Sosyal Bilimler \ 18-41
Nurullah Çetin İkinci Abdülhamit Dönemi’nde başlıca 3 farklı edebiyat anlayışı vardır: 1. Servet-i Fünun akımı, 2. Mutavassitîn (Ilımlılar), 3. Divan edebiyatı anlayışını sürdürenler. Bunların içinde en önemli ve en kuvvetli olan edebiyat damarı Servet-i Fünun akımıdır. Bu eserde İkinci Abdülhamit Dönemi’nde ortaya konan Türk edebiyatı faaliyetleri bir bütünlük içinde tanıtıldı.
Mesut Hakkı Caşın Hiçbir savaş; kendisini hazırlayan tarihsel, siyasal, etnik, dinsel, ekonomik, kültürel ve ticari çıkarların oluşturduğu çok katmanlı birikimden bağımsız anlaşılamaz.
Bu bağlamda İkinci Dünya Savaşı isimli bu eser; İkinci Dünya Savaşı'nın görünür olanın ötesinde yer alan iç içe geçmiş karmaşık nedenlerini gün ışığına çıkarmanın peşine düşerken ekonomik ve siyasal krizlerin totaliter rejimlerin güçlenmesine etkisinin arka planını da girift nedenleriyle birlikte mercek altına almaktadır.
Ayrıca yirminci yüzyılın en kanlı çarpışması olarak İkinci Dünya Savaşı'nın sebep ve sonuçlarını seksen yıl sonra yeniden gözden geçirirken aynı zamanda seksen yıl sonraki sorunlarla karmaşık bağına da ışık tutarak günümüz dünyasındaki güç ilişkilerinin sıcak ve soğuk savaş potansiyelini anlamamızı sağlamaktadır.
Kitapta yer verilen belge niteliğindeki binlerce fotoğraf ise hem savaşa dair araç ve mühimmatı hem de savaşın dehşetini ve yıkıcılığını bir belgesel film niteliğiyle hafızalara kazıyacaktır.
Mesut Hakkı Caşın Hiçbir savaş; kendisini hazırlayan tarihsel, siyasal, etnik, dinsel, ekonomik, kültürel ve ticari çıkarların oluşturduğu çok katmanlı birikimden bağımsız anlaşılamaz.
Bu bağlamda İkinci Dünya Savaşı isimli bu eser; İkinci Dünya Savaşı'nın görünür olanın ötesinde yer alan iç içe geçmiş karmaşık nedenlerini gün ışığına çıkarmanın peşine düşerken ekonomik ve siyasal krizlerin totaliter rejimlerin güçlenmesine etkisinin arka planını da girift nedenleriyle birlikte mercek altına almaktadır.
Ayrıca yirminci yüzyılın en kanlı çarpışması olarak İkinci Dünya Savaşı'nın sebep ve sonuçlarını seksen yıl sonra yeniden gözden geçirirken aynı zamanda seksen yıl sonraki sorunlarla karmaşık bağına da ışık tutarak günümüz dünyasındaki güç ilişkilerinin sıcak ve soğuk savaş potansiyelini anlamamızı sağlamaktadır.
Kitapta yer verilen belge niteliğindeki binlerce fotoğraf ise hem savaşa dair araç ve mühimmatı hem de savaşın dehşetini ve yıkıcılığını bir belgesel film niteliğiyle hafızalara kazıyacaktır.
Reyhan Çelik Savaş olgusunun insanlık üzerindeki maddi ve manevi etkisi tartışılmazdır. Her savaş; ölümleri, kayıpları, sakatlıkları, esareti beraberinde getirir. Yirminci yüzyılın en büyük yıkımlarından biri olan İkinci Dünya Savaşı da farklı açılardan da olsa tüm dünyayı etkileyen bir savaştır. Bu savaşın Asya ayağını oluşturan unsurlardan biri olan Almanya-Sovyet Rusya savaşı da savaşın en kanlı sürecidir. Ekonomik ve ideolojik temellere dayanan bu savaşta, yalnızca Sovyetler Birliği'nden yaklaşık 25-27 milyon insanın çeşitli nedenlerle yaşamını yitirdiği bilinir. Bunca kayba neden olan savaş sırasında edebiyat ve sanatın farklı alanları da bir miğfer görevi üstlenmiştir. Savaşın ilk günlerinden itibaren edebiyatçılar ve sanatçılar düşmana karşı topyekün bir seferberlik hâline girerler. Bunun doğal sonucu olarak da Sovyet dönemi Rus edebiyatında “savaş edebiyatı” kavramı ortaya çıkar.
Bu kitabın birinci bölümünde, savaş kavramının tarih sayfalarındaki değişim ve gelişim sürecinin yanında İkinci Dünya Savaşı'nın gelişim evreleri ve sanatın her alanında (marşlar, filmler, afişler, besteler, makaleler, deneme yazıları, romanlar, öyküler, şiirler vb.) yapılan faaliyetler anlatılmaktadır. İkinci bölümünde ise savaş yıllarının önde gelen yazar ve şairlerinin yaşamları ve savaş sırasında ve sonrasında savaşla ilgili kaleme aldıkları eserlerden bahsedilmektedir.
Kitap, tarihi bir yaklaşım gözeterek İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Sovyet edebiyatını ele almaktadır. Dolayısıyla insanlık tarihinin temel gerçeklerinden biri olan savaşın tarihi süreçteki önemini, gelişimini ve İkinci Dünya Savaşı'nın Sovyet dönemi Rus edebiyatı üzerindeki etkisini öğrenmek isteyen herkese hitap edebilir. Bu bağlamda, hem tarih ve edebiyata ilgi duyan genel bir okuyucu kitlesine hem de Rus Dili ve Edebiyatı alanında eğitim alan her seviyedeki öğrenciye katkı sağlayacaktır.
Yakup Altıyaprak İkinci Yeniyi tanımlama çabası aynı zamanda modern hayatın içindeki insanı tanımlama çabasıdır. İkinci Yeni, klâsik şiir anlayışlarının dışında, Türk şiirinin kaçınılamaz uğraklarından biri olmasının ötesinde, bir yanıyla modern hayatın içinde olsa da diğer yanıyla ona karşı bir duruş geliştirme çabasındaki insanın şiiridir. İkinci Yeni ve Türk Şiirinde Modernizm, İkinci Yeni bağlamında teknik bir çalışmadan ziyade, akımı ortaya çıkaran hayat tarzı üzerinde yoğunlaşıyor. İkinci Yeniyi belirli bir hayat tarzının sonucu olarak gören Yakup Altıyaprak, modernizmden postmodernizme, ilk Osmanlı yenileşme hareketlerinden Martin Heidegger'e uzanan bir dizi düşünce serüvenini okuyucuya sunarak İkinci Yeni üzerinden bir modernlik çözümlemesi yapıyor. Hayat tarzları ve dünya görüşleri birbirinden farklı şairlerimizin aynı dünyayı değişik açılardan ele almaları çerçevesinde gelişen serüvenleri, aynı zamanda aydınlarımızın geçirdiği zihinsel sürecin bir fotoğrafını da ortaya koymaktadır. Bugünden geriye baktığımızda aradan geçen onca zamana rağmen İkinci Yeninin oluşturduğu şiirin aşılıp aşılamadığı meselesi hâlâ bir tartışma konusudur. Türk şiirinin en köklü atılımlarından biri olan İkinci Yeniyi anlama çabalarına köklü bir katkı sağlayacak bu eser İkinci Yeni kitaplığınızda yerini alması gereken bir kitap.
Osman Özbahçe İkinci Yeni, Türk şiirinin en anlamlı bölgelerinden biridir. Modern şiirimizin kültürü, şiir bilgisidir. Türk şiiri İkinci Yeniyle yeni bir alfabeye geçmiştir. Şiire yeni bir mantık, yeni bir kavrayış ve ifade biçimi gelmiştir. Garip'ten söz edildiğinde akımın şairleri bellidir. Fakat İkinci Yeniden söz edildiğinde akımın şairleri belirsizleşmektedir. İkinci Yeni değerlendirmelerinde her yazara göre değişen bir liste ortaya çıkmaktadır. İkinci Yeniyi oluşturan öncü ve kurucu şairler Sezai Karakoç, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever, Ece Ayhan'dır. Bu şairlerin her biri güçlü bir akım kadar kıymetlidir. Şiirimize bugüne değin böylesine yetenekli ikinci bir kuşak gelmemiştir. İkinci Yeninin Doğuşu, akımın doğuş yıllarını aydınlatmayı amaçlamaktadır. “İkinci Yeninin Doğuşu” başlıklı yazıda süreç ve akım İkinci Yeni şairlerinin bakış açılarıyla ele alınmıştır. İkinci Yeniden gerçekte kimin sorumlu olduğunu, doğuş yılları itibariyle akıma saldıranları ve akımı savunanları ortaya çıkarmayı amaçlayan “İkinci Yeniden Sorumlu” başlıklı yazı iki bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde İkinci Yeniye ilişkin kitap ve dosyalar değerlendirilmiş, ikinci bölümde 1950'li yıllarda gerçekleşen büyük bir tartışma, akımın gerçek sorumlularını göstermek amacıyla okuyucunun dikkatine sunulmuştur. Şiir tarihi genellikle akımlar üzerinden yazılır. İkinci Yeni şiir tarihimizin en etkin akımıdır. Bu akım, aynı zamanda akım olgusunu yıkan bir akımdır. Bugün İkinci Yeninin gücü, öncü ve kurucu şairlerinin büyük şairliğinde yatmaktadır. Daha yaşarken modern şiirimizin klâsiklerine dönüşen bu şairler, kurdukları şiirle de / akımla da, büyük yapılar şeklinde inşa ettikleri şiirleriyle de edebiyatımızın en seçkin ustaları arasındadır.
Berfin Kart Tepe, Betül Çotuksöken, Ceyhun Akın Cengiz, Emine Cengiz, Fatih Bilal Gökpınar, Eyüp Ali Kılıçaslan, Güncel Önkal, Harun Tepe, Matheus de Vilhena Moraes, Mete Han Arıtürk, Mustafa Günay, Nurten Gökalp, Özgür Uçar, Thomas Pogge Gezegenimiz üzerinde yaratmış olduğumuz etki, çağımızın Antroposen Çağı olarak tanımlanmasına yol açmaktadır. İnsanlar faaliyetleriyle dünyanın sınırlarını zorlamakta, hatta aşmaktadır. İklim değişikliği, bu durumun ciddi bir göstergesidir. Evet, iklim değişikliği bir çevresel meseledir fakat sadece o kadar değildir. Ekonomik, sosyal, etik ve siyasi bir temeli olduğu gibi bu tür alanlarda da ciddi sonuçlar üreten bir sorundur. Dolayısıyla iklim değişikliği, etkilerinin ortadan kaldırılması, mücadele edilmesi ve geleceğin tasarımı için sayılan bu alanlarla bağlantısıyla birlikte kritik edilmelidir. Bu çalışma da "Söylemler, güce sahiptir." deyişinin bir sonucudur. Çünkü iklim değişikliği bir tavır ve davranış değişikliğinin gerekliliğini insanlığın yüzüne vurmaktadır. Bu dönüşümün yaşanması, düşüncenin ve onun ifadesini sağlayan dilin kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Acil bir eylemliliği gerektiren bu süreç; insanın kendisini, dünyayı ve onu paylaştığı insan olmayan canlıları, geçmiş-şimdi-gelecek zincirini düşünmemizi, nereden gelip nereye gittiğimize şöyle karşıdan durup bakmamızı gerektirmektedir. Alanda uzmanlaşmış değerli yazarların katkılarıyla hazırlanan kitabımızın ihtiyaç duyan okuyucunun sorgulama serüvenine rehberlik edeceğini düşünüyoruz.
Zeynep Arkan 2004 yılında Dergâh’ta peş peşe yayımlanan şiirleriyle dikkatleri üzerine çeken Zeynep Arkan’ın ilk kitabı İkrar, Ebabil Yayınları şiir dizisinden çıktı. Konuşma dilini kendine özgü bir romantizmle işleten Arkan hareketli ve rahat bir dile sahip.Şiirinin kalitesiyle genç kuşak şairler içinde öne çıkmayı başaran Arkan’ın hayattan beslenen, rol yapmaya tenezzül etmeyen şiiri, sahiciliğini sürekli ve dikkatli bir şekilde koruyor. Dil oyunları diyebileceğimiz yetenek gösterisinde de, ironi yoluyla zekâsını konuştururken de şiirini zaafa uğratacak yapaylıklardan uzak durmayı başarıyor. Zeynep Arkan’ın şiir potansiyelinin belgesi niteliğindeki İkrar, günümüz şiiri adına bir kazanç olarak öne çıkıyor.
Kader Akdağ Sarı İmparatorluklara yüzyıllarca başkentlik eden İstanbul, önce saltanatın kaldırılması, ardından cumhuriyetin ilanı ve son olarak halifeliğin kaldırılmasıyla idari vasfını tümüyle kaybetti. Türkiye Cumhuriyeti'nin Ankara'yı başkentlikle "onurlandırması" ise stratejik kaygılardan öte tümüyle genç devletin hedeflediği modern ulus devlet amacıyla ilişkiliydi. Oysa İstanbul'un temsil ettiği değerler, sahip olduğu tarihî geçmiş ve barındırdığı unsurlar, iktidar açısından ulaşılmak istenen modernleşme hedeflerine birer engeldi.
Yeni iktidara göre fazlasıyla "İslâmî" ve "kozmopolit" bulunan, aynı zamanda kontrol edilmesi güç unsurlarıyla güven telkin etmeyen İstanbul, yoksul kalmış Anadolu'nun müsebbibiydi. Kalkınma hamlelerinde Anadolu'nun önceliğine önem verilirken "çürümüş geçmiş" olarak tanımlanan
Osmanlı'yla hesaplaşılması yeni ideoloji açısından tutarlı bir girişimdi. Bu idealler çevresinde Cumhuriyetin ilk yıllarıyla birlikte alman siyasi ve iktisadi kararlar; nüfusu gerilemiş, idari fonksiyonlarını yitirmiş, bir zamanların ticaret merkezi olan İstanbul'u, ihmallerin ve kayıtsızlığın hüküm sürdüğü bir evreye sürükledi. İmkânsızlıklarla mücadelenin simgesi durumundaki örnek ve fedakâr kent Ankara'nın modernleşme sürecindeki gelişimi, yeni Türkiye'nin vitrini olurken İstanbul, ötekileştirilip edilgen hâle getirildi. Ulusal kalkınma hedeflerinde birikiminden yararlanılmayan İstanbul, başta ticari olmak üzere birçok alanda ekonomik üstünlüğünü kaybetti. Elinizdeki kitap, bahsi geçen iddiaları iki bölümde toplamaktadır. İlk bölüm, modern ulus devlet bağlamında Ankara'nın önemine dikkat çekerken ikinci bölüm, başkentlik sonrası İstanbul'un hükümet politikaları karşısındaki durağanlaşma ve gerilemesine yoğunlaşmıştır.
Akın Karaca, Bahattin Uzunlar, Banu Alan Sümer, Emine Canlı, Erdem Baykal, Eylem Yolsal-Murteza, Ezgi Demir Oralgül, Fatma Betül Tatlı, Ferda Yıldırım, Fikriye Gözde Mocan, Kurtul Gülenç, Melike Durmaz, Murat Satıcı, Öner Güler, Özgür Emrah Gürel, Utku Özmakas Michael Hardt, Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Giorgio Agamben, Axel Honneth, Walter Benjamin, Jacques Derrida, Jürgen Habermas, Hannah Arendt, Seyla Benhabib, Michel Foucault, Gilles Deleuze, Jean-Luc Nancy, Antonio Negri, Antonio Gramsci, Judith Butler
