Sosyal Bilimler \ 5-40
Bahattin Gümgüm “Akın var! Güneşe akın!..” nidaları yükseliyordu, MS 500'lerde. Gundêşapûr olmuştu güneş, ırk, dil, din ayrımı yapmayan büyük cazibe merkezi… Bizans imparatorları, bilge ve filozofları kovdukça artıyordu Gundêşapûr'da yaşam standardı. Aristo ve Platon'un başta olmak üzere Atina'nın ünlü kitapları Süryanice ve Pehleviceye çevrilmişti. Hele Justinyen'in 529 kararları, ihya etmişti Gundêşapûr'u ve orayı dünyadaki ilk bilim kenti yapmıştı, Gundêşapûr Akademisi'ni de ilk üniversitesi… Akademide doktorlar, öğretmenler ve değişik dallarda uzmanlar yetişiyordu. 550'de yapılan dünyadaki ilk Uluslararası Tıp Kongresi'ne Sasani İmparatoru bizzat katılmıştı.
Her renkten çalışanlarıyla bilim evi Beyt'ül-Hikme ve kâğıt fabrikası, yeni kurulmuş olan Bağdat'ın ününe ün katıyordu 800'lerde. Bu çalışma ve çeviriler ile birçok kelime de Arapçaya geçmiş ve oldukça zenginleşmişti Arap dili de halkı gibi.
Dünya bilim tarihinin kurucusu George Sarton, 750-1100 yılları arasını 50 yıllık periyodlarla Dicle Havzası ve hinterlandındaki ünlü bilim insanlarının adları ile anmıştır: Cabir, Harizmi, Razi, Mesudi, Wafa, Biruni ve Hayyam.
Bir inceleme/review niteliğindeki bu kitap, Dicle Havzası-Mezopotamya-Orta Doğu tarihi ve bilim tarihi ile ilgili birçok bilinmeyenin keyifle öğrenilmesini kolaylaştırmaktadır.

Binlerce güneş parladı kalbimde
Ama bir tek atomun yapısını aydınlatamadı yine de
İbn Sînâ (Avicenna)
Asiye Gün Güneş Gülal, Fulya Akgül Durakçay, İbrahim Saylan, Müge Aknur, Nagihan Söylemez, Önder Canveren, Sevgi Çilingir, Sinem Abka Popülizm, dünyanın geri kalanında olduğu gibi Avrupa'da da önemli bir siyasi güç hâline gelmiştir. Siyasi yelpazenin hem sağ hem de sol kanadında etkisini gösteren popülist dalga pek çok radikal sağ partinin de tanımlayıcı özelliklerinden biri konumundadır. Popülizm ile yerliciliği ve otoriterliği birleştiren popülist radikal sağ partilerin Avrupa'nın pek çok ülkesinde son yıllarda yükselişte olması, demokrasinin ve Avrupa Birliği'nin geleceği açısından ciddi endişelere yol açmaktadır. Batı Avrupa'daki popülist radikal sağ partileri mercek altına alan bu eserde söz konusu partilerin yükseliş nedenleri sorgulanmakta, söylemleri ve mevcut siyasal sistem üzerindeki etkileri incelenmektedir.
Eserin ilk bölümünde, popülist radikal sağa yönelik literatürdeki temel tartışmalar ele alınırken, aynı zamanda örnek olay incelemeleri için ortak bir analiz çerçevesi de sunulmaktadır. Bu şekilde, Batı Avrupa'nın farklı ülkelerinde faaliyet gösteren sekiz popülist radikal sağ partinin bütünlüklü bir şekilde ele alınması hedeflenmiştir. Buna göre her yazar incelediği partinin tarihsel geçmişini, yükseliş nedenlerini, söylemini, seçim performanslarını, Avrupa düzeyindeki etkinliklerini ve son olarak siyasal sistem üzerindeki yarattığı etkileri ayrıntılı şekilde analiz etmektedir. Sonuç bölümünde ise örnek olay incelemelerinin sağladığı ampirik veriler ışığında Batı Avrupa'daki popülist radikal sağ partilere ilişkin genel bir değerlendirme yapılmıştır. Örnek olay incelemelerinde yöntem olarak niteliksel içerik analizi tercih edilmiştir ve bunun için parti programları, seçim manifestoları, lider konuşmaları, basın açıklamaları ve sosyal medya paylaşımlarından yararlanılmıştır.
Bu çalışmada yer alan örnek olay incelemeleri ve yazarları sırasıyla şöyledir: AfD (Almanya), Nagihan Söylemez; FPÖ (Avusturya), Önder Canveren; UKIP (Birleşik Krallık), Sevgi Çilingir; DF (Danimarka), Müge Aknur; RN (Fransa), Fulya Akgül Durakçay; PVV (Hollanda), Sinem Abka; SD (İsveç), A. Gün Güneş Gülal; Lega (İtalya), İbrahim Saylan.
Batı Avrupa'daki başlıca popülist radikal sağ partileri inceleyen bu eserin; Avrupa siyasetinin günümüzdeki dinamiklerini ve karşı karşıya olduğu başlıca sorunları anlama çabalarına ve özelde Avrupa çalışmaları ile karşılaştırmalı siyaset alanlarındaki Türkçe literatüre katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Fahrettin Olguner Platon'un kozmoloji ve teoloji konusundaki fikirlerinin ele alındığı Timaios diyaloğu, evrenin ve insanın kökeni, Tanrı'nın mahiyeti gibi problemlerin yanı sıra etik değerlerin de irdelendiği bir metindir. Bugüne kadar üzerinde büyük tartışmaların kaleme alındığı ve metne dayalı pek çok yorumun yazıldığı, son dönem diyaloglardan biri olan Timaios'da Platon'un düşünce sisteminin ana hatlarını görmek, bunun astronomi, matematik, fizik, biyoloji gibi bilimlere yansımalarını takip etmek ve ayrıca Platon metafiziğini ve etiğini iç içe okumak mümkündür. İnsan, doğa ve evrenin kökeni ve yapısının ele alındığı metinde değişim, oluş ile idealar kuramı arasındaki ilişki de irdelenir.
Elinizdeki bu kitap; Platon'un Timaios diyaloğunun, farklı zamanlarda ortaya çıkmış ve fakat ilişki oluşturmuş iki farklı medeniyette; Batı ve İslâm dünyasında, iki farklı manzarasını yansıtan bir eserdir. Timaios'un Arapça ve Fransızca tercümelerinin de karşılaştırmalı olarak yer aldığı eser, felsefe tarihi için kıymetli ve orijinal bir kaynak olmanın yanı sıra, okuyucuyu derin bir problematik yolculuğa da davet eder.
Nurullah Çetin Arif Nihat Asya, Türk edebiyatının zirve isimlerinden biridir. O sadece bir şair değil, aynı zamanda sahih, yerli, millî ve İslâmi değerlere bağlı Türk-İslam düşünce ve edebiyatına çok büyük katkıları olan bir sanat, edebiyat, düşünce ve siyaset adamıdır. Arif Nihat Asya, en çok “Bayrak” şiiriyle tanınmaktadır. Türk bayrağı için en güzel şiiri o yazmıştır. Bu şiir, milyonlarca insanımızın dilinde âdeta marş hâline gelmiştir. Türk milletinin milliyetçi düşünce doğrultusunda şuurlanmasında onun şiirlerinin çok büyük katkısı vardır. Arif Nihat Asya düşünceleri, edebiyatı, soylu duruşu ile Türk gençliğinin çok iyi tanıması, çok iyi okuması gereken bir şahsiyettir. Bu eserde o hayatıyla, sanatıyla, eserleriyle, düşünceleriyle bir bütün olarak tanıtılmıştır.
M. Tayyip Okiç Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, Türkiye'de modern ilâhiyat fakültelerinde hadis alanında yazılmış ilk eserdir. Konuları tahlil biçimindeki disiplin, kaynakları işleme titizliği ve geniş bibliyografyasıyla hadis araştırmalarının klâsiği kabul edilmektedir. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde tefsir ve hadis kürsülerini kuran, binlerce talebe yetiştiren Prof. Dr. Muhammed Tayyip Okiç bu eseriyle Babanzâde Ahmet Naim ve İzmirli İsmail Hakkı gibi, Osmanlı âlimlerinin ilim geleneğine eklenebilecek son halkalardan biridir. Bu yönüyle Okiç, modern bir ilâhiyat fakültesinde İslâm medeniyet tarihinde sayısı binlerle ifade edilen dâru'l-hadîslerin temsilcilerinden birisi olarak tarihteki yerini almaktadır. Kitap Türkçe, Farsça, Balkan ve Batı dillerinde hadis alanında yapılmış birçok çalışmaya yer vermesine rağmen araştırılan her konuda müsteşrik perspektifini çürütmektedir. Akademi dünyasında göz ardı edilmiş bir eser olmasına rağmen bu kitap kritisizmin ve hermeneutiğin girdaplarına duçar olmuş modern araştırmacıların hadis deryasında zorlandığı birçok probleme yeni bakış açıları sunmaktadır. Kitap müsteşrik etkilerinin gizli nüfuzu konusunda hassasiyet taşımakta, bu açıdan ilâhiyat fakültelerinde hadis ilminde üretilen çalışmalara metodoloji sorununda rehberlik değerini korumaktadır.
Duygu Özakın Beden politikaları terimi, iktidarların bedenler üzerinde tahakküm kurmak yoluyla kitlelerin fiziksel gücünden faydalanmaya ve onları benimsedikleri ideolojiler doğrultusunda dönüştürerek itaatkâr kılmaya yönelik uygulamalarını ifade eder. Bedeni hâkimiyeti altına almak isteyen iktidar, her durumda siyasal iktidar başka bir deyişle devlet otoritesi olmayabilir. Toplulukları etkileme ve yönetme gücüne sahip aile kurumundan inanç sistemlerine dek siyasal olmayan iktidar biçimleri de beden politikalarının öznesi konumundadır.
Bedenin politik işlevselliği üzerine dikkatleri edebî metinler üzerinden inceleyen bu kitap, 20. yüzyıl Rus ve Türk edebiyatlarında beden temsillerine odaklanıyor. Fransız düşünür Michel Foucault ve Rus kuramcı Mihail Bahtin'in beden teorilerinden yola çıkan kitap, modernitenin makbul yurttaşlar yaratma idealinin ardında yatan ayrıştırıcı söylemleri seçilmiş metinler doğrultusunda gün yüzüne çıkarıyor; bedenin siyasal temsillerini yabancılaşma, ötekileşme, bedensel eksiklik, hegemonik erkeklik, yeni insan, androjini, öjeni, makine beden, makine insan, cadı avı, grotesk, ucube, hilkat garibesi, soytarı, çingene, zenne, distopya, panoptikon, gözetim gibi kavramlar, damgalar, toplumsal cinsiyet rolleri ve ideolojik pratikler çerçevesinde sosyolojik boyutlarıyla çözümlüyor.
