Sosyal Bilimler \ 34-41
Mehmet Fatih Uysal Osmanlı padişahlarından Sultan II. Abdülhamid Han, devletin maddi ve manevi sıkıntılarının zirve yaptığı bir dönemde tahta geçmiştir (1876-1909). Abdülhamid Han, gerilemeye başlayan bir milleti ve siyasi yapıyı, tekrar eski gücüne kavuşturmak için canla başla mücadele etmiş müstesna bir devlet adamıdır.
Elinizdeki bu yayın, II. Abdülhamid, Tanzimat ve Islahat Fermanı, I ve II. Meşrutiyet, Devlet-i Âliyye'nin son döneminde ortaya çıkan çeşitli ideoloji ve fikir akımları başta olmak üzere tarihten günümüze İslami hareketler hakkında, alanında uzman hocalarla yapılmış dikkat çekici ve keyifli mülakatlardan oluşmaktadır.
Bu çalışmanın öncelikli amacı, moderniteyle birlikte her geçen gün geçmişle bağı kopan ve tarih şuurundan yoksun yetişen nesilleri mazisiyle buluşturmaktır. Böylece onların günümüz dünyasını ve Türkiyesini bilinçli ve bütüncül bir anlayışla okumaları sağlanmış olacaktır. Zira mazisini ve tarihî vakıaları bilmeyenlerin, ideal bir gelecek inşa etmeleri düşünülemez.
Eserin, birçok alanda okurlara medeniyet tasavvuru, yeni perspektifler, farklı açılımlar, ideal yaklaşımlar, tarih ve kültür bilinci sunacağı umulur.
Levent Doğan Bu çalışma, Türkiye’de yaşayan tanınmış Uygur şairi ve bilim adamı Sultan Mahmut Kaşgarlı’nın eserlerini Türkiye’deki edebiyatseverlere tanıtmak için hazırlanmıştır. Bu genel gaye içerisinde Kaşgarlı’nın şiirleri ana hatlarıyla modern Uygur Türkçesinin gramerini yansıtmaktadır. Çalışma, eserin sözlüğünü içermesiyle üniversitelerimizin Türk Dili ve Edebiyatı ile Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı bölümlerinde okutulan Uygur Türkçesi derslerinde de kullanılabilecektir.



Sen ikki kitenin altun kövrügi

İstanbol, İstanbol bagri gül şeher

Köz tiksem hösninge hayacanlirim

Akidu deryadek ahşam, her seher.

(Güzel İstanbol şiirinden)
Eski Çin Savaşan Beylikler döneminde toplum, savaş̧ ve yıkımdan yılar ve tüm mahfilleriyle çözüm arayışına girer. O zamanki düşünce okullarından biri, çareyi askerî yöntemlerde görür. Bu okulu en iyi temsil eden kitapların başında Sunzi Savaş Sanatı gelmektedir. İki bin beş yüz yıl önce yazılan bu eserin, Çin stratejik düşüncesinin gelişimi üzerindeki etkisi büyüktür ve strateji üzerine en eski kaynak olduğu kabul edilir. Aradan geçen binyıllar içinde çeviriler yoluyla dünyaya yayılan bu öğretinin bugün yalnızca askerlik değil siyaset, diplomasi ve uluslararası ilişkiler gibi sahalarla da alakalı olduğu düşünülüyor. Dahası, özellikle 20. yüzyılda Sunzi’nin stratejik düşüncesi evrensel bir içerik kazanmış ve eğitimden ticarete, psikolojiden kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok farklı alana uyarlanma imkânı bulmuştur. Ancak bu kadar ilgi ve sayısız çeviriye rağmen kitabın özlü sözlerinin bir tık ötesine geçen derin bir okumasını yapmak pek kolay değildir. Bu güçlüğü telafi etme amacıyla elinizdeki kitabı takdim ediyoruz. Bu yeni çeviri, Sunzi’nin stratejik düşüncesine nüfuz edebilmenizi kolaylaştıracak şekilde hem bu öğretinin Çin tarih ve felsefesi bağlamında gelişimini ele alıyor hem de öğretinin oluşturduğu bütüncül (holistik) düşünce sisteminin yapısal ipuçlarını irdeliyor.
Selda Geyik Yıldırım Bu kitap; iki kadim geleneğin, iki farklı yerelin iki farklı kitlesel göçünü inceleme nesnesi yapmakta, aynı zamanda taşıdıkları benzerliklerden ve yaşanan deneyimlerden yola çıkarak bazı öngörülerde bulunmaktadır. Suriye kaynaklı kitlesel göçlerin Türk toplumunda bulduğu/bulacağı karşılığı ve ortaya çıkan/çıkma potansiyeli olan sorunsal alanları anlamak için İran'da Afganların 43 yıllık deneyimlerinden yola çıkarak Türkiye özelinde bazı sosyal ipuçları bulmayı çabalıyor.
Afganların İran'a yönelik ilk kitlesel göçü 1979 Sovyet İşgali ile başlamıştı. Bu ilk kitlesel hareketlilikte göç eden Afganlar “muhacir” olarak görülmüştü. Sovyet rejiminin zulmünden dolayı göç eden Afganlara İran açık kapı politikası uygulamıştı. İşgal sonrası İran'a göç eden Afgan mültecilerin çoğu, kırsal kesimdendi. İran'da tarım ve inşaat sektörlerindeki ucuz iş gücünün temel kaynağı olmuşlardı. İran'da doğan ikinci ve üçüncü kuşakların çoğunluğu ise Afganistan ile gönül bağı dışında bir bağ kuramamıştı. 1989 yılından itibaren İran'ın Afganlara yönelik politikaları değişmeye ve Afganlar, ekonomik ve sosyal sorunların kaynağı olarak görülmeye başlandı. Muhacir olarak karşılanan Afganlar sonraki süreçte “panahandegan” olarak görüldüler.
Suriyelilerin Türkiye'ye ilk kitlesel göçü 2011 yılında başladı. Bu ilk kitlesel hareketlilikte göç eden Suriyeliler “mazlum Müslüman halk/kardeşler” olarak görülmüştü. Beşar Esad'ın zulmünden dolayı göç eden Suriyelilere Türkiye de açık kapı politikası uygulamıştı. Suriyelilere ensar anlayışıyla yaklaşılmış, dinî temelli bu yaklaşıma Türkiye ve Suriye arasındaki tarihsel bağlar da eklenmişti. Sonraki yıllarda ise insani öncelikler ve dinî hassasiyetlere yurttaşlık hassasiyetleri ve ekonomik unsurlar da eklenmiş hatta bu iki unsurun ağırlığı bugün daha fazla hissedilmeye başlamıştır.
Adem Özer, Ayşe Füsun Arsava, Fatma Taşdemir, Gökhan Albayrak, Hakan Taşdemir, Mehmet Ciğer, Mehmet Dalar, Nilgün Eliküçük, Saadat Rustemova Demirci, Umut Kedikli Suriye, Çatışma ve Uluslararası Hukuk isimli editöryal çalışma, 2011'de Suriye'de başlayan ve hâlâ devam eden bir çok devletin ve devlet dışı silahlı aktörün karıştığı Suriye iç savaşını uluslararası hukuk açısından teorik ve pratik yönleriyle analiz etmektedir.
2014 yılında hilafet ilan eden DEAŞ terör örgütü ile mücadele kazanılmış olmasına karşın Suriye'de barış ve istikrar henüz sağlanamamıştır. Esad rejiminin etkin kontrolünü arttırdığı Suriye, işlevsel olmayan, başarısız bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak komşu devletler açısından istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu kitabın amacı; Türkiye'nin ulusal güvenliğini önemli ölçüde etkileyen Suriye İç Savaşı'nın ortaya çıkardığı problemleri uluslararası hukuk perspektifinden ele almaktır ve okuyucuya başka bir kaynaktan kolaylıkla edinemeyeceği bilgi ve analizleri kapsamlı bir şekilde sunmaktır.
Hakan Ömer Tunca Göçlerin nedenleri, içinde bulunulan zamanın şartlarına uygun sürekli değişse de kabileler arası anlaşmazlıklar, iç savaşlar, ülke işgalleri, ulus devlet yapısının bozularak sınırların değişmesi, din ve millet ayırımları, siyasal sistemlerin değişimi, insan hakları ihlalleri, salgınlar, nüfusun artması, dünya coğrafyasındaki yer üstü ve yer altı kaynakların dengesiz dağılımı ile kışların sertliği ve kuraklığın artması yani iklim değişiklikleri, kıtlık, teknolojinin gelişimi gibi sebepler, hayatlarından endişe duyan insanların doğdukları ve büyüdükleri yerleri bırakarak farklı sosyokültürel özelliklere sahip başka coğrafyalara zorunlu olarak göç etmelerini sağlamıştır. Yakın tarih, bu hareketlerin şiddet olayları ve silahlı çatışmalar ile anılarak azalmaktan ziyade yaygınlaştığını, çeşitlendiğini ve artış gösterdiğini işaret etmektedir.
