Sosyal Bilimler \ 29-41
Halit Keskin, Ali Ekber Akgün, Süreyya Yılmaz Günlük hayatın akışında en önemli belirleyici faktör olan duygular örgütlerin işleyişinde de hiç kuşkusuz kritik bir role sahiptir. İş hayatında duygulara dair olumsuz bir algı yaratan, “duyguları işe karıştırmamak gerektiği” tavsiyesi artık geçerliliğini yitirmiş bir düşünce biçimidir. Duygusallık akılcılığın karşıtı olarak görülmemelidir. Örgütsel hayatın merkezinde yer alan ve örgüt üyelerinin bireysel duygularını olduğu kadar örgütlerin duygusal hayatını da kolektif bir düzeyde şekillendiren duyguların akıllıca yönetilmesi gerekmektedir. Şunu unutmamak gerekir ki değişime karşı olan direnç çoğunlukla duygusal kökenli olduğundan, duyguları akıllıca yönetmeyi öğrenmeden kişisel ve örgütsel değişimi gerçekleştirmek mümkün olamaz. O hâlde duyguları anlamayı ve akıllıca yönetmeyi öğrenmek gerekmektedir.
Örgütsel hayatta duyguların rolünü anlamaya yönelik araştırmalar son yıllarda artış göstermektedir. Bu araştırmalar; duygu, duygusal zekâ, sosyal zekâ ve duygusal yetenekler gibi kavramları açıklamaya ve bu kavramların önemini ortaya çıkarmaya odaklanmaktadır. Duygusal yetenek, “örgüt çalışanlarının duygularını sezme, anlama, gözlemleme, düzenleme, kullanma ve onları örgütsel rutinlerde ve yapılarda ortaya çıkarma yeteneği” olarak tanımlanmaktadır. Bireysel düzeyde bir kavram olarak beliren duygusal yetenek; sosyal ilişkiler, etkileşimler, paylaşılan tecrübeler ve interaktif örgütsel süreçler sayesinde örgütsel düzeye taşınır. Örgütlerde duygusal yetenek yaklaşımı, örgütlerin çalışanlarını nasıl cesaretlendireceğini, güçlendireceğini ve örgütsel bağlılıklarını sağlayacağını açıklamaktadır.
Örgütlerin farklı kişiliklere sahip çalışanlarının davranışlarını ortak örgütsel amaçlar doğrultusunda akıllıca yönetme becerisi, diğer yeteneklerini de daha etkili kullanmalarını ve sürdürülebilir rekabet üstünlüğü elde etmelerini sağlamaktadır. Ancak örgütler için önemli bir sürdürülebilir rekabet üstünlüğü sağlayan duygusal yeteneklerin örgütsel hayattaki yapısını, özelliklerini ve etkilerini anlamaya yönelik bir kaynak bulunmamaktadır. Bu noktada Örgütlerde Duygusal Yetenekler kitabımız, duyguların kolektif olarak vuku bulduğu ve akılcı düşüncelerle bir arada var olmasının kaçınılmaz olduğu örgütsel hayatta, duyguların akıllıca yönetimini sağlayan duygusal yeteneklerin önemini vurgulayarak ulusal yazında önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Bunun yanı sıra, insanoğlunun kalıtsal doğasının bir parçası olan duyguların asla göz ardı edilmemesi gereken iş hayatında, yöneticiler ve örgüt çalışanlarının örgütsel kararlarını verirken, stratejilerini oluştururken ve günlük örgütsel faaliyetlerini yürütürken faydalanabilecekleri teorik ve pratik bir bilgi kaynağıdır.
Gary Yukl Bir lideri etkili lider yapan nedir?
Örgütlerde Liderlik, liderlik konusundaki temel kuramları ve araştırmaları incelemekte, etkili liderlik hakkında neler öğrendiğimizi ve bildiğimizi gözden geçirmektedir. Kuram ve uygulama arasında sağlanan bu denge, kitabı liderliğe ilişkin zor sorulara verilen teorik cevaplardan fazlasını isteyen öğrenciler ve yöneticiler için cazip ve faydalı kılmaktadır.
Hüseyin Sürücü Soğuk Savaş sonrasında güvenlik kavramı değişikliğe uğramıştır. Değişiklik sadece iç ve dış güvenlik arasındaki sınırı belirsizleştirmemiş aynı zamanda tehdit ve risk arasındaki geçişleri de hızlandırmıştır. Bunun sonucu olarak güvenliğe yönelik üretilen stratejilerin olayın bir kısmına değil geneline ilişkin özellikler içermesi geçmişe oranla daha da zorunlu olmuştur. Çünkü bugünün dünyası geçmişe oranla daha da karmaşıklaşmıştır ve bu karmaşıklık, kendine has bir düzen içerisinde hareket etmektedir. Dolayısıyla bu durum karşısında kolluk kuvvetleri de işbirliğine gitmek durumunda kalmıştır.
Söz konusu işbirlikleri geçmişte var olsa da bunlar kısa ömürlü olmuş ve informal düzeyde kalmıştır. Bu da yeni ortamdaki değişikliklere karşı kolluk kuvvetlerinin etkinliğini olumsuz etkilemiştir. Bu kitap, bunun önüne geçmek için kolluk kuvvetleri arasında bir matris organizasyonunun gerekliliğini savunurken bunun nasıl yapılması gerektiğine yönelik bir fikir ortaya koymaktadır.
Yılmaz Akgündüz Örgütlerin amaçlarına ulaşmaları, kaynaklarını etkin ve verimli kullanmaları ile mümkündür. Örgütlerin sahip oldukları en önemli kaynak, sosyal ve psikolojik bir varlık olan çalışanlarıdır. Çalışanların örgüt içerisindeki davranışlarının anlaşılması, etkilenmesi ve yönlendirilmesi örgütsel davranış alanının temel odak noktasıdır. On beş bölümden oluşan bu kitapta, klasik ve güncel örgütsel davranış konuları bir arada sunulmaktadır.
Salih Güney Salih GÜNEY, BİRECİK'te doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Birecik'te tamamladı. Birecik Lisesini birincilikle (Ed. Bölümünü) bitirdi. 1980 yılında Hacettepe Üniversitesi, Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Kuleli Askeri Lisesinde Sosyoloji ve Mantık dersleri veren Güney, 1986-1987'de İstanbul Üniversitesi, İşletme Fakültesi Davranış Bilimleri Anabilim Dalında yüksek lisans eğitimine başladı ve Ekim 1987'de bitirdi. Şubat 1988'de doktora programına başladı ve Kasım 1990'da doktor unvanını aldı. 1991 yılında Kara Harp Okuluna tayin oldu. 1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Yabancı Dil Kursunu bitirdi. 2003 yılı atamalarında Eğitim Yöneticisi ve Öğretmen Yetiştirme Okulu Öğretim Başkanı oldu. 2005 atamalarında Kara Harp Okulu Temel Bilimler Bölümünde Sosyal Dersler Anabilim Dalı Başkanı oldu. 24/09/2007 tarihinden itibaren İstanbul Aydın Üniversitesi İşletme Bölümünde Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalında tam zamanlı öğretim üyesi olarak yeni görevine başladı. Kara Harp Okulunda Davranış Bilimleri ve İletişim Teorisi, Polis Akademisinde Adalet Psikolojisi, Şükrü Balcı Polis Meslek Yüksekokulunda Problem Çözme Teknikleri, Jandarma Eğitim Okulları Komutanlığında Davranış Bilimleri ve Halkla İlişkiler, GATA Hemşirelik Meslek Yüksekokulunda Sosyolojiye Giriş, GATA Sağlık Astsubay Meslek Yüksekokulunda Davranış Bilimleri, Hacettepe Üniversitesi Vakfında, Motivasyon, Liderlik ve İletişim derslerini de vermiş olan GÜNEY, 1997 yılında doçent oldu. İş kazaları, motivasyon, liderlik, yönetim, örgüt kültürü, insan psikolojisi, stres ve başa çıkma yöntemleri, iletişim, kişilik, iş tatmini, duygusal zekâ, yönetim psikolojisi, toplam kalite ve kriz yönetimi, girişimcilik alanlarında makaleleri yayımlanmıştır.
Halen İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİnde Davranış Bilimleri, Örgütsel Davranış ve Değişim Yönetimi, İşletmeye Giriş, İnsan Kaynakları, Tüketici Davranışları, Müzakere Teknikleri derslerini vermeye devam etmektedir.

KİTAPLARI
1. Davranış Bilimleri ve Yönetim Psikolojisi Terimler Sözlüğü, Ankara, 1998.
2. Davranış Bilimleri Açısından Atatürk'ün Liderliği, Ocak Yayınevi, Ankara, 1999.
3. Davranış Bilimleri, Nobel Yayınevi, Ankara, 2000.
4. Yönetim ve Organizasyon El Kitabı, Nobel Yayınevi, Ankara, 2000.
5. Yönetim ve Organizasyon, Nobel Yayınevi, Ankara, 2001.
6. Yönetim Tarzımıza ve Davranışlarımıza
Yön Veren Özlü Sözler, Siyasal Yayınevi, Ankara, 2002.
7. Açıklamalı Yönetim-Organizasyon ve
Örgütsel Davranış Terimler Sözlüğü, Siyasal Yayınevi, Ankara, 2004.
8. Sosyal Psikoloji, Nobel Yayınevi, Ankara, 2009.
9. Örgütsel Davranış, Nobel Yayınevi, Ankara, 2011.
