Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi \ 7-7
Abdullah Köktürk Türkiye’de devlet, ordu veya askerî müdahaleler üzerine yapılan çalışmaların bir bölümü, “güçlü devlet-zayıf toplum” ve “bürokrasi-burjuvazi” karşıtlığını öne çıkaran, birikim rejimlerini göz ardı eden, militarizmi ve pretoryanizmi vurgulayan yaklaşımlar getirmektedir. Birikim rejimlerini göz önüne alan çalışmalarda ise yapısalcı ve işlevselci bir açıklama ile askerî müdahaleler, sermaye birikim krizlerini çözen ve yeni bir birikim modeline geçişi sağlayan müdahaleler olarak ele alınmaktadır. Bu analizlerde, sadece ekonomik düzlemde kalındığı için ordu ve sermaye arasındaki ilişkilerinin nasıl kurulduğu göz ardı edilmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de ordunun kendi çıkarlarının sınıfsal güç ilişkilerinden kopuk bir şekilde oluşmadığı göz önünde tutularak, militarizm ve büyük sermaye arasındaki ilişkileri açığa çıkaracak şekilde bu ilişkilerin nasıl kurulduğunun incelenmesi amaçlanmıştır.
Kitabın ekinde bulunan şirket yönetim kurullarında görev almış beş yüzden fazla emekli general listesi bile kitabın Türkiye’de ilk defa bu kapsamda yapılmış bir çalışma olduğunu göstermektedir.
Adem Doğan Siyasal partiler/adaylar siyasal iletişim aracılığıyla seçmenin siyasal davranışlarını etkilemeye çalışmaktadır. Seçmenlere doğru, hızlı, yeterli düzeyde mesajlarını ulaştırabilen; seçmenin beklentilerinden haberdar olarak onları karşılamaya yönelik stratejiler üreten, kısacası etkin bir siyasal iletişim gerçekleştiren partiler/adaylar başarılı olmaktadır. Bu kitap, Türkiye'de siyasal iletişim uygulamaları çerçevesinde seçmenin siyasal davranışını etkileyen faktörleri ve bu faktörlere ilişkin siyasal iletişim uygulamalarına ilişkin analizleri ve değerlendirmeleri içermektedir.
Kitap, öncelikle siyasal iletişimle ilgili kavramları ve siyasal iletişim bileşenlerini açıklayarak; siyasal iletişimle ilgili kapsamlı bir bilgilendirme yapmaktadır. Yine bu kapsamda siyasal davranışa ilişkin kavramsal çerçeveye ilişkin de bilgilendirmeye yer verilmektedir. Kitap kapsamında hem siyasal iletişim hem de siyasal davranış ile ilgili okuyucular detaylı bir şekilde bilgiye sahip olmanın yanında yapılan alan araştırmasının bulguları da siyasal iletişim ve siyasal davranış çerçevesinde analiz edilmektedir. Dolayısıyla bu kitap, siyasal iletişim dünyasına yeni bir soluk kazandıracağı gibi iletişim bilimciler ve siyaset bilimciler, aktif siyaset yapanlar ve bu konuda araştırma yapanlara da katkı sağlayacaktır.
Selcen Altınbaş Siyasal partiler, içinde bulunduğu siyasal, toplumsal ve ekonomik koşullarda kimliğini inşa eden ve aynı zamanda bu koşulları dönüştüren örgütlenmelerdir. “Etkileyen ve etkilenen” yapıları gereği siyasal partiler literatürde sıklıkla incelenmiş ve çeşitli sınıflandırmalar yardımıyla anlaşılmaya çalışılmıştır. Var olan siyasal partiler üzerinde yapılan gözlemleri sistematik bir biçimde inceleyerek modeller ortaya koyan siyasal parti tipolojileri bu sınıflandırmaların önemli bir kısmını oluşturmuştur. Literatürdeki siyasal parti tipolojileri genellikle Avrupa temelli partiler üzerinden şekillendirilmiştir. Bu sınıflandırmalarda ortaya çıkan modeller Avrupalı örneklerinden farklı dinamiklerde örgütlenen Türk siyasal partilerini açıklamakta ise belli noktalarda yetersiz kalmıştır.
Bu eser, kendine özgü koşullarını ve deneyimlerini de dikkate alarak Türk siyasal partilerinin nasıl tipolojileştirilebileceği sorusundan hareketle Türk siyasal partileri için bir tipoloji denemesi sunmaktadır. Eserde, 1946'dan günümüze kadar devam eden süreçte parlamentoda temsil görevini üstlenen Türk siyasal partileri analiz edilmektedir. Bu bağlamda öncelikle kurulan analiz modelinde Gunther ve Diamond'ın tipolojisinde kullanılan ana kriterler Türk siyasal hayatının temel dinamiklerine göre belirlenen alt değişkenler ile yeniden yorumlanmaktadır. Ardından Türk siyasal partileri için öne çıkan benzerliklerin temel alındığı bir tipolojik model oluşturulmakta ve seçilen partiler bu analiz modeline göre incelenerek tipolojik olarak sınıflandırılmaktadır.
Eser, Türk siyasal partileri için ortaya koyduğu analiz modeli ve tipoloji denemesi ile Türk siyasal partileri literatüründe tespit edilen eksiği gidermeye yönelik bir adım niteliğindedir. Eserin, bu alanda yapılacak yeni çalışmalar için de esin kaynağı olması hedeflenmektedir.
Fırat Demirkol İlgili çalışma, teorik olarak siyasette ve derslerde tartışılan ideoloji kavramının ve siyasal ideolojilerin pratik olarak Türkiye siyasetinde bulduğu karşılığı ortaya koymaya çalışmıştır. Tarafsız bir bakış açısı ile yazılmaya özen gösterilen bu eserde, ideoloji kavramının dogmaları nedeniyle tüm fikir akımlarına eleştirel bir tarzda yaklaşma gayreti gösterilmiştir. Eserin hazırlık aşaması, lisans dönemi üniversite hayatımdan başlayarak İstanbul Üniversitesi SBF koridorlarına kadar dayanmaktadır. Eser; lisans eğitimi sürecinden itibaren başlayan ve doktora eğitimi sürecinde devam eden araştırma ve öğrenme süreçlerinin sonunda olgunlaşmış ve süzgeçten geçmiş, bugün için yayımlanmaya yeterli olan ancak değişen dünya içerisinde her dönem güncellenmesi gereken bilgileri içermektedir. Öğrencilik döneminden başlayarak akademik hayatım boyunca hep heyecan duymuş olduğum ve her zaman eklemeler yapmak istediğim bu çalışmanın sizlerle buluşması, beni ayrıca onurlandırmakta ve bir hayalin gerçeğe dönüşmesini sağlamaktadır.
