Sosyal Bilimler \ 7-40
Yusuf Dinç Büyüme kapitalist model içerisinde hayatın her alanında karşımıza çıkan en temel olgudur. Çünkü arz üzerine kurulu model sürdürülebilirliğini büyümeye endekslemiştir. Sistemin kapitalist kodlarını yaymak ve yaşatmak için toplumlar da büyüme motivasyonu ile üstelik dönemine göre rasyonel veya irrasyonel kodlarla örgütlenir. Fakat kitlelerin ve toplumların peşinden sürüklendikleri bu ideal, ucuz bir kurgu ve yanılsamadır. Çünkü kapitalizm, esirgeme modelidir. Büyüme ancak ve sadece kapitalistin büyümesidir ve nimetleri diğerlerinden esirgenir. Fayda risalesi, fayda teorisini İslam iktisadı perspektifinden somut
(maddi) ve soyut (manevi) yönleriyle yeniden ele almaktadır. Yazar; üretim-tüketim bölünmezliği temelinde, kapitalizmin üretilen gelirin bölüşümü problemine gayret ilkesiyle çözüm teklif etmektedir. Eser, Hâce Yûsuf b. Eyyûb el-Hemedânfnin Rötbetü'l Hayat teorisi üzerine yerleştirdiği tahayyül ite kapitalizmin göz ardı ettiği fayda boyutlarının iktisadi yapısını matematik ilişkileriyle açıklamaktadır. Eserde fayda teorisini besleyen
felsefi arka plan tartışılırken, fıtratın ortak kümesinin detayları incelenmiştir. Aynı zamanda finansal aracılık paradigması sorgulanırken İslam iktisat kurumlarının kolektif rolü üzerine tespitlere yer verilmiştir.
Salim Razı - Nalan Razı - Gülay Erdem - Nalan Bayraktar Balkır - Mustafa Tekin

Campus Grammar üniversite öğrencileri ve gençlere Avrupa Konseyi Dil Projesi “Common Erupean Framework” (CEF) A1 seviyesinde dil eğitimi vermeyi amaçlayan Campus Life kitabını bütünleyen bir çalışmadır. Konu başlıkları üniversite müfredatıyla uyumlu olan kitaptaki konular,karakterler Socrates programıyla Türkiye’yi ziyarete gelen öğrencilerden oluşmaktadır. Ziyaret ortamı Türk örencilerininkine benzer bir biçimde hazırlanarak İngilizcenin yüksek bir motivasyon ile öğrenilmesini sağlamaktadır. 20 modülden oluşan kitapta Workbook ve Tape Scripts mevcuttur.

Dinçay Köksal Campus Life A1 üniversite öğrencileri ve gençlere Avrupa Konseyi Dil Projesi “Common Eropean Framework” (CEF) A1 seviyesinde dil eğitimi vermeyi amaçlamaktadır. Konu başlıkları üniversite müfredatıyla uyumludur. Kitaptaki karakterler Socrates programıyla Türkiye’yi ziyarete gelen öğrencilerden oluşmaktadır. Ziyaret ortamı Türk örencilerininkine benzer bir biçimde hazırlanarak İngilizce’nin yüksek bir motivasyon ile öğrenilmesini sağlamaktadır. 20 modülden oluşan kitapta Workbook ve Tape Scripts mevcuttur.
Ayhan Kurt

Allah'ın kâinata dokunduğu


o küçücük andaki hışırtı? Yok.


Dalga nikâhını bozmuş denizle beni affet


Bohçasına köpükler çakıllar doldurup


göçmüş çoktan yağmurun peşi sıra


başka diyarlara. Beni affet, ırmak için


çağıltı uzak hatıra, vefasız bir sevgili


bile değil. Tek bir damlanın âlemleri



Mehmet Salih Ökten Cemaat Modernliği kitabı; cemaatlerin modern bireyler için ne anlam ifade ettiklerine, modernliği nasıl deneyimlediklerine, kendilerine göre nasıl yorumladıklarına, modernliğe nasıl direnç gösterdiklerine ve modern zamanlarda nasıl bir dönüşüme uğradıklarına kısacası “cemaat modernliği”nin kavramsallaştırılmasına yönelik bir çabadır. Bu çabanın modernliklerin kırılganlıkları, sürekli olarak değişebilirlikleri ve ayrıca bazı modernliklerin doğasında bulunan “yıkıcı” ve “şiddet” içerikli güçlerinden dolayı cemaatlere sürekli olarak iyimser bir bakış geliştirilmesine yol açmadığını belirtmek gerekir.
“Cemaat modernliği”nin kavramsallaştırılması denemesi için örneklem olarak modernliğin en çok deneyimlendiği ve iç gerilimlerin en yoğun yaşandığı mekânlar olan kentlerdeki farklı yaş, meslek ve eğitim gruplarından seçilen Nur Cemaati mensuplarının zihniyet yapı haritaları, kendilerini ve çevresini algılama biçimleri, eylemlerinin, duygu ve düşüncelerinin ne tür referans kaynaklarına dayandırdıkları ve gündelik yaşam pratiklerinde modernlikle nasıl bir uyum, direnç ve değişim sergiledikleri sahaya inilerek ve içeriden bir bakış açısıyla anlaşılmaya çalışılmıştır.
Sosyoloji disiplininde/literatüründe din, toplum, siyaset ve modernlik ilişkisi daha çok seküler bir perspektiften hareketle ele alınmaktadır. “Cemaat modernliği” kavramsallaştırmasını yapmaya çalışmak bir nevi sosyoloji disiplininin/literatürünün bu seküler perspektifine eleştirel bir tavır takınıldığının da göstergesidir. Bu kitap; Türkiye'de din, toplum, siyaset ve modernlik ilişkisini hem teorik tartışmalar çerçevesinde irdelemekte hem de saha çalışmasından ele edilen veriler ışığında “cemaat modernliği” kavramını çok yönlü olarak açıklamaya çalışmaktadır. Cemaatlerin modernlik deneyimlerinin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal boyutlarının neler olduğu akademik bir ilgiyi hak etmektedir.
Bu çalışmanın; cemaatlerin modernlikle birlikte değişen karakterini diğer bir deyişle “cemaat modernliği”ni anlamaya yönelik yapılacak araştırmalar için bir bilgi kaynağı sunacağı, akademik ilgiyi artıracağı ve literatüre bir katkı sağlayacağı öngörülmektedir.
Ali Birbiçer, Ali Fidan, Ferhat Arık, Halil Çakır, İlbey Dölek, Kemaleddin Taş, Mehmet Ali Kirman, Ozaj Suliman, Yalçın Çetin "Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülakattır. Sanırım ben bu hayata bu mülakata hazırlanmak için gelmişim." diyen Cemil Meriç'e göre düşünmek, okumak, tenkit etmek ve bu suretle kitaplarla ve kitapların oluşturduğu dünyada bir ömür geçirmek hayatının ana gayesini oluşturmuştur. Kitaplar, limandır Meriç için; o limana binlerce yazarı, onlarca düşünürü konuk eder. Evi de öğrenme-öğrenci konukevi gibidir. Bir fikir insanıdır Meriç, tıpkı Meriç Nehri'nin suları taşıdığı gibi o da fikirleri taşır ömrü boyunca. Gözlerin görmeye yetmediğini, görmek için okumak, düşünmek de gerektiğini hep haykırır. Bu fikir haykırışları bazen dünyanın tüm kayalıklarında yankılanır, bazen kimilerinde ve kimi yerlerde fikir yapraklarını bile kımıldatmaz. Fakat Cemil Meriç; fikirleriyle, yazılarıyla, düşünceleri ile zihnimizde yani aramızda yaşamaya devam etmektedir. İşte Cemil Meriç'in otuz beşinci ölüm yıldönümü anısına hazırlanmış olan bu eserle de başta Meriç'in daha da anlaşılmasına, okunmasına ve biraz da Meriç'çe düşünmenin, eleştirmenin, kamus, ümran, irfan ve dünya meselelerine Meriç'in hakikat arayışındaki yöntemlerle bakabilmenin yolunun açılacağı umudunu taşımaktayız.
Bilal Dursun Yılmaz Küreselleşme ulusal temelleri çürütmekte ve tek tip insan oluşturulmasına sebebiyet vermektedir. Bu kaçınılmaz bir süreç. Küreselleşmeyi durdurmak imkânsızdır. Ama tam da bu durumda çok daha büyük zorunluluk, ulusal değerleri korumak için üzerimize düşen büyük sorumluluğumuzdur. Her ulusal kültürün kendi benzersizliğini koruması gerekmektedir. Küreselleşme vahşi bir canavar ve biz hele küçük ulus devletler bu canavar için çok lezzetli bir yiyeceğiz. O sebepten bu vahşi canavara karşı ayakta kalabilmek için mücadele etmeliyiz.
Vural Kaya Vural Kaya'nın ikinci şiir kitabı Cezbede Bir Narsist, Ebabil Yayınları'ndan çıktı. İlk kitabına nazaran anlatı payının iyice azaldığı Cezbede Bir Narsist, Kaya'nın uzun şiirdeki başarısını da ortaya koyan bir kitap. Kaya gibi sağlam şiirlerin yer aldığı Cezbede Bir Narsist'te yoğun bir dış dünya vurgusu var. Narsistin cezbesi diyebileceğimiz bu vurgunun yoğunluğu Kaya'nın ikinci kitabında temel yönelim.
Dış dünyaya yoğunlaşmanın getirdiği analiz ve ayrıntıcılıkla derinleşen Narsist, yetenek yetenektir, cümlesinin somut kanıtı olarak karşınızda.
Özlem Çapan Özeren 2017’de, Amerikalı oyuncu ve aktivist olan Milano’nun başlattığı #MeToo ifşa hareketi kapsamında cinsiyetçi geçmişiyle bilinen havacılık endüstrisi çalışanlarının da yer aldığı araştırmalarda üç hostesten ikisinin cinsel tacize maruz kaldığı ortaya çıktı. Buna göre havacılıkta cinsel taciz, “Kahve, çay ya da ben.” gibi şakaların ima ettiği anlayışın ortadan kaldırılması ile mümkün.
