Sosyal Bilimler \ 17-41
Mehmet Sürmeli Hazreti Peygamberin Tefsir Yöntemi'nde peygamberimizin tilaveti, öğretim faaliyetleri, yaşamaya verdiği önem, hıfzı teşvik etmesi ve işi ehline vermede Kur'an-ı Kerim bilenleri öncelemesi, tefsir yöntemi başlığı altında ayrıntılı değerlendirmelere tabi tutulmaktadır. Bu konuların büyük bir kısmı sünnetin tebyin, temsil ve teşri alanlarıyla ilgilidir. Kur'an-ı Kerim'i dosdoğru anlamanın iki anahtarı vardır: Bunlar, Hz. Muhammed dönemi Arapçasını tüm yönleriyle bilmek, diğeri de Resulullah'ın sünnetine ve Kur'an'ın nazil olduğu tarihe vâkıf olmaktır. Bu iki önemli anahtar, Kur'an-ı Kerim'i ehliyetsiz ve kötü niyetli insanların çalışma alanı olmaktan çıkaracak, keyfî ve önyargılı yaklaşımlardan muhafaza edecektir. Bu nedenle İslâm dinini, ana kaynaklarından en kuşatıcı şekliyle öğrenmek gerekir. Bu öğretimde dil bilmek de vardır; tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, İslâm tarihi, ahlâk/tasavvuf öğrenmek de vardır. Hazreti Peygamberin Tefsir Yöntemi sizi bu alanlar üzerinden doyurucu bir yolculuğa davet etmektedir.
Süleyman Can Yıldırır Bu kitap; hedonizmi yalnızca felsefi yönüyle değil aynı zamanda günlük hayattaki davranışlara etkisi yönüyle de ele almaktadır. Bu noktadan hareketle hedonizm kavramının ilişki içerisinde olduğu diğer kavramlar ve davranışlar incelenmiştir. Kavram; Aritippos, Epikür ve Spencer gibi filozofların hedonizm hakkındaki düşüncelerinden başlayarak günümüz insanı ve tüketicileri üzerindeki etkilerine kadar geniş bir şekilde ele alınmıştır. Kitapta, hedonizm ve hedonik davranışlar ile ilgili birçok farklı alanda yapılan incelemelere yer verilmiş ve bunların yanı sıra, örnek modeller ve ölçekler ile akademisyen, öğrenci veya araştırmacıların faydalanabileceği temel bir kaynak oluşturmak amaçlanmıştır.
Neriman Karatekin Helik, çocuklarını temel insani değerlerle buluşturmak isteyen aileler için hazırlanmış bir kılavuzdur. Her bir kitapta Sorumluluk, Yardımseverlik, Adalet, Özgüven, Liderlik, Dostluk, Doğruluk, Sabır, Saygı ve Özdenetim kavramlarından birisi ele alınıyor. Bu değerleri işleyen kitapçıklar ailelerin, çocuklarıyla eğlenceli bir şekilde geçirmek istedikleri zamanın bir amaca yönelmesine yardımcı olacak malzemeler sunuyor. Görsel malzemelerle desteklenmiş olan kitapçıların paylaşımı çocuklar için unutulmaz anlara dönüşürken, aileler çocuklarının eğitimine katkıda bulunmanın mutluluğunu yaşayacaklar. Anne - babalar, öğretmenler ve öğretmen adayları, akademisyenler ve rehber öğretmenler için eşsiz bir rehberdir.
Gürbüz ÖZDEMİR Sanayileşme sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan göç olgusu, Türkiye'de toplumsal, ekonomik, kültürel ve hatta siyasal alanda birçok değişimi beraberinde getirmiştir. Bu süreçten en fazla etkilenenler ise kırdan kente göç eden insanlar olmuştur. Göçmenler, bu süreçte karşılaştıkları sorunları çözme ve kente uyum sağlayabilmek adına, kendilerine sığınak işlevi görecek olan “tampon mekanizmalar” keşfetmişlerdir. Bunlar arasında, özellikle “hemşehrilik ilişkileri” ve onun formel biçimi olan “hemşehri dernekleri” öne çıkan yapılar olmuştur.
Bunlar arasında özellikle hemşehri dernekleri, göçmen hemşehrileri toparlamış ve onlar için son derecede önemli olan tampon işlevler yerine getirmişlerdir. Kentleşme/kentlileşme sürecinin etkisiyle kendilerini sürekli geliştiren hemşehri dernekleri, kısa sürede tampon işlevlerini aşarak farklı işlevler de yerine getiren bir yapıya dönüşmüşlerdir. Hemşehri dernekleri bu sürecin sonucunda, hemşehrilerin ortak çıkarlarını temsil eden ve bu çıkarları elde etmek amacıyla birçok faaliyeti yerine getiren bir “çıkar grubu” niteliği kazanmışlardır.
Ancak hemşehri dernekleri, birçok çıkar grubunda olduğu gibi bununla yetinmeyerek, hemşehrilerinin ortak çıkarlarını elde etme amacıyla çıkar/rant elde etmenin en kolay ve risksiz yolu olan siyasal/bürokratik alana yönelme ihtiyacı duymuşlardır. Bu yönelme, hemşehri derneklerini, çıkarları için siyasal/bürokratik süreçleri etkilemeye çalışan, onlara baskı uygulayan bir “baskı grubu” niteliğine dönüştürmüştür.
Jeremy JOLLEY, Pearson Araştırma anlaşılması zor bir konu olarak görünebilir. Ancak bu kitabın özünde araştırmanın esasen basit bir aktivite olduğu, öğrenciler tarafından bu konunun esaslarının anlaşılır olduğu yatmaktadır. Her bölüm okuyucuya araştırmanın “gizemli” yanlarını keşfetmeleri için rehberlik etmekte ve sağlık bakımında araştırmanın temel bir faaliyet olduğunu gösterir.
Bu kitap araştırmada yeni olan hemşirelik ve sağlık bakımı öğrencileri ile sağlık bakımı profesyonelleri için tasarlanmıştır. Araştırma öğrencilere günlük yaşamlarındaki aktivitelerinden tanıdık örneklerle gösterilmekte, bu da kanıta dayalı uygulama ve araştırmaya başlamaları için özgüven sağlamaktadır.
En son kaynaklar ve çalışmalarla güncellenmiş olan bu kitap;
Nicel ve nitel araştırma tasarımı tiplerini tanımlayarak, bu araştırma tasarımlarının nasıl yapıldığını açıklar.
Araştırma ile ilgili terminolojiyi açıklamaya yönelik kapsamlı bir nicel ve nitel terimler sözlüğü içerir.
Her bir istatistiksel prosedürü açıklamaya yönelik ek bilgiler sunar.
Literatürün nasıl bulunacağını ve nasıl anlamlandırılacağını açıklar.
Kanıta dayalı uygulamayı tanımlayarak, kanıta dayalı uygulama ve araştırma arasındaki ilişkiyi gösterir.
Araştırma ve kanıta dayalı uygulamayla ilgili iyi bir makale yazabilmenin ipuçlarını verir.
Eleanor LAWRENCE, Pearson Henderson's Biyoloji Sözlüğü 22,000'den fazla sözcük ile biyoloji öğrencileri, öğretmenleri ve araştırıcıları için temel eser olmaya devam etmektedir. Onbeşinci baskı güncellenmiş, sözlükteki çok sayıdaki yeni tanımlar gözden geçirilmiş ve kök hücre araştırmaları, genom sekanslarına dayalı taksonomi ve kodlanmayan RNA ile onun gen regülasyonundaki rolü gibi heyecan verici alanlardan sözcükler dahil edilmiştir.

Özellikleri
. Çok sayıda yeni ve güncel sözcükleri kapsayan 22,000'den fazla sözcük vardır
. Anlaşılır tanımlamaları ve ilave açıklamaları kapsar
. Tüm biyolojik konular dahildir
. Canlıların güncel sınıflandırmalarını içerir.

Henderson's Biyoloji Sözlüğü biyoloji öğrencileri, öğretmenleri ve araştırıcıları için kapsamlı ve temel bir eserdir.
Hayriye Ünal Her şair bir poetikadır. Kendine özgü bir üslûp geliştirmeyi başarmış, belirli bir şiir anlayışını savunan her şair, şiire dair bir inşadır. Hayriye Ünal'ın ifadesiyle tahlil, tahrip ve inşadır. Şiiriyle, eleştirisiyle, teorisiyle özel bir dünyadır. Hayriye Ünal her kitabıyla bu dünyayı geliştiren bir şair.
