Sosyal Bilimler \ 40-41
Aylin Görgün-Baran, Gönül İçli, İsmail Tufan, Sibel Kalaycıoğlu, Şengül Hablemitoğlu, Velittin Kalınkara, Yeşim Gökçe Kutsal, Ayşe Canatan, Fatma Arpacı Harun Ceylan “Yaşlılık olgusunun anlaşılmasında sosyolojik tanımlamanın daha açıklayıcı olduğu görülmektedir. Yaşlılığın sosyolojik yönü denince karşımıza öncelikle toplumdaki belirli özellikleri paylaşan bir yaş grubundan beklenen toplumsal rol, statü ve değerler çıkmaktadır. Bunu, söz konusu rol, statü ve değerlerin yaşlı olarak nitelenen insanlar için ifade ettiği anlam ve karşılık geldiği toplumsal pratikler takip etmektedir. Yani sosyolojik anlamda yaşlılık kavramı, yaşlılığın sosyal rol ve statülerle inşa ediliş sürecini ve bu bağlamda yaşlılık, yaşlanma ve yaşlılara dair oluşan toplumsal değerlerin toplum üzerinde oluşturduğu izdüşüm olarak ele alınmaktadır. Daha açık bir ifade ile yaşlılığın sosyolojik yönü, yaşlının ve toplumun yaşlılık ve yaşlanmaya dair algı, tutum ve beklentilerinin sosyal hayattaki karşılığının anlaşılması ve buna göre oluşan toplumsal yaşlılık inşasının yaşlılar ve sosyal hayat üzerindeki etkileri üzerinde durmaktadır. Yaşlılık olgusunun sosyolojik yönünün anlaşılması, bir yandan yaşlı ve yaşlılık dönemi ile ilgili problemlere daha akılcı ve sağlıklı çözümler üretilebilmesine fırsat verirken, diğer yandan toplumsal yaşlanmanın neden olduğu sosyal, ekonomik ve politik açmazların giderilmesine ve potansiyel çatışma alanlarının ortadan kaldırılmasına imkân vermektedir. Zira özellikle toplumsal yaşlanmanın gündeme getirdiği ekonomik ve politik süreçler refah devletinin sonunun geldiğine yönelik tartışmaların temellenmesinde önemli bir argüman olarak ileri sürülmektedir. Bu noktada refah devletinin içine düştüğü iddia edilen krizde küreselleşme ve neo-liberal politikalar kadar toplumsal yaşlanma süreciyle birlikte ortaya çıkan demografik krizin de etkili olduğu görülmektedir.” (Ceylan, 2015a, s. 223-224).
Bu bağlamda demografik yaşlanmanın toplumsal yansımalarını sosyolojik yönleriyle ele alan Yaşlılık Sosyolojisi kitabı yaşlılık konusunu sosyolojinin merkezine taşıma gayretinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar günümüzde güncel siyasal tartışmaların gölgesinde kalsa da yakın gelecekte yaşlılık konusu sosyolojinin en temel çalışma alanlarının birisi haline gelecektir. Zira dünyanın en hızlı yaşlanan ülkelerinden birisi olarak Türkiye’nin toplumsal yaşlanmanın sonuçlarını telefi edebilmek için yaşlılık konusunda sosyolojik çalışmalar yapmaya ihtiyacı olacaktır. Bu kitap da bu ihtiyacın daha erken dönemde fark edilmesine katkıda bulunursa amacına ulaşmış sayılacaktır.
Harun CEYLAN

Abdullah Dağcı Yaşlanmanın boyutlarından birisi de maneviyattır ve akademik dünyada maneviyatın önemine ilişkin farkındalıklar her geçen gün artmaktadır. Çünkü maneviyat, bireyin ihtiyaçlar hiyerarşisinde önemli bir yere sahiptir ve yaşamın her döneminde işlevsel bir başa çıkma kaynağıdır. Bu nedenle birçok sorunla mücadele eden yaşlının maneviyatı güçlendirilirse, bu sorunlarla daha kolay baş edebilir. Ayrıca bütüncül bir bakış açısı benimsenerek -özellikle gerontoloji, geriatri, yaşlı bakımı, din psikolojisi ve manevi danışmanlık alanlarında- yaşlıların manevi gereksinimlerinin belirlenmesi ve bu gereksinimleri karşılamaya yönelik müdahaleli çalışmaların yapılması bir ihtiyaçtır. Bu amaçla çalışmada şu sorulara cevaplar aranmıştır: “Yaşlıların en temel manevi gereksinimleri nelerdir? Bu gereksinimler hangi manevi bakım içerikleri ile karşılanabilir? Bu içerikte hangi temalara ve değerlere yer verilebilir? Dinî ve kültürel kaynaklardaki hangi ögeler, manevi bakım sürecinde kullanılabilir?”
Ayşe Dericioğulları Ergun, Betül Yalçın, Burcu Özdemir Ocaklı, Bülent Okumuş, Canan Gönüllü, Cem Ergun, Çağlar Özbek, Dilek Kocabaş, Emine Türkmen, F. Sıla Ayan, Mete Kaan Namal, Mim Sertaç Tümtaş, Mustafa Koçancı, Müge Adnan, Onur Uzer, Özlem Kahya Nizam, Sevde Büyükbaş, Songül Sallan Gül, Süleyman Ertan Tağman, Şerife Durmaz, Uğur Can Köşk Dünya ve Türkiye açısından önemli bir olgu/sorun hâline gelmesi nedeniyle “yaşlılık” kavramı ile bağlantılı çalışmaların yapılması büyük önem taşımaktadır ve gerek dünyada gerekse de ülkemizde yaşlılığa yönelik yaklaşım ve çalışmalar günden güne artmaktadır. Yaşlılık, birçok farklı disiplin ve bilim insanının çalışmalarına konu olurken aynı zamanda toplumsal eşitsizlik tartışmalarında yeni bir boyut olarak da ele alınmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca var olan ve gelir yetersizliği ya da yokluğu çerçevesinde temellendirilen yoksulluk, süreç içinde ekonomik özelliklerin yanı sıra etnik, siyasal, sosyal, kültürel, cinsiyet gibi dinamiklerle ilişkili bir biçimde tartışılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda yaşlılık ve yoksulluk ilişkisi de bu tartışmalarda yerini almaya başlamıştır. Sosyal güvenlik sistemleri, toplumsal cinsiyet, mekân, kültür, etnik köken vb. olgu ve süreçlerle ilişkilendirilen yaşlılık aynı zamanda yoksulluğu derinleştiren bir olgu olarak ele alınmakta ve yaşlı yoksulluğuna yönelik çözüm arayışları günden güne artmaktadır. Bu çalışmada farklı bakış açılarından yoksulluk ve yaşlılık ilişkisi ortaya koyulmaya çalışılmış ve farklı bilim dallarından akademisyenlerin yaşlılık-yoksulluk bağlamında kaleme aldığı tartışmalara yer verilmiştir.
Toplumsal eşitsizliklerin ivedilikle ortadan kalkması dileğiyle...
Ahmet H. Dinçoğlu, Akın Süzer, Belgin Dilmen, Cansu Bekar, Dilek Kocabaş, E.Hilal Şener, Elçin Efteli, Feray Gençer Bingöl, Gülcihan Aybike Dilek Kart, Hakan Kocabaş, Handan Özdemir, Mahmut Ateş, Mümin Polat, Nevriye Ünal Süzer, Nihal Büker, Sıddıka Ersoy, Şevkinaz Konak Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşlı bireylerin oranında bir artış gözlenmektedir. Yaşlanma sürecinde bireyde meydana gelen fizyolojik, bilişsel, sosyal, ekonomik değişimler yaşlıların ihtiyaç duyduğu/duyacağı kamusal hizmetlerin de farklılaşması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda yaşlılık döneminde artan sağlık sorunları ve kronik hastalıklar nedeniyle en sık kullanılan sağlık hizmetlerinin sunumunun organizasyonu ve işleyişi de ayrı bir önem kazanmaktadır. Yaşlılık dönemine özgü süreçlerin doğru bir şekilde kavranması, yaşlanma sürecinde bireyin farklılaşan ihtiyaçlarının göz önüne alınarak hizmet sunumun yapılması yaşlılık döneminin daha sağlıklı, bağımsız ve kaliteli yaşanmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda farklı alanlarda bilimsel çalışmalar yapan bilim insanlarının değerli katkılarıyla yaşlılık dönemini ve bu dönemde ortaya çıkan sağlık sorunlarını ve bu sorunlara yönelik sunulan hizmetleri farklı mercekler ışığında ele alan yazıların alana katkı sağlayacağı umulmaktadır.
