Sosyal Bilimler \ 41-41
Bekir Çelik Bu araştırmada Milli Güvenlik Kurulu Sekreterliğinin (MGKS) tarihçesi incelenmiştir. MGK Genel Sekreterliğinin öncülü olarak kabul edilen, 1933 yılında kurulan ve esas görevi milli seferberlik olan Yüksek Müdafaa Meclisinin (YMM) kuruluşu, değişen şartlara paralel olarak MGK Genel Sekreterliğine dönüşümü bütünsel bir süreç olarak ele alınmıştır. MGK Genel Sekreterliğinin Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci çerçevesinde gerçekleştirilen anayasal ve yasal değişikliklerle günümüzdeki halini alışı da çalışmanın odaklandığı konular arasındadır. Söz konusu kuruluşun tarihçesi içsel süreci dışında, dünyadaki benzer organizasyonlarla yapısal benzerlikleri ve farklılıkları da incelenmiştir.
İslam öncesi ve sonrası Türk ve İslam devletlerinde kurultaylar ve şuralar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Divan, Meşveret Meclisi, Meclisi Âla vb. yapılar incelenerek, tarihsel bağlamda bu kurumların işlevi ele alınmıştır.
Cumhuriyet sonrası dönemde ise milli güvenlik çalışmalarının yapısı ve gelişimi ele alınmıştır. Bu bakımdan 1922 yılında Harp Encümeni'nin kuruluşu, gizli bir kararnameyle kurulan Yüksek Müdafaa Meclisinin kuruluşuna kadar geçen süreçte oynadığı rol üzerinde durulmuştur. Bu nitelikte bir kuruluşun ilk kez kanuni bir nitelik kazanmasına vesile olan 1949 yılında Milli Savunma Yüksek Kurulu ve 1961 yılında Milli Güvenlik Kurulunun kuruluşu da çalışmanın ana konuları arasındadır.
Ayrıca çalışmada 28 Şubat sürecinde Milli Güvenlik Kurulunun tutumu, sosyal ve siyasal yaşamdaki sonuçları detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Ayşen BAKİOĞLU, Nur SILAY Karakter eğitiminin ana amaçları şunlardır:
• Kendine ve başkalarına saygı iklimi,
• Sorumlu vatandaşlık,
• Daha yüksek akademik başarı,
• Geliştirilmiş kişiler arası ilişkiler,
• Daha fazla öz disiplin,
• Daha az davranış sorunları,
• Güvenli okullara sürekli odaklanma,
• Olumlu bir okul kültürü,
• Geliştirilmiş işe alınma becerileri.
Gençlerin karakterinin son şeklini almadığı, hâlâ olumlu yöne çekilebileceği, başka bir deyişle karakterlerini iyiye yönlendirmek için geç kalınmadığına ve hâlâ umut olduğuna inanılmaktadır. Eğitim kurumlarında gerçekleşen ders dışındaki tüm faaliyetler de karakteri eğitme yöntemlerinden biri olarak kullanılabilir. Karakter eğitimi bireylerin iyi ile kötüyü ayırt etmelerinde, iyi olanı takdir etmelerinde ve iyi davranışlar sergilemelerinde yardımcı olma rolünü üstlenmiştir. Kaybolmakta olan değerler üzerine endişeye kapılan toplumlar, eğitim kurumlarının da üzerlerine düşeni yapmalarını beklemektedirler. Yükseköğretimde topluma hizmet etmeyi öğrenme etkinlikleri karakter eğitiminde kullanılan yöntemlerden biridir. Vatandaşlık eğitimi çerçevesinde sık olarak yer alan bu etkinlikler, karakter ve ahlak gelişimi için bir araçtır. İyi tasarlanmış, kaliteli topluma hizmeti öğrenme programlarının yararları analiz edildiğinde, karakter nitelikleri arasında yer alan öz yeterlik ve liderlik yeteneğinin de geliştiği bulunmuştur. Üniversitelerin, bireylerin birbirleriyle ve toplumlarıyla ilişkilerini şekillendirmede kuvvetli etkileri vardır ve hem öğrencilerinin hem de toplumun yararına temel insanî nitelikleri geliştirmek için birçok fırsata sahiptirler. Üniversitelerin topluma karşı bazı görevleri olduğu bilinmektedir ve bunlar arasında öğrencilerinin ahlakî sorumluluğu da yer almaktadır. Karakter büyük oranda erken toplumsallaşma ile oluşturulsa da yükseköğretim deneyiminin öğrencinin kim ve ne olması konusuna etkisi devam etmektedir. 