Raisa Arvinen-Muondo, Stephen Perkins Örgütsel Davranış (ÖD) ve İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY)çalışmaları arasında dikkate değer oranda ortak bilgi birikimi mevcut, ancak buna rağmen ÖD ve İKY genellikle çok farklı disiplinler olarak ele alınıyor. Her iki alandaki uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından yazılan bu Örgütsel Davranış kitabı, okuyucunun çalışma ve organizasyon dünyasındaki deneyimleriyle ÖD'yi ilişkilendirmesine yardımcı olarak bu boşluğu kapatıyor ve ayrıca bu kurumlarda istihdamla ilgili ilişkilerin nasıl yönetildiğini sorgulamaya yönlendiriyor. ÖD ardındaki teori ve uygulamaları inceleyen bu kitap, hem kültürler arası ve hem de farklı kültürlere ait perspektiflerine vurgu yaparak yönetim çalışmalarındaki aşağıdaki temel alanları kapsıyor:
• Çeşitlilik
• Kurumsal yönetişim
• Liderlik
• Takımların yönetimi
• Yetenek yönetimi
• Performans yönetimi
• Motivasyon
• Etik
• Kültür
• Yaratıcılık ve İnovasyon
• Değişim
Nihat Aytürk Bu kitabın amacı, işletmelerde ve kamu kurumlarında görev alacak olan yükseköğrenim öğrencilerini yönetim pozisyonlarına en iyi şekilde hazırlamak; bu örgütlerde çalışan yöneticilerin ve yönetici adaylarının bilgi ve becerilerini geliştirerek başarılı olmalarını sağlamaktır.
Kitapta yer alan aşağıdaki konular yönetim bilimi ve kamu yönetimi uzmanı olan yazarın, Türkiye'de ve Fransa'da 15 yıllık yöneticilik ve yönetim danışmanlığı görevleri; akademik kurumlarda yönetim alanında 20 yıllık öğretim görevliliği bilgi ve birikimi sonucunda, üniversitelerde okutulan Örgütsel Davranış ders programına uygun biçimde, bilimsel kaynaklara dayalı olarak hazırlanmış, uygulamaya yönelik örnekler ve örnek olaylarla açıklanmıştır.
• Örgütsel Davranışa Giriş
• Örgütlerde Birey ve Grup Davranışları
• Örgütsel Davranışta İnsan İlişkileri ve Davranış Biçimleri
• Örgütsel Yönetim ve Liderlik
• Örgütsel Protokol ve İtibar Yönetimi
• Örgütsel Güç Yönetimi ve Politika
• Örgütsel Ekip Çalışması ve Ekip Yönetimi
• Örgütsel Sorun Çözme ve Karar Verme
• Örgütsel Zaman Yönetimi
• Örgütsel Kültür ve Örgüt İklimi
• Örgütsel Etik
• Örgütsel Motivasyon
• Örgütsel İletişim
• Örgütsel Çatışma
• Örgütsel Değişme ve Örgüt Geliştirme
• Örgütsel Mobing (Psikolojik Taciz)
• Örgütsel Stres ve Stres Yönetimi
• Örgütsel Davranışta Çağdaş Yaklaşımlar
• Örgütlerde İş Başvurusu ve Başarılı İş Görüşmesi
Stephan Robbins, Timothy A. Judge Çalışma ve iş yaşamıyla ilgili olan, bu konularda bilgisini artırmak, konulara bakış açısını genişletmek ve uygulamalarını analiz edip geliştirmek isteyen herkesin yararlanabileceği bu kitap, dört ana başlık altında toplanmıştır. Giriş başlıklı birinci bölümde, "örgütsel davranış" kavramı genel hatlarıyla ele alınmış; ilgili olduğu diğer alanlar ile ilişkisi irdelenirken, aynı zamanda kavramıı bekleyen zorluklar ve fırsatlara yer verilmiştir. İkinci bölüm, birey konusuna odaklanmıştır. Davranışın oluşmasında etkili olan algılar, duygular, tutumlar, kişilik ve değerler ile öğrenme ve motivasyon gibi bireysel süreçler ele alınarak konular derinlemesine incelenmiştir. Üçüncü bölüm ise grubun birey davranışına olan etkisi ve grup davranışlarına ayrılmıştır. İletişim, liderlik, çatışma ile güç ve politikalar bu bölümde incelenmiştir. Dördüncü ve son bölüm olan örgüt sistemi bölümünde ise örgüt yapısının temelleri, örgüt kültürü, insan kaynakları politikaları ve uygulamaları ile örgütsel değişim ve stres konuları işlenmiştir.
Kapsamlı örnek olaylarla zenginleştirilen kitap, her bölümde yer alan uygulama soruları, konuyla ilgili güncel yazılar, uygulamalar ve örnek olaylar ile farklı görüşlere yer veren kıyaslama yazılarını içermektedir.
Uluslararası uygulamaların da yer aldığı bu kapsamlı kitap, hem öğrencilere hem de konuyla ilgili herkese yararlı bir kaynak olacaktır.
Aysel Aziz, Ülkü Dicle İletişim ve örgüt, günümüzde birbirinden ayrı düşünülmeyen iki alan. İletişim, hemen her disiplinle ilişkili olduğu gibi örgütlerde de gerek içte gerekse örgütün dışla ilişkilerinde olmazsa olmaz niteliğindeki bir olgu ve süreç… Toplumsal yapının önemli dinamiklerinden olan her türlü örgüt/kurum ve kuruluş, amacına ulaşmak için iletişim olgusundan yararlanmak, onu en verimli şekilde kullanmak durumundadır.
Örgütsel İletişim kitabının amacı da örgütlerde kullanılan, kullanılması gereken iletişim olgu ve sürecinin nerelerde, nasıl, hangi içerikte kullanıldığını anlatmaktır. Bu amaçla kitapta önce temel bilgi olarak iletişim olgu ve süreci ve örgüt yapısına kısaca değinildikten sonra şu konulara yer verilmektedir:
• Örgütsel iletişimin yapısı ve nitelikleri,
• Tarihsel süreçteki gelişim, değişim; klasik, neo-klasik dönemler,
• Günümüz örgütsel iletişimin amaçları, işlevleri
• Örgütlerde iletişim türleri, modelleri ve ağları,
• Farklı iletişim kanallarının örgüt yönetimine, örgüt kültürüne katkısı, etkililiği,
• Örgütlerdeki iletişimi etkileyen etmenler,
• Sanal, dijital ortamda kullanılan iletişim kanalları.
Müge Ersoy Kart 1980'lerden bu yana dünya ekonomisinde yaşanan değişim çalışma yaşamında var olan kuralları ortadan kaldırırken, iş örgütleri bu yeni düzende yeni yönetim modellerine yönelmişlerdir. Bu ortamda çalışanlar için yaşam boyu istihdam anlayışı yok olmuş, işveren/yönetici-çalışan ilişkileri sendikal destekten uzaklaşarak bireyselleşmiştir. Bu bireyselleşmenin etkisi yetenekli ve pazarlık gücü yüksek çalışanlar için avantaj olarak ortaya çıkarken, diğerleri için atipik çalışma, sık sık iş değiştirme, bireysel performansa dayalı ücret vb. uygulamalara maruz kalmak olmuştur. Yönetimin yakın ve yoğun denetiminin artması, mobbing ve işsiz kalma korkusu, çalışanlar için iş yaşamına katlanmayı zorlaştırmaktadır. İşte bu yeni çalışma ortamında çalışanlar uğradıklarını düşündükleri haksızlıklara karşı bireysel mücadele yollarına başvurmaktadır. Bu kitap da çalışanların örgütsel sinizm, bağlamsal performans ve etik ideoloji kavramları açısından çalışma davranışlarını açıklamaya çalışmaktadır. Geniş bir alanyazın taramasının eşlik ettiği kuramsal çerçevede ilgili kavramlar betimlenmiş ve araştırmanın savı bir alan çalışmasıyla test edilmiştir. Çalışanların bireysel çalışma davranışlarını nasıl kurguladıklarını gösteren bulguların ilgili alanyazına katkı yapacağı düşünülmektedir.
A. Esra Aslan İşletme, Pazarlama, Eğitim, Psikoloji, Ekonomi gibi birden fazla disiplinin bilgi birikimi ve araştırma bulgularını yansıtan ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınan kitapta özel sektör ve devlet sektörünün deneyimleri birleştirilmeye çalışılmıştır. Bu çaba kitabın içeriğine titiz bir ele alış olarak yansımıştır. Bu çerçevede kitapta, önce ele alınan kavramın ne olduğu, kişisel gelişim olgusu içinde ne anlama geldiği, dayandığı temel teori ve kuramlar, kavramın eğitiminde neler olması gerektiği, örnek uygulamalar ve bilgiler aktarılmış, mevcut durum analiz edilmiş ve geleceğe ilişkin yapılması gerekenlere ilişkin ipuçları verilmiştir. Kitap, kendini geliştirme ihtiyacında olan kişiler, insan kaynakları alanında çalışan ve bu alanda yüksek lisans, doktora eğitimi alan/ almaya hazırlanan öğrencilere, ayrıca örgüt çalışanlarının kalitesini, verimini arttırma gibi gerekçelerle “eğitim alma karar yetkisine” sahip kişilere yol göstermek gayretindedir.
Yasemin Yılmaz Atagül, Serpil Yazıcı Şahin, Selma Atmaca Arslan, İrem Temur Özen Örnek Cümleler ve Diyaloglarla Türkçe Konuşma Kılavuzu, yabancı dil olarak Türkçe öğrenen ancak kelime seçimi ve cümle kurmada zorluk yaşayanlara cümleler ve diyaloglar aracılığıyla yol gösterir. Okuyucular, ihtiyaç hissettikleri anda; selamlaşma-tanışma, sağlık, alışveriş, berber-kuaför, okul, yeme-içme, ulaşım, tatil-konaklama, acil durum başlıklarında Türkçe, Arapça ve İngilizce olmak üzere üç dilde gündelik kullanım cümlelerine ve Türkçe diyaloglara ulaşır ve onları kolaylıkla kullanabilirler. Kitapta yer alan diyaloglar seslendirilmiş, ses dosyaları ile videolar hazırlanmıştır. Bu videolar, kitap için oluşturulmuş Youtube kanalına yüklenmiştir. Okuyucular, diyalogların yanına yerleştirilen karekodları okutarak kitabın Youtube kanalındaki videolarına ulaşabilirler, bu ses dosyaları ile dinleme becerilerini ve telaffuzlarını geliştirme imkânına sahip olurlar. Türkçe Konuşma Kılavuzu, Türkçe öğrenicileri için baş ucu rehberi olacaktır.