Ahmet Oğuz, Aybala Demirci Aksoy, Ayfer Aydıner Boylu, Aygül Kıssal, Aylin Görgün Baran, Ayşe Beşer, Ayşem Yanar, Doğancan Özsel, Elif Ünsal Avdal, Elmas Erdoğan, Emine Aslan Telci, Emine Kıyak, Faruk Ay, Fatma Arpacı, Feryal Söylemezoğlu, Fikret Efe, Gamze Sönmez, Gülay Günay1 , Gülüşan Özgün Başıbüyük, H. Elçin Tezel, Habibe Kahvecioğlu Sarı, Hande Şahin, Hatice Tel Aydın, Hülya Öztop, Hürrem Sinem Şanlı, Leyla Kahraman, Mehmet Zafer Danış, Mehmet Zencir, Mustafa Arslan, Nazan Kuter, Necla Acun Kapıkıran, Neslihan Yalınız Koç, Nihal Büker, Nuran Kayabaşı, Nuran Tosun, Osman Tutal, Özgür Önder, Sema Özkan Tağı, Seval Güven, Sevinç Şanlı Akkurt, Şahin Kapıkıran1, Şenel Ergin, Tülay Zorlu, Ümmügülsüm Ter, Velittin Kalınkara, Zeynep Erdoğan, Zeynep Kurnaz, Zeynep Tezel, Zuhal Güler Dünyada yaşlıların oranı giderek artmaktadır. Bu artışa koşut olarak Türkiye'de de yaşlı nüfusta hızlı bir artış gözlenmektedir. Yaşlı nüfusun artması başta sağlık olmak üzere toplumsal, ekonomik ve siyasal kurumlar üzerinde etkiler göstermekte; ekonomik büyüme, istihdam, üretken iş gücü, özel tasarruflar, vergi yükü ve yaşam standartları gibi birçok ekonomik ve sosyal sonucun irdelenmesi ihtiyacını artırmaktadır. Nüfus yaşlanması toplumsal, sağlık, sosyal güvenlik ve teknolojik alanlarda pek çok yapısal değişime neden olmakta, pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Buna ek olarak toplumsal yeniden yapılanma süreçlerinin üretilmesi ve değişen durumlara ilişkin gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Nüfus yaşlanması bir gerçektir. Statü ve rol kayıpları, toplumsal uyumsuzluk, ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler söz konusudur. Bu değişimlere hazır olan toplumlarda bu süreç daha kolay atlatılabilecektir.
Yaşlıların karşılaştıkları güçlükleri önleyecek ve sorun çözme yeterliliklerini geliştirecek, kaynaklara kolay ulaşmalarını sağlayacak politikalar ve uygulamalar büyük önem taşımaktadır. Kitapta yer alan bölümlerde, farklı disiplinlerden bilim insanları yaşlılığın sosyal, ekonomik, politik ve teknolojik boyutunu ele almakta ve tartışmaktadır. Kitap yaşlılık konusunda çalışan araştırmacı, bilim insanı ve uygulayıcılar için yararlı bir kaynaktır.
Aykut Aydın, Aylin Aydın Sayılan, Aylin Görgün Baran, Bilgin Kıray Vural, Çağdaş Demren, Davuthan Günaydın, Dilara Onur, Dilek Baybora, Dilek Hocaoğlu, Ebru Akbaş, Elçin Tezel, Erdi Ekren, Esra Serdar Tekeli, Fatma Arpacı, Füsun Kökalan Çımrın, Gönül İçli, Gülay Taşdemir Yiğitoğlu, Gülüşan Özgün Başıbüyük, Hasan Hüseyin Başıbüyük, Işıl Kalaycı, Meryem Salman, Mine Gözübüyük Tamer, Murat Şentürk, Mükerrem Arslan, Nesrin Çunkuş, Nilüfer Korkmaz Yaylagül, Özlem Körükçü, Reyyan Beyza Büyükgümüş, Şeyda Koçak Kurt, Tülay Zorlu, Velittin Kalınkara Yirmi birinci yüzyılda, dünya tarihinde hiçbir zaman gerçekleşmeyen demografik bir değişim yaşanıyor ve hiçbir ülke bu kapsamın dışında değil. Yaşam beklentisini arttırmak ve doğum oranlarını düşürmek modern bilim ve sağlık hizmetlerinde büyük başarılar olarak kabul edilirken, gelecek nesiller üzerindeki önemli etkileri fazla dikkate alınmıyor. Ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım, çalışma yaşamı sona erdiğinde bireylerin refahını garanti etmek için her ülkenin sosyal ve ekonomik kurumlarını yeniden düşünmesi ve yapılandırması gerekli hâle gelir. Toplumların yaşlanması, ekonomik büyümeyi ve ailelerin sürdürülebilirliğini, devletlerin ve toplumların yaşlı bireylere kaynak sağlama becerisini ve uluslararası ilişkileri de içeren diğer birçok konuyu etkileyebilir. Bilimsel kanıtlara karşın, nüfus yaşlanmasının önemi ve küresel etkileri henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Yalnızca küresel yaşlanma sorunları hakkında değil, aynı zamanda yaşlanan bir dünyanın zorluklarına ve fırsatlarına yanıt vermemize yardımcı olacak titiz uluslararası bilimsel araştırma ve politika diyaloğunun önemi konusunda da farkındalık yaratmaya ihtiyaç vardır.
Bu kitap, yaşlanan nüfusun ekonomi, toplum, aile ve çevre üzerindeki etkisinin bir resmini çizmektedir. Yirmi bölümden oluşan ve 32 yazarın katkıda bulunduğu bu kitabın çalışma yaşamı, ekonomi, aile, iletişim, yakın çevre düzenlemesi ve davranışsal konular hakkında diyaloğu, uluslararası çalışmaları ve evrensel insan deneyimini ele almanın en iyi yollarını belirlemede sizleri teşvik edeceğini umuyoruz. Kendi geleceğimizi, dünya toplumlarının ve ülkemizin yaşlanmasını ve yaşlılık politikalarını planlamada bilim insanlarının ve toplumdaki her üyenin bu önerilerden ve deneyimlerden ilham alacağına inanıyoruz.
Didem Tuna, Cemre Çelik, Gülsüm Tuğçe Çetin, Javid Aliyev, Burcu Nur Bayram, Kevser Tetik, Kuğu Tekin, Merve Aydoğdu Çelik, Mesut Kuleli, Şafak Altunsoy, Yalçın Erden, Zeynep Rana Turgut Yazınsal Feminizmler: Yöndeşimler ve Kesişimler, feminist imgelemlerin, fikirlerin ve eylemlerin yöndeşmesini, örtüşmesini ve kesişmesini mümkün kılan yerel ve evrensel düşünce dizgelerini incelemektedir. Kitabın amacı, içeriğindeki bölümlerin bütüncesi üzerinden feminist yazının ve feminist eleştirinin Orta Çağ’dan günümüze neler gerçekleştirdiğine ve hâlen neler gerçekleştirmekte olduğuna ışık tutmaktır. Bu bağlamda kitapta, feminist yazı ve eleştiriye yazınsal çalışmaların önemli birer boyutu olarak bakılmakta ve bu engin ve sürekli gelişen alana yenilikçi ve kolay erişilebilir bir bakış açısı sağlanması hedeflenmektedir.
Literary Feminisms: Convergences and Intersections explores both local and universal constellations of ideas that allowed feminist dreams, ideas, and actions to converge, overlap, and intersect. Based on the corpus of the chapters, the book aims to explore what feminist writing and feminist criticism has done and is doing from the medieval times to the present. On that note, Literary Feminisms: Convergences and Intersections regards feminist writing and criticism as vital dimensions of literary studies and aims to provide a novelistic and easily accessible perspective to this vast and ever-evolving field.
M. Ali Kirman Tüm dünyada önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen 1950'den sonra özellikle ileri düzeyde sanayileşmiş Batılı toplumlarda birçok dinî hareketin ve oluşumun ortaya çıktığı ve kısa zamanda yaygınlık kazanarak küresel bir olgu hâline dönüştüğü görülmüştür. Modernleşme/sekülerleşme sürecinde ortaya çıkan yeni ve bireysel dindarlıkları temsil eden bu hareketler, bilimsel çevrelerde özellikle din sosyolojisi literatüründe “yeni dinî hareketler” olarak adlandırılmıştır. Türk toplumunda da 1950 sonrası yaşanan demokratikleşme sürecine bağlı olarak oluşan kısmi özgürlük ortamında daha fazla görünürlük kazanan yeni dinî oluşumlar kamuoyunda sıklıkla tartışma konusu olmuş, hâlen de olmaya devam etmektedir. Yeni dinî hareketler veya cemaatler konusunda yazılan ve 2010 yılında yayımlanan ilk Türkçe telif kitap olan bu çalışma da basımını takip eden yıllarda bir yandan 1997 yılında başlayan ve bin yıl devam edeceği iddia edilen sekülerist süreçten, diğer yandan da devletine ve milletine silah doğrultan bir dinî oluşumun etkisiyle din adına estirilen rüzgârdan nasibini almıştır. Ancak zamanla değişen siyasi konjonktürün de etkisiyle özellikle akademik çevrelerde lisans ve bilhassa lisansüstü çalışmalarda büyük ilgi görmüş ve kısa zamanda ilk baskısı tükenmiştir. Bu yoğun ilgi, yazara bir yandan cesaret verirken diğer yandan da daha fazla sorumluluk yüklemiştir. Yeni baskıya duyulan ihtiyaca cevap vermek üzere gözden geçirilerek genişletilmiş olarak kamuoyunun ve akademik çevrelerin istifadesine sunulmuştur.
Mahfuz Zariç “-Edebiyatta da, sanatta da temel izlek insanın serüvenidir; insanî serüvendir. Bütün sorunlar bu temel izlek içinde yerli yerinde ve yeterince, insanın çevresinde, insanın doğal eylemleri olarak yer alır. Böyle olmadığında, insanî düzlemde verilemeyen, ele alınamayan her sorun, her tema yapay olarak kalır, sanat eserinin dokusuna gerçek bir insanî eylem olarak sinmez. İnandırıcı bulmadığımız budur işte, gerçekte hayatımızda olup olmadığı değil. Ben bunu yalnızca öykü ya da kısa öykü kuramı açısından değil, bütünüyle sanat kuramı açısından değerlendirebilir bir durum olarak görüyorum. Öyküden romana, şiirden tiyatroya, resimden müziğe, fotoğraftan sinemaya… bu bağın doğru kurulup kurulamadığına bakılmalı. Roman; hikaye, öykü, kısa öykü, kısa kısa öykü; klasik öykü, modern öykü, postmodern öykü… gibi tanımlamalar arasındaki ayrımlar neler olursa olsun, hepsi de temel dokusu, anlatı ögesi tahkiye olan edebiyat metinleridir.”
