Sosyal Bilimler \ 16-41
Aşkın Taştan, Ayşe Gönüllü Atakan, Ayşe Özcan, Ayşe Sezen Serpen, Banu Altay, Damla Şahin Büyük, Dilek Özmen, Dolunay Şenol, Dudu Şahin, Gizem Özkan Üstün, Gülsen Demir, Günce Demir, İlham Yılmaz, İmran Uzunaslan, Mizgin Ayhan, Rumeysa Akgün, Sibel Özkan, Şerife Sibel Özen, Zahra Budak Yapılan pek çok araştırma dünya nüfusunun yaklaşık yarısını kadınların oluşturduğunu göstermektedir. Peki, bu kadınlar kamusal alanda ve özel alanda ne kadar görünüyor ve biliniyor? Yapılan araştırmalar, gözlemler, çıkan haberler gösteriyor ki ev içinde, iş hayatında, toplumsal alanda kadınların yaşadıkları, karşılaştıkları sorunlar, geldikleri konumlara ulaşma çabaları ne yazık ki çoğu zaman göz ardı edilmektedir.
Kadın konusunda neredeyse her gün yeni bir çalışma, bir araştırma yapılmakta; tezler, makaleler, kitaplar yazılmaktadır. Bunun temel nedeni, hayatın her alanına dokunan kadınlar hakkında söylenecek çok sözün olmasıdır.
Bu çalışmada amacımız, kadınların hayatın pek çok farklı alanındaki görünürlüklerine bakmaya çalışmaktır. Farklı alanlarda çalışan, farklı bakış açılarına sahip kadınların, kadını ve toplumsal hayatta kadının görünürlüğünü kendi yaklaşımları ile ele almaları bu çalışmayı zenginleştiren en temel ögedir. Esere katkı sağlayan yazarlarımızın dilinden evlilik içerisinde kadının büründüğü rollerden başlayarak edebiyatta, temel bilimlerde, sağlık sektöründe, tarımda, bilişim sektöründe, ticarette, akademide kadınların toplumsal olarak nasıl algılandıkları hem literatür incelemeleri hem de uygulama örnekleri ile değerlendirilmeye çalışılmıştır. Kadınların daha adil bir dünyada görünür olabilmesi dileği ile…
Hakan Yıldız Göynüklü Ahmed Efendi, yüz yılı aşkın ömründe Osmanlı maliyesinin ikinci yöneticiliğine (şıkk-ı sani defterdarı) kadar yükselmiş çok tecrübeli bir Osmanlı bürokratıdır. Bir asra yakın memuriyet hayatı boyunca bizzat katıldığı Rus (Prut), Venedik (Mora), Avusturya, İran seferlerinde gördüklerini ve duyduklarını günü gününe kaydetmek suretiyle yazdığı Tarih resmî belgelerde bahsi geçmeyen ya da ayrıntısı bulunmayan 18. yüzyılın çeşitli olaylarına dair ilk ağızdan bilgiler veren önemli bir kaynak eserdir. Bu kitap, Göynüklü Ahmed Tarihi'nin bilinen iki nüshasının 1711-1714 yıllarındaki Rus seferi ve sefer teşebbüslerine ait kayıtlarının tenkitli metin çalışması ve değerlendirmesinden oluşmaktadır. En önemli özelliği ise 1711 Rus Seferi'nde Prut kıyısında yaşananlar ve günümüzde hâlâ tartışılan rüşvet konusu ile ilgili başka hiçbir kaynakta olmayan delil sayılabilecek bilgiler ve ayrıntılar içermesidir.
Ekrem Eroğlu Aldatma ve aldanma, insanlık tarihi kadar eski ve kıyamete kadar aktüelliğini koruyacak bir konudur. Aldatma ve aldanma kavramları âdeta insan hayatının vazgeçilmezleridir.
Geriye dönüp tarihi karıştırdığımızda insanın aldanmadan ve kimseleri de aldatmadan doğru yol üzerinde yaşaması; ona huzurlu, mutlu, emin ve kavgasız bir fert olmayı, güçlü bir toplum oluşturmayı sağlamıştır.
İnsanları aldatarak piramidin tepesine çıkmak isteyenler, aldanarak onlara omuz verenlerin sayesinde başarıya ulaşmaktalardır. Bu yüzden aldatanlar, aldatmayı kendilerine şiar edinmişlerdir. Bu nedenledir ki altta bulunanların başkaldırmamalarını sağlama konusunda yapılması gereken her tür hileye başvurmuşlardır.
Aldatanlarla aldatılamayanlar arasında sürekli bir mücadele vardır. İşte tam da burada iki mücadeleye şahit oluruz. Biri, piramidin tepesine ulaşmaya çalışanlarla, önceden oraya oturmuşların birbirleriyle; diğeri de hakikatin gerçeklerine aykırı bilgilerle aldatanlarla doğru yola getirmeye çalışanların mücadelesidir.
İşte bu kitapta da çeşitli yol ve yöntemlerle aldatılan insanlar ve toplumlar konu edinilirken suçlama, aşağılama, ırk ve inanç bakımından dışlanmamıştır. Tarihin yazmış olduğu, düşünürlerin tespitleri doğrultusunda gerçekler ortaya konmak istenmiştir.
Rahim Arslan, Gülay Demir Bu kitapta, örnekleme yöntemleri için temel kavramlardan kısaca bahsedilmiş, olasılıklı ve olasılıksız örnekleme yöntemleri ayrıntılı şekilde ele alınmıştır. Her bir yönteme ilişkin örnek problemler çözülmüştür. Ayrıca G-POWER ve MINITAB programları kullanılarak güç analizi uygulamaları yapılmıştır.
Kübra Malta Bugüne kadar geçekleştirilmiş araştırma ve incelemeler, İpek Yolu üzerinde, Orta Asya'nın önemli merkezlerinde, Türk ve İran toplumlarının karşılıklı etkileşimini kesin bir biçimde ortaya koyabilmektedir. Ne var ki bu durum, henüz Türk ve İran hukuk belgeleri üzerinden değerlendirilememiştir. Greko-Baktriya ve Eski Türk hukuk belgelerini karşılaştırmalı olarak ele alan bu kitap, bahsi geçen eksikliği bir yönüyle tamamlama amacı taşımaktadır. Bu çalışmayı, daha geniş bir ifadeyle tarihî dönem Türk-İran dil ve kültür ilişkileri araştırmaları çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Bu karşılaştırmalı incelemeyi mümkün kılan en önemli gelişme, 1990'ların sonunda keşfedilerek Afganistan'dan Londra'ya taşınan Greko-Baktriyaca hukuk belgelerinin 2000'lerden itibaren gerçekleştirilen metin yayımlarıdır. Önceleri yalnızca sikkeler ve birkaç yazıt olmak üzere sınırlı dil malzemesiyle varlığı bilinen ve kısmen anlaşılabilen bu dil, günümüzde zengin külliyatı ile bizlere yeni bir çalışma alanı sağlamıştır. Erken tarihlerde Baktriya'ya yerleşen Türklerin bölgedeki etkin rolleri ve mahkemelerdeki önemli mevkileri bu belgelerle kanıtlanmıştır. Böylece çoğunlukla İranistler tarafından çalışılan bu metinlerin, Türkoloji sahasını da ilgilendiren bir zenginliğe sahip olduğu anlaşılmıştır. Türk yönetici adları ve Türkçe unvanlar başta olmak üzere, Türkçe söz varlığına rastlanan Greko-Baktriyaca hukuk belgeleri, bu kitapta ilk kez günümüz Türkçesine aktarılmış ve metinlerin dil özelliklerine ilişkin çeşitli bilgiler paylaşılmıştır. Bunun yanında Türk ve İran toplumlarının sosyal, kültürel, ekonomik ve hukuksal ilişkilerine dair yeni bulgular sunulmuştur.
Emre Bekir Güven Anlatı evreninin özgürlüğe en yatkın, sınırları en fazla zorlayan türü masaldır. Masallar, sahip olduğu özgürlük alanı sayesinde dilediklerini, diledikleri şekilde anlatır. Bu özellik sayesinde masallar sadece erken yaş grubuna değil oldukça geniş kitlelere “hayal ürünleri”ni aktarmış olur.
Masal okuru veya dinleyicisi, çoğu zaman masalın içinde yatan gerçekten bağımsız olarak masala yaklaşır. Oysaki masallar çoğu zaman sadece alt katmanda değil yüzeysel bakıldığında da alımlayan kişiye mesajlar aktarmaktadır. Bu mesajlar kimi zaman eğitim işlevi üstenirken kimi zaman da toplum veya güç otoritesinin arzu ettiği kişiler oluşturmaya yönelik olabilmektedir.
Bu çalışma, esas itibarıyla sözlü gelenek ile aktarılagelen halk masalları olan ve Grimm Kardeşler tarafından derlenen masalları içermektedir. Yazar kaleminden çıkmamış, özünde birer halk masalı olan Grimm masalları; Alman dili, edebiyatı, tarihi ve bir bütün olarak kültürü açısından önemli birer belge niteliğindedir. Çalışmada; sansürsüz ve pedagojik ya da didaktik uyarlamaya tabi tutulmamış 1857 yılı baskısında yer alan 211 Grimm masalı, aşırı yorum sınırına girmeksizin içerdikleri somut mesajlar açısından irdelenmektedir.
Bernard A. Nijstad İnsanlar, yaşamın her alanında, grup ortamlarında etkileşime girmekte ve performans göstermektedir. Organizasyonlar ve işletmeler, gruplar ve takımlar etrafında giderek daha fazla yapılanmaktadır. Her gün aileler, arkadaşlık grupları, toplumlar ve spor takımı gibi gruplar hâlinde, kararlar almak ve planlar yapmak, problemleri çözmek, fiziksel işler yapmak, yaratıcı fikirler üretmek ve daha fazlası için çalışıyoruz.
Grup Performansı, grupların performansına ilişkin mevcut sosyal psikolojik kuramları ve bulguları özetlemektedir. Bu kitap, grup etkileşimini ve gelişimini çevreleyen temel kuramları incelemektedir ve grupların, üyelerini nasıl etkilediğini araştırmaktadır. Bernard Nijstad, bu konuları, fiziksel işler, düşünce üretimi ve beyin fırtınası, karar verme, problem çözme, muhakeme ve tahminde bulunma gibi grupların gerçekleştirebileceği pek çok farklı görevle ilgili olarak ele almaktadır. Son olarak kitap, takım çalışmasının derin bir tartışması ve grupların etkileşime girdiği ve performans gösterdiği bağlam ile tamamlanmaktadır.
Grup üyeleri, grup görevi, etkileşim süreçleri ve bağlam arasındaki karşılıklı ilişkilere vurgu yaparak bütüncül bir yaklaşım sunan; sosyal psikoloji kuram ve araştırmalarına modern bir bakış açışı getiren bu kitap; lisans, lisansüstü öğrencileri ve sosyal psikoloji, örgütsel davranış ve işletme alanlarında araştırma yapanlar için oldukça yararlı olacaktır.
Bernard Nijstad, bu alanın “genç aslanlarından” biridir ve kitabın kapsamı içinde yer alan birçok konuya çok önemli katkılarda bulunmuştur. Grup Performansı, kavramsal ve deneysel materyali iyi bir şekilde ele almakta ve grup içindeki ve gruplar arasındaki davranış psikolojisine ilişkin son zamanlarda bildiklerimizin neler olduğu konusunda okuyucuda çok iyi bir izlenim bırakmaktadır. Genel olarak, alana mükemmel bir giriş…
R. Scott Tindale, Loyola Üniversitesi, Chicago, ABD
Parlak ve hevesli bir araştırmacı olan Bernard Nijstad, sosyal psikolojinin heyecan verici bir alanında kapsayıcı ve modern bir yaklaşım sunmaktadır. Bu kitap, klasikler arasındaki yerini alacaktır. Son sayfasına kadar kitabı elimden düşüremedim. Kesinlikle tavsiye ederim.
Andreas Mojzisch, Göttingen Üniversitesi, Psikoloji Enstitüsü, Almanya
Profesör Nijstad, grup performansı konusundaki klasik ve güncel araştırmaları harmanlayarak harika bir iş yapmıştır. Ben, Nijstad'ın alanyazını, organize ve usta bir şekilde aktarma becerisinden özellikle etkilendim. Nijstad'ın bu çalışmaya yönelik hevesi, konuyu ilk defa okuyacak öğrencilerde yeni bir heyecan yaratmaya yardımcı olacaktır.
Robert B. Lount, Jr., Ohio State Üniversitesi, ABD
Selim ÖZARSLAN İnsanlık yaratılışından beri hayatın anlamını çözmeye çalışmış, bu şekilde huzura kavuşacağını düşünmüştür. Ancak yaşadığı hayata baktığında onu üzen, ruhunu sıkan, hoşlanmadığı birçok musibetle karşı karşıya gelmektedir. Tarihin derinliklerinden günümüze kadar insanların canını sıkan onları derin acı ve ıstıraplara gark eden deprem, kasırga, fırtına, tsunami (deniz suların kabarması), tedavisi uzun yıllar alan hastalıklar, kuraklık, onun beslediği açlık ve kıtlık gibi doğal olaylar ve felaketler hiçbir zaman eksik olmamıştır.
İnsanlar eskiden olduğu gibi bugün de bu tür acı ve ıstıraplara yol açan doğal olay ve felaketlerin, Kur’ânî tabirle musibetlerin, sebebini bulmaya çalışmakta, kimileri bunları kâinatın mutlak yaratıcısı Yüce Allah ile insan arasındaki ilişkilerin zayıflaması hatta yer yer kopmasına neden oldukları için Allah’ın insanlara bir tür cezası olarak değerlendirmiş, kimileri de bu tür olayların tabiatın kendi dinamiklerinden kaynaklandığını, insanın ahlakî davranışlarının bu tür olayların meydana gelmesinde olumlu ya da olumsuz bir katkısının bulunmadığını söylemişlerdir.
Biz de bu sorunu yani musibetlerin neler olduğunu, hangi şeylerin musibet olarak değerlendirileceğini, musibetlerin sebeplerini, insanların dince suç sayılan eylem ve davranışlarının/günahlarının musibetlerin meydana gelmesinde bir rolünün bulunup bulunmadığı hususunu Kur’an-ı Kerim çerçevesinde ele alıp incelemeyi uygun bulduk.
Bundaki amacımız, musibetlerin nedenlerinin neler olabileceğini insanlara bildirmek suretiyle onların daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmelerine bir nebze de olsa katkı sunmaktır.
Ahmet Şafak Eşmeler, Alperen Kır, Aslı Kavurmacı, Ayşe Nur Çırak, Dilek Topcu Mumlu, Erdem Ayçiçek, Hamza Bahadır Eser, Hatike Koçar Uzan, Hülya Küçük Bayraktar, İlker Şahinoğlu, Mehmet Aslan, Mehmet Recai Uygur, Mustafa Kartal, Neslihan Arslan, Neslişah İskender, Sevim Budak, Seyfettin Caner Kuzucu, Simuzar Sultan Mammadova, Talip Kurşuncu, Teoman İskender, Tuğba Aydın Halisoğlu, Uğur Uzun, Veli Ercan Çetintürk, Yeter Avşar, Zafer Adalı Günümüzde iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden gelişmiş ya da gelişmekte olan bütün ülkeler etkilenmekte ve iklim değişikliği, kentler için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu kitapta, birçok ülkenin yaşadığı ve çözüm aradığı iklim değişikliği sorunu, kent ölçeğinden küresel ölçeğe doğru, güncel araştırmalar çerçevesinde kurumsal, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları ile değerlendirilmektedir.
Kitapta iki kısımda ele alınan iklim değişikliği sorunu ilk kısımda; Türkiye bağlamında iklim değişikliği ile ilgili merkezî yönetim ve yerel yönetimler tarafından yapılan faaliyetler ve düzenlemeler, iklim değişikliğinin su yönetimi ve tarım politikalarına etkisi, son olarak çevre kirliliğine etkisi istatistiksel yöntemle incelenmiştir. İkinci kısımda; dünyada ortaya çıkan sorunlara dair teorik çerçevede değerlendirmelerde bulunulmuştur. İklim değişikliğinin kent hakkı, yoksulluk, göç, iklim güvenliği, istihdam, tüketim kültürü, çevre hareketleri ile ilişkisi, kentleşme ve ekolojik ayak izi arasındaki nedensel bağ istatistiksel yöntemle değerlendirilmiştir. İklim değişikliğini çeşitli düzey ve farklı bakış açıları ile ele alan ve toplamda on dokuz bölümden oluşan kitabın akademiye katkı sunmasını dileriz.