Bryan S. Turner Beden ve Toplum şimdi her zamankinden daha iyi... Turner, felsefi ve teolojik özlemleriyle organik ve kültürel köprüler kuruyor: sonuç, bedenlerle –erotikten açlık çeken bedenlere, çalışandan arzulayan bedenlere– harmanlanan bir toplumun etkili bir analizi.
Anthony Elliott, Flinders University
Bryan Turner, kendimiz ve bedenlerimiz hakkında düşünme şeklimizde devrim yarattı. Bu baskı... daha fazla entelektüel büyüme ve gelişme göstermektedir; yenilikçi fikirler zaten klasik bir anlayışı haber vermektedir. İnsan bedeni hayatımızın en bariz materyalidir; bu kitap, yirmi birinci yüzyılda bedenin anlamları hakkındaki bilgimizi derinleştirmemize olanak sağlamakta ve kendimiz için sunduğumuz ve kendimiz için inşa ettiğimiz olasılıkların (hem olumsuz hem de olumlu) eksiksiz ve özgürleştirici bir açıklamasını sunmaktadır.
Mary Evans, London School of Economics
Bu, beden sosyolojisini meşru bir araştırma alanı olarak yeniden açtığını iddia edebilecek bir kitabın tamamen revize edilmiş bir sürümüdür. Her bölümü revize edilmiş ve güncellenmiş olan, konunun tüm yönleri için eşsiz bir rehberlik sağlayan bu kitapta, alandaki son değişiklikleri ve Turner’ın kırılganlığın merkeziliği üzerindeki gelişimini yansıtan yeni materyaller bulacaksınız.
Kendinden emin ve yenilikçi olan bu kitap, alanın önde gelen yazarlarından birinin beden sosyolojisi üzerine en yetkili çalışma bildirisini sunmaktadır.
İkinci basım için övgü:
“Bu kitap, bedenin ve bedensel deneyimin sağladığı açıklamaların yeniden değerlendirilmesine ve eleştirel olarak karşılaştırılmasına yardımcı olacak şekilde yazılmış sosyal ve sosyolojik düşünceyi teşvik edici bir genel bakış sunuyor... Bu da değerli ve düşündürücü bir kitap olmasını sağlıyor.” –Medical Sociology News
“Analizi zorlayıcı olmaya devam ediyor... Kitap ilginç, iyi yazılmış ve güncel” –Health
Reyhan Yüksel Plastik cerrahi alanındaki estetik işlemler altın çağını yaşarken medikal/non-invaziv estetik işlemler en az ameliyatlar kadar tercih edilen toplumsal ve kültürel bir olgu hâline gelmiştir. Doğuştan gelen güzellik yerini edinilmiş güzelliğe bıraktığında elde edilen sonuç, yaşam tarzları ve tüketim alışkanlıkları üzerinden sembolik temsiliyet kazanır. Sınıfsal habitusun etkisinde oluşturulan estetik işlem tercihleri, her toplumsal sınıfta ve her toplumsal sınıfın bireyleri arasında farklı beklentilerle farklı anlamlar yüklenerek gerçekleştirilebilmektedir. Aynı operasyonun görünümü, her bireyde farklılaşan anlam ve beklentilerle bütünleşerek sınıfsal aidiyete uygun temsiliyet kazanarak beden habitusunu oluşturur. İşlemlerin kendisi ayrım oluşturan bir pratik olmazken bedende mesafenin hayat bulması ve sınıf ayrışmasının gerçekleşmesi, işlemlerin bedenle bütünleşmesinde yaşanır. Artık herkes aynı estetik işlemi yaptırabiliyor olsa da herkesin estetik işlemi bedeninde taşıması ve temsiliyeti hiyerarşik üslup kazanır. Her birey, ait olduğu toplumsal sınıfın beden temsilleriyle estetiği bütünleştirerek taşır. Yaptırılan işlemlerin bizzat kendisi ayrımsal pratik oluşturmamakla birlikte işlemler ayrışmalar üzerinden anlamlandırılmaktadır.
A. Teyfur Erdoğdu, İrvin Cemil Schick, Kadir Canatan, Murat Beyazyüz, Murat Dinçer Çekin, Mustafa Tekin, Nazife Şişman, Süheyb Öğüt İLEM Toplum Çalışmaları Grubunun günümüzde algılanan beden üzerindeki tartışmaların farklı disiplinler penceresinden sonuçlarını tahlil etmek üzere tertip ettiği Bedenin Anlamı ve Sınırları başlıklı seminer dizisinin tebliğleri Senanur Avcı ve Nuriye Kayarın editörlüğünde yayına hazırlandı. Çalışma, sosyolojinin yeni ve müstakil bir alanını oluşturmasıyla bilimlerin nesnesi haline dönüş en bedenin, Irvin Cemil Schick, Kadir Canatan, Mustafa Tekin, Murat Çekin, Murat Beyazyüz, Nazife Şişman, Süheyb Öğüt, Teyfur Erdoğdu gibi önemli ilim adamlarının gözüyle ilahi anlayıştan uzaklaşarak seküler bir "beden”e doğru sürükleniş hikâyesinden kesitler sunuyor. Eser, sadece bireyin varoluş ve mahremiyet alanı olmaktan çıkmış "beden'in değişen anlamı ve sınırları üzerine düşünmeye davet ediyor.
Yüksel Yıldırım Her iki motorun birbiriyle yarış ettiği anlaşılıyordu. Çünkü salların üzerindeki genç kızla delikanlı birbirlerine elleriyle işaret ediyorlar, sanki tehlikesiz bir eğlence ile meşgul olmuş gibi neşeli ve pervazsız görünüyorlardı…
- Bedia hakikaten cesur ve cesareti kadar da becerikli! Bak motor bu süratle bir dönüş yaptı, kızın düşmedi ve kendisini çok güzel tuttu. Halbuki diğer motordaki delikanlı denize yuvarlandı. Nevzat, kızın çok güzel, çok cazibeli. Onu senden isteyeceğim.
İsmi Nevzat olan ve kırk yaşlarında görünen erkek, arkadaşının bu sözünden birdenbire bir şey anlayamadı, hayretle sordu:
- İsteyecek misin? Neyi isteyeceksin?
- Kızın Bedia'yı!
- Nasıl isteyeceksin?
- Canım bir kız babasından nasıl istenir? Kendime zevce yapmak istiyorum.
- Sen çıldırdın mı?
- Katiyen çıldırmadım. Eğer sen razı olmazsan ben bizzat Bedia'ya bu teklifimi söyleyeceğim.
- Amma yaptın ha!.. Hiç ona böyle bir teklifte bulunulur mu? Bedia sert kızdır, sana aksi cevap verir.
- Bundan emin misin?
- Suat, şakayı bırak. Ben böyle şakalardan hoşlanmam. Sen de benim yaşımda bir adamsın.
Adem Sağır, Alev Erkilet, Köksal Alver, Lütfi Sunar, Özgür Arun, Seran Demiral, Uğur Zeynep Güven Beğeniler günümüz insanı için sosyal yaşamın merkezi bir konusuna dönüşmüştür. Müzikten yemeğe, giyimden tatile, konuşma biçiminden mekâna kadar beğenilerle ilgili meseleler gittikçe daha fazla öne çıkıyor. Dolayısıyla bireysel ile sosyalin kesişiminde yer alan beğeniler toplumsal değişimi anlamak bakımından her zamankinden daha fazla değer içeriyor. Elinizdeki kitap İLEM İhtisas Toplum Çalışma Grubu’nun 2016 Bahar döneminde gerçekleştirdiği seminer dizisinden derlenen altı yazıdan oluşuyor. Yazılar ağırlıklı olarak gündelik hayatta yaşanan toplumsal değişimi beğeniler üzerinden tartışıyor. Ülkemizde yeni yeni gündeme gelen beğeni sosyolojisi alanına temel bir katkı olacak bu eserin yeni tartışmaların zemini olması amaçlanmaktadır.
Mehmet Ali Karaman Hiçbir tarihî vaka bir anda şekillenmez. Vakalar mutlaka bir sürecin sonucunda açığa çıkar. 31 Mart gibi son derece önemli bir olay da elbette bu tanıma dâhildir. 31 Mart'ın da temellerini, devleti bu olaylar silsilesine götüren süreç içinde aramak en doğru yaklaşımdır. Bu yüzden mevcut çalışmanın 19. yüzyıl dönüşüm ve demokratikleşme hamleleri çerçevesinde ele alınması gerekir.
Bu çalışma, olayların birden çok sebebi olma düsturu ve mutlaka bir süreç dâhilinde gerçekleştiği yaklaşımı içerisinde 1909 yılında gerçekleşen 31 Mart hadisesinin sebeplerini bir asırdan daha fazla bir süre öncesinden başlayarak arayan bir araştırma niteliğindedir. Osmanlı Devleti'nin içerisinde bulunduğu durum ve devleti dönüştürme eğiliminde olan padişah, asker ve bürokratların bu süreç içerisinde yaptıkları hassas hamleler ile dâhili ve harici diyaloglar ele alınmıştır. Çalışmada 31 Mart ile alakalı çok sayıda arşiv vesikası başta olmak üzere gazete haberleri, hatıratlar ile dönemin çeşitli kaynakları değerlendirilmiştir.
Enes Talha Tüfekçi Ben Orda Yoktum (Şiir)
Enes Talha Tüfekçi
Hüseyin Akın Yazdığım anların tespitini yapabilmem için yazmadığım süreçleri hatırlamam gerekiyor. İlkokul, ortaokul, lise ve fakülte yıllarımdan hafızamda kalan şeyler yaşadıklarımdan çok okuyup yazdıklarım oldu. Hep içerden dışarıya doğru süzülen bir hayattı benimkisi. Arsızlık yapıp hayattan bir şeyler isteyecek cesarete sahip olmadığımdan sürekli hayata bir şeyler vermeye çalıştım. Kitaplarda göz ucuyla süzdüğüm dünya ile kâğıt üzerine kurgulayıp düşlediğim dünyanın dışında hayatla çok sıkı bir ilişkim olmadı. Yaşadıklarımla yazdıklarımı örmedim, yazdıklarımla bir yaşam dokudum kendime. Şiire ve hikâyeye aynı anda başladım. Ama büyük sözü dinleyip daha sonra hikâyeyi kendine yeni hayatlar edinsin diye uzak diyarlara gönderdim. Hikâyeye konu olacak müstesna yaşamlara belli mesafeden imrenerek baktım. Onları şiirime çağırdığımda bazen geldiler, bazen gelmediler.
