Sosyal Bilimler \ 31-41
Osman Özbahçe Osman Özbahçe 2000'li yılların başlarında “Dergilerde Şiir” ve “Yıl Değerlendirme” başlıkları altında günümüz şiirini eleştirel bir bakış açısıyla değerlendiren yazılarını Sağlam Şiir'de bir araya getirdi. Edebiyat dergilerinde yayınlanan şiirleri düzenli bir biçimde ay ay yakın okumaya tâbi tutan yazılar yıl değerlendirme yazılarıyla bütünlendi. Günümüz şiirini sağlam şiir perspektifiyle değerlendiren yazılarda esas alınan ölçütler “Bağlam” başlıklı bölümde okuyucuya sunuldu. Şiirimizin, edebiyat ortamının, edebiyat dergilerinin temel sorunlarına yoğunlaşan yazılar “Günümüz Şiirine İlişkin Yazılar” başlığı altında bir araya getirildi. Şiir eleştirisinin görevi sağlam şiirin yolunu açmaktır. Sağlam şiiri gölgeleyen ortamlar bazen onun gün ışığına çıkmasını zorlaştırır. Eleştiri hem böyle ortamlara karşı durur hem de şiire özgüven aşılar. Sağlam Şiir bu yolda atılmış bir adımdır.
Zafer Cirhinlioğlu Sağlık konusu, ilk bakışta geniş kesimler tarafından tamamen tıp konusu gibi algılanıyor. Konuya daha yakından bakabilenler ise hemen görebiliyorlar ki tıp aslında herhangi bir sağlık sorununun en son aşamasında işe karışmaktadır. Bireylerin sağlığı tıp meselesi hâline gelene kadar birçok aşamadan geçmekte ve başka birçok bilimsel alanın konusu olabilmektedir. Bu durum Batı'daki özellikle ABD'deki üniversitelerce çok önceleri iyice kavranabilmiş olmasından dolayıdır ki bu ülkelerde sağlık sorunlarıyla ilgilenen tıbbiyenin dışında birçok dal ve sayılamayacak kadar çok araştırmacı bulunabilmektedir.
Bu kitabın ilk yayımından sonra ülkemizde de ciddi şekilde sosyal bilim araştırmacısı sağlık sorunlarına yönelmeye başlamıştır. Her yıl konuya ilişkin bazı kitaplar ve araştırmalar yapılmakta ve yayımlanmaktadır. Sağlıklı olmanın yolu aslında sağlığımızı yitirmemekten geçmektedir. Böyle bir zeminin oluşturulması ise ancak sosyal bilimlerin çok daha aktif olarak ülke sorunlarının çözümünde yer tutabilmesi ile mümkün olabilecektir.
“Sağlık”a sosyal bilimlerce yaklaşmak ekonomik bakımdan çok da gelişmemiş olan ülkemizin kaynaklarının korunması bakımından da önem arz etmektedir. Yatırımlarımız çoğunlukla hasta olan bireylerin nasıl hayata döndürülebileceğine yöneliktir, örneğin yeni yeni hastaneler inşa etmeye devam ediyoruz. Oysa modern toplumlar bunun tersine bireylerin nasıl olup da hastalanmamalarının sağlanabileceği üzerine odaklanmakta ve sağlık politikalarını bu noktada geliştirmektedirler. Bu anlayışın gelişmesi sosyal bilimlerce çok daha iyi yapılabilmektedir. Ülkemizin sağlık sorunlarının çözümünde daha etkin olabilmek için sosyal bilim bilgilerinin özellikle idareciler tarafından keşfedilmesi gerekmektedir. Elinizdeki bu kitap insanlarımızın sağlık sorunlarının daha iyi ve daha geniş bakış açılarıyla kavranmasına yardım edecek niteliktedir.
Aynur Arslan, Berrin Güner, Elif Kıran, Emine Kurt, Göknur Ege, Gözde Dalan Polat, Mihriban Şenses Aksu, Musa Yavuz Alptekin, Mümtaz Levent Akkol, Selim Karyelioğlu, Selin Atalay, Sevim Atila Demir Sağlık sadece tıbbi bir konu değil aynı zamanda sosyal bir konudur. Bu bağlamda sağlık ve hastalık hâlleri tedavi süreçleri birer kültürel durumdur ve sosyolojinin konusudur. Hastalığın mikrobik olmayan ve büyük oranda kültürle, yaşama tarzı ile ilişkili bulunan sebepleri olduğu gibi, sağlıklı olmanın da tıbbi olmayan ve kültürle iç içe bulunan sebepleri vardır. Bu konuları toplumsal boyutta araştıran ve inceleyen sosyoloji alt disiplinine sağlık sosyolojisi denir. Sağlık sosyolojisi, genel sosyoloji bilgisinin özelde sağlık konularına uygulanmasıdır. Her toplumun ve kültürün ayrı bir sağlık sosyolojisi gündemi bulunur. Bu kitap, Türk toplumunda sağlığın ve hastalığın tıbbi olmayan, toplumsal ve kültürel olan geniş çerçevesini anlamak isteyenler için çok iyi bir anahtar metin konumundadır. Kitapta on bölüm bulunmaktadır. Her bölüm, konusunu teoriden pratiğe, özelden genele ve yerelden küresele özlü, sistemli ve metotlu bir şekilde anlatmaktadır.
Kitaptaki bölümlerin başlıkları şu şekildedir:
Temel Kavramlar
Sosyal Bilimlerde Sağlık Sosyolojisi Teorileri
Gelenek, Kültür, Geleneksel Tıp, Halk Hekimliği ve Sağlık
Din ve Sağlık
Toplumsal Cinsiyet ve Sağlık
Kültür ve Sağlık
Medya ve Sağlık
Sağlık Personeli ve Hasta İletişimi
Küreselleşme ve Sağlık
Eleştirel Yaklaşımlar: Sağlığın Tıbbileştirilmesi ve Ticarileşmesi
Nurşen Adak Sosyolojinin son yirmi yılda önemli ilgi alanlarından biri hâline gelen sağlık sosyolojisi Türkiye’de de farklı disiplinlerden akademisyenlerin ilgisini çekmektedir. Sağlık Sosyolojisinde Güncel Tartışmalar kitabının oluşması da bu ilginin sonucudur. Kitaba sosyoloji, sosyal psikoloji, kamu yönetimi, ekonomi gibi farklı alanlardan akademisyenler katkı sunarak sağlığın, ekonomik, sosyal, psikolojik boyutlarına dikkat çekmektedir.
Kitapta; sağlık sosyolojisinde en fazla tartışılan konulardan sağlıkta eşitsizlikler başta olmak üzere uygulanan sağlık politikaları ve tüketim toplumuyla yakından ilgili olan sağlık ekonomisi, sağlıkta dönüşüm, tıbbileşme ve beslenme konularına yer verilmektedir. Ayrıca sağlık ve hastalık anlatıları, hapishane ve sağlık-hastalık ilişkisi, modern tıbba alternatif gösterilen sağlık ve hastalığa ilişkin meslek dışı yaklaşım, tamamlayıcı ve alternatif tıp konuları da kitapta okuyuculara sunulmaktadır. Sağlığın korunup geliştirilmesi bağlamında son yıllarda sık olarak vurgulanan sağlık riskleri ile sağlık ve ekonomi ilişkisi de kitapta yer almaktadır.
Ahmet Alkan, Aynur Toraman, Betül Sarı, Dilruba İzgüden, Elif Kaya, Emin Kaya, Feyzanur Alkan, Gaye Atilla, Hakan Değerli, Havvana Değerli, Hilal Akman Dömbekci, İpek Camuz Berber, İzzet Erdem, Kevser Sezer Korucu, Mahfure Pirol, Merve Kişi, Muazez Demir, Müjdat Yeşildal, Necla Yılmaz, Nezihe Tüfekci, Nuray Bağırsakcı, Özgür Yeşilyurt, Pınar Öke Karakaya, Rabia Fettahoğlu, Ramazan Erdem, Ramazan Kıraç, Ramazan Rüçhan Kaya, Rukiye Yorulmaz, Selin Kalender, Selma Doğanalp Çoban, Sümeyye Özmen, Yunus Emre Öztürk, Zuhal Kayar Bilimsel çalışmalara bakıldığında, ortaya konulan yaklaşımlar, onu üretenlerin öznel durumlarından bağımsız değildir. Bütün teoriler ve kavramsallaştırmalar sahiplerinin özel deneyimlerinden izler taşır. Bu açıdan bir konuya farklı pencerelerden bakan düşünürlerin ve düşüncelerin toplu bir şekilde incelenmesi değerlidir. Bu kitap da böyle bir gerekçeden yola çıkarak hastalık ve sağlığa dair sosyolojik perspektifli yaklaşımları olan düşünürleri bir araya getirmektedir. Bu amaçla farklı alanlardan ancak sağlık ve hastalık konularıyla ilgili olduğu düşünülen 49 isim üzerinde çalışılmıştır. Düşünürler; kısa hayat hikâyeleri, temel düşünceleri, sağlık ve hastalığa dair görüşleri şeklinde sistematik bir incelemeye tâbi tutulmuş, sağlık ve hastalık sosyolojisi ile ilgili farklı, zengin ve değerli bir bilgi ortaya çıkmıştır.
Abdulaziz Yılmaz İNSANIN YAŞAMI NE ZAMAN SON BULUR?
Tiyatro sanatçısı yaşlı bir danışanımla aramızda geçen şu diyalog bu kitabın da çıkış hikâyesini anlatıyor:
-Merhaba, hoş geldiniz efendim.
