Sosyal Bilimler \ 20-41
Mizrap Polat İslam tarihine baktığımızda, İslam'ın Müslümanları ve onlara tâbi olan dinî azınlıkları ümmetleştirerek birleşik bir millet hâline getirdiğini söyleyebiliriz. “Kur'an” ve “Sünnet” İslam toplum tasavvurunun temellerini ortaya koymuş ve İslam tarih tecrübesi, bazen bu temellere muhalif de olsa önemli ölçüde toplum tanzim edip devlet inşa etmiştir.
İslam toplumlarının birçoğunda siyasî erk sahiplerinin iki asrı aşkındır Batı ile yakınlaşma çabası içinde olduğu malumdur. O yüzdendir ki Müslüman toplumların sosyolojik tahlili yapılırken İslam medeniyetinin ve kültürünün tesiri göz ardı edilemeyeceği gibi Batı eksenli modernleşme surecinin sosyal tesiri de göz ardı edilemez.
Batı'nın İslam dünyası üzerindeki emperyalist siyasetinin eleştirisini yapmak, aynı zamanda İslam dünyasının geri kalmışlığının öz eleştirisini de yapmak demektir. Bu bir Batı karşıtlığı değil Batı’nın ve ilerleme yarışında geri kalan Müslümanların aynı kulvarda sorgulanmasıdır. Bu tutum ideolojik değil, bilimseldir. Onun içindir ki muasır İslam toplumuna sosyolojik bakış bu çift yönlü̈ sorgulamadan ve eleştiriden kendini alamaz. Mühim olan bunu bir Batı fobisi ve Batı’ya ön yargılı yaklaşım yani bir nevi okzidentalizm hâline getirmeden tarafsız ve bilimsel bir duyarlılıkla yapmaktır. Ümit edilir ki bu kitap, İslam toplum yapısının sosyolojik analizine naçizane bir katkı sunabilsin.
Syed Nawab Haider Naqvi İslam iktisadının orijinalliği -neoklasik, iktisat, Marksist iktisat, kurumsal iktisat ve diğer bütün iktisadi yaklaşımlardan ayrıldığı üzere- onun temelde kurduğu belirgin “dinî-ahlâki” bağlantılarında yatmaktadır. Ahlâkın insanın iktisadi davranışlarına yansıması gerektiği emri üzerinden ilerleyen Naqvi, İslam’ın ahlâki ilkelerin iktisadi davranışlarda etkili olması için çözümü aşikâr-olmayan
ve indirgenemez bir aksiyom setine dönüştürülmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu bağlamda kitap, İslam ahlâkına yönelik özünde sıra dışı bir bakış açısı sunmaktır. Böyle bir bakış açısı Tevhid, denge (Adalet ve İhsan), özgür irade (İhtiyar) ve sorumluluk (Farz)’dan oluşan dört temel aksiyom ile temsil edilmektedir.Bu aksiyom setinin İslam iktisadı hakkında mantıksal çıkarımlar
yapmak adına kullanılmak için yeterli niteliğe sahip olduğunu ve yapılan çıkarımların gerçek hayattaki Müslüman toplumlar bağlamında her zaman doğrulanabilir olmasa da yanlışlanabilir de olmayacağını savunmaktadır.
Munawar Iqbal, Ismail Serageldin, Hafız Mohammad Yasin, Sayyid Tahir, M. Kabır Hassan, Dewan A. H. Alamgir, Seif El Din I. Tag El Din, Mohammad Daud Bakar, Murat Çizakça Yoksullukla mücadele insanlığı, uzun zamandır meşgul eden ve bilhassa dünyanın belli bölgelerinde hâlen önemli bir mesele olarak durmaktadır. Dünyanın bu bölgeleri ise büyük oranda Müslüman nüfusa ev sahipliği yapmaktadır. Konu üzerine çalışmalar yapan Müslüman iktisatçılar, yoksulluğun tek boyutlu olmadığını, ekonomik büyüme odaklı yaklaşımların dağılımda yoksulluk ve eşitsizliğin esas sebeplerini gizlediğini vurgulamaktadır.
Kitap, yoksullukların azaltılmasına yönelik İslâmî yaklaşım ve İslâmî sistemin bazı kurumlarının bu konuda oynadığı rol üzerine odaklanmaktadır. Zekât, ribâ, vakıf, tekâfül, ifa gibi önemli kurumsal düzenlemelerin yoksullukların giderilmesindeki ve İslami iktisat paradigması içindeki sosyal olarak kabul edilebilir bir gelir dağılımına ulaşılmasındaki rolünü vurgulamak için hem teorik çerçeve hem de ampirik kanıtlar sunmaktadır.
Selim ÖZARSLAN Ölüm ve ölüm ötesi hayat düşüncesi veya inancı insanoğlunu bu geçici dünya hayatında en çok meşgul eden konuların başında yerini almıştır. Çünkü insan görmek ve bilmektedir ki bu dünyadaki bütün varlıklar gibi insanlar da ölmektedir.
Bir gün ölüm vakti kendisine de gelecektir. Bu olgu kaçınılmazdır, mukadderdir. Bu olgu nedir, insana ne yapar, ölümün arkasında ne vardır, insan öldükten sonra ne olacaktır? İnsan ölümle birlikte yok mu olacaktır, yoksa başka bir dünyada yeniden dirilerek var olmaya devam mı edecektir?
Eğer ölümle birlikte yokluğa gidecekse dünyada yaşamının bir değeri olmayacak, boşu boşuna bir hiç uğruna yaşamış olacaktır. Böyle bir düşünce üstün değerlerle donanmış insanı tatmin etmemektedir. Öyleyse ikinci bir şık kalıyor ki, o da bu dünyadaki hayatını anlamlandıracak, yaptığı eylem ve davranışların karşılığını alacağı ölüm ötesi varoluşsal gerçek bir hayata inanmaktır.
İnsanlar ilk çağlardan beri sonlarının ne olacağını düşünmüşler, şöyle veya böyle bir ölüm sonrası hayat düşüncesine sahip olmuşlardır. Çünkü insan yaratılışı / fıtratı gereği yok olmaktan hoşlanmaz, var olmak ister. İnsanların bir kısmı bu arzularını beşerî dinlerin, kimisi de ilahî dinlerin sunmuş olduğu ölüm ötesi hayat fikirleriyle tatmin etmeye çalışmışlardır.
Biz de bu eserimizde, en son ve en mükemmel din olan İslâm'ın ölüm ve ölüm ötesine bakış açısını, Kelâm İlmi'nin perspektifinden bir araştırmaya tabi tutarak başta ülkemiz İlahiyat / İslâmi İlimler Fakülteleri, İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümü, İlitam, Ön Lisans İlahiyat Programı, Eğitim Fakülteleri Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerimiz ve bütün okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.
Mehmet Emin Erişirgil Mehmet Emen Erişirgil'in İslâmcı Bir Şairin Romanı: Mehmet Âkif isimli eseri, Âkif hakkında bugüne değin yazılmış en iyi kitaplardan birisidir. Âkif'le şahsi dostluğu ve iş arkadaşlığı da bulunan yazar bu incelemesinde Âkif'e ilişkin şahsi gözlem ve kanaatlerini objektif verilerle birleştirmiş, kitap ilk defa Türkiye'de yeni bir dönemin başladığı yıllarda (1956) yayımlanmıştır. Prof. Dr. Aykut Kazancıgil ve Prof. Dr. Cem Alpar tarafından yayına hazırlanan bu eser Âkif hakkında birinci el gözlemleri yansıtan eşsiz bir kaynaktır: “Ders vermek için gece kaldığı yerlerden biri meşhur Ratip Paşa'nın köşkü idi. Bu köşktedir ki ilk defa Cenap Şahabeddin ile tanıştılar. Cenap, Âkif'i görünce onun Servet-i Fünûn'da çıkan Bedayi-ül Acem başlıklı tercümelerini hatırladı; belki samimi olarak belki laf olsun diye, o tercümeler ne güzel, şeklinde Âkif'i methetti; o sözü bitirince yanındaki kardeşi Nusret başladı Âkif'i övmeye. Âkif'in yüzüne karşı Âkif'i övmek yok mu, onun en sevmediği bu idi. (…) Bir gece o köşkte yatarken Mehmet Ali, Âkif'e Quo Vadis'in Fransızcasını veriyor. (…) Âkif, o gece, kitabı bitirmek için çok az uyumuştur. Fakat eseri bitirememiş. Sabahleyin kalktığı zaman, salonun bir köşesine oturmuş, bunu bitirmeye çalışıyormuş. O sırada Cenap gelmiş, Âkif'in elindeki kitabın ne olduğunu sormuştu. Öğrenince yumruğu ile burnunu kapatarak: -Quo Vadis'i okuyorsunuz, siz… Fransızcasını!... diye tuhaf tuhaf Âkif'in yüzüne bakakalmıştı. O bunu hiç unutamamıştır. (…) Yıllar ve yıllardan sonra ilk defa Ratip Paşa Konağı'nda tanıdığı Cenap Şahabeddin, Âkif için şunları yazacaktır: 'Tevazua bürünmüş bir kalender besaleti ile Babıâli Yokuşu'nda onu görenler, kim bilir hangi mekteb-i iptidainin Kavaid yahut Dürriyekta hocasıdır, derler. Kimse tahmin etmez ki o, bizim yalnız asrımızın değil, hatta tarihimizin en büyük destan şairi olsun. (…) Âkif Bey'in sanatı, sehl-i mümteniye tecevvüh etmekle o, selamet-i zevke en muvafık yolu bulmuş oluyordu ve hayret edilecek nokta şudur ki sanatın bu en çetin ve dar yolunda şair hiç şaşmadı. Safahat silsilesi emin bir başarı silsilesidir. O silsilenin altıncısını -ki müellifi Asım unvanını vermiş- edebiyatımızda benzeri olmayan bir abide tanımakta tereddüt etmiyorum.' Cenap bir başka yazısında da şunu diyecekti: ‘Şiir-i millî namiyle ırkımızın rüsum ve an'anatına ait neşideler kasdediyorsak peşinde boyun eğeceğimiz bir dâhi şair görüyorum: Mehmet Âkif. Hiç kimse o kadar sâf ve şeffaf bir beyan içinde millî manzaraları teşhir etmemiştir. Türk ve İslâm ruhu Safahat'ın ilhamının beşiği oldu. Edebiyat tarihi şimdilik büyük Âkif'ten daha büyük bir İslâm ve Türk şairi tanımaz.”
Selim Demirci Hadis alanında yürütülen çalışmaların ekserisi erken dönem hadis tartışmalarını kapsar. İlk asırların belli tartışmaların merkezi olması ve hadis ilminin teşekkül dönemine tekabül etmesi göz önüne alındığında bu olağandır. Modernleşme sürecinin merkezde olduğu devrede, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısı itibarıyla hadis-yorum-tarih bağlamında ele alınır. Matbaanın hadis kitaplarının yaygınlığını arttırması ve dergi-gazete gibi basılı neşriyat aracılığıyla daha geniş kitlelere hitap etmesi, muhataplarının artmasına ve tartışmaların genişlemesine sebep olur. Bu kitapta 1900-2000
yılları arası hadis çalışmalarında dönemin genel fotoğrafı ve neşredilen dergilerde bu süreçle ilgili neler bulunabileceğine dair ön izlenimler verilmektedir.