Felsefenin konuları arasında, etkilemek-belirlemek bakımından yaşamımızla en çok iç içe olanı -etik tarafından kapsandığı ve etiği de içerdiği göz önüne alınırsa- siyasettir. Bu alanda çağdaş dönemin güncel ve verimli tartışmalarının “iktidar” ve “demokrasi” kavramlarının etrafında döndüğü söylenebilir. Öyle ki siyaset felsefesinin merkezî kavramlarından biri olan iktidar, politikayı konu eden diğer disiplinlerde de sorunsalların ve tartışmaların düğüm noktası olagelmiştir. Türlü varyantlarıyla övülen ya da yergilere hedef olan demokrasiye ilişkin açmazların merkezinde ise ekseriyetle farklı iktidar kavramsallaştırmaları bulunur. İktidar ve demokrasiye ilişkin sorunların anlaşılmasına, bu sorunların nasıl aşılabileceği konusunda farklı bakış açıları kazanılmasına katkı sağlayacağı umut edilen bu eser, Cumhuriyetimizin 100. yılına armağan olsun.
M. Umer Chapra İktisadın Geleceği: İslamî Bir Bakış hem iktisadi hem de ahlâki açıdan ana akım iktisadın bilimsel ve samimi bir eleştirisidir. Chapra, yararının olduğu kadar Batı merkezli kapitalist iktisadın limitlerinin de farkındadır. İktisadi analizin gerçek değerinin ve dünyadaki insanlığın daha iyiye gitmesine katkı yapabileceğinin bilincinde olarak, zayıf taraflarının bu disiplinin gerçek rolünü oynamasına gölge düşürdüğünü belirtmektedir. Nelerin yanlış olduğunu belirterek aynı zamanda doğrusu için çözüm önerileri de sunmaktadır. Çalışma ayrıca iktisadın etkinliğini göz ardı etmeyecek şekilde eşitlik ve adalet meselesine odaklanılmasını sağlayan sistematik bir çaba sarf etmektedir. Eğer iktisat, insanın refahına yönelik bir bilim ise ve sadece "zenginliğin kasvetli bir bilimi" değilse denge ve etkinliğin ortak hedefleri birlikte ilerlemesi gerekmektedir. Chapra, ahlâki filtrelerin kavramlarını açıklarken ve ana akım iktisadın matrisleri içerisinde adalet boyutunu yeniden oluşturmaya çalışmaktadır.
İslam iktisadını titizlikle iktisadın kendi alanına yerleştiren Chapra, İslam iktisadına ayrı bir tür olarak bakmamaktadır. İktisadi problemleri İslamî bir bakış açısı ile değerlendirmekte bu da iktisadı, İslamî bir toplumsal düzen ve tasavvurla uyumlu hâle getiren yenilikçi bir çabadır. İslam ve iktisat öyle birbirine geçmiştir ki iktisat yeni bir gidişat geliştirmekte ve katedilecek yeni bir dünya keşfetmektedir. Bütün bunlarla birlikte Chapra, iktisadın, adil düzen arayışında insanlık için gerçekten yararlı olması için islamî bir bakış açısı ile ahlâki zenginleşmeye ihtiyacı varken ümmetin de iktisadın tarihini ve kendi noksanlarını farketmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Arif Ersoy İktisadi faaliyetleri yönlendiren ve iktisadi sorunlara çözüm arayan ünlü iktisatçıların görüşleri, bu eserin sınırlı çerçevesi içinde okuyuculara aktarılmaya çalışılmaktadır. Aslında bütün insanlar, iktisatçı olmasalar bile, kendi bilgi ve çevrelerine göre iktisadi davranırlar. Bu nedenle de bugün olduğu gibi her çağda ve dönemde insanlar, iktisadi konularla ilgilenmişler ve iktisadi sorunlarına çözüm aramışlardır. İktisat bilimi, çalışma ile yaşama, üretim ile tüketim ve arz ile talep arasında denge kurallarını içeren bir sosyal bilimdir.
Eser; iktisat bilimini öğrenmek isteyen öğrencilere, iktisadi teorilerin kimler tarafından, ne zaman ve hangi ortamda geliştirildiği hakkında özet bilgi sunmaktadır. İktisadi konular hakkında araştırma yapmak isteyen ve bilgilerini artırmaya gayret edenlere de yardımcı bilgi ve yararlanılacak kaynak niteliğindedir. İktisat politikası geliştirmek ve iktisadi faaliyetlerin işleyişini tahlil etmek isteyenlere de ünlü iktisatçıların tahlil yöntemleri hakkında bilgi vermeyi hedeflemektedir. Eserde düşünürlerin önerdiği yol haritasını takip eden okuyucular, karşılaştıkları iktisadi sorunları daha iyi değerlendirebilirler; sorunlarına çözüm üretmeye çalışabilirler.
Yeni iktisat teorileri geliştirme amaç ve gayreti içinde bulunan araştırmacılar, ünlü iktisatçıların iktisadi faaliyetleri nasıl tahlil ettiklerini ve nasıl çözümler ürettiklerini göz önünde bulundurarak hedeflerine ulaşabilirler.
Mevlüt Tatlıyer İktisat bilimi, 1929 Buhranı ve akabinde Keynes'in Genel Teori'sinin yayınlanmasıyla birlikte tabiri caizse savaş alanına dönmüş ve bu süreçte makroekonomi disiplini doğmuştur. 1940'lı yıllarda ise Keynesçi iktisatçıların mihmandarlığında iktisat biliminde bir konsensüs (Neo-Klasik Sentez-NKS) ortaya çıkmıştır. Fakat NKS 1970'lerde yıkılmış ve yerini iktisatçılar arasında derin görüş ayrılıklarının yaşandığı bir iklim almıştır.
1980'li ve 1990'lı yıllarda görüş ayrılıkları önemli ölçüde ortadan kalkmış ve iktisatçılar arasında yeni bir konsensüs (Yeni Neo-Klasik Sentez-YNS) hâsıl olmuştur. Öte yandan, bu süreçte yaşanan birçok ekonomik krizin yanı sıra, dünyayı kasıp kavuran 2008 Krizi dolayısıyla YNS'nin iktisat politikası ciddi eleştirilere uğramaya başlamıştır.
YNS'nin iktisat politikası önerilerinin; bir taraftan ekonomik krizlere kapı aralaması, diğer taraftan da bu krizlerden çıkma noktasında faydasız olduğunun görülmesi YNS'nin iktisat teorisi anlayışında ve temel iktisat politikası önerilerinde önemli bir dönüşüm yaşanması gerektiğini göstermiştir.
Bu kitap yaşanan dönüşümleri ve bu dönüşümlerin para ve maliye politikasına yansımalarını tarihsel bir perspektifle ortaya koyma hedefiyle ele alınmıştır. Kitap, özellikle iktisatçılar olmak üzere tüm sosyla bilimciler ve sosyal bilimlerle ilgilenen herkese hitap etmektedir.
M. Umer Chapra İslam’ın neredeyse tüm Müslüman ülkelerde yaşamakta olduğu diriliş, İslam’ın öngördüğü türde bir refahı gerçekleştirebilmek ve insanların karşılaştığı çeşitli problemleri özellikle de iktisat alanındakileri çözebilmekiçin sunması gereken programın açık ve bütüncül bir resmine duyulan bir ihtiyaç yaratmıştır. Özellikle ilgi odağı olan nokta ise, dünya genelinde çoğu ülkenin karşı karşıya olduğu makroekonomik ve dış dengesizlikleri üstesinden gelinebilecek sınırlara çekecek aynı zamanda tam istihdamı mümkün kılacak, yoksulluğu ortadan kaldıracak, ihtiyaçları karşılayacak ve gelir ve servet eşitsizliklerini en aza indirecek bir stratejidir. Müslüman ülkeler kapitalizmin, sosyalizmin ve refah devletinin seküler dünya görüşleri çerçevesinde bu tür strateji üretebilirler mi? İslam hedeflerine ulaşmalarında onlara yardımcı olabilir mi? Eğer olabilirse, İslamî öğretiler nasıl bir politika paketi sunmaktadır? Bu kitap, bu ve diğer ilişkili sorulara cevap aramaktadır.
Kitap seküler temelli tasarımlar olan kapitalizm, sosyalizm ve refah devletine ilişkin eleştirilerine ilaveten busistemlerin başarısızlıklarına dair İslamî bir perspektif oluşturması açısından özgün bir eserdir. Kur’an’ın öğretilerini modern ekonomi ile bir araya getirerek İslam iktisadının İslam’ın öngördüğü iyilik halini gerçekleştirmek için ne sunması gerektiğine dair net ve entegre bir çerçeve sunmaktadır.
Arif ERSOY Tarih, toplumların ortak hafızasıdır. Nasıl ki hafızasını kaybeden insan karar vermede ve geleceğini planlamada güçlüklerle karşılaşırsa, tarihe önem vermeyen ve tarihten gerekli şekilde yararlanmayan toplumda bugün için sağlıklı karar verme ve kendini geleceğe hazırlama konularından mahrum kalır.
İktisadi Teoriler ve Düşünceler Tarihi, günümüz İktisat Bilimini oluşturan teorileri geliştiren düşünürlerin görüşlerini okuyuculara aktarmayı amaçlamaktadır.
İktisadi Bilim, çalışma ile yaşama, üretim ile tüketim ve arz ile talep arasında denge kurallarını bize öğreten bir bilim dalı olarak tanımlanabilir. Elinizdeki bu eser, İktisat Biliminin bir bakıma gelişme tarihinin bir özetidir.
İktisadi Teoriler ve Düşünceler Tarihi, insanlar yerleşik düzene geçtikten sonra kurdukları kalıcı İlk Çağ uygarlıklarından başlayarak İktisat Biliminin gelişme tarihini özetle anlatmaktadır. Eserde İlk Çağ, Orta Çağ iktisadi düşünceleri hakkında mevcut kaynaklara dayanılarak özet bilgi verilmektedir.
Bununla beraber yayılmacı politikalar izleyen Batılı ülkelerin iç ve dış siyasetlerinde iktisat politikalarının ağırlık kazanmasıyla gündeme gelen Merkantilist Politikalar üzerinde kapsamlı bilgiler verilmektedir. İktisat Biliminin bağımsız bir bilim olarak gündeme gelmesine ortam hazırlayan Fizyokratik Düşüncenin temel ilklerinin geliştirmesine önemli katkılarda bulunan Fizyokratik Düşüncenin teorik içeriği hakkında temel kaynaklara dayanılarak özet bilgi aktarılmaktadır.
Bu çalışmada Batı'da Sanayi Devrimiyle İktisat Bilimini, Ahlâk Bilimi'nden ayrılarak bağımsız bir disiplin haline getiren Klasik İktisadi Düşünce'nin teorisyenlerini hayatı, yaşadıkları dönemin iktisadi ve siyasi özellikleri, eserleri ve İktisat Bilimine katkıları hakkında kapsamlı bilgi verilmeye çalışıldı.
Klasik İktisadi Düşünceye yönelik eleştirilere de eserde kapsamlı yer verilmeye çalışılmıştır. Klasik Düşünceye yönelik eleştirilere cevap vermeye çalışan ve yaptıkları katkılarıyla İktisat Biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunan Neo-Klasik İktisadi yaklaşımların içeriği hakkında özet bilgi sunulmaya çalışılmıştır.
Eserin 9. ve 10. bölümlerinde 20. ve 21. yüzyıllarda İktisat Bilimine yapılan katkılar hakkında özet bilgi sunulmuştur. Böylece insanlık tarihi boyunca İktisat Biliminin oluşmasına katkıda bulunan görüş ve teorilerin gelişmesi hakkında derli toplu bilgi okuyuculara arz edilmektedir.
Bu eser, yalnız iktisatçılara ve İktisat Bilimini öğrenmek isteyen öğrencilere bilgi aktarmayı amaçlamamaktadır. İktisadi konulara ilgi duyan herkesi yakından ilgilendirmektedir.
İktisadi Teoriler ve Düşünceler Tarihi, iktisatla uğraşanların daha iyi iktisatçı olmalarına, iktisatla ilgilenenlerin de bu bilim dalı hakkında daha kapsamlı bilgi sahibi olmalarına ortam hazırlar. Elinizdeki bu çalışma, iktisatçıların teori geliştirme yetenek ve mantığını geliştirir. Sorunlara çözüm üretme kapasitelerini artırır. Kısaca eski düşünceleri öğrenilmesi ve yeni düşüncelerin geliştirilmesine yardımcı olur.
Hüsniye Canbay Tatar, İsmail Kitapcı, İsmail Öz, Mevlüt Yılmaz, Musa Yavuz Alptekin, Neriman Açıkalın, Ömer Aytaç, Taner Tatar, Uğur Çağlak, Uğur Dolgun, Veysel Bozkurt, Yavuz Odabaşı, Yonca Altındal Bu kitap, iktisadi gelişmelere toplumbilimi perspektifiyle bakmak isteyen araştırmacı ve akademisyenlerin yazım faaliyetlerine destek olmak ve aynı zamanda ilgili öğrencilerin konuyu öğrenme ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanmıştır. Bu anlamda daha önceki sınırlı sayıdaki İktisat Sosyolojisi
ders kitabının kapsamına ilave olarak bu kitapta kapitalizm, girişimcilik ve
az gelişmişliğin sebepleri konusu kitabın gündemine ilave edilmiştir.
Kitabın bölüm başlıkları şöyle sıralanmıştır:
1) İKTİSAT VE TOPLUM
2) İKTİSAT SOSYOLOJİSİNİN DOĞUŞU: İLK DÜŞÜNÜRLER, TEORİSYENLER VE TEMEL KAVRAMLAR
3) KARL MARX'TA VE MARKSİZMDE İKTİSAT VE TOPLUM
4) İKTİSAT, DİN VE TOPLUM İLİŞKİSİ: MAX WEBER VE WERNER SOMBART
5) KAPİTALİZM VE TOPLUM
6) GELİŞMENİN VE AZ GELİŞMİŞLİĞİN TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL ANALİZİ
7) ÇALIŞMANIN TARİHİ, EVRİMİ VE ÇALIŞMA KÜLTÜRÜ
8) KÜLTÜR VE GİRİŞİMCİLİK
9) TÜKETİM İDEOLOJİSİ VE TÜKETİM TOPLUMU
10) MODERN TÜKETİM KÜLTÜRÜNDEN POSTMODERN TÜKETİM KÜLTÜRÜNE TÜRK TÜKETİM KÜLTÜRÜ
11) BİLGİ TOPLUMUNDA İKTİSADİ FAALİYET VE KÜLTÜR
İsmail Kitapcı İnsanı ve toplumu anlamak zor… İnsan, toplum ve iktisat arasındaki ilişkileri anlamak ise daha da zor… Çünkü…
• Bir tarafta güçlü bağlarla kurulan ilişkilerin dayanılmaz cazibesi diğer tarafta zayıf bağlarla kurulan inovasyona dayalı ilişkilerin vizyonerliği…
• Bir tarafta eskiyi hiçbir şeye değişmeyenler, 'yaratıcı yıkım'ın altında ezilenler diğer tarafta ise eskiyi yeniyle değiştirenler, teknolojiyi insandan üstün görenler, makine gibi yüreği olanlar…
• Bir tarafta kapitalizmin 'demir kafesi'ne konulmak istemeyenler diğer tarafta ise sınırsız gücün güç olduğunu sanan taşlaşmış yürekler…
• Bir tarafta 'bir lokma bir hırka' anlayışıyla hareket edenler diğer tarafta bu anlayışı bahane edip kendini çalışmaktan alıkoyan, aylaklığı bir yaşam felsefesi hâline getiren gösterişçiler…
• Bir tarafta ekmeğini taştan çıkaranlar diğer tarafta tükettikçe en sonunda kendini tüketenler, her şeyleri olduğu için hiçbir şeye sahip olamayanlar…
• Bir tarafta karşılıklı güvenden ve kültürden kendine sermaye oluşturanlar diğer tarafta malı, mülkü, parayı kendine servet edinenler…