-Merhaba doktor, hoş bulduk.
-Nasılsınız?
-Ölmüş bir adam olarak yaşıyorum doktor.
-Efendim Allah sağlıklı ömürler versin, niçin ölmüş bir insan olduğunuzu düşünüyorsunuz?
-İnsan yaşamı ne zaman son bulur doktor?
-Son nefesini verdiği zamandır herhâlde.
-Hayır doktor, hayır! İnsan yaşamı yapacak bir şeyi kalmadığı zaman son bulur. İşte ben ruhsal olarak yaşadıklarımdan dolayı üretemez hâle geldim ve ben üretemediğim günü yaşamamış sayarım; bu da benim için ölüm demektir.
İşte bu kitap, tıpkı bu diyalogdaki gibi ruh sağlığı ile sağlıklı yaşama ve yaşlanma arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Yaşının elverdiği ölçüde üreten, yaşadığı topluma değer katmaya gayret eden ve bir hayat amacı için mücadele eden aktif yaşlıların sağlıklı bir şekilde yaş alacaklarını ve kendilerini ruhsal olarak daima daha iyi hissedeceklerini örneklerle dile getiriyor. Ruhsal iyiliği muhafaza eden aktif insanların sağlıklı yaşlanacağını anlatıyor. Onun için “Aktif yaşa genç kal!” diyor.
Yunus Ayyıldız Yaşlılık dönemi, bireyin fizyolojik, bedensel, zihinsel, sosyal kronolojik ve ekonomik açıdan birçok değişimin yaşandığı dönemdir. Yaşlanma, tüm canlılara özgü ortak yaşam dönemidir. Yaşlılık dönemi, insanın hayatının doğal bir evresidir. Yaşlılık, kayıp ve değişimlerin en yoğun olduğu gelişim dönemidir. Bu dönemde özellikle bakıma muhtaçlığın ortaya çıkması ile yaşlı bireyler yaşlı bakım kurumlarından yararlanmaktadır. Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerle birlikte çekirdek aileye geçiş, kadının çalışması, yaşlıların artık daha fazla kurum altında bakılmasına sebep olmuştur. Yaşlılar, daha çok yalnızlıktan ve aileleri tarafından ihmal edilmelerinden dolayı huzurevi yaşamını seçmeye zorlanmaktadırlar. Yaşlanmaya, eşin ölümüne, azalan gelir, artan sağlık sorunları gibi yaşlılığın getirdiği gelişim görevlerine uyum gibi yaşlı bakım kurumlarına yatışı yapılan bireylerde bu kurumlara uyum sağlama da bir ge-lişim görevidir. Bu uyumu destekleyen uygulamalar (eğitimler) yaşlılarımızın daha kaliteli bir yaşama adım atmaları için gereklidir. Yaşlı bakım kurumuna yatışı yapılan yaşlıların uyum sağlama becerileri, bu becerileri geliştirmek için verilen eğitimin uyum sağlamayı kolaylaştırıp kolaylaştırmadığının incelenmesinin bu kurumlara yerleşen yaşlılarımız için önleyici bir görev üstleneceğini düşünüyoruz. Ayrıca yaşlı bakım kurumlarına uyum sürecini desteklemek için “Uyum Becerileri Psiko Eğitim Programı” (YUBP) öneriyoruz. Son olarak da bu eğitimin uyum becerilerini geliştirmeye katkılarını tartışıyoruz.
Angela L. Coe Doğadaki saha çalışmalarında, Yerkabuğu şekillerini, fiziksel ve kimyasal özelliklerini ve çalışma yöntemlerini açıklayan ve inceleyen Saha Jeolojisi Çalışma Yöntemleri kitabı, jeoloji, jeofizik ve maden gibi yerbilimlerinin farklı disiplinlerinin yanı sıra malzeme, maden, inşaat, çevre ve coğrafya gibi bilim dalları için de temel kaynak niteliğindedir. Yerküremiz, aralarında sürekli etkileşim ve iletişim olan jeosfer, hidrosfer, atmosfer ve biyosfer alt sistemlerin bütününden oluşur. Dünya'mızda meydana gelen iç ve dış olaylar bu alt sistemlerin etkileşimi ve sürekli bir döngünün sonucunda meydana gelirler. Sıklıkla çevresel ve yaşamsal sorunlara neden olan sel, çığ, deprem, heyelan, volkanik patlamalar gibi olağan doğa olaylarının sahada gözlenmesi, görsel ve kolay anlaşılır olarak şekil ve fotoğraflar ile sergilenmesi önemlidir. Saha çalışmaları; volkanik püskürmelerin tahmini, sedimanter kayaçlar içerisindeki geçmiş iklim değişikliği kayıtlarının dönemlerini anlamak, dağ oluşum süreçlerinin anlamını çözmek veya mineral kaynaklarının yerini bulmak için Yerküre süreçlerini anlamamıza önemli katkı sağlayacaktır.
Yerkabuğu'nu oluşturan temel kayaç grupları, oluşum koşulları ve dağılımları farklı fiziksel ve kimyasal özellikler sunarlar. Jeolojinin temel konularından biri olan ve yerkürenin kabuk kesimini oluşturan magmatik, metamorfik ve sedimanter kayaları inceleyen kayaç bilimi fizik, kimya ve matematik gibi temel bilimleri kullanarak kayaçların oluşum koşullarını açıklar. Kayaç grupları, kendilerine özgü deformasyon yapıları ve petrografik dokuları ile diğer gruplardan kolayca ayırt edilebilir. Bu kayaçlar; Yerküre'de dağ oluşumu, deformasyon, başkalaşım ve yapısal jeoloji konularını anlamakta anahtar rol oynarlar. Bütün bu olayların sahada gözlenmesi ve değişik aletler ile birbirleri olan ilişkilerinin saha teknikleri ile saptanması son derece önemlidir. Kitap, Yeryüzü şekilleri ve olaylarının gelişim ve çevresel etkilerini güncel şekil ve fotoğraflarla destekleyerek özgün ve bilimsel nitelikte hazırlanmıştır. Bu kitap, Yerküre'yi jeolojinin temel kavramlarına odaklanarak incelemekte ve jeolojinin ana konularını çalışılmış örneklerle açıklamaktadır. Levha Tektoniği teorisi ile sismik olaylar ve yanardağ etkinlikleri, dağ oluşumu ve dağılımları gibi jeolojik süreçler günümüzde jeoloji haritaları, blok diyagramlar şekiller ile açıklanır. Bu kitap, bütün bu jeolojik olaylar sonucunda meydana gelen yeryüzü şekilleri verilerinin derlenmesi, ölçülmesi, haritalanması ve blok diyagramlarının nasıl yapıldığını anlatmaktadır.
Saha Jeolojisi Çalışma Yöntemleri kitabı; içinde yaşadığımız gezegenimizi daha iyi anlamak ve onunla birlikte uyum içinde yaşamayı öğrenmek için temel başvuru kitabı olarak, ilgilenenlerin yararlanmasına sunulmuştur. Yerbilimleriyle uğraşan, araştıran ve doğayı sevenlere eşsiz bir kaynak niteliğindedir.
Nisan Nur Çakır Temel Mevcut çalışma küreselleşmenin olumsuzluklarına yüksek yaşam kalitesi ile alternatif çözümler sunmayı amaçlayan sakin kentlerin çalışma yaşam kalitesindeki yansımasının nasıl olduğu sorusu ile doğurmuştur. Mega kentlerin hızlanması ve iş olanaklarının artması bu kentlere olan talebi arttırmış ve trafik sorunları, çevre tahribatı, iş stresi gibi hem çalışma hem de yaşam kalitesini olumsuz etkileyen sonuçlara neden olmuştur. Bu noktadan hareketle, bu ivmeye çözüm sunan ve daha yüksek bir yaşam kalitesine ulaşmayı hedefleyen Cittaslow felsefesinin çalışma hayatı kalitesine etkisini incelemek gerekmektedir. Öyle ki çalışma yaşam kalitesi bireyin genel iyilik hâlini ifade eder ve çalışanların tüm sosyal, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlar.
Buradan hareketle çalışma, 3 ana bölüm çerçevesinde oluşturulmuştur. Birinci bölümde, yavaşlık felsefesi ve Cittaslow konularına; ikinci bölümde çalışma yaşamı kalitesine; son bölümde ise saha araştırmasına yer verilmiştir. Bu çalışmanın ana araştırma sorusu sakin şehirlerdeki çalışanların çalışma yaşamının kalitesine ilişkin görüşleridir. Bu konu literatürde daha önce incelenmediği için çalışmada, nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik yöntem ve derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırma kapsamında Marmara ve Ege Bölgelerindeki 6 Cittaslow'da (Vize, Yenipazar, Taraklı, Akyaka, Yenipazar, Seferihisar), 38 katılımcı ile görüşme yapılmıştır.
Bu çalışmanın, sonuçları itibari ile geleceğe ışık tutması; telaşlı hayatlardan sıyrılarak tatlı bir sakinlikle çalışma hayatını iyileştirmesi umudunun okurları heyecanlandırması dileğiyle...