Suriye Arap Cumhuriyeti; yaşadığı iç savaş ile ülke içine ve dışına 2011'den itibaren vatandaşlarını göç etmek zorunda bırakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti; sınır komşusu olması ve açık kapı politikası ile göçmenlerin durağı hâline gelmiştir. Göçlerle şekillenmiş Anadolu coğrafyasında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, bu kitlesel zorunlu göçe ve göçmenlere karşı değişik algılamalar içerisine girmiştir. Bu çalışmada, ülkemizde misafir olan geçici koruma altındaki Suriyelilerin Türk toplumunda yarattığı güvenlik algısı, geliştirilen bir anket ile ölçülmüştür. Elde edilen sonuçlar, Gaziantep ve Balıkesir'de yaşayan Türk vatandaşlarının anketin yapıldığı döneme ait algılarına dayanmaktadır. Çalışmanın iki toplumun birbirlerinin düşüncelerini anlayarak, barış ve huzur içerisinde güzel bir geleceğe yürümesine katkıda bulunması temennisiyle...
Galip Bayezit Geleneksel ile modern, eski ile yeni, dün ile bugün şeklindeki kıyaslama hem gündelik hayatta hem de akademik çalışmalarda toplumsal olguların izahında sıkça müracaat edilen kadim usullerdendir. Bu bağlamda değişen/dönüşen bir dünyada suçun/suçluluğun hangi yöne evrildiği, eski kavgalar ile yeni kavgalar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar bu çalışmada cevabı aranan sorulardandır.
Gündelik hayatta en sık kullanılan sözcüklerden biri “kavga”dır. Ekmek kavgası, kalem kavgası, namus kavgası, miras kavgası, yer kavgası, yol verme kavgası, kardeş kavgası, ağız kavgası, komşu kavgası… Hemen her ismin arkasına kavga sözcüğünü ekleyerek bir çeşit kavga icat etmemiz mümkündür. Gün içerisinde bilhassa aile içinde çocuklarımıza karşı en sık kullandığımız ifadelerden biri "Kavga etmeyin."dir. Ana haber bültenlerinin hemen hepsinde bir veya birden fazla kavga olayı yer almaktadır. TBMM'de neredeyse kavgasız bir oturum geçmemektedir. Hayatın her alanına bu derece sirayet eden kavga olgusuna ilgimiz başta entelektüel bir meraktan kaynaklanıyordu. Konuyu biraz irdeledikten sonra bu alanda yapılan çalışmaların yetersiz olduğu görülmüştür. Şiddet üzerine yapılan çok sayıda çalışma bulunmasına rağmen “kavga” adı altında yapılan bir araştırmaya rastlanmamıştır.
Kavga olaylarında tehditten kasten öldürmeye kadar birden fazla suç işlenebilmektedir. Bu çalışmada, kavga olaylarında gerçekleşen tehdit, hakaret ve yaralama suçlarının sosyolojik açıdan incelenmesi amaçlanmıştır. Katılımcıların taraf oldukları sıra dışı kavga olayları kitabın sonuna eklenmiştir.
Mikâil Söylemez Düz Deformasyon, teknolojik veriyi yanlış okumuş, teknoloji ve birey arasında anlamsal ve işlevsel bir ilişki kurmaktansa teknolojinin fonksiyon ve becerilerini kopya ederek yeniliği dış kabukta aramış, bu da mevcut şiirin çabucak tükenmesine sebep olmuştur. Ancak sanatsal yaratıcılık şeylerin kopyasındansa onu yaratma becerisiyle eşdeğerdir. Bugün için şiir, ancak dışarıdan içeriye (iç deney) hareket ederek arayışı sürdürebilir. Bu noktada ise Düz Deformasyon bize yardım edemez. Şey ve durum arasındaki ilişkiyi dengede tutacak, ikisi arasındaki gerilimi koordine edecek yeni bir algısal alana ihtiyacımız var.
Süleyman Sahra Sütdili (Şiir)
Genişletilmiş 3. Baskı
Süleyman Sahra
Ahmet Baran Perçin, Emrah Işık, Hasret Sarı, Başak Ağın, Candan Kızılgöl Özdemir, Funda Hay, Hüseyin Alhas, Melike İrem Şimşek, Neşe Şenel, Nusret Ersöz, Okan Ateş, Önder Çakırtaş, Pelin Doğan Özger, Seda Arıkan, Seda Örmengül, Selen Aktari Sevgi, Şafak Horzum, Yeşim İpekçi, Yiğit Sümbül, Şeyma Aşar, Tuğba Şimşek, Ulaş Özgün, Z. Gizem Yılmaz Karahan Edebiyat, İrlanda topraklarında yüzyıllardır süregelen siyasi ve kültürel mücadelenin en hayati cephelerinden ve yaşanan dönüşümün en önemli göstergelerinden biri olmuştur. İrlanda’nın dinî, siyasi ve ekonomik çalkantılarla dolu olaylı tarihinden geriye bu tarihle harmanlanmış zengin bir edebî gelenek kalmıştır. Bu kitap İrlanda edebî geleneğinin önemli bileşenleri sayılabilecek şair, romancı ve oyun yazarlarını bir araya getirerek İrlanda edebiyatı üzerine Türkçe yazılmış ilk referans kitabı olma özelliğini taşımaktadır. 17. yüzyıldan günümüze kadar yaşamış ve eser vermiş edebiyatçıların yaşamlarına, edebî üsluplarına, önemli eserlerine ışık tutan bu kitap Jonathan Swift’ten Bram Stoker’a, Oscar Wilde’dan Lady Gregory’ye, William Butler Yeats’ten James Joyce’a, Samuel Beckett’ten Iris Murdoch’a, Seamus Heaney’den Eavan Boland’a, Marina Carr’dan Martin McDonagh’ya toplam kırk beş İrlandalı ustayı sizinle buluşturmaktadır.
Zeki Taştan Mehmet Akif Ersoy, Türk tarihinin en uzun yıllarında yaşayan Osmanlı Devleti'nin yıkılışı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna şahit olan; kaybolan onca toprak, kayıp, yıkım ve yokluğa rağmen azmini ve ümidini hep koruyan, bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinden hiçbir zaman ödün vermeyen, ömrünü Türk vatanı ve ümmetin bekası, İslamiyet'in yeniden dirilişi için feda eden müstesna bir şahsiyettir. Yazar, şair, hoca, hafız, vaiz, Kur'an mütercimi, veteriner hekim, gazeteci, müfettiş, milletvekilliği gibi pek çok mesleği başarılı bir şekilde yerine getiren, gerçek bir münevver ve âlim olan Mehmet Akif, dindar, faziletli, dürüst, ahlaklı, merhametli, samimi, vefalı, yürekli, fedakâr, yardımsever, cömert, iyiliksever, vatansever olarak da her çağa her topluma rol model olacak bir hazinedir. Ömrü boyunca hep güzel servetler biriktiren Mehmet Akif, şahsiyeti, Çanakkale Şehitlerine ve İstiklal Marşı adlı şaheserleriyle de bizlere değerli bir armağan bırakır. Şahsiyet ve Şaheserler Manzumesi Mehmet Akif, mükemmel bir karakter olarak hem Mehmet Akif'i hem de onun ürettiği başyapıtları anlamaya yönelik bir gayretin ürünüdür. Akif'in hayatından, şahsiyetinden, düşünce dünyasından; İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitlerine adlı cevherlerden damıtılmış bir tahlil denemesidir.
Erol Çöm Bu kitap temel bilgi ve yöntemlerin yer aldıgı kısa bir girişin yer aldıgı bir, dîvan şiiri okuyucusunun hemen her dîvanda karşılaşacagı beş yüz, civarında kelimenin, muhtelif şairlerden seçilmiş yüz bir beyit içerisinde, gösterilmesinden müteşekkildir. Seçilen beyitlerin vezin, kafiye gibi şeil, zorlamalarıyla kurulan nazım cümleleri nesre dönüştürülmüş, cümle, yapısına -mümkün oldugu kadar- dokunulmadan günümüz Türkçesiyle, çevirileri verilmiştir. Beyitleri anlamak için lüzum duyulan kısa açıklamalar, da eklenmiştir. Böylece hem dîvan şairleri tarafından çokça kullanılan, belli başlı kelimeler bir araya getirilmiş, hem de beyti anlamanın ilk, şartlarından sayılan nesre çeviri işleminin adımları uygulamalı olarak, gösterilmeye çalışılmıştır.
Doğan Hayat - Unutulan bir şey kalmasın.
- Olası mı?
- Hayır.
O güzel yıllar, arkadaşlıklar, anılar ve yaş ilerledikçe sevdaya dönüşen bağlılık yitip gitmesin…
Öğrencisi olmak ayrıcalığını yaşadığım okuluma vefa borcumun ilk taksiti… Büyük bir yapbozun parçalarından oluşan fotoğraflar ve anılarla örülü bir masal… Şanlı Yuva Kuleli...
Bugün öğrencisiz, öğretmensiz, kimsesiz, tek başına bekliyor eski, güzel günlere döneceği günü…
Kuleli Kışlasının inşa edildiği 1828'den günümüze Kuleli'nin ve Kuleli ailesinin öyküsü.
Kimileri bu kitapta kendinden bir şeyler bulacak, daha şanslılar ise kendini.
