Sosyal Bilimler \ 23-41
Orhan Bingöl Türkiye’deki en önemli antik kentlerimizden biri olan Knidos’taki Hellenistik döneme ait duvar dekorasyonu ve buna bağlı “ilk”ler, bu kitabın içeriğini oluşturmaktadır.
Dekorasyona ait parçalar, 1968-1971 yıllarında duvarlardan dökülmüş olarak bulunduktan sonra kasalar içinde Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi depolarına kaldırılmıştır. Bu parçalar, 1986-1992 yılları arasında toplam üç aylık konservasyon-restorasyon çalışmalarının sonucunda 23 figüratif, 15 dekoratif resim içeren panellere dönüştürülmüştür. Bu paneller de aralıklarla sürdürülen masa başı çalışması sonucunda kitabın konusunu oluşturmuştur. Böylece bu kitap, Türkiye’deki antik bir evin sadece duvarlarındaki dekorasyonunun ele alındığı ilk kitap olma özelliğini kazanmış olmaktadır.
Arkeolojik mimarinin en kırılgan yapıya sahip verilerinden olan duvar dekorasyonunun arkeolojik yorumunun konservasyon-restorasyon aşamaları ve bürokratik belgeleriyle sunulmasıyla kitap, bu konuda da bir ilki oluşturan bir nitelik kazanmıştır.
Parçalar hâlinde bulunmuş olmalarına karşın bu çalışmalar sonunda oluşturulan ve kendi dönemleri için şimdiye kadar saptanmış en kapsamlı repertuvarı oluşturan mitolojik konuların yer aldığı 23 resim, burada ilk kez ilgililere ulaştırılmaktadır.
Çeşitli yöntemlerin uygulanması sonucu resimlerin ait oldukları mekânların hatta duvarların saptanmalarına yönelik çalışmalar ve ulaşılan sonuçlar da bu konuda bir ilki oluşturmaktadır.
Arkeolojik Mimaride Resim 2’de; ilk kez başlattığımız “1. Stil Duvar Dekorasyonu”nun “3B Stil Duvar Dekorasyonu” olarak tanımlamamız da sürdürülmektedir.
Saliha Tanık “Ve ce'alnâ mine'l mâi külle şey'in hayy” (Canlı olan her şeyi sudan yarattık) ayet-i kerimesi, yaratılan her şeyin su ile mümkün kılındığını gözler önüne sermektedir. Yeryüzünde her bir canlının yaratılışının kaynağını teşkil eden su, insanın kadim tarihinde kendi değerini oluşturmuştur. Bu değerin içinden çıkan insan tabiata yönelerek zengin bir su kültürü meydana getirmiştir. Türk toplumunda, atalarımız hayatın faniliğine karşı zengin su vakıfları oluşturarak içinde yaşadığı çevre ve inanç arasında sosyal bir bağ kurmayı başarabilmiştir. İnsanlığa hizmet noktasında mihenk taşı görevi üstlenen su yapıları, günümüzde hızlı sanayileşme sonucu hoyratça kullanılan kurumlar hâline gelmiştir. Oysaki bu yapılar söz konusu hizmetleri yanında yer aldığı bölgenin şenlendirici ve yön verici birer unsuruydular. Suyun doğasını kendi mimari unsurlarına yansıtan eserler, zamanla bir nevi şifa verici özelliğe de dönüşmüştür.
Biz de dinî ve millî kültürümüzün bir parçasını oluşturan çeşme, şadırvan, su kuyusu ve hamam gibi yapıların varlıklarına kayıt düşürmek ve onları geleceğe taşımak arzusu ile bu çalışmayı ortaya koymaya gayret ettik. Mevcut araştırma ile inanç ve kültürümüzün önemli cüzünü oluşturan su yapılarının hak ettiği değere ulaşmasını diliyoruz.
Christopher Hodapp, Alice Von Kannon Kimi gerçek, kimi de safsata.
Gizli cemiyetler ve komplo teorilerinin esrarengiz dünyasında kaybolmayın!
Dünya bildiğimiz, işittiğimiz gibi mi, yoksa her şeyin ardında görünmez eller mi var? Günümüzün en tartışmalı konuları olan gizli cemiyetler ve komplo teorileri siyasetten din, bilim ve kültüre her alanda sürekli gündemimize giriyor. Komplo Teorileri ve Gizli Cemiyetler for Dummies bu alandaki gerçeklere ve safsatalara somut bilgilerle ışık tutarak, onları birbirinden nasıl ayırt edeceğimizin yolunu gösteriyor.
• Parolayı unutmayın! Dünyanın en gizemli örgütleriyle onların esrar perdesi ardındaki ayin ve törenlerinde yapılan uygulamaları öğrenin
• Üçgenlere ve gözlere dikkat edin! Hakkında sayısız teori üretilen İlluminati'nin simgelerini ve ne ifade ettiğini inceleyin. Bunun yanında ne tür eylemlerin içinde bulunduğunu görün.
• gördüğünüz bir uçan daire olabilir mi? Dünya dışı varlıklar ya da uzaylılar olarak tanımlanan öznelerin yer aldığı teorilere göz atın. 51. Bölge'de aslında ne oluyor? Uzaylıların dost olup olmadığı bilgisini Mavi Kitap'tan edinin.
• Masonların arasına karışın! Topluluğun kökenlerini, tarihini, eylemlerini ve kimlerden oluştuğunu gözleyin.
• İtalyan kesimi takımınızı çekin! Farklı yerlerde, farklı kökenlerden gelen grupların nasıl çeteleştiğini ve tehlikeli boyutlara ulaştığını, hangi ailelerin etkili olduğunu ve yankılarını keşfedin.
• Görevimiz tehlike! Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılmış olan Kennedy suikastı ile diğer başkanların sonlarını ve tarihte yer edinmiş diğer tehlikeli grupları öğrenin.
Kitabı açın ve
• Geçmişten bugüne kadar var olmuş cemiyetleri ve kökenlerini,
• Bir komplo teorisinin doğruluğunu kendi başınıza test etmeyi,
• Sinsice aranıza sızmış bir gizli cemiyetin farkına varmayı,
• İnternetin komplo söylentileri üzerine körükleyici etkisini,
• Uzaylıların dünyayı ele geçirme planlarına karşı uyanık olmayı,
• 11 Eylül'e dair komplo teorilerini nasıl yorumlayacağınızı öğrenin.
M. Cengiz YILDIZ, Mustafa GÜNDÜZ Komşuluk, sosyal etkileşimin farklı boyutlarıyla yoğun bir şekilde yaşandığı toplumsal bir olgudur. Bu olgu, sosyal bilimlerin pek çoğunun inceleme alanına girmesine rağmen, daha çok sosyolojiyi ilgilendiren boyutlara sahiptir. Bu toplumsal gerçekliğe karşın, komşuluk Türkiye'de, sosyologlardan gerekli düzeyde ilgi görmemiştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, Türkiye'deki sosyoloji anlayışının, Batı'nın etkisinde olmasıdır. Geleneksel komşuluk ilişki biçimlerinin izleri, modern Batı toplumlarında büyük oranda kaybolmaya yüz tutmuş olmasından dolayı, komşuluk konusu, Batı sosyolojisinde göz ardı edilmiştir. Buna karşılık, geleneksel komşuluk ilişkilerinin, Türkiye'de hâlâ canlı bir şekilde varlığını sürdürdüğü gözlenmektedir.
Komşuluğun ele alındığı bu eser, sözü edilen alandaki boşluğu doldurmak amacına yönelik olarak hazırlanmıştır. Eser, TÜBİTAK tarafından desteklenen bir proje çalışmasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bir yönüyle; akademisyenlerin, bağımsız araştırmacıların ve sosyal bilimlerin farklı alanlarında öğrenim gören öğrencilerin istifade edebilecekleri veriler içermektedir. Bunun yanında, bir “araştırma projesi örneği” olarak da araştırmacıların ilgisini çekebilecek özelliklere sahiptir.