Abdulkadir Macit, Abdullah Kahraman, Arife Gümüş, Lütfi Sunar, Murat Çemrek, Muhammed Erkan Karabekmez, Nihat Erdoğmuş, Rahim Acar, Süleyman Güder. Covid-19 salgını dolayısıyla, en açık etkisini günlük yaşantımızda gördüğümüz kritik bir süreçten geçmekteyiz. Bu sürecin kısa ve uzun vadede farklı alanları etkileyecek sonuçları olacağını ya da genel olarak insanlığın gidişatı açısından ortaya çıkması muhtemel bazı gelişmeleri tetikleyerek öne alacağını öngörmekteyiz. Bu bakımdan Covid-19 salgını dolayısıyla bugünlerde yaşadıklarımız, insanlığın evrildiği istikameti
farklı alanlar itibarıyla değerlendirme yönündeki düşünme etkinliğimizi gerçekleştirmek üzere bizi her zamankinden daha acil bir şekilde göreve davet etmektedir. Dokuz makalenin yer aldığı bu kitap Covid-19 salgınının gelecek yıllarda hangi perspektifle gündem edilmesi gerektiğine dair bir birikim oluşturmayı ve bu birikimin akademik çalışmalarda daha yaygın bir şekilde kullanılabilir hâle gelmesine zemin teşkil etmeyi hedeflemektedir.
Nurullah Ulutaş 21. yüzyılda kapımızı hiç beklemediğimiz bir anda ve biçimde çalan COVID-19, bütün derinliğiyle yaşam konusunda bizi bir daha düşünmeye yöneltti. Milyonlarca insanın ölümü, sokağa çıkma yasakları, sevdiklerimizle aramıza giren mesafe, seyahat etme özgürlüğümüzün kısıtlanması; kendi yaşamını bir noktasından tekrar yakalayabilmek, devam ettirebilmek ve zamana değer katabilmek adına insanı, farklı motivasyonların arayışına itti. Belki de edebiyat, bu zamanda varlığımız üzerine girdiğimiz çetrefilli mücadeleyi anlamak ve üstesinden gelmek için çoğumuzun tutunduğu
ilk dallardan biri oldu. Bu çalışmanın yolculuğu böylesi bir dürtü ile başladı. Tarihi, insanlık tarihinin kadimliğine erişen salgın hastalıklar; aşka, ölüme, savaşa, bilime, dine, doğaya ve kente, “öteki”ne olan bakışımızı
nasıl etkiledi? Bu etkiyi edebiyat nasıl dile getirdi? Bu hastalıklar şekillendirmeseydi, bu edebî eserlerdeki duygular, bizi yine bu kadar etkiler miydi?
Nurullah Ulutaş, Salgın ve Edebiyat adlı kitabında; veba, kolera, verem, frengi, sıtma gibi hastalıklar çerçevesinde bu sorulara Decameron’dan Kolera Günlerinde Aşk’a, Büyülü Dağ’dan Ölüler’e kadar birçok romanın kapısını aralayarak cevap bulmaya çalışıyor. Yazar ayrıca sonu körlük ve insan dışı bir varlığa bürünme ile sonuçlanan distopik salgınların da peşine düşerek yalnızca geçmişin değil gelecek ve belirsiz olan zamanın yaşamı üzerine de çözümlemeler yapıyor.
Gül Dilek Türk İnteraktif sözlükler, oluşturdukları kültür ve aidiyet duygusu nedeniyle günümüzde sanal cemaatlere dönüşerek üyesi olan kullanıcılar üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Sosyal medya çağında interaktif sözlüklerin kullanıcılarına sunduğu prestij, sözlükleri bilrincil bilgi kaynağı hâline getirmektedir. Sözlükler, üyelerinin kanaatlerini sözlüğün baskın kanaatine uygun olarak oluşturmakta ve algılarını yönetmektedir. Sosyal medya sitelerinde ya da fiziki dünyada bu sözlüklerin üyesi olup, kendini bu sözlüklerin yazarı olarak tanıtan kullanıcılarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Diğer tüm özelliklerini bir kenara atıp, fiziksel hayatlarında bile bu kurgusal cemaatlerin bir parçası olmayı övünme aracı olarak gören kullanıcılar, elbette bu cemaatlerin tüm kültürünü de özümsemekte, bu prestiji ve tatmini kaybetmemek için kitle psikolojisi ile hareket etmekten sakınmamaktadır.
Türkiye’de sanal cemaatler; mizah kullanımı, trolleme, capsler gibi yaklaştırıcı fonksiyonları nedeni ile topluluk üyelerini birbirine yakınlaştırmakta, üstünlük fonksiyonu ile de alaya aldığı, mizaha konu ettiği kişi ya da gruplar üzerinden cemaate bağlılıklarını arttırmaktadır. Bu da ne yazık ki Osmanlı’da modernleşme ile başlayan kutuplaşmayı derinleştirmektedir.
Bu eser, “Türkiye’de kutuplaşma var mı? Ne zaman başladı? Kutuplaşma aktörleri kimlerdir? Kutuplaşmanın geldiği nokta nedir? Sosyal medyanın ve sanal cemaatlerin kutuplaşmaya etkisi nedir?” gibi sorulara yanıt arayanlar için yararlı bir kaynak olacaktır.
Gülcan IŞIK Toplumsal hareketleri incelemek, öncelikle bizi bu hareketlerin neden önemsendiği sorusuna götürür. Öyle ki, günümüzde kültürel kimliklere dayanan ve bunlar üzerinden yükselen “yeni” toplumsal hareketlerin demokrasiyi de geliştireceği kabulü, eskinin sınıf tabanlı toplumsal hareketlerinin de artık tamamen sona erdiğini göstermektedir. İşte bu süreçte sınıf aidiyeti taşımadığı belirtilen insan hakları, feminizm, ekolojik denge, savaş karşıtlığı ve nükleer karşıtı gibi pek çok toplumsal hareketin toplumsal bir güç olarak da gündeme geldiği gözlenmektedir. Öte yandan yeni iletişim teknolojilerinin merkezinde yer alan internet ve sanal eylemler, yasal düzenlemelerin uygulanmasında yeterince özgür olunmadığı durumlarda bir alternatif örgütlenme ve tepki gösterme ortamı haline gelme potansiyeli taşımaktadır.
Sanaldan Sokağa Toplumsal Hareketler, yeni toplumsal hareketler için alternatif medyanın önemini öncelikle konunun kuramsal yaklaşımları çerçevesinde geniş dökümünü sunarak ele almaktadır. Ardından yeni toplumsal hareketler kategorisinde en ön sırada yer alan çevre hareketlerinden nükleer santraller karşıtı hareketin pratik dökümünü, bugün Türkiye'de bu hareketi internet medyasından organize eden ve en üst oluşumlardan biri olan Nükleer Karşıtı Platform ve Küresel Eylem Grubu ve bunların sosyal medya ağı facebook üzerinden vermektedir. Bu noktada eser, toplumsal hareketler ve medya bağımlılığını da gözler önüne sermektedir.
Tansel TÜRKDOĞAN Bu kitap, bir sanat tarihi kitabı değildir. Kitap, sanat tarihi disiplini metodolojisi ile oluşturulmadığı gibi, sanatın tarihinin “resmi” kronolojisinden çok sanatın “öteki” dinamikleri çerçevesinde algılama pratiği olarak okunmalıdır. Modernizm'in eksik bıraktığı veya ısrarla görmezden geldiği gölge alanlara bakmaya çalışan, sanatı yüzyıllar boyu sadece belirli toplumsal dinamiklerle ve ağırlıklı olarak artistik dinamiklerle okuma ve ifade etme pratiğinin yerine, yeni bir okuma pratiği önerisi niteliği de taşımaktadır. Girilmesi yasak olan, ihmal edilen veya görmezden gelinen alanların, politikanın, ekonominin, sosyolojinin metodolojilerini kullanan, roller çalan, sorgulayıcı bir anlamda zorlayıcı hatta yapısökümcü ve bazen yıkıcı bir tavır ile sanatın seyrini anlama ve anlamlandırma çabasıdır bu kitap.
Bu okumalar bizi nereye götürür? Acaba 'Yeni bir Sanat Tarihi' buradan yola çıkılarak oluşturulabilir mi? Elinizdeki bu kitap, bu tartışma alanlarının, sorularının yanıtları üzerine düşünen bir çalışmadır.
Rasim Başak Geçmişten günümüze estetik alanındaki tartışmalar temelinde sanat, estetik haz ve bağlantılı konuların incelendiği bu kitap; estetik alanına ait önemli başlıklar ve Batı felsefi geleneğinde yaygın bilinen konularla birlikte Uzak Doğu, Budizm ve Musevilik temelli estetik anlayışları ve Darwinci güzellik kuramını da kapsamaktadır. Kitapta; din, felsefe, ideoloji, bilim ve evrim bağlamlarında ele alınan büyük düşünürlerin görüşleri ile geçmişten günümüze estetik teoriler doğrultusunda sanatın nasıl bir serüven geçirdiğinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Kitabın içeriği, sanat tarihi ve sanat eleştirisi öğrenmeden önce düşünsel bir altyapı oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Geleneksel sanat anlayışları ve estetik tartışmaların ötesinde modernizm ve sonrası yaklaşımların da anlaşılması için gereken teoriler incelenmiştir. Bu kitabın; güzel sanatlar, tasarım, moda, müzik, mimari gibi çeşitli sanat alanlarında eğitim alanlara, ressamlara, sanat eğitimcilerine; felsefeye, estetik alanına ve sanata ilgi duyanlara; sanat eserlerini, estetik teorileri ve tasarım anlayışlarını anlamak isteyenlere yardımcı olması ve katkı sağlaması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, Estetik, Sanat Felsefesi ve Sanat Eleştirisi gibi derslerde ders kitabı ve yardımcı kaynak olarak kullanılabilir.
