Sosyal Bilimler \ 38-41
Abdullah Köktürk Türkiye’de devlet, ordu veya askerî müdahaleler üzerine yapılan çalışmaların bir bölümü, “güçlü devlet-zayıf toplum” ve “bürokrasi-burjuvazi” karşıtlığını öne çıkaran, birikim rejimlerini göz ardı eden, militarizmi ve pretoryanizmi vurgulayan yaklaşımlar getirmektedir. Birikim rejimlerini göz önüne alan çalışmalarda ise yapısalcı ve işlevselci bir açıklama ile askerî müdahaleler, sermaye birikim krizlerini çözen ve yeni bir birikim modeline geçişi sağlayan müdahaleler olarak ele alınmaktadır. Bu analizlerde, sadece ekonomik düzlemde kalındığı için ordu ve sermaye arasındaki ilişkilerinin nasıl kurulduğu göz ardı edilmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de ordunun kendi çıkarlarının sınıfsal güç ilişkilerinden kopuk bir şekilde oluşmadığı göz önünde tutularak, militarizm ve büyük sermaye arasındaki ilişkileri açığa çıkaracak şekilde bu ilişkilerin nasıl kurulduğunun incelenmesi amaçlanmıştır.
Kitabın ekinde bulunan şirket yönetim kurullarında görev almış beş yüzden fazla emekli general listesi bile kitabın Türkiye’de ilk defa bu kapsamda yapılmış bir çalışma olduğunu göstermektedir.
Adem Doğan Siyasal partiler/adaylar siyasal iletişim aracılığıyla seçmenin siyasal davranışlarını etkilemeye çalışmaktadır. Seçmenlere doğru, hızlı, yeterli düzeyde mesajlarını ulaştırabilen; seçmenin beklentilerinden haberdar olarak onları karşılamaya yönelik stratejiler üreten, kısacası etkin bir siyasal iletişim gerçekleştiren partiler/adaylar başarılı olmaktadır. Bu kitap, Türkiye'de siyasal iletişim uygulamaları çerçevesinde seçmenin siyasal davranışını etkileyen faktörleri ve bu faktörlere ilişkin siyasal iletişim uygulamalarına ilişkin analizleri ve değerlendirmeleri içermektedir.
Kitap, öncelikle siyasal iletişimle ilgili kavramları ve siyasal iletişim bileşenlerini açıklayarak; siyasal iletişimle ilgili kapsamlı bir bilgilendirme yapmaktadır. Yine bu kapsamda siyasal davranışa ilişkin kavramsal çerçeveye ilişkin de bilgilendirmeye yer verilmektedir. Kitap kapsamında hem siyasal iletişim hem de siyasal davranış ile ilgili okuyucular detaylı bir şekilde bilgiye sahip olmanın yanında yapılan alan araştırmasının bulguları da siyasal iletişim ve siyasal davranış çerçevesinde analiz edilmektedir. Dolayısıyla bu kitap, siyasal iletişim dünyasına yeni bir soluk kazandıracağı gibi iletişim bilimciler ve siyaset bilimciler, aktif siyaset yapanlar ve bu konuda araştırma yapanlara da katkı sağlayacaktır.
Fırat Demirkol İlgili çalışma, teorik olarak siyasette ve derslerde tartışılan ideoloji kavramının ve siyasal ideolojilerin pratik olarak Türkiye siyasetinde bulduğu karşılığı ortaya koymaya çalışmıştır. Tarafsız bir bakış açısı ile yazılmaya özen gösterilen bu eserde, ideoloji kavramının dogmaları nedeniyle tüm fikir akımlarına eleştirel bir tarzda yaklaşma gayreti gösterilmiştir. Eserin hazırlık aşaması, lisans dönemi üniversite hayatımdan başlayarak İstanbul Üniversitesi SBF koridorlarına kadar dayanmaktadır. Eser; lisans eğitimi sürecinden itibaren başlayan ve doktora eğitimi sürecinde devam eden araştırma ve öğrenme süreçlerinin sonunda olgunlaşmış ve süzgeçten geçmiş, bugün için yayımlanmaya yeterli olan ancak değişen dünya içerisinde her dönem güncellenmesi gereken bilgileri içermektedir. Öğrencilik döneminden başlayarak akademik hayatım boyunca hep heyecan duymuş olduğum ve her zaman eklemeler yapmak istediğim bu çalışmanın sizlerle buluşması, beni ayrıca onurlandırmakta ve bir hayalin gerçeğe dönüşmesini sağlamaktadır.
Ahu Sumbas, Anıl Boz Semerci, Azize Ergeneli, Berrin Koyuncu Lorasdağı, Bilge Durutürk, Derya Güler Aydın, Duygu Ürek, Emine Balcı, Gamze Bayın Donar, Gülsüm Şeyma Koca, Gülsün Erigüç, Hakan Yavuzyılmaz, Kamil Demirhan, M. Kemal Öktem, Meliha Çalışır, Özgür Uğurluoğlu, Pelin Dinçer, Pelin Varol İyidoğan, Semra Güney, Songül Çınaroğlu, Süreyya Ece, Tarık Tuncay “Türkiye'de Sosyal Bilimlerde Güncel Tartışmalarda Kadın” başlıklı kitabın çıkış noktası, Türkiye'de kadın meselesini ele alan derleme kitaplar olmasına rağmen 2000'li yıllarda sosyal bilimlerde siyaset biliminden iktisada, işletmeden maliyeye, sosyal hizmetten sağlık idaresine farklı alanlardan, perspektiflerden ve metodolojiden kadın konusunu çeşitli veçheleriyle inceleyen derleme bir kitabın eksikliğiydi. Bu eksiklikten hareketle dört bölümde 15 yazıyı içeren kitapta; kadın temsilinden kimlik tartışmalarına, kamu, maliye ve aile politikalarından kalkınma, sağlık, istihdam ve girişimcilik tartışmalarına kadar geniş bir yelpazede kadın konusuna dair güncel meselelere yer veriliyor.
Bu kitapta; bir yandan Türkiye'de feminist literatürde oldukça az çalışma olan kesişimsellik gibi kavramlarla kadın konusu ele alınırken bir yandan da kadın çalışmalarının köklü meselesi olan kadın temsili sorunu siyaset, hukuk ve sağlık alanlarında tartışılıyor; ayrıca ekonomi, kamu, sosyal politika ve sağlık tartışmalarında “vatandaş olarak kadın”, “anne olarak kadın”, “hasta olarak kadın”, “girişimci olarak kadın”, “aile içinde kadın”, “istihdamda kadın” üzerine güncel bir okuma yapılıyor. Bu geniş kapsamıyla önemli bir boşluğu dolduran bu derleme kitap, başta kadın konusunda çalışan araştırmacılar ve öğrenciler olmak üzere bütün okuyucular için önemli bir kaynak teşkil ediyor.
Su Ergeneli, kapağı tasarlarken “kadın”ı yorumlamak için vatoz sembolizminden esinlenmiştir. Vatoz sembolizmi, bireyin yapması gerekenleri yapmak için gereken araçlara, becerilere sahip olduğuna inanarak harekete geçmesi gerektiğini ifade etmektedir. Diğer bir deyişle birey, öz yeterliğine olan inancının yol göstericiliğinde, emek verdiği her şeye ulaşabileceğini bilerek, hedefine doğru şaşmadan uğraşmaya devam etmelidir. Bu nedenle tereddütleri bir yana bırakıp dikkatini dağıtacak olayların hedefine giden yolculuğunu engellemesine izin vermemelidir.
Kamil ALPTEKİN Türkiye'de sosyal hizmet eğitimi 1961 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde Sosyal Hizmetler Enstitüsü'ne bağlı olarak açılan Sosyal Hizmetler Akademisi ile başlamıştır. 2002 yılına gelindiğinde Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi çatısı altında Sosyal Hizmet Bölümü açılmış, 2006 yılından itibaren ise bölüm sayıları her yıl artış göstermiştir. 2002 yılı itibariyle sadece iki tane olan bölüm sayısı, 2015 yılı Temmuz ayı itibariyle 36'sı aktif, 30''u pasif olmak üzere toplamda 66'ya yükselmiştir.
Ortaya çıkan tabloya sadece sayılar üzerinden bakıldığında bile Türkiye'de sosyal hizmet eğitiminde başlangıcından 2006 yılına kadar süren dönemde 'güdük'; 2006 yılı ve sonrasındaki dönemde ise 'kontrolsüz büyüme'nin hakim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Sağlıksız olduğu her halinden belli olan bu tablonun ortaya çıkış nedenleri, yapısı itibariyle karmaşık olan eğitim sisteminin kendi iç ve dış sistemleriyle kurduğu veya kuramadığı etkileşim ağında saklıdır.
Elinizdeki bu kitapta Türkiye'de sosyal hizmet eğitiminin başlangıcından bugüne kadar geçirdiği süreçler ayrıntılı bir şekilde ele alınmış eğitimin geleceğine dair bazı saptamalarda bulunulmuştur. Kitapta 2006 yılı ve sonrasında kontrolsüz büyüme sonucunda pek çok sorunu bünyesinde barındıran sosyal hizmet eğitiminin sağlıklı bir şekilde yoluna devam edebilmesi için önerilere de yer verilmiştir.
Faruk Taşçı Türkiye’de sosyal politikanın önemi gün geçtikçe artmakta­dır. Ancak yakın zamanlara kadar ‘sosyal politika’ denildi­ğinde Türkiye’de daha çok ‘çalışma hayatı merkezli’ bir yak­laşım hâkimken bu anlayış giderek değişmektedir. Hâlbuki sosyal politikanın yoksullar, engelliler, yaşlılar, göçmenler, kadınlar, gençler gibi ‘çalışma hayatı dışı’ ile ilgili birçok yönü bulunmaktadır ve son yıllarda bu yönleri de Türki­ye’de daha fazla gündeme gelmektedir.
Öte yandan, çalışma hayatı dışında kalan sosyal politikalar ise daha çok ‘alan/alıcı’ odaklı incelenmektedir. Bu nedenle bu alanla ilgili ‘aktörler’ hakkında yapılan çalışmalar ya yok denecek kadar az ya da dar kapsamlı ve tekil çalışmalarla sınırlı kalmaktadır.
‘Türkiye’de Sosyal Politika Aktörleri: Zemin ve Uygulama’ adlı bu kitap, sosyal politikanın çalışma hayatı dışında kalan konularını ele alırken, bir yandan da alandaki ilgili aktörle­-rin bütüncül bir analizini yapmaktadır.