• Bir tarafta potlaç kültürünün kaybettikçe kazananları diğer tarafta kapitalizmin kazandıkça daha çok kazanmanın yollarını arayan bencil ve çıkarcı insanları…
• Bir tarafta tefrit içinde sıkışanlar diğer tarafta ifrattan vazgeçmeyenler…
• Bir tarafta yerel kültüre duyulan özlem diğer tarafta küresele olan hayranlık…
• Bir tarafta uysallık ahlakına sahip olanlar diğer tarafta isyan ahlakından vazgeçmeyenler…
• Bir tarafta “Erdemlerimiz olmazsa toplumumuz çürür.” diyen Sokrates diğer tarafta “Erdemsizliklerimiz olmazsa toplumumuz gelişemez.” diyen Mandeville…
• Bir tarafta kültürel derinliklerde kaybolanlar diğer tarafta kültürünü medeniyete kaptıranlar…
• Bir tarafta Amerikan rüyası ile yaşayanlar diğer tarafta dünyaları kâbusa dönüşenler…
• Bir tarafta Neo-Klasik iktisadın 'çok bilen' insanı diğer tarafta bilişsel önyargılarından kurtulamayan insan…
• Bir tarafta hep aynı nakarat hep aynı şarkıyı söyleyenler diğer tarafta inovasyonun sınırlarını zorlayan girişimciler…
• Bir tarafta hiç ölmeyecekmiş gibi diğer tarafta yarın ölecekmiş gibi hareket edenler…
İktisat Sosyolojisi, ‘iktisadın içindeki hayatı’ değil ‘hayatın içindeki iktisadı’ bulma yolculuğunu amaçlıyor. Bu amaçla Adam Smith’ten Karl Marx’a, Max Weber’den Emile Durkheim’a, Werner Sombart’tan Joseph Schumpeter’e, Karl Polanyi’den Mark Granovetter ve Pierre Bourdieu’ya kadar farklı düşünürlerin görüşlerinden yararlanarak iktisatta ve toplumda kaybolan ruhu; postmodern tüketim kültürünün narsisist ve hedonist yaklaşımlarını ve küresel kapitalizmin ortaya çıkardığı sosyal ve iktisadi ilişkileri inceleyerek gerçek iktisadı bulmaya çalışıyor. Bu kitap, “Önce iktisat değil insan vardı.” mottosundan hareket ederek en ilkel çağlardan günümüze kadar gelen iktisadi süreçleri anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor. Şimdi insanı ve toplumu soyutlayan iktisadi yaklaşımları daha çok sorgulamanın tam zamanı…
İhsan Uçar, Mehmet Emin Göktepe, Merve Özmen, Özcan Taşcı
Demet Gürüz, Ayşen Temel Eğinli Anlamak için de anlatmak için de anlaşmak için de vazgeçemediğimiz bir şey iletişim… Anladıklarımızı, anlattıklarımızı, anlaşmalarımızı sürdüren ve yanıtlayan kaçamadığımız bir döngü… Bizden bize, bizden size, sizden bize, kısaca insandan insana sürekli giden ve gelen bir yürüyen merdiven… Yaşamın temel bir taşı iletişim…
İletişimsizlikten yakındığımız, iletişimin önemli olduğunu fark ettiğimiz bugünlerde toplumdaki tüm bireylere yol gösteren bir kitap… İletişim becerilerinin neler olduğunun öğrenilmesine katkıda bulunurken, aynı zamanda da kişilerin nerede hata yaptığını görebilmesine ışık tutuyor… Akıllara takılan şu sorulara yanıt oluyor:
Beni anlamıyorlar, kendimi anlatamıyorum, ne yapmalıyım?
Ben empati kurduğumu düşünüyorum, yoksa kurmuyor muyum?
Sürekli bir çatışma var aramızda, nasıl çözerim?
Grup çalışmalarında başarısızım, neden kendimi ifade edemiyorum?
Bir türlü ikna edemiyorum… Nasıl yapsam?
Ailede iletişim kopuk… Neden?
İş yerimde arkadaşlarımla iletişimim çok kötü, nasıl düzelir ki?
İyi bir dinleyici miyim?
Wendy Leeds-Hurwitz “Kişilerarası iletişimin entelektüel kaynaklarını ve ilgili sosyal yaklaşımları bir araya getiren ve ampirik araştırmaların sonuçlarındaki verimliliği ortaya koyan kapsamlı bir derleme… İletişim Bilimlerine Toplumsal Yaklaşımlar, sosyal bilimlerin yöntemleri ve amaçları üzerinde yapılan mevcut mütalaalara önemli bir katkı sağlamaktadır.”
Ian Angus, Simon Fraser Üniversitesi
“Bu kitap, bir mihenk noktasıdır. Bu kitaba destek veren mümtaz isimler, ortaya sosyal bilimler alanının yeniden ele alınmasını mümkün kılan bir eser çıkarmıştır… Bu kitap, kişilerarası ilişkiler araştırmalarında yol gösterici önemli bir çalışmadır.”
John Shotter, New Hampshire Üniversitesi
Çok eskiden resmî kurumlar, yayın kuruluşları ve yüz yüze iletişim vardı; bunlar iletişim çalışmalarının çekirdeğini oluşturan uygulamalardı. Ancak son zamanlarda, kişilerarası iletişim alanındaki araştırmalar, deneysel sosyal psikoloji ile çok sıkı bir uyum içindeki davranış biliminin hâkimiyeti altına girmiştir. Tam vaktinde yapılan bu teşvik edici çalışma, iletişimin güncelleşmesine yardım eden “sosyal yaklaşımlar”ı geniş bir bakış açısıyla inceleyerek eski modellerin sınırlarını tenkit etmektedir.
Kişilerarası iletişim çalışmalarındaki mevcut teorik yeniliklere eşsiz bir bakış açısı sağlayan İletişim Bilimlerine Toplumsal Yaklaşımlar, iletişim konusundaki bütün profesyonellerin ve öğrencilerin raflarında bulunması gereken bir kitaptır. Bu çalışma, özellikle iletişim teorisi, kişilerarası iletişim ve sosyal etkileşim konularıyla ilgilenenler için çok değerli bir kaynaktır.
Arzu Kızbaz, Fedayi Yağar, Kemal Deniz, Mehmet Emin Balcı, Mehmet Serkan Demirci, Merve Özdemir, Nihan Gizem Kantarcı Ateş, Özgün Arda Kuş, Safa Atmaca, Sema Dökme Yağar, Sibel Gökçe İletişim; sosyoloji, siyaset, ekonomi, sağlık, hukuk, kentleşme, teknololoji gibi birçok konuyla iç içe geçen eklektik bir alandır. İnsanın sosyal bir varlık olması ve toplumdan bağımsız düşünülememesi, iletişim ve sosyolojinin birbirinden ayrılmayacağını bizlere göstermektedir. Aynı zamanda, bu ikili ilişkide, kitle medyasının rolü ve işlevi oldukça önemlidir. Medya teknolojilerinin büyük bir hızla gelişmesi; içerik, etki ve kontrol açısından konunun, sosyolojik bir bağlamda düşünülmesini gerekli kılmaktadır. Bu sebeple toplum temelli çalışmaların gittikçe önem kazandığı günümüz dünyasında insanı ve toplumu derinlemesine anlamak için iletişim sosyolojisine büyük ihtiyaç duyulur. Akademisyenler, uygulayıcılar ve öğrenciler açısından önemli bir kaynak niteliği taşıyan bu kitabın, alanda çalışmak isteyen kişilere faydalı olması ümit edilmektedir.
Aysel Aziz İletişim, insanın dünyada var olmasıyla başlayan, günümüze kadar gelen ve yarınlarımızda da devam edecek uzun bir süreç… Kişinin yaşamında ise, doğumuyla başlayan ve yaşamının sona ermesiyle biten bir olgu... Bu denli geniş sınırları olan bir konunun bir kitabın sayılı sayfalarında anlatılmasının da o denli zor olacağı açık! Ancak yine de belli sınırlamalar koyarak, bu uzun serüvenin önemli kısımları alınarak giriş bilgileri çerçevesinde okuyucuya aktarılmaya çalışıldı.
Bu tür sınırlama içerisinde iletişimin tanımından başlayarak, süreci, diğer disiplinlerle ilişkisi, iletişim türleri, işlevleri, modelleri gibi iletişim ile ilgili genel bilgilerden sonra iletişim türlerinden kişilerarası iletişim, kitlesel iletişim ve kitle iletişim araçları, haber ajansları, Türkiye’de iletişim ve kitlesel iletişimin tarihsel gelişimi, örgütsel iletişim, internet ve sosyal medya ilgili bilgilere yer verildi. Kitabın son iki bölümünde ise iletişimin topluma olan etkilerine ve yapılan iletişim araştırmalarına değinildi.
Giriş niteliğindeki bu bilgilerin her biri; başka akademisyenler, yazarlar, araştırmacılar tarafından ayrı başlıklar altında araştırılıyor, inceleniyor, yayınlanıyor. İletişime Giriş başlıklı bu kitabın amacı da bu tür çalışmalar hakkında ön hazırlık niteliğinde genel bir bilgi vermek, konularında derinleşmek isteyenleri bu tür çalışmalara yönlendirmektir.
Selim Demirci Hz. Peygamber kendisinin muallim olarak gönderildiğini söylemiş ve ahirete irtihal edinceye kadar etrafındakilere mekân ayrımı yapmaksızın çeşitli vesilelerle ilim öğretmiştir. O, kendisinden kısa bir söz dahi olsa aktarılmasını istemiş, bunu yapanların yüzünün ağarması için Allah'a dua etmiştir. Onun (s.a.v.) bu tavsiyesinin bir sonucu olarak Müslümanlar, başta hadis olmak üzere ilim adına her şeyi sahiplenerek peşine düşmüşlerdir. Hz. Peygamber'e dair ne varsa toplama çabasında olan muhaddisler ise hadislerde yer alan ve bu çabaların arka planını oluşturan ilme dair metinleri bir araya getirmeyi ihmal etmemişlerdir. Bunlar hadis kaynaklarında “Kitâbü'l-İlm” başlığı ile kendisine yer bulmuştur. Böyle bir bab başlığı, Tirmizî'nin Câmi'inde de bulunmaktadır. Hadisle ilgilenenlerin istifadesi açısından söz konusu bölüme dair bazı notların iki kapak arasına girmesinin faydalı olacağı düşünülmüştür.
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö. 968/1561) eş-Şekâik ve Miftâhu'ssaâde eserleriyle tanınan bir Osmanlı âlimidir. Tahkiki ve tercümesini sunduğumuz el-Livâü'l-merfû' adındaki bu eser ise onun kendi dönemindeki bilim anlayışını ve felsefesini yetkin bir şekilde incelediği bir eserdir.
Kitap bir yönüyle klasik bilim felsefesinin şu temel sorularını ele alıyor: Bilimi bilim yapan
nedir? Bilimsel araştırma ve soruşturma ne demektir? Bilimsel önermeler bedihî midir, nazarî midir? Bilimler, konunun parçalarını ve yüklemlerini araştırma konusu kılmalı mıdır? Bir konunun zati ve uzak ilişenlerini ayırt etmenin kıstasları nelerdir? Bir meselenin ispatı nasıl yapılır? Bir şeyin varlığı ile nedenini ispat etmek arasında nasıl bir fark vardır?
Eserin diğer bir özelliği ise Urmevî, Teftâzânî, Cürcânî, Molla Lutfî, Efdalzâde ve Molla İzârî gibi âlimlerin taraf olduğu felsefe ve kelamın konusuna dair tartışmaları içeren literatürü değerlendirmesi ve kendi özgün çözümlerini sunuyor. Bilimler arasındaki hiyerarşi, uyum, ayrım, farklılık ve girişiklik sorunlarını yeniden gündeme getiriyor. Bilimlerin mukaddime, ilke, konu ve meselelerinde dikkate alınan istihsanî kuralları belirliyor.
Bu kitap, dinî ve felsefî bilimlerin bilim olma hüviyetleri ile ilgili bütün meseleleri ayrıntıları ve örnekleriyle tartışıyor. Sonuç olarak bu eser okuyucuya bir Osmanlı âliminin geçmişteki nazarî sorunları nasıl güncelleştirdiğini, nasıl tahlil ettiğini, problemleri nasıl çözdüğünü ve düşünce geleneğine nasıl eklemlendiğini biraz gıpta biraz hayretle müşahede etme imkânı sunuyor.
Ensar Çetin “Işık, Doğu'dan yükselir”.
Kendi tarihimizi unutarak sosyolojinin Batılı bir bilim olduğuna inandık. İtalyanlar, Giambatista Vico'yu tarih felsefesi ve sosyolojinin kurucusu; Fransızlar, Jean-Jacques Rousseau, Montesquieu, Saint Simon, Auguste Comte veya Emile Durkheim'ı sosyolojinin kurucusu; Almanlar, Karl Marx veya Max Weber'i sosyolojinin kurucusu ilan ederken biz sadece bunların hangisinin haklı olabileceğine odaklandık ve sosyolojinin aslında bizim toplumumuzdan doğan bir bilim olduğunu göremedik.
Evet, bu konuda da ışık Doğu'dan yükselmiştir. Ne Doğu'da ne de Batı'da henüz sosyolojinin olmadığı bir dönemde (14. yüzyılda) yaşamış olan İbn-i Haldun; Dünya Tarihi (el- İber) isimli devasa eserinin birinci kitabı olan Mukaddime'de (Başlangıç) çok açık bir şekilde “umran bilimi"nin (sosyoloji) inceleme konusunu tanımlamış, yöntemini belirlemiş, temel kavramlarını ortaya koymuş ve böylece bu yeni bilimin (sosyolojinin) kurucusu olmuştur.
İbn-i Haldun'u ilk sosyolog olarak kabul eden Ludwig Gumplowicz, İbn-i Haldun'un Mukaddime ile sadece Auguste Comte'tan evvel değil İtalyanların ilk sosyolog olarak göstermeye çalıştığı Giambattista Vico'dan da çok önce toplumsal hadiseleri tetkik ettiğini ve bu konuda derin fikirler ortaya koyduğunu belirtmiştir.
Diğer bir Batılı bilim insanı S. Frederic Dale'ye göre de “Güçlü rasyonalist geleneklere sahip Fransızlar, ilk olarak İbn-i Haldun'un 14. yüzyılda tasavvur edip tasarladığı tekerleği yeniden icat etmişlerdir”. İbn-i Haldun'un toplumların ve devletlerin sürekli evrilen koşullarına dair farkındalığı, onun sosyolog olarak görülmesini gerektiren nedenlerden biridir.
Abdül Halim Varol, Cevdet Yakupoğlu, Ergin Ögcem, Erhan Ateş, Halil İbrahim Gökbörü, Kemal Taşcı, Mehmet Vural, Mustafa Hizmetli, Mustafa Uyar, Özgür Tokan, Özkan Dayı, Seyfullah Kara, Tunay Karakök İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi kitabı, Orta Çağ Müslüman ve Türk devletlerinin tarihini konu edinen yeni ve özgün bir çalışmadır. Kitap, kronolojik bakımdan geniş bir tarihi dönemi kapsamaktadır. Bu süreçte İslamiyetin zuhuru, Türklerin İslam dinini kabulü, Müslüman Türk devletlerinin kuruluşu ve İslam dünyasındaki hâkimiyetleri; ayrıca bu devletlerin teşkilat, kültür ve medeniyet mevzuları işlenmiştir. Böylece bir yandan İslam tarihi içinde gelişen siyasi, sosyal ve kültürel mevzular; bir yandan da ilk Müslüman Türk devletlerinin siyaset, teşkilat, kültür ve medeniyet konuları ele alınmıştır. Kitaptaki konular, özgün bir yaklaşım ve akademik bir üslup içinde kaleme alınmıştır. Alanında uzman çok sayıda akademisyenin katkısıyla hazırlanan İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi kitabı, üniversiteler için de ders kitabı niteliğindedir.
