Siyaset \ 4-4
Faruk Bilir Devlet içindeki en üstün buyurma kudretinin Millete ait olduğunu belirten Milli Egemenlik ilkesi, Türk Hukukunda ilk defa 1921 Anayasasında yer almış daha sonra 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında aynen tekrarlanmıştır. Ayrıca Anayasanın 80. Maddesinde, bu maddenin bir sonucu olarak, Türkiye Büyük Millet meclisi üyelerinin, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil edecekleri hükme bağlanmıştır. Yani egemenliğin sahibi olan millet, bu egemenliğini ancak temsilciler aracılığıyla kullanabilir. Dolayısıyla, milletin temsili açısından, bu temsilcilerin belirlenmesi, hak ve görevlerinin neler olduğu, ne gibi güvencelere sahip oldukları ve görevlerinin ne zaman ve nasıl sona erdiğinin tespiti son derece önemlidir. Çalışma bu öneme haiz durumu detayları ile incelemektedir.
Muhammed Bozdağ Yıldızı her geçen gün parlayan Türkiye’nin tüm iç çatışmalarının temelinin siyasal yasaklama sistemiyle ilişkili olduğu dikkat çekmektedir. Türkiye, siyasi yasaklamayı en katı şekilde uygulamış ülkelerden biridir ve dünya tarihinin belki de en çok parti kapatan tek ülkesidir. Parti kapatma sisteminin odağında laiklik ve bölücülük kavramlarıyla özetleyebileceğimiz iki temel sorun bulunmaktadır. Edinilen ve çalışmaya zemin hazırlayan izlenim: “Türkiye’de AB reformları ne kadar etkili şekilde yapılıyor görünse de, bu iki sorunun çözümü sanılandan daha zor olabilir. Kopenhag siyasi kriterlerinin gerektirdiği demokratikleşme arayışları, tahmin edilenden daha çatışmacı bir zemine kayabilir. Reformların uygulanması için gerekli olan anayasal zemin, açıkçası henüz yeterince oluşturulmamış durumdadır.” şeklindedir. Çalışma, konuya ilgi duyan herkese faydalı, ufuk açıcı olacaktır.
Burak Hergüner, Erol Kalkan, Cengiz Özgün, Hakan Savaş, Hazal Ilgın Bahçeci, Mustafa Uluçakar, Eda Kuşku Sönmez, Vahit Güntay, Muhammed Asıf Yoldaş, Muhammed Samancı, Oğuzhan Erdoğan, İsmail Cem Feridunoğlu Çevre konusu, siyasette yeterince yer bulmakta mıdır? Çevrenin korunması ve çevre bilincinin gelişmesine yönelik konular medyada yeterince kapsamlı ele alınmakta mıdır? Siber güvenlik ve çevre konuları arasındaki ilişkinin boyutu nedir? Çevrenin korunması, özgün bir etik anlayışı gerektirir mi? AB'nin Türkiye'nin çevre politikalarına etkisi nedir? Çevre politikalarının mali boyutu nedir? Karbon temelli enerji politikaları sürdürülerek orta gelir tuzağı aşılabilir mi? İşletmeler, çevreye duyarlı üretim ve pazarlama stratejileri geliştirmekte midir? Ombudsmanlık kurumunun çevreyle ilgili konularda yarattığı değişim nedir? Yerel yöneticilerin çevreyle ilgili konulara yaklaşımı nasıldır? Şüphesiz tüm bu sorular önemlidir ve çevre konusunun farklı boyutlarıyla ele alınmasını gerektirmektedir. Bu kitap, bu ve benzeri sorulara yanıt vermek amacıyla hazırlanmıştır.
Bu bağlamda, toplam altı kısımdan oluşan bu çalışmanın ilk kısmında çevreciliğin etik, ahlaki ve ideolojik boyutu incelenmiştir. Ardından sırasıyla Türkiye'de çevreciliğin tarihî ve siyasal gelişimi; çevrenin uluslararası boyutu ve Türkiye'ye yansımaları; çevresel konuların mali ve ekonomik boyutu; çevre, bürokrasi ve yerel yönetimler; çevre ve medya konuları ayrıntılı olarak incelenmektedir. Sadece ders kitabı olarak düşünülmeyen bu çalışmanın akademisyenlere, öğrencilere ve çevre konusuna duyarlı bütün herkese faydalı olması beklenmektedir.
Mustafa Salep Türkiye'de çok partili siyasal hayata geçilmesi ve serbest seçimlerle iktidarın değiştirilebilmesi, Türk demokrasi tarihi açısından bir kazanım olmuştur. Demokrat Parti, 1950 yılında yapılan serbest seçimle iktidara gelmiş, 1954 ve 1957 seçimlerinde de başarı elde ederek on yıl iktidarda kalmıştır. 27 Mayıs 1960 tarihli askerî darbe ile Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış, Türk demokrasisi de inkıtaya uğramıştır. Bu kitapta, Türkiye'nin 1960-1971 yılları arasındaki siyasi serüveni incelenmiştir. Demokrasinin karşılaştığı sorunlar, yeniden normalleşme çabaları, mevcut ve yeni kurulan siyasi partilerin faaliyetleri, yeni anayasal ve siyasal ortamın devlete ve topluma yansımaları, 1961 seçim sonuçlarının zorunlu kıldığı koalisyon hükümetlerinin siyasi politikaları, 1965 ve 1969 seçim sonuçları ile 12 Mart 1971 tarihine kadar tek başına iktidarda kalan Adalet Partisi döneminde yaşanan öğrenci olayları, işçi eylemleri, gösteriler, mitingler, yürüyüşler, boykotlar, işgaller sonucu ve ideolojik nedenlerle ortaya çıkan siyasal ve toplumsal çatışmalara karşı çözüm arayışları ve nihayet Türkiye'nin yeni bir askerî müdahale ile karşı karşıya kalmasına dair konular kitabın içerisinde detaylandırılmıştır.
Erman AKILLI Bir devletin dış politikasına yön veren ögeler, değerler, normlar uluslararası sistemin konjonktürel durumuna göre dönemsel olarak farklılıklar gösterebilmektedir. Nitekim Soğuk Savaş Dönemi'nin güvenlik parametreleri zemininde şekillenen ve realist kuram dünya görüşü ile taçlandırılan dönemin Türk dış politikası, 11 Eylül sonrası şekillenen uluslararası sisteme de bağlı olarak “sert güç” anlayışından “yumuşak güç” anlayışına geçiş gösteren bir paradigma temelinde yükselmektedir. Elbette bu anlayışın özünde, küresel olarak, 11 Eylül saldırıları neticesinde artık güvenliğin klasik araçlar ile sağlanmasının mümkün olmadığının idrakinin yattığını da söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu bağlamda, Türk dış politikasını analiz etme ve dış politikaya yön veren yegâne nüveyi ortaya koyma gayesini taşıyan bu kitap, söz konusu gayeyi devlet kimliği-dış politika ilişkisi üzerinden ortaya koymaktadır. Zira Türk dış politikasının aldığı seyrin devlet kimliği minvalinde açıklandığı bu kitap içerisinde, dönemsel olarak Türk dış politikası incelemeye tabi tutulmuş ve bu bağlamda çeşitli devlet kimliği analojilerine yer verilmiştir. Ayrıca inşacılık kuramı anlayışı üzerinden TİKA, TÜRKSOY, T.C. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü (Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların son dönem Türk dış politikasına etki eden devlet kimliğinin inşasındaki etkileri incelenmiştir.
