Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi \ 4-7
Adem Levent Genel kanının aksine kapitalizmle ilgili çalışmalar sosyal bilimlerde iktisat disiplininde çok fazla yer almamaktadır. İktisat disiplininde yerleşik akımın dışında, heterodoks iktisat okulları ve heterodoks iktisatçılar, kapitalizmle ilgili çalışmalara yer vermektedirler. Bununla beraber sosyoloji disiplini, kapitalizme dair çalışmaların yapıldığı en yaygın sosyal bilim disiplinidir. Elinizdeki kitap hem iktisatçı ve sosyolog yönleri olan hem de 20. yüzyılın en önemli kamusal entelektüellerinden biri olan John Kenneth Galbraith’in düşünceleri üzerinedir. Galbraith’in düşüncelerinin araştırılması, hem iktisattaki ortodoks-heteredoks ayrımının anlaşılmasına hem de iktisadi düşüncenin gelişimine katkı yapmaktadır. Bu bağlamda Galbraith’in iktisadi düşünceleri üzerine yazılmış bu kitap, bir farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Bu farkındalık kapitalizmin daha iyi anlaşılmasını sağlama iddiasındadır.
Hem sosyoloji hem iktisat hem de genel okur için bir kapitalizm çözümlemesi yapan Galbraith’in düşüncelerinin anlaşılması, Türkiye’de kapitalizm tartışmalarına katkı sunacaktır. Bu yönleriyle elinizdeki kitap, konunun uzmanlarının yanında kapitalizmle ilgili araştırma yapan okurlara da seslenmektedir. Ayrıca okuyucu bu kitapta Galbraith’in düşünceleriyle beraber 20. yüzyıl iktisadi düşünce tartışmaları ile ilgili de faydalı bilgiler de bulacaktır.
Yavuz Çilliler Yeni yüzyılın ilk çeyreğinde, mevcut siyasal sistemlerin otoriteryanizme doğru genel bir sürüklenme içerisinde oldukları, ilgili uluslararası araştırma kuruluşlarının raporları ve akademik çalışmalar ile de doğrulanmış, gözlemlenebilir bir olgudur. Buna karşın, bu siyasal sistemler içerisinde yaşayan toplumların demokratikleşme talepleri ise her geçen gün ve ne pahasına olursa olsun artma eğilimi göstermektedir. Çeşitli dinamikleri olmakla beraber, ana motifin demokrasi talebi olduğu ve siyasi krizlere neden olan kitlesel hareketler, devlet-toplum arasındaki bu gerilimin meydanlara yansıması olarak yorumlanabilir. Dolayısıyla günümüzde, siyasal iktidarların yönetilenlerin “rıza”sına dayanması gerekliliği kaçınılmaz hâle gelmiş, diğer bir ifadeyle meşruiyetin yegâne zemini olan demokratik bir rejim tesisinin siyasal istikrar açısından önemi artmıştır.
Bu bağlamda Türkiye'de de yaklaşık 150 yıldır kalkınma, modernleşme ve demokratikleşme adına siyasal sistem sürekli revize edilmektedir. Nihai olarak, 2017 referandumu ile hükûmet sistemi değişikliği yapılmış ve Parlamenter hükümet sisteminden Başkanlık hükümet sistemine fiili geçiş 2018 seçimleri ile tamamlanmıştır. Değişiklik taraftarları, değişiklik sayesinde yönetimde istikrar ve sürat sağlanacağını, ayrıca güçlü Başkan modelinin Türk geleneklerine daha uygun olduğunu savunurken; karşıtları değişikliğin “tek adam rejimi” getireceğini ve bunun monarşi tarihimize geri dönüş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Referandum üzerinden geçen iki yıla rağmen, konuya dair tartışmalar hâlâ siyaset arenasının ana gündemlerinden birini teşkil etmektedir. Akademik temel ve teori üzerinden anılan tartışmaya katkı sağlamanın hedeflendiği bu kitabın amacı, yapılan hükûmet sistemi değişikliği sonrası, Türk siyasal rejiminin otoriteryanizme sürüklenme riski ile karşı karşıya kalıp kalmadığını anlamak ve açıklamaktır.
Fatih Tümlü Günümüzde dünya üzerinde görülen önemli gelişmelerden biri de kentleşme olarak ifade edilen, kentlerdeki hem nüfus hem sayı hem de fiziki yapı yoğunluğunun artışıdır. Önümüzdeki dönemde, dünya nüfusunun 2/3'ünün kentlerde yaşayacağı değerlendirilirken kentler devletler ile terör örgütlerinden vekâlet savaşçılara, özel askerî şirketlerden paralı askerlere, savaş ağalarına, suç örgütlerine çok değişik perspektifte Devlet Dışı Silahlı Aktör (DDSA)'ler arasında gerçekleşen savaş ve çatışmalara mesken olmaktadır.
Kentleşmenin etkileri, savaş ve çatışmaların şehirlere kayması ile şehirlerde asimetrik tehdit oluşturan DDSA'lara karşı ortaya koyulan askerî harekât ve operasyonlarda etkili olan faktörlerin ortaya koyulması önem arz etmekte ve başarıyı doğrudan etkilemektedir.
Bu kapsamda çalışmada; Rusya'nın Grozni'de, İsrail'in Gazze'de ve ABD'nin de Felluce ve Musul'da DDSA'lara karşı gerçekleştirdiği altı kentsel askerî harekât incelenmiştir. Bu inceleme ile askerî, politik, sosyolojik, ekonomik ve iç kamuoyuna dair konularla ilgili içsel özellikler ile coğrafi, hukuki, kültürel, insani, uluslararası ilişkiler ve diplomasi nezdindeki dışsal özellikler çerçevesinde kentsel alan askerî harekât ve operasyonlarının; hazırlık, icra ve yönetimine etki eden faktörler tespit edilmiştir.
Son dönemde dünya üzerinde kesin sonuçlu muharebeler yerine uzun süreli ve yıpratmaya dayalı düşük yoğunluklu çatışmaların daha çok yaşanacağı tahayyül edilmekte olup kontrolsüz bir şekilde büyüyen, genişleyen günümüz kentlerinde vuku bulabilecek savaş ve çatışmalara dikkat çekebilmek adına bu kitabın önemli bir yer tutacağı tasvir edilmektedir.
Emete Gözügüzelli Bu çalışma, Kıbrıs’ta Türkler üzerinde uygulanan siyasi ve psikolojik savaş hamlelerini incelemektedir. Uygulayanlar, ABD’nin USAID’inden İngiliz Yüksek Komiserliği ve Slovak Büyükelçiliği nezdinde yürütülen ada içi faaliyetlere kadar geniş bir yelpazeye yayılmakta ve askeri istihbarat birimlerine kadar uzanmaktadır.
Askeri ve askeri olmayan yöntemlerle Güney Kıbrıs ulusal güvenlik politikasının çıkarları etrafında geliştirilen tüm faaliyetlerin hedefinde Kıbrıs Türkleri bulunmaktadır.
Kitapta, psikolojik ve siyasi harbin detayları aktarılarak Kıbrıs Türklerine uygulanan silahsız savaş metotları çerçevesinde öne çıkan siyasi ve psikolojik operasyonlar, belge ve bulgular ile izah edilmektedir.
Erdoğan Altun Türkiye'de klientalizm ve patronaj üzerine yapılan çalışmaların sayısı, son yıllarda yeniden artmaya başlasa da ilgili literatür hakkında Türkçe bir kaynak bulabilmek hâlâ oldukça güç. Bu kitap, alandaki bu eksikliği gidermek amacıyla kaleme alındı. Bilhassa klientalizm literatürü ve aracılık konularında olabildiğince kapsamlı bir sunuşla başlayan kitapta, daha sonra Türkiye'nin siyasi ve toplumsal hayatının ruhu olduğu düşünülen klientalist ilişkilerin ve aracıların ortaya çıkış ve varoluş koşulları değerlendirilmiştir. Oldukça önemli olan bu konu hakkında yapılabilecek yeni çalışmalar için faydalı bir kaynak eser olması dileğiyle…
Richard PAUL, Linda ELDER Tüm yaşamımız, duygu ve düşüncelerimiz tarafından yönetilmektedir. Çoğumuz ağırlıkla gerçeğin farkına varmadan yaşadığımızdan düşünce becerilerimizi geliştirmeyi önemsemeyiz. Ancak düşünme; eğitim, psikoloji ve daha birçok alandaki bilim insanının üzerinde çalıştığı ve geliştirmeyi hedefledikleri becerilerden bir tanesidir. Eleştirel düşünme ise en temel ve önemli düşünme türleri arasındadır. Pek çok kişi tarafından bilinç dışı bir eylem olarak kabul edilen "düşünme"yi bilinç alanına çekip özel eğitim teknikleri ile geliştirmek mümkündür. Bu kitap; eleştirel düşünme becerileri kapsamında, kişinin tarafsız düşünür hâline gelme, düşünme seviyesinden haberdar olma, temel akıl becerileri, yetenekleri, içgörülerinin gelişmesine destek olma, sunulan düşüncenin zayıf ve güçlü manasını keşfetme vb. gibi becerilerini geliştirme, kendi düşünme standartlarını bilme, soru sorma ve düşünmedeki yerini anlama, düşünme içeriğini öğrenme, iyi düşünme becerilerini edinme, karar alma, problem çözme, mantık dışı düşünce ile başa çıkma, ulusal ve uluslararası propaganda yolları, zihinsel kandırmaca ve manipülasyonun farkına varma, etik akıl yürütme, stratejik düşünme becerileri ve ileri düşünür olma başlıklarında bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlamaktadır. Buraya kadar sözü edilen bu becerileri kapsayan kitabın hem bilgi vermesi hem de Türkiye'deki akademisyen ve düşünürler tarafından bu konuda yeni eserlerin kaleme alınmasını, araştırma yapılmasını teşvik etmesi hedeflenirken matematik bilimlerinde ve sosyal bilimlerde eğitim gören öğrencilere, politikacılara, medya mensuplarına faydalı olacağı düşünülmektedir ve kişisel gelişimi bir yaşam biçimini hâline getirenlere geliştirici bir okuma serüveni olacağına inanılmaktadır. (Kim ile? Kim için?..)
21. yüzyıl becerileri arasında ilk sıralarda yer alan eleştirel düşünme becerisinin stratejik ve sistematik olarak nasıl geliştirilebileceğini anlatan bu kitap, okuyucular için hem günlük yaşamda hem de profesyonel hayatta kullanabilecekleri önemli reçeteler vermektedir. Bilgi çağının getirdiği bilgi bombardımanı içinde hangi bilgiye nerede, nasıl, niye, ne zaman ve kim ile kim için ulaşılır sorularının cevaplarını çok gelişmiş tablolar ve şekiller ile anlatarak görsel anlamda hatırlanır ve uygulanabilir kılmakta; sol beynin işlevi olan eleştirel düşünceyi çok daha ileriye götürerek bilginin yaratıcılığa dönüştürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Basitliğin getirdiği mükemmellik ile değişen ve devrim niteliğinde yaşanan teknolojik gelişimlerde okuyucuların uygulamalı olarak karar verme becerilerini geliştirmekte ve okuyuculara bulundukları ortamda farkındalık oluşturarak fark yaratmalarını sağlayacak donanım vermektedir. Bu kitabın okuyucuları sadece eğitim dünyasındaki değişimi sağlamak isteyen kişiler değil profesyonel dünyada da dönüşümü sağlamak isteyen oyuncular ve liderler olmalıdır.