Abdullah Aydın, Ali Davut Alkan, Bekir Gündoğmuş, Çağdaş Zarplı, Elif Nagihan Türköz, Fikri Keleşoğlu, Hacı Şükrü Taştan, M. Ferit Duman, Melih Coşgun, Selman Bölükbaşı, Semih Sütçü, Semra Altıngöz Zarplı, Şükrü Türköz, Yücel Can Günümüzde bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumsal ve siyasal alandaki değişim/dönüşüm hızlı bir biçimde sürmektedir. Aile ilişkilerinde meydana gelen değişimlerden dijitalleşmenin her alanda baş döndürücü şekilde yaygınlaşmasına, din ve siyaset ilişkilerine yönelik yeni yaklaşımlardan spor ve siyaset etkileşiminde yaşanan artışa, ülkedeki demokrasi kültürünün evrilmesinden sivil toplum kurumlarının siyasal ve toplumsal alandaki işlevselliğine, bürokratik sistemin yapısal sorunlarından hükûmet sistemlerinde meydana gelen köklü değişimlere varıncaya kadar birçok başlıkta bu değişim ve dönüşümün toplumsal yansımaları kolayca fark edilebilmektedir. Bazı alanlarda oldukça süratli seyreden bu değişim/dönüşüm özellikle toplumsal ve siyasal açıdan üzerine eğilmemiz gereken önemli meselelere de yol açabilmektedir. Bu bağlamda Türkiye'de Toplum ve Siyaset: Teoriden Pratiğe Güncel Meseleler isimli eser Türkiye'de toplumu ve siyaseti etkileyen meseleleri tartışmayı amaçlamaktadır. Kitapta, siyaset bilimi ve sosyoloji alanlarında yer alan temel kavramlar ışığında güncel siyasal/toplumsal meseleleri ele alan on iki yazıya yer verilmektedir. Özellikle siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisi literatürüne katkıda bulunmayı amaçlayan eserde ele alınan konular teorik ve pratik boyutlarıyla ayrıntılı olarak tartışılmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan kitap, Türkiye'nin değişen ve dönüşen güncel toplumsal ve siyasal meseleleri ekseninde siyaset çalışmalarına ilgi duyan herkese katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Abdulvahhap Akıncı, Ali Gençoğlu, Bahadır Elal, Başak Akar, Başak Gorgoretti, Betül Tansel, Cansu Yetimoğlu, Ebru Eren, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Talha Paşaoğlu, Miraçhan Yılmaz, Oğuz Yavuzyılmaz, Selda Tunç Subaşı, Selin Karaibrahimoğlu, Serap Yavuz, Tuğrul Korkmaz, Ünsal Yavuz, Zafer Durdu Ulus devlet; sosyal, siyasal, demografik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin sonucu ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Benzer bir şekilde ulus inşası da bu zorunluluğun ürettiği başka bir zorunlu durumdur. Her süreç ve olgunun olumlu ve olumsuz yönleri ve örnekleri mevcuttur. Bununla birlikte bu çalışmada ulus inşası olumlu veya olumsuz olarak değil daha çok harici şartların ürettiği bir gereklilik olarak bütün yönleriyle ele alınmıştır. Ulus inşası, günümüz ulus devletlerinde yaşayan ve vatandaşlık bağıyla bu devletlere bağlı bulunan toplumların ayrı alt kültür ve mikro milliyet durumlarına bakılmaksızın ve yereldeki bu farklılıkları mahsurlu görülmeksizin bütün bu yerel ve sınıfsal farkların üzerinde oluşturulmaya çalışılan sosyopolitik bir üst kimlik, ulus devletin sınırlarıyla örtüşen geniş kapsamlı bir grup aidiyeti ve yüksek kültürdür. Çalışmadaki on yedi bölümün başlıklarına bakıldığında kitabın ana teması ve geniş kapsamı daha iyi anlaşılabilecektir:
• Teoride ve Pratikte Ulusçuluk ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Millî Tarih Yazımı ve Ulus İnşası
• Türk Halkının Kolektif Belleğinde Çanakkale Savaşı ve Ulus İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Halkevleri ve Ulus İnşası
• Yöntemlerin Yerinde(n)liği ile İlmin Evrenselliğini Buluşturmak:
• Türkiye'nin Köy Enstitüleri
• Türk Ocakları ve Ulus İnşası
• Cumhuriyet'in Vatanseverlik Merkezli Din Anlayışı ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Ulus İnşasında Eğitim Politikalarına Örnek Olarak Köy Enstitüleri
• Türkiye'de Siyasal Kültür, Kimlik ve Ulus-İnşası
• Tanıtım Filmlerinde ve Kamu Spotlarında Ulus-İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Yaratımı ve Beyaz Perde Üzerindeki Refleksler (1919-1938)
• Türk Ulus-İnşasında Batılılaşma Üzerine Çelişkili Düşünceler:
• Devlet Tiyatrosu Repertuvarı Üzerinden Bir Değerlendirme
• Türk Romanında Ulus İnşası ve Kadın İmgesi
• Osmanlı'dan Cumhuriyete Türk Müzik Kültürü ve Türkiye'de Ulus İnşasına Katkıları
• Türkiye'de Modern Mimarinin İdeolojik İşlevleri ve Ulus İnşası (1923-1950)
• Ulus İnşasının Posta Pullarına Yansıması Ulusal Bayram Örnekleri
• Türkiye'de Millî Folklor Çalışmaları ve Ulus İnşası
Muzaffer Aydemir Yönetsel yapılarda hayati öneme sahip stratejik kararlar, üst yöneticiler tarafından alınmaktadır. Üst yöneticiler, sahip oldukları bilişsel yapıları çerçevesinde stratejik kararlar alıp uygulamaktadırlar. Üst yöneticilerin bilişsel yapıları; yaş, cinsiyet, aile üyeliği, aidiyeti, görev süresi, eğitim nitelikleri, fonksiyonel geçmişi gibi demografik özelliklerden oluşmaktadır. Yönetsel boyutta demografik özellikler, ekip dağılımı içerisinde anlamlı olmaktadır. Yönetsel başarı, doğru bir ekip yapısının oluşumu ile mümkündür. Unutmayalım ki her yönetici ancak ekibi kadar başarılıdır. Kitapta, üst yönetim ekibi ve stratejik yönetim kavramlarının detaylı açıklamasını müteakip bu kapsamda ülkemizin Lider konumdaki işletmelerinin üst yönetim ekiplerinin özellikleri analitik yöntemlerle incelenmiştir. Ülkemiz bilim ve iş dünyası için rehber olabilecek bu kitap, ülkemizdeki önemli bir boşluğu dolduracaktır.
Fahri Erenel - M. Fatih Çınar Türkiye, 29 Ekim 1923 tarihinde egemenliğin halka ait olduğu, yürütme fonksiyonunun cumhurbaşkanı ve başbakandan oluştuğu bir hükûmet sistemini benimsemiştir. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan hal koylaması ile çok köklü bir değişikliğe gidilerek Başbakanlık kurumu kaldırılmış ve cumhurbaşkanı yürütmenin tek yetkilisi hâlini almıştır. Başkanlık, Yarı Başkanlık ve Parlamenter Hükûmet Sistemlerinden çeşitli unsurlar içeren bu yeni sistemin dünyada birebir başkaca emsali bulunmamaktadır. Bu nedenle geçmiş deneyimlerinden ders çıkarılabilecek uygulama örnekleri mevcut değildir.
Yeni yönetim modeli olağan ve olağanüstü zamanlarda, uluslararası gerginlik ortamlarında, sosyal, siyasal, askeri ve ekonomik kriz zamanlarında henüz yeteri kadar test edilebilmiş değildir. Muhtemel ve müstakbel olumsuzlukların öngörülerek geleceğe dönük tedbirler alınabilmesi için geniş perspektifli bir projeksiyonunun yapılması zorunludur. Geçmiş deneyimlerinden faydalanılabilecek emsaller bulunmadığına göre, bu öngörüler ancak bilim insanları tarafından yapılabilir.
Kitapta konusunun uzmanı on altı akademisyen, on dört bölüm başlığı altında yeni yönetim modelini analiz etmektedir. Okuyucu, bölümleri tümevarım tekniği ile zihninde birleştirdiğinde, hükûmet sistemleri, dünyada uygulanan yönetim modelleri, hükûmet sistemlerinin sosyal, siyasal, antropolojik ve ekonomik boyutları gibi konularda çok değerli bilgiler edinecek ve geçmişten geleceğe Türkiye’nin hükûmet sistemleri konusunda çok geniş bir bakış açısına sahip olacaktır.
Özverili araştırma, özenli inceleme ve derin akademik çalışmalar sonucunda ortaya çıkmış olan bu kitabın, okurların düşün ve karar dünyasında üst seviyede birikim oluşturacağı ve sunduğu bilimsel bilginin, akademik sınırları aşarak toplumun tüm kesimlerine ulaşacağı umulmaktadır.
Güray Alpar Geçmişteki benzer durumları esas alarak gelecekteki muhtemel olayları tahayyül etmek mümkündür. Strateji de geçmişteki olaylar arasında bağlantı kurup bu olaylardan gelecek için yararlanma sanatıdır. Türkiye’nin Güvenliğini Anlamak kitabı; çevremizdeki olayları stratejik açıdan anlamamızı sağlamakta; strateji, tarih ve uluslararası ilişkiler konularını bir arada ve uygulamalı olarak akıcı bir şekilde sunmaktadır.
Türkiye ve çevresinin stratejik açıdan ele alındığı kitapta; tarihî, kültürel, politik ve ekonomik olarak yapılan değerlendirmeler çoğunlukla “güvenlik” alanı ekseninde ve alışılmışın dışında farklı bir bakış açısı ile verilmektedir.
Olaylar hakkında doğru değerlendirmeler yapmak için sağlam bilgiye ulaşmak isteyenlere rehber olması dileğiyle…
Emrullah GÜNEY Komşu Ülkeler Coğrafyası...Tamamı ya da bir bölümü Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde kalan ülkeler...
Sınırdaş ya da sınır ötesi...Moldova'dan Kuveyt'e; Arnavut diyarından Azerbaycan'a... Tarihsel, toplumsal, ekonomik, siyasal bağlantılarımızın olduğu ülkeler.
Kitabımız başta Türkiye üniversitelerinde değerlendirilecek elbette. Sayıları 200'e yakın...Kıbrıs, Makedonya, Moldova-GagauzKomrat, İran Tebriz, Irak Kerkük, Suriye Bayır Bucak, Azerbaycan... Edebiyat - Eğitim fakülteleri yanında İktisadi ve İdari Bilimler fakültelerinde de ders kitabı olarak kullanılacak.
Bilgiler güncellendi, okuma parçaları özenle seçildi ve ortaya bu kitap çıktı.Yararlı olmasını diliyoruz...
Zafer Saygılı Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana geçen yüz yıl içinde ülkenin savunma politikaları ve stratejileri defalarca değiştirilmiş, savunma sanayisi büyük ölçüde geliştirilmiş ve savunma harcamaları önemli ölçüde artırılmıştır. Bu eser, 1923'ten 2023'e uzanan bir asırlık süreçte Türkiye'nin savunma sanayisi ve harcamalarının evrimini derinlemesine ele almaktadır.
Eserin amacı, Türkiye'nin bu kritik alanlardaki tarihsel gelişimini ayrıntılı bir şekilde analiz etmektir. Bu analiz, Türkiye'nin ulusal güvenliği ve savunma kapasitesinin sağlam temeller üzerine inşa edilmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Ayrıca Türkiye'nin savunma sanayisi ve harcamalarıyla ilgilenen okuyuculara kapsamlı bir kaynak sunmaktır.