Oğuzhan Sevim, Yusuf Söylemez, Esengül Hatun, Yasemin Kurtlu, Hatice Çelik, Bayram Arıcı, Zülal Şenol Ebren, Canan Nimet Mert, Esra Metin, Esra İnan, Alper Tok Edebiyat, estetik var oluşu öne çıkaran kurmaca bir yapıdır. İnsanlar edebî dil vasıtasıyla sanatsal bir doyuma ulaşmak isterler. Bu kurmaca yapıdaki en temel özellik ise estetik var oluştur. Bu ihtiyacı karşılamak için estetik ürünler ortaya koyan milletler kendilerini unutulmazlar arasına sokabilme imkânını elde edebilmiştir.
Farklı diller oluşturarak birbirinden ayrılan milletler dünya edebiyatı olgusunun doğmasına zemin hazırlamıştır. Dünya edebiyatı, farklı toplumlar tarafından sanatsal doyumu sağlamak amacıyla dilin estetik unsurları üzerinde durularak ortaya konulan edebî birikim olarak tanımlanabilir. İnsanlık, bu sayede derin ve zengin bir edebî kültür birikimine sahip olabilmiştir. Farklı toplumlara ait bu edebî zenginlikten azami derecede yararlanmak, estetik bir haz algısı oluşturacağı gibi toplumların birbirlerini daha yakından tanımaları, birbirlerine karşı saygı, sevgi ve güven duymalarına vesile olacaktır.
Türk ve dünya edebiyatlarının geçmişten günümüze kadar geçirmiş oldukları tarihî dönüşüm ve gelişimini, ilgili toplumun önemli yazar ve eserleri bağlamında ele alan bu kitap, okuyucuları dünya edebiyatı örnekleriyle tanıştırmayı ve onlara dünya edebiyatı hakkında genel hatlarıyla bilgi vermeyi amaçlamaktadır.
Bu kitapta Türk ve dünya edebiyatlarının tarihî dönem içerisindeki önemli gelişmeleri dikkate alınarak bu gelişmelere yön veren edebî şahsiyetler üzerinde durulmuş ve onların eserlerinden bazı örnekler dikkatlere sunulmuştur. Kitap, bu yönüyle kendi alanında kapsamlı bir çalışma olma özelliğine haizdir. Eserin son bölümünde yine bu çalışmaya özgü olarak geçmişten günümüze kadar Nobel Ödülü alan edebiyatçılar hakkında bilgi verilmiş, bu edebiyatçılardan bazılarının eserleri tahlil edilmiş, böylece dünya edebiyatının Nobel Ödüllü edebiyatçıları siz değerli okuyucularımıza tanıtılmaya çalışılmıştır.
Özverili bir çalışmanın ürünü olan bu kitabın Türk edebiyatı ile ilgili bilim dallarının Batı edebiyatı derslerinde; Türkçe eğitimi anabilim dallarının dünya edebiyatı derslerinde öğrencilere ve öğretim elemanlarına yardımcı olacağı ayrıca konuya ilgi duyanlar için vazgeçilmez bir kaynak teşkil edeceği düşüncesindeyiz.
Beyzade Nadir Çetin Kapitalizm, endüstri sonrasında üretim kapasitesi ve üretme biçiminde ortaya çıkan krizler ve dönüşümler sonrasında kendini yeniden organize etmeyi başardığı gibi dijitalleşmenin gündelik hayatın tamamına tesir ettiği maddi olmayan ürün ve deneyimlerin üretilmesi ve yaygınlaşması sürecinde de yeniden organize olmuştur. Temel olarak bilişsel kapitalizm olarak kavramlaştırılan bu aşamada kapitalizm, maddi olmayan ürün ve deneyim üretimi odaklı yeni üretme biçimlerini, toplumun tamamını bu süreçte çalışan öznellik biçimine dönüştürme eğilimini benimsemiştir. Günümüzde insan; kapitalist sistemin maddi olmayan ürün ve deneyim ürünlerinin üretketicisi haline gelmiş, dijital uzamı tüketirken üretken pratikler geliştiren, dijitali üretirken tüketme edimleri gerçekleştiren özneye dönüşmüştür. Yaşamın her anı ve yaşamın sürdüğü maddi ve maddi olmayan uzamın her yerinde bilişsel üretketim süreci işlemeye başlamış ve üretketici özne olarak insan, sürecin çalışanı/işçisi/emekçisi hâline gelmiştir.
Başta sosyal medya olmak üzere internet uzamındaki her faaliyeti ile üretketici özne, kârın kaynağı olan içeriğin, verinin ve dijital ürünlerin üretketicisidir. Taşınabilir ve giyilebilir cihazların yaygınlaşması ve dijital uzama erişimin zaman kısıtlamalarından bağımsızlaşması ile çalışan/emekçi özne olarak insanın bu uzamdaki sömürülme biçimi ve sömürülme kapasitesi de sınırsızlaşmıştır. Bu çalışma, dijital uzamda üretketici öznellik olarak insanın, yaşanan dijital kapitalist üretim süreci içerisindeki yerini teorik olarak tartışmakta ve gerçekleşen süreçte, dijital üretketici öznelliğin Türkçe literatürde kavramlaştırılmasını amaçlamaktadır.
Umut Erdoğan Avrupa merkezcilik, dünyanın Avrupa’ya göre anlamlandırıldığı, değerlendirildiği ve konumlandırıldığı bir düşüncedir. Bu yaklaşım, Batı düşünce geleneğini egemenliği altına almış düalizmle birlikte işleyerek dünyanın geri kalanının Avrupa’ya yüklenen merkezî konum sonucunda ötekileştirilmesinin aracı olmaktadır. Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu birlik duygusunun ve kimliğinin yaratılması için “biz ve öteki” ayrımını da beraberinde getiren ötekileştirme sürecinde, Batılı “biz” karşısına en başta “öteki” Doğu yerleştirilmektedir. Ötekinin Bilgisi: Weber'de Avrupa Merkezciliğin Yapısökümü; Avrupa merkezcilik olgusunun tarihsel olarak nasıl yaratıldığını ve bu bağlamda Avrupa’nın ötekilerinin inşa edilme süreçlerini ele almaktadır. Bu nedenle Avrupa merkezci bir düşünür olan Weber’in Ekonomi ve Toplum (1922) ile Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu (1905) eserleri üzerinden yapısökümcü bir analiz gerçekleştirilmektedir.
Hikmet Koraş, Fatma Açık, Zamira Öztürk Özbekistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Türkiye ile Özbekistan arasında çok yönlü ilişkiler kurulmuştur. Şüphesiz bu ilişkilerin en önemlisi kültürel ilişkilerdir. Kültürel ilişkiler her ne kadar hükûmetler tarafından kurulsa da akademisyenler ve aydın kişiler eliyle yürütülür. Bu ilişkiler, onların; ufkunun genişliği, bilgiyle desteklenen geleceği görme becerisi ve fedakârlığı ile gelişir.
Sözlük hazırlamak; bir dil veya bir dilin farklı bir yazı dilini bilmenin ötesinde, ele alınan coğrafyayı ve coğrafyanın tarihini iyi bilmeyi, coğrafyadaki sosyal ve siyasi gelişmeleri okuyup süzebilmeyi, sözlük bilimi ile ilgili gelişmeleri, özellikle de hazırlanacak sözlükle ilgili güncel yayınları okuma ve değerlendirmeyi gerektirir.
Özbek yazı dili, bugünkü Özbekistan Cumhuriyeti'nde kullanılan Türk yazı dilidir. Bu yazı dilinin kullanıldığı coğrafya, bütün Türk dünyasının önemli kültür merkezlerinin bulunduğu bir bölgedir. Dil, bir milletin bütün kültürel birikiminin toplamıdır. Milletin bütün değerleri, dil vasıtasıyla o yazı dilinin sözlüğüne yansımıştır. Bu manada sözlük, bir taraftan bu birikimi yansıtırken diğer taraftan dil ve dilin gelişimi hakkında da bilgi verir. Bu açıdan sözlük; tarihtir, bir hayat tarzının ifadesidir, toplumun aynasıdır.
Bu sözlüğün hazırlanması sözlük hazırlayanların yaklaşık yedi yıl gibi uzun zamanını almıştır. Diğer Türk yazı dilleriyle ilgili sözlükler hazırlanıp yayımlanmasına rağmen Özbek yazı dili ile ilgili bir genel sözlüğün olmaması, bu zahmeti ve yapılan fedakârlığı ifade etmek için yeterlidir. Sözlüğün bütün kullanıcılara faydalı olması dileğimizdir.
Kamil Yeşil

Usta hikâyeci Kâmil Yeşil’in 5. hikâye kitabı Özet Yaşamaklar, Ebabil Yayınları hikâye dizisinden çıktı. Günlük hayatın ironisi niteliğindeki hikâyeleriyle Yeşil, etrafımızda akıp giden hayata, günümüz insanına karşı eleştirel bir tavır geliştiriyor. Günlük hayatın iktidar yapısına karşı bizi uyaran Yeşil, insanın temel kaygılarından biri olan aşkı heba eden hayat dizgesine özellikle dikkat çekiyor.



Gülhan Seyhun Çok uzun zamandır içeriğini bu kadar güzel sunan bir kitap adı görmemiştim. Bu çarpıcı başlangıçla satırlara daldığımda Atatürk’ü, Millî Mücadele’yi, Türk Devrimlerini ve Cumhuriyeti anlamış, özümsemiş, akıcı bir dille ve arı bir Türkçeyle ifade etmekte olan bir Cumhuriyet Kadını gördüm.
