Sosyal Bilimler \ 27-41
Saman Hashemipour National Notion Lives Out World Literature is a collection of essays on literature. Discussing genres of fiction and must-to-know literary terms with examples help literary fans to understand the core of literature. Discussing the history of novels in Turkish and drama plays in Persian helps the reader to have a conscious view of fiction in Turkey and Iran. Besides, comparative literature in Eastern universities and the value of literary works in world literature are discussed. A comparative method of investigation and psychological stance is applied to evaluate literary and critical works to realize the concept of national literature in the realm of world literature.
Mehmet Zeki Aydın Değerler Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda NAZİK OLMAK (NEZAKET) değerini öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var. Bu başlıkları kullanarak erdemli ve değerlerine saygılı bir nesil yetiştirmek sizlerin elinde. Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerinizin farkındalıklarını artıracak; problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz. Öğrencilerimizin konuyu daha iyi kavrayabilmesi ve içselleştirebilmesi için Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri bulunmaktadır. Bu yöntemlerle düşünerek, rolünü oynayarak, gözlemleyerek ve yaşayarak öğrettiğimiz değerin önemini ve gerekliliğini anlayabilecekler. Yüzyıllardır bu değerleri taşıyan bir toplum olduğumuzu, köklerimizin değerlerle sulandığını ise Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde Değerler, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Mevlana'dan ve Örnek Kişilik başlıklarıyla gösterebileceksiniz. Öğrenilen değerimizi eğlenerek pekiştirmek için Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Kitap Tavsiyeleri ve Etkinlikler bölümlerini kullanabileceksiniz. Ölçme Değerlendirme bölümümüz ile öğrencilerimiz, içlerine yerleşen değer bilincini test edebileceklerdir. Hepimizin bildiği gibi eğitimde başarı okuldaki tek taraflı bir çaba ile gerçekleşemez. Bu yüzden çalışmamıza Veli Mektubu ve Aile Katılımını da ekledik. Bu şekilde aileleri de verdiğimiz eğitimin içine çekerek, öğrettiğimiz bilgileri evlerinde de yaşamalarını sağlayabileceğiz.
Stathis Psillos “Bu kitap; nedensellik, doğa yasaları ve bilimsel açıklamayı bütüncül bir şekilde ele alan, bildiğim tek kitaptır. Psillos, bu konulardaki literatüre tam anlamıyla hâkim ve konular arasındaki bağlantıları ustaca açıklıyor. Ayrıca Psillos, güncel tartışma konularına dâhil oluyor ve taraf tutmaya hazır görünüyor ancak bunu okuyucuları temel konularla tanıştırmak ve konuyu uzman olmayanlara açıklamak için yapıyor.”
David Papineau, King's College London

Nedenselliğin doğası nedir?
Nedensellik bilimsel açıklamayla nasıl bağlantılıdır?
Yeterli bir bilimsel açıklama teorisi olabilir mi?
Doğa yasaları, kozmik düzenlilikten daha fazlasını mı içerir?

Stathis Psillos; bu yeni ve özgün giriş yazısında nedenselliğin doğası, bilimsel açıklama ve doğa yasaları hakkındaki klasik ve çağdaş görüşleri analiz edip değerlendirmektedir. Kitap birbiriyle ilişkili üç bölüme ayrılmaktadır: nedensellik, doğa yasaları ve bilimsel açıklama. Psillos, nedensellik bölümüne Hume'un nedensellik hakkındaki görüşlerinin ilgi çekici bir tartışmasıyla başlamakta ve tekil, karşı olgusal ve mekanistik nedensellik yaklaşımlarını inceleyerek devam etmektedir. Doğa yasaları bölümünde yazar, hem yasaların düzenliliği görüşünü hem de tümeller arasındaki ilişkiler olarak yasaları ve yasalara yönelik son alternatif yaklaşımları ele almaktadır. Son bölümde ise doğa yasalarının açıklanması ve bilimsel açıklamanın metafiziği anlatılmaktadır. Her seviyeden öğrencinin erişebileceği bu kitap, felsefenin en kalıcı sorunlarından birine mükemmel bir giriş kitabı niteliğindedir.
İrfan Dağ Nenem Bir Çiçek (Şiir)
Hasret Kökten Eğitim felsefesi açısından temel noktalara değinilen bu eserde, neoliberal felsefenin eğitim ile ilgili önermeleri irdelenmektedir. Bir eğitim ekolünün felsefi analizi nasıl yapılır, felsefi temelleri olan bir eğitim yaklaşımı nasıl ele alınır, eğitimin felsefi temelleri nelerdir, bu temeller nasıl ortaya çıkmış ve eğitime hangi bağlamlarda katkıda bulunmaktadır gibi pek çok soru, neoliberal felsefenin eğitim ile ilgili epistemolojik, ontolojik ve etik temelleri üzerinde durularak analitik ve sorgulayıcı bir biçimde ele alınmış ve cevaplanmaya çalışılmıştır.
Aynı zamanda neoliberal düşünce üzerine ayrıntılı bir incelemenin de yer aldığı eserde, neoliberal felsefenin eğitim anlayışının yanı sıra neoliberal eğitimin antitezini temsil eden eleştirel eğitim felsefesinin (eleştirel pedogojinin) ana hatlarına da yer verilmiştir.
Abdulnasır Yıldırım
Necdet Yıldız Bu kitap, yazarın 2013 yılında yazdığı Nietzsche on the Relation between Language and Philosophy adlı yüksek lisans tezinin genişletilmiş ve revize edilmiş bir çevirisidir. Yapıtın ilk bölümünde, Nietzsche'nin temel kavramlarından giriş seviyesinde ve açıklayıcı bir biçimde bahsedilmektedir. Dolayısıyla bu kitap tam veya kısmi olarak kullanılabilecek bir ders kitabı olarak düşünülebilir ancak bu şekilde kullanılmaya oldukça müsait olsa da bu kitabın özünde bir ders kitabı olduğunu söylemek yanlış olur. Çünkü sonraki bölümlerdeki tartışma; Nietzsche'nin yaşam, dil, felsefe ve bu üçünün birbirleriyle olan ilişkileri üzerine düşünceleri hakkında detaylı bir akademik tartışmadır. Dahası, bu kitap; Nietzsche'nin Türkçe literatürde birkaç istisna haricinde neredeyse hiç üzerinde durulmayan ama popülarite konusunda ne kadar fakirse ilham konusunda o kadar zengin olan “Müzik ve Söz Üzerine (Alm. Über Musik und Wort)” adını taşıyan yazısı üzerine kapsamlı bir incelemeyi de içermektedir.
Satılmış Tekindal Bu kitap nicel, nitel ve karma yöntem araştırma desenleri ile istatistiği içermektedir. Kitap; araştırmaya giriş, araştırma problemi, hipotezler ve değişkenler, değişkenleri ölçme, evren ve örneklem, nicel araştırma desenleri; tek denekli araştırmalar; internet tabanlı araştırma; veri toplama yöntemleri, gözlem, anket, görüşme; nicel verilerin analizi, betimsel ve anlam çıkartıcı istatistikler (hipotez test etme); nitel araştırma desenleri, nitel araştırma verilerinin analizi; karma yöntem araştırma desenleri, karma yöntem araştırma verilerinin analizi; araştırma önerisi yazma ve araştırmanın raporunu yazma ana bölümlerinden oluşmaktadır.
Bu kitabın diğer araştırma kitaplarından farkları; o yönde hızlı gelişmelerin olduğu internet tabanlı araştırmaların anlatılması ve onun nasıl yapılacağının gösterilmesi; nicel, nitel ve karma yöntem araştırma anlayışlarının bilimsel yöntem çerçevesinde entegre edilip birlikte ele alınması, ve araştırma desenlerine uygun olarak betimsel ve anlam çıkartıcı istatistiklerden hangilerinin, nasıl kullanılacağının gösterilmesidir.
Kitap lisans, lisansüstü öğrencilerinin, öğretim elemanlarının, öğretmenlerin ve araştırma yapmak isteyen diğer ilgililerin rahatlıkla kullanabileceği ve kendi araştırmasını yapabilmesine rehber olacak, teoriden ziyade uygulamaya dayanan bol örnekli bir kitaptır. Bilime, alana katkı getirmesi ve tüm ilgililere faydalı olması dileğiyle...

Umut Erdoğan Postyapısalcılık, fark temelinde inşa edilmiş bilgi biçimlerini kontrol eden ve yeniden üreten iktidar ilişkilerini açığa çıkarmak için atılmış bir adımdır. Batı felsefe geleneğinin sorgulanması olarak postyapısalcılık, yapısöküm stratejisiyle tarihsel biçimde oluşturulan ve hakikat iddiasıyla ortaya konulan bilgi ve bilme biçimlerine eleştirel bir yaklaşım geliştirmektedir.
Yapısökümün temel meselesi, mutlak doğruluk iddialarını ortadan kaldırarak anlam üzerindeki düşünsel denetimi yıkmaktır. Farkı, anlamı, hiyerarşik ayrımları kurgulayan ve onları denetleyen iktidar ilişkilerine bağımlı yapının ifşası için yapısöküm yıkıcı bir adım atmayı göze almaktadır. Böylece anlam, yeniden yorumlanmasına imkân tanıyacak özgürlüğe kavuşabilecektir.
