Sosyal Bilimler \ 37-41
Cihan Özgün Türk yenileşme tarihinde, özellikle XVII. yüzyıldan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen süreçte, Batı’yı yakalamak amacıyla çoğu zaman sancılı, karmaşık ya da çelişik pek çok gelişme yaşanır. Bu süreçte Batı’yı tanımaya ve onun gelişmişliğini yakalamaya çalışan devlet ya da toplumun aydın kesimi, kendi içlerinde ön yargı, eleştiri, kuşku, öykünme, arayış, taklit, aktarım, sentez gibi birbirinden farklı tutum sergiler. Her ne olursa olsun Türk devletinin öncelikli hedefi, yenileşerek Batı karşısında kaybettiği üstünlüğünü tekrar kazanmak, toprak bütünlüğünü korumak, toplumun daha güven ve gönenç içinde yaşamasını sağlamak olur. Kayıp, gerileme ve dağılmayı önlemek için ortaya çıkan bu yenileşme refleksi, devlet, toplum ve ekonomi alanında kırılmalara, değişim ya da dönüşümlere kapı aralar. Bu eserde; yenileşme tarihinde örnek alınan Batı'nın değerlerinin aktarım süreci ve elde edilen kazanımlar incelenmiş, bu konu üzerine yapılan çalışmalar yeniden tahlil edilmiş, döneme ilişkin periyodik yayınlar, arşiv kayıtları, Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınan resmî raporlar ve belgeler değerlendirilmiştir.
Coşkun Bağır Tarihinin hiçbir devrinde devlet kuramamış, daima Türk'ün gölgesinde ancak yaşayabilen bir topluluğu yatıştırabilmek için Türk kelimesinin birçok ağızlarca anılmaması, Anayasa'dan bile Türk ruhu ile ilgili değerlerin çıkartılmaya çalışılması, Türk ruhunun incitildiği şu günlerde Türk Yurdu Şiir Antolojisi'nin hazırlanıp yayımlanması da tam zamanındadır.