Fikir ve Hareket incelemeleri dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide
yer alacak kitaplar, İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Ali Haydar Başer, Serdar Şahin, Birsen Banu Okutan, Yunus Vehbi Karaman,Jan Markus-Vömel, Hüseyin Arslan Türkiye siyasal ve düşünsel hayatının en canlı alanlarından birini teşkil eden İslamcılık düşüncesi tabana yayılmış, farklı formlara sahip bir fikriyat olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer ideolojilerle çatışma ya da uzlaşma bağlamında dahi olsa sürekli halde iletişim halinde olmuş ve tam bu nedenle Türkiye tarihinde siyasal alana hapsedilmeyecek genişlikte bir zemin açmıştır. İslamcılığın kendi dönemini kurma, yönetme ve yönlendirme çabası, pratiğini sürdürdüğü "şimdi" ile irtibatlıdır.
Şimdilik iddiası İslamcı düşünceyi tarihsel bir vaka olmaktan çıkararak toplumsal bir tez olarak sunulmasına imkan tanımaktadır. Bu tez, İslamcı düşünceyi siyasal bir deneyimden kültür dünyasına, kitlenin gündelik hayatını belirleyen konumdan düşün dünyasının şekillenmesine kadar geniş bir yelpazede değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır.
İslamcı düşüncenin tarihsel deneyimi ve bugüne aktarımı üzerine çok sayıda çalışma yapılmış olsa da teorik zeminde değerlendirilecek metinlerin azlığı dikkat çekmektedir. Bu kitapta, alanda çalışan isimler tarafından hazırlanmış, birbirini destekleyen ve/veya şerh eden, teorik tartışma yürüten altı başlık bulunmaktadır.
İslamcı düşüncenin son zamanlarda öne çıkan tartışmalı meseleleri üzerine güncel literatürü takip eden bu altı başlığın çalışmalara katkı sunması ve yeni tartışmalar açması hedeflenmektedir.
Harun Şahin Tarihte kültür ve medeniyetlere müspet yönde rehber olmuş İslâm toplumlarının ekonomik ve sosyal tarihi günümüz akademik ve entelektüel çevrelerde daha fazla ilgi odağı olmaya başladı. Bu sebeple İslâm medeniyetinin ve müesseselerinin daha iyi anlaşılabilmesi için İslâmiyet öncesi Arap toplulukların tarihi bugüne kadar birçok çalışmaya konu olmuştur. Arap toplulukların yaşadığı coğrafya, kurdukları devletler, diğer milletlerle ilişkileri, kabile gelenek ve görenekleri, kabileler arası münasebetler ve ekonomik aktivitelerin neler olduğunun yeni anlayışa uygun ortaya konulması oldukça önemlidir. Bu doğrultuda yapılan araştırmalar, Arapların ve İslâm toplumlarının umumi dünya tarihi içinde önemli bir mevkiye sahip olduklarını göstermektedir.
Bu kitapta, İslâmiyet öncesi Arap tarihi bir iktisatçı gözü ile yeniden ele alınıp incelenmiştir. Arap tarihinin klasik ve yaygın anlatımlarından uzaklaşarak İslâmiyet öncesi Arapların toplum ve ekonomi dünyaları çok sayıdaki modern kaynak yardımıyla daha açık gösterilmeye çalışılmıştır.
Angelo M. Venardos Bu çalışma, İslâmî finansın dünyada yakaladığı İvme sonucu karşılaştığı problemleri ele alan güncel bir kitaptır. Küresel finansal kriz ve kredi daralması, dikkatleri ciddi bir şekilde İslâmî finans sektörünün yaşama kabiliyetine ve sürdürülebilirliğine çekti. Bu anlamda zorluklar olsa da aşılmayacak seviyede değildir. 2020 yılına kadar İslâmî finans sektörünün dünya çapında beklenen büyümesinin takribi olarak %15 olacağı tahmin edilmektedir, fakat bu büyüme oranının aşılması sürpriz olmayacaktır. İslâmî finans sektörü, yeni kurulmuş olup hızla büyümektedir, bu nedenle de konvansiyonel finansmana yönelik güçlü ve sürdürülebilir bir alternatif oluşturma potansiyeline sahiptir. Bunun mümkün kılınması için yakından izlenmesi ve bu alanda yol gösterici çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bu kitap böyle bir amaç doğrultusunda hazırlanmıştır.
Bu alanda önemli çalışmalara imza atmış olan Dr. Angelo Venardos, İslâmî finans sektöründe tanınmış ve uygulama anlamında önemli pozisyonlarda bulunan isimlerin katkılarıyla bu çalışmanın oluşturulmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu anlamda katkı sağlayanlar arasında sektörde önde gelen avukatlar, bankacılar, düzenleyiciler ve muhasebeciler yer almaktadır. Bu kişiler günlük olarak teoriyi eyleme dönüştürmekte ve sektördeki gelişmeleri yakından takip etmektedirler. Literatürde, sektördeki güncel meseleler üzerine eğilen çok az çalışına bulunmaktadır. Elinizdeki çalışma, akademisyenlere, öğrencilere, sektörde çalışanlara ve bunlar dışında konu hakkında güncel durum
nedir ve sektör nereye doğru evriliyor gibi sorulara ilgi duyan herkese faydalı olacaktır.
Hasan Kazak, Osman Okka Son ilahi din olan İslam, küllî, kapsayıcı bir sisteme sahiptir ve hayatın bütün alanlarını kuşatan, düzenleyen ölçüler getirmiştir. Kur'an-ı Kerim'de insanın Yaradan’ıyla, insanın diğer insanlarla, insanın içinde bulunduğu toplumla, insanın madde ile ve daha da ötesinde manevi alemlerle ilişkilerini düzenleyen kurallar, belirli bir ahengi, bir sistemi, bir dengeyi yansıtır. İslam dini insanlığa, bütüncül bir hayat görüşü sunduğundan toplum hayatının ticari, iktisadi, hukuki, ahlaki, kültürel, dini, sosyal ve siyasi yönleri birbirinden bağımsız değildir.

Sistem içerisinde bu parçalar girift bir durumda olup, karşılıklı etkileşim içindedir. İslami finans, doğrudan kişilerin ve toplumun yapısını, davranışlarını belirlediğinden ekonomik kalkınma ve sosyal barış üzerinde de aynen etkilidir. İslami insan (Islamic man), İslami ölçülere göre hareket etmek zorunda olduğu için ekonominin bir süjesi olarak kaynakların etkin ve israf edilmeden kullanılmasından, dünyanın manen ve madden imar edilmesinden, gelecek nesiller için çevrenin ve tabiatın korunmasından, toplumun dengeli büyümesinden, adil bir sosyal barışın kurulmasından sorumludur.

Böyle bir düşünce yapısı sebebiyle İslami finans, doğrudan ekonomik kalkınma ve sosyal barış üzerinde etkilidir. İşte elinizdeki bu eser İslam'ın İslami finans, ekonomik kalkınma ve sosyal barış konusunda neler getirdiğini, aralarındaki dengeleri, bizlerden neler istendiğini ve modern bir toplumda bu düzenlemelerin ne derece önemli olduğunu ve toplumu nasıl motive ettiğini ve düzenlediğini ortaya koymaktadır. Eserin sizlere, İslami finans, ekonomik kalkınma ve sosyal barış alanında çalışan tüm taraflara faydalı olmasını temenni ederiz.
Mehmet Fatih Buğan, Hande Çalışkan Terzioğlu İslam iktisadının temel kurum ve meselelerinin ele alındığı kitaplardan oluşan Cep Kitapları dizisinin dokuzuncu kitabı olan bu eserde, borsa konusu teorik bir derinlikten ziyade her seviyeden insanın kolaylıkla anlayacağı bir içerikte anlatılmaya çalışılmıştır. Finansal sistem, günlük hayatımızın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Ülkemizde ve özellikle İslam ülkelerinde faiz hassasiyetine sahip bireylerin bankacılık, sigortacılık, emeklilik planlaması vb. konularda İslâmî finans sistemine yönelimleri artmaktadır. Bu ihtiyaca yönelik olarak bu çalışma, sade ve akıcı bir dille İslâmî finans perspektifinden borsa konusunu ele almaktır. Kitapta hem klasik anlamda finans sistemi ele alınmış hem de İslâmî finans perspektifinden karşılaştırmalı olarak detaylandırılmıştır.
Abdulkadir Bilen, Ahmet Vecdi Can, Ayhan Yatbaz, Dursun keleş, Hüseyin Elgıreybi, Kadir Gökoğlan, Kayhan Ahmetoğulları, Kudbeddin Şeker, Murat Kırkağaç, Mustafa Beybur, Nazan güngör Karyağdı, Nurcan Kostak, Özgür Özkan, Selçuk Bakan, Serpil Sumer İslami finansal kurumlar, işlemlerini faizsiz olarak yürüten finansal kurumlardır.
İslami finansal kurumların çeşitli faaliyet ve uygulamalarını konu alan çalışmalardan oluşan bu eserde, aynı zamanda başlıca İslami finansal kurumlardan olan katılım bankalarına ilişkin verilere yoğunlaşılmıştır. Her biri ayrı ayrı özenle hazırlanmış bu eserin bölüm çalışmalarında kutsal kitapların finans ve muhasebeye olan bakış açılarına değinilmiştir. İslami finansal kurumlar için geliştirilen muhasebe standartları, İslami finansal kurumların denetimi, bu kurumların kârlılıklarının ölçülmesi gibi konular yine eserde yer alan çalışmalardandır. Bir ihtiyaç ve talep üzerine ortaya çıkan İslami finans sisteminin temel uygulama alanı olan İslami finansal kurumları ve bu kurumların işleyişlerini konu edinen bu eserin ilgili alan yazına katkı sağlaması eserin önemli bir hedefidir.
Bu hedefe ulaşmak dileğiyle…
Osman Okka, Hasan Kazak Günümüzde İslâmî finans sektörünün hızlı gelişmesi ve İslâmî fonların 3 trilyon dolara yaklaşması sebebiyle bu alana ilgi giderek artmış, bir taraftan bu alandaki yayınlar artarken diğer taraftan İslâmî finansal kurumlar da önemli ölçüde kurumsal hâle gelmiştir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken İslâmî finansın para ve sermaye piyasalarında faaliyet gösteren kurumlarla birlikte firmalara dönük yönü -yani ulusal ve uluslararası firmalara yani adi, kollektif, komandit, limited, anonim, holding şirketlere uygulanması konusundaki çalışmalar- nispeten geri kalmıştır. İşte bu kitap, bu ihtiyacı karşılamak üzere, finansal yönetimin neredeyse tüm alanları kapsayacak şekilde ve konvansiyonel finansla mukayeseli bir şekilde hazırlanmıştır. Bu sebeple kitap, orta üst seviyede (intermediate upper) bir yapıya sahiptir.

Kitapta, İslâm hukuku çerçevesinde İslâmî finansmanla ilgili finans konularının temel prensipleri belirli bir bütünlük içerisinde sistematize edilmiş şekilde konvansiyonel finansla mukayeseli olarak ortaya konularak okuyucuya sunulmuş ve İslâmî finansın net ve açık olarak gerçek hayatta firmaların faaliyetlerinin bütün alanlarında nasıl uygulayabilecekleri ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Böylece kitaptan okuyucunun, sayısal ve analitik bir yöntemle finansal düşünebilen ve firmanın finansal problemlerini İslâm’a uygun politikalar üreterek çözebilen yapıda bir bilgi kazanımı hedeflenmiştir. 22. bölümde yer alan İslâmî finansa ait örnek olaylar yani vaka analizleri kitaba ayrı bir boyut kazandırmıştır.