Ancak önemli bir sorun var, o da cinsiyetçi reklamlar!
Havacılıkta kullanılan reklamların çoğu, hostesler üzerinden satışı arttırmaya yönelik stratejilerin bir ürünü gibi görünüyor. Reklamlar, kültürün taşıyıcısı ve üretiminin en işlevsel propaganda aracı olarak kullanılıyor.
“O hâlde, bir yerden başlamalı!” dedim ve bir kadın, havacılık emekçisi ve bir iletişim bilimleri araştırmacısı olarak tüm dünya kadınlarının cinsel taciz mücadelesine katkıda bulunmak üzere çıktığım bu yolda, havacılıkta cinsel tacize ilişkin yaptığım araştırmanın sonuçlarını bu kitapta siz okuyucularımla paylaşmayı hedefledim.
İyi okumalar dilerim.
Arzu Evecen, Yeliz Kendir - Gök Bu kitapta, giysilerdeki aleni ve dolaylı cinsiyet kodlarının değişik dönemlerdeki ilk kullanımlarına yönelik anlatısal tutumdan beslenilmiş ve Batı toplumlarını referanslayan örneklere başvurularak bu kodların okunmasına daha güçlü bir anlam kazandırılmasına kaynaklık edilmiştir. Giysiler ve kimi tamamlayıcılarının cinsiyetlendirilmesi, toplumsal davranış içinde konumlandırılan sosyal rollerle ilintilidir ve çoğu kültürde roller, cinsiyetçi giyimi imleyen bir gösterge olarak belirmiştir. Bu sözlerden hareketle burada, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin geçmişe dönük incelemesi yapılarak seçilen başlıklarda sunulan giysi ve tamamlayıcılarının cinsiyet koduna ulaşmalarındaki düşünsel ve davranışsal edimler açıklanmıştır.
Özlem Çakar Çelik Medya ve coğrafya ilişkisi, Türkiye'de henüz yeterince çalışılmamış bir konu alanıdır. Günümüz dünyasının önemli medyatik araçlarından olan film ve diziler, beşerî coğrafyanın sınırları içerisine dâhil edilmektedir. Film ve diziler, sadece eğlence aracı olarak düşünülemez. Coğrafya biliminin klasik konuları dışında olsa da gerçek dünyanın taklidi, temsili olmaları ve sınır tanımayan etkileri nedeniyle esasında sıra dışı bir çalışma alanı değildir. Film ve dizi alanı, değişen dünyanın güç ilişkilerinin ve küreselleşmenin etkisiyle çok olağan hatta konuyla ilgili literatürde belirtildiği gibi coğrafyacıların çalışması için haklı birçok gerekçeye sahip bir alandır.
Film ve diziler; mekân-zaman, yer-anlam ilişkisi ile coğrafyacıların dikkatini çekmiş olup hümanistik akım ve kültürel çalışmaların sonucu olarak coğrafya biliminin kapsamına girmiştir. Coğrafya eğitimi, şehir coğrafyası, kültürel coğrafya, ekonomik coğrafya, turizm coğrafyası gibi beşerî coğrafyanın alt alanlarıyla yakından ilgilidir. Coğrafi perspektiften oldukça geniş bir yelpazede çalışılabilecek olan film ve diziler kültürel, ekonomik, çevresel, toplumsal, (jeo)politik vb. etkileri ile bilim dünyası için önem arz etmektedir. Yabancı literatürde “film coğrafyası” gibi yeni bir alt alan olarak tartışılan ve çalışılan film-coğrafya ilişkisinin gelecekte daha güçlü bir coğrafi temelde devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bunun yanı sıra film ve TV yapımları gibi medyatik araçları inceleyen coğrafi araştırma merkezlerinin kurulabileceği beklentisi de ütopik değildir.
Bu kitapta; film ve dizilerle coğrafya bilimi arasındaki ilişkinin nasıl olduğu literatüre dayandırılarak tasvir edilmiş, film ve dizilerle coğrafyacıların neden ilgilenmesi gerektiği açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca film-turizm ilişkisine çoklu bir bakış açısıyla yaklaşılmış ve film turizminin genel özellikleri irdelenmiştir.
Çağrı Öztürk Demirbaş, Eyüp Artvinli, Fatih Aydın, Mücahit Coşkun, Nazan Karakaş Özür, Nazlı Gökçe, Raziye Çakıcıoğlu Oban, Yurdal Dikmenli İçinde bulunduğumuz dünyayı anlamak, yaşamda zaman ve mekân bağlamında kendimizi konumlandırmak coğrafi bilincin bir sonucudur. Coğrafi bilinç dünyayı, ülkesini, yakın çevresini doğal ve beşeri varlığıyla en iyi biçimde tanımayı, bu farkındalığın sayesinde de onu hem sahiplenmeyi hem de onu koruyarak ondan en iyi biçimde yararlanmayı sağlar. Ki korumak, planlamayı ve geleceği öngörerek düzenlemeyi de içinde barındırır. Coğrafi bilinç sahibi bireyler olabilmek bir yanıyla coğrafi bilgiyi diğer yanıyla da coğrafi becerileri kazanmaktan geçer. Kuşkusuz tutumlarımız, kimliğimiz ve değerlerimiz coğrafi bilinçle karar verme mekanizmamızı derinden etkiler. Coğrafi beceriler bir yanı ile de farklı tutum, değer ve kimlikteki bireylere; ötekini bilme, anlama ve sorgulama noktasında fırsat tanır. Coğrafya eğitiminde beceri kazanımı söz konusu olduğunda teorik bilgilere uygulamanın da eşlik etmesi bir zorunluluktur. Alan yazını incelendiğinde hem coğrafi becerilerin etkinlik ve uygulama örnekleriyle desteklenmemesi hem de coğrafi becerileri tek bir kitapta buluşturan detaylı bir yayımın bulunmaması kitabın hazırlanmasındaki dayanak noktalarını oluşturmaktadır. Bu bağlamda kitap Coğrafya Dersi Öğretim Programı çerçevesinde programdaki sunuş sırasıyla ele alınmış, coğrafi becerileri konu edinen, sekiz bölümden oluşmaktadır.
Kanıtlarla bezeli otobiyografik bir anlatım sunan dünyanın hikâyesine eşlik edebilmek dileğiyle…
Ersin Güngördü Coğrafi mekân; yeryüzünde coğrafi şartlara bağlı olarak oluşan, birbirine benzemeyen, fiziki, beşeri, ekonomik olay ve özellikler ile birbirinden ayrılan sahalardır. Coğrafi mekânların doğru algılanıp avantaj ve dezavantajlarının ortaya konması ise, coğrafi algı sayesinde oluşur.
Mekânların avantajlarını, bu avantajların ülke insanının refah ve mutluluğuna sağlayacağı katkının derecesini göz önüne alarak o yeri planlamak ve kalkınma programlarına katmak coğrafyacının temel hedefidir. Bu mekânların dezavantajlarını da avantajlı duruma sokmak yine coğrafyacının işi olmalıdır.
Onun içindir ki coğrafyacı; bilgi, tecrübe, bilimsel düşünce, fiziki, beşeri ve ekonomik coğrafya kültürü ile bu işi en iyi yaparak ülke kalkınmasına hizmet eden kişidir. Coğrafyacı, neden, niçin, nerede sorularına cevap verebildiği için bu işin üstesinden gelmektedir.
Bir ülke için mekânı bilmek, tanımak, ondan yararlanmak, üretimi artırmak ve milli gelire katkıda bulunmak önemli bir faaliyettir. Bu kitap yukarıda belirtilen faaliyetlere cevap bulmak amacı ile hazırlanmıştır.
Mazlum Ar Aynı coğrafyayı paylaşarak yüzyıllardır bir arada yaşayan kültürel farklılıklar, politik bir varlık olmanın gereği olarak uzlaşı coğrafyalarını inşa etmenin gayreti içerisinde olmuşlardır. Eşitlik, saygı ve hoşgörü temelinde bireysel ve toplumsal kültürel çeşitliliği muhafaza eden ve geleceğe aktaran uzlaşı coğrafyaları her türlü türdeş, özcü ve homojen egemen yapıyı sorunsallaştırmaktadır. Böylece coğrafi aidiyetin, belleğin ve bir yere ait olma dürtüsünün kültürel formunu kurgulayıp doğal coğrafi semiyoloji temelinde sürdürülmesine aracılık etmektedir. Fakat siyasal aktörlerin, mekânı ve onunla özdeşleşen din, mezhep, etnisite, gelenek ve görenek gibi her türlü beşerî çokkültürlü olguyu (özellikle ulus devlet süreciyle birlikte) ideolojisin(d)e gömülü failler olarak tanımlayarak yeniden tasarlamaya çalışması, coğrafyanın uzlaşı kültürünü ortadan kaldırmakta ve çatışmanın coğrafyalarını ortaya çıkartmaktadır. Keza siyasal ideolojilerin çokkültürlü toplulukların eşit haysiyete dayalı yurttaşlık ve kültürel hak taleplerini görmezden gelerek saptamış oldukları subjektif kimlik tanımlamalarında yeniden konumlandırmaları da çatışma coğrafyalarını beslemektedir. Dahası coğrafi farklılığın ve bu farklılığa ait olan kültürel çeşitliliğin yok sayılarak mekâna dair söylemlerin geliştirilmesi ve böylece farklılıkların coğrafyalarına dair yeni mekânsal söylemlerin ortaya çıkması bireyi ve aidiyet duyduğu kültürel topluluğu kendiliğinden ve öznelliğinden soyutlamaktadır. Oysa önemli olan, postmodern dünyanın akışkan coğrafyasında çokkültürlü toplulukları ideolojik saiklere göre yeniden tanımlamaktan ziyade bir arada yaşamanın menbasına uygun olarak mekânsal, kültürel ve siyasal söylem/pratikleri hayata geçirmektir.