Hakan Şarkdemir Parodinin soy kütüğünü araştırma çabası, bizi ister istemez sanatın kökenine dair temel bir tartışmaya doğru çeker. Orada bütün sanatların özünün, insan doğasında temellenen taklit içtepisine dayandığını fark ederiz. Kökenini "kendilik"te, "kendini ikiye çoğaltmak"ta bulan sanatın ülkesinde düşünce, özgürce kanat çırpar. Orada sanat olan ile olmayanın birlikteliğine şahit oluruz. Her ikisi, özgür oyunda yurt tutar. Eser, birbiri üzerinde tahakküm kurmaya çalışan bu iki karşıt unsurun birlikteliğinden doğar. Madde ile biçim arasındaki dengeden türeyen eser, taklit edilenden öte bir şeyi düşünülür/duyulur kılar; başka olanı ifşa eder.
Hipponaks, Hegemon, Aristofanes gibi şairlerden bugüne dek geleneği temellük ederek çağın ethosuna yerleşen, taklit ettiği şeyi dönüştürürken başka olanı açığa çıkaran parodi, yalnızca edebi eserin değil bütünüyle estetik üretimin yakıtı hâline gelir. Baudelaire'in flâneur'ü gibi parodist de, çağdaş sanatın bütün pasajlarında gezinir. Kültürün habitus'una açılan bütün mecralar, parodistin stüdyosu (studium) olup çıkar. Şiirde, müzikte, sinemada, görsel sanatlarda, mimaride, hatta felsefede kurucu ve yıkıcı bir güç olarak iş gören parodik imgelem, en entelektüel verimlerden kitle kültürüne kadar uzanan geniş bir sahaya nüfuz eder.
Okan Yaşar Bu kitap; Ekonomik Coğrafyanın bir alt disiplini olan Sanayi Coğrafyası çerçevesinde Türkiye imalat sanayinin sektörel incelemesini, güncel veriler ışığında kaleme alan özgün ve bilimsel bir çalışmadır. Eserde, Sanayi Coğrafyası perspektifinden Türkiye'de sanayinin kuruluş yerini belirleyen faktörler, sanayinin kuruluşu ve gelişimi, imalat sanayinin yapısı ve özellikleri, sektörel bazda coğrafi dağılışı ve bazı imalat sektörlerde görülen kümelenme ve kümelenme eğilimleri ele alınmaktadır. Ardından Türkiye'de imalat sanayii; dokuz ana sektör kapsamında, 38 alt sektör bazında Sanayi Coğrafyası metodolojisi çerçevesinde değerlendirilmektedir. İmalat sanayii alt sektörleri; sektörün tanımı ve kapsamı, tarihçesi, hammadde temini, sektörün gelişimi ve üretim, coğrafi dağılış ve kümelenme, ihracat ve ithalat durumu, yaşanan sorunlar ve öneriler çerçevesinde yedi alt başlıkta analiz edilmektedir. Bu çalışma ile Türkiye'de imalat sanayii alt sektörleri, temel göstergeler çerçevesinde analiz edilerek her bir sektör için iyileştirme ve geliştirme çalışmalarında kullanılabilecek bir envanter ve öneriler dizisi, Sanayi Coğrafyasının araştırma ilkeleri temel alınmak suretiyle ortaya konulmuştur.
Bu kitabın, başta Eğitim Fakültelerinin Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı ile Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı lisans programları, Edebiyat Fakültesi ile İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesinin Coğrafya bölümleri lisans programlarında öğrenimlerini sürdüren öğrenciler; aynı programlara ait lisansüstü düzeyde öğrenimlerine devam eden öğrenciler; çeşitli disiplinlerde Türkiye İmalat Sanayii dersini alan öğrenciler; bu alanda bilimsel çalışmalar yapan araştırmacılar ve akademisyenler için kaynak eser olması beklenmektedir.
Mehmet Ziya Sanayi Tarihi (Tarih-i Sanayi) “İhtifalci” Mehmed Ziya Bey’in kaleme aldığı sanayinin doğuşunu, antik medeniyetlerden önce İslâm medeniyetine, oradan da Batı medeniyetine geçiş macerasını bir Osmanlı aydının gözlemiyle anlatan, Osmanlı Devleti’nin sanayi ve teknoloji tarihini merak edip öğrenmek isteyen herkesin kütüphanesinde bulundurması gereken bir başvuru kitabı. Mehmet Ziya Bey, yaşadığı dönemde İstanbul'da zor şartlar altındaki halkın moralini düzeltmek, kendine güvenini artırmak için Türk tarihinin önemli olayları veya kişileri için birçok ihtifaller düzenlemiştir.
M. Tayyip Okiç - Yusuf Ziya Yörükân Sarı Saltuk Meselesi, Türkiye’de Sarı Saltuk konusundaki öncü metinleri bir araya getiren bir kitap. Ülkemizde Sarı Saltuk konusunda yapılan ilk çalışmalar niteliğindeki bu makaleler gerçek bir beyin fırtınası. Sarı Saltuk ve bir fetva etrafında başlayan tartışma bize büyük bir birikim olarak yansıyor. 1952 ve 1953 yıllarında Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi’nde yayımlanan üç makale özellikle 1990’lı yıllardan sonra yeni bir ivme kazanan Balkanlar’da İslâm mirasına dair literatür açısından oldukça önemli metinlerdir. 1990 sonrası ülkemizde Balkan araştırmaları yeni bir ivme kazanmış, Balkan Savaşları’nın yüzüncü yılına doğru belirli bir birikime ulaşmıştır. Bu makaleler, Balkanlar’da İslâm’ın öncü kimliğini temsil etmesi ve hâlihazırda adına yaptırılan tekke ve türbelerin yoğun ziyaretlere sebep olması dolayısıyla Sarı Saltuk’un efsanevi şahsiyetine ilişkin ileri sürülen tezler bakımından ilmî hüviyeti haiz en önemli metinlerdir. Ülkemizde son dönemlerde Sarı Saltuk üzerine yapılmış bazı çalışmalardan bahsetmek mümkündür, ancak her ikisi de alanlarının erbabı olan Prof. Dr. Muhammed Tayyip Okiç ve Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükân’ın kalemlerinden, belirli bir cedelleşme çerçevesinde olsa da Sarı Saltuk meselesini okumak bir bilinç tazelenmesine yol açacaktır.
Hüseyin Uyar, Özlem Demir Birden yazdığı e-postayı “Bir hafta daha süre istiyoruz.” diye değiştirdi ve üzerinde düşünmeye fırsat vermeden gönderdi. “Umarım süre vermezler de konu kapanır.” diye içinden geçirdi. Bu karmaşık duygular içinde beş dakika hiçbir şey yapmadan öylece oturdu. Tam da kalkıp kahve almaya karar vermişti ki, e-postasına cevap geldi.
“Talebiniz olumlu bulunmuştur.”
Ve sarkaç tekrar salınmaya başladı…

Yirmi birinci asra eşlik ederken ömür
Zıtlıklar birikmekte gölgesinde uyumun
Sözlerle ağırlaşan çetrefilli durumun
Bıraktığı izleri karadan daha kömür

Oysaki ruhumda bir ay ışığı, hep özgür
Parmaklarımla verdim şeklini ıslak kumun
Duvardaki silüet, alevinde bir mumun
İçimdeki coşkuya eşlik etti, saf ve hür…
Alpaslan ÖZERDEM Eski savaşçıların silahsızlandırılması, terhisi ve topluma yeniden entegrasyonu (STyE) uluslararası barışinşası uygulamalarının temel prensiplerinden ve aşamalarındandır. Öyle ki barışinşasının başarısını veya başarısızlığını anlamak için ilk bakılan kriter söz konusu savaşçıların silahsızlandırılıp topluma entegre edilebilme dereceleridir. Savaştan etkilenmiş ülkelerde çatışmanın sonlandırılması ve düşmanlıkların dindirilmesi beraberinde, normal bir hayat sürdürmek için gerekli imkan ve yeterliliklerden yoksun eski savaşçı yığınları getirmektedir. Bu eski savaşçıların silahsızlandırılarak topluma kazandırılmaları konusunda gösterilen başarısızlıklar çatışmanın yeniden alevlenmesine kadar gidebilecek sonuçlar doğurabilmektedir. Bu noktada StyE tüm barışinşası çalışmalarında üzerinde çokça durulan bir aşama olmaktadır. Elinizdeki bu kitap da konuyu Afganistan, Kosova, El Salvador ve Sierra Leone örnek olayları çerçevesinde planlama, uygulama ve etkinlilik noktalarında karşılaştırmalı olarak incelemekte ve çıkarılabilecek dersleri ortaya koymaktadır. Konunun Türkiye açısından önemine binaen kitap İngilizce aslından Türkçeye çevrilmiştir.