Işıl Arpacı, Osman Ağır Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan çok hızlı değişim ve dönüşümlerin yaşandığı günümüz dünyasında devletler, yürütmüş olduğu politikalarla yaşamın değişik alanlarına yön vermektedirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uygulamakta olduğu politikaların ele alındığı bu kitapta; dış politika, ekonomi, sağlık, eğitim, güvenlik, kentleşme, tarım, yerel yönetim, demokrasi, göç, ulaştırma, çevre ve adalet politikaları, her biri alanında uzman akademisyenler tarafından yirmi yedi alt başlıkta ele alınarak bir bütün hâlinde okuyucuya sunulmaktadır.
Göksel Türker Ekonomi ve siyaset arasındaki ilişkiyi siyasi iktisat yaklaşımıyla inceleyen bu çalışma, Türk siyasi tarihinde yaşanan gelişmelere iki farklı alanın (siyaset bilimi ve iktisat bilimi) yöntemlerini birleştirerek geniş bir perspektiften bakmayı amaçlamaktadır. Bu bakış açısı merkezde tutularak Türkiye'de ekonomi ve siyaset arasındaki etkileşim, Osmanlı Döneminden günümüze kadar siyasi kültür ve demokrasinin gelişimi temelinde analiz edilmiştir. Bu kapsamda okurlara öncelikle temel kavramlar ve teoriler hakkında genel bilgiler verilerek okurlar Türkiye'ye yönelik derinlemesine analize hazırlanmıştır. Ardından Türkiye'de devletin çeşitli dönemlerde ekonomide üstlendiği rol açıklanmıştır. Türkiye'deki ekonomik yapıya yönelik bu açıklamalar bağlamında Türkiye'de devletin ekonomide üstlendiği rolün siyasi kültürün belli nitelikler taşımasında etkili olduğu ve demokrasinin gelişimini Türkiye'ye özgü bir biçimde etkilediği saptanmıştır.
Abdülkadir Şanlı, Aygün Karlı, Ferit Salim Sanlı, Gökberk Yücel, Halim Alperen Çıtak, Halûk Kayıcı, Levent Bayraktar, M. Mustafa İyi, Mustafa Onur Tetik, Nail Elhan 1960'lı yıllarda, Türk Modernleşmesine dair siyasi, iktisadi, toplumsal, fikri alanda birbirinden farklı pek çok yeni arayış ortaya çıktı. Türk siyasi düşünce tarihi açısından da oldukça zengin olan bu dönemde; “Bu düzen nasıl değişmeli?”, “Türkiye nasıl kalkınır?”, “Türkiye nasıl az gelişmişlikten kurtulur?” gibi sorulara cevap arayan aydınlar, muhtelif doktrinler çerçevesinde fikir ürettiler. Birçok aydın “düzen arayışları” içerisine girerken iktisadi, sosyal, tarihî tahliller ortaya koydu ve “düzen” temalı önemli eserler meydana getirdi.
Bu kitap, daha sonraki dönemlere sirayet ederek yeni fikirlerin ve eserlerin üretilmesine vesile olan bu dönemin düşünce malzemesini temele almaktadır. Okurlar burada hem farklı “düzen arayışları”na şahit olacak hem de siyaset bilimi, hukuk, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, felsefe, tarih gibi farklı disiplinlerden gelen yazarların kendi metodolojileri ışığında farklı perspektiflerini görme imkânına sahip olacaktır.
Berat Akıncı Türkiye’de 2007 yılındaki anayasa değişikliğinin ardından halk oyuyla yapılan ilk cumhurbaşkanlığı seçimleri, hükûmet sistemi değişikliği konusundaki tartışmaların daha da alevlenmesine neden olmuştur. 16 Nisan Referandumu öncesinde parlamenter sistem geleneği ile yönetilen ülkemizde yeni sistemin ne olacağı, nasıl uygulanacağı, hangi ülke ya da ülkelerden esinlenileceği, cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar kurulunun hangi görev ve yetkilere sahip olacağına dair düzenlemelere ilişkin pek çok farklı görüş ileri sürülmüştür. Kitapta, Türkiye’de yaşanan hükûmet sistemleri tartışmaları bağlamında öncelikle devlet ve hükûmet sistemleri ile Türkiye’de Tanzimat'tan günümüze yasama, yürütme ve yargı ilişkileri açısından hükûmet sistemi uygulamaları ele alınmıştır. Türkiye’de uygulanan hükûmet sistemlerinin tarihsel gelişimi anayasalar baz alınarak incelenmiş, alternatif hükûmet sistemlerinden olan yarı başkanlık sistemi ve dünyadaki uygulamalarına da ayrıca değinilmiştir. Bununla birlikte olası bir hükûmet sistemi değişikliğinin siyasi, hukuki, demokratik, ekonomik, sosyo-kültürel yapı üzerindeki etkileri ele alınmış ve yine muhtemel bir hükûmet sistemi değişikliğinin uygulanması durumunda doğabilecek sonuçların bürokrat, siyasetçi, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin bakış açılarından değerlendirilmesi yapılmıştır.
Abdullah Köktürk Türkiye’de devlet, ordu veya askerî müdahaleler üzerine yapılan çalışmaların bir bölümü, “güçlü devlet-zayıf toplum” ve “bürokrasi-burjuvazi” karşıtlığını öne çıkaran, birikim rejimlerini göz ardı eden, militarizmi ve pretoryanizmi vurgulayan yaklaşımlar getirmektedir. Birikim rejimlerini göz önüne alan çalışmalarda ise yapısalcı ve işlevselci bir açıklama ile askerî müdahaleler, sermaye birikim krizlerini çözen ve yeni bir birikim modeline geçişi sağlayan müdahaleler olarak ele alınmaktadır. Bu analizlerde, sadece ekonomik düzlemde kalındığı için ordu ve sermaye arasındaki ilişkilerinin nasıl kurulduğu göz ardı edilmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de ordunun kendi çıkarlarının sınıfsal güç ilişkilerinden kopuk bir şekilde oluşmadığı göz önünde tutularak, militarizm ve büyük sermaye arasındaki ilişkileri açığa çıkaracak şekilde bu ilişkilerin nasıl kurulduğunun incelenmesi amaçlanmıştır.
Kitabın ekinde bulunan şirket yönetim kurullarında görev almış beş yüzden fazla emekli general listesi bile kitabın Türkiye’de ilk defa bu kapsamda yapılmış bir çalışma olduğunu göstermektedir.