Bu kitap, postyapısalcılık ve yapısöküm bağlamında Batı düşünce geleneği ve onun kökenlerine yönelik Nietzsche, Heidegger ve Derrida'nın düşünceleri çerçevesinde bir değerlendirme sunmaktadır.

Yalçın Çetin Adalet ve hak düşüncesine Nietzsche özelinde bakan bu çalışma, adaletin önemli erdemlerden biri olduğunu bir kez daha göz önüne getirmektedir. Adalet, her insana gereken yaşama motivasyonunu verebilecek idealize bir güdüdür aynı zamanda. Nietzsche; “Kimse eşit değildir, böyle der adalet.” düşüncesindedir. Gerçekten de adalet herkesin eşitliği anlamına gelmez. Adalet, eşit olana eşit; eşit olmayana eşit olmayan şekilde davranmaktır. Adalet, merhametin tuzağına düşmez. Adalet, insana ve düşünceye saygıyla başlayan; emeği, alın terini, akıl terini önceleyen kavramsal bir yaşantı olarak, fildişi kulelerin değil, toplumun, yaşamın ve insanlığın içinde kalarak varlığını her daim hissettiren ana erdemdir. Nietzsche; değeri yüce, ancak tamamıyla gerçekleşmesi zor olan adaleti, bireyin duygularını, mücadelesini, gücünü ortaya koyarak yaşama geçirmek ister. Onda adalet ve hak, söz verme, sözünde durma, vicdan anlamlarına da gelir.
Bu eserde, önce adaletin kısa bir tarihi verilerek adalet ve hak kavramları açıklanmakta; sonra Nietzsche'nin adalet-adaletsizlik, eşitlik-eşitsizlik, hak-haksızlık kavramları temellendirilerek ele alınmaktadır.
Aliya İzzetbegoviç'in “Zalimlere adaletten başka bir borcumuz yoktur.” dediği gibi, adalet herkes için istenen bir erdemdir. Suçlunun yeniden suçsuzluğa erişmesinde ıslah edici ana faktördür adalet. Bu eser, adaleti arzulayan, arayan, onun bekçiliğini yapan, iyi-kötü bütün insanların ve tüm aydınlık sabahların küçük bir tan yeri belirteci olsun.
Sharan B. Merriam Son çeyrek yüzyılda, nitel araştırma yöntemlerini konu edinen birçok makale ve kitap yazılmıştır. Bir başka ifadeyle -güncel bir paradigma olarak- nitel araştırma akademik çevrelerde giderek önem kazanmaya başlamıştır. Yeniden gözden geçirilmiş ve yayıma hazırlanan bu klâsik kitap; nitel araştırmaların desenlenmesi, verilerin toplaması, analiz edilmesi ve raporlanması hususunda başta akademisyenler olmak üzere bütün araştırmacılar için bilgiler veren bir başucu kaynağı niteliğindedir. Diğer yandan nitel araştırma paradigmasının teorik ve felsefî temelleriyle ilgili okuyucuya farklı bakış açıları kazandırması bakımından dikkate değer bir çalışmadır.
Özetle, bu kitapta, nitel araştırma hakkında aradığınız her şeyi öz ve anlaşılır bir şekilde bulabilirsiniz. Ayrıca, bu eser, yüksek lisans, doktora tez çalışmaları yapan öğrenciler ile araştırma projeleri hazırlayanlar için bir rehber niteliği taşımaktadır.
Joseph A. Maxwell İnformel bir dille -serbest jargonla- yazılan Nitel Araştırma Tasarımı: Etkileşimli Bir Yaklaşım nitel araştırma planlaması için araştırmacılara ve öğrencilere kullanışlı ve adım adım rehberlik sağlamaktadır. Bu, tasarımın bileşenlerinin birbirleri ile nasıl bir etkileşim içinde olduğunu gösterir ve temel tasarım konularına dikkat çekerek bu bileşenler arasında pratik ve tutarlı ilişkilerin oluşturulmasını sağlayan bir strateji sunar. Eser lineer ya da tipolojik bir yapıdan ziyade araştırma tasarımı ve araştırma önerisi yazımı için oldukça uygun sistematik bir yapıya dayanan orijinal ve yenilikçi bir model önermektedir.
“Eser, inanılmaz derecede kullanışlı ve ilgi çekici. … Ayrıca bünyesinde nitel araştırmanın merkezinde yer alan ve henüz ‘herkese açık’ ortamlarda açıkça tartışılmamış birçok konuyu barındırmakta.”
David Carlone, North Carolina Üniversitesi, Greensboro
Ben özellikle öğrencilerin nitel araştırma tasarımı ile daha gerçekçi bir şekilde ilgilenmesine katkı sunacağını düşündüğüm etkileşimli odaklanmayı beğendim. Kuşkusuz bu özellik eserin bir kılavuz kitap olmasını sağlamaktadır ve yazarın eserde kapsamlı teori tartışmaları yerine oldukça yararlı içeriklere, alıştırmalara, görüş ve örneklere odaklanmasını değerli buluyorum.
Anıl Özge Üstünel, Ayca Aksu, Bahar Tanyaş, Betül Kanık, Büşra Alparslan, Cağatay Çoker, Doğa Eroğlu-Şah, Elif Ünal, Emir Üzümceker, Fatih Köseoğlu, G. Deniz Derin, Gonca Soygüt Pekak, Hale Bolak Boratav, Hilal Peker-Dural, Latif Karagöz, Mehmet Karasu, Pelin Karakuş Akalın, Sami Çoksan, Sercan Balım, Sercan Karlıdağ̆, Umut Şah, Yasin Koç Her biri kendi alanında uzman akademisyenler tarafından hazırlanan "Nitel Araştırma Yöntemleri: Psikoloji Uygulama Örnekleriyle" başlıklı bu eserde; yazılı metinler, konuşma içerikleri ve görselliğe dayalı uygulamalarla insan deneyimini temsil etmenin çeşitli biçimleri ele alınmaktadır.
Kitapta; nitel yöntemlerin tarihsel gelişimi ve Türkiye'deki kısa tarihi, nitel araştırmanın temelleri, nitel verinin elde edilme sürecindeki temel nitelikler, nitel araştırmada klasik veri toplama teknikleri, nitel çalışmalar için çevrim içi materyaller ve paket programları, tematik analiz, şablon analizi, yorumlayıcı fenomenolojik analiz, gömülü teori, anlatı analizi, söylemsel psikoloji ve konumlandırma teorisi, eleştirel söylemsel psikoloji, eleştirel söylem analizi, fotoanlatı yöntemi, vaka çalışması ve feminist nitel araştırma konuları kuramsal olarak açıklanmakta ve uygulama örnekleriyle okuyucuya sunulmaktadır.
Nitel yöntemler, psikoloji ve ilişkili alanlardaki bilgi üretim süreçlerinde hem başlı başına bir yöntem olarak hem de araştırma sürecinin bir parçası olarak kullanılmaktadır. Bu açıdan sosyal bilimler alanındaki öğrenciler, araştırmacılar, uygulayıcı/eğitmenler için oldukça güçlü bir potansiyel sunmaktadır.
Şenol Korkut Şenol Korkut, Nizâmülmülk'ün Siyaset Felsefesi'nde Büyük Selçuklu Devleti'ne yaklaşık yarım asır hizmet etmiş Nizâmümülk'ün gerek uygulamaları gerekse Siyâsetnâme adlı eserindeki görüşleri bakımından siyaset felsefesini incelemektedir. Nizâmülmülk kalem ve kılıç erbabı arasında inşa edilen denge, Bâtınî/Fâtımî/Nizârî kaynaklı meşhur haberlerle sürekli tacizlere maruz kalan Selçuklu sultanlığı ile Abbâsî hilafetinin işbirliği içinde çalışması, diplomasinin incelikleri, Bâtınî takıyyeciliğe, rüşvete, yolsuzluğa karşı güvenilir habercilik mekanizmalarının merkezden devletin en uç birimlerine değin yapılandırılması, imâr ve iskân faaliyetleri, devlet kademelerinin âdil ve ahlâkî bir zeminde inşa edilmesi, Türkmenlerin İran platolarında iskân edilmesi, 1071 sonrası Anadolu fütuhatının her bölgede nevi şahsına münhasır bir şekilde organize edilmesinin bir parçası olması gibi birçok önemli konuda, tarih boyunca uygulamaları, engin görüşleri, bazı siyasi ve toplumsal sorunlara sıra dışı yaklaşımı itibariyle, ilm-i siyaset sahasında ikinci adamlığın muktedirliği bâbında akla ilk gelen isim olma özelliğini hâlihazırda korumaktadır. Kitapta fitne dönemi ve nizâm-ı âlem düzeni, Bâtınîlikle mücadele, adalet mekanizması ve bürokrasi, istişare kurumu, adil savaş ve barış, medrese atılımı gibi konular Nizâmülmülk başta olmak üzere dönemin İslâm âlimleri Cüveynî ve Gazzâlî'nin görüşlerine de başvurularak tetkik edilmiştir.