Bu eser; öğrencilerden araştırmacılara, politika yapıcılardan savunma sektörü profesyonellerine kadar geniş bir okuyucu kitlesine bilgi ve perspektif sağlayacaktır. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu, savunma sanayisi projeleri, teknoloji transferi, inovasyon, askerî ittifaklar ve daha fazlası eserde detaylı bir şekilde incelenmektedir. Öte yandan okuyucuların bu önemli konulara olan ilgileri artırarak yakından tanıma fırsatı sunmayı ve bu alanda yeni çalışmalar yapılmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
İshak Torun Türkiye'nin siyasallaşmış dört temel sosyal sorunu vardır: laiklik, Kürtlük, Alevilik ve Gülen cemaati. Bu sorunlar dört kutuplaşmadan doğmaktadır: laik-antilaik kutuplaşması,
Türk-Kürt kutuplaşması, Alevi-Sünni kutuplaşması ve Gülen cemaati etrafında ortaya çıkan kutuplaşma. Bu kutuplaşmalar siyasallaşma potansiyelleriyle Türkiye'nin bir nevi toplumsal fay hatlarını oluşturmaktadırlar.
Bu dört sorun çok önemli olması sebebiyle diğer birçok sorun setine üst başlık olabiliyor veya onları kendi yörüngesine çekebiliyor. Mesela Türkiye'de eğitim konusu hep bu fay hatlarının etkisinde kalmış ve kendisi olarak ele alınamamıştır.
Kitap, siyaset sosyolojisi disiplini içinde yer alıp Türkiye'nin betimlenen güncel konularını liberal muhafazakârlık yaklaşımıyla analiz ediyor. Türkiye'nin güncel siyasi sorunlarına bu yaklaşımla bakmak isteyenlerin kitap okuma ihtiyacına karşılık geleceğini ummaktayız. Bu eser aynı zamanda Siyaset Sosyolojisi, Türkiye'nin Toplum Yapısı, Türkiye'nin Siyasi Yapısı, Türkiye'de Güncel Toplumsal Sorunlar ve Sivil Toplum Örgütleri gibi çeşitli dersler için kaynak ihtiyacına hitap etmektedir.
Abdulvahap Akıncı, Ali Sönmez, Aykan Karademir, Ayşe Günsel, Halit Yanıkkaya, Hande Çiftçi, Hasan Yazıcı, Haydar Çoruh, Mahmut Hakkı Akin, Mehmet Taş, Meryem Özcan, Muharrem Es, Mustafa Altunok, Mustafa Çağlayandereli, Mustafa Semih Arıcı, Nazmi Avcı, Osman Sarı, Öznur Yaşar, Ramazan Biçer, Sertan Demir, Uğur Dolgun, Vasfi Haftacı, Zeki Arslantürk Türkiye'nin toplumsal, siyasi ve ekonomik yapısıyla aile, nüfus, eğitim, ekonomi, din, siyaset kurumları ve işleyişlerine dair ana konularda Türkiye’yi anlamaya yönelik genel bilgi önemlidir. Türkiye’nin temel dinamiklerini oluşturan konu ve meseleler üzerinde durulmalıdır. İçinde yaşanılan toplumsal yapı konusunda farklı ve geniş bir bakış açısı kazanılmalıdır. Türkiye'nin toplumsal yapısındaki değişmeler, tarihî ve sosyolojik açıdan incelenip değerlendirilerek Türkiye'nin toplumsal, ekonomik ve siyasi yapısının farklı bileşenleri ilişkilendirilip çeşitli yönlerden karşılaştırmalarla modern Türkiye'nin kültürel ve sosyoekonomik yapısının anlaşılması sağlanmalıdır. Farklı aktörlerin siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelerdeki rolleri, Türkiye'de olan bitenler yorumlanmalıdır. Türkiye'nin toplumsal yapısının sorunları ve sebepleri teşhis edilmeli, yaşanan değişimlerin sebep olduğu, olabileceği sonuçlar tartışılmalıdır. Toplumsal problemlere farklı çözümler sunulmalı, sorunların ortadan kalkması için önerilen çözümler analiz edilmelidir.
Türkiye’nin toplumsal yapısını ortaya koyarken Osmanlı toplum yapısı, Cumhuriyet’i doğuran özelliklerine ağırlık verilerek bütüncül, temel, genel olarak özetlenmeye çalışıldı. Cumhuriyet’ten 1970-1980’lere bütüncül, temel, genel, ayrıntılı özet yapıldı. Son kırk yıl, dönemlere ayrılarak tasvir edildi; zamanın konuyla ilgili âdeta fotoğrafı çekildi.
Yirmi üç yazarın kaleme aldığı kitabın; zengin bir içerik ve bakış açısıyla, ilgili herkese faydalı ve yol gösterici olmasını dileriz.
Elif Yıldız, Tuba Gültekin
Fatmanur Kaçar Aşcı The influence and contribution of populist political parties through their discourse and style on multifaceted representations should not be disregarded at a time when populism studies have grown steadily and gained maturity. Therefore, this book presents a multimodal discourse analysis to explore how Türkiye is portrayed in and through the right-wing populist style of the Alternative for Germany party (AfD). According to the pertinent literature, Türkiye has been represented antagonistically rather than favorably throughout Europe. This book is designed to ascertain the contributions of the right-wing populist parties to the existent discourses and representations, accordingly, analysed how and through which representation strategies Türkiye has been located in the right-wing populist style both semantically and visuatlly.
By archiving 4088 AfD party campaign visuals posted on their public social media accounts between 2013 and 2021, the representation strategies of multimodal discourse analysis, which encompasses the synthesis and interaction of various modes such as texts and visuals in the meaning-making process, were reviewed, interpreted, and applied to the party campaign visuals. The book suggests that the AfD has maintained Türkiye's negative representation and added additional layers to the existing stigmatizing representations, which has caused the negative representation to be reinforced and reified.
Nejat Doğan, Ferit Kula, Memet Öcal

Jeoekonomi ve jeopolitika kavramlarının iç içe geçtiği günümüzde ekonomik çıkarlarla politik çıkarların birbirini şekillendirdiği küresel güç dengeleri içinde Türkiye de kendine sağlam bir yer edinmek zorundadır. Türkiye’nin Jeoekonomisi ve Jeopolitikası Türkiye Geleceğin Neresinde? başlıklı bu çalışma Türkiye’nin ekonomik ve politik çıkarları doğrultusunda bugünün ve geleceğin Türkiyesini çok disiplinli bir sosyal bilim anlayışı ile irdelemektedir. Çalışma, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde ekonomi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında dersler veren onlarca akademisyenin katkılarıyla ortaya çıkan çalışma uluslararası istatistikler, küreselleşmeye global ekonomiden finansal piyasalar ve bölge ekonomilere kadar çeşitli konularda kaleme alınmış yirmi beş ayrı makaleden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra çalışmada Türkiye’nin mevcut durumu açıklanırken bir taraftan da ülkenin gelecekte daha iyi bir konumda olabilmesi için neler yapılabileceği ile ilgili tavsiyelerde bulunmuştur. Kitap ekonomi ve politik eğitimi alan tüm üniversite öğrencilerinin yanı sıra Türkiye’nin geleceği üzerine kafa yoran herkesimden okuyucuya hitap etmektedir.

Rabia Taş, Ali Onur Özçelik Elinizdeki kitap, Türkiye'nin geçmişten günümüze bilim ve teknoloji politikalarındaki değişimi ele alarak geniş bir belge taraması ve analizi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bilim ve teknoloji alanında gelişmişlik, günümüzde uluslararası bir norm olarak değerlendirilmektedir. Bu kitap, bilim ve teknolojinin ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösteren bir norm olduğu varsayımına dayanarak, uluslararası politika yayılımının Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikasına etkisini araştırmayı hedeflemiştir. Kitap kapsamında uluslararası toplumun etkisinin politika yayılımı mekanizmaları ile Türkiye'deki bilim ve teknoloji politikalarına yansıması, TÜBİTAK 1513 Teknoloji Transfer Ofisleri Destekleme Programı ile kurulan TTO'lar özelinde araştırılmış ve bu süreci hızlandıran ve yavaşlatan unsurlar olup olmadığı ele alınmıştır.