Müge Gündüz Since the 1980s, CLT, which is based on communicative competence theories, has had an enormous effect on the field of L2 teaching and learning. British language education in the 80s was substantially influenced by the emergence and promotion of the ‘communicative approach’. Educators and applied linguists all shared a commitment to ‘language in use’, and to a view of ‘communicative competence’ as the ultimate objective of FL teaching. This book explores the language teaching and learning cultures in English and Turkish secondary schools in order to compare the communicative orientations of language classrooms in both contexts. Investigating communicative language teaching in language classrooms in England might provide interesting results, especially for educators and professionals in Turkey, who have been concerned with developing students' communicative skills.
Annamaria Csiszer, Emine Akçadağ Alagöz, Emre Gündoğdu, Hakkı Göker Önen , Hayriye Asena Demirer, Idlir Lika, Keisuke Wakizaka, R.A. Yunus TURAN, Viktoriia Demydova, Yavuz Çilliler The idea of writing this book originated from the need to provide an up-to-date textbook for students of “Comparative Modernisation”. Nevertheless, it is designed to be of use to general readers with an interest in the subject by offering a compact history of the modernisation of various political systems. It informs readers about the modernisation histories of Türkiye, France, Russia, China, Iran, Japan and Hungary.
As Rustow pointed out, an initiative to understand modernisation with a single analytical framework in each political unit is impossible. A common framework would not neatly fit cases in different geographies and societies. Research on the Middle East may stress the influence of the Ottomans, Islam and the Eastern Question while research about Africa may involve the process of decolonisation, African socialism and blackness.
Concordantly, each book chapter about the modernisation of a political unit in this study comprises both the chronological advances in this unit in light of its unique historical conditions and a comparison of them with the intellectual, economic, social and political developments in the West in order to identify similarities and differences.
Levent Bayraktar Felsefe en genel ifadesiyle; bir kültürün bilinci olarak betimlenir. Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Felsefe adlı bu eser, okuyucusunu Türkiye'de felsefenin kuruluşuna tanıklık etmeye ve bunun üzerine bir bilinç geliştirmeye davet ediyor. Esrede, felsefenin ilişkili olduğu disiplinler, düşünce mahfilleri, dergiler, kurumlar ve örnek düşünürler inceleniyor. Felsefenin Türkiye'de kurumsallaşması; çeşitli tema ve problemlerinin ön plana alınarak algılanmasıyla ve farklı felsefi ekoller üzerinden oluşmuştur. Bu eserden hareketle, Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminin zengin ve çok sesli felsefi yaklaşımlarının izleri sürülebilmektedir. Bu çalışma, felsefenin Türkiye'deki seyri üzerinden; Cumhuriyeti, çağımızı, entelektüel maceramızı, eğitim tarihimizi, ülkemizde felsefe ve sosyal bilimlerin dinamiklerini anlamak için ufuk açıcı bir imkân sunuyor.
Ayşegül Koyuncu Okca, Betül Pak, Çağrı Çağırgan, Esra Sarıkoyuncu Değerli, Kevser Değirmenci, Mehmet Demirci, Mehmet Ok, Naime Nur Bozbeyoğlu Kart, Nurten Çekal, Nusret Ercan Şenlikci, Rüveyda Bağbozan, Selahattin Akşit, Selim Parlaz, Sibel Öner Yalçın, Tuncer Baykara Pamukkale Üniversitesi Tavas Meslek Yüksekokulu ve Tavas Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulları tarafından Cumhuriyet'imizin 100. yılına armağan olarak çıkarılan bu kitap, Tavas ve çevresinin yerel tarih çalışmaları arkeoloji, tıp tarihi, coğrafya gibi diğer disiplinlerle birlikte incelenmesiyle oluşturulmuş, yörenin tarih ve kültür hafızasına katkı sağlayan bir eserdir. Tavas ile ilgili ortaya konulan bilgi birikimimizin tespiti, tahlili ve kritiği, gelecekte yapılacak çalışmalar için bir yol haritası çizilebilmesine imkân verecek ve rehberlik edecektir.
Kitap, büyük oranda Pamukkale Üniversitesi mensuplarınca hazırlanmıştır. Ayrıca, arkeoloji, coğrafya, tıp tarihi, gastronomi gibi bölümlerden de destek alınmıştır. Çalışmanın ortaya çıkmasında üniversitemiz dışından katkı sağlayan hocalarımız da Tavas tarihi üzerine yazılar kaleme almışlardır. Farklı alanlardan yazıların yer aldığı eserde Tavas'ın tarihsel gelişimi, coğrafyası, el sanatları ve yemek kültüründen de bahsedilmiştir.
Ali Meydan, Çetin Doğru, Emine Öztürk, Erkan Göksu, Gökay Durmuş, Hacer Kumandaş, Hadi Sofuoğlu, Kurtuluş Kayalı, Levent Yılmaz, Mehmet Cem Şahin, Mehmet Refik Korkusuz, Murat Özcan, Nilgün Türkileri, Sena Berfin Tunç, Seyfullah Palalı, Şengül Doğan, Timuçin Yalçınkaya, Tuğçe Şener, Yener Bektaş Dünya genelinde sosyal bilimlerin pek çok disiplininin doğuşu ve gelişimine ilişkin ilgili literatür incelendiğinde 19. yüzyılın bir başlangıç noktası olarak seçildiği dikkatleri çekmektedir. Bu yüzyılın insanlık tarihi içinde bir kırılma noktası olarak bilhassa Batı dünyasında öne çıkmasının sebebi üretim biçimlerindeki dönüşümlerin doğurduğu yeni sosyoekonomik ve kültürel süreçlerdeki yaşanan farklılaşmalardır. Aydınlanma düşüncesi, Fransız İhtilali ve Sanayi İnkılabı gibi sosyal hareketlerin 19. yüzyıl Batı toplumunda şekillendirdiği yeni yapılar, ilişkiler, kurumlar ve zihniyetler aynı zamanda bir daha eskiye (gelenekselliğe) dönüşün pek mümkün olmadığı rasyonelleşme, pozitivizm ve liberalizm gibi felsefi, toplumsal, politik ve ekonomik boyutları olan dünya görüşlerini, sosyal hayatın içine yerleştirmiştir. Modernleşme süreci olarak ifade edilen bu yeni dönemde modern toplumun ortaya koyduğu pek çok olguyu farklı bağlamlarda ele alan, inceleyen çeşitli sosyal bilim disiplinleri gelişmiştir. Bu dönemde sosyal bilimlerin yöntemi ve dolayısıyla bilgiye ulaşma araçları tıpkı doğa bilimlerinin yöntemi gibi deneysel ve olgusal olarak düşünülmüştür. Bu doğrultuda erken dönem sosyal bilim tarihine bakıldığında sosyal olay ve olguların tıpkı doğal bir nesne imiş gibi ele alındığını, yani yöntemsel ve terminolojik açıdan doğa bilimleri ile sosyal bilimler ya da insan bilimleri arasında herhangi bir farklılaşmaya ihtiyaç duyulmadığı görülmektedir. Bu durum sosyal bilimlerin başlangıçta son derece spekülatif bir düzlemde kalmasına, abartılı genellemeler ve tartışmalı içerikler ihtiva eden bir görünüme sahip olmasına sebep olmuştur. Zaman içeresinde görece daha özgün bir forma kavuşan sosyal bilimler bilhassa Batı'da 20. yüzyılda bağımsız bilim dalları olarak şekillenmeye başlamışlar, metodolojik ve terminolojik açıdan farklı bir aşamaya kavuşmuşlardır. Modern Batı toplumu kendi özgün tarihsel ve toplumsal koşulları içerisinde ortaya çıkan bağlamlarda ürettiği sosyal bilimsel kavramların, Batı dışı toplumlarda anlaşılma biçimleri, daima bir tartışma konusu olmuştur. Bu noktada sosyal bilimlerin ülkemizdeki gelişim serüveni, mevcut durum ve ileriye dönük olası senaryolar biz sosyal bilimciler açısından daima üzerinde kafa yorulan meseleler olarak gündemdeki ilk sıradaki yerini muhafaza etmektedir.
Abdulkadir Çüçen, Abdurrazak Gültekin, Ahmet Faik Kurtulmuş, Aliye Kovanlıkaya, Alp Eden, Alper Yavuz, Aran Arslan, Armağan Atar, Ata Demir, Aydın Topaloğlu, Aynur Tunç, Ayşe Ceylan Kayapınar, Ayşe Gül Çıvgın, Ayşe Sıdıka Oktay, Ayşegül Doğrucan, Aytekin Özel, Bahar Ok, Batuhan Akgündüz, Bekir Geçit, Birdal Akar, Can Karaböcek, Celal Türer, Cemal Güzel, Cemzade Kader Düşgün, Ceyhun Akın Cengiz, Coşkun Baba, David Grünberg, Elif Çetinkıran Balcı, Elif Özel, Emrah Yücesan, Emrullah Kılıç, Fatma Elmacı, Fatma Zehra Patabanoğlu, Feyza Ceyhan Çoştu, Feyziye Özberk, Fulya Bayraktar, Gürol Irzık, Güven Güzeldere, H. Ömer Özden, Hamdi Onay, Hande Nur Bozbuğa, Hatice Nur Erkızan, Hüseyin Çaldak, Hüseyin Öztürk, Hüseyin Sarıoğlu, İpek Keskin, İsmail Güven, Kahraman Bostancı, Kasım Küçükalp, Kazım Yıldırım, Kemal Koca, Levent Bayraktar, M. Fatih Kalın, M. Latif Bakış, Maksut Yiğitbaş, Mehmet Akkaya, Mehmet Rahmi Aktaş, Mehmet Sabır Şaybak, Mehmet Vural, Merve Koç, Meryem Demir, Muhammed Uğurlu, Muhammet Caner Ilgaroğlu, Mustafa Günay, Nazan Yeşilkaya, Nihat Durmaz, Nilüfer Ünaldı, Oya Pedük, Ömer Ceran, Ömer Faruk Erdem, Özge Çukurluöz, Özgüç Güven, Özgür Aktok, Ragıp Ergün, Sabahat Türer, Saime Say, Sanem Yazıcıoğlu van der Heiden, Semra Uçar, Sibel Kiraz, Süleyman Doğan, Süleyman Dönmez, Şafak H. Ural, Şahban Yıldırımer, Şengül Doğan, Şengül Özdemir, Şule Yıldız, Turhan Ada, Ufuk Bircan, Umut Düşgün, Yavuz Unat, Yücel Yüksel, Yüksel Şengül, Zeki Aktaş, Zübeyir Ovacık Cumhuriyetimizin 100 yıllık serüveninde felsefe, sosyoloji, psikoloji ve eğitim alanlarında çalışmaları olan çok değerli felsefecilerimiz bulunmaktadır. Bu felsefecilerimizin hangi akımları temsil ettikleri, ne tür yaklaşımları eleştirdikleri veya nasıl bir özgünlüğe sahip olduklarına dair çalışmalar oldukça azdır. Bu çalışmanın amacı, 100 yıllık serüvenimizde felsefe geleneğimize katkı sağlayan 100 felsefecimizin hayatı ve felsefesini okuyucunun istifadesine sunmaktır. Söz konusu felsefecilerin hayatı ve felsefesini kaleme alan kıymetli yazarlarımız, ülkemizin her köşesinden destek veren kişilerden oluşmaktadır. Bu iki ciltlik eser, ülkemizde felsefi geleneğin oluşmasına önemli katkılar sunacaktır.