21. yüzyılda üniversiteler büyük, açık ve farklı kurumlar olarak görülmektedir. Artan öğrenci sayıları yüzünden akademisyenlerin öğrencileri ile daha az doğrudan teması olmaya başlamıştır. Üniversiteler o kadar büyüktür ki öğretim elemanları öğrencilerinin değerlerini etkilemek için zayıf bir konumda olmakla birlikte, yükseköğretim kurumları öğrencileri hem kampüs hayatında hem de akademik çalışmalarında etkileme gücüne sahiptir. Dolayısı ile karakter eğitiminin üniversite düzeyinde de sürmekte olduğu fakat bunun bilinçli ve sistemli bir şekilde ele alınması gerektiği belirtilmektedir. Özellikle bu kurumların toplumdaki rolleri konusunda farkındalıklarının artması ve öğrencilerinin ahlâkî gelişimleri için kendilerini daha fazla sorumlu hissetmeleri gerekmektedir. Entelektüel dürüstlüğün en iyi işaretleri, hatalı şekilde ikiye ayrılmalara sürekli olarak direnmektir. İnsanlar, sürekli yanlış ikiye bölünmelerle karşı karşıya gelmektedir. Kelimeler ile yapılan bölünmeler, gerçekler ile hikâyeler, özne ile nesne, ideal ile gerçek, benlik ile toplum arasında bir sürü yanlış ikiye bölünmeler mevcuttur. Eğer öğrenciler, bu sadece bir parçası hatalı şekilde sunulan olgular ve yanlış anlatımlarla sürekli tartışma yapabilecekleri ortamlarda, derslerde bulunabilirlerse ve bu surette üniversiteden mezun olurlarsa karakter adına uygun bir eğitimi almış olacaklardır.
Kitapta karakter eğitiminin gelişimi, tanımları, diğer benzer kavramlarla ilişki ve farklılıkları, karakter eğitiminin önemi, ilk, orta ve yükseköğretimde karakter eğitimi, öğretmen yetiştirmede karakter eğitimi ve yükseköğretimde yapılmış bir araştırma yer almaktadır. Bu çalışmada genel olarak Karakter Eğitimi teorik altyapısı verildikten sonra yükseköğretimde ve öğretmen yetiştirmede Karakter Eğitimi konusuna odaklanılmıştır.
Murat Polat Teknolojinin baş döndüren hızı, günümüz örgütlerini özellikle teknoloji kaynaklı birçok türden belirsizlikle baş etme becerisi kazanmaya zorlamaktadır. Bu anlamda günümüz örgütleri için sosyal ağ teknolojisini temel alan bir açık liderliğe ihtiyaç olduğu öngörülmektedir. Dolayısıyla bu eser, örgütlerde yaşanan örgütsel belirsizlikler karşısında liderlik, teknoloji, örgütsel iletişim, örgüt kültürü ve yükseköğretimin yönetimi ile ilgili olan herkes için bir başvuru kaynağı olarak hazırlanmıştır. Kitabın organizasyonu içerisinde açık liderlik, sosyal ağları benimseme ve örgütsel belirsizlik kavramlarına dair bilgiler, kitaptaki bilgilerin daha kalıcı olabileceği bir düzenle sunulmuştur. Bu bağlamda kitaptaki konular tablo, resim, şema ve alan araştırması gibi destekleyici unsurlarla güçlendirilerek kitabın daha etkili olması amaçlanmıştır.
Bu eserin eğitim yönetimi temelinde öncelikle yükseköğretimin yönetimi veya yükseköğretimde liderlik alanlarında çalışan bilim insanlarına, lisansüstü öğrencilerine, konuya ilgi duyan bağımsız araştırmacılara ve çalışma alanı örgüt, yönetim, liderlik, belirsizlik, sosyal ağlar ve teknoloji olan herkese faydalı olması dileğiyle…
Habip Türker Transandantal fenomenolojinin diyalektiğini diskursif düşünmeyi, görgüsel olguları, ilineksel deneyimleri nötralize ederek ilerlediği ve herhangi bir inanç ve onun korrelatı olarak varlık kipine karşı nötr olduğu, zıt veya farklı şeyleri birleştirirken nötralize ederek hareket ettiği için nötral ya da yüksüz diyalektik olarak adlandırıyorum.