Dr. Müjgan CUNBUR
Mehmet Kılıç Tarih, geçmişi günümüze ve geleceğe bağlayan zincirleme olay ve olgular bütünüdür. Gerek bireylerin, gerek toplumların ve ulusların geçmişlerini öğrenmeleri, geleceklerini planlayabilmeleri ve sağlam temeller üzerine kurabilmeleri için âdeta bir ön koşul niteliğindedir.
Uç beyliğinden büyük bir cihan devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş destanı, üç kıtaya egemen oluşu, kazandığı zaferler ve bunu gerçekleştirirken uyguladığı yöntem ve stratejiler şanlı Türk tarihimizin günümüze ışık tutan önemli olay ve olgularıdır. Osmanlı İmparatorluğu üç kıtaya yayılışıyla 20.840.000 kilometre kare genişliğindeki coğrafyada uzun süre hüküm sürmüştür. Tarihî süreçte meydana gelen gelişme ve değişmelerin etkisiyle topraklarda küçülme ve ekonomik olarak zayıflama sürecine girmiştir. Takiben Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisi ile yürütülen ve Türk milletinin atalarından aldığı güç ile topyekûn mücadele sonucunda kazanılan Kurtuluş Savaşı ile rejim değişikliğine gidilerek Cumhuriyet kurulmuştur.
Cumhuriyet, çok büyük bir olaydır. Dünyanın birçok ülkesinde kurulmuştur. Ancak Türk milleti için Cumhuriyet, ayrı bir öneme sahiptir. Cumhuriyet ile taçlanan mücadele süreci, aynı zamanda emperyalizme karşı kazanılan bir zaferdir. Yoklukla imkânsız başarılmış ve inanılmaz sorunların üstesinden birlik olunarak gelinmiştir. Bu başarının temel motivasyonu, “Türk'ün İnanılmaz Gücü”dür.
Nihal Çalışkan Bu çalışmada, yabancı/ikinci dil olarak Türkçe öğretiminde kullanılmak üzere temel düzey olan A1 ve A2 için bir söz varlığı önerisinde bulunulmaktadır. Önerilen söz varlığının omurgasını, bu alanda kullanılan Türkçe öğretim setlerinin ders kitaplarında belli bir kullanım yaygınlığına ulaşan sözcükler oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra Türkçe için belli başlı sözcük listelerinin ilk sıralarında ortaklaşan az sayıdaki sözcüğe de çalışmada yer verilmiştir. Yaygınlık kriteriyle tespit edilen sözcükler, Diller İçin Avrupa Ortak Öneriler Çerçevesi ile uyumlanarak sözcüklerin ele alınabileceği düzeylere açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
Söz varlığının tespitinde ortografik birim olarak sözcük esas alınmıştır. Sözcükler tür bakımından işaretlenip eş seslilik ve çokanlamlılık özellikleri dikkate alınarak listelenmiştir. Sözcük sınırlarını aşan birimler ise biçim birimsel birim (günümüzde), sözcüksel birim (tam gün), söz dizimsel birim (günde Xsayı Xsaat, dakika) ve söylem birimi (İyi günler!) başlıkları altında sıralanmıştır. Tespit edilen birimlerin tamamı, ilgili düzeye uygun cümlelerle örneklendirilmiştir.
Ahmet Benzer, Alpaslan Okur, Duygu Ak Başoğul, Esra Nur Tiryaki, Fulya Topçuoğlu Ünal, Gökçen Göçen, Gökhan Arı, M. Kürşad Yangil, Mehtap Özden, Mesut Gün, Muhammet Raşit Memiş, Nigar İpek Eğilmez, Nil Didem Şimşek, Ömer Kemiksiz, Yusuf Söylemez Ses bayrağımız “Türkçe”nin öğrenimi ve öğretimi hususunda yazılmış bu kitap, dilimize ve dilimizin öğrenim ve öğretimine verdiğimiz kıymetin önemli bir göstergesidir. Bu alanda yazılmış çok kıymetli baş ucu eserlerinin arasında özel bir yeri olacağına inandığımız bu ortak çalışma, on dört yazarın hazırladığı on iki bölümden oluşmaktadır.
Türkçe öğrenme ve öğretim yaklaşımlarının merkeze alındığı bu kitap, öğretmen adaylarına ve öğretmenlere, araştırmacılara ve konuyla ilgilenen herkese rehberlik edebilecek bir içerikle hazırlanmıştır. Kitapta, Türkçe öğrenmenin ve öğretmenin anlamı, amacı, temel ilkeleri, tarihçesiyle birlikte Türkçe öğretim programları, Türkçe öğrenme ve öğretim yaklaşımları, etkili Türkçe konularında çalışılmıştır. Öğrencilere ve öğretmenlere ilham vereceğini düşündüğümüz okuma, konuşma, yazma, dinleme ve dil bilgisi alanlarıyla ilgili sınıf içi uygulama örnekleri sunulmuştur. Ayrıca Türkçe öğretiminde karşılaşılan güncel sorunlara değinilmiş ve Türkçe öğretimine sosyal, kültürel ve ekonomiklik ilkesi açısından bakılmıştır.
Bu kitabın, eleştirel bir gözle okunması bir yana öğretmenler ve öğretmen adayları tarafından pratikte de sınanması dileğiyle…
Ahmet Akkaya, Ahmet Demirel, Ali Göçer, Ayşe Ateş, Esra Mert, Gıyasettin Aytaş, Hasan Kavruk, Hasan Kurnaz, Hatice Altunkaya, Kadir Kaplan, Mehmet Alver, Mesut Gün, Metin Elkatmış, Talat Aytan Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan en önemli iletişim aracıdır. Dilin etkili bir iletişim aracı olarak kullanılabilmesi için temel dil becerilerinin zamanında, doğru ve uygun bir biçimde kazanılması gerekir. Anne karnında başlayan dil edinimi okul çağında, özellikle anadili eğitimi dersleriyle sürdürülmektedir. Okullarımızda, Türkçe dersleriyle öğrencilerin okuma, yazma, konuşma ve dinleme becerilerinin geliştirilmesi planlanmakta; onların dilimizin imkân ve zenginliklerinin farkına vararak Türkçeyi etkili, doğru ve güzel kullanmaları hedeflenmektedir.
Elinizdeki kitap, müfredatı değişen Türkçe Öğretimi derslerindeki ihtiyacı karşılamak ve geleceğin öğretmen adaylarına Türkçe öğretiminin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili akademik bir bakış açısı kazandırmak için hazırlanmıştır.
İsa Sarı Bu eserde, küçültme olgusu dilin çeşitli düzeylerindeki özellikleri göz önünde bulundurularak bütüncül bir yaklaşımla, farklı dil görünümleri ve türleri etrafında, Türkiye Türkçesi odağında ele alınmaya çalışılmıştır.
Küçültme olgusunun kaynakları, küçültmenin kategorik durumu, küçültmede bağlamın önemi, seslik değişimler/dönüşümler ve küçültme, diller arası etkileşimler ve küçültme gibi küçültmeyi doğrudan ilgilendiren temel konuların yanı sıra Türkçede küçültmenin nasıl işaretlendiği, hangi yöntemlerle gerçekleştirilip hangi sözcük türlerinde küçültme yapılabildiği, küçültmenin dil içi ve dil ötesi üst işlevlerinin neler olduğu, diğer dil mekanizmalarıyla ilişkisi ve küçültmede yeni eğilimler gibi pek çok husus bu çalışmanın odağında yer almaktadır.
Müberra Seydi Olumsuzluk, dilbilimde farklı dilbilimsel kategoriler temel alınarak, sentaktik ve semantik düzeylerde ele alınan bir konudur. Bu çalışmada, olumsuzluk kavramı verilerek kuramsal çerçeve çizilmiş, olumsuzluk literatüründeki konular karşılaştırmalı dil verileriyle örneklendirilerek genel olumsuzluk tipolojisi çıkarılmıştır. Bu tipoloji ile Türkçedeki olumsuzluk biçimleri tespit edilmeye çalışılmış ve elde edilen ilgili malzeme yorumlanmıştır. Türkçe için "tümcesel olumsuzluk” örneklem seçilmiş, tümcesel olumsuzluğu meydana getiren olumsuzluk ögeleri belirlenmiş, bu ögelerin birbiriyle etkileşimleri morfo-sentaktik ve semantik-pragmatik düzeylerdeki görünümleri verilerek incelenmiştir.
Süleyman TEMEL, Beyhan KİBAR, Hakan KİBAR, Muhammet ŞAKİROĞLU Günümüzdeki en güncel ve kapsamlı "Türkçe-İngilizce Tarımsal Üretim Sözlüğü" olan bu çalışma, tarımsal üretim alanındaki gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan boşluğu önemli ölçüde doldurabilecek bir eser niteliğindedir. Geniş bir literatür taraması yapılarak tarımsal üretim alanında yararlı olabilecek ve yaygın olarak kullanılan kelime ve kelime grupları saptanmış ve İngilizce karşılıkları ile birlikte alfabetik sırada verilmiştir.
Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği günümüzde çevirinin önemi de gün geçtikçe artmaktadır. Bu önemi yakalayabilecek yeterlilikte çeviri yapabilmek ise hem iş hem de eğitim hayatımızda gelişimimiz açısından son derece önemli olacaktır. İngilizce literatürü takip edenlere kolaylık sağlamak için hazırlanan "Türkçe-İngilizce Tarımsal Üretim Sözlüğü" kitabı; Üniversitelerin Ziraat Fakülteleri, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakülteleri, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi ile Tarım ve Doğa Bilimleri Fakültesi bölümlerinde ve kısmen Gıda Mühendisliği ile Biyoloji bölümlerinde okuyan ya da bu programlardan mezun olmuş lisans öğrencileri, lisansüstü düzeyinde eğitim alan öğrenciler, kendilerini bu alanda geliştirmeye çalışan araştırmacılar ve uzmanlar ile bilimsel çalışmalar yapan akademisyenler için de faydalı bir kaynak özelliği taşımaktadır.
Ali Demirel, Aydın Çakmak, Banu Berber Babalık, Bülent Atalay, Bülent Yıldırım, Cansu Güleç, Dilşen İnce Erdoğan, Emre Feyzi Çolakoğlu, Esra Çetin, Ferit Yücebaş, Ferudun Ata, Gürbüz Arslan, Kemal Çiçek, Muhabbet Doyran, Nurullah Nehir, Remzi Bulut, Selcan Alperay Eraslan, Sinem Çelik, Ü. Gülsüm Polat, Zelkif Polat, Zeynep İskefiyeli Yaklaşık bin yıllık bir geçmişe sahip olan, kimi zaman dostluk ve iş birliği kimi zaman da anlaşmazlık ve çatışmaların var olduğu Türk-Ermeni ilişkilerini doğru bir şekilde analiz etmek, yapısal değişimlerin ve dönüşümlerin söz konusu olduğu mevcut dünya düzeninde hem Kafkasya coğrafyasının hem de dünya siyasetinin geleceği açısından oldukça önemlidir.
Türk-Ermeni ilişkilerine odaklanan ve ilişkilerin geleceğine yönelik öngörü sunmayı amaç edinen bu çalışma, ikili münasebetleri teorik bir çerçevede ele alarak Osmanlı döneminden günümüze kadar gelen süreci, tarihsel olayları, ekonomik ilişkileri, askerî ve siyasi mücadelelerle güncel dinamikleri açıklamaya çalışmaktadır. Çalışmanın benzerlerinden en önemli farkı da buradadır: geçmiş ve gelecek arasında bağlantı kurabilmek. Sonuç olarak hem geniş bir tarihsel arka plan hem de bölgesel, sosyal, kültürel ve ekonomik yönler çerçevesinde kaleme alınan eserin, bu alanda çalışma yapan veya yapacak olan araştırmacılara yararlı olabileceği umut edilmektedir.
Ömer Lütfi TAŞCIOĞLU Türk-Ermeni ilişkilerinde zorunlu göçe neden olan olayların ve sonuçlarının incelendiği bu kitabın amacı; yaşanan olayların araştırılarak gerçeklerin belgeler ışığında ortaya çıkarılmasıdır. 1. Dünya Harbinin 100. yılında yabancı devletlerin de desteğiyle Ermeni iddialarının Türkiye üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılma gayretleri dikkate alındığında kitabın önemli bir boşluğu dolduracağı ve hem Türk milletine hem de Türkiye Cumhuriyeti yönetim kadrolarına söz konusu baskılara karşı izlenmesi gereken politikalar konusunda yol gösterici olacağı umulmaktadır.
Farklı yaklaşımları ile dikkati çeken ve daha önce ortaya konulmamış bilgi ve belgeleri de içeren kitapta 1. Dünya Harbi öncesinde kendi devletine karşı isyan ederek düşman tarafına geçen ve kurdukları silahlı çetelerle sivil halkı katletmeye başlayan Ermenilerin tabi tutulduğu zorunlu göç uygulamaları ve göç ettirilen Ermenilerin akıbetleri detaylı olarak ortaya konulmuştur.
Kitapta daha önce yeterince ortaya konulmamış olan, Rus işgali ve Ermeni katliamları nedeniyle topraklarını terk ederek göç etmek zorunda bırakılan Anadolu'daki ve Kafkasya'daki Müslüman halkın durumu ile Rus ve Ermeniler tarafından katledilen Müslümanların durumları detaylı olarak incelenmiştir. Bu kapsamda özellikle yabancı kaynaklara dayanılarak iki tarafın kayıpları karşılaştırılmıştır.
Umuyoruz ki bu çalışma sömürgeci Batının ve onların uzantılarının sözde soykırımın 100. yılında Türkiye'ye soykırımı kabul ettirmek üzere yürüttükleri çalışmaların arka planının aydınlatılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesinin yanı sıra, Ermenistan'ın ve Diaspora Ermenilerinin yalanlarıyla kandırılmış olan Ermeni vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi yoluyla toplumsal barışa da katkı sağlayacaktır.
Damla Topçu Sosyoloji başta olmak üzere birçok disiplinin ilgi konusu olan toplumsal değerler, hayatı anlamlı hâle getirmeleri hasebiyle toplumsal yaşamda önemli bir yer tutmaktadırlar. Ancak yaşanılan zamansal ve mekânsal farklılıklar ve teknolojik gelişmelerle birlikte toplumsal değerlerden giderek uzaklaşıldığı görülmektedir. Bu çalışmada, toplumsal değerlerden uzaklaşılması noktasında göç olgusu önemli bir unsur olarak dikkati çekmiş ve göç olgusunun toplumsal değerler üzerindeki etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Genel olarak göç, özel olarak da iç göçle birlikte eskiden çok daha fazla değer verilen saygı, sevgi, yardımlaşma, dayanışma, birliktelik, akrabalık, komşuluk, misafirperverlik, sohbet, örf, âdet, gelenek, görenek gibi toplumsal değerlerin farklı derecelerde de olsa önemsizleştiği ve giderek bu değerlerden uzaklaşıldığı görülmektedir. Bu durum, sosyal ilişkilerin zayıflamasına neden olurken bilinçsiz bireyselleşmelerin artmasını da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu kitap, gerek eski ve günümüz gerekse göç öncesi ve sonrası karşılaştırmalarıyla toplumsal değerlerin geldiği noktayı yaşlılar ve yetişkinler üzerinden gözler önüne sermektedir.
Şahin Gürsoy - Recep Kılıç Sosyal gerçekliği nedeniyle çoğunlukla yazılı olmayan anlatı, söyleyiş ve dinî nitelikli mistik etkileşimler ile şekillenerek günümüze gelen Alevilik, şüphesiz, Türk kültürünün önemli zenginlik unsurlarından birisidir. Türk kültürü içerisinde dinamik bir alt kültür ve kimlik olarak beliren Aleviliğin, sosyal bütünleşme açısından da önemli bir toplumsal değer olduğu açıktır. Toplumsal dokunun içselleştirerek bir zenginlik unsuru haline getirdiği Aleviliğin, her hangi bir şekilde dinsel ve sosyal bünyeden farklılaştırılıp 'öteki' ile açıklanmasını tarihsel, dinsel ve kültürel gerçekliklerle örtüştürmek mümkün değildir.
Sosyo-kültürel ve siyasal tecrübe içinde oluşan Aleviliğin muhtevasında kültürel ve dinsel olduğu kadar mitolojik ve sûfî içerikler de bulunmaktadır. Alevilik konusunu, çok yönlü, karmaşık bir çalışma alanı olarak ortaya çıkaran bu durum, konu ile ilgili çalışmalarda din bilimleri ve sosyal bilimlerin terminoloji ve metodolojisinin eşit seviyede kullanılmasını gerekli kılmaktadır. Sadece din bilimleri veya sadece sosyal bilimlerin yaklaşım ve yöntemleriyle yapılan çalışmalar, Alevilik konusunu yetersiz bir içerikte ele alabilmekte, dolayısıyla konuyu bütün boyutlarıyla kuşatacak değerlendir-melere imkân vermemektedir. Bu çalışmada, Aleviliğin mahiyetine uygun olarak din bilimleri ile birlikte sosyal bilimlerin bakış açısı ve yöntemine de yer verilmiştir. Kendine özgü gerçekliği içerisinde özgün bir yapı olarak ortaya çıkmış olan Aleviliğin mahiyetinin tartışma konusu edildiği bu çalışma, söz konusu yaklaşımından dolayı, aynı zamanda karşılaştırmalı bir Türkiye Aleviliği çalışması niteliğine de sahiptir.
Füsun Baykal, Güven Şahin ve , İsmet Akova, Mehmet Akif Ceylan, Mehmet Bayartan, Mesut Doğan, Mustafa Kahraman, Muzaffer Bakırcı, Nuran Taşlıgil, Özlem Sertkaya Doğan, Selma Akay Ertürk, Süheyla Balcı Akova, Süheyla Üçışık Erbilen Türkiye gibi dinamik bir ülkenin hemen her alanda kısa sürede hızlı bir değişim ve de dönüşüm içinde olması, araştırmacıların da bu hıza ayak uydurmasını gerektirmektedir. Gerek araştırmanın kendisi gerekse araştırma sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması ancak bu değişime paralel hareketle mümkündür. Coğrafya’nın araştırma konuları içerisinde Beşeri ve İktisadi Coğrafya’'nın tüm alt başlıkları en değişken konuları kapsamaktadır. Nüfus, enerji, tarım, madenler ve siyasi gelişmeler gibi çoğu husus kısa sürede büyük değişimler gösterebilmektedir. Bu da söz konusu alanlarda araştırma yapanların sürekli güncelin peşinde olmasını gerektirmektedir. Günceli takip ederken de geçmişte olan durumla bağlantı kurularak kronolojik gelişimin izahı ayrıca önem arz etmektedir. Türkiye’nin bu anlamda her türlü beşeri ve iktisadi hususta irdelenmesi ülkenin mevcut durumu ve geleceğe yönelik yapılması gerekenler noktasında temel bilgileri sağlamaktadır. Bu çalışma da bir nevi Türkiye’nin fotoğrafını öğrencilere ve araştırmacılara sunmaktadır.
“Türkiye Beşeri ve İktisadi Coğrafyası” başlığıyla ortaya konulan bu eser geniş bir akademisyen kitlesi ile uzun soluklu bir sürecin sonunda ortaya konmuş, en güncel verilerle hazırlanmıştır. Eserde toplam 12 bölüm bulunmakta olup Türkiye Nüfus Coğrafyası, Türkiye Yerleşme Coğrafyası, Türkiye Tarihi Coğrafyası, Türkiye İdari Coğrafyası, Türkiye’nin Siyasi Coğrafyası, Türkiye’'nin Tarım Coğrafyası, Türkiye’nin Sanayi Coğrafyası, Türkiye Turizm Coğrafyası, Türkiye Enerji Coğrafyası, Türkiye’nin Maden Coğrafyası, Türkiye’nin Ulaşım Coğrafyası ve Türkiye’nin Ticaret Coğrafyası konularını içermektedir. Çalışma ortaya konarken üniversitelerin Coğrafya Bölümleri ile Ortaöğretim Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümleri öğrencilerine Türkiye Beşeri ve İktisadi Coğrafyası kapsamında verilmesi gereken temel hususlar göz önüne alınarak hareket edilmiştir. Bununla birlikte çalışmanın kapsamı düşünüldüğünde Türkiye iktisadi hayatıyla alakalı araştırma yapanlara ve konuyla alakalı diğer akademik birimlere referans niteliğinde olabileceğini de belirtmek isteriz.