Adem Doğan Siyasal partiler/adaylar siyasal iletişim aracılığıyla seçmenin siyasal davranışlarını etkilemeye çalışmaktadır. Seçmenlere doğru, hızlı, yeterli düzeyde mesajlarını ulaştırabilen; seçmenin beklentilerinden haberdar olarak onları karşılamaya yönelik stratejiler üreten, kısacası etkin bir siyasal iletişim gerçekleştiren partiler/adaylar başarılı olmaktadır. Bu kitap, Türkiye'de siyasal iletişim uygulamaları çerçevesinde seçmenin siyasal davranışını etkileyen faktörleri ve bu faktörlere ilişkin siyasal iletişim uygulamalarına ilişkin analizleri ve değerlendirmeleri içermektedir.
Kitap, öncelikle siyasal iletişimle ilgili kavramları ve siyasal iletişim bileşenlerini açıklayarak; siyasal iletişimle ilgili kapsamlı bir bilgilendirme yapmaktadır. Yine bu kapsamda siyasal davranışa ilişkin kavramsal çerçeveye ilişkin de bilgilendirmeye yer verilmektedir. Kitap kapsamında hem siyasal iletişim hem de siyasal davranış ile ilgili okuyucular detaylı bir şekilde bilgiye sahip olmanın yanında yapılan alan araştırmasının bulguları da siyasal iletişim ve siyasal davranış çerçevesinde analiz edilmektedir. Dolayısıyla bu kitap, siyasal iletişim dünyasına yeni bir soluk kazandıracağı gibi iletişim bilimciler ve siyaset bilimciler, aktif siyaset yapanlar ve bu konuda araştırma yapanlara da katkı sağlayacaktır.
Selcen Altınbaş Siyasal partiler, içinde bulunduğu siyasal, toplumsal ve ekonomik koşullarda kimliğini inşa eden ve aynı zamanda bu koşulları dönüştüren örgütlenmelerdir. “Etkileyen ve etkilenen” yapıları gereği siyasal partiler literatürde sıklıkla incelenmiş ve çeşitli sınıflandırmalar yardımıyla anlaşılmaya çalışılmıştır. Var olan siyasal partiler üzerinde yapılan gözlemleri sistematik bir biçimde inceleyerek modeller ortaya koyan siyasal parti tipolojileri bu sınıflandırmaların önemli bir kısmını oluşturmuştur. Literatürdeki siyasal parti tipolojileri genellikle Avrupa temelli partiler üzerinden şekillendirilmiştir. Bu sınıflandırmalarda ortaya çıkan modeller Avrupalı örneklerinden farklı dinamiklerde örgütlenen Türk siyasal partilerini açıklamakta ise belli noktalarda yetersiz kalmıştır.
Bu eser, kendine özgü koşullarını ve deneyimlerini de dikkate alarak Türk siyasal partilerinin nasıl tipolojileştirilebileceği sorusundan hareketle Türk siyasal partileri için bir tipoloji denemesi sunmaktadır. Eserde, 1946'dan günümüze kadar devam eden süreçte parlamentoda temsil görevini üstlenen Türk siyasal partileri analiz edilmektedir. Bu bağlamda öncelikle kurulan analiz modelinde Gunther ve Diamond'ın tipolojisinde kullanılan ana kriterler Türk siyasal hayatının temel dinamiklerine göre belirlenen alt değişkenler ile yeniden yorumlanmaktadır. Ardından Türk siyasal partileri için öne çıkan benzerliklerin temel alındığı bir tipolojik model oluşturulmakta ve seçilen partiler bu analiz modeline göre incelenerek tipolojik olarak sınıflandırılmaktadır.
Eser, Türk siyasal partileri için ortaya koyduğu analiz modeli ve tipoloji denemesi ile Türk siyasal partileri literatüründe tespit edilen eksiği gidermeye yönelik bir adım niteliğindedir. Eserin, bu alanda yapılacak yeni çalışmalar için de esin kaynağı olması hedeflenmektedir.
Fırat Demirkol İlgili çalışma, teorik olarak siyasette ve derslerde tartışılan ideoloji kavramının ve siyasal ideolojilerin pratik olarak Türkiye siyasetinde bulduğu karşılığı ortaya koymaya çalışmıştır. Tarafsız bir bakış açısı ile yazılmaya özen gösterilen bu eserde, ideoloji kavramının dogmaları nedeniyle tüm fikir akımlarına eleştirel bir tarzda yaklaşma gayreti gösterilmiştir. Eserin hazırlık aşaması, lisans dönemi üniversite hayatımdan başlayarak İstanbul Üniversitesi SBF koridorlarına kadar dayanmaktadır. Eser; lisans eğitimi sürecinden itibaren başlayan ve doktora eğitimi sürecinde devam eden araştırma ve öğrenme süreçlerinin sonunda olgunlaşmış ve süzgeçten geçmiş, bugün için yayımlanmaya yeterli olan ancak değişen dünya içerisinde her dönem güncellenmesi gereken bilgileri içermektedir. Öğrencilik döneminden başlayarak akademik hayatım boyunca hep heyecan duymuş olduğum ve her zaman eklemeler yapmak istediğim bu çalışmanın sizlerle buluşması, beni ayrıca onurlandırmakta ve bir hayalin gerçeğe dönüşmesini sağlamaktadır.