Fatma Neval Genç Bu kitap, Covid-19 üzerinde ağırlıklı olarak durmakla beraber kriz yönetimi, salgın ve pandemilerde kriz yönetimini kamu yönetimi ve siyaset bilimi bakış açısından, kriz yönetiminin krizin öncesi, kriz anı ve sonrası süreci içeren döngüsel çerçevesi içinde ele almaktadır. Bu kapsamda çalışmada ilk olarak kriz, yeni tip krizler, kriz yönetimi, başarı koşulları üzerinde durulmakta; ardından salgın hastalıklarda risk ve kriz yönetimi, pandemi yönetiminde temel yaklaşımlar ve başarı kriterleri ele alınmaktadır. Üçüncü olarak Covid-19 salgınının kronolojik olarak gelişme seyri; krizle mücadelede küresel ve bölgesel örgütlerin rolleri, stratejileri ve faaliyetleri incelenmektedir. Çalışmanın dördüncü bölümünde, Covid-19'la mücadelede farklı coğrafyalardan, farklı strateji ve başarı durumları ile öne çıkan ülkeler ele alınmaktadır. Beşinci bölümde, Türkiye'de Covid-19 öncesi döneme kadar salgın hastalıklarla mücadelede yasal ve kurumsal yapılanma tarihsel olarak incelenmekte, ardından krize müdahale süreci, salgının başlangıcından itibaren uygulamaya konulan kurumsal, yasal düzenlemeler ve uygulamalar ile ele alınmaktadır. Çalışmada son olarak kriz sonrası dönemi planlama, krizden öğrenme bakış açısıyla krizin ilk 18 ayı ile sınırlı olmakla beraber Covid-19'la mücadele süreci değerlendirilmektedir. Bu amaçla öncelikle küresel aktörler, ülkeler ve Türkiye'de izlenen strateji ve politikalardan elde edilen dersler, tespitler, kriz yönetiminde, pandemilerde başarı kriterleri ve Covid-19'da ortaya çıkan durum açısından değerlendirmektedir.
Mehmet Devrim Topses Kurumlar sosyolojisi alanındaki ders kitaplarında doldurulması gereken boşluk, toplumsal kurumların ekonomik ve sınıfsal gerçeklikle ilişkisi içinde açıklanmasıdır. Toplumsal yapının, onu oluşturan bütün parçaların karşılıklı etkileşimini barındırdığı açık bir gerçektir. Daha açık olan bir gerçek ise kurumsal ilişkilerin genel çizgileriyle ekonomik ve sınıfsal ilişkilerin görüntüleri olduğudur. Hukuk, siyaset, din, sanat vb. gibi bütün kurumsal ilişkiler söz konusu toplumsal gerçekliğin değişimine bağlı olarak ortaya çıkar, yeni yorumlar kazanır ve değişir. Bu nedenle kurumsal ilişkiler, toplumsal-sınıfsal ve tarihsel gerçeklik içinde çözümlenebilirse gerçek bir kurumlar sosyolojisine ulaşılabilir. Örneğin bir sosyoloji öğrencisi için önemli olan konu, din ya da siyaset kurumunun hangi toplumsal işlevleri gördüğünü ezberlemesi değil, din ya da siyaset kurumunu ortaya çıkaran ve süreç içinde onda yapısal değişikliklere neden olan tarihsel ve toplumsal koşulları araştırabilmesi ve görmesidir.
Gerçekte toplumsal olay ve olguların her birinin ekonomik ve sınıfsal gerçeklikle bağlantısı içinde incelenmesi çok geniş kapsamlı incelemeleri gerektirir. Kitabımızın özelliği, toplumsal yapı kavramını ve kurumsal ilişkileri ekonomik ve sınıfsal temellerinden ayırmadan çözümleme yolunu benimsemiş olması ve bu kapsamda bir ders kitabının boyutlarını aşmayacak çok genel ve basit örnekler sunmasıdır. Ders kitapları, bilimsel disiplin alanlarına bir giriş niteliği taşır ve sonrasını öğrencilerine bırakır. Toplumu bilimsel olarak açıklama ve çözümleme savında olan her sosyoloji öğrencisine iyi okumalar ve başarılar dileriz.
Abdulkadir Baharçiçek, Alpcan Acar, Aydın Turhan, Bilal Kızıl, Canan Katılmış, Ender Akyol, Fatih Tekin, Fatma Nur Özdemir, Gökhan Tuncel, Hasan Ali Yılmaz, Mehmet Emin Güven, Murat Sezik, Necmettin Acar, Osman Ağır, Ömer Taylan, Pınar Kahya Aydın, Selahaddin Bakan, Süleyman Ekici, Şükrü İnan, Umut Turgut Yıldırım, Y. Furkan Şen, Yusuf Zakir Baskın, Zekeriyya Akdağ Küreselleşme süreci insanların; toplumların ve devletlerin birbirleriyle etkileşimini artırmıştır. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir hadise, kısa süre içerisinde küresel düzeyde etki yapabilmekte veya başka yerlerdeki gelişmelerden etkilenebilmektedir. Savaş, iç savaş, terör, siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz, doğal afet, salgın hastalık gibi sorunlar, geçmişten günümüze toplumsal ilişkileri büyük ölçüde etkilemiştir. Küreselleşme ile birlikte bu sorunların sosyal, ekonomik ve siyasal alanlardaki çarpan etkisi artmıştır.
Jeopolitik konumu ve tarihî misyonu nedeniyle Türkiye, küresel ve bölgesel gelişmelerden en fazla etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Bu kitap, dünyada öne çıkan sorunları, bu sorunların küresel ve bölgesel etkileri ile Türkiye'ye yansımalarını belirlemeyi amaçlamaktadır. “Sistemik konular”, “küresel sorunlar” ve “bölgesel sorunlar” olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır. Sistemik konular kısmında küreselleşme ve bölgeselleşme, uluslararası siyasal ve ekonomik sistem genel hatlarıyla ele alınmaktadır. Küresel ve bölgesel sorunlar kısmında ise uluslararası örgütlerin küresel sorunlar karşısındaki durumu, yoksulluk, terörizm, göç, çevre sorunları, salgın hastalıklar, insan hakları ihlalleri, İslamofobi, Arap Baharı, Suriye İç Savaşı, Azerbaycan-Ermenistan gerilimi, Doğu Türkistan, Doğu Akdeniz ve Kürt sorunları farklı yönleriyle derinlikli bir şekilde analiz edilmektedir.
Ahsen Saçlı, Ali Burak Darıcılı, Bilge Durutürk, Engin Koç, Ergenekon Savrun, Halil Emre Deniş, Hasan Acar, İhsan Burak Birecikli, Kamil Tarhan, Mustafa Ali Sezal, Mustafa Yıldız, N. Neşe Kemiksiz, Özkan Gönül, Pınar Akarçay, Serkan Yenal, Süleyman Temiz, Yeşim Demir, Yunus Karaağaç Güvenlik ve terör, 21. yüzyılın kuşkusuz önemli sorun alanlarındandır. Günümüz dünyası, ilişkilerin belirsizleştiği ve tehdidin nereden geleceğinin belli olmadığı bir kaos ortamını bizlere hazırlamıştır. Bu süreçte, gerek devlet gerek vatandaş olarak huzur ortamında yaşamak bir takım sorumlukları beraberinde getirmiştir. Bu kitap, güvenlik ve terör kavramlarını, günümüz dünyasının bakış açısıyla değerlendirmektedir.
Bu kitapta, güvenlik ve terör kavramları üzerine özgün ve nitelikli çalışmalar bulunmaktadır. Terörün 21. yüzyılda geçirdiği dönüşüm, küresel terörün gelişme aşamaları ve uluslararası örgütlerce tanım sorunsalı tartışılmıştır. Genellikle hibrit yapılarla etki sağlamaya çalışan terör, günümüzde ileri teknoloji ile desteklenmeye çalışılmaktadır. Kitapta tüm bu süreç tartışılmış ve kitabın teorik kısmı ortaya çıkmıştır.
Küresel Terör ve Güvenlik Politikaları, bahsedilen bu teorik çerçevenin ışığında, dünya üzerinde varlık göstermeye çalışan DAEŞ, Boko Haram, Lord of Resistance Army ve YPG gibi bir takım terör örgütlerini ve devletlerin terör örgütlerine karşı uyguladıkları güvenlik politikalarını izah ederek, ilk bölümlerde ortaya koyulan teorik çerçeveyi ilerleyen bölümlerde somutlaştırmaktadır.
Bu kitap, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve güvenlik ile ilgilenen araştırmacılar için bir kaynak teşkil etmektedir. Aynı zamanda günümüz dünyasının küresel ve bölgesel ilişkilerine de güvenlik ve terör kavramlarını izah etmesi açısından bir ışık tutmaktadır.
Dilek Çiftçi Yeşiltuna Günümüz dünyası, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, ilişki ve etkileşimin küresel boyutta yaşandığı bir dünya olmaktadır. Buna bağlı olarak, giderek ulus-devletin görev ve sorumluluk alanı da dahil olmak üzere, yaşamın her alanında küresel ve yerel ilişkiler, etkileşimler, hızlanmakta ve yoğunlaşmaktadır. Süreç giderek kırsal yerleşim yerlerinde küreselleşmenin etkilerinin derinleşmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda, küresel dinamikler, yerel, bölgesel coğrafyalarda bir dizi değişimleri zorunlu kılmakta ve aynı zamanda mekansal hareketlilikleri hızlandırmaktadır. Sermayenin mekansal örgütlenmesi, tarihsel süreç içinde her zaman kendine özgü bir dizi belirleyicilerin sonucunda gerçekleşmektedir. Mekanlar, hem bir toplumda üretim süreçlerini belirleyen faktörlerden ya da dinamiklerden, hem de bu dinamikler üzerinde gelişen sosyal ve kültürel yapılardan etkilenmektedir.
Uzun süreli bir saha incelemesini içeren bu çalışmada, küreselleşme sürecinin yerelde yarattığı değişim, dönüşümün dinamiklerinin saptanması ve analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Bu çerçevede belirlenmiş araştırma temaları bağlamında, köylerin sosyal ve fizik mekan ilişkilerindeki ve örgütlenmelerindeki değişimden hareketle, yerelin küresel kapitalizme eklemlenme sürecinin yarattığı mücadele alanları ve somut yaşam stratejileri ele alınmaktadır.
Araştırma alanını oluşturan İzmir'in Germiyan ve Uzunkuyu Köyleri, çok yönlü, faktörlü ve kimlikli bir göç hareketi yaşayan, farklı sosyal grupları ve kimlikleri bünyesinde barındıran yerleşim yerleri olmaktadır.
Kitapta küresel-yerel ilişkisinin, gerek sosyal gerekse fizik mekanın düzenlenmesi ve örgütlenmesi sürecinde yarattığı, yeni uzlaşım ve gerilim alanları ortaya konmaktadır. Köylüler, mevcut ekonomik, sosyal, kültürel koşullarının içerdiği farklılıklara ve eşitsizliklere bağlı olarak, yeni yaşam alanları ve stratejileri yaratma eğilimine girerken, tüm sosyal ve fizik mekana yönelik ilişkilerini de bu yönde yeniden düzenlemektedirler. Böylelikle mekanlar, dışsal ve içsel dinamikler temelinde, yeni alanlar, açılımlar kadar yeni sınırlılıklar üretmektedir. Araştırma köylerinde de Türk, Kürt, Yerli, Yabancı, Köylü, Yeni Köylü, Kentli gibi ayrımların ve kimliklerin ürettiği sosyal ilişkilerdeki Açık, Yarı Açık ve Kapalı ilişki sistemlerini kapsayan mekanların toplumsallıkları, yerel-küresel dinamiklerin etkileşim yapısına bağlı olarak köylüleri, yeni arayışlar ve örgütlenme biçimleri yönünde baskılamaktadır.