Ömer SAYA - Emrullah GÜNEY Coğrafya, botanik, sınıf öğretmenliği dallarında öğrenim gören üniversitelilerin ve lise
öğretmenlerinin gereksinimleri dikkate alınarak hazırlanan bu yayın, dizinin ikinci kitabıdır.
Ülkemiz bitki örtüsü, büyük bir özgünlük, korunması gereken bir varsıllık sergiler. İzmir'den Iğdır'a; Anamur'dan Sinop'a; Kırklareli'nden Hakkari'ye; Datça'dan Hopa'ya yapılacak bir yolculuk bize bu konuda fikir verebilir. Maki ve garig topluluklarından bozkır bitkilerine; kızılçam ormanlarından tuzlu bataklıklara değin, Avrasya'nın tüm bitki örtüsü, yükselti basamaklarına göre çeşitli ağaçlar, otlar, çalılar, göz önüne serilir.
Türkiyemiz relikt (kalıntı) ve endemik (yerli, yalnız oraya özgü) bitkiler açısından da üstün özelliklere sahiptir.
Ancak, turizmde ortaya çıkan gelişmeler, kentleşme, konut sitelerinin çoğalması, çayların
susuzlaşması, akarsuların akmaz olması, her koya HES yapma isteği, barajlar ve ortaya çıkan yapay göller, sanayi tesislerinin büyümesi, ulaşımın kolaylaşması için özellikle kara yollarının genişletilmesi zorunluluğu, orman ve anız yangınları, her ile havalimanı yapma isteği, kıyılarda liman ve petrol damıtmevleri, depolar...doğal bitki örtüsüne zarar vermekte; sonuçta birçok bitki ortadan çekilmektedir.
Toprak aşınımı (su ve rüzgâr erozyonu), ilkel ve yanlış tarım yöntemleri, verimsiz ve baskıcı hayvan yetiştirme çalışmaları ve bunlara bağlı olarak ilerleyen bitkisizleşme, doğal ortam yozlaşması da gündemdeki yerini koruyan sorunlardandır.
Kitapta, her bölüme okuma parçaları eklenmiştir. Özenle seçilen bu bölümler okuma isteğini
artıracak, konunun daha iyi öğrenilmesini sağlayacaktır.
Mustafa Köksal Türk siyasi tarihinin 1400’lü yıllardan itibaren Divan-ı Hümayun’dan başlayarak 1877 Meclis’i Umumi ve nihayet 23 Nisan 1920’de TBMM ile olgunlaşan “parlamento kültürü”nün kayıtlı olan ya da araştırmalarla ulaşılabilen arşivlerini farklı bir açıdan inceleyerek “ilk”lerini bir araya getiren bu kitapta; - Türk siyasetinin, paramenter sistemin, “ilk”lerini yaşayarak her dönem biraz daha olgunlaştığını, -Bazı dönemlerin yazılı belgelerine ulaşılamasa da parlamentonun “ilk”lerinin bir hafızasının olduğunu, - Milli egemenlik anlayışının tartışmasız önceliğini ve yasama ve yürütmenin yaşadığı tecrübeleri - Ve sonunda insan merkezli milli bir yönetim ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu anlayışının ülkemizde giderek yerleştiğini ve bunun da zamanla geliştiğini görmek mümkündür.
Ahmet Ertek, Ali Meydan, Ali Yiğit, Arife Karadağ, Cemalettin Şahin, Hamza Akengin, İrfan Kaygalak, Levent Uncu, Meryem Hayır Kanat, Mustafa Sağdıç, Mutlu Yılmaz, Nuriye Garipağaoğlu, Selma Akay Ertürk, Yüksel Güçlü Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği kitabında, Türkiye coğrafyası hakkındaki bütün konular güncel veriler ışığında, araştırılarak bir araya getirilmiştir. Derleme ve orijinal bilgilerin birlikte yer aldığı kitap, özellikle eğitim fakülteleri için kaynak kitap olarak tasarlanmıştır. Ayrıca kapsamının genişliği nedeniyle coğrafya bölümlerinde okutulan Türkiye fiziki ve beşerî coğrafyası derslerinde de kaynak olarak kullanılabilir. Ders kitabı olmasının yanı sıra, Türkiye coğrafyası hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkese hitap eden bir içeriğe sahiptir.
Kitapta; Türkiye'nin arazisinin oluşumundan iklimine, bitki örtüsünden akarsuyuna, toprağından doğal afetlerine kadar fiziki coğrafya konuları basit ve yalın bir dille anlatılmıştır. Bu fiziki koşullarda gelişen nüfus ve yerleşme özellikleri güncel veriler ile işlendikten sonra; ülke ekonomisini oluşturan tarım, madenler ve enerji kaynakları, sanayi, ulaşım, turizm ve ticaret konuları neden sonuç ilişkisiyle açıklanmış ve Türkiye'de görülen doğal ortam sorunları ele alınmıştır.
Yakup Özsaraç Para vakıfları, nakit para ile kurulan ve kendine özgü finansal sistemi ile 16. yüzyılda kabul görmüş, Osmanlı'ya has bir vakıf türüdür. Bu vakıfların günümüzde örneği olmasa da Osmanlı'dan miras aldığımız Türkiye coğrafyasının hemen her yerinde birçok para vakfı kurulmuştur. Bu vakıflar Diyanet gibi bir kurum yokken din adamlarının istihdamından ibadethanelerin aydınlatmasına ve tamiratına kadar birçok hizmeti yerine getirmiştir.
Bu kitap, vakıfların kuruluş belgeleri olan vakfiyeler üzerinde yapılan bir arşiv araştırmasına dayanmaktadır. Vakıflar arşivinde, Türkiye coğrafyasında 12 bin kadar vakfiyesi olan vakıf bulunmaktadır. Bunların 8 bin kadarı araştırma dönemimiz olan 1826 yılı sonrasını kapsamaktadır. Bu vakıflardan coğrafi yoğunluğuna göre bir örneklem seçilerek Osmanlıca olan vakfiye belgeleri okunmuş ve para vakıfları bunların içerisinden ayrıştırılarak araştırmaya konu edilmiştir.
Bu çalışmada seçilen para vakıflarının; nerede, ne zaman ve hangi amaçla kurulduğu gibi temel bilgilerin yanında hangi para cinsinden, ne miktarda bir sermaye ile kurulduğu ve hangi oranda parayı işlettiği gibi detay bilgilerin yer aldığı tablolar, haritalar yer almaktadır. Tablolar ve haritalar okuyucu açısından daha iyi anlaşılması için Türkiye'nin 81 iline göre tasnif edilmiştir.
Ayrıca para vakıflarının tartışmalı olan teorik kısmı kendimize göre tartışılmıştır. Sonuçta tarihimizin önemli bir değeri olan ve Osmanlı ekonomik sisteminde benimsenmiş para vakıflarının Türkiye coğrafyasında %67 bir oranda uygulama alanı bulduğu neticesine ulaşılmıştır.
Emrullah Güney, Umut Güney Trakya'dan Nairi'ye, Karya'dan Pontos'a, Paflagonya'dan Pamfilya'ya, Misya'dan Kilikya'ya Anadolu'nun antik dönem bölgeleri... Ve içerde yer alanlar: Frigya, Galatya, Kapadokya...
Türkiyemizin geniş coğrafyasında her biri ayrı özelliklere sahip alanları bilmek, tanımak gerekiyor. Bu bölgelerde, Yunanistan'dan daha çok antik kent yer alıyor; İtalya'dan daha çok Roma beldesi bulunuyor. Agoralar, su kemerleri, yollar, tiyatrolar, tapınaklar... Dünyanın ilk plan üzerine kurulmuş beldeleriyle birer ürbanizasyon harikası bunlar. Yıkıntıları bile görkemli nice beldeler...
Tarihsel olaylar coğrafi mekânlarda ortaya çıktığı için bu kitaba "Türkiye Coğrafyasının Uygarlıkları" adı verildi. Yarımadalarımızda (Trakya ve Anadolu) yaşamanın bizler için özel bir anlamı vardır. Çünkü Asya'nın Ege Denizi'ne doğru sokulan yarımadası ile Avrupa'nın Asya'ya doğru uzanan yarımadası sıradan yereyler değildir. Daha doğru bir tanımla bu yarımadalar; birer kıta uzantısı değil, başlıbaşına birer anakaradır. Bu toprakları yurt olarak benimsemek, geçmişi bilmekle, kadim uygarlıkları tanımakla olanaklıdır.
Öğrencimize, öğretmenimize, turist rehberine, aydınımıza yararlı olması dileğimizdir.
Nâfi Atuf Kansu Nafi Atuf Kansu'nun Türkiye Maarif Tarihi adlı eseri, genç Cumhuriyet kadrolarının en çok önemsediği, ülkenin maarif meselesiyle ilgilidir. Eser, günümüzde de yaşanan birçok eğitimsel sorununun tarihsel kökenlerini göz önüne sermiş ve devralınan bakiyenin aslında çok da yeterli ol(a)madığı gerçeğini de bizlere göstermiştir.
Unutulmamalı ki tarih ders alanlar için asla tekerrür etmez. Eğitim tarihi de alınacak dersler ile doludur.
Osman Özbahçe Osman Özbahçe’den Türkiye Kitabı. Özbahçe’nin “Babam Gelmiş Babam Gitmiş, Türkiye Varmış Türkiye Yokmuş” başlıklı şiiri Türkiye Kitabı ismiyle Ebabil Yayınları’ndan çıktı. Yapısal bir sorun olarak modern şiir kişisel deneyim, kişisel yaşantı denilebilecek hususla çok özdeşleşti. Klişe, genel kabul, gelenek, tarih, kültür, yani konvansiyonla ilişkisini kestikçe iletişim gücünü yitirdi. Yeni kitabında estetik malzeme olarak modern şiirimizin bugüne değin ilgi duymadığı kelime ve kavramları modern şiire taşıyan Özbahçe, son derece yenilikçi bir tavrın içinde klişeyi klişeyle aşıyor. Baba figürü üzerinden Türkiye’yi yazıyor. Bir şairin özel hayatı nasıldır sorusunu Türkiye Kitabı’yla cevaplıyor. Kişisel yaşantı üzerinden özel hayatına yaklaştıkça ortaya dışarıya en açık kitabı çıkıyor. Türkiye Kitabı sizi şehrin hayatından çıkmaya, bireyselliğinizi bizin içinde yeniden kurmaya çağırıyor.
Mehmet Turgut

“Batılılaşma politikasının sonucu olarak, aldığımız pek çok kavram gibi devlet kavramı da araştırılıp düşünülerek alınmamış, olduğu gibi kopya edilmiştir. Çünkü Batılılaşma, Batı’ya benzeme olarak kabul edilmiştir. Jakoben zihniyetin devlete hakim olması, devletin her şeye müdahale etmesi ve millete istediği formu verebilmesi sonucunu doğurmuştur. Böyle olunca, başta bürokrasi olmak üzere, bir kısım aydınlar kadrosu devlete ortak olup devletin yanında yerini almıştır. Bu ise, devletle milleti karşı karşıya getirmiştir. Hâlbuki Türklerin devlet anlayışında devlet-millet birliği esastır. Bundan da büyük güç doğar.”