Bilim ve teknoloji politikaları, hem kısa vadede hem de uzun vadede yaratacağı etkileri bakımından önemsenmesi gereken bir konudur. Süreçlerinin tasarlanırken yalnızca uluslararası toplumun gerekleri ve küresel çevrede rekabet edebilirliğe katkı boyutu ile değil, etkilerinin ölçülebilir ve çıktılarının izlenebilir olması boyutuyla da ele alınması gerekmektedir. Elde edilen bulgular göstermektedir ki bilim ve teknoloji alanında kurulan yapıları destekleyici yasal altyapı, insan kaynağı ve iş birliği çevrelerinin oluşması Türkiye'de bilim ve teknoloji alanında gelişimin önünü açacaktır. Teknoloji politikalarının yayılımında ve uyarlanmasında yalnızca yeni model ve yapıların inşa edilmesi değil, inşası sırasında işlerlik ve olası direnç unsurlarının da göz önünde bulundurularak bütüncül bir yaklaşım izlenmesi yeni modellerin ve yapıların sahiplenilmesi ve sürdürülebilir kılınmasını olumlu yönde etkileyecektir. Ancak Türkiye'deki bilim ve teknoloji politikalarının bir çıktısı olan ve politika yayılımı mekanizmaları ile uluslararası toplumdan beslenen TTO'ların yarattığı etki ve çıktıları izlenebilir olmakla birlikte sistematik ve standart bir etki analizi yürütülmediği görülmektedir.
Arif Bağbaşlıoğlu, Aslı Topsoy, Ayşe Ataş, Ayşe Gülce Uygun, Bengü Çelenk, Burak Güneş, Burak Tangör, Cemre Pekcan, Ceren Kaya, Çağrı Emin Demirbaş, Çiğdem Pekar, Elnur Paşa, Erman Akıllı, Filiz Çoban Oran, Giray Sadık, Halit Hamzaoğlu, Haluk Karadağ, Levent Ersin Orallı, Mesut Kaçanoğlu, Moussa Hissein Moussa, Mürsel Bayram , Öner Akgül, Serhat Erkmen, Yücel Baştan Uluslararası konjonktürdeki değişimlerin uluslararası ilişkilerdeki etkilerinin en somut biçimde gözlemlendiği alanların başında şüphesiz güvenlik yer almaktadır. Uluslararası bağlamda tehdit algılamalarında gerçekleşen farklılaşmalar, tehdide ilişkin tanımlamaların ve uluslararası aktörlerin davranış biçimlerinin de dramatik şekilde değişmesine yol açmaktadır. Bu değişimin en açık örnekleri uluslararası örgütlerdir, zira uluslararası konjonktürde büyük değişimlerin olduğu dönemlerde uluslararası örgütlerin görev tanımlarını yenileyerek bazı görev alanlarını değiştirdikleri birçok örnek mevcuttur. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler'in (BM) insan güvenliği ve koruma sorumluluğu kavramı çerçevesinde attığı adımlar; NATO'nun, varlığını devam ettirmek için bir dönüşüm sürecine girmesi; Avrupa Birliği'nin (AB) ortak güvenlik ve savunma politikası bağlamındaki faaliyetleri; uluslararası konjonktürdeki değişimlere duyarlı uluslararası güvenlik anlayışı ile uluslararası örgütler arasındaki güçlü bağlantıyı gösteren örneklerdir.
Bu eserde, uluslararası güvenlik ile uluslararası örgütlenme arasındaki bağlantının doğasına, uluslararası güvenliğin sağlanması hususunda uluslararası örgütlerin rollerine ve bu rollerin niteliğine odaklanılmıştır. Değişim olgusunun hız ve boyutunun insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir ivmeye ulaştığı günümüz dünyasında salgın hastalıklar, ekonomik krizler, terörizm, iklim değişikliği gibi birçok tehdit, uluslararası güvenlik algısının çok daha hızlı biçimde değişmesine yol açmaktadır. Bu kapsamda bu eserde; güvenlik yönetişimi, güvenlikleştirme, savaş, istihbarat, küreselleşme, iklim güvenliği, göç, insani müdahale gibi yeni ve eski kavramlar ve süreçler ile bunların birçoğunun oluşumunda rolü olan BM, Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı, NATO, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü, Şangay İş Birliği Örgütü, Afrika Birliği gibi örgütler incelenmiştir. Uluslararası güvenliği ve uluslararası örgütleri bütüncül bir yaklaşım benimseyerek birlikte ele alan bu eserin; uluslararası ilişkiler eğitimi alan lisans ve lisansüstü öğrencilere, uluslararası güvenlik, uluslararası örgütler konusunda çalışan akademisyenlere ve bu konulara ilgi duyan tüm okuyuculara katkı sağlayacağını ümit ediyoruz.
Anıl Cumali Çokbildik, Büşra Sel, Doğan Arar, Emre Arslantaş, Ertuğrul Gazi Aksoy, Faruk Ömer Dağlı, Gizem Dede, Hakan Ulu, İbrahim Kurnaz, Mehmet Türkalp, Merve Kanmaz, Metin Aksoy, Muhlis Mert Zeybek, Mustafa Berdan, Münire Gül Gündüz, Neslihan Topcu, Özgür Demirayak, Rukiye Saygılı, Sabri Bayrak, Sercan Semih Akutay, Tuğçe Geçili, Wahb Hamood, Yasin Avcı Güvenlik ve jeopolitik, Uluslararası İlişkiler disiplininde çokça tartışılan temel kavramlardan ikisidir. Her kavram gibi disiplinin terminolojisinde yerleşikleşmiş bu iki kavramın da pratik gelişmeler temelinde değişime uğramaları, söz konusu tartışmaların sebeplerinden bir tanesini oluşturmaktadır. Nitekim siyasi tarihte epistemik kırılmalar yaratan II. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş, 9/11 Saldırısı, 21. yüzyıla damgasını vuran küresel göç gibi gelişmeler, güvenlik ve jeopolitik kavramlarının re-formüle edilmesi çabalarını beraberinde getirmiştir. Bu durum bir taraftan kavramsal içeriğin çeşitliliğini sağlamış ve söz konusu kavramların farklı veçhelerden ele alınmasını beraberinde getirerek olumlu bir etki yaratmış olsa da diğer taraftan kavramların içerikleri üzerindeki disiplinel oydaşmayı sarstığı için Uluslararası İlişkiler nezdinde terminolojik bir soruna da sebebiyet vermiştir. Güvenlik ve jeopolitik kavramlarının popülerleşmesi de kavramlara dair çalışmaların artması anlamında biri olumlu, diğeri kavramların “her şeyi” karşılamak için kullanılmaya başlanması ancak bu sebeple “hiçbir şeyi” karşılayamama tehlikesiyle karşı karşıya kalması olmak üzere olumsuz iki sonucu ortaya çıkarmıştır. Tüm bu noktalardan hareketle elinizdeki çalışma, sıralanan bu olumlu ve olumsuz etkilerin ayırdında olarak güvenlik ve jeopolitik kavramlarının hem teorik hem de pratik temelde irdelenmesine odaklanmıştır.
Haluk Karadağ Uluslararası ortamda devletler tarafından sıklıkla başvurulan ne var ki tüm dünyada yeterince kavramsallaştırılamayan ve tafsilatlı biçimde açıklanamayan bir argüman olan “kamu diplomasisi” hâlâ net olarak tanımlanamamaktadır. Bu nedenden dolayıdır ki bahse konu kavram ile yumuşak güç kavramı iç içe girmiş hâlde kullanılagelmektedir. Kitabın yazımı esnasında Yazar ile “yumuşak güç” kavramını ortaya atan Joseph S. Nye arasında yapılan görüş alışverişinin kamu diplomasisi ile yumuşak güç kavramlarını birbirinden ayrıştırabilme konusunda kıymetli bir yere sahip olduğu açıkça ifade edilebilir. Temelini söz konusu ayrıma yaslayan eser, içerdiği örneklerle kavramsal tartışmayı belirli bir zemine oturtmaya çalışmıştır.
Haddizatında kamu diplomasisi, dış politika alanında uygulanan bir teknik olarak ifade edilebilir. Kamu diplomasisini metodolojik ve geniş bir perspektiften açıklamaya ve anlamlandırmaya yönelik çalışmayı konu alan “Uluslararası İlişkilerde Yeni Bir Boyut Kamu Diplomasisi” isimli bu eser, kamu diplomasisinin uluslararası ilişkilere yönelik bir uygulamasını ele almaktadır.