Platon diyalektiği diskursif düşünmeyi diskursif düşünme yoluyla araştırmanın sonunda devre dışı bırakmasına karşın, transandantal fenomenolojik diyalektik diskursif düşünmeyi nötrleştirme yoluyla felsefi düşünme veya araştırmanın en başında devredışı bırakmaya başlar. Elbette Husserl'in çelişmezlik ilkesinin ya da genel olarak mantık ilkelerinin geçerliliği konusunda kuşkusu yoktur. Bununla birlikte, yüksüzleştirici diyalektik hakikati mümkün tamlığında kavramak ve şeylerdeki olanaklı bağdaşmaz heterojen özsel tekillikleri ortaya çıkarmak için argümantatif aklı sınırlılığından ötürü askıya alır, dondurur.
İdris Ekinci İdris Ekinci - Yürüyelim (Şiir)
A. Bülent Alaner, Abdüllatif Çeviker, Ahmet Alp, Ahmet Cihan, Akile Gürsoy, Esra Buket Batur, H. Yaprak Civelek, Kazım Demirer, Mustafa Aydın, Mücahid Gürbüz Yüz Yıllık Cumhuriyet, Seçilmiş Perspektifler başlıklı bu kitap, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının can pahasına savaşarak kurdukları Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşadığı yüz yıllık süreçte genel olarak sosyal, kültürel, politik, dinî, ekonomik, demografik ve müzikle ilgili deneyimlerini, bilimsel bakış açılarıyla ele almaktadır. Ayrıca eser, bu yüzyılı incelemiş olan geniş akademik literatüre katkıda bulunmak üzere hazırlanmıştır. Çalışma yüz yıl içinde Türkiye'de nüfus değişimi, kültürel değişim, dinin işleyiş süreçleri, iktisadi büyüme ve dinamikleri, dış politikadaki gelişmeler, modernleşme sürecinin siyasi yönleri, sosyolojinin serüveni ve ruhumuzu güzelleştiren Türk müziğinin gelişim evreleri hakkında nesnel bilgiler ve çeşitli bakış açıları sunmaktadır. Yüz Yıllık Cumhuriyet, Seçilmiş Perspektifler, başta sosyal/kültürel antropoloji, sosyoloji, siyaset, kamu yönetimi, sosyal ve ekonomik demografi, tarih, uluslararası ilişkiler ve müzikoloji bölümleri olmak üzere sosyal bilimlerin disiplinler arası alanında çaba harcayan tüm lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri için birer referans katkısı olmakla birlikte çalışmalarında yapacakları eleştirel tartışmalar için tarihsel ayrıntılar ve özgün perspektifler içermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı ve geleceğin tüm 29 Ekimleri; barış, sevgi dolu duygu ve hedeflerle birlikte kutlu olsun!
Eray Sarıçam Yüzüm Şimdi Cumhuriyet (Şiir)
Eray Sarıçam
İsmail Şahin Hristiyan Avrupa, müslüman Türklerle karşılaştığı günden itibaren bir savaş ve mücadele içinde olmuştur. Bu mücadele, zamanla
Türklerin Avrupa'dan hatta Anadolu'dan atılmaları gerektiği anlayışına dönüşmüştür. Nihayet. Birinci Dünya Savaşı ile yenilen
Osmanlı Devleti'ni parçalama ve paylaşmaya başlayan İtilaf devletleri. Barış Konferanslarında Osmanlı ülkesinden alınacak
topraklar konusunda anlaşarak Türklerden İstanbul'un alınması ve Ege bölgesi. Ermenistan. Suriye, Mezopotamya, Kürdistan,
Filistin ve Arabistan'ın tamamen ayrılması görüşünde birleşmişlerdir. Dört bir taraftan kuşatılan ve kendisine hayat
hakkı tanınmayan Türk milleti, Anadolu'nun ortasında bir bölgede yok olmaya mahkûm edilmek istenmiştir. Türk milleti. Sevr ile kendisini yok etmek için uygulanan projeyi asla kabul etmemiş ve Mustafa Kemal Paşa ile başlattığı Millî Mücadeleyi zaferle taçlandırarak millî istiklâlini kazanmayı başarmıştır. Ancak aradan bir asır geçmesine rağmen Hristiyan dünya tarafından bu süre içinde gerek ülkemiz ve gerekse Orta
Doğu ve diğer İslâm coğrafyasına yönelik uygulanan ekonomik, askerî ve siyasi politikalar analiz edildiğinde Sevr projesinin her
zaman canlı tutulma istek ve gayreti açık bir şekilde görülebilmektedir. Bu kapsamda, çalışmamız günümüze ve geleceğe ışık tutması bakımından bir hatırlatma kitabı olarak hazırlanmıştır. Çünkü atalarımızın da dediği gibi: “Su uyur, düşman uyumaz".