Ali Şimşek, Aslı Güngör Eral, Aydın Çam, Eylem Şimşek, Filiz Göktuna Yaylacı, Hakkı Aktaş, İlkay Turan, İlke Şanlıer Yüksel, Kemal Elciyar, Özcan Özgür Dursun, Rüçhan Gökdağ, Seda Gökçe Turan, Sevil Bal Kızılhan, Şermin Tağ Kalafatoğlu, Taner Kızılhan, Yavuz Akbulut Yeni medyaya yapılan övgülerle her yerde karşılaşmaktayız. Yeni medyanın yaşamımızı birçok açıdan kolaylaştırdığı ya da zenginleştirdiği bir gerçektir. Bu, yeni medyanın görünür ve aydınlık olan yüzüdür. Ne var ki yeni medyanın bir de karanlık yüzü vardır. Daha az tartışılan bu boyut, büyük ölçüde sorunlu kullanım davranışlarıyla ilgilidir. Birey, topluluk, kurum ve devletlerin yaşamında ya da işleyişinde söz konusu davranışlar artık rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştır. Üstelik sorunlu davranışların ürettiği etkiler oldukça yıkıcıdır. İşte bu kitap yeni medyanın karanlık yüzünü oluşturan İnternet bağımlılığı, kimlik hırsızlığı, istenmeyen iletiler, sanal zorbalık, trolleme, çevrim içi parlama, cinsel içerikli iletiler, siber aylaklık, sanal keder yaratma, özçekim saplantısı, çevrim içi bilgi sızdırma, telefondan yoksun kalma korkusu ve siber suçlar gibi güncel konuları irdelemektedir. Bunu yaparken bilimselliği elden bırakmadan her kesimden insanın kolayca anlayabileceği bir dil kullanılmaktadır.
Bilal Karabulut, Cem Barlas Arslan, Erol Başaran Bural, Muhittin Imıl, Osman Şen, Ramazan Aslan, Seda Öz Yıldız, Serkan Yenal, Yasin Aydoğdu Coğrafya kaderdir, der İbn Haldun. Neredeyse Anadolu’yu yurt edindiği eski zamanlardan beri insanımızın kader çizgisini de belirleyen terörizmin, bizimle birlikte tüm insanlık için dünden istenmeyen bir emanet ve yazık ki bugünden torunlarımıza bırakacağımız yüklü bir borç olduğunu söylemek, kehanet olmasa gerek. Bütün tezahürleriyle birlikte terörizmin postmodern zamanlarda büründüğü yeni kisveleri gözler önüne serme amacındaki kitap, zoru başarma çabasındadır. Uluslararası ilişkilerden strateji ve güvenliğe, hukuktan sosyolojiye kadar farklı disiplinlerden yetkin kalemler tarafından ortaklaşa ve disiplinler arası bir bakış açısıyla ortaya konulan bu eser, birçok açıdan post endüstriyel zamanların terörizm algısını ve olgusunu irdelemeyi amaçlıyor.
İnsan bilmediğinden korkar. Kitabın nihai hedefi, potansiyel ve a priori korku üretme kapasitesiyle terörizm alanının postmodern bilgisini, tüm puslu içeriğine rağmen daha görünür kılarak mücadele edilebilir bir alan olduğunu göstermektir. En nihayetinde mücadele edilecek olan hasmı tanımlama amacını güden söz konusu saygın tavır ve emeğin, insanımız ve toplumumuzu yeni ve daha aydınlık yarınlara ulaştıracak merdivende kutlu bir basamak olması temennisiyle…
Graham Taylor Şu an elinizde son elli yıl ile gelecek elli yılın ortasında duran bir kitap tutuyorsunuz. Bunu söylerken Graham Taylor'ın bir kehanet kitabı yazdığını iddia etmiyorum. Ama Graham Taylor özellikle sosyal determinizm yapmadan gelecekte yaşamamız muhtemel şeyleri bir alternatif dizi olarak önümüze sermektedir. Bunu yaparken gelecek ile ilgili en önemli kazanmamız gereken beceri ya da bakış açısının muğlaklık olduğunun altını çizmektedir. Muğlaklık, belirtileri artık her yerde ortaya çıkmaya başlayan bir sosyal durumdur. Pozitivist yaklaşımın artık yok olmak üzere olan mutlak sebep sonuç ilişkisinin tek varisi bu muğlaklıktır.
Köktenciliğin dinî şeklinden siyasi şekline, medyanın kullanımının suistimali aşan ve ahlaki sorgulama gerektiren şekillerine; ulus devletin ne kadar doğal olduğundan devletleri hâkimiyetleri altına alan uluslararası ve uluslarüstü ticari ve hukuki kuruluşlara; sokak eylemlerinin arkasındaki güçlerden ulus devletlerin siyasal sınırlarını ortadan kaldıran iletişim imkânlarına kadar geniş
bir alanın tarandığı söylemde Graham Taylor, postmoderniteyi -Türkçedeki bir tabirle- tavşana kaç tazıya tut diyen bir sistem olarak göstermektedir.
Fethi Arslan, Muhammet Özdemir Spor felsefesi, hem bir araştırma alanı olarak hem de bir uzmanlaşma alanı olarak tüm dünyada ve Türkiye'de yenidir. Birbirinden ayrı iki kavram ve uzmanlaşma alanı olarak “spor” ve “felsefe”nin bir araya geldiği spor felsefesi, bir taraftan sportif faaliyetleri yeniden anlamlandırırken diğer taraftan amatör ve profesyonel seviyede sporla ilgilenen insanlara bilinç zemini sağlamaktadır. Bu kitap, spor felsefesine yeni bir soluk ve yorum getirmeyi amaçlıyor. Felsefenin; kavram, tarih, işlev ve kapsam bakımından yeniden belirlendiği bu kitapta spor felsefesinin tarihçesi, diğer bilgi disiplinleriyle ilişkisi ve uygulama alanlarına ışık tutuluyor. Ayrıca spor felsefesi gelenekleri okuyucunun istifadesine sunuluyor. Sporun etik değer ve ilkelerine ait spekülatif ve uygulamalı ayrıntılar dâhil olmak üzere sporun bütünüyle yeniden etüt edildiği bir ders kitabı, bir bilinçlenme ve felsefi yorum metni olarak bu kitap, sporla amatör seviyede ilgilenen Türk insanına da oldukça önemli bilgiler veriyor.
Fatih Sakallı Tanzimat Edebiyatı ile başlatıp günümüze kadar getirebileceğimiz “Yeni Türk Edebiyatı” kavramı, 150 yılı aşan ve edebiyatımızda birçok yeniliğin, oluşumun ortaya çıktığı bir süreci karşılar. Bu eser, Türkiye’deki Eğitim Fakültelerinde, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümlerindeki Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı ve Türkçe Eğitimi Anabilim Dalında okutulan Yeni Türk Edebiyatı I-II, Çağdaş Türk Edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ve Edebiyat Fakültelerindeki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde okutulan Yeni Türk Edebiyatı I-VI vb. dersler için hazırlanmıştır. Yeni Türk Edebiyatı alanında akademik çalışmalar yapan genç akademisyen bir kadro tarafından hazırlanan kitapta; Tanzimat Edebiyatı, Ara Nesil Edebiyatı, Servet-i Fünûn Edebiyatı, Fecr-i Âti Edebiyatı, Milli Edebiyat, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ve 1980 Sonrası Türk Edebiyatı şeklinde adlandırılan dönemler, roman, hikâye, şiir, tiyatro ve eleştiri gibi türler etrafında ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Dönemlerin siyasi, sosyal ve kültürel yapılarının da değerlendirildiği kitapta ilgili dönemlerin edebiyat anlayışları genel özellikleri ile verilmiş, dönemin sanatçıları, dönemlerine eserleri ile sağladıkları katkı, eserlerinin listesi, Türk Edebiyatı içerisindeki yeri ve önemi üzerinde durularak Tanzimat’tan günümüze kadar Yeni Türk Edebiyatı’nın gelişim seyri gösterilmeye çalışılmıştır. Üniversite öğrencileri ve modern edebiyatımıza ilgi duyanlar için hazırlanan kitabın ilgililerine faydalı olmasını diliyoruz.
Özcan Yeniçeri


Yeniden Türkleşmek; bireysel ve toplumsal ölçüde fikri ve fiziki bilumum kirliliklerden ayıklanmayı içerdiğinden; ilmi, milli ve insani bir kimliğin olduğuna, milli ülkü ile insanlık ideali arasında bir tezat değil aksine ahengin bulunduğuna, hatta birinci olmayınca, ikincisinin mümkün olamayacağına ve milletlerin birbirlerinin hak ve ideallerine karşılıklı saygı göstermek suretiyle tekâmüllerinin insanlığın mutluluğu için zaruri kıldığını savunur. Yeniden Türkleşmek derken yeni bir icatta bulunuyor değiliz. Var olan ancak şu veya bu sebeple üstü küllenen, itilen-kakılan, aşağılanan, görmezlikten gelinen, küçümsenen, terk edilen, takas edilen, reddedilen; ancak geçmişte “bizi biz yapan ve biz olduğumuz sürece de parlak bir maziye ulaştıran” değerleri yeniden düşünmek gerektiğini söylüyoruz.