Mehmet Turgut, makale ve röportajlarının yanında 22 kitap yayınlamıştır. Diğer kitaplarını tamamlar nitelikte olan bu eserinde, ülkemizin satışa çıktığı bu dönemde, aklımızı başımıza toplamamız için önemli ipuçları vermekte, Batı’yı tanımadan, Batı’nın ve Batılıların bulundukları yere nasıl ve neden geldiğini araştırıp öğrenmeden ve kendi değerlerimizden şüphe ederek tatbike giriştiğimiz yanlış Batılılaşma politikasının bizi getirmiş olduğu noktayı gözler önüne sermektedir. Kitabın amacını ise şöyle ifade etmektedir: “Geleceğin güçlü Türkiye’sinin milli ve çağdaş devletler ışığında ele alınıp yaratılabileceğine inanmak ve inandırmaktır.”

Murat Yılmaz Bu kitapta; Türkiye'de nüfusun; gelişimi, demografik yapısı, sosyoekonomik ve sosyokültürel nitelikleri, göçü, dağılışı ile yoğunluğu ve yapılan projeksiyonlara göre gelecekteki durumu detaylı bir şekilde incelenmiştir. Nüfusun çeşitli nitelikleri ve coğrafi dağılışı-yoğunluğu incelenirken bölgesel farklılıklar üzerinde de durulmuş ve bu farklılık güncel verilere göre yaptığımız haritalarla mümkün mertebe görselleştirilmiştir. Kitapta ayrıca deprem, heyelan, sel ve çığ gibi doğal afetler ile küresel iklim değişimi gibi etkenlerin Türkiye nüfusuna, yakın geçmişteki ve günümüzdeki etkileri ile gelecekteki olası etkileri üzerinde de durulmuştur.
Konusu Türkiye'nin nüfus coğrafyası olan bu kitap, TÜİK'in güncel verileri ışığında nüfusun yapısı, çeşitli nitelikleri, hareketleri ve coğrafi dağılışını ele almaktadır. Yedi bölümden oluşan kitabın ilk bölümü Türkiye'nin Nüfus Gelişimi, ikinci bölümü Türkiye'nin Nüfus Yapısı, üçüncü bölümü Türkiye'de Nüfusun Sosyoekonomik ve Sosyokültürel Özellikleri, dördüncü bölümü Türkiye'de Nüfusun Dağılışı ve Yoğunluğu, beşinci bölümü Türkiye'de Göç, altıncı bölümü Doğal Afetler ile Küresel İklim Değişimi ve Türkiye Nüfusu, yedinci ve son bölümü ise Gelecekte Türkiye Nüfusu konularından oluşmaktadır.
Kitabın başta Coğrafya ve Coğrafya Öğretmenliği bölümleri olmak üzere Sosyoloji, Demografya, Gerontoloji, Sosyal Hizmet, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ve Sınıf öğretmenliği gibi farklı alanlarda araştırma yapan bilim insanlarına ve öğrenim gören lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine faydalı olması umuduyla...
Abdullah AYDIN, Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU, Aziz BELLİ, Emre Osman OLKUN, Faruk TEMEL, Hikmet Salahaddin GEZİCİ, Mustafa Burak ÇELEBİ, Onur ÖNÜRMEN, Yasin TAŞPINAR, Yunus NAMAZ 2014 yılında Türkiye'nin kritik ana gündem maddelerinden birisi hiç şüphesiz ilk defa halk tarafından seçimi gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş'ın yarıştığı seçimlerde; Recep Tayyip Erdoğan en yüksek oy oranına ulaşarak; Türkiye'nin ilk defa halk tarafından seçilen 12. Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu seçim; bir yönüyle vesayetçi anlayışın sona erdiğinin göstergesi, diğer yönüyle ise Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamının demokratikleşmesi açısından önemli bir kilometre taşı olarak Türk siyasi hayatında her zaman hatırlanacaktır.
Türkiye'de 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi adeta genel seçim havasında yürütülmüştür. Üç aday yürüttüğü siyasal kampanya faaliyetleriyle; bir yandan neden kendilerine oy vermeleri gerektiğini vatandaşlara anlatırken, aynı zamanda diğer adayları desteklememeleri konusunda onları ikna etmeye çalışmışlardır. Rakip adaylara oy vermemeleri hususunda seçmen kitleleri etkilemenin en kolay ve kes¬tirme yollarından biri de siyasal kampanya faaliyetleridir. Günümüzde artan nüfusa bağlı olarak seçmen kitlelere ulaşabilmedeki güçlük, siyasal sorunların gittikçe karmaşıklaşması ve anlaşılırlılığının azalması, kitle iletişim teknolojisinin gelişmesi ve çeşitlenmesi karşısında; siyasi adayların seçmeni etkileyerek ikna edebilmesi için, profesyonel ekiplerin de yardımıyla daha yoğun bir çaba içerisine girdikleri gözlen¬mektedir.
işte farklı üniversitelerden bilim insanlarının bir araya gelerek, akademik işbirliğinin güzel bir örneğini oluşturdukları bu eser; siyaset bilimi ve siyasi iletişim perspektifin¬den hareketle, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimini farklı yönleriyle mercek altına almaktadır. Bu çalışmanın iletişim, siyasal iletişim ve siyaset bilimi literatürüne önemli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyor ve eserin ortaya çıkmasında emeği geçen bilim insanlarını kutluyorum...
Doç. Dr. Şükrü BALCI
Ali Üremiş Bu çalışma; yeni açtıkları vatanda Türklüğü yaşatmayı başaran Selçuklu Sultanlarının, İç ve Batı Anadolu’da varlıklarını devam ettirebilmek için Türkmenlerin yollarını açık tutmak, ana üsleriyle bağlantılarını kesebilecek siyasi oluşumları önlemek, İslam medeniyetinin yüksek olduğu ülkeleri zapt edip hâkimiyet alanlarını genişleterek ad ve şanlarını unutturmamak, tabii sınırlara ulaşıp stratejik noktaları ele geçirmek gibi amaçlarla, doğuda yayılma siyaseti yönündeki azimli mücadelesini ana kaynaklara dayanarak ortaya koyan bir araştırmadır.
Yusuf Yaralıoğlu Türkiye'de muhafazakârlık düşüncesinin en temel kurucu unsuru, din kurumudur. Aynı zamanda toplumsal alanda muhafazakâr kavramı, dindar anlamıyla eş değer şekliyle kullanılmaktadır. Ancak toplumsal alandaki kabulün aksine muhafazakârlık düşüncesinin toplumsal değişmeler karşısında önem verdiği kurumlardan sadece bir maddesi din kurumuyla ilgilidir. “O zaman neden muhafazakârlık Türkiye'de din kurumunu merkeze alan bir düşünce sistemi olarak bilinmektedir?" Bu sorudan hareketle eserde muhafazakâr düşüncenin temel maddeleri Türkiye özeline ait olarak siyasal aktörler üzerinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Özellikle Cumhuriyet Devrimi sonrasında belirginleşen bu tutum ve algının temel kodları; Türkiye'deki muhafazakârlığın türleri, İslam'la ilişkisi, edebî dergilerdeki işlenişi, siyasal savunucuları gibi temsil toplumsallığı ile irdelenmiştir. Böylece Türkiye muhafazakârlığın toplumsal alandaki temel kodları belirlenmiş, Cumhur ve Millet İttifakı partilerinin temsilcileri ile yapılan görüşmelerde kültürel bir muhafazakârlığın varlığı tespit edilmiştir. Ancak Türkiye'de muhafazakârlığın din kurumunu toplumsal alanda kısıtlayan her türlü anlayışı reddeden bir algı çevresinde, din kurumu ile bütünleşen, birçok alanda kesişen ve bazen din kurumundan ayrışan noktaları ile ön plana çıktığı belirlenmiştir. Eser, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Cumhuriyet devrimi sonrası muhafazakârlığa katkıda bulunan toplumsal ve siyasal alandaki örnekler ele alınmıştır. İkinci bölümde ise 2023 seçimleri öncesinde Cumhur ve Millet İttifakı partilerinin katılımcıları ile yapılan görüşmelerden hareketle Türkiye'de muhafazakâr düşüncenin izi sürülmüş ve temel kodları belirlenmiştir.
Bezen Balamir Çoşkun, Selin Yıldız Nielsen Bize göre bu kitap Suriyeli arkadaş, öğrenci ve meslektaşlarımıza karşı gönül borcumuzun bir yansımasıdır. Ayrıca, bunun sadece savaştan kaçan sayısız muhtaç insanla alakalı olmadığını, aksine hayatın ta kendisi olduğunu ve içinde kişisel hikayelerin, trajedinin ve umudun olduğunu göstermenin de bir yoludur. Hikayemiz, Suriyeli mültecileri topyekün bir kategoride değil bireysel olarak tanıma fırsatı vermek üzere tasarlanmıştır.
Kitabın ilk kısmı olan Arka Plan, tarihsel, hukuki ve sosyal içerikler sunmaktadır. İkinci kısım, okuyuculara hikayelerin ger-çekleştiği sahneyi, Suriyelilerin, Türklerin ve Kürtlerin asırlardır etkileşim içinde ol-duğu sınır kentlerinden olan Gaziantep’i tanıtmakta ve ‘Kesişen Hayatlar: Türkiye’de Suriyeliler’ başlığıyla sunduğumuz son kısım da ise Gaziantep’te yaşanan hikayeleri anlatmaktadır. Hikaye, 2009’dan başlaya-rak kısa bir huzur ve refah dönemini kap-sayacak ve savaş, göç ve Gaziantep’in kentsel yerleşimlerindeki mülteci ilişkileriyle tamamlanacaktır. Son kısım Gaziantep civarındaki mülteci kampları dışında Gaziantep kentinde yaşayan Suriyelilerin hikayelerini aktaracaktır. Birinci kısımdaki Arkaplan bölümleri haricinde kitap, yazarların Gaziantepteki Suriyelilerle yaptıkları diyalogların yanı sıra kişisel deneyimleri ve gözlemleri temelinde oluşturulmuştur. Kısmen etnografik, kısmen sözlü tarihe dayalı olan kitabımız Suriye krizinin farklı bir
Mehmet GÜRDAL Uygarlıklar köprüsü soylu Anadolu toprakları; 10 bin yıldır 15 farklı medeniyete yurt olmuş ve bu coğrafya üzerinde, geçmişte yaşamış olan insanların meydana getirdiği eşsiz antik kentlere ve Türk-İslam sanat eserlerine sahne olmuştur.
İki bölüm ve on kesimden oluşan bu eserde, Anadolu'nun ''Prehistoryası'', ''Tarihi Çağları ve Uygarlıkları'' yanı sıra, Türkiye'nin bölgeler itibarıyla 81 ilin ''Turizm Varlıkları ve Özellikleri''ni; doğal, tarihi, kültürel, arkeolojik, mitolojik ve turistik açıdan akademik bir disiplin içinde ayrıntılı bir şekilde araştırmak, bölgesel haritalar ve toplam 113 adet renkli resim ile görsel olarak konuları her okur için daha da anlaşılır hâle getirmek başlıca amacımız olmuştur.
Ayrıca bu eser, Eğitim Fakültelerimizin ''Coğrafya Bölümleri''nin müfredat programlarına uygun olarak hazırlanmış ve önemli bir ihtiyacı karşılamayı amaçlamıştır.
Okurların talepleri üzerine genişletilmiş ikinci basımını gerçekleştirdiğimiz bu eserin; ülkemizde turizm eğitimi veren ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine, akademisyenlere, profesyonel turist rehberlerine, tur operatörlerine, seyahat acentelerine, Türkiye'yi gezip-görmek isteyen yerli ve yabancı ziyaretçilere ve ülkemizin ''Turizm Pazarlaması''nda etkin tanıtımına yararlı olmasını içtenlikle diliyorum.