Muhsin Önal Amerikan Board Teşkilatına mensup misyonerlerin 19. yüzyılda Türkiye coğrafyasının Anadolu kısmındaki üç istasyonda yürüttükleri faaliyetleri konu edinen bu kitap, büyük oranda birincil kaynaklar temel alınarak hazırlanmıştır. Çalışmada bahsi geçen teşkilatın arşiv kayıtları, araştırmanın kapsamını oluşturan Ankara, İstanos ve Muratça bölgeleri özelinde incelenmiştir. Bununla birlikte kitapta, 16. yüzyıldan itibaren bahse konu olan bölgeleri ziyaret etmeye başlayan seyyahların günlüklerinden de istifade edilmiştir. Bu husus; kitabın, bilhassa da Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara özelinde kent tarihi ile ilgili uzun vadeli araştırmalara kapı aralayabileceği ve ilham kaynağı oluşturabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bu çalışmanın Amerikan Board Teşkilatı mensubu misyonerlerin Anadolu coğrafyasının bir bölümündeki kazanım ve kayıplarının yanı sıra zihniyetleri, kendilerine yükledikleri anlam, yerli halka ve devlet yönetimine yaklaşımları, Osmanlı topraklarındaki azınlıklara ilgilerinin nedenleri, misyonerlik bağlamında rakipleri ve onlarla baş etme yollarıyla, inançlarını ve politik nüfuzlarını yaymak için kullandıkları araçların anlaşılmasına bir nebze de olsa katkı sağladığı söylenebilir. Son olarak Protestan misyonerlik faaliyetlerini konu edinen bu kitabın, tarih araştırmacıları ve okuyucularına kaynak teşkil edeceği düşünülmektedir.
Deniz Say Sahin When it comes to health, it is inevitable to discuss not only biological facts but also a sociological relationship or behavior, a social group, and a social organization. Health, which remains the most important and valuable aspect of human life, is a sociological issue regarding obtaining, protecting, and maintaining it. As in many fields of social sciences, there are many different conceptual and contextual views on health sociology. This book opens a window for the current situation of the issues that have been discussed and changed rapidly within sociology of health. In this context, this work titled 'Current Discussions in Sociology of Health' is consist of articles about the areas and subject of health sociology, the change of physician-patient relations over time, the effects of demographic transformation on health policies, the concept of health literacy and the effects of technology in the field of health, the scope of rights and health worker-patient and hospital relations in the context of sociology of health.
Sağlık söz konusu olduğunda sadece biyolojik olgulardan değil, sosyolojik anlamda bir ilişki ve davranış, sosyal bir grup ve toplumsal bir kurumdan bahsetmek kaçınılmazdır. İnsan hayatının en önemli ve değerli yönünü oluşturan sağlık elde edilmesi, korunması ve sürdürülmesi bakımından sosyolojik bir konudur. Sosyal bilimlerin birçok alanında olduğu gibi sağlık sosyolojisi konusunda da kavramsal ve içerik olarak birbirinden farklı birçok görüş bulunmaktadır. Kitapta, sağlık sosyolojisi bağlamında çok tartışılan ve hızla değişime uğrayıp farklılaşan konuların günümüzdeki durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda “Sağlık Sosyolojisinde Güncel Tartışmalar” isimli bu çalışma sağlık sosyolojisinin alanları ve konusu, hekim-hasta ilişkilerinin zaman içerisindeki değişimi, demografik dönüşümün sağlık politikalarına etkileri, sağlık okuryazarlığı kavramı ve teknolojinin sağlık alanındaki etkileri, sağlık sosyolojisi bağlamında haklar ile sağlık çalışanı-hasta ve hastane ilişkilerinin kapsamını inceleyen makalelerden oluşmaktadır.
Gürsel Aytaç Alman dilinde eser veren edebiyatların; Federal Alman, Demokratik Alman, Avusturya ve İsviçre edebiyatlarının önemli temsilcileri ve eserleriyle ele alındığı çalışmada, pluralist edebiyat tarihi metoduyla akımları, yazarları ve eserleri, tarihi, felsefi, sosyolojik, kültürel etmenlerin bileşkesi halinde yorumlanarak tanıtılmaya çalışılmıştır. Üniversitelerimizin Alman dili ve edebiyatı öğrencilerinden başka edebiyat meraklılarına da faydalı olacaktır.
Emine Yılmaz, Bülent Bayram, Feyzi Ersoy Bu kitapta yer alan yazılar esas olarak Hacettepe Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü tarafından düzenlenmekte olan Türk Dilbiliminde Tanımlama ve Belgeleme toplantılarının üçüncüsünde, yani 17-18 Eylül 2015 tarihlerinde, Çuvaşçanın Belgelenmesi ve 100. Ölüm Yıldönümünde Konstantin V. İvanov adlı çalıştayda sunulmuş olan bildiri metinlerinden oluşmaktadır. Ancak konuyla ilgili daha önce yayımlanmış kimi yazılar da bu seçkiye dahil edilmiştir.
Söz konusu toplantı Çuvaşçanın Belgelenmesi konusuna odaklanmış ancak 2015 yılı aynı zamanda Konstantin V. İvanov'un 100. ölüm yıl dönümü olduğu için çalıştay çift odaklı gerçekleşmişti. Kitapta da görüleceği üzere, yazılar büyük ölçüde Konstantin V. İvanov'un Narspi şiiriyle ilgili ya da ilişkilidir. 2097 dizelik bu öykü-şiir, hem şairin en ünlü şiiridir hem de Çağdaş Çuvaş Edebiyatı’nın miladı sayılır. Yazıldığı dönemden beri güncelliğini yitirmemiş olan bu şiir Rusça, Başkurtça, Tatarca, Marice, Ukraynca, Mordvince, Bulgarca, Udmurtça, Azerice, Macarca, Türkçe, Yakutça, Tacikçe, Almanca, İsveççe, İngilizce ve İtalyanca gibi pek çok dile çevrilmiştir.
Antoine Léon “Eğitim Tarihi”ni beşeri bilimler arasında bağımsız bir disiplin olarak nasıl tanımlayabiliriz? Günümüz dünyasındaki işlevlerini nasıl belirleriz? Bunlar, Paris René-Descartes Üniversitesi'nden Profesör Antoine Léon tarafından bu kitapta ortaya konan, tartışılan ve cevabı aranan başlıca sorular olmuştur.
Bu disiplinin yerini tanımlama amacıyla tarih yazımındaki yanlışlar, yeni tarihin önerileri ve hatta Üçüncü Dünya ülkelerinin kendi tarihlerini nasıl yeniden değerlendirdikleri hususları gibi ayrıntılara ulaşıldı. Ayrıca eğitimdeki değişimin ortaya çıkışını ve gelişimini de düşünmek gerekliydi. Yazar, eğitim tarihini, öğretmenlerin eğitim konularına bakış açıları getirmenin yanı sıra mevcut durumu analiz etmek için bir araç olarak görmektedir. Hatta bütün bunlar için bir rehber önerecek kadar da ileri gitmektedir…
Veli Urhan Kişiliğin tanımının temelinde ilişki kavramının son derece önemli bir yeri vardır. İnsanın; kendisiyle, Tanrı'yla, doğayla, öteki insanlarla ilişkisi onun kişiliğinin oluşmasında ve gelişmesinde temel bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu eserdeki araştırma ve inceleme alanında kendilerine yer verilmiş olan personalist filozofların hepsi, kişilik kavramının karşılığı olarak bilinç (conscience) ve ilişki (relation) kavramlarını kullanırlar. Bilinç, bir insanın bir nesneyle ya da başka bir insanla ilişkisinin sonucudur. Kendilerinin dışındaki nesneler ya da insanlar ile ilişki kurabilen iki varlıktan biri Tanrı diğeri insandır. Bu bakımdan varlıklar içerisinde bilinç sahibi olan iki varlıktan biri Tanrı diğeri insandır. Eğer kişi olmak bilinçler arası ilişki ile ancak mümkün ise, o zaman ancak Tanrı'nın ve insanın kişiliğinden söz edilebilir. Konusu ister insanın kişiliği isterse Tanrı'nın kişiliği olsun personalizm, bilinç ve bilinçlerin karşılıklı ilişkisi üzerine yapılan bir felsefedir. Bu yönüyle personalizm ilk bakışta bir rasyonalizm ya da spritüalizm olarak anılmaya yatkın görünmekle birlikte pek öyle değildir. Fransız personalizminin üç önemli filozofu olan; Renouvier, Mounier ve Nédoncelle'in, insanın ve Tanrı'nın kişiliği hakkındaki düşüncelerinin öncüleri konumunda olan Fransa dışındaki bazı düşünürlerin de burada anılmasının, kişilik kavramının gelişmesinin izlenmesi bakımından yararlı olacağı kanısıyla konuya ilişkin çalışmalar ve araştırmalar yürütülmüştür.