Mikâil Söylemez
Ali İlhan, Belçim Öztürk, Emrah Tüncer, Gökhan Tekin, Hilal Peker-Dural, Mustafa Girgin, Müslüm Reyhanoğulları, Nevzat Gümüş, Nurettin Özgen, Önder Yayla, Öznur Akgiş İlhan, Sema Ekincek, Semra Günay Aktaş, Süleyman Cengiz Ege Yer kavramı, sınırları belirlenmiş bir fiziksel çevreyi, ortamı ya da bölgeyi tanımlamaktan çok ötesini ifade eder. Bireysel, grupsal veya toplumsal ölçekli deneyim ve etkileşimlerin ürünü olarak coğrafi ortama yönelik duygu yüklü anlamlarla derinlik kazanır. Diğer bir ifadeyle bir nesneye, çevreye, kimlik ya da kültürün temsil edildiği bir coğrafi ortama yönelik gelişen bireysel ya da toplumsal ölçekli aidiyet, bağlılık ve sahiplenme duygusudur. Bilişsel, duyuşsal ve çevresel örüntülerin kesişimi ile meydana gelen ve coğrafi bağlamı temsil eden yer ve duygu arasındaki etkileşim akışkan, değişen ve dinamik özellikler göstermektedir. Bu duygu yüklü anlamlar, hem bireysel hem de toplumsal ölçekte önemli bir psikolojik doyum, rahatlama ve güvenilir/güvenlikli bir yaşam alanı sağlar. Bir bebeğin/çocuğun annesinin kucağında huzur ve güven bulması, sıla özlemi çeken bir emekçinin yurduna, toprağına özlem duyması ya da demir parmaklıkların arkasına konulmuş bir devrimcinin memleketi için özgürlük mücadelesi vermesi de bir yer duygusudur.
Hakan Şark Demir Şiirleri ve eleştiri yazılarıyla günümüz şiirinin önemli şairlerinden biri olmayı başaran Hakan Şarkdemir, üçüncü şiir kitabı Yerçekimi Bilgisi’yle huzurlarınızda. Ebabil Yayınları, Türk Şiirinin Büyük Şiir Ağacı’nda kendine yer açmayı başaracak bir şairin şiir serüvenindeki önemli dönemeçlerden birine ev sahipliği yapmaktan bahtiyardır.
Vesile Şemşek Azerbaycan coğrafyası, tarih boyunca çok sayıda farklı devletlere ev sahipliği yapmıştır. Eski çağların çeşitli dönemlerinden itibaren, Azerbaycan'da kurulan ve uzun dönem hâkimiyette kalan devletlere Manna, Midiya, Atropatena, Albaniya örnek olarak gösterilebilir. İslam fetihleri ile başlayan Araplar döneminde İslamiyet bölgenin tamamına yayıldı. Abbâsî Halifeliği'nin gerilemesiyle oluşan otorite boşluğunda Sâciler, Şeddadiler ve Büveyhîler gibi birçok yerel devlet bölgeye hâkim oldu. XI. yüzyılın başlarında ise Orta Asya'dan batıya doğru ilerleyen Oğuz Türkleri, Azerbaycan'a hâkim oldular.
Türk-İslam tarihi sürecinde, Azerbaycan'da kurulan devletlerin siyasi ve kültürel tarihine bakıldığında, bu kadim uygarlığın taşıdığı değerlerin önemini daha kolay bir şekilde anlamak mümkündür.
Vesile Şemşek Türk İslam tarihinde önemli yere sahip Azerbaycan, siyasî ve kültürel anlamda Orta Çağ'ın başlamasıyla daima dikkat merkezinde olmuştur. XI-XV. yüzyıllar arası fetihler sonrası yayılan İslam medeniyeti, dünya tarihinin dönüm noktasını teşkil etmekte ve bu bağlamda Orta Çağ dünya medeniyet tarihinin de temelini oluşturmaktadır. Türklerin bölgeye gelişiyle Azerbaycan'da yeni bir dönem başlamış ve bununla birlikte de hemen hemen her alanda önemli gelişmeler sağlanmıştır. XI ve XV. yüzyıllar arasında Azerbaycan'da yapılan tüm ilmî ve kültürel faaliyetlerle sadece Müslüman Doğu'ya değil tarihî süreçte dünyaya ışık tutacak kadar başarılı çalışmalara imza atıldığı görülmüştür. Kitapta, Türkler döneminde Azerbaycan'da meydana gelen siyasî gelişmelerin yanı sıra bölgenin sosyal ve kültürel hayatı ile ilgili yerel kaynaklarda geçen bilgilerin ortaya çıkarılması, farklı yaklaşımların arka planının aydınlatılması ve olayların gerçek analizinin yapılması hedeflenmiştir. Böylece Orta Çağ'ın temel dinamiklerini oluşturan başlıca olay ve olguların merkeze alınarak objektif bir yaklaşım ile değerlendirmek suretiyle Türk İslam tarihine katkıda bulunmaktır.
Ali Çiçek, Bülent Güven, Cemal Kakışım, Erkan Arslan, Erol Bulut, Görkem Bilici, Gülay Demir, Hatun Korkmaz, Mehmet Koca, Nazife Vildan Güloğlu, Ozan Selçuk, Ömer Taylan, Sahra Şahin Günümüzde uluslararası göç olgusu; sadece tanımlama, sınıflama ve istatistik çalışmalarına konu olmanın çok ötesinde ve yine bölgesel bir mesele olarak ele alma ve çözüm önerileri geliştirmenin uzağında, küresel boyutta etkiler yaratan bir nüfus hareketine dönüşmüştür. Uluslararası göç; devletler, toplumlar ve bireyler için ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenlik açılarından ele alınması gereken çok boyutlu ve disiplinler arası bir olgu olarak öne çıkmaktadır. Kitapta, uluslararası göç konusu; hukuk, siyaset, kamu yönetimi, dış politika açılarından kapsamlı bir biçimde ele alınmaktadır.
Kitap, on üç yazarın bilimsel çalışmalarından oluşmaktadır. Her bir çalışma, uzun bir takvim ve yoğun bir emeğin ürünüdür. Kitapta; uluslararası göç ana teması etrafında devlet egemenliği, birey, toplum, kültür, ekonomi, göçmen sağlığı, intihar, din, COVID-19 pandemisi gibi farklı alt temalarda uluslararası göç konusunun enine boyuna tartışıldığı zengin bir içerik bulacaksınız.
Recep Tekeli, Hüseyin Gül, Emin Kömürcüler, Hakan Hotunluoğlu, Mustafa Özçağ, Hakan Arslaner, Kamil Bircan, Algın Okursoy, Sabiha Keskin, Sercan Yavan, Tarık Ilıman Bu kitapta yerel ekonomiler olarak nitelendirebileceğimiz mahallî idarelerin ekonomik ve mali durumları ile bunların aldıkları kararların analizi, yazında önemli çalışma konuları arasında yer almaktadır. Yerel yönetimlerin önemi ülkeden ülkeye farklılık gösterse de yerel ekonomiler millî ekonominin Türkiye gibi ülkelerde %5'ini oluştururken AB ülkelerinde bu oran %12'lere ulaşmaktadır. Dolayısıyla bu ekonomik birimlerin kavramsal olarak anlamları ve yapılarının ne olduğunun ortaya koyulması kadar bunların gelir kaynaklarının teorik analizinin de yapılması yerel yönetimlerin varlık nedenlerini açıklayabilmek ve aldıkları kararları analiz edebilmek açısından önemlidir.
Çalışmamızda öncelikli olarak yönetim ve yerinden yönetim kavramlarına yönetim bilimi çerçevesinde yer verilmiştir. Yerel yönetimlerin yerel mal ve hizmet sunumunu karşılamak için ihtiyaç duyduğu finansman kaynaklarından vergilerin, ücretlerin, mali yardımların (transferler) ve borçlanmanın teorik analizi yapıldıktan sonra Türkiye'de yerel yönetimlerin gelir giderlerine ve bütçe sürecine yer verilmiştir. Yerel yönetimlerde denetimin, kullanılan kaynakların hesap verilebilirliğini sağlamak ve şeffaflığı temin etmek için nasıl yapıldığı da önemli bir konudur. Dolayısıyla 'denetim' ve 'mali denetim' kavramları açıklanarak yerel yönetim idarelerinin harcama denetiminin usul ve esasları incelenmiştir.
Teknolojik gelişmelere yerel yönetimlerin nasıl uyum sağladıkları ve yeni hizmet sunum yollarında teknolojiden nasıl faydalandıkları da incelemeye değer bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmamızda e-Devlet ve e-Belediyecilik kavramları kısaca açıklanarak ülkemizdeki durumu incelenmeye çalışılmıştır. Her alanda olduğu gibi ulaştırma alanında da en modern, en gelişmiş taşıma araçlarına sahip olmak, teknolojik gelişmelere ayak uydurmak, yerel ekonomik kalkınmanın ve refahın göstergesidir. Yerel yönetimlerin bölgesel gelişmeye katkılarının azımsanmayacak boyutta olduğu düşünüldüğünde ulaştırma sektörü başta olmak üzere kullandıkları araçlar da bu çalışmada değerlendirmeye alınmıştır.
Çalışmamızın mali desantralizasyon ile ilgilenen akademisyenlerin ilgisini çekeceğini düşünmekle birlikte gerek lisans gerekse lisansüstü öğrencilerinin de başvurabileceği bir kaynak olacağını ümit ediyoruz.
Hüseyin Özgür, Muhammet Kösecik Bu iki ciltlik çalışma ile son dönemde yasalaşan ve yasalaşma sürecinde olan yerel yönetimlerle doğrudan ve dolaylı ilgili yeni yasalar ve taslaklar ile yerel yönetim sistemindeki reformlara ilişkin güncel bilgi ve tartışmaları belirli bir bütünlük ve sistematik içinde ele alan akademik yazılar bir araya getirilmiştir. İlk cildinde kamu yönetimi reformunun temel çıkış noktasını oluşturduğu eser, ikinci cildinde kamu yönetimi ve reformların uygulaması ile okuyucularına geniş bir yelpazeden akademik okumalar sunmaktadır. Bu çalışma; güncel olma, politikacı ve uygulamacılara sınırlı da olsa fikir verme ve genç akademisyenler ile diğer ilgililerin yeni yasaları kavrayıp yorumlaması konusunda yol gösterici olma ve farklı fikirler sunma iddiasındadır. Kitap, Türkiye’de kamu yönetimi bölümleri ve bu bölümlere bağlı lisansüstü programlar başta olmak üzere maliye ile şehir ve bölge planlama bölümleri ve iki yıllık mahalli idareler ön lisans programlarındaki kimi üst düzey derslerde ana ders kitabı, kimi temel derslerde ise yardımcı ders kitabı olarak kullanılabilir.