Ömer Faruk Uysal Bu kitap, liberal bireyciliğe yönelik eleştirileri nedeniyle çağdaş siyaset felsefesi literatüründe önemli bir yere sahip olan komüniteryanizmin; sadece liberal düşüncenin bir eleştirmeni olmaktan öte kendi ontolojik, epistemolojik ve aksiyolojik varsayımları olan pozitif bir öğreti olarak yeniden inşa edilmesini amaçlamaktadır. Zira özellikle John Rawls'un A Theory of Justice'indeki toplumsal bağlardan ari benlik tasvirine yönelik itirazları öne çıkarılarak literatürde salt değilleyici bir entelektüel tavır olarak karşılık bulmuş olması; komüniteryan düşüncenin günümüzde karşılaştığımız ahlaki, içtimai ve siyasi düzeydeki çeşitli sorunların çözümü olabilecek felsefi zemini sağlama potansiyelini gizlemektedir. Hâlbuki dili, tarihi, kültürü ve geleneği hesaba katmasından dolayı daha sahici bir varoluş tasavvuruna sahip olan komüniteryanizmi, doğrudan liberal siyasetin değilse bile onun temellerini teşkil eden bireyci ontolojisinin kayda değer bir alternatifi olarak okumak mümkündür. Buradan hareketle çalışmada komüniteryanların liberalizme yönelik eleştirilerine de kaynaklık eden ontolojik zeminden yola çıkılarak komüniteryan düşünürleri “komüniteryan” kılan temel kabul ve varsayımların izleri sürülmüştür. Çalışma boyunca fikirlerine başvurulan düşünürler, her ne kadar düşüncelerini geliştirirken çok farklı kaynaklardan beslenseler de önemli bazı temel kabul ve varsayımlarda ortaklaşan Alasdair MacIntyre, Michael J. Sandel, Charles Taylor ve Michael Walzer olarak seçilmiştir. Bu bakımdan komüniteryanizmi düşünce dünyamızda pozitif bir öğreti olarak yeniden konumlandırmaya yönelik bu girişim, esasen, belirli soyutlamalarla mümkün olan bir “ideal tip” çalışmasıdır.
Hasan Sebuktekin Alanında en kapsamcı çalışma denilebilecek bu eser, Almanca ve Türkçe’deki gerçek ve rivayet zamanları, edebi metinler içinde güncel biçimleriyle, tümden gelim yöntem, bilimsel veri ve kaynaklara, gözlem, bilgi ve deneyimlere dayalı olarak, özellikle bu konudaki zıtlıkları ortaya çıkarmak üzere incelemek ve sistematik bir düzene sokmak amacındadır. Bunun yanında kiplerin üslup ve felsefi boyutları da titizlikle ele alınmıştır.
Turhan Yörükân KONUT İHTİYAÇ TAHMİNİ KONUT TALEBİ VE KONUT PAZAR ANALİZİ - Kavramlar, Metotlar ve Yapılması Gereken Sosyal Araştırmalar
Ülkü Karatay Kitapta, Konya’nın köklü ailelerinden Abdulfettahzadelere mensup, yazar Sadrettin Karatay’ın, Kütahya ve Konya’daki gençlik hatıralarının ve 1937 yılından sonra yerleştiği Ankarada’ki gözlemleri ile son yılllarında yapmış olduğu yurt içi gezilerinin izlenimleri yer almaktadır. Yazılar, 1956-61 yılları arsında Konya’da çıkan Zaman ve Yeni Konya gazetelerinde yayınlanmıştır.
Gökalp Selışık Erkılıç Kurtuluş Savaşı gazisi Fahri Erkılıç’ın (1902-1972) 1968'de kaleme aldığı anı defteri, önce süvari sonra gümrük memuru olarak görev yaptığı hayatını anlatıyor. 1. Dünya Savaşı ve 1920-25 yılları arasında Kurtuluş Savaşı, Doğu Cephesi’nde tanık olduğu olaylar, Narman’a bağlı Kornes'ten (bugünkü adıyla Güvenlik köyü) Kars’a kadar yayılan coğrafyaya birinci elden ışık tutuyor. Torunu Gökalp Selışık Erkılıç’ın derlemesi ile bir araya gelen haritalar ve belgeler ile bölgenin tarihsel coğrafyasına dair detaylı bir incelemeye ve aile nesillerine uzanan bir anlatıma kavuşuyor.
Ayşe Şallı Kovid-19 salgını ile insanlık, dünyanın -Marshall McLuhan'ın söylemiyle- “küresel bir köy” olduğuna yakından tanık olmuştur. Bu köyün sakinleri; ortak korkular, endişeler, ihtiyaçlar, sevinçler, ümitler, çözüm arayışları ve sığınaklarla, kitle iletişim araçlarıyla kurulan bağdan öte ortak deneyimlere sahip olmuşlardır. Ancak bu durum, her ulus devletin kendi yerel dinamiklerinden beslenen, özgün salgın süreci örüntülerinin ortaya çıkmasına engel olmamıştır. Türkiye'nin Kovid-19 salgın deneyimi de bu bağlamda özgün karakteriyle dikkat çekicidir. Salgının etkileri, toplumun farklı kesimlerinde farklı yansımalarla karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda salgın konulu hacimli bir literatür de oluşmuştur. Bu çalışmada, Türkiye'de salgının çalışan bireylerin çalışma, aile ve dinî hayatlarındaki yansımaları bütüncül ve derinlemesine bir perspektifle tasvir edilmektedir. Anne, baba, çalışan, eş, çocuk, akraba, Müslüman, komşu vb. rollerine sahip bireylerin salgın deneyimlerinden kesitler sunulmaktadır. Üç farklı yaşam alanına eş zamanlı olarak ışık tutması, bu alanların kendi aralarındaki bağımlı etkileşime odaklanması ve sürecin olumsuz etkileri kadar kazanımlarına da dikkat çekmesi çalışmayı ilgili literatürde özgün ve ayrıcalıklı kılmaktadır. Toplumsal hayata dair tespitler, karşılaşılan problemler ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi sosyolojik çalışmaların temel hedeflerindendir. Bu bağlamda ortaya koyduğu çok boyutlu tasvirler, sürecin ortaya çıkardığı problem, kazanım ve beklentilere ilişkin tespitlerle çalışmanın hem gelecekteki bilimsel çalışmalar için ilham ve veri kaynağı hem de Türkiye'de çalışma, aile ve dinî hayata yönelik düzenlemelerde yön gösterici olması ümit edilmektedir.
Hasan G. Bahçekapılı “Dünyadaki kötülüklerin varlığı, geleneksel teizmdeki Tanrı inancı için bir problem oluşturur mu?”
2000 yıldan fazla zamandır çok çeşitli geleneklerden gelen düşünürleri meşgul eden bu çetrefilli soruya bu kitap, en güncel tartışmalardan hareketle cevap vermeye çalışıyor. Kötülük probleminin tarihsel gelişimini, mantıksal ve delilci kötülük argümanlarını özetledikten sonra kitap, geleneksel ve modern teist çözüm önerilerini ele alıyor:
Özgür iradenin varlığı veya manevi gelişim potansiyeli, kötülüklerin varlığını meşru hâle getirir mi?
Etrafımızda gördüğümüz kötülüklerin gerekçesi konusunda şüpheci tavır takınıp Tanrı'nın hikmetinin, insanın kısıtlı zihni tarafından sorgulanamayacağı sonucuna mı varmalıyız?
Özel olarak İslami gelenek içinde kötülük problemini çözmemizi sağlayacak kaynaklar bulabilir miyiz?
Kitap, tüm bu önerilerin yetersiz kaldığını iddia ederken karşı cevap olarak modern "kötü tanrı" argümanını ele alıyor. Buna ek olarak ilahi adaleti tehdit eden ilahi gizlilik ve benzeri argümanlar, kötülük problemini daha da çözümsüz hâle getiriyor. Kötülük probleminin çözümsüzlüğü, evrenin bizim acılarımıza ve isyanımıza kayıtsız olduğu ihtimali ise bizi daha üst düzey bir probleme, anlam problemine taşıyor. Anlam problemi, herkesin problemi olduğuna göre kötülük karşısında kimsenin rahat olmaması, anlamlı hayat konusunda herkesin kafa yormaya devam etmesi gerekiyor.
Mehmet Kartal “Kafası karışık bir şeyh, kötülük yaparak iyiliğe ulaşabileceğini düşünen bir tarikat, isimsiz bir yazar, şair ruhlu bir devlet adamı, iyiliğin büyümesi için kötülükle beslenen bir adam…”
Karakterleriyle ideolojilerin, dayatmaların, dogmaların içinde tipik insanı arayan yazar Mehmet Kartal'ın bu romanı, “Kara Kaplı Ak Kitap” üçlemesinin de son kitabı.
Kötülük ve Cezmi, ilk tarihi romanımız olan Namık Kemal'in yarım kalmış Cezmi romanına bir ilave olmayı hedefliyor.
Nahsan Yücedağ Bu çalışmada Türkiye'nin coğrafi özellikleri anlaşılır bir dille ve coğrafya dersinin vazgeçilmez aracı olan haritalarla anlatılmıştır. Kitabımızın amacı, KPSS'de coğrafya alanında adayların, soruları doğru şekilde yanıtlaması ve coğrafya hakkında temel bilgileri edinmesidir.