Ana kucağından Şanlı Yuva Kuleli'ye, uzun bir öykünün ilk sözcükleri gibi…
Mehmet Bozkoyun, Numan Ertaş, İrfan Baytar Bu kitapta; Şanlıurfa ilinin bitkisel üretimi, hayvansal üretimi ve ildeki kırsal kalkınma faaliyetleri irdelenmektedir. Şanlıurfa ili; doğal ve beşerî kaynaklar açısından zengin bir potansiyele sahiptir. Çalışmada, ilin sahip olduğu bu mevcut potansiyel incelenerek bitkisel ve hayvansal üretimin zamansal değişimi ve mekânsal dağılışı ele alınmıştır. Günümüzde dünya nüfusunun artışıyla birlikte gıda talebi artarken gıda arzı kimi zaman sekteye uğrayabilmektedir. Nitekim kriz, savaş ve pandemi gibi toplumsal sorunlar, gıda arzını daha da zorlaşmaktadır. Bu durum kırsal alan potansiyelinin yüksek olduğu ülkelerin, bölgelerin ve illerin önemini daha da arttırmaktadır.
Şanlıurfa ili de bu potansiyelin yüksek olduğu iller arasında yer almaktadır. Bu nedenle kitapta, ilin bitkisel ve hayvansal üretim potansiyeli irdelenerek kırsal kalkınma çerçevesinde yapılan faaliyetler üzerinde durulmuştur.
Yavuz Altınışık
Abdulhakim Koçin, Eyüp Ertüren Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir dönemine iz bırakan Şeyh Said hadisesinin üzerinden tam 95 yıl geçmiştir. TBMM arşivinde bulunan bu hadise ile ilgili mahkeme tutanakları, yakın zamana kadar kapalı kalmış; özel izin verilenler dışındaki araştırmacılar tarafından incelenememiştir.
Bu kitap, İstiklal Mahkemesi dosyaları arasında bulunan ve Osmanlıca orijinali 366 sayfa olan 69. Karar numaralı muhakeme zabıtnamesinin çevirisidir. Dolayısıyla bu kitapta, Şeyh Said hadisesi kapsamında onunla birlikte aynı davada yargılanan 92 kişinin ifade ve savunmalarının, mahkemeye delil olarak sunulan ve mahkemede okunan yüzden fazla mektup ve bazı raporların çevirisi bulunmaktadır.
Kitapta yer alan belgelerin çevirisi yapılırken metnin orijinalitesine halel gelmesin ve bu konuda araştırma yapacak olanların güvenle kullanabilecekleri bir metin olması için sadeleştirilmeye gidilmemiştir. Ayrıca, kitapta hadisenin nedenleri, etkileri vb. tahlillere girilmemiş; mahkeme heyeti üyeleri ve maznunlarla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
Michael Curtis Avrupalı Düşünürlerin Orta Doğu ve Hindistan'daki Oryantal Despotizm Üzerine Görüşleri
Michael Curtis bu eserinde, Şark despotizmi hakkında tarihsel bir analiz sunarak Avrupa ve Doğu arasındaki karmaşık, olumlu-olumsuz etkileşimi ortaya koymaktadır. Ayrıca Doğunun Batı emperyalizminin daimi kurbanı olduğuna dayanan yanlış inancı ve Batıkların Doğu ve Müslüman toplumlar hakkında nesnel yorumlara sahip olamayacağı görüşünü de eleştirmektedir.
Eser, Avrupanın Şark despotizmi hakkındaki görüşlerini tek taraflı ve ön yargılı bir gözleme dayanarak değil, Doğuda hâkim olan rejimin gerçek tutum ve yöntemleri hakkındaki bilgiye dayanarak ele almaktadır. Curtis, Şark despotizmi kavramının nasıl şekillendiğine; Batı siyaset ve düşünce tarihi ile Orta Doğu ve Hindistanda değişen olgular bağlamında nasıl ifade edildiğine açıklık getirmektedir. Kitapta, Batılı seyyahların Müslüman ülkelerde yaptıkları gözlemler ve Montesquieu, Edmund Burke, Tocqueville, James ve John Stuart Mili, Kari Marx ve Max Weber gibi modern batı düşüncesinin kurucu düşünürlerinin analizleri üzerinde değerlendirme yapılmaktadır. İngilizce okuyan dünyada ilgi ve hayranlıkla karşılanan bu kitabın Türkçede de büyük bir boşluğu doldurması hedeflenmektedir.

Zeki Açıköz, Özcan Yıldırım “Siyasetin Sofrası, Türk siyasetinin yakın tarihine damga vuran isimlerin yeme içme alışkanlıkları ve sofra kültürünü kayıt altına alan ilk kitap. Okurlarını, siyasetçilerin merak edilen sofralarına konuk eden arşiv niteliğindeki bu kitabın, Türk mutfağının yazılı kaynakları arasında önemli bir yere sahip olacağını düşünüyorum”.
Master Şef Mehmet Yalçınkaya

“Yarım asra yakın süredir mutfağımıza emek veren Türkiye Aşçılar Federasyonu Başkanı Zeki Şef, Siyasetin Sofrası kitabı ile âdeta modern Türk aşçılığının kısa tarihini anlatmış. Mutfak emekçilerinin duygu ve düşüncelerine tercüman olan bu kitap, genç aşçılar ve aşçı adaylarının yararlanacağı muazzam bir eser niteliğinde”.
Etin Profesörü Cüneyt Asan

“Birlikte Kraliçe Elizabeth ve Barack Obama’nın da aralarında olduğu dünya liderlerini ağırladığımız Zeki Açıköz, âdeta orkestra şefi gibi mutfakta ekibini kusursuz yöneten, öncü ve yenilikçi bir şef. Türkiye’de devlet adamlarının yeme içme kültürünün kitabını sadece o yazabilirdi, o da bu kitapla bunu yapmış”.
Sheraton Ankara Oteli eski Genel Müdürü Jacques Chevasson
Alpaslan Aliağaoğlu, Abdullah Uğur Şehirler, bünyelerinde barındırdıkları yoğun nüfusla birlikte merkezî konumları ile ürettikleri mal ve hizmetlerin çeşitli olması nedeniyle çevresindeki nüfusu da kendilerine bağlayarak, dünyadaki nüfusun çok büyük bir bölümünü doğrudan ya da dolaylı olarak etkilerler. Bu nedenle şehirler, doğası gereği kompleks ve hızla değişen bir yapıya sahiptirler. Bu yüzden şehirlerin planlanması zor, sorunları da fazla ve çeşitli olmaktadır. 1990’lardan itibaren gittikçe etkisini artıran küreselleşme de şehirlerin bu yapısını daha da karmaşık hâle getirmiştir.
Şehirlerin sorunlarının çözümü ve sağlıklı bir şehir gelişiminin sağlanması ancak şehirlerin çok yönlü olarak analiz edilmesiyle mümkündür. Eldeki bu çalışma, uzun bir geçmişe ve hızlı bir değişime sahip olan şehri ve bunu konu alan şehir coğrafyası konularını güncellemeyi ve şehirlerin çok yönlü olarak analiz edilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Fahri APAYDIN Günümüz dünya ekonomi sisteminde şehirlerin üstlendiği misyon daha da gelişmekte ve ülkelerin kalkınmasında şehirlere önemli görevler yüklenmektedir. Buna bağlı olarak ülkelerin önde gelen şehirleri arasında, turizmden ve ulusal ve uluslararası yatırımlardan daha fazla pay alma konusunda yoğun bir rekabet yaşanmaktadır. Bu rekabet daha fazla kaynak elde etme, başka yerlerdeki iş yerlerinin şehirlere taşınması, daha fazla yatırım çekme, daha fazla ziyaretçi çekme ve hatta daha fazla yerleşimci çekme alanlarında yoğun olarak görülmektedir. Bu yoğun rekabet ve insanların, paranın ve ürünlerin ülkeler ve şehirler arasında serbestçe dolaşabilmesi, şehirleri daha cazip yerleşim birimleri haline getirerek yukarıda sayılan unsurların gerçekleştirilmesinin yanında, yerli halkın şehirden ayrılmaması için tatmin ve mutlu edilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda şehir yöneticilerinin, şehre değer katmada önemli rolü olan pazarlama ilke ve yöntemlerinden daha fazla yararlandıkları görülmektedir.
Bu kitap, pazarlama biliminin geliştirdiği ilkelerin ve yöntemlerin şehir pazarlamasında ve şehirlerin markalaştırılmasında nasıl uygulanabileceğini incelemektedir. Bu amaçlinsanların bir şehre yatırım, şehri ziyaret etme ya da yerleşme kararı alırken geçirdikleri karar verme süreçleri incelenmektedir. Kitapta ayrıca şehirlerin pazarlanmasında uygulanabilecek stratejik pazarlama planlamasına değinilmektedir. Buna ilave olarak şehrin stratejik imaj yönetiminin nasıl etkin bir şekilde yapılabileceği de analiz edilmektedir. Kitapta ayrıca, şehirlerin insanlarla kurdukları iletişim biçimleri, iletişimde kullandıkları araçlar ve bunların planlanması anlatılmaktadır. Dünya ekonomilerinde yaşanan değişiklikler şehirler için yeni fırsatlar doğururken bir taraftan da tehditler yaratmaktadır. Şehirlerin yönetiminde etkili olan kişilerin rekabetçi bir ortamda ortaya çıkan yeni fırsatları ve tehditleri nasıl yönetebilecekleri de kitapta analiz edilmektedir. Bir hizmet endüstrisi olan turizmin şehirlerin pazarlanmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu nedenle kitapta aynı zamanda turizmle ilgili gelişmekte olan bazı trendlere ve gelişmelere de değinilmektedir. Şehirlerin markalaşmasına ve pazarlanmasına şehirlerde düzenlenen kültürel faaliyetlerin nasıl katkıda bulunduğu ve bazı şehirlilik kavramları ve onların şehir pazarlamasındaki rolleri de kitapta incelenen konular arasındadır.
