Sosyal Bilimler \ 15-40
Arzu İçağasıoğlu Çoban, Ayşe Burcu Tunca, Aziz Şeker, Berkay Kabalay, Emre Özcan, Fatime Güneş, Gizem Aytaç, Gonca Polat, Hacı Çevik, Hande Uz Özcan, Mehmet Can Aktan, Melike Tekindal, Merve Deniz Pak, Seda Attepe Özden, Seval Bekiroğlu, Türkan Fırıncı Orman Gençlik öznelliği, günümüz toplumsal hareketlerinin daima itici gücüdür. Bu öznellik, maruz kaldıkları ayrımcılık kategorilerini yerinden etme gayretindedir. Gençler, bu bağlamda içinde bulunduğu sorunlardan çıkışı kendilerini üretken kılmada görmektedir. Bu, aynı zamanda yeni toplumsal hareketleri gençlik odağında çok daha farklı bakış açılarıyla kavramayı gerektirmektedir. Yeni toplumsal hareketlerin temsiliyet üstü niteliği gençliği bu odağa taşımaktadır. Buradan hareketle bu çalışma, gençliği hem içinde bulunduğu sorunlar hem de toplumsal dönüşümlerdeki gücü bağlamında irdelemeye çalışmaktadır.
Gönül Bünyadzade Gençlik hakkında şairler, psikologlar, sosyologlar farklı yaklaşımlar sunmuşlardır. Fakat gençliğin felsefi bir dikkatle yeniden düşünülmesi, meseleye yeni boyutlar kazandırmaktadır. Bu kitapta Gönül Bünyadzade, gençliği felsefi olarak ele alıyor ve sorduğu sorularla okuyucuyu gençlik hakkında düşünmeye davet ediyor.
Yazar hem gençliği tanımak hem de gençliğin kendisi hakkında bir bilinç geliştirerek kendini oluşturması için felsefeyi bir imkân olarak teklif ediyor. Gençlik felsefesi, insanın bütün yapıp etmelerini anlamayı ve anlamlandırmayı gaye edinen, yaşam boyu sürecek olan bir zindelik olarak takdim ediliyor. Böylece gençlik; kahramanlık, cesaret, bilgelik ve edeple bütünleşerek insanlık için bir umuda dönüşüyor.
Mustafa Köylü, Cemil Oruç Din ve maneviyat konusunda uzun süre devam eden tartışmalar, çağdaş dünyada din ve maneviyatın insan hayatında yer bulamayacağı yönündeydi. Tam aksine pek çok ülkede dini ve manevi bir canlanma gerçekleşmiş, ancak bu gerçeklik de beraberinde yeni bir eğitim anlayışı ve bakış açısı getirmiştir. Bu çalışmada, din eğitiminin temeline; sağlıklı bir Allah inancının geliştirilmesi ve bu inancın, gençlerin kendisi, toplum, çevre ve nihayetinde Yaratıcısı ile sağlıklı ilişkiler kurması fikri yerleştirilmiştir.
Gençlik dönemiyle ilgili ülkemizde makale, kitap bölümü ve sempozyum bildirileri şeklinde çeşitli çalışmalar olmasına rağmen bir bütün olarak gençlik dönemi din eğitimine ait müstakil bir kitap bulunmamaktadır. İşte bu çalışma, gençlerin din eğitimini psikoloji, pedagoji ve teoloji bütünlüğü çerçevesinde ele almakta ve okuyucunun interdisipliner bir bakış açısı kazanmasını amaçlamaktadır.
Aliye Uslu Üstten Bu kitap, gençlerin gelişim özellikleri ile gençlik edebiyatı kavramını bir arada değerlendiren ve bu alandaki boşluğu doldurma amacı taşıyan bir çalışmadır. Aynı zamanda, uzun yıllar çocuk ve yetişkin edebiyatı arasında kalan gençlik edebiyatının varlığına dikkat çekilmesi ve bu alanın geliştirilmesi yolunda bir kaynak niteliği taşımaktadır.

Bu çalışma ile gençlerin bilişsel, sosyal ve psikolojik gelişimlerinin; duygu, düşünce ve hayallerinin gençlik edebiyatı eserlerinin özelliklerini belirlemedeki etkisi bilimsel gelişmeler ışığında ortaya konulmuştur.
Selahattin Turan, Ramazan Cansoy, Muhammet Emin Türkoğlu Bu kitap; gençlerin kendilerini keşfetme, tanıma, ifade etme ve doğuştan var olan potansiyellerinin ortaya çıkarılması ve temel liderlik becerilerinin geliştirilmesi için bir rehber niteliğindedir. Her genç kendine özgü bir dünyadır; delikanlıdır, hareketlidir ve arayış içindendir. Bu dinamik dönemde gencin kendisi ve ülkesi için doğru bir şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir. Özge bir ifadeyle bu kitap, gençlerde liderlik becerilerinin geliştirilmesine dönük bir kılavuz olarak hazırlanmıştır.
Kitap, gençlerde liderlik becerilerinin geliştirilmesine dönük dokuz modülden oluşmaktadır:
Birinci modül, liderliği anlamak;
İkinci modül, liderlik ve kendini tanıma;
Üçüncü modül, liderliğin yapı taşları;
Dördüncü modül, liderin davranışları;
Beşinci modül, hedef koyma ve ülkü sahibi olabilme;
Altıncı modül, sorun çözme ve karar verme becerileri;
Yedinci modül, iletişim becerileri;
Sekizinci modül, insani, millî ve özgün bir duruşa sahip olma;
Dokuzuncu modül, filmlerden liderlik.
Kitabın Ekler kısmında ise öğretmen için notlar, film değerlendirme soruları, okunabilecek ve liderlikle ilgili bazı kaynaklara yer verilmiştir.
Adem Solak Şiddetle Mücadele Vakfı, 27 ilde uygulanan bu büyük saha çalışmasıyla ”Ceza İnfaz Kurumlarında 12 bin ve liselerde okuyan 120 bin gence yüz yüze anket / mülakat uygulaması yoluyla ulaşarak” bütün zamanların en büyük “Gençlik ve Şiddet Raporu”nu ortaya koydu.
Onlarca bilim insanı ve yüzlerce uzmanla gerçekleştirilen bu raporda; gençlerin neden şiddete, suça, uyuşturucuya yöneldiğinin, nasıl mafyaya, çeteye, teröre katıldıklarının ve nasıl canlı bomba olduklarının apaçık nedenlerini bulacaksınız.
Tek tek bireylerin ve toplumun, bu bağlamda hangi risklerle karşı karşıya olduğunu ve ülkenin içinde bulunduğu sosyal riskleri önceden görmesi, bu bağlamda tedbirler alma fırsatı bulması ve daha da önemlisi, şiddetle/suçla mücadelenin daha etkin hâle gelebilmesi için devletten ve ilgili kurumlardan hizmet beklemesi her vatandaşın en doğal insan hakkıdır.
Bu bilimsel rapor, her bireyin hayat hakkının ne kadar değerli olduğunu ve aynı zamanda ne kadar risk altında olabildiğini en güncel gerçeklerle ortaya koyuyor.
“Bir devin can vermekten duyduğu acı, üzerine basıp çiğnediğimiz bir böceğin can vermekten duyduğu acıdan daha fazla değildir.”
Yasin Kuruçay Hemen herkes krizler çağında yaşadığımıza dair vurgular yapmaktadır. Krizin en derin belirtileri de gençler üzerinde gözlenmektedir. Günümüzde birçok genç, boşluk ve anlamsızlık içindedir. Gençlik dünümüz ile yarınımız arasında bir köprü; geçmişimizle geleceğimiz arasında bir bağdır. Gençler potansiyellerini doğru kullanabildiğinde hem kendileri hem de dünya, güzelleşecek ve iyileşecektir.
Gençlerin soruları, sorunları, sorgulamaları ve itirazları anlam arayışının en önemli göstergeleridir. Din; hayata amaç veren, yaşanan sorunları anlamlı kılacak bir bakış açısı sağlayan, sarsıcı yaşam olayları ile başa çıkmayı sağlayan bir anlam sistemidir. Din; gençlerin duygu, düşünce ve davranışlar arasındaki çelişkileri ve çatışmaları azaltarak anlamlı bir yaşama katkı sağlar. Dindarlık ile iyi oluş, psikolojik sağlık, mutluluk ve anlamlı bir yaşam arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Bu kitap, dini değerlerin ve yaşam pratiklerinin gençliğin temel sorunu olan “anlam arayışına” katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Psikoloji, ruhun sağlığıyla; din, ruhun kurtuluşuyla ilgilenir. Sağlıksız bir ruhla kurtuluşa erilemeyeceği gibi kurtuluşa götürmeyen bir sağlıklılık da anlamsız olmaktadır. O hâlde din ve psikoloji ele ele verip insanlığı bu dünyada huzura, öte dünyada ilahi kurtuluşa erdirebilirler.
M. Zeki Duman Gençlik, Değerler ve Hedonizm başlığını taşıyan bu çalışma, genelde toplumun en dinamik kesimini oluşturan gençlerin yaşam tarzını; düşünce, tutum ve davranışlarını, aile ve toplumla ilişkilerini, özelde de ailevi, ahlaki ve dinî değerlere yönelik bakışını ortaya koymayı amaçlamıştır. Böyle bir çalışmaya gereksinim duyulmasının başlıca nedeni, özellikle son yıllarda ülkemizde gençlere yönelik sıkça dile getirilen ve genellikle pejoratif denebilecek nitelikte birtakım olumsuz yorum ve değerlendirmelerin yapılmasıdır. Çoğu ön yargılardan oluşan bu yorum ve değerlendirmelerde, gençlerin gittikçe aile ve akrabalık ilişkileri başta olmak üzere sosyal, ekonomik ve politik yaşamdan koptuklarına; içinde bulundukları ortamlardan, kurdukları ilişkilerden, inandıkları değerlerden ve dolayısıyla da toplumsal ve kamusal yaşamdan soyutlandıklarına dair yaygın bir kanaatin hasıl olduğu ifade edilmektedir.
Burada gençlere yönelik toplumun çoğunda oluştuğu gözlenen iki temel eleştiriden söz etmek mümkündür. Bu eleştirilerden ilki, gençlerin toplumsal yapılara, değerlere ve kurumlara aidiyetlerinin kırılganlaşması, güven duygularının zayıflaması ve hatta kimi zaman kopması, ikincisi de kendi ebeveynleri başta olmak üzere akraba ve komşularla temaslarının azalması ve diğer aile üyeleriyle zaman zaman kuşak çatışması yaşamasıdır. Dolayısıyla günümüzde gençler, genellikle akademik, sportif, sanatsal veya kültürel alanda göstermiş oldukları başarılar(ıy)la değil daha çok aile ve toplumda yarattıkları sorun alanlarıyla yani uyumsuz davranışlarıyla, söz dinlemezlikleriyle, asabi ve fevri davranışlarıyla, özel yaşamlarıyla, arkadaşlık ilişkileriyle, giyim kuşamlarıyla, tüketim alışkanlıklarıyla, konformist ve hedonist yaşam tarzlarıyla gündeme geldiği gözlenmektedir.