Postmodernizm gibi personalizm de bir modernizm eleştirisidir.
Abdullah Aydın, Ahmet Furkan Özyakar, Buket Ökten Sipahioğlu, Cenay Babaoğlu, Ekrem Yaşar Akçay, Esra Banu Sipahi, Faruk Karaarslan, Faruk Temel, Fatih Türedi, Fikret Çelik, Hakan Candan, Hasan Hüseyin Akkaş, Hayati Ünlü, Hikmet Salahaddin Gezici, Kamil Şahin, Kemal Gökçay, Levent Yiğittepe, M Sümeyye Özbayrak, M. Cemal Şahinoğlu, Mustafa Burak Çelebi, Mustafa Kocaoğlu, Nur Zeynep Balaban, Onur Önürmen, Ömer Fuad Kahraman, Önder Aytaç Afşar, Önder Kutlu, Sefa Usta, Selçuk Kahraman, Selim Hilmi Özkan, Sema Müge Özdemiray, Tevfik Orkun Develi, Tuğba Altun, Vasfiye Çelik, Yasin Taşpınar, Yiğit Anıl Güzelipek, Yunus Şahbaz, Yusuf Sayın Uzun soluklu müşterek bir çabanın ürünü olan Çağdaş Siyasal Akımlar kitabı, Türkçe literatürde yer edinmiş birkaç çeviri eser hariç olmak üzere konuları kapsamında ve yazar portföyüyle alanında ilk olma özelliği taşıyor. Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden farklı bilim dallarına mensup akademisyenleri buluşturan bu interdisipliner çalışma, ilk, orta ve son dönem siyasal ideoloji ve düşünceleri cem etmesi yönünden ayrı bir değer taşıyor. Kitabı alanında seçkin bir yere oturtan en temel nitelikse uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, sosyoloji, kamu yönetimi ve iletişim gibi bilim disiplinlerini buluşturan bir çalışma olmasıdır. Bu yanıyla da anılan alanlarda eğitim gören veya uzmanlaşmak isteyen ya da ders anlatımlarında kaynak kitap olarak istifade etmek isteyenler için bir başucu kaynağı olma iddiası taşıyor. Liberalizmden sosyalizme, muhafazakarlıktan faşizme, kapitalizmden sosyal demokrasiye kadar alanın çok temel tartışmalarını yeni ve güncel perspektiflerle ele alan kitap; İslamcılık, sekülerizm, çevrecilik, Arap milliyetçiliği gibi literatürün pek de değinmediği konuları ayrıntılı olarak işlemiş olup modern döneme ait askeri vesayet, Hindu milliyetçiliği, göç, dijitalleşme ve kamu yönetiminde dijital dönüşüm gibi son derece önemli ve yeni konulara muhtevi olması yönünden de son derece dikkat çekicidir. Son olarak insanlığın içinden geçtiği salgın döneminde küresel siyasetle birlikte pandemi konusunu işlemiş olması da çalışmanın güncelliğini kanıtlayan özellikler arasında yer almaktadır. Bilim dünyasına hayırlı olması dileğiyle…
Ahmet Nohutçu, Alaeddin Yalçınkaya, Bilgen Sütçüoğlu, Burcu Taşkın, Can Uyar, Ceren Ece Göcen, Dilek Canyurt, Ebru İlter Akarçay, Fatih Bayram, Hakkı Hakan Erkiner, Indira Phutkaradze, M. Tahir Kılavuz, Mehmet Dalar, Meral Balcı, Merve Hazer Yiğit Uyar, Sezgi Durgun Özkan, Zeynep Bostan Modern toplumlarda, kökleri çok eskilere kadar gidebilen farklı siyasal rejimler var olmakla birlikte “Bir siyasal sitem nasıl işlemektedir?”, “Bir siyasal rejimin oluşmasındaki etkenler nelerdir?”, “En doğru yönetim biçimi nedir?”, “Meşru gücü kim kullanacak?”, “Kaynaklar nasıl dağıtılacak?”, “Siyasal rejim ne olursa olsun üç temel işlev olan; yasama, yürütme ve yargı nasıl düzenlenecek?” gibi konu ile ilgili temel sorular, hâlen cevaplanmaya çalışılmaktadır. Bütün bu soruların yanında insanların “en ideal yönetim” arayışları devam etmekte, siyasetin düzenleme biçimi de sürekli değişmektedir.
Çağdaş Siyasal Sistemler kitabında yukarıdaki sorulara teorik bir çerçeve üzerinden cevap aranmaktadır. Modern toplumlardaki siyasal yönetim biçimleri, siyasal sistemlerdeki iktidar dağılımının yanı sıra hükümet sistemleri ile devlet şekilleri, örnek devletler ve hükümetler üzerinden ele alınmaktadır. Bu kapsamda; parlamenter sistem, başkanlık sistemi ve yarı başkanlık sistemi, günümüzde çokça tartışılan otoriter ve totaliter sistemler, sultancı rejimler, üniter devlet, federal devlet ve konfederasyon modelleri, oydaşmacı ve müzakereci demokrasi modelleri İngiltere, ABD, Fransa, Almanya, Belçika, Lübnan, Irak ve Türkiye gibi ülkeler üzerinden incelenmiştir. Modern siyasal rejimlerin öğrenilebilmesi açısından faydalı olması için kurgulanan kitaptaki bölümler, alt başlıklarla zenginleştirilmiş ve bölüm sonuna tartışma soruları eklenmiştir.
Siyaset biliminde uzman isimlerin yazdığı bölümlerden oluşan Çağdaş Siyasal Sistemler kitabı, Türkçe literatüre önemli katkılar sunarken araştırmacılar ve öğrenciler için önemli bir kaynak olacaktır.
Burak Gümüş, Büşra işgüzar, Gökhan Tuncel, Hasan Buran, İsmail Ermağan, Melek Busem Öztekin, Mustafa Karaman, Oğuzhan Göktolga, Sami Zariç, Süleyman Ekici, Yahya Gençay Siyasal sistemlerin biçimsel çerçevesi, ilgili ülkenin anayasası ve yasalarınca belirlendiğinden, siyasal rejimin genel özellikleri ve işleyişi konusunda belirli ölçüde fikir sahibi olunabilmektedir. Ancak bir ülkenin anayasa ve bazı temel yasaları yanında o ülkenin tarihi, coğrafi, sosyal, kültürel ve ekonomik özelliklerine, siyasal partilerine, parti sistemine, seçim sistemine, baskı ve çıkar gruplarına da bakmak, siyasal sistemin o ülkedeki işleyişi konusunda daha doğru, daha tutarlı analiz yapabilme düzeyimizi daha da arttırabilecektir.
Bu çalışma; birbiriyle belirli ölçüde bağlantılı, belirli ölçüde bağımsız iki ciltten oluşturulmuştur. Bu ilk ciltte; devlet, devlet kuramları, devletin unsurları, demokrasi, yasama, yürütme, yargı, seçim, seçim sistemleri, baskı ve çıkar grupları ile parti sistemleri kuramsal açıdan ele alınmaktadır. Daha sonra siyasal rejimler ve alt türevlerine uygun düşecek ülke uygulamalarına yer verilmektedir. Güçler birliğine dayalı sistemlerden Meclis Hükümeti Sistemi’ne kısmi örnek olarak İsviçre uygulamasına yer verilmektedir. Güçler ayrılığına dayalı siyasal sistemlerden parlamenter sistemlerin Meşruti Monarşili Parlamenter Sistem örneği olarak İngiltere, İsveç ve Suudi Arabistan ülke uygulamalarına ve Cumhuriyetli Parlamenter Sistem örneği olarak Almanya, İtalya ve Güney Afrika Cumhuriyeti ülke uygulamasına yer verilmektedir.
İkinci ciltte ise güçler ayrılığına dayalı sistemlerden yarıbaşkanlık sistemlerinin beş alt türevi ile ilgili 10, başkanlık sistemlerinin alt türevleri ile ilgili 4 farklı Başkanlık Sistemi’ne ve Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yer verilecektir.
Okuyucuya yararlı olması dileğiyle...
Albayrak, Ayça Beyoğlu, Büşra İşgüzar, Cantürk Caner, Elif Göksu, Emel Poyraz, Hasan Buran, Leyla Kahraman, Mehmet Durgut, Melek Sayın, Okan Akpınar, Osman Ağır, Senem Demirkıran Siyasal sistemlerin biçimsel çerçevesi, ilgili ülkenin anayasası ve yasalarınca belirlendiğinden siyasal rejimin genel özellikleri ve işleyişi konusunda belirli ölçüde fikir sahibi olunabilmektedir. Ancak bir ülkenin anayasa ve bazı temel yasaları yanında o ülkenin tarihi, coğrafi, sosyal, kültürel ve ekonomik özelliklerine, siyasal partilerine, parti sistemine, seçim sistemine, baskı ve çıkar gruplarına da bakmak, siyasal sistemin o ülkedeki işleyişi konusunda daha doğru, daha tutarlı analiz yapabilme düzeyimizi daha da arttırabilecektir.
Bu çalışma; birbiriyle belirli ölçüde bağlantılı, belirli ölçüde bağımsız iki ciltten oluşturulmuştur. İlk ciltte; devlet, devlet kuramları, devletin unsurları, demokrasi, yasama, yürütme, yargı, seçim, seçim sistemleri, baskı ve çıkar grupları ile parti sistemleri kuramsal açıdan ele alınmaktadır. Daha sonra siyasal rejimler ve alt türevlerine uygun düşecek ülke uygulamalarına yer verilmektedir. Güçler birliğine dayalı sistemlerden Meclis Hükümeti Sistemi’ne kısmi örnek olarak İsviçre uygulamasına yer verilmektedir. Güçler ayrılığına dayalı siyasal sistemlerden parlamenter sistemlerin Meşruti Monarşili Parlamenter Sistem örneği olarak İngiltere, İsveç ve Suudi Arabistan ülke uygulamalarına ve Cumhuriyetli Parlamenter Sistem örneği olarak Almanya, İtalya ve Güney Afrika Cumhuriyeti ülke uygulamasına yer verilmektedir.