Ahmet Doğan, Aslıhan Atik, Hamza Aktaş, M. Oğuz Kutlu, Mehmet Zeki Aydın, Muzaffer Üzümcü, Rıdvan Demir İlahiyat ve İslami Bilimler Fakültelerinde okuyan öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğini en iyi şekilde öğrenmeleri, mesleğe ilişkin olumlu tutum ve davranışlar kazanmaları beklenmektedir. Bu fakültelerde okutulan “Öğretim İlke ve Yöntemleri” ile “Özel Öğretim Yöntemleri” dersleri de bu amacı gerçekleştirmek için konulmuş derslerden bazılarıdır. Bu dersler kapsamında teoride ve uygulamada yapılan birçok faaliyetin yenilenen programlara ve yeni öğretim strateji, model, yöntem, teknik ve yaklaşımlara uygun olması arzu edilmektedir. Ayrıca öğretmen adaylarının; din öğretiminin temel kavramlar, öğretim planlama süreçler ve ilgili alana yönelik güncel materyaller hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir. Hazırlanan bu kitapta, yukarıda bahsedilen konular hakkında yer alan bölümler, din eğitimi alanında uzman akademisyenler tarafından kaleme alınmıştır. Din eğitimi alanında yaşanan son gelişmeler ışığında yeni eğitim anlayışlarına uygun olarak hazırlanan kitap; dersleri yürüten akademisyenlere, öğretmenlere, Kur'an Kursu öğreticilerine ve öğretmen adaylarına teoride ve uygulamada kullanabilecekleri pek çok bilgi ve beceri içermektedir.
Nevzat Kalay


Bilim ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde çevirinin önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır. Bu önemi yakalayabilecek yeterlilikte çeviri yapabilmek ise hem iş hem de eğitim hayatımızda gelişimimizin dinamosu olacaktır. Bu doğrultuda iyi çeviri yapabilmek için her şeyden önce iki dilin yapısının ve özellikle de kültürünün çok iyi bilinmesi gerekir. Buradan hareketle çeviriye bir kültür meselesi olarak bakmak sanırım yanlış olmayacaktır.


 


Bu çeviri sözlüğünde sosyal bilimlerde yaygın olarak kullanılan kelime ve özelliklede kelime gruplarına yer verilmiştir. Bu sözlük ile kullanıma sunulan kelime ve kelime grupları dilin yapısını yansıtmanın yanında dilin ait olduğu kültürü de yansıtmakta, kullanıcılara sağlıklı çevirilerin yapılabileceği uygun bir zemin hazırlamaktadır. Uzun yılların birikimi olan bu sözlükten sadece çeviri ile ilgilenenler değil İngilizceyle uğraşan herkes faydalanabilir.