“Cumhuriyet Kadını” vurgusunu özellikle yaptım, çünkü Millî Mücadele gibi Türk’ün küllerinden yeniden doğduğu kutsal bir kavgadan sonra Cumhuriyet gibi bir Türk rönesansı en çok da onun uğrunda en büyük cefayı çeken Türk Kadınına yakışmıştı. Cumhuriyetin özgürleştiren, Türk’ü özüne döndüren rüzgârı en çok Türk Kadınına yeniden hayat vermişti. Bu nedenle yaşananları, nedenlerini ve bu yeniden doğuşun mimarını bu kadar güzel anlatanın bir Cumhuriyet Kadını olması, hem de “sahib-i seyf-ü kalem” bir Türk Subayı olması okurken bana gurur verdi.
Ellerinize, yüreğinize sağlık Miralayım. Asker, sağlıkçı, tarihçi ve akademisyen; tam anlamıyla Atatürk’ün hayalini kurduğu aydınlanmış Türk Kadının örneği değerli Gülhan Seyhun’un kaleminden yaşananlar, yaşamayı hayal ettiklerimiz ve yaşamak zorunda kaldıklarımız…
Ama en önemlisi, “yaşatmaya yemin ettiğimiz”!
Satırların ritmine bırakın kendinizi. Siz de dans eder gibi okuyacaksınız.
Selim Erdoğan
Gülsün Bozkurt Özgürlük tartışmalarına dayanak oluşturan düşünsel adımların tarihsel süreçte nasıl geliştiğini ortaya koymayı amaçlayan bu kitapta, devlet düşüncesi sınırında bir özgürlük tasarımının mümkün olup olmadığı sorgulaması yapılmaktadır. Özgürlük, bireysel ve toplumsal yönüyle her dönemin kendi koşullarında yaratılan anlamların taşıyıcısı olabilen bir kavramdır. Bazen yalnızca insanın zihinsel bir meselesi bazen de bir toplumda düşünsel adımlar geliştirilmesinde bir etken olması sebebiyle üzerine ne kesin yargılar ileri sürmek ne de bir son söz söyleyebilmek mümkündür. Fakat bu durum yine de özgürlük kavramının düşünsel ve tarihsel dayanakları üzerine araştırmalar yapıp yorumlama çabasını anlamsız kılmaz, aksine özgürlüğün tarihsel seyrini doğru anlayabilmek doğru bir özgürlük bilincinin geliştirilebilmesine gerçekçi bir katkı sağlayabilir.
Michael Collins “Michael Collins'in Özgürlük Yolu'nun Dr. Y. Turan Çetiner tarafından kapsamlı bir sunum makalesiyle birlikte Türkçe'ye çevrilmesi, onun daha önce Roger Casement ile ilgili yaptığı çalışma gibi memnuniyet verici ve zamanlıdır. Özgürlük Yolu, Michael Collins'in gelecekteki İrlanda'ya dair vizyonu ile birlikte ülkenin çalkantılı geçmişine dair analizlerini içeren makalelerini ve konuşmalarını bir araya getirmektedir. Bunlardan bazıları, Britanya ile imzaladığı Anlaşma'dan sonra ortaya çıkan ve 22 Ağustos 1922'de Béal na Bláth'da trajik ölümüyle sonuçlanan İrlanda İç Savaşı sırasında yazılmıştı. Derleme ilk defa ölümünün ardından ve aynı yıl yayımlanmıştır.
Michael Collins hiç şüphesiz İrlanda tarihinin en önemli ve dikkate değer kişilerinden biridir. O aynı zamanda hem tarihin akışına yön veren ve o yolda ortaya çıkan olaylar sonucunda yaşamını yitirmiş büyük ve trajik bir şahsiyettir.
İrlanda, Collins'in İrlanda bağımsızlığına ulaşmak için sıçrama taşlarını kullanmada Türkiye'nin Britanya İmparatorluğu'nu Çanakkale'de ve Lozan'da uğrattığı yenilgiden yararlanmıştır. Collins, 1918 yılı Aralık ayında İrlanda Meclisi (Dail Éireann) olarak bir araya gelen ve İrlanda Cumhuriyeti'ni ilan eden seçilmiş 73 Sinn Féin mensubu arasına girdi. Dail Éireann, İrlanda'nın bir cumhuriyet olarak bağımsızlığını ilan etti ve İrlanda'da Britanya otoritesini tanımayacağını bildirdi.
Hiçbir kuşku yoktur ki Michael Collins, İrlanda tarihinin ve bağımsız İrlanda'nın alacağı yönün çerçevesini çizmiştir. Collins ile ilgili ne düşünülürse düşünülsün, tarihî önemi inkâr edilemezdir.”
Dr. Pat Walsh
Zahir KIZMAZ, Nimet TEGİN Temmuz 2015 yılında müzakere sürecinin çökmesi ile birlikte PKK örgütünün ilan ettiği "devrimci halk savaşı" bölgede yıllarca süregelen Kürt ve PKK sorunun yeni bir aşamaya evrilmesi açısından son derece önem arz etmektedir. "Devrimci halk savaşı kapsamında örgütün birçok kentte özyönetim ilan ederek, yerleşim bölgelerinde hendekler kazması, barikatlar oluşturması ve yaşam alanlarını patlayıcılarla döşemesi ile birlikte Kürtler ilk kez kitlesel anlamda PKK örgütünün mağduru olmuşlardır. Bu olay Kürtlerin siyasal parti eğilimlerinde ve örgüte bakış açısında ciddi bir kırılma yaratmıştır. İlk kez Kürtlerle, PKK örgütü ve Kürtler adına siyaset yapan HDP arasında ciddi bir mesafe oluşmuştur. Kürtlerin örgütün hendek ve barikat eylemlerine destek vermemesi, tüm tehditlere rağmen hendek ve barikat eylemlerinin arkasına geçmek yerine göç etmeyi tercih etmesi, son dönemlerde HDP belediye başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanması sürecinde örgütün ve partinin Kürtleri sokağa inme çağrılarını dikkate almayıp protesto hareketlerine katılmamaları, işyerlerinin kepenklerini kapatmamaları gibi gelişmeler, Kürtlerde örgüt ve bileşenlerine karşı oluşan tepkinin ve açılan mesafenin en belirgin göstergelerini/kanıtlarını oluşturmaktadır.
Aysel Alagöz, Bahadır Söylemez, Ceren Özturk Karakaplan, Eda Çoban Kapuoglu, Fatih Sultan Mehmet Özturk, Ferhat Agırman, Hasret Kökten, Hazarcan İdil Tufantoz, Hulya Yaldır, İmren Cerit Helva, Karani Kagan Badem, Milay Kökturk, Nusret Erdi Elmacı, Zöhre Yücekaya Cumhuriyet, Türk tarihinde, geleneksel otoritenin, tarihten beri sürüp gelen siyasi yapının değişimi açısından bir kırılma noktası, bir eşiktir. Aradan geçen yüz yıllık zaman diliminde, Türk Milleti, “olduğundan daha iyi duruma” gelmiş, tükenen imparatorlukla birlikte içine düştüğü var olma kaygısını aşmış ve var olma kavgasını kazanmıştır. Dolayısıyla bugünün kuşakları, bu tarihsel olayı, Cumhuriyet’i anmakla yükümlüdür; bu değişimi gerçekleştiren Atatürk'e, çalışma arkadaşlarına ve o dönemin kadrolarına şükran borçludur. Bu, Pamukkale Üniversitesi Felsefe Bölümü için bir kategorik imperatiftir.
Pamukkale'de Felsefe başlıklı bu kitapta, epistemoloji, bilim felsefesi ve değerler felsefesindeki kimi problemleri konu edinen makalelere yer verilmektedir. On üç makaleden oluşan çalışmada; dijital teknolojinin doğası, Hans Reichenbach ve Aydın Sayılı'nın bilim anlayışları tartışıldığı gibi Descartes'ın cogito ve açık-seçik algılar hakkındaki anlayışı da incelenmektedir. Ayrıca bir taraftan düşünce deneylerinin epistemik statüsü irdelenirken diğer taraftan hem Türkiye'de bilim tarihi çalışmalarının geldiği nokta hem de insan, toplum ve eğitimi konu edinen felsefi meseleler üzerinde durulmaktadır.
Murat Culduz Bu kitap, Covid-19 pandemisinin üniversitelerde yabancı dil öğretimine olan etkilerini, Türkiye’nin 7 bölgesinde bulunan devlet ve vakıf üniversitelerinde görev yapan yönetici ve öğretim görevlileri ile öğretim gören öğrencilerin perspektifinden sunmaktadır. Bu dönem, dünya genelinde eğitim kurumları için büyük bir zorluk ve değişim sürecini beraberinde getirmiştir. Üniversiteler, öğretim yöntemlerini, iletişim araçlarını ve öğrenci-öğretim elemanı etkileşimini yeniden düşünmek zorunda kalmışlardır.
Bu çalışmanın temel amacı, pandeminin getirdiği zorluklara ve fırsatlara odaklanmak ve bu süreçte üniversite yöneticileri, öğretim görevlileri ve öğrencilerin deneyimlerini yakından incelemektir. Her bir katılımcının paylaştığı deneyimler, bu zorlu dönemde yabancı dil öğretimi konusundaki mevcut uygulamaları ve gelecekteki yönergeleri tartışmak için önemli bir kaynak sunmaktadır.
Ahmet Mazlum, Ahmet Türk, Başak Düzel, Cezmi Ervüz, Erol Bulut, Feyza Özler Ervüz, Furkan Arı, Handan Karakaya, Meral Öztürk, Olcay Tire, Orhan Bingöl, Özgür Sarı, Rıfat Bilgin, Sena Kaya, Sezen Güleç, Sibel Temiz Sarıkaya, Veda Bilican Gökkaya, Vehbi Ünal, Yaşar Erjem Toplumlar, zamana ve koşullara göre farklı sosyal sorunlarla mücadele etmek zorundadır. Kimi sosyal sorunlar kronik bir şekilde geçmişten günümüze kadar devam ederken kimileri de küreselleşmenin bir sonucu olarak yakın tarihlerde ortaya çıkmıştır.