Yavuz UNAT Kitapta, astronomi biliminin İlkçağlardan günümüze nasıl geliştiği tarihsel bir süreç ile verilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma; Astronomin Doğuşu ve Eski Uygarlıklarda Astronomi, Eski Yunan Döneminde Astronomi, Ortaçağ Astronomisi, Rönesans ve Kopernik (Copernicus) Kuramı, Modern Astronomi ve 17. Yüzyıldan Sonra Astronomi'nin Gelişimi olmak üzere altı ana bölümden oluşmaktadır. Kitabın birinci bölümünde eski uygarlıkların, ikinci bölümünde ise eski Yunan uygarlığının astronomiye katkıları ele alınmıştır. Ortaçağ astronomisine ayrılmış olan üçüncü bölüm, Hıristiyan Dünyası'nda astronomi ve İslâm Dünyası'nda astronomi olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Ayrıca bu bölümünde Osmanlı'nın kuruluşundan Cumhuriyet'e astronominin gelişimi ve modern astronominin Osmanlı'ya girişi de ele alınmıştır. Dördüncü bölümde Copernicus'un kurduğu Güneş merkezli Evren Kuramına, beşinci bölümde ise Kepler ile kurulan modern astronomiye yer verilmiştir. Son bölüm, on yedinci yüzyıldan sonraki astronomi çalışmalarına ayrılmıştır. Kitabın, Türkiye'de Astronomi biliminin gelişimine katkı sağlayacağı ümidindeyiz.
Abdulbaki Durmaz, Ayşe Nur Duman, Fatma Yıldız, Rahile Kızılkaya Yılmaz, Sümeyye Onuk Demirci, Şeymanur Keçeli Göktay Hicri ikinci asrın; dönemin önemli şahısları, eserleri, temel meseleleri üzerinden ele alınması, başta islami ilimlerin teşekkülü olmak üzere sonraki zaman dilimlerinde etkisi görülen pek çok tartışmanın anlaşılmasına ve yorumlanmasına katkı sunacaktır. Özellikle İmam Mâlik gibi yazdığı eserle, yetiştirdiği talebelerle, görüşleriyle farklı disiplinlere tesirde bulunan çok yönlü bir âlim, yine farklı alanlardan
araştırmacıların kaleme alacağı müşterek çalışmalarla yeniden
tetkik edilmeyi gerektirmektedir. Farklı veçhelerden hareketle İmam Mâlik'i; döneme tesiri, kaleme aldığı Muvatta’ı, yetiştirdiği talebeleri konu edinen tetkiklerin yer aldığı bu çalışma, söz konusu amaca katkı sunmak üzere hazırlanmıştır.
Alper Atıcı, Turgay Yazar İmranlı ilçesi merkez olmak üzere Sivas'ın günümüzdeki Zara, Suşehri, Akıncılar, Gölova, Divriği ve Hafik ilçeleriyle, Erzincan'ın Refahiye ve Kuruçay ilçeleri arasında kalan bölge, Osmanlı tarih kaynaklarında Çit, Çit Mevzii, Çit Sahrası veya Çit Yöresi olarak adlandırılmıştır. 1750 yıllarından itibaren bölgeye Koçgiri aşiretine mensup boylar yerleşmeye başlamış; “Koçgiri” kelimesi, zamanla hem aşiretin hem de aşiretin yerleşim alanlarını belirleyen coğrafi ve idari bölgenin ismi olmuştur. Alevi olan aşiret mensuplarının bir kısmı kendilerini Türkmen bir kısmı ise Kürt/Zaza olarak tanımlamaktadır. Koçgiri aşiretince iskân edilen köylerin mezarlıklarında farklı mezar tipleri ile karşılaşılmaktadır. Bu mezar tiplerinden biri de taş sandukalardır. Çoğunluğu yekpare taştan yapılan; kaideli, dikdörtgen prizmal gövdeli ve kemer alınlıklı olan bu sandukalar, bölgeye özgü bir tip oluşturmalarının yanı sıra üzerlerindeki motifler açısından da dikkat çekmektedir. Sandukalar üzerinde bitkisel, geometrik ve figürlü süslemelerin yanı sıra arma, tabanca, tüfek, kılıç veya kama gibi silah, şamdan, gaz lambası gibi aydınlatma araçları ile ibrik, leğen, bardak gibi kap kacak motifleriyle karşılaşılmaktadır. Bu tür sandukaların bulunduğu mezarlıklardan biri de çalışmamızda tanıtacağımız Boğazören köyündeki Eski Mezarlık'tır. Boğazören'deki üç mezarlıktan biri olan Eski Mezarlık, Koçgiri aşiretinin önemli şahsiyetlerden olan Büyük Alişan Bey ve oğlu Mustafa Paşa'nın mezar taşlarını ihtiva etmesi açısından ayrıca önem taşımaktadır. Çalışmada, mezarlıkta yer alan yirmi yedi sanduka ele alınıp form, bezeme ve malzeme-teknik özellikleri açısından değerlendirilmiştir.
Osman Demirci Agnostisizm, nihilizm (hiççilik), sekülerizm, pozitivizm, darvinizm, freudizm, ateizm ve deizm birbirlerini besleyen ve belli bir bütünlük oluşturacak şekilde bağlantısallıkları olan din karşıtı düşünce hareketleri, tamamen Batı tarihi içerisinde ortaya çıksalar da Batı'nın belirleyici tek kültür hâline gelmesiyle evrensel bir boyut kazanarak diğer coğrafyalardaki toplumlarda da etkili olmuştur. Tarihî süreç içerisinde sebepleri, sonuçları, din açısından yol açtığı sorunlar ve birbirleriyle olan bağlantıları açısından ele alınan ve objektif bir şekilde eleştirisi yapılan bu hareketlerin ortak noktası, geleneksel Tanrı tasavvurunu yıkmak ve büyük kurumsal dinlerin insanlar üzerindeki nüfuzunu kırmaktır. Batı'da bilimsel gelişmeler ve zenginleşmeyle birlikte geleneksel dünyanın bütün değerleriyle toptan bir hesaplaşmaya girilmiş, tarihte Hristiyanlık üzerinden uygulanan baskılar ve yapılan haksızlıkların faturası, akıl-vahiy tartışması üzerinden vahiy dinleri olması açısından Yahudilik ve İslâm'a çıkartılmış ve bu dinlerin Tanrı tasavvuru, eleştirilerin merkezine konmuştur. Tanrı'nın varlığını ve dinlerin gerçekliğini sorgulamak noktasında bilimsel bilgi ve akıl mutlaklaştırılmış, gelenekteki akıl-vahiy tartışmaları Aydınlanma'yla birlikte radikal bir şekilde aklın ve bilimin üstünlüğünün ilan edilmesiyle sonuçlanmıştır. Geleneksel Tanrı-âlem-insan hiyerarşisi yeniden kurularak insan hümanist bir felsefeyle bütün değerlerin belirleyicisi olarak tarihte Tanrı'ya verilen rolü üstlenmiş, vahyin yerini akıl, Tanrı'nın yerini âdeta tanrısallaştırılan insan almıştır. Bilimin dinle olan ilişkisinin görünür hâle geldiği evrim teorisi ve onun felsefî ifadesi olan Darwinizm, bütün bu hareketlerin en önemli bilimsel dayanağını oluşturması ve diğer hareketlerle olan belirleyiciliği yönünden ayrıca üzerinde durulmuştur.
Ali Baltacı, Arif Korkmaz, Ayhan Çetin, Bekir Şahin, Didem Gazneli, Ebru Morgül, Elif Nur Erkan Balcı, Emine Gören Bayam, İlyas Pür, Mohamadou Aboubacar Maiga, Murat Kalıç, Nilgün Sofuoğlu Kılıç, Nilgün Türkileri, Sacide Akcan, Sümeyye Aslan, Şeyma Kömürcüoğlu, Tuğrul Niyazibeyoğlu, Yakup Akyüz Son dönem yaşanan toplumsal, ekonomik, kültürel ve politik etkileşimlere bağlı olarak geleneksel inanç biçimlerinin erozyona uğradığına yönelik tartışmalar, bu eserin yayımlanmasında temel motivasyon kaynağıdır. Bu bağlamda esere de adını veren inanç krizleri; bir kişinin inançlarına yönelik şüpheleri ve belirsizlikleri ifade ederken kişinin inançlarının temelinde yatan nedenleri anlamak ve bunları yeniden yapılandırmak için bir fırsat da sunabilir. Bireysel olduğu kadar toplumsal etkileri de olan inanç krizleri, genellikle hayatın zorlu dönemlerinde ortaya çıkar ve kişinin inançlarına yönelik sorgulamaları tetikleyebilir. Bu bağlamda kriz hâli, potansiyel bir fırsata dönüşerek kişinin kendisini keşfetmesine ve inancını yeniden yapılandırmasına yardımcı olacak araçlar sunarken toplumsal alanı şekillendiren inanç farklılıklarına da dikkat çekebilir. Bu eserin içinde yer alan akademik metinler; ilgili literatürü genişlettiği kadar farklılaşan inanç biçimlerini, inancın gelişimini ve okuyucuların kendi inanç krizlerini anlama ve bunlara cesurca çözüm bulmalarına yardımcı olacak bir rehber niteliği taşımaktadır.
Zerrin Kartal, Filiz Nurhan Ölmez Bulunduğumuz coğrafyada varlığımızı sürdürmek ve kimlikli bir ulus olarak yaşamak için geçmiş, günümüz ve gelecek arasında sosyal, kültürel, ekonomik, teknik ve bilimsel olarak bir bağ kurabilmek ön koşuldur. Bunu yapabilmek için de öncelikle kültürel değerlerimizi bilmek ve korumak gerekmektedir. İncesu, 1689 yılında idari açıdan Afyonkarahisar'a bağlı bir köy olarak yerleşime açılmış, 15 Mayıs 2004 tarihinde Isparta'nın Keçiborlu ilçesine bağlanmıştır. Kitabımıza konu olan İncesu köyü; kendine özgü yönleri ile dikkat çeken, geçmişten gelen kültürel değerlerini olabilecek en üst düzeyde korumuş örnek köylerden biridir. İncesu yerli halkının bir Türkmen oymağı olmasından dolayı halk kültürü oldukça zengin bir yapıya sahiptir. Orta Asya köklerinden süzülüp günümüze ulaşmış halk kültürünün temel taşları niteliğindeki âdetler gelenekler, görenekler, uygulamalar, kuttörenler, kısaca somut olmayan kültürel miras, bu zenginliği besleyen temel kaynaklardır. Bu çalışmanın amacı; İncesu halk kültürünü oluşturan ögeleri tüm yönleriyle ulaşılabilen birincil kaynaklardan derlemek, tespit etmek, yazılı bir metne dönüştürmek; bunların belgelenmesine, arşivlenmesine katkı sağlamak böylece halk kültürü ögelerinin yaşatılmasına, gelecek kuşaklara aktarılmasına, tanıtılmasına öncülük etmektir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün belirttiği gibi “...her milletin kendine mahsus an'anesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallididi olmamalıdır. Çünkü böylelikle millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne de kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz hüsrandır.”
Emrah Yağmurlu Martin Heidegger'in "varlığın evi"olarak tanımladığı dil, insan evriminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yaklaşık olarak 7000 dilin konuşulduğu günümüz dünyasında, İngilizce en çok konuşulan dil olarak ön plana çıkmaktadır. İngilizce bilmek, hem ekonomik hem de kültürel nedenlerle bir zorunluluk hâlini almıştır. Eğitim sisteminde ilkokuldan üniversiteye kadar zorunlu İngilizce dersinin olduğu ülkemiz, İngilizce bilme oranı açısından dünya sıralamasında gerilerde yer almaktadır. Üstelik toplumda yabancı dil bilmenin önemine dair bir farkındalığın da olduğunu söyleyebiliriz. Bu kitap, kendi başına yabancı dil öğrenmek isteyenlere bu anlamda bir rehber olmak üzere hazırlandı. Kitap, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde,- dil, kültür ve güç ilişkisi ele alınmış, dilin bir iletişim aracı olmasının yanında diğer önemli fonksiyonlarına değinilmiştir. İkinci bölümde, dil öğrenme metodolojisi üzerine yazarın kendi tecrübeleri ışığında yaptığı tespit ve önerileri bulunmaktadır. Üçüncü bölümde ise farklı alanlarda kariyer sahibi kişilerle dil öğrenme süreçleri üzerine yapılan röportajlar yer almaktadır.
Mücahit KARAOĞLU Terminoloji olarak ifade edilen her bir ilim dalının kendine özgü kelime veya kelime grupları vardır. Bu kelimeler günlük hayatta kullanılan kelimelerden tamamen farklı olabildiği gibi, günlük hayatta kullanılan kelimelerin farklı anlamları da olabilmektedir.
İngilizce dünya üzerindeki en yaygın ve en çok kullanılan dillerden biri olması sebebiyle kelime sayısı çok fazladır ve teknolojik gelişmelere paralel olarak bu sayı artmaya devam etmektedir.
Tarım ilminde kullanılan İngilizce kelimeleri bir araya toplamak ve kullanım kolaylığı sağlamak amacıyla hazırlanan bu sözlük çalışması Temel Bilgiler, İngilizce-Türkçe, Türkçe-İngilizce bölümlerinden oluşmaktadır. Kullanıcılara faydalı olması en büyük dileğimizdir.
Girayalp Karakuş Hayatının üçte birini kendi insanları için hapiste geçirmiş olan Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın seçme eserlerinin derlendiği bu eser, Kıvılcımlı'nın anısını yaşatma amacı taşıyor. Akademi kökenli olmamasına rağmen donanımı ve üretkenliği ile dikkat çeken Kıvılcımlı'nın bilinmeyen ya da yok edilen, bilinen ama yayımlanamayan 100'e yakın eseri mevcuttur. Bu kitapta paylaşılan yazıları ise eserlerinin sadece belli bölümlerini içermektedir.
Akademik tartışmalarda hak ettiği değeri görmesi dileğiyle…
• Metafizik Sosyolojiler
• Toplum Biçimlerinin Gelişimi
• Komün Gücü
• Tarih Devrim ve Sosyalizm
• Tarih Devrim Sosyalizm Işığında İlkel Sosyalizmden Kapitalizme
• İlk Geçiş: İngiltere
• Allah Peygamber Kitap (Kıvılcımlı'nın Kur'an Tefsiri)
• Üretim Nedir?
• Yedek Güç: Ulus (Doğu)-İhtiyat Kuvvet: Milliyet: (Şark)
• Osmanlı Tarihinin Maddesi (Birinci Cilt)
• Diyalektik Materyalizm Nedir? Nasıl Kullanılır? Ne Değildir?
• Kısaca Marksizm Düşünüşü (Gerçek Bilim)
• Amerika'nın Hiçbir Şeyine İnanmıyoruz
• Üniversite Derebeyliği – Toplum Yeniçeriliği – Amerikan Casusluğu
• Üç Türlü Sosyalizm
• Sosyalizm Nedir?
• Çek Meselesi mi? Dünya Meselesi mi?
• Sayın İsmet İnönü Paşaya Açık Mektup
• Dinin Türk Toplumuna Etkileri
• Filistin: Kaynayan Petrol Kazanı
• Haçlı Saldırılarına Karşı Ne Yapmalı?
• CIA Sosyalizmi Nasıl Yapılır?
• (TİP) Çarşaflı Sosyalizm
• Türkiye'nin Düzeni
• Tartışılacak Tarih Tezi
• Ho “Amca”nın Düşündürdüklerinden
• Finans Kapital Nedir?
Cengiz Dönmez, Kubilay Yazıcı