Toplumda gençlere yönelik oluşan bu gözlem ve kanaatin ve kendilerine yöneltilen bu eleştirilerin ne derece doğru, gerçekçi ve adil olduğu sorusu, bu çalışmanın yapılmasının birinci gerekçesini; günümüz gençliğinin çoğu zaman söylendiği veya iddia edildiği gibi uzlaşmaz, asabi, hırçın, bencil, egoist, tembel, çıkarcı, tüketimci olduğu ve hedonist bir benlik, kimlik ve kişilik gösterdiği yargısı ikinci gerekçeyi; gençlerin aile içerisinde sürekli bir kuşak çatışmasına sebebiyet verdiği, toplumsal değerlerden koparak konformist bir yaşam sürdüğü yargısı da üçüncü gerekçeyi oluşturmuştur. Dolayısıyla çalışmanın, toplumun geleceğini oluşturan gençlerin hem yaşadığı sorunları hem de bir sorun olarak gösterilen tutum ve davranışlarını odağına aldığı söylenebilir.
Ali Ekber Gülersoy, Atilla Karataş, Hilmi Demirkaya, Mehmet Akif Ceylan, Mustafa Girgin, Mustafa Sağdıç, Selahi Coşkun, Süleyman Elmacı Genel Fiziki Coğrafya, üniversitelerin sosyal bilgiler, coğrafya ve sınıf öğretmenliği programları ile coğrafya bölümü öğrencilerine yönelik bir ders kitabı olarak hazırlanmıştır. Kitabın kapsamı Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen Genel Fiziki Coğrafya dersinin müfredat programına uygun şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca kitap içeriğinin belirlenmesinde coğrafyanın kendine özgü bilim sistematiği de dikkate alınmıştır. Tüm bilimlerin sentezi ve anası olarak nitelenen coğrafya bilimi, fiziki ve beşeri coğrafya olmak üzere iki ana bilim dalından oluşmaktadır. Dolayısıyla bu kitap, coğrafyanın doğrudan mekân (yeryüzü) ile ilgili temel konularını kapsamakta, yaşadığımız dünyanın doğal yapısını ve etkileşimlerini daha yakından tanımamıza katkı sağlamaktadır.
Kitap, sekiz bölüme ve çok sayıda alt başlığa ayrılmıştır. Birinci bölümde coğrafyanın tanımı, konusu, gelişimi ve bilim kimliği kazanma süreçleri; ikinci bölümde Evren, Güneş Sistemi ve Dünya; üçüncü bölümde yeryüzünün şekillenmesi, bu süreçte etkili olan faktörler ve başlıca topografyalar; dördüncü bölümde iklim bilimi, Dünya atmosferi ve iklim sistemi konuları üzerinde durulmuştur. Beşinci bölümde sular coğrafyası, yeraltı ve yerüstü sularının dağılışı, özellikleri ve etkileri; altıncı bölümde toprağın oluşumu, çeşitleri, dağılışı ve toprak sorunları; yedinci bölümde bitkilerin sınıflandırılması yetişme ortamlarının şartları ve yeryüzünde dağılışları ele alınmıştır. Sekizinci ve son bölümde ise harita bilgisinin çeşitli konularına oldukça ayrıntılı düzeyde; haritalar, grafikler, diyagramlar ve coğrafi bilgi sistemleri bağlamında temas edilmiştir.
Kitapta işlenen konular sade ve anlaşılır bir dille anlatılmıştır. Konuların daha iyi anlaşılması bakımından okuma parçası, not, uyarı vb.nin yanı sıra çok sayıda şekil, harita, fotoğraf, grafik, tablo gibi görsel malzemenin verilmesine de gayret edilmiştir.
Akif Akkuş Genel Fiziki Coğrafya isimli bu kitap, Üniversitelerimizin Coğrafya Bölümlerine, Sosyal Bilgiler ve Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dallarına devam etmekte olan öğrencilerin istifade edeceği kaynak ve yardımcı ders kitabı olarak hazırlanmıştır.
Coğrafyanın en temel konuları olan Fiziki Coğrafya, detaya kaçılmadan ele alınmış ve kolay kavramaya yönelik olarak takdim edilmiştir.
Ahsen Yüksek, Atilla Karataş, Hasan Özdemir, Hülya Caner, Hüseyin Turoğlu, Nurten Günal, T. Ahmet Ertek, Zahide Acar Deniz Coğrafya kavramının genel çerçevesi içerisinde bir “ortam” tanımı yapmak gerekirse canlı ve cansız varlıkların bir arada bulunduğu, birbirleriyle enerji ve madde alışverişi şeklinde iletişim hâlinde olduğu ortamlar ve bu ortamların yeryüzü üzerindeki dağılışı akla gelmelidir.
İnsan - ortam ya da insan – çevre etkileşiminde temel çıkış noktasının ne olması gerektiği konusu bugün bile bir tartışma konusudur. Çünkü insanoğlu, günümüzde etkisi giderek artan bir şekilde bulunduğu ortamın fiziki özelliklerini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirebilmektedir. Yerleşim alanlarının açılması için gerektiğinde tepeler, akarsu vadileri yok edilebilmekte ya da doğal yüzey örtüsü kaldırılarak (ormanların kesilmesi, barajlar yapılarak büyük su kütlelerinin oluşturulması gibi) yeryüzü – atmosfer arasındaki enerji alışverişini, dolayısıyla lokal iklimleri değiştirilmektedirler.
İnsan her ne kadar lokal alanlarda yüzeyi değiştirerek bazı çevresel değişimlere neden olsa da yine de yerleşmenin ve insan faaliyetlerinin sınırını belirleyen unsurlar fiziki coğrafya unsurlarıdır. Okyanus ve denizler gibi büyük su kütleleri, dağların belli bir seviyeden sonraki üst kesimleri (coğrafi enleme bağlı olarak değişebilmektedir), çöl alanları temel sınırlayıcı faktörler olmakla birlikte akarsu ve deniz kenarları ile verimli ovaların bulunduğu alanlar genel çekim merkezleri olmuştur.
Coğrafya bu kavramlar üzerinden kendi ekollerini geliştirmiştir. 1850'li yıllarda ortaya çıkan akımda yer alan coğrafyacılar, insan faaliyetlerini fiziki coğrafya unsurlarının etkilediği, başka bir ifade ile insanı fiziki çevrenin ya da ortamın şekillendirdiği yorumuna dayalı olarak “çevreci determinizm”i geliştirmişlerdir. Buna karşılık daha sonraki yıllarda ise ortamın insana sunduğu imkânların nasıl kullanılacağını yine insanların belirleyebileceğinin savunulduğu “possibilizm” yorumu geliştirilmiştir.
Bu kitapta bu tartışmaların temelinde olan ortam, mekân ya da yeryüzü diye tanımladığımız ve dünyamızı oluşturan tüm temel bileşenlerin, dağların, ovaların, platoların, okyanuslar ve denizlerin ve kuşkusuz atmosferin genel yapısı ve özellikleri ile onların birbirleriyle olan etkileşimleri ele alınmış, açık ve anlaşılır bir dille yazılmıştır.
Rüştü Ilgar Bu kitapta ülkemiz ve dünya genelindeki benzer eserlerde kullanılan ana temalara sadık kalınmıştır. Eser hazırlanırken çok sayıda ülkede işlenen benzer içerikli Genel Fiziki Coğrafya derslerine uyum gözetilmiştir. Çünkü ECTS Label ve ders içeriklerine bağlı denklik için, Ects kapsamınca 8 bölümden oluşan ve 16 haftaya yayılabilecek en fazla 60 krediden 2 veya 3 kredilik bir derse uyarlanmıştır. Bu eser bir ders kitabı, aynı zamanda başvuru kitabı veya tercih edilmiş bir Genel Fiziki Coğrafya veya Yer Bilimleri kitabına yardımcı kitap olarak hazırlanmıştır. Verilerin güncel olmasına özen gösterilmiştir. Genel Fiziki Coğrafya ve Yer Bilimleri temalı bu eser başta Coğrafya olmak üzere Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi, Biyoloji, Jeoloji, Sınıf Öğretmenliği bölümlerine ders kitabı olarak katkı sunması, ayrıca doçentlik, kamu personeli vb. sınavlara hazırlanma sürecine de bir destek niteliğinde olması hedeflenmiştir. Eserde anlaşılması güç karmaşık konular sadeleştirilmeye çalışılmış gereksiz verbalizmden kaçınılmıştır. Konu bütünlüğüne sadık kalınıp daha kolay bilgiye erişileceği düşüncesiyle, renkli baskı ve çift sütün şeklinde sayfa tasarımına gidilmiştir.
Şuana kadar yayınlanmış çok sayıdaki Fiziki Coğrafyaya ait eseler incelenmeye alınmış “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu” ile ilgili uluslararası mevzuat kapsamında "Kullanım Koşulları" dahilinde uygulamalara ve içeriklere, bilgilere, telif haklarına tabi çalışmalara, maddi ve fikri mülkiyet haklarına saygılı olacak biçimde alıntı yapılarak bu eser neşredilmiştir.

Abdulkadir Yeler, Adem Sağır, Celal İnce, Cumhur Arslan, Esra Işık, Gökhan Göktürk, Işılay Göktürk, İlknur Beyaz Özbey, İsmail Öz, Mehmet Koca, Onur Uca, Özkan Aydar, Selim Karyelioğlu, Ümmet Erkan, Yaşar Erjem, Zeynep Hiçdurmaz Sosyoloji dersi; üniversiteye yeni başlamış öğrencilerin, hayatta ne işe yarayacağını çok kavrayamadıkları ama mezun olan öğrencilerin de en çok aradıkları ve en çok atıfta bulundukları derstir. Bu, sosyolojinin sırasıyla mikro ve makro yaşam boyutlarını içeren kompleks yapısından ve hayat için ne kadar gerekli bir bilim olduğu gerçeğinden kaynaklanır.
Genel Hatlarıyla Sosyoloji isimli bu kitap, Sosyoloji bölümünün yanı sıra İktisadi ve İdari Bilimler, Mimarlık, İletişim, Sağlık Bilimleri fakülteleri başta olmak üzere birçok fakülte ve yüksekokulda okutulan Sosyoloji dersinin 14 haftayı kapsayan tek dönemlik içeriğini kapsamakta ve temel konuları güncel olaylardan örneklerle ve sade bir dille ele alarak sosyoloji bilimini başta öğrenciler olmak üzere tüm okurlarına keyifli şekilde anlatmayı ve severek öğretmeyi amaçlamaktadır.