Firdevs Çelik, Gülşen Çetin Aydın, Güzin Harman Yıldız, Hakan Gülerce, Kubilay Özer, Mehmet Kılınç, Oya Eryiğit Günler, Sümeyye Özmen, Şerife Güzel, Şeyma Kahveci, Tahir Dağcı, Veysel Bozkurt, Ziyaeddin Kırboğa Sağlık, insan yaşamının temel unsuru olarak sadece bireylerin bedensel durumunu değil, aynı zamanda toplumun genel refahını da etkileyen karmaşık bir olgudur. Bunun yanı sıra sağlık tıbbi mesele olmaktan öte toplumsal, kültürel, ekonomik ve politik faktörlerin etkileşimiyle şekillenmektedir. Bu nedenle, sağlık sosyolojisi, sağlığı bütün olarak anlamak ve iyileştirmek için kritik bir disiplin olarak görülmektedir.
Sağlık sosyolojisi, sağlık ve hastalıkla ilgili olan toplumsal süreçleri ve bu süreçlerin insanların sağlık durumuna etkisini incelemektedir. Toplumda meydana gelen değişimler, sağlık politikalarındaki yenilikler, sağlık hizmetlerindeki dönüşümler ve toplumun sağlıkla ilgili algıları sağlık sosyolojisinin kapsamını her geçen gün genişletmektedir.
Bu kitapta; sağlık sosyolojisinin Türkiye'de gelişimi, sağlığın sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkileri, sağlık arama davranışı: hekim-hasta ve hastane ilişkileri, sağlık okuryazarlığı, küreselleşen dünyada sağlık ve güncel konular, din ve sağlık, giyilebilir sağlık teknolojileri ve panoptizm, sağlık ve bedene ilişkin yeni anlam ve arayışlar, krizde aile içi çatışma ve dayanışma isimli saha çalışması konu başlıklarında toplumun sağlıkla ilgili yaşantısı ve deneyimleri geniş yelpazede ele alınmıştır.
Kitapta, sağlık sosyolojisi alanında yapılan son araştırma ve tartışmalara yer verilmiştir. Sağlık ve hastalığın toplumsal bağlamda anlaşılmasına katkı sağlamayı hedeflemektedir. Öğrenciler, araştırmacılar ve sağlık profesyonellerine kaynak olarak sunulmuştur.
Bahar Doğan, Banu Ergin, Dengeli Liderlik, Esra Yazıcı, Fatma Şehkar Fayda Kınık, Feride Öksüz Gül, Feride Öksüz Gül,, Gözde Türkmenoğlu, İsmail Karsantık, Münevver Çetin, Özge Hacıfazlıoğlu, Semih Çayak Günümüz koşullarında geleneksel liderlik kuramlarıyla birlikte bireysel ve toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilecek çağdaş liderlik kuram ve uygulamalarının önemi her geçen gün artmaktadır. Bu doğrultuda örgütlerin amaçlarına ulaşmalarını sağlayacak etkili liderlerin yetiştirilmesine daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kitapta, belirtilen ihtiyacı karşılamaya yönelik olarak öncelikle geleneksel liderlik kuramları çerçevesinde bir temel oluşturulmakta; ardından dengeli liderlik, öğretmen liderliği, öğretimsel liderlik, hizmetkâr liderlik, toksik liderlik, kendi kendine liderlik ve yükseköğretimde akademik liderlikle ilgili bilgiler ve uygulama önerileri sunulmaktadır. Güncel tartışmalar ışığında kuramları uygulamaya dönüştürme açısından fikir verebilecek olan kitabın; her öğretmenin, yöneticinin ve politika yapıcının faydalanabileceği bir eser olarak alana katkı sağlaması beklenmektedir.
Alper Özmen, Battal Yılmaz, Derya Ayhan, Ekrem Ersin Cesur, Orhan Kandemir, Ümmühan Ergin Bu kitap, sanayi ve teknoloji alanında ortaya çıkan gelişmelere paralel olarak meydana gelen istihdam düzensizlikleri ve teknoloji bağımlılığına yönelik olguları tetkik ederek çözüm önerileri sunmaktadır. Konular iktisat, siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümü gibi farklı disiplinlerde çalışan akademisyenlerce analiz edilerek şu sorulara cevap aranmıştır: Toplum olarak Dijital Teknoloji bağımlısı mıyız? Devlet hangi tür kamu politikalarıyla halkın söz konusu bağımlılığını minimize edebilir? Yüksek öğretim mezunlarının iş bulamaması, ülkedeki eğitim ve istihdam ilişkisinin dengeli bir şekilde kurulamamasından kaynaklanıyor olabilir mi? Ne eğitim ne de istihdamda olan 15-29 yaş grubundaki gençler ile ilgili nasıl bir sosyal politika demeti ortaya konmalıdır? Kadınların formel işgücüne yoğun katılımının geleneksel olarak erkekler tarafından yapıldığı düşünülen pek çok işi dönüştürdüğü söylenebilir mi? İşsizlikle mücadelede uygulanan politikalar, sosyal refah düzeyini hangi yönlerden etkiler? Yoksulluk ve işsizlikle mücadelede toplum yararına programlar ne ölçüde etkiye sahiptir?
Aybeniz Sarıçiçek İpekoğlu, Aybike Dinç, Dolunay Şenol, Ezgi Karmaz, Gıyasettin Yıldız, Gülden Filiz Önal, Mehtap Nur Bitmez, Merve Çetin Kılıç, Özge Gülver, Seda Taş, Yıldız Yavuz “Günlük alışkanlık, tutum ve uygulamalar ya da başka bir deyişle günlük "eylem, uygulama ve üretme tarzları", toplumsal etkinliklerin karanlık, gün ışığı görmeyen zemini olarak görülmedikleri zaman ve bu gecenin karanlığından ışığa doğru yol alan kuramsal, yöntemsel, sınıflamalara ve gözlemlere ilişkin bir dizi soru, bu araştırmanın ardına eklemlenebildiğinde amacımıza ulaşmış olacağız”.
Michel de Certeau

Gündelik hayat, modernliğin gösterici ışıkları altında belirsiz ve muğlak hâle gelen, açıkça müdahalelere sahne olduğu kadar örtük bir biçimde işlenen hem bir üretim hem de bir tüketim alanıdır. Bu alanda örtük olanın açığa çıkmasına, açıkta olanın da örtük yönlerinin anlaşılmasına ihtiyaç vardır. Bu nedenle çalışma, gündelik hayat alanı üzerinde etkili olduğu düşünülen temel noktaları belirleyerek bölümler hâlinde gerçekleştirilmiştir. Bölümlerin bir kısmında sadece teorik bilgi verilirken diğer kısmında hem teorik hem de uygulamalı saha çalışmaları gerçekleştirilerek alana katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bu doğrultuda çalışma; kültür, müzik, bağımlılık, suç ve suç korkusu, mutluluk, düğün, çocuk, medya özelinde televizyon, sosyal medya ve erkeklik kimliği konularıyla birlikte gündelik hayatı fotoğraf üzerinden okuyarak metot olarak da görece sosyolojide yeni olan etnografi ve göstergebilim analiz yöntemleri kullanılarak gündelik hayat sosyolojisi alanına katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Ed. Selda İçin Akçalı Gündelik Hayat ve Medya kitabının içerisinde, tüketim kültürü perspeksifinden okumalar şeklinde yedi makale bulunmaktadır. Makale içerikleri tüketim, tüketim kültürü, tüketim ideolojisi çerçevesinde medya ortamı ve medya uyugulamaları ile Türkiye’deki kültür sembollerinin medyaya yansımaları çerçevesinde şekillenmektedir.
Can H. Türker Yorulan, yaralanan Aybars Yankı göl başında gökyüzüne yılgın yılgın bakınmış, “Günkız!” diye haykırmış. Ancak ne Günkız'dan ne de başka bir şeyden ses işitilmiş. Bu esnada Aybars Yankı'nın evrenin zehirli ateşiyle karışık gözyaşları göle düşmüş. Gölün tılsımı bir anda halka halka aydınlanmış. Gölün tam ortasında Günkız ölü gibi yatıyormuş. Aybars Yankı, Günkız'ı kucaklamış, ancak ne yaptıysa onu bir türlü kendine döndürememiş ve göl iyesine şöyle yakarmış:

tangra köl
tangra odluk yalç köl
körtle köngül köl.

O anda peyda olan göl iyesi baş tarafı ceylan alt tarafı kuğu şeklinde yüzerek Aybars Yankı'ya yaklaşmış. Yankı bunun göle güzellik büyüsü yapan ceylan olduğunu anlamış. Göl iyesi, Yankı'ya, “Kıngırağı kara kınından çıkarmadan, Günkız'ı döndüremezsin” demiş. Aybars Yankı da, “Peki, kıngırağı nerede bulurum” diye sormuş. Göl iyesi, “Erlik, kara kınlı kıngırağı yer altında, Kazırgan denen sarayında, yedi kapısı olan bir zindandaki sandıkta saklı tutuyor. Ona ulaşmak için türlü türlü belaları ve en önemlisi kara nemelerden oluşan zindan ordusunu yenmen gerekir” demiş ve Aybars Yankı'nın başka soru sormasına fırsat vermeden kaybolmuş.