Bu ikinci ciltte ise güçler ayrılığına dayalı sistemlerden yarıbaşkanlık sistemlerinin beş alt türevi ile ilgili 10, başkanlık sistemlerinin alt türevleri ile ilgili 4 farklı Başkanlık Sistemi’ne ve Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yer verilmektedir.
Okuyucuya yararlı olması dileğiyle...
Umut Dağ Adalet, çağdaş siyaset felsefesinde en çok tartışılan ve üzerine eserler yazılan felsefi bir problemdir. Bu kitapta da çağdaş siyaset felsefesinin düşünürlerinden biri olan Martha Nussbaum'un adalet kuramı, irdelenmektedir. Nussbaum'un adalet kuramı Amartya Sen ile birlikte geliştirdikleri yapabilirlikler yaklaşımına dayanmaktadır. Nussbaum'un yapabilirlikler yaklaşımının gerisindeki ana fikir; gerçekte insanların ne yapabilir ve ne olabilir oldukları. sorusuyla şekillenir. O, bu soruya yanıt verirken insanın geliştirmesi gereken temel kapasitelere sahip olduğu fikrini öne süren Aristoteles'ten esinlenir. Yapabilirlikler yaklaşımında; yapabilirlikler, işlevler ve insan haysiyeti kavramı merkezî bir role sahiptir. Martha Nussbaum hem normatif hem de pratik bir adalet kuramı olan yapabilirlikler yaklaşımını inşa etmiştir. Onun kuramının normatif kısmı adaletin standartlarını belirleyen on merkezî yapabilirlikler listesine dayanır. Ayrıca bu liste Nussbaum'un adalet kuramının en temel bileşeni olan insan haysiyeti kavramıyla doğrudan ilişkilidir. İnsan haysiyeti kavramı, bu liste aracılığıyla açıklanır ve somutlaştırılır. İnsanın haysiyetine yaraşır bir yaşamın gerçekleştirilmesi ancak bu yapabilirliklerin her bir kişiye sağlanmasıyla olur. Nussbaum, devletleri, kendi vatandaşlarına bu listenin sağlanması için sorumlu tutar. Nussbaum, adalet kuramın normatif kısmını meydana getirdikten sonra bu merkezî yapabilirlikleri pratik yaşama uygular. Kuramın pratik kısmı, Nussbaum'un öne sürdüğü yapabilirliklere sıkı sıkıya bağlı olan kadın hakları, engelliler ve küresel adalet gibi temel ve güncel sorunlarla ve bu sorunlara önerdiği çözüm önerileriyle ilgilidir.
Akın Marşap Geleceğin “global strateşim sistemi”, çağdaş stratejik gelişim trendleri ve yaratıcı bir vizyon rehberliğinde iyice özümsenerek canlandırılabilir. Global strateji atlasında, profesyonel stratejistlerin yüksek kalite standartlarında strateji tasarımı, üst düzey yaratıcılık ve yenilikçilik ister.
“Global dünya mirasını” korurken küresel yönetişim sistemlerine gereksinim ne düzeydedir? İnternetle başlayan global değişim sürecinde küresel ölçekte rekabette yüksek bir avantaj nasıl elde edilebilir? Uzak geleceğin ihtiyaçlarını karşılayacak çağdaş yönetişim stratejisi içeren, “cesur stratejik girişimler” nasıl yapılabilir?
Yaklaşan yeni stratejik bilgiler ve taktikler kazanmaya yardımcı olacak bu kitap rekabet gücü yüksek olan bir dünyada ihtiyaç duyulan yarışımcı gücü etkin kullanıma yardımcı olacaktır. Çağdaş iş stratejisi belirsizliği aşan, fırsat ve olanakları etkin/etkili bir formda yönetim kompozisyonu içeren, “yeni nesil yetkin stratejistler” ister. Bu kitabın içeriği, stratejiyi global ağ etkileşimleriyle birleştirerek geleceğin yönetimini öğrenenlere yepyeni ufuklar açıyor.
Abdrasul İsakov, Ahmet Kanlıdere, Dinçer Koç, Erhan Aktaş, Giray Saynur Derman, Güljanat Kurmangalıyeva Ercilasun, İlyas Kemaloğlu, Konuralp Ercilasun, Mehmet Demiryürek, Murat Özkan, Nuri Kavak, Ömer Metin, Ramin Sadıgov, Sadık Müfit Bilge, Şenay Yanar Türk Dünyası, geçmişte olduğu gibi günümüzde de ilgi duyulan, dikkate alınması gereken ve ehemmiyetini koruyan bir gerçeklik olarak dünya gündeminde önemli bir yer teşkil etmektedir. Dünyanın ulaşım, enerji ve ticaret koridorunun merkezinde yer alarak uzunca bir süredir özellikle küresel güçlerin ilgi odağında olmuştur. Türk Dünyası'nı oluşturan topluluk ve halkların 19. yüzyıl ile 20. yüzyıl boyunca büyük bir bölümü esaret altında kalmıştır; hatta bugün bir kısmı hâlâ bağımsız bir hayat sürememekte, bununla birlikte millî ve dinî değerlerine sahip çıkarak öz kimliğini korumaktadır. Bu çerçevede biz de 4000 yıllık Türk tarihimizi ortaya koyan serimizin “Çağdaş Türk Dünyası” başlığını taşıyan bu üçüncü kitabıyla takriben 1850'lerden 2020'ye kadar Türkistan, Sibirya, İdil-Ural, Kırım, Kafkasya, İran, Balkanlar, Orta Doğu ve Kıbrıs'taki Türk varlığını incelediğimiz gibi Türkiye'nin yanı sıra dünyada söz sahibi ülkelerin Türk Dünyası'na yönelik siyasetlerini ve bu dünyayı nasıl algıladıklarını da ortaya koymaya çalıştık.
Kitap, özellikle üniversite öğrencilerine yönelik olarak hazırlansa da konuya ilgi duyan, temel düzeyde bilgi sahibi olmak isteyen ve dünya güç merkezlerinin Türk Dünyası'na yönelik yaklaşımlarını öğrenmek isteyenlerin de istifade edebileceği bir eser oldu. Faydalı olması dileğiyle…
Saadettin Yağmur Gömeç, Salih Yılmaz, Victoria Bilge Yılmaz 21. yüzyıla girmeden kısa bir süre önce aniden Türk Dünyasının ufku açıldı. Herkesin bildiği üzere Türkistan'daki Türkler birer birer bağımsızlıklarına kavuştular. Bugün aralarında dil ve kültürce pek ayrılık olmayan 300 milyona yakın bir Türk topluluğu, Asya'dan Avrupa'ya kadar dünya nüfusunun önemli bir kısmını meydana getirir hâle geldi.
Türk Dünyası, her bakımdan milletlerarası stratejilerde etkili bir güç olmaya başladı. Buna bağlı olarak Türkiye, başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere bölgede güvenebileceği devlet ve topluluklarla siyasi münasebetlerini kuvvetlendirmeye başladı. Türkiye, tüm Türk Dünyası için her açıdan müttefik olunan veya yardım beklenen ülke konumuna geldi.
Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu'nun kesişme noktasında bulunan Türkiye'nin çıkarları, Türk Dünyası ile yakından bağlantılı hâle gelmiştir. Dünyada yeni iş birliklerinde Rusya ve Çin gibi ülkeler önemli mesafeler kat etmişlerdir. Yani Türkiye'nin yönünü sadece Batı'ya çevirdiği dönem sona ermiş aynı zamanda Doğu politikası da aktif hâle gelmiştir.
Bu kitabımız; çağdaş Türk Dünyasındaki devletleri, toplulukları, uluslararası kuruluşları ve kurumları detaylı olarak anlatmaktadır. Üniversitelerde ders kitabı olarak da okutulmaktadır. Akademik hakem incelemesinden geçmiş ve onaylanmıştır.
Ayrıca Devlet Personel Başkanlığı, Bakanlıklar, MEB ve YÖK'ün yaptığı sınav programları doğrultusunda (KPSS, ALES, DGS, Polis MYO, Askeri Okullar, Milli Savunma Üniversitesi Askeri Öğrenci Aday Belirleme Sınavı, JANA: Jandarma Astsubay Temel Kursu Giriş Sınavı, Kaymakamlık: İçişleri Bakanlığı Kaymakam Adaylığı Giriş Sınavı, MEB-EKYS: Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme Sınavı, İhtisas Sınavları, Yurtdışı Görevlendirme, T.C. Dışişleri Bakanlığı Aday Meslek Memurluğu, Aday Konsolosluk ve İhtisas Memurluğu) en son güncellemeler yapılmış iyi bir bilgi kaynağıdır.
M. Coşkun DEĞİRMENCİOĞLU Çağdaş Türk Düşüncesinden Tanıklıklar Prof. Dr. Mahmut Coşkun Değirmencioğlu'nun bir felsefeci ve eğitimci olarak kültür ve düşünce hayatımıza dair hatıralarını, tespit ve önerilerini içermektedir. Yazarın Anadolu'dan çıkıp Paris'te tamamlanan eğitim hayatı ve bir Türk düşünürü (Mehmet İzzet) hakkında Fransa'da yaptığı doktora çalışması; eğitim, kültür ve düşünce alanlarındaki karşılaşmalar ve etkileşimler günümüz için de ufuk açıcı mahiyettedir.
Eser, bir yandan Türk düşüncesi alanında birinci elden hatıralara ve gözlemlere yer verirken bir yandan da düşünce hayatımızı şekillendiren simaları unutulan veya dikkatlerden kaçan boyutlarıyla yeniden entelektüel gündemimize davet ediyor.