Sanat eseri bilinçli bir yapıdır. Amaca dönüktür. Sanatçı belirli bir amacı gerçekleştirmeye çalışır eseriyle uğraşırken. Eser gerçekleştikçe ortaya çıkan dünya çoğu zaman sanatçıdan daha çok bizim dünyamızdır. Hayriye Ünal her eseriyle bizim dünyamızı biraz daha genişleten bir şair. İlk kitabından itibaren kuşağıyla eşit şartlarda masaya oturdu, yazdığı her kitapla ortamdan farklılaşıp Türk şiirinde kendine bir yer açtı. Ortama, klişeye, günü kurtaran işlere tenezzül etmedi. Her zaman daha yeninin peşinden koştu.
Hep Tabu, modern şiir kavrayışımızı etkileyecek bir kitap. Şairlerin söyleşileri edebiyat eleştirisinin, teorisinin vazgeçilmez kaynakları arasındadır. Ebabil Yayınları günümüz şiirinin en sağlam kaynaklarından biriyle söyleşi dizisini başlatıyor.
Hüseyin Karacalar Her Şey Geçtiğinde (Şiir)
Hüseyin Karacalar
Çidem Ergüvenç Birkaç senedir köşe yazıları yazmaktayım. Yayınlanmış olan ilk yazılarımı "Şundan Bundan" adı kitabımda bir araya getirmiş ve otistik çocuklar yararına bastırmıştım. Aslında şimdiye kadar çıkmış olan on iki kitabım ve iki çeviri kitabım da otizmli çocuklara armağanımdır. Otizm gibi son derece yaşamsal bir sorun ile ilgili yapmış olduğum çeşitli alanlardaki çalışmalar nedeniyle gösterdikleri teveccüh için tüm okurlarıma ve çevreme teşekkür borçluyum.
Bu kitabımda, köşe yazılarımın tümünü toparlayıp yayınlamak istedim.
İsminden de anlaşılacağı gibi elinizdeki kitabın içeriğinde, birbirinden çok farklı konulara değindim. Amacım, zaman tünelinde sizleri geçmişe yönelik bir gezintiye çıkarmanın yanı sıra toplumsal ve politik görüşlerimi de aktarabilmekti. Okurken sizleri biraz gülümsetebilirsem ne mutlu bana...
Kaan Zülfikar Deniz, Sema Çelebi Öncelikle zamanımızdan geçmişe baktığımızda tüm canlıları hayatta tutan, canlıların sağlıklı olmasını, onların doğadaki öngörülemeyen durumlardan korunmasını ve doğanın kontrol altına alınmasını sağlayan tek şeyin bilim ve bilgi birikimi olduğunu görmekteyiz. Bu durum, geçmişe olan borcumuzu, geleceğe yapacağımız katkıyla ödeme sorumluluğunu üzerimize yüklemektedir.
Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi; “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, başarı için en hakiki mürşit (kılavuz) ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir” Bilim dışındaki safsataların ve eskiden yazılmış masalların peşinden gidenlerin de sonunda yine bilime muhtaç olduğunu görmekteyiz. Bu kitabın, bilim yolunda gitmek isteyen araştırmacılara rehber olması beklenmektedir.
Herkes İçin Bilimsel Araştırmakolay'ın amacı hem bilimsel araştırmayı ve raporlaştırmayı kolaylaştırmak hem de ilk defa bilimsel araştırma yapacak olan bir araştırmacının bile yalnızca bu kitabı kullanarak araştırma yapmasını sağlamaktır. Böylece bu kitabın ulaştığı herkesin bir bilimsel çalışmayı planlayıp yapabilmesi beklenmektedir. Bir bilimsel araştırmada (tez, makale vb.) yer alması gereken başlıklar, olması gereken şekliyle ve sırasıyla verildiği için kitap oldukça kolay ve anlaşılır niteliğe sahiptir. Ayrıca yer verilen konuların mantık sırasında ve tez formatında ele alınması, anlamlı ve kalıcı öğrenmeyi de sağlayacaktır. Araştırmacılara önemli bir kılavuz olmasını beklediğimiz kitapta; güncel ve somut örnekler, örnek uygulama ve örnek ölçme araçlarına yer verilmiştir.
Pek çok genç araştırmacının “yalnız kaldıkları” araştırma süreçlerinde bilimsel çalışmalarını sürdürürlerken bu kitabın, kendilerine başucu kaynağı olmasını diliyoruz.
Bilimsel araştırma herkes için kolay…
Bülent Keçeli Herkesin Çirkini (Şiir)
Bülent Keçeli

Ayşegül Yelmer Mekke, Medine, Kâbe-i Muazzama; Müslümanlar için tartışmasız en mukaddes mekânlardır. Yüzyıllardır ehl-i iman; hacı olmayı, Ravza'ya yüz sürüp dualar edebilmeyi imanlarının ve muhabbetlerinin bir gereği olarak görmüştür. Bizler de mübarek topraklara ilk gidişimizde hem ibadetlerimizin hakkını verebilmek hem kutsal mekânları yakından tanımak gayesiyle Hicaz'la alakalı kitap arayışına girmiş ancak bilhassa hatırat anlamında fazla bir esere ulaşamamıştık. Bilahare yaptığımız hac ve umre ziyaretleri vesilesi ile her yıl yeni kitaplar almaya ve okumaya başlayınca bu alanda bir bibliyografya eksikliğinin olduğunu hayretle müşahede ettik. Öyle ki kitap arkası kaynakçalarını saymazsak Türkiye'de Hicaz ile ilgili müstakil bir kitabiyat çalışması yoktu. Böylece ilim ve irfan dünyamızı besleyen Hicaz gibi ehemmiyetli bir konudaki bu şaşkınlık verici eksikliğin giderilmesi adına, tüm noksanlıklarımıza rağmen, yola çıkmış olduk.
Elinizde bulunan eser, bu anlamda sahasında ilk çalışma olup içeriğinde Türkçe, Osmanlıca ve yabancı dilde kitaplar; süreli, sesli ve görüntülü yayınlar; dijital materyal; efemera ve objelerle alakalı bilgiler ihtiva etmektedir.
Eseri hazırlarken gerek Hicaz'a dair kitap arayışında olan okuyucuların ihtiyaçlarını karşılamak gerekse akademik çalışmalar yapacak olan araştırmacıların çalışmalarına bir nebze katkıda bulunmak gayemiz olmuştur.
Reyhan GAZEL Gün bugündür ey dost… “Hiç” olmaya “var” mısın?
“Kendi”ne “hiç”liğin kadar baktın mı hiç…
Bul ki nerdesin? Bul ki gökyüzüne inesin! İndiğin gökyüzünden “son”suza gidesin… De ki buldun! Kaybolmayasın… Biliriz ki yetmez çoğu anda aklın yanına “hiç” eklemedikçe…
Bir gün ya da bir an… Fark etmez. Zaman denen, kendimizdeki bölünmüşlüğü hissettiğimiz nokta… O noktadan başlayarak “Hiç” ersiniz, eğer yoksanız…
Kimiz mi?
“İnsan” olmaya çalışmaktan öte…
Aşina Gülerarslan Özdengül Zaman hikâyelere hapsolmuştur...
Ne yalnız çocukluğa özgüdür ne de yetişkinliğe. Ne düne aittir ne de bugüne. Kökleri başka âlemde, dalları yeryüzüne uzanmış, gölgesine sığındığımız, meyveleri hiç tükenmeyen bir ağaçtır o. Hepimiz için heybesi hep dolu, zengin, cömert, vakur ve yaşını hiç göstermeyen genç bir bilge gibi dolaşır aramızda. Ve ona dokunan herkesi, her şeyi inşa eder, dönüştürür. Bağ kurmanın, ikna etmenin ve yönetmenin anahtarını binlerce yıldır elinde saklar hikâye. İletişimdeki büyülü gücü hiç değişmez. Ancak formu değişir zamanda ve bağlamda. Bu nedenledir ki yeniden tanımak, tanımlamak gerekir onu yaşadığı her çağda, girdiği her kılıkta. “Hikâyenin İletişimi” tam da bunu yapıyor.
XXVI ayrı bölümden oluşan bu kitap, “hipnotik” gücünden başlayarak; İnsan Fizyolojisinden Kişilerarası İletişime, Pazarlama, Reklam ve Marka İletişiminden Gazeteciliğe, Dijital Oyunlardan Kurumsal İletişime, Tüketici Deneyiminden Fotoğrafçılık ve Tasarımcılığa, Siyasal Pazarlamadan Sinema, Televizyon ve Audio Visual mecralardaki formlarına değin hikâyeyi çok boyutlu ele alıyor. İletişimin hikâyeyle, hikâyenin iletişimle temas ettiği neredeyse her konuyu “anlatıyor. Tam da bu nedenle biricik ve özgün, tam da bu nedenle iletişim alanında ülkemizdeki ilk bütüncül başucu eseri olmaya aday.