Nergis Dama Sosyal yardımların “yardımlaşma” odağında kurgulanması ve yoksullukla mücadelede acil çözüm aracı olarak kabul edilmesi, sosyal yardım tanımına insani bir değer atfetmektedir. Bu olumlu nitelemenin yanı sıra primsiz bir harcama kalemi olması, suistimal edilme potansiyelini taşıması, yardım yapan ve yardımdan faydalanan arasında hiyerarşik bir ilişki oluşturması, sosyal yardım sisteminin etkinliği tartışmasını da beraberinde getirmektedir. Sosyal yardımın muhtaçlık kriterine göre bir “hak” olduğu prensibi doğrultusunda, “Sosyal yardımlar hem faydalanıcı hem de bu sistemi finanse eden diğer kişiler için "Nasıl daha verimli olabilir?" sorusunu takip ederek 2016 yılında hazırlanan “Türkiye'de Sosyal Yardımların Sosyal Refah Üzerindeki Etkisi” başlıklı tez çalışmasındaki bilgilerin ve verilerin güncellenmesiyle bu kitap yazılmıştır. Belirli periyotlarla ihtiyaç, beklenti ve sorunların tespit edilerek sosyal yardımların yenilenmesi, bu yardıma ihtiyaç duyan veya duyacak olan her birey için sosyal koruma niteliğini arttıracaktır. Bu bağlamda, sosyal yardım sisteminden faydalanan veya sistemi destekleyen her bireyin refahına katkı sunması, kitabın başlıca amacına karşılık gelmektedir.
Zübeyde Demircioğlu Bu kitap, sosyolojinin bir disiplin olarak kurumsallaşmasından evvel Türkiye'de sosyolojik bilgi üretimini siyaset ve düşünce çevreleri ilişkisi bağlamında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Türkiye'de sosyolojik düşüncenin doğduğu bu evrede temel hedefi “memleketi kurtarmak” olan farklı sosyolojik perspektiflere sahip kimi farklı düşünce çevreleri ortaya çıkmıştır. Bu düşünce çevreleri, dönemin başat siyasi aktörü İttihat ve Terakki'nin etkileriyle biçimlenen siyasal ve düşünsel alanda mücadele içinde sosyolojinin gelişim çizgisini belirlemiştir. Düşünce çevreleri ve öne çıkan isimler dönemin iktidarı İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kurdukları ilişkiler bağlamında alanda konumlanmış olmakla birlikte, ilişki ağları göründüğünden daha karmaşıktır. Kitap; dört tarihsel aralıkta ve dört coğrafi merkezde bu ilişkilerin izini sürerek hem dönemin siyasi ve toplumsal arka planı diyebileceğimiz makro düzlemi hem de düşünce çevreleri ve aktörler arasındaki iş birliği, çatışma, uyum, örgütlenme gibi kişisel ilişkileri kapsayan mikro düzlemi birlikte ele almış; böylelikle Türkiye'de sosyolojik düşüncenin ortaya çıkışını farklı boyutlarıyla ortaya koymayı hedeflemiştir.
Abdullah Aydın, Ali Davut Alkan, Bekir Gündoğmuş, Çağdaş Zarplı, Elif Nagihan Türköz, Fikri Keleşoğlu, Hacı Şükrü Taştan, M. Ferit Duman, Melih Coşgun, Selman Bölükbaşı, Semih Sütçü, Semra Altıngöz Zarplı, Şükrü Türköz, Yücel Can Günümüzde bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumsal ve siyasal alandaki değişim/dönüşüm hızlı bir biçimde sürmektedir. Aile ilişkilerinde meydana gelen değişimlerden dijitalleşmenin her alanda baş döndürücü şekilde yaygınlaşmasına, din ve siyaset ilişkilerine yönelik yeni yaklaşımlardan spor ve siyaset etkileşiminde yaşanan artışa, ülkedeki demokrasi kültürünün evrilmesinden sivil toplum kurumlarının siyasal ve toplumsal alandaki işlevselliğine, bürokratik sistemin yapısal sorunlarından hükûmet sistemlerinde meydana gelen köklü değişimlere varıncaya kadar birçok başlıkta bu değişim ve dönüşümün toplumsal yansımaları kolayca fark edilebilmektedir. Bazı alanlarda oldukça süratli seyreden bu değişim/dönüşüm özellikle toplumsal ve siyasal açıdan üzerine eğilmemiz gereken önemli meselelere de yol açabilmektedir. Bu bağlamda Türkiye'de Toplum ve Siyaset: Teoriden Pratiğe Güncel Meseleler isimli eser Türkiye'de toplumu ve siyaseti etkileyen meseleleri tartışmayı amaçlamaktadır. Kitapta, siyaset bilimi ve sosyoloji alanlarında yer alan temel kavramlar ışığında güncel siyasal/toplumsal meseleleri ele alan on iki yazıya yer verilmektedir. Özellikle siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisi literatürüne katkıda bulunmayı amaçlayan eserde ele alınan konular teorik ve pratik boyutlarıyla ayrıntılı olarak tartışılmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan kitap, Türkiye'nin değişen ve dönüşen güncel toplumsal ve siyasal meseleleri ekseninde siyaset çalışmalarına ilgi duyan herkese katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Lütfi SUNAR, Suna BAŞAK, Mehmet Fatih AYSAN, Mustafa KÖMÜRCÜOĞLU, Ertan ÖZENSEL, Yunus KAYA, İsmail DEMİREZEN, Gülcan IŞIK, Ali Yaşar SARIBAY, Necdet SUBAŞI, Mustafa TEKİN Sosyolojinin köşe taşlarından birisi olan toplumsal değişimi incelemek neredeyse sosyolojinin bütün alt alanlarını kapsayan bir çalışma yapmak anlamına gelmektedir. Bu sebeple başlangıcından bugüne kadar sosyolojide toplumsal değişim merkezi bir konu olmuştur. Onu açıklamak için çok sayıda teori geliştirilmiş, kavramlar üretilmiş ve nihayetinde yeni bakış açıları meydana çıkartılmıştır. Ancak sosyolojideki bu merkeziliğinin aksine Türkiye'de toplumsal değişimle ilgili yeterli çalışmaların yapıldığını söylemek güçtür. Hâlbuki Türkiye toplumu incelenmeye muhtaç daimi, ciddi ve hızlı bir toplumsal değişim yaşanmaktadır. Elinizdeki kitap bu ihtiyacı gidermek üzere hazırlanmıştır.
Toplumsal değişimin kapsamlı bir biçimde ele alınabilmesi için evvela konunun karmaşıklığı kabul edilmek durumundadır. Bu sebeple bu kitapta konuyu değişik disiplinlerin birikiminden faydalanarak ele alan yazılara yer verilmiştir. Öğrencilerin, araştırmacıların ve meraklı okuyucuların faydalanacağı bu kitap toplumsal değişimle ilgili temel kavram ve konular hakkında bir bilgi çerçevesi oluşturmak üzere hazırlanmıştır.
Erhan Tecim, Ertan Özensel, Kadir Yıldırım, Lütfi Sunar, Mahmut Hakkı Akın, Mehmet Fatih Aysan, Mustafa Kömürcüoğlu, Necdet Subaşı, Öner Buçukçu, Yunus Kaya Toplumsal değişim nedir?
Türkiye'nin toplumsal yapısını nasıl açıklarız?
Türkiye'de toplumsal değişimin dinamikleri nelerdir?

Sosyolojinin temel çalışma alanı olan toplumsal yapı ve değişim çerçevesinde bugüne kadar birçok teori geliştirilmiş, kavramlar üretilmiş ve nihayetinde yeni bakış açıları meydana çıkartılmıştır. Bir bilim olarak kendi kuramsal ve ampirik gelişimini toplumsal değişimin incelenmesi üzerinden gerçekleştiren sosyolojideki bu merkeziliğin aksine Türkiye'de bu alanda yeterli çalışmaların yapıldığını söylemek güçtür. Hâlbuki Türkiye toplumu çeşitli sarsıntılar ve krizlerle sürekli bir biçimde hızlı ve kapsamlı bir toplumsal değişim yaşamaktadır. Bu durum ise artan ilgiye rağmen toplumsal yapı ve değişim analizlerinin sağlamlaştırılması gerektiğini göstermektedir.
Elinizdeki kitap, konuyu kuramsal temelleri ve ampirik uygulamaları ile bütüncül bir şekilde ele alan temel bir başvuru kaynağı olarak hazırlandı. Oldukça karmaşık olan toplumsal değişim konusunu kapsamlı bir şekilde ele almak için kitapta, konuyu değişik disiplinlerin birikimi ve perspektiflerinden faydalanarak ele alan yazılara yer verildi. Kitap içerisinde eserin takibini ve anlaşılırlığını kolaylaştıracak temel kavram açıklamaları, okuma parçaları ve ilgilenenlerin başvurabileceği ileri okuma önerileri bulunuyor. Öğrencilerin, araştırmacıların ve konuya ilgi duyan meraklı okuyucuların faydalanacağı bu kitap, Türkiye'de yaşanan toplumsal değişimle ilgili temel kavram ve konular hakkında bir bilgi çerçevesi oluşturuyor.
Abdulvahhap Akıncı, Ali Gençoğlu, Bahadır Elal, Başak Akar, Başak Gorgoretti, Betül Tansel, Cansu Yetimoğlu, Ebru Eren, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Talha Paşaoğlu, Miraçhan Yılmaz, Oğuz Yavuzyılmaz, Selda Tunç Subaşı, Selin Karaibrahimoğlu, Serap Yavuz, Tuğrul Korkmaz, Ünsal Yavuz, Zafer Durdu Ulus devlet; sosyal, siyasal, demografik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin sonucu ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Benzer bir şekilde ulus inşası da bu zorunluluğun ürettiği başka bir zorunlu durumdur. Her süreç ve olgunun olumlu ve olumsuz yönleri ve örnekleri mevcuttur. Bununla birlikte bu çalışmada ulus inşası olumlu veya olumsuz olarak değil daha çok harici şartların ürettiği bir gereklilik olarak bütün yönleriyle ele alınmıştır. Ulus inşası, günümüz ulus devletlerinde yaşayan ve vatandaşlık bağıyla bu devletlere bağlı bulunan toplumların ayrı alt kültür ve mikro milliyet durumlarına bakılmaksızın ve yereldeki bu farklılıkları mahsurlu görülmeksizin bütün bu yerel ve sınıfsal farkların üzerinde oluşturulmaya çalışılan sosyopolitik bir üst kimlik, ulus devletin sınırlarıyla örtüşen geniş kapsamlı bir grup aidiyeti ve yüksek kültürdür. Çalışmadaki on yedi bölümün başlıklarına bakıldığında kitabın ana teması ve geniş kapsamı daha iyi anlaşılabilecektir:
• Teoride ve Pratikte Ulusçuluk ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Millî Tarih Yazımı ve Ulus İnşası
• Türk Halkının Kolektif Belleğinde Çanakkale Savaşı ve Ulus İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Halkevleri ve Ulus İnşası
• Yöntemlerin Yerinde(n)liği ile İlmin Evrenselliğini Buluşturmak:
• Türkiye'nin Köy Enstitüleri
• Türk Ocakları ve Ulus İnşası
• Cumhuriyet'in Vatanseverlik Merkezli Din Anlayışı ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Ulus İnşasında Eğitim Politikalarına Örnek Olarak Köy Enstitüleri
• Türkiye'de Siyasal Kültür, Kimlik ve Ulus-İnşası
• Tanıtım Filmlerinde ve Kamu Spotlarında Ulus-İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Yaratımı ve Beyaz Perde Üzerindeki Refleksler (1919-1938)
• Türk Ulus-İnşasında Batılılaşma Üzerine Çelişkili Düşünceler:
• Devlet Tiyatrosu Repertuvarı Üzerinden Bir Değerlendirme
• Türk Romanında Ulus İnşası ve Kadın İmgesi
• Osmanlı'dan Cumhuriyete Türk Müzik Kültürü ve Türkiye'de Ulus İnşasına Katkıları
• Türkiye'de Modern Mimarinin İdeolojik İşlevleri ve Ulus İnşası (1923-1950)
• Ulus İnşasının Posta Pullarına Yansıması Ulusal Bayram Örnekleri
• Türkiye'de Millî Folklor Çalışmaları ve Ulus İnşası
Erkan Özdemir Kütüphaneler, kullanıcıların her türlü ihtiyaçlarını karşılamak ve kütüphane hizmetlerini eksiksiz yerine getirmek için iyi tasarlanmış binalara ihtiyaç duymaktadır. Yeni nesil kütüphane binası, yeni beceriler ve yeni bilgileri içerisinde barındırmakla beraber yeni tutumları da gerektirir. Yeni kütüphane binasının planlama ve tasarım süreci, disiplinler arası ve iş birlikçi yaklaşımları benimsemelidir. Kütüphane binaları çekici, işlevsel ve erişilebilir olmalı, esneklik, verimlilik ve sürdürülebilirlik için tasarlanmalı ve aynı zamanda kütüphane dermesini ve kullanıcıların tanımlanmış gereksinimlerini karşılayan programları barındırmalıdır. Bu bağlamda konu sürdürülebilirlik esaslarıyla ele alınmış, kütüphane alanları, hizmetleri ve tasarım sürecine ilişkin detaylar, mimari ilkeler esas alınarak değerlendirilmiştir.