Ülkemizde T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük konuları, İlköğretimden – Yükseköğretime kadar bütün eğitim kurumlarında öğretilmektedir. Ancak bu ders ve konuların öğretimi geçekleştirilirken, dünyadaki benzer nitelikli ders ve konuların öğretimi sırasında benimsenmiş, çağdaş yöntemi teknik ve stratejilerin kullanılmadığı görülmektedir. Özellikle Atatürkçülük konularında, programlarda değer boyutunun dikkate alınmamış olması sebebiyle, istenilen sonuçların tam olarak alınması mümkün olamamaktadır. Bu durumu ortadan kaldırmaya yönelik, bazı teşebbüslerde bulunulmuş olsa da, şimdiye kadar, çözüm önerilerini de içeren, ciddî bilimsel ve akademik çalışmalar yapılmamıştır.İşte bu kitap, T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük konularının eğitim-öğretiminde mevcut sorunların ortadan kaldırılarak, daha olumlu sonuçların alınmasına yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır. Başta öğretmen adayları, öğretmenler ve akademisyenler olmak üzere, ilgili tüm kesimlere sorunlarla birlikte çözüm önerileri de sunan bu kitap, alanındaki ilk çalışma niteliğindedir.T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük konularının öğretiminde; kavramla birlikte konuların değer ve beceri boyutunun da göz önünde bulundurularak, uygun yöntem, teknik ve stratejilerle, uygun araç-gereçlerin nasıl kullanılması gerektiğine dair geniş bilgilerin yer aldığı kitap, bu konuların öğretiminde istenilen hedeflere ulaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır.