GÜNCEL TUİK VERİLERİNE GÖRE DÜZENLENMİŞ YENİ BASKIDIR.
Komisyon KPSS Lisans / Genel Yetenek - Genel Kültür 8 Deneme

Komisyon KPSS Lise - Ön Lisans / Genel Yetenek - Genel Kültür 5 Deneme
Mehmet Özçelebi Değerli adaylar, KPSS (Kamu Personel Seçme Sınavı) her sene eklenen yeni adaylarla birlikte bizler için aşılması güç bir engel olmaktadır. Bu yolda hareket eden ve iddiası olan bütün adaylar için uygun yayın desteğinin önemi daha da ön plana çıkmaktadır. KPSS’de genel kültür alanından coğrafya dersinde 18 soru gelmektedir. Bu kaynak MEB ders kitapları ve ÖSYM’nin sınav müfredatına uygun olarak hazırlanmıştır. Senin Coğrafyan isimli kitabımız özgün ve akademik bir konu anlatımına sahip sınava hazırlık aşamasında adayların sınav sırasında sürpriz yorumlar ve bilgiler içeren sorularla karşılaşmaması için titizlikle hazırlanmış ve başarınıza katkı sunmayı amaçlamıştır amaçlamıştır. Şunu unutmayalım ki bu sınavı kazanmak en ufak zorlukta pes etmekle değil, rahatımızı terk edip emek vermekle olacaktır. Emeklerinizin karşılığını almanız dileğiyle başarılar dilerim.
Osman Özbahçe
Hasan Hüseyin Kara Geçmişte tragedyalar, Haçlılar, oryantalistler ve karikatürler aracılığıyla ötekileştirilmiş olan Doğu toplumu ve İslam medeniyeti, günümüzde ise simge ve sembollerin istilasına uğramış ve "sosyopsikolojik" soykırıma maruz bırakılmıştır. Simge ve semboller, görsel bir öğrenme modeli sunması, pratikliği, etkisi ve açık uçlu özellikleri itibarıyla basınyayın organlarının önemli bir subliminal mesaj kaynağıdır. Bu durum ayrıca ''Söz uçar yazı kalır.'' düsturunu modernize ederek ''Yazı uçar sembol kalır.'' formatında bize sunmuştur. Batı dünyası söz konusu bu durumu, kadim İslamofobik ve oryantalist gayeleri için bulunmaz bir yöntem olarak değerlendirmiş ve sembolleri istismar etmiştir. İslamofobik Batı zihniyetinin fail, basının ise araç olduğu bu olay örgüsünde simgeler ve semboller kriminalize edilmiştir.
Farklı sosyopolitik ve dinî altyapıya sahip Batı dünyasının iki ülkesindeki -Almanya ve Polonya- 8 popüler basın yayın organında yapılan araştırmada toplam 17 farklı İslamofobik sembol tespit edilmiştir Bu sembollerin ortak yönü ise İslam'ı ve Müslümanları içeren sözde olumlu veya olumsuz haberlerde mükerreren kullanılmaları ve farklı birçok dijital mecraya da kolayı satın aldırıyor olmalarıdır. Kullanılan bu 17 sembolün bir başka özellikleri ise Popüler kültürde korku, panik ve endişe içeren görsel niteliklere sahip olmaları ve birçok platformda da bu şekilde konumlandırılmalarıdır.
Ahmet Eker, Arif Akgül, Ekrem Muş, Ercan Balcıoğlu, Ercan Sünger, Fatih Irmak, Fatih Tombul, Halil İbrahim Bahar, Hasan Büker, Hüseyin Akdoğan, İbrahim Meşe, İsmail Dinçer Güneş, Kazım Seyhan, Kübra Gültekin, M. Alper Sözer, M. Alper Sözer, M. Hakan Hekim, M. Salih Elmas, Mehmet Arıcan, Mehmet Kul, Murat Özkan, Mustafa Bülent Halıcıoğlu, Nadir Koçak, Nurullah Altun, Oğuzhan Ömer Demir, Sevgi Güney, Vedat Kargın, Yaşar Erjem 1962 yılında İngiltere’de çocuk suçluluğu üzerine doktora çalışmamı tamamlayıp dönmüştüm. O sıralar Sağlık Bakanlığı bünyesinde yeni kurulan dört yıllık yüksek eğitim veren Sosyal Hizmetler Akademisinde öğretim üyeliği yapmaya başladım. Söz konusu kurumda Türkiye’de öğrencilere ilk kez Ulucanlar Hapishanesi ve Keçiören Çocuk Islah Evine haftada iki gün uygulama eğitimi başlattım. O dönem Türkiye’de suç alanında akademik çalışma yok denecek kadar azdı. Şimdiyse, elinizdeki Kriminoloji kitabı gibi kapsamlı bir bilimsel içeriğe sahip eserleri görmek, Türkiye’de suç biliminin geleceği adına beni heyecanlandırmaktadır.
Prof. Dr. Birsen Gökçe
Sosyoloji Derneği Kurucu ve Onursal Başkanı

Doğa bilimleri doğanın işleyiş ve dönüşüm yasalarını; sosyal bilimler ise insan toplumlarının işleyiş, değişim ve dönüşüm yasalarını keşfetmek üzere örgütlenmiştir. Sosyal yaşamı düzenleyen kurallardan cezai sorumluluk ve yaptırımı olanlar, özellikle sosyal bilimlerin gelişimi ile birlikte, “kriminoloji” denen bir multi-disipliner bilim dalının ortaya çıkmasını sağlamıştır. İşte, elinizdeki kitabın editör ve yazarlarının, Türkiye’de önemli ölçüde eksikliği hissedilen kriminoloji disiplininin literatürünü zenginleştirmek ve ilgili konulara yeni ve farklı bakış açıları kazandırmak üzere çok değerli bir işi başarmış olduklarını söylemek gerekir.
Prof. Dr. Ali Çağlar
Hacettepe Üniversitesi

Disiplinler arası bir bilim dalı olan kriminolojiyi kapsamlı bir şekilde ele alan bu kitap, okuyucuya sunduğu çağdaş ve klasik kriminoloji teorilerini günlük hayatta karşılaşılan gerçek suç türlerine uyarlayarak nazari yaklaşımların pratik yansımalarını güncel veriler ışığında açıklamaktadır. Bu kitap, dolgun ve kapsamlı içeriğiyle, suç biliminin kapısını aralamak isteyen meraklıların ve öğrencilerin vazgeçilmezi olmaya adaydır.
Doç. Dr. Osman Dolu
Kriminolog
Richard PAUL, Linda ELDER Tüm yaşamımız, duygu ve düşüncelerimiz tarafından yönetilmektedir. Çoğumuz ağırlıkla gerçeğin farkına varmadan yaşadığımızdan düşünce becerilerimizi geliştirmeyi önemsemeyiz. Ancak düşünme; eğitim, psikoloji ve daha birçok alandaki bilim insanının üzerinde çalıştığı ve geliştirmeyi hedefledikleri becerilerden bir tanesidir. Eleştirel düşünme ise en temel ve önemli düşünme türleri arasındadır. Pek çok kişi tarafından bilinç dışı bir eylem olarak kabul edilen "düşünme"yi bilinç alanına çekip özel eğitim teknikleri ile geliştirmek mümkündür. Bu kitap; eleştirel düşünme becerileri kapsamında, kişinin tarafsız düşünür hâline gelme, düşünme seviyesinden haberdar olma, temel akıl becerileri, yetenekleri, içgörülerinin gelişmesine destek olma, sunulan düşüncenin zayıf ve güçlü manasını keşfetme vb. gibi becerilerini geliştirme, kendi düşünme standartlarını bilme, soru sorma ve düşünmedeki yerini anlama, düşünme içeriğini öğrenme, iyi düşünme becerilerini edinme, karar alma, problem çözme, mantık dışı düşünce ile başa çıkma, ulusal ve uluslararası propaganda yolları, zihinsel kandırmaca ve manipülasyonun farkına varma, etik akıl yürütme, stratejik düşünme becerileri ve ileri düşünür olma başlıklarında bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlamaktadır. Buraya kadar sözü edilen bu becerileri kapsayan kitabın hem bilgi vermesi hem de Türkiye'deki akademisyen ve düşünürler tarafından bu konuda yeni eserlerin kaleme alınmasını, araştırma yapılmasını teşvik etmesi hedeflenirken matematik bilimlerinde ve sosyal bilimlerde eğitim gören öğrencilere, politikacılara, medya mensuplarına faydalı olacağı düşünülmektedir ve kişisel gelişimi bir yaşam biçimini hâline getirenlere geliştirici bir okuma serüveni olacağına inanılmaktadır. (Kim ile? Kim için?..)