Zafer Mehmet Fırat 21. yüzyıl alışılmadık bir neslin ön plana çıkmasıyla başladı. Bu nesil, kendinden öncekilere hiç benzemeyen karakteristik özelliklere sahip Z kuşağıdır. Onların hayatın getirdiği her şeye dair ilgileri, motivasyonları, yargıları ve tepkileri tamamen farklıdır. Önceki nesillerin hiç sahip olamayacakları birtakım eşsiz nitelikler de taşımaktadırlar. Çalışma hayatında kendilerine has özellikleriyle varlık göstermektedirler. Beğenilse de beğenilmese de kişilikleri neyse odur. Bu eserin başlangıcında kuşak kavramı ve kuşakların birbirinden farklılıkları genel hatlarıyla ele alınmaktadır. İlerleyen safhalarda Z kuşağının kim olduğu ve özellikleri detaylıca incelenmektedir. Z kuşağı üyeleri artık çalışma hayatında her geçen gün ağırlıkları artarak yerlerini almaktadırlar. Çeşitli parametrelere göre onların çalışma hayatındaki varlıklarının irdelenmesi, sonraki konu başlığını oluşturmaktadır. Son olarak da çalışma hayatındaki bu kuşağa yönelik somut yargılara ve önerilere yer verilmektedir. Artık çalışma hayatında varlar ve geleceği şekillendirme sorumluluğu onlarda. Bu kapsamda eser; araştırmacılar, ebeveynler, yöneticiler başta olmak üzere iş hayatının tüm mensupları ile Z kuşağına ilgi duyan tüm okurlara hitap etmektedir.
Osman Özbahçe Cahit Zarifoğlu Türk şiirinin, Türk edebiyatının büyük ustalarından biridir. Şiir, hikâye, roman, deneme, günlük, çocuk edebiyatı, tiyatro alan­larında ürün vermiş, yıllarca dergicilik, gazete yazarlığı yapmış çok yönlü bir sanatçıdır. Sağlığında sanatına ilişkin yazılanlar son derece sınırlıdır. Ölümünün ardından hakkında yazılar, dosyalar, özel sayılar, tezler, kitaplar hazırlanmış, anma programları düzenlenmiş, adı etrafında hatırı sayılır bir literatür oluşmuş­tur. Zarifoğlu literatürü önemli ölçüde güzel adam literatürüdür. Bu niteleme günümüz itibariyle Zarifoğlu'nun büyük şemsiyesidir. Ona ilişkin her açının prizması, bütün eserler­ini birleştiren büyük başlıktır. Eserlerini; şiirini, hikâyesini, romanını görebilmek, değerlendire­bilmek için bu adımı geçmek gerekmektedir. Zarifoğlu Efsane ve Şiir bu amaçla yazılmıştır. Zarifoğlu'nun yazarlık hayatı; Diriliş, Edebiyat ve Mavera süreçleri Yedi Güzel Adam kitabı ve kavramlaştırması temelinde işlenmiştir. Yedi Güzel Adam kitabının dünyada eşi yoktur. Kitap zamanla kendi medyasını, iletişim ağını, efsanesini üretmiş, toplumun bütün katlarına yayılmış, televizyon dizisine, popüler kültüre dönüşmüştür. Efsane ve Şiir bütün açıklığıy­la bu hikâyeyi anlatmaya çalışmaktadır.