Mizanur Rahman İslamın ilk dönemlerinden itibaren Müslümanların İslamın yayılması için göstermiş olduğu çabanın bir sonucu olarak 712 yılından itibaren Hint alt kıtasına askerî, ticari ve siyasi bazı girişimlerde bulunulmuştur. İslamlaşma hareketlerinin başlaması ile de 1203'te Bengal bölgesi fethedilmiştir. Bölge farklı Müslüman hükümranlıklara ev sahipliği yapmış ve siyasal zeminin uygunluğu bölgenin önemli bir göç merkezi hâline gelmesini sağlamıştır. Ayrıca doğal kaynakların zenginliği, ticaret olanaklarının ve iş imkânlarının fazlalığı nedenleriyle ticari bir hüviyet de kazanan bölgede böylelikle ciddi bir Müslüman nüfus oluşmuş ve İslami çalışmalar birçok yönüyle önemli ölçüde yaygınlaşmıştır. Bunların en önemlilerinin başında ise hiç şüphesiz çeviri ve özellikle de meal çalışmaları gelmektedir.
Bangladeş, Arakan ve Hindistan'ın birkaç eyaleti dâhil olmak üzere yaklaşık üç yüz milyon insan, beş bin yıllık eski bir tarihe sahip olan Bengalce konuşmaktadır. Toplam nüfusun çoğunluğunun Müslüman olması hasebiyle Kur'an-ı Kerim'in Bengalce tercümesinin geliştirilmesi zamanın bir ihtiyacı olarak görülmüştür. Bu arada Bengalce Kur'an-ı Kerim'in çeşitli tercümelerinin yanı sıra bazı tefsirler de yayınlanmıştır. Bu minvalde dünyanın en ünlü Arapça tefsirlerinin çoğu Bengalceye çevrilmiştir. Hâlihazırda Kur'an-ı Kerim'in elliden fazla Bengalce çevirisi bulunmaktadır. Bu çevirilerin bazıları kurumsal, bazıları ise şahsi olarak yapılmıştır. Neticede yaklaşık yedi yüz yıllık süre zarfında Bengalce meal çalışmaları farklı birçok özellikleriyle günümüze kadar ulaşmıştır.
Burcu Başaran, Derya Tatman, F. Dilek Himam, Gülderen Çavuş, İlke İlter Güven, İzzet Duyar, Kâmil Ahat, Menekşe Sakarya, Merve Çeltikci, Nesrin Kacar, Nurgül Kılınç, Özge Ural, Saliha Ağaç, Serdar Egemen Nadasbaş, Velittin Kalınkara Giysi ve beden ilişkisi, her yerde farklı bağlamlarda farklı anlamları yansıtan sembollerle doludur. Giysiler, başkalarıyla olan etkileşimlerimizi etkileyen görünür sembollerdir. Giydiklerimiz; siyasetin, cinsiyetin ve kimliğin ifadesi için bir araçtır ve giyimi çoğu paradoksal olan karmaşık bir dizi mesajın köküne yerleştirir. Örneğin giyim, bireyi zevkleri aracılığıyla özgürleştirebilir ve aynı zamanda bedeni “kafesleyebilir” veya kontrol edebilir. İnsanlar neredeyse her zaman giyinik olsalar da giysi ile beden arasındaki ilişki, şu ana kadar nispeten daha az keşfedilmiş durumdadır. Giysi, benliği fiziksel ve psikolojik olarak şekillendiren, bedenlenmenin çok önemli bir yönüdür. Son yıllarda sosyal bilimler, bedene yönelik disiplinler arası dikkat çekici bir ilgi artışına tanık oldu. Kitap; bedenimizin boyutu, biçimi ve tavrı gibi belirli yönlerinin, günlük yaşamın sosyal organizasyonu hakkında neler ortaya çıkardığını ve bedenin dünyayla ve etrafımızdaki insanlarla ilişki kurmamız açısından ne kadar önemli olduğunu incelemektedir. “Benim Bedenim Benim Giysim" kitabı, gösterge bilimin geniş bir bağlam yelpazesinde bedeni ve giysiyi anlamak için nasıl ikna edici bir şablon sağlayabileceğini göstererek bedenimiz ve giydiğimiz şeyin anlamı ile ilgilenen herkes için temel bir okuma sağlayacaktır.
Levent Bayraktar Henri Bergson, 20. Asırda Felsefe Tarihini kökten etkilemiş büyük bir filozoftur. Felsefeye yeni kavramlar, problemler ve problematikler kazandırmıştır. Elinizdeki bu kitap, bir yandan Bergson felsefesi ile yeni tanışan okuyucular için bir giriş ve başlangıç işlevi görmekte, bir yandan da ileri okumalara ve temel problematiklere doğru yönlendirmektedir. Filozofu ilkin, hayatı eserleri ve felsefesi bağlamında irdeleyen eser, daha sonra onu hem kendi çağı, hem de felsefe tarihi içerisindeki yeri itibariyle de kavramak isteyen okuyuculara rehberlik etmektedir. Bu yönüyle telif ve tercüme olmak üzere Türkçe literatürde sınırlı sayıda olan Bergson incelemeleri arasındaki yerini almaktadır.
Bergson isimli bu kitap, yazarının konu ile ilgili, yirmi yılı aşkın çalışmalarının bir neticesidir. Daha önce “Bergson'da Ruh-Beden İlişkisi”, “Bergson'dan Mustafa Şekib'e Gülme” eserlerinden tanıdığımız yazar; Türkçe'de Bergson hakkında kaleme alınmış ilk kitap olan Suphi Ethem'in “Bergson ve Felsefesi” adlı eserini de neşretmiş bulunmaktadır. Ayrıca Türkçe Felsefe Ansiklopedileri ve kolektif bazı Filozoflar Antolojilerinde de Bergson maddelerini kaleme almıştır.
Levent Bayraktar Bergson, Nobel Edebiyat Ödülü’ne lâyık görülmüş filozoflardan biridir. Yaşadığı çağda dersleri ve konferansları büyük bir hayran kitlesi tarafından merakla takip edilmiştir. Bunda, geniş bir kültüre ve kuvvetli bir hitabete sahip olmasının payı büyüktür. Bilimlere müracaat eden fakat bilimci ve pozitivist olmayan Bergson, düşünceyi fenomenlerle sınırlandırmadan, insan zihninin merak ettiği ve sorguladığı en yüksek meselelere kadar yönelir. Eserlerinde; sağlam bir muhakeme, tahlil ve tenkit neticesinde verili olanı aşan bir teklif sunar. Matematik, fizik, biyoloji, psikoloji, sosyoloji ve hatta teoloji alanları üzerine oturttuğu felsefesi; bilimlerle bütünleşebilen bir metafiziğin mümkün ve meşru olabileceğinin örneği gibidir. Bu bakımdan Bergson’u okumak ve incelemek felsefeyi, felsefenin sınırlarını genişleten bir filozoftan öğrenmek anlamına da gelir.
Bu kitapta, ruh ile beden ilişkisinden hareketle Bergson felsefesinin, felsefe tarihindeki yeri ve konumu irdelenmektedir. Böylece eser bir yandan Bergson metafiziğiyle, bir yandan ruh-beden ilişkisiyle ve diğer yandan da pek çok felsefi ekolle karşılaşma imkânı sunmaktadır. Bu bağlamda materyalizm, pozitivizm, natüralizm, entelektüalizm, kritisizm, paralelizm, finalizm, mekanizm, evolüsyonizm gibi akımlar gündeme gelmekte ve incelenmektedir.
Levent Bayraktar - Zeynep Tek Elinizdeki kitap, Mustafa Şekip Tunç'un 1921'de Henri Bergson'dan adapte etmek suretiyle tercüme ettiği Gülmek Nedir? Kime Gülüyoruz? adlı eseri merkeze alarak, bir dönem tahlili niteliğinde hazırlanmıştır. Eserin Latinize edilmiş hâli de bu çalışma ile yaklaşık yüz yıl aradan sonra ilk defa okuyucu ile buluşmaktadır. Mustafa Şekip'in konuyla ilgili olarak yazmış olduğu makaleler dizisinin de yer aldığı bu çalışmada; Mehmet Emin Erişirgil ve Abdülhak Şinasi Hisar'ın eser tanıtımları da bulunmaktadır. Ayrıca; Bergson felsefesini, Bergson'un felsefe tarihindeki yerini, Türk düşüncesine etkisini, Türkiye'deki Bergsoncu denebilecek düşünürleri ve genel hatlarıyla Cumhuriyet Dönemi Türk düşüncesini, Gülme adlı eserin Bergson felsefesi içindeki yerini irdeleyen bir mülakat ile Mustafa Şekip Tunç'un düşüncesini tanıtan bir bölüm de yer almaktadır.
***
Filozof ve ruhiyatçılar arasında gülme vadisinde bilhassa komik şeylerden gelen gülme meselesini aydınlatmak alanında Bergson'un aldığı vaziyet, onun orijinal olan dünya görüşünden bir parça, bu görüşle hemahenk olan bir nazariyedir.
Mustafa Şekip Tunç
***
Hande ve komikliğin bu güzel izah ve tefsiri, doğrudan doğruya mihanikiyette, cümle-i hayatiyenin, hayatın ve zekânın tersini ve aksini gören Bergson felsefesinin tatbikatından neşet ediyor ve bu nazariyenin psikolojik ve edebî neticelerinin harikulade müsmir olduğunda şüphe yoktur.
Abdülhak Şinasi Hisar
***
Böyle kıymetli bir esere elbette muhtaç idik. Şekip Beyefendi'nin meşkûr mesaisi bu ihtiyacımızı tatmin ediyor. Muharrir,Bergson'un eserini sadece telhis etmekle iktifa eylemiyor; “gülme” hakkında muhtelif fikirleri de nakletmek suretiyle bir “medhal” vücuda getiriyor. Eser, kim güler, kim gülünç olur, ne şartlarla gülebiliyoruz bu cihetleri tetkik eyliyor. Bu bahislerde yalnız gülmenin değil, umumiyetle ihtisaslarımızın mühim kanunlarına da temas ediyor. En nihayet Bergson'un sanat hakkındaki nazariyesine muttali oluyoruz.