Selim Özarslan Modern insanın içinde bulunduğu ruhsal bunalımların, diğer bir deyişle inanç problemlerinin temelinde hiç şüphesiz ki pozitivist eğitim ve dünya görüşü, kapitalist düşüncelerin beslediği maddeci hayat anlayışı, dinî değerlere sırt çevirmiş maddeci ilim anlayışı, âlemin mekanist açıdan izahı, vahyi temellerinden uzaklaşmış yarı cahil din anlayışlarının yöntemi olan tekfir, varlıklar içinde en üstün yapıya haiz olan insanı yaratıcı karşısında bir hiçe indiren, dolayısıyla eylem ve davranışlarının bir anlamının olmadığını söyleyen determinist/fatalist kader anlayışı bulunmaktadır. Toplum katmanlarında bu zihniyet yerleşince, diğer sorunlar kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Manevi ve psikolojik bunalımlara girmiş bireyler, sosyal yaşantılarında da bir tatminsizliğin içinde bulundukları için toplumsal sorunların kaynağını oluşturmaktadırlar. Bu şekilde, tatminsiz bireylerin içinde yaşadığı toplum düzeni parçalanmakta, huzursuzluk ve kargaşanın hâkim olduğu, dinden bağımsız başka bir yaşam biçimi gelişmektedir.
İnsanın beden ve ruh bütünlüğüne aykırı dünya ve ahiret saadetine engel olan her türlü beşerî ve felsefi, batıl ve sapkın inanç ve düşünce akımlarına karşı olmak, kelâmın yüklendiği görev olmakla birlikte, her inanan insana düşünme kabiliyeti ve bilgi birikimi ölçüsünde düşen bir sorumluluk da olmalıdır. İşte bu kitap, söz konusu sorumluluğu müdrik olarak kimisi klasik kimisi modern zamanlarda ortaya çıkan küresel bazı inanç sorunlarına kelamî perspektiften çözüm önerileri sunmaya çalışmaktadır.
Bizim bu çalışmayı yapmaktaki amacımız, yaşadığımız çağa damgasını vuran ve dinle ilgili olarak tartışma gündemini oluşturan konularda öncelikle ilahiyat fakülteleri ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliğinde okuyan öğrencileri-mize günümüz inanç problemleri hakkında genel bilgiler vermek, hem öğrencinin bu konularda zihninin aydınlanmasını sağlamak hem de öğrencilere yöneltilmesi muhtemel soruları cevaplayabilecekleri bir yeterliliği kazandırmaktır.
Fulya Bayraktar, Yeliz Yayıntaş Günümüzde Tasavvuf adlı bu kitap, farklı entelektüel ve akademik disiplinlerden gelen ve bugünün insanlık problemleri için çözüm önerisi arayan yazarlar tarafından, çağımızı kendi irfanımızdan hareketle okumak ve yorumlamak gayesi ile kaleme alınmış olan makalelerden oluşmaktadır. Bunların bir kısmında bugün adına ve bütün bir insanlık için Tasavvufun teklifleri ele alınmakta, bir kısmında da mutasavvıflar hakkında değerlendirmeler yapılmaktadır. İslâmın; farklı coğrafyaları, farklı kültürleri, farklı insanları tevhid prensibi etrafında bütünleştirmiş olması, bugün yeniden anlamlandırılmaktadır. Bu kitap, dünya genelinde yaşanan insanî problemlerin çözümü için günümüzün ihtiyaçları doğrultusunda kadim hikmetle yeniden buluşmaya bir davettir.
Sadi Çaycı, Fatma Taşdemir, Füsun Özerdem, Sezai Özçelik, Saadat Rustemova Demirci, Reha Yılmaz, Yiğit Anıl Güzelipek, Doğan Şafak Polat Günümüzde yaşanan çatışmalar ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan güvenlik çıkmazlarında, ayrılıkçı ayaklanmalar ve terörizm hem akademisyenler hem de barış inşası aktörleri için yeni dinamikler ve sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana geliştirilen insani yardım, barış inşası, yeniden yapılanma ve entegrasyon programları, özellikle 11 Eylül 2001 sonrası ortaya çıkan uluslararası güvenlik krizleri süreçlerinde ve “Arap Baharı” çatışma ortamlarında çatışmadan etkilenmiş toplumların ihtiyaçlarına yeterince yanıt verememektedir. Türkiye, Irak, Filipinler, Libya, Suriye, Kolombiya, Afganistan, Sudan ve Filistin gibi dünyanın birçok yerinde yeni güvenlik riskleri, çatışma, ayrılıkçı isyanlar ve terörizmle karşı karşıya kalan toplumların sorunlarını çözmek için bu sorunlara yeni bakış açıları getirmek gerekmektedir. Bu nedenle ki “Güvenliğin Gündeminden: Çatışma, Ayrılıkçı Ayaklanmalar ve Terörizm” yukarıda belirtilen sorunlara değişik perspektiflerle bakarak, literatürde eksikliği çok hissedilen bir alana etkin bir şekilde hizmet edebilecek bir çalışma hâlinde karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de bu konularda çalışan değişik disiplinleri temsil eden akademisyenleri bir araya getiren bu kitap, Dr. Saadat Rustemova Demirci’nin editörlüğünde büyük bir özenle hazırlanmıştır. Okuyucularına sorgulayan bir inceleme tekniğiyle ulaşan bu kitap; çatışma, ayrılıkçı ayaklanmalar ve terörizmin birbiriyle iç içe geçtiği günümüz güvenlik sorunları sarmalını etkin bir şekilde açma ve analiz etme fırsatı vermektedir. Bu konular üzerinde çalışan akademisyen ve öğrencilerin “Güvenliğin Gündeminden” kitabını benim gibi ilgiyle okuyacaklarını düşünüyorum.

Prof. Dr. Alpaslan Özerdem
Centre for Trust, Peace and Social Relations
Coventry University