Mesut Hakkı Caşın Türk-Rus ilişkileri tarih boyunca, Avrasya bölgesinin genel görünümü ve bu coğrafyadaki güç dengesinin temel ögelerinden birisi, muhtemelen de en önemlisi olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkiler ile başlayan bu önemli rekabet, Sovyetler Birliği'nin kuruluşunun ardından ilk başlarda bir işbirliği görünümü kazanmaya yönelmişken, II. Dünya Savaşı ile birlikte, bu defa ideolojik bir ayrılığın etkisiyle de pekişerek kendisini göstermiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında doğrudan kara sınırı kalmamakla beraber taraflar arasındaki ilişki yoğunluğu azalmamış; aksine Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile olan ilişkisi nedeniyle, daha da önem kazanmıştır.
Çoğu zaman çatışma/rekabet, zaman zaman da ortak anlayış/işbirliği olarak ortaya çıkan bu yeni ilişki zemininin iyi anlaşılabilmesi için ülkemizde Rusya'nın daha iyi tanınmasına ihtiyaç vardır. İşte elinizdeki bu akademik çalışma da Rusya'ya bakış açısından bu ikilem içerisinde yerini alan, Rusya'nın bugününü ve geleceğini anlamamıza ışık tutan niteliktedir. Yazar Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın çalışmasında, özel­likle Rusya Federasyonu'nun Vladimir Putin'in Devlet Başkanı olmasının ardından ortaya çıkan durumunu analiz etmeye yönelirken, bu dönemin daha iyi anlaşılabilmesi için gerekli olan tarihsel arka planı ve kısa geri dönüşleri de kullanmaktadır. Çalışma bu özellikleriyle, Rusya konusunda eksikliğini duyduğumuz çabalara yararlı bir katkı niteliği taşımaktadır.
Emre Öztürk Bugün, nörososyoloji ve nöropragmatizm, sosyal araştırmanın mahiyetini farklı kaynaklarla güçlendirme ve daha canlı, daha diri ve daha etkili söylemlerle ayağa kaldırmak adına oldukça önemli gündem maddeleri sunan özgün iki başlık olarak öne çıkıyor. Nörososyoloji, nörobilimsel incelemelerin son derece gelişkin olduğu çağımızda, sosyolojiyi nörobilimlere yaklaştırmanın avantajları üzerinde odaklanırken sosyolojiye yeni teorik ve pratik açılımlar kazandırmanın yollarını sorgulamaktadır. Nöropragmatizm ise bir yandan felsefeyi nörobilimlerle birlikte düşünmenin indirgemeci olmayan alternatiflerini üretirken öte yandan nörobilimleri de insanı pragmatist felsefe ışığında etkileşimsel bir vukufla anlamaya davet etmektedir. Bu kapsamda elinizdeki metin; nörososyoloji ve nöropragmatizmi anlamak, temel içerimlerini yansıtmak, öne çıkan tezlerini tartışmaya açmak ve nörobilim incelemelerini sosyoloji ve felsefenin teorik mirasıyla birlikte değerlendirme iddialarında ne ölçüde başarılı olduklarını sorgulamak maksadındadır.
Muhammed Beşir Çalışkan Konvansiyonel ekonomiye alternatif olma iddiasını taşıyan İslam iktisadı çalışmalarında insan kavramı ele alınmaktadır. Fakat temel varsayımlarda önemli ölçüde bir değişiklik gözükmemektedir. Bundan ötürü yapılması gereken şey, İslam ekonomisinin alternatif olma iddiasını sağlamlaştıracak çalışmalara yönelmektir. Ana akım ekonominin karşısında bir söz söylemek için ise insan anlayışlarının farklı olması gerekmektedir. Aynı kabuller ile farklı sonuçlara ulaşmak ancak alanın çizdiği sınırlar içerisinde mümkün gözükmektedir. Dolayısıyla ana akıma bir eklemlenme söz konusu olacaktır. İslam ekonomisinin bu tür tehlikelerden korunması amacıyla temel varsayımlarını özgün bir şekilde geliştirmesi gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda ülkemizin önemli düşünürlerinden Nurettin Topçu'nun insana dair düşüncelerine başvurulmuştur. Çünkü Topçu, dönemindeki muhafazakâr ve İslamcılardan ayrılarak antikapitalist duruşunu kültürel düzlemden çıkarıp, ekonomi politik seviyeye çekmiştir. İslam ekonomisi çalışmalarının sağlıklı bir zemine oturtulması için yapılması gereken finansal yönünden ziyade ekonomi politik yönünün incelenmesidir. Bu nedenle homo economicus soyutlaması etraflıca ele alınmış ve Topçu'nun fikirlerinden hareketle İslam ekonomisi için insan modeli oluşturulmuştur.
Sefa Alp Nüfus defterlerinde şahısların isim, yaş, eşkâl, meslek, meşguliyet, fiziki özellik, varsa lakap ve benzerine dair önemli bilgiler bulunmaktadır. Temettuat defterlerinde hane (ev) esas alınmış olup, bu hanelerin reisi olan vergi mükelle¬finin ismi, mesleği, sahip olduğu/kiralayıp ektiği tarla, bağ, bahçe, beslediği küçükbaş/büyükbaş hayvanlarının cinsiyle (inek, keçi, merkep vb.) sayıları, menkul ve gayrimenkullerinden bir yıl içinde elde ettiği kazancı, bunların yanı sıra imamlık, kiracılık, çobanlık, amelelik ve hizmetkârlıktan sağladığı gelirler, bir yıl içinde mükellef hane reisinin ödediği vergi miktarı belirtilmektedir.
Ertuğrul Rast Nükleer Müzik (Şiir)
Mehmet Zeki Aydın, Şebnem Akyol Gürler Son yıllarda hızla yok olmaya doğru giden değerlerimizi korumak, çocuklarımıza daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak için Millî Eğitim Bakanlığı yeni geliştirdiği öğretim programlarına, doğrudan değerlerimizle ilgili konuları da eklemiştir.
Millî Eğitim Bakanlığı, 2010 yılından itibaren ilk ve orta dereceli okullarda derslerin yanında değerler eğitimi çalışmalarının da yapılmasını istemektedir. Okulda değer eğitimi çalışması tüm okul personelinin görevidir. Bakanlığın değer eğitimi çalışmaları istemesi üzerine okulda, başta yönetici ve PDR uzmanları olmak üzere tüm öğretmenler bir arayış içine girdiler ve birçok başarılı çalışma yaptılar. Ancak “Değer eğitimiyle ilgili ne yapabiliriz?” arayışı ve kaynak ihtiyacı devam etmektedir.
Bu kitap, eğitimcilerimizin değer eğitimi çalışmalarına yardımcı olmak üzere derlenmiş bir çalışmadır. Burada tavsiye edilen etkinlik ve yöntemler çeşitli kaynaklarda bulunabilir. Bu kitapta bunlar bir araya getirilmiş ve eğitimcilerimizin hizmetine sunulmuştur. Bu açıdan bakıldığında bu eser, el kitabı niteliği de taşımaktadır.
Rahul Alvares Çeviri: Nazil Öpöz Rahul Alvares’i ve “Okuldan Uzakta”yı belkide en iyi anlatan kelime çocuksu olabilir. Ve bu tanımlama en doğru tanımlama olur, çünkü kitabın yazarı Rahul Alvares de çocuk denebilecek bir yaşta. Kitabında, liseden sonra hemen üniversiteye gitmeyip, eğitimine ara verdiği bir yıl içerisinde yaşadıklarını ve öğrendiklerini gençliğin naif diliyle ve zevkle okunabilecek şekilde anlatıyor.
Osman Özbahçe Genç insanlar söz konusu olduğunda nasihat kapısı hiç kapanmıyor. Onlara yazar olsaydınız nasıl yazardınız diyen yok. Edebiyat tarihi akım önerileriyle, böyle yazılır önerileriyle dolu. Bu önerileri tekrarlamanın anlamı var mı? Gençlerin önüne akımları sıra sıra dizsek ve birini seçmelerini istesek, onlardan seçtikleri akımın özelliklerini taşıyan bir şiir yazmalarını istesek hangisi yazamaz? Hangisi söz konusu kurallar dizisini işleterek bir metin üretemez? Peki, yazılan metne şiir diyecek miyiz? Hikâye diyecek miyiz? Gençlere kendinizi adayın demek kolay. Başka türlü yazamazsınız demek kolay ya da yazmak için okumak şart, okumayan yazamaz demek. Peki neyi okuyacak? Nasıl okuyacak? Dergi izleyin dediğinizde hangi dergiyi niçin öneriyorsunuz? İnternet ortamlarından uzak durun, internet dergi editörsüz dergidir dediğinizde internet dergileriyle edebiyat dergileri arasındaki farkı nasıl örnekleyeceğiz? İşin teorisini arayın ama teoriye teslim olmayın dediğimizde önerimiz nedir? Birbirinden kıymetli yazarlarımızla Okuma Süreçleri'nde bu sorulara cevap aradık. D. Mehmet Doğan, Arif Ay, İbrahim Demirci, Yıldız Ramazanoğlu, Necip Tosun, İhsan Deniz, Ali Sali, Turan Karataş, Hüseyin Atlansoy, Dursun Ali Tökel, Sadık Yalsızuçanlar, Şaban Abak, Mustafa Aydoğan, Gökhan Özcan, Hüseyin Akın, Hicabi Kırlangıç, Yusuf Turan Günaydın, Ali Utku, Hakan Şarkdemir, Selçuk Küpçük, Mehmet Aycı, Hayriye Ünal, Vural Kaya, Osman Özbahçe, Zeynep Arkan okuma süreçlerini yazdı. Edebiyat “ölümün çürütemediği güzellik”tir. (Sezai Karakoç) Yazarlarımız bize o güzellikten bir demet sundular.