Eserin sadece uluslararası ilişkiler alanında akademik çalışma yapanlar için değil dış politikaya merakı olan herkes için faydalı olacağı umuduyla…
Abdulvahap Akıncı, Bahar Özsoy, Belgin Uçar Kocaoğlu, Bilge Kağan Şakacı, Buket Ökten Sipahioğlu, Duru Şahyar Akdemir, Duygu Aksu, Elvettin Akman, Erman Akıllı, Esra Banu Sipahi, Fikret Çelik, Hakan Candan, Harun Kırılmaz, Hüseyin Çağrı Çorlu, Kemal Gökçay, Levent Yiğittepe, M. Serdar Erbaş, Mehmet Dağ, Mustafa Kocaoğlu, Niyazi Karabulut, Orhan Battır, Osman Nacak, Ömer Kavrar, Önder Aytaç Afşar, Önder Kutlu, Seda Çankaya Kurnaz, Sefa Usta, Selçuk Özkaya, Sema Müge Özdemiray, Sinem Şahnagil, Şadiye Arslan, Taner Güney, Vasfiye Çelik, Yusuf Sayın Küreselleşmenin dünyayı küçük bir köye dönüştürmesiyle birlikte ulusal hükûmetleri aşarak küresel boyuta taşınan politika belirleme ve karar verme süreçleri uluslararası kamu politikalarının önemini daha da artırmıştır. Küresel aktörler ile birlikte küresel ölçekte politika belirlemenin gerekliliği ve hatta zorunluluğu hükûmetlerin öncelikli konuları arasında yer almıştır. Bu çalışmada, uluslararası kamu politikaları, “kavram, teori, aktörler ve uygulamalar” çerçevesinde farklı boyutlarıyla birlikte ele alınmaktadır. Birinci bölümde; kavramsal analizle birlikte anahtar kavramlardan söz edilerek kamu politikası analizi üzerinde durulmuş, uluslararası sosyoekonomik politikalar bağlamında uluslararası kamu politikaları incelenmiş ve küresel ölçekte değişen ve dönüşen kamu politikaları incelenmiştir. İkinci bölümde; uluslararası kamu politikalarının öznesi aktörler alınmış uluslararası kuruluşlar, uluslararası sivil toplum kuruluşları ve uluslararası şirketlerin politika belirleme sürecindeki rolleri üzerinde durularak hükûmetlerin nasıl etkilendiği ele alınmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise uygulamalara yer verilerek uluslararası kamu politikalarının siyasi katılımın artırılmasında, demokrasinin yaygınlaştırılmasında, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında, çevresel duyarlılığın artırılmasında, yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde ne denli etkin bir rol oynadığı örnekler çerçevesinde ele alınmıştır.
Uluslararası kamu politikalarını farklı üniversitelerden akademisyenlerin ve farklı kurumlardan uzmanların hemen hemen her yönüyle tartışarak kaleme aldıkları yirmi üç değerli çalışmadan oluşan bu eser, Covid-19 gibi küresel bir salgın döneminde çalışılmasıyla daha da anlam kazanmakta, ele alınan konularla birlikte uluslararası kamu politikalarının önemini irdeleyen somut bir çalışma olarak literatüre önemli bir katkı sağlamakta ve kamu politikaları alanı ile ilgilenenler başta olmak üzere tüm disiplinlerde araştırmayı seven ve literatüre katkı sağlamayı hedefleyen araştırmacılara ilham verecek bir kaynak olarak alanda yerini almaktadır.
Prof. Dr. Hacer Tuğba EROĞLU
Bayram KÜÇÜKOĞLU Uluslar arası konularda, toplumların istenilen şekilde ve yoğunlukta yönlendirilebilmesi aynı zamanda liderin gücünün de bir göstergesi olarak ifade edilmektedir. Toplumla iletişim kurabilme yetisi, bir liderdeki önemli vasıflardan biri olduğu şüphesizdir. Çünkü liderin toplum üzerinde yaratmak istediği imaj veya etki, hesaplananın tam aksi bir şekilde de ortaya çıkabilir.
Bu kapsamda, liderlerin doğuştan getirdikleri salt yapısal (zeka, karizma, cesaret gibi) özelliklerinden ziyade, Kıbrıs uyuşmazlığı içerisinde, davranış tercihleri (iletişim becerisi, topluma umut aşılayabilme, inisiyatif kullanabilme, risk alma, kararlı olma, güven verebilme, hitabet yeteneği, öngörü sahibi olma, adanmışlık duygusu gibi) ve bu hal ve davranışlarının etkinliği, sürekliliği ve yerindeliği gibi hususlar öncelikli değerlendirilmiştir. Kıbrıs Uyuşmazlığı çerçevesinde örneklenen liderlerin, kendi toplumunu ve dünya kamuoyunu etkilemedeki iletişim becerisi ve bu konuda kitle iletişim araçlarını etkin kullanabilme yetisi ele alınmıştır.
Ayrıca, Kıbrıs uyuşmazlığında etki yaratan bir liderin toplumu etkileme düzeyi gözardı edilmeden, bu sorun kapsamında kendisini lider ve öncü duruma getiren koşullar da irdelenmiştir.
Umut KEDİKLİ Yazarın, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olduğu dönemde yazmış olduğu “Devlet Destekli Terörizm Nedeniyle Devletin Uluslararası Sorumluluğu” başlıklı doktora tezinden kitap haline getirilen bu çalışmasında terörizmin tanımlanmasına ilişkin mevcut tartışmalara girilmeksizin, bir devletin uluslararası terörizme destek olması durumunda uluslararası alanda siyasi ve hukuki açılardan sorumluluğunun doğacağı ve terörizme destek olan devletin karşı karşıya kalacağı hukuki ve siyasi yaptırımların neler olabileceği irdelenmektedir. Kitapta, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin farklı şekilleri tarihsel olarak örneklerle açıklanmaktadır.
Kitabın önemli bir özelliği, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırılığını ortaya koyarken uluslararası toplumun geneli tarafından kabul edilen uluslararası terörizmle mücadeleye yönelik sözleşmelerdeki maddeleri incelemesi ve uluslararası yargı organlarının devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan çeşitli kararların hukuki bir incelemesini sunmasıdır. Ayrıca kitabın diğer bir özelliği de, terörizme destek olan devletlere karşı hem uluslararası toplum tarafından hemde bu terörün hedefi olan devlet tarafından başvurulabilecek yaptırımların neler olabileceği konusunu incelemesidir. Bu yönüyle kitabın, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı devlet destekli terörizm olgusunun ve terörizme yönelik devlet desteği ile mücadelenin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Hasan Yazıcı Hayatın her safhasında sözü en etkili ve en verimli şekilde kullanmak için uyulması, benimsenmesi gereken şartlar, kurallar vardır. Şartlar, kurallar; her birimizin kolaylıkla kavrayacağı, uygulayabileceği, faydalanabileceği niteliktedir. Söz söyleme şartlarına, kurallarına uyarak daha güzel, daha etkili şekilde söz söylemek mümkündür.
İkna, hedefe varmak, süratli başarı ve üstünlük, dost kazanmak, tanınmak için güzel, iyi ve doğru söz söylemek ve söz söyleyerek iş başarmak sanatıyla donanmalıyız.
Kitap, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde temel kompozisyon bilgileri verilmiştir. İkinci bölüm, genel hitabet özelliklerini konu etmiştir. Üçüncü bölümde hitabet sanatıyla ilgili seçilmiş örneklerin giriş, gelişme, sonuç bölümlerine göre temel kaynaklarda belirtilen yöntem ve teknikler süzgecinden geçirilip hitabelerin kendilerinde ayrıca kullanılan yöntem ve teknikler belirlenmiştir ve yapılan teknik incelemeleriyle uygulama becerisine katkı sağlanmaya yol gösterilmeye çalışılmıştır.
Emre Akcagündüz Türkiye'de bazı bürokratlar, sergiledikleri tutum ve davranışlarla halkın gönlünde taht kurarak unutulmaz hâle gelmiştir. Recep Yazıcıoğlu da bu bürokratlardan birisidir. Türkiye'de valilikle ilgili herhangi bir olay yaşandığında “Ah, Recep Yazıcıoğlu olsaydı!” cümlesi her zaman duyulur/görülür hâle gelmiştir. Peki, nedir Recep Yazıcıoğlu'nu diğer valilere nazaran bu kadar farklı kılan özellikleri? Kimine göre efsane kimine göre sıra dışı kimine göre halkçı kimine göre korkusuz olarak nitelendirilen Türkiye'nin unutulmaz/efsane valisi Recep Yazıcıoğlu, bu kitapta, çok farklı bir akademik yaklaşımla araştırılmıştır.
Kitapta; Recep Yazıcıoğlu'nun kaleme almış olduğu tüm eserlerinin yanı sıra tek tek bulunarak çözümlenen, katıldığı bütün programları ayrıntılı incelenmiş; aynı şekilde yakinen çalıştığı otuz mülki idare amiri ile yapılan derinlemesine görüşmeler, incelemeye dâhil edilmiştir.
Çalışma sonucunda, Recep Yazıcıoğlu'nun görüşlerinin, fikirlerinin ve Türkiye'nin yaşadığı sorunlara dair yapmış olduğu tespitlerinin günümüzde dahi geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kısacası bu eser, Recep Yazıcıoğlu'nun neden Türkiye'de vali denilince akla gelen ilk kişi olduğunu, tarafsız bir gözle yedi yıllık akademik bir çalışma sonrası ortaya koymuştur.
Erbakan Vakfı Genel Merkez Hanımlar Komisyonu Çalışma Grubu "Müslümanlık: namaz kılmak, Kur'an okumak, tesbih çekmekten ibaret olsaydı Eyyub el-Ensari'nin İstanbul'da ne işi vardı?" Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Ömer Lütfi Taşcıoğlu Osmanlı Devleti’ni parçalayarak Türkleri tarih sahnesinden silmek isteyen ülkeler, tarihin her döneminde bu parçalanmadan pay almayı hayal eden etnik grupları bağımsızlık vaadiyle isyana teşvik ederek, Osmanlı Devleti’nden alacakları paylar üzerinde bağımsız devletler kurmalarını desteklemişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin zayıflamasına paralel olarak yabancı devletler tarafından kışkırtılan Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılar kısa vadede otonomi, uzun vadede
de bağımsızlıklarını kazanmış ve I. Dünya Savaşı öncesinde sıra Filistin ve Anadolu topraklarının bölüşülmesine gelmiştir.