Osman Okka, Hasan Kazak, H. Basri Alım (B-1) İslâmî Finansal Yönetim: Sistem ve Uygulama (Konvansiyonel Finansla Mukayeseli) isimli serinin ilk kitabında; İslâmî finansın ne olduğu, bu konudaki İslâmî kurallar dikkate alınarak günümüzdeki modern firmalarda (adi, kollektif, komandit, limited, anonim, holding şirketlerde) uygulanış şekli konvansiyonel firmalarla mukayeseli olarak incelenmişti. Rasyonel hareket ve davranış, konvansiyonel finansta da İslâmî finansta da değişmez. Her şahıs veya şirket optimal (en iyisi) olma konusunda hareket etmeye, kazanmaya, verimli hareket etmeye çalışır; farklı olan, İslâmî finansçının ve yöneticinin İslâm'a göre yasaklanan ve etik olmayan kuralları da dikkate alarak hareket etmesi ve başarılı olmak zorunda olmasıdır. Bilindiği gibi konvansiyonel firmalar; İslâm'a göre haram sayılan her türlü faizli, aldatıcı, ahlak bozucu, defolu, tağşişli, hak gaspına sebebiyet veren, topluma zararlı vb. faaliyetlerde bulunmazlarsa İslâmî firmaya dönüşürler. İslâmî firmalar da İslâm'ın haram ve yasaklarını nazara almadan faaliyetlerini yürütüyorlarsa bunlar da konvansiyonel firmalara dönüşürler. Firmalar arasındaki geçiş bu kadar basittir. Eğer İslâmî bir firma faaliyetlerinde harama girmişse öncelikle bunları önlemeye ve dönemin sonunda da oluşan haram gelirleri firmadan uzaklaştırmaya çalışır. Hatalara düşmemek için İslâmî finansal yönetici hem konvansiyonel finansın hem de İslâmî finansın kurallarını bilmek ve isabetle uygulamak zorundadır.
Aşırı rekabetin ve yüksek sermaye maliyetinin hâkim olduğu günümüzün ekonomik sisteminde; finansal yöneticilerin problemlerini ve İslâmî finansın rolünü doğru bir şekilde anlayabilmek, sonrasında firmayla ilgili isabetli finansal kararlar alabilmek için gerçek hayattan alınmış ve örnek olay (vaka) hâline getirilmiş finansal yönetim problemlerini yakından görmeleri ve bu problemler üzerinde çözümler üretmeleri gerekir. Bu örnek olaylar (vakalar); okurlarımızın kendilerini firmanın sanal ortamında görerek finansal yönetim problemlerinin içerisine derinlemesine nüfuz edebilmeleri, İslâmî kurallar çerçevesinde alternatif çözümler üretebilmeleri ve doğru karar alabilme yeteneklerini geliştirebilmelerini sağlamak üzere hazırlanmıştır. Kitap, finansçılar ve finansçı olmak isteyenlerle birlikte firma yöneticileri için bir finansman simülatörü görevini görmektedir. 50 örnek olayı (vakayı) kapsayan (B-2) İslâmî Finansal Yönetim Örnek Olayları ve Örnek Çözümleri (Vaka Analizleri) isimli bu kitabın, sizlere faydalı olacağını ümit etmekteyiz.
Muhammad Ayub İslamî finans alanında son yıllarda küresel düzeyde giderek devam eden çalışmalar önemli bir kilometre taşının geçildiğini ortaya koymaktadır. Alandaki bu gelişmelerle birlikte bankacılar, ticaret camiası, sanayiciler, şer’i konularda çalışan âlimler ve halk, İslamî finansın ne olduğunu, özelliklerinin ne olduğunu ve nasıl çalıştığını bilmeye ihtiyaç duymaktadır.

Elinizdeki kitap, İslamî bankacılık ve finans kuruluşlarının felsefesini, modellerini, araçlarını ve faaliyetlerini anlamak isteyen lisans ve lisansüstü öğrenciler, bankacılar ve diğer herkes için ders kitabı vazifesi görecek şekilde hazırlanmıştır. İslamî finansın hem teorisini hem pratik yönlerini kapsayan bu kitap, İslamî finansın temelini oluşturan İslamî ekonomisini, İslamî finans ilkelerini, İslam ticaret hukukunun temel özelliklerini, İslamî finansal kurumlar tarafından benimsenecek usulleri, ürünleri ve İslamî finans kurumları tarafından uygulanacak prosedürleri, finansal sistemin ve ekonominin gelişmesinde İslamî finans sisteminin oynayabileceği rolleri içermektedir. Ayrıca kitap, İslamî finans kurumlarının kullandığı ya da çeşitli müşterilere fon sağlamak için benimseyebilecekleri temel modellerin, şer’i kurallara uygunluğunu sağlayabilmek üzere yapılan tartışmaları da kapsamaktadır. Ekonominin çeşitli sektörlerini finanse eden İslamî bankaların mevduat ve fon yönetimini kapsayan pratik ve operasyonel yönleri, risk yönetimi, muhasebe uygulaması ve İslamî mali piyasaların ve araçların işleyişi derinlemesine tartışılmıştır.

Harun Şencal, İsa Yılmaz, Hakan Kalkavan, Adem Levent, Erhan Akkaş, Abdurrahman Yazıcı, Cem Korkut, Mervan Selçuk, Mücahit Özdemir, Hakan Aslan, Abdullah Talha Genç, Murat Yaş Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkeler doğal kaynak gelirleri sayesinde küresel finansal sistem
içerisinde önemli bir yere sahiptir. Modern İslami finans sektörünün gelişimi de bu ülkelerin
yükselmeye başladığı 1970'li yıllara karşılık gelmektedir. Günümüze gelindiğinde ise Körfez ülkeleri toplam İslami finans sektörünün yaklaşık yüzde 42'sine sahiptir. Dolayısıyla bu ülkelerin ekonomik, yapısal ve ideolojik dönüşümleri aynı zamanda İslami finans sektörünü de etkilemektedir. Buradan hareketle, bu kitap bölgenin İslami finans gelişimini ve büyüklüğünü tetikleyen temel faktörleri ve bu gelişim içerisinde petrol gelirlerinin yanı sıra siyasi tercihlerin payını politik ekonomi çerçevesinde tarihsel kırılmalara vurgu yaparak incelemeyi hedeflemektedir. Bu kapsamda, son dönemlerde yükselen ilgiye sahip Körfez ülkeleri ve İslami finans sektörüne yönelik teori ve uygulamayı içeren bu kapsamlı çalışma okuyucuya katkı sunacaktır.
Muhammet Erkam Bakacak Bu kitap, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartlan Kurumu tarafından yayımlanmış olan Faizsiz Finans Muhasebe Standartları ile Türkiye Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları arasındaki benzerlik ve farklılıkları faizsiz fon kullandırım yöntemleri açısından incelemek amacıyla yazılmıştır. Bu minvalde Türkiye’deki faizsiz finans alanında faaliyetlerini sürdürmekte olan kurumların fon kullandırım usullerine (murabaha, müşâreke, mudârebe, selem, istisna, icâre) ilişkin uygulama esasları ile bu esaslar doğrultusunda oluşması gereken muhasebe kayıtları incelenmiş, elde edilen bulgular Türkiye Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları (TMS/TFRS) uygulamaları ile karşılaştırılarak, Faizsiz Finans Muhasebe Standartlarına (FFMS) uyum için yapılması gerekli düzenlemeler belirtilmiştir. Çalışma sonucunda muhasebeleştirme işlemlerine ilişkin temel prensiplerin her iki standart setinde de benzerlik gösterdiği, diğer taraftan muhasebe kayıtları arasındaki ayrışmaların temelinde gerçekleşen işlemlerin biçim ve öz açısından farklı değerlendirilmelerinin, değer ölçüm uygulamalarındaki farklılıkların, paranın zaman değeri ile ilgili görüş farklılıklarının ve sermaye benzeri hesaplar ile ilgili değerlendirme farklılıklarının bulunduğu tespit edilmiştir.
Bilal Soysal Bir İslâmî finans kuruluşunun varlığını sürdürmesi ve büyümesi için bütün paydaşların kuruluşa güvenini artırmaya yönelik bir kurumsal yönetim anlayışı benimsemesi elzemdir. Etkin bir kurumsal yönetim, İslâmî finans kuruluşunun Fıkhi ilke ve kurallara uyumsuzluk riskini yönetmesi, sağlıklı şekilde büyümesi ve bütün paydaşların menfaatlerini hakkıyla gözetmesi için gereklidir. Bu bağlamda İslâmî
finans kuruluşlarında kurumsal yönetimin önemli bir parçası, faaliyetlerin fıkhi ilke ve kurallara uyumunu sağlamaya yönelik etkin bir "Fıkhi Uygunluk Yönetim Sistemidir. Bu kitap, İslami finans kuruluşlarında Fıkhi Uygunluk Yönetim Sistemini literatür ve uluslararası standartlar çerçevesinde detaylı olarak anlatmakta, ülkelerin konuya ilişkin yaklaşımlarını yasal düzenlemeler bağlamında yansıtmakta ve Türkiye'nin diğer ülkelere kıyasla durumunu ortaya koymaktadır.
Mehmet Fatih Buğan İslam ekonomisi ve finansı alanına olan ilgi hem İslam ülkelerinde hem de diğer coğrafyalarda gün geçtikçe artmaktadır. Güncel akademik tartışmalar, sistemin gerekliliği üzerinde hemfikir olmakla beraber zamanla sisteme olan güvenin azaldığı yönündedir. İslami bankaların kâr payı oranları ile konvansiyonel bankaların mevduat faiz oranları arasındaki benzerlik, bazı sukuk türlerinin şer'i uygunluğu yönündeki fikir ayrılıkları, gri alan olan türev ürünlerin kullanımı ve benzeri nedenler, bu güvensizliğin başlıca sebeplerindendir. İslami hisse senedi piyasalarına olan güvensizliğin nedeni de İslami hisse senedi tarama metodolojileri arasındaki ciddi farklılıklardan kaynaklanmaktadır.
Bu kitapta, farklılıkların nerden kaynaklandığı ve bu farklılıkların çözümü üzerinde durulmuş ve bir model önerisi geliştirilmiştir. Ayrıca
-İslami finans sisteminin temel prensipleri,
-Finansal araç ve kurumları,
-Sermaye piyasaları (sukuk, hisse senetleri, yatırım fonları) ve
-Sigortacılık (tekafül)
konularına da yer verilmiş, güncel veriler ışığında günümüzdeki mevcut durumu irdelenmiştir.