Frederick K. Lutgens, Edward J. Tarbuck Evren'in başlangıcından günümüze dek geçen zaman dilimi içinde Dünya'mızın geçirmiş olduğu tüm aşamaları, Dünya sistem ve alt sistemlerinin fiziksel ve kimyasal özelliklerini açıklayan Genel Jeoloji Temel Kavramlar kitabı, jeoloji, jeofizik ve maden gibi yerbilimlerinin farklı disiplinlerinin yanı sıra malzeme, inşaat ve çevre gibi bilim dalları için de temel kaynak niteliğindedir. Jeoloji bir doğa bilimi olarak matematik, fizik, kimya ve biyolojinin etkileşiminden doğmuştur. Yer’in bileşimini, yapısını, topolojisini, gelişme süreçlerini ve tarihçesini inceleyen jeologlar, bu temel bilimlerin ilke ve kanunlarını kullanıyorlar. Yerküremiz, aralarında sürekli etkileşim ve iletişim olan jeosfer, hidrosfer, atmosfer ve biyosfer alt sistemlerin bütününden oluşur. Dünya’mızda meydana gelen iç ve dış olaylar bu alt sistemlerin etkileşimi ve sürekli bir döngünün sonucunda meydana gelirler. Sıklıkla çevre ve yaşamsal sorunlara neden olan sel, çığ, deprem, heyelan, volkanik patlamalar gibi olağan doğa olayları okuyucunun konuyu kavraması için görsel ve kolay anlaşılır şekil ve fotoğraflarla ve çok yalın bir dille anlatılıyor.
Bu kitap, Yerküre’yi jeolojinin temel kavramlarına odaklanarak inceliyor ve jeolojinin alt disiplinlerinin ana konularını ilgi çekici örneklerle açıklıyor. Ayrıca, Yeryüzü’nü şekillendiren iç ve dış süreçleri sistem kavramı içinde alarak birçok alt sistemin birbiriyle nasıl bir etkileşim içinde olduğunu gösteriyor. Geçmişte mitlere, dogmalara dayanan jeolojinin günümüzde kinematik bir teori olan Levha Tektoniği'ne uzanan gelişimi sonucunda, sismik ve yanardağ etkinlikleri, dağ oluşum süreçlerinin nedenleri ve Yeryüzü’nde dağılımlarının nasıl açıklandığı jeoloji haritaları, blok diyagramlar ve şekiller ile gösteriliyor. Bu eser, doğayı seven ve yerküremizdeki doğal olayları kavramak ve anlamak isteyenlere eşsiz bir kaynak oluşturacaktır.
Bilim adamlarının bitmek tükenmek bilmeyen çabaları sonucunda sahip olduğumuz mavi gezegeni şekillendiren süreçlerin nasıl ortaya konulduğu kitabın tümünde bir bütün olarak ele alınıyor. Kitap, Yerküre’nin tüm alt sistemlerini, olayların gelişim ve çevresel etkilerini güncel şekil ve fotoğraflarla tamamlayan özgün ve bilimsel nitelikte hazırlanmıştır. Yerbilimleri ile uğraşan, araştıran ve ilgi duyan geniş bir okuyucu kitlesi için eşsiz bir kaynak kitap olarak bu eserin önemli bir eksikliği gidereceği kuşkusuzdur. İçinde yaşadığımız mavi gezegenimizi daha iyi anlamak, korumak ve onunla birlikte uyum içinde yaşamayı öğrenmek için bu temel başvuru kitabı, ilgilenenlerin yararlanmasına sunuluyor.
Emrullah GÜNEY Biz çevre, ortam diyoruz.Kafkasya'nın Türk bölgelerinde "etraf mühit" diyorlar.

Biz , çevrenin, ortamın korunması diyoruz. Azerbaycan'da "etraf mühitinmühafizesi" deniliyor. Hep gündemde olan bir konudur "ortam"... Sağlık, beslenme, eğitim , güvenlik düşüncesinin hemen ardından gelir.Özellikle 1970'li yıllarda önem kazandı ortam düğümleri, çözüm yolları. Biz de Fırat Üniversitesi'nde 1980'lerde başladık çevre konularıyla ilgilenmeğe...Ve Dicle Üniversitesi'nde sürdürdük...
İçtiğimiz su, soluduğumuz hava, bizi besleyen ve giydiren toprak...Nelerle karşı karşıya? Sağlıksız kentleşme nedir,ses kirlenmesi, radyasyon... Floranın, faunanın korunması neden gerekli olmanın da ötesinde zorunludur? Doğal ortam kadar, tarihsel çevreyi korumak da bize düzen bir görev değil midir?

Genel Ortam Kirlenmesi adlı bu mütevazı eserde, dünya genelinde ve Türkiye özelinde çevre sorunları irdelenmiştir. Bu alanda kitabımız ilk eser değildir, elbet son eser de olmayacaktır. Liselerde görevli coğrafya öğretmenleri; ortaokul ve ilkokullarda ders veren sosyal bilgiler öğretmenleri kitabımızdan yararlanabilecektir. Asıl kitle, elbet, üniversitelerimizde görevli coğrafya, biyoloji, tarım, orman, çevre, peyzaj mimarlığı, mühendisliği, şehir ve bölge planlama alanında öğrenci yetiştiren fakültelerdeki meslektaşlarımızdır. Kitabımızı, Türkiye dışında Makedonya, Kıbrıs, Gagauz Türk Bölgesi, Suriye, Azerbaycan, İran, Orta Asya Türk devletleri, Irak üniversitelerinde de ders kitabı olarak değerlendirilebilecek, aydın insanlar da okuyabilecektir. Yararlı olması durumunda, sevincimiz, kıvancımız artacaktır...
Ahmet Dağ, Ayhan Çitil, Esra Kartal Soysal, İbrahim Bahçi, İbrahim Halil Üçer, İhsan Fazlıoğlu, Kamuran Gökdağ, Kasım Küçükalp, Latif Karagöz, Ömer Türker, Rıdvan Şentürk, Tahsin Görgün Bugün gerçekliğin tam ve kesin bir açıklamasını verme amacıyla yola çıkan bir yaklaşımın giderek gerçekliği izah gücünü yitirip bizzat gerçekliğin kendisini ilga ettiğini görüyoruz. C0VID-19’un diğer salgınlar kadar fakat onlardan daha güçlü bir şekilde bizi gerçeklik, insan, tanrı ve toplum üzerine yeniden düşünmeye sevk etmesinin nedeni, modern dünyayı kuran anlayışın gerçekliği hurafelerden arınmış bir şekilde gösterme amacıyla çıktığı yolda gerçekliğin kendisini bir hurafe haline getirmiş olmasıdır. Tam da bu vaziyet içinde, sanal bir görüntüsüyle takas ettiğimiz gerçekliği yeniden hatırlamamız ve yaptığımız bu kötü alışverişin sonuçlarından dersler çıkarmamız gerekiyor. Düşüncemizi bütüncül bir şekilde gerçekliğe, onu kuran ilkelere ve insanın bu ilkelerle münasebetine yöneltmeye davet eden bu kitap, tam da böyle bir yönelişin, çıkarılacak dersler için iyi bir başlangıç olduğunu söylüyor.
İsmail Tufan Belki farkında olmasak da istatistik ile iç içe yaşıyoruz. Hava durumundan trafiğe, para kurlarından borsa endekslerine kadar her gün çeşitli istatistiklerle karşılaşıyoruz. Ama bu istatistiklerin nerden geldiğini, nasıl hesaplandığını, ardındaki mantığını bilenler azdır. Özellikle gerontoloji ve sosyal bilimlerin ve fen bilimlerinin her alanında ve öğrenimi gören gençlerde rastladığım bu sıkıntıyı gidermeye çalıştım. İstatistiğin mantığını kavrama sorunlarını basit ve anlaşılır dille aşmaya ve istatistiğin temel kavramlarını anlatmaya çalıştım. Bol örnek, diyagram ve şekillerle pratik odaklı bir çalışma, meraklısına ve araştırma alanına çıkacak her araştırmacı için yararlı bir başucu kaynaktır.
Arif Hüdai Köken, Banu Fulya Yıldırım, Deniz Say Şahin, Gülsüm Korkut, Hakan Volkan Acar, Hatice Demir Küreci, Muhammet Aslan, Müge Demir, Önder İlgili, Özge Kutlu, Özgür Kuş, Servet Alp, Sevim Coşkun, Sevinç Sütlü, Tuba Aralan, Zeynep Gökçe Koçyiğit Gerontolojik Etik kitabı, dünyada giderek toplam nüfus içerisindeki payı artan yaşlı bireylerin temas ettiği alanlarda ortaya çıkabilecek etik ikilemlere ayrıntılı bir bakış sunmaktadır. Kitapta; farklı çağ ve eserler üzerinden yaşlılık kavramının tartışılması, klinik uygulamalarda, evde bakım uygulamalarında, sosyal hizmet uygulamalarında karşılaşılan etik sorunların ele alınması, etik ilkelerin yaşlılar merceğinden tartışılması, modern dünyada yaşlı hakları, sağlık ve e-sağlık okuryazarlığı gibi konular yer almaktadır. Gerontoloji ile etiğin harmanlanması ile ortaya çıkan bu eser, gerontolojik etiği kapsamlı bir perspektiften ele alması nedeniyle farklı disiplinlerden okuyuculara kaynak sağlamaktadır. Kitap, yaşlılara yönelik müdahalelerdeki etik ikilemlere ışık tutmakla kalmayıp aynı zamanda etik ikilemlere doğru bir biçimde rehberlik edilmesi vasıtasıyla yaşlı bireylerin refahını artırmaya yönelik politika önerileri sunmaktadır.
İsmail Tufan Prof. Dr. İsmail Tufan, kitabında, Gerontolojinin arka planındaki teorik ve metodik temel kavramlar hakkında bilgi vermektedir. Gerontolojiyi geniş bir açıdan ele alarak bu alana yeni adım atanlara yardımcı olurken, Gerontolojiyi ilginç perspektiflerden tanıtmaktadır. Gerontoloji öğretimi kapsamında öğretilmeyen ama Gerontolojiyi anlamak için gereken ön bilgilerden bir demet hazırlayan Prof. Dr. Tufan, bu kitabın amaç ve hedefinin yaşlanma konusunda kamuoyunun doğru bilgiyle aydınlatılması olduğunu vurgulamaktadır. Gerontolojiye iyi bir hazırlığın ise karmaşıklığı azaltmakla ve konuya açıklık kazandırmakla olabileceğinin altını çizmektedir. Diğer taraftan Gerontolojiyi tanımayan ve gerontolog olmayı düşünmeyen çoğunluğun gerontolojik bilgi ihtiyacının karşılanmasına da çalışırken, “Gerontolojik Kafalarımızın çok üstünde veya yabancı bir ülkede veya başkalarında değil, şimdi burada başlamaktadır.” düşüncesini çıkış noktası olarak kabul etmektedir. Bu kitapta Gerontolojinin yanı sıra, demografi, yaşam dönemlerinin anlamları, sosyal risk olarak yaşlılığın anlamı, yaşlılıkta sağlık, hastalık ve bakım kavramlarının anlamları ama aynı zamanda bilim, bilimsellik, bilgi gibi herkesin bildiğini kabul ettiği kavramlara da gerontolojik bakış açısından açıklamalar getirmekte, böylece “bilimsel Gerontoloji” dediği ve “gayri bilimsel Gerontolojiden” ayırt ettiği Gerontolojiyi kamuoyuna tanıtmaktadır.