Canan Hamurkaroğlu, Ayten Yiğiter, Özge Akkuş, Yasemin Gençtürk Rasgele olayların ve buna dayalı süreçlerin matematiksel olarak açıklanması ve modellenmesine temel olan olasılık kuramı, üniversitelerimizin birçok bölümünde lisans ve yüksek lisans ders programlarında yer almaktadır. Günümüzde istatistik, fizik, kimya, biyoloji, genetik, tıp, aktüerya, risk yönetimi, güvenilirlik analizi, kalite kontrol, mühendislik, ekonomi, işletme gibi birçok alanda olasılık kuramından ve tek değişkenli ya da çok değişkenli olasılık dağılımlarından yaygın olarak yararlanılmaktadır. Olasılık ve Olasılık Dağılımları I adıyla sunduğumuz bu kitap olasılık kavramı ve özelliklerini, raslantı değişkeni ve raslantı değişkenlerine ilişkin temel olasılık dağılımlarını kapsamakta olup; araştırmacılara, akademisyenlere ve öğrencilere katkı sağlayacağını umuyoruz. Bu kitabın aynı zamanda daha sonra yayımlanması planlanan Olasılık ve Olasılık Dağılımları II kitabımıza temel olacağını düşünüyoruz.
Berat Açıl On altıncı yüzyıl Osmanlı devletinin imparatorluk olarak kendini iyi-ce kabul ettirdiği bir dönem olarak kayıtlara geçmiştir. Bu yüzyıl aynı zamanda imparatorluğun siyasî, iktisadî, askerî ve kültürel açıdan en güçlü yüzyılı kabul edilmektedir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman saltanatı, edebî açıdan da yetkin ürünlerin ortaya çıktığı, Osmanlı edebiyatı mefhumunun iyice kabul gördüğü bir dönemdir. Bu dönem-de kültürel ve edebî faaliyet ve üretim imparatorluğun neredeyse her tarafına yayılmış durumdadır. Bu bakımdan Rumeli özellikle zikre-dilmeye değerdir.
Bu itibarla denebilir ki Osmanlı edebiyatına rengini veren unsurlardan biri de Rumeli memleketlerinde yetişen şairlerin meydana getirdikleri edebî eserlerdir. Kaynaklarda hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulun-mayan Cûşî de Rumelili şairlerden biridir. Cûşî; Hanefilik, Kızılbaşlık, Rafızilik gibi Kanuni Sultan Süleyman döneminin önemli siyasi ve fıkhî meselelerini de şiirlerinde yansıtmış bir şair olarak öne çıkmak-tadır. Cûşî Dîvânı, edebî yönünün yanı sıra dönemini yansıtıcı bilgiler içermesi bakımından da dikkatle incelenmeyi gerektiren bir eserdir.
Arzu Toğuşlu Bu kitapta Shakespare’in ‘Onikinci Gece’ adlı oyununun sahnelenmesinde kodlanan göstergelerin anlamlandırılması izleyicinin imgeleminimi sorgulayan göstergebilimsel yöntem temel alınarak incelenmiştir. Oyun metninin, oyuncuların yorumunun, müziğin, sahne, ışık, efekt ve kostüm tasarımının kodlandığı göstergeler de açımlanarak kültürel kodların varlığının oyunu anlamlandırmadaki yararı konusunda iz sürülmüştür. Dünyaca ünlü bir oyun yazarını daha geniş kitlelere ulaştırabilmek ve sanatı evrensel boyuta taşıyabilmek, dildeki kültürlerarası geçişi sağlayarak izleyicide bir imgelem uyandırabilmekle olasıdır.
Olena Kozan Onomasyoloji (Yunanca: óνομασία (adlandırma, isimlendirme) ve λογος (söz, konuşma) ya da adlandırma bilimi, dilbilim çerçevesinde oluşan ve günümüzde bilimin bilişsel paradigmasının doğrultusunda gelişen araştırma alanlarından biridir. Adlandırma biliminin çıkış noktası gerçeklik- insan zihni - dil arasındaki etkileşimdir. Adlandırma bilimi gerek nesnel gerekse öznel gerçeklikteki nesnelerin, olguların ve olayların adlarının oluşum sürecinin yanı sıra adların nesne/olgu/olaylarla ilişkilendirme süreci üzerine de odaklanmaktadır.
Adlandırma kuramı çerçevesinde geliştirilen yaklaşım, dile yönelik bütünlükçü bir bakış açısını hedeflemektedir. Bu bağlamda hem art zamanlı hem de eş zamanlı bir inceleme yöntemi öngörülmektedir. Adlandırma kuramı çerçevesinde gerçeklik ile ilgili bilgilerin dil dizgesinde nasıl biçimlendirildiği sorusu ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda dil dizgesindeki adlandırma modellerinin araştırılması dile yönelik farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Adlandırma kuramına dayanılarak bir dil dizgesindeki adlandırma modellerinin araştırılması, bu dilin “bilişsel yapısı”nın ortaya çıkarılmasını sağlayacaktır. Bu bilişsel yapı, başta dil tipolojisi olmak üzere dil araştırmalarındaki yaklaşımların bütünlük içinde ele alınması için bir çıkış noktası olabilir.
Bu kitapta, Rusya'da geliştirilen adlandırma kuramı Türkçede ilk kez tanıtılmıştır. Kitapta tanıtılan kuramsal bilgilerin Türkiye'de adlandırma biliminin gelişmesine katkıda bulunacağını, kitaptaki uygulamanın ise başta Rus dili olmak üzere diğer diller ile çalışan araştırmacıların ilgisini çekip farklı dillerdeki adlandırma modellerinin araştırılması için bir başlangıç noktası olacağını umuyoruz.
Veysel Eröz In his first released work, Eröz is aiming to tell a tear-jerking tale about unrequited love mixed with raw emotions and perfect symphony of melancholy & tenderness. The poet tells the story from various points of view along with touching on several other subjects from life time to time. Along with interconnected poems that complete and add each other in their unique way, the honest, heartfelt and captivating storytelling with author's quirky and fresh style promises a worthwhile reading experience.
Featuring “Celeste” quartet that tells about deep adoration born from love with an old-school twist, recklessly intimate and hope-driven “Boundless Love” and “Dear”, devotion filled lines of “World in Your Name” and “Vista” with bold highlights “I'll Still Say Your Beautiful Name”, “Now & Forevermore”, “To Be Free” and “Feet Don't Touch The Ground” this book is an irresistible pick-up.
Aydın Usta Psikososyolojik yönetim, organizasyon içerisinde ortaya çıkan sosyal davranışların psikolojik olarak incelenmesini esas alan bir yönetim yaklaşımıdır; organizasyon kavramı ise bazen düzenlenmiş bir aktivite, bazen referans bir çerçeve, bazen de kurum (sistem) anlamına gelmektedir. Bu kavramsal anlamları ile birlikte organizasyon, belirlenen amaçları gerçekleştirmek için yararlanılan önemli bir araçtır ve mali-fiziki-insani olmak üzere üç tür kaynağa sahiptir. Bir araç olarak nitelendirilen organizasyonu yönetim işletmektedir. Bir anlamda organizasyon ve yönetim iç içedir. Bir başka deyimle organizasyon bir yapı (iş bölümü ve eşgüdüm birlikteliği), yönetim de onu çalıştıran bir güçtür. Yönetimin en önemli unsuru ise insandır. Çünkü organizasyonun başarısı yürütülen faaliyetlerin etkili ve verimli kılınmasına bağlıdır.
Bu kitaptaki konular genel bir yaklaşımla ele alınmış olup, organizasyon türleri arasında herhangi bir ayırım yapılmamıştır. Yani sunulan bilgiler her türlü organizasyon türü için geçerlidir. Çünkü çalışan olarak her insan organizasyonlarda benzer psikososyolojik etmenlerin etkisi altındadır. Bu bağlamda kitabın amacı, biyopsikososyal özelliklere sahip olan iş gören veya yöneticinin organizasyon içerisinde nasıl davranması gerektiğini ortaya koymaktır.
Organizasyonun hangi bölümünde çalışıyor olursa olsun insan unsuru, yetenekleri ile organizasyona katkı sağlamaktadır. Çalışan insanın yeteneklerinden azami miktarda yararlanmak ise yönetim becerilerini, dolayısıyla farklı yöntem ve tekniklerin uygulanmasını gerektirmektedir. Bu anlayış çerçevesinde, kitapta, farklı psikososyolojik yönetim uygulamaları, çalışan insanın ruhsal ve sosyal yönü ile ilişkilendirilerek sunulmaktadır.