KATKIDA BULUNANLAR
Sezai Özçelik, Reha Yilmaz, Yiğit Anil Güzelipek,
Fatma Taşdemir, Sadi Çayci, Saadat R. Demirci,
Füsun Özerdem, Doğan Şafak Polat
Sema Koçlu Teknolojinin hızla yol kat etmesi küreselleşmeyi beraberinde getirerek dünyadaki gelişmelerden haberdar olabilmeyi ön plana çıkarmıştır. Haber ajansları ve uluslararası medya kuruluşları (çok dilli kanallar) bu noktada önemli rol oynamaktadır. Farklı dillerin konuşulduğu dünyamızda, haber üretiminde haber çevirileri karşımıza çıkmaktadır. Her çeviri türünde olduğu gibi haber çevirilerinde de birtakım etkenler metin içeriklerinin değişmesine sebep olabilmektedir. Bu çalışmada, uluslararası medya organlarında çeviri sürecini ve rolünü anlayabilmek için birkaç aşamadan oluşan bir yol izlenmiştir. Önce medya kavramına tarihsel bir bakış atılmıştır. Ardından önemli birkaç uluslararası medya organı tanıtılmıştır ve bunların ikisiyle mülakat gerçekleştirilmiştir. Bunlara ek olarak sonraki aşamalarda haber analizinde yardımcı olacağı düşünülen medya ve iletişim kuramları ve çeviribilim kuramları tanıtılmış ve karşılaştırılmıştır. Bunlardan elde edilen sorular ise çeviri alanında eğitim almış, almaya devam eden ve çeviri eğitimi verilen üniversitelerde görev alan Y ve Z kuşağı haber tüketicilerine bir anket çalışması ile yöneltilmiştir. Bunların hepsinden elde edilen sonuçlar ise belli bir haberin farklı dillerdeki sunuluşlarının betimsel analizinde kullanılmıştır.
Bu çalışmada nitel ve nicel araştırma yöntemleri içeren bütünsel bir yaklaşım benimsenmiştir. Yarı yapılandırılmış mülakat tekniğinin kullanılması, betimsel bir analizin gerçekleştirilmesi ve anket sonuçlarının analizi için SPSS programından faydalanılması, çalışmanın karma bir yöntemle ele alındığının bir göstergesidir.
Abdurrahman Güneş, Elif Nur Sandilaç, Emine Nurefşan Dinç, Emrah İstek, Esra Doğan Turay, Esra Doğan Turay, Hasan Yavuz, Mohamadou Aboubacar Maiga, Nihal Şahin Utku, Nurettı̇ n Gemı̇ci, Ömer Elbeyli, Zehra Gözütok Tamdoğan Samîlerin kadim dinî sembollerinden, dünya tarihinin en önemli nüfus hareketliliği ve süreklilik arz eden yolculuklarından olan hac, tarih boyunca birçok zorluğu içinde barındırmakla birlikte hacı adayını ve dolayısıyla onun çevresini maddi ve manevi açıdan etkilemiştir Hac, Müslüman fert için dinî bir görev olmasının yanı sıra içtimai olarak bir ümmet bilinci oluşturan önemli bir ibadettir. Hz. Peygamber'in tebliğiyle birlikte hac, aslına döndürülmüştür. Bundan sonraki süreçte yönetimi elinde bulunduranlar, bu bölgeyi tüm dünya Müslümanlarının bu görevlerini rahat ve emniyetli bir şekilde icra etmeleri ve kazandıkları dinî, ilmî ve içtimai tecrübeleri kendi bölgelerine taşıyabilmeleri için gayret sarf etmişlerdir. Gerek kutsal topraklara gerekse yol boyunca inşa ve imar faaliyetleri sürekli devam etmiştir. Bu faaliyetler de başta idareciler olmak üzere halkları da teşvik etmiş, çeşitli vakıflarla kutsal topraklar canlı tutulmuştur. Kutsal topraklara yapılan bu seyahatlerde hacıların bazıları ise yaşanılan bu iletişimi, yazdığı eserlerle tarihe not düşmek istemiştir. Bu seyahatnamelerde; yol boyunca görülen şehirler, beldeler, köyler, bunların sahip olduğu maddi manevi unsurlar, karşılaşılan âlimler, devlet ricali, çeşitli inanışlar anlatılmaktadır. Menâzilü'l-hac ve menâsikü'l-haccı da ihtiva eden bu eserler müelliflerinin kendi kişisel tespit ve tasvirleriyle oldukça zengin birer külliyata dönüşmüştür. Dolayısıyla hacı adayının ve haccını eda etmiş ferdin bu yolculuğu kayıt altına alması mekânları içtimai, kültürel, iktisadi açıdan tasavvur edilir hâle getirirken Müslüman kültürde özellikle ilim rıhlelerini de içinde barındıran bir faaliyet alanı oluşturmuştur.
Bu çalışma içindeki bölümler, haccın hemen hemen tüm başlıklarını içermektedir. İlgilenenlere ve alanda çalışma yapmak isteyenlere farklı ufuklar açacağına dair inancımızla sizlere takdim etmekteyiz. Gayret ve ümit bizden, takdir ve hikmet Allah'tandır.
Abide Doğan, Ahmet Bican Ercilasun, Bilge Ercilasun, Cemal Kurnaz, Dursun Yıldırım, Emine yılmaz, Fatma S. Kutlar Oğuz, Filiz Kılıç, Gonca Gökalp Alpaslan, Hüseyin Doğramacıoğlu, Mete Taşlıova, Nesrin Bayraktar Erten, Nesrin Karaca, Osman Horata, Özge Öztekin, Şükrü Haluk Akalın, Ufuk Tavkul, Binnur Erdağı Doğuer, Hiclal Demir, İsa Sarı, Sema Aslan Demir, Serdar Odacı, Aslı Aytaç, Ayşe Duvarcı, Bayram Yıldız, Caner Solak, Dursun Şahin, Duygu Özge Gürkan, Elif Ayan Nizam, Fazile Eren Kaya, Genç Osman Geçer, Gülşah Gaye Fidan, Hulusi Eren, Koray Üstün, Melike Üzüm, Munise Koç, Nurtaç Ergün Atbaşı, Özlem Bay Gülveren, Sibel Bulut, Tuba Onat Çakıroğlu, Zeki Gürel, Aydan Ener Su, Ayşegül Celepoğlu, Erdal Baran, Gökçe Ulus, Gülnaz Çetinkaya Hafize Şahin, Hasan Güzel, Işıl Aydın Özkan, Kağan Gariper, Meltem Can, Necmiye Özbek Arslan Prof. Dr. Şükrü Elçin tarafından kurulduğu 1969'dan günümüze dek lisans ve lisansüstü düzeyde yetiştirdiği öğrencilerle yurt içi ve yurt dışındaki Türkoloji çalışmalarına öncülük eden kurumlardan Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün 50. yılına armağan olarak hazırlanan bu kitapta, lisans ya da lisansüstü düzeyde Hacettepe'de eğitim görmüş; Türk Dili, Eski Türk Edebiyatı, Türk Halk Edebiyatı ve Yeni Türk Edebiyatı bilim dallarında uzman elli iki kademisyenin alanı ile ilgili yazıları yer almaktadır.
Hacettepe Türkoloji, 50. Yıl Armağanı; Hacettepe çatısı altında Türk dili, edebiyatı ve kültürü üzerine sürdürülen çalışmaların yaslandığı güçlü akademik mirası görünür kılmakla birlikte var olan birikimin sonraki kuşaklara aktarımı noktasında da bir köprü niteliğindedir.
Yusuf Açıkel İslâm dininin ana delillerinden olan hadisin kaynaklarda yerini alması kolay olmamıştır. Günden güne genişleyen Müslüman ülkeler coğrafyasına çeşitli sebeplerle dağılan sahabîlerle birlikte hadisler de dağılmış, bazen Sevgili Peygamberimizden tek kişinin duyduğu hadisler, kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. “İlim beden rahatlığıyla elde edilemez.” prensibinden hareketle hadislerin ilim adına toplanması, karşılaştırılması, ilk raviden hadis alarak kısa sened/raviler zincirinin meydana getirilmesi, duyulmamış konuların ehlinden dinlenmesi, hadis hâfızlarıyla görüşülerek müzakereler yapılması ve onlardan faydalanılması gibi sebeplerle hadisler uğruna ilmî seyahatler/rihleler yapılmıştır. Diğer ilim dallarında bu tür kudsî sayılan bir seyahat şekline ve ilim talep usûlüne rastlanılmamaktadır.
İşte bu seyahatler, günümüzde ilmî kongre ve görüşmelerin orijinal temelini atmış, dolayısıyla İslâm ülkeleri arasındaki ilmî bağları güçlendirmiş, ilim adamlarının birbirleriyle tanışmalarına fırsat sağlamıştır. Sonuçta binbir güçlüklerle ve ihlâsla gerçekleştirilen bu yolculuklar sayesinde, bugün elimizde bulunan hadis külliyatı ortaya çıkmıştır.
Adil Yavuz Ana hatlarını Kur’an ve Sünnet’in belirlediği İslâm’ın anlaşılmasında bu kaynaklara müracaat kaçınılmaz bir zorunluluk arz etmektedir. Hz. Muhammed (sas) vasıtasıyla insanlığa tebliğ edilip açıklanan dinin kavranabilmesi için ayetlerin hangi zaman ve zeminde, hangi ortamda vahyedildiklerinin, hadislerin hangi şartlar altında dile getirildiklerinin tespiti büyük bir önem taşımaktadır. Asr-ı Saadet’in Mekke ve Medine döneminde nazil olan Kur’an ayet ve sureleri önemli ölçüde tespit edilmiş ve onların yorumlanmasında bunlar dikkate alınmıştır. Ancak İslâm’ın ikinci kaynağı olan sünnet ve hadisler için böyle bir tespit yapılmamıştır. Bunun ortaya konulmaması sebebiyle, onların anlaşılıp yorumlanmasında bu önemli ayrıntı yeterince dikkate alınmamıştır. Prof. Dr. Adil Yavuz’un kaleme aldığı Hadislerde Mekkîlik ve Medenîlik isimli eser, rivayet ilimlerinin kendisine yardımcı olabilecek verilerinden de istifade etmek suretiyle hadislerin mekkîlik ve medenîliğinin belirlenmesi için bir ana çerçeve oluşturmayı ve bunun tespitini sağlayabilecek karineleri ortaya koymayı hedeflemektedir.
Yusuf Açıkel Sosyal olayları tek bir sebeple açıklamanın ilmî olmadığını hepimiz kabul ederiz. Bu olayları izah etmek için pek çok sebep saymak pekâlâ mümkündür. Ancak bunlar arasında kavram kargaşasını zikretmeden geçmek imkânsızdır. Beşeriyet tarihinde birtakım anlaşmazlıklar olagelmiştir. Bunları uzlaşma yoluyla çözmek de her zaman mümkün olmamıştır. Birinin doğru kabul ettiğine, diğeri rahatlıkla yanlış diyebilmektedir. Bu kadar zıt fikirlerin ifade edildiği bir ortamda her türlü spekülasyondan uzak, ilmî değerlere dayalı olarak kavramların anlaşılmasının ve tanımlanmasının ne kadar önemli olduğu apaçık ortadadır.
Sahabeden günümüze kadar Kur'an ile Sünnet, ümmetin müşterek referansları olmasına rağmen ilk nesillerden itibaren farklı anlayışlar görülmüştür. İlerleyen yıllar içinde bu farklı anlayışlar daha da büyümüş, bazen ifrata bazen tefrite dönüşmüş, neticede sağlıklı bir Sünnet/Hadis ve Ehl-i Beyt anlayışının yeniden ortaya konulması zorunlu hâle gelmiştir. Gerçekten sağlıklı, tutarlı ve doğru bir İslâm anlayışı, onun temel kaynaklarının doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu sebeple farklı bir zemine kaydırılmaya çalışılan, İslâm tarihinde pek çok ihtilafın kaynağı olan Ehl-i Beyt anlayışının Kur'an ve Hadisler ışığında incelenmesi gerekmektedir.
Fethi Güngör Çıkara odaklanan ‘beşer’in değer yüklü ‘insan’a dönüşme sürecinde kat ettiği mesafe, hakkaniyet bilincinde ve hakkın elinden tutma davranışında ulaştığı seviyeyle ölçülür. Hak sahibi ile hakkı gasp edeni ayırt etmek insanın doğuştan getirdiği yetenekleriyle başarabildiği bir merhaledir. Ancak insanlık haysiyetini koruyabilmek için bu kadarı yeterli olmayıp zalimin haksızlığını dile getirme ve mazlumun hakkını savunma erdemini de gösterebilmek gerekir.

Mütefekkir şairimiz Mehmet Âkif, insanlığın hakşinaslık ödevini “Âsım” şiirinde pek veciz ifade etmiştir:

“Hâlık’ın nâmütenâhî adı var, en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!
Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,
Sonra hak, sonra sebat. İşte kuzum insanlık…

Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”

Mevcut nakıs insan hakları belgeleriyle yetinmemeye, insan haklarını yeniden düşünmeye, hakkaniyet duygusunu yüceltmeye ve hak ihlallerine el birliğiyle mâni olmaya dikkat çeken bu eser, ihlaller karşısında adil şahitlik yapmak suretiyle zalimin zulmüne ortak olmayı reddetmeye ve en yakınlarımız aleyhine bile olsa adaletten şaşmamaya çağırmaktadır.

İstisnasız bütün insanlığı kuşatan, hakkaniyeti ve adaleti içselleştirmiş yeni bir ‘Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ hazırlamak, özellikle Müslüman aydınların önünde ertelenemez bir görev olarak durmaktadır.
Ertan Yıldırım Ertan Yıldırım, “Haldun Taner ve İnsan” başlıklı bu kitabı hazırlarken çok kapsamlı ve derinlikli bir çalışmaya imza atmış. Yazar, Taner'in eserlerinde insana olan yaklaşımını incelerken onun olumlu ve olumsuz her türlü insanlık hâllerini, engin bilgi birikimi, sezgi ve gözlem gücüyle derinlemesine ele aldığını tespit etmiş. Ayrıca Taner'in olaylara psikolojik, sosyal bağlamda nasıl yaklaştığını, insana verdiği değer ve sevgiyle harmanlanan bu yaklaşımın nasıl herkese eşit haklar tanıyan ideal bir toplum anlayışını dile getirdiğini, eserlerinden örneklerle açıkça ortaya koymuş. Bu anlayışla inanıyorum ki “Haldun Taner ve İnsan” adını taşıyan bu kitap hem Haldun Taner'i anlamak isteyen okurlar hem de bilimsel çalışma yapacak araştırmacılar için yol gösterici bir kaynak olacaktır.
DEMET TANER


Haldun Taner, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı içerisinde Türk tiyatrosundaki öncü rolü ve Türk hikâyesine getirdiği özgün üslupla öne çıkmış entelektüel bir sanatçıdır. Eserleriyle yaşadığı döneme ışık tutan yazar, Türk toplumunda yaşanan toplumsal değişim ve dönüşümleri “insan problemi"ne odaklanarak anlamaya, anlamlandırmaya çalışmıştır. Onun sanat çabası içinde hem geleneksel unsurların hem de modern yaklaşımların izleri görülür. Taner, oyunlarında eğitme ve daha çok insana ulaşma çabası içerisinde olmuştur. İnsan hâllerine odaklanan yazar, mizah ve ironiye kapı aralayan anlatımıyla evrensel bir ufku da yakalamayı başarmıştır. Hikâyede ise “eleştirel gerçekçi” bir tavır sergileyen Taner, entelektüel birikiminin verdiği geniş bakış açısına yaslanmıştır. Hayatın karmaşası içerisinde dikkatlerden kaçan küçük ayrıntılarda yakaladığı ipuçlarıyla yazar, farklı türlerde verdiği eserlerle insanı anlama, anlatma çabasına girişir.