Alper Ekmekcioğlu “Blackwater Başçavuş ise MPRI General’dir.” (Trifkovic)
“Ücretlerimizin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, hapishanede yaşamayı deneyin.” (Executive Outcomes)
“KBR şirketi ortaya çıktığında, birlikler sıcak duş alacaklarını, temiz tuvalet kullanacaklarını ve satranç oynayabileceklerini bilmektedir.” (Chatterjee)
“Eğer Executive Outcomes’u istiyorsanız, MPRI’i istemiyorsunuz demektir.” (Harry Ed. Soyster)
“Bir çek yaz ve savaşı bitir.” (Doug Brooks)
“Şirket savaş ya da barış durumuna kendi inisiyatifi ile karar verir; herkes için adaleti sağlar; …koloniler kurar, tahkimatlar oluşturur…” (Universal Dictionary’nin Hollanda Doğu Hindistan Şirketi Hakkında Yorumu)
“Para yoksa İsviçreli de yok” (Anonim)


N. Hadden Douglass Çeviri: Özgür Yurttutan, Yener Özen Bu çalışma; Saygı ve Sorumluluk Eğitimiyle ilgili çeviri bir kitaptır. Bu konuda çalışanların faydalanabileceği pek çok bilgi içermektedir. Saygı ve Sorumluluk bilinci gelişmiş bireylerin yetişmesine katkı sağlayacağını düşünerek sizlere sunuyoruz.
Mehmet Zeki AYDIN Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var.
Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerimizin farkındalıklarını arttıracak, problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.
Bu kitaplarımızda öğrencilerinize fotokopi vererek uygulayabileceğiniz birçok etkinlik bulacaksınız.
Eğitimcilerimize kendi ilgi ve yeteneklerine etkinlik çeşidi seçme imkânı sağlayan setimizde çeşitli başlıklar var. Bunları; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana’dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, Ölçme Değerlendirme testlerinin yanında Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de yer almaktadır.
Cenker Korhan Demir Terörizmin ortaya çıkışını antik çağlara kadar götürmek mümkün olsa da, bu sorunun akademik çalışmaların konusunu oluşturmaya başlaması ancak 20'nci yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. Uluslararası alanda yaygın olarak görülen bu eğilim ülkemizi de etkilemiş, terörizm sorunun anlaşılması ve çözümüne yönelik son yıllarda artan bir şekilde bilimsel anlamda çaba gösterilmeye başlanmıştır. Fakat ülkemizdeki akademik çalışmalarda Türkiye'ye özgü soruna odaklanılarak genel olarak bir terörist örgütün ayrıntılı olarak incelendiği dikkat çekmektedir. Bu kitap, Avrupa ülkelerinde benzeri motivasyonlara sahip örgütlerin neden ortaya çıktıkları ve ilgili ülkelerin bunlarla nasıl mücadele ettiklerini karşılaştırmalı olarak analiz ederek, mevcut yazına katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Sebeplerinden Mücadele Yöntemlerine Etnik Ayrılıkçı Terörizm: PIRA, ETA, PKK başlıklı bu eser, güvenlik ve terörizm alanında çalışan araştırmacılara olduğu kadar konuya ilgi duyan kamuoyunun da faydalanabileceği bir kaynak niteliğindedir.
Merve Özdemir İrade kavramı birçok disiplin tarafından ele alınan ve günümüzde de bir tartışma alanı olarak varlığını devam ettiren konulardan biridir. Geçmişten bugüne dek insan üzerine düşünmenin bir parçası olarak ele alınan irade, insanın neye göre eylemlerini gerçekleştirdiğini, bu eylemleri gerçekleştirirken özgür olup olmadığı gibi soruların temelinde bulunmaktadır. İnsanın iradesinin var olup olmadığı, varsa mevcut koşullardan bağımsız işleyip işlemediği ise siyasal iletişim bağlamında bu kitapta ele alınmaktadır. İrade kavramını tarihsel bağlamıyla ele alan bu kitap, seçmen iradesinin anlaşılmasında büyük bir rol oynamaktadır. Elinizdeki kitap siyasal alanda “irade” kavramını anlamaya yönelik önemli veriler sunmaktadır.
Selim Erdoğan Her sabah kalbini öperek ancak uyanabildiğim anneannemin
“demek bir zamanlar bu oyunun içinde biz de varmışız be oğul”
ağıtına karşılık “he ya, o oyunda biz de varmışız be anneannem”
derken ondan bana tevarüs eden hayat omuzlarıma
birkaç saka kuşunu kondurmuştu bile.
Anneannem içinse perde açılmış ve başlamıştı sekerat
Yaşar BEDİRHAN Hiçbir millet kurmuş olduğu medeniyeti, yalnızca kendi siyasi ve coğrafi hudutları içinde yaşatmak istemez. Her topluluğun mukadderatında, mevcut ve gelecek milletlerin nâm ve hesabına deruhte edilmiş müşterek bir hisse vardır.
Selçuklu sultanları için, insanlığın eski medeniyet merkezlerinden biri olan Kafkasların Türklüğe açılması, gelişigüzel ve maksatsız bir istilacılık hareketi değildi. Belki iyi planlanmış ve hesap edilmiş bir millî-dînî planın kutsiyet ve cihat damgası taşıyan şuurlu neticesiydi.
Onun içindir ki, İmparatorluğun ilk büyük sultanları Orta Asya bozkırlarından akan Müslüman Oğuz boylarını, bazen büyük kumandanlar idaresinde bazen de bizzat kendi komutaları altında, Kafkasları ele geçirmek için yönlendirmişlerdi.
Cânip Kocaoğlu Sünni İslam'ın muhafazakâr ve bağnaz bir kolu olan Selefîlik, çağdaş İslam düşünce anlayışına ters düşmesi ve küresel jeopolitik düzen üzerinde oluşturduğu kaotik etkisi nedeniyle son yıllarda çokça araştırılan bir konu hâline gelmiştir. Başlangıçta, erken İslam döneminin saf uygulamalarına geri dönme arzusunda kök salmış olan Selefîlik, zaman içinde farklı yorumlarla gelişerek bölgesel ve küresel etkilere yol açmıştır. Selefîliğin modern dünyadaki karmaşık rolünü anlamak için tarihsel kodlarını ve bölgesel etkilerini anlamak önemlidir.
Selefîlik anlayışı; tarihsel, kültürel ve jeopolitik faktörlerin etkisiyle bölgelere göre değişir. Suudi kraliyet ailesi ile aşırı muhafazakâr Vahhabi din adamları arasındaki ortaklığın, Selefîliğin küresel alanda yayılmasında önemli bir etkisi oldu. Suudi Arabistan'daki dinî yapı, Selefîlikle benzerlikler taşıyan Vahhabi öğretilerinin yayılmasını destekledi. Suudi Arabistan'ın mali kaynakları; camilerin, dinî okulların inşasına ve Selefî edebiyatın dünya çapında yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Bu kitap, Selefîlik inancının tarihsel süreci ve temel bazda doktrinleri hakkında detaylar vermektedir. Suudi Arabistan'ın Selefîlik üzerine geliştirdiği politika, bölge ülkelerinde de etkilerini göstermektedir. Yine bu çalışma Suudi Arabistan'ın dinî ideolojisi olan Selefîliği, rejimi ve hanedanlığı ayakta tutmak için dış politika aracı olarak nasıl kullandığından bahsetmektedir. Özellikle Suudi Arabistan'ın çevresinde Şii Hilali olması ve kendi petrol bölgelerinde Şiilerin yaşaması Suudi rejimi üzerinde güvenlik kaygıları yaratmaktadır. Suudi yönetimi, bu bağlamda, bölgenin güç dengelerine dikkat etmekte ve yaşanan gelişmeleri mezhepsel bakış açısıyla değerlendirmektedir. Suudi Arabistan Devletinin Selefîlik inancını İslam ülkelerine nasıl yaymaya çalıştığını ve bunu hangi kaygılarla yaptığını açıklamaya çalışmaktadır. Ayrıca küresel anlamda etkileri olan; radikal, cihadi, selefî örgütlerin hangi düzlemde geliştiği üzerinde durulmaktadır.
Aydın Bayram, Bekir Altun, Bilal Kartal, Daniya Shakimanova, Fatiha Bozbaş, H. Merve Çalışkan Başer, Mehmet Çelenk, Mehmet Emin Günel, Meliha Köse, Nizamettin Çelik, Nurullah Çakmaktaş, Osman Dertli, Yakup Uzun Selefilik, İslam düşünce geleneğinin en köklü ekollerinden birisidir. Erken dönem İslam toplumundan günümüze kadar taşınan bu miras, İslam düşüncesinin en muhafazakâr alanı olarak kabul edilmektedir. Hz. Peygamber, sahabe ve tebeu't tâbiîn dönemlerinin uygulamaları etrafında özgün bir epistemoloji inşa eden Selefilik, sınırlı bir zamanı kutsallaştırarak ve mutlak bir örneğe dönüştürerek var olagelmiştir. Selefilik, bu daraltıcı ve indirgemeci metodu sebebiyle kendi dışında kalan kelam, tasavvuf ve felsefe metotlarını reddetmiş ve bunları gayr-i islami bir
bidat olarak görerek onlarla mücadele etmiştir. İslâm kültürünün fetih ve kültürel temaslarla genişlemesiyle beraber Selefilik dar bir havzada seçkin bir grubun, bahusus hadis ulemasının, tutumu olarak devam etmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında Muhammed b. Abdülvehhâb'ın Suud kabilesinin mali ve askerî desteğiyle Hicaz Yarımadası'nda başlattığı tecdit hareketi modern dönem Selefiliğinin miladı olarak kabul edilir. Petrolün servet değerinin gelişmesiyle beraber modern Suud Krallığı, Selef iliğin en büyük finansörü ve propaganda merkezine dönüşür. Global emperyalizmin Doğu ve İslam dünyasına yönelik siyasetlerinin gelişmesiyle oluşan tepkisel hareketlerin bünyesine Selefi bir neşve almasıyla beraber Cihadi Selefilik birçok yerde görünür hâle gelir. Sovyetlerin Afganistan'ı işgali, 11 Eylül sonrasındaki ABD güdümlü ikinci Afganistan işgali, 1990 Körfez Savaşı, Somali'ye yönelik Batı operasyonları, 2003 Irak işgali ve 2010 yılının sonlarında başlayan ve günümüze kadar devam eden Arap Baharıyla beraber Selefilik ve Selefi örgütler, İslâm dünyasını aşıp global bir siyaset ve krize doğru evrildi.