Abdullah Aydın, Ali Davut Alkan, Bekir Gündoğmuş, Çağdaş Zarplı, Elif Nagihan Türköz, Fikri Keleşoğlu, Hacı Şükrü Taştan, M. Ferit Duman, Melih Coşgun, Selman Bölükbaşı, Semih Sütçü, Semra Altıngöz Zarplı, Şükrü Türköz, Yücel Can Günümüzde bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumsal ve siyasal alandaki değişim/dönüşüm hızlı bir biçimde sürmektedir. Aile ilişkilerinde meydana gelen değişimlerden dijitalleşmenin her alanda baş döndürücü şekilde yaygınlaşmasına, din ve siyaset ilişkilerine yönelik yeni yaklaşımlardan spor ve siyaset etkileşiminde yaşanan artışa, ülkedeki demokrasi kültürünün evrilmesinden sivil toplum kurumlarının siyasal ve toplumsal alandaki işlevselliğine, bürokratik sistemin yapısal sorunlarından hükûmet sistemlerinde meydana gelen köklü değişimlere varıncaya kadar birçok başlıkta bu değişim ve dönüşümün toplumsal yansımaları kolayca fark edilebilmektedir. Bazı alanlarda oldukça süratli seyreden bu değişim/dönüşüm özellikle toplumsal ve siyasal açıdan üzerine eğilmemiz gereken önemli meselelere de yol açabilmektedir. Bu bağlamda Türkiye'de Toplum ve Siyaset: Teoriden Pratiğe Güncel Meseleler isimli eser Türkiye'de toplumu ve siyaseti etkileyen meseleleri tartışmayı amaçlamaktadır. Kitapta, siyaset bilimi ve sosyoloji alanlarında yer alan temel kavramlar ışığında güncel siyasal/toplumsal meseleleri ele alan on iki yazıya yer verilmektedir. Özellikle siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisi literatürüne katkıda bulunmayı amaçlayan eserde ele alınan konular teorik ve pratik boyutlarıyla ayrıntılı olarak tartışılmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan kitap, Türkiye'nin değişen ve dönüşen güncel toplumsal ve siyasal meseleleri ekseninde siyaset çalışmalarına ilgi duyan herkese katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Abdulvahhap Akıncı, Ali Gençoğlu, Bahadır Elal, Başak Akar, Başak Gorgoretti, Betül Tansel, Cansu Yetimoğlu, Ebru Eren, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Talha Paşaoğlu, Miraçhan Yılmaz, Oğuz Yavuzyılmaz, Selda Tunç Subaşı, Selin Karaibrahimoğlu, Serap Yavuz, Tuğrul Korkmaz, Ünsal Yavuz, Zafer Durdu Ulus devlet; sosyal, siyasal, demografik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin sonucu ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Benzer bir şekilde ulus inşası da bu zorunluluğun ürettiği başka bir zorunlu durumdur. Her süreç ve olgunun olumlu ve olumsuz yönleri ve örnekleri mevcuttur. Bununla birlikte bu çalışmada ulus inşası olumlu veya olumsuz olarak değil daha çok harici şartların ürettiği bir gereklilik olarak bütün yönleriyle ele alınmıştır. Ulus inşası, günümüz ulus devletlerinde yaşayan ve vatandaşlık bağıyla bu devletlere bağlı bulunan toplumların ayrı alt kültür ve mikro milliyet durumlarına bakılmaksızın ve yereldeki bu farklılıkları mahsurlu görülmeksizin bütün bu yerel ve sınıfsal farkların üzerinde oluşturulmaya çalışılan sosyopolitik bir üst kimlik, ulus devletin sınırlarıyla örtüşen geniş kapsamlı bir grup aidiyeti ve yüksek kültürdür. Çalışmadaki on yedi bölümün başlıklarına bakıldığında kitabın ana teması ve geniş kapsamı daha iyi anlaşılabilecektir:
• Teoride ve Pratikte Ulusçuluk ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Millî Tarih Yazımı ve Ulus İnşası
• Türk Halkının Kolektif Belleğinde Çanakkale Savaşı ve Ulus İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Halkevleri ve Ulus İnşası
• Yöntemlerin Yerinde(n)liği ile İlmin Evrenselliğini Buluşturmak:
• Türkiye'nin Köy Enstitüleri
• Türk Ocakları ve Ulus İnşası
• Cumhuriyet'in Vatanseverlik Merkezli Din Anlayışı ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Ulus İnşasında Eğitim Politikalarına Örnek Olarak Köy Enstitüleri
• Türkiye'de Siyasal Kültür, Kimlik ve Ulus-İnşası
• Tanıtım Filmlerinde ve Kamu Spotlarında Ulus-İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Yaratımı ve Beyaz Perde Üzerindeki Refleksler (1919-1938)
• Türk Ulus-İnşasında Batılılaşma Üzerine Çelişkili Düşünceler:
• Devlet Tiyatrosu Repertuvarı Üzerinden Bir Değerlendirme
• Türk Romanında Ulus İnşası ve Kadın İmgesi
• Osmanlı'dan Cumhuriyete Türk Müzik Kültürü ve Türkiye'de Ulus İnşasına Katkıları
• Türkiye'de Modern Mimarinin İdeolojik İşlevleri ve Ulus İnşası (1923-1950)
• Ulus İnşasının Posta Pullarına Yansıması Ulusal Bayram Örnekleri
• Türkiye'de Millî Folklor Çalışmaları ve Ulus İnşası
Fahri Erenel - M. Fatih Çınar Türkiye, 29 Ekim 1923 tarihinde egemenliğin halka ait olduğu, yürütme fonksiyonunun cumhurbaşkanı ve başbakandan oluştuğu bir hükûmet sistemini benimsemiştir. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan hal koylaması ile çok köklü bir değişikliğe gidilerek Başbakanlık kurumu kaldırılmış ve cumhurbaşkanı yürütmenin tek yetkilisi hâlini almıştır. Başkanlık, Yarı Başkanlık ve Parlamenter Hükûmet Sistemlerinden çeşitli unsurlar içeren bu yeni sistemin dünyada birebir başkaca emsali bulunmamaktadır. Bu nedenle geçmiş deneyimlerinden ders çıkarılabilecek uygulama örnekleri mevcut değildir.
Yeni yönetim modeli olağan ve olağanüstü zamanlarda, uluslararası gerginlik ortamlarında, sosyal, siyasal, askeri ve ekonomik kriz zamanlarında henüz yeteri kadar test edilebilmiş değildir. Muhtemel ve müstakbel olumsuzlukların öngörülerek geleceğe dönük tedbirler alınabilmesi için geniş perspektifli bir projeksiyonunun yapılması zorunludur. Geçmiş deneyimlerinden faydalanılabilecek emsaller bulunmadığına göre, bu öngörüler ancak bilim insanları tarafından yapılabilir.
Kitapta konusunun uzmanı on altı akademisyen, on dört bölüm başlığı altında yeni yönetim modelini analiz etmektedir. Okuyucu, bölümleri tümevarım tekniği ile zihninde birleştirdiğinde, hükûmet sistemleri, dünyada uygulanan yönetim modelleri, hükûmet sistemlerinin sosyal, siyasal, antropolojik ve ekonomik boyutları gibi konularda çok değerli bilgiler edinecek ve geçmişten geleceğe Türkiye’nin hükûmet sistemleri konusunda çok geniş bir bakış açısına sahip olacaktır.
Özverili araştırma, özenli inceleme ve derin akademik çalışmalar sonucunda ortaya çıkmış olan bu kitabın, okurların düşün ve karar dünyasında üst seviyede birikim oluşturacağı ve sunduğu bilimsel bilginin, akademik sınırları aşarak toplumun tüm kesimlerine ulaşacağı umulmaktadır.
Emrullah GÜNEY Komşu Ülkeler Coğrafyası...Tamamı ya da bir bölümü Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde kalan ülkeler...
Sınırdaş ya da sınır ötesi...Moldova'dan Kuveyt'e; Arnavut diyarından Azerbaycan'a... Tarihsel, toplumsal, ekonomik, siyasal bağlantılarımızın olduğu ülkeler.
Kitabımız başta Türkiye üniversitelerinde değerlendirilecek elbette. Sayıları 200'e yakın...Kıbrıs, Makedonya, Moldova-GagauzKomrat, İran Tebriz, Irak Kerkük, Suriye Bayır Bucak, Azerbaycan... Edebiyat - Eğitim fakülteleri yanında İktisadi ve İdari Bilimler fakültelerinde de ders kitabı olarak kullanılacak.
Bilgiler güncellendi, okuma parçaları özenle seçildi ve ortaya bu kitap çıktı.Yararlı olmasını diliyoruz...
İshak Torun Türkiye'nin siyasallaşmış dört temel sosyal sorunu vardır: laiklik, Kürtlük, Alevilik ve Gülen cemaati. Bu sorunlar dört kutuplaşmadan doğmaktadır: laik-antilaik kutuplaşması,
Türk-Kürt kutuplaşması, Alevi-Sünni kutuplaşması ve Gülen cemaati etrafında ortaya çıkan kutuplaşma. Bu kutuplaşmalar siyasallaşma potansiyelleriyle Türkiye'nin bir nevi toplumsal fay hatlarını oluşturmaktadırlar.