Mehmet Emin Erişirgil
Murathan Yılmaz Beşerin insan nevinden çok azının cennete gireceği izlenimi uyanıyor ortalama zihinde; eslafın yazdıklarına bakınca, dilden dile aktardıklarını işittikçe, içtimai hayatta yaşanılan olaylardan yeter akılla çıkarım yaptıklarımızca.
İnsan ki nitelik ve nicelik gelişme inkılabını layıkıyla gerçekleştirmiş, “mucizevi başlangıca sahip ömrü, cihanşümul dimağı, engin vicdanı, kâmil ahlakı” sicili olacak neyi varsa bihakkın didinerek, özen göstererek itina ile sunmaya hazır beyazlarda saklamış, ikinci hayatta “lebbeyk” (buyurunuz) sözüyle tüm varlık nezdinde beyan edebilecek göz bebeği canlı.
Bu muhteşem muazzez canlı da arza geldiği günden beridir: «acıkmış» kimi sarayda süt kebabı tenavül (yemek yemek) buyurmuş, kimisi zerzevatla Bağdat'ı tamir etmiş (karın doyurmak); «sevmiş» bazısı destanlardan taşarcasına methedilmiş, bazısı mahbup yahut mahbubesinin peşinde kovalamaktan bizar olmuş; «aşka tutulmuş» kaçı sema dönerek mısralarca divan yazmış, kaçı bihuş (divane) kalmış; «seyahat etmiş» çelebisi gezerek muteberliğe yükselmiş, ebbal (deve çobanı) olanı karın tokluğuna taban çürütmüş; «hırsına yenilerek saldırmış» kâh sultan gözüne girip eşsiz komutan veliaht olmuş kâh esir düşüp meydan meydan satılmış; «düşünmüş» uğraşı fikir olan yürüyerek (peripatetik) muallim-i evvel olmuş, fikirden yoksunu köşe bucak öğretmenden kaçar olmuş; «yazmış» kimisininki yaldızlı varaklı harflerle işlenmiş kâşane saray kasırları bezemiş, kimininki kervan geçmez coğrafyalardaki ağaç kabuğunda açılan oyuklarda mağara duvarlarında keşfedilmiş; «şair olmuş» kimisi dinleyenlerce yüceltilip şair-i azam unvanlı nam salmış, kimisi dinleyicisinin (Platon) ideal şehrinden filozoflara düşman görülüp uzaklaştırılmış; «tapınmış» çobanlık yapanı dağda ovada mağarada dahi inanmış tek ilah Allah-ı Zülcelal'e, şehirlerin merkezinde meclislerin başköşesinde kitaplar dolusu kaynak gölgesinde olanı ya Sekendiz'e (Satürn) boyun eğmiş ya envaiçeşit mamulden mürekkep puta eğilip tapmış, daha nice sanları ve kipleriyle bazen yalpalayarak bazen de tam yol stabil (istikrarlı) yaşlanmaya öğrenmeye devam edegelmiş.
Elinizdeki kitap (on altı kitaplık serinin ilki) birinci hayat bitimi sonsuz mutluluk yerine kavuşma isteğiyle insan olma vasfına erişme gayreti sergileyenin bu seyrinde güvenilir sayılmaya, esenliğe çıkmaya, erdemli anılmaya, iyilikle yanmaya, merhametli davranmaya, ruh inceliğine kavuşmaya, arınmışlığa ulaşmaya dahası feragat gösterebilmeye vasıl olması için bilindik kerterizleri farklı usulle naçizane sunma gayesi taşımaktadır. Maksudum “Beyaza bürünmeden, beyaza dökülmeyi sağlamaktır.
“Doğduğunda, öldüğünde ve yeniden dirildiğinde Allah'ın selamı üzerine olana.”


Çağrı Erhan ABD, Türkiye’nin müttefiki. Bazılarına göre iki ülke arasında stratejik ittifak ilişkisi bulunuyor. Bunu stratejik ortaklık olarak adlandıranlar da var. Her ne hikmetse, Türkiye yakın tarihte en derin dış politika ve güvenlik sorunlarını bu stratejik müttefikiyle yaşamış. Bu sorunların çoğunu biliyoruz. Bazıları ise tarihin tozlu raflarında kalmış. Haşhaş Sorunu Türk-Amerikan ilişkilerinde bir döneme damgasını vurmuş ama sonradan unutulmuş konulardan biri. Beyaz Savaş, ABD’nin iç siyasi hesaplarının Türkiye ile ilişkileri nasıl zehirlediğini bütün yönleriyle gözler önüne seriyor. Anadolu’da binlerce yıldır tarımı yapılan haşhaşın Türkiye ile ABD arasında neden ve nasıl bir kriz konusuna dönüştüğünü okurken, Osmanlı’nın son yüzyılından, Atatürk döneminden ve 1970li yıllardan kesitlerle karşılaşacaksınız. ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımında geçmişten bugüne pek de değişen bir şey olmadığını gördüğünüzde ise şaşıracaksınız.
Burcu Aydın İnsanlar arasındaki iletişimi sağlayan dilin gizemi günümüzde hâlâ çözülebilmiş değildir. Bir dizi sesten nasıl sözcük ve sözcük gruplarını oluştururuz ve onlardan nasıl karmaşık anlamlar elde ederiz? Kelimeleri zihinsel sözlüğümüzde nasıl organize ederiz ve gerekli olduğunda geri çağırırız? Sözcükleri birleştirip nasıl bir üst boyuta geçip tümceler oluştururuz ve bu tümceleri farklı ortamlarda farklı anlamlara gelebilecek şekillerde kullanabiliriz? Beynimizde anlamlandırma süreci nasıl gerçekleşmektedir? Bu kitap bu soruların cevaplarını psikodilbilimsel ve nörodilbilimsel yaklaşımlar ve modeller çerçevesinde anlatırken aynı zamanda dilin kökeni ve beyindeki işleyişi ile ilgili bilgiler de vermektedir.
Tahir b. Hüseyin Mâverâünnehir'de Tâhirîler Devleti'nin (821-873) kurucusu Tahir b. Hüseyin'in (776-822) kaleme aldığı kadim siyasi bilgeliğin ölümsüz eseri (İlk Baskı: 821)
------------------------------------------------------------------------
Bunu kaleme alan Tahir, din ve dünya işlerine, siyaset, yönetim, devlet başkanı ve halkın yararı, iktidarın korunması, halifeye itaat edilmesi hususlarıyla ilgili, değinmedik hiçbir konu bırakmamış; hepsine dair öğütlerde bulunmuştur. Abbâsî Halifesi Me'mûn (786-833)
İnsanlar bu kitapçığı güzel bulmuş ve onu elden ele dolaştırmışlardır. Ünlü tarihçi İbn Kesîr (1301-1373)
Tahir b. Hüseyin'in, Halife Me'mûn tarafından vali olarak atanan oğluna yönelik kaleme aldığı bu tavsiyeler, bir yöneticinin dikkat etmesi gereken ilkeler konusunda yazılmış en iyi örneklerden biridir. O, bu meşhur kitapçıkta, oğluna, yeni görevlerinin ifasında ihtiyaç duyacağı bütün dinî ve ahlaki konular, dinî hukuka dayalı siyasi ilkeler ve iktidarın doğasına ilişkin kurallar hakkında tavsiyelerde bulunmakta, onu hiçbir devlet adamının ve hatta sıradan bir insanın ilgisiz kalması düşünülemeyecek ifadelerle erdem ve iyilikleri gerçekleştirmeye teşvik etmektedir. Hukukçu siyasi düşünür İbn Haldûn (1332-1406).
Eser; devlet başkanları, bakanlar, komutanlar ve hâkimler için gerekli tavsiye ve ödevleri içermektedir. Şeyhülislam Damadzâde Ahmed Efendi ( 1665-1741)
Tahir b. Hüseyin, kitapçığında, yönetim etiğinin ve ideal yöneticinin teorik çerçevesini sunmaktadır. İngilizsever tarihçi ve oryantalist Clifford Edmund Boswort (1928-2015)
Adem Öğüt 21. yüzyılda enformasyon ve yönetim teknolojilerinin insan kaynakları, organizasyon yapıları, yönetim sistemlerine yönelik dönüştürücü etkileri akademik ve pratik platformlarda tartışmaların ön sıralarında yer alıyor. Enformasyon teknolojilerinde yaşanan çarpıcı gelişmelerle birlikte, zihinsel etkinliklerin artık işletmelerde üst yönetimin tekelinden çıktığını ve aksine organizasyon çapında yaygınlaştırıldığını görüyoruz.
Kitapta bilgi yönetimi, küresel sistemde örgüt yapıları, yönetim modelleri, bilgi kalitesi, bilgi ekonomisi, hizmet kalitesi gibi yaygın başlıkların yanı sıra son yıllarda iş dünyasının ana gündem maddeleri arasında yer alan e-ticaret, veri madenciliği, inovasyon yönetimi, entelektüel sermaye, bilişimci girişimcilik, teknoloji yönetimi ve sanal yapılar konularına da derinlemesine yer verilmektedir.
Kitabın; yöneticilere, yönetici adayları olan öğrencilere ve akademisyenlere verinin bilgiye, bilginin yoruma, yorumun karara ve kararın eyleme dönüştürülmesi serüveninde faydalı olması umulmaktadır.
Ali Kavak Bilgi, insanlığın gelişimine yön veren en güçlü araçtır; toplumları dönüştüren, problemleri çözen ve yeni ufuklar açan hayati bir kaynaktır. Bilgi, insanlığın evrimini ve sürekli ilerlemesini temel düzeyde etkileyen önemli bir güçtür. Bu nedenle bilginin değeri, artan bir oranda kabul görmektedir ve aynı zamanda bilgi güvenliğinin önemini artırmaktadır.
Elinizde tuttuğunuz kitap, bilgi güvenliği alanında önemli bir başvuru kaynağı ve rehber niteliğindedir. Bu kitap, üniversite kütüphanelerinin karşılaştığı bilgi güvenliği zorluklarına odaklanarak, bilgi güvenliği yönetiminin temel kavramlarını detaylı bir şekilde ele almaktadır.