Abdullah Bağdemir, Ayşe Kılıç Cengiz, Başak Bitik, Bernt Brendemoen, Birsel Karakoç, Cennet Altundaş, Deniz Abik, Emine Yılmaz, Fatma Sabiha Kutlar, Fazile Eren Kaya, Ferruh Ağca, Furkan Öztürk, Gisela Procházka Eisl, Hasan Güzel, Hasan Hayırsever, İ. Ahmet Aydemir, İ. Hakkı Aksoyak, Işıl Aydın Özkan, Klaus Kreiser, Koray Üstün, M. Sabri Koz, Marcel Erdal, Mevlüt Erdem, Mikail Cengiz, Nesrin Bayraktar Erten, Nuran Tezcan, Nurettin Demir, Nurtaç Ergün Atbaşı, Peter Zieme, Robabeh Taghizadehzonuz, Rysbek Alimov, Şaban Doğan, Sema Aslan Demir, Serdar Erkan, Şule Pfeiffer Taş, Uğur Altundaş, Zafer Önler 2017 yılında aramızdan ayrılan Prof. Dr. Semih Tezcan’ın anısına hazırlanan bu kitapta, yolu bir biçimde onunla kesişmiş meslektaşlarının ve öğrencilerinin Tezcan’a armağan olarak hazırladıkları yazılar bir araya getirilmiştir.
Kitapta; Semih Tezcan’ın yaşam öyküsü, çalışma alanları ve yayın listesinden sonra toplam 37 yazı, ölümünün ardından yazılanlardan seçmeler ve fotoğraflar yer almaktadır.
Prof. Dr. Semih Tezcan’ın çalışmaları arasında doktora tez alanı olan Eski Uygurcanın, keşfinde önemli katkılarının bulunduğu Halaççanın, yoğun mesai harcadığı Eski Anadolu Türkçesi yazmalarının filolojik incelenmesinin ayrı bir yeri vardır. Tezcan; Eski Uygurca Yazmalar, Kutadgu Bilig, Dede Korkut Kitabı, Süheyl ü Nevbahâr, Kelile ve Dimne, Evliya Çelebi Seyahatnamesi gibi Türk dili, Türk edebiyatı ve kültürünün kilometre taşı durumundaki tarihî metinlere yoğun zaman ve emek harcamıştır. Ayrıca ilgi duyduğu dönemlere ait metin yayınları hakkında da ayrıntılı değerlendirmeler yazmıştır. Kitapta yer alan yayın listesinde de görüleceği üzere köken bilgisi ve Azerbaycan Türkçesiyle de yakından ilgilenmiştir.
Araştırma yazılarının Prof. Dr. Semih Tezcan’ın çalışma alanları veya doğrudan Semih Tezcan’la ilişkili olması arzu edilmiştir. Ancak bu tür bir kitapta bekleneceği üzere anısı yaşatılmaya çalışılan bir bilim insanına sunulan her yazı değerli bulunmuş ve kitaba alınmıştır.
Kitabı, Türkoloji dünyasına ve Prof. Dr. Semih Tezcan’ın değerli anısına saygıyla sunuyoruz.
Hüseyin Batuhan Bu eşsiz eser, Hüseyin Batuhan’ın Batıda Tolerans Fikrinin Gelişmesi adlı kitabı ile daha önce kendisinin kitaplaştırmadığı, içten içe tolerans konusunu işlediği, toleranssızlığın (hoşgörüsüzlüğün), fanatizmin, akıl ve bilim-dışılığın her türlüsünün modern mantık, özellikle semiyotik açısından bir tahlilinin yapıldığı yazılarını bir araya getirmek amacıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan bu kitapta Hüseyin Batuhan’ın semiyotik ile ilgili yazıları tolerans ile ilgili fikirlerine giriş niteliğindedir.
Kitap üç kısımdan ve bir de ekler kısmından oluşmaktadır. Batuhan’ı genel ve özel yönleriyle tanıtmaya çalışan birinci kısım, Turhan Yörükan tarafından kaleme alınmıştır. İkinci ve üçüncü kısımlar ile Batuhan’ın kitabına hazırlık olmak üzere belirlediği ve yaptığı ön çalışmaları örneklemekte olan ekler, onun yazılarını bir araya getirmektedir.
Bilgeson Kaderini, ne istediğin yaratır. Hiçbir şey tesadüf eseri tezahür etmez. Kırmızı halı üzerinde önce arzuların yürür; sonra da arzularının peşine takılan, kaderini yaratır… Arzularını eğitir, korkularını koşulsuz sevgiye dönüştürürsen kaderin de doğruluk kadar hazine değeri taşır. Arzularını etkileyip dönüştürebilmek, iradenin nefsin üzerindeki karizmatik gücüdür. Senin için anlamı olmayan şeylerden uzaklaşmak, hayatında en çok anlam yüklediğin şeylerle yüzleşmekten kaçınıp gerçekliğini inkâr etmektir. Peki ya senin gerçek benliğinle yüzleşmeye cesaretin var mı? Bu hikâye, kendine yabancılaşmış kişilerin gerçek benliğiyle yüzleşip muhteşem potansiyelini keşfetme arayışına çıkıp umuda sarılanların hikâyesi... Çıktığı yolda başına gelen olaylar acı verse de düşse de yaralansa da etrafındaki gerçekleri kabullenip kendini yeniden yapılandırarak anlamaya, tam olma şansını dönüşümlere kapı aralayarak kazanmaya çalışan bütünün yolculuğu…
Sema Eroğlu Özek Seneca’ya göre felsefe hayata karşı bizi hazırlarken, aynı zamanda bizi ölüme de hazırlamaktadır. Yaşamın içindeki ölüm bütün canlıların yazgısıdır. Felsefeyle kendimizi hayata hazırlarsak ne yazgımız olan ölümden korkarız ne de yaşamı yadsırız.
Bilal Karabulut Prof. Dr. Bilal Karabulut, gerek Türkiye'de gerekse ABD'de yayınlanan kitapları ile milyonlarca insanın hayatına dokunmuş bir yazar. Bu kitap, hayatının anlamını yitirmiş bir insanın yeniden doğuşunu anlatmakta. Yazar; metaforlar, öğretiler ve ikilemlerle örülü bir anlatım tarzı ile Hegel'in diyalektiğini, sonsuz diyalektik (aperion dialectic) şeklinde yeniden formüle ederek kullanmaktadır.
Sürükleyici ve keskin dönüşleri olan bu romanı tek solukta okuyacaksınız. Yazar, yeniden doğuşun mümkün olduğunu, insanın yaşadığı hayata mahkûm olmaması gerektiğini çok net bir anlatımla ortaya koymaktadır. İç barışınızı bozan insanlardan, içine düştüğünüz sarmal rutinlerinden ve en önemlisi hayatınızı anlamsızca tüketmekten yorulmadınız mı? Yeni bir hayat mümkün, gerçekten mümkün…
Ali Yoksuz Senin İçin Reddedilmiş Flexible Şiirler (Şiir)
Ali Yoksuz
Sezin Seda Altun Türk şiirinde biçim meselesi, şairlerin biçim konusundaki tutumları ve yenilik arayışları, akademik literatürün daimî tartışma konularındandır. Tanzimat dönemi Türk şiirinde çoğunlukla divan şiiri nazım biçimlerine bağlı kalınarak yeni içerikler işlenirken söz konusu şiir biçimlerinden kesin bir kopuşun yaşanması ve Batı şiirinden alınan şekillerin yaygınlaşması, Servet-i Fünûn edebiyatıyla gerçekleşmiştir. 20. yüzyıl Türk şiirinde ise biçim, bir yandan gelenekten beslenirken bir yandan da geleneğe karşı çıkan zihniyetin yansıma alanı hâline gelmiştir. Servet-i Fünûn edebiyatından başlayarak Garip Hareketi’nin yerini İkinci Yeni'ye bıraktığı 1950 yılına dek ortaya konmuş eserler üzerine detaylı bir inceleme sunan bu araştırma, bakışını hem eserlerin kaleme alındığı dönemlerin toplumsal ve siyasi atmosferine hem de şairlerin bireysel yönelimlerine çevirerek şiirde biçim meselesine ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Yeni Türk şiirinde biçim arayışlarının nazım biçimleri üzerinden okunmasını ve dönemler arası karşılaştırmalarla biçimsel eğilimlerin ortaya konmasını hedefleyen bu çalışmanın, öğrencilerin ve şiire ilgisi olan tüm okurların yararlanabileceği bir kaynak olmasını umuyoruz.
Filiz GÜRER YÜCEL Ses bilgisi ve akustik, hem fizik hem de müzik disiplinlerinin ortak konusudur.
Müzik disiplininde ses bilgisi ve akustik başlığı altında ele alınan
doğuşkan, doppler etkisi, akustik rezonans ya da vuru gibi birçok konu,
aynı zamanda fiziğin de konuları arasında yer alır. Biraz daha ileri gidersek,
müziğin tüm konularının fiziğin içinde yer aldığını ve hatta müziğin, fizik
biliminin bir dalı olduğunu söyleyebiliriz.