Bülent Oruç İnsan, yerküreye benzer. Biri olmadığında diğeri anlamını yitirir. Her ikisinin de canlı kalabilmesi için yapısal özelliklerinin hassas ölçülerde gelişmesi, fizyolojik ve biyolojik gibi birçok yaşam dinamiklerinin kusursuzca işlemesi gerekir. İkisi de öfkelenir, ikisi de sakinleşir. Yerküre gibi insan da kırılır, sarsılır; hatta artçıları yıllarca sürebilir. Aslında yerkürenin, kendisine bahşedilen düzeni içinde insana sayısız hizmeti vardır. İnsanın yerküreye hizmeti ise kusursuz işleyişine müdahale etmeden ve onu gereğince anlayarak imar etmesidir. Peki, insan yerküreyi nasıl anlamalıdır? Öncelikle yerküre içinde olup biten dinamiklerin işleyişini bilmeli ve onun kendisine hizmet yollarını kavrarken aynı zamanda örneğin deprem gibi kendisini rahatsız eden unsurların kaynağını öğrenmelidir. Aslında insanı sarsılmasına neden olduğu için ürküten faylar önemli ve değerlidir. Fayların; manzarasına doyulmaz coğrafyaların şekillenmesinde, bereketli toprakların gelişiminde ve yeraltı zenginliklerinin birikiminde önemli katkıları vardır. Depremler insanlığın gerçeğidir; ancak afetler böyle olmamalıdır. Bu bağlamda yapı malzemelerini depreme dayanıklı üretmeli, barınacağı konutu zeminin izin verdiği ölçüde yapmalıdır. İnsanın yerküreyi bilmesi ve anlaması için yerbilimleri insana farklı konularda bilgi kapıları açar. İşte bu kitap, bir jeofizik mühendisi akademisyen tarafından böyle bir kapının aralanması için kaleme alınmıştır. Okuyucunun yalnızca bu kapıyı açmakla kalmayıp başka bilgi kapılarını da ardına kadar açması ümidiyle...
Ertuğrul Aydın Yerküre ve Edebiyat'ta yer alan her bir yazı, ayrı dikkat ve çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Edebiyat, kültür ve sosyolojiye yaslanan bu metinlerin hazırlanma, araştırma ve yazılma aşamaları birbirinden farklı tarz ve izler taşımaktadır.
Yerküre ve Edebiyat; bilim, sanat, edebiyat, portre, temalar, türler, dergicilik tarihinden bilgiler ile çeşitli yazar notlarından oluşmaktadır. Kendi içinde alt başlık ve bölümlere ayrılan bu kitapta; bilim tarihi, edebiyat tarihi ve teorisi, küreselleşme, eğitim, basın tarihi ve güzel sanatlara ilişkin bilgilendirmeler yer almaktadır. İnceleme-deneme-makale türlerinin kimi zaman iç içe kimi zaman da yan yana yer aldığı bu bilgilendirme metinleri, kültür tarihine birer ışık ve ayna tutma görevi üstlenmektedirler.
Kitaptaki “Bilim-Sanat-Edebiyat” üst başlıklı metinler, makale-deneme-köşe yazısı, hatta eleştiri formuna yakın duran anlatımlardır. Bu metinlerde, genel bilgiden çok öncelikli ve merkezî esaslar üzerinde durulmuştur.
H. Eylem Kaya "Bilmek eylemektir ve kişi eylediğini bilir".
Antonio Gramsci
“Bir eyleme öğretme eylemi denebilmesi için öğrenme eyleminin içeriği ya da bilinebilir nesneyi kavrama eyleminden önce ya da onunla eş zamanlı olarak gerçekleşmesi ve öğrenenlerin aynı zamanda kendilerine öğretilen bilgiyi üreten kişiler hâline gelmeleri gerekir.

Vurgulamak isterim ki; yetişkinleri eğitirken, ezberci, mekanik bir süreçten kaçınmak için kendi başlarına okuma yazmayı öğrenebilmelerini sağlamak üzere eleştirel bilinç edinmelerini mümkün kılmak şarttır.

Yirmi iki yaşında ya da yetmiş yaşında genç bir insan için en iyi zaman daima yaşadığı zamandır. Kişi sadece zamanı mümkün olduğunca iyi yaşayarak genç kalabilir.

Yetkinleşmemiş varlıklar arasında insan, gelişen tek türdür. Tarihsel, otobiyografik, "kendi için varlık" olarak dönüşümü kendi varoluşsal zamanı içinde gerçekleşir, asla bu zaman dışında değil. Bağımlı oldukları bir "sahte kendi için varlık"ın yabancılaşmış "öteki için varlıkları" hâline geldikleri somut ezilme koşullarına maruz kalan insanlar ise gerçek anlamda gelişemezler. Ezilen ancak içinde tutsak olduğu çelişkinin üstesinden gelip "kendi için varlık” hâline geldiğinde gelişmeye başlar.”
Paulo Freire
Ayman Kole Oğullarınızın ve kızlarınızın nerede olduğunu biliyor musunuz? Eğer Mesih'in yanındalarsa Tanrı onlara yardım etsin!
17. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu... Suikastçıların her köşede pusuya yattığı, tehlikenin kara bir bulut gibi kol gezdiği bir dünya… Bu çalkantılı ortamda inanç, aldatma ve hırsın iplerini bir araya getiren uğursuz bir komplo…
Sahte mesihlerin ve peygamberlerin fısıltıları sokaklarda yankılanıp Osmanlı yönetiminin temelini istikrarsızlaştırma tehdidinde bulunurken Sultan'ın kontrolü, daha önce hiç olmadığı kadar sınanıyor. Kendi kişisel gündemleri ve korumaları gereken sırlarına rağmen bir arada olmak zorunda kalan bir grup insan, çapraz ateşin ortasında kalıyor. Aralarında; görevi ve vicdanı arasında kalan, cesur ve yetenekli bir yeniçeri, inancın gerçek doğasını sorgulatan Sabatay Sevi ve hiç hayal etmediği tehlikelerle dolu bir dünyaya adım atan genç bir kadın da vardır. İttifakların değiştiği, ihanetlerin çoğaldığı ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir ortamda ilerlemek, güvenin ender rastlanan bir şey olduğu ve ihanetin her fırsatta gizlendiği bir hayatta kalma savaşında kendi geçmişlerinin gölgeleriyle ve onlara musallat olan şeytanlarla yüzleşmek zorundadırlar.
İnanç ve gücün çarpıştığı bu sürükleyici entrika ve gerilim hikâyesinde kim galip gelecek, kim sonsuza kadar karanlıkta kaybolacak?
Donald Gillies Bu kitap bilim felsefesindeki dört ana temada 20. yüzyıl boyunca meydana gelen gelişmelerin izini sürüyor: Tümevarımcılık, uzlaşımcılık, gözlemin doğası ve bilimle metafizik arasındaki sınır. Düşüncelerin gidişatı filozofların yaşamları ve bilimdeki çağdaş gelişmelerden oluşan bir arka plan üzerine oturtulmuştur. Bu dört ana tema hem merkezi önemlerinden dolayı seçilmişlerdir hem de önceden edinilmiş herhangi bir felsefi veya bilimsel bilgiyi şart koşmayan bir yolla izah edilmektedirler. Dolayısıyla bu kitap bilim felsefesine mükemmel bir giriş teşkil etmektedir.
Şevket Ökten Türkiye'de geçmişi oldukça eskiye dayanan mevsimlik gezici tarım işçiliği, bugün de tarımsal üretim için önemli bir işgücü biçimi olarak varlığını devam ettirmektedir. Her yıl milyonlarca mevsimlik gezici tarım işçisi geçimlerini sağlayabilmek için sürekli yaşadıkları evlerini terk ederek çoğunlukla kadın, erkek, çocuk, yaşlı, bütün hanehalkı ile birlikte o yılki ürün fiyatları ve verimliliği, iklim koşulları ve siyasi konjonktüre bağlı olarak Türkiye'nin hemen hemen her noktasına göç etmektedir. Yoksulluk, eğitim seviyelerinin düşüklüğü, kalabalık hanehalkları, kentlerde geçerli mesleklerden yoksun olma durumları bu insanları yoksulluğa ve dolayısıyla mevsimlik gezici tarım işçiliğine mecbur bırakmaktadır.
Çalışmak için göç ettikleri hemen her yerde çok zor koşullarda yaşamak durumunda kalan mevsimlik gezici tarım işçileri, barınma alanları, ulaşım, eğitim, sağlık, altyapı gibi hizmetlere erişimde önemli sıkıntılarla birlikte çeşitli şekillerde fiziksel/mekânsal, ekonomik ve sosyal dışlanmalara da maruz kalmaktadır. Mevsimlik gezici tarım işçiliğinin etkileri siyasal, kültürel, ekonomik, psikolojik ve toplumsal düzeyde olup mevsimlik gezici tarım işçiliğinin ortaya çıkardığı, çıkaracağı sorunların çözümüne yönelik uygulamalar ve izlenecek politikalar da çok yönlü ve çok bileşenli olmak durumundadır. Türkiye'nin hemen hemen her ilinde tarımsal üretimde çalışmaya katılan Şanlıurfalı mevsimlik gezici tarım işçileri ile gerçekleştirilmiş, detaylı literatür taramasının yanında uzun ve yorucu bir saha çalışmasına dayanan bu kitapta, tarım işçisi hanelerin sosyo-ekonomik profilleri, iş ortamı ve yaşam alanlarında karşılaştıkları sorunları ortaya koymanın yanı sıra mevsimlik gezici tarım işçiliğinin yapısal nedenleri de analiz edilmektedir.