Herhangi bir kütüphane bina projesi, mevcut binanın yenilenmesi, genişletilmesi veya yeni bir binanın inşası girişimleri ile meydana gelmektedir. Bu girişimler, içerisinde birçok belirsizlik barındırmakta ve proje sürecinde bir takım sorunların oluşmasına neden olmaktadır. Meydana gelebilecek sorunların yaşanmaması için temel ve teknik bilgileri içerisinde barındıran bir kaynağa ihtiyaç vardır. İhtiyaçlar ölçeğinde modern bir üniversite kütüphanesinin sürdürülebilirlik esaslarıyla planlanması ve tasarlanması için mimari program rehberi oluşturma amacıyla hazırlanan bu kitap, eskimeye maruz kalan veya yeni tasarlanacak üniversite kütüphaneleri için uzmanlara yol gösterici bir rehber niteliği taşımaktadır.
Ali Onur Özçelik, Ayşegül Bostan, Barış Ateş, Bengü Çelenk, Didem Ekinci Sarıer, Dolapo Fakuade, Erdem Özlük, Erman Akıllı, Fazlı Doğan, Federico Donelli, Halil Kürşad Aslan, Haluk Karadağ, Hüsrev Tabak, İbrahim Kurnaz, İmren Kaygısız, İzzettin Artokça, Machiko Sato, Mehmet Özdemir, Miray Vurmay Güzel, Murat Çemrek, Mustafa Cüneyt Özşahin, Mürsel Bayram, Olusimbo Ige, Öner Akgül, Özgür Tüfekçi, Salih Doğan, Segâh Tekin, Sertan Akbaba, Sezai Özçelik, Tamer Kaşıkçı, Tuğba Bağbaşlıoğlu, Yasin Avcı, Yiğit Anıl Güzelipek, Yusuf Çınar Dış yardımların bir mefhum olarak uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde kendisine yer bulması; II. Dünya Savaşı'nın nihayetlendiği döneme, yani savaş sonrasında ikiye ayrılmış Kıta Avrupa'sının yeniden inşası sürecine denk gelmektedir. Ancak söz konusu mefhumun ülkelerin dış politikalarında belirleyici bir pozisyona yükselmesi, şüphesiz Sovyetler Birliği'nin çözüldüğü ve tek kutuplu sistemin kurulduğu 1990'ların başıdır. Soğuk Savaş sonrasında oluşan yeni dünya düzeni içerisinde, devletlerin siyasi ve ekonomik altyapıları bakımından yeniden yapılandırılma sürecine girdikleri aşikârdır. Bununla birlikte eski Sovyet havzasında bağımsızlığını kazanan ülkelerin söz konusu dönüşüm sürecini atlatmak adına diğer devletlerden belirli oranlarda destek aldıkları da bilinmektedir. Söz konusu dönemden günümüze dış yardımlar, ülkelerin dış siyasalarında giderek artan bir öneme sahip olmuş ve insani yardımlar, kalkınma yardımları, eğitim yardımları, koruma sorumluluğu, insani müdahale gibi geniş bir yelpazeyi ifade eder hâle gelmiştir. Buna rağmen, Türkiye'deki uluslararası ilişkiler yazınında dış yardımlara ilişkin yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır.
Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanından otuz dört yazarın katkılarıyla ortaya çıkan bu kitap, Türkçe yazındaki eksikliği gidermek ve Türkiye'de dış yardım konusu üzerine çalışma yapan ve/veya yapacak olan akademisyenlere (ve akademisyen adaylarına) kaynak oluşturmak amacıyla derlenmiştir. Bu kitabın derlenmesindeki bir diğer amaç ise dış yardım mevzusunun Türkiye ve dünya çeperinde geniş bir yelpazede incelenmesiyle kamuoyunda farkındalığın arttırılmasına katkı sunmaktır. Mevcut çalışmanın derlenmesindeki bir başka amaç ise dış yardımlar alanındaki literatürün Türkçe yazına kazandırılmasıdır.
Lütfi Sunar, Büşra Bulut Yayıncılık dünyası, içinde kültürel, sosyal taşıyıcıları barındırmasının yanı sıra iktisadi bir döngü ve düşünsel bir evredir. Türkiye'de yayıncılık, üzerinde düşünülen, farklı yönleriyle konuşulan bir alan olmasına rağmen yayın faaliyetlerinin düşünsel süreçlere etkisi üzerine pek çalışma yoktur. İlmi Etüdler Derneği (İLEM) tarafından 2019 yılında hayata geçirilen Türkiye'de Yayıncılığın Hafızası Projesi (TYH) ile Türkiye’de yayıncılık ağları içinde bulunmuş önemli isimlerle sözlü tarih görüşmeleri gerçekleştirilmiştir. Özellikle 1970 sonrasında yayıncılık yolu ile fikri zeminler kuran yayınevlerinin, yayıncıların, editörlerin ve çevirmenlerin bu havzaya katkıları kendi anlatımları üzerinden incelenmiştir. Elinizdeki bu kitap, proje kapsamında 22 kişi ile yapılan sözlü tarih görüşmelerini içermektedir. Türkiye’deki yayıncılık serüveni, dönüşümleri ve kırılmaları hakkında eşsiz bilgiler sunmaktadır. Bu anlatılar bildiklerimizi radikal şekilde değiştirmeyebilir, aksine dönem incelemesinde sahip olduğumuz ön kabulleri onaylayabilir, yeni bir bakış açısı kazandırabilir ya da her zaman söylenenin ardında söylenmeyen bir noktaya işaret edebilir. Bu kitapla yapmayı arzuladığımız şey, basılı kaynaklardaki bilgiyi ve olguyu onaylatmak değil, incelenen döneme farklı yollarla yaklaşmayı sağlamaktır.

Kitapta yer alan isimler: Mehmet Güleç, Fikret Başkaya, Ezel Erverdi, Haşan Başpehlivan, Ahmet İyioldu, Ömer Ziya Belviranlı, Fahri Aral, Abdullah Sert, Erdal Akalın, Sabri Koz, İlbay Kahraman, Mehmet Ali Uğur, Muharrem Balcı, İbrahim Çelik, Selahattin Özpalabıyıklar, Kenan Kocatürk, Erhan Erken, Mehmet Kahraman, Tanıl Bora, Müge Gürsoy Sökmen, Mustafa Kasadar, Elif Akkaya.
Sedat Halitoğlu Türk ve Fransız tarihinde önemli bir olay olan 1969-1974 yılında Türkiye'den Fransa'ya gerçekleşen Türk işçi göçleri, iki ülke geçmişinde önemli bir gerçekliği ifade etmektedir. Fransa'da bugünkü Türk nüfusunun bel kemiğini “1969-1974” yılları arasında vuku bulan Türk işçi göçleri oluşturmaktadır. Türk işçiler, 8 Nisan 1965 tarihinde Türk Dış İlişkiler Bakanlığı Genel Sekreteri Büyükelçi Ümit Haluk Bayülken ile Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Bernard Hardion'un imzaladığı “Türkiye-Fransa İşgücü Antlaşması” usullerine göre Fransa'ya gönderilmiştir. 1965 yılında anlaşma imzalanmasına rağmen Türk işçilerin Fransa'ya gönderilmesi yol masrafları gibi iki ülke arasında uzlaşılamayan çeşitli konulardan dolayı gecikmiştir. Bu gecikme, iki ülke arasında yeniden imzalanan “30 Haziran 1969 tarihli Protokol” ile telafi edilmiş ve böylece işçilerin Fransa'ya gönderilmesine fiili olarak başlanmıştır.
Buna göre Fransa Hükûmeti'nin yetkilendirdiği Fransa Ulusal Göç Ofisi olan “Office National d'İmmigration”, Türk işçilerin seçimlerini ve kontrollerini yapmak üzere İstanbul Tophane'de bir Fransız misyonu kurmuştur. Türkiye'deki “İş ve İşçi Bulma Kurumu" da bu misyona yardım edecek şekilde yetkilendirilmiş, Türk işçilerin Fransa'ya nakilleri böylece başlamıştır. Altı yıllık süre neticesinde resmî olarak 55 bin 953 Türk işçisi, İş ve İşçi Bulma Kurumu vasıtasıyla Fransa'ya nakledilmiştir.
Bu kitap; Fransa'ya göç etmiş çilekeş Türk işçilerinin tarihin tozlu raflarında unutulmuş göç serüvenini Türkiye, Fransa ve Almanya arşivleri üzerinden takip ederek, tarih disiplini ekseninde birçok disiplini de işin içine katarak “Annales Ekolü” ve “Sosyal Tarih Yaklaşımı" ile ele almaktadır.