DR. ERTAN YILDIRIM
Nurullah Çetin Halide Edip Adıvar, Türk edebiyatının ve siyasetinin önemli bir ismidir. Onun edebi ve siyasi çalışmaları bugün de önemini korumaktadır. Haçlı emperyalist işgalcilere karşı verdiğimiz istiklâlci mücadelemiz olan Millî Mücadeleye önemli katkıları yanında Amerika'yla olan teslimiyete, sömürge zihniyetine dayalı yanlış ilişkileri, Türkiye'yi Amerikan mandası yapma çalışmaları da siyaseten affedilebilecek gibi değildir. Özellikle romanlarıyla Cumhuriyet dönemi Türk romancılığına önemli katkıları olan Halide Edip'in kadın meselesine yaklaşımı da dikkat çekicidir. Halide Edip Adıvar İncelemeleri'nde onun hayatı, mücadelesi, çalışmaları, sanatı ve eserleri üzerinde uzman hocaların farklı inceleme yazıları yer almaktadır.
Kurtuluş Öztürk Halil Hâlid Bey (1869-1931); akademisyen, gazeteci, parlamenter ve diplomat olarak yurt içi ve yurt dışında önemli vazifeler üstlenmiş çok yönlü bir Osmanlı entelektüelidir. Cambridge Üniversitesi’ndeki uzun hocalık deneyimi (1897- 1911), onu özellikle İngiliz ve Avrupa siyaseti konusunda döneminin en yetkin isimlerden biri haline getirmiştir. Ayrıca Cezayir, Sudan, Mısır ve Hindistan’ı içine alan geniş bir coğrafyada yürüttüğü çalışmaları sebebiyle İslam dünyasını da yakından tanımaktadır.
Halil Hâlid Bey, Batı işgal ve sömürgeciliğine karşı Osmanlı Devleti’nin ve Müslüman Doğu toplumlarının hukukunu etkili bir şekilde müdafaa etmiş, olacaklar konusunda önceden uyarılarda bulunmuştur. Üstelik bütün bunları Avrupa’da İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak kaleme aldığı gazete yazıları, makale ve kitaplarıyla yapmıştır. Bu kitapta Halil Hâlid’in yaşam öyküsü, düşünceleri ve deneyimleri incelenmiştir.
Fikir ve Hareket İncelemeleri dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar, İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Abdullah Akat, Abonoz Küçük, Ahmet Keskin, Berna Ayaz, Hamiyet Özen, Mehmet Aça, Mehmet Ali Yolcu, Mehmet Çeribaş, Mustafa Aça, Mustafa Dinç, Ülkü Kara Temelleri Batı Avrupa’da atılan halk bilimi, 20. yüzyılın başlarından itibaren Batı Asya’ya, Akdeniz havzasına ve Kuzey Amerika’ya doğru yayılma eğilimi göstermiştir. Anadolu merkezli Türk halk bilimi araştırmalarının başlangıcı da bu döneme tarihlenmektedir. Türkçü aydınların öncü çalışmaları ile bilimsel bir formasyona kavuşma yolunda ilerleyen Türk halk bilimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür politikaları bağlamında hızlı bir gelişme göstermiştir. Halk bilimi araştırmalarının kurumsal çerçevede yürütülmeye başlanması, bu yeni bilgi kolunun akademimizde temsil edilmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. 1960’lı yıllara uzanan bu sürecin ilerlemesinde ve halk biliminin kültür bilimleri içindeki öneminin anlaşılmasında pek çok bilim insanının unutulmaz hizmetleri olmuştur.
Halk biliminin; akademilerin “Türk Dili ve Edebiyatı” bölümlerinde lisans ve lisansüstü düzeyde bir anabilim dalı hâline gelmesine ek olarak bütünüyle halk bilimi alanında uzmanlar yetiştirmeyi amaçlayan “Halk Bilimi” bölümlerinin açılmasıyla öğretim materyallerine duyulan ihtiyaç her geçen gün daha da artmıştır. Farklı bakış açılarının ve yenilikçi görüşlerin ortaya konulduğu kaynaklara duyulan ihtiyaç çeşitli çalışmalarla karşılanmaya çalışılmıştır. Halk Bilimi El Kitabı, bu çalışmalara bir yenisini eklemek amacıyla hazırlanmıştır. Akademimizin Türk Dili ve Edebiyatı, Halk Bilimi, Antropoloji, Müzikoloji, Mimari, Sanat Tarihi, El Sanatları gibi bölümlerine lisans ve lisansüstü düzeyde kaynaklık etmeyi amaçlayan bu kitapta halk biliminin kapsamında yer alan hemen bütün konular, alanlarında uzman akademisyenler tarafından işlevsellik gözetilerek değerlendirilmiştir.
Abdulvahid Sezen, Ahmed Hamza Alpay, Ayşe Bulut, Ayten Can, Azat Toktonali̇e, Emine Enise Yakar, Emine Öztürk, Engin Güngör, Engin Kaban, Hacı Ermiş, Hakan Değirmenci, Halil Yıldız, İhsan Çapcıoğlu, Kayhan Bayram, Kemal Coşkun, Lütfullah Elmacı, Mehmet Çelenk, Mehmet Emin Günel, Mustafa Özdemir, Mustafa Sami Baybal, Mücteba Altındaş, Nedim Öz, Niyazi Akyüz, Nurefşan Arslan, Orhan Güvel, Ramazan Bulut, Ramazan Gürel, Rüveyda Çınar, Sacide Akcan, Sefer Yavuz, Selman Yılmaz, Süleyman Abanoz, Sümeyra Yakar, Şükran Güray, Yılmaz Arı, Zeynep Yüksel Halk inanışlarını bir alanın verileriyle ve tek boyutlu yaklaşımlarla ele almak mümkün değildir. Bu inanışların incelenmesinde pek çok bilim dalının katkısı bulunmaktadır. Bu nedenle halk inanışlarına; halk bilim, antropoloji, sosyoloji, etnoloji ve psikoloji disiplinlerinde uzmanlaşan araştırmacılar tarafından ilgi gösterilmekte ve konu farklı boyutlarıyla incelenmektedir. Halk inanışlarını araştırma ve derleme çalışmaları, halk bilimin özel alanı gibi görülse de bu inanış ve uygulamaların din bilimlerinin ilgi alanına giren tarihsel ve sosyokültürel yönleri bulunmaktadır. Bu bağlamda halk kültüründe yerleşik inanış ve uygulamalar, kültürel antropoloji ve din bilimlerini ilgilendiren olgulardan oluşur. Halk kültüründeki söz konusu inanışların, din ile toplumsal olgu ve süreçler arasındaki karşılıklı ilişkilerin etkisiyle zamanla nasıl ve ne yönde değiştiğinin araştırılması gerekir. Çünkü sosyokültürel koşullardaki farklılıklara bağlı olarak çeşitli inanış ve uygulamaların ortaya çıkması, toplumsal hafızada taşınması, kuşaklar arasında aktarılması ve zamanla değişmesi kaçınılmazdır. Eser, böylesine dinamik bir literatüre Türk kültüründen seçilen tarihsel ve güncel örneklerle katkıda bulunma girişiminin kapsamlı bir ürünüdür.
Şanslı Şenol - Hakan Savaş Sazak - Ali Mert - Aslı Kılıç Günümüzde geleceğe dönük bilimin, istatistik altyapısına ve bilgi sistemine verdiği önemle birlikte Türkiye'deki üniversitelerde “istatistikçi” yetiştiren istatistik bölümlerinin sayısı da artmaktadır. İstatistik bölümlerinin bir kısmı yabancı dille ancak büyük bir çoğunluğu ise Türkçe istatistik lisans eğitimi yapmaktadır. Öte yandan “istatistikçi“ ünvanı ile mezun olan ancak birbirini anlayamayan istatistikçilerin onlardan beklenen verimliliği göstermelerinin çok zor olacağı açıktır. İstatistik kitaplarının çoğunluğunun İngilizce yazılmış olması göz önüne alındığında öğrenci ya da mezun tüm istatistikçiler için ortak bir İstatistik dili oluşturmanın gerekli olduğuna inandık. Bu elkitabını yazarken amacımız kısaca; İstatistik bölümlerinde okuyan ya da mezun olan tüm istatistikçiler için ortak bir İstatistik dili oluşturmak, İngilizce istatistik terimleri ile Türkçe istatistik terimleri arasındaki uyumu sağlamak için istatistikçilerin yararlanılabilecekleri ortak bir el kitabı yazmak
olarak özetlenebilir.
Mustafa Melih Erdoğan
Liman Mehmetcihat Yeteneğin çevresi Ebabil, genç şairlerimizin yuvası olmaya devam ediyor. Genç şairlerimizden Liman Mehmetcihat'ın ilk kitabı Haplayın Şunu Feodal, Ebabil'in yayınladığı ikinci görsel şiir kitabı. Görsel şiiri bir şiir türü olarak kabul eden Ebabil yenilikçi tutumunu Liman Mehmetcihat'la sürdürüyor. Dile uyguladığı şiddetle öne çıkan Cihat'ın görsel şiirlerini bu şiddetin uzantısına yerleştirmek mümkün. Görsel şiirlerinde popüler göstergelere aynı şiddeti uyguluyor. Haplayın Şunu Feodal, şiirin ancak sürekli yenilik içinde kurulabileceğini, kendisine ancak bu tavırla yeni yollar açabileceğini gösteren başarılı bir ilk kitap.
Murat Karataş

25 Nisan 1915 tarihinde İtilaf Devletleri’nin Çanakkale’ye çıkarma yaptıkları yerlerden biri olan Anadolu Yarımadası’ndaki Kumkale, bugün Çanakkale Savaşları’nın unutulmuş bir alanıdır; oysa burası, Türk ve Alman rütbelilerinin riski yüksek olarak değerlendirdikleri bir bölgedir. Hatta burada, Gelibolu Yarımadası’na nispeten daha fazla kuvvet bulundurularak olası çıkarmaya karşı savunma düzeni alınmıştır. Fransız birlikleri Kumkale’ye çıkıp gerilerde kümelenmiş Osmanlı birlikleri ile karşılaştıklarından, Kumkale’nin kolayca elden çıkmayacağını anlamışlardır. İki gün boyunca süren çetin çarpışmalar neticesinde, Fransızlar burada tutunamamış, apar topar tahliye edilerek Seddülbahir bölgesine alınmışlardır. Fakat akıllarda halen şu soru vardır:


Acaba, Kumkale çıkarması sadece bir gösteri harekatı mıydı?