Necmettin Mutlu Tüm medeniyetler asırlar süren öyküleriyle birlikte yol hikâyeleri biriktirdi. İpek Yolu masallarında, Çelebi'nin "Seyahatname"sinde her beldenin evsafı ve sırları nesilden nesile aktarıldı. Roma'lılar, Osmanlılar ve dahi köklü tüm imparatorluklar aynı zamanda karada ve denizde yolların hâkimi oldular. Fakat yıkıcı ve tümüyle yenileyici teknolojilerin geliştirilmesiyle birlikte yolun günümüz dünyasında yeniden belirleyici olacağını öngörmek zorlu bir uğraş olurdu. Çünkü fütüristler bağlantısızlık ve bireysellikle fiziki ulaşımın belirleyici olacağı aynı zamanda dijital küresel yeni dünyayı gözden kaçırdılar. Yollar ve bağlantılar, pandemi sonrası dijitalleşen dünyanın en az dijitalleşme kadar önemli bir unsuru hâline geldi. Bu kitap, işte bu küresel gündemde yakın tarihe dair bir girizgâhın ardından söz konusu rekabete dair projelerin analiziyle Türkiye ölçeğinde yeni bir tasavvurun çizilmesi için D-8 ve Türk Devletleri Teşkilatına dair yeni bir perspektif sunmaktadır. Binaenaleyh, ortak kader ve ortak geleceğin yol ve bağlantılarla yeniden inşası, Türkiye için yeni yüzyıl hazırlığında kritik önem ihtiva etmektedir.
Mehmet Kartal Yolun Solu, yazarın doğup büyüdüğü çevre ve zaman üzerine kurulmuş bir roman. Herkes hem vardır hem de yoktur. Karakterler, zamanın mekân içindeki duyumsanması gibi geçicidir. Ancak bir kere var oldukları için artık yok da olamazlar. Zıddına göç edip orada kendini unutturan Bayram hariç. O, başına gelen bunca olaydan sonra var olmaya değil yok olmaya adanmış bir ömür sürmek ister. Çünkü bilir ki varlığın kökeni ya yokluktur ya da kaynağı bilinmeyen bir irade. Yolun Solu, Bayram'ın yok olma hikâyesidir.
Yavuz Altınışık
İbrahim Yalçın Bu kitap; yönetemedikleri kurumlarında astlarını ezip üstlerine iki büklüm olup el pençe divan duran, yaptıkları komplolar ve verdikleri adil olmayan kararlarla kurumun ve insanların kimyasını bozan, gerçekte bir hiç olmalarına rağmen makamlarının verdiği güçle biat etmeyen insanlara olmadık baskılar yapan, küfürbaz, yalancı, şahsiyetsiz, yeteneksiz ve zorba yöneticilere (!) ve dalkavuklardan oluşan çetelerine bir tepkinin sonucu olarak ortaya çıkmış olup, üzerine alınan herkes hedef alınmıştır.
Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;
Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.
Mehmet Akif Ersoy
Thomas S. Bateman, Scott A. Snell, McGrawHill Yönetim, bilimsel ve sanatsal yanıyla her yerde ve her zaman geçerli olan ve yıllar itibarıyla gelişim gösteren bir olgudur. Bağlam ve koşullar değişmiş olsa da tüm yönetim yaklaşımlarının bugünün küresel rekabet ortamına uyarlanabildiğini görmekteyiz. Ancak her geçen gün yeni yaklaşım ve düşüncelere olan ihtiyaç da artmaktadır. YÖNETİM isimli eser, bu noktada, değişen rekabet ortamında yönetim kavramı, yaklaşımları ve uygulamaları hakkında bilgi sahibi olmak ve öğrenmek isteyen herkese teorik ve pratik bilgiler sunmaktadır. Thomas S. Bateman ve Scott A. Snell tarafından kaleme alınan kitap, 2013 yılındaki üçüncü basımı temel alınarak Türkçeye aktarılmıştır. Kitapta, yönetim alanının temel çerçevesine giren konular güncel bilgilerle verilmekte, gösterimlerle ve örneklerle akıcı bir metin akışı sağlanmaktadır. Başta bu alandaki öğrenciler olmak üzere ilgilenen herkesin anlayacağı bir içerik ve üslupla yazılmış olması açısından önemli bir eserdir.
Rıdvan Küçükali İnsan; eylemlerini, birey ve toplum olarak organize eder. Eylemlerinin öncesinde düşünsel bir zemine sahiptir. Bundan dolayıdır ki idare (administration) ile yönetim (management) felsefeyle yakından ilişkilidir. Özellikle idarecilerin, bir insan modeline sahip olduğu, bu modele göre dünyayı tanımladıkları ve eylemlerini, insanlarla olan ilişkilerini, bu insan modeline göre belirledikleri varsayımı, idarenin felsefe ile yoğun bir ilişkisi olduğunu gösterir. Ayrıca yönetimin son derece genel nitelikli bir faaliyet olduğunu, en azından amaçları, özellikle de örgütler için geçerli olan kolektif amacın belirlenmesiyle ilişkili bir olgu olması itibarıyla felsefi olduğu söylenebilir. İşte yöneticilik ve felsefenin, yöneticilikle olan ilgisi burada başlar. Eğer belirli amaçlar ve amaçlar doğrultusunda örgütlenen eylemler varsa felsefeye ihtiyaç vardır. Yöneticiliğin bu yönü üzerinde düşünme, araştırma ve tanımlama felsefe olmaksızın yapılamaz. Bu mana da bilim yetersiz kalır.
Bunun içindir ki bu kitapta amaç olarak yönetim, liderlikle ve yönetim felsefesi ile ilgili kuramsal bilgileri öncelikli olarak vermek ve bu kuramsal bilgilerden hareketle uygulamaya geçerek geleceğin yöneticisinin düşünce yapısını yeniden oluşturmasına ışık tutmak amaçlanmıştır. Özellikle burada eğitimi uygulama alanı olarak seçmemizin nedeni ise geleceğin yöneticilerinin eğitim kurumlarınca yetiştiriliyor olmasıdır. Ayrıca mevcut yönetici, liderler ve eğitimcilerin yeni yetiştirilecek bireylerin eğitilmesinde kendilerine yol gösterecek çağdaş kaynaklara ihtiyaçları olacaktır. Bu anlamda da bu kitabın, bu kişilere katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Kitabın bir başka özelliği de, kurumlar ve örgütlerin yapısal özelliklerinden ziyade insanı ön plana çıkartmayı amaçlamasıdır.

İÇİNDEKİLER
1. Bölüm: Giriş
Yönetimin Tarihçesi
2. Bölüm: Yönetim Biliminin Doğuşu
Yönetim ve Yönetici
Yöneten ve Yönetilen İlişkisi
Yönetim Kuramları
Yönetim Süreçleri
Liderlik ve Yöneticilik
Yönetici ve Lider Açısından Önemli Olan Bazı Kavramlar
Yönetsel Egemenlik
Yönetici ve Lider Arasındaki Farklar
3. Bölüm: Yönetim İle İlgili Önemli Kavramlar Ve Yönetimin Uygulandığı Alanlar
Gelişme
Katılma
Yönetim ve Yönetici Açısından Etik
Yönetim ve Yönetici Açısından Motivasyon
Değişme ve Değişim Yönetimi
Değerler Yönetimi
Çatışma ve Çatışma Yönetimi
İnsan Kaynağı Yönetimi ve Personel Yönetimi
Toplam Kalite Yönetimi
Sorun Çözme ve Kriz Yönetimi
İletişim Yönetimi
Bilgi ve Bilgi Yönetimi
Zaman Yönetimi
Çevre Yönetimi
4. Bölüm: Eğitimin Yönetim Felsefesi Üzerindeki Etkisi
Felsefe ve Eğitim
Okulun Örgüt Felsefesi
Okulda Değişme ve Gelişme Süreci
Okul Yöneticisi
Yönetsel Erkin Kullanımı
Okul Yöneticisinde Olması Gereken Özellikler
Yönetici Yetiştirilmesi ve Atanmasında Alınacak Bazı Tedbirler
Modern, Postmodern ve Küreselleşme Sürecinde Eğitim


Jeffrey A. Miles Organizasyon kuramları konusu, Yönetim ve Organizasyon bilim dalının temel alanlarından biri olmasına karşın, bu konuya Türkçe yazında yeteri kadar yer verilmemiştir. Bunda en önemli etken, Yönetim ve Organizasyon Kuramlarının Türkiye'de oluşturulmamış olmasıdır. Yönetim ve Organizasyon Kuramı geliştirilmemiş olmasına rağmen, son yıllarda konuya ilişkin az da olsa Türkçe eserlerin raflarda yerini almaya başladığı görülmektedir. Bu kapsamda telif eserlerdeki eksikliğin çeviri eserlerle giderilmeye çalışılması şaşırtıcı değildir. Kuram konusunda yöneticilerin, akademisyenlerin ve öğrencilerin konuya aşina kılınmaları, en azından şimdilik çeviri eserlerle sağlanmaktadır.
“Yönetim ve Organizasyon Kuramları” kitabı, Jeffrey A. Miles'ın ABD'de 2012 yılında yayımlanan “Management and Organization Theory” adlı eserinin birinci basımının Türkçe çevirisi olarak alan yazındaki boşluğu dolduracak niteliktedir. Eser, bünyesinde barındırdığı 40 temel yönetim ve organizasyon kuramına ilişkin temel bilgilerin yanında; kuramlara yönelik değerlendirme ve eleştirileri, başlıca ölçüm araçlarını, müteakip araştırmalar için önerileri, temel kaynakları ve yöneticiler için çıkarımları içermektedir. Bu yönüyle eser, diğer kuram kitaplarından farklı olarak teori ve pratiği bütünleştirmekte; akademisyenlerin, lisans ve lisansüstü düzeydeki öğrencilerin, yönetim alanı profesyonellerinin ve çalışma yaşamında yer alıp, konuya ilgi duyan tüm bireylerin ihtiyaçlarını aynı anda karşılamaktadır.