Ahmet Oğuz Akgüneş, Bahadır Fatih Yıldırım, Bilgehan Tekin, Ebru Demirci, Eyyüp Ensari Şahin, İbrahim Erem Şahin, M. Kemalettin Çonkar, Mehmet Bükey, Muhammet Fatih Canbaz, Nevzat Tetik, Nurullah Altıntaş, Oktay Özkan, Onur Seyranlıoğlu, Recep Çakar, Soner Akkoç, Tahsin Galip Tekin, Tolga Türkölmez, Yavuz Türkan İnsanlık tarihinin belki de en hızlı dönüşümlerinin yaşandığı günümüzde karşı karşıya kaldığımız sorunlar; halihazırdaki kazanımların korunması ile kapsayıcı ve sürdürülebilir büyüme ve kalkınma sürecinin sağlanması için yeni normal, sistem ve düzen arayışlarını tetiklemektedir. Sosyoekonomik ve politik alanlar başta olmak üzere hemen her sahada gerçekleşen bu arayışlar; eskinin yeniden anlaşılması, yeninin tekraren keşfi ve eski-yeni arasındaki etkileşimin incelenmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. İktisadi açıdan; bu arayışların sonucu olarak yeni ekonomik sistem tartışmaları hareketlenmekte, eski sistemlerin yerini neyin alacağı, yeni düzenin nasıl işleyeceği ve bu yeni normalde bilinen iktisadi aktörlerin rollerinin nasıl tanımlanacağı sorunsalları -objektif ve normatif olarak- sorgulanmaktadır. Bu kapsamda sergilenen gayretlerden biri de sahip olduğu birikim, özgünlük ve tutarlılık bakımından en zengin olan İslami İktisat ve Finans kapsamında yapılan çalışmalardır ve dünya genelinde bu çalışmaların etkisi/yankısı her geçen gün daha da artmakta ve genişlemektedir.
Bu etkiye/yankıya destek olmak maksadıyla kör hakem süreci işletilerek girişilen bu kitap, iktisadi düşünce ve sistemler açısından turnusol kâğıdı fonksiyonu gören faiz konusu incelenerek başlamaktadır. Faiz konusunun ardından sırasıyla zekât, devlet, dayanışma kurumları ve katılım bankaları konularındaki bölümler yer almaktadır. İslami Finans kapsamında; finansman modelleri, blokzincir teknolojisi, davranışsal finans ve yatırım vekaleti konuları incelenmekte ve devamında ekonomi-finans ilişkisine dair uygulamalı çalışmalara yer verilmektedir. Böylece genelde insanlığın özelde de Türkiye'nin içinde bulunduğu sistematik darboğaz ve açmazlardan kurtulma çabasına ve İslami İktisat ve Finans kapsamında eskinin anlaşılması, yeninin keşfi ve eski-yeni etkileşiminin irdelenmesi amaçlarına katkıda bulunulmaya çalışılmıştır.
Hilmi Tunahan Akkuş Yatırım fonları; çok sayıda yatırımcının kaynaklarının bir araya getirilerek büyük bir fon havuzu oluşturulmasını ve bu sayede hem daha kolay finansal çeşitlendirme hem de düşük maliyet avantajı sağlayarak avantajlı yatırım imkânı sunan, sermaye piyasalarının önemli araçlarındandır. İslami yatırım fonları ise; fon yatırımlarını İslami ilkelere göre yapmak isteyen veya İslami yatırım fonlarının sunduğu farklı özellikleri tercih edenlerin yatırım yaptığı benzer bir yatırım alternatifidir. Bir yatırım aracı olarak konvansiyonel yatırım fonları aynı zamanda da İslami yatırım fonları, bazı dezavantajları yanında önemli yatırım avantajlarına sahip bulunmaktadır. Çeşitlendirme imkânı sunması, farklı türlerde yatırım fonları bulunması, günlük likidite sağlaması, profesyonel yönetim, kısıtlı miktarda para ile yatırım imkânı, işlem kolaylığı, devlet gözetimi, karşılaştırma kolaylığı, şeffaflık gibi unsurlar yatırım fonlarının sunduğu avantajlardandır.
Kitabın giriş kısmını takiben birinci bölümünde, yatırım fonlarına ilişkin kavramsal çerçeve; ikinci bölümünde, yatırım fonlarının yönetim ilkeleri ve yatırım fonlarına ilişkin esaslar hakkında açıklamalar yer almaktadır. Üçüncü bölümde, İslami finansın temel ilkeleri ve İslami finansta şeriat denetimi; dördüncü bölümde, portföy performans ölçümüne ilişkin yasal mevzuat ve yatırım fonlarının performansının ölçülmesinde kullanılan yöntemler açıklanmaktadır. Kitabın beşinci bölümünde, Türkiye’deki İslami (katılım) ve konvansiyonel yatırım fonlarının karşılaştırmalı performansları araştırılmaktadır. Kitabın sonuç bölümünde ise araştırmanın genel değerlendirmesi yapılmakta, ayrıca gelecek çalışmalar için önerilerde bulunulmaktadır.

Muhammed Tayyip Okiç Modernizm ve Batılılaşmanın Müslüman toplumları dejenere edebilecek bir kıvamda kendisini göstermesi, modern okullarda Müslüman kadınların asli kimlikleriyle yer alıp alamayacağına dair Müslüman kamuoyunda şüpheli ve çekinceli bir durum doğurmuştur. Bunun nedeni Batılılaşma cehdindeki siyasi rejimlerin kadın öğretimi konusunda bir dizi dışlaştırıcı, dayatmacı ve ayrımcı politikaları tatbik etmesidir. Bu nedenle bilhassa 20. yüzyılın ilk üç çeyrek diliminde İslâm dünyasındaki geleneksel ve modern okullar kız öğrencilerden ve kadın hocalardan oldukça arındırılmış bir seyir izlemiştir. Örneğin Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Medresesinin kız bölümü 1952-1977 arasında kapatılmıştır. Hıristiyan misyonerlerin ve pozitivizm başta olmak üzere Batılı ideolojilerin İslâm dünyasının yoksul kesimlerini ve bilhassa kız çocuklarını hedef olarak belirlemesiyle beraber, İslâm âlimleri de İslâmiyette kadın öğretiminin ve donanımlı kadın hocaların önemine dair, İslâm'ın klâsik dönemindeki uygulamalardan mülhem bir dizi eser telif etmiştir. Bu literatür hem Müslüman toplumlara, hem de devletlere kadın öğretiminin önündeki engelleri kaldırmayı teklif etmektedir. İslâmiyette Kadın Öğretimi bu literatürün Türkiye şartlarındaki en seçkin örneğidir. Kitap İslâm'da kadının yeri ve değeri, ailenin önemi, aile siyaseti, İslâm'ın kadın öğretimine verdiği değer gibi konuları işledikten sonra, âlim ve şair sahâbiyyelerden bir demet sunmuştur. Bilahare, İslâm düşüncesinde tefsir, fıkıh, irşâd, tasavvuf, hadis, kaligrafya vb. alanlarda âlim derecesinde mümeyyiz olmuş kadınlardan bir dizi örnek sergilemiştir. Okiç Hoca mücahide kadınlar bahsinde, zinciri Cüveyriye bint Ebi Süfyân gibi sahâbiyyelerle başlatıp Türkiye'nin İstiklâl Harbinde aktif bir şekilde yer alan kadınlarla sürdürmüş, keza Cezayir İstiklâl Harbinin kadın kahramanı Cemile Bûhired'i de bu zincirin son halkası olarak sunmuştur. Bu eseriyle Okiç Hocanın, aynı zamanda Müslüman kadınları, hangi sahada olursa olsun, modern dünyadaki hemcinslerine örnek olacak bir kıvamda özgün, asli, donanımlı ve vakur konumlarını almaya davet ettiğini söyleyebiliriz.
Mehmet Sürmeli 20. yüzyılın başlarından itibaren hâkimiyet alanlarını kaybeden Müslümanlar hayatın birçok alanında gerileme yaşamıştır. Keyfiyetini ve kimliğini kaybederek Batılılaşan bir kitlenin Müslümanlığı da tartışmaya açıktır. Bu tartışma yapılıp neticesine göre itikadi bir tecdit yaşamadan öze dönüş ve yeniden İslâmi kimliği kazanmak mümkün değildir. Müslümanlar hâkimiyet alanlarını kaybedip siyasetteki etkinlikleri yok olunca, emniyet alanlarının tamamını yitirdiler. Din emniyetinin olmayışı mal ve namus emniyetinin yok oluşunu doğurduğu gibi, mal, akıl ve namus emniyetinin yokluğu da din emniyetini ortadan kaldırmıştır. Birisi olmadan diğeri olmuyor. Siyasi etkinliğin önemi ortada iken Müslümanlara ruhban ahlakını empoze edip onları yönetim bilincinden soğutarak dünya sisteminin bir dişlisi hâline getirmek en hafif şekliyle İslâm'a ihanettir. Çünkü İslâm toplumları yönetimdeki hâkimiyetlerinin sona ermesiyle beraber hayatın öznesi olmaktan çıkmıştır. İş hayatlarından tutun da aile hayatlarına kadar edilgen hâle gelmişlerdir. Artık Batılılar gibi giyiniyorlar, onlar gibi eğlenip din dışı bir hayatı tercih edebiliyorlar.
Aslı Telseren Ömeroğlu, Burak Beder, Can Uyar, Dilhan Apak, Efe Can Müderrisoğlu, Ezgi Demiral, Hazal Papuççular, Jade Cemre Erciyes, Merve Hazer Yiğit Uyar, Nazlı Akyüz, Nihan Akıncılar Köseoğlu, Nilay Kavur, Nur Sinem Kourou, Özlem İngün Karkış, Şirin Duygulu, Üstüner Okan Çınar “İSTDER Talks – Doğru Bilinen Yanlışlar” podcast projemizi, doğru bilgiye erişimin zor olduğu teknoloji çağında dezenformasyon ile mücadeleyi sağlamak amacıyla hayata geçirmek istedik. Doğru bilgiye erişim hakkı ve bilgi kirliliğiyle mücadele hedefiyle yola çıktığımız projemizde, üzerinde durulan konular hakkında farkındalık yaratmak ve dinleyici kitleyi doğru bilgiye kavuşturma niyetindeydik. Bu nedenle, bütün podcast söyleşileri, doğru bilinen yanlışlar konseptiyle yapıldı. “İSTDER Talks – Doğru Bilinen Yanlışlar Podcast” kitabımızda ele aldığımız konu başlıkları: Sosyal Bilimlerde Podcast Yayıncılığı, Medyada Manipülasyon ve Algı Yönetimi, Türkiye'de Başkanlık Sistemi, Türkiye-AB İlişkileri, Göç: Doğru Bilinen Yanlışlar, Asya Pasifik’te Kore Yarımadası’nın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi, Türkiye'nin Kurucu Antlaşmaları ile İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar, Tarım ve Ticarette Yeşil Ekonomik Dönüşüm, İklim Değişikliği ve Sağlıkla İlişkisi, Kadın, Siyaset ve Siyasi Partiler, Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Söylem Analizi: Doğru Bilinen Yanlışlar, İnsan Haklarında Dönüşüm – Unutulma Hakkı, Türkiye'de Azınlık Olmak, Alevi Kimliği: Doğru Bilinen Yanlışlar, Kesişimsellik ve İktidar İlişkileri, LGBTİ'ler Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar, Hükümlü ve Tutuklu Çocuklar (Çocuk Adalet Sisteminde Doğru Bilinen Yanlışlar)'dır.