Vatandan ayrıldık geldik Paris’e
Dostlar bir müjdem var sizlere

Kader böyleymiş geldik Avrupa'ya
Gece gündüz yalvardık ulu mevlaya
Kurban olam gökteki yıldıza aya
Dostlar derneğimiz mübarek olsun
Ahmet Atasoy Yeryüzündeki bütün ekosistemlerin yaşam enerjisi mevcut su kaynaklarına bağlıdır. Ekosistemlerin tür çeşitliliği ve ekosistemlerdeki popülasyon yoğunluğunu belirleyen su kaynakları, insanların da en önemli temel ihtiyacıdır. Bir toplumun geleceği doğrudan temiz ve içilebilir su kaynaklarına bağlıdır. Bu nedenle doğal ve beşeri özellikleri araştırılarak, Türkiye’deki akarsu havzalarının ortaya konulması ve buna yönelik araştırmaların yapılması gerekmektedir. Doğal ortama uyumlu projelerin işleyişi havzaların sürdürülebilirliği açısından olumlu sonuçlar verdiği bilinen bir gerçektir. Türkiye Havzalar Atlası bu tür çalışmalara atlık oluşturacak bir nitelik taşımaktadır.
Ömer Karaoğlu, Mehmet Sarac, Davut Pehlivanlı, Evren Yaşar, Hasan Vergil, Faruk Taşcı 10'uncu Uluslararası İslam ve Ekonomi Sempozyumunun hemen akabinde bilimsel ve sosyal etkinin değerlendirildiği bilim kurulu toplantılarında yapılan istişareler neticesinde "Sürdürülebilir,Adil ve Paylaşımcı Bir Türkiye Ekonomisi Modeli" isimli projenin hayata geçirilmesi İKDER yönetim kurulunca kararlaştırılmıştır. "İktisat tarihi", "iktisadi büyüme ve kalkınma", "finansal piyasalar" ve "sosyal politika" olmak üzere 4 temel alanda uzman ve akademisyenlerden oluşturulan proje ekibi ile 12 ay süreli bir çalışma planı hazırlanarak 2019 yılı Nisan ayında proje çalışmalarına resmî olarak başlanmıştır.
Proje sürecinde hazırlanan metinler, hakemli izleme süreçlerinde bilimsel ve uygulanabilirlik yönleri ile değerlendirilmiş; bununla birlikte 2 Kasım 2019 tarihinde proje konularına vakıf uzman ve akademisyenlerin geniş katılımı ile düzenlenen çalıştayda projenin ilk çıktıları uygulanabilirlik yönünden tartışılmıştır. 7-8 Aralık 2019 tarihinde İKDER tarafından gerçekleştirilen 11 'inci Uluslararası İslam ve Ekonomi Sempozyumunda geniş bir katılımcı kitlesi ile yapılan müzakerelerle güçlendirilmiştir. Proje ekibinde yer alan hocalarımızın gayretleri ve azimleri ile hakem izlemeleri, araştırma süreci, koordinasyon toplantıları, ulusal çalıştay ve uluslararası sempozyum sonrasında 2020 yılı Haziran ayında proje başarı ile tamamlanmıştır. Bu eser, 12 ay süreli "Sürdürülebilir,Adil ve Paylaşımcı Bir Türkiye Ekonomisi Modeli" isimli bu projenin geliştirilmiş bir versiyonudur.
Türkiye'nin iktisadi, finansal ve sosyal refahının tartışıldığı tüm platformlarda eksik kalan ve tüm yönleri ile ele alınmayan temel bir gerçek faizsizlik ilkesidir. Bu kapsamda elinizdeki eser faizsizlik ilkesini merkeze alan bir perspektifle, Türkiye ekonomisinin mevcut durumunu ve güçlü-zayıf yönlerini tespit ederek sürdürülebilir, adil ve paylaşımcı niteliklere haiz bir refah ekonomisi için teorik zemini kuvvetli uygulanabilir öneriler getirmektedir.
Türkiye'nin halis ve üretken bilim insanlarının yetişmesine vesile olan, İKDER manevi kurucusu ve İstanbul Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü hocalarından sayın Prof. Dr.Sabahattin Zaim ve 11 Haziran 2020 tarihinde vefat eden sayın Prof. Dr. Sabri Orman hocama rahmetle ve hürmetle...
Emrullah GÜNEY Komşu Ülkeler Coğrafyası...Tamamı ya da bir bölümü Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde kalan ülkeler...
Sınırdaş ya da sınır ötesi...Moldova'dan Kuveyt'e; Arnavut diyarından Azerbaycan'a... Tarihsel, toplumsal, ekonomik, siyasal bağlantılarımızın olduğu ülkeler.
Kitabımız başta Türkiye üniversitelerinde değerlendirilecek elbette. Sayıları 200'e yakın...Kıbrıs, Makedonya, Moldova-GagauzKomrat, İran Tebriz, Irak Kerkük, Suriye Bayır Bucak, Azerbaycan... Edebiyat - Eğitim fakülteleri yanında İktisadi ve İdari Bilimler fakültelerinde de ders kitabı olarak kullanılacak.
Bilgiler güncellendi, okuma parçaları özenle seçildi ve ortaya bu kitap çıktı.Yararlı olmasını diliyoruz...
İshak Torun Türkiye'nin siyasallaşmış dört temel sosyal sorunu vardır: laiklik, Kürtlük, Alevilik ve Gülen cemaati. Bu sorunlar dört kutuplaşmadan doğmaktadır: laik-antilaik kutuplaşması,
Türk-Kürt kutuplaşması, Alevi-Sünni kutuplaşması ve Gülen cemaati etrafında ortaya çıkan kutuplaşma. Bu kutuplaşmalar siyasallaşma potansiyelleriyle Türkiye'nin bir nevi toplumsal fay hatlarını oluşturmaktadırlar.
Bu dört sorun çok önemli olması sebebiyle diğer birçok sorun setine üst başlık olabiliyor veya onları kendi yörüngesine çekebiliyor. Mesela Türkiye'de eğitim konusu hep bu fay hatlarının etkisinde kalmış ve kendisi olarak ele alınamamıştır.
Kitap, siyaset sosyolojisi disiplini içinde yer alıp Türkiye'nin betimlenen güncel konularını liberal muhafazakârlık yaklaşımıyla analiz ediyor. Türkiye'nin güncel siyasi sorunlarına bu yaklaşımla bakmak isteyenlerin kitap okuma ihtiyacına karşılık geleceğini ummaktayız. Bu eser aynı zamanda Siyaset Sosyolojisi, Türkiye'nin Toplum Yapısı, Türkiye'nin Siyasi Yapısı, Türkiye'de Güncel Toplumsal Sorunlar ve Sivil Toplum Örgütleri gibi çeşitli dersler için kaynak ihtiyacına hitap etmektedir.
Esen DURMUŞ, Ali YİĞİT Her ne kadar günümüzde azalmış olsa da çok eskiden beri nüfusun ve milli gelirin büyük bir bölümünün tarıma bağlı bulunduğu ülkemizde, hedeflerin saptanması ve gerçekleşmesinde tarımsal potansiyelin belirlenmesinin çok önemli bir yeri olduğu kuşkusuzdur. Tarımsal ürünlerin en iyi yetiştirme koşulu gösterdiği alanlarda ekilmesi, birim alandan daha fazla gelir elde edilmesi, ekonomik yöntemlerin ortaya konması ve dolayısıyla üretimle ilgili planlamaların daha sağlıklı yapılması gerekmektedir. Bunu yapabilmek için tarımsal bölgelerin yanında, bölge içinde ortaya çıkan lokal ünitelerin özelliklerinin de iyi açıklanması gerekmektedir. Tarımsal potansiyelin belirlenmesi ise bu alanların niteliklerinin tüm özelliklerinin ortaya konması ile mümkündür. Tarım alanlarının dağılışının özellikle topografya ile ilgili olduğunu, bu alanlarda yetişen ürünlerin çeşit ve miktarındaki değişikliklerinde iklim, hidrografya ve toprak özelliklerine bağımlılık gösterdiğini söyleyebiliriz. Bölge içinde yer yer meydana gelen topografik farklılıklar yani ovalık alanlar, havza tabanları, depresyonlar ve yükseltinin azaldığı yerde iklimin elverişliliği birçok farklı bölüm ve yörelerin oluşmasını sağlamıştır.

Bu amaçtan hareketle bir yöre ayrımı gerçekleştirmeye çalışılmıştır. Yöre ayrımında bitkisel üretim kriter olarak alınmıştır. Bitkisel üretimin seçilmesindeki amaç; ürünlerin toprak, iklim, hidrografya ve yeryüzü şekilleri gibi doğal özelliklerin yanında nüfus, yerleşme ve ekonomik aktivite gibi beşeri özelliklerin sonuçlarını en iyi şekilde yansıtmalarıdır. Ülkemizde yetiştirilen tarım ürünlerinin yetişme koşulları ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Bu ürünlerin anlansal dağılışları, ilçeler bazında tespit edilip Türkiye'de tarım yörelerinin belirlenmesi konusunda bir deneme yapmak amaçlanmıştır.üü

Abdulvahap Akıncı, Ali Sönmez, Aykan Karademir, Ayşe Günsel, Halit Yanıkkaya, Hande Çiftçi, Hasan Yazıcı, Haydar Çoruh, Mahmut Hakkı Akin, Mehmet Taş, Meryem Özcan, Muharrem Es, Mustafa Altunok, Mustafa Çağlayandereli, Mustafa Semih Arıcı, Nazmi Avcı, Osman Sarı, Öznur Yaşar, Ramazan Biçer, Sertan Demir, Uğur Dolgun, Vasfi Haftacı, Zeki Arslantürk Türkiye'nin toplumsal, siyasi ve ekonomik yapısıyla aile, nüfus, eğitim, ekonomi, din, siyaset kurumları ve işleyişlerine dair ana konularda Türkiye’yi anlamaya yönelik genel bilgi önemlidir. Türkiye’nin temel dinamiklerini oluşturan konu ve meseleler üzerinde durulmalıdır. İçinde yaşanılan toplumsal yapı konusunda farklı ve geniş bir bakış açısı kazanılmalıdır. Türkiye'nin toplumsal yapısındaki değişmeler, tarihî ve sosyolojik açıdan incelenip değerlendirilerek Türkiye'nin toplumsal, ekonomik ve siyasi yapısının farklı bileşenleri ilişkilendirilip çeşitli yönlerden karşılaştırmalarla modern Türkiye'nin kültürel ve sosyoekonomik yapısının anlaşılması sağlanmalıdır. Farklı aktörlerin siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelerdeki rolleri, Türkiye'de olan bitenler yorumlanmalıdır. Türkiye'nin toplumsal yapısının sorunları ve sebepleri teşhis edilmeli, yaşanan değişimlerin sebep olduğu, olabileceği sonuçlar tartışılmalıdır. Toplumsal problemlere farklı çözümler sunulmalı, sorunların ortadan kalkması için önerilen çözümler analiz edilmelidir.
Türkiye’nin toplumsal yapısını ortaya koyarken Osmanlı toplum yapısı, Cumhuriyet’i doğuran özelliklerine ağırlık verilerek bütüncül, temel, genel olarak özetlenmeye çalışıldı. Cumhuriyet’ten 1970-1980’lere bütüncül, temel, genel, ayrıntılı özet yapıldı. Son kırk yıl, dönemlere ayrılarak tasvir edildi; zamanın konuyla ilgili âdeta fotoğrafı çekildi.