Nihat Yazılıtaş Bilinen en eski gezgin Yunanlı tarihçi, coğrafyacı ve filozof olan Strabon (MÖ 64-MS 24)'dur. Strabon'dan sonra günümüze kadar çok sayıda gezgin dünyayı dolaşmış ve gezip gördükleri yerleri seyahatnamelerinde anlatmışlardır. Bu eserlerinde, gittikleri yerlerin coğrafyasından, orada yaşayan insanların hayat tarzlarından, kültürlerinden, medeni durumlarından, inançlarından, mimari yapılardan, ticari hayattan, oralarda anlatılan olağanüstü olaylardan, hikâyelerden, efsanelerden ve daha birçok şeyden bahsetmişlerdir. Bu bağlamda seyahatnameler, tarihi açıdan özellikle de kültür tarihi açısından son derece önemli kaynaklardır.
Her gezgin, seyahatine, içinde yetiştiği kültür çevresinin ona yüklediği kendi inançları ve kabulleri ile yola çıkar. Gördüklerini de buna göre değerlendirir. Bundan dolayı bu çalışmada seyahatnameler belirlenirken farklı kültür ve inanç çevrelerine mensup seyyahları seçilmeye gayret edilmiştir. Böylece, Irak'tan Sünni Müslüman İbn Fazlan (IX. yy.), İran'dan Şiî Müslüman Nâsır-ı Husrev (XI. yy.), İspanya'dan Yahudi Benjamin ve Alman Yahudisi Petachia (XII. yy.), yine İspanya'dan Sünni Müslüman el-Gırnâtî (XII. yy.), İtalya'dan Hristiyan Marco Polo (XIII. yy.), Fransa'dan Hristiyan misyoner Wilhelm Von Rubruk (XIII. yy.), Fas'tan Sünni Müslüman İbn Battûta (XIV. yy.) ve son olarak da Almanya'dan Hristiyan Johannes Schiltberger (XIV-XV. yy.) bu çalışmaya dâhil edilmiştir. Böylece kendi zamanlarında Ortaçağların bilinen üç kıtasını gezen ve farklı inanç ve kültür çevrelerinden gelen bu gezginlerin gözünden, bu coğrafyalarda yaşanan, kimileri gerçek ama çoğunluğu gerçek olamayacak kadar olağanüstü olan fantastik hikâyeleri bir araya getirerek okuyucuya sunduk. Okuyucular bu fantastik hikâyeleri okumaya başladıklarında günümüzde popülerliği artmış olan fantastik hikâyelerin, romanların, dizilerin ve filmlerin konularıyla bu fantastik hikâyeler arasındaki benzerlikleri, yani bu modern çalışmalara Ortaçağ anlatılarının nasıl kaynak etmiş olduğunu da göreceklerdir.
Nihat Seyrek “Mülkiye'den de öğrencim olan Dr. Nihat Seyrek, elinizdeki kitapta, Gezi Parkı Olayları'nı günlük tartışmalardan uzak bir şekilde değerlendiriyor, farklı yönleriyle analiz ediyor.”
Prof. Dr. İlber Ortaylı
“Evvela bir doktora tezi olan ve benim de savunma jürisinde bulunduğum bu çalışma, sosyal bilimlerin tamamının içinde barındırdığı bir özellik olarak olay ya da olguları, bir savcı iddianamesi gibi titiz, mesnetlendirilmiş ve kesin bir kanaat ile sonuçlanan mahiyette bir anlatı ile sunma amacını haiz olsa da çalışmanın asıl katkısı; yine sosyal bilimlerin bir savcı iddianamesinden farklılaşan özelliği olarak kesin doğru-yanlış tespitlerini aşan bir tartışma zemini sağlaması ve bu zemini geniş bir bağlam, literatür ve kavram setleri ile okuyucuya aktararak ve yakın tarihsel bir vakaya bakışta, çağımızın en önemli hastalığı olan tarafgirliği aşarak keskinlik arayışı yerine soğukkanlı bir sorgulama için imkân yaratması olsa gerektir.”
Prof. Dr. Taşansu Türker
“Küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi sorunların yaşandığı ve dünyanın geleceği ile ilgili endişelerin arttığı bir dönemde, çevre sorunlarını, toplumların gündemine taşımak, bu alanda, sorunun çözümüne yönelik girişimlerde bulunmak, büyük önem kazanmıştır. Çevresel değerlerin korunmasında, çoğu zaman kamu yönetimi ile çevresel grupların karşı karşıya gelmesi, çevresel gruplar için toplumsal desteğin sağlanmasının ve kamu yönetimi için de kriz yönetiminin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermiştir. Dr. Nihat Seyrek, Türkiye'de Gezi Parkı Olayları'nı, yeni sosyal hareketler bağlamında irdeleyen bir çalışma ortaya koymuştur. Bu eser; kriz yönetimi, yeni sosyal hareketler ve çevrenin korunması konularına ilgi duyanlar için değerli bir çalışmadır.”
Prof. Dr. Selim Kılıç
Hakan Ertürk, Ceyda Kükrer Mutlu, Emre Selçuk Sarı, M. Halil Çonkar, Hamdi Döndüren, Ali Togay, Murat Çizakça Yaratıcı ve yeni fikirlere sahip kişiler tarih boyunca olagelmiştir. Bu fikirler, süregelen iktisadi alışkanlıkların dışında alternatif modeller geliştirilmesine yol açarak yeniliklere kapı aralamıştır.
Günümüzde, özellikle teknoloji alanında birçok yenilik bu tür fikirlerin olgunlaşması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Yeni fikirlere sahip birey ve firmaların fon ihtiyacını karşılamak amacıyla söz konusu girişimlere ortak olmayı ifade eden girişim/risk sermayesi bu yönüyle önemli bir finansal enstrümandır. Bir tarafın riski üstlenerek sermayesini, diğer tarafın yaratıcı düşüncesini ortaya koyarak uzun vadede getiri elde etmeyi hedeflemeleri bu ortaklığın önemli bir özelliğidir. Bu açıdan girişim sermayesi, klasik finansman modellerinden farklı alternatif bir modeldir. Girişim sermayesindeki kâr-zarar temelli ortaklık yapısı, İslam İktisadının gerçekleştirmek istediği amaçlara uygun bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle başta katılım bankaları olmak üzere kamu ve özel kurumların, üniversitelerin, şirketlerin başvurabileceği önemli bir yatırım aracıdır. Elinizdeki bu kitap; girişim/risk sermayesinin tarihini, mevcut durumunu, hukuki yapısını, iktisadi imkânlarını, vergi ve muhasebe boyutlarını incelemektedir. Bu açıdan gerek teorik gerekse uygulama açısından ihmal edilmiş bu konuda önemli bir boşluğu doldurmayı hedeflemektedir.
Aydın Ankay Gizli Gerçekler romanı, pek çoğu gerçek yaşam öykülerine dayanan psikolojik, psikiyatrik, siyasal ve tarihsel olguların sentezlendiği didaktik bir eserdir. Kimi olay ve kişiler doğrudan alınmış kimileri ise şimdiki konjonktürde sakıncalı olduğu için kurgulanmıştır. Eserin üslubu ise mizahsal bir özellik taşımaktadır.
Olaylar, yaklaşık altmış yıl önce staj yaptığım ve her gün detaylı olarak not tuttuğum psikiyatri kliğinde gerçekleşmiştir. Eserde, Prof. Dr. Rasim Adasal'ın klinik şefi olduğu ve ABD'de ünlü bilim insanı Erik Erikson'la aynı hastanede dört yıl görev alan değerli Hocam Prof. Dr. Orhan Öztürk'ün paraplejili (belden aşağısı tutmayan) bir hastasının, mucizevi bir çabayla gerçekleşen tedavi süreci detaylı olarak irdelenmiştir. Tedavi sonrası olgular ise kısmen kurgulanmıştır. Öztürk, bu konuya dair olan görüşünü Ruh Sağlığı ve Bozuklukları kitabında şöyle aktarmıştır: “Paraplejiye neden olan bilinçdışı ya da bilinçli etkenleri hiçbir zaman anlayamadım”.
Eser, Türkiye açısından son derece sancılı geçen o devrin; tarihsel, siyasal ve sosyolojik gerçeklerine ışık tutması bakımından tarihsel bir belge niteliğindedir.
Muzaffer Kahveci, Ferruh Yıldız Günümüzde GNSS yalnızca navigasyon ve askerî amaçlı değil günlük yaşantımızın hemen her aşamasında kullanılan bir sistem hâline gelmiştir. Ülke jeodezik nirengi ağlarının kurulması ve ülke datumunun (jeodezik koordinat sisteminin) belirlenmesi, depremlerin önceden tahmini, insansız hava araçları dâhil sivil ve askeri tüm kara, deniz ve hava araçlarının takibi, roket sistemlerinin navigasyonu, hassas tarım, karayolunu kullandığın kadar vergi öde sistemi, dağcılık, arama kurtarma, zaman transferi, arkeolojik kazılar, petrol arama, cep telefonları ve araç içi navigasyon gibi kullanımlar bugün GNSS'nin yoğun olarak kullanıldığı alanlara örnek olarak verilebilir. Günlük ve bilimsel yaşantımızın hemen her alanını oluşturan bu olanakları sağlayan GNSS teknolojisinin gerçek zamanlı ve üç boyutlu konum, hız ve zaman belirleme ile navigasyon yeteneklerine sahip olması, ülkeleri millî menfaatleri gereği kendi bölgesel ve/veya küresel uydu sistemlerini kurmaya zorlamaktadır. Bu zorunluluğun temelinde yatan ana düşünce ise ulusal egemenlik kavramıdır. Dolayısıyla, uzay çalışmalarını hedef edinmiş olan ülkemizin yerli ve millî güvenilir bir bölgesel konum ve zaman belirleme sistemine öncelikle sahip olmasının askerî, stratejik ve ekonomik olarak çok büyük önemi bulunmaktadır.