Barış Taş, M.Murat Kale, Meryem Tuncer Dağlı, Muammer Çakır, Murat Ataol, Okan Türkan Orta Anadolu, Türkiye'nin yüz ölçümü bakımından en geniş ikinci bölgesi olup doğal ve beşerî özellikler dikkate alındığında benzer alanların fazla olduğu bir görünüm sunar. Ancak Orta Anadolu'nun belirli kesimlerinde bu görünümü farklı kılan yöreye özgü özellikler de bulunmaktadır. Bu eser, Orta Anadolu'nun doğal ve beşerî özelliklerini bütünsel olarak araştıran çalışmalar yerine belirli konu başlıkları üzerinden bölgenin farklı kesimlerini merkeze alan özgün çalışmalara yer vermektedir. Bu kapsamda eser, Orta Anadolu'nun belirli kesimleriyle ilgili doğal ve beşerî coğrafya özelliklerini ele alan bağımsız bölümlerden oluşmaktadır. Oldukça geniş bir bölge olan Orta Anadolu'nun kendine özgü coğrafi özelliklerini tek bir kitaba sığdırılabilmek mümkün olmadığından söz konusu bölgeyle ilgili çalışmaların bir seri biçiminde ilerleyen süreçte devam etmesi planlanmaktadır. Bu bağlamda Orta Anadolu Coğrafya Araştırmaları I eseri, içerdiği özgün çalışmalarla sahaya özgü yapılan araştırma serisinin okuyucu ile buluştuğu ilk eser olma özelliği taşımaktadır.
Işıl Avşar Arık Yirmi birinci yüzyılın öne çıkan toplumsal olguları arasında kentleşme ve demografik dönüşüm oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Kentlerdeki nüfus artışına paralel bir şekilde bugün yaşlanan nüfusun oldukça büyük bir bölümü de kentlerde yaşamaktadır. Türkiye ise hızlı yaşlanan ülkeler arasındadır. Bu doğrultuda yaşlılıkla birlikte yeni kentsel ve mekânsal dönüşümler-pratikler bu çalışmanın merkezinde yer almaktadır.
Günümüzde kentlerin ve mekânın sermaye birikiminin birer parçaları olarak görülmeleri, tüketime yönelik hayat tarzının bir yaşam kalitesi olarak sunulması, ekonomik ve toplumsal bölünmelerin daha önce hiç olmadığı kadar belirgin bir şekilde ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu türden olgular kentlerin “makbul vatandaş”a göre üretildiği tartışmalarını beraberinde getirirken buna yaşlılığa ilişkin olumsuz kalıpyargılar da eklenince kentler, yaşlılar için çoğu zaman dezavantajlar yaratan mekâna dönüşmektedir. Bu dezavantajlılığa ekonomik eşitsizlikler ve kısıtlılıklar da eklenince yaşlı ve yaşlılık, yoksulluğun bir görünümü olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu çalışmada kentsel yaşlanma deneyimi, Orta Anadolu’nun en gelişmiş kentlerinden biri olan Kayseri merkezli olarak tartışılmıştır. Kayseri, bir taraftan neoliberal politik ekonomiye eklemlenerek çağcıl-rasyonel bir ekonomik model içerisinde hareket ederken diğer taraftan geleneklere bağlılığı ve kapalı toplumsal yapısıyla muhafazakâr kimliğin en belirgin olduğu kentler arasındadır. Çalışma; ekonomik, kültürel, mekânsal ve politik süreçlere odaklanarak kentsel yaşlanmayı tüm boyutlarıyla ele almaktadır. Yaşlıların yaşlanma sürecine ve yaşlılığa ilişkin bakış açıları, mekânsal, toplumsal ve ekonomik ilişkilerde yaşlılığın etkisi, mekân üretimiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan eşitsizlikler ve mekânsal pratiklerin ortaya çıkardığı gerçeklik, başta yaşlıların gözünden olmakla beraber yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları özelinde anlaşılmaya çalışılmıştır.
Demet Şefika Mangır İnsan haklarının evrensel niteliklere sahip olmasının yanı sıra algılanışı ve uygulanışı toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir. Bu farklılık toplumsal yapının sosyo-ekonomik ve sosyo-politik yapısı çerçevesinde şekillenen toplumsal cinsiyet ve erkek egemenliği üzerine kurulan ataerkil yapılanmanın analiz edilmesinde daha da belirginleşmektedir. Kadının toplumdaki yeri ve algısı, toplumun değer yargıları ile örfler, gelenekler, kültler gibi oluşumlarla kategorize edilmektedir. Toplumsal cinsiyet rolleri olarak kadının ve erkeğin fizyolojik özellikleri de dikkate alınarak belirlenen görev alan ve sorumlulukları zamanla alışılmışlıklar hâline dönüşmektedir.
Kadınlar ve erkekler arasında eşitliği sağlamak ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak, insan hakları ve Birleşmiş Milletler değerleri arasındadır. Dünyanın dört bir yanındaki kadınlar, yaşamları boyunca düzenli olarak insan hakları ihlallerine maruz kalmaktadırlar ve kadınların insan haklarının gerçekleştirilmesi her zaman bir öncelik olamamıştır. Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitliği sağlamak, kadınların ayrımcılığa maruz kalma yollarının kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını gerektirmektedir. Birleşmiş Milletler, kadınların insan haklarını ele alma konusunda uzun bir geçmişe sahiptir. Son yıllarda kadınların haklarını güvence altına almak için büyük ilerleme kaydedilmekle birlikte, ataerkil toplumsal yapıların gerektirdiği önemli boşluklar kalmaya devam etmekte ve kadınların gerçekleri sürekli değişmektedir.
Bu kitap; toplumsal cinsiyet kavramından yola çıkarak feminist teoriler ışığında, ataerkil yapılanma içerisinde kadının uluslararası toplumdaki yerini değerlendirdikten sonra, Orta Asya kadınlarının insan haklarını tam olarak anlamayı açıklama çabası olarak, kadınların insan haklarına bir giriş sağlamaktadır.
Vâris Çakan Tarih, geçmişte cereyan eden olayları sebep ve neticeleri ile inceleyen bir bilimdir. Bu durumda akla gelen ilk soru, geçmişteki olayların öğrenilmesinin ve öğretilmesinin faydasının ne olacağıdır. Bu soruya verilecek cevapların başında, “Geçmiş olayların bilinmesi, içinde bulunduğumuz çağın iyi değerlendirilmesine ve geleceğe ışık tutulmasına katkıda bulunur.” görüşü gelmektedir. Tarih, insanlığın sosyal ve siyasi konularda doğru karar vermesini sağlar. Bunun içindir ki eskiden bütün hükümdarlar tarih okurlar ve çocuklarına da okuturlardı. Çünkü toplumu idare etmek veya yönetmek için gerekli olan bilgiler, en çok tarih sayesinde elde edilebilir. İnsan; dün, bugün ve yarından ibaret üç boyutun içinde yaşar. Tarihin asıl konusunu bu üç boyut içinde yaşananlar teşkil ettiğinden, insanlığın geleceğine yönelik en isabetli öngörüyü tarihçiler yapabilir. Bunun için tarih, çok eski zamanlardan beri milletlerin geleceğine ışık tutan çok önemli bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir.
Bir millet ve devletin varlığını devam ettirebilmesinin ilk şartı, tarih şuuruyla oluşan birlik ve beraberliktir. Bu husus, Türkler için çok daha büyük önem taşımaktadır. Millet olarak varlığımızı sürdürmemizin temelinde; kendimizi iyi bilmemiz, güçlü bir tarih şuuruna sahip olmamız yatmaktadır.
Tarih şuurunun oluşması için elbette tarih eserlerine ihtiyaç vardır. İyi bir tarihî eserin ortaya çıkması için de bilgi esastır ve o da güvenilir kaynaklardan elde edilir. Kaynak ise tarihteki çeşitli dönemlerde çeşitli devletler ve milletlere ait olan insan topluluklarının geçmişini aksettiren türlü eserlerden oluşur. Biz, tarihin herhangi bir dönemindeki herhangi bir millet veya devletle ilgili olan bir konuyu ele aldığımızda kaynaklara müracaat etmek zorundayız. Çünkü kaynak, insaniyet tarihi ile ilgili her türlü bilgiyi doğrudan ve açık bir şekilde verme özelliğine sahiptir. Elinizdeki bu kitapta işte bu özelliklere sahip türlü kaynaklar dokuz bölüm hâlinde ele alınarak incelenmektedir.
Stephen Batchelor Beşinci yüzyıldan on altıncı yüzyıla
1000 yıllık korkunç bir tarihi bir çırpıda öğrenin

Kıtlık, veba ve halka açık idam nedeniyle Orta Çağ pek çok insan için iyi bir zaman sayılmazdı, fakat Şarlman, Fatih William ve V. Henry gibi kahraman hükümdarlar sayesinde hareketli bir çağ oldu. Gerçeklerle dolu olan bu kitap, yoksul köylülerden gösterişli hükümdarlara kadar bu dönemde yaşayan insanları yakından tanımanıza yardımcı olacak. Orta Çağ Tarihi For Dummies, Karanlık Çağlar’dan Rönesans’a uzanıp bu ikisinin arasındaki çalkantıları anlatarak
Orta Çağ’ı sizin için kolaylaştırıyor.

• Kara Ölüm! Britanya ve Avrupa’yı kasıp kavuran ve milyonlarca insanın canını alan ölümcül salgını ele alıyor.
• Kutsal Roma İmparatorluğu karşılık veriyor! İmparatorluğun konumunu korumak için nasıl savaştığını anlayın.
• Dağılmak! Doğudan güçlü orduların, kuzeyden işgalcilerin gelişine ve dini bölünmelerin dramatik sonuçlarına şahitlik edin.
• Kutsal Topraklar için yola düşmek! On birinci ve on dördüncü yüzyıllar arasında Haçlı Seferine katılmanın bu kadar popüler, seferlerin nihai sonuçlarının ise bu kadar başarısız olmasının nedenlerini açığa çıkarın.