Ahmet Yazar, Anzavur Demirpolat, Elif Karakurt Tosun, Erdi Aksakal, Esra Işık, Gül Aktaş, Harun Biçakcı, Kadir Şahin, Kerem Özbey, Levent Taş, M. Yavuz Alptekin, Mustafa Poyraz, Nilüfer Öztürk Aykaç, Selin Bitirim Okmeydan, Yaşar Erjem Bu çalışma “şehir sosyolojisi” üzerine metodolojik olarak Türkiye'de yapılmış en kapsamlı çalışmalardan birisidir. Kitapta, on dört bölümde işlenmiş on altı başlık bulunmaktadır. Zira bölümlerden ikisi iki ayrı başlıktan oluşmaktadır. Bununla birlikte kitap Efradını cami, ağyarını mani bir tarzda titizlikle yazılmış olup kitabın hacmini ve sayfa sayısını artıracak gereksiz konu ve tartışmalara girilmeksizin, bir Şehir Sosyolojisi kitabında bulunması gereken konu ve hususlar her bir bölümün yazarı tarafından ustalıkla işlenmiş bir uzmanlık eseridir. Editörün yazdığı iki bölüm hariç, her bir bölüm, Türkiye'deki on beş farklı üniversiteden konunun uzmanı farklı bir akademisyen tarafından kaleme alınmıştır. Kitap, üniversitelerin Sosyoloji, Kamu Yönetimi ve Mimarlık gibi bölümlerinde ilgili derslerin eğitim materyalini sağlayabilecek metodolojiye sahip olduğu gibi Kent, Kentleşme ve Kent hayatının farklı boyutlarını araştıran çeşitli düzeylerden akademisyen ve araştırmacıların konu özelindeki bilimsel bilgi ihtiyacını karşılayabilecek derinlikte ve son olarak bu konuları bilimsel kitaplardan okuyarak nitelikli bir malumat edinmek isteyecek meraklı okuyucuların ihtiyacını da karşılayabilecek sadelikte komple bir kitaptır. Kitabın içerisinde yer alan ve on dört bölümde işlenen on altı ana başlığa göz atıldığında bu husus daha iyi anlaşılabilecektir.

• KENTİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
• KENT SOSYOLOJİSİNDE TEMEL KAVRAMLAR
• SELÇUKLU'DAN CUMHURİYET'E ANADOLU TÜRK KENTLEŞME DENEYİMİ VE KENTSEL MEDENİYETİMİZİN TEMEL KARAKTERİSTİKLERİ
• SELÇUKLU VE OSMANLIDA ZANAATKÂRLARIN KENTLEŞMEYE VE KENT KÜLTÜRÜNE KATKILARI
• KENT KURAMLARI
• KENTLEŞME VE MODERNİTE
• KENT HAYATI VE KENT KÜLTÜRÜ
• BİR KENTLEŞME DİNAMİĞİ OLARAK GÖÇ
• KENT, KAPİTALİZM VE İKTİSADİ HAYAT
• KENTSEL YOKSULLUK
• KENT(LEŞME) VE SİYASET
• KÜRESEL KENTLER
• MODERN KENT, SANAYİLEŞME VE GECEKONDU
• SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÇEVRE VE KENT(LEŞME): SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLEŞME
• KENTSEL DÖNÜŞÜM VE SOSYAL ADALET
• YENİ KENTLEŞME TRENDLERİ VE GELECEĞİN KENTLERİ
Ayda Yörükan, Turhan Yörükan Değişik kültürlere veya tali-kültürlere mensup her türlü insanın bir arada ve sıkışık bir şekilde yaşadığı şehirlerde ortaya çıkan sosyo-kültürel yozlaşma, suç, intihar, ruhsal bozulma, aile çözülmesi, beden sağlığının yanında çevre kirliliği, trafik yoğunluğu, gecekondulaşma, işsizlik gibi problemler şehir sosyolojisini en kapsamlı sosyoloji dalı haline getirmektedir. Bu durum da problemlerin çözümünde şehir sosyologlarına önemli görevler yüklemektedir. Bu derleme çalışma da sosyoloji ve şehircilik eğitimi veren yükseköğrenim kurumlarının yanında, şehir sosyolojisine ve şehre ilgi duyan, onu yakından tanımak isteyen herkesin istifadesine sunulmuş bulunmaktadır. Kitabın, bugünün acil ihtiyacına en kapsamlı cevabı vereceğine ve şehrin dinamiklerinin kavranılmasına önemli katkılarda bulunacağına inanmaktayız.
Ahmet Uçar, Asmin Kavas, Azize Serap Tunçer, B. Hamza Eryiğit, Bilge Kağan Şakacı, Ece Ceylan Baba, Ekrem Türker Fidan, Elif Bayramoğlu, Elif Karakurt Tosun, Fatih Gökyurt, Gökçenur Sayın, Güzin Konuk, Harun Şahin, İsmail Başaran, Kamil Taşcı, Köksal Alver, Mehmet Emin Özsan, Mehmet Tahsin Şahin, Melda Açmaz Özden, Metin Erol, Mustafa Bakır, Mustafa Gül, Müge Akkar Ercan, Öner Demirel, Rasim Akpınar, Savaş Zafer Şahin, Saygın Can Oğuz, Sühal Şemşit, Volkan İdris Sarı Şehir; içinde barındırdığı insan sayısı, sosyoekonomik işlevleri ve idari kapasitesi ile sürekli yenilenen canlı bir organizmadır. Kalkınmanın zemini olarak görülen şehirler merkezî idareler tarafından uygun bir planlama ölçeği olarak düşünülmektedir. Bununla birlikte salgın hastalıklar, afet, göç, kriminal suçlar, kente karşı işlenen suçlar, iklim değişiklikleri, kentsel yoksulluk gibi çok katmanlı ve teknik birtakım sorunlarla da yüz yüze kalan şehirleri yönetmek ziyadesiyle zorlaşmaktadır. Bugün ülkemizde kentleşme oranının yüzde 92 seviyesinde olduğunu göz önüne aldığımızda şehir ve şehir yönetimi konusunun önemli bir politika alanı olduğunu söyleyebiliriz.
Şehir ve şehir yönetimi konusunun önemini hatırda tutarak hazırlanan bu eserde, aynı şehir mefhumunun en mümeyyiz vasfı olan heterojenlik vurgusunda olduğu gibi eserin yazarlarında da benzemezlik ön plana çıkmaktadır. Yazarları arasında şehir ve şehir yönetimi konusunu dert edinmiş bürokratlar da bulunmakta; iktisat, şehir ve bölge planlaması, siyaset bilimi, kamu yönetimi, mimarlık gibi disiplinlerden gelen akademisyenler de eserde yer almaktadır.
İnsan noksandır, elbette insan ürünü olan bu eser de nakıstır. Fakat biliyoruz ki ilim bu noksanlıklar tamamlanarak eleştirel düşünceyle olgunluğa erişiyor. Eserin şehir ve şehir yönetimi konusunda fikir yoranların, akademisyenlerin, öğrencilerimizin, politika yapıcıların bu konularda ortaya koyacaklarına mütevazı bir katkı sunmasını ümit ediyoruz.
Turhan Yörükân Bu kaynak kitap, özellikle 1950'lerden sonra bütün dünyada meydana gelmeye başlayan hızlı şehirleşme, yayılma ve köhneleşme dolayısıyla daha çok bozulmaya başlayan şehir dokusunun yenilenmesi (urban renewal) ve şehirlerin yeniden geliştirilmesi (urban redevelopment) faaliyetlerinin çeşitli yönlerine ve bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesi sırasında insan bilimlerine mensup bilim insanları ile teknik konularda yetişmiş uzmanların, ortaya çıkacak olumsuzlukların en aza indirilmesinde önemli birtakım katkıları olabileceği konusuna ışık tutmak amacıyla hazırlanmıştır.
Kitapta yer alan metinler, bu alanın şekillenmesinde ve bir bilim dalı olarak kurulmasında önemli katkıları bulunmuş olan kimselerin yazılarıdır. Seçilmiş olan yazıların içerisinde, konuyla ilgili birçok terimin değişik tariflerine rastlanmakla birlikte, şehir yenilemesi, en geçerli anlamıyla, yeniden geliştirme, ıslah ve koruma faaliyetleri ile ilgili işlemlerin uygulamaya konduğu geniş kapsamlı, bütünlüğü olan bir imar faaliyetidir. Yeniden yerleştirme ise onun en can alıcı, başarıyı taçlandıracak olan unsurlarından biridir.