Yirmi üç yazarın kaleme aldığı kitabın; zengin bir içerik ve bakış açısıyla, ilgili herkese faydalı ve yol gösterici olmasını dileriz.
Şaban Halis Çalış Leyla ile Mecnun arasındaki ilişki, platonik bir aşk hikâyesi olarak nitelendirilir. Hikâyede aşkı platonik yapan Leyla olarak bilinir ama Mecnun'dur aslında Leyla'yı yaratan, içinde besleyen ve büyüten. Leyla en sonunda "Tamam" deyince de hikâye orada biter zaten. Mecnun'un aradığı "Leyla", bu Leyla değildir artık. Kırk yılı aşan Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde de benzer bir durumun yaşandığı söylenirse bu hiç de yanlış olmaz. Orta Asya'nın bozkırlarından kalkıp "Hep Batı, hep Batı'ya." diyerek atını mahmuzlayan ve Viyana önlerinde görülen Doğu'nun "barbar" çocukları, en sonunda Yunan mitolojisinin güzel kızı Avrupa'ya vurulurlar.
Kitapta ele alınan, başlangıcından günümüze Türkiye-AB İlişkileri de bu "vurgun"un bir uzantısı. Ancak burada konu uluslararası ilişkiler disiplinini verileri ve kavramsal çerçevesi ile merkeze Türkiye yerleştirilerek incelenmeye çalışılıyor. Araştırmanın ağırlık noktalarını ise kimlik arayışı, politik aktörler ve değişim kavramları oluşturuyor. Sistemin dış politika alanında işleyiş biçimi, üretimi ve sürekliliğini nasıl sağladığı irdeleniyor.
AB ile bütünleşmeyi bir zamanlar çağdaşlığın olmazsa olmaz unsuru olarak görenlerle ona şiddetle karşı çıkanların şimdi ortaya koydukları çelişkili tavırları analiz ediliyor. Değişmeyenler yanında değişenlerin, dönüşenlerin ve tarihe direnenlerin öyküsü anlatılıyor.
Mustafa Çufalı Türkiye’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili hayata geçiş süreci üzerine değişik çalışmalar yapılmasına rağmen yine de yeterli değildir. Bu kitap arşiv kaynaklarına, gazetelere ve anı kitaplarına dayanarak bu süreci yeniden değerlendiriyor. Özellikle DP’nin kuruluşunda yer alanlar, insan hakları alanındaki sivil toplum kuruluşlarının kuruluş aşamaları ve karşılaştığı zorluklar, radikal sola karşı hükümetin politikası, İnönü ve Bayar’a suikast girişimi ihbarı, Ermeni sorunu gibi konular birincil kaynaklardan belki de ilk kez inceleniyor. Böylece 1945-1950 dönemi Türk siyasal hayatı ve dış politikası üzerine yeni bir bakış açısı sunuyor.
Mufty-Zade K. Ziabey Çeviri: Kezban Acar Amerika’da uzun yıllar yaşamış bir Osmanlı Aristokratı olan Müftüzade Kazım Ziya Bey’in yazmış olduğu bu kitap, bütün siyasi gelişmelerin arasında, 1920-1922’de, genel olarak Türkiye’deki, spesifik olarak da İstanbul’daki siyasi ve sosyal durumu yansıtması açısından son derece önemlidir. Uzun yıllar batıda yaşamış aydın bir Osmanlı aristokratının eskiye dair içten ve son derece önemli gözlemlerini, Osmanlı Devletinin yitip gitmesinden duyduğu hayal kırıklığı, şaşkınlık, kızgınlık ile yeniye-milli mücadeleye-duyduğu ümidini yansıtır.
Nihat AYTÜRK TÜRKLER, tarih boyunca büyük devlet ve imparatorluklar kurmuş, yüzyıllarca üç kıtaya hâkim olmuş; yönetim yapıları ve politikalarıyla bütün ülkelere örnek ve önder olmuş büyük bir millettir.
Türkler, 10. yüzyılda İslamiyet'i kabul ettikten sonra, İslam dünyasının hâkimi, hâdimi ve hâmisi olmuş; İslam kültür ve medeniyetini kurmuş ve geliştirmiş soylu ve yüce bir millettir. Türklerin bu başarılarının sırrı; güçlü ve köklü devlet ve teşkilat yapısına; ilme ve hukuka, adalet ve hoşgörüye dayalı yönetim anlayışına sahip olmalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet yapısı ve yönetim anlayışı da bu tarihsel temele ve birikime dayanmaktadır. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti devleti de günümüzde en büyük ve en güçlü devletlerden biridir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Milletinin bu üstün gücünü ve büyüklüğünü anlamak için şanlı ve soylu tarihini, devlet yapısını ve lider yöneticilerini; bu yöneticilerin üstün niteliklerini, başarı ve hizmetlerini bilmek gereklidir. Tarihte kurulmuş olan Türk devletlerinin teşkilat ve yönetim yapıları ile bu devletlerin olağanüstü yetenekli, deha sahibi lider yöneticileri yaşamları, uğraşları, zaafları, üstün nitelik ve özellikleri; hizmetleri, zaferleri ve eserleriyle bu kitapta objektif olarak ele alınmış ve anlatılmıştır. Nobel Yayınevi
Nurullah Çetin Irak ve Suriye eskiden birer Türk yurdu idi. Irak ve Suriye Türkmenleri Türkiye Türklerinin bir devamı ve akrabasıdır. Bugün Irak ve Suriye’de bulunan kadim Türk yurtlarının ismi olan Türkmeneli’nde Türkler, IŞİD ve Barzani peşmergelerinin zulmü altında yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bugün Türkmeneli’nde Türk köy ve şehirleri IŞİD ve peşmerge tarafından boşaltılıp işgal ediliyor. Türkiye varlığını koruyabilmesi için mutlaka Irak ve Suriye Türkmenlerine sahip çıkmalıdır.
András RÓNA TAS Türk adının kökeni, Türk dilinin tarihi ve diğer dillerle olan ilişkisi, Türk halklarının geçmişteki durumu gibi temel konular başta olmak üzere Türkolojiyle ilgili çeşitli hususları düzenli bir şekilde okuyucuya aktarmayı amaçlayan bu eser, Türkolojinin bir bilim dalı olma sürecinde yaşananları da dolaylı yoldan anlaşılır bir üslupla betimlemektedir. Modern Türk dillerinin sınıflandırılması, eski Türklerin komşu halklarla olan ilişkileri ve inanç sistemleri üzerine önemli tespitler, Türkçenin tarihi dönemlerinde kullanılan Runik alfabe, Brahmi alfabesi ve de Tibet alfabesi üzerine derinlemesine incelemeler, bu eserin özünü oluşturan diğer konular arasındadır.

Türkolojiye, Türk diline ve tarihine ilgi duyanlara, bu konular üzerine çalışanlara veya çalışmak isteyenlere, ayrıca üniversitelerin ilgili bölümlerinde öğrenim gören lisans ve lisans üstü öğrencilerine hitap eden bu eserde, Türklerle ve Türkçeyle ilgili en temel bilgileri anlaşılır bir şekilde bulmak mümkündür.
Kenan Göçer Türkün İş Zihniyeti; Türklerin iktisat zihniyetini, din üzerinden değil dil içinden yola çıkarak anlamaya çalışıyor ve “neden olmuyor?” sorusunu kendine mesele ediyor.
Temel iddiası; “Türklerin iş tutuş tarzı, büyük ölçüde ‘iş’teşlik ‘ş’ sesine bağlıdır.” Yani işler, işteşlik ile işliyor.
Türkiye’de Sabri F. Ülgener ile başlayıp Ahmet Güner Sayar ile devam eden Osmanlı iktisat zihniyeti çalışmalarının merkezi açıklama noktası büyük ölçüde Max Weber’in etkisiyle din temelli idi. Sayar, Ülgener’in bütün vurgularını daha da derinleştirdi ve bunu “Türk töresi” ile biraz esnetti. Oğuz Adanır ile ise bu yön ağırlıklı olarak Marcel Mauss’un etkisiyle potlaç (armağan) üzerinden açıklamaya dönüştü. Üç bilim insanının görüşü, kendi çerçevesinde ve mecrasında tartışılmaya devam ediyor.
Kenan Göçer’in elinizdeki bu çalışması ise Hüseyin Rahmi Göktaş’ın Türkçe üzerine düşünmesi ile Murat Önderman’ın Türkiye üzerine olan bulgularından hareketle, Türklerin iktisat-dirlik zihniyeti veya iş zihniyeti-öreği çalışmalarına ilk defa dil açısından bir yaklaşımda bulunmuş oluyor. Ya da Türkçe ilk defa işe koşuluyor. Buna kısaca, Türkçe boyunca işe içrek bir bakış da denebilir.
Şenay Tanrıvermiş The private lives structured by television came to light in different ways in eastern and western societies. This study provides concrete examples to the change of private life by making collective and individual culture comparisons through marriage programs. The Comparison of Marriage Shows in Two Cultures seeks to examine the complicated and often polemical terrain of marriage programs while considering their effects on the perceptions of privacy in two different societies: The United States of America and Turkey, in regards to two reality TV marriage shows: The Bachelor and Esra Erol`da Evlen Benimle.
Nowadays privacy is a commodity, property, and according to modern law one can do whatever one wants with it: some choose to sell it, or perhaps otherwise, to acquire an identity is impossible; it is that simple but its structure, content, borders and expression differ according to the impositions of western and eastern cultures.
Nuran Taşlıgil, Güven Şahin Ulaşım; insan var olduğundan beri hayatının bir parçası olmuş, zaman içinde basit patikalardan devasa uçaklara değin çok geniş bir sektör ve sistemler yumağı hâline gelmiş bir faaliyet ve uygulama alanıdır. Tarım ile başlayan yerleşik düzen ve medeniyetin ilk adımları daha sonra madencilik, endüstriyel faaliyetler, turizm ve sosyal hayatla çeşitlenmiş olup tüm bunların ortak paydalarından birini ulaşım teşkil etmiştir. Başka bir ifadeyle arz-talep ilişkisinin en önemli bağlantısında “ulaşım” yer almaktadır. Pek çok bilim alanında inceleme konusu olan ulaştırma; coğrafya alanında da doğal, beşerî ve iktisadi bakımdan ayrı ayrı ve farklı noktalarıyla ele alınmaktadır. Doğal şartların ulaşıma olan etkisi yanı sıra ulaşımın da doğal ve beşerî çevreye olan etkisi, iktisadi bakımdan ulaşımın önemi ve de potansiyeli coğrafya disiplini içerisinde ele alınan başlı başına bir ihtisas sahasıdır.
Bu kitapta ilk olarak “ulaşım coğrafyası” temeli üzerinde durulmuş, sonrasında hava-kara-deniz ortamlarındaki ulaşım sistemleri ayrı ayrı ele alınmış, son olarak da alternatif ulaştırma sistemleri incelenmiştir. Her ne kadar coğrafya temelli bir çalışma olsa da gerektiği yerde konunun tarihî arka planına, Türkiye ölçeğindeki idari uygulamalara, politikalara ve konunun teknik yönlerinin anlaşılabilirliği açısından terminolojik açıklamalara da yer verilmiştir.