Sosyal sorunlar, başta sosyoloji olmak üzere birçok disiplini ilgilendiren bir olgudur. Bu nedenle yoksulluk, işsizlik, gelir adaletsizliği, şiddet, toplumsal cinsiyet gibi kronik/köklü ve yaygın sosyal sorunlar konusunda pek çok kitap yazılmıştır. Bunlarla birlikte özellikle günümüz toplumlarında karşılaşılan ancak üzerinde yeterince durulmayan veya gölgede kalan sosyal sorunlar (Uniseksizm, aldatma, dijital bağımlılık, suç korkusu, bireysel silahlanma vb.) da vardır. Bu kitap, hem eski hem de yakın tarihte ortaya çıkan sosyal sorunları birlikte ele alan bir dizi kitabın ilkini oluşturmaktadır. Bu yüzden kitabın adı “Pandora’nın Kutusu Açılıyor: Gölgedeki Sosyal Sorunlar” olarak belirlenmiştir.
Toplumlardaki sosyal sorunların neler olduğunu belirleyebilmek; sorunların farkına varabilmek, o sorun ya da sorunlarla başa çıkabilmeyi ve çözüm yolları bulabilmeyi de beraberinde getirecektir. Umarız bu kitap, sosyal sorunları konu edinen tüm sosyal bilim alanlarında çalışan akademisyenlere, farklı disiplinlerde eğitim gören öğrencilere ve sosyal sorunlarla mücadele eden kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerine faydalı bilgiler sunar.
Aylin Görgün-Baran, Behçet Kaldık, Berfin Varışlı, Burak Şahin, Bülent Öngören, Cezmi Ervüz, Erkan Dikici, Feyza Özler Ervüz, Handan Karakaya, Kübra Aslan, Meral Öztürk, Miraç Burak Gönültaş, Mustafa Gülmez, Nuriye Çelik, Ömer Şükrü Yusufoğlu, Özgür Sarı, Sergender Sezer, Sezen Güleç, Sinan Acar, Veda Bilican Gökkaya, Yılmaz Daşlı, Zafer Demir Toplumlar zamana ve koşullara göre farklı sosyal sorunlarla mücadele etmek zorundadır. Kimi sosyal sorunlar kronik bir şekilde geçmişten günümüze kadar devam ederken kimileri de küreselleşmenin bir sonucu olarak yakın tarihlerde ortaya çıkmıştır.
Sosyal sorunlar başta sosyoloji olmak üzere birçok disiplini ilgilendiren bir olgudur. Bu nedenle yoksulluk, işsizlik, gelir adaletsizliği, şiddet, toplumsal cinsiyet gibi kronik/köklü ve yaygın sosyal sorunlar konusunda pek çok kitap yazılmıştır. Bunlarla birlikte özellikle günümüz toplumlarında karşılaşılan ancak üzerinde yeterince durulmayan veya gölgede kalan sosyal sorunlar (duygular sosyolojisi, siber suçlar, yapay zekâ, sosyal medya fenomenleri ve takipçileri, kadın düşmanlığı ve kadın cinayetleri, yabancı düşmanlığı, yeni aile örüntüleri/uluslararası aileler, intiharlar, tersine göç, kadın sünneti, bir tüketim biçimi olarak güzelliğin metalaşması, çevirm içi flört siteleri, sağlıkta şiddet, erkeklere yönelik şiddet, madde bağımlılığı ve suç ilişkisi, akademide mobbing gibi) da vardır. Bu kitap hem eski hem de yakın tarihte ortaya çıkan sosyal sorunları birlikte ele alan bir dizi kitabın ikincisini oluşturmaktadır. Bu yüzden kitabın adı “Pandora'nın Kutusu Açılıyor: Gölgedeki Sosyal Sorunlar” olarak belirlenmiştir.
Toplumlardaki sosyal sorunların neler olduğunu belirleyebilmek; sorunların farkına varabilmek, o sorun ya da sorunlarla başa çıkabilmeyi ve çözüm yolları bulabilmeyi de beraberinde getirecektir. Umarız bu kitap, sosyal sorunları konu edinen tüm sosyal bilim alanlarında çalışan akademisyenlere, farklı disiplinlerde eğitim gören öğrencilere ve sosyal sorunlarla mücadele eden kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerine faydalı bilgiler sunar.


İrfan Neziroğlu Birçok alanda Türkçe-İngilizce Teknik terimler sözlüğü olmasına rağmen yasama ve Parlamento hukuku alanında eksiklik vardı. Türkçe-İngilizce-Türkçe Parlamento terimleri sözlüğü bu boşluğu doldurarak daha etkin bir yasama iletişimine katkıda bulunmak amacıyla hazırlanmıştır. ALANINDA İLK ve TEK olma özelliğine sahip sözlük , başta milletvekilleri ve yasama bürokratları olmak üzere akademisyenler, hukuk ve siyaset bilim öğrencileri ve yabancı diplomatlar açısından bir başucu eser niteliğindedir.
Abdullah Aydın, Ahmet Abay, Asım Yapıcı, Hüseyin Maraz, İhsan Arslan, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Mehmet Onur, Muhammed Ali Bağır, Ozaj Suliman, Ömer Fuad Kahraman, Sedat Cereci, Sönmez Kutlu, Yalçın Çetin, Yusuf Okşar Bu çalışma; modern çağın katı konjonktürü içinde giderek bencilleşen, paylaşmayı öteleyen, her şeyi bildiğini sanan, kibri artan, ama bir o kadar da zaman ve mekân kalıpları içerisinde sınırlanmış insanın karakterini tartışmayı, giderek sekülerleşen dünyalarında sıkışıp kalan insanlığın çıkmazlarını değerlendirmeyi ayrıca bilimde, siyasette, ekonomide, sosyal ve dinî alanda tekel olmaya çalışan kişi ve kuruluşların kültür ve bilgi konusunda da hegemonya kurmayı hedefleyen yaklaşımlarına vurgu yapmayı amaçlamaktadır. Bilginin tekelleşmesi ve eleştiriye kapalı hâle gelmesi olarak adlandıracağımız bu tablo, zaman zaman köktenci/radikal eğilimlere sebep olması bakımından yalnızca geçmişin değil günümüzün de bir sorunu olarak güncelliğini korumaktadır. Ayrıca modern çağın yüksek teknolojisi içerisinde bilginin gerçekliği ve doğruluğu simüle edilerek/sanallaştırılarak her türlü manipülasyona açık hâle getirilmesi de meseleyi tümüyle kristalize etmiştir. Bu bağlamda, kırılması zor gibi görünen ve yaşamın her noktasına hızla sirayet etmeye devam eden hakikat tekelciliği, bilgi elitisizmi, fanatizm ve eleştiriye kapalı olma durumu bu çalışmanın nedenidir. Bu açıdan çalışmanın içeriğini; felsefe, ilahiyat, psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, iletişim ve edebiyat sahasındaki ilgili konuları oluşturmaktadır.
Aziz Mahmut Öncel
Hans BERNER, HAUPT Eğitimin temel kavramları ve eğitim teorileri hakkında ülkemizde alışılmış eserler belirli kur tanımlarına göre kaleme alınmışlardır. Yani eleştiriden oldukça uzaktırlar. Hatta eğitimin dışında diğer literatürle genellikle bağlantılı da değildirler.
Çevirisini yaptığımız, yapmaya çalıştığımız bu araştırma her şeyden önce yazarın ifadesi ile "helikoptervari" bir uçuşla yüzyıla yakın bir zamanın insanlık tarihinde iz bırakmış teorileri ile meşgul olmaktadır. Bu eser eğitimin temel kavramlarını -örneğin eğitim, öğretim, öğrenme, okul gibi-karşılaştırarak sorgulayan bir tavrı benimsiyor. Eğitime yön veren değer yargıları ile bilimsel olanın tercih sebeplerini kendine göre açıklıyor. Eğitimin dinamizmine katkı yapan son dönem düşünce kabulleri olan postmodernden psikolojik yaklaşımlara doğru araştırma alanını genişletiyor.
Takdim edilen bu çalışma, üzerinde yaşadığımız topraklarda meydana getirilmiş bir çalışma değildir. Ancak bu; bize oldukça uzaktır anlamına gelmez. Şayet bilim evrensel ise; insanlığın bilimsel çalışmaları ortak ise; ayrıca yüz yılı aşkın bir zamandır Batı standartlarında bir çağdaşlaşma içindeysek ortak bir mirasın paydaşlarıyız demektir. Eğitim bilimi alanında ortaya atılmış teoriler sadece kabul ile değil sorgulamakla var olurlar. Sadece kabul onları ideoloji yapar. İdeoloji ise aklın, mantığın ve bilimin olmadığı yerde gelişir.
Hans Berner'in bu çalışması, hem böyle bir tehlikeden kurtulabilmek hem de eğitim alanında ortaya çıkan teorilere eleştirel ve analitik bir bakış açısı getirmeye çalışmaktadır.
Yusuf Okşar “Biz Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrâhim'e, İsmâil'e, İshak'a, Ya'kūb'a, torunlara, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleyman'a vahyettik. Dâvûd'a da Zebûr'u verdik. Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah, Mûsâ ile gerçekten konuştu. Müjdeleyen ve uyaran peygamberler gönderdik ki, insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı tutunacak bir delilleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Nisâ 4/163-165)
Peygamberlik kurumu yalnızca İslam dini açısından değil diğer büyük dinler ve beşerî/ahlaki sistemler içerisinde değerlendirildiğinde de bir inanç esası olarak karşımıza çıkmaktadır. Temel bir teolojik mesele olması dolayısıyla nübüvvet üzerinde ciddiyetle çalışılması ve tartışılması gereken bir olgudur. Zira nübüvvet yalnızca epistemolojik ve ontolojik bir mefhum değil ayrıca sosyopsikolojik yönleri de olan dinî kültürel bir oluşumdur. Bu açıdan interdisipliner bir yapıya sahip olan bu mevzu kelam, tefsir ve dinler tarihi alanları esas alınarak kuramsal çerçeve ve tarihî süreç başlığı altında değerlendirilmiştir.