Dilşad Türkmenoğlu Köse Türkiye'de, özellikle son yıllarda, siyasi ve akademik birçok tartışma alanında küreselleşmenin önemli ve sık değinilen bir kavram ve süreç olmasından yola çıkılarak çalışmanın temel konusu, küreselleşmenin Türkiye'deki sağ siyasi partilere etkileri olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye'deki sağ siyasi partilerin 1980'lerden sonra küreselleşme ile birlikte yaşadıkları ya da tam olarak yaşayamadıkları dönüşüm süreçlerinin küresel siyasi sistemle uyumlu olup olmama durumlarının değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Çalışmanın Türkiye'nin sağ siyaseti temsil eden, seçim barajını (%10) geçerek mecliste yer alan ve birçok açıdan benzer tabana sahip iki siyasi partisi olan Ak Parti ve MHP örnekleri üzerinden yapılmasıyla, bu iki partinin küresel siyasi sistemle uyum süreçlerinin ve siyasi partilerin tabanları ile olan uyum süreçlerinin birbirlerini yansıtıp yansıtmadıklarının görülmesi hedeflenmiştir. Bu minvalde küresel siyasi sisteme uyum sürecinin ve siyasi partilerin başarılarına yansıyıp yansımamasının siyasi partilerin başarısı ile ilişkisine yönelik öngörülerde bulunulması mümkün olmuştur. Bu kapsamda nitel ve nicel araştırma yöntemlerinin bir arada (karma yöntem) kullanıldığı bir çalışma yapılmıştır. Her iki partinin tabanına yönelik olarak toplam on dört ilde anket çalışması yapılırken partileri temsil noktasındaki kişiler ile de aynı doğrultuda yapılandırılmış mülakat çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Böylece küresel siyasi sistemle uyumlu politikalar takip eden siyasi partilerin hem parti tabanları ile daha doğrusal politikalar takip ettikleri hem de genel siyasi süreç ve politikalarda daha başarılı oldukları görülmüştür.
Fırat Demirkol Çağımızın genel olarak kabul gördüğü modern demokrasi ilkeleri, liberal demokrasi ilkeleri doğrultusundadır. Bu çalışmada, dünya genelinde kabul edilen liberal demokrasinin altı ilkesi ile Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) iktidarı değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme yapılırken Türk siyasi hayatının tarihsel süreci ve Ak Partinin siyasi/felsefi geçmişini göz ardı etmek mümkün değildir. Bu nedenle tarihsel süreç göz ardı edilmeden yakın dönem incelenmiştir.
Liberal Demokrasi ve Adalet ve Kalkınma Partisi adlı eserde; yakın dönem Türk siyasi hayatının en önemli aktörlerinden olan Erdoğan ve Ak Partinin iktidar süresince ortaya koyduğu uygulamaların liberal demokrasi ilkeleri doğrultusunda değerlendirilmesi yapılmıştır. Güncel konu ve olayların da dâhil edildiği bu çalışma, akademik olarak siyaset bilimi araştırmacılarına katkı sunacağı gibi yakın dönem Türk siyasi hayatını merak edenler için de tarafsız bir inceleme ortaya koymaktadır.
Cemal Öztürk Yönetim Bilimi, zamanla, “İşletme Yönetimi” ve “Kamu Yönetimi” diye ayrılmışsa da son dönemde bu iki bilimin bazı açılardan yeniden birbirlerine yaklaştıkları gözlemlenmektedir. Bu bağlamda her iki yönetim için de elzem bir konu ve varılması hedeflenen bir olgu olarak “liderlik” Kamu Yönetiminde kendisini “Lider Yönetici” olarak açığa vurmaktadır.
Liderlik; son yıllarda içeride ve dışarıda, işletme yönetiminin yanında kamu yönetiminde, okullarda/okul dışında, merkezi ve yerel yöneticiler/önderler/liderler arasında, küreselleşen ve hızlı değişim ve gelişim içerisinde olan başta yönetim, çalışanlar, öğrenci ve akademisyenler, kendini kişisel olarak geliştirmek isteyenler olmak üzere hemen hemen herkeste ilgi ve merak uyandırmaktadır. Kitabımızın bu kişilere bilgi ve vizyon katkısında bulunacağı değerlendirilmektedir.
Kamu Yönetiminde lider yöneticiye ulaşma gayesine bir basamak olma hedefinde olan çalışmamızda: Örgüt ve Yönetim; Yetki, Güç, Otorite, Hiyerarşi ve Emir; Liderlik, Yönetici, Lider Yönetici, Kamuda Liderlik Önündeki Engeller başlıklı ana bölümler yer almaktadır.
Yalçın YILMAZ Ülkemizde, gazete ve dolayısıyla da gazetecilik kavramı 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Gazeteciliğin meslek olarak görülmeye başlaması ise, Batı'ya oranla çok daha geç olmuştur. Yine de günümüzde, görsel-işitsel ve yazılı basın tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, toplumsallaşma sürecinde önemli rol üstlenmiştir.
Türkiye'de medyanın kendi demokratikleşmesini sağlayamadığı bir ortamda, toplumun modernleşmesi ve demokratikleşmesine olası katkıları hep tartışılmaktadır. Richard Sennett'in “Ucuz adamlar pahalı makinelere ihtiyaç duyar” sözünü haklı çıkartacak derecede, Türk medyası teknolojiye yatırım yapmış ve gazetecilere yapılacak yatırım göz ardı edilmiştir. Bunun sonucu; okuyucusuna satamayan, ancak yeni sermayeye satılan yayın kuruluşları olmuştur.
Siyasal alandaki gelişmelerin iletişim düzenine etkileri büyük önem kazanmaktadır. Mesleki açıdan bir kimlik arayışını sürdüren gazetecilik alanı da içinde bulunduğu siyasal sistem ve ideolojik yapıyla doğrudan ilişkilidir. Dünyada ve Türkiye'de gazetecilerin meslek tarihini ve gazeteciliğin geçirdiği süreçleri inceleyen bu kitap, farklılık gösteren siyasi düşünce yapıları ve hukuk sistemlerinin gazetecilik mesleği üzerine etkilerini de ele almaktadır.
Osmanlı dönemini kapsayacak şekilde Tanzimat öncesinden başlanarak, Cumhuriyet ve askeri darbeler üzerinden günümüze kadar geçen süreçte basın ve gazetecilik alanında yaşanan değişim ve gelişmeler;siyasi yapı ve normatif medya kuramları ile ilişkisi çerçevesinde açıklanmıştır. Gazetecilik, düşünce özgürlüğü temelinde, kuramlara dayanan yaklaşımlar açısından ele alınmaktadır. Gazetecilik çalışma alanlarının bazı mesleklerle sınırları giderek silinmekte olduğundan, gazeteciliğin temel ya da yan bir meslek olmasına ilişkin tartışmalar açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu doğrultuda gazetecilerin günlük mesleki çalışmalarında konumları, rolleri, görevleri, etkinlikleri ve yetkinlikleri, diğer mesleklerin üyeleri ile etkileşimleri, haber kaynakları ve okuyucu-izleyici-dinleyici kitlesi ile ilişkileri irdelenmektedir.
Suat Begeç Soğuk Savaş Dönemi ile başlayan, 11 Eylül saldırıları ile devam eden ve 2019 yılının sonunda ortaya çıkan Covid-19 küresel salgınının etkisiyle yön değiştiren dünyamız, karmaşık, muğlak ve belirsiz bir yapıya dönüşmüştür. Bu durum birçok kavramın yeniden sorgulanmasını ve tanımlanmasını gerektirmiştir. Dünya orduları ve savaşlar da bu durumdan nasibini almıştır.
Yakın geçmişe bakıldığında, tahrip etkisi çok olan İkinci Dünya Savaşı'nda, Avrupa kıtasındaki askerî çatışmaların büyük bölümü meskûn mahallerde meydana gelmiştir. Günümüzün küresel gücü ABD Deniz Kuvvetleri'nin denizaşırı askerî müdahalelerinin büyük çoğunluğunun şehirlerde gerçekleştiği bilinmektedir. 2025 yılında 5 milyar insanın şehirlerde yaşayacağı, nüfusun %75'inin sahil bölgelerine 200 km. uzaklıktaki alanlar içerisine yerleşeceği varsayılmaktadır. 2030'lu yıllarda ise şehirlerin, çoklu yetki alanlarına sahip devasa yönetim bölgelerine dönüşeceği ve birkaç ulusun birleşmesinden meydana gelen büyük anakent bölgelerinin oluşacağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla gelecekte sahil bölgelerinin ve şehirlerin savaş alanları olarak kullanılacağı değerlendirilmektedir.
Bu gelişmelere bağlı olarak NATO tarafından meskûn mahallerde gerçekleştirilmesi planlanan harekâtlar için NATO Şehirleşme/Kentleşme 2035 Projesi gündeme alınmış ve İttifak'ın gelecekteki yeteneklerinin gelişimine köprü olabileceği düşünülen “Capstone Konsepti"nin geliştirildiği belirtilmiştir.
TSK; Cumhuriyet döneminden günümüze kadar olan süreçte özellikle NATO çatısı altında almış olduğu “Barışı Tesis” ve “Barışı Koruma” görevlerinin büyük bölümü ile 1984 yılından beri terörizmle mücadele kapsamında sürdürdüğü iç güvenlik ve sınır ötesi operasyonlarının bir kısmını meskûn mahallerde gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmeye devam etmektedir.
Bu kitabı; geleceğin savaşlarında çokça yer alacağı değerlendirilen “Meskûn Mahallerde Savaş” ile ilgili harekâtlara yönelik teknik alan bilgilerini görev yaptığı yıllarda edinmiş olduğu bilgi ve deneyimleriyle, stratejik ve teorik bilgileri ise akademik bakış açısıyla harmanlayarak okuyucuların anlayabileceği dilde aktaran, akademisyen ve mavi bereli komando subayının gözünden okuyacaksınız.
Kitap sayesinde konu ile ilgisi olan okuyucuların bilgi dağarcığı tazelenecek, yeni ilgilenen okuyucular ise gelecekteki savaş alanları olarak değerlendirilen meskûn mahalleri ve bu meskûn mahallerdeki savaş stratejisini farklı bakış açısıyla değerlendireceklerdir.
Hüseyin Arslan Milli Görüş Hareketi: Siyasal ve Toplumsal Dönüşümler kitabı Türkiye siyasal tarihine damga vurmuş ve toplumsal dönüşümün katalizörü olmuş bir hareketin incelemesidir. 1969 yılında Necmettin Erbakan’ın siyasete girişiyle başlayan Milli Görüş hareketi Türkiye siyasal hayatı ve İslamcı düşünce için bir dönüm noktasını işaret eder.
Bugün hâlâ Türkiye siyasetini etkileyen birçok toplumsal yapı, kurum ve siyasi partinin nüvesi konumunda olan Milli Görüş hareketi göz önünde bulundurulmadan Türkiye tarihi sarih şekilde incelenemez.