Bu eserde; GNSS ile ilgili teknik ve uygulamaya yönelik güncel ayrıntılı bilgiler ve Türkiye'de haritacılık mesleğinin öncülüğünde bugüne kadar gerçekleştirilmiş GPS/GNSS tabanlı bazı çalışmalar anlatılmaktadır. Bu bağlamda; Türkiye'de uzay ve GNSS ile ilgili faaliyet gösteren tüm disiplinler, kurum ve kuruluşlar için temel teknik bir kaynak oluşturulmaya çalışılmıştır.
Veysel Eröz In his second released work, the poet turns his life into poems. Love, loss, sorrow, pain, and everything in between overflows from the lines of the sophomore book. Good Faith Wounds sees the poet take an even more personal turn and cover topics such as life, family, friends, past & present besides love. Sharp composition and connected poems unveil stories of life and its sophistication between the lines. Poet's unique style and pioneering writing combine to create a new gem with purple lines and an ardent manner.

Read the love in "Wedding Night", "Holding Hands" and "Sonnet of Lost Sky".
Dive into the gloom in "Conundrums", "My Composure" and "Mall Music".
Meet with pain in "Ultraviolence", "Ghosted" and "Tears of I Don't Know".

With deep cuts like "Violently Violet", "Hands of the Sun", "Misfits" and "My Pierced Vein" this book is a winning work and a stand out among peers.
Hakan Erdagöz Why are some religious minorities seen as an existential threat and securitized by their state, while others turn out to be patriotic and loyal to their state? Why do states vary in their capability of incorporating Muslim minorities into national political community? This book examines how and why the dynamics of religious difference and national identity shape state policies toward the accommodation of minorities in secular, Christian-majority countries with large Muslim populations such as France and Russia. It addresses these questions by drawing on the unintended consequences of nation- and state-building, collective memories of solidarity and violence, and globalization.
Definition of a thick national identity based on a nation-state model, collective memories of violence and racialization of Muslims, and the diffusing effects of global Islam produced a way of thinking that Islam is not compatible with the French way of living. Conversely, definition of a thin national identity based on an empire-state building model, collective memories of violence and solidarity accompanied by the recognition of Muslims, and the diffusing effects of global Islam produced a relatively more positive way of thinking that Islam is part of the Russian national political community.
Arda Özkan, Arzu Kurşun, Bora Yenihan, Gülşah Taşçı, Harun Tanrıvermiş, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Nagihan Taner, Pınar Türkmen Birlik, Ruşen Keleş, Sabriye Çelik Uğuz, Selen Ezme Yumak, Sema Buz, Serdar Gündoğan, Sevda Köse, Şebnem Köşer Akçapar, Şirin Dilli, Tolga Çıkrıkçı, Yeliz Yazan Koç, Yeşim Tanrıvermiş Bu kitap, “göç” kavramını disiplinlerarası bir perspektifle tartışmaktadır. Alanda göç üzerine yapılan araştırmaların çoğu tek bir disiplinle konuya odaklanırken elinizdeki bu kitap birçok disiplinin farklı boyutlarıyla göç olgusuna ışık tutmaktadır. Ayrıca kitap, göç çalışmalarının yanı sıra farklı disiplinlerde araştırma yapan öğrenciler ve akademisyenler için de değerli bir kaynak olacaktır.
Deniz ÖZYAKIŞIR İnsanlık tarihi kadar kadim bir geçmişi olan göç olgusu günümüzde de ülkelerin karşı karşıya kaldıkları önemli bir sosyoekonomik sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın özgünlüğü, göç olgusunu hem kuramsal açıdan ele alması hem de bölgesel bir uygulama ile göçün çok boyutlu etkilerine yer vermesidir. Kısacası, teoriyi pratikle zenginleştiren bu çalışma, aynı zamanda bölgesel etkiler noktasında göç ve bölgesel kalkınma ilişkisine de yer vermektedir. Çalışmanın bir diğer ayırt edici özelliği ise, birçok akademik uğraşta sosyolojik bir olgu olarak incelenen göç olgusunun burada ekonomik olarak analiz edilip ekonometrik bir modelle sunulmasıdır. Bununla birlikte göç ile ilgili orijinal metinlere doğrudan ulaşılarak ve tercümeler yapılarak kuramsal çerçeve oluşturulmuştur. Bu, bir göç kuramının, kuramı geliştiren kişinin doğrudan ifadeleriyle okuyucuya aktarılması bakımından oldukça önemlidir. Çalışmada yer verilen geniş çaplı yerli ve yabancı göç literatürünün de göç konusunda bilimsel çalışma yapacaklara yararlı ve yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Ahmet Küçük, Ayşe Mahinur Tezcan, Ayşegül Balta Özgen, Ayşegül Bostan, Aytaç Duran, Berrak Çağla Bulduk Aydın, Besim Can Zırh, Cahit Aslan, Canan Çetin, Cengiz Ekiz, Ceren Avcil, Çağlar Özbek, Elif Çetin, Emrah Firidin, Erkan Arslan, Fethi Nas, Filiz Göktuna Yaylacı, Gamze Koçak Erat, Hakan Sezgin Erkan, Handan Akyiğit, Hasan Biçim, Hülya Sağlam Yıldız, Hürol Çankaya, Hüseyin Sevinç, İbrahim Berkan Karataş, İpek Agcadağ Çelik, İsmail Öz, Kıvanç Demirci, Kubilay Düzenli, Kübra Yüksel, Levent Memiş, M.Mustafa İyi, Mehdi Pekedis, Mehmet Koca, Merve Burcu, Merve Çetin, Merve İzci, Muhittin Işık, Murat Dinç, Mustafa Tayfun Üstün, Nigâr Değirmenci, Niyazi İpek, Nur Seda Temur, Olgu Karan, Özkan Gökcan, Özlem Ayık, Pelin Kılınç, Pınar Çağlayan, Recep Baydemir, Selim Bozdoğan, Sibel Dinç, Songül Sallan Gül, Sultan Kavili Arap, Tekin Avaner, Tuba Nergiz, Tuna Batuhan, Tülin Demirci, Veysel Erat, Yakup Özkaya, Yasemin Oğuzlar Tekin, Yavuz Acungil, Yıldız Atmaca, Zahide Erdoğan, Zeynep Hiçdurmaz
Yusuf Adıgüzel Temel göç konularına giriş mahiyetindeki bu kitap, kısa sürede 5. basımını yaparak alandaki kaynak eserlerden biri olmuştur. Göç Sosyolojisi kitabı, göçün sosyolojik boyutlarına, ulusal ve uluslararası toplumsal etkilerine eğilmeyi amaçlamaktadır. Kitapta öncelikle göçe ilişkin kavram ve kuramlar açıklanmakta, göç hareketleri yerelden küresele bir izlekle ele alınmaktadır. Türkiye'de iç göç süreçleri, kentleşme, kentlileşme ve hemşerilik boyutlarıyla birlikte değerlendirilmektedir. Türkiye'den yurt dışına yapılan göçler ve yurt dışından Türkiye'ye yönelen düzenli ve düzensiz göçler incelenmektedir. Küresel göçler, göç politikaları, birlikte yaşam modelleri, diasporalar, geri dönüş göçleri, göçmen dayanışma ağları, göç alanında çalışan kamu kurumları ve STK'lar yine bu kitapta yer verilen konular arasındadır.
Göç Sosyolojisi; üniversitelerin sosyoloji, hukuk, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler disiplinleri başta olmak üzere tüm sosyal bilimler alanındaki öğrenci ve akademisyenler için önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.
Atik Aslan, Aykut Çalışkan, Ayşen Üstübici, Bekir Güzel, Burcu Kaleoğlu Uçaner, Cemal Kakışım, Damla Aksel, Gaye Gökalp Yılmaz, Itır Aladağ Görentaş, İpek Agcadağ Çelik, Kerem Özbey, M. Yavuz Alptekin, Yücel Karadaş, Zeynep Hiçdurmaz Dünyaca, bir göçler çağında yaşıyoruz. Göç konusu her kesimden her insanın gündemindedir. Akademik düzeyde, sosyolojiden yerel yönetimlere, buradan uluslararası ilişkilere kadar sosyal bilimlerin hemen her dalı, göç ile ilgilenmek durumunda kalmıştır. Bu kitapta, göç ile ilgili öncelikli her konuyu incelediği düşünülen on bölüm yer almaktadır:
1. Bölüm: Göç Sosyolojisinde Temel Kavramlar
2. Bölüm: Göç Kuramları
3. Bölüm: Türkiye'de İç Göçler: Kentleşme, Gecekondulaşma ve Hemşeri Gettoları
4. Bölüm: Türkiye'den Ülke Dışına Göçler
5. Bölüm: Dünyadan Türkiye'ye Göçler
6. Bölüm: Küresel Göç Hareketleri, Göçe İten Nedenler ve Sonuçları
7. Bölüm: Göçmen Ülkeleri ve Kültürel Farklılıkları Yönetme Biçimleri: Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Fransa
8. Bölüm: Göçmenliğin Ekonomipolitiği ve Diasporalar
9. Bölüm: Göçmen Dayanışma Ağları ve Göçmen Karşıtlığı
10. Bölüm: Göç Alan Ülkelerin Asimilasyon Politikaları ve Son Dönemde Gelişen Entegrasyon Modelleri
Ayşe Aslı Sezgin, Derya Öcal, Hıdır Polat, Samet Kavoğlu, Sümeyra Tüzün, Tuğba Alagöz Özger, Tuğba Yolcu, Ümmügülsüm Talipoğlu Temelinde insan olan göçün, iletişim unsurları dikkate alınmadan tartışılmasının eksik ve hatalı sonuçlar doğuracağı düşüncesinden hareketle kaleme alınan bu çalışma, merkezine Türkiye'yi almakla birlikte olguyu evrensel ölçekte tartışmaya açmaktadır.
Nüfus yapısı 93 Harbi, Balkan Savaşları, Lozan Mübadelesi gibi büyük göç hareketleriyle şekillenen Türkiye Cumhuriyeti, uzun stabilizasyon süreci sonrasında dış göçü iki farklı yönde yaşamıştır.
Madalyonun bir tarafında, artan nüfusa paralel olacak düzeyde iş gücü pazarı gelişemediği için 1960'lardan başlayarak Avrupa ülkelerine iş gücü anlaşmalarıyla giden Türkler; diğer tarafında ise ülkelerindeki zulümden ya da iktisadi nedenlerden dolayı Türkiye'ye göçen, bölge coğrafyasından dikkate değer sayıda insan bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye'yi göç olgusu özelinde birçok ülkeye göre farklı bir pozisyona yerleştirmekte; göçü tartışırken derinlikli sorgulamaları da gerekli kılmaktadır.
