya-Paşaeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti, Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti, Çukurova Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuştur. Daha sonraki askeri ve siyasi gelişmeler sonrasında da, İzmir’de Hareket-i Milliye ve Redd-i İlhak Teşkilatları, Adana Vilayeti Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti, Kozan Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti ve Sivas Valisi Reşid Beyin eşi Melek Hanımın öncülüğünde Anadolu Kadınları Müdâfaa-i Vatan Cemiyeti kurulmuştur. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşanın Samsun’dan başlatmış olduğu birleştirme hareketi ile kongreler süreci başlatılmış ve Türk Milletinin milli misakı yani Misakı Millisi tespit edilmiştir. Son Osmanlı Mebussan Meclisinde 28 Ocak 1920’de kabul edilen bu metin, Türk milletinin o yıllardaki kızıl elması olmuştur. İtilaf Devletleri bu gelişmelere elbette tepkisiz kalamamış ve 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmi olarak işgal etmişlerdir. Bu hadiseyi müteakiben 23 Nisan 1920 ‘de Ankara’da TBMM açılmıştır. Tamamen milli amaçlar etrafında teşkil edilmiş olan bu meclis, son Osmanlı Mebûsan Meclisinde kabul edilmiş olan Misakı Milli Esaslarını resmi olarak Türk milletinin kızıl elması olarak kabul etmiştir. Nedir Misakı Milli sorusunun cevabı açık ve net olarak şöyledir: İdari, adli, ekonomik ve kültürel yönden bütün kapitülasyonların lagv edilmesi ve de 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandığı esnada Türk askerinin hâkimiyeti altında olup, işgal görmemiş olan toprakların milli sınır olarak kabul edilmesidir. Asla bunlardan taviz verilmemesi söz konusu olup, ”ya istiklal ya ölüm “ şiarı doğrultusunda mücadeleye devam edilecektir. Elbette Misakı Milli ’de bu tarihte söz konusu sınırlar dışında kalmış olan tarih ve kültür coğrafyası da unutulmamış, Arabistan coğrafyası için de plebisit talep edilmiştir. Aynı talep Batı Trakya için de söz konusudur. Elbette yüzlerce yıldır İslam coğrafyası için büyük hayaller kurmuş, planlar yapmış olan İtilaf Devletlerinin Misakı Milliyi kabul etmesi mümkün değildir. Bu nedenle de öncelikle Anadolu’nun birçok bölgesinde isyanların çıkışına zemin hazırlanmıştır. Müteakiben de Osmanlı Hükümetine Sultan Vahdettin imzalamamış da olsa Sevr Anlaşmasını imzalatmışlardır. Diğer yandan da maşa olarak kullanılan Yunan ordusuna Anadolu içlerinde ilerleme emri verilmiştir. Güney Doğu Anadolu’da Fransızlara, Doğu Anadolu’da Ermenilere ve Batı Anadolu’da Yunan işgaline karşı yapılan askeri muharebeler sonucunda İstiklal Savaşı zaferle sonuçlanmıştır. 24 Temmuz 1923’te imzalanmış olan Lozan Anlaşması, Türkiye’nin tam istiklalinin batılı devletler tarafından resmen tescili anlamına gelmekte olup, aynı zamanda da ”tek devlet, tek millet, tek dil “ esasına dayalı üniter devlet esası kabul edilmiştir. Hemen arkasından da inkılaplar süreci başlamıştır. Bu tarihi gelişim içinde yaklaşık olarak 1000 yıldır bu bölgede hâkim olan İran Kaçar Türk Devleti vardır. Fakat İngiltere’nin kontrolü altında olup zaten Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu müteakiben 1925’de İngiliz destekli Fars Pehlevi askeri darbesi ile ortadan kalkacaktır.
Daha Lozan öncesinde saltanatın kaldırılması ile başlamış olan inkılaplar sürecinde 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilan edilmesi yeni bir dönemin de başlangıcı olmuştur. Siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik olmak üzere hemen hemen her alanda yapılmış olan inkılaplar ile Sultan II. Mahmud döneminden itibaren başlanılmış olan ıslahatlara devam edilmiştir. Hedef, Türkiye’nin Mustafa Kemal Atatürk’ün göstermiş olduğu muasır medeniyet seviyesine erişilmesidir. Ancak değişen dünya şartlarında Türkiye, özellikle 1947 sonrasında açıktan açığa görünmez, karanlık baskı unsurları ile batılı devletlerin tehdit ve şantajlarına maruz bırakılmış, idari, adli ekonomik ve kültürel yönden yeniden kapitülasyonlara maruz bırakılmıştır. Ancak Kıbrıs Barış Harekâtı ile başlayan yeni istiklal hareketinde Batılı emperyalistlerin tek tek bütün barajları ve setleri yıkılmaya ve yeniden kapitülasyonlara karşı mücadele sürecine başlanmıştır. Misakı Milli ’nin farklı sebeplerden dolayı eksik kalmış olan kısımlarının tamamlanabilmesi için hali hazırda mücadele süreci devam etmekte olup, kültürel kapitülasyonlarla unutturulmuş olan Türkiye’nin bir yarımada oluşu ve Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi üzerindeki hakları hatırlanmaya başlanılmış “Mavi Vatan” ifadesi ile sınırlar çizilmiştir. Atatürk’ün 1921’de Azerbaycan Büyükelçiliğinin açılısında yaptığı konuşmada da ifade ettiği gibi Türkistan Coğrafyasına ulaşmada önemli bir menzil olan Kardaş Azerbaycan ile Karabağ üzerinde kucaklaşılmış ve müteakiben Türkistan Devletleri ile yüzlerce yıl önceki yakınlaşmaya doğru yol alınmaya başlanılmıştır. Bu işbirliği sürecinin 1926 Bakü Türkiyat Kongresi kararlarının çok daha ilerisine gideceği umut edilmektedir. Yani Gaspıralı İsmail Bey ve Hüseyinzade Ali Beyin büyük kızıl elması “Dilde Fikirde İşte “ birliğin önünde dağlar dayanamayacak gibi görünmektedir. İstikbalin göklerde olduğu bilincinde olan Türkiye, büyük engelleri aşarak savunma sanayinde çağ atlamıştır. Ülkenin birçok bölgesinde zengin doğalgaz ve petrol kaynaklarına erişilmeye başlanılmış olması da bu olumlu gelişmeler içindedir.