Kitabın; başta Coğrafya Bölümü ve Coğrafya Öğretmenliği bölümünden akademisyenlere, Ulaştırma Mühendisliği bölümünden araştırmacılara ve ilgili bölümlerin öğrencilerine faydalı olması gayesi güdülmüştür. Bununla birlikte ulaşım konusunun kapsama alanı göz önüne alınarak kitap; salt bir ders kitabı değil ilgili bakanlıklar, özel ve kamu kurumlarından yetkililer için de bir referans kitabı olacak şekilde hazırlanmıştır.
Ulaşım gibi hayati bir konuda, bu alana bir tuğla koyabilmiş olma ümidi ve dileğiyle…
Merve Suna Özel Özcan İmparatorluklar, tarih boyunca ilgimizi ve merakımızı cezbeden güçlü siyasi yapılardır. İmparatorlukların sistem dönüştüren yapıları ve güçlerinin incelendiği bu çalışma, sınırlı bir tarihsel dönem değil bütünsel bir tarihsel okumasının sonucunda oluşmuştur. Bu açıdan çalışma dört ana bölümden oluşan yek bir çalışma olsa da esasında birbirini tamamlayan tarihsel süreçlerin Rusya örneği üzerinde incelendiği iki aşamalı bir çalışma olarak sunulmaktadır. Büyük güç olarak sistemde karşımıza çıkan imparatorluklar, günümüz uluslararası sisteminde “yeni imparatorluk biçimleri” ile yeniden kendilerine yer bulmaktadır. Tarihsel süreçte imparatorlukların değişen doğası ve deneyimleri sonucunda oluşan geleneksel ve modern imparatorlukların uluslararası ilişkiler alanında oynadıkları rol ve konumları farklı bir perspektiften sunulmaktadır.
1990 sonrası değişen uluslararası sistemde imparatorluk söylemleri yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Rusya Federasyonu'nda Vladimir Putin'in iktidara gelişi sonrasında yaşanan küresel değişimler ve krizler Ruslara imparatorluk gücüne dönüş umutlarını doğurmuştur. Rusya Federasyonu örneği bu açıdan çalışmada oluşturulan imparatorluk tanım ve özelliklerinin inceleme alanı olarak sunulmuştur.
Mehmet KARAGÜL Dünyanın siyasi tarihini; feodal devletler, imparatorluklar, millî devletler ve nihayet uluslararası örgütler dönemi şeklinde özetlemek mümkündür.
Konuları itibariyle iktisadi, siyasi, askerî ve kültürel amaçlı; kapsamı itibariyle de bölgesel ve küresel boyutta faaliyet gösteren uluslararası örgütlerin, 20. yüzyıla tam manasıyla damgasını vurduğunu ve içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda da aynı etkinliklerinin artarak devam ettiğini görmekteyiz.
Dünyadaki siyasi yapılanmanın “bütünleş-dağıl-bütünleş” şeklinde gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Bu itibarla uluslararası örgütlerin, dağılan imparatorlukların ve sona eren sömürgeciliğin ardından güç kaybına uğrayan sanayileşmiş ülkeler tarafından kuruldukları görülmektedir.
Dolayısıyla geçtiğimiz yüzyılı, bugünü ve geleceği anlayabilmek; küresel ve bölgesel ölçekte etkin olan IMF, Dünya Bankası, WTO, BM, AB, ECO ve KEİ gibi örgütleri tanımadan ve bunların ürettiği politikaların ülke grupları üzerine etkilerini görmeden mümkün değildir.
İlgili kaygılarla hazırlanan bu kitapta; dünya üzerindeki iktisadi örgütlerin kuruluş amaçlarını, çalışma metotlarını, politikalarını ve bu politikaların azgelişmiş ülkelere yansımalarını bulmanız mümkündür.
Paul R. Viotti - Mark V. Kauppi Doğumu, diğer sosyal bilimler disiplinlerine nazaran daha geç bir döneme tekabül eden Uluslararası İlişkiler disiplini, özellikle bünyesinde vuku bulan büyük tartışmalar (great debates) hasebiyle oldukça parçalı bir yapı arz ediyormuş görünümü vermektedir. Buna mukabil disiplinin bahse konu parçalı ve sürekli tartışmaya sebebiyet veren yapısı, aynı zamanda onun ve onunla iştigal edenlerin teorik düzlemdeki verimliliklerini de yansıtmaktadır. Yine de bırakınız disiplinin ontolojisi, epistemolojisi ve metodolojisi üzerine odaklanan tartışmaları, disiplinin mevcut adının üzerinde bile bir oydaşmanın sağlanamayışı ve “uluslararası” sıfatının günümüz küresel ilişkilerini yansıtmaktan aciz olduğu yorumları; yalnızca Uluslararası İlişkiler’i öğrenmeye çalışan öğrenciler nezdinde değil, aynı zamanda disipline mensup akademisyenler için de Uluslararası İlişkiler’in kavranması zor bir araştırma alanı olduğu algısını güçlendirmektedir. Dolayısıyla disipline dair kuramsal çalışmaları sistematik olarak ve gündemdeki teorik yaklaşımları ve tartışmaları da yalın bir şekilde ele alan çalışmalara duyulan ihtiyaç, özellikle Türkiye gibi Uluslararası İlişkiler’in çevresi ülkelerde günden güne artmaktadır. Bu noktadan hareketle elinizdeki naçizane çalışma, böylesi bir ihtiyacın doldurulma çabasıdır.
Paul R. Viotti, Mark V. Kauppi “Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti kitabında; günümüz uluslararası ilişkilerinin tüm tema, eğilim ve konuları geniş kapsamlı, aynı zamanda da çok ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Bu etkileyici eserin beşinci basımını, dünya siyasetiyle ilgilenen herkese şiddetle tavsiye ederim.”
Bruce Hoffman, Georgetown Üniversitesi

Yazarların akademisyen ve uygulamacı olarak deneyimlerine dayanan Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti, alanın yetkin bir çalışmasını yaparak günümüz ve gelecekteki sorunları incelemek için uygulamaya yönelik yollar sunar. Eserin bu beşinci basımı, geçerliliğini hiç kaybetmeyen bir mesele olarak bireylerin; teori, tarih, coğrafya ve daha fazlasını, küreselleşmiş bir dünyada siyaset olgusunu kavramak için kullanmalarına odaklanmak amacıyla tamamen yeniden yazılmıştır. İster dünya siyasetinde aktör olsunlar ister küresel ekonomiye katılımcı ya da sadece haberleri takip etsinler, Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti kitabını okuyanlar, yalnızca alandaki temel kavramlara tam anlamıyla hâkim olmakla kalmaz, bunların somut etkiye sahip gerçek fikirler olduğunu anlarlar.
Kadir Sancak Uluslararası sistemin işleyişine dair temel açıklayıcı kavramlardan biri güçtür ancak uluslararası ilişkiler alanında Türkçe yazılan eserlere bakıldığında bu alanda büyük bir eksikliğin var olduğu görülmektedir. Eser güç kavramını her yönüyle ele alarak bu eksikliği bir nebze de olsa gidermeyi hedeflemektedir.
Diğer yandan bu eser, iki bin beş yüz yıl önce Sun Tzu'nin “Savaşırsan insan öldürmek şart olur. Ancak en iyisi savaşmadan kazanmaktır.” sözünün günümüz uluslararası ilişkilerinde neye karşılık geldiğini yumuşak güç kavramı bağlamında ele almaktadır.
Bu eserin, öncelikle siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanına ilgi duyan akademisyen ve öğrenciler için oldukça faydalı olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte eserin, devletler arasındaki mücadelenin dayandığı esasları anlamaya çalışan herkes için de öğretici olması beklenmektedir. Söz gelimi, sırf bir eğlence aracı olarak görülen televizyon programlarının ya da sportif faaliyetlerin uluslararası güç mücadelesinde nasıl araçsallaştırıldığı da bu eserde anlatılmaktadır.
Bayram KÜÇÜKOĞLU Uluslar arası konularda, toplumların istenilen şekilde ve yoğunlukta yönlendirilebilmesi aynı zamanda liderin gücünün de bir göstergesi olarak ifade edilmektedir. Toplumla iletişim kurabilme yetisi, bir liderdeki önemli vasıflardan biri olduğu şüphesizdir. Çünkü liderin toplum üzerinde yaratmak istediği imaj veya etki, hesaplananın tam aksi bir şekilde de ortaya çıkabilir.
Bu kapsamda, liderlerin doğuştan getirdikleri salt yapısal (zeka, karizma, cesaret gibi) özelliklerinden ziyade, Kıbrıs uyuşmazlığı içerisinde, davranış tercihleri (iletişim becerisi, topluma umut aşılayabilme, inisiyatif kullanabilme, risk alma, kararlı olma, güven verebilme, hitabet yeteneği, öngörü sahibi olma, adanmışlık duygusu gibi) ve bu hal ve davranışlarının etkinliği, sürekliliği ve yerindeliği gibi hususlar öncelikli değerlendirilmiştir. Kıbrıs Uyuşmazlığı çerçevesinde örneklenen liderlerin, kendi toplumunu ve dünya kamuoyunu etkilemedeki iletişim becerisi ve bu konuda kitle iletişim araçlarını etkin kullanabilme yetisi ele alınmıştır.
Ayrıca, Kıbrıs uyuşmazlığında etki yaratan bir liderin toplumu etkileme düzeyi gözardı edilmeden, bu sorun kapsamında kendisini lider ve öncü duruma getiren koşullar da irdelenmiştir.
Umut KEDİKLİ Yazarın, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olduğu dönemde yazmış olduğu “Devlet Destekli Terörizm Nedeniyle Devletin Uluslararası Sorumluluğu” başlıklı doktora tezinden kitap haline getirilen bu çalışmasında terörizmin tanımlanmasına ilişkin mevcut tartışmalara girilmeksizin, bir devletin uluslararası terörizme destek olması durumunda uluslararası alanda siyasi ve hukuki açılardan sorumluluğunun doğacağı ve terörizme destek olan devletin karşı karşıya kalacağı hukuki ve siyasi yaptırımların neler olabileceği irdelenmektedir. Kitapta, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin farklı şekilleri tarihsel olarak örneklerle açıklanmaktadır.