John Bessant, Joe Tidd Üçüncü Baskı için gözden geçirme
“Bu kitap inovasyon ve girişimcilikle ilgilenenler için bir referanstır. İkinci baskıya dayanarak Bessant ve Tidd, sürdürülebilirliğe yönelimli inovasyon, yaratıcı girişimcilik, inovasyon modelini şekillendiren ICT’lerin büyüyen önemi, biriken kaynaklama, biriken fonlama ve inovasyon toplulukları güncel tartışmaları kitabın bünyesinde toplamıştır. Teorilerin örnek vakalarla birleştirilmesi, medya bağlantıları ve diğer online öğrenme materyalinin revizyonu bu baskıyı seçkin hâle getirmektedir.”
Dolores Anon Higon, Doçent Dr. Ekonomi Fakültesi, Valéncia Üniversitesi, İspanya

İkinci Baskı için gözden geçirme
“Bessant ve Tidd’in İnovasyon ve Girişimcilik 2. Baskısı ideal bir lisans kitabıdır. Önceki sınıflandırılmış ilgili araştırmaları çerçeveleyerek mantıklı şekilde sunmakta ve görsel materyali, öğrenmeye yardım edecek tarzda başarı ile sentezlemektedir.”
John Storey, Yönetim Profesörü, Açık Üniversite İşletme Okulu