Ali Şükrü Özbay, Zehra Gürsoy, Senem Doğan, Merve Aslankılıç The main audience for this book is expected to be language teaching professionals and EFL learners at different levels, although educators at all levels may find it useful. Over the last three decades, phraseology and the supremacy of multi-word combinations in various forms and labels have enjoyed a crucial role in understanding how the English language functions in terms of lexicality. The necessity of studying multi-word combinations has been advocated, and the inclusion of computational methods has been favoured by many leading linguistic specialists. Thus, this book is intended to introduce the lexical features of the English language to language teaching professionals and EFL learners worldwide through contextual examples. After a short introduction, the scope of the book is further extended to include English verbs with their most frequent complements. Each chapter offers literature connections related to phraseology, formulaic sequence, and lexical approach. Finally, a comprehensive list of multi-word combinations was added in the form of tables to support language teaching professionals and EFL learners inside and outside the classroom in their attempts to increase phraseological awareness.
Bahar Gidersoy Batı dünyası ile Türklerin ilişkileri asırlar boyu farklı biçimler altında devam etmiştir. Süregelen ilişkilerde Türkler zaman zaman Batı dünyasında merak uyandırmış zaman zaman da erdemlerinden çok kusurları irdelenmiş, doğu âdetleri eleştirilmiş ve çoğunlukla öteki olarak algılanmıştır. Öteki olan Türk imgesi üzerinden söylemler Avrupa siyasi çevrelerinin de eylemlerinin felsefi dayanağını oluşturmuştur. Bu noktada Fransız yazar Pierre Loti Batı kafasında yer alan Türk resminin dışına çıkan, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları daha sonrasında Birinci Dünya Savaşı'nda ve Millî Mücadele döneminde Türkleri tüm dünya karşısında savunan, Batı kafasındaki boşluğa dokunan, bu boşluğun, bilgisizliğin başkalarınca sömürülmesine karşı çıkan bir isim olarak ortaya çıkmıştır. Kendisinin ifadesiyle savunuları sadece duygusal sebeplere dayanmamaktadır. Pierre Loti'nin bu duruşuna Türk dünyası ile tanıştığı 1876 yılından öldüğü 1923 yılına kadar geçen dönemde yazdığı birçoğu Türkçeye çevrilmemiş olan eserleri ve Trablusgarp Savaşı'ndan itibaren Fransız basınında yayımlanan Türkler üzerine yazdığı makaleleri ışık tutacaktır.
Ebû Zekeriyyâ Yahyâ bin Ömer el-Kinânî el-Endelüsî Fiyatlandırma ve çarşı pazarın düzeni meselesi, bir iktisadi sistemin sağlıklı şekilde işleyip
toplumun refahını temin etmesi noktasında olmazsa olmaz hususlardandır. Nitekim fiyatların stabil ve piyasanın düzenli olması, günümüz ekonomilerinin en önemli hedefleri arasında yer almakta olup ülkeler bu iki hedefi gerçekleştirmek amacıyla çeşitli politikalar uygulamaktadır. Elinizdeki eserde fiyatlandırma, çarşı pazarın işleyişi, bu iki önemli hususu düzenlemeye yönelik olarak kurulmuş hisbe müessesesi ve ilgili diğer meselelere dair İslam'ın getirdiği hükümleri bulacaksınız.
Bu anlamda eser, stabil ve sağlıklı şekilde sürdürülebilen bir ekonominin temin edilmesi noktasında bir rehber niteliğindedir.
Ahmed b. Saîd el-Müceyledî Fiyatlandırma ve çarşı pazarın düzeni meselesi, bir iktisadi sistemin sağlıklı şekilde işleyip toplumun refahını temin etmesi noktasında olmazsa olmaz hususlardandır. Nitekim fiyatların stabil ve piyasanın düzenli olması, günümüz ekonomilerinin en önemli hedefleri arasında yer almakta olup ülkeler bu iki hedefi gerçekleştirmek amacıyla çeşitli politikalar uygulamaktadır. Elinizdeki eserde fiyatlandırma, çarşı pazarın işleyişi, bu iki önemli hususu düzenlemeye yönelik olarak kurulmuş hisbe müessesesi ve ilgili diğer meselelere dair İslam'ın getirdiği hükümleri bulacaksınız.
Bu anlamda eser, stabil ve sağlıklı şekilde sürdürülebilen bir ekonominin temin edilmesi noktasında bir rehber niteliğindedir.
Begüm Çardak, Engin Avcı, Murat Koçanlı, Naci Akdemir, Nevzat Tekneci, Özge Gülver Uluslararası örgütler ve sivil toplum kuruluşlarınca yayımlanan raporlar, her yıl on binlerce çocuğun, devlet dışı gruplar ve terörist örgütler tarafından istismar edildiğini göstermektedir. Dünyadaki silahlı çatışmalar çoğaldıkça, artan sayıda çocuk silahlı şiddete maruz kalmaktadır. Zorla veya kandırılarak silah altına alınan ve çatışmaya zorlanan bu çocuklar, hayatlarını kaybetmekte veya sakat kalmakta, hayatta kalmayı başaranlar ise ömürleri boyunca psikolojik travmalarla baş etmeye çalışmakta ya da suç ve şiddet dünyasının öznesi veya mağduru hâline gelmektedirler.
Uluslararası ve ulusal hukuki düzenlemelere rağmen, çocuklar doğrudan veya dolaylı olarak silahlı çatışmalarda kullanılmaya devam edilmektedir. Türkiye'de de terörist örgütlerin hedefinde yer alan çocuklar, birçok yasa dışı faaliyette istismar edilmişlerdir. PKK terör örgütünün teröre sürüklediği çocukları konu edinen bu kitap, nicel verilerin çok sık görülemediği güvenlik ve terörizm çalışmalarına veri temelli katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Kurumsal bilgiye ve bilimsel analize dayalı bulguların, sorunun kaynağının tespit edilmesinde, çözülmesinde ve önleyici politikaların geliştirilmesinde hayati önem taşıdığı düşünülmektedir.
Araştırmada ulaşılan sonuçlar, aile ve sosyal çevrenin çocukların teröre sürüklenmesinde önemli bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Çocuklar çoğunlukla aile içi sorunlar yaşayan, ekonomik güçlükleri olan, kalabalık ailelerde ve göç gibi nedenlerle sosyal bütünleşmede sorun yaşayan, çeşitli sorunlar nedeniyle bir çıkış yolu, yeni bir kimlik veya yeni bir hayat arayışı içinde olan, eğitim ve öğretim süreçlerini tamamlayamamış bir profil oluşturmaktadırlar. Sosyal kontrolün zayıf olduğu bu grupların, örgütün, örgüte yakın siyasi oluşumların veya daha önceden örgüte katılmış kardeş, arkadaş ve akrabaların telkin ve propagandasına karşı korumasız oldukları anlaşılmaktadır. Bu nedenle, terörist örgütlerin çocuklara yönelik propagandalarının önlenmesi ve karşı propaganda geliştirilmesi öncelikli bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.
Habibe Öçal Bu kitap, terör örgütünün kadınlarla ilgili gerçek yüzünü ortaya koyma niyetinin bir ürünü olarak ortaya çıktı. Bu bağlamda özellikle terör örgütünün kadın söylemiyle, kadın ve aile konusunda toplumu ifsat eden görüşleriyle ilgili gerçekleri araştırıp ortaya koymak istedik. Örgütün çocukları nasıl istismar ettiğini belgeleriyle ortaya koymaya çalıştık. Bu çalışmamızda şimdiye kadar yapılan diğer çalışmalardan, güvenlik ile ilgili çalışmalar yapan birimlerimizin raporlarından, mahkeme iddianamelerinden, terör örgütünün yayınlarından, medya haberlerinden istifade ettik. Dağınık olan bilgileri bir araya getirip doğru bildiğimiz bağlamlar içinde yorumlamaya çalıştık. Çalışmayı özgün kılan hususun; terör örgütü PKK’nın kadın konusundaki iki yüzlü tutumunu kendi söylemlerine bağlı olarak ortaya koymamız, Diyarbakır Anneleri ve örgütten ayrılan eski militanlarla yapmış olduğumuz görüşmeler ve bunlardan çıkardığımız sonuçlar olduğu söylenebilir.
Muhittin Imıl Yayına girmeden önce iki farklı kurumsal ödül almış olan bu araştırma, 40 yılı aşan geçmişiyle PKK’nın din konusunda samimiyetten uzak duruşunu ortaya koyuyor.
Manifestosunu yayımladığı 1978 yılında, öncülleri yüz yıl öncesine götürülebilecek Kürt kökenli hareketlerin Marksist söyleme sahip şovenist bir çizgiye evrilmesini sağlayan PKK, lideri Abdullah Öcalan’ın ilginç kişiliğiyle de özdeş bir değişim yaşamıştır. İnşa etmeyi hedeflediği ulusun ön şartı olarak bireyi ve toplumu eritmek ve bir kalıba dökerek yeniden şekillendirmek isteyen PKK, kısa zamanda tüm unsurlarıyla reddettiği İslam’ı kullanmayı da içeren bir pragmatizm dışında ideolojisi olmayan kıyıcı bir aşirete dönüşmüştür.
Bu kitap, ulus inşa sürecinde sadece İslam'ı değil, diğer dinî yapıları da araçsallaştıran PKK’nın söz konusu süreçte dine bakış açısında yaşadığı değişimi incelemeyi amaçlamıştır. Kültür ve kimlik ilişkisini müteakip kolektif kimlikler ve kimlik inşa sürecinin incelendiği ilk bölüm, farklı coğrafyalarda Kürt kimliği, Kürt toplumsal ve dini yapısını ele almayı amaçlayan ikinci bölüm, PKK’nın kuruluşu, gelişimi, çatışmaları ve Hristiyan Batı ile ilişkisini ele alarak başlayan üçüncü bölüm ile birlikte amacına ulaşmaya çalışmıştır.