Melahat Beki Hikmet kavramı felsefenin, dinin ve tasavvufun kesişme noktasında duran temel kavramlardandır. Elinizdeki bu çalışma, insanın hikmetle irtibatını kuran bu alanların karşılıklı ilişkilerini ele almaktadır. Atâullah İskenderî'nin “Hikem-i Atâiyye” kitabını merkeze alarak okurlarını, “hikmet” kavramının derinliklerine doğru bir yolculuğa çağırmaktadır. “Hikem-i Atâiyye”, insanın kendisini tanıması ve varlığın etik ve metafizik boyutlarıyla bütünleşerek anlamlı bir varoluş gerçekleştirmesinin, bütün zamanlar için değerli bir yorumunu sunmaktadır. Bu yorum üzerinden, hikmet geleneğinin insan açısından taşıdığı kadim ve evrensel hakikatler, entelektüel ve manevi gündemimize davet edilmektedir.
A. Kadir Çüçen, Abdulkuddüs Bingöl, Ahmed Güner Sayar, Ahmet İnam, Alber Erol Nahum, Ali Osman Gündoğan, Aliş Sağıroğlu, Aliye Karabük Kovanlıkaya, Alparslan Açıkgenç, Arslan Topakkaya, Ayşe Yaşar Umutlu, Barış Kara, Belkıs Altuniş Gürsoy, Besim F. Dellaloğlu, Celal Türer, Chryssi Sidiropoulou, Coşkun Değirmencioğlu, David Grünberg, Duygu Dinçer, Elettra Ercolino, Emel Koç, Fabio L. Grassi, Fahrettin Olguner, Fulya Bayraktar, Gaye Çankaya Eksen, Gönül Bünyadzade, Gülcevahir Şahin Granade, Gülgun Yazıcı, H. Haluk Erdem, Hakan Poyraz, Hülya Yaldır, Hüseyin Subhi Erdem, İhsan Hayri Batur, Levent Bayraktar, Mansur Beyazyürek, Marie Hélène Sauner-Leroy, Mehmet Akgün, Mehmet Demirci, Mevlüt Uyanık, Milay Köktürk, Muhammet Enes Kala, Murtaza Korlaelçi, Mustafa Tahralı, Mustafa Yıldırım, Muzaffer Çam, Müslim Akdemir, Necati Öner, Necmettin Tozlu, Nilgün Özcan, Nurhayat Çalışkan Akçetin, Ömer Faruk Ocakoğlu, Ömer Naci Soykan, Ömer Özden, Ömer Özercan, Özge Güngör, Özkan Gözel, Pierre Colin, Rabia Dirican, Rahmi Karakuş, Recep Kılıç, René Guénon (Abdülvâhid Yahyâ), S. Hayri Bolay, Sadettin Elibol, Sadettin Ökten, Seçkin Sertdemir Özdemir, Semahat Yüksel, Senail Özkan, Süleyman Dönmez, Şaban Teoman Duralı, Şafak Ural, Şamil Öçal, Şeyma Durmaz, Tülin Bumin, Uğur Kılınç, Ülker Öktem, Vefa Taşdelen, Yakup Kalın, Yakup Özkan, Yıldız Doyran, Zeynep Tek, Zeyno Tekinalp Özkan, Ziya Yavuz Hikmetin İzinde Kenan Gürsoy’a Armağan adlı bu kitapta, Türk düşüncesinin evrensel planda temsilcilerinden birine tanıklık edilmektedir. Burada Gürsoy’un özgün felsefî kurgusu, kavramları, temaları ve yapıtları irdelenmiş ve ortaya zengin problematiklere sahip bir düşünür portresi çıkmıştır. Gürsoy felsefeyi medeniyet kurucu bir değer ve etkinlik olarak inşa etmektedir. Dünya problemleri ve insanlık bunalımları karşısında etik bir bilinç geliştirilerek çözümler teklif edilebileceğini göstermektedir. Böylece felsefe bütün bir insanlık için birleştirici bir üst dil olarak kurgulanmaktadır.
Bu eserde, Türkiye’de felsefe hayatına dair pek çok unsur da bir aradadır. Hem düşünce hayatımızın geldiği seviye ve problematik zenginlik sergilenmekte hem de Türk dilinin felsefi meseleleri ifade imkânlarının örnekleri sunulmaktadır. Çoğunluğu felsefe alanından olan pek çok akademisyen, entelektüel ve sanatçının, Kenan Gürsoy’a armağan ettikleri çok kıymetli makaleler ile eser, aynı zamanda bir çağdaş Türk düşüncesi seçkisi niteliğindedir. Ayrıca, beş kuşak felsefe akademisyenlerini bir arada bulundurması itibariyle, bağlantı ve sürekliliğin de gözlemlenebileceği bir kaynak olma özelliği taşımaktadır.
Esin Kahya Hint bilim erken dönemde Yunan’da daha sonra da İslam Dünyasının erken dönem bilimsel faaliyetlerin şekillenmesinde önemli katkılar yapmıştır. Dolayısıyla eğer bilim tarihinde bilimsel faaliyet değerlendirilirken, ölçüt bugünkü bilime katkısı ise, o takdirde, muhtelif yollardan Eski Hint Uygarlığının günümüz biliminin oluşmasında önemli rol oynadığını söylemek gerekir.
Hasan Tuncer MÖ. 2. bin yılın en büyük imparatorluklarından birisi olan Hitit ile ilgili bilgilere, Hititçe çivi yazılı metinler sayesinde ulaşabilmekteyiz. Siyasi, ekonomik, dinî vs. gibi birçok içeriğe sahip farklı belgelerin yer aldığı bu tabletlerden Hitit ülkesinin dokuma alanındaki gelişimini de takip edebilmekteyiz. Dokuma ürünleri, Hitit hayatının hemen her sahasında kendini göstermiştir. Bu ürünler, bir kıyafet olarak giyilmelerinin yanında kimi zaman bir ip ve kimi zaman da bir kumaş veya bez olarak karşımıza çıkmıştır. Büyücü kadınların en önemli ritüel malzemelerinden birisi olan dokuma ürünleri, ekonomik anlamda çeşitli fiyatlara sahip olmasının yanında devletler arası ilişkilerde de kendine yer bulmuş ve kimi zaman bir hediye kimi zaman da vergi olarak metinlerdeki yerini almıştır. Elimizdeki belgelerden yola çıkarak onlarca dokuma ürününün varlığından söz edebiliriz. Kitabımızda, bu ürünlerin öncelikle anlamlarını açıklayarak, ardından siyasi, ekonomik ve dinî hayattaki kullanım yerleri ve şekilleri hakkında bilgiler sunmaya çalıştık.
Mustafa Acar 15 Temmuz hiç şüphesiz Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. O tarihte Türkiye hem hain bir darbe girişimine, hem de milletin tek yürek halinde darbeye direnişine sahne olmuştur. Bir ihanetin analizi, hayır ve hizmet hareketi olarak yola çıkan bir yapının zamanla nasıl devlete kafa tutacak, Parlamentosunu bombalayacak, insanların üzerine tanklarla yürüyecek kadar gözü dönmüş bir terör örgütüne dönüştüğünün ibretlik anlatımıdır. Hizmetten Hezimete FETÖ, 15 Temmuz’dan yola çıkarak bir ihanetin öyküsünü tahlil etmektedir. Çoğunlukla yapıldığının aksine eser FETÖ sövgüsünün ötesine geçmekte, FETÖ’yü var eden tarihsel-sosyal koşullara, henüz bir terör örgütüne dönüşmeden önceki dönemlerde bu yapının toplumdan ve devletten hangi nedenlerle sempati topladığına, yine bir dönem siyasi otoritenin bu yapıyla neden işbirliği yaptığına, hangi iç ve dış dinamiklerin etkisiyle söz konusu yapının adım adım bir ihanet şebekesine dönüştüğüne uzanan kapsamlı bir analiz yapmaktadır. FETÖ benzeri belalarla tekrar karşılaşmamak için, sorumluluğu tamamen dış mihraklara yıkan komplo teorilerinin ötesine geçmek, yer yer öz eleştiri yapmak ve olayın tarihî, siyasi, iktisadi, hukuki, sosyolojik ve psikolojik boyutlarının soğukkanlı bir analizini yaparak, yaşananlardan ders almak ve her alanda gereken tedbirleri almak elzemdir. Bu bağlamda elinizdeki eser, FETÖ olayını çeşitli boyutlarıyla anlama ve açıklama, FETÖ ile mücadelede dikkat edilmesi gereken hususlar ve benzer sorunlarla bir daha karşılaşmamak için alınması gereken tedbirlerin neler olduğunun tespitine yönelik çabalara mütevazı bir katkıdır.