Çanakkale Savaları’nın ilginç bir yönünü teşkil eden Kumkale Savaşı, bir bütünün parçası olarak görülse de içerisinde barındırdığı çelişkiler, yaşanan olaylar ve sonuçları bakımından İtilaf Devletleri’nin Çanakkale serüveninin özeti niteliğindedir.


Eski harfli basma eserler dizimizin ilk kitabı olan çalışma, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nin bilinmeyen yönlerini ortaya koyması sebebiyle önemlidir. Kitap, kafalarda Çanakkale Savaşı’na dair var olan soru işaretlerinin birçoğunu ve belki de en önemlilerini kaldıracaktır.
Arzu Çiftoğlu Çabuk Efsaneler; eski çağlardan beri söylenegelen olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâyelerdir. Kimi efsanelere sadece yazıldıkları zamanda ve bölgede değil bazı değişikliklerle daha sonraki yüzyıllarda farklı coğrafyalarda da rastlanır. Böylece her toplumun kendince şekillendirdiği bu sözlü anlatılar üzerinden çeşitli kültürlerin izlerini sürmek mümkün olur. İlk kez on dördüncü yüzyılda, Harezm Türkçesiyle Hisâm Kâtib tarafından kaleme alınan ve sonraki yüzyıllarda yazılmış birçok varyantı bulunan Cümcüme Sultan da böyle ilgi çekici bir efsanedir. Bu hikâyede, hükümdarlığı sırasında İlyas peygambere inanmadığı için cehennemde işkence gören ancak cömert olması, fakirleri gözetmesi ve adaleti sebebiyle affedilerek Allah'ın izniyle İsa peygamber tarafından diriltilen bir sultanın başından geçenler anlatılır. Hikâye boyunca Hz. İsa ile sohbet eden kuru kafa; dünyadaki hayatına, ahiret yaşamına ve cehennem ehline dair bilgiler aktarır. Kendisine sunulan yetmiş yıllık ikinci ömür şansını, İsa peygambere inanarak ve bol bol ibadet ederek geçirir; son nefesini mümin olarak verir. Harezm Türkçesiyle yazılmış Cümcüme Sultan Hikâyesi, saha çalışmalarına sağlayacağı katkılar açısından önemli bir çalışmadır.
Ahmet Tetik, Yusuf Dinçel Devlet, içinde barındırdığı çok sayıda hükmi şahsiyetlerin üzerinde, bir hükmî şahsiyettir. Varlığını devam ettirmek yükümlülüğünün şuuruyla aktarılagelen özgün değerleri, zamanın değişken şartlarında korumanın yanı sıra, sürekli diri tutmakla da mükelleftir.
1918 yılına gelindiğinde, topyekûn harbin çehresi, yıkılan Çarlık Rusyasının değiştirdiği dünya düzeniyle, belirsizliğe bürünmüştür. Osmanlı Devleti'nin idarî kademelerindeki sivil ve asker devlet memurları, bu puslu havada, en güvenli çıkış yollarını, stratejik istihbarat öngörüleriyle ararlar.
Harekât alanı, cepheler ve cephe gerisidir. Stratejik istihbaratta, harekât alanından toplanan bilgilerin ışığında belirlenen hedeflerin elde edilmesi veya üzerinde etkinlik sağlanmasına yönelik faaliyet planlarının hazırlanmasındaki yeterlik, başarının temelidir. Açık istihbarat kaynağı da basındır. Hâriciye Nezâreti Matbûât-ı Umûmiye Müdîriyeti ve Başkumandanlık Vekâleti İkinci Şube Müdîriyeti memurları, iç ve dış basında, devletin uluslararası ilişkilerindeki siyasetine rehberlik edecek verileri toplarlar.
Öncelikle İngiltere, Fransa, İsviçre, Almanya, Bulgaristan ve diğer ülkelerin basınında takip edilen gazetelerde, haber ajanslarında Devlet-i Aliyye'nin lehinde ve aleyhinde çıkan haberler, makaleler ve yorumlar, önyargıdan uzak ve bütüncül bir bakış açısıyla tercüme edilerek; Hâriciye Nezâretince “İstihbârât-ı Siyâsiye-i Umûmiye Mecmûası”, Başkumandanlık Vekâleti İkinci Şubesi tarafından da “İstihbârât-ı Siyâsiye Ceridesi” başlıkları altında, “gayet mahrem” gizlilik derecesiyle, ilgili birimlerin dikkatlerine sunulur. Karar vermeye yetkili makamlar, böylece günlük siyasetin dışında, dost ve düşman devletlerin basınlarına yansıyan iç ve dış siyasetlerine dair anlayışlarından haberdar olurken, takip edilecek yolu da tespit imkânı elde ederler.
“Hâriciye Nezareti ve Başkumandanlık Vekâleti Siyasî İstihbârât Raporları” devlet idaresinin sayfalarından bir kesit…
Murat Karataş İtilaf Devletlerinin 25 Nisan 1915 tarihindeki üç ayrı ana bölgeye yaptıkları çıkarmalardan birisi olan Arıburnu-Conkbayırı hattı ve daha sonra Anafartalar-Suvla hattı, Kuzey Bölgesi Kara Muharebelerinin temelini oluşturur. Birçok açıdan iki taraf için de savaşın en önemli bölgesi niteliğindedir. Bu nedenle muharebeler detaylarıyla incelenmeye çalışılarak haritalar üzerine işlenmiştir. Gerektiği yerde her gün için hazırlanan haritalar, bölgedeki muharebeleri daha anlaşılır kılacaktır. Osmanlı yazılı ve görsel kaynaklarına dayanılarak arazi tetkikleri ile desteklenen bu çalışmanın aşağıda örnekleri verilmiş soruların yanı sıra kişilerin Çanakkale Savaşlarına ilişkin akıllarında bulunan birçok soruyu yanıtlayacaktır.


İngiliz çıkarma kuvvetleri, Osmanlı birlikleri tarafından ne zaman fark edildi?

İngiliz birliklerinin karaya çıkmasına müsaade edildi mi?

27. ve 57. Alayın, muharebeleri kilitleyen müdahaleleri nasıl oldu?

Osmanlı birliklerinin, İngiliz birliklerini tuttuğu hatlar nereler?

İngiliz birlikleri Conkbayırı’nı ele geçirdiler mi?

Muharebelerdeki detaylar neler?

Mustafa Kemal’in kuzey bölgesi muharebelerindeki rolü nedir?