Mehmet Akkaya Osmanlının güçlü paşalarından Şemsî Paşa, İsfendiyaroğulları'ndan Mirza Paşa'nın oğludur. Annesi, Sultan II. Bayezid'in kızıdır. Bu hususu “Âl-i Osmân'a müntesib mâder” şeklinde ifade eder.
Kanunî Sultan Süleyman tarafından saraya dâhil edlimiş ve yetişmesi hususunda padişahın özel ilgilerini görmüştür. Kanunî, II. Selîm ve III. Murâd devirlerini yaşayan Paşa, birçok önemli görevde bulunmuştur. Devlet adamlığı yanında iyi bir şâir olan Şemsî Paşa'nın, “Dîvan”ından sonra önem arz eden bir eseri de “Şehnâme-i Sultân Murâd”dır. Kimi kaynaklarda “Süleymân-nâme” diye anılan eserin Paris nüshasına “Târih-i Dilârâ” diye bir kayıt düşülmüştür. Eserin Paris, Viyana ve Vatikan nüshaları karşılaştırılmış ve edisyon-kritikli metin olarak hazırlanmıştır.
Eser, Osmanlıların ilk devirlerinden (Osman Gazi) Kanunî Sultan Süleyman devrine kadar (1299-1520) geçen devri muhtasar olarak anlatmaktadır. Kanunî devrinin önemli olayları, II. Selim ve III. Murâd devrinin pek bilinmeyen yanlarını dikkate alan eser, Sokullu Mehmed Paşa'nın katledilmesi hadisesiyle son bulmaktadır. Bunun yanında eserin muhtevasında değişik dîvan şâirlerinden örnek şiirler de yer almaktadır.
Kübra Bilgin Tiryaki 1281 (1864) senesinde kisve-i tab‘a bürünmüş olan bu eser, 14. yüzyılda Abdurrahmân b. Ahmed b. Abdülgaffâr el-Îcî (v. 756/1355) tarafından yazılan Ahlâk-ı ‘Adudiyye isimli risalenin bir tercüme-şerhidir. Eserin telif edilmesi Müellif Mehmed Emîn İstanbulî’nin insanların ahlâkî bir düşüş yaşadığını müşahede etmesi üzerine o güne kadar Türkçeye tercüme edilmemiş olan Ahlâk-ı ‘Adudiyye’yi tercüme etme fikrinin kendisinde hâsıl olması neticesinde olmuştur. Dört makaleden müteşekkil olan eserin ilk bölümü, ahlâkın teorik bahislerinin ele alındığı “Nazarî Ahlâk” başlığını taşımaktadır. İkinci makalede “Fazîletlerin Korunması ve Kazanılması” başlığı ile ahlâkın pratik meselelerine yer verilmiştir. Eserde, “Ev İdaresi” başlığını taşıyan üçüncü bölüm ile “Şehir Yönetimi” unvanlı dördüncü bölümün yer almasıyla ahlâkın bütün meseleleri ele alınmış; böylece okuyucuya kuşatıcı bilgiler sunulmuştur.
Mervenur Yılmaz İslam Ahlak Düşüncesi'nin önemli eserlerinden birisi olan, Îcî’nin Ahlâki’l-‘Adudiyye adlı ahlâk risalesi kısa olmakla birlikte, oldukça etkili olmuş ve üzerine toplamda dokuz şerh yazılmıştır. Son dönemde yapılan tasniflere göre felsefi ahlâk çizgisinde yer alan Îcî’nin eserine yazılan şerhler, bu çizginin devamlılığını göstermesi açısından önemlidir.
Bu şerhlerden birisi de, Îcî’nin öğrencisi olan Kirmânî’nin şerhidir. Kirmânî’nin şerhini diğer şerhler arasında önemli yapan husus, şerhin bizzat Îcî’nin öğrencisi tarafından yazılmış olması ve aynı zamanda ilk şerh olmasıdır. Şerhin Îcî ölmeden önce tamamlanmış olması da, şerhi önemli kılmaktadır. Kirmânî şerhinin kendisinden sonra yapılan şerhlere şekil ve tartışılan konular bakımından kaynaklık yaptığı görülmektedir. Bu kitapta yer alan Kîrmânî şerhinin tahkik ve tercümesiyle, ahlâk literatürüne katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
Abdulkadir Macit Türk tarihinin mihveri konumunda olan Maveraünnehir, günümüze kadar üzerinde onlarca devlete ev sahipliği yapan stratejik bir özelliğe sahip olmuştur. Bu özelliğinden hareketle bölgenin 16. asra kadarki tarihine baktığımızda, genel itibarıyla, bölge üzerinde inşa ve imar ile şöhret bulan Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Hârizmşahlar ve Timurlular; imha veistila ile şöhret bulan Karahıtaylar ve Moğollar hâkimiyet kurmuşlardır. 16. asır itibarıyla de kökeni Cengiz Han’a dayanan ve Özbekler olarak nitelenen Şeybânîler bölgede hükümran olmuştur. Şeybânîler Altın Orda Cuci (Coçi) ulusunun Özbek adını alan Türk-Moğol boylarının bir kısmının Cuci’nin beşinci oğlu Şîbân soyundan olan Ebu’l-Hayr Han liderliğinde 16. asrın sonlarında bölgeye gelerek buradaki Timurlu idaresine son verme girişimleri ile gün yüzüne çıkmış, Muhammed Şeybânî Han ile de bölgenin hâkim yeni siyasal aktörü haline gelmiştir. O kadar ki Şeybânîler, yaklaşık bir asır Maveraünnehir, Hârizm, Fergana ve çevresinde hüküm sürmüştür. Ancak Şeybânîler hüküm sürdükleri süre zarfında dünya tarihsel dönüşümlerin yoğunluğunu artırdığı kritik bir eşikte Maveraünnehir’de devraldıkları Timurlu mirasını istenilen şekilde sürdüremedikleri gibi içte Şeybânî sultanları arasında yıllar süren rekabet ve çekişmeler ve dışta Safevîler ve Bâbürlüler ile giriştikleri yoğun siyasi ve askeri mücadeleler sebebiyle bölgenin parçalanmasının önüne geçememişlerdir. Bu kitap okuyucuya Şeybânîlerin bir asırlık hâkimiyetlerinin bütünlüklü bir fotoğrafını çekmektedir.
Aysel Günindi Ersöz Denilebilir ki çağımızın en önemli toplumsal sorunlarından birisi yaygın bir gerçeklik olan “şiddet”tir. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünya genelinde her yıl bir milyondan fazla insan, yaşamını şiddet nedeniyle kaybetmekte veya ciddi yaralanmalara maruz kalmaktadır. Şiddet; fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açan ya da açma olasılığı bulunan eylemler olarak tanımlanmaktadır. Şiddete ilişkin yapılan sınıflamalar ise üç tür şiddete işaret etmektedir. Bunlar; kişinin kendisine yönelik şiddeti, kişiler arası şiddet ve kolektif şiddettir. Kişiler arasında gerçekleşen şiddet ise fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik biçimlerde karşımıza çıkmaktadır.
Bu kitapta; aile içi şiddet, sporda şiddet, sağlık çalışanlarına şiddet, okullarda yaşanan şiddet, trafikteki şiddet, siber şiddet ile toplumsal cinsiyet temelli şiddet gibi kişiler arasında gerçekleşen farklı şiddet türleri üzerine yoğunlaşılmıştır. Şiddetin karmaşık doğasını anlayabilmenin bir yolunun da farklı şiddet türleri arasındaki ilişkinin görülmesine bağlı olduğu varsayımından yola çıkılmıştır. Bu nedenle kitapta, kişiler arasında gerçekleşen farklı şiddet türlerinin birbiri ile ortaklaştığı noktalar gösterilerek olası çözüm yollarına ışık tutulması ve şiddet konusunda farkındalık yaratılması hedeflenmektedir.
Ali K. Metin Kitapta yer alan yazılar, modern Türk şiirini anlama doğrultusundaki çabaların bir mahsulü olduğu kadar, günümüz şiiri açısından besleyici önemi haiz şiir damarlarının belirginleştirilmesine matuf bir kaygıdan doğmuştur. Gerek anlamaya, gerekse konumlandırmaya yönelik bir eleştirelliği kalkış noktası edinen bu yazılarda, belli dönemsel yapıları temsil etme niteliğine sahip bazı şahsiyetler üzerinden modern Türk şiirindeki önemli işaret taşlarına dikkat çekilmeye çalışılmıştır.