Songül Erdoğan Kültürümüzde önemli bir yere sahip oya ve dantel, Anadolu kadınının ne kadar yaratıcı olduğunu gösteren el sanatlarıdır. Oya ve dantelle ortaya konan el emeği ürünler hemen hemen her genç kızın çeyizinde yer alır. Bazıları bu el sanatlarıyla ruhunu dinlendirirken bazıları içinse bu sanatlar ekmek kapısıdır. Oya ve dantel; sevinci, acıyı, kızgınlıkları, küskünlükleri sessiz bir şekilde renklerle ve motiflerle dile getiren bir iletişim aracı olmasının yanında Türk dilinin söz varlığı açısından da önemli bir kaynaktır. Bu çalışmada, Türkiye Türkçesi yazı dilinde ve ağızlarında kullanılan oya ve dantel el sanatları ile ilgili söz varlığına yer verilmiştir. Bu söz varlığında sanattan spora, siyasetten iktisada, botanikten zoolojiye birçok alanın yansımasını görmek mümkündür. 1926 madde başının yer aldığı çalışmada, birden fazla anlamı olan madde başları da yer almaktadır. Görsellerle de zenginleştirilmiş olan çalışma, görsel göstergeler ve dil arasındaki bağlantının kurulması açısından da önem arz etmektedir. Büyük bir bölümü Türkçe kelimelerden oluşan söz varlığı, bu sanatın doğmasında ve gelişmesinde Türklerin büyük rol oynadığının da bir kanıtıdır. Türk dilinin terim türetme açısından ne kadar güçlü bir dil olduğunu gösteren bu çalışma, Türk kadınının iğne ve iplikle yaratmış olduğu mucizelerin de lisanıdır.
Nihan Karakuş Harmancı İnsan hayatının başlıca üç önemli geçiş dönemi vardır. Bunlar; doğum, evlenme ve ölümdür. İnsan hayatında önemli sayılan bu dönemlerin bazı ortak özellikleri vardır. Bu dönemler; tekrarı olmayan, bir daha aynı şekilde yaşanması mümkün olmayan dönemler olduğundan geçiş dönemleri, kişiler için önemli kabul edilmektedir.
Bu çalışmada; kültürüne bağlılığı ile öne çıkan, özellikle son dönemde yakaladığı ekonomik ivme ile dikkatleri üzerine toplayan Güney Kore'de ve Orta Doğu'nun renkli kültürlerini içinde barındıran Türkiye'de geçmişten öğrenilerek gelen ve günümüzde hâlen varlığını sürdüren doğum ritüelleri, âdet ve inanışlara yer verilmiştir. Kore ve Türkiye'de doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrasında görülen kültürel uygulamalara literatürden elde edilen bilgiler ışığında Kore ve Türkiye'de iki şehirde yürütülen alan çalışmasından elde edilen bilgiler doğrultusunda ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışma sonucu birbirinden kilometrelerce uzak iki toplumda rastlanan benzer ve farklı uygulamalar iki toplumun kültürel yapısındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koymuştur.
Doğum ritüellerinde amaç; annenin ve dünyaya yeni gelecek bireyin fiziksel ve manevi anlamda sağlıklı olması, her türlü tehlikelerden uzak tutulmasıdır. Doğum olayının istenen şekilde sonuçlanması, anne ve bebeğin zarar görmemesi, doğum öncesi, sırası ve sonrasında anne ve bebek üzerinde etki edebilecek olumsuzlukların önceden tahmin edilerek tedbir alınması, karşılaşılan sorunların üstesinden gelmek için çözüm üretilmesi her toplumda görülebilecek ortak kaygılardır. Bu kitapta; doğum yapacak anne adayları, bebek isteyen aileler için ilgi çekici bilgilere, Uzak Doğu'nun gizemli ülkesi Güney Kore'de ve Türkiye'de görülen ritüeller, âdet ve inanışlara detaylı olarak yer verilmiştir.
Emel İlter Kadınların, erkek meslektaşlarına kıyasla siyasi mecralarda daha az sayıda bulunmaları, siyasette yeterli düzeyde temsil edilmedikleri söylemlerini gündeme getirmektedir. Ancak kadınların siyasette niteliksel temsilini değerlendirebilmek için karar organlarında bulunan kadınların sayıları tek başına yeterli olmamaktadır. Kadınların siyasetteki konumunu olumsuz etkileyen toplumsal, siyasal, hukuksal, bireysel temelli birçok faktör mevcuttur. Bu unsurların neler olduğunun anlaşılması ve bunlara çözüm yollarının bulunarak hayata geçirilmesi, sadece kadınların siyasette görünürlükleri açısından değil demokrasinin düzgün işleyişi açısından da gerekli görülmektedir.
Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birincisi, kadının siyasal temsili konusunun anlaşılabilmesi için gerekli olan teorik kısımdır. İkinci kısım, Türkiye'de milletvekillerinin ve seçmenlerin kadınların siyasal temsili ile ilişkisini göstermektedir. Üçüncü ve son kısım ise 2002-2015 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tekliflerinin özgün bir veri kodlama sitemiyle yapılan içerik analizini ve cinsiyet eşitliği ile kadının siyasal temsiline ilişkin Türkiye genelinde gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir anket çalışmasını içermektedir. Mevcut hâliyle bu eser, okuyucuya Türkiye'de kadınların niteliksel temsilinin hem sistem düzeyinde hem de kamuoyu düzeyinde belirleyenlerini görme imkânı sunmaktadır.
Burhan Aykaç - Şenol Durgun - Hüseyin Yayman Türkiye'de Kamu Yönetimi kitabı, alanında önemli bir işlevi yerine getirirken aynı zamanda disiplinin temel metinlerini bir araya toplayarak tarihi bir iş yapmıştır. Farklı yayınlarda dağınık halde bulunan ve unutulmaya yüz tutmuş makaleleri gün yüzüne çıkararak okuyucunun dikkatine sunan çalışma kısa zamanda literatürün kült eserlerinden biri haline gelmiştir.
Türkiye'de kamu yönetimi disiplininin gelişimi, yönetim-siyaset ilişkisinin irdelenmesi, yönetimin yeniden yapılandırılması ve kimlik tartışmalarına ayrıntılı cevaplar arayan eser, farklı bakış açılarını yansıtan çok sayıda makaleyi bir araya getirerek önemli bir tartışma platformu oluşturmuştur.
Bu eser, bir anlamda siyaset biliminden kopan kamu yönetiminin, yönetim mühendisliğinin çekim alanına girdiğinin ve aynı ölçüde devlet teorisinden kopmakta ve teknik bir disiplin haline gelmekte olduğunun kanıtı gibidir.
Faruk Bilir Devlet içindeki en üstün buyurma kudretinin Millete ait olduğunu belirten Milli Egemenlik ilkesi, Türk Hukukunda ilk defa 1921 Anayasasında yer almış daha sonra 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında aynen tekrarlanmıştır. Ayrıca Anayasanın 80. Maddesinde, bu maddenin bir sonucu olarak, Türkiye Büyük Millet meclisi üyelerinin, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil edecekleri hükme bağlanmıştır. Yani egemenliğin sahibi olan millet, bu egemenliğini ancak temsilciler aracılığıyla kullanabilir. Dolayısıyla, milletin temsili açısından, bu temsilcilerin belirlenmesi, hak ve görevlerinin neler olduğu, ne gibi güvencelere sahip oldukları ve görevlerinin ne zaman ve nasıl sona erdiğinin tespiti son derece önemlidir. Çalışma bu öneme haiz durumu detayları ile incelemektedir.
Süleyman Hayri Bolay Bu kitap, gençler arasında da büyük rağbet gördü. Bilhassa üniversite gençliği arasında yıllarca el kitabı gibi dolaştı. Bu alaka yine de eksilmiş sayılmaz. Şimdi 6. baskıya ulaşmış olması da bir başarı sayılır.
Daha sonraki bir çok çalışmaya örnek ve model olan bu kitap, gençlere cesaret vermiş, yakın geçmişteki fikir hayatımızın çok mühim bir köşesini aydınlatmış, günümüzdeki bazı problemlerin daha yakından incelenmesinde ışık tutmuştur. Tabiî bu arada maddeci düşünceyi benimseyen bazı kimselerin kara listesine girmiş ve yazarı da onların hışmına uğramıştır. Yayımlandıktan ve yazıldıktan 30 yıl sonra keşfedip kitabının 100 sayfasını bu tezin tenkidine ayıranlar da çıkmıştır. Bu hususta Ali Nejat Ölçen'e verilen bir cevabı “Cevaplı Ön söz” de bulabilirsiniz.
“Süleyman Hayri Bolay, son yüzyıl fikir tarihimizde materyalizm ve sipritüalizm mücadelesine dair hazırladığı lisans tezini neşrediyor. Böylece yakın fikir tarihimize ait ilk monografinin yayımlanması bu yeni yolda çalışmak isteyenlere cesaret verici başarılı bir adım olacaktır."
Hilmi Ziya Ülken
Muhammed Bozdağ Yıldızı her geçen gün parlayan Türkiye’nin tüm iç çatışmalarının temelinin siyasal yasaklama sistemiyle ilişkili olduğu dikkat çekmektedir. Türkiye, siyasi yasaklamayı en katı şekilde uygulamış ülkelerden biridir ve dünya tarihinin belki de en çok parti kapatan tek ülkesidir. Parti kapatma sisteminin odağında laiklik ve bölücülük kavramlarıyla özetleyebileceğimiz iki temel sorun bulunmaktadır. Edinilen ve çalışmaya zemin hazırlayan izlenim: “Türkiye’de AB reformları ne kadar etkili şekilde yapılıyor görünse de, bu iki sorunun çözümü sanılandan daha zor olabilir. Kopenhag siyasi kriterlerinin gerektirdiği demokratikleşme arayışları, tahmin edilenden daha çatışmacı bir zemine kayabilir. Reformların uygulanması için gerekli olan anayasal zemin, açıkçası henüz yeterince oluşturulmamış durumdadır.” şeklindedir. Çalışma, konuya ilgi duyan herkese faydalı, ufuk açıcı olacaktır.
Hasan Kanbolat, Hasan Ali Karasar Bu kitap modern anlamında stratejik düşüncenin Türkiye'deki evrimini yansıtmak amacı ile derlenmiştir. Kitaba katkıda bulunanların önemli bir kısmı Türk düşünce kuruluşlarının kuruluş ve gelişim aşamalarında önemli roller üstlenmiş olan araştırmacı, akademisyen ve bürokratlardır. Kitap, özellikle dış politika yapımı konusunda sivil ve resmî stratejik düşünce kuruluşlarının üstlendiği rolleri açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bugün gelinen noktada düzinelerce stratejik araştırma merkezi ile Türk stratejik düşünce yaşamı birinci etabı tamamlamıştır. Artık, içine girilen ikinci etapta stratejik düşüncenin ve politika üretiminin kalitesinin, derinliğinin ve standartlarının artması beklenmektedir. Bu süreç içinde hayatta kalabilen merkezlerin kurumsallaşmalarını tamamlamaları, özellikle de finansman konusunda artık dalgalanmalara maruz kalmayacak şekilde kendilerini güvence altına almaları, kamu, özel ve siyasi kurumlarla bilgi paylaşımı ve ortak çalışma alanlarının tanımlanması gerekmektedir. Söz konusu bu çalışma sadece tarihe bir not düşme çabasından kaynaklanmamıştır. Aynı zamanda kapasite ve kaynaklar muhasebesi yapılması gerekliliğinin de bir ürünüdür.