Lütfi Bergen Açıklama
Anadolu’da Müslüman olmak tarihe çıkmış bir sentez olmaktır. Anadolu’da Müslüman olmak tarihi yapan bir ümmet olmaktır ki baskın karakteri Arabi, Farsi, Kürdi değildir. Hepsini içerir, lâkin hepsinden azadedir: Apolitik, ehli sa’y, ehli dirlik, feta, kozmopolit, fakir. Pazarda ve makamda Türkçe konuşur. Geçim ehlidir, elinin emeğini yer. Arılar gibidir; soylanmaz boylanır. Toprakta kaim değildir de dirlikte kaimdir. Mevalidir, lâkin mevalisi yoktur. İslâm olana menşe aramaz; kız alır, kız verir. Kurbiyeti kavidir. Halklarla harman olur, aşiret tutmaz, alt kimlik kabul etmez. Müslüman olduğu için millet olur. Anadolu’da Müslüman olmak, Arap ve Fars ellerinde hayata geçmiş siyaset modellerinin dışında bir dünyaya intisap etmeyi ifade ediyor. Müslüman olmanın, modern toplumun bileşenine dönüştüğü ve dirençten yoksun kaldığı günümüzde İsyandan Dirliğe sizlere yeni bir tarih perspektifi sunuyor.
Kenan Ören Bu kitap, İş ve Sosyal Güvenlik alanında yapılan en son değişiklikler ile güncelleşmiş haliyle hazırlanmış ve örnek olaylarla desteklenmiş bir kitaptır. İşçinin gerek bireysel ve gerekse toplu iş ilişkileri ve bu ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkların ve hak ihlâllerinin halli için gerekli kanunlar, örnek uygulamalar ve bazı Yargıtay kararlarıyla takviye edilmiş bu kitap, sadece işçiler için değil aynı zamanda onlarla ilintili tüm toplum için gerekli olan önemli bilgileri içermektedir. Bu bağlamda işçinin ihbar ve kıdem tazminatı, iş güvencesi çerçevesinde işe iade davası, işsizlik sigortası gibi hayatî önem taşıyan faktörler örnek uygulamalarla birlikte sunulmaya çalışılmıştır. Şurası iyi bilinmelidir ki, bir “İş Sözleşmesi (Hizmet Akdi)” ile çalışan ve “işçi” statüsü taşıyan her bireyin bu kitaptan alacağı ve faydalanacağı çok önemli dersler bulunmaktadır. Diğer taraftan, her bir İşçinin, bilhassa iş sözleşmesinin sona erdirilmesinden kaynaklanan haklarını elde edebilmesi için, öncelikle bu haklardan hakkıyla haberdar olması gerekmektedir. İşte bu kitap, işçinin gerek iş hukuku bağlamında ve gerekse sosyal güvenlik bağlamında mevcut olan haklarını ayrıntılarıyla takdim eden etkin bir kitap haline getirilmeye çalışılmış bir kitaptır.
Mehmet Zeki AYDIN Sevgili Öğretmenler;
Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamız, öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli uygulamalara sahiptir.
Bu set, eğitimcilerimize ilgi ve yeteneklerine göre etkinlik seçme imkânı sağlamaktadır. Ayrıca sette, eğitimcilerimizin, öğrencilerine fotokobi vererek uygulayabileceği birçok etkinlik yer almaktadır. Bu etkinlikleri; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Klüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye / Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster / Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana'dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Bu seri çalışma ile farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını öğrencilerinize, size sunduğumuz materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, onların farkındalıklarını arttıracak problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler hâline gelmelerine yardımcı olacaksınız.
Çalışmamızda, öğrencilerin değer bilincini test etmelerine yardımcı olacak Ölçme Değerlendirme testleri yer almakta ayrıca eğitimde önemli bir payı olan ailelerin, eğitimin içine çekilmesini böylece öğrencilerin öğrendiği bilgileri evde de uygulayabilmesini amaçlayan Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de bulunmaktadır.
Zerrin Toprak, Ömür N. Timurcanday Özmen, Gökhan Tenikler Disiplinlerarası bu çalışma, Osmanlı dönemindeki tipik mahalleleri andıran yapısıyla, çoğu kere yoksul, orta halli ve tek tük hali vakti yerinde aileleri bir arada görmenin mümkün olduğu, İzmir Büyükkent Bütününde, Roman yoğunluklu mahallelerde yapılmıştır. Romanların duygu, düşünce ve toplum içindeki katkılarının farkındalığını sağlamak, onları anlamak temelli araştırma kendilerinin katkıları ve destekleriyle gerçekleştirilebilmiş, gerek ölçek gerekse içerik yönüyle alanında ilklerden olan, zahmetli bir çalışmanın ürünüdür. Anketlere dayanan ve gözlemleri de içeren çalışma; tarihteki Romanları anlatan erişilebilmiş kısıtlı bilgilerin değerlendirilmesinin yanı sıra günümüzde yeni yeni öne çıkan “uluslararası farkındalığı” özetleyen bir giriş kısmını takiben İzmir Büyükkent Bütünü alanındaki örneklem çerçevesinde ortaya konulan, Roman vatandaşlarımızın profili ile ortaya çıkan sonuçlara ilişkin olguların uzman yorumlarıyla değerlendirildiği üç kısımdan ibarettir. Anket örnekleminde ortaya çıkan bilgiler, uluslar arası yazında da merak konusu olduğundan bilginin paylaşımını kolaylaştırmak için, İngilizce olarak anket bilgileri ve özet kitapta yer almıştır.
Kenan Gürsoy Jean Paul Sartre, ülkemizde genellikle roman, tiyatro ve denemeleriyle tanınmış çağdaş bir Fransız filozofudur. Düşüncesinin asıl yapısını oluşturan felsefî değerlendirmeleri üzerinde ise pek fazla durulmamıştır. Prof. Dr. Kenan Gürsoy'un bu çalışması, J. P. Sartre'ın ontolojisi ve felsefî sistematiği üzerine kaleme alınmış öncü ve klasikleşmiş bir eserdir.
J. P. Sartre felsefesinin genel hatları ile Tanrı düşüncesi arasındaki münasebetin ele alındığı bu eser; Çağdaş Felsefe alanında nitelikli okumalar yapmak isteyen okurları, zevkli ve doyurucu bir tefekkür ziyafetine davet ediyor.
Richard John HUGGETT - Routledge Bu kitap, ülkemizde uzun zamandır ihtiyaç duyulan güncel bir temel jeomorfoloji kitabı eksikliğini giderebilmek amacıyla, son yıllarda uluslararası alanda öne çıkan birkaç jeomorfoloji kitabından biri olan ve jeomorfolojiye ilişkin tüm konuları, gelişmeleri ve tartışmaları sistematik olarak ele alan Richard John HUGGETT’ın Fundamentals of Geomorphology kitabının son (3.) basımının çevirisidir. Kitap içerik olarak, jeomorfolojinin doğasını, yeryüzü süreçlerini ve şekillerini, yeryüzünde farklı zaman dilimlerinde meydana gelen değişimleri ele almaktadır. Aynı zamanda kitapta araziler, jeomorfik süreçler ve insan etkileşimi üzerinde de durulmaktadır. Her bir konunun ele alınışında jeomorfik materyaller, süreçler ve bu süreçlerle ortaya çıkan şekiller birlikte değerlendirilmiştir. Kitap aynı zamanda jeomorfoloji alanındaki önemli konular ve tartışmalar üzerine de uyarıcı ve yeni bir bakış açısı sağlamaktadır.
Kitapta; “Yerşekilleri ve Arazilere Giriş”, “Yapı”, “Süreç ve Şekil” ana başlıkları altında toplam 15 bölüm ve iki ek yer almaktadır. Bu bölümler sırasıyla şunlardır: “Jeomorfoloji Nedir?”, “Süreç ve Yerşekline Giriş”, “Tarihsel Jeomorfolojiye Giriş”, “Jeomorfik Sistem”, “Levha Tektoniği ve İlişkili Yapısal Yerşekilleri”, “Volkanlar Çarpma Kraterleri Kıvrımlar ve Faylar”, “Ayrışma ve Arazi Şekilleri”, “Yamaçlar”, “Flüvyal Araziler”, “Glasyal ve Glasyoflüvyal Araziler”, “Periglasyal Araziler”, “Eoliyen Araziler”, “Kıyı Arazileri”, “Karst Arazileri ve Arazi Evrimi: Uzun Dönemli Jeomorfoloji”. Ek 1’de Jeolojik Zaman Çizelgesi, Ek 2’de ise Yaşlandırma Yöntemleri teknikleri ele alınmıştır. Yalın bir dille yazılmış olan kitap, lisans öğrencileri temel alınarak hazırlanmıştır. Her bir bölümde konunun önemini gözler önüne seren genel bir giriş, konu anlatımı, okuma parçası, bölüm özeti, deneme soruları ve konuyla ilgili okunabilecek kaynaklar yer almaktadır. Konu anlatımları ayrıca çizelgelerle desteklenmiştir. Ayrıca kitabın sonunda anahtar kelimelerden oluşan geniş bir sözlük ve zengin bir kaynakça da bulunmaktadır. Metin içerisine her bir konuya uygun olarak seçilmiş ve tamamı renkli olan 200’ün üzerinde fotoğraf ve şekil, okuyuculara önemli bir anlama kolaylığı sağlamaktadır.
Bu özellikleri ile dikkate alındığında, Jeomorfolojinin Temelleri isimli bu kitap, coğrafya disiplininin (fiziki coğrafyanın) temel araştırma alanlarından biri olan jeomorfoloji ile ilgili derslere temel bir kaynak olmasının ötesinde coğrafya öğretmenleri ve jeoloji başta olmak üzere jeomorfolojiye ilgi duyan diğer disiplinler için de temel bir başvuru eseri niteliğindedir.
Fahri Bakırcı Bu kitapta, John Locke’un sözleşme kuramının, ne tür bir mülkiyet anlayışına izin verdiği gösterilmeye çalışılmaktadır. Doğal hukuk felsefecilerini birleştiren şey, hepsinin de, toplumun başlangıcını sorarak başlamaları ve bu soruyu yanıtlamak için doğa durumu ile toplum sözleşmesi kavramlarına başvurmalarıdır. Sözleşme kuramları sıfır bir toplum hali belirlemekte ve hedeflenen toplum biçimini yaratmak amacıyla, bu toplum durumunun ilk izlerini içinde taşıyan bir doğa durumu tanımlaması yapmaktadır. Locke’un sözleşme kuramının ne tür bir mülkiyet anlayışına izin verdiğini ortaya koyan çalışmada yöntem şudur; Doğa durumu, toplum durumunun izlerini içinde barındıran bir durum olarak düşünüldüğünden, toplum durumunu ve özelde, toplum durumundaki mülkiyet ilişkilerini anlamak için, doğa durumuna dönerek doğa durumunda ne dendiğini saptamaya çalışılmıştır. Bu saptamalar ışığında toplum durumu ve toplum durumundaki mülkiyet ilişkileri çözümlenmeye çalışılmıştır.