Kitabın önemli bir özelliği, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırılığını ortaya koyarken uluslararası toplumun geneli tarafından kabul edilen uluslararası terörizmle mücadeleye yönelik sözleşmelerdeki maddeleri incelemesi ve uluslararası yargı organlarının devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan çeşitli kararların hukuki bir incelemesini sunmasıdır. Ayrıca kitabın diğer bir özelliği de, terörizme destek olan devletlere karşı hem uluslararası toplum tarafından hemde bu terörün hedefi olan devlet tarafından başvurulabilecek yaptırımların neler olabileceği konusunu incelemesidir. Bu yönüyle kitabın, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı devlet destekli terörizm olgusunun ve terörizme yönelik devlet desteği ile mücadelenin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Fatih Kazancı Dünya geneline bakıldığında sadece konvansiyonel bankalar değil faizsiz bankalar da uluslararası (dış) ticareti finanse etmektedirler. Konvansiyonel bankalar, ticareti yasal olan her türlü malı veya hizmeti faizli bir şekilde finanse edebilirler. Faizsiz bankalar ise, uluslararası ticareti finanse ederlerken sadece ticareti helâl olan mallara aracılık edebilirler ve uluslararası ticaret yapanlara sadece faizsiz finansman ürünleri ile finansman sağlayabilirler. Elinizdeki bu kitap, faizsiz bankaların çeşitli faizsiz finansman ürünleri ile uluslararası ticaret yapanları hangi faizsiz finansman ürünleri ile destekleyebileceklerine odaklanmıştır. Okuyucu bu kitap sayesinde yakın coğrafyamızda uluslararası ticaretin gelişimini öğrenme, uluslararası ticareti destekleyen faizsiz kuruluşları, faizsiz finansmanda kullanılan sözleşme türlerini ve dünya çapında uygulaması olan güncel faizsiz uluslararası ticaret finansman ürünlerini tanıma imkânına sahip olacaktır.
Demet Şefika MANGIR Uluslararası toplum, her toplumda olduğu gibi öncelikli korunması gereken temel değerlere sahiptir. Bu değerlerin korunması uluslararası hukukun sıradan normlarından farklı olarak, otoriter ve üst niteliklere sahip jus cogens normlarla sağlanmaktadır. Uluslararası toplum nazarında bu normların varlığının kabul edilmesinde, devlet egemenliğinin bir uzantısı olarak karşımıza çıkan devletlerin sözleşme yapma yetkisinin sınırlandırılması önemli bir rol oynamaktadır. Burada devletlerin özgürlüğü, sınırsız bir nitelik olmaktan ziyade toplumun temel değerleri ve çıkarları ile çevrelenmektedir. Dolayısıyla, hem ulusal hem de uluslararası hukuk düzenlerinde, toplumun temel değerlerinin ve buna bağlı çıkarlarının, bireylerin ya da tek tek devletlerin çıkarlarından daha üstün, daha öncelikli olduğu kabul edilmeli ve temel değerlerin jus cogens normlar kapsamında uygulanmasının yolu açılmalıdır.
Ayşe Karataş Gölcük Tersane Komutanlığında tersane işçisi olarak başlayıp Hizmet-İş Sendikası ve Hak-İş Konfederasyonu başkanlıklarına kadar uzanan kırk altı yıllık emek ve hak mücadelesini Mahmut Arslan, kendine özgü üslubuyla anlatıyor.
Umudun Peşinde; okurken kimi zaman sizi gülümsetecek kimi zaman hüzünlendirecek, emek peşinde ter dökülen toplumsal bir mücadelenin hikâyesidir.
Halime Pekkolay Erkek hegemonyasından uzak bir yaşam mümkün mü? Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin durdurulamaması kadınların can güvenliği riskinden uzak barınma ihtiyaçlarını doğurmuş ve bu ihtiyaç hâliyle kadın sığınma evlerinin (konukevleri) varlığını zorunlu kılmıştır. Ülkemizde kadına yönelik şiddet ve kadın konukevleri hakkında birçok araştırma yapılmış ancak kadınların can güvenliği riski gerekçesi ile kadın konukevlerine gitmeleri ve kendilerine sunulan tüm hizmet modellerine rağmen konukevinden niçin ayrıldıklarını başlı başına ele alan bir araştırma yapılmamıştır. Peki, kadınlar tüm hizmet modellerine rağmen niçin kadın konukevinden ayrılıyor? Bu araştırmanın amacı doğrultusunda Diyarbakır ilindeki farklı kadın konukevlerinden hizmet alıp ayrılan 25 kadın ile derinlemesine görüşme yapılmıştır. Görüşmelerde kadınların hayat hikâyeleri, konukevine gitmeden önce ve gittikten sonra konukevi hakkındaki düşünceleri, konukevinden ayrılma nedenleri, konukevlerinin tarihsel gelişimi ve varoluşunun kadınlar için hayati önemi, kadınların geçmişten bugüne şiddete karşı korunmak için yasal haklarını nasıl elde ettikleri ve kadınları şiddetten korumaya yönelik kanunlar hakkındaki düşünceleri ele alınıp incelenmiştir.
Yüksel Yıldırım Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli kültürel atılımlarından biri olan Halkevleri, Atatürk tarafından 19 Şubat 1932'de kurulmuştur. Halkevlerinin amacı, Atatürk ilke ve inkılâplarını halka tanıtmak, benimsetmek ve geliştirmek olmuştur. Böylece devlet ile halk arasındaki bütünleşme sağlanırken, inkılâpların toplum tabanına yayılması amaçlanmıştır.
23 Şubat 1934'te açılan Halkevlerinden biri de Urfa Halkevidir. Bu kitabın kapsamını Urfa Halkevi ve faaliyetleri oluşturmaktadır. Bu durum, Urfa'nın 1934–1951 yılları arasındaki döneminin aydınlatılmasında önemli rol oynaması düşünülmektedir. Urfa Halkevi, Cumhuriyet ideolojisini benimsemiş ve kültürel kalkınma yolunda önemli adımlar atmıştır. Güzel sanat çalışmalarında millî kültür, çağdaş bir şekilde derlenip yansıtılmıştır. Gerçekleştirilen temsil (tiyatro) ve konferanslar ile millî ve çağdaş bilinç oluşturulurken, sosyal alanda da önemli bir canlanmanın yaşanmasını sağlamıştır. Yine spor faaliyetleri ile gençliğin beden terbiyesi sağlanırken, ulusal bayramlar ile millî tarih bilinci oluşturulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Türkçe okuma yazma kursları ile eğitim seviyesi yükseltilmeye çalışılmış, özellikle kadınların sosyal hayata katılmasında büyük çaba gösterilmiştir. Böylece Halkevlerinin hedeflediği gaye, Urfa'da kendini büyük ölçüde hissettirmiş ve kültürel kalkınma politikasına önemli katkılar sağlamıştır.
Yüksel Yıldırım Bu kitapta, Cumhuriyet’in kuruluş dönemi din adamlarından biri olan Urfa Müftüsü Hasan Açanal’ın, 1936-1945 yılları arasında köşe yazarlığı yaptığı Işık ve Urfa gazetelerinde yayınlanan iki ayrı tefrikası ele alınmıştır. “Türk Âlimleri” ve “Urfa İlinin Bilgin Büyükleri” adlı tefrikalarda yer alan 34 kişinin tercüme-i halleri (biyografileri) bu çalışma ile kitaplaştırılmıştır. Böylelikle bir yandan Türk Âlimleri hakkında farkındalık oluşturulurken diğer yandan Urfa ilinde yetişmiş fakat tarih sayfaları arasında kalmış Urfalı Bilginler günümüz gençlerine tanıtılmaktadır. Aynı zamanda Hasan Açanal hakkında verilen bilgiler ile Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirilen kültürel kalkınma içerisinde bir din adamının göstermiş olduğu çabalar da göz önüne serilmektedir.
Can H. Türker Can Habip Türker’in 3. kitabı Uruz ile Bedisa Ebabil Şiir’den çıktı. Türker kendi poetikasını bir imkân poetikası; farklı dil imkânlarını edimselleştirme şeklinde tanımlamaktadır. Nitekim ilk kitabından itibaren onun şiirini çeşitli dilsel imkânları edimselleştirme çalışmaları olarak okuyoruz. Şiirlerinde insanın insanla tarihsel-diyalektik ilişkisini Türk mitolojik unsurlardan yararlanan mitik bir dille yorumlayan Türker, sadece mitolojik unsurları değil, ayrıca eski Türk şiirini de yeni bir şiir dili oluşturmada bir imkân olarak kullanarak günümüz Türkçesinde yeni bir şiir dili olarak edimselleştirmektedir. Uruz ile Bedisa dilin ve kültürün geldiği noktada Dede Korkut’un dil imkânlarından yola çıkarak, Türkçenin Anadolu’daki dil haritasından yararlanarak çağdaş Türkçeye yüksek bir şiir dili kazandırma çabasındadır. Destanların diğer şiir türlerinden farkı belli bir olay örgüsüne dayanmalarıdır. Kazan oğlu Uruz ile Gürcü kralı Şökli Melik’in kızı Bedisa arasında geçen aşkı konu edinen Uruz ile Bedisa aynı zamanda çağdaş şiirimize bir aşk destanı sunmaktadır. Dede Korkut zamanını ve dünya görüşünü temel alan kitap Dede Korkut’un düşte ozana bu “aşk soyu”nu soylaması ile başlamaktadır. Türker günümüzde gelenekle nasıl ilişki kurulabileceğinin başarılı bir örneğini vermektedir.
Seyithan Altaş İnsan aklı ve çabasıyla binlerce yıllık serüvenini sürdürmekte; ortaya koyduğu değerlerle dünü olduğu gibi bugünü de şekillendirmeye devam etmektedir. Geçmişi araştırmak tarih biliminin bir zorunluluğu, bir görevi olsa da bundan daha önemlisi tarihi yaratan insanın bugüne kadar ortaya koyduklarının kendi yaşantısını nasıl ve ne yönde değiştirdiğidir. İnsan binlerce, milyonlarca yıl önce mağara kovuklarında yaşarken, bugün lüks apartmanlarda yaşamaktadır ve uzayda yaşamayı düşlemektedir.
İnsanın dünya sınırlarını aşarak uzayın derinliklerine el attığı, aya ayak bastığı, yeni gezegenlerde hayatı aradığı bugün; gözlerimizi geriye çevirince, yeryüzünde uygarlığın nasıl başlayıp nasıl geliştiğinin hikâyesi daha da merak konusu olmaktadır. Kendisine kerpiçten ev, kenevirden elbise yaparak, yiyeceklerini pişirmek için ateş yakarak uygarlık yolunda ilk adımlarını atan insanlar, elbette ki bir gün bizim bugün eriştiğimiz seviyeye geleceklerini düşünemezlerdi. Bugün bizim de bundan milyonlarca yıl önce insanların nelere, nerelere ulaşabileceklerini düşünemediğimiz gibi...
Ata Özdemirci “Coğrafya gerçekten kader midir?”, “Medeniyetleri ayıran şey genetik farklılıklar mıdır?”, “James Watt Çin’de ya da Osmanlı topraklarında doğsaydı ne olurdu?”, “Tüzel kişilik dünyayı nasıl değiştirdi?” gibi sorularla yola çıkan Prof. Dr. Ata Özdemirci; okurunu ticaret tekellerine, sömürgecilik dönemlerine, kapitalizm ahlakının oluşumuna ve Sanayi Devrimi’ne sürükleyerek anlatısını başlatmıştır.