I. Dünya Savaşı öncesinde baş gösteren tehlikeyi sezen Osmanlı Yönetimi, parçalanmayı öteleyebilmek için önce İtilaf Devletlerine başvurmuş, ancak Osmanlı Devleti’ni parçalamayı kafasına koyan İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti ile ittifak yapmayı reddetmesi sonucunda Osmanlı Devleti Almanya ile ittifak yapmak zorunda kalmıştır.
Osmanlı Devleti’nin sözde müttefiki olan Almanlar ise I. Dünya Harbi sonlarında Kafkaslar’da Türklerle Ermeniler arasında cereyan eden savaşta müttefiki olduğu Osmanlı Devleti yerine Ermenilere destek vermiştir.
Bu kitapta; yabancı devletlerin 16. Asırdan başlayarak Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı nasıl örgütledikleri ve kışkırttıkları belgeleriyle ortaya konulmuş, Ermenilerin soykırım iddiasında bulunduğu yıllarda yaşanan olaylar ile Anadolu’dan topraklarını bırakarak göç etmek zorunda bırakılan Türklerin dramı mukayeseli olarak incelenmiş ve özellikle son yıllarda yabancı parlamentoların aldıkları soykırım kararlarının tarihe, gerçeklere ve uluslararası hukuka aykırılığı kanıtlarıyla sunulmuştur.
Bu kitabın yeni yetişen Türk neslinin ileride başına dert açacak bir konuda gerçekleri ortaya koyabilmeleri için ihtiyaç duydukları bilgiyi fazlasıyla sağlayacağına inanıyorum.
Aizat Chiftchi, Ali Can Tonka, Batuhan Başkonak, Bayram Coşkun, Burcu Demirdöven, Ceray Aldemir, Çiğdem Akman, Dilek Çelik, Doğan Nadi Leblebici, Duygu Aksu, Ecem Buse Sevinç Çubuk, Elvettin Akman, Fatih Türedi, Fırat Harun Yılmaz, Halim Emre Zeren, Hikmet Salahaddin Gezici, Hülya Eşki Uğuz, Kemal Ufuk, Metin Tarancı, Murat Okcu, Naci Akdemir, Namık Kemal Öztürk, Nilay Yavuz, Nilgün Kahraman, Onur Durukal, Sebiha Düz, Sefa Usta, Şerife Gökçen Yanık, Tuğçe Bayram Topçu, Ümmühan Kaygısız, Volkan Göçoğlu, Yağmur Can, Zülkif Dağlı
Bayram Coşkun, Devrim Vural Yılmaz, Esen Eser, Kemal Gökhan Nalbant, Murat Aktaş, Necati Sarcan, Nesrin Özcan Akdağ, Nur Esra Bekereci, Pınar Göktaş, Senar Ziyanak, Sibel Çalışkan Ercan, Zeliha Çakıroğlu, Zeliha Tekin Birçok sektörde âdeta devrim yaratan yapay zekâ ve robotlar, okullarda artık öğretmenlik hatta yöneticilik; hastanelerde cerrahlık, hemşirelik, huzurevlerinde bakıcılık yapıyor. Ölümcül hastalıkların teşhis edilmesi, ilaç ve cihazların geliştirilmesinde muazzam imkânlar sunuyor. Büyük miktarda veriyi analiz ederek yöneticilerin daha hızlı ve kesin kararlar almasına yardımcı olacak önemli bilgiler ve avantajlar sunuyor. Bu da birçok konuda kararların çok daha hızlı ve minimum hatayla alınmasına olanak sağlıyor ve birçok sektörde verimliliği artırıyor.
Petrol, doğal gaz ve altın gibi madenlerin arama süreçlerinde kullanılan bu yapay zekâ teknolojileri, okyanusların tabanlarını, uzayın derinliklerini ve dağların içeriklerini keşfetmek ve buralarda daha önce insanoğlunun bilmediği birçok şeyi öğrenmek için kullanılıyor. Ulusal yönetimlerden yerel yönetimlere, özel sektörden okullar ve hastanelere kadar birçok kurum ve kuruluş artık yapay zekâdan yararlanarak hizmetlerini sunuyor. Büyük bir hızla gelişen ve yayılan yapay zekâ, robotik sistemler ve algoritmalar, sundukları kolaylıklar ve yararlar ile bir yandan insanları büyülüyor, diğer yandan korkutuyor. Bazı uzmanlar yapay zekânın hayatımızı giderek daha da kolaylaştırarak refahın yükselmesine neden olacağını söylerken, bazıları yapay zekâ ve robotların yakın gelecekte insanları hizmetçisi yapacağını savunuyor. Peki, hangisi doğru? Yapay zekâ insanoğlu için bir fırsat mı yoksa tehdit mi?
Ahmet Yatkın, Canan Emek İnan, Firdevs Koç Baykara, Gökhan Tuncel, Hasan Yılmaz, Haydar Albayrak, Murat Sezik, S. Mustafa Önen, Mehmet Seyda Ozan Kamu Yönetimi, bir ülkedeki halkın bütününe ait işlerin sevk ve idaresi anlamına geldiğinden dolayı icra edilen işlerin belirli ilkeler doğrultusunda yapılması gerekmektedir. Kamunun idaresinde öne çıkan bu ilkeler yönetimde bütünlüğü, verimliliği ve kaliteyi sağlamakta, sorunları en aza indirgemektedir.
Kamu yönetimi kavramını yapısal anlamda ele aldığımızda, egemen ve meşru gücü temsil eden devletin, örgütsel görünümü karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada siyasi bir boyut kazanan kamu yönetimi, insanların ortak ihtiyaçlarının karşılanması, kamusal mal ve hizmetlerin üretim ve yönetimi süreçlerindeki kurumsal yapı ve işlevlerin toplamını oluşturmaktadır. Bu yapı aynı zamanda devlet ve toplum düzeninin de temel dayanağıdır.
Bu çalışmada kamu Yönetimi ile ilgili temel kavramlar incelenmiş, dünyada ve ülkemizde alan ve disiplin ile ilgili gelişmeler dikkate alınarak doğru kararlar alabilen, kamu hizmetlerinin demokratiklik ve etkinlik ilkelerine göre yürütülmesini sağlayan, ihtiyaç ve beklentileri karşılayabilen, güçlü bir yönetim oluşturmanın yol ve yöntemleri üzerinde durulmuştur.
Salih Gamsız, Ali Poyraz Gürson Savaşlar, teknoloji ve bilim geliştikçe daha da öldürücü olmaya başlamıştır. Teknolojik gelişmelerin/buluşların ilk kullanım alanının silah sistemleri olduğunu hatırlamak gerekecektir. Savaş meydanları derinliğine ve genişliğine büyümüş ve bazen ülke sathına yayılmıştır. Sadece savaşanlar değil savaş alanı dışındaki siviller de etkilenmişler, kitlesel ölümler meydana gelmiştir. Teknolojinin tek bir devletin elinde olmadığı, hasımların da daha güçlü silahlara sahip olduğu dikkate alındığında başlangıçta güçlü devletler silahlar konusunda indirime gitmeye, kullanmama konusunda anlaşmalar yapmaya başlamışlar daha sonraları bunlarla da yetinmeyerek hasım tarafı zor duruma düşürecek, ekonomik ve sosyal bakımdan yıpratacak yeni yöntemler geliştirmişlerdir.
Düşmana irademizi silah kullanmadan kabul ettirmemiz de bir tür savaş olacağından gelecek savaşlarının da üniformalı ve savaş meydanlarında tertiplenmiş ordulardan ziyade elektronik sistemler, ekonomik, siyasi baskılar, propaganda, siber saldırılar, elektronik karıştırmalar, yapay zekâ ve insansız vasıtaların uzay başta olmak üzere hava, kara, deniz üstü ve deniz altı platformlarının da kullanılması ile üniformalı ve üniformasız askerlerle yapılacağı düşünülmektedir.
Ukrayna Savaşı’nın etkileri, bölgesel olarak sınırlı kalmayacak ve Rusya'nın müdahil olduğu diğer çatışma bölgelerinde de etkisini gösterecektir. Ukrayna Savaşı, Yeni Dünya Düzeni ve Avrupa Güvenlik Mimarisi'ni yeniden inşa etme konusunda başlangıç olacaktır. Savaşın ekonomik yansımaları Doğu Avrupa ülkelerinde ve ülkemizde de etkisini gösterecektir. ABD, NATO'yu kullanarak siyasi bakımdan AB ve İngiltere'nin de desteğini alarak küresel jandarma rolünü devam ettirecektir.
Graham Taylor Şu an elinizde son elli yıl ile gelecek elli yılın ortasında duran bir kitap tutuyorsunuz. Bunu söylerken Graham Taylor'ın bir kehanet kitabı yazdığını iddia etmiyorum. Ama Graham Taylor özellikle sosyal determinizm yapmadan gelecekte yaşamamız muhtemel şeyleri bir alternatif dizi olarak önümüze sermektedir. Bunu yaparken gelecek ile ilgili en önemli kazanmamız gereken beceri ya da bakış açısının muğlaklık olduğunun altını çizmektedir. Muğlaklık, belirtileri artık her yerde ortaya çıkmaya başlayan bir sosyal durumdur. Pozitivist yaklaşımın artık yok olmak üzere olan mutlak sebep sonuç ilişkisinin tek varisi bu muğlaklıktır.