21. yüzyıl becerileri arasında ilk sıralarda yer alan eleştirel düşünme becerisinin stratejik ve sistematik olarak nasıl geliştirilebileceğini anlatan bu kitap, okuyucular için hem günlük yaşamda hem de profesyonel hayatta kullanabilecekleri önemli reçeteler vermektedir. Bilgi çağının getirdiği bilgi bombardımanı içinde hangi bilgiye nerede, nasıl, niye, ne zaman ve kim ile kim için ulaşılır sorularının cevaplarını çok gelişmiş tablolar ve şekiller ile anlatarak görsel anlamda hatırlanır ve uygulanabilir kılmakta; sol beynin işlevi olan eleştirel düşünceyi çok daha ileriye götürerek bilginin yaratıcılığa dönüştürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Basitliğin getirdiği mükemmellik ile değişen ve devrim niteliğinde yaşanan teknolojik gelişimlerde okuyucuların uygulamalı olarak karar verme becerilerini geliştirmekte ve okuyuculara bulundukları ortamda farkındalık oluşturarak fark yaratmalarını sağlayacak donanım vermektedir. Bu kitabın okuyucuları sadece eğitim dünyasındaki değişimi sağlamak isteyen kişiler değil profesyonel dünyada da dönüşümü sağlamak isteyen oyuncular ve liderler olmalıdır.
Selim Demirci Haçlı saldırıları ve Moğol işgalinin yaşandığı ve etkilerinin devam ettiği Hicri 7. ve 8. asırda, İslam toplumunda medreseler yaygınlaşmış, dârülhadisler ortaya çıkarak eğitim kurumlan arasında yerini almış ve bu dönem hadis tarihinin en çok eser yazılan dönemlerinden birisi olmuştur. Bundan dolayı bu yüzyıllarda yazılan hadis eserlerini etkileyen unsurları ve hadis şerhlerini genel olarak ele almak ve bu şerhlerin metot olarak diğer dönemlerle dikey ve kendi içlerinde yatay-bölgesel mukayesesi gayesiyle bu çalışma hazırlanmıştır.
Ayrıca çalışmada, bu asırlarda tarihsel olguların hadis literatürüne nasıl yansıdığının tespit edilmesi amacıyla; Türklere ilişilmemesi, Benî
Kantûrâ'nın gelişi, imamların Kureyşîliği, Hicaz’da ortaya çıkacak olan ateş, kadınlara yöneticilik tevdi edilmesi, koyunları telef edercesine insanları telef edecek olan hastalık gibi bazı nakiller ve kaynaklarda kaydedilen yorumlar ele alınmıştır.
Alaattin Dolu, Asiye Şahin, Hüseyin Önal, İsmail Taşpınar, Lana Kudumovic, Ömür Yazıcı Özdemir, Ruba Kasmo, Sezen Karabulut, Yasemin Avcı Kudüs tarihte çok az şehre nasip olmuş bir şahitliği barındırır. Geçtiğimiz yüzyılda Kudüs'ün işgali ve İslam Dünyası'nın problemleri birbirine paralel bir şekilde ilerlemiştir. Bu durum sadece siyasi çözüm arayışı bekleyen bir mesele olmanın ötesinde fikrî, coğrafi, sosyo-kültürel ve iktisadi bileşenleri ile birlikte çok boyutlu bir değerlendirmeyi gerekli kılar.
Kudüs araştırmaları, günden güne zenginleşmektedir. Kadim şehrin top¬lumsal ve mekânsal bakiyesini ortaya çıkarmak, Kudüs'ün ulus ideolojisine indirgenmiş müdahalelerle tahribine karşı, ilmi arşivini üretmek bu araştır¬maların vazgeçilmez bir ön şartı olarak görülmektedir.
Elinizdeki kitap, Türkiye'de genişleyen Kudüs Kütüphanesi'ne katkı sunma gayesiyle hazırlandı. Kitapta Kudüs'ü tarih, kültür, şehir ve mimari boyutları açısından değerlendiren ve Kudüs sorununu uluslararası hukuk cihetiyle ele alan özgün çalışmalar üzerinden çok yönlü bir Kudüs perspektifi sunulmaktadır.
Burak Ş. Çelik Kukafaru (Şiir)
Hakan Şarkdemir İçindekiler
1. İnşirah
Ne Trapez Ne Protez
2. Ne Trapez Ne Protez
3. İstasyonda Tansiyon
4. Firavunun Lâzımlığı
5. numeric.rar
6. ya/ya da phonetic.rar
7. Kaygı Hanım Söylemiş
Görelim Ne Söylemiş
8. Kahramanın Kim
9. Buğlama
10. Zamk
11. Kale Son
Dedem Dedi Dedim Dedik
12. Dedem Dedi Dedim Dedik
Kul Hakkı Kulak Arkası
13. Üçlük
14. Kul Hakkı Kulak Arkası
15. Pap-Az-Ka-Ça
16. Per Perte Pertev
17. Tozname
18. Harname
D=M=O
19. D=M=O
20. Ek 1: Necatigil şair midir?
21. Ek 2: Bir Söz Sanatı Olarak Şiirin Sonu
Mükemmel Boşluk
22. Genç Tepegözün Sancısı
23. burnuakanadam
24. Ventures in Wonderland
25. Mistik Ekran
26. Kedibeşiği
27. Taksim II
28. Pafta
29. Form İdea
30. Gözün Yolculuğu
31. Gereksiz Taramalardan Kaçamamak
32. İmgeç
33. Homage to Duchamp: @r.mutt
34. Vatan İçin
35. Mükemmel Boşluk
Müjdat Kayayerli YÖKDİL, YDS, YKS, yurtdışı eğitim, banka ve yeterlilik sınavlarına (Almanca) girecek adaylar ile Almanca Öğretmenliği ve Alman Dili ve Edebiyatı bölümü öğrencileri için hazırlanmış gramer ve çeviri kaynağı olan bu kitapta;
• Türkçe açıklamalı Almanca gramer kuralları,
• Çeviri yapmaya yönelik Almanca cümle çeşitleri,
• Almancadaki fiiller ve zamanların kullanılışı,
• Örneklerle açıklanmış Almanca gramer yapısı,
• Almanca-Türkçe, Türkçe-Almanca cümle alıştırmaları,
• Testler, sınavlar ve alıştırmalarla Türkçe-Almanca karşılaştırmalı cümle yapıları,
• Cümlelerin sıralanışı ile sistematik cümle öğretimi,
• Bağlaçların Türkçe karşılıkları ve yan cümleler,
• Almanca-Türkçe sözlük kullanımı ile dilbilim ve dilbilgisi terimler sözlüğü yer almaktadır.
Yusuf Batar Bu çalışmada gerçekleştirmek istediğimiz şey, İslam dininin aslî kaynağındaki mesajların insanla buluşturulmasında kullanılan dilin öğreticilik özelliklerini anlamaya çalışmaktır. İçeriğiyle olduğu kadar bu içeriği sunma biçimiyle de müstesna bir yere sahip Kur'an, bu özelliği ile yol gösterici bir kitaptır. Temel amacımız din eğitiminde işlenen dini içeriğin Kur'an'da nasıl ifade edildiğini ve bu içeriğin insanın anlam dünyasına taşınmasında kullanılan dilin hangi kodları kullandığını çözmeye çalışmaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesinde, Kur'an'da eğitim-öğretim süreçlerini ifade etmek için kullanılan kavramların neler olduğunun netleştirilmesi öncelikli konumuz olmuştur. Söz konusu kavramların analizindeki temel hareket noktamız, bu kavramların işaret ettiği öğrenme yaşantılarıdır. Daha doğrusu dinin hedeflediği davranış değişikliklerini ifade eden kavramlar, eğitimin içeriğini yansıtan kavramlar, eğitimin yöntem ve tekniklerine ışık tutan kavramlar ve öğrenme engellerine işaret eden kavramlar bu kitapta ayrıntılı bir şekilde irdelenmiştir.
Gayemiz, din ve ahlak eğitiminde, “dine ve insana uygun eğitim-öğretim anlayışı” geliştirme yönündeki çalışmalara küçük de olsa bir katkıda bulunmaktır. Bu vesileyle, din eğitimini bilimsel temellere dayandırmaya yönelik çalışmalara, bu alanda yürütülen program geliştirme çabalarına ve sahadaki uygulamalara dinin kendi öz kaynaklarından bir bakış açısı kazandırmayı umuyoruz.