Funda Şan Anadolu'da Türkçe ilk eserler 13. yüzyılın sonunda yazılmaya başlanmış,14. yüzyılda Anadolu'nun farklı beyliklerinde pek çok eser telif ve tercüme edilmiştir. Ferhengnâme-yi Sa’dî de 14. Yüzyılın ortalarında Hoca Mesud'un, Sa’dî'nin Bostan adlı eserini tercüme ederek yazdığı didaktik bir mesnevidir. İçerisinde; ahlâk, eğitim, evlilik, devlet yönetimi gibi pek çok konu hakkında nasihatlerin bulunduğu eser, Bostan'ın bütününün değil, onun içinden dağınık olarak seçilmiş yaklaşık bin beytinin tercümesidir. Eserin bilinen dört nüshası arasından Kopenhag nüshası esas alınarak yapılan bu çalışma, Ali Emîrîve Manisa nüshaları da gözden geçirilerek hazırlanmıştır. Hakkında, yok denecek kadar az bilginin bulunduğu bu nüsha, 2013 yılında Danimarka Kraliyet Kütüphanesinden (Det Köngelige Bibliotek) temin edilip ilk kez ayrıntılı olarak bir makaleyle, tarafımızca tanıtılmıştı. Eski Anadolu Türkçesinin geçiş evresinden ziyade tamamıyla gelişmiş bir döneminde yazılan bu eser, Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini ve sözcük dağarcığını bütünüyle göstermesi açısından mühimdir. Eserin özellikle Kopenhag nüshasını esas alarak hazırladığımız bu kitabın,Türkoloji çalışmalarına önemli bir katkı sağlamasını ümit ederiz.
Kubilay Çelik Tarihe 93 Harbi olarak geçen Osmanlı-Rus Savaşı'nda, Osmanlı ordusu yenilince tam kırk yıl (1877-1917), Rusların işgalinde kalan Kars, Gazi Mustafa Kemal'in merakına mazhar olmuştu. 29 Ekim 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin daha bir yılı dolmadan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sonbahar Gezileri kapsamında, 6 Ekim 1924 tarihinde, merak ettiği Kars'a, eşi Latife Hanım ve maiyetiyle birlikte geldi.
Gazi'nin Kars'a gelişi, âdeta bir bayramdı ve öyle de kutlanmalıydı. Ancak tüm Türkiye gibi Kars halkı da yoksuldu. “Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya armağan olsun.” diye Hoş Gelişler Ola, Mustafa Kemal Paşa folklorik türküsünü bestelediler. Kars'a, tren istasyonuna indiğinde, çalınıp hep bir ağızdan söylenen ve oynanan bu türkü, Gazi Paşa'yı oldukça memnun etmişti. Kars'ta beş gün kalmayı planlayan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Başvekil İsmet İnönü'den gelen “Paşam, Musul elden gidiyor.” telgrafıyla bu gezisini sekiz buçuk saatte keserek Ankara'ya dönmek zorunda kalmıştır. Ancak Kars'ta kaldığı süre içinde, bu türküyü, üç-dört kez istemişti. Oldukça memnun kalan Gazi, türkünün söz yazarı ve bestecisini, kendi kişisel çekiyle 500'er lirayla ödüllendirdi (Bu türkünün bestecisinin hazin ölümü sonucu, evinde yapılan aramada, Mustafa Kemal'in kendisine verdiği çek bulundu. Sanatçı, Gazi Paşa'nın bu çekini bozdurmamıştı).
Bu arada Kars Türk Ocakları, Latife Hanım'dan, 1925 yılında Ankara'da düzenlenecek olan konferansta kendilerini temsil etme ricasında bulundu. Gazi Paşa'nın da “Olur”uyla Latife Hanım, Ankara'da Kars delegesi oldu. Dönüşte Sarıkamış'a uğrayan Gazi Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım arasında başlayan şiddetli tartışma sonucu, Gazi Paşa, Başvekil İsmet İnönü'ye bir telgraf çektirerek boşanma işleminin başlatılmasını istedi. Eğer Latife Hanım, Gazi Mustafa Kemal'den boşanmasaydı ilk seçimde Kars Milletvekili olacaktı.
Hugo Ball Dada, Sürrealizmin babasıydı.
Walter Benjamin

Hugo Ball, Dadaizm'in manevi babasıydı. Anlamsız ses şiirleri yazdı. Ayrıca bu anarşik sanat akımının adını da bulan kişiydi.
Deutsche Welle

Hugo Ball ne bir ressam ne de heykeltıraştı; ancak 1916'ta Zürih'teki Dada hareketinin kurucularından biri olarak elde ettiği tarihî konum, modern sanat yıllıklarında ona kalıcı bir konum sağlamıştır.
The New York Times

Dada, bir protestodur; yıkıcı bir eylemdir. Mantığın yerle bir edilmesidir; işte Dada budur. Belleğin, arkeolojinin, geleceğin yıkımıdır. Dada, özgürlüktür. Çarpışan renklerin, zıtların birliğinin, grotesk şeylerin, tutarsızlıkların ifadesi; kısacası yaşamın kendisidir...
Tristan Tzara
Mustafa Çakıcı Mali itibar, başkasının sermayesinden geçici olarak yararlanabilmek kabiliyetidir. İtibar üzerine kurulan borç senetlerini, servetin değişim vasıtası haline koyan işlemler, adı geçen senetlerin emre muharrer veya hamiline ait olmak üzere düzenlenmesi yöntemlerinin oluşturulmasıyla meydana gelmiştir. 20. yüzyıla kadar kullanılan ticarî senetler poliçe, bono, çek ve süftece idi. Bu senetler içinde en yaygın olarak kullanılanı ise poliçeydi. Poliçenin ortaya çıkış tarihiyle ilgili farklı iddialar ve yaklaşımlar bulunmakla birlikte, 17. yüzyılın sonlarına doğru keşfedilen "ciro" ve "emir kaydı", poliçe kullanımını kolaylaştırmıştır.
Osmanlı Devleti'nde, poliçe kayıtlarına 17. yüzyılın ortalarından itibaren rastlanmaktadır. Madeni para naklinin masraflı ve tehlikeli olması ile Avrupayla ilişkilerin gelişmesi poliçe kullanımını artırmıştır. Yine de ilk dönemlerde, yeni bir yöntem olan poliçeye yeterince güven duyulmaması, poliçe kullanımını sınırlamıştır. Bundan dolayı Osmanlı Devleti'nde poliçe, 19. yüzyılda yaygınlık kazanabilmiştir.
Standart bir hukuki durumu bulunmayan poliçe, 1850 yılında yürürlüğe giren Ticaret Kanunnamesi ile bir düzene kavuşmuştur. Genel olarak poliçeden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri olan ticaret mahkemelerini, daha sağlıklı bir hukukî yapıya kavuşturan Ticaret Kanunnamesi Zeyli, hukuki altyapıyı daha da sağlamlaştırmıştır.
Kayıtlar, Osmanlı coğrafyasında yurt içi poliçe kullanımının, özellikle günümüz Türkiyesi sınırları ile Rumeli ve kısmen kuzey Suriye, Filistin bölgelerinde yaygınlaştığını göstermektedir. Ayrıca 19. yüzyılda, Avrupa'ya ve Avrupa'dan Osmanlı Devleti'ne; özellikle İstanbul'a bir hayli poliçe keşide edilmiştir. Sonuç olarak poliçe, Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar, ticarî hayattaki önemini korumuştur.
Ali Taşkın Bu eser, Hume Araştırmaları Edinburgh Üniversitesi felsefe bölümünde yapılan beş doktora tezinden yola çıkarak Hume’un en çok konuşulan felsefi öğretilerini tanıtmayı hedeflemiştir. Hume, bilgi kuramı ile ünlenmiş olmasına karşın ahlak, siyaset, din ve hukuk felsefelerinde de önemli görüşleri olan bir filozoftur. Bu eserde, bilgi kuramı hariç anılan temel öğretilerine yer verilmiştir. Dinin özüne ve akıldaki temeline ilişkin akıl yürütmelerin yer aldığı, doğal ve rasyonel teoloji bağlamında yapılan din felsefesi, Hume’un öncüsü olduğu iddia edilen pozitivizm özellikle de mantıkçı pozitivizmle ilgisi, eserde dikkat çekici bir biçimde analiz edilmektedir. Felsefenin her zaman öncelikli konusu olan etik teorileri arasında önemli bir yere sahip olduğu bilinen Hume’un, ahlakın neliği, kaynağı, güdüsü, duygudaşlık gibi ahlak felsefesi konularında ortaya koyduğu görüşler çok yönlü olarak değerlendirilmiştir. Yine eserde, irade özgürlüğü sorunu, irade eylem ilişkileri ve bunların psikolojik bağlantıları açısından irdelenmektedir. Aristoteles’ten itibaren çok tartışılan adalet, mülkiyet, karşılıklı yarar ilkesi, sözleşme gibi hukuk ve siyaset felsefesi konuları da bu eserde geniş yer tutmaktadır.