Çalışma bu hâliyle Çağdaş Türk Düşüncesi alanında önemli bir boşluğu dolduracaktır. Zira daha önce kurulmamış ve gösterilmemiş olan ilişkileri hatıralar yardımıyla sergilemekte ve bugün akademik hayatta giderek zayıflayan usta-çırak ilişkisinin önemini vurgulamakta ve somut örnekler üzerinden betimlemektedir. Bu bağlamda yazarın Hilmi Ziya Ülken'in talebesi olması, onunla istişare ederek Mehmet İzzet'e yönelmesi, bu örnek düşünürümüzü yurt dışında tanıtması; Samiha Ayverdi ile tanışarak hayatına ve çalışmalarına yeni bir anlam yüklemesi ve Türk düşüncesinin kurumsallaşma çabaları, Türk Felsefe Cemiyeti, Ziya Gökalp ve Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu üzerinden okuyucunun ilgisine ve beğenisine sunulmaktadır.
Koray Üstün Teknoloji ile edebiyat arasındaki ilişki, baskı teknolojilerinin yazınsal üretime etkilerinde ve bilim kurgu anlatılarında kendini gösterir. Bununla birlikte teknolojinin varlığıyla romanda gerçekçi bir kurgu da sağlanmaktadır.
Çağdaş Türk Romanında Teknolojik Gerçeklik adlı bu çalışma, teknolojinin gerçekçi romanın kurgu ve içerik düzlemlerindeki etkisi ve görünümünü belirlemeyi amaçlamaktadır. Çalışmada Türk romanının gelişim sürecinde teknolojinin hangi bağlamlarda görüldüğü seçilmiş örnekler üzerinden gösterilmeye çalışılmış ve yazınsal metnin çözümlenişinde teknolojiye yüklenilen işlevlerin neler olduğu ve gerçekçi bir kurgunun sağlanması için teknolojinin nasıl ele alındığı sorularına yanıt aranmıştır.
Asiye Ayben Çelik, Aysun Kapucugil İkiz, Bengü Sevil Oflaç, Canan Muter Şengül, Duygu Seçkin Halaç, Evrim Mayatürk Akyol, H. Şebnem Seçer, Hatice Özkoç, K. Övgü Çakmak Otluoğlu, Nazlı Ayşe Ayyıldız Ünnü, Olca Sürgevil Dalkılıç, Pelin Tuaç Çalışan anne olmak ne demek? Anne olmak ve annelik sorumluluklarını yerine getirmek, çalışan olmak ve çalışma yaşamının gerekliliklerini karşılamak… Bu iki kimlik boyutu birbirinden ayrı mı düşünülmeli, yoksa bütünleştirilebilir mi? Kimdir çalışan anneler? Nasıl çalışıyorlar? Nasıl annelik yapıyorlar? Nelere ihtiyaç duyuyorlar? Annelikleriyle çalışma yaşamını nasıl bütünleştiriyorlar, bir kimlik olarak anneliklerinden ve/veya çalışan rollerinden hangisine sahip çıkıyorlar? Çalışma yaşamında ayrımcılığa uğruyor mu anneler? İşletmelerde, kurumlarda çalışan anneler için destek mekanizmaları var mı? İnsan kaynakları politikaları aracılığıyla çalışan annelere neler sunulabilir, onların karşılaştıkları zorluklara nasıl destek olunabilir? Çalışan annelerin sahip oldukları yasal haklar neler? Türkiye ve dünya istatistikleri, çalışan annelerle ilgili hangi çarpıcı gerçekleri sunuyor ve hangi gerçekler rakamlara dökülmüyor? Yönetim bilimleri alanı kadınları ve/veya anneleri dikkate alıyor mu, yoksa onlarsız bir bilim mi inşa ediyor? Annelikleriyle birlikte, çalışma yaşamında yer almaktan vazgeçen anneler, potansiyellerini yeni girişimler kurma yolunda nasıl kullanıyor? Peki anneler yaratıcılık potansiyellerini hangi alanlarda, nasıl ve ne şekilde kullanıyor? Yeni nesillerin yaratıcılıklarına nasıl katkı veriyor?
Annelik aslında, inşa edilen bir olgu mu? Anneliğin doğasına ve gerektirdiklerine ilişkin sorgulamalar ve annelerden beklentiler sürekli değişirken ortaya çıkan annelik endüstrisi, sunduğu birçok ürün ve hizmet ile aslında anneleri bir kısır döngü içerisinde bırakıyor olabilir mi? Anneler bu kısır döngüyü kendilerini ifade ederek aşabilirler mi? Mükemmel anne var mı? Annelik savaşları da ne? Blogların dünyasında annelik nasıl bir hâle bürünüyor? Anneler kendilerini ifade edecekleri platformlarda annelikleriyle, toplumun anneliklerine ilişkin dayatmalarıyla, tüketim alışkanlıklarıyla, politik koşullarla ilgili seslerini nasıl duyuruyorlar? Annelerin mücadelesi kimlerle? Anneler çalışma yaşamında mobbinge uğruyor mu? Annelik ve hamileliğe en kutsal gözle baktığını iddia eden insanlar, çalışma yaşamı söz konusu olduğunda farklı kılıklara mı bürünüyorlar? Anneler kendi öykülerinde neler anlatıyor? Annelik ve çalışan anne kavramlarına ne gibi anlamlar atfediyorlar? Anneler özel ve çalışma yaşamlarında nelere ihtiyaç duyuyorlar? Kurumlarda ne gibi uygulamalar görmek istiyorlar? Peki neler farklı
olabilir? ...
…ve biz daha iyiye ulaşmak için neleri değiştirebiliriz?
Tüm bu sorular bizi bu kitapta buluşturdu. Değiştirmeye önce farkındalık yaratarak başlayabileceğimize inandık. Kitabın her sayfasında, bu sorulara bilimsel veri ve bilgiler ışığında anlayan, sorgulayan, açıklayan ve bazen de eleştiren tarzlarla cevaplar bulmaya çalıştık.
Kendisine benzer soruları ve daha fazlasını soran ve sorduklarına
yanıt arayan tüm okuyuculara faydalı olması dileklerimizle…
Kenan ÖREN Elinizdeki bu eser, çalışma sosyolojisinin doğuşunu, gelişim sürecini, özelliklerini, çalışanların (iş görenlerin) iş içi ve iş dışı ilişkilerini, bu ilişkilerden doğan etkileşimleri, emek hareketinin (iş gücü göçünün) getirdiği sınıf farklılığını, gruplaşma, tabakalaşma gibi modernleşme ve küreselleşme süreciyle ortaya çıkan olguları ve bu olguların sonuçlandırdığı yabancılaşma, yalnızlaşma, dışlanma, ötekileştirme gibi sendromları, bu sendromların sosyo-psikolojik etkilerini ve sonuçlarını ortaya koyan bir çalışmadır.

Takım çalışmasının iyi bir özelliği, her zaman başkalarının da sizin tarafınızda yer almasıdır (Sosyal Sermaye).
Margaret Carty

Dünyanın en güç işi, bir şeyin nasıl yapılacağını bilirken, başka birinin nasıl yapamadığını ses çıkarmadan seyretmektir.
Mevlânâ
Nevzat GÜLDİKEN Emek ve iş kavramlarının ilk defa tarih sahnesine çıkmasıyla günümüze kadar olan süre boyunca, bu kavramlara yönelik farklı düşünceler geliştirilmiştir. İlkel dönemlerde çalışma kavramının karşılığı, hayatı minimum düzeyde idame ettirmeye yetecek kadar iş yapma olarak belirlenirken, modern zamanlarda bu karşılık artık yeterli olmamaktadır. İnsanoğlunun üretimi keşfetmesi ve bu keşifle birlikte ücret kavramının da ortaya çıkmasıyla, çalışmaya karşı olan tutum da değişmiştir.
Çalışma ve çalıştırılma kavramlarına sosyolojik bir pencereden bakmaya çalışılan bu kitapta, bu kavramlara ilişkin çeşitli sosyologların görüşleri ve toplumların yaşayış tarzları, değer ve yargılarına göre kavramların nasıl şekillendiği okuyucuya iletilmeye çalışılmıştır.
Tim STRANGLEMAN - Tracey WARREN - Routledge Çalışma meselesi, sosyal bilimlerin birçok alanının bir kesişme noktasını oluşturmaktadır. İktisattan, işletme yönetimine, kamu yönetiminden siyaset bilimine, insan kaynakları yönetiminden sosyal politikaya ve psikolojiye ve elbette sosyolojiye kadar birçok alan şu ya da bu şekilde, merkezi veya tali bir mesele olarak çalışma temasını içerir. Ancak öte yandan ironik bir biçimde hem sosyal bilimler içinde hem de yaşamın içinde bu denli merkezi bir tema olan çalışma genellikle kendi başına detaylı bir biçimde incelenen ve ilgi toplayan bir alan olamamıştır. Dolayısıyla bu konuyu çalışmak isteyenler için de derli toplu bir okuma metnine erişmek oldukça zordur. Bu zorluk özellikle Türkçe okuyucu için çok daha barizdir.
Çalışma sosyolojisi alanında Türkçede temel okuma metinlerinin sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır. Bundan dolayı bu alanın hem öğrencileri hem de öğreticilerinin karşı karşıya bulundukları temel meselelerin başında derli toplu bir okuma metninin eksikliğidir. Bu kitap, bu alandaki eksikliği girmeye yönelik çabanın bir parçası olarak kabul edilebilir. Tim Strangleman ve Tracey Warren'in kitapları hem çok zengin bir referans tabanı sunmakta, hem bu literatürün genellikle ihmal ettiği örneğin ev işleri ve işsizlik gibi bazı konuları içermekte hem de başka bir çalışma sosyolojisi kitabında bulunması çok zor olan çalışmanın temsilleri gibi konuları içermesi ile son derece zengin bir muhteva sunmaktadır. Öte yandan kitap, bütün bölümleri aynı sistematik mantık örüntüsü ile sunarak okuyucuya konuları takip etmede kolaylık sağlamaktadır. Kitap bu özellikleriyle çalışma sosyolojisi okumak isteyen lisans ve lisansüstü düzeyindeki öğrenciler için yeni ufuklar vadediyor.