H. Mehmet Soysaldı Yüce Allah, tarih boyunca çeşitli zamanlarda insanlığa örnek ve rehber olacak peygamberler göndermiştir. İşte o peygamberlerin ilki Hz. Âdem (a.s), sonuncusu Hz. Muhammed'tir (s.a.v). Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v), insanlığın ufkuna bir güneş gibi doğmuş ve insanlığı cehalet karanlığından ilmin aydınlığına çıkarmıştır. Bunu da 23 yıl gibi kısa bir sürede yapmayı başarmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v), insanlığa çok önemli değerler kazandırmıştır. Şüphesiz ki onu bizlere en doğru ve en güzel bir şekilde tanıtan Kur'an'dır. İşte bu kitapta, bizlere en güzel örnek olarak gönderilmiş olan son peygamber Hz. Muhammed'i (s.a.v) yüce Allah'ın Kur'an'da nasıl tanıttığı ayetler ışığında açıklanmaktadır.
İhsan Uçar Hz. İbrahim Kur’an’da Ulü’l-azm peygamberler arasında yer almaktadır. Ulü’l-Azm peygamberlerden diğerleri, Hz. Muhammed, Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. Nuh’tur. Örneğin bu listede peygamberlerin ilki Hz. Adem yer almaz. Çünkü o kendisine verilen emir, daha doğrusu yasak ağaca yaklaşması hususundaki nehiy konusunda tam bir azim ve kararlılık içerisinde olmamıştı. Zira bir peygamberin Ulü’l-Azm listesine girebilmesinin birtakım kriterleri mevcuttur. Onların yürüttükleri mücadelede gösterdikleri sabır ve metanet bunlardan bir tanesidir. Ancak diğeri ise yürüttükleri da’vet/tebliğ metodunun içeriği ile alakalıdır. İşte Hz. İbrahim’in Hz. Peygamber’de olduğu gibi, zikredilen da’vet metodu akıl üzerine yani soyut mucizeye dayanmaktaydı.
Hz. İbrahim yukarıda işaret ettiğimiz ve davetinde yürüttüğü akıl temelli bir yöntemle insanlığın düşünce tekamülü/gelişimi tarihi bağlamında en önemli aşamayı başlatan sembol şahıs olarak bilinmektedir. Hz. İbrahim’in gerçekleştirmek istediği, efsane ve mitolojik unsurlarla irtibatlı somut, dolayısıyla da çoklu bir uluhiyet anlayışından, efsanelere ve mitolojiden arındırılmış soyut, akli, dolayısıyla da tevhid ile bağlantılı bir uluhiyet anlayışına geçişin sağlanmasına katkıda bulunmaktı. Hz. İbrahim’in başlattığı bu mücadele ancak Hz. Muhammed ile tamamlanabilmiştir.
Hz. İbrahim’in da’vet/tebliğ yöntemi kelam ilmi açısından da oldukça önemlidir. Zira kelam ilmi bilindiği üzere aklı naklin yanında bir delil/hüccet kaynağı olarak kullanmaktadır. Bu durum zaman zaman özellikle Ehl-i Hadis çevrelerince eleştirilmektedir. İşte Kur’an’dan öğrendiğimize göre Hz. İbrahim’in delil ve ispat yöntemi olarak kullanmaya başladığı ve Hz. Peygamber ile de kullanılmaya devam edilen akıl bu bağlamda Kur’an’ın da önemsediği, vahiy ile birlikte kullanılmasını emrettiği önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Osman Özbahçe Osman Özbahçe, eleştirel denemelerini Kural Dışı adı altında bir araya getirdi. “Teker Teker Yenildik / Teker Teker Kazanacağız”, “Göklerin Nuru”, “Genç Şair, Geber!”, “İsmet Özel, Daima!”, “Kayıp Yıllar 2005” başlıklı beş bölümden oluşan kitapta 56 yazı bulunuyor. Ebabil Yayınları eleştiri dizisinden çıkan Kural Dışı, Türk şiirini mesele edinenlerin kaçınamayacağı bir kitap.
Adil Calap, Arzu Demirci, Ayşe Asiltürk, Burcu Savaş Çelik, Cengiz Özgün, Erkut Ergenç, Ersan Bocutoğlu, Gökhan Kırbaç, Harun Yüksel, Hilal H. Erdoğan, Khaladdin İbrahimli, Murat Koç, Mustafa Üren, Özcan Erdoğan, Ümmü Bulut Keskin İnsanlık tarihi boyunca önemli olgulardan biri olan uluslararası göç, toplumları sosyal, kültürel, politik ve ekonomik açıdan etkileyebilmektedir. Bu kitap; uluslararası göçün teorik ve pratik boyutlarını inceleyerek göçle ilgili literatüre katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Türkiye son yıllarda göçmenlerin hedef ülkesi hâline gelmiş bulunmaktadır. Akademisyenlerimiz, bu kitapta ortaya konulan değerli çalışmalarıyla Türkiye'de göçmenlik üzerine olan araştırmalara önemli bir fayda sağlamaktadırlar.
Günlük hayatımızı önemli oranda etkileyen göçmenliğin incelendiği bu eserde, aşağıda sıralanan konular ele alınmıştır:
-Göçmenlerin kamu yönetiminde değişime etkisi ve kurumsal göç yönetimi,
-Tersine göç olgusu ve tersine göç sürecinin değerlendirilmesi,
- Göçmen girişimciliği,
- Göç olgusunun mali ve ekonomik etkileri,
- Uluslararası göçün ülke ekonomilerine etkileri,
- Sağlık iş gücü göçünün, menşe ülkeler üzerindeki potansiyel etkileri,
- Göç ve lojistik kavramlarının birlikte değerlendirilmesi,
- Uluslararası göçmen havalelerinin finansal gelişme üzerine etkisi,
- Türkiye'de yabancıların ikamet izni işlemlerinde yetkilendirilmiş aracı kuruluşlar,
- Göçlerin diasporaya dönüşme sürecinde Azerbaycan örneğinin analizi,
- ABD'deki Ermeni ve Yahudi diasporalarının ana vatanlarıyla ekonomik ilişkilerinin analizi,
- Uluslararası göç bağlamında Filistinli mülteciler sorunu,
- Afganistanlıların Pakistan ve İran'dan Türkiye'ye göçü ve uyuşturucu trafiği.
Ayşegül Angı, Ebru Ak, Caner Çetiner, Seda Taş İlmek, Burak Özsöz, Nazan Müge Uysal, Burcu Yaman, Sevcan Yılmaz Kutlay Farklı sözlü ve yazılı söylem türleri, barındırdıkları farklı özellikler ve şifrelerle çözümlenmeyi bekleyen birer kara kutu gibidir âdeta. Ancak uygun çözümlemeleri bilimsel bir perspektiften yapabilmek için belirli ilke ve yöntemlerin bizlere yol göstermesi gerekir. Çeşitli söylem türlerini ve farklı kuramsal bakış açılarını bir araya getiren birleştirici yönüyle bu eser, çeviri odaklı söylem / metin çözümlemesi konusunda bilgi sahibi olmak isteyenler için kuram ve uygulamayı bir araya getiren faydalı bir kaynak olma amacını taşımaktadır.
“Kuramdan Uygulamaya Çeviri Odaklı Çözümlemeler” başlıklı bu kitapta, sekiz yazar tarafından kaleme alınmış çeviri odaklı çözümleme örnekleri yer almaktadır. Kitabımız; roman, masal, şiir ve sinema gibi türlerin yanı sıra şirket kuruluş sözleşmeleri, popüler bilim metinleri ve diyalog çevirisi söylemi gibi çeviri odaklı çözümleme açısından daha az irdelenmiş söylem türlerini de kapsamaktadır.
Different discourse types are like black boxes waiting to be deciphered with different features and signs they involve. However, in order to make appropriate analyses from a scientific perspective, we need the guidance of certain principles and methods. This book, with its unifying aspect bringing different theoretical perspectives together, aims to serve as a useful resource that bridges the gap between theory and practice for those wishing to read up on translation-oriented analysis of different discourse / text types.
“Translation-Oriented Analyses from Theory to Practice” covers examples of translation-oriented analyses penned by eight authors. In addition to examining genres such as novel, fairy tale, poetry, and cinema, the book also presents chapters discussing how to explore some of the discourse types that have been less examined in translation-oriented analysis, like association of articles, popular science texts, and dialogue interpreting discourse based on different theoretical principles and methods.