İÇİNDEKİLER

Türkiye’de Bölgesel Araştırma Merkezleri ve Üniversitelerdeki Uygulamaları İle İlgili Görüşler
Ebru Kunt Akın

Türkiye’de Stratejik Araştırmalar Üzerine Bazı Düşünceler
Ahmet Akter

Akademisyenle Politikacı Arasında Kalmadan: Yeni Bir Anlaşıyla Avrasya Politikalarına Bakmak
Zeynep Alemdar

İyi Bir Thınk Tank, İyi Bir Thınk Tanker
Deniz Altınbaş

Düşünce Kuruluşlarının Türkiye Serüveni
Esat Arslan

Ersel Aydınlı ile Söyleşi
Ersel Aydınlı

Üniversitelerde Kurulan Stratejik Araştırma Merkezleri: Boğaziçi Üniversitesi - TÜSİAD Dış Politika Forumu (DIF) Örneği
S. Gülden Ayman

Dünyada ve Türkiye’de Düşünce Kuruluşu Kültürü
Hüseyin Bağcı - Aziz Aydın

Düşünce Kuruluşlarının Gerekliliği ve Türkiye
İdris Bal

Stratejik Araştırma Merkezleri Konusunda Bazı Görüşler
Murat Bilhan

Güvenlik Stratejisi Düşüncesindeki Değişimin Yeniden Formüle Edilmesi
Mesut Hakkı Caşın

Stratejik Araştırma Merkezleri ve Araştırma Kültürü
Servet Cömert

Türkiye’nin Milli Güvenliği Açısından Düşünmenin Önemi
Sadi Çaycı

Türkiye’de Düşünce Kuruluşları
Anıl Çeçen

Türk Thınk Tankı’nın Olgunlaşma Dönemine Doğru
Volkan Ş. Ediger

Türkiye’deki Düşünce Kuruluşları Üzerine Düşünceler
Ertan Efegil

Üniversitede Alan Çalışmaları: Karadeniz ve Orta Asya Ülkeleri Araştırma Merkezi Örneği
Ayça Ergun

Türkiye’de Stratejik Araştırma Kültürü Üzerine Bir Gözlem
Şadi Ergüvenç

Araştırma ve Düşünce Merkezi Olarak ESAM
Arif Ersoy

Stratejik Araştırma Kültürü
Ömer Ersun

Stratejik Bakışa Psikolojik ve Psikiyatrik Bilginin Katılması
Erol Göka

Bilgi, İktidar ve Üniversite
Mert Gökırmak

Thınk Tankler ve Dış Politika: Türkiye ve ABD Örneği
Alper Tolga Bulut - Fatma Akkan Güngör

Bilkent Üniversitesi “Dünya Sistemleri, Ekonomileri ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü” (DSEE) ve Stratejik Öngörü, Bilimlerarası Metodoloji ve Karar Sistemleri Kapsamında Bazı Yorumlar
Orhan Güvenen

Yaşanan veya Yaşatılan Stratejik Hayatımız
Yaşar Kalafat

Türkiye’de Düşünce Merkezi Kültürünün Oluşum Süreci: Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Alanındaki Düşünce Merkezleri
Hasan Kanbolat

Stratejik Düşünme Alışkanlığı
Nüzhet Kandemir

Yirmi Birinci Yüzyıl Türkiyesi’nde Doğan Sivil Tabanlı Yeni Kurumlar: Stratejik Araştırma Merkezleri
Şenol Kantarcı

Askeri Stratejiden Strateji Merkezlerine
R. Kutay Karaca

Türkiye’de Düşünce Üretimi
Bülent Karadeniz

Türkiye’de Stratejik Araştırma Merkezlerinin Geç Kurulma Nedenleri Hakkında Bir Değerlendirme
Ercan Karakoç

Seyfi Taşhan, Dış Politika Enstitüsü ve Türkiye’de Düşünce Kuruluşu Kültürünün Doğuşu
Ali L. Karaosmanoğlu - Ersin Onulduran

Türkiye’de “Uzman” Sıkıntısı ve Stratejik Düşünce Kültürü
Hasan Ali Karasar

Strateji Geliştirme ve Bilimsel Algı
Niyazi Karasar

Kafkasevi Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi
Erol Karayel

Türkiye’nin Düşünce Kuruluşları Meselesi
Suat Kınıklıoğlu

Stratejik Araştırmalar Merkezlerinin Yapılanması
Mustafa Kibaroğlu - Ayşegül Kibaroğlu

Türkiye’de Stratejik Düşünme/Düşünce Üzerine Bir Deneme: Küreselleşme Karşısında Sevkülceyş
Gökhan Koçer

Düşünce Kuruluşları ve Türkiye’de Gelişimleri
Timuçin Kodaman

Gelişmekte Olan Ülkelerde Düşünce Kuruluşları ve Türkiye
Hasan Köni

Türkiye’de Stratejik Araştırma Merkezlerine Olan İhtiyaç
Armağan Kuloğlu

Küreselleşme Çağında Düşünce Kuruluşları
Ali Külebi

Türkiye’de Düşünce Kuruluşları
Faruk Loğoğlu

ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü
Ömer Engin Lütem

Gelişmekte olan Ülkelerde Stratejik Araştırma Kültürü
Aydın Nurhan

Türkiye’de Stratejik Araştırma Kültürü: Düşünce Kuruluşlarının artan önemi ve TESEV Örneği
Tarık Oğuzlu

Ulusal Strateji Üniversitesi
Çınar Özen

Türkiye’deki SAM’lARIN Teorik Altyapı Sorunları
Burak Bilgehan Özpek

Stratejik Ortaklık? Amerikan Stratejik Araştırma Merkezleri Perspektifinden Türk-Amerikan İlişkileri
Esra Pakin

Türkiye’de Düşünce Merkezlerinin Kurumsallaşması
Mustafa Sönmez

Sivil Toplum Nedir?
Akkan Suver

Sömürgecilikten Günümüze Thınk Tanklar ve Türkiye
Ali Şahin

Trafik mi Köprüleri Doğurur, Köprüler mi Trafiği Çoğaltır?
Mehmet Şüküroğlu

Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM)
Fahri Türk

Türkiye’de Bir Thınk Tank Olma
Sinan Ülgen

Düşünce Kuruluşlarına ve Stratejik Araştırma Merkezlerine Güvenlik Politikası – Strateji Uzmanı Yetiştirilmesi
Celalettin Yavuz