Aylin Araza - Gonca Aslan Kitapta, stratejik yönetim biliminin içinde yer bulan “kurumsal çeviklik ve improvizasyon” kavramlarının, bağlamsal ilişkileri ile birlikte, düşünsel derinlikleri ve pratik uygulamalara etkileri anlatılmaktadır. Bağlantılı bölümlerden oluştuğu görülen kitap, çizgisel olarak takip edilebileceği gibi, her kavramın bağımsız olarak da anlamlı bir bütünü temsil ettiği görülmektedir. Giriş bölümünü takiben Birinci Bölüm'de, çeviklik ve kurumsal çeviklik kavramlarının kuramsal çerçevesi çizilmektedir. Kurumsal çeviklik kavramının boyutları bağlamında ele alındığı bölümde, çevresel dinamizm ve dinamik çevre kavramlarına bakış irdelenmekte ve çevresel dinamizmin kurum ile ilişki boyutunun ortaya konulmasına çalışılmaktadır. Kurumsal çeviklik ve improvizasyon ilişkisinin ele alınması ile kitabın İkinci Bölümü'ne geçilmektedir. İmprovizasyon kavramı ve sözü edilen kavrama farklı yaklaşımların anlatıldığı İkinci Bölüm'de, improvizasyon, örgüt perspektifinden detaylı bir biçimde değerlendirilmektedir. Yönetimde stratejik improvizasyon yaklaşımının, boyutları dahilinde ve ilişkilendirilen diğer kavramlar çerçevesinde anlatıldığı bölümü takiben Üçüncü Bölüm'de, kavramlar ile kurumsal performans ilişkisi tartışılmaktadır. Kurumsal performansın kavramlara yönelik boyutları kapsamında ele alındığı bölüm, önerilerin yapıldığı sonuç bölümü ile sonlandırılmaktadır. Yaklaşımlar, ürün ve hizmet üreten her tür işletme için geçerli olan çözümlere işaret etmektedirler. Bakışın derinlikli anlatımı, kavramların işletmeler açısından çözüm olarak algılanmasının nedenlerini ayrıntısıyla ortaya koymaktadır. Söz konusu önerilen çözümler çok yönlü ele alınarak, işletmeler açısından yaklaşımların yararlılığı, detaylı şekilde kitap kapsamında açıklanmaktadır.
Kitap, günümüz koşulları göz önünde bulundurularak, mevcut yönetim yaklaşımları ile bağlantılandırılmış ve öneri niteliğinde olan, yönetimin yeni paradigmalarından “kurumsal çeviklik ve improvizasyon” konularını içermektedir. Yaklaşımların özgünlükleri, yapılan derinlemesine inceleme sonucu, analizlerle kanıtlanan geçerlilikler ve somut çıktılar ile ortaya konulmaktadır. Sözü edilen yeni yönetim paradigmalarının, yazında var olan kuramsal yapılanmalarda günümüz koşullarında oluştuğu görülen boşluğun doldurulmasında ne kadar etkili olabileceği tartışması siz okurlara bırakılmaktadır.

Mürteza Hasanoğlu, Ziya Aliyev Türkiye, son yıllarda yaşadığı istikrar sorunlarını çözmeye çalışılırken, hiç de yeni olmayan fakat bağımsız yargıya intikal eden olay sayısı ve sıklığı dikkate alındığında, bugün ciddi boyutlara ulaştığı anlaşılan yolsuzluk sorunu ile karşı karşıyadır. Ülkemizde bu sorunu doğuran etmenleri sırladığımızda; hızlı değişim süreci içerisinde ortaya çıkan ahlak yozlaşması, kamu görevlilerinin takdir haklarının geniş olması, hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme ve gelir dağılımının adaletsiz olması öne çıkan konulardır. Bu gerçekliklerin bilinmesine rağmen kamu yönetiminin temel problemlerinden biri olarak değerlendirilen yolsuzlukla kamu görevlilerinin doğrudan ilişki ve deneyimlerinin irdelendiği kapsamlı bir çalışmanın bulunmadığını söyleyebiliriz. Bu bilgiler ışığında çalışmanın kamu görevlilerinin yolsuzlukla ilgili görüş ve deneyimlerini kapsaması, bu alanda yolsuzlukların giderilmesinde yeni bir bakış açısı sergilemeye olanak sağlayacaktır. Ki bu kapsam içerisinde; kamu görevlileri gözünde yolsuzluğun ne şekilde algılandığı ve yaygınlığının ne kadar bilindiği, nedenleri ve önlenmesinde ne türlü tedbirlerin alınması gerektiği vardır.
Stephen P. Robbins, David A. Decenzo, Mary Coulter Bu kitap, geleceğin yöneticileri olan öğrencilere, becerilerini pekiştirmek isteyen profesyonellere ve yenilenme gereksinimi hisseden deneyimli yöneticilere yönetimin satır başlarını bütüncül bir yaklaşımla sunmaktadır.
İş dünyasının gerçeklerinin yönetsel kavramlarla ilişkilendirilerek ele alınması, bunların günlük hayatta karşılaşan sorunları gidermede nasıl kullanılacağına değinilmesi kitabın işlevselliğini artırmaktadır. Medyada gündem oluşturan örnek olaylar, bölümlerin içerisine yerleştirilmiş olan resimli örnekler, uygulamalara ilişkin verilen istatistiksel bilgiler konuları anlaşılır kılmaktadır. Bölüm sonlarında verilen bölüm özeti ve bölüme ilişkin sorular, konuların özümsenmesine destek olmaktadır.
Kitabın son kısmında, anlatılan konulara ilişkin sunulan kişisel beceri düzeylerinin saptanmasına yönelik ölçeklerin okuyucuların kendilerini değerlendirmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir. Okuyuculara yönelik hazırlanan zengin içerikli öneriler yönetim becerilerinin geliştirilmesine önemli katkı sağlayacaktır.
Türkçe’ye çevrilirken, akıcı dili ve sürükleyiciliği özenle muhafaza edilmeye çalışılan Yönetimin Esasları, akademi dünyası açısından referans kitabı niteliği taşımakla birlikte, öğrenciler ve uygulamacılar için de önemli bir yol göstericidir.
Zafar Iqbal, Mervyn K. Lewis Yönetim konusunu İslam iktisadı bağlamında inceleyen çok az çalışmanın yanısıra İslam'ın ve Batı'nın bu konudaki bakış açılarını karşılaştıran çalışma sayısı ise çok daha azdır. Kitap, İslam'ın temel ilkelerini, felsefesini ve yasal geleneklerini klasik ve çağdaş kaynaklarından faydalanarak ele almakta Batı'nın duruşuyla mukayese edilebilecek bir çerçeve ortaya koymaktır, islami olarak toplumsal sorgulamada az araştırılmış yönetişim konusunu modern teori ve pratikten beslenerek ve onları klasik ve modern Müslüman yorumlarla birleştirerek taze ve çağdaş bir yaklaşım getirmişlerdir.
Genel bir bakış sağlamak adına kitapta incelenen ana soru, Kur'an-ı Kerim ve sünnette belirlenen amaçlar, normlar ve değerlerin devlet mali teşkilatında konvansiyonel modelden farklılaşıp farklılaşmadığı ve farklılaşıyorsa bunun nasıl olduğudur, Bu bağlamda analiz edilen konular arasında adalet teorileri, vergilendirme, bütçe açıkları, islami finansman modları, kamu ve özel hesap verebilirlik ve yolsuzluklar yer almaktadır, Bu eşsiz ve son derece yenilikçi kitap, İslam iktisadı, kamu politikası, bankacılık ve Asya ve Orta Doğu çalışmalarına ilgi duyanlar için güçlü bir kaynak olacaktır.
Abdullah Aydın, Ahmet Hamdi Aydın, Ahmet Tunç, Ali Farazmand , Aziz Belli, Begüm İsbir, Burhan Aykaç, Durmuş Alper Çamlıbel, Fahri Bakırcı, Fatma Gül Gedikkaya, Fatma Zeynep Özkurt, Gülçin Eroksal Ülger, Hatice Altunok , Merve Suna Özel Özcan, Murat Önder, Murteza Hasanoğlu, Mustafa Altunok, Mustafa Lamba Sezai Öztop, Mustafa Önen , Nazlı Nalcı Arıbaş, Ömer Fuad Kahraman, Sadegül Durgun, Selma Karatepe , Veysel Eren Türkiye'de ülkelere ilişkin incelemeler yapan çalışmaların gittikçe arttığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda ülkelerin hukuki, siyasal, sosyolojik çeşitli yönleri ön plana çıkarılabilmektedir. Bu çalışma çerçevesinde bahsedilen kapsam ana hatlarıyla yönetsel yapı olarak belirlenmiş ve farklı kültürlere sahip ülkelere yer verilmiştir.
Yönetsel Yapı İncelemeleri adını taşıyan bu kitap, Türkiye'de farklı ülkelerin yönetim yapılarına ilişkin temel bilgileri sunmayı amaçlamaktadır. Kitabın kapsamını oluşturan ülkeler; Almanya, ABD, Avusturya, Azerbaycan, Çin, Hindistan, İran, İspanya ve Suudi Arabistan'dır. Bu kapsamda; ülkelerin yönetsel tarihleri, genel siyasal özellikleri, merkezi yönetimi-yerel yönetim yapıları ve işleyişleri, kamu personel sistemleri ile bu ülkelerin kamu yönetimi reform süreçleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Yönetim tarihi, siyaset bilimi, hukuk, yönetim bilimi, personel yönetimi gibi çeşitli kapsamlarda yer alan bilgiler çerçevesinde sözü geçen ülkelerin yönetsel yapıları hakkında incelemeler yapılmıştır.