Osmanlı birliklerinin zayiatı ne kadar?
Hasan Çelikkaya Muhterem Okuyucum;
Hayatta savaşın bitmediği ve bitmeyeceği sosyolojik bir gerçektir. Ülkelerarası savaşlar, şekil değiştirerek devam ediyor ve edecektir de. Günümüzde ise iç harbe sebep olan terör olayları dünyayı sarmış durumda. Çevremizde ve diğer İslam ülkelerinde, üstelik kendisine İslami isimler vererek, sanki cihat yapıyormuş gibi, terör örgütleri oluşmakta ve ülkemizi de ciddi bir şekilde rahatsız etmektedir. Ülke dışında da İslamofobi hareketleri oluşmakta, aslında tamamen barış dini olan dinimiz İslam, saldırı dini imiş gibi gösterilmekte, dinimize ve dolayısıyla ülkemize düşman sayısını çoğaltmaktadır. İslami isimler taşıyan bu gruplar maalesef bunun farkında değiller, İslama hizmet değil düşmanlık yapıyorlar ve İslam düşmanlarının sayının çoğalmasına sebep olmaktadırlar. Halbuki “haksız yere bir kişiyi öldürenin dünya insanlarını öldürmüş gibi olacağı” Âyet-i Kerimede açıkça ifade edilmektedir (Mâide: 32). Savaş konusunda da dinimiz, saldırı değil, ancak savunma (müdâfâa) savaşına müsaade ettiği yine Âyet-i Kerime ile sabittir (Bakara: 190-193).
Bu durumlar beni de fazlasıyla üzdüğünden seneler öncesi hazırladığım ve beklemekte olan elinizdeki harple ilgili çalışmamı güncellemeye karar verdim.
Çalışmamı güncellerken, ilahiyatçı olduğum kadar aynı zamanda eğitimci olduğumdan dikkatimi çeken bir hususu vurgulamakta yarar gördüm: Mâlûm, İslamiyetin ferdî, ailevi ve siyasi olmak üzere üç yönü vardır. Âyet-i Kerimelerde ve bunları destekleyen Hadîs-i Şeriflerde öncelikle ferdî ve ikinci olarak da ailevi müslümanlığa vurgu yapılmakta
(Tahrim: 6) ve müminlerin, müslüman olarak ruhlarını teslim etmeleri istenmektedir
(Al-i İmran: 102). Burada Müslümanın yaşadığı ülkenin Şeriat ülkesi olması veya olmamasından bahsedilmemektedir. Müslüman olarak ruhunu teslim eden bir müminin Cennet’e gideceği müjdesi verilmektedir.
Okuyucularımın, özellikle din eğitimcilerimizin bu noktalara dikkat etmelerinde büyük fayda görmekteyim.
Gayret bizden, Tevfik Allah’tandır.
Atiye Emiroğlu 1950 - 1960 arası dönemde bazı kesintilerle birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Maliye Bakanlığını üstlenen Hasan Polatkan, Demokrat Parti'nin kurucularından Adnan Menderes'le 1946'dan 1960 darbesine kadar omuz omuza çalışmış ve 15 Eylül 1961'de alınan kararla çalışma ve kader arkadaşları Adnan Menderes ve F.Rüştü Zorlu'yla birlikte idam cezasına çarptırılmıştır. 16 Eylül 1961'de F.Rüştü Zorlu'dan hemen sonra boynuna ilmik takılmış ve hayata gözlerini yummuştur.
Ömer Aydın Miladi 11. yüzyıl, İslam dünyasında Bâtınilerin en fazla nüfuz alanı bulabildikleri zaman dilimini oluşturmuştur. Bu yüzyılda Bâtınilik Yeni Eflatunculuk başta olmak üzere Gnostik akımlardan beslenmek suretiyle Sünni çevreler üzerinde derin bir nüfuza sahip olmuştur. Bu yönüyle de din eğitimi yetersiz olan toplumun büyük halk kitlelerini günümüzde olduğu gibi eskiden de kolay bir şekilde etkilemesi açısından toplumsal nizamı tehdit eder bir yapıya sahip olmuştur. Bu yüzden de dönemin Selçuklu Devleti, Sünni İslam dünyasının hamisi ve hâkimi olarak bu tehlikeyi bertaraf edecek politikaları devreye sokmaya karar vermiştir. Nizamülmülk, bu konudaki politikaların gerek planlayıcısı gerekse uygulayıcısı durumunda olmuştur. Elbette ki bu mücadelede Selçuklular, Nizamülmülk, Gazali ve Hasan Sabbâh isimleri ön plana çıkmış, dolayısıyla da merkezî bir konuma yerleşmişlerdir. İşte sunmuş olduğumuz bu eser, Sünni-Bâtıni mücadelesine farklı bir bakış tarzı getirmek amacıyla kaleme alınmıştır.
Burak Özçetin, Deniz Sezgin, Duygu Alptekin, Esra Karakuş, Hatice Yıldız, Jason K. Holdsworth, Meltem Gökmen Tol, Nadir Suğur, Nurşen Adak, Özgür Arun, Saygın Vedat Alkurt, Temmuz Gönç, Yasemin İnceoğlu Son yıllarda sağlıkla ilgili çalışmalar, biyolojik ve tıbbi boyutun yanı sıra sosyal bilimlerin konuya yaklaşımları ile daha mozaik bir yapıya bürünmüş ve eleştirel bir düşünce akımı yaratmıştır. Bu akıma destek olma amacıyla sosyoloji, iletişim, sağlık ve gerontoloji gibi farklı disiplinlerdeki sosyal bilimcileri buluşturan bu kitapta, sağlığın toplumdaki farklı görünümleri üzerinden yapılan analizler bulunmaktadır. Sağlıklı ve hasta olma hâllerinin tartışmasını; erkek ve kadın bedenlerinin tıbbileştirilmesi konusunu; yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik statüye bağlı ortaya çıkan sağlık eşitsizliklerini içeren bu kitap çalışmasının, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, sağlık kanaat önderlerinin ve bilgisinin gündelik hayata nüfuzu ve tüketim toplumunda sağlık tartışmaları ile literatüre farklı alanlardan katkı sağlaması hedeflenmiştir. Bununla beraber çalışmada, Türkiye'ye ilişkin genel sağlık profilleri eşliğinde yaş ve cinsiyete dayalı karşılaştırmalı analizlerin yanı sıra, madde bağımlılığı ve kullanımı, yaşlılık sürecinde karşılaşılan sağlık sorunları ve eşitsizlikleri, yaşlı bakımı, kent ve kır yaşamında sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları gibi güncel ve önemli sağlık sorunlarına da yer verilmiştir.
Üzeyir Ok, Zümrüt Gedik, Zehra Erşahin Din psikolojisinin uygulama alanlarından manevi bakım ve danışmanlık, değişik koşullarda insana yönelik hizmette güçlü bir potansiyele sahiptir. Dinler ve manevi geleneklerin; onlara mensup olan insanlar için yaşamın zorluklarıyla başa çıkmada, hayatı anlamlandırmada, kendini bir sosyal gruba ait hissetmede, bir kimlik oluşturmada ve sağlıklı yaşamı seçmede önemli rollere sahip olduğu bilinmektedir. Diğer taraftan, zor koşullarda yaşayan insanlara yönelik yardım etme ve bakım verme evrensel bir insan güdüsüdür. Gönüllülük esasına bağlı olarak karşılıksız yardım etmek, hemen hemen bütün yaşam felsefelerinde ve dinî-manevi geleneklerde erdem olarak görülür.
Türkiye'de, insana yardım hizmeti ile din-maneviyat konusunu bir araya getiren manevi bakım ve danışmanlık alanında yapılan çalışmalar son 10 yılda bir ivme kazanmıştır. Ancak konuyu bütüncül ve derinlemesine ele alan ve de bilimsel temele vurgu yapan çalışmalar oldukça azdır. Hastanelerde hastalara yönelik manevi bakımla ilgili bu kitap, hem ampirik bir zemin oluşturma bakımından hem de belirli bir alana tahsis edilmiş olması bakımından mevcut çalışmaları bir adım ileriye taşıma niyetindedir.
Kitapta maneviyatın insan ruh ve beden sağlığı üzerindeki etkisi detaylı açıklandıktan sonra çalışmada hastaların manevi bakım ihtiyaçları hasta olmayan gruplarla karşılaştırılmış, hâlen manevi bakım uygulaması yapan din görevlilerinin kendilerini ve yaptıkları işleri algılama düzeyleri, yeterlilikleri, yeterliliklerde etkili olan kişilik boyutları ve alan deneyimleri derinlemesine ele alınmıştır. Bunların yanında bu kitapta, elde edilen ampirik bulgular ve literatür bilgisi doğrultusunda bir hastane manevi bakım çalışma modeli oluşturulmaya çalışılmıştır.
Bülent Keçeli herkese yetişeceğimi sanıyorum böyle de ölüyorum
bana esenlik dileyin
beni herkese seğirtmeyin
Rıfat Araz Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinin canlı tanığı Rıfat Araz, Türk tarihinin önemli kırılma noktalarından biri olan cumhuriyetimizin kurulduğu dönemde önemli görevlerde bulunmuştur. İngilizlerin ve Fransızların İstanbul'da bulunduğu sırada, Atatürk’ün emriyle İstanbul Ziraat Bankasındaki altınları Ankara’ya kaçıran, Milli Mücadele’nin adı gizli kalmış kahramanlarından biridir.
Sıddık B. Yarman, İnci Zaim Gökbay, Şebnem Özdemir Hayata Bir Çocuk Bir Çocuğa Hayat projesi çocuk ve ergenlerde riskli davranışların tespiti ve önlenmesine yönelik tasarlanan matematiksel karar verme modeli ile çalışan bir programın önleyici atölyelerinin yapıldığı saha çalışmasıdır. Karar verme modellerine dayanarak, multidisipliner çalışma ürünü olarak gerçekleştirilen matematiksel model; güvenirlik çalışması yapılmış ölçme ve değerlendirme, Bisis altyapısına uygun çalışan riskli davranışların tespit edilmesiyle uzmana yönlendirilmesinde araç olarak kullanılabilecek mobil bir uygulamadır. Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Sıddık Yarman, Yürütücü Yardımcısı ve Genel Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. İnci Zaim Gökbay'dır. Bu kitap, mobil uygulama tasarımı öncesinde gerçekleştirilen multidisipliner bir çalışmanın konu ile ilgili çalışanlar için başucu niteliğinde çıktısıdır.
Salih Atçeken Merak eden, sorgulayan, anlam arayışında olan insanın önce kendini bilmesi, sonra Allah hakkında bilgiler edinmesi, daha sonra da “Dünya” denilen bu mekânda bulunuşunun gerekçesini öğrenmesi, öğrendiği gerekçeye göre de hayatını yaşaması gerekir ki, bir attan, bir ottan farklı olduğunu ortaya koyabilsin.
İnsan, çevresini kuşatan varlıkların kendisi için var edildiğinin, bunların “Efendi”si olduğunun farkına varmalı, efendiliğinin kıymetini bilmeli, diğer canlıların seviyesine düşüp hayatı onlar gibi yaşamamalıdır. Aksi hâlde, kendini onlardan da aşağı bir mevkide buluverir.
Bu kitap, hayatın efendi gibi yaşanabilmesinin nasıl mümkün olabileceğini anlatma gayretinin bir ürünüdür. Hayatını efendi gibi yaşayabilecekken, yaşaması gerekirken, kimliğinden habersiz bir şekilde yaşayıp, bunun da farkına ölüm anında varmış olan bir insanın pişmanlığını duymak istemeyenlerin, kitabımızı dikkatlice okumalarını öneriyoruz. Gayret bizden, Tevfik Allah’tandır.
Mehmet Sürmeli Hazreti Peygamberin Tefsir Yöntemi'nde peygamberimizin tilaveti, öğretim faaliyetleri, yaşamaya verdiği önem, hıfzı teşvik etmesi ve işi ehline vermede Kur'an-ı Kerim bilenleri öncelemesi, tefsir yöntemi başlığı altında ayrıntılı değerlendirmelere tabi tutulmaktadır. Bu konuların büyük bir kısmı sünnetin tebyin, temsil ve teşri alanlarıyla ilgilidir. Kur'an-ı Kerim'i dosdoğru anlamanın iki anahtarı vardır: Bunlar, Hz. Muhammed dönemi Arapçasını tüm yönleriyle bilmek, diğeri de Resulullah'ın sünnetine ve Kur'an'ın nazil olduğu tarihe vâkıf olmaktır. Bu iki önemli anahtar, Kur'an-ı Kerim'i ehliyetsiz ve kötü niyetli insanların çalışma alanı olmaktan çıkaracak, keyfî ve önyargılı yaklaşımlardan muhafaza edecektir. Bu nedenle İslâm dinini, ana kaynaklarından en kuşatıcı şekliyle öğrenmek gerekir. Bu öğretimde dil bilmek de vardır; tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, İslâm tarihi, ahlâk/tasavvuf öğrenmek de vardır. Hazreti Peygamberin Tefsir Yöntemi sizi bu alanlar üzerinden doyurucu bir yolculuğa davet etmektedir.