İsmail Şahin Türk milleti, bilinen tarihi içerisinde, karşılaştığı büyük sıkıntılar karşısında millî birlik ve beraberliğini her zaman koruyabilmiş, bu sayede tarihin hiçbir devresinde devletsiz kalmamıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonunda galip devletlerin Ermeni ve Yunanlılar eliyle başlattıkları Türk milletini yok etme tehlikesi yaşanmıştır. Sakarya Meydan Muharebesi, Türk milletinin ölmeyi gördüğü, yok olmayı hissettiği bir muharebedir. Toplum bu idrake, en küçüğünden en büyüğüne kadar bir bütün hâlinde erişmiştir. Bu nedenledir ki 22 gece 22 gündüz devam eden muharebenin ikmali hemen hemen bütünüyle iç tedarike dayanmasına rağmen on bir yıl süren savaşlarda tükenen Anadolu halkı; Başkomutanının emriyle bütün fertleriyle savaşa katılarak ordusunu malı ve canıyla takviye etmiştir.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında geriye bakıldığında millî birlik ruhumuzun canlılığının devam ettiği görülmektedir. Yaşadığımız 6 Şubat 2023 depremleri gibi on bir ilimizi vuran büyük olaylar karşısında gösterdiğimiz millî refleks, millî birlik ve beraberlik şuurumuzdan hiçbir şey kaybetmediğimizi ortaya koymuştur. Deprem nedeniyle ülkemize gelen Fransız bir gazeteci bu dayanışmayı “Türkler çıldırmış gibiydiler, deprem bölgesine yardım götüren tırlar yollarda sanki freni yokmuş gibi uçarak gidiyorlardı.” sözleriyle ifade etmiştir.
Safiye Kesgin Çocuklar her toplumun geleceğidir. Onların maddi ve manevi gelişimlerinin bir bütün olarak sağlanması öncelikle ailenin sorumluluğudur. Ailenin bunu sağlayamadığı durumlarda, bu sorumluluğu topluma ait kurumlar yerine getirir. Eserde bu durumda olan çocuklara kurum bakımında sağlanan hizmetler arasında yer alan manevi danışmanlık ve rehberlik; insani, toplumsal ve hukuki temelleri belirlenerek ele alınmaktadır. Ardından kurum bakımındaki çocukların manevi ihtiyaçlarının karşılanması için Diyanet İşleri Başkanlığının geçmişten günümüze sunduğu hizmetlerin tarihsel serencamına yer verilmektedir. Son olarak bu çocuklarla çalışan din görevlilerinin tecrübe ve bilgileri doğrultusunda alanda yürütülen hizmetler ile ilgili çeşitli tespitler ve öneriler ortaya konulmaktadır.
Bu eser; Din Eğitimi, Din Psikolojisi ve Manevi Danışmanlık ve Rehberlik alanlarındaki ilgili araştırmacılara, sahada hizmetleri yürütenlere ve iyileştirme çalışmalarına katkı sunabilir. Koruma altındaki çocukların ihtiyaçlarına duyarlı tüm okurlara, manevi danışmanlığın bu çocuklara sağlayabileceği katkılar hakkında bir fikir verebilir.
Mehmet Devrim Topses Kurumlar sosyolojisi alanındaki ders kitaplarında doldurulması gereken boşluk, toplumsal kurumların ekonomik ve sınıfsal gerçeklikle ilişkisi içinde açıklanmasıdır. Toplumsal yapının, onu oluşturan bütün parçaların karşılıklı etkileşimini barındırdığı açık bir gerçektir. Daha açık olan bir gerçek ise kurumsal ilişkilerin genel çizgileriyle ekonomik ve sınıfsal ilişkilerin görüntüleri olduğudur. Hukuk, siyaset, din, sanat vb. gibi bütün kurumsal ilişkiler söz konusu toplumsal gerçekliğin değişimine bağlı olarak ortaya çıkar, yeni yorumlar kazanır ve değişir. Bu nedenle kurumsal ilişkiler, toplumsal-sınıfsal ve tarihsel gerçeklik içinde çözümlenebilirse gerçek bir kurumlar sosyolojisine ulaşılabilir. Örneğin bir sosyoloji öğrencisi için önemli olan konu, din ya da siyaset kurumunun hangi toplumsal işlevleri gördüğünü ezberlemesi değil, din ya da siyaset kurumunu ortaya çıkaran ve süreç içinde onda yapısal değişikliklere neden olan tarihsel ve toplumsal koşulları araştırabilmesi ve görmesidir.
Gerçekte toplumsal olay ve olguların her birinin ekonomik ve sınıfsal gerçeklikle bağlantısı içinde incelenmesi çok geniş kapsamlı incelemeleri gerektirir. Kitabımızın özelliği, toplumsal yapı kavramını ve kurumsal ilişkileri ekonomik ve sınıfsal temellerinden ayırmadan çözümleme yolunu benimsemiş olması ve bu kapsamda bir ders kitabının boyutlarını aşmayacak çok genel ve basit örnekler sunmasıdır. Ders kitapları, bilimsel disiplin alanlarına bir giriş niteliği taşır ve sonrasını öğrencilerine bırakır. Toplumu bilimsel olarak açıklama ve çözümleme savında olan her sosyoloji öğrencisine iyi okumalar ve başarılar dileriz.
İbrahim Arslanoğlu Sosyolojinin dallarından hangisinde uzmanlaşmak istenirse istensin sosyoloji teorilerini bilmek gerekir. Her bilimde olduğu gibi sosyolojide de alan çalışmaları ancak doğru bir teorik çerçevenin kurulması ile gerçekleştirilebilir. Bunun için sosyoloji teorileri dersinden öğrenilecek bilgiler son derece önemlidir.
Türkiye'de yazılan kitaplarda iki şey dikkati çeker. Birincisi, yazan kişinin söylediklerinin anlaşılmamasıdır. Diğeri ise sözü çok uzatarak okurları bıktırmalarıdır. Bu nedenle kitaptaki konular öz olarak anlatıldığı için görece küçük hacimli bir kitap ortaya çıkmıştır. Ayrıca kitabın dili son derece sade ve anlaşılır olduğu için okurları sıkmayacağı gibi zevkle okuyacaklardır.
Kitap, başta lisans öğrencileri olmak üzere lisansüstü öğrenciler ile araştırmacılara ve meraklı okurlara son derece faydalı olacaktır.
M. Zeki Duman Günümüzde çağdaş ve geleneksel toplumların karşılaştığı en önemli sorunlardan birisi de din ve hukukla beraber tarihin en kadim kurumları arasında gösterilen ailenin geçirmekte olduğu değişim evresidir. Özellikle 19. yüzyılda Batı dünyasında sanayileşmeyle beraber meydana gelen büyük çaplı sosyal ve ekonomik değişimler, sadece ailenin geleneksel ve hiyerarşik yapısını dönüştürmekle kalmamış, aynı zamanda kadının, hem bir özne olarak kamusal alana çıkmasını ve dolayısıyla sosyal hayata katılmasını hem de işgücüne katılarak da aile bütçesine katkı sunmasını sağlamıştır. Böylece modernleşmenin ve kapitalist sistemin yarattığı sosyal düzende geleneksel toplumun aile kurumuna ve özellikle de kadına yüklediği rol ve sorumluluklar da değişmeye başlamıştır.
Tarım toplumunun geleneksel üretim ve tüketim ilişkisinden koparak kapitalizmin pazar ekonomisine eklemlenen aile kurumu, hem yapısal hem de kurumsal açıdan hızlı bir değişime maruz kalmış ve bu süreç en başta aileyi kuşatan cinsiyetçi rollerin ve inançların ama daha da önemlisi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hüküm sürdüğü ve erkek egemen kültürün yeniden üretildiği aile kurumunun sorgulanmasına yol açmıştır. Nasıl sorgulanmasın ki! Aile, bireyin dış dünyanın acımasız koşullarından kaçıp sığınabildiği tek alan olmasına karşın, özellikle kadına yönelik şiddetin, baskının, sömürünün ve istismarın da en çok yaşandığı ve görüldüğü bir yer olmaktan da çıkamamıştır. Patriarkal ideolojinin kuşattığı günümüz ailesinde hâlen hem eril kültür hem de toplumsal baskı had safhadadır.