Mustafa Akgün Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilâl uğruna yâ Rab!... Ne güneşler batıyor!

Ey şehid oğlu şehid!... İsteme benden makber
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber!
Nurullah Çetin Çanakkale Savaşları, Türk tarihinin en önemli evrelerinden birisidir. Çanakkale Savaşlarını Türk askeri başarıyla kazandı. Türk ruhuna tercüman olan sahih münevver Türk Beyi Mehmet Akif Ersoy da bu büyük zaferi şiiriyle destanlaştırmıştır. Bu kitapta Akif’in Çanakkale duyarlığı günümüze dönük olarak tahlil edilmiştir.
Barış Taş, Kerime Karabacak, M. Murat Kale, M. Tahsin Şahin, Murat Ataol, Murat Tanrıkulu, Mustafa Recep İrcan, Mutlu Yılmaz, Nazan Karakaş Özür, Neşe Duman, Okan Türkan, Rüya Bayar Çankırı, konumu itibarıyla Orta Anadolu ile Karadeniz bölgelerinin geçiş kuşağında bulunan bir ildir. Bu yönüyle Çankırı her iki bölgenin belirli karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. Çankırı'nın iki bölgenin geçiş sahasında bulunması gerek fiziki gerekse beşerî coğrafya özellikleri bakımından farklılıklar barındırmasına sebep olmaktadır. Eserde bu coğrafi çeşitlilik, farklı yönleriyle ortaya konulmuştur.
Eser, genel anlamda Çankırı iliyle ilgili tanımlayıcı düzeyde incelemelerde bulunsa da bazı bölümlerde sorun ve çözüm odaklı bir perspektif geliştirmektedir. Çankırı ilinin; yeryüzü şekilleri, doğal afetler ve iklim gibi doğal unsurlarının yanında idari bölünüşteki değişiklikler, kültürel yapı, tarım, hayvancılık, sanayi, eğitim, arazi örtüsü ve tarihi coğrafya özellikleri eserde bölümler hâlinde kaleme alınmıştır. Bu bağlamda kitap, 10 bölümden oluşmaktadır. İlk üç bölüm Çankırı ilinin doğal coğrafya unsurlarını ele alırken son yedi bölüm beşerî coğrafya unsurlarını incelemiştir.
Barış Taş, Güney Ortaç, M. Murat Kale, Murat Ataol, Mustafa Recep İrcan, Nazan Karakaş Özür, Neşe Duman, Okan Türkan, Tevfik Erkal Anadolu bozkırının kuzeyinde, Orta Anadolu'nun batıya ve kuzeye açıldığı önemli bir kavşak noktasında yer alan Çankırı, doğal ortam özelikleri tesirinde şekillenen kendine özgü beşerî özellikler taşımaktadır. İki bölge arasında geçiş özellikleri sunan Çankırı ilinin coğrafi perspektifi oldukça geniş olup coğrafi bakış açısı ile ele alınabilecek birçok farklı çalışma alanı sunmaktadır. 2020 yılında okuyucu ile buluşan “Çankırı Şehir Coğrafyası” ve 2021 yılında okuyucu ile bulaşan “Çankırı Coğrafya Araştırmaları” isimli eserler, farklı kesimler tarafından büyük övgü ile karşılanmış olup söz konusu eserler Çankırı'ya özgü coğrafi ögeleri ele alan başucu kaynakları arasında yerlerini almıştır. Önceki çalışmalardan aldığımız olumlu geri bildirimler ile pekişen motivasyonun itici gücü, bizleri Çankırı odaklı yeni bir eser sunmaya teşvik etmiştir.
Eser gerek Çankırı'ya özgü zenginlikleri okuyucu ile buluşturmak gerekse il genelindeki farklı sorunlara coğrafi bakış açısı ile çözüm üretme amaçları taşımaktadır. Kitap, sekiz bölümden oluşmaktadır. İlk dört bölümde Çankırı ilinin doğal coğrafya unsurları ele alınırken son dört bölümde beşerî coğrafya unsurları incelenmiştir.
Barış Taş, Bekir Gökmen, M. Murat Kale, Murat Ataol, Nazan Karakaş Özür, Neşe Duman, Okan Türkan Anadolu bozkırının kuzey sınırında, bozkır formasyonu tarafından çevrelenmiş bir alanda, Kızılırmak Nehri'nin önemli kollarından biri olan Acı Çay tarafından şekillendirilen vadi tabanında gelişim gösteren Çankırı şehri; tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış önemli merkezlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Coğrafi perspektifte, sadece kalabalık insan kitlelerinin bir arada yaşadığı niceliksel bir mekân olma özelliği taşımayan şehir kavramı, aynı zamanda insanın yaşadığı doğal çevre ile etkileşiminin en üst düzeyde olduğu, tarihsel bir kimliğe sahip olan, toplumsal ve ekonomik karmaşık süreçlerin bir arada geliştiği bir mekân olma özelliği taşımaktadır.
Bu eser, Çankırı şehri üzerine coğrafya disiplinin penceresinden bakan, alanında uzman kişilerce hazırlanmış ilk eser olma özelliğini taşımaktadır. Eserde, Çankırı şehrinin hem doğal hem de beşeri yönden çeşitli niteliklerinin incelenerek okuyucuya sunulması hedeflenmiştir. Bu kapsamda hazırlanmış olan ve Çankırı Şehir Coğrafyası adını taşıyan bu eser dokuz bölümden oluşmaktadır. İlk beş bölüm, şehrin doğal coğrafya unsurlarını ele alırken son dört bölüm, beşeri coğrafya unsurlarını ele almaktadır.
Sümeyye Betül Çarpışma (Şiir)
Sümeyye Betül
Joseph P. FOLG ER, Marshall Scott POOL E, Randall K. STUTMAN Çatışma konusundaki çalışmaları güncelleyerek ve bugüne kadar yapılanları harmanlayarak sunan bu kitap, ayrıca uygulamaya giriş kitabı olarak da pratik bilgiler vermektedir. Elinizdeki kitabın yalnızca iletişim uzmanları için değil herkesin yararlanacağı bir kaynak olduğu görülmektedir. Belki de kitabın en genel ve temel mesajı; çatışma yaşanmasının kaçınılacak bir şey olmaması, üstelik problemlerin üstünün örtülmesinin sakıncalı olması, çatışmanın da bir çözüme doğru ilerlemek için gerekliliğidir. Yapıcı bir biçimde yönetildiği takdirde belki de çözülemeyecek bir sorun bile olmayacaktır. Bu mesajın bizim kültürümüz bakımından çarpıcı olması söz konusudur ama üzerinde düşünerek değerlendirmekte de yarar vardır. Bizler acaba hiçbir çatışma olmasın diye mi büyütüldük? Hiç çatışmadan yaşayabiliyor muyuz? Bu mümkün mü? Çatışıyorsak neden adını açıkça koyarak, oturup bunu birlikte çözmeye yönelmeyelim?
Tuğçe Ertem Eray Çatışmanın hem ortaya çıkışında hem de yönetimi ve çözümünde iletişimin önemi ve oynadığı rol, iletişim bilimlerinin de kavramı ele almasına neden olmaktadır. İletişim içerisinde bulunan hemen hemen herkesin çatışma süreci içerisinde bulunması söz konusu olabilmekte ve çatışmaların kaçınılmazlığı, yönetimini de zorunlu kılmaktadır. Çalışmada çatışma kavramından yola çıkılarak uluslararası literatürde çatışma ve halkla ilişkiler ilişkisine verilen önemin ulusal literatürde kendisine yer bulamaması ve Türkiye'de çatışmaların çözümünde halkla ilişkilerin önemine yeterince değinilmemesi sorunsalından hareket edilmektedir. Bu çerçevede, çatışma süreç modellerinden etkilenen kuramlardan bahsedilerek halkla ilişkiler alanında çatışmaların çözümüne yönelik çalışmalara yer verilmektedir. İlişki ve iletişim yönetimi bakışıyla kitapta, çatışma süreç modelleri içerisinde literatürde en fazla yer bulan Ortak Yönelim Teorisi, Oyun Teorisi, Olumsallık Teorisi ve Müzakere Yaklaşımları ile Karma Motifli Modellere değinilmektedir.
Evren Kuçlu Herkes günümüz şiirinin meselelerini, açmazlarını, içine düştüğü güçsüzlüğü konuşuyor, yazıyor. Ama kimse bu güçsüzlüğü aşacak çabaların üstüne gitmiyor, düpedüz, destek çıkmıyor. Hesap, benim görmediğimi kimse görmez üzerine kurulu. Millet Türk şiirini devekuşu zannediyor. Türk şiiri de, Türk şairi de devekuşu değildir. Ebabil Yayınları, Evren Kuçlu’nun Çete Kurma Hazırlıkları’nı iftiharla sunar. Edebiyat dergilerinde bugüne değin sekiz şiiri yayımlanmış şairin dokuz şiirlik bu ilk kitabını, iftiharla sunar
Dinçay Köksal Bu kitap, yabancı diller bölümlerinde okutulan Çeviri derslerinde öğrencilerimize ve öğretmenlerimize tarih boyunca çeviri kuramlarının gelişmesine katkıda bulunan bilgin , düşünür, yazar ve bilim adamlarının çeviri konusundaki görüşlerini aktarmak, çevirinin kuramsal sorunlarını eşdeğerlik kavramı altında tartışarak bu konuda çözümler önermek, çeviri sürecinde yer alan işlemleri ve çeviri ürünü değerlendirmede dikkat edilmesi gereken özellikleri vurgulamak amacı ile yazılmıştır. Kitabın, ülkemizde çeviri alanında çalışan akademisyen, öğrenci ve araştırmacılara kaynak olacağı inancıyla sizlere sunuyoruz.