Kayhan Şahan Türk şiiri; sözlü dönemlerden, bilinen yazılı kaynaklarına ve çağdaş şiire gelene dek dünya edebiyatları ile boy ölçüşebilecek, hatta üstünlüğünü ortaya koyabilecek felsefi ve estetik donanıma sahiptir. Bu düşüncenin kanıtlarından biri Şiirde Derin Yapı Metafor / Modern Türk Şiiri Üzerine Bir İnceleme kitabında dile getirilen husustur. Şiir, bir dünya kurar. Yeni dünyaların mayası kavramlardır. Şair kelimeleri yalnızca ait olduğu dilden değil dünyadaki tüm dillerden toplar. Kelimelere kendi şiir evreninde bir kavram alanı oluşturur. İşte metafor; yaratılan yeni şiir evrenindeki bu kavramların yaratım haritalarını ortaya çıkarır. Dolayısıyla bir şairin hayatı, şiirin şekil özellikleri gibi yüzeysel verilerden bizi kurtarıp âdeta şiirin genlerini okumamızı sağlar. Yüzyıllar ve şairler arasında değişen tek şey kavramların alanlarıdır. Bu değişim önceki ve sonraki ile mesafeleri belirler. Kavram alanlarının ve haritaların değişen, dönüşen yönlerinin tespiti; dönemlerin, akımların birbirinden ayrılma noktalarıdır. Kavram, kavram alanı, bu alanların haritalanması -metafor üzerine yapılacak çalışmalar; kısa vadede tek tek şairler üzerine, uzun vadede tüm şiir tarihimize bambaşka bir bakış açısı kazandıracaktır. Şiirde Derin Yapı Metafor kitabı modern Türk şiirinin kavramsal haritalarını ortaya koymakta ve kavram kümelerinin nasıl oluştuğunun izlerini sürmektedir. Şiirlerin arka plânında yatan kişisel, felsefi, ontolojik, ideolojik yapılar ile toplumsal, ilkel, deneyimsel ortak hafızanın gözler önüne serilmesi görevini metaforlar aracılığıyla üstlenmektedir. Şiirin kapılarını açacak anahtarlardan biri olan metafor, sizi şiirin dünyasında yeni bir bakış açısına taşıyacak.
Ahmet İnam ŞİİRİN SINIRSIZLIĞINDA/ Şiire Dalışlar, Ahmet İnam’ın Şiir hakkındaki yazılarından oluşmakta. Yazarın kendi deyimi ile Şiire dalışlar; şiirin derinliklerinde gökyüzünü aramak için yapılmış. Bu arayışı takibeden ÂNIN AÇIK DENİZLERİNDE ise, Ahmet İnam’ın şiirlerinden oluşmakta.
Bir düşünürün şiirlerini ve şiir hakkındaki felsefesini barındıran bu eser, Türk düşüncesi ve edebiyatı için yeni ve özgün bir alan açmakta. Düşünce ve edebiyat tarihimizde şair mütefekkirler ve mütefekkir şairler bulunmakla beraber, şiirini, poetikasını ve şiir üzerine felsefesini aynı eserde toplayan, şiirle felsefe yapan, felsefeyle şiir yazan örnekler oldukça nadirdir.
Elinizdeki bu eser, bir yandan Ahmet İnam’ın dil ile kurduğu sıcak ve samimi ilişkinin etik ve estetik boyutlarını, bir yandan da her şair ve düşünürün kendi kültürel ve tarihsel geleneğine dayanma ihtiyacı olduğunu gözler önüne seriyor.
Dil, kültür ve düşünce bir araya gelince, tadına doyum olmayan bir şiire dönüşüyor. Şiirle düşünebilenlere, düşünmeyi zevk edinenlere de şiirin ve felsefenin buluşmasına tanıklık etmek kalıyor.
Eray Sarıçam Nâzım Hikmet, Kemal Tahir'e cezaevinden yazdığı bir mektupta, Ant dergisi şairlerinden övgüyle söz etmiş, “aşk olsun delikanlılara” demiştir. Nâzım Hikmet'in “aşk olsun” dediği şairlerin başında ise Arif Damar gelmektedir. Elinizdeki çalışma, işte bu “delikanlı” şair hakkında yazılmış ilk kitap. Eserde, kuşak arkadaşlarından hem poetik hem de politik anlamda farklı bir yerde duran Damar'ın ilk gençlik yıllarından ölümüne değin yazdığı tüm şiir kitapları incelenmiştir. Şiirleri, edebiyat ve siyaset yazıları ile uzun bir süre adından sıkça söz ettiren; Toplumcu-Gerçekçi şiire yeni olanaklar açan Arif Damar, edebiyat tarihimiz için, o artık klasikleşmiş tabirle “keşfedilmemiş bir ada”dır.
Bu çalışma sadece Arif Damar'ı tanımak açısından değil, 1940'lı yıllardan 2000'li yıllara, Türk edebiyatının (ve siyasetinin de) geçtiği aşamaları gözler önüne sermesi bakımından da önemlidir. Öyle ki şaire sıkça atıf yapan eski kuşak okurların bile, belki ilk defa karşılaşacağı anılar, şiirler ve anekdotlar içeren bu kitap Arif Damar'la tanışmak için iyi bir fırsat.
Dergilerdeki ilk şiiri, “Harika Çocuk” notuyla 15 yaşında yayımlanan Damar, 2008'de 83 yaşında son şiir kitabını yayımlamış ve o tarihten bugüne şiirimizin “en genç” şairlerinden biri olarak anılmıştır…
Celâl Nuri Kadınlar, İskandinavya’da, pek serbest, pek nâmûskârdır. Bir kız, on sekiz yaşından sonra önlüğünü bırakır, hürriyetini yed-i nâmûs ve iffetine alır. Bir genç kimse ile görüşür, erkeklerin cem’iyyetine, meclisine mülâzemet eder; fakat kendisine mugâyir-i ‘iffet bir teklîf vukû’ bulursa:
-Efendi! Burası Paris bulvarı değil. Cevâb-ı zî‘itâbıyle insanı mahcûb ve şermsâr eder. Bu fart-ı temâs erkeklerin müştehiyâtını kesr etmişdir. Kadınlardaki merdümgirîzliği de izâleye hizmet etmişdir. Kadının erkekden bir farkı olabileceği şimâliyyûnun pek de ‘aklına gelmez. Nisâ nev’-i beşerin bir nısfıdır; işte o kadar… İsveç’de hiçbir rezâlet-i ahlâkiyyeye meydan vermemek şartıyla kadın dellâklerin erkekleri yıkaması müdde’âmızı isbât içün îrâd edebileceğimiz delâilin en kuvvetlilerinden biridir.
Mehmet Aycı

Mehmet Aycı’nın ilk eleştiri kitabı Şirazlı Bir Türk Dilber, Ebabil Yayınları eleştiri dizisinden çıktı. Şiir kitaplarından antolojilere, kaybolan değerlerimizden hakkı teslim edilmemiş değerlerimize, polemik yazılarından, edebiyat dergilerinin genel durumundan sinemaya varıncaya kadar geniş bir yelpaze çizen Şirazlı Bir Türk Dilber’i Ebabil eleştiri dizisinin 10. kitabı.

Süleyman Hayri BOLAY Fransız filozofu Emile Boutroux (Emil Butru) (1845-1921)’nun contingence/olumsu’luk/zorunsuzluk doktrini, temelde tabiat kanunları denen ve insan zihninin formülleştirdiği kanunların, bizim inancımızın aksine, değişebilmesi tezine dayanır. Filozofun bundan esas maksadı da “tabiat kanunları” denilen kanunların insan toplumlarını ve onların din, sanat ve ahlâk sahasına ait değerlerini tanzim edemiyeceğini ortaya koymak; dolayısıyla insan aklına, insan kalbine ve toplumuna dışarıdan baskı yapılarak onların idare edilemeyeceğini göstermektir. Bu bakımdan Butru’ya göre insan toplumları, insanların hür iradeleri ve seçmelerine dayanan kendi yaptıkları kanunlarla idare edilmelidir. Maddeci, evrimci, determinist ve benzer felsefelerin 19. asırda Batı düşüncesinde, felsefesinde ve toplumlarında kurdukları hakimiyete karşı ileri sürülen bu doktrin bugün önemini daha çok korumaktadır. Bu kitap bizim düşünce hayatımızı da derinden etkilemiş olan bu olumsu’luk doktrinini her yönüyle ortaya koymakta olup yayınevimiz böyle bir eseri yayımlamakla fikir, bilim ve kültür hayatımıza köklü katkıda bulunduğuna inanmaktadır.
Hakan Şarkdemir Severim ben severim sakalımı,
Severim olursa karımı çocuklarımı da
Severim çıksa da çıkmasa da sakalımı
Severim söz dinleyen,
Rüzgârda başaklar gibi eğilen sakalımı
Ve severim kavgada “kanım aksa”
   boyun eğmez, kına gibi al sakalını
Dedelerimin
Çehar-ı Yâr sakalı bu, Bilâl'in sakalı, Gıfarlı bir sakal,
Yemen'den gelmiş ta, Hanefi sakalı,
Severim Süfyân-üs Sevri kokan
Maliki, Hanbeli, Şafii sakalını
Ve Hasan'ül-Basrî ve Cafer-i Sadık,
Hakkı batıldan ayıran kılıç,
Tûba ağacına mesel, Nûr-üs Sâkaleyn,
Sapasağlam kulp
Ve Hasan'la Hüseyin'le yaşıt –hemen hemen
Ehl-i Beytle Ashab ile Tabiinle (r.anhum)
O mübarek Sakal-ı Şeriften (s.a.s) aldığı feyzle,
Apaydınlık fetihler sakalı...