K. Mert Çubukçu Bu kitabın yazılış nedeni; başta planlama ve coğrafya olmak üzere mekânsal bilimler olarak tanımlanabilecek alanlarda yaygınlıkla kullanılan klasik istatistik ve mekânsal istatistik yöntemlerinin yalın bir dil ve dört işlem ile sınırlı aritmetik bilgisi ile okuyucuya sunulmasıdır. Kitap yazılırken 80'i aşkın yabancı kaynaktan yararlanılmış ve her teknik son derece sade bir dille anlatılmıştır. Anlatılan tekniklerin uygulamada rahatlıkla kullanılabilmesine yönelik olarak kitap kapsamındaki her yöntem hiçbir basamak atlanmadan çözülmüş sayısal örneklerle desteklenmiştir. Bu örneklerin çözümü için hiçbir özel bilgisayar yazılımı gerekmemektedir.
Kitabın hedef kitlesinin bir bölümünü başta planlama ve coğrafya olmak üzere mekânsal bilimlerde öğrenim gören lisans ve lisansüstü düzeydeki öğrenciler oluşturmaktadır. Kitaptaki örneklerin tamamı “mekân” odaklıdır ve hedef kitlenin ilgi alanına uygun olarak kurgulanmıştır. Ayrıca, mekânsal analizlerin işlendiği sosyal, fen ve beşeri bilimlerde okutulan dersler için de bu kitap, potansiyel kaynak kitap niteliğindedir. Yazımında kullanılan sade dil ve hiçbir basamak atlanmadan aktarılan sayısal örnekler sayesinde bu kitap, üniversiteden yıllar önce mezun olmuş, kamu ve özel sektörde mekânsal ve istatistiksel analizler üreten uygulamacılar için de aranan ve özlenen bir başvuru kitabı olacaktır.
Kitap, klasik istatistik yöntemlerinin mekânsal analizlere yönelik olarak yeniden ele alındığı alan olan “mekânsal istatistik” açısından da Türkiye'de bir ilk olma özelliğini taşımaktadır. Kitapta aktarılan “mekânsal istatistik” yöntemlerinin tamamına yakını coğrafi bilgi sistemlerine yönelik yazılımların standart parçaları haline gelmişse de, bu yöntemlerin anlatıldığı Türkçe bir kitap yayımlanmamıştır. Dolayısıyla bu kitap, bu alanda sıklıkla kullanılan yöntemleri, kullanıcıları için bir “kara kutu” olmaktan çıkartma gayesini de taşımaktadır.
Murat Sultan Özkan Platon ve Aristoteles'e göre insan diğer canlılardan farklı olarak akla sahiptir ve akıl tutkuları kontrol etmelidir. Descartes ise insanı ruh ve bedenden müteşekkil bir varlık olarak görmüş ve ruhun sadece insana has olduğunu belirtmiştir. O, ikiciliği benimsediğinden dolayı ruh-beden arasında etkileşim olduğunu ve bunun da epifiz bezi üzerinden gerçekleştiğini iddia etmiştir. Aydınlanma dönemindeyse Hume, deneyci bir tavırla duyu deneyimine dayanmayan zihinsel töz anlayışını ve doğuştan idealara sahip olma fikrini yadsımıştır. O, zihni ve zihinsel fenomenleri duyusal izlenimlerle açıklamaya çalışmıştır. James de töz ikiciliğini yadsıyarak her şeyin kaynağında ilksel olan bir şeyin olduğunu söylemiş, tarafsız tekçiliği savunmuştur. O, bilincin kesintisiz bir akış içerisinde olduğunu vurgulamıştır.
20-21. yüzyıllarda ise fizikalistler, işlevselciler ve eleyici materyalistler, farklı bakış açısına sahip olsalar da görüşlerini nörobilim, nöropsikoloji, nörobiyoloji nörofarmakoloji, nörofizyoloji gibi bilim dallarının verilerine dayandırmışlardır. Biyolojik doğalcılığı savunan Searle de zihinsel fenomenlerin ontolojik olarak değil de nedensel olarak nöronal süreçlere indirgeneceğini iddia etmektedir. Nagel ise zihinsel fenomenlerin birinci şahıs deneyimi olmasından dolayı üçüncü şahıslar tarafından bilinemeyeceğini belirtmektedir. Ona göre nöronal süreçlerle zihinsel fenomenler arasındaki ilişkiyi ancak alanla ilgili bilimsel çalışmalar aydınlatabilir. Churchlandlar da diğer alanlarda olduğu gibi zihin felsefesi alanında da bilimin yanlışları eleyerek son sözünü bugün olmasa da bir gün söyleyeceğini savunmaktadırlar.
İdris EKİNCİ Şiirde sağlam adım atmanın şartı eleştiridir. Şiirle eleştiriyi birlikte yürüten şair bu süreçte hem yazacağı şiire, hem şiirindeki teknik yeterliğe daha kolay ulaşır. Eğer çıktığı yolda şiir tarihi kadar çağdaş şiire de dikkat kesilirse ne yaptığına ilişkin açık bir bilince kavuşur. Bir şairin eleştiriye verdiği değer şiire atfettiği önemin de göstergesidir. Poetik Fiiller, İdris Ekinci'nin günümüz şiiri, şiir tarihimiz ve eleştiri kuramları bağlamındaki yazılarını bir araya getirmektedir. İdris Ekinci'nin eleştiri uğraşı şiire verdiği önemi gösterdiği kadar şiir bahsinde sağlam durma kararlılığını da göstermektedir. Günümüz şiir verimleri kadar, eleştiri alanındaki çalışmaları da incelemeye tâbi tutması ondaki şiir bilgisini kurma çabasını göstermektedir.
Hakan Şarkdemir Sanat bizi hakikate ulaştıran şey değilse de sanatın içinde bir hakikat vaadi saklıdır. Şiirde vaat edilen bu hakikate şiir yoluyla ulaşamasak da şiirin kendisini bir hakikat uğrağı olarak okuyabiliriz. Bu uğrak, hakikati ancak, bir an için ve asla bütünüyle ele geçirilemez bir şekilde, varlık - yokluk, ben - öteki, geçmiş - gelecek arasında ağırlar. Ama bu hakikat ancak şiire özgü, bir an için şiirle / şiirde kendini bize açan bir hakikat olarak kalır. Buna poetik hakikat diyoruz. Poetik hakikat, şiirde hep kavranamaz bir şey olarak konaklar. Kendini bize asla bütünüyle açmaz. Bu yüzden poetik hakikat, olup bitmekte olan, hâlihazırda, şimdinin gelip geçiciliği içinde varolan edimselliğin, yani aktüel gerçeğin iğreti tanıklığına ihtiyaç duyar. Aktüel gerçekse, şiirde şiirsel entrikanın kurbanı olmaktan öte bir şey değildir. Varolanı neden ve nasıllığıyla bilmek üzere masaya yatırdığımız aktüel gerçek, poetik hakikatin ışığı altında görünür. Aktüel gerçek, şiirde yalnızca varsayımsal bir dünyanın nesnesi olarak bize kendini gösterir.
Ertuğrul Aydın Poetika ve Gerçeklik Türk Şiirinde İzler; Türk şiir tarihinin köşe taşlarına, öne çıkan şair, belirli nokta ve temalarına ait bilgilendirmeleri esas almaktadır. Kitap, Türk şiirinin poetika/şiir sanatı, gerçeklik, temalar ve şair portreleri üzerinden anlatılmasına yardımcı olmaktadır. Poetika ve Gerçeklik Türk Şiirinde İzler'de, Tanzimat'tan bugüne şiirimizin çeşitli izleri takip edilerek izlerden bir yol haritası ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, son iki yüzyılda Türk şiir sanatındaki damarlara ait olan ara başlık ve kesitler ile izleğe dayalı çerçeveler göz önüne serilmeye çalışılmaktadır. Bunların dışında, kitapta “Şiir, özel bir söz biçimidir.” düşüncesinden hareketle, şiirimizde yol başı oluşturan çeşitli şairler, dönemler, şiir anlayış ve yaklaşım biçimleri üzerinde de durularak Türk şiirinin referans, bağlantı ve etkileşimleri hakkında bilgi verilmektedir.
Fatoş Altınbaş Sarıgül 14 Nisan 1981’de Kıbrıs’ta doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2003 yılında mezun oldu. Yüksek lisans eğiti¬mi için gittiği İtalya’da Politecnico di Milano Üniversitesi’nde MBA yaptı ve 2005 yılında İstanbul’a döndü. Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Antropoloji bilim dalındaki doktora eğitimini ‘Kapalı¬çarşı’da El Yapımı Mücevherat Ustaları, Bir Dönüşüm Hikayesi’ adlı tezle bitirdi ve 2016 yılında aynı isimdeki ilk kitabı yayınlandı. Evli ve iki kız çocuğu annesi olan Fatoş Altınbaş Sarıgül halen Altınbaş Üniversitesi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak popüler kültür, sosyal antropoloji, kültür, kimlik, küreselleşme, sosyal değişim konularında ders vermekte ve araştırmalarına devam etmektedir. Ayrıca Altınbaş Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Danışmanı ve Altınbaş Holding çatısı altındaki farklı şirketlerde Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini de sürdürmektedir.