Stratejik Düşüncenin Sorunları ve Türkiye’ye Yönelik Stratejiler
Özcan Yeniçeri

Levent Kalyon Türkiye'nin jeo-stratejik konumu, ulusal ve uluslararası platformda siyaset üretmeye konu olacak değerdedir. Bu nedenle Türkiye'nin topraklarını kullanmak isteyecek sınır ötesi güçlerin olması ve Türkiye'nin tehdit algılamaları doğaldır. Ancak bugün, Cumhuriyet tarihi boyunca yükseliş eğiliminde olan savunma harcamalarının gerekliliğini sadece bu coğrafyaya ve bu coğrafyanın yarattığı tehditlere dayandırmak, Türkiye'nin jeo-stratejik konumu ile ilişkilendirmek tatmin edici ve gerçekçi değildir. Savunma politikalarımızın özgün olmadığı, Türkiye'nin gerçekleri temeline oturmadığı ve kurgulanan senaryolardan kaynaklanan tehditleri merkeze aldığı düşünülmektedir. Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu coğrafyada yaratılan askeri-politik ortamın kendiliğinden oluşmadığı ve Türkiye'nin savunma refleksini ve buna bağlı savunma harcamalarını sürekli canlı tutmaya teşvik edecek zeminin hegemon güçlerce hazırlandığına inanılmaktadır.
Dünya genelinde her yıl bir trilyon doların oldukça üzerinde savunma harcaması içeren bir savunma ve silah sektörü yaratılmıştır. Öyle ki milyonlarca insan bu sektörde istihdam edilmekte, yüzlerce dev şirket bu sektörden beslenmektedir. Dünyadaki gelişmeler ne olursa veya nasıl olursa olsun, bu dev şirketlerin ülkesinde ekonomik bir kriz yaşanmaması için bu sektörün aksatılmadan çalışması, silahların üretilmesi ve kullanılması, mühimmatın tüketilmesi gerekmektedir, gerisi detay veya senaryodur. Ancak, uluslararası kapitalizmin başat oyuncuları tarafından planlanan ve sergilenen bu detay veya senaryolar, azgelişmiş ülkeler için yaşanan gerçekler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’nin savunma politikalarının oluşumunda rol oynayan yapı, yönetsel tercihler, ulusal/küresel çevre ve dinamikleri inceleyerek ulusal savunma politikalarımızı analiz etmektir. Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi savunma politikalarını tarihsel yaklaşımla analiz eden; savunma yapısı, karar mekanizmaları, politika belgeleri, politika aktörleri olarak politika oluşum sürecinin bileşenlerini bir bütün şeklinde inceleyen ilk çalışma özelliği taşıdığı değerlendirilmektedir. Savunma politikaları oluşum süreci incelenirken, dönemin özelliklerini yansıtan siyasi, askeri ve ekonomik çevre ile birlikte iç ve dış dünyanın savunma politikalarını etkileyen aktörlere de yer verilmiş, bu çerçevede sistem ve temel yaklaşımları merkeze alan değerlendirme ve öz eleştiriler yapılmıştır.
Öznur Yılmaz Altun Beğeni, yalnızca aktörlerle ilişkiliymiş gibi görünse de aslında toplumsal ilişkiler ve etkileşimler aracılığıyla inşa olmaktadır. Toplumsal ilişkiler, aktörü, olduğu kişi yapan şeydir. Beğeninin rolü, bu ilişkilerdeki referans noktalarından biri olması dolayısıyla ortaya çıkar. İletişimler ve etkileşimler aracılığıyla inşa olan beğeniler sabit değildir. Beğeniler üzerinden kurulan ilişkiler, aktörlerin ilişkilerini de çeşitlendirici özellikler içerir. Ortaklaşan beğeniler aracılığıyla bir araya gelen beğeni kamuları, sınırları belirlenmiş sabit gruplar değildir. Dolayısıyla bu kamulara toplumsal gruplar olarak değil topluluklar olarak bakmak gerekir. Birbirine yakın beğenilere sahip aktörler, kültürel olarak da benzer eğilimlere sahiptirler. Farklılaşan beğeni kültürleriyse, farklı sosyokültürel arka plana sahip aktörlerin oluşturduğu beğeni kamularına işaret eder. Bu çalışma, Türkiye'deki beğeni kültürlerini incelemektedir. Tespit edilen beğeni kültürleri aracılığıyla bu kültürlerin ortak ve farklı yönlerini ortaya koyarken beğeni kültürlerinin bir araya getirdiği beğeni kamularının profillerini araştırmaktadır.
Recep Yıldız, Ergün Yıldırım Araştırma, günümüz dünyasında en öne çıkan toplum meselelerinden birisi olan ve yoğun bir tartışma, çatışma ve dalgalanmanın bulunduğu eşcinsellik olgusunu Türkiye'de cinsiyet algısı, aile ve benlik temelinde ele almaktadır. Türkiye genelinde ve toplumun gençler, yaş grupları, eğitim düzeyi, siyasal kimlikler, siyasal partiler, dindarlar gibi boyutları çerçevesinde 2200 kişiye uygulanan araştırma kapsayıcı bir niteliğe sahiptir.
Araştırma, toplumun eşcinsellik ile ilgili muhayyilesine, algısına ve tepkilerine ayna olmaktadır. Toplumun eşcinselliğe yönelik iki temel tutumundan bahsetmek mümkündür. Birincisi, eşcinsellikle ilgili kavramların muhtevalarında taşıdığı belli düşünceleri, tutumları ve inanışları anlamasıdır. Bu tutumları asırlar içinde inançla, ahlakla ve örfle oluşan değerlerle yorumluyor. İkincisi, son yıllarda LGBTİ+ adıyla somutlaşan gruplar, örgütler, faaliyetler ve protestolar olarak algılanmasıdır. Bu çerçevede eşcinsellik derken sosyal medyaya, konvansiyonel medyaya ve çeşitli faaliyetlere yansıyan belli insanlar, kişiler ve gruplar düşünülmektedir.
Araştırma, toplumsal cinsiyet rollerine ve cinsiyet eşitliğine ilişkin tutumları etkileyen faktörlerden olan aile, eşler arası ilişkiler ve sorumluluklar, çalışma hayatında aynı imkânlara sahip olma, evlilik, evlenmeden birlikte yaşama gibi konularda toplumun yaklaşımını tespit etmektedir.
Muammer Tuna Çevre sosyolojisi, sosyoloji bölümlerinde genellikle seçmeli ders olarak yaygın şekilde okutulmaktadır. Buna karşın Çevre sosyolojisinin sosyoloji disiplini içerisinde yaygın olarak kabul gördüğünü söylemek zordur. Bu alanda yer alan kişiler genellikle sonradan bu alanı seçmiş kişilerdir. Dolayısıyla çevre sosyolojisi alanında Türkçe yayınların sınırlı olduğunu söylemek abartı olmaz. Bu çalışma, işte bu noktadan hareketle, çevre sosyolojisi alanında bir kaynak kitap olması amacıyla hazırlanmıştır. Çalışmada bir yandan çevre sosyolojisinin teorik ve tarihsel temellerine değinilirken, diğer yandan bir çevre sosyolojisi araştırması olarak Türkiye’de çevreye ilişkin toplumsal eğilimler araştırılmış ve bu çalışma kapsamı içerisinde bulgular tartışmaya açılmıştır.
Mustafa Salep Türkiye'de çok partili siyasal hayata geçilmesi ve serbest seçimlerle iktidarın değiştirilebilmesi, Türk demokrasi tarihi açısından bir kazanım olmuştur. Demokrat Parti, 1950 yılında yapılan serbest seçimle iktidara gelmiş, 1954 ve 1957 seçimlerinde de başarı elde ederek on yıl iktidarda kalmıştır. 27 Mayıs 1960 tarihli askerî darbe ile Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış, Türk demokrasisi de inkıtaya uğramıştır. Bu kitapta, Türkiye'nin 1960-1971 yılları arasındaki siyasi serüveni incelenmiştir. Demokrasinin karşılaştığı sorunlar, yeniden normalleşme çabaları, mevcut ve yeni kurulan siyasi partilerin faaliyetleri, yeni anayasal ve siyasal ortamın devlete ve topluma yansımaları, 1961 seçim sonuçlarının zorunlu kıldığı koalisyon hükümetlerinin siyasi politikaları, 1965 ve 1969 seçim sonuçları ile 12 Mart 1971 tarihine kadar tek başına iktidarda kalan Adalet Partisi döneminde yaşanan öğrenci olayları, işçi eylemleri, gösteriler, mitingler, yürüyüşler, boykotlar, işgaller sonucu ve ideolojik nedenlerle ortaya çıkan siyasal ve toplumsal çatışmalara karşı çözüm arayışları ve nihayet Türkiye'nin yeni bir askerî müdahale ile karşı karşıya kalmasına dair konular kitabın içerisinde detaylandırılmıştır.
Erman AKILLI Bir devletin dış politikasına yön veren ögeler, değerler, normlar uluslararası sistemin konjonktürel durumuna göre dönemsel olarak farklılıklar gösterebilmektedir. Nitekim Soğuk Savaş Dönemi'nin güvenlik parametreleri zemininde şekillenen ve realist kuram dünya görüşü ile taçlandırılan dönemin Türk dış politikası, 11 Eylül sonrası şekillenen uluslararası sisteme de bağlı olarak “sert güç” anlayışından “yumuşak güç” anlayışına geçiş gösteren bir paradigma temelinde yükselmektedir. Elbette bu anlayışın özünde, küresel olarak, 11 Eylül saldırıları neticesinde artık güvenliğin klasik araçlar ile sağlanmasının mümkün olmadığının idrakinin yattığını da söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu bağlamda, Türk dış politikasını analiz etme ve dış politikaya yön veren yegâne nüveyi ortaya koyma gayesini taşıyan bu kitap, söz konusu gayeyi devlet kimliği-dış politika ilişkisi üzerinden ortaya koymaktadır. Zira Türk dış politikasının aldığı seyrin devlet kimliği minvalinde açıklandığı bu kitap içerisinde, dönemsel olarak Türk dış politikası incelemeye tabi tutulmuş ve bu bağlamda çeşitli devlet kimliği analojilerine yer verilmiştir. Ayrıca inşacılık kuramı anlayışı üzerinden TİKA, TÜRKSOY, T.C. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü (Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların son dönem Türk dış politikasına etki eden devlet kimliğinin inşasındaki etkileri incelenmiştir.
Işıl Arpacı, Osman Ağır Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan çok hızlı değişim ve dönüşümlerin yaşandığı günümüz dünyasında devletler, yürütmüş olduğu politikalarla yaşamın değişik alanlarına yön vermektedirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uygulamakta olduğu politikaların ele alındığı bu kitapta; dış politika, ekonomi, sağlık, eğitim, güvenlik, kentleşme, tarım, yerel yönetim, demokrasi, göç, ulaştırma, çevre ve adalet politikaları, her biri alanında uzman akademisyenler tarafından yirmi yedi alt başlıkta ele alınarak bir bütün hâlinde okuyucuya sunulmaktadır.
Ahmet Özalp, Bilal Düzbayır, Filiz Orhan Çağlayan, Halil İbrahim Bulut, Hasan Sarı, Hilal Nur Şenol, İsa Abidoğlu, Mehmet Akgül, Mehmet Süheyl Ünal, Merve Göktepe, Mustafa Akman, Mustafa Sarmış, Mustafa Tekin, Niyazi Akyüz, Rüveyda Çınar, Tahir Dağcı Bu akademik çalışmada, Türkiye'deki dinî gruplar farklı açılardan incelenmekte, teorik ve uygulamalı araştırmalar ile güncel saha verileri elde edilerek dinî gruplarla ilgili farklı problem alanları ortaya çıkarılmaktadır.
Kitapta on beş akademik bölüm yer almaktadır. Alanlarında uzman akademisyenler, kendi bilim dallarının perspektifleri üzerinden çok önemli konuları bu araştırma kapsamında inceleme altına almaktadırlar.
Bu kitap çalışması;
• Dinî gruplara yönelik araştırmalarda mutlaka göz önünde bulundurulması gereken temel konuları,
• Günümüz Türkiye'sinde dinî grupların doğru bir analize tabi tutulabilmesi için gerekli olan tarihî süreçleri,
• Dinî gruplara üyelik biçimlerini,
• Bireysel ve cemaatsel din anlayışlarının yansımalarını,
• Dinî gruplara yönelik olumlu ve olumsuz yaklaşım biçimlerini,
• Dinî grupların birey-toplum-devlet üçgeninde yaşadıkları yapısal sorunları,
• Örgütlü dinî grupların bireysel dine doğru dönüşümlerini,
• Grup üyelerini yönlendiren sosyal psikolojik faktörleri ve bu konularla bağlantılı birçok meseleyi derinlemesine ve farklı açılardan inceleme altına almaktadır.
Bununla birlikte çalışmada; Süleymanlılar, Menzil, İskenderpaşa, Işıkçılık ve Millî Görüş grupları, katı Selefî gruplar, Kur'an İslamı, geleneksel-yeni kuşak Nurcular ve Adnan Oktar hareketi hakkında farklı perspektifler üzerinden teorik ve uygulamalı olarak sorgulamalar da bulunulmaktadır.
Abdülkadir Şanlı, Aygün Karlı, Ferit Salim Sanlı, Gökberk Yücel, Halim Alperen Çıtak, Halûk Kayıcı, Levent Bayraktar, M. Mustafa İyi, Mustafa Onur Tetik, Nail Elhan 1960'lı yıllarda, Türk Modernleşmesine dair siyasi, iktisadi, toplumsal, fikri alanda birbirinden farklı pek çok yeni arayış ortaya çıktı. Türk siyasi düşünce tarihi açısından da oldukça zengin olan bu dönemde; “Bu düzen nasıl değişmeli?”, “Türkiye nasıl kalkınır?”, “Türkiye nasıl az gelişmişlikten kurtulur?” gibi sorulara cevap arayan aydınlar, muhtelif doktrinler çerçevesinde fikir ürettiler. Birçok aydın “düzen arayışları” içerisine girerken iktisadi, sosyal, tarihî tahliller ortaya koydu ve “düzen” temalı önemli eserler meydana getirdi.
Bu kitap, daha sonraki dönemlere sirayet ederek yeni fikirlerin ve eserlerin üretilmesine vesile olan bu dönemin düşünce malzemesini temele almaktadır. Okurlar burada hem farklı “düzen arayışları”na şahit olacak hem de siyaset bilimi, hukuk, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, felsefe, tarih gibi farklı disiplinlerden gelen yazarların kendi metodolojileri ışığında farklı perspektiflerini görme imkânına sahip olacaktır.
Arife Gümüş Sarı, Mustafa Gündüz, Nezir Akyeşilmen, Safinaz Asri, Ünal, Akyüz, Fuat Güllüpınar, Senanur Avcı, Erdoğan Tezci, Zafer Çelik, Bekir, S. Gür, Murat Özoğlu, Yusuf Alpaydın, Mehmet Gürol, Bünyamin Bavlı, Mehmet Bahçekapılı, Mehmet Hakkı Suçin, Yakup Altan, Tolga Tosun Eğitim Politikası, içine doğduğu ülkenin sosyal refahı ve gelişmişlik seviyesinin hem göstergesi hem de düzenleyicisidir. Eğitim politikası planlaması ve uygulamasında; sağlık, ekonomi, siyaset ve kültür gibi pek çok etken belirleyici rol oynar. Birbirini besleyen ve yeniden üreten bu sarmalın doğru okunması ve anlaşılması hem kültürel hem de sosyoekonomik açıdan toplumun sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlar. İkinci baskısını yapan Türkiye’de Eğitim Politikaları kitabında; eğitim politikasında olması gerektiği düşünülen tüm basamaklar irdelenmeye çalışılmış, okuyucuların tartışılan ve değerlendirilen perspektiflerden istifade etmesi amaçlanmıştır. Alanında uzman yazar kadrosunun vücuda getirdiği Türkiye’de Eğitim Politikaları kitabı, Türkiye’de eğitim meselesine çok yönlü bir bakış sağlamayı amaçlıyor.