Emine Yılmaz, Nurettin Demir, İsa Sarı Elinizdeki kitapta Talat Tekin’in Türk dili, edebiyatı ve kültürü araştırmalarına katkısı özgün yazılarda anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılmıştır. Kitabın birinci bölümünde, kronolojik sırayla Altay dillerinden günümüz Türk dillerine uzanan hususlarda yazdıkları üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise eleştiri, Türk dillerini adlandırma ve sınıflandırma sorunu, yazım, dil devrimi, edebiyat, dilbilim, dilbilgisinin alt alanları, sözlükçülük gibi konulara odaklanılmıştır.
Yazılar, Talat Tekin’den önce alandaki araştırma durumunun belirlenmesi, Talat Tekin’in konuya katkılarının ayrıntılı değerlendirilmesi ve sonrasının özetlenmesi biçiminde tasarlanmıştır. Makalelerin tamamında Talat Tekin’in çalışmalarındaki motivasyon, kullandığı ölçütler, ulaştığı bulgular, sonuçlar, sonrasına etkisi eleştirel bir okumadan geçirilmeye çalışılmıştır. Kitap, bir Türk dili uzmanının çalışmalarını bütün olarak anlama yönünde ilk denemedir. Talat Tekin’in araştırmaları ekseninde bir Türk dili tarihi olarak da okunabilir.
Evren Kuçlu Evren Kuçlu'nun ikinci şiir kitabı Talimatlar, Ebabil Yayınları'ndan çıktı. Şiirde müziği düzyazılaşmaya karşı bir set olarak inşa eden Kuçlu'nun ritmik yapısı Talimatlar'la mükemmelleşme sürecine giriyor. "Çok sert" bir toplumsal hayat eleştirisi sunan Talimatlar şiire üst seviyeden başlayan bir şairin emin adımlarla ilerleyişine şahitlik ediyor.
Evren Kuçlu, ikinci kitabı Talimatlar'la daha büyük ve daha bütüncül bir dünya kuruyor. İlk kitabıyla gerçek bir yetenek olduğunu ispatlayan Kuçlu, ikinci kitabıyla şiirdeki ısrarını ortaya koyuyor.
Abdullah Enis Savaş Tanrı Çiçeklerle Ne Söylemek İstedi
Ferit Uslu Yirminci yüzyılın ilk yarısında ileri sürülen büyük patlama teorisi evrenin var oluşu ve tarihi gelişimine ilk kez bilimsel bir bakış açısı sağladı Astronomi ve fiziksel kozmolojideki son çeyrek yüzyılda meydana gelen gelişmeler evrenin geçmişi ve başlangıcı ile ilgili büyük patlama teorisinin cevap veremediği pek çok soruyu özelliklede de ilk saniyede ne olduğu ve hangi fiziksel süreçlerin büyük patlamaya sebep olduğu sorularını aydınlattı. Evrenin yaratılışının şimdiye kadar karanlıkta kalmış ilk 10-43 saniyelik kısmı (Planc Zamanı) üzerindeki sır perdesi bu gelişmeler ışığında aralandı. Evrenin var olmasına fiziksel olarak ne sebep oldu? Evrenden önce ne vardı? Evrenimizden başka evrenler var mı? Söz konusu yeni gelişmeler ışığında fizik bilimi, bu ve benzeri soruların bir kısmına doyurucu cevaplar verebilmekte, bir kısmı için de iyi desteklenmiş bilimsel hipotezler ileri sürebilmektedir. Tüm bu bilimsel gelişmeler, Tanrı’nın varlığı ve Tanrı-evren ilişkisi ile ilgili bize ne söylemektedir? Bu çalışma esas olarak bu sorunun cevabını arıyor. Bunu yaparken öncelikle, evrenin başlangıcı, gelişimi ve yapısıyla ilgili günümüz fiziğinin çizdiği büyük resmin parçalarını bir araya getirmeye çalışıyor. Daha sonra da ortaya çıkan resmi temel alarak Tanrı varlığı, yaratıcılığı ve Tanrı-evren ilişkisi ile ilgili sorunları felsefi bir bakışla tartışıp değerlendiriyor.
Veli Urhan Kişiliğin özünü oluşturan "ben" ve "sen" kavramları ile öncelikle Leibniz'in ve İkbal'in Tanrı-evren ilişkisi üzerine olan düşüncelerinin karşılaştırılması konusunda yaptığım yüksek lisans tezi çalışmalarım sırasında karşılaştım. Leibniz'in "monadlar monadı" ile İkbal'in "mutlak ben"i kişilik sahibi olan bir Tanrı'yı anlatmak için kullanılan iki terimdir. Bu bakımdan, onların Tanrı-evren ilişkisi hakkındaki düşüncelerini anlamaya çalışırken Tanrı ve insan ile ilgili düşüncelerin bir kısmını elde etme olanağını bulmuştum. Otuz yılı aşkın olan akademik hayatım boyunca Tanrı, insan ve kişilik üzerine yapılan çalışmalarımın bir derlemesi olan bu kitaptaki denemelerin bir kısmı, katıldığım yurt içi ve yurt dışı sempozyumlarda sunulan bildiri metinlerinden bir kısmı da çeşitli dergilerde yayınlanan, özellikle çağdaş Fransız felsefesinde insan ve kişilik üzerine yazılan makalelerimden oluşmaktadır.
Saadettin Yıldız Edebiyat tarihimizde, sosyal ve siyasal şartları en fazla dikkate alınması gereken dönem, Tanzimat Dönemi’dir. Aydınların Avrupa’ya gösterdikleri bağlılık da, muhalefet de bu edebiyatın şekillenmesinde pay sahibidir. O devrin şiirini, romanını, tiyatrosunu doğru anlamak için yaklaşık iki yüz yıllık tarihimizi, özellikle de sosyal tarihimizi irdelemek gerekir. Bu kitapta, işte bu ihtiyaca, ders kitabının sınırlarını zorlamadan cevap verilmeye çalışılmıştır. Öğrencilerin örnek metinleri okuyup anlamada güçlük çektikleri gözlendiğinden, kitabın sonuna küçük bir sözlük de eklenmiştir. Çalışma, Tanzimat Dönemi Edebiyatı konusunda araştırma yapan araştırmacı, akademisyen ve okullarında bu ders öğrencilere faydalı olacaktır.
Abdullah Uçman, Abdülkadir İlgen, Abu Muslim Akdemir, Açıkgenç Alpaslan, Ahmet Güner Sayar, Ali Coşkun, Ali Utku, Ayhan Bıçak, Ayşe Durakbaşı, Bayram Ali Çetinkaya, Bedri Gencer, Beşir Ayvazoğlu, Buğra Ekinci, C. Muammer Muşta, Can Karaböcek, Cem Tezer, Cevriye Demir Güneş, Ceyhun Cengiz Akın, Cumhur Arslan, Cüneyt Köksal, David Grunberg, Derya Mengilli, Emine Gözde Özgürel, Emrullah Kılıç, Eyüp Sanay, Fatma Odabaşı, Fazlı Arslan, Fethi Gedikli, Gül Eren, Hacı Bayram Kaçmazoğlu, Halil İbrahim Düzenli, Hikmet Celkan, Hilal Görgün, Hüsameddin Erdem, Hüseyin Gazi Topdemir, İlkay Erdem, İsmail Köz, Kâmil Yeşil, Kemal Bakır, Kenul Bünyadzâde, Kevser Çelik, Kurtuluş Kayalı, Mehmet Akgün, Mehmet Ali Dombaycı, Mehmet Görmez, Mehmet Karaca, Mesud İnan, Murtaza Korlaelçi, Mustafa Erkal, Mustafa Günay, Mustafa Kara, Mustafa Kök, Mustafa Öztürk, N. Güngör Ergan, Naci Bostancı, Nasrullah Hacı Müftüoğlu, Necmeddin Tozlu, Necmi Uyanık, Nevzat Kösoğlu, Nuray Karaca, Nuray Kuray, Nurten Gökalp, Orhan, Okay, Osman Aydınlı, Ömer Hakan Özalp, Ömer Osman Sarı, Ömer Özden, Öner Necati, Rabia Karakoyun Gündoğdu, Rabia Karakoyun, Recep Batu, Recep Ertürk, Recep Kılıç, Recep Şentürk, Sadık Erol Er, Samed Bağçeli, Semra Uçar, Senail Özkan, Sönmez Kutlu, Suad Mertoğlu, Süleyman Dönmez, Süleyman Hayri Bolay, Şaban Ali Düzgün, Şengül, Çelik, Şükrü Hanioğlu, Tahsin Görgün, Tarık Tuna Gözütok, Uğur Odabaşı, Uluğ Nutku, Ümit Akça, Vâris Çakan, Yakup Yıldız, Yavuz Akpınar, Yavuz Unat, Yılmaz Özakpınar, Yılmaz Soyyer, Yusuf Kaplan, Yümni Sezen, Zeki Arslantürk Bu hacimli eseri hazırlamaktaki ilk hedefimiz, yeni nesillerimizin dedelerinin ve babalarının yakın geçmişte ortaya koydukları yaratıcı düşünceleriyle buluşmalarını sağlamak; her şeyi kendi gözleriyle görüp kendi akıllarıyla düşünmelerini temin etmek ve kendi ürettikleri fikirlerini kendilerinin tedavüle sürmelerine yardımcı olmaktır. Bu hususta önce aklımızı Batı'ya kiraya vermeyeceğiz veya onların aklını ödünç olarak alıp üzerine yatmayacağız. Çünkü sadece onlar düşünmüyorlar, biz de düşünüyoruz, biz de “imal-i fikir”de bulunuyoruz.