Ahmet Atasoy Yöre araştırmaları adlı bu kitap bilimsel ve kültürel araştırmalara temel kaynak oluşturduğu gibi her türlü planlamaya yönelik katkılar suna bilen bir nitelik taşımaktadır kitabın içeriği doğal bilimler jeoloji ziraat coğrafya orman ve toplum bilimleri ile sosyal ve fen bilimleri sosyoloji coğrafya turizm fakültelerinin ilgili bölümleri ile sosyal ve fen bilimleri enstitülerinin ilgili pragramlarında ders kitabı olarak okutulabilecek bir niteliğe sahiptir .
Aleksandar R. Miletić, Boban Batrićević, Bojan Balkovec, Davor Marijan, Dragomir Bondžić, Husnija Kamberović, Ivana Dobrivojević-Tomić, Jure Gašparič, Ljubinka Trgovčević-Mitrović, Mario Jareb, Milivoj Bešlin, Miroslav Akmadža, Nikica Barić, Petar Todorov, Slobodan Selinić, Srđan Barišić, Vladan Jovanović, Vladimir Geiger, Zdenko Čepič, Zdenko Radelić, Zoran Janjetović Bu kitap, eski Yugoslavya cumhuriyetlerinden akademisyenlerin yazdıkları makalelerden oluşmaktadır. Hırvatistan’dan Zdenko Radelić, Miroslav Akmadža, Davor Marijan, Vladimir Geiger, Mario Jareb ve Nikica Barić; Slovenya’dan Zdenko Čepič, Bojan Balkovec ve Jure Gašparič; Karadağ’dan Boban Batrićević; Bosna Hersek’ten Husnija Kamberović; Kuzey Makedonya’dan Petar Todorov ve Sırbistan’dan Ljubinka Trgovčević-Mitrović, Ivana Dobrivojević-Tomić, Slobodan Selinić, Milivoj Bešlin, Vladan Jovanović, Zoran Janjetović, Srđan Barišić, Aleksandar R. Miletić ve Dragomir Bondžić 1918-1991 yılları arasındaki Yugoslavya tarihini kendi yorumlarıyla anlattılar.
Pınar Aslan Türkiye 2017'den bu yana dünyada en çok dizi ihracatı yapan ikinci ülkedir. Türk televizyon dizilerinin olağanüstü başarısı Arap ülkeleri ve Balkanlarda coğrafi ve kültürel yakınlık gibi etkenler sayesinde kolayca açıklanabilmektedir. Öte yandan, dizilerimizin Kuzey Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerde de gittikçe popülerleşmesi, Türkiye'nin bu bölgelerde kısa sürede dikkate değer bir yumuşak güç edinmesi açısından ele alınabileceği gibi kültürel, ekonomik veya siyasi etkiler çerçevesinde de analiz edilebilir.
Bu kitapta, Türk televizyon dizilerinin dünya çapında elde ettiği başarı uluslararası halkla ilişkiler, kamu diplomasisi, kültürel diplomasi, yumuşak güç ekseninde analiz edilmekte; Türk televizyon dizileri bir yaratıcı kültür endüstrisi ürünü olarak değerlendirilmektedir. Yumuşak güç, uluslararası halkla ilişkiler ve kamu diplomasisi konuları ele alındıktan sonra kültür, kültürün küreselleşme etkisiyle yaşadığı değişim, popüler kültür ve yaratıcı kültür endüstrileri kavramları üzerinde durulmaktadır. Son olarak Türk televizyon dizilerinin gösterdiği başarı değerlendirilmekte, geleceğe yönelik bir yol haritası sunulmaktadır.
Turhan Yörükan Doğan Hızlan’ın en iyi beş kitaptan biri olarak seçmiş olduğu bu kitap, mitolojik kahramanların aşkla ilgili olarak yaşadıkları insani duyguların tümünü “Felsefi, psikolojik ve sosyolojik boyutlarından koparmadan” ele almış, Yunan mitolojisin en güzel, en güçlü hikayelerine yer vermiştir.
Rıdvan Demir Şiir;duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak çekici/etkileyici bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır. Şiir sadece insanın duygusal yönüne hitap etmez, bir öğretim materyali olarak kullanıldığında şiir, öğrencilerin sosyal ve kültürel yönlerinin de gelişmesine katkı sağlar. Yunus Emre'nin şiirleri Müslümanlığı benimsemiş Türklerin sosyal hayatından, kültüründen, ahlakından izler taşıyan başka bir ifadeyle millî ve dinî değerleri başarılı bir şekilde kaynaştıran bir yapıda olup onun şiirlerden ve öğretilerden istifade edilmesi şüphesiz önem arz etmektedir. Bu çerçevede Millî Eğitim Bakanlığınca son güncellenen öğretim programlarında derslerin öğretiminde, eğitimcilerden “ünite konularının özelliklerine göre başta ayet ve hadisler olmak üzere edebiyatımızdan atasözü, vecize, beyit, ilahi, nefes ve deyişlerden yararlanmaları istenmektedir”. Bu noktada Yunus Emre'nin kendine has üslubu ile söylediği ve kendi zamanını aşarak bugüne ulaşan iman, ibadet, ahlak ve değerler eğitimine dair kuşatıcı ve etkileyici beyitleri günümüze ışık tutmakta olup din öğretiminde onun öğretici şiirlerinden yararlanılmasının bu alandaki boşluğu dolduracağı düşünülmektedir.
Gelin tanış olalım işi kolay kılalım
Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz
Yunus Emre
Berna Ekal, Besime Şen, Eylem Akdeniz Goker, Gozde Orhan, Mehmet Ertan, Yonca Guneş Yucel Doksanlı yılların sonundan itibaren, uluslararası dinamiklerin ve akademik eksenli tartışma gündemlerinin tetiklemesiyle ülkenin önde gelen üniversiteleri “yurttaşlık” başlıklı derslere müfredatlarında yer vermişlerdir. Bu geleneği izleyerek Altınbaş Üniversitesi olarak yurttaşlık konulu bir dersi, kurulduğumuz günden itibaren müfredatımızda özellikle tanımladık. Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri, kentten eşit düzeyde yararlanma ve toplumsal hizmetlere eşit katılım, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler ve yurttaşlık ilişkisi, diaspora ve yurttaşlığın değişen içeriği gibi pek çok konuya değinen bildirilerden oluşan bu bildiri kitapçığının hem yakın gelecekteki araştırmalarımız için bizlere yol haritası sunacağını hem de öğrencilerimizin akademik ilgilerini kamçılayacağını düşünüyoruz.
Türkiye’de yurttaşlaşmanın tarihi, aynı zamanda modernleşmenin ve anayasal gelişmelerin tarihidir. Kulun ve tebaanın yurttaşlaşması ülkenin modernleşme sürecinin temel motifidir. Yurttaşlık, siyasal katılımı, bir dizi hak ve sorumluluğu ve bir aidiyeti imler. Bireyin kaderini tayin hakkını örtük biçimde hatırlatan bir kurumdur. Bu çalışma kulluktan yurttaşa dönüşümün tarihsel köşe taşlarını hatırlatıyor.
Mehmet Kırbıyık Tarih boyunca insan denilen muammanın sırrı hep merak edilegelmiş; insanoğlu bu yolda, ilim dışı, yarı veya tam İlmî sayılabilecek birçok faaliyetin içinde kendini bulmuştur. Genel olarak fîrâset ilmi özelde de kıyâfet ve sima ilmi (ilm-i kıyafet, ilm-i sîmâ ve fizyonomi) diye adlandırılan bedendeki / yüzdeki sabit özellikleri esas alan bilgiyle -anlık değişebilen beden dili değil- insan ruhunun beden elbisesiyle örtüldüğü anlayışından hareket edilmiş; onun suretinden siretini, zâhirinden bâtınî vasıflarını yani dış görünüşünden ahlâkını, karakterini, iç özelliklerini anlamaya, tespit etmeye çalışılmıştır. Ez-zâhir unvânü'l-bâtın yani dışın içi gösteren bir ayna olduğu anlayışından hareketle insan yüzü ve bedeninin karakteri de yansıttığı kabul edilegelmiştir.
Vücut yapısının ahlâkla, kişilikle ilişkisinin tam anlamıyla inkâr edilemez ve muhtemel oluşu ile yetinilmemiş; bu öğretinin ara sıra çekince kaydı düşülse bile kesinleştirilmesi / doğrulanması adına birçok çalışma yapılmış, bu çabayla ileri sürülenlerin ispatı yoluna girilmiştir. Bu tür faaliyetler, 'erken dönemlerde sihir ve falcılık’ gibi görülürken sonraları gizli ilimlerden bir şube ya da sanat, ilim / bilim diye adlandırılmış ve bunların 'muteberi olduğu iddia edilmiştir. Hatta zaman zaman ilgileri olmasa bile tarih boyunca saygı duyulan isimler bu çalışmalarla alakalı gösterilmiş, onların toplum nezdindeki güvenirlikleri, itibarları ve nüfuzları üzerinden söz konusu çalışmalara yönelik itirazlara peşinen cevap verilmek istenmiştir. Özellikle insan yüzünün 'konuşan suskun" olduğu ve onun ancak 'mahir gözleri marifetiyle okunabileceği, hatta fizyonomiyi ancak 'güzel yüzlülerim anlamlandırabileceği bile iddia edilmiş böylelikle bazen ‘fizyognomi tapınağı’na herkesin sokulması istenmemiştir.
Hıdır Toraman