Bu kapsamlı ve saygı uyandıran metin güvenilir bir takım olan John Bessant ve Joe Tidd tarafından hazırlanmıştır. Her ikisi de mükemmel temelleri ve güvenilir varlıklarıyla inovasyon çalışmalarının içindedir ve pek çok senedir araştırmaların başını çekmektedirler.
Bu metin inovasyon ve girişimcilik hakkındaki sezgileri en üst düzeyde zamana uygun şekilde karıştırmaktadır. Bugün dünyada özel sektörün ve kamu sektörünün her ikisinde de yeni fikirleri ticarileştirmeye ısrar etmek olan inovasyon ekonomik ve sosyal refahı geliştirmek için vardır. Aynı zamanda büyüyen etkili ve başarılı inovasyon, organizasyonel hazırlıkların yapılmasını ve bireylerin potansiyellerini inovasyona aktarmak için enerji ve bağlılığını gerektirmektedir. Bu metin bunun nasıl yapılacağını, ulaşılabilir şekilde örneklemektedir. Bu alandaki lisans dersleri için ve gerçekten de otoritelerini ispat etmek isteyen araştırmacılar ve uygulamacılar için etkili bir bağ oluşturacaktır.
Nurten Gökalp Ben kimim?
Amacım ve değerim nedir?
Hayattaki yerim ve görevim nedir?
Bunlar ve bunlar gibi sorularla insanın kendini ve hayatını sorguladığı her düşünce insan felsefesine bir giriş mahiyetindedir. Eski çağlardan günümüze kadar şekillenen tüm felsefe çalışmalarının doğrudan ya da dolaylı olarak insanla ilişkilenmesi insan probleminin aslında temel problem olduğunun göstergesidir.
Felsefe tarihinde ortaya çıkan insan anlayışlarından yola çıkarak insan probleminin şekillenme serüvenini ele alan bu çalışma, konuya ilgi duyanlara derli toplu bir kaynak sunmayı amaçlamaktadır.
Talip Kızılkaya Ebû Mansûr el-Mâturîdî, Semerkant havzasında yetişmiş Türk ve İslam dünyasının önemli düşünürlerinden biridir. İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin inançla ilgili görüşlerini sistematize eden Mâturîdî, inanç sahasında kendi adıyla adlandırılan “Mâturîdîlik” mezhebinin kurucusudur. Onun Te'vîlatü'l-Kur'an ve Kitâbü't-Tevhid adlı eserlerinde hikmet en temel kavramdır. O, hikmeti her şeyin gayesi, hakikati anlamında kullanmış ve âlemde hiçbir şeyin amaçsız, boşu boşuna var edilmediğini savunmuştur. Ona göre ilahi fiillerin hiçbiri hikmet dışında değildir. Mâturîdî'nin düşünce dünyası yaratıcının âlemde yarattığı her bir varlığı hikmetle var ettiğinden yola çıkarak insanın Allah'ı bilmesi ve yaşamına hikmet sayesinde anlam katması üzerine kuruludur. Onun hikmet anlayışı epistemolojik ve etik bir yapı oluşturmaktadır. Bu yapı içerisinde akıl, vahye rakip değil tamamlayıcıdır. İnsan, ilahi hikmetleri ve sorumluluğunu akıl ve vahiy birlikteliğiyle öğrenir. Mâturîdî; kader-kaza, iyilik ve kötülük (hüsün-kubuh), ahiret, hayır ve şer, emir ve nehiy, nübüvvet, nimete karşı şükür gibi yaratılış ve ilahi fiillerle ilgili birçok konuyu hikmet anlayışıyla temellendirmiştir.
Nurten Gökalp Evrensel olarak insanın değerli olduğu tezine dayandırılan insan hakları düşüncesi; insanların ırk, dil, din, renk, cinsiyet ya da başka özelliklerle sınırlandırılmaksızın sadece insan olması sebebiyle hak sahibi olması anlamında kullanılmaktadır. İnsanın insan olmak bakımından doğal olarak sahip olduğu kabul edilen insan hakları düşüncesi, modern toplumların hukuki düzenlemelerinin de temelinde yer almaktadır. Hukuk, siyaset, toplumbilim vb. pek çok beşerî bilimin konusu olan insan hakları düşüncesinin felsefi temellerinin incelendiği bu eserle hem insan hakları düşüncesinin tarihsel arka planının açıklanması hem de günümüz dünya düzeninde sıkça dile getirilen insan hakları ihlallerine dair farkındalık geliştirilmesi hedeflenmektedir.
İbrahim Arslanoğlu - Ekrem Ziya Duman İnsan İlişkileri ve İletişim, hem öğrenciler için ders kitabı hem de her eğitim düzeyindeki genç ve yetişkinlerin yararlanabileceği, sağlıklı, başarılı ve mutlu yaşama kitabı olarak hazırlandı. Kitapta, başta iletişim olmak üzere beden dili, çatışma ve stres yönetimi, duygular ve mutlu aile ilişkileri konuları da yer aldı. Ayrıca stres nedenleri ve stresle başa çıkma yolları, streste etkili olan uyku sorunu ve rahat bir uyku uyuyabilmenin yol ve yöntemleri anlatıldı. Yine öfke ve korku gibi olumsuz duyguların nasıl kontrol edilebileceği ile mutluluk ve sevgi gibi olumlu duygular ve bunların bedene yansıması olan gülmenin insan sağlığına faydaları açıklandı. Bunlardan başka, mutlu ailenin nasıl kurulup sürdürülebileceği ile eşler arasında yaşanabilecek sorunlar ve bunların çözümlerine öteki konulardan daha geniş yer verildi. Gerçek başarı, sadece para ve unvan gibi maddi olanaklara sahip olmak değil bunlarla birlikte sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşamaktır. Bunun nasıl gerçekleşebileceği, kitabın sonundaki ekler kısmında kısaca açıklandı. Okuyarak üzerinde düşünenler, bundan mutlaka faydalanacaklardır. Yine eklerde, gençlere alternatif iş önerileri de yer aldı. Çünkü günümüzde, Türkiye’de, üniversiteyi bitiren pek çok genç, hem devlet hem de özel sektörde iş bulamıyor. Öyleyse geriye kalan tek çare, kişinin, kendi işini kurmasıdır. Bunun nasıl yapılabileceği örneklerle gösterildi. İsteyen ve çaba gösterenler, bunu mutlaka başaracaklardır.
Adem Solak Düşünceleriniz pozitif olsun