Elife Kılıç Enformasyon ve teknolojinin hâkim olduğu günümüzde, bilginin elde edilmesi hızlı ve bilgiye erişim de oldukça kolay olmaktadır. Fakat enformasyon çağının getirdiği bu kadar çok malumat ve bilgi içinde doğru, güvenilir, sağlam ve kesin bilgileri nasıl ayırt edeceğimiz, önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Doğruluk nedir? Doğru bilgi nedir? Doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayıran özellikler nelerdir? Yanlış yapmamızın sebepleri nelerdir? Bu türden soruların cevabını bulmak, bizi daha güvenilir ve sağlam bilgilere götürecektir. Düşüncelerimizi temellendirirken hangi doğruluk ölçütlerine başvuracağımız ne sadece felsefe ve bilim ne de diğer araştırma alanları değil genel olarak tüm insanların haklı gerekçelendirmeler yapması için şarttır. Bu araştırma, doğruluğun bilgi felsefesindeki kullanımı, ne olduğu, nasıl gerçekleştiği türünden soruların bilgi felsefesi özelinde ve John Locke merkezde olmak üzere izini sürmektedir
Vedat Çelebi İlk olarak şunu belirtmek gerekir ki Türkiye'de zihin felsefesi bağlamında yapılan çalışmaların arttığı görülmektedir. Ancak bu çalışmalar, daha çok makale, tez ya da çeviri düzeyindedir. Dikkat çekilen bu husus, Amerikalı dil ve zihin filozofu olan John Roger Searle için de geçerlidir. Bu bağlamda literatürdeki söz konusu boşluğu gidermek adına bu eser, zihin felsefesinin temel problemlerini J. R. Searle'ün düşüncelerinden hareketle değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla kitabın yazılmasındaki temel amaç, zihin felsefesinin temel kavram ve problemlerini Searle'ün zihin felsefesinden ve farklı filozoflardan hareketle detaylı bir biçimde karşılaştırmalı olarak ortaya koymaktır. Nitekim kitabın içeriği Searle ile sınırlı kalmamakta aynı zamanda zihin felsefesinin temel problemlerine değinen önemli birçok zihin felsefesi filozofunun düşüncelerini de içermektedir. Sonuç olarak bu kitapta Searle'den hareketle zihin felsefesindeki problemlerin daha kapsayıcı ve detaylı bir biçimde ortaya konulması ve bu doğrultuda da felsefe alanında Türkçe literatüre katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Bu bağlamda kitabın hedef kitlesi; özellikle zihin felsefesi, bilinç, qualia, nörofelsefe, özgür irade ve yapay zekâ çalışmaları ile ilgilenen, başta felsefe olmak üzere psikoloji, sosyoloji, ilahiyat, iletişim bilimleri ile enformatik ve bilgisayar bilimleri alanlarındaki lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyindeki öğrenciler ve akademisyenlerdir.
Haktan Kaplan Türk kültüründe kadın, diğer dünya kültürleri içerisinde olmadığı kadar müstesna bir yere sahiptir. Türk medeniyeti dairesinde; kültürü yaşatan, gelenek ve görenekleri nakleden, sanatı, millî duyguları ve millî ahlakı yeni nesillere aktaran kudret olan Türk kadını aynı zamanda toplumu; yaratan, şekillendiren ve mayalandıran unsurdur. Kimi zaman erinin yanında nice savaşlara göğüs geren, kimi zaman göçlere, katliamlara ve çeşitli acılara tahammül eden Türk kadını, kimi zaman da aşkını, sevgisini, özlemini ve fikirlerini kâh şiir olup söylemiş kâh ağıt olup yakmıştır.
Bu kitap Türk kadınının halk şiiri sahasındaki kudretini göstermek maksadıyla hazırlanmıştır. Kadın âşıkları ele alan bu eser; Türk kültürü hayatında ve Türk şiirinde kadını anlatması, kadın âşıklar üzerine gerçekçi, objektif tespitler içermesi ve kadın âşıkların sanatlarını tahlil etmesi yönüyle bilimsel bir çalışma; kadın âşıkların kısa biyografilerine ve şiirlerine yer vermesi bakımından ise antolojik bir çalışmadır. Kitapta toplam 272 kadın âşığa yer verilmiştir. Kitaptaki kadın âşıklar yüzyıllara göre tasnif edilmiş, ait oldukları yüzyılın edebî özellikleri de göz önünde bulundurularak şiirleri incelenmiş ve şiirlerinden örnekler sunulmuştur.
Aydın Uğurlu, Feyzan Göher, H. Nurgül Begiç, Hava Selçuk, Onur Köksal, Recep Özkan, Selcen Gültekin, Servet Senem Uğurlu, Yahya Akyüz, Yonca Gül Uğurlu Toplumu oluşturan insan unsuru, bir taraftan coğrafya ve kültürü etkilerken diğer taraftan da coğrafya ve kültürden etkilenmektedir. Kadından ve erkekten oluşan toplumsal yapının insan unsuru, bu iki cinsin yapı içerisindeki konumuna göre de toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Toplum içerisindeki kadının ve erkeğin konumu, o toplumun diğer toplumlar içerisindeki yerini belirlemede en önemli faktörlerdendir.
Toplumun kadına ve erkeğe yüklediği anlamlar, cinslerin toplumsal hayata sağladıkları katkıları farklılaştırmakta, ayrıştırmakta hatta keskin sınırlar çizerek bazen görünür bazen de görünmez engeller/yasaklar koymaktadır. Bu durum; cinsiyete göre düzenlenmiş aile hayatından bireysel ilişkilere, iş yaşamından eğitim durumuna kadar toplumsal yapının her alanına etki etmektedir.
Biri olmadan diğerinin varlığının mümkün olmadığı bu iki cinsin, zaman içerisinde ortaya çıkan toplumsal rollerindeki farklılıkların temel kaynağını oluşturan kültürel ritüeller, bazen kadını bazen de erkeği öne çıkararak diğerine hükmetme hatta onu her türlü haklardan yoksun bırakma durumuna kadar getirmiştir. Bu yoksunluk ve hükmetme insanlık tarihinde daha çok erkek lehine olmuş, kadın hemen her devirde ve toplumda erkeğin gölgesinde kalarak ikincil plana itilmiştir.
Bu kitap; “Türklerde Kadın”, “Anadolu'da Kadın”, “Göçebe Kültüründe Kadın”, “Bacıyan-ı Rum ve Anadolu'da Kadın Zanaatkârlar”, Batı'da Kadın”, “II-IX. Yüzyıllarda- Türklerde Kadın ve Müzik”, “Kadına Yönelik Şiddet”, “İstatistiklerle Kadın”, “Osmanlı'da Kadın Öğretmenli Ev Sıbyan Mektepleri", “Osmanlı Son Döneminde Kızların Eğitimi ve Öğretmen Faika Ünlüer'in Yetişmesi ve Meslek Hayatı” konularını içermektedir.
Arif Behiç Özcan, Bilge Afşar, Birol Büyükdoğan, Burcu Doğanalp, Burcu Güvenek, Demet Şefika Mangır, Ebru Ertürk, H. Tuğba Eroğlu, Hayriye Sağır, Serpil Ağcakaya, Süleyman Öğrekçi, Yasin Avcı, Yusuf Çınar Kadın emektir, hem evde sorumluluk yüklenir hem iş yerinde. Eştir, annedir, ailedir; çalışandır, üretime katkı sağlar; girişimcidir; aş verir, ekmek verir. Kadın olmak zordur… İş yaşamındaki ve özel hayattaki sorumlulukların eş zamanlı yerine getirilmesi ağır bir yük getirir omuzlarına… Kadının iş yaşamında hâlâ istenilen düzeyde temsil edilebildiğini söylemek mümkün değildir. Nüfusun yaklaşık yarısını oluşturmasına rağmen, ülkemiz açısından kadının iş gücüne katılım oranının erkeğinki ile karşılaştırıldığında oldukça düşük olduğunu ifade edebiliriz. Aslında belli bir dönem çeşitli nedenlerle sadece evde oturan, çocuk yapan ve hizmet eden Türk kadını, şu anda örnek alınan Avrupalı kadından çok daha önce seçme seçilme hakkı başta olmak üzere daha birçok hakka sahip olmuştur. Fakat uygulamada sahip olduğu hakların çoğunu etkin biçimde kullanamadığı görülmektedir. Bu durumun temelinde toplumda yerleşmiş basmakalıp yargılar etkili olmaktadır.
Birçok konu disiplinler arası bakış açısını gerektirmektedir. Bu çok yönlü görüş; konuyu derinlemesine irdeleme, anlama ve daha nitelikli çözümler bulabilme açısından oldukça yararlı olmaktadır. Bu çalışma ile amaçlanan “kadın girişimciliği” konusuna farklı pencerelerden bakabilmek; bu bağlamda da işletme, iktisat, felsefe, halkla ilişkiler, kamu yönetimi, maliye, uluslararası ilişkiler disiplinlerinden değerli akademisyenlerin kendi uzmanlık alanlarına dayanarak hazırladıkları çalışmalarla literatüre bir nebze de olsa katkı yapmaktır.

Barışhan Erdoğan, Başak İnce, Can Çalıcı, Cemre Gunes Vautier, Doğa Eroğlu-Şah, Ezgi Ildırım, Gizem Hüroğlu, Özge Akgül, Özge Sarıot, Özgün Özakay, Özlem Tuzcu, Sinem Cankardaş, Umut Şah Kadınların ortalama yaşam beklentisi daha uzun olmasına rağmen yapılan çalışmalar, paradoksal olarak kadınların psikolojik ve fiziksel sağlıklarının erkeklere göre daha kötü olduğunu ve daha düşük yaşam kalitesine sahip olduklarını göstermektedir. Ruh sağlığı alanındaki çalışmalar; kadın ve erkek arasında sosyal olarak inşa edilmiş rol, sorumluluk, statü ve güç gibi farklılıkların cinsiyetler arasındaki biyolojik farklılıklarla etkileşime girerek kadınların ruh sağlığı üzerinde olumsuz etki yarattığını göstermektedir. Bu kitap, cinsiyete dayalı toplumsal ve biyolojik farklılıkların kadınların ruh sağlığı üzerindeki etkisini multidisipliner bir bakış açısıyla ele almaktadır. Özellikle ruh sağlığı alanında çalışanların konuyu farklı perspektiflerden incelemelerine olanak sağlamayı hedefleyen bu kitap, üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, cinsiyet temelli ayrımcılığın ruhsal bozuklukların etiyolojisinde nasıl bir rol oynadığı ele alınmaktadır. İkinci bölüm; psikolojik problemlerin tanı, değerlendirme ve belirlenmesinde toplumsal cinsiyetin etkisini tarihsel perspektiften ele alarak toplumsal cinsiyete dayalı faktörlerin klinik karar verme süreçlerine etkisini güncel literatür bağlamında değerlendirmektedir. Son olarak üçüncü bölüm, cinsiyet eşitsizliği kaynaklı olumsuz yaşam deneyimlerinin kadınların psikolojik sağlığına nasıl etki edebileceğini farklı sistemler ve bağlamlarda tartışmaktadır.