Günümüzde aile kurumu içinde yaşanmakta olan bir diğer sorun da genellikle günlük yaşam pratiklerinde, anne babalar ve çocuklar arasında meydana gelen kuşak çatışmasıdır. Gençlerle yetişkinler arasında yaşanan duygu, düşünce, tutum ve değer farklılıkları, en çok aile içi ilişkilerde ortaya çıkmaktadır. Geleneksel ve dinsel değerlerin gölgesinde büyümüş olan eski kuşaklar, toplumsal düşünüş ve davranış normlarına, yerleşmiş ve kemikleşmiş değer yargılarına sımsıkı sarılarak tutucu bir kimlik ortaya koyarlarken, kitle iletişim endüstrisinin ürettiği popüler kültürün etkisiyle yetişmiş olan yeni kuşaklar ise otoriter ve baskıcı olduğunu düşündükleri aile kurallarına, ebeveynlerinin muhafazakâr dünya görüşlerine karşı çıkmakta ve teknolojiyle sosyalleşerek tüketimci, hedonist ve bireyselleşmiş bir kimlik ortaya koymaktadırlar.
Kuşak çatışmasının birçok farklı değişkeni bulunmaktadır. Bu değişkenler arasında en çok öne çıkan ve aynı zamanda bu çalışmanın da temel tezini oluşturan görüş şudur: Farklı dönemlerde ve farklı kültürel değerlerle sosyalleşmiş olan bireyler, gerek duygusal ve düşünsel gerekse de normatif değerlerde ayrışmakta ve farklılaşmaktadırlar. Eski kuşakla yeni kuşağın yaşamdaki temel referans kaynakları farklı olduğu için de doğal olarak olay ve olgulara yaklaşımları da ayrışmakta ve bu ayrışma, günlük pratik yaşamda özellikle aile içinde yetişkinlerle genç kuşaklar arasında somutlaşmaktadır. Kuşak çatışması, kimi zaman aile üyeleri arasında kalp kırıklığı, güvensizlik ve duygusal taşkınlık gibi sonradan telafisi mümkün olmayan sonuçlara da yol açabilmektedir.
Ali Bayrakdaroğlu, Aysel Gündoğdu, Burcu Kümbül Güler, Burçak Boz Yaman, Çağatay Mirgen, Çağlar Özbek, Ekim Akkuş, Funda Bayrakdaroğlu, Hatice Hicret Özkoç, Hilmi Etci, Levent Karadağ, Meryem Tekin Epik, Müge Adnan, Onur Doğan, Özge Korkmaz, Özlem Güzel, Serap Özen, Taner Dalgın, Ümit Deniz İlhan, Yusuf Tepeli, Zeki Atıl Bulut “Yeni nesil turistlere yönelik ne tür hizmetler sunmak gerekir?”
“İnternetten alışveriş hiç bana göre değil!”
“Ben öyle sanal paraya filan yatırım yapamam.”
“Bu işten çok sıkılırsam hemen istifa ederim.”
“Gelecek beni o kadar çok korkutuyor ki…”
“Bizim zamanımızda hiç böyle dersler yoktu!”

Birbirini anlayabilmek! İşte bütün mesele bu. Ancak o kadar kolay olmuyor çünkü dünya değişiyor ve bu değişim her kuşaktan insanı kökten etkiliyor. Genç kuşaklar yaşlıları eleştiriyor, yaşlı kuşaklar gençleri… İlk kitabımızda kuşaklar arası farklılıkları anlayabilmek ve çeşitli “çatışmaları” tatlıya bağlayabilmek üzere yola çıkmıştık. Ortaya çok farklı disiplinlerden güzel bir çalışma çıkmıştı.
İlk kitabımızın devamı niteliğindeki bu kitapta yeni konulara değinmeye çalıştık. Umarız siz okuyucular için verimli ve değerli bir çalışma olmuştur. Biliyoruz ki; kuşakları anlamak için bu kitapta ele alınan bakış açılarından başka perspektifler de incelenmeye değerdir.
Hatice Hicret Özkoç, Funda Bayrakdaroğlu “Gençlerle tatile çıkmayı kafam kaldırmıyor benim…”
“İş yerinde benden daha büyük kimselerle bir türlü aynı dili konuşamıyorum…”
“Bu yeni nesil de hiçbir şeyden mutlu olmuyor ki…”
“Anne ya, bırak bu eski tedavi yöntemlerini…”
“Seçmenlere yaklaşımımız nasıl olmalı acaba? Gencine yaşlısına aynı dili mi kullanarak ulaşmalıyız?”
“Eskiler hâlâ faturalarını bankaya giderek ödemeye devam ediyorlar… “
“Emekli olduktan sonra sosyal medyadan çıkmaz oldu… “

Sanıyoruz ki pek çoğunuza bu ifadeler oldukça tanıdık gelmiştir. Farklı yaş gruplarında olan bireylerin bu farklılıklarını günlük yaşantıda aldıkları kararlardan tutun da yemek alışkanlıklarına ve sigorta tercihlerine kadar oldukça geniş bir yelpazede yaşamlarının her alanına yansıttıkları görülmektedir. Bu farklılıkların nedenlerinin ve temellerinin açıklanması çabası ise özellikle son yıllarda ilgi çeken konulardan biri haline gelmiştir. Bu aşamada hareket noktası olarak kuşak kavramının ele alınması ve bu farklılıkların kuşaklar üzerinden irdelenmesi ise oldukça başvurulan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu kitapta, kuşak kavramı yaşamın içinde olan pek çok yön ile ele alınmaya çalışılmış ve her bir alanın uzmanları tarafından kaleme alınmıştır. Elbette ki, dokuz farklı disiplin açısından konuyu ele almak yeterli değildir. Ancak bir başlangıç çalışması olarak hem okurlara yol gösterici olması arzulanmakta hem de farklı alanlarda benzer bir devam çalışmasının yapılabilmesi için ışık tutması amaçlanmaktadır.
Harun Ceylan Sosyolojik boyutlarıyla ele alındığında kuşak kavramı kronolojik olarak yakın zaman dilimlerinde dünyaya gelen ve içinde yaşadıkları toplumun/dönemin benzer ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve teknolojik şartlarına ve gelişmelerine maruz kalarak yetişmiş ve bu anlamda duygu, düşünce ve davranışlarında temel düzeyde benzerliklerin gözlenebildiği insan gruplarını ifade etmek için kullanılmaktadır. Özellikle ilk çocukluk ve gençlik yıllarında benzer deneyimlerle karakterleri şekillenmiş insanların aynı kuşak insanları olarak nitelendirilmeleri onların bireysel ya da toplumsal tutum ve davranışlarının da birbirine yakın olduğunu ima etmektedir. İnsanların, grupların ve toplumların benzeşen ve farklılaşan yönlerini kuşaklar arası ilişkiler bağlamında ele almayı amaçlayan bu çalışmada Kayıp Kuşak, Sessiz Kuşak, Bebek Patlaması Kuşağı, X Kuşağı, Y Kuşağı,
Z Kuşağı ve Alfa Kuşağı ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel boyutlarıyla değerlendirilmiştir.
Ali Güveloğlu, Cemil Kutlutürk, Cengiz Batuk, Cuma Ozkan, Dursun Ali Aykıt, Emine Battal, Erol Sungur, Halil İbrahim Şenavcu, Hammet Arslan, Hasan Orucu, Kemal Polat, Muhammet Yılmaz, Mustafa Alıcı, Süleyman Kandemir, Süleyman Turan, Yasin Meral, Zehra Yılmaz Bu eser, bir yandan dinlerde hayvanlara ilişkin ne tür öğretilerin bulunduğunu ve bunların dinlerin mensupları tarafından nasıl algılanıp pratiğe aktırıldığını, öte yandan modern dönemde tartışılan birtakım konular ve ortaya konulan yaklaşımları tespit etmek amacıyla hazırlanmıştır. Mensupları itibarıyla dünya nüfusunun dörtte üçünden fazlasını teşkil eden Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam, Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm, Konfüçyanizm (Ruizm), Daoizm ve Şintoizm'in yanı sıra antik ve yerel birtakım dinlerin de inceleme konusu yapıldığı kitapta şu temel sorulara yanıt aranmaktadır: Dinlerin kutsal metinlerinde hangi hayvanlara ve hangi bağlam ve amaçlarla atıfta bulunulmaktadır? Hayvanlara atıfta bulunan metinlere yönelik ne tür yorum ve değerlendirmeler yapılmaktadır? Din mensupları tarafından kutsallaştırılan ya da önem atfedilen hayvanlar hangileridir? Yaratılıştan eskatolojiye mitler hayvanlar konusunda bize ne tür malzemeler sunmaktadır? Dinler, hangi hayvanların etlerinin yenilmesini ya da yenilmemesini istemektedir? Helal ya da haram kabul edilmenin temel ölçütü, hikmet ve gerekçeleri nelerdir? Hayvanların tıbbi araştırmalarda, kozmetik ürünlerde ya da giyim sektöründe kullanılmasına dinler ve din mensupları nasıl bakmaktadır? Hayvanların âdeta ailenin bir üyesi olarak kabul edildiği günümüzde bu konu etrafında ne tür tartışmalar yaşanmaktadır? Modern hukukta hayvanlara yönelik ne tür kanun ve düzenlemeler yapılmaktadır?