• Orta Çağ dünyasında yaşamak! Bu dönemde yaşamış keşişlerin ve monarkların, köylülerin ve papaların, seyyahların ve tüccarların hayatlarını anlayın.
• Çatışmalarda, muharebelerde ve savaşlarda mücadele etmek! Roma İmparatorluğu'nun yıkılışından Güllerin Savaşı’na, Orta Çağ’ı şekillendirmiş sıkıntılara bir bakış.

Kitabı açın ve
• Köylülerin neden ayaklandığını,
• Chaucer’in Canterbury Masalları’nı yazmak için nereden ilham aldığını,
• Hangi dini grupların iktidar için mücadele ettiğini,
• Magna Carta’nın bugünkü hukuk sistemimizi nasıl şekillendirdiğini,
• Neden Vikinglerin Amerika’ya Kolomb’dan önce ulaşmış olabileceğini,
• Orta Çağ’daki en iyi ve en kötü hükümdarların kısa biyografilerini,
• Jeanne d’Arc’ın ismini nasıl duyurduğunu,
• Günümüze kalmış Orta Çağ kalelerinin muhteşem ve ürkütücü tarihlerini inceleyin.
Hasan Karaköse Öğrencilere önce ders notu olarak okutulan ve sonra basımı yapılan bu kitap, alanında ilk eser olması nedeni ile büyük ilgi görmüştür. Kitabın ilk basımı 2002 tarihinde yapılmış ve şu anda ise sekizinci basımı yapılmıştır. Kitap, Hristiyan Tarihi, Roma Tarihi, İslam Tarihi, Bizans Tarihi ve Türk İslam Tarihi konularında ders kitabı olma yanında bilimsel müracaat eseri olarak da kullanılabilme özelliğine sahiptir. Aynı zamanda kitabımız, siyasi tarih incelemesi yanında dönemlerin kültür tarihi ile ilgili olarak da önemli bilgiler içermektedir.
Fatma Kurt Sarıaslan Ana merkezi dış politika olan bu çalışmada, Orta Doğu ülkelerinden İran, Suriye, Irak, İsrail, Lübnan, Mısır, Yemen, Filistin ve Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkiler tarihsel bir perspektifle ve bölgede geçmişten günümüze dek yaşanan krizler ekseninde incelenmektedir. Okuyucu bu kitapta, bölge ülkeleri ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkilerin geçmişten günümüze kadar gelişiminin izini sürerken, aynı zamanda tarihten günümüze bölgede yaşanan önemli krizlerin de öyküsünü Türk Dış Politikası bağlamında okuma fırsatı bulacaktır. Bu bağlamda kitapta, Süveyş Krizi’nden Filistin meselesine, İran-Irak Savaşı’ndan su sorununa, Lübnan ve Yemen iç savaşlarından Körfez savaşlarına, Arap isyanlarından Mavi Marmara Saldırısı’na, Tahrir Devrimi’nden Kaşıkçı Cinayeti’ne, Suriye Krizi’nden Barış Pınarı Harekâtı’na kadar bölgedeki tarihsel ve güncel muhtelif konular Türk Dış Politikası ve ikili siyasi ilişkiler çerçevesinde okuyucuya sunulmaktadır.
Hasan Karaköse Avrupa devletlerinin, başta Suriye olmak üzere diğer Arap bölgelerinde eğitim ve misyonerlik faaliyetleri ile yürüttükleri gizli, yıkıcı, sinsi faaliyetleri, bu devletlerin Orta Doğu’da siyasi güçlerinin artmasına yol açtı. XIX. yüzyılda Fransızların Katolikler içinde, Amerikalıların Protestanlar arasında, Rusların Ortadokslar ile başlattıkları gizli çalışmaların yanı sıra, İngilizlerin de Hicaz Bölgesi olmak üzere Arabistan topraklarında yıkıcı faaliyetleri, Orta Doğu’nun önemli kısımlarını fitne ve fesat yuvası hâline dönüştürdü.
Birinci Dünya Savaşı, Orta Doğu’nun en güçlü devleti olan Osmanlı Devleti’nin sonunu getirmiş ve bölgede sömürgeci Batı devletlerinin istekleri doğrultusunda yeni bir düzenin kurulmasına zemin hazırlamıştır. Savaş sonrası yürürlüğe konan manda rejimi Osmanlı Devleti’nden koparılan yerlerin yönetiminde sömürgeci devletlerin isteklerini resmîleştirmiştir. Avrupa’nın bölgeye nüfuzunun artması, Hıristiyan azınlıkları himayeci sıfatı ile kendi çıkarlarına alet etmesi ve milliyetçilik düşüncesinin bölgeye yerleşmesi ile bölge, istikrarsız bir döneme girmiştir Bu istikrarsızlık kanlı bir biçimde günümüze kadar gelmiştir. Fransa, Katoliklere; Rusya, Ortodokslara; İngiltere ise Dürzîlere ve Araplara destek vererek Orta Doğu’nun geleceğini biçimlendirme siyasetini sürdürmüşlerdir. Daha sonraları Amerika ve İsrail'in buraya yerleşmesi ile boyutu daha da genişleyen güç gösterilerini ve hesaplaşmaları bugün tüm dünya sadece seyretmektedir. Bu kitapta on dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başlarında Orta Doğu’da büyük güçlerin rekabetini, hesaplaşmalarını ve bölgeyi nasıl bölüştüklerini göreceksiniz.
Yıldırım Deniz Zengin petrol ve doğalgaz yatakları ile semavi dinlerin merkezi olması cihetiyle tarihin her döneminde bir cazibe merkezi olmuş olan Orta Doğu, bu özelliklerinin doğal bir neticesi olarak her dönemde çatışmalara ve savaşlara sahne olmuş talihsiz bir coğrafyadır. Klasik yaklaşımların ortaya koyduğu güç veya refah gibi faktörler, Orta Doğu'da uluslararası ilişkilere dair yaşanan olayların açıklanabilmesinde yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden bölgenin sahip olduğu iç dinamiklerin çok iyi bilinmesi gerekir. Bölgede yaşanan olayların açıklanabilmesinde en önemli iç dinamiklerden bir tanesi “Selef” din anlayışıdır. Bu kitap, Selefliğin ne olduğu, nasıl ortaya çıktığı, hangi tarihsel süreçlerden geçerek günümüze ulaştığı, türlerinin neler olduğu, bölgede yaşayan insanları, olayları ve uluslararası ilişkileri nasıl etkilediği gibi soruların cevaplarını vererek Orta Doğu'da yaşanan olayların ve çatışmaların nedenlerini anlatmaktadır.
Abdurrahman İlhan, Arzu Erman, Bilal Karabulut, Doğacan Başaran, Elif Günal, Emre Ozan, H. Mustafa Eravcı, Kadir Ertaç Çelik, Mehmet Seyfettin Erol, Mücahide Nihal Engel, Naime Yüksel Kayaçağlayan, Nuri Salık, Sayim Türkman, Serpil Güdül Orta Doğu, tarih boyunca stratejik konumu ve küresel güçlerin siyasi ve iktisadi beklentileri sebebiyle, cazibesini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti (1517-1917) döneminde istikrarlı bir dönem yaşayan Ortadoğu, Birinci Dünya Harbi’nin sonunda Osmanlı Devleti’nin parçalanmasıyla birlikte önce İngiltere ve Fransa’nın kontrolüne girmiş ve ardından da “Soğuk Savaş” Dönemi’nde SSCB ve Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasi ve askerî alanlarda çekişme sahası olmuştur.
Daha önce “Orta Doğu’ya Bakış I” kitabının devamı olarak hazırlanan bu ikinci kitap, yine tarihsel süreç içerisinde Orta Doğu ülkelerinin yaşadığı siyasi, askerî ve iktisadi olayları çok sayıda akademisyenin katkıları ile geniş bir dönemi kapsayacak şekilde Orta Doğu tarihine ışık tutmaktadır.
K.Tayfun Güldaval İnsan olmanın doğasından kaynaklanan özgürlükleri kullanabilme yetkisinin, öncelikle içinde yaşanılan toplumun gelişmişlik düzeyiyle doğru orantılı olarak değiştiği inancındayım.
Bu nedenle, “Orta Gelir Tuzağı” ve “Kadın Girişimciliği” fenomenlerine, farklılıkların yönetimi vizyonundan bakarak, sürdürülebilir ekonomik kalkınmayla ilişkileri konusunda zihinlerde bir kıvılcım yaratmak amacıyla bu kitabı yazdım.
Şüphesiz bu kitabın orta gelir tuzağı ve kadın girişimciliğinin tamamen anlaşılmasına yeterli olacağı iddiasında değilim. Okuyucularıma konu ile ilgili çok şeyi öğrendikleri izlenimini vermek yerine, onların daha ileri araştırma isteğini körükleyerek, konuyu derinlemesine araştırmaya yöneltebilmek en büyük dileğim.