Modern çağın getirdiği dijital dönüşümle birlikte, üniversite kütüphanelerinin dijital ortamda hızla büyüyen bilgi ve verilerin güvenliğini sağlama sorumluluğu da artmıştır. Bu zorlu süreçte, bilgi güvenliği yönetimi kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle kitap, bu alanda çalışan araştırmacılar, öğrenciler ve ilgi duyan herkes için ihtiyaç duydukları temel bilgileri sunmaktadır.
Kitaptaki bilgiler, güvenliği tehdit eden unsurları anlamak için okuyuculara bilgi güvenliği ekosisteminin önemli bileşenlerini detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Aynı zamanda, bilgi güvenliği politika ve standartlarının oluşturulması ve uygulanmasında rehberlik etmektedir. Teknik ve sosyal açıdan, kapsamlı bir yaklaşımla, bilgi güvenliği yönetiminin temel süreçlerini ele almaktadır.
Umarız bu değerli çalışma, sizler için bilgi güvenliği alanında yeni ufuklar açar ve güvenli bir bilgi ortamının oluşturulmasına katkı sağlar. Keyifli okumalar.
Muhittin Adıgüzel Küreselleşen dünyada bir ülkenin kalkınma ve refah düzeyi, iç dinamikler kadar dış dinamiklerce de belirlenen bir olgudur. Günümüzde, Bilgi Ekonomisi ve Küreselleşme eksenlerinde şekillenen dünya ekonomisi ve küresel rekabet ortamı içerisinde, Türkiye'nin; kalkınma ve refah hedeflerini gerçekleştirebilmesinin, sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayabilmesinin ve başta cari açık ve işsizlik olmak üzere önemli kronik yapısal sorunlarını çözebilmesinin gerek ve zorunlu koşulu, küresel rekabet gücüne sahip bir ekonomi olmasıdır. Bu düşünce bağlamında, konunun bir proje bütünlüğü içinde çeşitli boyutları ile incelenip irdelendiği beş yıllık çalışmamızın sonuçları bu kitabımızı da kapsayan;
1. Ekonomik, Kültürel ve Politik KÜRESELLEŞME ve SONUÇLARI
2. Bilgi Toplumu ve Küreselleşme Bağlamında KÜRESEL REKABET ORTAMI
3. ULUSLARARASI REKABET GÜCÜ Belirleyici Faktörler ve Ölçülmesi, Türkiye Bağlamında Bir Değerlendirme
4. TEKNOLOJİNİN KÜRESELLEŞMESİ
5. KÜRESEL REKABET GÜCÜ Türkiye için Sistematik ve Eklektik Bir Yaklaşım
6. TÜRKİYE EKONOMİSİ VE STRATEJİK DÖNÜŞÜMÜ
kitaplarımız ile ortaya konularak Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren ve belirleyecek önemli konularda katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Veli Denizhan Kalkan Varlıkları ve eylemleriyle yaşamımızı kuşatmış bulunan günümüz organizasyonları, rekabet ortamında hayatta kalabilmek ve etkilerini sürdürebilmek için bilgi üretmek zorundadırlar. Örgüt içinde ve dışında gerçekleşen karmaşık etkileşimler sonucunda açığa çıkan örgütsel bilgi, kuruluşlarda yeniliğe kaynaklık edebilmekte ve zaman zaman örgüt için âdeta bir can simidi işlevi görebilmektedir. Bu çalışmada örgütlerde bilginin nasıl üretildiği, yeni örgütsel bilginin nasıl yaratıldığı üzerinde durulmaktadır. Bilgi üretimi işletmecilik, kamu yönetimi, strateji, örgüt bilimi, teknoloji ve yenilik yönetimi gibi birçok alanın ilgi sahası içinde yer almaktadır. Bilgi üretiminin daha iyi kavranması; örgütlerin, örgütlerdeki insan davranışının, yönetim süreçlerinin, çalışma ilişkilerinin, kısacası çağdaş yaşamın pek çok boyutunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
Özgür Polat Bilgi profesyonelleri tarih boyunca bilgi kaynaklarının bir araya getirilmesi, erişilebilir kılınması, korunması ve gelecek nesillere aktarılması konularında kritik roller üstlenmektedir. Dünyanın en köklü meslekleri arasında yer alan bu özel alanda çalışanların ilk günden günümüze çok farklı iş süreçlerini yerine getirmesi beklenmiştir. Türkiye'de çoğunlukla kütüphane, arşiv ve müzelerde istihdam olanağı bulan bilgi profesyonelleri bu kurumlarda bilgi ve becerileriyle bilgi merkezinin işlevsel olmalarını sağlarken, bir yandan da toplumsal hizmet anlayışı ile bu kurumların sürdürülebilirliğine önemli katkılarda bulunmaktadır.
Değişimin neredeyse her alanda artan bir ivmeyle devam ettiği günümüzde, mesleklerin ve çalışanların yetki, görev ve sorumluluk sınırlarının devamlı değişmesi gerekmektedir. Özellikle bilgi teknolojilerinin gelişimi ve yaygınlaşması, bilgibilim alanında sürekli yeni yaklaşımların tartışılmasını ve kullanılmasını bir zorunluluk haline getirmiştir. Bilgi merkezlerindeki iş süreçlerine yansıtılan yenilikler ve paydaşların değişen ve çeşitlenen beklenti ve ihtiyaçlarına en hızlı biçimde uyum sağlamak, rekabet edebilmenin ana unsuru haline gelmiştir. En genel yaklaşımla, bilgi profesyonelleri bilgi ve becerilerini sürekli geliştirme bilinciyle meslek hayatına devam ederek, bilgi kaynaklarının gelecek kuşaklara aktarılmasını ve geniş kitlelerce erişilebilir hale gelmesini sağlayabilirler.
Bu çalışma, bilgi profesyonellerinin yetkinliklerinin alanın uzmanlarının görüşlerine dayanarak tanımlanmasının ürünüdür. Eğitim programları ve bilgi bilim alanında yer alan paydaşların beklenti ve ihtiyaçlarıyla yakından ilişkili olan bu konu, çok yönlü değişimin hızının derinden hissedildiği çağımızda, kısa bir zaman diliminin özeti olarak değerlendirilebilir.
Fazıl Yozgat Bu çalışmada bilgi ve İslam ekonomisi yoluyla kalkınma, teorik ve pratik bağlamda incelenmiştir. Francis Bacon’ın deyimiyle “Bilgi güçtür”. Her alanda güçlü olmanın yolu bilgiden geçmektedir. Royal Society’nin çalışmaları, Britanya’nın yüzyılın başında dünyada başat güç olmasında önemli etkenlerden biri olmuştur. Académie Française sosyal ve siyasal karışıklıklara rağmen sistemini bozmamış, Fransa’ya ekonomik ve sosyal güç olmada öncülük etmiştir. Alman Bilimler Akademisi, İtalyan Accademia dei Lincei ve İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi de ülkelerinde benzer bir rol oynamıştır. Japonya’nın bugünkü hâline gelmesine altyapı hazırlayan en önemli çalışma, Iwakura heyetinin ABD başta olmak üzere seyahat ettiği ülkelerin incelenmesi sonucu hazırladığı altı ciltlik bir rapordur. Bizde Encümen-i Daniş’in 12 yıl süreden sonra nedeni belirsiz bir şekilde dağılması ciddi bir kırılma noktasıdır. Tanzima’tan itibaren Batı’dan etkilenen Jön Türkler gibi akımların bilim ve kalkınmadan öte siyasal söylemlerle değişimi önermeleri, siyasal ve sosyal hayatın olağan akışında tutarlı olmamıştır.
Yine bu çalışmada İslam ekonomisiyle ilgili temel kavramlar analitik bir çerçevede incelenmiştir. Cemil Meriç’in deyimiyle, “Her tarif, bir tahriftir”. Mümkün olduğunca manayı tahrif etmeden İslam ekonomisinin temel kavramları analiz edilmiştir. Çünkü ekonomik hayata ilişkin temel ıstılahlar evrenseldir, bütün Müslümanları ilgilendirmektedir. İslam ülkeleri, doğal zenginliklerine rağmen ekonomik sorunlarına çözüm bulamıyorsa yapısal birtakım eksiklikler var demektir. Bu çerçevede, emeğin verimli kullanımı ve üretime katkısında uluslararası kuruluşların uyguladığı yöntemlerin ülkemizde de tatbik edilmesi noktasında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu eserle, “müminin yitik malı olan bilgiyi arama” ve “veren elin alan elden üstün olduğu“ düsturu ile “hayırda yarışma” ve “dünyayı mamur kılmak” için İslami düşünsel altın halkaya katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Mehmet Münip Babur Düşünce kuruluşları dünyada bir asrı, Türkiye'de yarım asrı geride bırakmışlardır. Batı'da özellikle ABD'de çok etkili kuruluşlar hâline gelmişlerdir. Küreselleşme süreciyle birlikte Küre üzerinde yayılmış ve sayıları ciddi şekilde artmıştır. Bu kuruluşların, Türkiye'de 2000'li yıllardan itibaren etkileri, görünümleri ve sayıları dikkate değer oranda artmıştır.
Böylesine önemli bir konuyu ele alan bu çalışma, sosyal bilim alanlarının farklı disiplinlerinde çalışan bilim insanlarını, toplumun okuryazar (literati) kesimini ve daha genel olarak tüm toplumu okuyucu kitlesi olarak hedeflemiştir.
Bu çalışma, Türkiye'de düşünce kuruluşları üzerine yapılan en kapsamlı ve alanında öncü doktora çalışmalarından birinin kitaplaştırılmış hâlidir. Kitap çalışması, alandaki güncel gelişmeler kapsamında en son verilerle güncellenmiştir. Bu hâliyle gerek işin uzmanlarına gerekse konuya ilgi duyan genel okura, kapsamlı bir literatür çalışması ve saha görüşmeleriyle desteklenmiş zengin bir içerik sağlamaktadır.
Çalışmada, öncelikle genel itibarıyla düşünce kuruluşlarının tanımları, tarihsel süreçleri ve tipolojileri ele alınmıştır. Ardından Türkiye'de düşünce kuruluşlarının karşılaştıkları sorunlar ele alınmış ve paydaşlarla ilişkilerine değinilmiştir. Ayrıca dünyada ve Türkiye'de bu kuruluşların genel görünümüne ilişkin güncel verilerle desteklenen bir resim ortaya konulmuştur. Daha sonra farklı bağlamlar üzerinden bilgi, iktidar ve politika alanının inşasında üstlendikleri rol ve işlevlerine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Nihayet çalışma, kapsamlı bir sonuç ve değerlendirmeyle sona erdirilmiştir.