Göç ve İletişim, göç olgusunu iletişim düzleminde farklı açılardan sorgulayan bölümleriyle, ifade edilen ihtiyaca, sınırları dâhilinde cevap verme arayışındadır.
Alim Koray Cengiz, Atik Aslan, Ebru Bingöl, Emre Kolay, Erhan Tekin, İlbey Dölek, İlker Eroğlu, M. Ali Kirman, Mustafa Çakıcı, Nure Seylan, Orhun Burak Sözen, Yalçın Çetin, Yücel Karadaş Toplumsal yapı ve değişme, sosyal bilimlerin anahtar kavramlarıdır. Toplumsal değişmenin bu bağlamda iki temel itici gücünden biri teknoloji, diğeri ise nüfustur. Nüfus artışının doğumlarla olması kadar göç ile ortaya çıkması ise toplumsal değişmede rol oynayan en önemli faktörün teknolojiden sonra göçler olduğunu bize gösterdiği gibi göç çalışmalarına olan ihtiyacın da altını çizer. Günümüzde yaşadığımız göç olgusu ve göçmenleri anlayabilmek ve sorunlara çözümler üretecek politikalar geliştirebilmek için daha fazla bilimsel çalışma ve yayına ihtiyaç olduğu açıktır. Kuşkusuz elimizdeki son derece kapsamlı ve özenle hazırlanmış bu kitap da göç ve kültür ilişkisinin değişik alanlardaki etkilerini daha iyi anlamak için son derece önemli bir çabadır ve emeği geçenleri kutlamak gerekir.
Prof. Dr. Aytül KASAPOĞLU

Son yıllarda göç olgusuna artan ilgiyle beraber göçü ve göçmeni anlamada göç ve kültür ilişkisini disiplinlerarası şekilde ele almak gerekli hâle gelmiştir. Çünkü yerli göç literatüründe hâlihazırda göç ve kültür ilişkisini disiplinlerarası bakış açısıyla ele alan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu eser, göç ve kültür ilişkisini farklı disiplinlerin bakış açılarıyla ele alması bakımından değerlidir. Eserin hem göç araştırmacılarına hem de bu alanın okuyucularına katkı sağlaması temennisiyle…
Prof. Dr. Mehmet Ali KİRMAN & Dr. İlbey DÖLEK

Çağrı Güçlüten, Emine Serap Kuserli, Erhan Tekin, Harun Tunç, Hüseyin Demir, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Orhun Burak Sözen, Tülay Atay, Zübeyit Gün “Son yıllarda dünyanın gündemi, merkezî bölgelere yakın ülkelerdeki silahlı çatışmalar, iç savaşlar ve savaşlar ile belirlendi. Bu anlamda çatışmaların ve belirsizliğin hâkim olduğu dünyada, göç olgusu da değişimin merkezinde önemli bir yer edinmektedir. Sadece coğrafi bir değişim değil aynı zamanda kültürel, sosyal ve ekonomik bir dönüşümü de beraberinde getiren göçü anlamak için multidisipliner bir perspektif kaçınılmazdır. "Göç ve Metodoloji” bu yöndeki ihtiyaca hitap eden bir çalışma olarak konuya ilgi duyanlar için özellikle kalitatif perspektiften değerlendirmeler sunuyor.“
Prof. Dr. İbrahim Sirkeci

Son yıllarda göç olgusuna artan ilgiyle göç çalışmaları da hız kazanmış, yerli ve yabancı çok sayıda eser ortaya konmuştur. Göçün karmaşık doğası gereği disiplinlinlerarası bakışa olan ihtiyacın yanı sıra göç çalışmalarında metodolojik açıdan teori ve uygulamaların önemi daha da belirgin hâle gelmiştir. Bu eser, göç ve metodoloji ilişkisini farklı disiplinlerin bakış açılarıyla ele alması bakımından değerlidir. Eserin hem göç araştırmacılarına hem de alanın okuyucularına katkı sağlaması temennisiyle…
Alpaslan Çobanoğlu, Aslı Cennet Yalım, Ayşe Nur Boz, Bekir Güzel, Büşra Uslu Ak, Demet Akarçay Ulutaş, Dilara Ustabaşı Gündüz, Ecem Naz Nazlıer Keser, Emrah Akbaş, Filiz Demiröz, Gamze Erükçü Akbaş, Gizem Akoğlu, Gökçe Ceylan, Gülgez Ağbaba Eroğlu, H. İrem Kalaycı Kırlıoğlu, Mehmet Başcıllar, Meliha Funda Afyonoğlu, Nur İncetahtacı, Ozan Selçuk , Resul Turan, Serhat Tek, Tahir Emre Gencer Toplumsal değişimin, gelişimin temelinde göç vardı, hep olacak. Son yıllarda ülkemizde yaşanan gerçeklik ile bunun daha çok farkındayız, dahası acilen kapasitemizin geliştirilmesi gerekiyor. Genç akademisyenler Dr. Tahir Emre Gencer ve Dr. Bekir Güzel tarafından editörlüğü yapılan on dokuz bölümlük bu değerli çalışma, Türkiye’de göç alanındaki akademik kapasitenin son yıllarda ne kadar büyük bir atılım yaptığının da önemli bir kanıtıdır. Ama belki de bu kitabın asıl önemli olan kısmı “sosyal hizmet/sosyal politika” perspektifinin göç alanında hak ettiği yeri almasına verdiği katkıdır. Unutmayalım, “Her şeyin bir ‘fıtrat’ı vardır, göçün fıtratı ise kalıcılık!” İşte tam da bu gerçeklik, bize onurlu ve huzurlu ortak yaşamlar için sosyal hizmet disiplininin vazgeçilmezliğini ortaya koyuyor. Bu değerli çalışma ile ortaya konulan zemin, iki tarafı keskin bıçak olan “göç” konusunda önemli bir rehberlik sağlıyor.
Prof. Dr. M. Murat ERDOĞAN, Türk-Alman Üniversitesi
Göç ve göçmenler günümüzün en çok konuşulan konuları arasında. Bunun temel nedeni, göçün yaygınlığından ziyade ender rastlanıyor olmasıdır. İnsanların çok büyük bir kesimi, yaklaşık yüzde doksanı göç etmiyor. Göç etmenin zorlu ve maliyetinin yüksek olması pek çok kişiyi bu maceradan caydırmaktadır. Ancak dünyanın her tarafında gözlemlediğimiz çeşitli eşitsizlikler, ayrımcılıklar ve hak ihlalleri çok büyük kesimleri göçe yöneltmektedir. Bu kitap da alana olan artan ilginin bir örneği olarak göçe sosyal hizmet bağlamında kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Dr. Tahir Emre Gencer ve Dr. Bekir Güzel, titiz bir çalışmayla on dokuz bölümde sosyal hizmet alanında göç ile ilgili sorulara yanıt olabilecek zengin bir kaynak ortaya çıkarmışlar. Bu kitabı benzerlerinden ayıran bir özelliği akademi ve pratik bakışları bir araya getirebilmiş olmasıdır.
Prof. Dr. İbrahim SİRKECİ, International British Business School, İngiltere
Bu kitap, göç olgusuna kavramsal bakışın yanı sıra göçün, göç edenler ve yerleşik toplumlar açısından ortaya çıkardığı değişimlere, karşılaşmalara ve birlikte yaşam pratiklerine odaklanmaktadır. Kitap; çeşitli motivasyonlarla göç edenlerin karşılaştıkları güçlükleri ve yeni yaşamlarına ilişkin deneyimlerini çocuk, kadın, aile, yaşlı ve engelli olma durumları üzerinden değerlendirirken okuyucuya kişisel göç hikâyelerinin ötesinde göç deneyiminin yarattığı değişimi düşünme imkânı sunmakta. Kitabın göç meselesini tarihsellik ve süreklilik temelinde ele alan bakış açısı ve alandaki uygulama birikiminin ortaya çıkardığı iyi uygulama örneklerine yer vermesi özgünlüğünü artırmaktadır.
Prof. Dr. Sema BUZ, Hacettepe Üniversitesi
Adem Dağ, Adem Efe, Çağdaş Erkan Akyürek, Elif Nur Çeçen, Erdinç Kalaycı, F. Burak Yerlikaya, Fulya Akgül Gök, Habibe Özdemir, Hilal Tuğçe Bayar, İclal Dağlıoğlu Şanlı, İlhan Kayacan, İmran Uzunaslan, Merve Aytaç, Pınar Özdemir, Süha Çelikkaya, Şefika Eda Çiçek, Tuba Yüceer Kardeş, Yunus Kara, Muhammet Atila Göç olgusu tarih boyunca insanlığın gündeminde yer almış, özellikle son yüzyılda etkisini arttırarak bir insanlık krizi hâline dönüşmüştür. Ekonomik, psikososyal ve siyasi alanda devletlere etki eden göç hareketliliği, sadece insana etki eden bir sorun alanı olmaktan çıkıp aynı zamanda uluslararası politik bir sorun hâline gelmiştir. Bu yönüyle insanlığı derinden yaralayan bir sorunsal olan göç kavramı, sadece sosyal yönüyle değil birçok alanda etki yaratması ve bunun yanı sıra etki sonuçlarının da yine insanlığı etkilemesi bakımından çift yönlü görünüm sergilemektedir. Dolayısıyla 21. yüzyıl tarihine varlığını bir insanlık krizi olarak ortaya koyan göç olgusunu disiplinler arası bir değerlendirme ile anlamlandırma çabası gerekmektedir. Bu eserde; iktisat, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, sosyal hizmet, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, maliye, din, işletme, sağlık yönetimi, felsefe, psikoloji, eğitim, sağlık ve hukuk disiplinlerinden 19 yazar bir araya gelerek göç olgusunu kendi teorik ve pratik alt yapısıyla değerlendirmeye ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Göç kavramının birçok değişken ile değerlendirilmesi, anlamlandırılması ve göçün ortaya çıkardığı sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi bakımından bu eserin, disiplinler arası tüm alanlara temel oluşturacağı ve kaynak eser olma niteliği taşıyacağı düşünülmektedir.