2023 bu anlamda kutlu bir yıldır. Çünkü hemen hemen her alanda muasır medeniyet seviyesine erişilmiş olduğunu söylemek mümkündür. Ancak artık yeni hedef de belli olmuştur. Bu hedef, Muasır Medeniyet Seviyesi içinde en güçlülerden birisi olmak ve bulunduğumuz coğrafyada edilgen değil etkin olmayı başararak, yaklaşık 300 yıldır sömürge durumunda olan Türk Kültür ve tarih coğrafyasında yapılan zulümlere dur diyebilmektir.
İşte 29 Ekim 2023 bu anlamda bir asırlık ömrünü tekâmül ettirmiş olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin eşsiz doğum günü olma özelliğine sahiptir. Bu nedenle Dergimizin Aralık sayısı için 100. Kuruluş yılının anlam ve önemine binaen 100. Yılın Şafağında Türkiye (Dün-Bugün –Yarın) başlığı altında geçmişten günümüze ve geleceğe dair çıkarımlara da değinilecek makale ve röportajlara yer verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gelecek hedefleri doğrultusunda değerli bilim insanlarının gece gündüz çalışarak büyük katkılar sundukları aşikârdır. Bu nedenle ülkemizin dünya devletleri ve halkları nezdinde elde ettiği saygınlık kapsamında, bölgesel ve küresel bir güç olarak bölgesel barıştan, dünya barışına doğru gelişim noktasındaki azminin, bilimsel çalışmalarla perçinlenmesinin bir gelecek vizyonu sağlayacağı düşünülmektedir. Bu vesileyle tüm bilim alanlarını kapsayacak şekilde değerli bilim insanlarını Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık mirasının ve gelecek yüzyıldaki hedeflerinin tespitine çalışacak olan Demokrasi Platformu Dergisinin Haziran 2023 ve Aralık 2023 sayıları için değerli çalışma ve makaleleri ile bu sürece katılıma davet ediyoruz.

Baş Editor: Prof. Dr. Selma Yel

Adnan MAZMANOĞLU Deneyin tasarlanması için anahtar rol oynayan araştırma nasıl yapılır? Kitabın bu soruya en geniş şekilde yanıt verdiği kanısındayız. Kitapta ayrıca Deney Tasarımın üç temel kuralı olan Kopyalama, Rastgeleleştirme ve Bloklama'ya geniş yer verilmiştir. Deneyleri tasarlama prensipleri içinde problemin tanımlanması ve ifadesi, faktörlerin(etmenlerin), seviyelerin(düzeylerin) ve bölgelerin seçimi, cevap değişkenin seçimi, deneysel tasarımın seçimi, deneyin gerçekleştirilmesi, verinin istatistiksel analizin yapılması çok önemlidir. Kitabımızda bu konulara da yer verilmiştir.
Bunun yanında V. A. için Genelleştirilmiş Ters Matrisler(G- Ters) yoluyla analizin yapılması, normal denklemlerin nasıl kurulduğunu, klasik yaklaşımdan daha farklı şekilde çözümün yapılabildiği ilk kez bu kitapta geniş şekilde anlatılmıştır. Buna ek olarak kitapta ilk kez dan giderek G – Ters'i bulmak ve V. A. modellerin matrislerle nasıl çözüme kavuştuğu çok geniş şekilde anlatıldığı görülecektir.
Rankı tam olmayan modelleri, tam ranklı modellere çevirmek için “Dönüştürme ve Yeniden Parametrelendirme” adını verilen yöntemin matrisyel modellerdeki rolü, bazı deney planlarından tam rastgelelik, rastgele bloklar, latin kareler ve greko - latin kareler, tahmin edilebilir fonksiyonlar kitabımızın özel konuları arasında bulunmaktadır. Güncel olaylardan saptanan ve planlanan gerçek Deney Tasarım örnekleri kitabın ek kısmında yer almaktadır.