İbrahim Öztuğ Bildirici Harita mühendisliği öğretim planında bulunan bilgisayar destekli harita yapımı dersinde kullanılmak üzere hazırlanmıştır. Bilgisayar destekli harita yapımı coğrafi bilgi sistemi alt yapısı üzerine bilgisayar destekli harita çizim ve tasarım konusunda temel bilgiler edindirmek mesleki yazılım kullanma becerisi kazanmak olarak belirlenmiştir.
Vural Başaran, Remzi Demir Bilim felsefesinin Türkiye'deki öyküsü, Alman filozofu Hans Reichenbach'ı (1891-1953) merkeze alan bakışın yardımıyla üç aşamada incelenebilir: Reichenbach Öncesi, Reichenbach Dönemi (1933-1938), Reichenbach Sonrası.
Bilim Felsefesi Bir Disiplinin Türkiye'ye Girişi (1860-1933) adlı bu denemenin maksadı, Reichenbach öncesi dönemdeki bilim felsefesi literatürünü incelemek ve kurucu metinlerdeki temel düşünceleri sergilemektir.
Karel Lambert - Gordon G. Brıttan Bilim felsefesinde yer alan günümüz gelişmeleri, 19. Yüzyıl sonlarına doğru ve 20. Yüzyıl başında meydana gelen bilim ve matematikteki bir dizi devrimsel gelişme tarafından hızlandırılmış ve yönlendirilmiştir. Bunların içinde en çok dikkati çekenler, Newton'un fizik kuramının (Einstein'ın Görelik Kuramı ve Kuantum Kuramı ile farklı biçimlerde ve farklı boyutlarda) çöküşü ve yer değiştirmesi, matematik için yeni temellerin ileri sürülmesi, matematiksel mantığın doğal bir sonuç olarak ortaya çıkması, mekanik biyolojinin doğuşu ve davranış bilimleri ile sosyal bilimlerin ortaya çıkışıdır. İngiliz şair John Donne'un “her şey paramparça, tüm ahenk gitmiş, tek kalan araç-gereç ve ilişki” dediği 16. ve 17. Yüzyıllardaki devrimsel gelişmelerin hızlandırdığı entelektüel kriz kadar yıkıcı olmasa da, bu gelişmeler, dönemin kültürel yapısı üzerinde derin bir etki yaratmış ve filozofları bilimsel bilginin kuruluşunu, bilimsel açıklamanın doğasını ve dünyanın bilimsel tasvirinin yeterliliğini yeniden incelemeye zorlamışlardır.
Karel Lambert ve Gordon Brittan'ın hazırladığı Bilim Felsefesine Giriş başlıklı bu kitapta yukarıda sıralanan gelişmeler ışığında, bilim felsefesinin açıklama, kuram, indirgeme vb. kavramları irdelenmekte ve bilim felsefesinin çağın temel sorunlarıyla ne denli yakından ilişki olduğu tezini özlü bir biçimde okuyucuya aktarmaktadır.
Remzi Demir Bilim kültürü, yeni kurulan bir akademik disiplindir ve maksadı, şahıslara güçlü bir “bilim anlayışı ve duyuşu” kazandırmaktır. Başka kültürler de vardır ve bunlar arasında en önemli olanları, “din kültürü", "felsefe kültürü", "ideoloji kültürü" ve "sanat kültürü"dür.
Bilim kültürü elbette diğer kültürlerin yerini dolduramaz; böyle bir girişim, insan düşüncesinde ve yaşamında muazzam bir boşluk yaratacaktır ancak dünyevi sorunların çözümünde bilimin iki büyük avantajının olması, hiç kuşku yoktur ki bilim kültürünü diğerlerinden çok daha tercih edilir kılar. Bu avantajlardan birincisi, bilimin dünya üzerine diğer bilgi sistemlerinden çok daha güvenilir bilgi üretmesidir. İkincisi ise maddi kültürü yaratan teknoloji ile bir “simbiyotik (ortak yaşam) ilişki” kurabilmesidir. Böylece bu iki özellik yüzünden bilim, toplumlara büyük bir güç sağlamakta ve kalkınmanın temel motoru hâline gelmektedir.
Remzi Demir, İnan Kalaycıoğulları Bilim Ne İmiş? Devrimler Çağında Bilim Antolojisi adlı bu seçkide, 1908-1938 yılları arasındaki Devrimler Çağı'nda Türk Matbuatı'nın saygın akademik ve popüler dergilerinde yayımlanmış olan ve dönemin bilim algısının kavranmasını sağlayan makaleleri topladık.
Yazarlar arasında kimler yok ki!
Ziya Gökalp, Sâtı Bey, Salih Zeki, Mustafa Şekip Tunç, Mehmed Halid, Mehmed Emin Erişirgil, Halil Nimetullah, Ali Rıza, Galip Ata Ataç, Mehmed Celal, Mustafa Nermi, Hâtemî Senîh, Mehmed İzzet, Köprülüzade Mehmed Fuad, Sabiha Zekeriya Sertel, Necmettin Sâdık Sadak, Kazım Şinasi Dersan...
Seçkiye giren makaleler bir bütün hâlinde incelendiğinde, Devrimler Çağı'nda (1908-1938) teşekkül eden “Yeni Bilim Anlayışı”nın kabataslak da olsa temel unsurlarının anlaşılması mümkün olmaktadır.
Bu seçki, ülkemizdeki bilim tarihi, bilim felsefesi ve bilim sosyolojisi çalışmalarına yeni bir soluk getirecektir.

Soner Aksoy Bilim politikasında önemli bir strateji de zaman kazanmaktır. Zaman kazanabilirsek maliyeti sıfır olan büyük bir servetimiz var demektir. Tasarrufun önceliği zaman üzerine olmalıdır. Sarfiyattan söz edilen yerde savurganlığın terk edilmesi ve bilinçlenme öne çıkmalıdır. Tasarruf gündemde ise israf da gündemdedir. İsrafın karşısında olanların, tasarrufun yanında olmaları tabiidir. Tasarruf, sadece insanın değil tüm canlıların ve hayatın vazgeçilmez bir eylemidir. Toplumlar geleceklerini, tasarrufların üzerine bina ederler. Fertler de kaynaklarını tasarruf ederek akıllıca ve yüksek verimle kullanarak hayatlarını sürdürmeye çalışırlar.
İnsanlara maliki olmadığı, limitlerini bilemediği, faydalandığı fakat kumanda edemediği bazı muazzam değerler de verilmiştir: Mesela insanın canı gibi. Can insanın en aziz varlığıdır. Korunması gerekir ancak korur muyuz, koruduğumuzu mu sanırız, burası meçhuldür. Can, bizde olmasına rağmen anladığımız manada bizim olmayan, doğumda da ölümde de kumanda edemediğimiz, dünya zamanı ile kaynaşmalı, Allah ile antlaşmalı bir cevherdir.
Bu nasıl bir bilmecedir ki sınırlı ve çok kısa bir zaman dilimi içerisinde, sınırsız bir hayatın varlığını öğrenmek ve kazanmak imkânı verilmektedir. Elbette bu zor ve ciddi bir iştir. Bence bu işi başaranlara “zamana egemen” olanlar denilebilir. Belki egemenlik iddialı bir ifade, yerine onunla savaşmayı bilenler denilebilir. Hangi mekânda ve zaman diliminde yaşarlarsa yaşasınlar, gerçekten onların kazancı en büyüktür. Zamana egemen olabilmek, bize ait olmayan bir akışı lehimize çevirebilmek demektir. Bu da ancak her geçen anın içerisinde var olan değerleri yakalayabilmekle olabilir. Yakalanan değerler, kaçırılan değerlerden fazla olmalıdır. Verimin gerçek anlamı buradadır. Kaçırılanlar israflarımız, yakaladıklarımız kazançlarımız ve tasarruflarımızdır. Zaman, ancak akarken yakalanan kazançlarla tasarruf edilebilen bir cevherdir. Zamanın en büyük kazancı öğrenmektir, bilgidir ve bilimdir. Gençlik yılları ve tahsil hayatı bu yönüyle çok önemlidir. Onun için ilk emir “Oku, Anla ve Bilinçlen”dir.
Sevim Tekeli, Esin Kâhya, Melek Dosay, Remzi Demir, Hüseyin Topdemir, Yavuz Unat, Ayten Koç Aydın Bilim tarihi, bilimsel bilginin gelişim sürecini inceleyen bir araştırma etkinliğidir ve tarihî bilgilerden yararlanarak bilimsel kuramların çeşitli dönemlerde doğuşu ve yayılışını, bilginlerin düşünce biçimlerini ve toplumsal kurumların gelişim sürecine etkilerini, felsefe, din ve sanat gibi diğer düşünsel etkinliklerle karşılıklı ilişkilerini, teknik bilginin oluşumundaki yerini, bireylerin günlük yaşamlarındaki değerini ve önemini sorgulayarak bilimsel etkinliği bütün yönleriyle tanımaya ve tanıtmaya çalışır.
Ali Çayköylü, Aslı Güller Çelik, Aslıhan Gürbüz, Ayşe Canatan, Ayten Er, Burcu Pınar Bulut, Burçin Çolak, Bülent Şam, Dursun Ayan, Ece Bekaroğlu, Emrah Emiral, Esra Zıvralı Yarar, F. Eray Dökü, Görkem Karakaş Uğurlu, Güven Mengü, Hatice Demirbaş, İ. Hamit Hancı, İlhan Tomanbay, Melek Pala Akdoğan, Metin Özarslan, Mustafa Yakar, Necati Sümer, Neslihan Gürbüz, Nesrin Karaca, Nurten Gökalp, Nurullah Ulutaş, Rüya Kılıç, Selçuk Kırlı, Selma Elyıldırım, Sertaç Ak, Sezer Oduncuoğlu, Songül Demir, Şenkal Kileci, Uğur Ersoy, Vesile Şentürk Cankorur, Yücel Dener, Zeynep Tezel Bir insanın ölümüyle kalmıyor intihar, bir halk sağlığı sorunu olarak da kabul ediliyor; çok boyutlu ve sadece intihar edenin yakınlarını değil toplumun ruh sağlığı başta olmak üzere pek çok şeyi etkiliyor. İntiharın farklı boyutları var, bir iki mesleğin işi değil; psikolog, psikiyatrist veya sosyologların ilgi alanını aşmış durumda. Adli tıp uzmanları, hukukçular, edebiyatçılar, tarihçiler ve farklı sosyal bilimcileri de ilgilendiriyor; onlar da bir dizi araştırma ile anlamaya, anlatmaya gayret ediyor.