Bugün Türkiye, dünyadaki düşünce gündemini tespit ve tayin eden merkezde değil “çevre”de bulunmakta ve çoğu zaman merkezin tespit ettiği gündemlere bağlı olarak çevre durumunda hareket etmektedir.
Bundan dolayı ikinci hedefimiz, çevreden çıkıp merkezde yer almanın yolunun açılmasına yardımcı olmaktır. Aynı zamanda tarihte mensubu bulunduğumuz medeniyetimizin alternatif olarak ihyasına yardımcı olmak ve onun yeniden inşasında düşünce hayatımızın katkısını sağlamaktır.
Bu kitap, çağdaş Türk Düşüncesinin dünya düşünce arenasında görücüye çıkacak güçte olduğunu ortaya koymayı da amaçlamıştır. Düşünce hayatımızın “kendi tabii mecrası”na doğru gelişmesi devam ederse Türk düşüncesinin daha yeni ve daha özgün düşünceler üreterek dünya düşüncesine önemli katkı sağlayacağı muhakkaktır. Artık biz de Batılı düşünürlerin düşüncelerine göre kendimizi değerlendirme dönemini geride bırakarak, eskiden olduğu gibi, onların da bizim düşünce mahsullerimize bakarak kendi düşüncelerini değerlendirecekleri seviyeyi hedef almalı, sorunlarımızı kendimiz çözmeye yönelirken, ortaya koyacağımız çözüm tekliflerinin aynı zamanda başka toplumlar ve medeniyetler için de bir ufuk açabileceğinin farkında olmalı, böylece yeni ve evrensel fikirlerimizi daha çok üretme dönemlerine geçmeliyiz.
Ali Bal, Bekir Koçlar, Canan Olpak Koç, Ekrem Özdemir, Esra Dicle, Fazıl Gökçek, Gülce Başer, H. Harika Durgun, Hamdullah Şevli, Hümeyra Yabar, İbrahim Demirci, İsmail Karaca, Mehmet Can Doğan, Mehmet Doğan, Mehmet Kurtoğlu, Mehmet Narlı, Musa Kâzım Arıcan, Necmettin Özmen, Nuray Alper, Orhan Gazi Gökçe, Ozan Balcı, Özlem Nemutlu, Sultan Polat, Şerife Çağın, Yasemin Ulutürk Sakarya, Zeki Taştan
Soner Aksoy İtiraz etmek herkesin kullanmadığı cesaret gerektiren önemli bir eylemdir. Bu eylemin, düşünen insanların hayatında önemli bir yeri vardır. Aklını kullananlar, düşünürken kritik etmeyi, gerektiğinde yargılamayı tercih edebilirler. Bazıları içinden itiraz ederken bazıları da bunu dışa vurur. İşte bu çekinmeden dışa vuranları severim. Her söyleneni, her okuduğunu hatta her gördüğünü kabullenmeyi, hap gibi sorgusuz sualsiz yutmayı aslında insana yakıştırmak istemem.
Maksadım, önüne gelen her şeye düşünmeden karşı çıkan, ileri geri, sürekli itiraz eden, gözü kapalı birini de kastetmek değildir. Makul ve dengeli bir yaklaşımla itiraz eylemini ortama aktarmak güzel sonuçlar doğurabilir diye düşünüyorum. Bu, özellikle aydınlarımızdan beklediğimiz bir haslettir. Hakkı söylemek, doğru bildiğini çekinmeden söylemek, yanlış ya da hata varsa ortaya çıkarmak, gerçeği, daha güzelini aramak maksadıyla farklı açıdan bir bakışı ışıklandırmak adına yapılmalıdır.
Maalesef ülkemizde böyle bir hastalık var. Zihinlere daha küçükken yerleştirilmiş gizli bir virüs. Gelişmeyi, büyümeyi, değişimi durdurmanın, kendi ayağımıza kurşun sıkmanın, çocuklarımızın yaratıcı özelliğini yıkmanın, heyecanı öldürmenin verimi düşürmenin adeta gizli bir yolu! Toplumun bu gizli virüsünü öldüren bir eğitim ve öğretim sistemine şiddetle ihtiyaç vardır. İhtiyacımız olan, olaylara karşı ciddi ve sorumlu; alaycı yaklaşmayan, sorgulayan, yargılayan, nedenini, niçinini öğrenmeye çalışan ve itiraz etmeyi bilen cesur erdemli gençlerdir.
Alper Yılmaz Bu kitabın, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın bu coğrafyaya uyguladığı tarihsel maddeci yöntemi detaylarıyla ortaya koyması nedeniyle, toplumu tanımak için üretici güçler perspektifinde bakmayı sağlayacak bir anahtar olabileceği düşünülmektedir.
Elinizdeki kitapta Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın;
• Toplumsal yeniden üretimi sağlayan üretici güçlere (tarih, insan, coğrafya ve teknik) ilişkin tanımlarının tarihsel maddecilikteki yeri,
• Tarih tezinin İbn Haldun, Marks, Engels, Gordon Childe ve Ümit Hassan'ın görüşleriyle ilişkisi,
• Türk toplumunda üretici güçlerdeki devamlılıklar ve değişimler ile üretim ilişkileri çerçevesinde tarih öncesinden başlayarak eski Türk toplumundan Osmanlı Devleti'ne ve Türkiye Cumhuriyeti'ne süreklilikler ve kırılmalara ilişkin görüşleri,
• Farklı siyasi dönemlerin koşullarına uygun şekilde hayatının sonuna kadar gerçekleştirdiği mücadeleleri,
• Tarih tezinin yalnızca sol siyaset açısından değil siyasi alanın tamamını kapsayacak bir siyasi miras olup olmadığı
incelenmiştir.
“İnsan bir fikre hayati önem vermek için, o fikri kendi derisiyle ve kemiğiyle duyacak biçimde hayati bir uğraşma ve savaşma sonucunda benimsemiş olmalıdır. İnsan, zannedildiğinden fazla pratik ve daima iddia edildiğinden çok materyalist bir hayvandır. Derisinin ve kemiğinin karışmadığı bir fikre, bugün göz koyup, yarın kolayca şapka çıkarabilir ve Allah'a ısmarladık diyebilir. Öyle bir insan için fikir olarak her şey nihayet bir fikirdir: Ak düşünce de kara düşünce de aynı kapıya çıkar... Öteki değilse beriki oluvermiş, ne var ki?.. Bir fikre karşı böyle entipüften bir ilgi, o fikrin gereği gibi, can evinden kavranılmasına elbet engeldir. Yarım ilgi yarım bilgi verir. Bu kaçınılmaz bir kanundur.” Dr. Hikmet Kıvılcımlı Diyalektik Materyalizm Nedir?
Beşir Mustafayev Ermeni (Hay) isyanlarının ortaya çıkışında Taşnak, Hınçak, Bolşevik vb. terör örgütleri, önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu örgütlerin tüm faaliyetlerine Rus yönetimi başta olmak üzere çıkar peşindeki dış güçlerin destek olduğunu gösteren çok sayıda arşiv belgesi bulunmaktadır. Okuyuculara takdim olunan “Tarihte Rus ve Ermeni Tedhişi” kitabı, bu belgelere dayanan gerçek bilgileri, Rus ve Ermeni terörünün Osmanlı'dan sonra Kafkaslar ve bilhassa Kuzey Azerbaycan'daki Müslümanlara yapılan katliamlardan Anadolu insanının haberdar olmaları için kaleme alınmıştır. Bugüne dek ele alınan kitapların -birkaç istisna dışında- hemen hepsi Ruslar başta olmak üzere emperyalist güçlerin tuzağına düşmüş ve sözde soykırım tezini çürütmek üzere yazılmıştır.
Konunun incelenmesinin çok büyük tarihî ve ilmî ehemmiyeti vardır. Böylece günümüzde de devam eden Rus ve Ermeni devlet terörünün gerçek yüzünün dünya kamuoyuna siyasiler ve dini (Hıristiyanlığı) kullanan kitleler değil tarihçiler tarafından aktarılmasının yerinde olacağı kanaatindeyiz. Çalışma; geniş okuyucu kitlesi, tarihçiler, gazeteciler, öğrenciler ve diplomatların ilgisine sebep olacağı belge ve bilgilere dayalı arşiv toplusu ve olayların kronolojisidir.
Tarihî olgu ve olaylar tarihçilere bırakılacak kadar elzemdir. Bu tarihî görevimizi eserimizde yerine getirmeye çalıştık. Elinizdeki bu kitap, işbu konuyla ilgili yıllardır araştırdığımız ve bir kısmını kaleme aldığımız çalışmamızdır. Kitaptaki belge, bilgi, zaman zaman görüş ve analizlerim hem meslektaşlarımın hem de okurlarımın katkı sağlayacak fikir ve eleştirisine açıktır.