Köktenciliğin dinî şeklinden siyasi şekline, medyanın kullanımının suistimali aşan ve ahlaki sorgulama gerektiren şekillerine; ulus devletin ne kadar doğal olduğundan devletleri hâkimiyetleri altına alan uluslararası ve uluslarüstü ticari ve hukuki kuruluşlara; sokak eylemlerinin arkasındaki güçlerden ulus devletlerin siyasal sınırlarını ortadan kaldıran iletişim imkânlarına kadar geniş
bir alanın tarandığı söylemde Graham Taylor, postmoderniteyi -Türkçedeki bir tabirle- tavşana kaç tazıya tut diyen bir sistem olarak göstermektedir.
Zerrin Toprak Günümüz bilgi toplumunda yerleşikler, yaşadıkları mekânda eriştikleri hizmetin kalitesi ile ilgilendikleri kadar yerel siyasetin biçimlenmesine toplumsal kapasite olarak da katılmak istemektedir. Stratejik merkez-yerel yönetim bütünlüğü modelinde, yerleşimlerin sağlıklı sürdürülebilirliği; kurumsal olarak yerel yönetimler kadar küresel ilişkilerden haberdar olan ve etkilenen halka da aittir. Yerelin başarması gereken; insan onuruna yakışan, evrensel yaşam kalitesi göstergelerinin gereğini “yerel ve müşterek” kamusal faydayı gözeterek ve katılımcı yönetim modeli içinde en üst düzeyde sağlama sorumluluğudur. Merkezi yönetimin de “devletin gözü” olarak sürdürebilir toplum kalkınması hedefi bulunmaktadır. Bu kitap, yerel yönetimlerin çok yönlü hizmet ilişkileri ağındaki yenilenen değişim ve gelişmeleri incelemektedir. Özellikle iklim değişiklikleri ile mekânın coğrafi özellikleri bütünlüğünde; yerel hizmetlerin tipi, yerine getirilme yöntemlerinin işlevselliği, demokratik hukuk devleti felsefesi bağlamında sorgulanmakta ve global değerlendirilmektedir.
Erbakan Vakfı Genel Merkez Hanımlar Komisyonu Çalışma Grubu “İster gecenizi gündüzünüze katıp bu hak dava için çalışın, ister yan gelip yatın.
Bu hak davanın başarısını ne bir gün öne alabilirsiniz, ne bir gün geciktirebilirsiniz.
Bütün mesele bizim bu şerefli davada nasıl imtihan vereceğimizdir.”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Nihat Aytürk İlke olarak; bütün kamu kurumlarında ve işletmelerde üretilen mal ve hizmetlerin yönetimi bilgi ve bilime; insanların yönetimi ise bilgi, beceri ve birikime bağlıdır. Bu yüzden yönetim, bilimsel; yöneticilik ise beceriye dayalı sanatsal bir işlev ve etkinliktir. Her yönetici başarılı olabilmek için yönetim bilimine ve yöneticilik sanatına vâkıf olmak, bu konuda kendini yetiştirmek ve geliştirmek zorundadır.
Ancak; örgütsel yaşamda yöneticilerin uğraş alanı büyük oranda insandır. Çünkü her örgütte üretilen mal ve hizmetler, insanlar (çalışanlar) tarafından gerçekleştirilir ve insanlara sunulur. Bu yüzden örgütsel başarı, üretilen mal ve hizmetlerin etkili ve verimli yönetimi kadar, çalışanların da başarılı yönetilmesine bağlıdır. Bir örgütte (kurumda ve işletmede) çalışanları başarılı bir şekilde yöneten; onları işinde ve işyerinde memnun eden; mal ve hizmet üretimini de etkili ve verimli olarak gerçekleştiren bir yönetici, gerçek anlamda lider yöneticidir. Ancak insanlar, dünyada yönetilmesi en zor olan psikososyal varlıklardır. Bu yüzden insanı yönetmek bilgi, beceri ve birikime dayalı zor bir sanattır: Yönetim Sanatı.
Yazarın, 40 yıllık yönetim bilimi ve kamu yönetimi uzmanı olarak bürokratik, diplomatik ve akademik yönetim yaşamının birikimi sonunda yazmış olduğu YÖNETİM SANATI kitabı, 7. basımında çağdaş bilimsel gelişmelere uygun olarak yenilenmiş ve 9 bölüm daha eklenerek geliştirilmiş; yönetimin temel ilke ve işlevleri ile başarılı yöneticiliğin temel esas ve usulleri uygulamaya yönelik biçimde örnekler ve örnek olaylarla ayrıntılı olarak açıklanmış; konulara uygun fotoğraflarla da zenginleştirilmiştir.
İnanıyoruz ki; bu kitabı okuyup önerilen ilke ve yöntemleri uyguladığınızda, yönetim ve iş hayatınızda olumlu bir gelişme olacak, başarınıza katkıda bulunacaktır. Amacımız, kurumunuzda ya da işletmenizde Sizin başarılı bir “lider yönetici” olmanızdır.
Mürteza Hasanoğlu, Ziya Aliyev Türkiye, son yıllarda yaşadığı istikrar sorunlarını çözmeye çalışılırken, hiç de yeni olmayan fakat bağımsız yargıya intikal eden olay sayısı ve sıklığı dikkate alındığında, bugün ciddi boyutlara ulaştığı anlaşılan yolsuzluk sorunu ile karşı karşıyadır. Ülkemizde bu sorunu doğuran etmenleri sırladığımızda; hızlı değişim süreci içerisinde ortaya çıkan ahlak yozlaşması, kamu görevlilerinin takdir haklarının geniş olması, hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme ve gelir dağılımının adaletsiz olması öne çıkan konulardır. Bu gerçekliklerin bilinmesine rağmen kamu yönetiminin temel problemlerinden biri olarak değerlendirilen yolsuzlukla kamu görevlilerinin doğrudan ilişki ve deneyimlerinin irdelendiği kapsamlı bir çalışmanın bulunmadığını söyleyebiliriz. Bu bilgiler ışığında çalışmanın kamu görevlilerinin yolsuzlukla ilgili görüş ve deneyimlerini kapsaması, bu alanda yolsuzlukların giderilmesinde yeni bir bakış açısı sergilemeye olanak sağlayacaktır. Ki bu kapsam içerisinde; kamu görevlileri gözünde yolsuzluğun ne şekilde algılandığı ve yaygınlığının ne kadar bilindiği, nedenleri ve önlenmesinde ne türlü tedbirlerin alınması gerektiği vardır.
Abdullah Aydın, Ahmet Hamdi Aydın, Ahmet Tunç, Ali Farazmand , Aziz Belli, Begüm İsbir, Burhan Aykaç, Durmuş Alper Çamlıbel, Fahri Bakırcı, Fatma Gül Gedikkaya, Fatma Zeynep Özkurt, Gülçin Eroksal Ülger, Hatice Altunok , Merve Suna Özel Özcan, Murat Önder, Murteza Hasanoğlu, Mustafa Altunok, Mustafa Lamba Sezai Öztop, Mustafa Önen , Nazlı Nalcı Arıbaş, Ömer Fuad Kahraman, Sadegül Durgun, Selma Karatepe , Veysel Eren Türkiye'de ülkelere ilişkin incelemeler yapan çalışmaların gittikçe arttığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda ülkelerin hukuki, siyasal, sosyolojik çeşitli yönleri ön plana çıkarılabilmektedir. Bu çalışma çerçevesinde bahsedilen kapsam ana hatlarıyla yönetsel yapı olarak belirlenmiş ve farklı kültürlere sahip ülkelere yer verilmiştir.
Yönetsel Yapı İncelemeleri adını taşıyan bu kitap, Türkiye'de farklı ülkelerin yönetim yapılarına ilişkin temel bilgileri sunmayı amaçlamaktadır. Kitabın kapsamını oluşturan ülkeler; Almanya, ABD, Avusturya, Azerbaycan, Çin, Hindistan, İran, İspanya ve Suudi Arabistan'dır. Bu kapsamda; ülkelerin yönetsel tarihleri, genel siyasal özellikleri, merkezi yönetimi-yerel yönetim yapıları ve işleyişleri, kamu personel sistemleri ile bu ülkelerin kamu yönetimi reform süreçleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Yönetim tarihi, siyaset bilimi, hukuk, yönetim bilimi, personel yönetimi gibi çeşitli kapsamlarda yer alan bilgiler çerçevesinde sözü geçen ülkelerin yönetsel yapıları hakkında incelemeler yapılmıştır.