Ahmet Gökbel, Ayfer Şahin, Ayşegül Turan, Cemalettin İpek, Emine Şener, Ertuğrul Yaman, Hüseyin Kurt, Hüseyin Şimşek, İsa Kanik, Nur Çetin, Oktay Aktürk, Refik Balay, Sultan Selen Kula, Suzan Yıldırım “Asırlar boyu toplumların sağlıklı dönüşümünde anahtar rol oynayan, temel değerlerin nesilden nesile aktarılması noktasında vazgeçilmez bir unsur olan aile ve onun ruhunu oluşturan kadın konusunu ele alıp inceleyen bu çalışma, özgün duruşuyla, değerlerimizin aktarılmasında aracı rolü yüksek bir potansiyel taşımaktadır. Tarihin her döneminde olduğu gibi bu döneminde de toplumların gelişmişliğinde en önemli gösterge, insani unsurların ve değerlerin göz ardı edilmemesidir. Tarihsel ve kültürel birikimimizin, bu gösterge noktasında sergilemiş olduğu yüksek nitelik, bizden sonraki nesillere de şevkle aktarılmaya devam ettiği sürece gelişerek dönüşen kültürümüzün her türlü olumsuz duruma yüksek mukavemet göstermesi kaçınılmazdır.
Fatma Bacı Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezimiz tarafından gerçekleştirilen bu kitap projesi, tarihsel ve kültürel birikimimize katkı sağlayacak bir zihniyet oluşturma noktasında önemli bir adımdır. Kitabın bu yüksek nitelikli gaye ile oluşturulmuş içeriği; Türk-İslam tarihi ve kültüründe kadın ve ailenin vazgeçilmez yerine ilişkin katkıda bulunmasının yanı sıra kadının çalışma hayatındaki yeri ile toplumun güçlendirilmesinde oluşturduğu esası hassas bir şekilde dile getirmesi ile de dikkat çekicidir.”
Prof. Dr. Vatan KARAKAYA
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Rektörü
Adnan Bülent Baloğlu, Alev Çakmakoğlu Kuru, Ayşe Canatan, Ayten Er, Ayten Koç Aydın, Banu Metin, Fulya Bayraktar, Hacer Tor, Hale Fatma Şıvgın, Huriye Reyhan Demircioğlu, Pelin Öztürk Göçmen, Selin Ertürk Atabey, Tuba Tokuçoğlu Yumuşak, Ülfet Görgülü, Zeliha Kayahan, Zeynep Merve Şıvgın “Kadın ve Kültür” adlı bu kitap, kültürü oluşturan farklı disiplinlerde kadın konusunun ele alındığı makalelerden oluşmaktadır. Alanında uzman
akademisyenler tarafından kaleme alınan bölümlerde kadın; felsefe, sosyoloji, hukuk, edebiyat, tarih, sanat, sanat tarihi, iktisat, politika, din, bilim, medya gibi pek çok alan açısından İncelenmektedir. Bu kitapta, olabildiğince geniş ve akademik bir perspektif olması, kadın çalışmalarının ufkunu genişletmektedir. Eser, problematik ve tematik zenginliği ile kadın konusunda nitelikli okumalar ve araştırmalar yapmak isteyenler için kapsamlı bir kaynaktır.
Ali Cançelik, Asiye Aykıt, Bekir Zakir Çoban, Betül Aşar, Büşra Nur Duran, Fatma Kurttekin, Funda Arslan, Gizem Songüler, Hasan Özalp, Kadriye İşgören, Merve Gürbüz, Muhammet Fatih Genç, Nagihan Bulut, Nevzat Y. Aşıkoğlu, Ömer Faruk Araz, Recai Çetres, Safinur Genç, Süleyman Gümrükçüoğlu, Zeynep Gömbeyaz Dünyada ve ülkemizde gün geçtikçe artan kadına yönelik şiddet, modern toplumları olumsuz yönde etkileyen hem bireysel hem de sosyal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadına yönelik şiddetin sebepleri arasında psikolojik, sosyal, biyolojik ve ekonomik nedenlerin yanında dinî ve ahlaki etkenler de sayılmaktadır. Kadına yönelik bu kabul edilemez durumun meşrulaştırılma araçları arasında dinin de sayılması, temel kaynakların doğru şekilde anlatılıp aktarılmasını ve anlaşılmasını zorunlu kılmıştır. Çünkü İslam dininde genel olarak şiddetin, hususi olarak kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında pek çok norm ve değerler belirlenmiştir. İslam, şiddet eylemlerinin engellenmesi ve gerçekleşmemesi için hem hukuki hem de ahlaki önlemler almıştır. İslam literatüründe kadınla ilgili çalışmalar ve değerlendirmelerde, İslamın genel prensiplerine aykırı, yerleşik kültür ve anlayışların etkisinde kadın aleyhtarlığına dönüştürülebilecek yorumlar bulunabilmektedir. Çünkü İslam literatüründe kadına dair yapılan yorumların büyük bir kısmı, nasların açık delaletine dayanmaktan çok sosyokültürel şartlar çerçevesinde ortaya çıkan toplumsal kabulleri yansıtmaktadır. Bu bağlamda kadına yönelik şiddetin önlenmesinde, hurafe ve batıl inançlardan arınmış gerçek din bilgisine ihtiyaç vardır. Bunun sağlanabilmesi ve bireylerde sahih dinî bilincin gelişimi için örgün ve yaygın din eğitimi kurumlarına önemli görevler düşmektedir. Bu açıdan çalışmada, dinlerde kadının yeri, İslamda kadının yeri, kültürümüzde kadının yeri konularına değinilerek tarihî süreçte kadının maruz kaldığı şiddet türleri ve nedenleri, İslamın kadına yönelik şiddete bakış açısı ve din ve değerler eğitiminin şiddetin önlenmesindeki rolü üzerinde durulmuştur.
Mustafa Tatar Erkeklerin oluşturduğu hâkim kültürün kadına bakış açısı oldukça problemlidir. Bu bakış açısına göre kadın; şehvet ateşiyle yanıp tutuşan, bu ateşi söndürmek için hiçbir ahlaki ölçütü dikkate almayan ve erkekleri baştan çıkarabilmek için sürekli kuyruk sallayan bir varlıktır. İpi gevşek bırakıldığında sapması kesin olan bu varlık, âdeta şeytanın yeryüzündeki temsilcisi hatta ta kendisidir. Zihni sadece fitne fücur işlere çalışan, neredeyse tüm kötülüklerin kaynağı olan kadının, yalnız bırakıldığında kendisine ve çevresine zarar verme ihtimali yüksek olan bir çocuk misali, bir an bile yalnız bırakılmaması, sürekli gözetim ve denetim altında tutulması ve en ufak bir hatasında gözünün yaşına bakılmadan her türlü şiddetin uygulanması gerekmektedir. Sırtından sopanın karnından sıpanın eksik edilmemesi gereken kadını yola getirmenin ve itaat ettirmenin biricik yolunun dayaktan geçtiğine inanan erkek aklı, gerçeklikle bağını kopardığından ve empati becerisini kaybettiğinden kadının da bir onurunun olduğunu, üstelik bu onurun en az kendisininki kadar değerli olduğunu, dayağın ise son derece aşağılayıcı ve onur kırıcı bir şey olduğunu düşünememektedir. Bu düşüncesizliğin birbirleriyle hiçbir coğrafi ve kültürel bağı olmayan pek çok toplumun atasözlerine yansıması, kadına dayak konusunda erkeklerin bakış açısının dünya genelinde hemen hemen aynı olduğunu göstermektedir. Kadının akıl fukarası olarak tanımlandığı bu atasözlerinde kadına dayak atılması yemek yemek, su içmek, uyumak gibi günlük yaşamın sıradan bir rutini olarak gösterilmekte, daha da ötesi, kadının kocasına derinden bağlanabilmesi için gerekli bir uygulama olarak savunulmakta hatta teşvik edilmektedir.
Kadına Yönelik Şiddetin Kültürel Temelleri isimli bu kitapta kültürün davranışlarımız üzerinde ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğu vurgulandıktan sonra dünyanın değişik kültürlerinden toplanan atasözlerinden, fıkralardan ve mitlerden hareketle kültürün kadına yönelik şiddeti nasıl beslediği ve meşrulaştırdığı gösterilmeye çalışılmaktadır.
Özlem Güllü Burası Hollanda’daki bir kadın hapishanesi.
Küçücük hücrelerine büyük bir yaşam sığdıran kadınlar…
Yaklaşık beş senedir burada mahkûm olarak yaşamını sürdüren hapishanenin belki de en yaşlı teyzesinin tanımladığı gibi:
“ Burası bir üniversite, burada her gün yeni bir şey öğreniyorum...”
Feride 39 yaşında, dört çocuklu bir kadın. 12 yıl ceza aldığı günkü dirayeti unutulacak gibi değil. “Çok zor tabii ama hak ettim”, derken aslında kendine karşı ne kadar dürüst olduğunu dile getiriyor...
Mina’nın derdi ise çok büyüktü. Ne protez koluydu ona ızdırap veren ne de hapishanede olmasıydı...
Gizem’in şu sözleri ise ibret verici: “İyi ki gelmişim buraya.”
Gaye, İstanbul’da yaşayan, bir seyahat sırasında Hollanda’da tutuklanan genç bir mahkûm. Türkiye’de manken ve dizi oyuncusu olduğunu söylüyor ve yine birçok kişi gibi suçsuz olduğunu, haksız yere burada olduğunu vurguluyor.
Bu kitapta, mahkûmların gerçek yaşam hikâyelerini “hayat dersleri” tadında okuyacaksınız.
Ahmed Refîk Kafkas Yollarında
AHMET REFİK
Erzurum kadınları, hattâ mini mini kızlar, tesettüre son derece ri’âyet ediyorlar. Ekseriyâ caddelerde, mahalle aralarında, kırmızı çizgili, ba’zan ipekli, ince hilâlî çarşaflar içinde alaca esvablar, yeşil ve kırmızı gül(l)ü şalvarlar giymiş hanımların misafirliğe gitdikleri görülüyor. Erzurum ahâlîsi gayet zekî ve mültefit. Sözleri düzgün. Esnafı bile ‘irfan sahibi. Onların, size iltifat içün bir: -Beğim, gözün üstüne gele, deyişleri var ki, bu basit cümlelerdeki teslîmiyetkârâne ve samîmâne edâlarına karşı Anadolu’nun bu serhad halkına kalben bir hürmet beslememek gayr-i kabil. Rus istîlâsı altında silâhsız yaşayan, Ermeni mezalimine çocuklarını, erlerini, hattâ kadınlarını kurban veren, işte bu halk...
Oğuz Karakaş

Köklerimizin kalbi, günümüzün nabzı Ebabil’de atmaya devam ediyor. Şiir ve eleştiri konusundaki yayınlarını Karagöz dergisiyle bütünleyen Ebabil Yayınları, günümüz edebiyatının genç ve dinamik aktörlerini peş peşe yayımlamaya devam ediyor. Yazdığı şiirle şiirimizin önemli şairlerinden birisi olmaya aday olduğunu gösteren Oğuz Karakaş’ın ilk kitabı Kahraman Üzerine Dersler, Ebabil Yayınları’ndan çıktı.
Teknik itibariyle Oğuz Karakaş, üslûbunu ses üzerinden elde etme tavrı içinde. Şiir yapısında mısraya önemli bir yer açan Karakaş, mısrayı birbirini takip eden sesler üzerinden kurmaya özen gösteriyor. Mısrayı başlatan seslerin izini mısra sonuna kadar sürüyor. Bu teknik şiiri bir ses oyununa indirgeyebilecek tehlikelerle dolu bir tekniktir. Fakat Karakaş bizatihi bu teknikle şiirde tesadüfe direniyor. Hem sese, hem anlama aynı anda önem vererek sesin kuru oyunlarından kurtulduğu gibi, gür bir şiirin imkânlarına kapı açıyor.