İsmail Ceran Fransa'nın İslâmiyet'le tanışması VIII. yüzyılın başlarında Pireneler'i aşan İslâm ordularının Fransa'ya girmesiyle başlar. Narbonne'u alan müslümanlar Lyon, vb. şehirleri ele geçirip Rhône vadisi istikametinde ilerleyerek Loire kıyılarından Franche-Comté'ye kadar mevcut Fransa'nın yarısını fethettiler. Onların amacı Akdeniz'in kuzeyinden Şam'a ulaşmak ve Akdeniz'i İslâm gölü haline getirmekti. 732'de Abdurrahman el-Gafikî, Bordeaux'yu ele geçirdikten sonra Tours şehrine yöneldi. Müslümanlar en önemli seferlerinden sayılan bu seferde Poitiers yakınlarında Charles Martel tarafından durduruldular. Kuzeye ilerlemeleri engellenen müslümanlar fetihlerine diğer yönlerde devam ederek Fransa'daki varlıklarını iki yüzyıl daha sürdürdüler. 793'te Pireneler'i tekrar geçip Güney Fransa sahillerine yönelerek Arles bölgesindeki Camargue'da bir liman kurdular. 889'da Fraxinet'ye yerleşip 975'e kadar Marsilya ile Nice arasında meydana getirdikleri kolonileri ellerinde tuttular. Provence ve Alpler üzerine akınlar düzenleyerek Lerins adası, Provence bölgesi ve İtalya'da etkili oldular. Hatta Torino'yu tehdit ettikleri gibi Po ovasına yerleşmeyi de başardılar. Daha sonra Müslümanlar Fraxinet ve Provence bölgesinden çıkarılmalarına rağmen XI. yüzyılın başlarından itibaren bu bölgeye akınlar düzenlemekten vazgeçmediler. Netice itibariyle Canton des Sarrazins, Jabal al-Qila, Barbaresco, Batharam, Ramatuelle ve Almanar gibi Arapça yer isimleri Fransa'daki İslâm varlığının yaşayan tanıklarıdır.
Hakkı Uygur, M. Tahir Kılavuz, Mehmet Evkuran, Mehmet Toprak, Oğuzhan İrgüren, Ramazan Yıldırım, Süleyman Güder 2011 Arap ayaklanmaları sonrasında Ortadoğu'yu anlamak ve anlamlandırmak için gerekli mihenk taslarından birinin de bölgedeki siyaset-din ilişkisi olduğu kayda değer bir husus olmakla beraber konunun önemi günden güne artmaktadır. Biz de Türkiye'deki akademisyenler olarak bölgedeki gelişmeleri ve olayların arka planını ele almaya çalıştık.
İLEM İslam Siyaset Düşüncesi Projesi kapsamında "Ortadoğu'da Siyaset ve Din" üst başlığı altında bir dizi seminer gerçekleştirdik. Amacımız bölgedeki siyaset-din ilişkisini farklı dinî ve siyasi ekoller üzerinden anlamaya çalışmaktı. 2017 yılında bölgede etkin iki ana akım olan $ii ve Sünni siyaset düşüncelerinin kökenlerinden günümüz siyasi yansımalarına kadar farklı yelpazedeki meseleleri ele almaya çalıştık. Elbette ele aldığımız meseleler ne seminerler aşamasında ne de kitapta yer aldığı şekliyle sınırlıdır; çok daha kapsamlı uzanımlara sahiptir. Yine de kapsamlı ve temsil gücü yüksek bir eser ortaya koymaya çalıştık.
Tufan Karaaslan İlkçağlardan 21. Yüzyıla Ortadoğu önemli bir medeniyet ve kültür merkezi olmanın yanında pek çok sıcak savaşa sahne olmaya devam etmektedir. Bu çekişmelerin odak noktalarını ise bazen din mücadeleleri, bazen mezhep mücadeleleri, bazen ekonomik paylaşım zorlukları, bazen de kültür ve “hayat sahası” çekişmesi oluşturmaktadır.21. yüzyılın başlarında bu mücadeleler canlı olarak yaşanmaktadır. Bu nedenlerden dolayı Orta Doğu denen bölgenin çok kısa tarihi geçmişi, bugünkü devlet sınırlarının nasıl oluştuğu, bunlarla ilgili sorunlar, bölge ülkelerin kısa fiziki beşeri ekonomik coğrafya özellikleri kitapta tanıtılmaya çalışılmıştır. Kitabın bölge üzerine çalışan araştırmacılara, öğrencilere, bölgede yaşayan kişilere yararlı olacağı düşünülerek hazırlanmıştır.
Ayşegül Ünal İnan Ayşegül Ünal'ın ilk hikâyelerini okuyuşumun üzerinden on yılı aşkın bir zaman geçti. Haftada birkaç gün uzunca sayılabilecek bir yolculuğa çıkıyor, Üsküdar'dan, editörlüğünü yaptığım Mostar dergisinin Samandıra'daki bürosuna gidiyordum. Dergi bürosunun da içinde bulunduğu binanın çok yakınında, anayolun kenarında siyah bir Yörük çadırı vardı; kentin uzak kıyısında kurulmuş bu çadır aslında kafe olarak işletilen bir mekândı. Yanılmıyorsam Ayşegül ile ilk orada oturduk ve hikâyeleri üzerine konuştuk. Sonra birkaç kısa hikâyesini Dergâh dergisine, Mustafa Kutlu'ya yönlendirdim. Mustafa Bey, Ünal'ı kabiliyetli bulmuştu. Israrcı olur, devam eder, eksikliklerini tamamlarsa iyi bir netice alınacağını düşünüyordu, bazı hikâyelerini yayımlayarak cesaretlendirdi. Deniz Geçen onun ısrarının, işin peşini bırakmadığının bir kanıtı. Kitabın önsözündeki iddia da gösteriyor ki bu kitap ısrarının henüz ilk meyvelerinden biri, yazmaya, anlatmaya devam edecek; yazıp anlattıkça hikâyesinin toprağını daha bir verimli hale getirecek. Öyle olmasını da diliyorum; çünkü Ayşegül Ünal, verimi artırmak için kimyevi / sentetik ilaçlara tevessül etmeyen, içeride duran, içeriyi anlatan, içeridekilerin ruh kumaşına hürmet gösteren bir kalem.
Ali Ayçil
Orhan Aras Kurban Said adı, 1969 yılından itibaren bütün dünyada bir fenomen oldu. Dillerde; hemen hemen her dile çevrilmiş “Ali ve Nino” adındaki küçücük bir roman, yürek yakıcı bir aşk hikâyesi ve ondan daha ilginci ise hiç kimsenin tanımadığı, hakkında pek fazla bilgi olmayan gizemli bir yazar, “Kurban Said” vardı.
Edebiyat çevrelerinde Kurban Said ismi üzerinde yapılan tartışmalar, ortaya atılan iddialar, şüpheler, bir başka ismi daha ön plana çıkardı: Esad Bey! İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa'nın en ünlü yazarları arasında sayılan Esad Bey'le Kurban Said arasındaki ilişki neydi? İkisi aynı kişi miydiler? Peki, Lev Nussimbaum kimdi?
Pulitzer ödüllü yazar Tom Reiss, bütün bu sorulara cevap bulmak için Amerika'da, Almanya'da, Azerbaycan'da uzun araştırmalar yaptı ve yine büyük tartışmalar yaratan “Oryantalist” isimli eserini yazdı.
Orhan Aras, elinizdeki eserle Kurban Said hakkında yapılan tartışmalar ve iddialara yeni bir boyut kazandırıyor.
***
Esat Bey ile Orhan Aras Aynı Kaynaktan...
“Gürcistan'nın kraliçesi Tamara, Tiflis'in yakınlarında bir şato yaptırır ve gecelerini o şatoda geçirmeye başlar. Tabii her gece yanına bir sevgili almadan uyumaz. Yalnız, kraliçeye sahip olan o şanslı her sevgilinin sabah şafağıyla birlikte ömrünü sevgili Kraliçesi Tamara'ya kurban etmek zorunda kalması hüzünlü bir hikâyedir.
Kraliçe Tamara'nın âşıklarından sadece bir tanesi o geceden sonra canını kurtarmayı başarır; o da günümüzden sekiz yüz yıl önce yaşamış, Gürcistan'ın ünlü şairi Şota Rustaveli'dir. Rusteveli'nin ünlü eseri “Kaplan Kürklü Şovalye” günümüzde hâlâ okunmaya devam etmektedir.”
Bir makalesine böyle girmiş Esat Bey. O, efsaneyi, masalı, destanı, unutulup gitmiş tarihî olayları, halk ve dünya kültürünü yazılarına, hikâye ve romanlarına öyle bir yedirir ki; dili şırıl şırıl çağlayan dupduru bir ırmağa dönüşür. Okur, o ırmağa kapılmaktan kendini kurtaramaz. Orhan Aras da Esat Bey damarından kaynayıp gelen, aynı mayadan bir yazarımız: Onun dili de insanı sarıp sarmalayan, yazdıklarıyla koca bir dünya kültürüne kapı aralayan... On Tamara da olsa yanından canlı çıkacak, yazdıklarını Rustaveli gibi geleceğe coşkuyla taşıyacak olan... Üstüne sis perdesi çökmüş büyük bir yazarı iğneyle kuyu kazar gibi ortaya çıkarıp coşkuyla bize sunduğu için kutluyorum Orhan Aras'ı.