Bu kitap aracılığı ile aslında önlenebilir bir olgu olan intiharı anlamak ve ona müdahale etmek isteyenlerin çalışmalarını bir araya getirmeye çalıştık. Sınırlı olsa da konuyu geniş bir yelpazede ortaya koymak için çok emek sarf edildi.
Kitapta; Tıp Bilimleri ve İntihar - Beşerî Bilimler ve İntihar - Hukuk ve İntihar - Tarih Aynasında İntihar - Dil, Edebiyat ve Sanatta İntihar - İntihar ve Gündelik Hayat - Sosyal Hizmetler ve İntihar - Türkiye’de İntihar olarak sekiz ana başlıkta toplanan çalışmalar bulunuyor. Bu çalışmalar toplumsal olarak tabu sayılan intihar literatürüne katkı sağlayabildiğince amacına ulaşmış sayılacak.
Zeki Tez Bu kitapta, Orta Çağ İslam dünyasında bilim ve tekniğin durumu, her bir bilimsel ve teknik uğraş alanı ayrı ayrı ele alınarak sergilenmeye, bu konularda bütünsel bir bakış açısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Kitaptaki konular genelde İslamiyetin doğuşundan 16. yüzyılın başlarına dek ele alınmakla birlikte, yer yer daha önceki ve sonraki dönemlerle de bağlantılar kurulmuştur. Bu döneme kısmen girebilecek olan Osmanlı bilim ve tekniğine ise yer verilmemiştir. Daha çok fen bilimleri ve teknik konular ele alınmıştır. Kitabın yazılmasında yerli ve yabancı çeşitli kaynaklardan yararlanılmış, çeşitli bilim insanlarının adları Arapça ya da Batı dillerindeki yazımından ziyade Türkçeye uygun olarak ifade edilmiş ve kitapta mümkün olduğunca anlaşılır bir yazım dili kullanılmaya çalışılmıştır. İlk basımı 2001 yılında yapılan kitabın genişletilmiş ve yenilenmiş ikinci baskısının alana ve tüm okurlara katkı sağlaması dileğiyle…
Zeki Tez Bu kitap, ülkemizde “Kimya Tarihi” konusunda ilk ve en kapsamlı tek kitaptır. Türkçede bu konuda, özet kitaplar dışında kapsamlı başka bir kitap yayımlanmamıştır. Kitapta tarih boyunca simya ve kimya ile modern çağda kimya sanayiinin biçimlenme koşulları ve gelişimi ele alınmıştır.
“Tarih” denince bizde, “Uydur uydur, yaz.” kabilinden genelde “hikâye” anlaşılır. Bu yanlış görüşün ipuçları, belki İngilizcedeki “history” (tarih) ve “story” (hikâye) sözcüklerinin benzeşiminde de görülebilir. Bu yanlış görüş, ilköğretimde çeşitli tarihsel olayların büyük oranda yalnızca dış görünümleriyle verilmesinden kaynaklanır. Konular belli belirsiz çeşitli nedenlere bağlanarak sayı kalabalığına boğulur, destansı anlatımlarla süslenerek izleyiciler etkilenmeye çalışılır. Oysa tarihsel olayları, çağının gerçekleri ışığında çeşitli toplumsal etmenlerin karşılıklı etkileşimi altında irdeleyip yorumlamak gerekir.
Fakülte ve yüksek okullarımızda genel bilim tarihi ve çeşitli bilim dallarının özel tarihleri, eskiden seçimlik ders olarak bile verilmemekteydi. Sevindirici bir gelişmeyle birkaç yıldan beri üniversitelerde bilim tarihi dersleri zorunlu ders olarak müfredatlarda yer almaya başlamıştır. Her şeyden önce belirli bir mesleğe yönelen bir kişiye, öğretimin hemen başlarında genel bilimin ve o mesleğin tarihini de öğretmek, ona mesleği ile ilgili daha geniş bir bakış açısı kazandırmayı, bilimsel buluşların değerini tarih içinde daha iyi bir yere oturtmayı, bilimin ve tekniğin hangi ilkel koşullardan günümüzdeki gelişmiş durumuna evrildiğini görmeyi ve o uğraşla ilgili bilim ve tekniğin geçmişini ve geleceğe uzandırımını daha iyi kestirebilmeyi sağlar.
“Maddenin bilimi” olarak kimya, toplumsal yaşamda güçlü değişimleri etkilemiş ender bir bilimdir. Diğer bilimlerle de bağlantılı olarak zengin düşünsel, felsefî, ruhsal, pratik ve sanatsal içeriği ve cepheleri vardır. Kimya; maddenin, dünyanın ve giderek evrenin anlaşılmasında vazgeçilmez bir bilimdir. Bilimler içinde kimya kadar toplumsal yaşamda güçlü değişimleri derinden etkilemiş başka bir bilim ve sanayiye rastlamak zordur. Toplumsal yaşamımızda yararlandığımız malzeme ve gereçler, ekonomik yaşamımızın güçlüğü ya da baş edilmez çevresel sorunlarımız, hepsi büyük oranda kimya ile bağlantılıdır. Bu bağlamda kimya olmadan, kimyaya değer vermeden, gelecek olmaz!
Bu kitapta, ilginç resimler eşliğinde eski çağlardan günümüze dek, dönem dönem kimya bilimi ve kimya sanayinin gelişimi, kimi açılardan ayrıntılara dek inen bilgiler eşliğinde, elverdiğince kolay anlaşılabilir bir dille sergilenmeye çalışılmıştır. Yine de kimyacı olmayan ya da en azından doğa bilimleri bilgisi yeterli olmayan okuyucuların kimi kimyasal kavram ve olguları yeterince anlaması, doğal olarak ek bir çabayı gerektirecektir. Kitabın son bölümünde, Türkiye’de kimya eğitiminin gelişimi ve Cumhuriyet döneminde kimya sanayinin gelişimine kısa bir bakış verilmiştir.
Kitabın sonunda konuyla bütünlük sağlamak üzere ek olarak element adlarının tarihsel kökenleri, kitapta geçen kimyasal ad ve terimler sözlüğü, kimya tarihinin önde gelen kaynak eserleri ve kişi adları dizini de verilmiştir.
“Madem geldik dünyaya / Çalışalım kimyaya.”
Kitabın öğrencilere ve genel okurlara yararlı olmasını dileriz.
Yüksel ÖZDEMİR Fikir, düşünce ve merak; teknolojinin gelişebilmesi için insanoğlunun olmazsa olmazlarındandır. Bilimsel çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan teknoloji ve sanayi, hayatımızın her alanında hayatı daha kolay hâle getirmiştir. Bilim, teknoloji ve sanayi arasında önemli döngüsel bir ilişki vardır. Bilimsel çalışmalar uygulamaya elverişli bilgi üreterek teknolojik gelişmelerin önünü açarken teknolojik gelişmeler de sanayi ve bilimsel araştırmaların daha uygun şartlarda yapılmasını sağlamaktadır.
İnsanoğlu fikir ve düşüncelerle doludur. Fikirler insanoğluna bir anda gelebilir fakat bu fikirlerin teknolojiye ve sanayiye adaptasyonu zaman alır. Bilim insanlarını keşiflere yönelten en büyük etkenin merak olduğunu unutmamak gerekir. Merak, bizleri bir yola sokabilir ve bir sonraki dönemeçte neler olduğunu araştırmaya yöneltebilir. Fakat bazen problemlerle karşılaşılabilir ve bu problemlere meydan okunabilir. Bazen de merak ettiğimiz konunun dışında başka konularla tesadüfen karşılaşılabilir. Dünyada her tür buluş; yetenek, merak ve cesaretin ürünüdür.
Öğrencilerime, dersin konusu içerisinde ismi geçen bilim insanlarının hayatlarını ve yaptıkları çalışmaları anlattığımda konuya son derece ilgi duyduklarını fark ettim. Bu durum beni, bilim insanlarının hayat hikâyeleri ve bilim dünyasında yaptıkları çalışmaları kaleme almam konusunda büyük ölçüde teşvik etmiştir. Bu kitap, genellikle pozitif bilimlerle alakalı çalışmaları içermektedir. Bunları ifade ederken kitabımızın bütün kesimler tarafından okunmasını sağlamak adına bilim insanlarının hayat hikâyelerini de anlatmayı seçmek benim için kolay bir tercihti ancak onların eserlerini ve yaptıkları çalışmaları kelimelerle ifade edebilmek çok da kolay olmadı.
Bu kitabın pozitif bilimlere merakı olan çocuklarımıza ve gençlerimize faydalı olacağını ve onlara ilham vereceğini düşünmekteyim. Bu kitabı oluştururken bilim insanlarının hayatları ve çalışmaları hakkındaki bilgileri hep aynı kalitede tutmaya çalışsam da bazı eksikliklerin olacağı kesindir. Bu kitapta takdim edilmiş olan bilim insanları sayesinde bilimsel çalışmalara hevesle yönelecek olan yetenekli gençlerimizin bilimin temelinin ne şekilde oluşturulacağını anlamalarına bir nebze de olsa yardımcı olmak temel hedefimdir.