“Fikir ve Hareket İncelemeleri” dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Muhammed Maruf, Yusuf Yalanız Milli Görüş Hareketi, insanlığın tarihin en buhranlı dönemlerine şahit olduğu 20. asırda “Yeni Bir Dünya” kurma ideali ile ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve bir grup, arkadaşı ilk adımın atıldığı 1969 yılından bugüne kadar Türkiye’de meşru zeminde siyasi mücadele ile iktidara gelme ve İslam dünyasına önderlik edebilecek Yeniden Büyük Türkiye’yi kurabilmenin mücadelesini vermişlerdir. Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrosu olarak ifade edebileceğimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve yol arkadaşları, siyasi mücadeleleri boyunca engellemelere, tehditlere, kendilerine yapılan cazip tekliflere rağmen inandıkları yoldan ve ideallerinden asla vazgeçmemişlerdir. Bu kitap; her biri Türkiye siyasi hayatında 50 yıllık bir sürece damga vurmuş, siyasete kazandırmış oldukları duruş ve ilkeleri ile taraflı tarafsız ekseriyetin takdirini toplamış olan Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrolarının biyografilerini konu edinmiştir. Bu çalışma ile okuyucuların, her biri farklı niteliklere sahip olan Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrolarının hayatlarını ve mücadelelerini derli toplu bir şekilde bulabilecekleri bir eser ortaya konulması hedeflenmiştir. Bu çalışma; Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Süleyman Arif Emre, Rıza Ulucak, Mehmet Recai Kutan, Lütfü Doğan, Fehim Adak, Ahmet Tekdal, Şevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk, Yasin Hatipoğlu, Cevat Ayhan, Temel Karamollaoğlu ve Bahri Zengin olmak üzere öncü kadrodan 13 ismin hayatlarına ilişkin bölümlerden oluşmaktadır.
Mahmut Hakkı Akın, Mehmet Aykanat, Murat Yıldız, Mustafa Burak Çelebi, Umut Turgut Yıldırım, Yusuf Yalanız Siyasal sistemin şekillendiği değişim ve dönüşümler üzerinden değerlendirildiğinde Türkiye siyaset tarihi, 1946 yılında çok partili hayata geçişle başlayan süreçle birlikte yeni bir döneme girmiştir. Bu ahvalde alternatif siyasal düşüncelerin ve partilerin belirmesiyle Türkiye’de siyaset, renkli ama bir o kadar da kutuplaşmış ve çatışmacı bir hâl almıştır. Milli Görüş Hareketi’nin doğuşu ve ilk partisi olan Milli Nizam Partisinin kurulması 1969 yılını takip eden zorlu bir dönemde olmuştur. Sağ ve sol siyasal kutup ve fraksiyonların belirgin olarak siyaseti kuşattığı bir süreçte Milli Görüş düşüncesi ve partileri; siyasal toplumsal ve entelektüel zeminde kendilerine alan açmayı başarmışlardır. Kendine has üslubu, seçmenle kurduğu ilişki ve ülke ve dünya meselelerine hâkimiyetiyle dikkatleri çeken Hareketin kurucusu Prof. Dr. Necmettin Erbakan, kısa bir sürede Türkiye siyasi hayatının özgün bir ismi hâline gelmiş ve literatüre “Milli Görüş” kavramını kazandırmıştır. Türkiye siyasal yaşamına ilişkin siyaset bilimi literatürü incelendiğinde Milli Görüş partileri ile ilgili muhtelif akademik yayınların son yıllarda ağırlık kazandığı görülmektedir. Ancak akademik anlamda Milli Görüş partilerinin aynı ölçüde sıhhatli bilgi ve doğru yorumlama biçimleri ile ele alınmadığı dikkat çekmektedir. Bu kitap, literatürde yer alan boşluğa nitelikli bir katkı sunmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda alanında uzman akademisyenler tarafından her bir Milli Görüş partisi ayrı ayrı ele alınmıştır. Ayrıca bu kitapta “Milli Görüş Partileri Kronolojisi”ne yer verilerek temel veriler ve tarihî müktesebat bağlamında literatüre önemli bir katkı sağlanmıştır.
Metin Karadağ Siyasal hayatta Millî Görüş fikri ve akımı; Saadet ve Yeniden Refah partilerinde sahiplenilmeye ve tartışılmaya devam etmektedir. Son bağlamda Saadet Partisi, Millet İttifakı'nı; Yeniden Refah Partisi ise, Cumhur İttifakı'nı kurmuşlardır.
AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan şahsında Millî Görüş yaklaşımının siyasal yorumlanma ve hayata geçirilme pratiği, Türk siyasal hayatının dünü, bugünü ve geleceği açısından temel belirleyici unsurlardan biri olmaya devam edecektir.
Didem Uçan, Ergenekon Savrun, Funda Çitil Canbay, Halil Emre Deniş, Halil Kanadıkırık, Hasan Acar, Hüseyin Cesurhan Taş, İhsan Burak Birecikli, İhsan Ömer Atagenç, Nurullah Çetin, Rabia Aslıhan Türkmen, Recep Recebov, Şaduman Halıcı Millet ve milliyetçilik kavramları, siyaset bilimi ile toplumsal ilişkilerde, son birkaç yüzyıldır üzerinde derinlemesine tartışılan konulardan biri hâline gelmiştir. Milliyetçilik kavramına olan ilgi, özellikle son yıllarda Avrupa'da ortaya çıkan milliyetçi toplumsal hareketlerle birlikte artış göstermiştir. Milliyetçiliğin ne olduğu ve ne zaman ortaya çıktığı üzerine yapılan tartışmalar, günümüz toplumsal hayatında önemli bir yer tutacak hâle gelmiştir.
Millet ve milliyetçilik üzerine yürütülen tartışmaların çokluğu ve karmaşıklığı, bu kavramları anlamlandırmanın ne denli zor olduğunu göstermektedir. Milliyetçilik fikrinin taşıdığı anlam itibarıyla farklı coğrafyalarda ortaya çıkardığı farklı yüzleri, bu fikrin tek bir düşünce sistematiği altında ifade edilmesini zorlaştırmaktadır. Milliyetçilik, tarihsel ve sosyolojik olarak her milletin kendine özgü ortaya çıkma koşulları ekseninde ifade edilebilecek bir kavramdır. Milliyetçilik kavramının taşıdığı bu özgünlük, onun farklı milliyetçilik tipolojileri ile ifade edilebilmesini sağlamıştır.
Milliyetçilik Tipolojileri, milliyetçiliğin farklı cephelerdeki yüzlerini ifade etmek ve milliyetçilik literatürüne kapsamlı bir çalışma kazandırmak çabasıyla ortaya çıkmıştır. Milliyetçilik, sahip olduğu eklektik yapısıyla farklı ideolojilerle temas etmektedir. Bu kitap, söz konusu temas alanlarının sınırlarını ortaya koyacaktır.
Milliyetçilik kavramını farklı yüzleriyle ifade etme çabasıyla ortaya konulan buna benzer bütüncül çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu nedenle bu kitap, milliyetçilik üzerine çalışan akademisyen ve araştırmacılar için bir başucu kitabı olma niteliğindedir.
Erdem Usta 2018 yılına kadar Türkiye'de yaşanan siyasal ve toplumsal hadiseler; Orta Asya, Türk-İslam Devletleri ve Osmanlı İmparatorluğu ile erken Cumhuriyet devrinin genetiğine dayalı faktöriyel sonuçların eklentileri şeklinde birleşerek, anatomi içerisinde zaman zaman tahrip edici tepkisel kıyamlara neden oldu. Bu özelliğin, laik devlet sistemini zayıflattığı iddia edilse de -belki bu çıkarım siyasal açıdan haklı olabilir- bireysel ve toplumsal anlamda seküler yaşam, kodlandığı erken Cumhuriyet devri ile kıyaslandığında, günümüzde daha fazla bir oranla içselleştirilmiş durumdadır.
Bununla beraber iktidarda, Anadolu muhafazakârlığının egemen varlığını; köklerini 1927 topluluğundan alan radikal entelijansiya grupların ve bu oluşuma bağlı militar yapıların, toplumun istekleri ve evrimini görmezden gelmeleri sebebiyle; kuvvetlendirmiş oldukları sonucuna varılmaktadır…

Atatürk ve Cumhuriyet,
Modern Türkiye,
Osmanlı ve İslam,
Orta Asya ve Genetik Miras
Ve Dünya…
Tarih, siyaset, sosyoloji üçgeninde teorilerle dolu çarpıcı bir kitap…
Cemile Aktuğ, Ersin Diker, Ertuğrul Hatipoğlu, Ezgi Atalay, Fatih Işık, Gülin Yazıcı Çelebi, Halil İbrahim Zeybek, Hikmet Akyol, Huri İlyasoğlu, İbrahim Yücel, İlter Kutlu Hatipoğlu, Kaan Gez, Kenan Bülbül, Merve Karaer, Murat Semerci, Müge Yılmaz, Nilgün Ulutaşdemir, Nurçin Küçük Kent, Nurşen Kulakaç, Onur Doğan, Öznur Çınar, Pınar Kurt, Selim Eraslan, Sevil Cengiz, Sunay Güngör, Süleyman Şüküroğlu, Tuba Eda Arpa Zemzemoğlu, Tuğba Türkkan Afetler, tarih boyunca insanlığı etkileyen ve önemli sorunlara yol açan olaylardır. "Multidisipliner Açıdan Afetler" kitabı, bu karmaşık fenomeni ele alarak afetlerin çeşitli yönlerini disiplinler arası bir perspektifle incelemektedir. Kitap; coğrafya, sosyal hizmet, sağlık yönetimi, psikoloji, sosyoloji ve ekonomi gibi farklı disiplinlerden gelen uzmanların katkılarıyla zenginleşmiştir.
Bu kitap, afetlerin sonuçlarının yalnızca fiziksel yıkımlarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda psikososyal, çevresel ve ekonomik sonuçları da içeren geniş bir yelpazede etkide bulunduğunu ortaya koymaktadır. Kitap, afetlere hazırlıklı olmanın ve bu durumlarla başa çıkmanın multidisipliner bir yaklaşım gerektirdiğini vurgulayarak okuyuculara geniş bir bakış açısı sağlamaktadır. Ayrıca afet sürecinin etkin şekilde yönetimi açısından çok disiplinli bir yaklaşımın önemine dikkat çekmektedir. "Multidisipliner Açıdan Afetler" hem akademisyenlere hem de afet yönetimi profesyonellerine, bu karmaşık sorunu daha iyi anlamak ve yönetebilmek üzere kullanışlı bir kaynak sunmaktadır.
“Multidisipliner Açıdan Afetler", afet yönetimi uzmanları, araştırmacılar ve ilgili alanlarda çalışan profesyoneller için değerli bir kaynak olup aynı zamanda genel okuyuculara da afetlerin karmaşıklığını anlama ve önleme konularında bilgi sağlamaktadır. Kitap, okuyuculara bu küresel sorunla başa çıkma konusunda bilinçli ve etkili bir şekilde hareket etme yetisi kazandırmayı hedeflemektedir.
Celil Batur Soğuk Savaş öncesi dönemde yer alan aşırı sağ partiler, ultra milliyetçi ve hiyerarşik bir biçimde lider kültü etrafında organize edilmiş, şiddet ve paramiliter eylemler ile herhangi bir sınırlama olmaksızın düşmanları yenmeyi hedefleyen siyasal bir ideolojiye sahip olmuş ve İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasına yol açmıştır. 1980'lerden itibaren konjonktürel gelişmelerin de etkisiyle, ideolojik olarak bir değişim sürecine giren aşırı sağ partiler, geleneksel faşizm ve Nazizm ile bağlantıları reddederek, yabancı düşmanlığı, çokkültürlülük ve göçmen karşıtlığı, küreselleşme, AB karşıtlığı ve İslam düşmanlığını parti programlarının odak noktası haline getirmişlerdir.