Yücel Feyzioğlu
İbrahim Sarıçam, Mehmet Özdemir, Seyfettin Erşahin Avrupa kamuoyunun Hz. Muhammed hakkındaki bilgi kaynaklarının Müslümanlar tarafından bilinmesi önemlidir. Tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da özellikle 11 Eylül 2001’den sonra genelde İslam ve özelde Hz. Muhammed imajı çok fazla öne çıkmıştır. Bunun için her şeyden önce Hz. Muhammed’e dair çalışmaların ve söz konusu imajın kaynaklarının bilimsel bir metot ve zihniyetle ele alınması, çalışmalarda ciddi olarak neler üzerinde durulduğunun, bilinçli çarpıtmalara yer verilip verilmediğinin tespit ve tahlili gereklidir.
Ülkemizde maalesef bu güne kadar Hz. Muhammed hakkında bu perspektifle hazırlanmış yeterli sayıda çalışma ortaya konmuş değildir. TUBİTAK’ın desteklediği bu proje ile işte bu boşluğun doldurulması, daha doğru bir ifadeyle söz konusu boşluğu doldurma istikametinde akademik bir adımın atılması hedeflenmiştir. Bu çerçevede önce Hz. Muhammed hakkında İngilizce ve Almanca olarak yapılmış çalışmaların tespit, tasvir ve tahlili yapılmış; daha sonra da bu çalışmalardaki peygamber tasavvurunun Batı’ya ve Türkiye’ye yansımaları belirlenmeye çalışılmıştır.
Dimitris Dimitropoulos, Filiz Yaşar, Orçun Nalezen, Sibel Kundakçı, Yasemin Demircan, Yasemin Demircan Ege Denizi, enginliğinde barındırdığı yüzlerce ada, adacık ve kayalıklarla haritada kapladığı alandan çok daha geniştir. Bu genişlik adalarında yaşayan topluluklar ve adaların sahne olduğu tarihsel gelişmelerle ilgilidir. Elinizdeki bu kitap, Ege Adalarının sahip olduğu tarihî derinliği ortaya koyma girişiminin bir ürünüdür. Ege Adalarındaki toplumsal gruplar arasındaki ilişkilere yüzlerce hatta binlerce yıl içinde ortaya çıkan kültürel geleneğin tesir ettiği görülür. Bu kitapta Osmanlı idaresi altında söz konusu ilişkileri var eden doğal mecranın nasıl bir görünüm arz ettiği sorusuna cevap aranmaktadır. Adalardaki toplumsal kurgu, toplumu meydana getiren temel unsurlar bağlamında ele alınmakta, adalarda yaşan kadınlar ve erkekler, Müslümanlar ve gayrimüslimler, Rumlar ve Latinler bu kitabın merkezinde yer almaktadır. Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü çağdan Osmanlı fetihlerine kadar Ege'de biriktirilen tarihsel ve kültürel tecrübelerin izlerini süren araştırmaları bir araya getiren bu kitabın öznesi imparatorlar, sultanlar ya da büyük komutanlar değil, Ege Adalarında yaşayan halklardır.
Ayhan Sekili Dünya üzerindeki ilk Kızılhaç Teşkilatı hangi devletten ve nasıl ortaya çıktı?
Yunanistan'da insani gayelerle kurulan Yunan Kızılhaç Teşkilatı masum muydu?
Millî Mücadele Dönemi'nde Yunan Kızılhaç Teşkilatının Anadolu'ya getirdiği sandıkların içerisinde ne vardı?
Tamamen tarafsız olduğu söylenen ve tüm gücüyle insanlığın menfaatine hizmet eden bir sağlık teşkilatı, içinde bulunduğu devleti tarafından nasıl suistimal edildi?

XIX. yüzyılda İsviçre'de Beyne'l-Milel Salîb-i Ahmer (Uluslararası Kızılhaç) Cemiyetinin kurulmasıyla birlikte bu cemiyete bağlı olarak, dünya üzerindeki muhtelif devletler de kendi millî Kızılhaç cemiyetini kurmaya başlamıştı. Bu millî Kızılhaç cemiyetlerinden biri de, Yunanistan'ın 10 Haziran 1877'de kurmuş olduğu Yunan Salîb-i Ahmer (Yunan Kızılhaç) Cemiyetidir. Yunan Salîb-i Ahmer Cemiyeti, Venizelos'un İngiltere’den ve Fransa'dan “Yunanistan'ın İtilaf Devletleri adına Batı Anadolu'ya çıkartma yapabilmesi iznini” alabilmesinden önce Anadolu ve Trakya'da bazı gizli çalışmalarda bulunmuştur. Söz konusu bu cemiyet, her ne kadar insani gayelerle kurulmuş olsa da Megali İdea doğrultusunda hareket ederek Anadolu'ya geldikten sonra hızlı bir şekilde teşkilatlanma içerisine girmiştir. Batı Anadolu'daki bölge halkına tıbbi malzeme ve ilaç getirdiğini ifade ederek sandıklar içerisinde silah, mühimmat, patlayıcı maddeler ve çete teşkilinde kullanılmak üzere üniforma getirmiştir. Nitekim bu tıbbî malzeme ve yardım sandıkları içerisinde getirmiş oldukları silah ve mühimmatlarla, fakir fukaralar için açmış oldukları hastaneleri birer cephaneliğe çevirmişlerdir. Tüm bu yaşanan hadiseler Osmanlı arşiv kaynaklarına yansımış olup, biz de eserimizi dönemin zengin arşiv belgelerine dayanarak hazırladık. Elinizde bulunan kitap kendi alanında hazırlanmış ilk kitaptır.
Erol Canarslanlar, Volkan Marttin Elinizdeki bu eser, 2007 yılından bu günlere zorlu bir araştırma sürecinin ürünüdür.
Eskişehir'in yakın dönem tarihine bakıldığında göçlerin yadsınamaz bir etkisinin olduğu görülür. Bu göçlerin, küçük bir yerleşim yeri olan Eskişehir'i vilayet konumuna yükselttiği söylenebilir. Göçün etkisiyle kurulan dört yüze yüze yakın yerleşim noktasındaki insanların çalışmaları ve çabaları Eskişehir'in modern bir kente dönüşmesine olanak tanımıştır. Bunun tarihî kayıtlarla, arşiv belgeleriyle ortaya konulması oldukça meşakkatli bir iştir. Buradan hareketle Eskişehir'deki Tatar yerleşimleri çalışmanın birinci hedefi olmuş, binlerce belge arasından seçilen 228 adet Osmanlı vesikası basit transkripsiyonla okuyucuya sunulmuştur.
Kuzey Türklerinden Kırım, Kazan ve Nogay Tatarlarının Eskişehir'e gelişleri sırasında yaşadıkları, yerleşimlerin kurulmasında ve buralardaki hayatın idamesinde ortaya çıkan sorunlar Osmanlı belgelerinin dilinden okuyucuya sunulmuştur. Konunun daha iyi anlaşılması amacıyla kimi sözcüklerin anlamları köşeli parantez içinde verilmiş, yerleşime ilişkin açıklayıcı metinler kaleme alınmıştır.
Köyünü, mahallesinin kuruluş ve yerleşim öyküsünü merak edenlerin elinden düşürmeyeceği bu eseri emsallerinden ayıran en önemli özelliği, saha çalışmasında elde edilen nüfus kayıtlarını ve sözlü tarih çalışmalarını içerisinde barındırıyor olmasıdır. Bu bakımdan Eskişehir'in köy ve mahallelerine ilişkin arşivdeki binlerce belge arasından bulunup çıkarılan ve bir seçki şeklinde kullanıma sunulan tarihî kayıtların, bir bakıma yerelden genele değerlendirilebilecek verilerin, başta göç ve nüfus çalışmaları olmak üzere tarih, sosyoloji, yerel yönetimler, eğitim gibi birçok bilim alanında kullanılabilmesi bu eseri bir kat daha değerli kılmaktadır.
Cihan Kılıç Müftüler, Osmanlı Devleti’nin ilmiye sınıfı içerisinde kadı ve müderrislerle birlikte görev icra etmişlerdir. Fetva görevini icra eden müftüler, merkez teşkilatında Kanuni Dönemi'nden itibaren ilmiye sınıfının reisi de olan şeyhülislamlar tarafından temsil edilmiştir. Devletin diğer yerleşim birimlerinde ise kenar-taşra müftüleri, Müslümanların fetva ihtiyacını karşılamıştır. Gerek bireysel gerekse toplumsal konularda sorulara cevap veren müftüler, devletin birer temsilcisi addedilmişler ve zamanla kurumsal yapıya kavuşarak göreve başlama, görevden ayrılma ve kendilerinden beklenenler gibi konularda belli bir standardizasyona tabi tutulmuşlardır.
Bu çalışmada söz konusu taşra müftülerinin teşkilat yapısı incelenmiştir. Bu amaç gerçekleştirilirken öncelikle temel kavramlar olan fetva ve kazâ terimleri üzerinde durulmuş, İslam hukukuna göre fetva ve müftülerin özellikleri verilmiştir. Sonrasında İslam tarihinde müftülüğün ortaya çıkışı ve tarihsel süreci işlenerek Osmanlı Devleti’ne kadarki süreç özetlenmiştir. Osmanlı Devleti’nde müftülüğün ortaya çıkışı ve ilk müftü tartışmalarının akabinde taşra müftülerinin görev süreçleri ile ilgili detaylar, arşiv malzemesi kullanılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Söz konusu müftülerin kayıtlarının tutulduğu müftü defterleri, temel dayanak noktası olarak kullanılmıştır.