Victoria Bilge Yılmaz In the world swarming with such issues like wars, ecological disasters, and lack of fresh water, famine, child labour and death, gender hierarchies, and serial murderer viruses, maybe the only thing that helps people endure and survive is humour. Humour is an indispensable element of a human life. It is, indeed, some kind of a cure for human beings' survival in a desolate world replete with grand issues that harm people psychologically and spiritually.
Being aware of humour's potential strength to change people's mood, ancient Greek philosophers, literary critics, poets and writers from all ages conceptualised and employed humour in their works. The aim of this study is to provide a brief overview of the concept of humour throughout ages from ancient eras to the modern day. Furthermore, it provides some examples of literary works from English and Russian literature and scrutinises various tools and functions of humour in these works.
A versatile poet of the Restoration period and an heir to Milton's talents, John Dryden (1631-1700) exhibits his confidence in an employment of humour in his works. Dryden draws political portraits through his refined technique and supreme control of verses.
Russian literature cannot be defined without Anton Chekhov (1860-1904), an unfortunate doctor with a great talent to produce short stories and plays. Although Chekhov's plays have become milestones in realist theatre in the West, his most memorable contribution to Russian literature was his prose fiction. Despite the framework of social issues in his short stories, Chekhov appears to entertain readers by his unprecedented ability to convey his sense of humour.
Goaded by the restricted condition of denigrated women in her community and throughout the world, Virginia Woolf (1882-1941) addresses the whole world by aspiring to represent women's voices. Despite the pervading hue of feminism and depression in her works, Woolf sometimes includes a breath of humour in some of her works.
Hasan ÇELİKKAYA Yayın hayatına sunduğumuz bu kitap, yediden yetmişe herkesi ilgilendiren "huzur" konusunu "huzur eğitimi" adıyla ve "toplumda huzur, ailede huzur, kişide huzur" tasnifiyle bu alanda yapılmış ilk akademik çalışma özelli­ğini taşımaktadır. Çalışmada tamamen "tabiî (doğrudan) gözlem" metodu kullanılmış olup aktarılan olayların hepsi yaşanmış olaylardır; asla hayalî bir konu yoktur. Olayların yorumları tabiatıyla yazara aittir. Konular; ilâhiyatçı ve sosyolog gözüyle değerlendirilmiş olup pratik kaynaklı ve pratiğe yönelik olarak işlenmiştir.
Keza huzur olayının basit bir olay olmadığına; kişi kadar aileleri, toplumu ve dünya toplumlarını ilgilendirdiğine; bu konuda her kesime sorumluluklar düştüğüne; huzu­run sadece para ve şöhretle değil, aynı zamanda beden sağlığı kadar ruh sağlığıyla (ruhsal doyumla) da çok yakın ilişkisinin bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Aktarılan bu tecrübeler neticesinde, kişisel huzurun baş düşmanı olan stresi yenmenin yolları da gösterilmiştir.
Kitapta aktarılan olayların; özellikle psikologlara, psikiyatristlere, psiko-terapi ve aile terapisi uygulayanlara, benzer konularda araştırma yapanlara, sağlam birer malzeme teşkil edeceğine inanmaktayız.
Dilek Bal Koçak Yaşlılık, psikolojik, fiziksel, duygusal, kronolojik ve ruhsal anlamda bireylerin olgunlaşma sürecidir. Bu yaş alma ve olgunlaşma sürecinin manevi anlamda mutlu, huzurlu ve başarılı şekilde sürdürülebilmesi için farklı teoriler ortaya konulmuştur. İlgili teoriler çerçevesinde yürütülen manevi bakım çalışmalarının yaşlıların iyi oluş seviyelerine ciddi katkı yaptığına dair tespitler gün geçtikçe artmaktadır.
Bu çalışmanın sonuçlarına göre huzurevinde yaşayan bireylerin manevi destek sürecinde kendilerini daha iyi ve huzurlu hissetmeye başladıkları; bununla birlikte hayat ve ölüm gibi sıklıkla sorgulanan konulara dair farkındalıklarının arttığı görülmüştür. Manevi bakım sürecine dâhil olan yaşlılar, yaşadıkları olumsuz deneyimlere farklı açıdan baktıklarını, yaşanan pişmanlıklarla bunlara bağlı bazı iç sorunlarını çözme fırsatı elde ettiklerini ve iç huzura kavuştuklarını ifade etmişlerdir. Manevi bakım eşliğinde gerçekleştirilen manevi ritüellerin katılımcılar tarafından önemli görüldüğüne ve olumlu etkiler uyandırdığına dair bulgular elde edilmiştir.
Bu kitap; huzurevinde manevi bakım, hayatı anlamlandırma süreci ve yaşlılık ile ilgilenen tüm okuyucular için detaylı bilgiler sunmaktadır. Huzurevlerindeki manevi bakım desteği sürecinde kullanılan görüşme teknikleri, kuram ve yöntemler ışığında hazırlanan bu çalışma, manevi bakım alanında yeni bir bakış açısı sunması açısından önemlidir.
Ramazan KAZAN Müslümanların kurdukları medeniyetlerin ana referansı, örf, âdetleri vs. gibi millî değerlerinin yanında Kur'ân-ı Kerim ve
Hz. Peygamber'in hadisleri olmuştur. Onlar bu kaynaklardan aldıkları ilhamla çeşitli müesseseler kurmuşlar ve değişik edebî ürünler ortaya koymuşlardır. Bu edebî ürünlerin en önemlileri atasözleri ile vecizelerdir.
Henüz çocukluğundan itibaren fasih dilin hâkim olduğu çevrede yetişen, Kur'ân-ı Kerim'in edebî üslûbunu en iyi bilen
Hz. Peygamber, yeri ve zamanına göre vecize niteliğinde sözler söylemiştir. Hayatın pek çok alanlarını ilgilendiren onun bu vecizeleri Arapçaya ve değişik Müslüman milletler tarafından kurulan İslam medeniyet ve kültürüne ayrı bir zenginlik katmıştır.
Çalışmamız, Türkçede az sayıda yaygın olan Hz. Peygamber'in bu tür sözlerinden önemli bir kısmını asıllarıyla ve edebî özellikleriyle dilimize kazandırmayı hedeflemiştir.
Adil Bebek O, bizden biri. Miladi 610 yılında Allah'ın emri, onayı ve teyidi ile ortaya çıkıp peygamberliğini ilan etti. İnsanlığı hurafe ve asılsız şeylere, ne kadar güçlü ve egemen olurlarsa olsunlar aslında kendileri gibi aciz olan birilerine; cine ve putlara tapmaktan vazgeçip evrenin yaratıcı, yönetici ve hükümranına bağlanıp saygı duymaya, O'nun direktif ve yol göstermelerini esas almaya davet etti. Hak dedi, adalet ve eşitlik dedi, özgürlük dedi, erdem ve onur dedi. Sonuç olarak dünya ve ahiret mutluluğu vaat etti.
Hz. Peygamber'den bahsediyorum.
Ona inanan ve bağlananlar oldu; dönemin egemenleri ve ikbal sahipleri ile başta Yahudiler olmak üzere eski din mensupları ona karşı amansız bir düşmanlık içine girdiler. Ona karşı her türlü savaş ve kumpasın başında yer aldılar, onlara kendilerinden farklı bir şekilde inanma, düşünme ve yaşamayı çok gördüler, yapmadık zulüm bırakmadılar.
Ne ki, Allah dinini koruyup kolluyor ve destekliyordu; sonunda zalimler mağlup, mazlumlar ise galip oldular.
Ancak o düşmanlık orada kalmadı; on dört asır devam etti. Haçlılarla devam etti, oryantalistlerle devam etti.
Bu mütevazi çalışmada, asırlardır bir türlü bitmek bilmeyen o kin, düşmanlık ve linç histerisinin, günümüzde DAİŞ vb. projelerin ikliminden de istifade ile özellikle gençleri avlayıp dinden ve bilhassa İslamiyet'ten koparmak maksadıyla Hz. Peygamber'i karalama ve iftiralarına cevapları bulacaksınız.
Kafanıza takılan şeyler olursa bana ulaşmanız beni memnun eder. Sevgi, saygı ve hayır dualarımla.
Sempozyum I. DÜNYA SAVAŞI’NIN 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU - 100TH ANNIVERSARY OF I. WORLD WAR INTERNATIONAL SYMPOSIUM
Yücel Özden, İrem Kaptangil, Melih Çalışır, Kübra İlhan, Gülşah Ayaz, Yakup Enes Çam Bağımlı ve global bir dünya düzeni içerisinde insani ve toplumsal olguların ön plana çıkmasıyla birlikte sosyal bilimler alanı üzerine yürütülen çalışmaların yoğunlaştığı ve literatüre pek çok yeni kavramın kazandırıldığı görülmektedir. Toplumsal hareketliliğin en temel ögelerini taşıyan sosyal bilimler, dinamik bir yapıya sahip olduğu için bu alanda yeni ve uluslararası çalışmaların önemi her geçen gün artmaktadır. Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu tarafından düzenlenen I. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi ile birlikte sosyal bilimler alanında yürütülen nitelikli akademik faaliyetlere bir yenisi daha eklenmiştir. I. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda bilim insanı ile araştırmacının katılımıyla bilimsel çalışmaların konuşulduğu, tartışıldığı ve etkin fikir alışverişi ekseninde yeni fikirlerin ileri sürüldüğü bir ortamda gerçekleşmiştir. I. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi yalnızca bir alanla sınırlı kalmayarak sosyal bilimlerin farklı disiplinlerini bünyesinde taşıması nedeniyle önem arz etmektedir.