Elinizdeki kitap, günümüz aşırı sağ partilerin ideolojik tutumlarını, seçmen kitlelerinin niteliklerini ve bu partilerin başarı elde etmesine yardımcı olan etkenleri Avrupa’nın göç deneyimine bağlı olarak irdelemektedir. Bununla birlikte, kitabın odak noktasını oluşturan mülteci krizinin Avrupa’ya etkisi, Avrupa devletlerinin mülteci krizine yaklaşımları ve mülteci krizinin Avrupa’da aşırı sağın yükselmesine olan yansımaları sosyal inşacı perspektiften incelenmektedir. Bu çerçevede, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde aşırı sağ partiler ideolojik olarak nasıl bir dönüşüm geçirmişlerdir? Bu çerçevede, “İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde aşırı sağ partiler ideolojik olarak nasıl bir dönüşüm geçirmişlerdir?”, “Aşırı sağ partilerin yükselişini etkileyen ve Avrupa’da göçmenlere/mültecilere karşı hoşgörüsüzlüğün altında yatan etkenler nelerdir?”, “Tarihsel süreçte AB’nin karşı karşıya kaldığı kriz dönemleri, aşırı sağ partiler açısından nasıl bir hareket alanı yaratmıştır?” ve “Aşırı sağ partilerin, başta mülteci krizine yönelik olmak üzere, temel politika hedefleri nelerdir?” sorularına cevap aranmıştır.
Şenol Korkut This book subjects the basic dynamics of the Muslims of Bosnia and Herzegovina to a new reading through the memories of Alija Izetbegović (1925-2003), one of the most important Muslim intellectuals of the twentieth century. Izetbegović's pursuit of truth in his childhood and youth and his attitude towards the ideologies around him are taken in terms of the way a Muslim intellectual was brought up in the modern world. In the second part of the study, the importance of the Islamic Declaration for the current Islamic world, how to keep the Muslim identity alive under all conditions and the Islamic method to be developed for the policies of a dimming the Muslim identity are examined. In the third part of the study, the importance of a Muslim party on the basis of the SDA and the principles to be derived from the struggle for existence during the Bosnia-Herzegovina war were examined. In the last part of the study, the current situation in Bosnia and Herzegovina after Dayton is discussed. The book seeks to construct a modern Siyāsatnāmeh based on the memories of Izetbegović.
Şenol Korkut Şenol Korkut, Nizâmülmülk'ün Siyaset Felsefesi'nde Büyük Selçuklu Devleti'ne yaklaşık yarım asır hizmet etmiş Nizâmümülk'ün gerek uygulamaları gerekse Siyâsetnâme adlı eserindeki görüşleri bakımından siyaset felsefesini incelemektedir. Nizâmülmülk kalem ve kılıç erbabı arasında inşa edilen denge, Bâtınî/Fâtımî/Nizârî kaynaklı meşhur haberlerle sürekli tacizlere maruz kalan Selçuklu sultanlığı ile Abbâsî hilafetinin işbirliği içinde çalışması, diplomasinin incelikleri, Bâtınî takıyyeciliğe, rüşvete, yolsuzluğa karşı güvenilir habercilik mekanizmalarının merkezden devletin en uç birimlerine değin yapılandırılması, imâr ve iskân faaliyetleri, devlet kademelerinin âdil ve ahlâkî bir zeminde inşa edilmesi, Türkmenlerin İran platolarında iskân edilmesi, 1071 sonrası Anadolu fütuhatının her bölgede nevi şahsına münhasır bir şekilde organize edilmesinin bir parçası olması gibi birçok önemli konuda, tarih boyunca uygulamaları, engin görüşleri, bazı siyasi ve toplumsal sorunlara sıra dışı yaklaşımı itibariyle, ilm-i siyaset sahasında ikinci adamlığın muktedirliği bâbında akla ilk gelen isim olma özelliğini hâlihazırda korumaktadır. Kitapta fitne dönemi ve nizâm-ı âlem düzeni, Bâtınîlikle mücadele, adalet mekanizması ve bürokrasi, istişare kurumu, adil savaş ve barış, medrese atılımı gibi konular Nizâmülmülk başta olmak üzere dönemin İslâm âlimleri Cüveynî ve Gazzâlî'nin görüşlerine de başvurularak tetkik edilmiştir.
Şadiye Sucu, Ahmet Keser Ülkelerin kamu yönetim sistemleri sıklıkla şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda kamuoyunun eleştirilerine maruz kalmaktadır. Bu eleştiriler bazen küçük çaplı ve sınırlı alanda kalırken bazen de kamuoyunu geniş ölçekte etkisi altına alabilmektedir. Eleştirilere karşı kimi zaman ivedilikle alınan birtakım tedbirlerle tatmin edici cevaplar üretilmiş olsa da çoğu zaman kamuoyunun soruları yanıtsız kalabilmektedir. Bu durum hem kamu yönetim sisteminin temel aktörleri olan bürokratların hem de politikacıların aldıkları karar ve uygulamalarının sorgulanmasına ve bu sorgulamanın şiddetine bağlı olarak da meşruiyet krizlerine neden olabilmektedir. Benzer durumlarda benzer sorunlara çözüm olarak geliştirilmiş; başka ülke, yer ve zamandaki iyi sonuç vermiş uygulamalar, karar alıcı aktörler için ders çıkarılabilecek örnekler sunabilmektedir. Türkiye'de “Kamu Denetçiliği Kurumu” adıyla oluşturulan Ombudsman Kurumu da bu uygulamalardan sadece biridir. Ancak Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun, ombudsman kurumlarının uluslararası standartlarında öne çıkan bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini karşılayamaması, akademik camiada Kurumun işlevselliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın bulguları da Kamu Denetçiliği Kurumunun işlevselliğinin, beklentilerin uzağında olduğunu, uluslararası standartların altında kaldığını ve Türkiye'de işlevsellik düzeyi yüksek bir kamu denetçiliği mekanizmasından söz etmenin mümkün olmadığını ortaya koymuştur.
Ali Fuat Gökçe, Alper Aslan, Bayram Coşkun, Burçin Demirbilek, Cenay Babaoğlu, Ceray Aldemir, Çağlar Ezikoğlu, Çiğdem Akman, Çiğdem Pank Yıldırım, Elvettin Akman, Emine Çeliksoy, Eyüp Şen, Fatma Dağlı Erdoğan, Handan Boyalı, Harun Kırılmaz, Metin Özkaral, Murat Okcu, Pelin Babaoğlu, S. Mustafa Önen, Seda Kulu, Selin Engin, Sema Sarı, Serkan Gündoğdu, Tekin Avaner, Uzman Nurullah Güngör, Onur Kulaç, Adnan Kalkan 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kamu yönetiminin dünyadaki değişme ve gelişmelere uygun olarak yeniden yapılandırılması ihtiyacı kapsamında devlet aygıtı karşısında bireyin kötü yönetime karşı korunması ve bireyin hak ve özgürlüklerinin savunulması amacıyla kamu hizmetlerinin sunumunun her aşamasıyla değerlendirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu doğrultuda halkın idareden kaynaklı şikâyetlerini en aza indirecek bir yönetim anlayışının yerleştirilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış ve bugün 200’den fazla ülkede ombudsmanlık kurumları kurulmuştur. Gelişen süreçte vatandaşların beklentileri ve ihtiyaçları da dikkate alınarak genel ombudsmanlık kurumlarının yanında “Basın Ombudsmanlığı, Tüketici Ombudsmanlığı, Askeri Ombudsmanlık, Üniversite Ombudsmanlığı, Sağlık Ombudsmanlığı, Yatırım Ombudsmanlığı, Engelli Ombudsmanlığı, Kadın, Çocuk ve Aile Ombudsmanlığı, Yerel Yönetimler Ombudsmanlığı, Çevre Ombudsmanlığı, Konut Ombudsmanlığı, Kentsel Dönüşüm Ombudsmanlığı, Enerji ve Maden Ombudsmanlığı, Tüketici Ombudsmanlığı ve İş Ombudsmanlığı” gibi pek çok özel amaçlı ombudsmanlık kurumları ihdas edilmiştir.
Ombudsmanların temelde özel amaçlara uygun bir şekilde yetkilendirilmesi ve bu spesifik alanlarda uzmanlaşmaları beklenmektedir. Bu tür ombudsmanlardan beklenen yalnızca kendi görev alanına giren konuları incelemek, araştırmak ve o konulardaki uyuşmazlıkları çözmeye çalışmaktır. Özel amaçlı ombudsmanlar ile genel amaçlı ombudsmanlar arasında yetkileri ve görev alanları bakımından farklar vardır. Özel amaçlı ombudsmanlar ya belli bir alanda meydana gelen uyuşmazlıkları (örneğin, askeri konular) ya da belirli kişilerden gelen şikâyetleri çözmekle görevlendirilmiştir. Ülkelerde yalnızca genel amaçlı ombudsmanlar olabildiği gibi özel amaçlı ombudsmanlar ya da hem genel amaçlı ombudsman hem de özel amaçlı ombudsmanlar bir arada bulunabilmektedir.
Bu kitapta; dağınık ve kısıtlı olduğu ifade edilen özel amaçlı ombudsmanlık türlerinin uygulanmasına katkı sağlamak amaçlanmaktadır. İlk ve son bölüm hariç her bir bölümde farklı özel amaçlı ombudsmanlık tür ve uygulamalarının derinlemesine incelenmesi yapılmış, farklı bağlantı modelleri ile uluslararası örnekler ortaya konularak karşılaştırma yapılmış, Türkiye’deki durum ve uygulanabilirlikleri değerlendirilmiştir. Ayrıca sorun alanları ve çözüm önerileri de ilgili bölümlerde işlenmiştir.
Hüseyin Sürücü Soğuk Savaş sonrasında güvenlik kavramı değişikliğe uğramıştır. Değişiklik sadece iç ve dış güvenlik arasındaki sınırı belirsizleştirmemiş aynı zamanda tehdit ve risk arasındaki geçişleri de hızlandırmıştır. Bunun sonucu olarak güvenliğe yönelik üretilen stratejilerin olayın bir kısmına değil geneline ilişkin özellikler içermesi geçmişe oranla daha da zorunlu olmuştur. Çünkü bugünün dünyası geçmişe oranla daha da karmaşıklaşmıştır ve bu karmaşıklık, kendine has bir düzen içerisinde hareket etmektedir. Dolayısıyla bu durum karşısında kolluk kuvvetleri de işbirliğine gitmek durumunda kalmıştır.
Söz konusu işbirlikleri geçmişte var olsa da bunlar kısa ömürlü olmuş ve informal düzeyde kalmıştır. Bu da yeni ortamdaki değişikliklere karşı kolluk kuvvetlerinin etkinliğini olumsuz etkilemiştir. Bu kitap, bunun önüne geçmek için kolluk kuvvetleri arasında bir matris organizasyonunun gerekliliğini savunurken bunun nasıl yapılması gerektiğine yönelik bir fikir ortaya koymaktadır.
Müge Ersoy Kart 1980'lerden bu yana dünya ekonomisinde yaşanan değişim çalışma yaşamında var olan kuralları ortadan kaldırırken, iş örgütleri bu yeni düzende yeni yönetim modellerine yönelmişlerdir. Bu ortamda çalışanlar için yaşam boyu istihdam anlayışı yok olmuş, işveren/yönetici-çalışan ilişkileri sendikal destekten uzaklaşarak bireyselleşmiştir. Bu bireyselleşmenin etkisi yetenekli ve pazarlık gücü yüksek çalışanlar için avantaj olarak ortaya çıkarken, diğerleri için atipik çalışma, sık sık iş değiştirme, bireysel performansa dayalı ücret vb. uygulamalara maruz kalmak olmuştur. Yönetimin yakın ve yoğun denetiminin artması, mobbing ve işsiz kalma korkusu, çalışanlar için iş yaşamına katlanmayı zorlaştırmaktadır. İşte bu yeni çalışma ortamında çalışanlar uğradıklarını düşündükleri haksızlıklara karşı bireysel mücadele yollarına başvurmaktadır. Bu kitap da çalışanların örgütsel sinizm, bağlamsal performans ve etik ideoloji kavramları açısından çalışma davranışlarını açıklamaya çalışmaktadır. Geniş bir alanyazın taramasının eşlik ettiği kuramsal çerçevede ilgili kavramlar betimlenmiş ve araştırmanın savı bir alan çalışmasıyla test edilmiştir. Çalışanların bireysel çalışma davranışlarını nasıl kurguladıklarını gösteren bulguların ilgili alanyazına katkı yapacağı düşünülmektedir.