Müzik ile fizik arasındaki bu sıkı ilişkinin müzik disiplini açısından
önemi, ülkemizde maalesef yeterince anlaşılamamıştır. Müzik eğitimi alan
öğrencilerin, müzik ile fizik arasındaki bu ilişkinin farkında olmalarının ve
temel düzeyde de olsa fiziği kavramalarının, müziğe daha farklı bir açıdan
bakmaları konusunda onlara oldukça yararlı olacağı düşünülmektedir. Örneğin;
bu sayede enstrümanları yapısal olarak daha iyi tanıyabilirler, yeni
bir enstrüman alırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini daha iyi bilirler,
salonları akustik açıdan birbirleriyle kıyaslayabilirler ya da enstrümanların
frekans aralıklarını dikkate alarak konserde müzisyenlerin yerleşim planını
daha doğru yapabilirler.
Lütfi Sunar, Büşra Bulut Son zamanlarda dünyada ve Türkiye'de yaşanan gelişmeler düşünce tarihi çalışmalarına hız kazandırmış ve bu tartışmaları merkeze taşımıştır. İslamcılık da, Türkiye siyasal ve düşünsel hayatının en canlı alanlarından birini teşkil etmektedir. İslamcı düşünce üzerine yapılan tartışmalar ve yayınların sayısındaki artış ve ilgi, çalışmaların niteliğini belirlerken aynı zamanda kaynakların da çeşitlenmesine imkân tanımıştır. Bütün siyasal görüşlerde olduğu gibi İslamcı düşüncede de matbuat ve neşriyat önemli bir yer tutar. Bu alandaki fikir toplulukları kendi mesajını geniş kitlelere ulaştırmak için yayıncılık faaliyeti yapmıştır. Bu anlamda İslamcılığın tarihini anlamak için matbuatın tarihini anlamak gerekir.
İlmi Etüdler Derneği (İLEM) tarafından 2013 yılında hayata geçirilen İslamcı Dergiler Projesi (İDP), İslamcılık düşüncesine ve üzerine yapılan tartışmalara yeni bir boyut kazandırmak ve İslamcılık düşüncesinin en önemli birincil kaynağı olan dergiler vasıtasıyla İslamcılığa dair meselelerin yeniden düşünülmesine katkı sağlamayı amaçlamıştır. Proje kapsamında bu dergiler arşivlenmiş ve dijital olarak ulaşılabilir hale getirilmiştir. Basılı kaynağın ulaşılabilir hale gelmesi bu alandaki söz, eylem ve olgunun tespiti, izahı ve karşılaştırması bağlamında büyük bir alanı aydınlatmıştır. İDP Sözlü Tarih çalışması bu alanı daha da genişleterek, basılı kaynaklara hayat veren aktörlerin kişisel tanıklıkları üzerinden dönem araştırmalarını renklendirmiş ve çeşitlendirmiştir. Elinizdeki bu kitap sözlü tarih kapsamında 34 kişiyle yapılan görüşmeleri içermektedir. 34 ayrı ismin tanıklıklarını anlattıkları bu kitap 1970 sonrası Türkiye'deki İslamcı düşüncenin serüveni, dönüşümleri ve kırılmaları hakkında çok sayıda bilgi vermektedir. Bu anlatılar bildiklerimizi radikal şekilde değiştirmeyebilir aksine, dönem incelemesinde sahip olduğumuz ön kabulleri onaylayabilir, yeni bir bakış açısı kazandırabilir ya da her zaman söylenenin ardında söylenmeyen bir noktaya işaret edebilir. Bu kitapla yapmayı arzuladığımız şey, basılı kaynaklardaki bilgiyi ve olguyu onaylatmak değil, incelenen döneme farklı yollarla yaklaşmayı sağlamaktır.
Lütfi Sunar, Büşra Bulut Son zamanlarda dünyada ve Türkiye'de yaşanan gelişmeler düşünce tarihi çalışmalarına hız kazandırmış ve bu tartışmaları merkeze taşımıştır. İslamcılık da, Türkiye siyasal ve düşünsel hayatının en canlı alanlarından birini teşkil etmektedir. İslamcı düşünce üzerine yapılan tartışmalar ve yayınların sayısındaki artış ve ilgi, çalışmaların niteliğini belirlerken aynı zamanda kaynakların da çeşitlenmesine imkân tanımıştır. Bütün siyasal görüşlerde olduğu gibi İslamcı düşüncede de matbuat ve neşriyat önemli bir yer tutar. Bu alandaki fikir toplulukları kendi mesajını geniş kitlelere ulaştırmak için yayıncılık faaliyeti yapmıştır. Bu anlamda İslamcılığın tarihini anlamak için matbuatın tarihini anlamak gerekir.
İlmi Etüdler Derneği (İLEM) tarafından 2013 yılında hayata geçirilen İslamcı Dergiler Projesi (İDP), İslamcılık düşüncesine ve üzerine yapılan tartışmalara yeni bir boyut kazandırmak ve İslamcılık düşüncesinin en önemli birincil kaynağı olan dergiler vasıtasıyla İslamcılığa dair meselelerin yeniden düşünülmesine katkı sağlamayı amaçlamıştır. Proje kapsamında bu dergiler arşivlenmiş ve dijital olarak ulaşılabilir hale getirilmiştir. Basılı kaynağın ulaşılabilir hale gelmesi bu alandaki söz, eylem ve olgunun tespiti, izahı ve karşılaştırması bağlamında büyük bir alanı aydınlatmıştır. İDP Sözlü Tarih çalışması bu alanı daha da genişleterek, basılı kaynaklara hayat veren aktörlerin kişisel tanıklıkları üzerinden dönem araştırmalarını renklendirmiş ve çeşitlendirmiştir. Elinizdeki bu kitap sözlü tarih kapsamında 34 kişiyle yapılan görüşmeleri içermektedir. 34 ayrı ismin tanıklıklarını anlattıkları bu kitap 1970 sonrası Türkiye'deki İslamcı düşüncenin serüveni, dönüşümleri ve kırılmaları hakkında çok sayıda bilgi vermektedir. Bu anlatılar bildiklerimizi radikal şekilde değiştirmeyebilir aksine, dönem incelemesinde sahip olduğumuz ön kabulleri onaylayabilir, yeni bir bakış açısı kazandırabilir ya da her zaman söylenenin ardında söylenmeyen bir noktaya işaret edebilir. Bu kitapla yapmayı arzuladığımız şey, basılı kaynaklardaki bilgiyi ve olguyu onaylatmak değil, incelenen döneme farklı yollarla yaklaşmayı sağlamaktır.
Sefa Yüce Türkiye'de sosyokültürel değişim 1960'lı yıllardan itibaren büyük bir ivme kazanır. Toplum yapısını derinden etkileyen bu değişim dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türk edebiyatına da yansır. Değişimin en belirgin özellikleri kentleşme olgusu ve bireyin sorunlarıdır.
Sevgi Soysal'la birlikte 1970 sonrası Türk romanına kent yaşamı girer. Kentler, özellikle başkent Ankara değişimin öncüsü sayılır. Fakat bu değişim sancılı gerçekleşir. Yakup Kadri'den sonra eserlerinde en çok Ankara'ya yer veren yazarlardan biri de Soysal'dır. O, bu yönüyle Türk romanına yeni bir renk getirir. “Köy edebiyatı” geleneğini kırmaya çalışır. Hikâye ve romana genişlik kazandırır. Onunla Cumhuriyet sonrası sosyokültürel hayat romana taşınır.
Her yazarın ortaya koyduğu sanat eserinin, kendine özgü bir yapısal bütünlüğü bulunmaktadır. Sevgi Soysal, “Tutkulu Perçem”le başladığı yazarlık serüvenini “Hoş geldin Ölüm”le noktalar. Onun eserlerinde “görgü, gözlem, bilgi, izlenim ve duygu”nun bütün etkilerini görmek mümkündür. Ona göre, sağlıklı ve eğitimli bir toplumun geleceği kadınlara bağlıdır. Okuyan ve kendini yenileyen Soysal, sadece bir yazar değil aynı zamanda bir Türk entelektüelidir.
Fahri KAYADİBİ İslâm sevgi ve barış dinidir. Öncelikle barışın temelini oluşturacak olan sevgiyi emreder. İnsanları, hayvanları, bitkileri ve bütün varlıkları sevmemizi ister. Kâinatı bir sevgi yumağına çevirmemizi hedefler. Bunun için ailede, okulda, iş yerinde ve toplumun bütün katmanlarında sevgiyi arar. Yaratanın ve yaratılmışın sevgisini kalplerimize doldurmamızı ister. Sevgi toplum yapısının harcıdır. Sevgisiz insan çölde susuz kalmış ağaç gibi kurumaya mahkûmdur. Yüreği sevgi dolu olan insan sulanan bakımlı ağaç gibi devamlı yeşil ve meyvelidir.
İslâm'ın kelime anlamı “barış” demektir. Bu nedenle barışın gerektirdiği her türlü şartları koymuştur. Sevgiyi, saygıyı, yardımlaşmayı, dayanışmayı, kardeşliği, birliği ve dirliği hep ön planda tutmuştur. Dünyada yaşayan insanların önce kendileriyle, sonra birbirleriyle ve yaşadığı çevreyle barışık olmalarını istemiştir. Zaten ilahî dinler savaşı değil, barışı emreder.