Osman Özbahçe İns, hakikatin ve hayatın kavranışında dünya edebiyatının seçkin örnekleriyle kıyaslanabilecek bir kitaptır. İnsanın anlamını, hakikatine yabancılaşmasını sorunsallaştırmaktadır. Hikâye değeri Türk edebiyatına ışık tutacak niteliktedir. Zarifoğlu İns'teki Yabancı bu yolda atılmış küçük bir adımdır. Zarifoğlu'nun hikâyeleri insanın varoluş perspektifine yığılan, insanı ve hayatı mümkün kılan hakikatin kavranışı doğrultusunda hikâyelerdir. İns, dünya edebiyatının seçkin örnekleriyle metinler arası ilişkiler kuran parodik bir eserdir. Türk destanları, Camus ve yabancı fikri, André Gide Vatikan'ın Zindanları, Franz Kafka Değişim, Hermann Hesse Sidharta, İbn Tufeyl Hay b. Yakzân, Ferîdüddîn Attâr Mantıku't-Tayr ve Bertolt Brecht hikâyeler boyunca yorumlanan başlıca yazar ve eserlerdir. Özellikle Yabancı ve Mantıku't-Tayr, Zarifoğlu'nun derinlemesine etkileşime girdiği kitaplardır. Zarifoğlu İns'teki Yabancı, hikâyeleri bu etkileşimler merkezinde yorumlamaktadır. “İns”te Camus'nün Yabancı'sı doğrudan, Kafka'nın Değişim'i tersyüz edilmiş bir biçimde yeniden yorumlanmaktadır. “İns”te ve “Zal Tepesi”nde işlenen hakikat süreci Hesse'nin Sidharta'sı, Attâr'ın Mantıku't-Tayr'ı doğrultusunda insanın anlam arayışıdır. Kendini bulan insan hakikat temelinde insanlıkla buluşacak, varlığı anlam kazanacaktır. “Zal Tepesi” insanın kendine, iç dünyasına, “İns” iç dünyadan hareketle insanlığa yolculuğudur.
Musa Güner DNA tests reveal with fascinating clarity the kinship that ties Zaza tribes together. More than 8,500 potential DNA relatives emerged in my results. The DNA tests show a calculation of how close we all are. The challenge for me was to find out exactly how we are related. Virtually all 220 Zaza tribes have participated in DNA tests. To determine my relatives, my DNA profile has been compared to approximately 3,500 Zaza individuals from around the world. The compilation table presents average values of the estimated ethnicity distribution of the Zaza candidates for different DNA testing companies. DNA is the tree of the unwritten folk groups. Effective isolation has given the Zaza people their own DNA. It shows that exclusivity and endogamy in the heartland “Zazadiyar” has made the DNA of the Zazas a distinctive species. DNA, languages, migrations, religious environments, living habits, agricultures and cultural activities are the pieces of the puzzle that contributes to knowledge of the ancient Zaza people. The reasoning around this is a creative way to research our ancient ancestry.
Riyad Mansur el-Huleyfî İslam'ın beş şartından biri olan zekât; dinî bir görev, mali bir ibadet ve toplumsal bir yükümlülüktür. Zekâtın farziyetini kabul etmeyen kişi Müslüman sayılmaz. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de otuz iki yerde zekâtı zikretmiştir. İslam, zekât sistemini, insanın heva ve hevesine bırakmamış, onu sekiz yönden kapsamlı ve tafsilatlı bir şekilde ele almıştır. Her ne kadar zekâtla ilgili hükümler gayet titiz bir incelikle, açık bir şekilde tanzim ve beyan edilmiş olsa da modern dünyada zekâtın nasıl uygu¬lanacağı hususu hâlâ belirsiz ve izaha muhtaçtır. Zekât Muhasebesi, farklı uzmanlık alanlarından da faydalanarak zekât konusunu etraflıca ele almıştır.
Dr. Riyad Mansur el-Huleyfi'nin özellikle Kuveyt'te karşılaşılan zekât muhasebesi ile ilgili sorun¬lardan hareketle günümüz muhasebe tekniklerine dayanarak kaleme aldığı bu çalışma, konu ile ilgili önemli açılımlar sağlamaktadır. Özellikle muhasebe tekniklerine dayalı uygulamalı bilgiler sunan bu eser, sadece fıkıh ile sınırlı kalmamış muhasebe, hukuk ve iktisat alanlarını da kuşatarak konunun çok boyutlu bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktadır.