Zahir KIZMAZ, Nimet TEGİN Temmuz 2015 yılında müzakere sürecinin çökmesi ile birlikte PKK örgütünün ilan ettiği "devrimci halk savaşı" bölgede yıllarca süregelen Kürt ve PKK sorunun yeni bir aşamaya evrilmesi açısından son derece önem arz etmektedir. "Devrimci halk savaşı kapsamında örgütün birçok kentte özyönetim ilan ederek, yerleşim bölgelerinde hendekler kazması, barikatlar oluşturması ve yaşam alanlarını patlayıcılarla döşemesi ile birlikte Kürtler ilk kez kitlesel anlamda PKK örgütünün mağduru olmuşlardır. Bu olay Kürtlerin siyasal parti eğilimlerinde ve örgüte bakış açısında ciddi bir kırılma yaratmıştır. İlk kez Kürtlerle, PKK örgütü ve Kürtler adına siyaset yapan HDP arasında ciddi bir mesafe oluşmuştur. Kürtlerin örgütün hendek ve barikat eylemlerine destek vermemesi, tüm tehditlere rağmen hendek ve barikat eylemlerinin arkasına geçmek yerine göç etmeyi tercih etmesi, son dönemlerde HDP belediye başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanması sürecinde örgütün ve partinin Kürtleri sokağa inme çağrılarını dikkate almayıp protesto hareketlerine katılmamaları, işyerlerinin kepenklerini kapatmamaları gibi gelişmeler, Kürtlerde örgüt ve bileşenlerine karşı oluşan tepkinin ve açılan mesafenin en belirgin göstergelerini/kanıtlarını oluşturmaktadır.
Ahmet Oğuz Aslan, Aslı Yılmaz Uçar, Esra Dik, Kemal Olçar, Levent Demirelli, Recep Aydın Türkiye'de, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan anayasa değişikliğine dair halk oylaması sonucunda cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olarak adlandırılan hükûmet sistemi kabul edilmiş, 2018'de yapılan ilk genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yürürlüğe girmiştir. Temelde yasama ve yürütme arasındaki işlevlerin yeniden belirlendiği hükûmet sistemi değişikliği sürecinde, yürütmenin kendi içindeki örgütlenmesinde de önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Seçimler öncesinde çıkarılan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri ile başlayan ve Cumhurbaşkanının göreve başlamasının ardından yayımlanan cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile devam eden yasal düzenlemeler, kamu yönetiminin farklı yapı ve işlevleri üzerinde farklı etkiler yaratmıştır. Bu kitabın amacı, Türkiye'de hükûmet sistemi değişikliğinin kamu yönetimi üzerindeki etkisini yasal (hukuki) ve yönetsel (idari) boyutlarıyla tespit etmek ve sonrasında kamu yönetimindeki dönüşümü hükûmet sistemindeki değişiklik bağlamında anlamak ve açıklamaktır. Bu amaç doğrultusunda, hükûmet sistemi değişikliği sürecinde cumhurbaşkanlığı, bakanlık, mülki idare, askeri teşkilat ve personel yönetimindeki dönüşüm yazarlar tarafından ayrı bölümler altında çalışılmıştır.
İrfan Neziroğlu Birçok alanda Türkçe-İngilizce Teknik terimler sözlüğü olmasına rağmen yasama ve Parlamento hukuku alanında eksiklik vardı. Türkçe-İngilizce-Türkçe Parlamento terimleri sözlüğü bu boşluğu doldurarak daha etkin bir yasama iletişimine katkıda bulunmak amacıyla hazırlanmıştır. ALANINDA İLK ve TEK olma özelliğine sahip sözlük , başta milletvekilleri ve yasama bürokratları olmak üzere akademisyenler, hukuk ve siyaset bilim öğrencileri ve yabancı diplomatlar açısından bir başucu eser niteliğindedir.
Seher Er Bilimsel çalışmaların yöntemleri giderek aynılaşmış durumda, daha doğrusu epistemoloji (bilimlerin bilimi) ve gnoseoloji (bilgilerin bilimi) ne denli geniş ancak sınırları çizilmiş yöntem ve yöntemler bütünü içerse de bilimlerin de kendi içerdikleri ve yöntemleri de beraberlerinde taşıdığı daha da ötesi yeni yöntem önerileri içerdikleri de düşünülebilir. Kuşkusuz sözünü ettiğimiz aynılaşma daha yerleşmiş bir yaklaşım içermektedir. Ancak nasıl epistemoloji ve de gnoseoloji alanları, bilim ve bilgi bütünleri için birer üst-bilim özelliği taşımaktaysa da yapılan bilimsel çalışmalar, araştırmalar için de birer üst-analiz ve üst-metin kapsar diyebiliriz ya da daha açık bir anlatımla hangi bilim, hangi araştırma alanı söz konusu olursa olsun bir üst-analiz veya bir üst-metin aracılığıyla irdelenir, doğrulanır, yanlışlanır ve de kimileyin daha geniş bir bakış açısı altında, eleştirel gözlemle çalışmalarda bir varsıllaşmaya yönlendirilmiş olur. Dr. Seher Er'in Pazarlama ve Kamuoyu Araştırma Alanları adlı yapıtı işte bu bağlamda büyük bir önem taşımakta
ve hiç kuşkusuz alanına büyük bir katkı sağlayacak niteliktedir.
Bahar Gidersoy Batı dünyası ile Türklerin ilişkileri asırlar boyu farklı biçimler altında devam etmiştir. Süregelen ilişkilerde Türkler zaman zaman Batı dünyasında merak uyandırmış zaman zaman da erdemlerinden çok kusurları irdelenmiş, doğu âdetleri eleştirilmiş ve çoğunlukla öteki olarak algılanmıştır. Öteki olan Türk imgesi üzerinden söylemler Avrupa siyasi çevrelerinin de eylemlerinin felsefi dayanağını oluşturmuştur. Bu noktada Fransız yazar Pierre Loti Batı kafasında yer alan Türk resminin dışına çıkan, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları daha sonrasında Birinci Dünya Savaşı'nda ve Millî Mücadele döneminde Türkleri tüm dünya karşısında savunan, Batı kafasındaki boşluğa dokunan, bu boşluğun, bilgisizliğin başkalarınca sömürülmesine karşı çıkan bir isim olarak ortaya çıkmıştır. Kendisinin ifadesiyle savunuları sadece duygusal sebeplere dayanmamaktadır. Pierre Loti'nin bu duruşuna Türk dünyası ile tanıştığı 1876 yılından öldüğü 1923 yılına kadar geçen dönemde yazdığı birçoğu Türkçeye çevrilmemiş olan eserleri ve Trablusgarp Savaşı'ndan itibaren Fransız basınında yayımlanan Türkler üzerine yazdığı makaleleri ışık tutacaktır.
Begüm Çardak, Engin Avcı, Murat Koçanlı, Naci Akdemir, Nevzat Tekneci, Özge Gülver Uluslararası örgütler ve sivil toplum kuruluşlarınca yayımlanan raporlar, her yıl on binlerce çocuğun, devlet dışı gruplar ve terörist örgütler tarafından istismar edildiğini göstermektedir. Dünyadaki silahlı çatışmalar çoğaldıkça, artan sayıda çocuk silahlı şiddete maruz kalmaktadır. Zorla veya kandırılarak silah altına alınan ve çatışmaya zorlanan bu çocuklar, hayatlarını kaybetmekte veya sakat kalmakta, hayatta kalmayı başaranlar ise ömürleri boyunca psikolojik travmalarla baş etmeye çalışmakta ya da suç ve şiddet dünyasının öznesi veya mağduru hâline gelmektedirler.
Uluslararası ve ulusal hukuki düzenlemelere rağmen, çocuklar doğrudan veya dolaylı olarak silahlı çatışmalarda kullanılmaya devam edilmektedir. Türkiye'de de terörist örgütlerin hedefinde yer alan çocuklar, birçok yasa dışı faaliyette istismar edilmişlerdir. PKK terör örgütünün teröre sürüklediği çocukları konu edinen bu kitap, nicel verilerin çok sık görülemediği güvenlik ve terörizm çalışmalarına veri temelli katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Kurumsal bilgiye ve bilimsel analize dayalı bulguların, sorunun kaynağının tespit edilmesinde, çözülmesinde ve önleyici politikaların geliştirilmesinde hayati önem taşıdığı düşünülmektedir.
Araştırmada ulaşılan sonuçlar, aile ve sosyal çevrenin çocukların teröre sürüklenmesinde önemli bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Çocuklar çoğunlukla aile içi sorunlar yaşayan, ekonomik güçlükleri olan, kalabalık ailelerde ve göç gibi nedenlerle sosyal bütünleşmede sorun yaşayan, çeşitli sorunlar nedeniyle bir çıkış yolu, yeni bir kimlik veya yeni bir hayat arayışı içinde olan, eğitim ve öğretim süreçlerini tamamlayamamış bir profil oluşturmaktadırlar. Sosyal kontrolün zayıf olduğu bu grupların, örgütün, örgüte yakın siyasi oluşumların veya daha önceden örgüte katılmış kardeş, arkadaş ve akrabaların telkin ve propagandasına karşı korumasız oldukları anlaşılmaktadır. Bu nedenle, terörist örgütlerin çocuklara yönelik propagandalarının önlenmesi ve karşı propaganda geliştirilmesi öncelikli bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.
Habibe Öçal Bu kitap, terör örgütünün kadınlarla ilgili gerçek yüzünü ortaya koyma niyetinin bir ürünü olarak ortaya çıktı. Bu bağlamda özellikle terör örgütünün kadın söylemiyle, kadın ve aile konusunda toplumu ifsat eden görüşleriyle ilgili gerçekleri araştırıp ortaya koymak istedik. Örgütün çocukları nasıl istismar ettiğini belgeleriyle ortaya koymaya çalıştık. Bu çalışmamızda şimdiye kadar yapılan diğer çalışmalardan, güvenlik ile ilgili çalışmalar yapan birimlerimizin raporlarından, mahkeme iddianamelerinden, terör örgütünün yayınlarından, medya haberlerinden istifade ettik. Dağınık olan bilgileri bir araya getirip doğru bildiğimiz bağlamlar içinde yorumlamaya çalıştık. Çalışmayı özgün kılan hususun; terör örgütü PKK’nın kadın konusundaki iki yüzlü tutumunu kendi söylemlerine bağlı olarak ortaya koymamız, Diyarbakır Anneleri ve örgütten ayrılan eski militanlarla yapmış olduğumuz görüşmeler ve bunlardan çıkardığımız sonuçlar olduğu söylenebilir.