Sosyal bilimler literatürüne önemli katkılar sağlaması amacıyla yola çıkılan ve bu kapsamda nitelikli çalışmaları bünyesinde bulunduran I. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi Tam Metinler Kitabı’nı siz değerli okurlara sunmaktan büyük gurur duymaktayız.
Keith D. Dickson O en muhteşem nesle şekil vermiş savaşı keşfedin! II. Dünya Savaşı yirminci yüzyıldaki anlaşmazlıkların en yıkıcısıydı. Peki, bu savaş nasıl ve neden oldu? Büyüleyici anekdotlar, ilginç ek bilgi kutuları ve Efsane 10'lar listeleri ile dolu olan bu kaynak, savaşa neden olan meseleler hakkında sizi bilgilendirirken Pearl Harbor'dan Yahudi Soykırımı'na, D-Günü'nden Hiroşima'ya kadar her şey ve daha fazlası hakkında işin aslını anlatıyor.
• Bir liderin fikirlerinin bir ülkenin kaderini nasıl çizdiğini öğrenin! Hitler'in komutanları ile ilişkisi ve yanlışa sürüklenişi hakkında bilgi sahibi olun.
• Bir buluşun insanlık tarihine nasıl kara bir leke çaldığını görün! Atom bombasının keşfini ve bunun insanlık tarihi için nasıl kötüye kullanıldığını okuyun.
• Bir kıtanın sınırlarını yeniden çizin! Savaş süreci ve sonrasında Avrupa'da el değiştiren şehir ve bölgelerde gezinin.
• Toplumların savaş karşısındaki mücadelesini izleyin! Doğrudan savaşın içinde olmayan insanların savaştan nasıl etkilenip nereden nereye sürüklendiğini görün ve bunun günümüz toplumlarına yansımalarını takip edin.
• Üç kıtanın bir savaşın çevresinde bir araya gelmesine şahitlik edin! Savaşın büyük resmine bakarak sadece karada değil, denizde ve havada da gerçekleşen çatışmaları gözlemleyin.
Kitabı açın ve
• Savaşın kökenini ve amaçlarını,
• Diktatörlerin yükselişini,
• Mihver ve Müttefik Devletlerin kimler olduğunu ve ittifakların kuruluşunu,
• Faşizm ve Nazizm kavramlarını,
• Normandiya Çıkarması'nın detaylarını,
• Avrupa'daki güç dengelerinin değişimini öğrenin.
Yusuf İzzettin Aktaş İslam Felsefesi adlandırması, mana itibarıyla kadim bir tarihe sahip olmasına karşın isim olarak oldukça yeni bir terkiptir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı modernleşme teşebbüslerinin önemli bir ayağı olan eğitim sahasında gerçekleşen ıslahatlar neticesinde ders programlarında kendine yer bulan İslam felsefesi dersleri, bu terkibin varlık sahasına intikal ettiği önemli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Batılı değerlerin ve düşüncelerin, İslam dünyasında varlığını, bazen tahakkümünü her geçen gün hissettirdiği bir zaman diliminde, Müslüman Türk aydınlarının ve ilim adamlarının kendilerini var eden düşünce dünyalarını hangi argümanlarla yeniden ortaya koydukları ve savundukları, varlık sahalarına yöneltilen tenkit ve ithamları ne şekilde karşılayıp anlamaya, içine çekmeye ve/ya bertaraf etmeye çalıştıkları; İslam felsefesi/düşüncesi tarihini yaşanılan mevcut koşul ve şartlar içerisinde nasıl tanımladıkları merak uyandıran sorular arasında yerlerini korumaktadır.
Elinizdeki bu çalışma II. Meşrutiyet sonrasında eğitim sahasında gerçekleşen ıslahat hareketleri ile ders programlarında yer almaya başlayan felsefe ve İslam felsefesi derslerinin Darülfünun ve medresedeki teşekkül sürecini ve bu derslerin hocalarını, İslam felsefesi derslerinde okutulan metinleri incelemekte ve modernleşme tarihimize bir nebze ışık tutmaktadır.
Çağıl Sağun Girit, stratejik konumu nedeniyle fatihlerin dikkatini her yüzyılda üzerine çekmeyi başarmış Akdeniz'in en önemli adasından biridir. Girit, Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması ile Yunan siyasetinin bir parçası hâline gelmiş ve bu durum, Girit'in XIX. yüzyılını âdeta isyanlar yüzyılı hâline getirmişti. Girit ayrıca büyük devletlerin konsoloslarının Şark meselesini uygulama alanı da olmuştu. Özellikle İngiltere'nin Girit'te uyguladığı ikili politika, Girit'in kaderini de etkileyecek ve XIX. yüzyıl, Girit'i Osmanlı İmparatorluğu için âdeta bir “çözümsüzlük” ve "emanet (vedia)" hâline getirecekti. II. Meşrutiyet'in ilanı, Girit'e olan Osmanlı kamuoyunun ilgisini de arttıracaktı. Osmanlı Hükûmeti'nin Girit politikası, “statükonun devamı” çerçevesinde olayları protesto etmek ve İngiltere'ye güvenmekten ibaretti. Bu nedenle Osmanlı kamuoyu, Girit'te Osmanlı hukukunun yok sayılmasına ve Giritli Müslümanların feryatlarına tepkisiz kalmamış ve bu tepkiler, bilinçli bir eyleme dönüştürülerek önce protesto ve mitingler ile daha sonra da Yunanistan'a karşı boykot hareketleri ile kendini göstermişti. Mitingler halkın Girit için azim ve kararının göstergesi olmuş ve dönemin en yaygın sloganı "Ya Girit Ya Ölüm!" sözleriyle vücut bulmuştu. Girit için Yunanistan'a uygulanan boykot (1910-1911) ise âdeta “iktisadi harp” niteliğinde, o dönemin en uzun soluklu, en geniş katılımlı, planlı ve programlı bir halk hareketi olmuştu. Yunanistan'a boykot, 1911 yılı sonlarında noktalanmış ve 1913 yılında korkulan olmuş; Girit'in semalarında “mavi beyaz” bayraklar dalgalanmıştı.

Tülay Dağoğlu The Pre-Raphaelite Brotherhood, banded in 1848 by a group of exuberant young painters and poets, swam against the tides of the standard teachings of the Royal Academy, thereby receiving the epithet of Victorian Avant-Garde. Their paintings' intense focus on nature and painstakingly studied details in vivid colours distinguish them as being notably Pre-Raphaelite. The Bible, Medieval romances, Arthurian stories, Chaucer, and Shakespeare are just a few of the canonical literature that inspired their ideas, and the female figures they portrayed on their canvases. It should be acknowledged, nonetheless, that their affinity to modern poetry was unquestionably the source of their avant-garde energy. Providing a pluralistic narrative through the combination of text and image, the female figures are means to their expression of demythologizing the Victorian identity of woman.
Through an interaction between key textual and visual narratives, Tülay Dağoğlu provides a critical and explorative interpretation of the prevalent theme of woman in art and text, particularly in the nineteenth century. The selection of visual and textual texts is justified by the recognition of conceptual image treatments as well as by the shifting attitudes toward women in Victorian culture: the symbol of female excellence, the woman in shadow, the madwoman, the fallen woman, and the femme fatale.
Hasan Hüseyin Aygül, Erdal Eke Turkey is a country at the heart of global and regional crises as well as the migration incident, which is a fundamental characteristic of human history. In accordance with its history, culture, and social fabric, Turkey has been home to the world's largest immigrant/refugee/asylum-seeker population. Humanitarian aid provided to these migrant groups, which make up about 5% of the country's population, makes Turkey the largest donor country. In the particular case of Turkey, migration is not only a matter of identification and classification, but also a multidisciplinary phenomenon that needs to be addressed within the framework of understanding.
This work produced by scholars from 16 universities in six different areas in theoretical and applied studies (such as History, Public Administration, Law, International Relations, Education, Economics, Sociology, Health Services, Geography, and Communication) discusses at length the phenomenon of migration in Turkey by combining historical and current views.
This book, examining the phenomenon of migration in multidimensional terms from the window of the 21st century, contributes to the relevant literature together with the dynamism of the collective power in scientific production and reveals the historical mission of Turkey.