Bu dört sorun çok önemli olması sebebiyle diğer birçok sorun setine üst başlık olabiliyor veya onları kendi yörüngesine çekebiliyor. Mesela Türkiye'de eğitim konusu hep bu fay hatlarının etkisinde kalmış ve kendisi olarak ele alınamamıştır.
Kitap, siyaset sosyolojisi disiplini içinde yer alıp Türkiye'nin betimlenen güncel konularını liberal muhafazakârlık yaklaşımıyla analiz ediyor. Türkiye'nin güncel siyasi sorunlarına bu yaklaşımla bakmak isteyenlerin kitap okuma ihtiyacına karşılık geleceğini ummaktayız. Bu eser aynı zamanda Siyaset Sosyolojisi, Türkiye'nin Toplum Yapısı, Türkiye'nin Siyasi Yapısı, Türkiye'de Güncel Toplumsal Sorunlar ve Sivil Toplum Örgütleri gibi çeşitli dersler için kaynak ihtiyacına hitap etmektedir.
Abdulvahap Akıncı, Ali Sönmez, Aykan Karademir, Ayşe Günsel, Halit Yanıkkaya, Hande Çiftçi, Hasan Yazıcı, Haydar Çoruh, Mahmut Hakkı Akin, Mehmet Taş, Meryem Özcan, Muharrem Es, Mustafa Altunok, Mustafa Çağlayandereli, Mustafa Semih Arıcı, Nazmi Avcı, Osman Sarı, Öznur Yaşar, Ramazan Biçer, Sertan Demir, Uğur Dolgun, Vasfi Haftacı, Zeki Arslantürk Türkiye'nin toplumsal, siyasi ve ekonomik yapısıyla aile, nüfus, eğitim, ekonomi, din, siyaset kurumları ve işleyişlerine dair ana konularda Türkiye’yi anlamaya yönelik genel bilgi önemlidir. Türkiye’nin temel dinamiklerini oluşturan konu ve meseleler üzerinde durulmalıdır. İçinde yaşanılan toplumsal yapı konusunda farklı ve geniş bir bakış açısı kazanılmalıdır. Türkiye'nin toplumsal yapısındaki değişmeler, tarihî ve sosyolojik açıdan incelenip değerlendirilerek Türkiye'nin toplumsal, ekonomik ve siyasi yapısının farklı bileşenleri ilişkilendirilip çeşitli yönlerden karşılaştırmalarla modern Türkiye'nin kültürel ve sosyoekonomik yapısının anlaşılması sağlanmalıdır. Farklı aktörlerin siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelerdeki rolleri, Türkiye'de olan bitenler yorumlanmalıdır. Türkiye'nin toplumsal yapısının sorunları ve sebepleri teşhis edilmeli, yaşanan değişimlerin sebep olduğu, olabileceği sonuçlar tartışılmalıdır. Toplumsal problemlere farklı çözümler sunulmalı, sorunların ortadan kalkması için önerilen çözümler analiz edilmelidir.
Türkiye’nin toplumsal yapısını ortaya koyarken Osmanlı toplum yapısı, Cumhuriyet’i doğuran özelliklerine ağırlık verilerek bütüncül, temel, genel olarak özetlenmeye çalışıldı. Cumhuriyet’ten 1970-1980’lere bütüncül, temel, genel, ayrıntılı özet yapıldı. Son kırk yıl, dönemlere ayrılarak tasvir edildi; zamanın konuyla ilgili âdeta fotoğrafı çekildi.
Yirmi üç yazarın kaleme aldığı kitabın; zengin bir içerik ve bakış açısıyla, ilgili herkese faydalı ve yol gösterici olmasını dileriz.
Elif Yıldız, Tuba Gültekin
Fatmanur Kaçar Aşcı The influence and contribution of populist political parties through their discourse and style on multifaceted representations should not be disregarded at a time when populism studies have grown steadily and gained maturity. Therefore, this book presents a multimodal discourse analysis to explore how Türkiye is portrayed in and through the right-wing populist style of the Alternative for Germany party (AfD). According to the pertinent literature, Türkiye has been represented antagonistically rather than favorably throughout Europe. This book is designed to ascertain the contributions of the right-wing populist parties to the existent discourses and representations, accordingly, analysed how and through which representation strategies Türkiye has been located in the right-wing populist style both semantically and visuatlly.
By archiving 4088 AfD party campaign visuals posted on their public social media accounts between 2013 and 2021, the representation strategies of multimodal discourse analysis, which encompasses the synthesis and interaction of various modes such as texts and visuals in the meaning-making process, were reviewed, interpreted, and applied to the party campaign visuals. The book suggests that the AfD has maintained Türkiye's negative representation and added additional layers to the existing stigmatizing representations, which has caused the negative representation to be reinforced and reified.
Nejat Doğan, Ferit Kula, Memet Öcal

Jeoekonomi ve jeopolitika kavramlarının iç içe geçtiği günümüzde ekonomik çıkarlarla politik çıkarların birbirini şekillendirdiği küresel güç dengeleri içinde Türkiye de kendine sağlam bir yer edinmek zorundadır. Türkiye’nin Jeoekonomisi ve Jeopolitikası Türkiye Geleceğin Neresinde? başlıklı bu çalışma Türkiye’nin ekonomik ve politik çıkarları doğrultusunda bugünün ve geleceğin Türkiyesini çok disiplinli bir sosyal bilim anlayışı ile irdelemektedir. Çalışma, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde ekonomi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında dersler veren onlarca akademisyenin katkılarıyla ortaya çıkan çalışma uluslararası istatistikler, küreselleşmeye global ekonomiden finansal piyasalar ve bölge ekonomilere kadar çeşitli konularda kaleme alınmış yirmi beş ayrı makaleden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra çalışmada Türkiye’nin mevcut durumu açıklanırken bir taraftan da ülkenin gelecekte daha iyi bir konumda olabilmesi için neler yapılabileceği ile ilgili tavsiyelerde bulunmuştur. Kitap ekonomi ve politik eğitimi alan tüm üniversite öğrencilerinin yanı sıra Türkiye’nin geleceği üzerine kafa yoran herkesimden okuyucuya hitap etmektedir.

Rabia Taş, Ali Onur Özçelik Elinizdeki kitap, Türkiye'nin geçmişten günümüze bilim ve teknoloji politikalarındaki değişimi ele alarak geniş bir belge taraması ve analizi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bilim ve teknoloji alanında gelişmişlik, günümüzde uluslararası bir norm olarak değerlendirilmektedir. Bu kitap, bilim ve teknolojinin ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösteren bir norm olduğu varsayımına dayanarak, uluslararası politika yayılımının Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikasına etkisini araştırmayı hedeflemiştir. Kitap kapsamında uluslararası toplumun etkisinin politika yayılımı mekanizmaları ile Türkiye'deki bilim ve teknoloji politikalarına yansıması, TÜBİTAK 1513 Teknoloji Transfer Ofisleri Destekleme Programı ile kurulan TTO'lar özelinde araştırılmış ve bu süreci hızlandıran ve yavaşlatan unsurlar olup olmadığı ele alınmıştır.