Bekir Parlak, Kadir Caner Doğan Postmodernizm, 1970’li yıllardan sonra kamu yönetiminde etkili olmaya başlamıştır. 1980’li yıllarla birlikte “yeni kamu işletmeciliği” paradigması ile yansıması görülen postmodernizm, daha sonrasında 1990’lı yıllarda yönetişim teorisi ile tamamen kamu yönetiminin içerisine dâhil olmuştur. Postmodern kamu yönetimi; modern kamu yönetiminin tüm ilke, yaklaşım ve teorilerini ters yüz etmektedir ve demokrasi, katılım, etik, yerelleşme ve açıklık ilkelerine odaklanmaktadır. Modern kamu yönetimi, daha fazla demokrasi ve katılımcılık esaslıdır. Bu kitapta, postmodern kamu yönetimi ile ilgili 15 bölüm yer almaktadır. Bölümler, Türkiye’nin farklı üniversitelerinde görev yapan akademisyenlerce hazırlanmıştır. Bu kitap, Türk kamu yönetimi literatüründe “Postmodern Kamu Yönetimi” başlığını taşıyan tek geniş kapsamlı kitap özelliğini taşımaktadır.
Nihat Aytürk Kamusal ve kurumsal yaşamda (iş ortamında) resmî yazışma, konuşma ve görüşmeler; toplantı, tören ve törensel etkinlikler; davet, ziyaret ve ziyafetler; resmî iş, işlem ve etkinlikler biçim ve yöntem olarak protokol ve sosyal davranış kurallarına uygun biçimde yürütülür. Bu yüzden protokol ve sosyal davranış kurallarını bilmek ve bu kurallara uymak temsil ve itibar açısından önemli ve gereklidir. Çünkü protokol ve sosyal davranış kurallarını bilen, bu kurallara uyan ve bunları uygulayan kişi ve kurumlar kamusal ve sosyal yaşamda daima takdir edilir ve tercih edilirler.
Kitabın amacı; üniversitelerde okuyan tüm öğrencilere, kamu kurumlarında ve özel kuruluşlarda (işletmelerde) çalışan bütün yöneticilere, yönetici adaylarına, yönetici asistanlarına, uzmanlara, halkla temas noktasında olan ve halka hizmet sunan bütün görevlilere yönetim ve iş hayatlarında ve sosyal yaşamlarında kullanacakları protokol bilgi ve becerileri kazandırmak; bu bilgileri başarıyla uygulamalarını sağlamak; böylece bireysel, kurumsal, ulusal ve uluslararası düzeyde başarılarını, etkinlik ve saygınlıklarını artırmaktır.
Bu kitap; üniversitelerin Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Meslek Yüksekokullarında okutulan Protokol ve Sosyal Davranış Kuralları ders programına uygun olarak hazırlanmıştır.
Nihat Aytürk Protokol, kamusal yaşamda yöntem ve biçim yönünden uyulması ve uygulanması gereken davranışsal kurallar bütünüdür. Protokol kurallarını bilmek ve bu kurallara uymak; işe girme, iş hayatında yükselme, kurumsal ve ulusal temsil, onur ve itibarı koruma açısından önemlidir.
Kamusal yaşamda uygulanan protokol ve davranış kuralları bu kitapta aşağıdaki bölümlerde uygulamaya yönelik biçimde örnekler ve örnek olaylarla ayrıntılı olarak açıklanmıştır:

• Kamusal Yaşamda Protokol ve Protokol Mevzuatı
• Protokolde Temel İlke ve Kurallar
• Protokol Türleri ve Protokol Listeleri
• Konuşma ve Davranış Protokolü
• Makam (Yönetim) Protokolü
• Ulusal ve Kurumsal Tören Protokolü
• Giyim ve Bakım Protokolü
• Davet ve Ziyafet Protokolü
• Kamusal Protokol Etkinlikleri:
o Konuk ve Ziyaret Protokolü
o Toplantı Protokolü
o Taşıt Protokolü
o Bayrak Protokolü
o Protokol Yazıları
o Resmî Yazılarda Protokol Kuralları

Salih Yılmaz Rusya’da Kırım’ın ilhakıyla “Putin Doktrini” olarak ifade edilen strateji uygulama safhasına geçmiştir. Buna göre Batı artık Rusya’nın güvenilir bir ortağı değildir. Rusya açısından uluslararası hukuk artık bir kurallar bütünü ve uluslararası koordinasyonu sağlayan norm değildir. Rusya’nın Suriye başta olmak üzere Ukrayna’da uluslararası hukuk kurallarının çoğuna riayet etmesinde Putin Doktrini’nin önemli bir etkisi vardır. Yeni stratejide Post-Sovyet ülkelerin egemenliği Rusya’nın koruması altındadır. Böylece tüm post-Sovyet ülkeler Rusya’nın müdahalesine açık hale gelmiştir. Putin Doktrinine göre herhangi bir post-Sovyet ülkeye muhalefetin çağrısı veya Rus azınlığın isteği ile müdahale edilebilecektir.
Rusya, Avrasya’da ve Suriye’de çıkarları çatışan Türkiye ile krize girmeyi göze alarak Suriye’ye müdahalede bulunmuştur. Bu müdahalenin genel tanımı özetle Putin’in tarihî Rus ideası politikasını aktifleştirmesidir. Günümüzde “Rusya’nın Yolu” tabiri, tüm dünyada hemen hemen kabul edilebilir seviyeye getirildi. Bu nedenle de Rusya, “ortak aklın yolu” felsefesini kabul etmeyen veya etmek istemeyen bir toplum ve devlet olarak tanınmaya başladı. Hem iç politika da hem de dış politikada Rusya’ya ‘özel’ bu duruma karşı çıkabilen etkin bir güç henüz bulunmuyor. Rus şair ve diplomat Fyodor İvanoviç Tyutçev dört mısralık meşhur şiirinde şöyle der:

Rusya akılla kavranmaz
Genel kabul görmüş bir arşınla ölçülmez
Onun kendine özgü bir hali, gelişimi vardır
Rusya’ya sadece inanılır, iman edilir.

Bu mısralarda ifade edilen fikirlerden gerçekçi biŗ Rusya tanımlaması çıkarılabilir. Tyutçev’e göre Rusya’yı anlamak istiyorsak “ona inanmak” gerekldir.
Bugünlerde, Türkiye-Rusya arasında ortaya çıkan kriz ve rekabeti anlamak için yakın dönemde olup bitenler bize bir hayli ipucu variyor. Ukrayna, Kırım ve Suriye krizlerinde Rusya’nın tavırları dolayısıyla “Rusya ne yapmaya çalışıyor?” sorusunu artık daha sık duyuyoruz ve önümüzdeki dönemde de duymaya devam edeceğimiz gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Bu sorunun cevabını Rusların tarihten kendilerine biçtikleri “kurtarıcı” rolünü anlamadan vermek mümkün değildir. Bu kitapta bu soruların cevapları verilmeye çalışılmıştır. Kitabımızda Putin Rusya’sının oluşumu ve Suriye’deki politikalarının genel sebepleri üzerinde durulmuştur. Bu kitaba ek olarak yakında yayımlanacak “Rusya-Türkiye Avrasya Rekabeti” adlı kitabımızı da okumanız yararlı olacaktır.
Muhammed Mustafa Bilgili Türkiye siyasi düşüncesini ve toplumsal meselelerini şekillendiren birçok kilit isim vardır. Bu isimlerin bazıları ideolojik söylemlerini kuvvetli kalemiyle aktarabilmesi, bazıları da içerisinde bulunduğu fikri hareketlerin yönlendirilmesinde oynadığı rol nedeniyle önemlidir. Hayatı, yakın ilişki içerisinde olduğu siyasi ve entelektüel ortamları, temsil ettiğine inandığı değer ve icraatları ile Saatçi Musa adıyla anılan Musa Çağıl bu isimlerden biridir.
Çağıl, Türkiye’nin siyasi ve düşünsel hayatını etkileyen çok sayıda isimle yakın temasta bulunmuş ve iz bırakmış birçok ismin icra ettiği faaliyetlerde aktör olarak bulunmuştur. Musa Çağıl’ın biyografisine yakından bakmak; Türkiye’de dönüm noktasını oluşturan MNP, MSP, ANAP, Refah Partisi ve Diriliş Partisi gibi siyasi partilerin kuruluş serüvenini ve Türkiye’nin yakın dönem fikri yapısını anlamak için önemli bir kaynak oluşturacaktır.
“Fikir ve Hareket İncelemeleri” dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.

Abdulkadir Macit, Abdullah Kahraman, Arife Gümüş, Lütfi Sunar, Murat Çemrek, Muhammed Erkan Karabekmez, Nihat Erdoğmuş, Rahim Acar, Süleyman Güder. Covid-19 salgını dolayısıyla, en açık etkisini günlük yaşantımızda gördüğümüz kritik bir süreçten geçmekteyiz. Bu sürecin kısa ve uzun vadede farklı alanları etkileyecek sonuçları olacağını ya da genel olarak insanlığın gidişatı açısından ortaya çıkması muhtemel bazı gelişmeleri tetikleyerek öne alacağını öngörmekteyiz. Bu bakımdan Covid-19 salgını dolayısıyla bugünlerde yaşadıklarımız, insanlığın evrildiği istikameti
farklı alanlar itibarıyla değerlendirme yönündeki düşünme etkinliğimizi gerçekleştirmek üzere bizi her zamankinden daha acil bir şekilde göreve davet etmektedir. Dokuz makalenin yer aldığı bu kitap Covid-19 salgınının gelecek yıllarda hangi perspektifle gündem edilmesi gerektiğine dair bir birikim oluşturmayı ve bu birikimin akademik çalışmalarda daha yaygın bir şekilde kullanılabilir hâle gelmesine zemin teşkil etmeyi hedeflemektedir.
Tansel TÜRKDOĞAN Bu kitap, bir sanat tarihi kitabı değildir. Kitap, sanat tarihi disiplini metodolojisi ile oluşturulmadığı gibi, sanatın tarihinin “resmi” kronolojisinden çok sanatın “öteki” dinamikleri çerçevesinde algılama pratiği olarak okunmalıdır. Modernizm'in eksik bıraktığı veya ısrarla görmezden geldiği gölge alanlara bakmaya çalışan, sanatı yüzyıllar boyu sadece belirli toplumsal dinamiklerle ve ağırlıklı olarak artistik dinamiklerle okuma ve ifade etme pratiğinin yerine, yeni bir okuma pratiği önerisi niteliği de taşımaktadır. Girilmesi yasak olan, ihmal edilen veya görmezden gelinen alanların, politikanın, ekonominin, sosyolojinin metodolojilerini kullanan, roller çalan, sorgulayıcı bir anlamda zorlayıcı hatta yapısökümcü ve bazen yıkıcı bir tavır ile sanatın seyrini anlama ve anlamlandırma çabasıdır bu kitap.
Bu okumalar bizi nereye götürür? Acaba 'Yeni bir Sanat Tarihi' buradan yola çıkılarak oluşturulabilir mi? Elinizdeki bu kitap, bu tartışma alanlarının, sorularının yanıtları üzerine düşünen bir çalışmadır.