Celâl Nuri Âh bu kokuları ne kadar severim! Hele otomobilin çıkardığı benzin kokusuna ne kadar bayılırım! Ben bunları bir duhter-i zî-ânın süründüğü bütün ıtriyat-ı nâdireye, Bizans imparatoriçesi Teodora’nın imâl etdirdiği bütün revâyih-i tıbbiyyeye tercih ederim. Hele vapur dumanı, kömür tozu, makine kokusu, inşâat arasında kireç, çimento kokuları beni hayran eder. Bunların cümlesini bir ma’şûka-i dil-firîbin şemîm-i zülfüne tercih etmekde benim yerden göğe kadar hakkım var. Büyük bir fa’âliyet ve hayat gösteren, cihanı lerzân, beşeriyeti ihyâ eden bunlar, bu sa’y ü amel kokusu, bu bû-yi lâtîf-i medeniyyetdir.
Lisa Gezon, Conrad Kottak, McGraw-Hill KÜLTÜR, insanlık tarihinden, günümüzde küreselleşmenin ve iklim değişikliğinin toplum üzerindeki etkilerine; kimliklerimizin oluşum ve ifade ediliş şekillerine; ritüel ve törenlerin anlamlarına; iktidar ve güç ilişkilerine; geçim kaynaklarımızdan yaşam biçimlerimize kadar insan yaşamının toplumsal dinamiklerini bütüncül bir yaklaşım ve geniş bir yelpaze içinde analiz ediyor. Günümüzde antropoloji bilim dalının bakış açısını örnekleriyle sunuyor. Aynı zamanda, ele aldığı konularla iş dünyasının, güvenlik sektörünün, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkilerin, tıp ve sağlık dünyasının; edebiyat, tarih, ekonomi ve coğrafya meraklılarının, kısaca kendisini ve dünyayı merak eden düşünürlerin ilgi duyacağı, heyecan verici bir kaynak. Kültür, balığın içinde yaşadığı su gibidir: bizi sarmalar, içinde yaşarız ve çoğu zaman farkında olmayız. KÜLTÜR çevrenizdeki dünyayı fark ettirecek.
Abdürrahim Özmen, Aylin Eraslan, Berivan Vargün, Burak Şahin, Çağdaş Demren, Hüseyin Türk, Kutay Üstün, Mustafa Çapar, Sibel Cengiz Şüphesiz insanı inceleyen tek bilim dalı antropoloji değildir. İnsanı ve onun yaşamını konu edinen sosyoloji, psikoloji, tarih, ekonomi vb. gibi sosyal ve beşerî bilimler de bulunmaktadır. Ama antropoloji, insanı, bunlardan farklı olarak genelde iki yaklaşımla ele almaktadır. Bunlardan biri biyolojik diğeri de kültürel yaklaşımdır. Antropoloji, biyolojik ve sosyal bilimlerin yaklaşımlarını birleştiren tek bilimdir. Onun temel uğraş alanları, bir yandan canlılar âleminin bir üyesi olarak insanın biyolojisinin araştırılması diğer yandan toplumun bir üyesi olarak insanın kültürünün ve davranışlarının araştırılmasıdır. İnsanla ilgili her şeyi inceleyen antropoloji; insanın biyolojik ve kültürel gerçekliğini bir arada incelediğinden dolayı bütüncüldür ve biyokültürel yaklaşımı benimser. Antropolojinin güzelliği, biricikliği ve güçlüğü de onun bu bütüncül yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Öyle ise bütüncül ve yeterli bir insan ve kültür kuramı bu üç varlık alanını temsil eden, insanın biyolojik yapısı, kültürü, onun doğal çevresine ve bu üçünün birbiriyle karşılıklı ilişkisine yer vermelidir. Antropolojik bakış açısının bütüncül ve biyokültürel olması gerekliliği ortadayken ne yazık ki Türkiye antropolojisinin bu konuda oldukça yetersiz ve eksik olduğu bilinmektedir. Bu kitabın yazılmasının gerekliliği ve zorunluluğu da işte tam da bu biyokültürel bakış açısının eksik ve yetersizliğinden doğmuştur. Bu kitabın yazılması ve basımının, sosyal ve kültürel antropolojideki eksik ve yetersiz olan bütüncül ve biyokültürel bakış açısının yerleşmesine katkı sağlayacağı düşünülmüştür. Ayrıca antropolojinin kültürle ilgili olan kısmındaki isimlendirme sorununun bir son bulacağı ön savıyla, hâlâ kullanılan Etnoloji, Kültürel Antropoloji, Sosyal Antropoloji isimlendirmelerinin yerine “Sosyal ve Kültürel Antropoloji” isminin kullanılarak ve yaygınlaştırılarak bu kavram kargaşasının son bulacağı düşünülmektedir.
Geert Hofstede, Gert Jan Hofstede, Michael Minkov Yetmişten fazla ülkede kırk yıldan uzun süredir yürütülen çalışmalara dayanarak kaleme alınan Kültür ve Örgüt kitabı, iş birliği yapmak herkesin çıkarına
olduğunda dahi insanların neden birbirinden uzaklaştığını incelemektedir. Michael Minkov'un Dünya Değerler Araştırması'ndan elde edilen verilerden
çıkardığı analizlerin yanı sıra Gert Jan Hofstede'nin kültürlerin evrimine ilişkin açıklamalarına dayanan bu çalışma:
• Ulusal toplumların inşa edildiği "ahlaki daireleri" ve insanların düşünme, hissetme ve hareket etmelerini sağlayan incelenmemiş kuralları ortaya koyar.
• Ulusal kültürlerin eşitsizlik, girişkenliğe karşı alçak gönüllülük ve belirsizliğe tolerans durumlarında nasıl farklılaştığını araştırır.
• Örgüt kültürlerinin ulusal kültürlerden nasıl ayrıştığını ve bunun nasıl yönetilebileceğini açıklar.
• Kalıp yargıları, dildeki farklılaşmayı, 2009 ekonomik krizinin kültürel kökenlerini ve diğer kültürler arası dinamikleri analiz eder.
Milay KÖKTÜRK Cassirer, kültür dünyasını sembolik formlarla açıklamakla, kültürün düşünsel boyutunu açığa çıkarmıştır. Hem kültürün kaynağı, hem de onu bilecek olan bilinç, böylece yeniden konumlanmıştır. Kültür; ne salt maddî bir şey, ne de mutlak metafiziksel bir üretimdir. Kültürde özne ve nesnenin konumu doğal dünya tablosundaki gibi değildir. Orada özne nesneyi zihinsel olarak şekillendirip, sembolik formlar hâline getirir ve böylece kendi dünyasını kurar. Bu dünyayı bilen özne de verili ve tamamlanmış şey dünyasının nesnelerini değil, kendinden dışlaşmış sembolleri, yani düşünsellik taşıyan, başka bir içeriği temsil eden duyusal fenomenleri bilir.
Bu yaklaşımla Cassirer'in kültürü düşünsel temele dayandırması, kültür hakkında yapılan ve içi doldurulamadığı için belirsizlik taşıyan çok genel tanımlara da açıklık getirir.
Merve Çetin Kılıç Düğün törenleri; örf, âdet, gelenek ve görenek gibi kültürün pek çok unsurunu içinde barındırmaktadır. Bunun yanında düğün sürecinin toplumsal yapıya ait kültürel ögeleri içerdiği; bireylerin duygu, düşünce, davranış ve tutumlarının belirleyici özelliğinin bulunduğu ve bireylerin hayatla­rıyla ilgili karar alma süreçlerinde de etkin bir role sahip olduğu kabul edilmektedir. Kırıkkale örneklemi ile ele alınan bu çalışma; şehre ait düğün zamanı, düğün hazırlığı, düğün sektörü ve düğün grubu müşterisi gibi düğün ile ilişkili pek çok kavramın var olduğunu ve bunların önemli görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. Kırıkkale'de düğün sürecinin genellikle örf, âdet ve inançlara göre şekillenen birtakım hazırlıklarla sürdürülerek geleneksel kültüre bağlı olunmasının yanında gerek merasimlerin uygulanması gerekse evli kişiler ve onların ailelerinin düğün sürecindeki rolünün yeniden yorumlandığı görülmüştür.