Süleyman Hayri Bolay Uylaşımcılığın hareket noktası bilimde daha yüksek uylaşımların mümkün olacağı düşüncesidir. Bu anlayışa göre, bilimsel bilgiye, özneler arası bir uylaşımı sağlamadan ulaşmak mümkün değildir. Uylaşımcı anlayış, genellikle, bilimsel kuramların kurulmuş birer inşa (construction) oldukları iddiasındadır. Bu anlayış, kuramların olgulara dayandığını iddia eden tecrübeci görüşten faklı olarak deneysel alanın birden fazla kuramla açıklandığı görüşüne sahiptir.Ülkemizin yetiştirdiği önemli felsefecilerden birisi olan Süleyman Hayri Bolay'ın bu eserinde Emile Boutroux'dan konuya açıklık getirecek iki tercümeyle, kuantum fiziğinin kurucusu Max Planck'ın Modern Fizikte Âlem Tasavvuru'nda dile getirdiği başlıca fikirlerden Bilimin (Oto)kritiği (Auto Critique de la Science) adlı esere uzanan bir bağlamda meselenin tartışılmasıyla, Korkut Tuna'nın yazdığı ve Batılı bilginin ülkemizde tek eleştirisi olan Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine adlı kitap gözetilerek, ve kendi bütünlüğü içinde bilimin sonu iddialarına karşı çıkan Deniz Belen'in konuya dair bir yazısıyla geniş ve kuşatıcı bir bütünlük kurulmaktadır. Büyük devletler adına dünyayı sömüren ekonomik tetikçilerin bilim adına; ama bilimi yaymak kılıfı altında nasıl cinayetler işlediklerinin, milletleri nasıl sömürdüklerinin anlatıldığı Bilimin Değeri hem uylaşımcı akımı yakından tanıtmak, hem de bu vesile ile “Bilimin Değeri Meselesi” etrafında ülkemizde bilim adamları ve felsefeciler arasında yeni tartışmaların açılmasına katkıda bulunmak amacındadır.
Ömer Ertürk, Sinem Aydın, Beyhan Taş Bu kitabın temel amacı, üniversitelerin yüksek lisans programlarında sunulan Bilimsel Araştırma Yazma Teknikleri ve Etik dersi öğrencilerine bilimsel ilerlemelerinde kolaylık sağlamak; araştırmacıların, insanlar veya kamuya açık veri tabanlarından alınan verilerle araştırma yaparken göz önünde bulundurulması gereken etik standartların önemini ortaya koymaktır. Kitapta, akademik yazmanın içeriği, yapısı ve stili ile ilgili doğru ve yanlış ifadeleri içeren kısa yönergeler ve öneriler sunulmuştur. Ayrıca akademisyenlerin, özellikle her disiplinden tez danışmanı hocalarımızın, iyi yazma, düşünme ve yorumlama konusundaki beklentileri, bu beklentileri karşılamaya çalışırken öğrencilerin karşılaştıkları zorluklar, akademisyenlerin yöntemlerinin ve öğrencilerin stratejilerinin ilerlemeye nasıl yardımcı veya engel olduğu hakkında bilgi verilmiştir.
Araştırma yayınları, projeler ve öğrenme teorileri, günümüzde bütün kurumlar için çok önemli hâle gelmiştir. Kitap, ilgili bilimsel yöntemleri tartışmakta; daha yetkin bir yazım için akademik yazma becerilerinin gelişimine vurgu yapmakta; öğrenme teorilerinin öğrenilmesine katkı sağlamaktadır. Bu açıdan, hazırladığımız bu kaynağın, akademik yazılar kaleme almak zorunda olan herkese, bilimsel kariyerleri için daha iyi, daha hızlı ya da daha kolay akademik yazılar hazırlamasında faydalı olmasını dileriz.
Mehmet Ertaş, Sedat Özsoy Bu kitapta, bir araştırmanın bilimsel nitelik taşıyabilmesi için gerekli olan unsurlar, bilimsel araştırma süreci ve araştırma sonuçlarının raporlanması/sunulmasına dair temel hususlar üzerinde durulmuştur.
Araştırma yöntemleri ile ilgili kitapların çoğunda daha ziyade “veri toplama ve analiz etme” yöntemleri anlatılmaktadır ancak bu bilgiler ilgilenilen bilim alanına bağlı olarak değişmektedir. Bu kitapta, özellikle fen ve mühendislik alanlarında araştırmaya yeni başlayan birinin çok da kullanmayacağı çok teorik ve genel bilgilerden ziyade pratik olarak işine yarayacak hususların ayrıntılı olarak anlatılması yeğlendi.
Bu bakımdan kitabın içeriği; bilim ve bilimsel bilgi ile ilgili tanımlamalarla başlamakta, belirlenen araştırma konusuna yönelik literatür taraması bölümü ile devam etmekte ve araştırma sonuçlarının yazılı ve sözlü sunulmasına dair esasların verilmesi ile bitirilmektedir. Makalenin yayınlanmak üzere sunulması sonrasında geçireceği evrelerden en önemlisi olan hakem ve editör denetimine ilişkin ipuçları vermesi bakımından yararlı olacağı düşüncesiyle “Makale Hakemliği Yapma” başlıklı bir kesim ise ek olarak konulmuştur.
Niyazi Karasar İlk yazım ve basımı 1986 yılında yapılan kitap, 2016 yılında yeniden yazıldı. Gerçek hayatın karar süreçlerinde etkili oldukları gözlenen bütün algısal iradeler bilimsel ilgi alanına dâhil edildi. Böylece hayatı bir bütün olarak anlama, açıklama ve kontrolde yaşanan bilimsel araştırma sınırlıklarının kaldırılması ya da hafifletilmesi amaçlandı.
Kitapta, birinci kesimde “Bilimsel İrade Algı Çerçevesi” ve “Araştırma Eğitimi”; ikinci kesimde araştırma probleminin tanımlanmasından rapor hazırlamaya kadar olan “Araştırma Süreçleri” temel kavram, ilke ve teknikleri ile bir bütün hâlinde sunulmaya çalışıldı. Bu şekli ile, kitabın hemen her alanda ve her düzeyde, araştırmaya ilgi duyanların, seçerek yararlanabilecekleri bir kaynak olması amaçlandı.
Rapor hazırlamanın ayrıntıları, Yazarın aynı algı çerçevesiyle hazırladığı ikinci yazım ile birlikte yirmi birinci basımı yapılan “Araştırma ve Yayın Etiği” ilaveli “Araştırmalarda Rapor Hazırlama” kitabında verildi.
Remzi Kıncal, Çavuş Şahin, Erdoğan Köse, Rüştü Yeşil, Salih Zeki Genç, Arif Özerbaş, Hasan Hüseyin Özkan, Hüseyin Hüsnü Bahar, Ramazan Özbek Araştırmanın temel amacı; tanımlamak, açıklamak ve keşfetmektir. Günümüz toplumlarında bu konulardaki ihtiyaç giderek artmaktadır. Bilimsel araştırmaya daha çok kaynak ayıran toplumlar, daha fazla ön plandadır. Dolayısıyla, bilgi toplumunun insanını yetiştirecek olan öğretmen adaylarının da bilimsel araştırmaya ilişkin gerekli yeterliliklere sahip olmaları bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede hazırlanan kitap, hem sosyal bilimler hem de fen bilimleri alanlarında öğrenim gören öğrencilere, bilimsel araştırma yeterliliklerini kazandırmayı amaçlamaktadır.
Bu kapsamda, aşağıdaki konular ayrıntılı bir biçimde irdelenmektedir:
• Bilim ve araştırma kavramları
• Sosyal bilimlerde ve fen bilimlerinde araştırmanın temel özellikleri
• Nicel ve nitel araştırma yöntemleri
• Bilimsel araştırma basamakları
• Araştırma modelleri
• Veri toplama yolları
• Verilerin analizi
• Rapor yazma
• Araştırma sonuçlarının kullanımı
• İnternette bilimsel araştırma
İsmet Daşdemir Bilimsel araştırma; sorun bilinci oluşan konularda geliştirilen varsayımları test etmek ve sorunlara güvenilir çözüm yolları bulmak için sistemli ve planlı bir şekilde verilerin toplanması, sınıflandırılması, analizi, sentezi, açıklanması, yorumlanması, değerlendirilmesi ve rapor edilmesi suretiyle bilimsel bilgi üretme amacıyla yapılan düşünsel ve deneysel çabaların tümüdür. Sorunun çözümüne yönelik çok sayıda aşamadan oluşan, uzmanlık gerektiren, güç ve yorucu bir süreçtir.
Bu süreçte başarılı olmak amacıyla araştırmacıya başvuru kaynağı olarak Bilimsel Araştırma Yöntemleri adıyla hazırlanan bu kitap, otuz beş yıllık bilimsel ve mesleki bir çabanın ve kırk dönemlik bilimsel araştırma yöntemleri dersini okutmanın kazandırdığı deneyime ve bilgi birikimine dayanmaktadır. Kitap, hem biçimsel hem de deneysel (doğal, sosyal ve beşerî) bilimler alanında çalışanlara yardımcı olmak amacıyla bilimsel araştırmayla ilgili tüm konuları içerecek ve konular birbirleriyle bağlantılı olacak şekilde hazırlanmıştır. Bu amaçla kitapta bilim ve araştırmayla ilgili temel kavramlar açıklanmış; bilim sistemi, bilimsel araştırma ve araştırmacı, bilimsel araştırma süreci, bilimsel araştırma yöntem ve tekniği, veri toplama, verilerin analizi, istatistiksel yöntemler, araştırma sonuç raporunun yazımı ve yayın tekniği, yayın eleştirme ve değerlendirme ve bilimsel etik konularında bilgiler verilmiştir. Böylece bilimsel araştırma yöntemlerine ilişkin en önemli konular tek bir kitapta toplanarak, okuyucunun hizmetine sunulmuştur. Lisans öğrencilerinin yanı sıra yüksek lisans ve doktora öğrencileri ile genç araştırmacılara bilimsel araştırma yolunda temel ve güncel bilgileri içeren yararlı bir başvuru kaynağı hâline getirilmiştir. Konular sade ve anlaşılır bir dille, örneklerle, çizelge ve şekillerle anlatılmış ve açıklanmıştır.
Mahmut Kartal Bu kitap, bilimsel araştırma yapanların ihtiyaç duyacağı istatistiksel hipotez testlerini tanıtma, anlatma ve kullanım şekillerini gösterme amacını taşımaktadır.
Hangi durumda hangi istatistiksel testin kullanılabileceğini bilmek önemlidir. İstatistiksel hipotez testi tekniğinin hem eldeki verilere hem de hipoteze uygun olması gerekir. Test tekniği yanlış seçilirse veya uygun seçim yapılmasına rağmen uygulama şekli yanlış yapılırsa varılan sonuç güvenilir olmaz. Bu şekilde bir hata ile karşılaşmamak için hipotez testi tekniklerinin iyi bilinmesi gerekmektedir.
En yaygın kullanılan parametrik ve nonparametrik hipotez testleri örneklerle ve kolay anlaşılacak bir sadelikte bu kitapta sunulmuştur. Örneklerin her biri bir araştırma konusuna ışık tutacak niteliktedir.
Özellikle yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin faydalanacağı bir eserdir.