Bu girişin ardından tarihin sıfır noktasına dönen Özdemirci; büyük patlamayı, yaşamın sırrını, evrimin yasalarını ve insanın hikâyesini, mitlerin ve masalların medeniyetimizdeki etkisini, zaaflarımızı ve güçlü yanlarımızı irdeleyerek insanı anlamaya çalışmıştır. Tarım toplumlarıyla birlikte aile, özel mülkiyet ve devletin ortaya çıkışını, feodal sistemleri ve kraliyet rejimlerini, reformları, İslam aydınlanmasını, Fransız ve İskoç aydınlanmasını inceleyen yazar, bu noktadan sonra odağını Sanayi Devrimi’ne, ardından da yirminci yüzyıl ve sonrasına çevirmiştir.
Yirminci yüzyılla birlikte Özdemirci; dünya savaşlarını, sosyal devletlerin kuruluşunu, Soğuk Savaş Dönemi’ni, bireyin ve özgürlüğün çağı olan 80’leri, sosyalizmin çöküşünü, yeni ekonomik düzeni, paranın hikâyesini, küreselleşmeyi ve bilgi toplumunu anlamaya ve anlatmaya çalışmıştır. Bugünün ve geleceğin resmini çizerken odağını kısa süreliğine modernleşen Türkiye’nin tarihine çeviren yazar, kitabın son bölümünü uygarlık tarihini kökünden etkileyen din felsefesine, ahlak felsefesine ve siyaset felsefesine ayırmış; tüm bu yoğun anlatıyı keyifle bitiren okurunu kendi anlatısını inşa etme ödeviyle baş başa bırakmıştır.
Hasan Berke Dilan Kitabımızın konusu Mavi Gezegenimizdir. Hesaplamalara göre 4.6 milyar yaşındadır. Samanyolu Galaksisi'nde, Güneş Sistemi'nde kendine ufacık bir yer bulmuştur. Yörüngesinde dönmektedir.
Onun için Uygarlıklar Dünyası kitabını yazmaya evrenle başladık. Genişleyen evrende astrofizikçilere göre su, dünyamıza dışarıdan meteorlarla, asteroidlerle, kuyruklu yıldızlarla taşınmıştır.
Pekâlâ neden suyun peşindeyiz? İlkel canlılar su birikintilerinde ortaya çıkmışlardır da ondan! Su, hayattır. 1952 yılında iki fizikçinin -Stanley Miller ile Harold Urey- birlikte gerçekleştirdikleri deney, yaşamın başlangıcının amino asitler olduğunu ortaya koymuştur.
Çalışmamızın ilerleyen sayfalarında tek hücreli formlardan çok hücreli formlara evrilmeye açıklık getirilmektedir. Bu evrilme milyonlarca yıl sürmüştür.
Kitabımızın öznesi ise homo sapiens'tir. Ortaya çıkışıyla ilgili iki farklı tez çarpışmaktadır. İlk teze göre homo sapiens dünyaya Afrika kıtasından yayılmıştır. İkinci teze göre homo sapiens her yerde vardır ve aralıksız yolculuğuna devam etmektedir.
Uygarlıklar dünyası anlatımına Sümer'le başladık. Bunu tabletlerden okumaktayız. Akarsuların kenarında, denizlerin kıyısında uygarlıkların ortaya çıktığına tanık olmaktayız.
Homo sapiens'in dünyasında yazıyı, ateşi, tekerleği, sabanı Sümerler bulmuştur.
Uygarlıkları uygarlık yapan kriter nedir öyleyse? Bu sorunun cevabını kitabımızda vermeye çalıştık. Kavram hem dar anlamda hem de geniş anlamda kullanılmıştır. Fransız düşünür Rousseau, Emile adlı eserinde kültür ile uygarlık arasındaki farklılığa dikkat çekmiştir. Ona göre uygarlık daha rasyonel ve toplum kaynaklı olan şeydir. Pekâlâ insan doğasıyla uyumlu olmayabilir, demektedir.
İnsanlık tarihinde savaş ve barışın uygarlıklara son verdiği ortaya çıkmaktadır. O nedenle yaşlanan dünyada homo sapiens gözünü başka dünyalara çevirmiştir. Yeni gezegenler, yeni yaşam biçimleri arayışına girmiştir.
Kitabımızın eksiklikleri olabilir. Bu konuda eleştirilere açık olduğumuzu ifade ederken eleştirinin bilim dünyasının farkındalığı olduğunun bilincindeyiz. Çalışmamızda önemli görsellere yer verdik çünkü kitabın sıkıcı olmamasını, kolay okunmasını istedik.
Uygarlıklar Dünyası'nı okurlarımızla baş başa bırakırken…
Ali Ekber Gülersoy, Berkay Türkal, Ali Meydan, Ayşe Tosun, Nazlı Gökçe, Bülent Aksoy, Çağrı Öztürk Demirbaş, Elif Aladağ, Burcu Karaman, Eyüp Artvinli, Fatih Aydın, Osman Çepni, Fitnat Gürgil, Galip Öner, Hakan Önal, Leyla Dönmez, Mete Alım, Müslüm Altundaş, Muhammed Nafiz Hüdavendigar, Emin Atasoy, Selami Yangın, İlhan Turan, Sultan Baysan, Nevzat Gümüş, Taner Çifçi, Ufuk Karakuş, Yurdal Dikmenli, Hamza Yakar Günümüzde insan-mekân etkileşiminden dolayı ortaya çıkan doğal ve beşerî problemlerin temel kaynağı, insanın mekânla ilgili yetersiz ve onu çok fazla tanımayan uygulamalarıdır. Öyle ki Japonya'da meydana gelen 2011 Büyük Doğu Japonya Depremi'nden sonra Japonlar, bunun temel sebebinin Japonların mekâna ilişkin bilgilerindeki yetersizlik olduğunu vurgulamışlardır. İnsan-mekân etkileşimi konusunda geçmiş 30 yılda yaptıkları hatalardan birinin de lise coğrafya dersini zorunlu olmaktan çıkarıp seçmeli ders yapmaları olduğunu düşünerek 2022 yılından geçerli olmak üzere gelecekteki Japon neslinin aynı hatayı yapmaması ve insan-mekân etkileşimi ve ilişkilerini daha doğru bilgi ve temellere oturtabilmek adına lise coğrafya dersini tekrar zorunlu dersler arasına almışlardır. Kısaca gelişmiş ülkelerde coğrafya biliminin ve dersinin önemi, ülkemizdeki uygulamaların aksine giderek artmaktadır.
İşte bu kaynak eser, coğrafya eğitiminin ülkemizdeki farklı okul düzeylerinde bir nebze de olsa özellikle öğretmenlerin ihtiyacı olan sınıf içi uygulamaları kapsayacak şekilde geliştirildi. Kitabın bölümlerinde ele alınan her yeni yaklaşımda; yaklaşık %60 oranında teorik içeriğe, %40 oranında da öğretmenlerin sınıf içi uygulamaları nasıl yapacağına dair kazanım odaklı etkinliklere yer verilmiştir. Bu uygulamalar kitabın her bölümüyle ilgili olarak hem ilkokul hem ortaokul hem de lise düzeyinden örnekleri içermektedir. Ayrıca yeni neslin dijital yerli özellikleri ve öğrenme stillerinin teknoloji ile sıkı bağlantısı düşünüldüğünde, coğrafya eğitimini teknoloji ile entegre etmek kaçınılmaz bir zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle coğrafya eğitimi-eğitim teknolojisi ilişkisinden yola çıkılarak özellikle Uygulama Örnekleriyle Coğrafya Eğitiminde Yeni Yaklaşımlar I kitabında yer alan bölümler teknolojiyle doğrudan ve dolaylı bağlantısı olan kitap bölümlerine ayrılmıştır. Uygulama Örnekleriyle Coğrafya Eğitiminde Yeni Yaklaşımlar II kitabı ise eğitim yaklaşımları arasından coğrafya eğitiminde en iyi uygulanabilecek diğer öğrenci merkezli yöntemleri kapsamaktadır. Bu kapsamlı kitabın gerek akademide çalışan gerekse farklı okul düzeylerinde görev yapan coğrafya eğitimcileri, sosyal bilgiler eğitimcileri ve sınıf öğretmenleri ile bunların eğitim fakültelerinde okuyan lisans ve yüksek lisans öğrencilerine faydalı bir eser olması beklenmektedir.
Jeffrey A. Gliner, George A. Morgan, Nancy L. Leech Bu kitap, nicel araştırma sürecine yönelik geliştirdiği bütüncül bakış açısı ile bir araştırmanın planlanması, projelendirilmesi, yürütülmesi, raporlanması ile araştırma bulgularının yorumlanması konularında oldukça öğreticidir. Dolayısı ile okurların bilimsel eserleri daha bilinçli şekilde incelemelerine olanak sağlamaktadır.
Bu bir istatistik kitabı değildir ve buna bağlı olarak içerikte formüllere çok az yer verilmiştir. Bunun yerine, hangi istatistiğin hangi durumlarda kullanılacağı ve çıkan sonuçların nasıl yorumlanacağına dair açıklamalarda bulunulmuştur. Bilimsel araştırma esnasında nelere dikkat edileceği hususunda ve bilimsel makalelerin nasıl değerlendirilebileceği noktasında kitabın azami faydayı sağlayacağı umulmaktadır. Bölümlerdeki somut örnekler ve araştırma soruları ile farklı disiplinlerdeki bilim insanlarının ihtiyaçlarına mümkün olduğunca hitap etmek amaçlanmıştır.
Öğrencilerin tutarsız terimler nedeniyle kafa karışıklığı yaşamaları sıklıkla şahit olunan bir durumdur. Kafa karışıklığının aşılabilmesi adına beş temel nicel araştırma yaklaşımı (deneysel, yarı deneysel, karşılaştırma türü, ilişkisel ve betimsel araştırma) mantıksal bütünlük içerisinde sunulmuştur. Sonrasında, araştırma yaklaşımlarından yola çıkılarak yeni bir desen sınıflandırmasına gidilmiştir. Bu sınıflandırmadan (gruplar arası desen, bireyler içi desen ve karma desen) doğru ve uygun istatistiğin belirlenmesinde yararlanılmıştır. Böylece, kişilerin araştırma sürecini kavramaları ve uygulama safhasına geçmeleri kolaylaşmıştır. Ayrıca, sayısız uygulama örneği, şemalar ve tablolar vasıtasıyla kitabın okurlara sağlayacağı katkı azami düzeye çıkartılmıştır. Kitap, her ne kadar nicel araştırma odaklı olsa da nitel araştırmanın önemi ve değerine de zaman zaman değinilmiştir.
Eğitim bilimleri, sağlık bilimleri, idari bilimler, ekonomi ve benzeri tüm alanlarda lisansüstü öğrenciler için araştırma ve/veya ders kitabı olarak tasarlanan bu eser, bölümlerin takibiyle alakalı esneklik sağlamaktadır. Bu yönüyle, aynı zamanda akademisyen ve diğer araştırmacılar için de faydalı olacağı değerlendirilmektedir. Kitaba başlamadan evvel temel düzeyde istatistik ve yöntem bilgisine sahip olunması önerilmektedir.