Muhammed Fatih Gökmen Foreign (English) language teacher education has heretofore produced a plethora of theories, methods, procedures, and techniques, most of which are virtually based on a specific philosophical paradigm. In this vein, this book outlines and expatiates the cutting-edge pedagogy named as post-method pedagogy on the grounds of post-modern educational philosophy, the critiques imposed on the ‘method’ concept and the conventional teaching methods, complexity of the ELT profession, and the subjective role of ELT professionals - specifically language teachers. By virtue of the author’s three discretional rationales, the post-modern educational philosophy, theoretical postulations in post-method pedagogy, and the conducted pertinent research, the author orchestrated his own personal and professional ELT small-scale theory under the framework of four continuous teacher development, three post-method parameters, and the personal and professional qualities that ELT professionals might adopt.
Emre Bekir Güven İnsan ile anlatı arasındaki ilişki oldukça farklı boyutlarda ele alınabilir. İnsanın anlatıyı ürettiği gibi insan da bir anlatı süreci ve sonucu ile ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihinin her aşaması, anlatılar ile örülüdür.
Bu çalışma; anlatının günümüz dünyasındaki iki önemli boyutu olan roman ve film arasındaki ilişkiyi, postmodernizm çerçevesinde ortaya koymaktadır. Alman, Avusturya ve İsviçre edebiyatlarından seçilmiş romanların film uyarlamaları ile olan ilişkisini sorgulamaktadır. Koku (Das Parfum), Okuyucu (Der Vorleser), Uykunun Kardeşi (Schlafes Bruder) ve Agnes (Agnes) romanlarının, uyarlamaları ile olan ilişkisini irdelemektedir. Bu bağlamda, çalışmada salt bir roman-film ilişkisi değil, “postmodern” olarak nitelendirilebilecek söz konusu romanların uyarlanma sürecinde nelerden vazgeçildiği, hangi ögelerin eklenmek zorunda kalındığı ve postmodernizm çerçevesinde ne tür farklılıkların ortaya çıktığı ele alınmaktadır.
Medyalararası bir çalışma olarak bu kitapta; kaynak medya olarak roman, hedef medya olarak ise arasındaki ilişki ve bu ilişkinin postmodernizm ile olan bağı, derinlemesine irdelenmektedir.
Gülçin Tuğba Nurdan Postmodern Türk Romanında Grotesk isimli bu kitap, disiplinlerarası bir çalışma olması bakımından edebiyatımız adına son derece kıymetlidir.
Kitap, Türk edebiyatının 1980 sonrası grotesk bakış açısına sahip en tipik 25 örneğe yer vermiştir: Böcek (1982), Üç Beş Kişi (1984), Gece (1985), Beyaz Kale (1985), Hayır (1987), Bay Muannit Sahtegi'nin Notları (1991), Peygamberin Son Beş Günü (1992), Yeni Hayat (1994), Gölgesizler (1994), Kayıp Hayaller Kitabı (1996), Benim Adım Kırmızı (1998), Bin Hüzünlü Haz (1999), Schrödinger'in Kedisi–Kâbus (1999), Schrödinger'in Kedisi-Rüya (2001), Uykuda Çocuk Ölümleri (2002), Karadelik Güncesi (2007), İstanbul'da Bir Merhamet Haftası (2007), Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi (2009), Karanlığın Aynasında (2010), Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (2010), Gecenin Atları (2011), Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet (2016), Y (2018), Yıldızfer (2019), Ve Ateş Bizi Tüketiyor (2019) romanları, bize Türk edebiyatının hem Bahtinci hem de Kayserci algıda son derece verimli eserlere ev sahipliği yaptığını söylemektedir.
Romanlarda en dikkat çeken, insanın içinde bulunduğu çaresizlik hissidir. Postmodern dünyanın da bir getirisi olan bu çaresizlik hissi, groteskin potasında harmanlanarak incelenmiştir.
Fatih Tekin Bu kitap, İngilizce kelime hazinesini geliştirmek için hazırlanmış bir çalışmadır.
Can Yolagiden, Ersan Ağca, Hasan Gökçe, İren Özgün Nalçacı, Melek Karaca, Nagehan Demir, Oğuzhan Nacaroğlu, Oktay Bektaş, Oktay Kızkapan, Serdar Varinlioğlu, Seyide Eroğlu Pragmatizmden Uygulamaya Karma Araştırma Yöntemi isimli bu kitap, karma araştırma yönteminin neden oluştuğunu, nasıl kullanılması gerektiğini bilmek isteyen okuyucular için hazırlanmıştır.
Kitabın birinci bölümünde, karma araştırma yönteminin felsefi varsayımları ve kuramsal yapısı ele alınmaktadır. İkinci bölümünde, karma araştırma yönteminin içeriği; üçüncü bölümde ise karma araştırma yönteminin kendisine özgü desenleri hakkında bilgi verilmektedir. Araştırma sorusunun nitel ve nicel için ayrı ayrı yazılması kadar karma araştırma yöntemine özgü de yazılması gerektiğine dördüncü bölümde değinilmektedir. Beşinci bölümde, nicel ve nitel araştırma yöntemini kullanan çalışmaların kullandığı örneklem/çalışma grubu türleri açıklanmakta, ayrıca literatürde var olan ama henüz olgunlaşmamış karma araştırma örneklem türlerinden de bahsedilmektedir. Altıncı bölümde veri toplama araçları, yedinci bölümde veri toplama süreci, sekizinci bölümde veri analizi, dokuzuncu bölümde geçerlik ve güvenirlik çalışmaları, onuncu bölümde bulgular, sonuç ve tartışma ve önerileri, on birinci bölümde karma araştırma yöntemi kullanmış çalışmaların kritiği ve on ikinci bölümde ise karma araştırmada entegrasyonun nasıl yapılabileceği anlatılmaktadır.
Bu kitap, okurlarının; karma araştırma çalışmalarına yön verirken faydalanacakları en önemli kitaplardan biri olma amacı ve iddiasını taşımaktadır.
Amacına ulaşması dileğiyle…
Abdulhakim Eren, Ahmet Sevgi, Ata Kazancı, Aysel Çağdaş, Aysel Dinçer, Aysun Umay, Berrin Bilginer, Binnur Yeşilyaprak, Cemal Kalsen, Dalokay Kılıç, E. Ferhan Aras, Eda Yazgın, Emine Arzu Oral, Firdevs Sezal, Gülsün Parlar, Hatice Doğruol, Hatice Ertuğrul Başkonuş, Hıfzı Doğan, Huriye Güven Albayrak, İpek Gönüllü, Janset Bay, Melda Yenerim, Mürşide Şan Güven, Nebahat Samur, Nilüfer Cihangir, O. Cenap Tekinşen, Olcay Gökçel Özbek, Özge Kazancı, Ramin Aliyev, Sara Kılınç, Selma Bora Morgül, Semra Cantekinler, Serap Etike, Serpil Karataban, Sevim Öztürk, Sevim Yücesoy, Sıdkı Kazancı, Süheyla Akpınar, Şerife Şahin, Şeyda Akpınar Şen, Tülay Hüdaioğlu, Tülay Üstündağ, Vasfiye Ülgen, Yüksel Kasapoğlu, Zekai Bilgen, Zerrin Sezal, Zeynep Arıkan “Tüm insanlar hem dostu hem öğrencileridir aslında. Öğretirken eğitir de bir konuyu size anlatırken siz hiç anlamadan farklı bir pencereden bakıyor olursunuz hayatınıza, duygularınız renk değiştirir”.
Prof. Dr. Dalokay Kılıç

“Gülten'in kişilik özelikleri hep ilgimi çekmiştir. Gülten, yapmaya karar verdiği şeyleri yapabilmek için azimle, ısrarla ve dürüstçe çok çalışıp hiçbir zaman yaptıklarıyla yetinmeyen, yapılacak daha çok şey olduğuna inanan ve bu pek çok şey içinde kendi yapacaklarını seçip hiç zaman kaybetmeden işe koyulan, giriştiği her faaliyette saptadığı amaca ulaşmayı hedefleyen bir karakterdedir”.
Aysel Dinçer

“Gülten hocamdan öğrendiğim ve her dersimde de öğrencilerimle paylaşırken kendisini de saygı ve sevgiyle andığım sözü, ‘Bir dersin etkili olabilmesi için öğrenenler kadar öğreten kişinin de dersin sonunda bir şeyler öğrenmesi gerekir.’ olmuştur. Ben bu sözüne çok inandım ve deneyimlerimle de bunun gerçek olduğunu anladım”.
Dr. İpek Gönüllü

“Gülten Ülgen, bilimsel akademik yönünün yanı sıra bir o kadar da sanatsal estetik duyarlığa sahiptir. Bu özelliğini tüm yaşamında görmek olasıdır. Giyim kuşamında, ev dekorasyonunda, tavır ve davranışlarında… Otantik olanı sever, çoğu kişi onu nakışlı köylü çorabı ve saç örgüleriyle anmaktadır”.
Prof. Dr. Serap Etike

“Yediden yetmişe iyi insan ilişkileri kurma becerisi, olumsuz durumların duygusal etkilerinden çarçabuk çıkma yeteneği, hayatta tüm öğrettikleri ve öğrendiklerini oldukça içselleştirmiş olduğunun bir göstergesiydi. Hocamın bir sözü benim hayat mottom olmuştur: ‘Dürüstler kaybetmez, kaybedilirler’”.
Janset Bay

“Prof. Dr. Gülten Ülgen'i farklı kılan, tüm öğrencilerini önemsemesi, herkese tekliği içinde değer vermesi, tüm gençlerin en çok ihtiyacı olan motivasyonu; istediği şeyi öğrenip yapabilecek gücü olduğunu hissettirmesiydi. Bir gün sınıfta üzgün görünen bir arkadaşımıza ‘İnsanlar hayatta bazen kazanır ya da tecrübe sahibi olur ama asla kaybetmez.’ demişti. Bir eğitimcinin öğrencisine verebileceği bundan güzel hayat dersi olabilir mi?”
Prof. Dr. Nilüfer Cihangir

“Gülten Ülgen; dünyanın her yerinde kendi ayaklarının üzerinde durabilen, modern ama köklerini unutmamış, özüne bağlı Çağdaş Türk Kadını…”
E. Ferhan Aras