Bilim ve teknoloji politikaları, hem kısa vadede hem de uzun vadede yaratacağı etkileri bakımından önemsenmesi gereken bir konudur. Süreçlerinin tasarlanırken yalnızca uluslararası toplumun gerekleri ve küresel çevrede rekabet edebilirliğe katkı boyutu ile değil, etkilerinin ölçülebilir ve çıktılarının izlenebilir olması boyutuyla da ele alınması gerekmektedir. Elde edilen bulgular göstermektedir ki bilim ve teknoloji alanında kurulan yapıları destekleyici yasal altyapı, insan kaynağı ve iş birliği çevrelerinin oluşması Türkiye'de bilim ve teknoloji alanında gelişimin önünü açacaktır. Teknoloji politikalarının yayılımında ve uyarlanmasında yalnızca yeni model ve yapıların inşa edilmesi değil, inşası sırasında işlerlik ve olası direnç unsurlarının da göz önünde bulundurularak bütüncül bir yaklaşım izlenmesi yeni modellerin ve yapıların sahiplenilmesi ve sürdürülebilir kılınmasını olumlu yönde etkileyecektir. Ancak Türkiye'deki bilim ve teknoloji politikalarının bir çıktısı olan ve politika yayılımı mekanizmaları ile uluslararası toplumdan beslenen TTO'ların yarattığı etki ve çıktıları izlenebilir olmakla birlikte sistematik ve standart bir etki analizi yürütülmediği görülmektedir.
Bayram KÜÇÜKOĞLU Uluslar arası konularda, toplumların istenilen şekilde ve yoğunlukta yönlendirilebilmesi aynı zamanda liderin gücünün de bir göstergesi olarak ifade edilmektedir. Toplumla iletişim kurabilme yetisi, bir liderdeki önemli vasıflardan biri olduğu şüphesizdir. Çünkü liderin toplum üzerinde yaratmak istediği imaj veya etki, hesaplananın tam aksi bir şekilde de ortaya çıkabilir.
Bu kapsamda, liderlerin doğuştan getirdikleri salt yapısal (zeka, karizma, cesaret gibi) özelliklerinden ziyade, Kıbrıs uyuşmazlığı içerisinde, davranış tercihleri (iletişim becerisi, topluma umut aşılayabilme, inisiyatif kullanabilme, risk alma, kararlı olma, güven verebilme, hitabet yeteneği, öngörü sahibi olma, adanmışlık duygusu gibi) ve bu hal ve davranışlarının etkinliği, sürekliliği ve yerindeliği gibi hususlar öncelikli değerlendirilmiştir. Kıbrıs Uyuşmazlığı çerçevesinde örneklenen liderlerin, kendi toplumunu ve dünya kamuoyunu etkilemedeki iletişim becerisi ve bu konuda kitle iletişim araçlarını etkin kullanabilme yetisi ele alınmıştır.
Ayrıca, Kıbrıs uyuşmazlığında etki yaratan bir liderin toplumu etkileme düzeyi gözardı edilmeden, bu sorun kapsamında kendisini lider ve öncü duruma getiren koşullar da irdelenmiştir.
Umut KEDİKLİ Yazarın, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olduğu dönemde yazmış olduğu “Devlet Destekli Terörizm Nedeniyle Devletin Uluslararası Sorumluluğu” başlıklı doktora tezinden kitap haline getirilen bu çalışmasında terörizmin tanımlanmasına ilişkin mevcut tartışmalara girilmeksizin, bir devletin uluslararası terörizme destek olması durumunda uluslararası alanda siyasi ve hukuki açılardan sorumluluğunun doğacağı ve terörizme destek olan devletin karşı karşıya kalacağı hukuki ve siyasi yaptırımların neler olabileceği irdelenmektedir. Kitapta, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin farklı şekilleri tarihsel olarak örneklerle açıklanmaktadır.
Kitabın önemli bir özelliği, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırılığını ortaya koyarken uluslararası toplumun geneli tarafından kabul edilen uluslararası terörizmle mücadeleye yönelik sözleşmelerdeki maddeleri incelemesi ve uluslararası yargı organlarının devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan çeşitli kararların hukuki bir incelemesini sunmasıdır. Ayrıca kitabın diğer bir özelliği de, terörizme destek olan devletlere karşı hem uluslararası toplum tarafından hemde bu terörün hedefi olan devlet tarafından başvurulabilecek yaptırımların neler olabileceği konusunu incelemesidir. Bu yönüyle kitabın, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı devlet destekli terörizm olgusunun ve terörizme yönelik devlet desteği ile mücadelenin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Hasan Yazıcı Hayatın her safhasında sözü en etkili ve en verimli şekilde kullanmak için uyulması, benimsenmesi gereken şartlar, kurallar vardır. Şartlar, kurallar; her birimizin kolaylıkla kavrayacağı, uygulayabileceği, faydalanabileceği niteliktedir. Söz söyleme şartlarına, kurallarına uyarak daha güzel, daha etkili şekilde söz söylemek mümkündür.
İkna, hedefe varmak, süratli başarı ve üstünlük, dost kazanmak, tanınmak için güzel, iyi ve doğru söz söylemek ve söz söyleyerek iş başarmak sanatıyla donanmalıyız.
Kitap, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde temel kompozisyon bilgileri verilmiştir. İkinci bölüm, genel hitabet özelliklerini konu etmiştir. Üçüncü bölümde hitabet sanatıyla ilgili seçilmiş örneklerin giriş, gelişme, sonuç bölümlerine göre temel kaynaklarda belirtilen yöntem ve teknikler süzgecinden geçirilip hitabelerin kendilerinde ayrıca kullanılan yöntem ve teknikler belirlenmiştir ve yapılan teknik incelemeleriyle uygulama becerisine katkı sağlanmaya yol gösterilmeye çalışılmıştır.
Erbakan Vakfı Genel Merkez Hanımlar Komisyonu Çalışma Grubu "Müslümanlık: namaz kılmak, Kur'an okumak, tesbih çekmekten ibaret olsaydı Eyyub el-Ensari'nin İstanbul'da ne işi vardı?" Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Bayram Coşkun, Devrim Vural Yılmaz, Esen Eser, Kemal Gökhan Nalbant, Murat Aktaş, Necati Sarcan, Nesrin Özcan Akdağ, Nur Esra Bekereci, Pınar Göktaş, Senar Ziyanak, Sibel Çalışkan Ercan, Zeliha Çakıroğlu, Zeliha Tekin Birçok sektörde âdeta devrim yaratan yapay zekâ ve robotlar, okullarda artık öğretmenlik hatta yöneticilik; hastanelerde cerrahlık, hemşirelik, huzurevlerinde bakıcılık yapıyor. Ölümcül hastalıkların teşhis edilmesi, ilaç ve cihazların geliştirilmesinde muazzam imkânlar sunuyor. Büyük miktarda veriyi analiz ederek yöneticilerin daha hızlı ve kesin kararlar almasına yardımcı olacak önemli bilgiler ve avantajlar sunuyor. Bu da birçok konuda kararların çok daha hızlı ve minimum hatayla alınmasına olanak sağlıyor ve birçok sektörde verimliliği artırıyor.