En güçlü yanlarından birisi üstün işçiliği olan Karakaş, düşmanın adını kulağımıza fısıldayacak son bir kahramandan, hür bir ülke özleminden, paranın satın alamayacağı hususlara varıncaya kadar dinamizm dolu bir konuşmaya sahip. Ebabil Oğuz Karakaş’la bahtiyardır.


“Biz mor denizlerde kulaç atmayacağız
Bizi anlamayacak şairler”

Hakan Şarkdemir

Epik şiirin tarihi içinde zamanla topluluk ruhunun belirleyiciliğini yitirdiğini, lirik ben ile epik kahraman arasındaki mesafenin kaybolmaya başladığını, türe ait farklılıkların bulanıklaştığını görürüz. Dante ile birlikte epik kahraman şairin kişisel tarihi içinde yeniden yorumlanır. İlahi Komedya'daki şiirsel evrenin kurgusunun merkezine lirik beni oturtan bu kişisel tarih anlayışı, modern şaire yeni bir imkan sağlamıştır. Kabaca söylemek gerekirse, bu imkan, Lirik benin, epik kahramanın iktidarını sona erdirmesinden başkaca bir anlam taşımaz.


Birliktelik teminin (epik kahraman ile topluluk ruhunun ortak bir ülküyü temsil edişinin )kırılgan kabuğu çatlamış ve lirik ben, kendi mücerretliğinden sıyrılarak merkezi figür olmuştur, Ama bunun, lirik benin doğasıyla bütünüyle çelişen bir eylem olduğunu söyleyemeyiz. Zira o, kendi hareketinin kestirilemezliği içinde kendine bir yer açmaya, kendini açmaya, açıklamaya ya da kendi varoluşuna sahici bir anlam kazandırmaya büyük bir açlık hisseder. Lirik ben, Dante'nin epik dünyasının genişliği içinde çokluğun alegorisinden başka ir şey gibi görünmez gözümüze.O da topluluk içinde konuşur ama epik kahraman gibi topluluk adına değil daha çok kendi adına konuşur. Ama şair, kendi konuşmasına estetik bir derinlik kazandırmanın ötesinde, bir işlerlik, bir haklılık sağlamak uğruna çokluğu lirik benin etrafında konuşkan bir dünya olarak kurgular. Çokluğu şiirde kendi (lirik ben) lehine konuşturan temel etken, yalnızca bir benlik ya da kendilik bilinci değil, aynı zamanda şairin şiire taşıdığı kişisel tarih yorumudur. bu kişisel tarih yorumu, topluluğun egemen söylemine rağmen gelişmiştir. Ki, bu şiirin konvansiyonel bir dille (Latince değil de halkın konuştuğu dille yazılmış olmsı (italyanca) da bunun bir göstergesi olarak anlaşılabilir. Böylece lirik ben, tekliğin çokluk içindeki temsili olarak, şiirsel ethosun anlamını topluluk ruhundan "etkinlik halindeki" karaktere doğru çeker.

Hayrettin Orhanoğlu Hayrettin Orhanoğlu, Kalbi Teyelleyen Şair'de 1990'lı yıllar şiirini inceledi. Şiirleriyle olduğu kadar eleştiri ve teoriye ilgileriyle de öne çıkan bu kuşağı, 1990'lı yıllarda şiir yazan, ilk kitaplarını çıkaran şairleri bir arada görebileceğiniz bu çalışmada dönemin dikkat çeken poetik tavırları da gündeme getirilmekte. Orhanoğlu incelediği her şairin temel imge evrenini, şiire bakışını, üslubunu ortaya koyan yazılarıyla dönemin ruhunu yakalamaya çalıştı.
Kalbi Teyelleyen Şair'de Mehmet Can Doğan, Şeref Bilsel, İbrahim Tenekeci, Ahmet Murat, Hüseyin Akın, Birhan Keskin, Ali Emre, Mehmet Aycı, Suavi Kemal Yazgıç, Orhan Tepebaş, Didem Madak, Bülent Ata, Süleyman Çobanoğlu, Bejan Matur, Cevdet Karal, A. Ali Ural, Ali Ayçil, Ömer Erdem, Mustafa Atiker, Fatma Şengil Süzer, Mehmet Akıncı, Baki Ayhan T., Hakan Arslanbenzer, Hakan Şarkdemir, Hayriye Ünal, Celal Fedai, Mustafa Muharrem, Osman Özbahçe, Ali K. Metin, Murat Üstübal'ın şiirleri incelendi.
Gamze Öksüz Kökleri Çarlık Rusyası'na dayanan bir ceza sistemi olsa da zamanla Sovyet Ceza Hukuku'nun ayrılmaz bir parçası hâline gelen, aynı zamanda Stalin'in sanayileşme politikalarına bedava iş gücü sağlayan ve o dönemde Gulag adını alan zorunlu çalışma kampları, sıra dışı hayatların yaşandığı yerlerdir. Ağır fiziksel çalışma şartlarının yanı sıra yetersiz beslenme, Sibirya soğuğuna dayanıksız iş kıyafetleri, dayak, aşağılanma, fiziksel ve psikolojik şiddet, sonu gelmez hastalıklar ve kurşuna dizilme tehditlerinin arasından sağ ve hâlâ “insan” olarak kurtulmayı başaran sanatçıların anı, deneyim ve görgü tanıklıklarından oluşan kamp edebiyatının en büyük temsilcilerinden biri de Şalamov'dur. Yazar, Kolıma Öyküleri'nde insanlık dışı kamp yaşamının gerçeklerini gereksiz detaylara girmeden, psikolojik çözümlemeler yapmadan, tıpkı kamp yaşamının kendisi gibi acımasız ve ölümcül darbelerle anlatır okuyucuya. Öykülerden birinde de ifade ettiği gibi;
“Kamp, duygusallıktan hoşlanmaz, uzun ve gereksiz ön söz ve açıklamalardan hoşlanmaz, hiçbir yaklaşımdan hoşlanmaz”.
Müzeyyen ÇELİK Müzeyyen Çelik'in hikâyelerini okuduğumuzda huzuru özlediğimizi fark ediyoruz. Sokağımızdaki insanları özlediğimizi. Modern hayatın içinde dolaşan yabancılar hissi yakamızı bırakmıyor. Çelik, çoğu kimsenin dikkat bile etmediği insanları öylesine güçlü bir anlatımla somutlaştırıyor ki hepsini gerçek zannediyoruz. Bu etkiyi uyandırmak işin başındaki bir hikâyeci için büyük başarı. Üstelik Türkçesi mükemmel. Kamu Baş Rüyacısı, Müzeyyen Çelik'in ilk kitabı.
Abdullah Aydın, Ali Somel, Alican Kaptı, Aslı Yönten, Ayça Çekiç Akyol, Aziz Belli, Begüm İsbir, Belma Tokuroğlu, Bülent Akbaba, Cenk Temel, D. Alper Çamlıbel, Ecehan Somuncuoğlu, Elif Emmioğlu, Emine Erden Kaya, Ender Akyol, Eylem Şentürk Kara, F. Burak Yerlikaya, F. Zeynep Özkurt, Fahri Bakırcı, Fatih Demir , Fatih Sanoğlu, Fatih Tombul, Fatma Gül Gedikkaya, Gülçin Eroksal Ülger, H. Hüseyin Çevik, Hakan Olgun, Hamza Bahadır Eser, Hatice Altunok, Hikmet Kavruk, Hülya Ağcasulu, İlhan Aksoy, İrfan Neziroğlu, Jülide Gül Erdem, Kutay Karaca, Mehmet Barış Yılmaz, Mehmet Güneş, Merve Suna Özel, Muhammed T. Gedikkaya, Murat Duran, Mustafa Altunok, Mustafa Lamba, Nazlı Nalcı Arıbaş, Ömer Güler, Ömer Özkaya, Rahime Süleymanoğlu Kürüm, Sebahattin Gültekin, Sedat Karakaya, Selma Karatepe, Selman Kesgin, Sevcan Güleç Solak, Sezai Öztop, Süleyman Çelik, Süleyman Sıdal, Süleyman Tülüceoğlu, Şenol Durgun, Tuncay Durna, Turgut Göksu, Uysal Kerman, Veysel Eren, Yakup Altun, Yakup Bulut Kamu Politikaları Ansiklopedisi, kamusal meselelerin süreçler, aktörler ve siyasal sistem etkileşimi içeresinde ele alınmasında yardımcı bir kaynak niteliğini taşımaktadır. Ansiklopedinin kapsamında; kamu politikasına ilişkin temel kavramlar, çeşitli politika alan örnekleri, modeller ve teorisyenlerin alana katkıları incelenmiştir. Kamu politikası sürecine ilişkin kavramları, analiz modelleri, politika aktörleri (bürokrasi, siyasi partiler, yasama, yürütme, yargı..), politika oluşum süreçlerine etki eden düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu-özel ortaklıkları, lobicilik faaliyetleri, medya bu bağlamda incelenmiştir. Siyaset bilimi, yönetim bilimi, hukuk, yerel yönetimler, kentleşme, maliye, spor, sosyal politika, iletişim, sosyoloji gibi farklı boyutlara yer verilerek kamu politikasının interdisipliner özelliği yansıtılmıştır. Eserde bulunan politika alanlarını; afet yönetim politikası, bölgesel kalkınma politikası, çevre politikası, dış politika, eğitim politikası, enerji politikası, göç politikası, güvenlik politikası, ilaç politikası, istihdam politikası, kentleşme politikası, konut politikası, koruyucu ve temel sağlık hizmetleri politikası, kriz yönetim politikası, kültür politikası, maliye politikası, orman politikası, personel politikası, sağlık politikası, sanayi politikası, savunma politikası, sosyal güvenlik politikası, spor politikası, su politikası, toplumsal cinsiyet politikası, vergi politikası ve yerel politika oluşturmaktadır.
Elvettin Akman Başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinde yakın zamanda hızla gelişerek büyük önem kazanan Kamu Politikası, ismini taşıyan fakülte ve bölümler ortaya çıkararak ayrı bir disiplin hâline gelmiştir.
Kamu Politikası, Türkiye’de de yakın zamanda önem kazanmaya başlamıştır. Farklı disiplinlerde bulunan akademisyenler bu alana ilgi duymaya başlamış ve zamanla başta kamu yönetimi programları olmak üzere çeşitli programlar bünyesinde dersler açılmaya başlanmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’de birkaç üniversitede Kamu Yönetimi bölümlerinin altında kamu politikası ana bilim dalı açılmış ve açılma girişimleri de devam etmektedir. Farklı üniversitelerde tezli ve tezsiz yüksek lisans programları da faaliyete girmiştir.
Bu kitap, Türkiye’de kısa zaman zarfında oldukça fazla mesafe kat eden kamu politikasına olan ilgiyi arttırmayı amaçlamaktadır. Kitapta; kamu politikasına ilişkin kavramsal çerçeve, kamu politikasının önemi, doğuşu ve gelişimi, nitelikleri, kamu politikasında rol oynayan aktörler, kamu politikası oluşturma süreci ve kamu politikası uygulama modelleri ele alınmıştır.
Kitabın; kamu politikasına ilgi duyan öğrencilere, akademisyenlere ve araştırmacılara faydalı olması umulmaktadır.