Züleyha Karademir Bu kitap çalışması, özellikle son yıllarda nicelik yönünün ağır basmış olduğu görülen uygulamalı metinlerin aksine nitelik, tarihsel bağlam ve yöntem boyutu da değerlendirilerek, özellikle bu ampirik çalışmanın araştırma konusunun temellendirilmesi noktasında ele aldığı “siyaset-etik ilişkisi”nin göz ardı edilmemesi gerektiği savının kısmen ön plana çıkartılması yönüyle disiplinlerarası boyutu başarılı bir şekilde içinde barındırdığı görülen bir metindir. Çalışma; bu bağlamının yanı sıra çalışılan konu olan “siyaset pazarlaması” özelinde değerlendirilmiş olunan ve nicel yönleriyle birlikte, bu alanda/alanlardaki yapılan çalışmalar kapsamında girişmiş olduğu yönteme ilişkin kısmi inceleme ve irdelemeleriyle beraber, bu tip ampirik çalışmalarda teknik ve akademik noktada beliren bazı noktadaki eksiklikleri giderme çabasıyla da ön plana çıkmaktadır.
Prof. Dr. Fikret Çelik


Ampirik sosyal bilimler çalışmalarının zaman zaman en temel sıkıntılarından biri olarak görülen “araştırma yöntemleri ve teknikleri” bağlamında konunun bütüncül ele alınması sorunu, bu kitap çalışmasının konusu çerçevesinde başarılı bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur. Ayrıca ampirik çalışmalar ve içerik analizi yöntemlerinin bir arada oldukça uyumlu bir şekilde kullanılması, bu çalışma için önemli bir ayrıcalık olarak belirmektedir.
Doç. Dr. Vasfiye Çelik
Ayhan Nuri Yılmaz - Gökmen Kılıçoğlu Yumuşak güç ve kamu diplomasisi, uluslararası ilişkiler literatürüne canlılık kazandırmış ve klasik güç politikalarına bir alternatif sunma iddiasında olmuştur. Uluslararası ilişkilerin aktörlerine yönelik savaş ve zora dayalı etkileme yöntemleri yerine cazibe ve özendirme unsurlarını öne çıkaran, bilinen diplomatik kanalların yanına bir dizi başkalarını ekleyen bu kavramlar aynı zamanda uluslararası ilişkiler çalışmalarına farklı disiplinlerden katılımı da sağlamıştır. Hakla ilişkilerden, iletişime; lojistikten ulaşıma; dilbiliminden antropolojiye ve kültürolojiye, sanattan sinemaya, gastrolojiden modaya, sivil toplumdan sosyal medyaya pek çok alan ve mecradan uluslararası ilişkilere yönelik çalışmalar görülmeye başlamıştır.
Bu kitap da benzer bir şekilde çok disiplinlilik ve yaklaşım zenginliği taşımaktadır. Kitap; 12 üniversite, 1 araştırma merkezi ve 1 de THY’den olmak üzere 14 kurumdan 22 uzmanın hazırladıkları Türkiye, Çin, İran gibi ülkelerin yumuşak güç unsurlarını ve kamu diplomasisi kurumlarını tarihî ve güncel boyutları ile ele aldıkları çalışmalardan oluşmaktadır.
Berna Ekal, Besime Şen, Eylem Akdeniz Goker, Gozde Orhan, Mehmet Ertan, Yonca Guneş Yucel Doksanlı yılların sonundan itibaren, uluslararası dinamiklerin ve akademik eksenli tartışma gündemlerinin tetiklemesiyle ülkenin önde gelen üniversiteleri “yurttaşlık” başlıklı derslere müfredatlarında yer vermişlerdir. Bu geleneği izleyerek Altınbaş Üniversitesi olarak yurttaşlık konulu bir dersi, kurulduğumuz günden itibaren müfredatımızda özellikle tanımladık. Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri, kentten eşit düzeyde yararlanma ve toplumsal hizmetlere eşit katılım, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler ve yurttaşlık ilişkisi, diaspora ve yurttaşlığın değişen içeriği gibi pek çok konuya değinen bildirilerden oluşan bu bildiri kitapçığının hem yakın gelecekteki araştırmalarımız için bizlere yol haritası sunacağını hem de öğrencilerimizin akademik ilgilerini kamçılayacağını düşünüyoruz.
Türkiye’de yurttaşlaşmanın tarihi, aynı zamanda modernleşmenin ve anayasal gelişmelerin tarihidir. Kulun ve tebaanın yurttaşlaşması ülkenin modernleşme sürecinin temel motifidir. Yurttaşlık, siyasal katılımı, bir dizi hak ve sorumluluğu ve bir aidiyeti imler. Bireyin kaderini tayin hakkını örtük biçimde hatırlatan bir kurumdur. Bu çalışma kulluktan yurttaşa dönüşümün tarihsel köşe taşlarını hatırlatıyor.
Hasan Acar Tarihsel bağlam, yalnızca bireysel deneyimi okuyucularla paylaşmaktan ziyade geçmiş olayları günümüzde yorumlamamızı sağlar. Türkiye-Suriye ilişkileri, 1998 yılında Adana Mutabakatı'nın imzalanması ve sonrasında belirli bir süre gerginlikten uzak devam etmiştir. Beşar Esad'ın 2000 yılında Suriye'de iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye-Suriye ilişkileri, geçici bir süre de olsa normalleşme sürecine girmiştir. İki ülke arasında yakalanan olumlu hava, Suriye Krizi'nin başlangıcına kadar devam etmiştir. Suriye Krizi'nin başlamasıyla birlikte bölgede artan güvenlik sorunları, Türkiye'yi bölgesel güvenliğin sağlanması noktasında birtakım adımlar atmaya zorlamıştır. Bu kapsamda bölgede Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları gerçekleştirilmiştir. Bu kitabın amacı, söz konusu harekâtlar kapsamında, Türkiye-Suriye ilişkilerini neorealist kuram bağlamında analiz ederek uluslararası politik ilişkilerde daha gerçekçi sonuçlara ulaşmaktır.
Uluslararası politika analizini kuramsal yaklaşımlarla ifade etmek, her zaman daha bilimsel sonuçlara ve daha gerçekçi verilere ulaşmamızı sağlayacaktır. Bu çalışmada, uluslararası politik ilişkileri yorumlamayı sağlayan bir kılavuz olarak neorealist kuramdan istifade edilmiştir. Bunun sebebi Suriye Krizi'yle ortaya çıkan sorunlara bölgesel ve uluslararası güç odaklarının müdahil olmasıdır. Neorealist kuram, uluslararası politikayı devletlerin birbirleriyle olan güç ilişkisinden ziyade uluslararası sistemin yapısıyla açıklamaya çalışmaktadır. Arap Baharı'nın etkisiyle 2011 yılında başlayan Suriye Krizi, Türkiye'nin bölgesel güvenliğini tehdit eder bir niteliğe kavuşmuştur. Krize Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası güç odaklarının müdahil olmasıyla krizin çözümü zorlaşmıştır. Gelinen noktada Suriye Krizi'nin nasıl sonuçlanacağı belirsizliğini korumaktadır. Bölgede yer alan ve farklı menfaatlere sahip güç odaklarının varlığı, krizin olumlu bir şekilde sonuçlanmasını her geçen gün güçleştirmektedir. Bu kitap, çocukların ölmediği, daha barışçıl daha yaşanabilir bir dünya ümidiyle bilim dünyasına ve krizin çözümüne bir nebze de olsa katkı sunma amacındadır.
Adem Sağır Bu kitap aslında başlı başına bir kültürün varoluş hikâyesi. Büyük bir kahraman olarak kabul ettikleri liderleri, ölmeye yakın “Türklüğünüzü unutmayın, geleneğinizi unutmayın, dininizi unutmayın” vasiyetini bırakınca, var güçleriyle kültürlerine sarıldılar. Zamanla hem bölgenin şartları hem de sürgün toplulukların genel özelliklerinden dolayı mücadeleleri bir varoluş hikâyesine dönüşmüştür. Ulupamir Köyü'ne ilk vardığımızda bu hikayeyi araştıracak olmanın heyecanı bizi sardı. Son derece misafirperver olan köy halkı, ilk izlenimlerde kaderine terk edilmiş gibiydiler. Gece, köy karanlığa gömülüyordu; çünkü bölgenin kendi deyimleriyle tek Türk korucu köyüydü. Sular yazları akmıyordu, köyde ekilebilir topraklar azalmıştı, hayvancılık para getirmiyordu, köydeki tek el sanatları atölyesinin de kapanacağı söyleniyordu. Nüfus gittikçe artıyor ve bir başka göç hikayesi başlıyordu büyükşehirlere doğru. Bütün bunlara rağmen yıllara direniyor, kültürlerini yaşatıyor ve her yaz yaptıkları kültür şenlikleriyle de bunu tüm dünyaya duyurmaya çalışıyorlardı. Ulupamir Kırgızlarının kültürel bir topluluk olarak Türkiye için en belirgin önemi de bu noktada karşımıza çıkmıştı. Festivalleri, Manasçıları, El Sanatları, Halk kültürüne ait doğum-gelenek ve ölüm adetleri, kıyafetleri ve diğer bütün kültürel öğeleriyle Türkiye'nin kültürel çeşitliliğine önemli bir katkı sunuyorlardı.

Hasan Öztürk
Araştırmacı/Sosyolog