Arzu Özyön Introduction to Comparative Literature: A Guide for Literature Students, written having considered the difficulties and the needs of literature students in this relatively new field in Turkey, focuses on a variety of topics ranging from the History of Comparative Literature in Turkey, Europe and America, and its schools to the fields of study of Comparative Literature including source and influence studies, intertextuality, imagology, and translation studies. In the light of Goethe's idea of Weltliteratur, and adopting a holistic approach in accordance with the all-embracing nature of Comparative Literature itself, this book aims to deal with Comparative Literature studies not only in Europe and America, but also in Turkey. With the hope that it will contribute to the Academic World.
Lütfi Sunar, Büşra Bulut Müslüman toplumlarda çağdaş düşüncenin şekillenmesinin iki temel dinamiği bulunmaktadır. Bunlardan ilki içsel gelişmelerle diğeri de dış koşullar ile ilişkilidir. Dâhil? olarak entelektüeller ve ulema; geleneğin anlamı ve sürdürülmesi, Müslüman kimliğinin yapısı ve değişimi, yeni top-lumsal sorunların yorumlanması ve çözümler üretilmesi, siyasal gelişmelerin anlamlandırılması gibi meselelerle karşılaşmışlardır. Bu çerçevede ana gündem islami yenilenme problematiği çer-çevesinde teşkil etmiştir, ikinci dinamik ise harici etkenlerdir. Bu bakımdan 19. yüzyılda modern teknik, sanayi ve bürokrasi ile yüzleşme Müslüman toplumların ciddi bir krize girmesine neden olmuştur. Bu kriz, Müslüman toplumların kendi düşünsel yaşamlarını sürdürememesine sebep olurken aynı zamanda ona cevap verme ve aşma ihtiyacı da düşünceye yeni bir biçim vermiştir. Dışarı ile girişilen bu iletişim islami kavram ve düşüncelerle de etkileşim içerisine girerek çeşitli ara formlar meydana çıkarmıştır.
İslamcı düşüncenin temel unsurları ve sınırlarını tartışıp, çağdaş dünyadaki karşılığını incelemek, ihtiyaç duyulan bir zemin olmuştur. Bu tartışmalar, İslamcılığın temel kavramlarının izahını, tarih boyunca kullanımını ve dönüşümünü anlamakla mümkün olmaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Müslüman halkların muhatabı oldukları sorunlara karşı bir teklif olarak ihya, ıslah, tec- ûK/kavramları öne çıkmaktadır. Bunlar modern diskur içinde dönüşmüş, yer yer biri diğerinden daha önde kullanılmış olsa da İslam düşünce ve siyaset geleneği içinde köklü bir geçmişe sahip kavramlardır.
İslamcı Dergiler Projesi kapsamında Temel Meseleler ve Kavramlar serlevhasıyla gerçekleştirilen çalıştaylar, İslamcı düşüncenin kök niteliğindeki tartışmalarına yeni boyutlar kazandırma amacı gütmektedir. Elinizdeki bu kitap bu çabanın bir ürünü olarak 23 Kasım 2019 tarihinde düzenlenen "Islah” çalıştayında; Mehmet Ali Büyükkara, Özgür Kavak ve Murat Kayacan’ın gerçekleştirdikleri sunumların geliştirilmiş hâlidir. Bu kitap, İslamcı düşüncenin üzerine inşa olduğu meseleler ve yaklaşımların derinlemesine analize tabi tutulduğu bir seri teklifinde bulunmaktadır.
Leyla Arsal Işığın Ta Kendisi (Şiir)
Abdullah Durakoğlu, Ayşe Canatan, Ceyhun Akın Cengiz, Hüseyin Gazi Topdemir, İbrahim Orkun Oral, İpek Beyza Altıparmak, Kazım Sarıkavak, Nurten Gökalp, Süleyman Abanoz, Tarık Tuna Gözütok, Yasin Parlar İslam medeniyetinin önde gelen entellektüellerinden İbn Haldun (1332-1406) dünya düşünce tarihinin de emsalsiz örneklerinden biridir. Onun meydana getirdiği sistemler, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında yol gösterici olmuştur; özgün, farklı ve multidisipliner kuramı hâlâ etkilidir. İbn Haldun'un fikirleri, mevcut bilgi birikimi dâhilinde değerlendirilerek, günümüzün problemlerinin anlaşılması, açıklanması ve çözülmesinde bizlere rehberlik edebilecek niteliktedir. Ayrıca yeni görüşlerin yeşermesi, büyük düşünürlerin sağladığı zeminde mümkün olduğundan onun gibi öncü isimler sürekli araştırılmalı ve yorumlanmalıdır. Dolayısıyla İbn Haldun'un, İslam uygarlığının mensupları tarafından, en az Batılı araştırmacılar kadar, merak ve ilgiyle incelenmesi zorunluluk hâlini almıştır. Çalışmamızın da amacı, İbn Haldun'un çok yönlü mülahazalarını ortaya koyarak medeniyetimizin önemli bir temsilcisiyle ilgi bağının canlı tutulmasıdır. Bu kitapta İbn Haldun'un sosyal bilimlere getirdiği yaklaşım tarih, sosyoloji, siyaset, ekonomi, tıp, din, tasavvuf, insan, eğitim başlıkları altında ele alınmış; ayrıca bir devrin düşündürdükleri bölümünde İbn Haldun özelinde mütefekkire düşen sorumluluk sorgulanmıştır.
İdris Tüzün İbn Şihâb ez-Zührî, tâbiînin en önemli âlimlerinden kabul edilmektedir. O, İslâm tarihinde hadisleri ilk defa tedvin eden şahıs olarak bilinir. Bu kitapta, onun hayatı, hadis ilmindeki yeri ve rivâyetlerinin kaynaklara -Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i özelinde- intikali ele alınmıştır.
Hicrî 50-124 (milâdi 670-742) tarihleri arasında yaşayan Zührî, Medine'de doğmuş ve ilim tahsilini yine bu şehirde yapmıştır. 18 kadar sahâbîyle görüştüğü söylenen Zührî daha çok tâbiîn âlimlerinden ders almıştır. En önemli hocaları fukahâ-yı seb'a'dır. 30 yaşlarında Şam'a giden Zührî Emevî Halifesi Abdülmelik'in himayesine girmiş, ondan sonra da vefat edinceye kadar halifelere yakın olmuştur.
Fıkıh ve tarih alanlarında da derin bilgi sahibi olan Zührî'nin en çok şöhret kazandığı alan, hadisçiliğidir. O, hadislerin tedvininde, isnadın yerleşmesinde ve hadislerin öğretiminde önemli rol üstlenmiş bir kişidir.
Kitabımızın birinci bölümünde; Zührî'nin kısa hayatı, hakkında söylenenler, kendisine yöneltilen ithamlar, diğer ilimlerdeki durumu, hadis tedvinindeki rolü, isnad konusundaki tutumu, hadis tahammülündeki uygulamaları ve bazı hadis meseleleri ile ilgili görüşleri ele alınmıştır. İkinci bölümde ise, onun Ahmed b. Hanbel'in Müsned'indeki 1820 rivâyeti ele alınarak incelenmiştir.
Eyyüp Sanay Bu kitapçık, İbni Haldun’un “Mukaddime” adlı eserinin Zakir Kadri Ugan tarafından yapılan Türkçe tercümesinin bir özetidir. Üç beş ciltten oluşan eserlerin tamamını okumak çoğunlukla mümkün olmamakta, okuyanlar için de zaman alıcı olmaktadır. Bir yazarın fikirlerini veya eserinin içeriğini tamamen okumadan anlamak veya anlamlandırmak ise eksik olmaktadır. Bu düşünceden hareketle yıllar önce yaptığım bu çalışmanın yayımlanmasının; siyasi hayata atılınca İbni Haldun’un fikir ve düşüncelerinin özellikle günümüz siyasetçileri için, sosyal bilimlerle uğraşan ve sosyal olaylar üzerinde kafa yoran kimseler için yararlı olacağını düşündüm. Ayrıca okunduğu zaman görüleceği gibi, İbni Haldun’un görüş ve düşüncelerinin yaşadığı çağda olduğu kadar günümüz sosyal, siyasi ve ekonomik hayatında da geçerli ve faydalı olacağı aşikârdır.
Arzu Cebe İbranicede fiiller, dil yapısının omurgasını teşkil etmekle birlikte dildeki söz varlığının oluşumunda da büyük rol oynamaktadır. Fiiller, kendine has bir sisteme sahiptir. Bu sistemin temelini toplam yedi çatı oluşturur. Dilde var olan her fiil önce çatı, sonra zaman ve kişi kategorilerine uygun çekimlenir; kendi ismini veya eylemin adını, zarfını ve mastarını üretir.