Petrol, doğal gaz ve altın gibi madenlerin arama süreçlerinde kullanılan bu yapay zekâ teknolojileri, okyanusların tabanlarını, uzayın derinliklerini ve dağların içeriklerini keşfetmek ve buralarda daha önce insanoğlunun bilmediği birçok şeyi öğrenmek için kullanılıyor. Ulusal yönetimlerden yerel yönetimlere, özel sektörden okullar ve hastanelere kadar birçok kurum ve kuruluş artık yapay zekâdan yararlanarak hizmetlerini sunuyor. Büyük bir hızla gelişen ve yayılan yapay zekâ, robotik sistemler ve algoritmalar, sundukları kolaylıklar ve yararlar ile bir yandan insanları büyülüyor, diğer yandan korkutuyor. Bazı uzmanlar yapay zekânın hayatımızı giderek daha da kolaylaştırarak refahın yükselmesine neden olacağını söylerken, bazıları yapay zekâ ve robotların yakın gelecekte insanları hizmetçisi yapacağını savunuyor. Peki, hangisi doğru? Yapay zekâ insanoğlu için bir fırsat mı yoksa tehdit mi?
Salih Gamsız, Ali Poyraz Gürson Savaşlar, teknoloji ve bilim geliştikçe daha da öldürücü olmaya başlamıştır. Teknolojik gelişmelerin/buluşların ilk kullanım alanının silah sistemleri olduğunu hatırlamak gerekecektir. Savaş meydanları derinliğine ve genişliğine büyümüş ve bazen ülke sathına yayılmıştır. Sadece savaşanlar değil savaş alanı dışındaki siviller de etkilenmişler, kitlesel ölümler meydana gelmiştir. Teknolojinin tek bir devletin elinde olmadığı, hasımların da daha güçlü silahlara sahip olduğu dikkate alındığında başlangıçta güçlü devletler silahlar konusunda indirime gitmeye, kullanmama konusunda anlaşmalar yapmaya başlamışlar daha sonraları bunlarla da yetinmeyerek hasım tarafı zor duruma düşürecek, ekonomik ve sosyal bakımdan yıpratacak yeni yöntemler geliştirmişlerdir.
Düşmana irademizi silah kullanmadan kabul ettirmemiz de bir tür savaş olacağından gelecek savaşlarının da üniformalı ve savaş meydanlarında tertiplenmiş ordulardan ziyade elektronik sistemler, ekonomik, siyasi baskılar, propaganda, siber saldırılar, elektronik karıştırmalar, yapay zekâ ve insansız vasıtaların uzay başta olmak üzere hava, kara, deniz üstü ve deniz altı platformlarının da kullanılması ile üniformalı ve üniformasız askerlerle yapılacağı düşünülmektedir.
Ukrayna Savaşı’nın etkileri, bölgesel olarak sınırlı kalmayacak ve Rusya'nın müdahil olduğu diğer çatışma bölgelerinde de etkisini gösterecektir. Ukrayna Savaşı, Yeni Dünya Düzeni ve Avrupa Güvenlik Mimarisi'ni yeniden inşa etme konusunda başlangıç olacaktır. Savaşın ekonomik yansımaları Doğu Avrupa ülkelerinde ve ülkemizde de etkisini gösterecektir. ABD, NATO'yu kullanarak siyasi bakımdan AB ve İngiltere'nin de desteğini alarak küresel jandarma rolünü devam ettirecektir.
Graham Taylor Şu an elinizde son elli yıl ile gelecek elli yılın ortasında duran bir kitap tutuyorsunuz. Bunu söylerken Graham Taylor'ın bir kehanet kitabı yazdığını iddia etmiyorum. Ama Graham Taylor özellikle sosyal determinizm yapmadan gelecekte yaşamamız muhtemel şeyleri bir alternatif dizi olarak önümüze sermektedir. Bunu yaparken gelecek ile ilgili en önemli kazanmamız gereken beceri ya da bakış açısının muğlaklık olduğunun altını çizmektedir. Muğlaklık, belirtileri artık her yerde ortaya çıkmaya başlayan bir sosyal durumdur. Pozitivist yaklaşımın artık yok olmak üzere olan mutlak sebep sonuç ilişkisinin tek varisi bu muğlaklıktır.
Köktenciliğin dinî şeklinden siyasi şekline, medyanın kullanımının suistimali aşan ve ahlaki sorgulama gerektiren şekillerine; ulus devletin ne kadar doğal olduğundan devletleri hâkimiyetleri altına alan uluslararası ve uluslarüstü ticari ve hukuki kuruluşlara; sokak eylemlerinin arkasındaki güçlerden ulus devletlerin siyasal sınırlarını ortadan kaldıran iletişim imkânlarına kadar geniş
bir alanın tarandığı söylemde Graham Taylor, postmoderniteyi -Türkçedeki bir tabirle- tavşana kaç tazıya tut diyen bir sistem olarak göstermektedir.
Erbakan Vakfı Genel Merkez Hanımlar Komisyonu Çalışma Grubu “İster gecenizi gündüzünüze katıp bu hak dava için çalışın, ister yan gelip yatın.
Bu hak davanın başarısını ne bir gün öne alabilirsiniz, ne bir gün geciktirebilirsiniz.
Bütün mesele bizim bu şerefli davada nasıl imtihan vereceğimizdir.”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Abdullah Aydın, Ahmet Hamdi Aydın, Ahmet Tunç, Ali Farazmand , Aziz Belli, Begüm İsbir, Burhan Aykaç, Durmuş Alper Çamlıbel, Fahri Bakırcı, Fatma Gül Gedikkaya, Fatma Zeynep Özkurt, Gülçin Eroksal Ülger, Hatice Altunok , Merve Suna Özel Özcan, Murat Önder, Murteza Hasanoğlu, Mustafa Altunok, Mustafa Lamba Sezai Öztop, Mustafa Önen , Nazlı Nalcı Arıbaş, Ömer Fuad Kahraman, Sadegül Durgun, Selma Karatepe , Veysel Eren Türkiye'de ülkelere ilişkin incelemeler yapan çalışmaların gittikçe arttığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda ülkelerin hukuki, siyasal, sosyolojik çeşitli yönleri ön plana çıkarılabilmektedir. Bu çalışma çerçevesinde bahsedilen kapsam ana hatlarıyla yönetsel yapı olarak belirlenmiş ve farklı kültürlere sahip ülkelere yer verilmiştir.
Yönetsel Yapı İncelemeleri adını taşıyan bu kitap, Türkiye'de farklı ülkelerin yönetim yapılarına ilişkin temel bilgileri sunmayı amaçlamaktadır. Kitabın kapsamını oluşturan ülkeler; Almanya, ABD, Avusturya, Azerbaycan, Çin, Hindistan, İran, İspanya ve Suudi Arabistan'dır. Bu kapsamda; ülkelerin yönetsel tarihleri, genel siyasal özellikleri, merkezi yönetimi-yerel yönetim yapıları ve işleyişleri, kamu personel sistemleri ile bu ülkelerin kamu yönetimi reform süreçleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Yönetim tarihi, siyaset bilimi, hukuk, yönetim bilimi, personel yönetimi gibi çeşitli kapsamlarda yer alan bilgiler çerçevesinde sözü geçen ülkelerin yönetsel yapıları hakkında incelemeler yapılmıştır.