Zekât emrinin modern dönemde ihyası yolunda ufak da olsa katkı sağlamayı amaçlayan bu çalışma ile okuyucuların modern ekonomik sistem içerisinde zekâtla ilgili yasal esasları, muhasebe araçla¬rını ve şer'î prensipleri kavraması amaçlanmaktadır. Böylece okuyucular, şirketlerin ve şahısların zekât hesaplarını günümüz verilerine ve uluslararası muhasebede kullanılan mali raporlara uygun bir şekilde yapma becerisi kazanacaklardır.

Mervan Selçuk, Şakir Görmüş Müslümanların zekâtla olan irtibatı gün geçtikçe azalmış ve neredeyse kopma noktasına gelmiştir. Zekâtı aslına uygun olarak hesaplayıp, hak edenlere ulaştıranların sayısında azalma olduğu görülmektedir. İslam ülkelerinin sahip olduğu zekât potansiyeli kolaylıkla gelir dağılımındaki bozuklukları ve fakirlik problemini ortadan kaldırabilecekken, zekâtın günümüzde yeterince kurumsallaşamaması birçok sosyo-ekonomik problemin ortaya çıkmasına ve mevcut problemlerle etkili bir mücadele yapılamamasına neden olmaktadır. Hz. Peygamberin (s.a.v.) sünnetinde olduğu gibi devlet otoritesi altında ve cebrî bir şekilde toplanıp dağıtılamasa da başta Malezya, Endonezya ve Pakistan gibi ülkelerde devlet destekli olarak zekâtın kurumsal bir yapıda uygulanmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu çalışmada, zekâtın kurumsal bir yapıda uygulandığı ülkeler hakkında bilgiler verilmiş ve karşılaştırmalı olarak bu zekât kurumları incelenmiştir. Bu bilgiler ışığında, mevcut yasal ve kurumsal yapıları da göz önüne alarak, Türkiye'de modern anlamda uygulanabilir bir zekât kurumu için model oluşturulmuştur.
Hüseyin Uyar Üzerinde çalışmaya başladığım andan itibaren alışılmışın dı­şında bir eserle karşılaştığımı fark ettim.
“Romanda düet” formunda yazılan bu eser, karşılıklı hislerin nasıl olageldiğini ve bu hislerin birbirini nasıl etkilediğini serü­ven şeklinde bize sunuyor.
Garip değil mi? Kendimize ait, içselleştirdiğimiz duyguları bile yazıya dökmekte zorlanırken karşı cinse ait duyguların kale­me alınması, gerçeği ne kadar yansıtabilir?
İşte bu eser, bu karmaşayı ortadan kaldırarak kadının ya da erkeğin öz duygularını kusursuz bir yalınlıkta okuyucuya sun­makta. Kadın ve erkek türünün tarih boyunca birbirini anlama çabasına güzel bir katkı olduğunu düşünüyorum.
Bu kitapla yeni bir “edebî tarz”ın ortaya çıkıyor olduğunu dü­şünmek heyecan verici.
Editörlüğünü yapmaktan büyük mutluluk duyduğum ve tah­minlerimin ötesinde farklı ve etkileyici olan bu romanın, edebi­yat dünyasında hak ettiği yerde olacağına inanıyorum.
Editör
Dr. Özlem Demir
Mehmet Kutsay ATATÜR , Uğur KAYA Bu sözlük günümüzdeki en güncel ve kapsamlı Zooloji Terimleri Sözlüğü'dür. Zooloji'nin tüm dallarının yanı sıra çok detaya inilmemekle birlikte, Zooloji bilimi ile ilgili olan diğer bilim dallarına (örneğin Kimya, Ekoloji, Moleküler Biyoloji, vs.) ait bazı terimlerin de açıklamaları bulunmaktadır. Bu sözlük 16,000'in üzerinde Zoolojik terimin açıklamasını kapsamaktadır. Türkçedeki karşılıkları İngilizce sözcüklere benzeyen çoğu terimin de Türkçe okunuşları, ilgili açıklamaların sonuna eklenmiştir.