Adı bile “barış” olan İslâm'ı hiç kimse barış karşıtı gösteremez. Hele İslâm'ı terör ile anmak aklın, mantığın kabul edeceği iş değildir. Bir Müslüman asla terörist olamaz. İslâm'a atılan böyle iftiralar ya kasıtlıdır ya da İslâm'ı bilmemezliktendir.
Müslümanlar, İslâm'ın sevgi ve barış dini olduğunu hem anlatarak hem de yaşayışlarıyla göstermelidirler.
İslâm'ın sevgi ve barış dini olduğunu bu kitapta detaylarıyla bulabileceksiniz.
Mehmet Zeki AYDIN Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var.
Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerimizin farkındalıklarını arttıracak, problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.
Bu kitaplarımızda öğrencilerinize fotokopi vererek uygulayabileceğiniz birçok etkinlik bulacaksınız.
Eğitimcilerimize kendi ilgi ve yeteneklerine etkinlik çeşidi seçme imkânı sağlayan setimizde çeşitli başlıklar var. Bunları; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana’dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, Ölçme Değerlendirme testlerinin yanında Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de yer almaktadır.
Mustafa Akgün HATİCE’DE CİĞER PARE
FÂTIMA’DA DERİN YARA
BİLAL DÜŞMÜŞ BAK GÜLZARE
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

YUVA YAPTI BİR GÜVERCİN
TURNA ÖTER İÇİN İÇİN
NALELERİ BÜLBÜLLERİN
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

GÜLLER O’NA ÖZENİRLER
REYHAN, SÜMBÜL BEZENİRLER
NAKIŞLANIR BÜTÜN HER YER
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

ŞEHİD HAKK’IN SEÇKİN KULU
CENNETTEN GÜL DERER ELİ
CEMÂLE ERMENİN YOLU
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

Hüseyin Nesîmî Seyâhat, Abidin Nesimi'nin babası Hüseyin Nesîmî’nin 25 yaşında bir Osmanlı delikanlısı olarak 1893 yazında İtalya, İsviçre, Fransa, İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan, Sırbistan ve Bulgaristan topraklarına yaptığı gezi sırasında gördüklerini ve izlenimlerini anlattığı bir kitap. Siyasal ve toplumsal hareketlerin de içinde yer alan ve 1915 yılında Lice kaymakamlığı sırasında Diyarbakır Valisi Reşit Bey’in emriyle pusuya düşürülerek şehit edilen Hüseyin Nesîmî, bu gezi notlarına Osmanlı devletinin sorunlarına ilişkin tespitlerini ve çözüm önerilerini içeren bir bölüm de eklemiş. Yirminci yüzyılın başlarında Girit-Hanya’da basılmış olduğu için gözden kaçmış olan Seyâhat, gezi edebiyatımızı, modernleşme tarihimizi zenginleştirecek bir eser.
Şenol Korkut Şenol Korkut, siyaset felsefesi bağlamında Sezai Karakoç'un Toplum, İslâm Toplumu, Devlet ve Devlet Adamı Hakkındaki Görüşleri'ni incelemektedir. Karakoç toplumu nötr bir organizasyon olarak görmektense hangi medeniyete göre inşa edildiğini öncelemektedir. Medeniyetlere yön veren ilgili medeniyete ait sitelerdir. Medeniyetlerin metafizik boyutları ve ruhları zemininde yükseldikleri şehir modelleri yani sitelerde gizlidir. İslâm toplumu veya sitesi esasında ve özünde adalet ve erdem içermesi bakımından özünde gücün saklı olduğu toplum modellerinden farklıdır. İslâm toplumu, insanlığın, İslâm'ın ve hakikat medeniyetinin diriliş sitesini ifade eder. Karakoç'a göre devleti, devlet ve millet şuuru olan devlet adamlarının yönetmesi gerekir. Devlet adamının en temel tasası milletini nasıl organize edeceği ve milletin geleceğinin nasıl şekillenmesi oluşturmaktadır. Korkut'un kitabı Karakoç'un düşünce dünyasına mükemmel bir yolculuk için bulunmaz bir fırsat.
Ali Şahin, Merve Terlemez Türkiyede jeopolitik konumu siyasi yapisi uyguladiği politikalar inanç sistemi insani değerlere yönelik gösterdiği kabul ve hoşgörü kapasitesi vb. noktalar bağlamında bireysel ve kitlesel göç hareketlerine tarihin her döneminde ev sahipliği yaparak göçmenlere kuçak açmıştır. Halihazırda Türkiye dünyadaki en büyük sığınmacı nüfusunu barindiran ülke konumumdadır .kitapta göç göçmen göç teorileri göçmenlerin ve sığınmacıların toplumsal kabul ve uyum ile ilgili kültürel sosyal ekonomik yapısal ve hukuksal uyum yaklaşımları ve politikaları kitabın ana hedefidir.
Günal Seyit Uluslaşma süreçleri ile kapitalist üretim biçimi arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir? Kapitalist gelişmenin karakteri ulusların yazgısını nasıl etkilemektedir? Sermayenin küreselleşmesi çağında kapitalist gelişmenin ulusların sonunu hazırladığı söylenebilir mi? Kapitalist devletin ulus ile ilişkisi nasıl kurulmaktadır? Ulusçuluk bir burjuva ideolojisi midir? İşçi sınıfı hareketi ile ulusçuluk arasındaki ilişkinin tarihsel görünümleri nelerdir? İşçi sınıfının ulusçu yönelişleri, sınıfsal bilincin azgelişmişliğinin bir yansımasına indirgenebilir mi? Ulusçuluk, sınıfsız topluma dönük, burjuvazi karşıtı bir hegemonik projenin unsuru olarak yapılandırılabilir mi?
Kitap, bu sorular bağlamında ulusçuluk ve sınıf savaşımının çelişkili ilişkisini ekonomi-politik düzlemde tartışmayı amaçlıyor.
Ferhat Tekin Teritoryal sınırlar, sosyal bilim geleneği içinde 1990'ların başına kadar coğrafya ve uluslararası ilişkiler disiplininin konusu olarak görüldü ve incelendi. Sosyoloji, bir bilim olarak ortaya çıkışından 1990'lı yıllara kadar sınırlara ilgi duymadı ya da sınırları görmezden geldi. Oysa hem teritoryal sınırlar hem de onlara dair hemen her söylem, sembol ve uygulama dolaylı ya da dolaysız olarak toplumla ilgilidir. Zira modern anlamda sınırlar, toplumun bir taraftan başladığı diğer taraftan da bittiği sosyopolitik mekânlar olarak kodlanır. Bir başka ifadeyle aslında modern toplum, daha önce hiç olmadığı kadar hem toprakla (teritorya) hem de sınırlarla ilişkili olarak inşa edilmiştir. Neredeyse bütün teritoryal sınırlar vatandaşlarına bir ulusal kültür ve kimlik algısı dayatır. Bu bakımdan sınırlar toprak üzerine işaretlendiği kadar insanların zihinlerine de çizilir. Bazen toprağa çizilen sınırların insanların zihinlerinde veya kültürlerinde tam bir karşılığı olmayabilir. Bu durumda teritoryal sınırlar büyük ölçüde etkisiz ama bir o kadar da yaralayıcı olabilmektedir. Her hâlükârda sınırdaki yaşam ve kültür; geçişkenliğe, engelleyiciliğe ve diğer birçok açıdan ilginç sosyolojik ilişki biçimlerine yol açabilmektedir.
Bu kitapta sınır, sosyolojik bir perspektiften ele alınarak onun bir taraftan ulus devlet, ulusal türdeşlik ve kültür açısından ne ifade ettiği ve nasıl işlevler üstlendiği; diğer taraftan da sınırın, sınır insanları ve sınır toplulukları tarafından nasıl algılandığı dolayısıyla da sınır kültürünün şekillenmesinde nasıl rol oynadığı ele alınmaktadır.
Oğuzhan Ekinci, Seda Kayapalı Yıldırım Son yıllarda ülkemizde de adından sıkça söz ettiren siber zorbalığın kavramsal çerçevesini, nedenlerini, aktörlerini ve etkilerini araştırmaya yönelik yaptığımız bu çalışmanın amacı, okuyucuya temel bilgiler sunmanın yanı sıra soruna dair farkındalık oluşturmaktır. Almanca, İngilizce ve Türkçe kaynaklar incelenerek meseleyi nitel bağlamda ele alan bu çalışma, yapılan alan araştırmasından elde edilen bulgularla desteklenmiştir. Sonuç bölümünde ise teknolojik gelişmelerle birlikte daha da yaygınlaşacağı öngörülen siber zorbalığa karşı geliştirilebilecek tedbirler ve bunun nasıl önlenebileceği ile ilgili çözüm önerileri sunulmuştur. Böylesine karmaşık bir konuyu daha iyi anlamanın yolu, onu küçük parçalara ayırarak incelemektir. Her bir meselenin münferit olarak mercek altına alınması, konunun daha net ve daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır. Kaleme alınan bu çalışmanın, okuyucuya yönelik konuyla ilgili eleştirel düşünmesinde, onun problem çözme becerisini geliştirmesinde, daha sağlıklı görüşler ortaya koyabilmesinde, dijital teknolojilerin günlük aktivitelerde daha verimli ve etkili bir şekilde kullanılmasında faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu noktada siber uzayın, özellikle geleceğin insan kaynağı gençler için tutum ve davranışların sosyal sorumluluğunu destekleyebilecek, saygıyı teşvik edebilecek güvenli bir söylem/beslenme ortamı hâline gelmesine katkı sunmayı amaçlıyoruz.