Züleyha Karademir Bu kitap çalışması, özellikle son yıllarda nicelik yönünün ağır basmış olduğu görülen uygulamalı metinlerin aksine nitelik, tarihsel bağlam ve yöntem boyutu da değerlendirilerek, özellikle bu ampirik çalışmanın araştırma konusunun temellendirilmesi noktasında ele aldığı “siyaset-etik ilişkisi”nin göz ardı edilmemesi gerektiği savının kısmen ön plana çıkartılması yönüyle disiplinlerarası boyutu başarılı bir şekilde içinde barındırdığı görülen bir metindir. Çalışma; bu bağlamının yanı sıra çalışılan konu olan “siyaset pazarlaması” özelinde değerlendirilmiş olunan ve nicel yönleriyle birlikte, bu alanda/alanlardaki yapılan çalışmalar kapsamında girişmiş olduğu yönteme ilişkin kısmi inceleme ve irdelemeleriyle beraber, bu tip ampirik çalışmalarda teknik ve akademik noktada beliren bazı noktadaki eksiklikleri giderme çabasıyla da ön plana çıkmaktadır.
Prof. Dr. Fikret Çelik


Ampirik sosyal bilimler çalışmalarının zaman zaman en temel sıkıntılarından biri olarak görülen “araştırma yöntemleri ve teknikleri” bağlamında konunun bütüncül ele alınması sorunu, bu kitap çalışmasının konusu çerçevesinde başarılı bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur. Ayrıca ampirik çalışmalar ve içerik analizi yöntemlerinin bir arada oldukça uyumlu bir şekilde kullanılması, bu çalışma için önemli bir ayrıcalık olarak belirmektedir.
Doç. Dr. Vasfiye Çelik
Ayhan Nuri Yılmaz - Gökmen Kılıçoğlu Yumuşak güç ve kamu diplomasisi, uluslararası ilişkiler literatürüne canlılık kazandırmış ve klasik güç politikalarına bir alternatif sunma iddiasında olmuştur. Uluslararası ilişkilerin aktörlerine yönelik savaş ve zora dayalı etkileme yöntemleri yerine cazibe ve özendirme unsurlarını öne çıkaran, bilinen diplomatik kanalların yanına bir dizi başkalarını ekleyen bu kavramlar aynı zamanda uluslararası ilişkiler çalışmalarına farklı disiplinlerden katılımı da sağlamıştır. Hakla ilişkilerden, iletişime; lojistikten ulaşıma; dilbiliminden antropolojiye ve kültürolojiye, sanattan sinemaya, gastrolojiden modaya, sivil toplumdan sosyal medyaya pek çok alan ve mecradan uluslararası ilişkilere yönelik çalışmalar görülmeye başlamıştır.
Bu kitap da benzer bir şekilde çok disiplinlilik ve yaklaşım zenginliği taşımaktadır. Kitap; 12 üniversite, 1 araştırma merkezi ve 1 de THY’den olmak üzere 14 kurumdan 22 uzmanın hazırladıkları Türkiye, Çin, İran gibi ülkelerin yumuşak güç unsurlarını ve kamu diplomasisi kurumlarını tarihî ve güncel boyutları ile ele aldıkları çalışmalardan oluşmaktadır.
Berna Ekal, Besime Şen, Eylem Akdeniz Goker, Gozde Orhan, Mehmet Ertan, Yonca Guneş Yucel Doksanlı yılların sonundan itibaren, uluslararası dinamiklerin ve akademik eksenli tartışma gündemlerinin tetiklemesiyle ülkenin önde gelen üniversiteleri “yurttaşlık” başlıklı derslere müfredatlarında yer vermişlerdir. Bu geleneği izleyerek Altınbaş Üniversitesi olarak yurttaşlık konulu bir dersi, kurulduğumuz günden itibaren müfredatımızda özellikle tanımladık. Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri, kentten eşit düzeyde yararlanma ve toplumsal hizmetlere eşit katılım, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler ve yurttaşlık ilişkisi, diaspora ve yurttaşlığın değişen içeriği gibi pek çok konuya değinen bildirilerden oluşan bu bildiri kitapçığının hem yakın gelecekteki araştırmalarımız için bizlere yol haritası sunacağını hem de öğrencilerimizin akademik ilgilerini kamçılayacağını düşünüyoruz.
Türkiye’de yurttaşlaşmanın tarihi, aynı zamanda modernleşmenin ve anayasal gelişmelerin tarihidir. Kulun ve tebaanın yurttaşlaşması ülkenin modernleşme sürecinin temel motifidir. Yurttaşlık, siyasal katılımı, bir dizi hak ve sorumluluğu ve bir aidiyeti imler. Bireyin kaderini tayin hakkını örtük biçimde hatırlatan bir kurumdur. Bu çalışma kulluktan yurttaşa dönüşümün tarihsel köşe taşlarını hatırlatıyor.
Adem Sağır Bu kitap aslında başlı başına bir kültürün varoluş hikâyesi. Büyük bir kahraman olarak kabul ettikleri liderleri, ölmeye yakın “Türklüğünüzü unutmayın, geleneğinizi unutmayın, dininizi unutmayın” vasiyetini bırakınca, var güçleriyle kültürlerine sarıldılar. Zamanla hem bölgenin şartları hem de sürgün toplulukların genel özelliklerinden dolayı mücadeleleri bir varoluş hikâyesine dönüşmüştür. Ulupamir Köyü'ne ilk vardığımızda bu hikayeyi araştıracak olmanın heyecanı bizi sardı. Son derece misafirperver olan köy halkı, ilk izlenimlerde kaderine terk edilmiş gibiydiler. Gece, köy karanlığa gömülüyordu; çünkü bölgenin kendi deyimleriyle tek Türk korucu köyüydü. Sular yazları akmıyordu, köyde ekilebilir topraklar azalmıştı, hayvancılık para getirmiyordu, köydeki tek el sanatları atölyesinin de kapanacağı söyleniyordu. Nüfus gittikçe artıyor ve bir başka göç hikayesi başlıyordu büyükşehirlere doğru. Bütün bunlara rağmen yıllara direniyor, kültürlerini yaşatıyor ve her yaz yaptıkları kültür şenlikleriyle de bunu tüm dünyaya duyurmaya çalışıyorlardı. Ulupamir Kırgızlarının kültürel bir topluluk olarak Türkiye için en belirgin önemi de bu noktada karşımıza çıkmıştı. Festivalleri, Manasçıları, El Sanatları, Halk kültürüne ait doğum-gelenek ve ölüm adetleri, kıyafetleri ve diğer bütün kültürel öğeleriyle Türkiye'nin kültürel çeşitliliğine önemli bir katkı sunuyorlardı.

Hasan Öztürk
Araştırmacı/Sosyolog