Çünkü düşünceleriniz sözleriniz olur.



Sözleriniz pozitif olsun,

Çünkü sözleriniz davranışlarınız olur.



Davranışlarınız pozitif olsun

Çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız olur.



Alışkanlıklarınız pozitif olsun

Çünkü alışkanlıklarınız değerleriniz olur



Değerleriniz pozitif olsun

Çünkü değerleriniz kaderiniz olur.

Gandi
Ertan Yıldırım İnsan, sanatın her alanında yaptığı üretimlerle hem yaşamı zenginleştirir hem de iç dünyasının gizemlerini kamuya açık ederek ölümsüzleştirir. Sanat, bu bağlamda insan için birikimlerini geleceğe taşıyan, yaşama anlam ve enerji katan tılsımlı bir alandır. Bu tılsımlı alanı Türk edebiyatında en iyi kullanan yazarlardan biri de Tarık Buğra'dır.
Bu çalışmada Buğra'nın on bir romanı, Takiyettin Mengüşoğlu'nun İnsan Felsefesi eserinde belirlediği “insanın varlık şartları ve nitelikleri” temelinde değerlendirilmiştir. Bu yönelimin motivasyonunu Buğra'nın yazar olmaya karar verişinin temel nedeni olan insanı anlama ve anlatma çabası oluşturur. Bu çaba, Tarık Buğra'nın romanlarında geçmiş ve bugün ekseninde çok farklı insan hâllerini konu etmesine imkân vermiştir.
Kasabayı toplumun biyopsisi için en uygun mekân olarak gören Buğra'nın romanlarında insanın dramını, ezilişini, bunalımını, ihanetini, çıkmazlarını, tarihî serüvenini, dönüşümünü, aşkını, umudunu, mutluluğunu görmek mümkündür.
İnsana değerler üzerinden yaklaşan Tarık Buğra, romanlarında insanı anlamlı çalıştığında, tavır takındığında, toplumun değerleriyle bütünleştiğinde, ideleştirdiğinde, tarihselliğini kurduğunda, yüksek değerleri benimseyip özgür olduğunda kabul eder; bu değerlerden yoksun olduğunda ise kabul etmez.
Salih Güney Tüm işletmeler için vazgeçilmez unsur insandır. Bu nedenle çalışanların seçimine, işe yerleştirilmesine, eğitimine, terfi ettirilmesine, değerlendirilmesine ve emekliliğine önem veren işletmeler iş yaşamında her zaman başarılı olmuştur.
İnsan kaynakları yönetimi kitabı, personelin işe alımından emekli edilinceye kadar geçen süreçlerde başarılı olmak isteyen kişi ya da kurumların başvuracakları bir kaynak niteliğindedir.
R. Wayne Mondy, Judy Bandy Mondy İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY), işletmelerde; planlama, seçme ve yerleştirme, eğitim ve geliştirme, performans değerleme, ücret ve diğer ödemeler yönetimi, kariyer yönetimi, iş ve işveren ilişkileri, sendikalarla ilişkiler, sağlık ve güvenlik konuları, yasalara uygunluğun gözetilmesi, iş analizi, stratejik planlama, işgücü çeşitliliği gibi çeşitli konularda stratejiler oluşturan ve uygulayan bir işlevdir.
İKY, hızla değişen teknolojiye paralel olarak her geçen gün kendini yenilemektedir. Dolayısıyla İKY ile ilgili tüm konuları, güncel gelişmeleri, yasal gereklilikler ile uluslararası İKY’yi de ele alan, kavramsal bilgilerin yanında çeşitli araştırma sonuçları ve örnek olaylara da yer veren bu eser, akademik çalışmalara ve İKY alanındaki uygulamalara katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Kitabı benzer kitaplardan ayıran özelliği, İKY ile ilgili konuları kuramsal, araştırma odaklı ve uygulamalı olarak ele almış olmasıdır. Bu doğrultuda, on dört bölümden oluşan kitapta, her bölüm sonrasında yer verilen bölüm özeti, konuyla ilgili anahtar kavramlar, tartışma soruları, okuyuculara bilgilerini ölçme olanağı sunan test soruları, örnek olaylar, bölüm kaynakçası ve İKY ile ilgili web sayfaları konuların özümsenmesine destek olmaktadır.
Eşref Altaş, Fatma Turğay, Hacı Bayram Başer, Hatice Umut, Hülya Alper, İbrahim Halil Üçer, Mehmet Zahit Tiryaki, Murat Kaş, Ömer Türker. Şaban Haklı, Sümeyye Parıldar, Tuba Erkoç Baydar, Yunus Cengiz. Ziya Erdinç İnsanın verili bir anlamdan yoksun bir şekilde dünyaya geldiği ve gözlerini açtığı andan itibaren yüklendiği işlevler veya rollerle tanımlandığına ikna edildiğimiz andan beri, insandan bir şey beklemek giderek zorlaştı. Dahası bu türden beklentiler, daima özgürlük talepleriyle karşı karşıya getirildi. Bu kitap "Özgür bir insandan ne bekleyebiliriz?" sorusunun hâlâ anlamlı bir şekilde sorulabileceğine ilişkin güçlü bir inançtan doğdu. İslam düşünce geleneğindeki farklı insan tasavvurları, tüm farklılıklarına rağmen insana ilişkin beklentilerimiz hususunda iyimserdir. Bununla birlikte söz konusu beklentinin nasıl temellendirilebileceği. islam düşünce geleneğindeki felsefî, kelâmî, tasavvufî ve fıkhî perspektifler içerisinde farklı cevaplar bulmuştur.

On dört makalenin yer aldığı çalışma, islam düşünce geleneğindeki farklı disiplinler ve bu disiplinler içerisindeki farklı okulların insanın ne olduğu ve ondan gerçekte neyin beklendiği sorusuna verdikleri cevapları soruşturmaktadır. Hepsi de insan yaşamını daimi bir sınanma içerisinde ilerleyen uzun bir hikâye olarak değerlendiren bu perspektifler için insan, hep "olunan" bir şeydir. "Olma" kabiliyetimizi yönlendiren temel faktörler, bu kabiliyetin nereye doğru yönelmesi gerektiği ve tahakkuk alanları, insanın ne olduğuna ilişkin değerlendirmelerin önemli başlıklarını teşkil eder. Bu çalışmadaki makaleler de bu sorular üzerinden ilerleyerek, bir yandan felsefe, kelam, tasavvuf ve fıkıh geleneklerinde insanın mahiyetini soruştururken diğer yandan bu perspektiflerin güncel imkanlarını derinleştirmektedir.
Mustakim Arıcı İslâm ilim ve düşünce mirasının 16. yüzyıla kadar ulaşan ana akımları-nı ve nazarî düşüncenin temel tartışma noktalarını Taşköprîzâde’nin eserlerinde bulmak ve onun bu akımları farklı düzeylerde sahiplendi-ğini, söz konusu tartışmalarda dirayetini ortaya koyduğunu görmek mümkündür. Bu yönüyle o, dönemine intikal eden ilmî birikimi har-manlayan, tek bir düşünce ekolünün içerisinde ele alınması pek de imkan dahilinde olmayan bir Osmanlı âlimidir. Taşköprîzâde’nin bu özelliğinin belki de en belirgin olarak görüldüğü sahalardan biri ah-lâktır. Bu çalışmada Taşköprîzâde’nin farklı sahalarda kaleme aldığı eserlerden yola çıkarak ve aynı zamanda kaynakları ve dönemindeki literatürle mukayese ederek onun ahlâk ve siyasete dair görüşlerini tartışmayı amaçladık.
Ayda Yörükan, Turhan Yörükan Bu kitap, “Atina Anlaşması” denen şehircilik esasları ile aile ve konut konusunda Fransız mimarların ve konut yapımcıların görüşlerini bir araya getiren, insani açıdan şehirlerimize çeki düzen vermekte faydalı olacak olan iki önemli kısımdan oluşmaktadır. İlk kısım Atina Anlaşması olarak bilinen Milletlerarası Modern Mimari Kongresi’nde alınan 95 şehircilik kararını açıklamalarıyla birlikte sunmaktadır. Aile ve Konut konusunda Fransız mimarların bugünkü eğilimleri adını taşıyan ikinci kısım ise ünlü bir şehir sosyologu olan Chombart de Lauwe ve arkadaşlarının bir dizi mülakat ile çeşitli öneri ve değerlendirmelerden oluşmaktadır. Şehirlerde yaşamak isteyen her insanın arayacağı olumlu şartları veciz ifadelerle vermekte olan bir bu kitap her meslekten şehirciye, mimarlara, sosyologlara, psikologlara, sağlık elemanlarına ve şehirleri yaşanılır bir hale getirmek isteyen Belediyelere sağlam bir görüş açısı kazandırmada yardımcı olacaktır.
Adem Levent, Ahmet Karakaya, Esra Kartal Soysal, Hakan Ertin, Kasım Kücükalp, Latif Karagöz, Lütfi Sunar, Metin Özdemir, Mevlüt Göl, Olkan Senemoğlu, Şaban Ali Düzgün İnsanın mahiyetine ilişkin tasavvurlar, tarih boyunca insani eylemlerin etik. politik ve metafizik yönelimlerini tayin etmiştir. Dolayısıyla ahlaki tercihlerden toplumsal örgütlenmelere, devlet düzenlerinden eğitim sistemlerine kadar ortaya çıkan birçok yapının, insanın ne olduğu sorusuna verilen cevabın doğrudan ya da dolaylı bir tezahürü olduğu söylenebilir. Bu sebeple insanın ne olduğu sorusu, her türden alem tasavvuru için merkezi bir mahiyet arz eder. Modernite. insanın mahiyetine dair klasik tasavvurları radikal bir şekilde dönüştürerek insanlık tarihindeki en önemli kırılmalardan birini ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple modern döneme ilişkin doğru kavrayışa ulaşmanın bir yolu. insan tasavvurunun bu dönemde geçirdiği dönüşümleri tespit ve analiz etmekten geçer.
Bu kitapta ağırlıklı olarak insanın mahiyetine dair, modern Batı düşüncesindeki tartışmalar ele alınmakta; çeşitli ilmi disiplinlerin oluşumunda ve dönüşümünde bu alanlardaki farklı insan tanımlarının etkisi değerlendirilmektedir. Ayrıca kitap, modernlikle birlikte ortaya çıkan dönüşümlerin islam dünyasındaki insan tasavvurlarını nasıl etkilediği sorusuna cevap sağlayacak şekilde, çağdaş İslam düşüncesinde yer alan çeşitli tartışmalara da yer vermektedir. Bu sayede okuyucular, köklü bir biçimde değişen evren ve insan tasavvurunun eş düzeyli ve eş zamanlı etkilerini takip etme imkanı bulacaklardır.
Osman Özbahçe İnsanın Özgürlüğü Sürecinde İsmet Özel Şiiri, Türk şiirinin büyük ustası İsmet Özel'in şiirini insanın özgürlüğü temelinde yorumlamaktadır. Yoğun bir biçimde yaşantılanan özgürlük süreci bu şiirin temel perspektifidir. Özel'in şiir tekniğini ortaya koymayı amaçlayan “İsmet Özel Şiirinde Estetik Yapı” başlıklı yazı şiiri nasıl yazdığına, “İnsanın Özgürlüğü Sürecinde İsmet Özel Şiiri” başlıklı yazı niçin yazdığına yoğunlaşmaktadır. Özel şiirine yeni bir bakış açısı getirmeye çalışan kitap bu şiirin temel perspektiflerini insanın özgürlüğü başlığı altında belirginleştirmektedir. Kitabın son yazısı “Özel Kitaplar” Özel'in bugüne değin çıkardığı şiir kitaplarını değişik bir açıdan yorumlamaktadır.