Ahmet Güven, Ammar Sevgili, Bekir Gündoğmuş, Celalettin Yanık, Emre Yıldırım, Faruk Temel, Gökhan Duman, Gökhan Tuncel, Hakan Gülerce , Haluk Yaman, Hatice Dönmez Aydın, İbrahim Halil Sugözü, Mehmet Köse, Muhammed Şahin, Murat Arslan, Onur Önürmen, Resul Duran, Sami Kalaycı, Sema Yaşar, Uğur Atalar, Yunus Macit, Yusuf Adıgüzel İlki 1961 yılında imzalanan ve sonrasında birçok ülke ile akdedilen iş gücü anlaşmaları, Türkiye’nin göç tarihinde yeni tecrübeleri ortaya çıkaran bir milat olma özelliğine sahiptir. Avrupa’ya iş gücü göçü; muadilleri gibi mağduriyetlerin, acıların, sevinçlerin, gerilimlerin ve etkileşimlerin sergilendiği bir sahne konumundadır. Geçici olması planlandığından günübirlik politikalar ile şekillenen ve bu nedenle yarını ıskalanan göç; peşinde milyonların sürüklendiği, fırsat ve tehditlerin iç içe geçtiği meşakkatli bir yolculuğa dönüşmüştür. Süregelen bu yolculuk, her ne kadar başlangıcı doğru yapılmasa da büsbütün bir karamsarlık da içermemektedir. Aksine kazanımları da ziyadesiyle yoğun bir süreç yaşanmaktadır.
Yaklaşık bir yıllık bir zaman diliminde alanında uzman isimlerin kaleme aldığı on beş ayrı yazının bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu eser, iş gücü göçünün 60. yılında Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun kimlik, uyum ve katılım süreçlerini ele almayı ve alana mütevazı bir katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
“Elinizdeki bu kitap, Gündoğmuş'un Avrupa’daki Türk toplumunu bütün yönleriyle anlama ve araştırma çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Gündoğmuş’un hem yazar hem de editör olarak bir yılı aşkın süredir üzerinde çalışarak ortaya koyduğu bu eser, “çok uzaktan fetva ile bilinmeyen” Avrupa’daki Türk toplumunu daha iyi anlamamıza önemli katkılar sağlayacak.”
Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel
Yunus Emre Altuntaş Yunus Emre Altuntaş - Gökyüzü Kundağı (Şiir)
Selda Geyik Yıldırım Bu çalışma, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı kadınları “gönüllü geri dönüş” odağında ele alarak gönüllü geri dönüş okumalarını toplumsal cinsiyet bağlamında analiz etmektedir. İstanbul'un Bağcılar, Tekirdağ'ın Süleymanpaşa, Şanlıurfa'nın Viranşehir, Mardin'in Artuklu ilçelerinin her birinde 25, toplamda 100 Suriyeli sığınmacı kadınla eş zamanlı olarak derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Geri dönüş eğilimlerine ilişkin elde edilen veriler, Suriyeli sığınmacı kadınların hem genel görünümleri hem de farklılıkları bağlamında çözümlenmiştir. Bu çalışma, teorik ve metodolojik açıdan özgün nitelikli bir araştırma olarak ilgili alan yazında ilk olma özelliğine sahiptir.

Sığınmacıların geri dönüş isteklerine uluslararası düzeyde kabul gören “gönüllülük” ilkesi eklenip “sığınmacının rızalığı” türünden bir süreç öncelenir ancak sahadaki sosyal gerçeklik; dikotomik yaşamı tecrübe eden Suriyeli sığınmacı kadınların dikotomik ayrımların, kararların, fikirlerin, beklentilerin ve duyguların yol açtığı gündelik hesaplaşmalarla yaşamlarını sürdürdükleriydi. Gönüllü kalma isteğine karşılık “gönüllü geri dönüş gerçeği”; güvenlik önceliğine karşılık “aile ve memleket özlemi”; Türkiye'de kurulan hayallere karşılık “sığınmacılık hâlleri”; kalmanın da geri dönmenin de “olası riskleri”; “tekrarlanan sığınmacılık deneyimleri ve Avrupa'ya gitme arayışları”, sığınmacı kadınların dikotomik yaşantılarına ilişkin göstergelerden bazılarıdır.

Birkaç yerele sığdırılmış olan Suriyeli sığınmacılar meselesine karşı küresel katkılar ise Lyotard'ın “üstanlatılarının” meşrulaştırılma sürecini; Foucault'nun “gözetim toplumundan” hareketle “gözetimli göç toplumunu” çağrıştırmaktadır. Gönüllü geri dönüşler konusunda sığınmacıların deneyimlerine bakıldığında; sığınmacı kadınların “üstanlatılarla” korunduğuna, “gözetimli göç toplumu” anlayışıyla izlendiğine ve “evrensel ilkelerin” sınırsız söylem gücüne karşılık pratik güçsüzlüğüne işaret etmektedir.
Osman Özbahçe Günümüz şiiri karşıtını kaybetti. Karşıtlık, şiirde, değişim süreçlerini tetikleyen temel dinamiktir. Literatür önemli ölçüde bu karşıtlıklar etrafında üretilmiştir. Divan, karşıtı Tanzimat; aruz, karşıtı hece; hece içinde (Beş Hececiler) hecenin karşıtı Necip Fazıl; hecenin karşıtı Orhan Veli; karşıtı İkinci Yeni; karşıtı sosyalist ve İslâmcı toplumcu şiir; toplumculuğun karşıtı 80'li yıllar şiiri; 80'nin karşıtı, yok! 80, karşıtıyla ayakta kalmaya alışık şiirimizin yere düşmesine sebep oldu. Bizim kuşak Cahit Zarifoğlu ve İsmet Özel üzerinden İkinci Yeniye giderken kimseye çarpmadı. Bir engele takılmadı.
Ali Rıza Seydi Yazmak sayesinde sorunları iyileştirmek adına pek çok şey yapabildim. Yazarak yaşananları sıcağı sıcağına kayda geçiriyor, başlara örülen çorapları ve oynanan oyunları bir bir ortaya çıkarabiliyordum. Başımızdaki davalara destek sağlayacak ve hem kendim hem de başkaları için moral olacak yazılar yazdım. Bazıları, bunları yaşamları boyunca aldığı en büyük armağan olarak gördü.
O zamanda iki kişi arasında dahi konuşulması sakıncalı olan hususları yazıya geçirip -bir de- mektuplarla cezaevine gönderiyordum. Yazdıklarım nedeniyle hakkımda yeni davalar açıldı. Vazgeçmedim. Sorun olacak yazıları şiir hâline getirdim. Mektuptaki düz yazılara geçit vermeyenler, şiire bürünen yazılara “Görüldü” damgasını bastılar.
Bu felaketli dönemde cezaevlerinden çocuklarına moral olacak bir şeyler yapabilmek için çırpınan zavallı anne babalar vardı. Onların çocukları için çizip mektuplara iliştirdiği masum resimler dahi “sakıncalı” bulunup engelleniyordu. Fakat şiirlerin dokunulmazlığına el sürdürüldüğüne şahit olmadım. Onlara dokunmaya kimse cesaret etmedi. Hep “Şiir yazmış işte.” denilip yol açıldı şiirlere.
Şiirin gücü, yazıların görüldü duvarına takılmadan cezaevine girmesini sağladı. Bu kitapta, şiirlere saklanan sırları faş ediyorum.
Ali Rıza Seydi “En masum düşüncelerimizi dahi yazamaz hâle geldik.” diye yakınmaya başlamışken şiirler imdada yetişti! Şiirler sayesinde istediğim yazıları yazmaya devam ettim. Üstelik bunları en olmayacak yerlere gönderdim. O güç koşullar içinde böyle yapmak -yazılara sorun çıkaranlara karşı- meydan okuma ve hesaplaşma duygusu veriyordu. Bu iş zamanla adrenalin tutkusuna dönüştü.
Şiir hâline bürününce yazdıklarım, aşılması en güç duvarları aşmayı başardı. Önceden çocukların eğitimiyle ilgili bilimsel yazılara bile sorun çıkaranlar, şiirlerle yazılanlara sorun çıkarmadılar. Kendileri hakkında hoşa gitmeyecek sözler söyleyen şiirlere dahi geçit verdiler! En derin sırları ifşa eden şiirlere de hakeza! Sonradan öğrendik ki “Bu yine şiir yazmış işte!” deyip “görüldü” damgasını basıyorlarmış. Bu kitap o şiirlerden oluşuyor.
Atakan Yavuz Turgut Uyar isabetli bir tespitle Cenap Şehabettin'in “Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma” dizesinin İkinci Yeniye ipucu verdiğini söylemişti. Bugün Garip şiirinin veya İkinci Yeninin edebiyata taşıdığı yeni bireyi ve başka renkleri ya da 80 kuşağını daha kolay anlayabilsek de Cenap Şehabettin'in şiirimize getirdiği imkânları ancak konunun uzmanları kavrayabilmektedir. Yazıları, şiirleri ve polemikleriyle bir dönem adından sıkça söz ettiren; Türkçeye yeni bir tat, eda ve söyleyiş getiren Cenap Şehabettin'in şiiri ve nesri modern Türk edebiyatının önemli kaynaklarından birini teşkil etmektedir. Bu kitap, sadece edebiyat tarihimizin değil, siyasi ve kültürel tarihimizin de ciddi kırılmalar yaşadığı bir döneme şahitlik etmiş bir şair ve fikir adamından, “görülmeyen modern” Cenap Şehabettin'den haberdar olmadan günümüz üzerine kurulan cümlelerin eksik kalacağı inancıyla yazıldı. Geçmişe dönüp bakmadan yeni bir şey söylenilemeyeceğinin bilinciyle...
Aşkın Taştan, Ayşe Gönüllü Atakan, Ayşe Özcan, Ayşe Sezen Serpen, Banu Altay, Damla Şahin Büyük, Dilek Özmen, Dolunay Şenol, Dudu Şahin, Gizem Özkan Üstün, Gülsen Demir, Günce Demir, İlham Yılmaz, İmran Uzunaslan, Mizgin Ayhan, Rumeysa Akgün, Sibel Özkan, Şerife Sibel Özen, Zahra Budak Yapılan pek çok araştırma dünya nüfusunun yaklaşık yarısını kadınların oluşturduğunu göstermektedir. Peki, bu kadınlar kamusal alanda ve özel alanda ne kadar görünüyor ve biliniyor? Yapılan araştırmalar, gözlemler, çıkan haberler gösteriyor ki ev içinde, iş hayatında, toplumsal alanda kadınların yaşadıkları, karşılaştıkları sorunlar, geldikleri konumlara ulaşma çabaları ne yazık ki çoğu zaman göz ardı edilmektedir.
Kadın konusunda neredeyse her gün yeni bir çalışma, bir araştırma yapılmakta; tezler, makaleler, kitaplar yazılmaktadır. Bunun temel nedeni, hayatın her alanına dokunan kadınlar hakkında söylenecek çok sözün olmasıdır.