Muhsin Ganioğlu Yazar, yaptığı çalışmayı; “herhangi bir ideolojinin, husumetin ve hamasetin içinde olmadan, hadiseleri kişiselleştirmeden, kimseyi ötekileştirmeden, hayatın temel ilkelerini esas alarak sürekli gerçeğin arayışıyla ve hayat tecrübeleriyle; yaşadığımız çağda doğrudan insan hayatına etki eden meselelerin arkasında neler olduğunun veya olabileceğinin düşünülmesi, araştırılması, düzeltilmesi için önermelerde bulunulması ve bu suretlere iyi bir iş yapılması” olarak tanıtıyor.
MUHSİN GANİOĞLU NEDEN OKUNMALI ?
Devleti, özel sektörü, kamu-özel ilişkilerini yakından bilen, en doğal hâli ile insanlığın ortak iyi değerleri üzerinden değerlendirme ve analizler yapan Ganioğlu, açık örnekleri görüleceği gibi, yazılarında yaşadığımız sorunların kaynaklarına dönük ciddi çözümlemeler getiriyor.
13 yıl üst düzey yönetimin içinde bulunarak, bir kamu işletmesi olan Eti Maden İşletmelerini; 2003 sonrasında gerçekleştirdikleri yapısal dönüşümler ve örnek uygulamalarla, herkesin parmakla gösterdiği, ülke bütçesine her yıl yüz milyonlarca dolar aktaran bir yapıya dönüştürdüler. Başarılarının hikâyesini, bilenler bilir.
Liyakat dışında siyasi, dinî vb. hiçbir saikin etkili olamadığı, bilginin, dürüstlüğün temel olduğu, bütün bir kamuya teşmil edilmesi gereken ilkeleri ve gelenekleri kuruma yerleştirdiler.
Israrlarımız üzerine, yazılarını kaleme alırken; zamana tanıklıklarını, hesapsız çözüm örneklerini, onca soruna panikle yaklaşmak yerine, derslerin nasıl alınabileceğini, sohbet havasında anlatıyor.
Yer yer karşı da çıktığımız, farklı görüşlerin doğurganlığını kaleme alarak eleştiriyi teşvik eden Ganioğlu'nun, kanaat ve karar merkezlerince de dikkatle okunması dileği ile...
Av. Osman Yurt
Muhsin Bey'in yazılarını okuduğumda, tanıştığımız ve beraber olduğumuz son 30 yılın değerlendirmesini yaptım ve söylediğini temellendiren, yapamayacağı şeyleri söylemeyen, kimsenin cesaret edemeyeceği şeyleri inanıyorsa yılmadan yapmaya çalışan bir iradeye sahip olduğunu bir kez daha tespit ettim.
Geleneksel yönetim felsefesinin günümüz dünyasında akamete uğradığı bu dönemde; yazdıklarının okuyanlarda farklı bir bakış açısı geliştireceğine inanıyorum.
Kendisine özgü düşünce ve eylemlerinin devamında başarılar diliyorum.
Dr. Orhan Yılmaz
Eti Maden İşletmeleri Eski Genel Müdürü
Hatice Ekici Son yıllarda dünyada artan savaş ve politik şiddet ortamı, çatışmaların ortasında büyüyen ergenlerin ahlak gelişimlerinin etkilenip etkilenmediği, etkilendiyse nasıl etkilendiği sorularını akıllara getirmektedir. Şiddet ve çatışmanın kol gezdiği ortamlarda, normalde ahlaki olarak yanlış kabul edilen adam öldürmek, fiziksel olarak zarar vermek ya da çalmak gibi birçok davranışa sıklıkla rastlanmakta ve insanlar başta hayatta kalmak üzere birçok gerekçe öne sürerek bu davranışları meşrulaştırabilmektedir. Savaş ve çatışma ortamında büyüyen çocuklar, normalde ahlaki ihlal olarak görülen bu davranışlara şahitlik etmekte, hatta bazen kendileri de bu davranışlarda bulunabilmektedirler.