Berat Akıncı Türkiye’de 2007 yılındaki anayasa değişikliğinin ardından halk oyuyla yapılan ilk cumhurbaşkanlığı seçimleri, hükûmet sistemi değişikliği konusundaki tartışmaların daha da alevlenmesine neden olmuştur. 16 Nisan Referandumu öncesinde parlamenter sistem geleneği ile yönetilen ülkemizde yeni sistemin ne olacağı, nasıl uygulanacağı, hangi ülke ya da ülkelerden esinlenileceği, cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar kurulunun hangi görev ve yetkilere sahip olacağına dair düzenlemelere ilişkin pek çok farklı görüş ileri sürülmüştür. Kitapta, Türkiye’de yaşanan hükûmet sistemleri tartışmaları bağlamında öncelikle devlet ve hükûmet sistemleri ile Türkiye’de Tanzimat'tan günümüze yasama, yürütme ve yargı ilişkileri açısından hükûmet sistemi uygulamaları ele alınmıştır. Türkiye’de uygulanan hükûmet sistemlerinin tarihsel gelişimi anayasalar baz alınarak incelenmiş, alternatif hükûmet sistemlerinden olan yarı başkanlık sistemi ve dünyadaki uygulamalarına da ayrıca değinilmiştir. Bununla birlikte olası bir hükûmet sistemi değişikliğinin siyasi, hukuki, demokratik, ekonomik, sosyo-kültürel yapı üzerindeki etkileri ele alınmış ve yine muhtemel bir hükûmet sistemi değişikliğinin uygulanması durumunda doğabilecek sonuçların bürokrat, siyasetçi, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin bakış açılarından değerlendirilmesi yapılmıştır.
İsmail Kitapcı Türk toplumundaki geleneksel sosyal, iktisadi ve kültürel değerler yeni dünyanın hızına yetişmeye çalışıyor. Neo-Klasik iktisadın sosyal bilimleri doğa bilimlerine dönüştürme çabası iktisat, insan ve toplum arasındaki bağların kopmasına neden oluyor. ‘İktisadi olan’ın ‘sosyal olan’ üzerinde tahakkümünü daha çok artırması iktisat ve toplum arasındaki mesafeleri artırıyor. İktisat sosyolojisi ise iktisadi olaylara sosyolojik bir açıdan bakarak tek tip yaklaşımlar yerine çok disiplinli yaklaşımları esas alıyor. İktisat sosyolojisi hem tek tek parçalara bakıyor hem de bütünü anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor.
Her ülke için standart bir iktisadi sistemin ve politikanın önerilmesi oldukça sınırlı bir yaklaşım. Öyle ki insanı, toplumu, kültürü ve tarihi anlamadan bir ülkenin iktisadi sorunlarını çözebilme gayreti suya yazı yazmak gibi bir şey. Her ülkenin iktisadi sorunlarının kendine özgü olması akıllara tıbbın kurucusu Hippokrates’in görüşlerini getirmektedir. Hippokrates her bir hastanın özel olduğunu, standart tedavinin olamayacağını söyler. O meşhur ‘hastalık yok, hasta var’ aforizmasındaki gibi. İktisat sosyolojisi de tarihsel gerçeklerden hareket ederek insanı ve toplumu anlama gayreti içerisinde. Aynı zamanda sosyal ve iktisadi yapılar açısından her ülkenin kendi gerçeğini görerek ve bilerek iktisadi sorunları çözme amacında.
‘Türkiye’de İktisat Sosyolojisi’ adlı bu çalışmada tarihsel süreçte Türkiye’de iktisadi düşüncenin nasıl oluştuğu ve ahlaki değerlerin iktisadi yapı üzerinde ne türden etkiler oluşturduğu farklı iktisat sosyologlarının penceresinden anlatılıyor. Bu amaçla Türkiye’deki iktisat sosyolojisine doğrudan ya da dolaylı olarak katkı yapan düşünürler olarak Ziya Gökalp’ten Sabri Ülgener’e, Fahri Fındıkoğlu’ndan Cavit Orhan Tütengil’e ve Mehmet Eröz’den Amiran Kurtkan Bilgiseven’e kadar farklı düşünürlerin görüşleri aktarılıyor. Aynı zamanda yakın dönemdeki sosyal ve iktisadi sorunları çözme noktasında devlet merkezli eleştirel yaklaşımlar, dini ve ahlaki yaklaşımların iktisadi süreçlerdeki etkisini araştıran kültür merkezli Weberci yaklaşımlar, sermaye merkezli eleştirel yaklaşımlar ve yeni iktisat sosyolojisi yaklaşımları anlatılıyor. Türkiye’de 1990’lardan günümüze hızlı liberalleşmenin sosyal ve iktisadi alanda ortaya çıkardığı sorunlara bütüncül bir açıdan bakabilmek iktisat ve toplum arasındaki mesafeleri azaltabilmenin en önemli yollarından biri olsa gerek…

Sait Yıldırım İntihar; hemen hemen her toplum yapısında, sosyoekonomik ve eğitsel düzeyde ve her yaş aralığında görülen bir eylemdir. İntihar eylemini bireysel, çevresel, sosyal ve ekonomik anlamda birçok problemin tetiklediği bilinmektedir. Çok yönlü çalışmalar intihar eylemlerini izah etmek ve intihara dair genelgeçer söylemleri ortaya koymak açısından önemlidir. Bu çalışmada, Türkiye'de 2009-2019 yılları arasında gerçekleşen ve medyada yer alan 749 intihar vakası incelenmektedir. Araştırma sürecinde ulusal ve uluslararası alanda yapılmış 40'tan fazla çalışmadan örnekler paylaşılmış olup çalışma verileri ile literatür incelemeleri karşılaştırılmıştır. İntihar çalışmamızda; çocuk, yetişkin ve yaşlı intiharları ayrı ayrı ele alınmıştır. Çocuklarda en çok ailevi sorunlar ve aile baskısı, yetişkinlerde ilişkisel sebepler ve yaşlılarda ise yalnızlık, boş zaman problemleri, hastalıklar ve eş kaybı önemli intihar sebeplerindendir. Vakalar incelenirken ayrıca yaş, cinsiyet, meslek, eğitim seviyesi, yaşanılan yerin yerleşim yeri, intihar yöntemi, intihar biçimi, intihar edilen yer ve intihar sonucu detaylı biçimde değerlendirilmiştir.
M. Burak Gönültaş Kayıp ve kaçırılan çocuklar, üzerinde önemle durulması gereken bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma da bu fenomeni pek çok açıdan ele almaya çalışmış ve bu sorunun çözümüne yönelik bütüncül bir yaklaşımı ortaya koymak istemiştir. Daha etkin bir müdahale için kayıp çocukların yeniden tanımlanması, kayıp vakalarına ilk müdahale ve suç soruşturması süreçleri, önleme çalışmaları ve cinsel istismarcıların çocuklara yaklaşma metot ve teknikleri bunların birkaçıdır. AB, ABD ve İngiltere yaklaşımlarını irdeleyerek ülkemizde bu vakalara yaklaşımın nasıl daha etkin hâle getirilebileceğini önermeye çalışan bu araştırma, Prof. Dr. Çiğdem Kâğıtçıbaşı İnsan Gelişimi Araştırma Ödülü'ne layık görülmüştür. Kayıp çocuk ve çocuk kaçırma konuları ile ilgili alanda yapılan çalışmalar, hem dünyada hem de ülkemizde oldukça kısıtlıdır. Bu nedenle çalışma, konu ile ilgili akademisyenler, alanda çalışan profesyoneller ve politika yapıcılar tarafından kullanılabilecek temel bir kaynak olmayı amaçlamaktadır.