Bu çalışmada amacımız, kadınların hayatın pek çok farklı alanındaki görünürlüklerine bakmaya çalışmaktır. Farklı alanlarda çalışan, farklı bakış açılarına sahip kadınların, kadını ve toplumsal hayatta kadının görünürlüğünü kendi yaklaşımları ile ele almaları bu çalışmayı zenginleştiren en temel ögedir. Esere katkı sağlayan yazarlarımızın dilinden evlilik içerisinde kadının büründüğü rollerden başlayarak edebiyatta, temel bilimlerde, sağlık sektöründe, tarımda, bilişim sektöründe, ticarette, akademide kadınların toplumsal olarak nasıl algılandıkları hem literatür incelemeleri hem de uygulama örnekleri ile değerlendirilmeye çalışılmıştır. Kadınların daha adil bir dünyada görünür olabilmesi dileği ile…
Hakan Yıldız Göynüklü Ahmed Efendi, yüz yılı aşkın ömründe Osmanlı maliyesinin ikinci yöneticiliğine (şıkk-ı sani defterdarı) kadar yükselmiş çok tecrübeli bir Osmanlı bürokratıdır. Bir asra yakın memuriyet hayatı boyunca bizzat katıldığı Rus (Prut), Venedik (Mora), Avusturya, İran seferlerinde gördüklerini ve duyduklarını günü gününe kaydetmek suretiyle yazdığı Tarih resmî belgelerde bahsi geçmeyen ya da ayrıntısı bulunmayan 18. yüzyılın çeşitli olaylarına dair ilk ağızdan bilgiler veren önemli bir kaynak eserdir. Bu kitap, Göynüklü Ahmed Tarihi'nin bilinen iki nüshasının 1711-1714 yıllarındaki Rus seferi ve sefer teşebbüslerine ait kayıtlarının tenkitli metin çalışması ve değerlendirmesinden oluşmaktadır. En önemli özelliği ise 1711 Rus Seferi'nde Prut kıyısında yaşananlar ve günümüzde hâlâ tartışılan rüşvet konusu ile ilgili başka hiçbir kaynakta olmayan delil sayılabilecek bilgiler ve ayrıntılar içermesidir.
Ekrem Eroğlu Aldatma ve aldanma, insanlık tarihi kadar eski ve kıyamete kadar aktüelliğini koruyacak bir konudur. Aldatma ve aldanma kavramları âdeta insan hayatının vazgeçilmezleridir.
Geriye dönüp tarihi karıştırdığımızda insanın aldanmadan ve kimseleri de aldatmadan doğru yol üzerinde yaşaması; ona huzurlu, mutlu, emin ve kavgasız bir fert olmayı, güçlü bir toplum oluşturmayı sağlamıştır.
İnsanları aldatarak piramidin tepesine çıkmak isteyenler, aldanarak onlara omuz verenlerin sayesinde başarıya ulaşmaktalardır. Bu yüzden aldatanlar, aldatmayı kendilerine şiar edinmişlerdir. Bu nedenledir ki altta bulunanların başkaldırmamalarını sağlama konusunda yapılması gereken her tür hileye başvurmuşlardır.
Aldatanlarla aldatılamayanlar arasında sürekli bir mücadele vardır. İşte tam da burada iki mücadeleye şahit oluruz. Biri, piramidin tepesine ulaşmaya çalışanlarla, önceden oraya oturmuşların birbirleriyle; diğeri de hakikatin gerçeklerine aykırı bilgilerle aldatanlarla doğru yola getirmeye çalışanların mücadelesidir.
İşte bu kitapta da çeşitli yol ve yöntemlerle aldatılan insanlar ve toplumlar konu edinilirken suçlama, aşağılama, ırk ve inanç bakımından dışlanmamıştır. Tarihin yazmış olduğu, düşünürlerin tespitleri doğrultusunda gerçekler ortaya konmak istenmiştir.
Rahim Arslan, Gülay Demir Bu kitapta, örnekleme yöntemleri için temel kavramlardan kısaca bahsedilmiş, olasılıklı ve olasılıksız örnekleme yöntemleri ayrıntılı şekilde ele alınmıştır. Her bir yönteme ilişkin örnek problemler çözülmüştür. Ayrıca G-POWER ve MINITAB programları kullanılarak güç analizi uygulamaları yapılmıştır.
Kübra Malta Bugüne kadar geçekleştirilmiş araştırma ve incelemeler, İpek Yolu üzerinde, Orta Asya'nın önemli merkezlerinde, Türk ve İran toplumlarının karşılıklı etkileşimini kesin bir biçimde ortaya koyabilmektedir. Ne var ki bu durum, henüz Türk ve İran hukuk belgeleri üzerinden değerlendirilememiştir. Greko-Baktriya ve Eski Türk hukuk belgelerini karşılaştırmalı olarak ele alan bu kitap, bahsi geçen eksikliği bir yönüyle tamamlama amacı taşımaktadır. Bu çalışmayı, daha geniş bir ifadeyle tarihî dönem Türk-İran dil ve kültür ilişkileri araştırmaları çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Bu karşılaştırmalı incelemeyi mümkün kılan en önemli gelişme, 1990'ların sonunda keşfedilerek Afganistan'dan Londra'ya taşınan Greko-Baktriyaca hukuk belgelerinin 2000'lerden itibaren gerçekleştirilen metin yayımlarıdır. Önceleri yalnızca sikkeler ve birkaç yazıt olmak üzere sınırlı dil malzemesiyle varlığı bilinen ve kısmen anlaşılabilen bu dil, günümüzde zengin külliyatı ile bizlere yeni bir çalışma alanı sağlamıştır. Erken tarihlerde Baktriya'ya yerleşen Türklerin bölgedeki etkin rolleri ve mahkemelerdeki önemli mevkileri bu belgelerle kanıtlanmıştır. Böylece çoğunlukla İranistler tarafından çalışılan bu metinlerin, Türkoloji sahasını da ilgilendiren bir zenginliğe sahip olduğu anlaşılmıştır. Türk yönetici adları ve Türkçe unvanlar başta olmak üzere, Türkçe söz varlığına rastlanan Greko-Baktriyaca hukuk belgeleri, bu kitapta ilk kez günümüz Türkçesine aktarılmış ve metinlerin dil özelliklerine ilişkin çeşitli bilgiler paylaşılmıştır. Bunun yanında Türk ve İran toplumlarının sosyal, kültürel, ekonomik ve hukuksal ilişkilerine dair yeni bulgular sunulmuştur.
Emre Bekir Güven Anlatı evreninin özgürlüğe en yatkın, sınırları en fazla zorlayan türü masaldır. Masallar, sahip olduğu özgürlük alanı sayesinde dilediklerini, diledikleri şekilde anlatır. Bu özellik sayesinde masallar sadece erken yaş grubuna değil oldukça geniş kitlelere “hayal ürünleri”ni aktarmış olur.
Masal okuru veya dinleyicisi, çoğu zaman masalın içinde yatan gerçekten bağımsız olarak masala yaklaşır. Oysaki masallar çoğu zaman sadece alt katmanda değil yüzeysel bakıldığında da alımlayan kişiye mesajlar aktarmaktadır. Bu mesajlar kimi zaman eğitim işlevi üstenirken kimi zaman da toplum veya güç otoritesinin arzu ettiği kişiler oluşturmaya yönelik olabilmektedir.
Bu çalışma, esas itibarıyla sözlü gelenek ile aktarılagelen halk masalları olan ve Grimm Kardeşler tarafından derlenen masalları içermektedir. Yazar kaleminden çıkmamış, özünde birer halk masalı olan Grimm masalları; Alman dili, edebiyatı, tarihi ve bir bütün olarak kültürü açısından önemli birer belge niteliğindedir. Çalışmada; sansürsüz ve pedagojik ya da didaktik uyarlamaya tabi tutulmamış 1857 yılı baskısında yer alan 211 Grimm masalı, aşırı yorum sınırına girmeksizin içerdikleri somut mesajlar açısından irdelenmektedir.
Bernard A. Nijstad İnsanlar, yaşamın her alanında, grup ortamlarında etkileşime girmekte ve performans göstermektedir. Organizasyonlar ve işletmeler, gruplar ve takımlar etrafında giderek daha fazla yapılanmaktadır. Her gün aileler, arkadaşlık grupları, toplumlar ve spor takımı gibi gruplar hâlinde, kararlar almak ve planlar yapmak, problemleri çözmek, fiziksel işler yapmak, yaratıcı fikirler üretmek ve daha fazlası için çalışıyoruz.
Grup Performansı, grupların performansına ilişkin mevcut sosyal psikolojik kuramları ve bulguları özetlemektedir. Bu kitap, grup etkileşimini ve gelişimini çevreleyen temel kuramları incelemektedir ve grupların, üyelerini nasıl etkilediğini araştırmaktadır. Bernard Nijstad, bu konuları, fiziksel işler, düşünce üretimi ve beyin fırtınası, karar verme, problem çözme, muhakeme ve tahminde bulunma gibi grupların gerçekleştirebileceği pek çok farklı görevle ilgili olarak ele almaktadır. Son olarak kitap, takım çalışmasının derin bir tartışması ve grupların etkileşime girdiği ve performans gösterdiği bağlam ile tamamlanmaktadır.
Grup üyeleri, grup görevi, etkileşim süreçleri ve bağlam arasındaki karşılıklı ilişkilere vurgu yaparak bütüncül bir yaklaşım sunan; sosyal psikoloji kuram ve araştırmalarına modern bir bakış açışı getiren bu kitap; lisans, lisansüstü öğrencileri ve sosyal psikoloji, örgütsel davranış ve işletme alanlarında araştırma yapanlar için oldukça yararlı olacaktır.
Bernard Nijstad, bu alanın “genç aslanlarından” biridir ve kitabın kapsamı içinde yer alan birçok konuya çok önemli katkılarda bulunmuştur. Grup Performansı, kavramsal ve deneysel materyali iyi bir şekilde ele almakta ve grup içindeki ve gruplar arasındaki davranış psikolojisine ilişkin son zamanlarda bildiklerimizin neler olduğu konusunda okuyucuda çok iyi bir izlenim bırakmaktadır. Genel olarak, alana mükemmel bir giriş…
R. Scott Tindale, Loyola Üniversitesi, Chicago, ABD
Parlak ve hevesli bir araştırmacı olan Bernard Nijstad, sosyal psikolojinin heyecan verici bir alanında kapsayıcı ve modern bir yaklaşım sunmaktadır. Bu kitap, klasikler arasındaki yerini alacaktır. Son sayfasına kadar kitabı elimden düşüremedim. Kesinlikle tavsiye ederim.
Andreas Mojzisch, Göttingen Üniversitesi, Psikoloji Enstitüsü, Almanya
Profesör Nijstad, grup performansı konusundaki klasik ve güncel araştırmaları harmanlayarak harika bir iş yapmıştır. Ben, Nijstad'ın alanyazını, organize ve usta bir şekilde aktarma becerisinden özellikle etkilendim. Nijstad'ın bu çalışmaya yönelik hevesi, konuyu ilk defa okuyacak öğrencilerde yeni bir heyecan yaratmaya yardımcı olacaktır.
Robert B. Lount, Jr., Ohio State Üniversitesi, ABD