Bu kitap, savaş ve göç deneyiminin ergenlerin ahlaki muhakemeleri üzerindeki etkisini anlamayı konu edinmektedir. Bu amaçla, savaş mağduru Suriyeli sığınmacı ergenlerin ve savaş deneyimi olmayan Türk ergenlerin ahlaki gelişimlerini Ahlaki Temeller Kuramı çerçevesinde karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Kitapta, Suriyeli ve Türk ergenlerin deneyimleri ve bu deneyimlere dayanan ahlak yorumlamaları derinlemesine ele alınmakta, teorik ve pratik çıkarımlarda bulunulmaktadır.
Adem Sağır Bu kitap aslında başlı başına bir kültürün varoluş hikâyesi. Büyük bir kahraman olarak kabul ettikleri liderleri, ölmeye yakın “Türklüğünüzü unutmayın, geleneğinizi unutmayın, dininizi unutmayın” vasiyetini bırakınca, var güçleriyle kültürlerine sarıldılar. Zamanla hem bölgenin şartları hem de sürgün toplulukların genel özelliklerinden dolayı mücadeleleri bir varoluş hikâyesine dönüşmüştür. Ulupamir Köyü'ne ilk vardığımızda bu hikayeyi araştıracak olmanın heyecanı bizi sardı. Son derece misafirperver olan köy halkı, ilk izlenimlerde kaderine terk edilmiş gibiydiler. Gece, köy karanlığa gömülüyordu; çünkü bölgenin kendi deyimleriyle tek Türk korucu köyüydü. Sular yazları akmıyordu, köyde ekilebilir topraklar azalmıştı, hayvancılık para getirmiyordu, köydeki tek el sanatları atölyesinin de kapanacağı söyleniyordu. Nüfus gittikçe artıyor ve bir başka göç hikayesi başlıyordu büyükşehirlere doğru. Bütün bunlara rağmen yıllara direniyor, kültürlerini yaşatıyor ve her yaz yaptıkları kültür şenlikleriyle de bunu tüm dünyaya duyurmaya çalışıyorlardı. Ulupamir Kırgızlarının kültürel bir topluluk olarak Türkiye için en belirgin önemi de bu noktada karşımıza çıkmıştı. Festivalleri, Manasçıları, El Sanatları, Halk kültürüne ait doğum-gelenek ve ölüm adetleri, kıyafetleri ve diğer bütün kültürel öğeleriyle Türkiye'nin kültürel çeşitliliğine önemli bir katkı sunuyorlardı.

Hasan Öztürk
Araştırmacı/Sosyolog
M. Zeki Duman Çağımızın en üretken sosyologları arasında gösterilen Bauman, akademik yaşamına sığdırdığı onlarca kitap ve makaleyle hem eleştirel yaklaşımın hem de sorgulayıcı düşünme tarzının gelişimine çok önemli katkılar sunmuştur. Bauman, eserlerinde sosyolojik muhayyileyi öne çıkartmış, birbirinden ilgisiz gibi görünen pek çok konuyu bir araya getirmek ve aralarında diyalojik bir bağlantı kurmak suretiyle dünya meselelerine daha insani bir açıdan yaklaşmayı denemiştir. Aslında Bauman’ın yaptığı şey, dünyayı okunabilecek bir metne dönüştürmek, olup bitenleri anlamamızı ve gündelik hayatı anlamlı bir bütünlük içerisinde görmemizi ve kavramamızı sağlayacak epistemik bir dil geliştirmektir. Bauman’ı diğer sosyologlardan ayıran en önemli husus, olay ve olgulara daha kapsayıcı ve eleştirel bir açıdan yaklaşması ve tikel olayların ardında yatan tümel mantığı görüp bunu ortaya koymuş olmasıdır. Diğer bir deyişle Bauman, söylemsel gücü ve tutkulu diliyle, keskin zekâsı ve engin bilgi birikimiyle en üst perdeden konuşarak toplumsal meselelere daha analitik bir biçimde yaklaşmamızı ve aynı zamanda bu meseleler karşısında ahlaki bir tutum takınmamızı sağlamaya çalışmıştır. Bu ahlaki tutumun toplumsal, siyasal ve kültürel boyutlarının irdelendiği bu çalışma, Türkiye’de bugüne kadar Bauman üzerine yazılmış/yayınlanmış olan en kapsayıcı kitap özelliğini göstermektedir.