İbranicede fiil yapısı ile birlikte Türkçeden tamamen farklı yapıya sahip olan söz dizimi kurallarına da yer verilen bu çalışma, on iki bölümden oluşmaktadır. Her bölümde, ele alınan çatının düzenli ve düzensiz fiilleri ayrı alt başlıklarda ele alınmış; hem düzenli hem de düzensiz fiillerin çekimlerine, kök, emir ve mastar durumlarına yer verilmiştir. Düzensiz fiiller de ilk, ikinci ve üçüncü ünsüzünden dolayı düzensiz fiiller olarak ele alınmış, istisna fiillere de ayrıca değinilmiştir.
Çalışmada fiil+fiil kullanım şekilleri kapsamında İbranicede en çok kullanılan yardımcı fiillere, zaman çekimlerine, kök, emir ve mastar durumlarına da ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Ele alınan bir diğer konu, fiillerden oluşan isimler veya eylemin adı olarak nitelendirilen sözcüklerdir. Bununla birlikte İbranice söz dizimi kuralları da ana hatlarıyla anlatılmıştır.
Akademik düzeyde öğretim tecrübesine, araştırmalara ve alanında uzman yazarların yayınlarına dayanarak özenle hazırlanan bu kitap, hem İbranice dil bilgisi alanında çalışmalarını yürütecek araştırmacılara hem de İbranice akademik düzeyde bilgi sahibi olmak isteyenlere fayda sağlayacaktır.
George Bernard Shaw Çeviren: Ömer Şekerci
Özge Öner Bu kitap, yaşanmışlık üzerine kurulan içsel acıların kelimelere nakış nakış işlendiği bir hayat hikâyesidir. Sevgili Özge Öner, bu kitabında sıradan kayıplardan ziyade ruhumuzun derinliğine işleyen kayıplardan söz ederken müthiş bir eser ortaya koymuştur. Ruhundan damla damla süzdüğü duygularını kelimelere nakşederek acılarını, benzer acılar yaşayan insanların da anlaşılabildiğini göstermek için satırlara dökmüş; hem terapist hem abla hem de evlat kimliğiyle tüm yaşantıladıklarını uzmanlık alanından edinmiş olduğu müthiş bilgi birikimi ve becerisiyle mezcedip ve onları bir kıvama getirip ustalıkla önümüze koymuştur. Bu manada hayatın hakikatini, acı kayıpların yasını ve işlemleme sürecinin derinliğini anlamak istiyorsak bu eseri mutlaka okumalıyız.
Uzm. Dr. Tahir ÖZAKKAŞ
Psikoterapi Enstitüsü Derneği Başkanı
Bizim için önemli olan birinin ölümü, yaşamımızı tamamen değiştirir. Bu kayıptan önceki yaşamdan (KÖ) kayıptan sonraki yaşama (KS) geçiş neredeyse her zaman uzun ve kederli bir süreçtir. Ancak bu geçiş için mutlaka yol boyunca ilerlemek gereklidir. Sevgili Özge Öner, İçimde Bir Eylül Sancısı adlı eseriyle kayıp ve ardından gelen yas süreçlerine tam manasıyla ışık tutuyor ve yas sürecindeki bireylere rehberlik ediyor.
Psikoterapist Dr. Cem KEÇE
International Integrative Cognitive Psychotherapy Institute (IICPI) Türkiye Eş Başkanı
Kayıplarla baş etmede sağlıklı yas sürecinin ne kadar önemli olduğunu bir ruh sağlığı profesyoneli, bir psikoterapistin yaşam öyküsünden öğreniyoruz. Yalın ve içten anlatımı ile geleceğin edebiyat ustasını hemen fark ederken akıcı anlatımı ile de insanı içine çeken bu hayat hikâyesinde eminim ki siz de kendinizden bazı parçalar bulacaksınız.
Prof. Dr. M. Cengiz GÜLEÇ
Psikiyatrist-Araştırmacı Yazar
Deneyimlerden yola çıkılarak yazılmış bu kitabın kendine özgü anlatımını keyifle okuyacağınızı düşünüyorum.
Prof. Dr. Zümra Atalay
Psikolog-Yazar
İbrahim YILDIRIM Elinizdeki bu kitap, felsefe çevrelerinde yoğun bir şekilde tartışılmaya başlamış olan ve “Somaestetik” adıyla Shusterman'ın teklif ettiği estetik teoriyi, İdealizmin estetik teorisi ile karşılaştırmalı olarak okuma imkânı vermektedir.
İdealist estetik, ilk olarak Platon'da karşımıza çıkan, daha sonra Hegel'de doruğa ulaşan ve 20. yüzyılda en çok Croce ile temsil edilen bir estetik teorisidir. Pragmatik estetik ise James'in öncülüğünü yaptığı, Dewey'in teori olarak sistemli bir bütün hâline getirdiği ve Shusterman'ın çabalarıyla da günümüzde hızla yayılmaya başlayan bir teoridir.
Pragmatizm; “deneyim” öğretisiyle hayata, dünyaya ve sanata pozitivizmin yok saydığı bir yerden bakmış, en az bilim kadar diğer insanî etkinliklerin de önemini vurgulamıştır. Buna rağmen, özellikle ülkemizde yalnızca bilgi, bilim ya da ahlâk görüşleriyle bilinen Pragmatizmin, estetik görüşünü ele alan bu çalışma, bu alana bir katkı niteliğindedir.
Ahmet Ceylan 17. yüzyılın son çeyreğinden itibaren sığınma motivasyonlu göç hareketlerine ev sahipliği yapan Türk devlet geleneği, Cumhuriyet Dönemi’nde de benzeri nüfus hareketleri ile karşı karşıya kalmıştır. Yakın dönemler itibariyle dünyanın en yoğun sığınma motivasyonlu göç hareketlerinden birine ev sahipliği yapan Türkiye'de göç meselesi, ülke siyasetinin temel tartışma konuları arasındadır. Bu kitapta, Türkiye'deki siyasal partilerin göç politikalarının şekillenmesinde hangi faktörlerin, ne şekilde etki sahibi olduğu sorusunun yanıtı aranmış ve 1990 sonrası Türkiye'ye yönelen dört farklı göç hareketi karşısında siyasal partilerin geliştirmiş oldukları politikalar, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başındaki siyasal ve sosyolojik dönüşümlerin yansımalarıyla bir arada tartışılmıştır. Söz konusu bu dört farklı göç; 1991 yılında Irak'tan yönelen sığınma hareketleri, SSCB sonrası Doğu Karadeniz'de yoğunlaşan düzensiz göçler, düzensiz Ermeni göçleri ve 2011 sonrası Suriye kökenli sığınma hareketlerinden ibarettir.
Murat Çelik 1989 doğumlu Murat Çelik'in ilk kitabı İhtimal Cüce Ebabil Yayınları'ndan çıktı. Şiirleri Varlık, Başkalarının Hayatı, Ücra, Karayazı, Karagöz, Yasakmeyve, Yeniyazı ve Aşkar dergilerinde yayımlanan Çelik'in kuyumcu titizliğiyle işlenen şiirleri Türk şiiri adına umut veriyor. Teknik plânda sıkı bir denetim içinde şiirini kuran Çelik, İhtimal Cüce'yle sağlam bir çıkış yapıyor.
Ahmed Refik ‘Osmanlı târîhinde, fi’l-hakîka, pek karışık ve ‘âdetâ nefretle yâd edilecek devirler vardır; fakat hiçbiri bu zorbalar idâresine makîs değildir. Hüsn-i niyetle başlayan, neticede koca bir devletin izmihlâliyle nihayetlenen bu devir, ‘Osmanlı târîhinin en elîm safhasıdır. Hiçbir zamanda ‘Osmanlı milleti, kendi efrâdı tarafından bu derece zâlimâne bir gadre uğramamışdır. Hiçbir devirde ‘Osmanlı devleti, dört beş zorbanın şekaveti yüzünden bu mertebe acıklı bir felâkete giriftâr olmamışdır. Hiçbir vakitde ‘Osmanlı pâdişâhı, etrafında dökülen kanlardan, sönen hânümânlardan bî-haber,
geçici bir saltanatın parıltıları içinde, bedbaht milletinin felâketini idrak edemeyerek ecdadının mukaddes mîrâsını düşmanlara parçalatmamışdır. Sultan Mehmed-i Hâm
Nurullah Çetin İkinci Abdülhamit Dönemi’nde başlıca 3 farklı edebiyat anlayışı vardır: 1. Servet-i Fünun akımı, 2. Mutavassitîn (Ilımlılar), 3. Divan edebiyatı anlayışını sürdürenler. Bunların içinde en önemli ve en kuvvetli olan edebiyat damarı Servet-i Fünun akımıdır. Bu eserde İkinci Abdülhamit Dönemi’nde ortaya konan Türk edebiyatı faaliyetleri bir bütünlük içinde tanıtıldı.