Abdullah Soydemir, Ahmet Erciyas, Ali L. Karaosmanoğlu, Alparslan Uluhan, Arif İlker İpekci, Aura Codreanu, Bedriye Cicioğlu, Cristina Antonoaie, Ebru Caymaz, Fahri Erenel, Göksel Korkmaz, Güngör Şahin, Halil Özçay, Halim Yurdakul, Haluk Korkmazyürek, M. Cem Oğultürk, Mehmet Özkan, Mehmet Seğmenoğlu, Murat Yalçıntaş, Mustafa Kemal Topcu, Orhan Sezgin, Özhan Eren, Sina Kısacık, Tarık Ak, Tolga Öz Savunma planlaması; ülkenin bekasını sağlamak, milli hedeflerini elde etmek ve milli menfaatlerini korumak maksadıyla savunmaya ayrılan kaynakların en etkin ve verimli kullanımını gerçekleştirmek üzere kaynak, silahlanma ve lojistik planlaması temel faaliyetlerinden oluşan bir süreçtir. Bu süreci planlamakla görevli olanlar, bir yandan tehdit değerlendirmesindeki belirsizliği göz önünde bulundururken diğer yandan giderek artan mali kaynak baskısı altında karar vermek durumundadırlar. Optimum savunma düzeyinin sağlanabilmesi için devletler, savunma ihtiyaçlarını savunma planlaması adı verilen sistematik bir süreç içinde gidermektedir. Savunma harcamalarına ayrılan payların tartışma konusu hâline geldiği günümüzde, en az maliyetle en çok güvenlik tesisi en önemli hedef hâline gelmiştir. Bu kitap ile savunma kaynaklarının planlanması ve yönetiminde yeni yaklaşımlar da dikkate alınarak sürecin nasıl etkin ve verimli bir şekilde yürütülebileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Atakan Atalay, Aygün Altundaş, Aytekin Cantekin, Beste Desticioğlu Taşdemir, Bilal Özden, Burak Beyaz, Çağrı Erdemci, Göksel Korkmaz, Hakan Ayhan Dağıstanlı, Hakan Dilek, Hakan Ömer Tunca, Kemal Eroğluer, Kemal Gürol Kurtay, Memduh Begenirbaş, Merve Asiloğulları Ayan, Muhammed Serkan Pasinlioğlu, Muhammet Gürsal, Mustafa Bekmezci, Mustafa Kemal Topcu, Neslihan Kavalcı Canbuldu, Niyazi Gümüş, Olcay Okun, Pınar Fayganoğlu, Rukiye Can Yalçın, Savaş Yıldız, Serhat Çakır, Suat Gürbüz, Tuğrul Oğuzhan, Wasim Ul Rehman Varlığını sürdürmek için güvenli bir ortam, bireyler için olduğu kadar devletler için de hayati bir öneme sahiptir. Devletler, iç ve dış tehditlere karşı savunma mekanizmaları geliştirmek ve güvenli bir ortam yaratmak için savunma yönetimi konusunda ciddi bir kaynak ayırmaktadır. İyi bir savunma yönetimi, konsepte göre ihtiyaçların belirlenmesi, bu ihtiyaçların; planlanması, programlanması, bütçelenmesi ve tedarik edilmesi ile gerçekleştirilmektedir. Bu faaliyetlerin, birlikte ve bütünleşik bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Savunma tedarikinin ve savunma lojistiğinin bilimsel bir yöntemle ele alınması ve incelenmesi, savunma yönetiminin başarılı olmasını sağlayacaktır. Alanında ilk olma özelliği taşıyan bu kitapta; savunma tedariki ve lojistiği, savunma tedarik yaklaşımları ve savunma tedarik stratejileri ile savunma tedariki uygulamaları hakkında bilgi verilmiştir.
Abdusselam Sağın, Adem Başpınar, Ali Arı, Alper Akpınar, Ayşenur Topcu, Aytekin Cantekin, Bulent Yılmaz, Cem Barlas Arslan, Goksel Korkmaz, Kemal Eroğluer, Mahir Terzi, Mehmet Hanefi Topal, Mehmet Şahin, Memduh Begenirbaş, Metehan Topsakal, Muhammad Nadeem, Mustafa Bekmezci, Mustafa Kemal Topcu, Necmettin Celik, Raif Cergibozan, Semih Ozen, Serkan Yenal, Ufuk Bal, Unal Cağlar, Wasim Ul Rehman, Yunus Ozcan Son dönemde yakından takip edilen savuma ve güvenlik ekonomisi, dünya üzerinde mevcut doğal kaynaklar ve doğal kaynakların durumları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, küresel aktörler ve uluslararası arenada yaşanan gelişmeler ile birlikte dikkat çeken ve üzerinde çalışılan bir alan hâline gelmiştir. Kamusal bir hizmet olan güvenliği sağlamanın temel unsuru olan savunma gücü, ekonomi ile yakından ilişkili bir kavramdır ve bağımsızlığın, ülkenin ve milletin bekasının temelini oluşturmaktadır. Ülkelerin jeopolitik konumu yanında sahip olduğu savunma sanayi özellikleri, uyguladığı savunma sanayi politikaları ve bu politikaların sosyoekonomik dinamikleri, savunma harcamalarının etkinliği ve ekonomi üzerindeki etkileri, silahlanma yarışı ve silahsızlanma süreci, çatışma, savaş ve terörizmin sosyoekonomik ve politik dinamikleri gibi pek çok konu savunma ekonomisi alanında incelenmektedir.
Sınırlı sayıda kaynağın olduğu savunma ve güvenlik ekonomisi alanına katkıda bulunmak, alanının temel unsurlarını açıklamak, ekonomi ve güvenlik kavramlarını disiplinler arası bir yaklaşımla incelemek amacıyla hazırlanan bu eserin; araştırmacılara, savunma ve güvenlik ekonomisi alanında çalışanlara ve bu alana ilgi duyanlara katkı sağlaması beklenmektedir.
A.Gamze Aytekin, Arif Bel, Arzu Uğurlu Kara, Aslı Duman, Ayhan Biber, Aysun Doğan, B. Kağan Aktürk, Büşra Dündar, Cengiz Çoban, Çağatay Mirgen, Çağdaş Akif Kahraman, Emre Danışman, Emre Ekin, Erol Işıkçı, Kadir Aktaş, Kubilay Baş, Memduh Begenirbaş, Muhammed Serkan Pasinlioğlu, Mustafa Kemal Topcu, Mümin Dündar, Necmettin Çelik, Orhan Çömlek, Orhan Özcan, Sercan Edinsel, Suat Gürbüz, Süleyman Emir, Tuğrul Tekin Tunalılar, Uzay Özder, Yusuf Tepeli Savunma yönetimi, bir ülkenin veya bir organizasyonun güvenliğini sağlama, toplumun ve kaynaklarının korunmasını temin etme, kriz durumlarına karşı hazır olma ve ulusal veya uluslararası tehditlere karşı savunma stratejilerini planlama sürecidir. Bu, bir toplumun istikrarını ve ulusal çıkarlarını koruma açısından kritik bir rol oynar ve güvenliği sağlamak için politika, teknoloji, askerî planlama ve diplomasi gibi bir dizi disiplini içerir. Savunma yönetimi, bir ülkenin veya organizasyonun sürdürülebilirliği ve güvenliği için temel bir unsurdur. Bu nedenle savunma yönetiminden sorumlu her kuruluş, yerinde ve zamanında etkin kararlar alabilmek ve uygulayabilmek için çok çeşitli savunma planlamalarına ihtiyaç duymaktadır. Savunma yönetimi konusundaki bilgi ve tartışmalara katkıda bulunan bu çalışma, okuyucularına disiplinler arası iş birliği ve yaratıcı düşünme yolunu göstermektedir.
Savunma Yönetimi: Disiplinler Arası Bir Yaklaşım isimli bu kitap, modern savunma stratejilerini farklı perspektiflerden incelemiştir. Yazarlar, güncel tehditler ve karmaşık güvenlik zorlukları karşısında savunma liderlerinin ve politika yapıcılarının nasıl etkili bir şekilde hareket edebileceğine katkı sağlamaktadır. Bunun yanı sıra bu kitap, okuyuculara savunma stratejileri oluştururken karşılaşabilecekleri önemli konuları anlamalarına yardımcı olurken gelecekteki tehditler ve teknolojik gelişmelerin nasıl ele alınacağını tartışmaktadır. Yazarlar, güncel olaylardan örnekler sunarak savunma yönetiminin karmaşıklığını ve önemini vurgulamaktadır.


Ahmet Barış Solmaztürk, Alper Gürer, Demet Özkavak Bilginoğlu, Emrah Özdemir, Erdem Erciyes, Fatma Korkmaz, Gamze Ebru Çiftçi, Gökhan Çapar, Kemal Olçar, Özkan Leblebici, Ramazan Aslan, Savaş Mutlu, Serkan Yenal, Vasfiye Çelik, Zeynep Ece Ünsal Devlet yönetimi kendi meşruiyetini sağladıktan sonra üretim örgütlenmesi ve güvenlik konularında değişen ve gelişen koşullara uyum sağlama yeteneği kazanmıştır. Değişen çevre koşullarına uyum, devletin kendi iç işleyişini, işlevlerini ve geleceğe dönük planlamalarını da etkilemektedir. Bir sistem olarak devlet, olası tehditlerin yapıya etkilerini sınırlandırmak amacıyla güvenlik örgütlenmesini sürekli olarak güncellemekte, üretim örgütlenmesini de çevresiyle rekabet içerisinde güncel gelişmelerle uyumlaştırmaya çalışmaktadır.
Günümüzde devletler, çeşitli asimetrik tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu tehditler, devletleri, karşılıklı etkileşim içerisindeki sayısız faktörün etkili olduğu savunma ve güvenlik konularında düşünmeye, çalışmaya, örgütlenmeye ve önlem almaya zorlamaktadır. Sürecin yönetiminin ve planlamasının önem kazandığı bir yapıda savunma ve güvenlik alanına etkisi olan temel konuların anlaşılabilir kılınması önemlidir. Söz konusu ihtiyaçlardan yola çıkılarak hazırlanan kitabın savunma ve güvenlik alanında eğitim alan öğrencilerin yanında bu konularda çalışma yapan akademisyenlere ve konuya ilgi duyan genel okuyucuya kaynak olması amaçlanmıştır.
Çağdaş Akif Kahraman, Ebru Caymaz, Göksel Korkmaz, Gülhan Çalış Yazgu, Hakan Ayhan Dağıstanlı, Hakan Ömer Tunca, Hasan Yılmaz, Kemal Eroğluer, Kemal Gürol Kurtay, Memduh Begenirbaş, Merve Asiloğulları Ayan, Metin Ocak, Mustafa Bekmezci, Mustafa Kemal Topcu, Oğuzhan Pehlivan, Pınar Fayganoğlu, Rukiye Can Yalçın, Serkan Pasinlioğlu, Sinan Babaçoglu, Süleyman Akbay, Tuğrul Oğuzhan, Volkan Ergül Savunma yönetimi ulusal ve uluslararası literatürde sıklıkla kalkınma, büyüme, ekonomi, güvenlik bağlamında ele alınmış, yeni bir bilim dalı olarak derinleşmeye başlamıştır. Küreselleşme, teknolojideki hızlı değişim, iklim değişikliği, sosyodemografik değişimler, çatışmalar savunma kaynaklarının planlanmasından elden çıkarılmasına kadar olan süreci geleneksel yöntemlerin yanında gelişmeler çerçevesinde ele almayı zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede güncel savunma yönetimi yaklaşımları çalışması doğmuştur. Ulusal alanyazındaki gelecek çalışmalara yön vermesini beklediğimiz bu kitabımızda; savunma yönetiminin gelecek perspektifi, postmodern yaklaşımlar, millî güç unsurları, askerî gücün değişimi ve dönüşümü, postmodern dönemde savunma kaynakları yönetimi, stratejik ortaklık ve iş birlikleri, bölgesel oluşumların rolü, kuvvet planlaması, postmodern toplum, sivil-asker iş birliği, sivil toplum kuruluşları, özel askerî şirketler, koruma sorumluluğu doktrini, sürdürülebilirlik, mavi okyanus stratejisi önerisi, teknoloji öngörüsü, yenilik ve nanoteknoloji ile yapay zekâ konularına yer verilmiştir.