Siyaset \ 3-4
Fatih Ceylan, Naci İspir Modern Çağ'la birlikte siyasal yönetimlerde temsilî demokrasi, en yaygın yönetim şekli olarak benimsenmiştir. Demokrasi ile yönetilen toplumlarda siyasal iktidarın yapılanmasını belirleyen en önemli faktör siyasal hayata katılma davranışı iken temsilî demokrasilerde bu katılma davranışının en basit ve en önemli şekli, seçimler aracılığıyla gerçekleştirilen “oy verme” eylemidir. Bu durumun sonuçlarından biri olarak temsilî demokrasilerde siyasal iktidarı ele geçirme noktasında seçmenin oy verme davranışının anlaşılması ve yönlendirilmesi, politika biliminin en temel konularından biri hâline gelmiştir. Bu açıdan oy verme, karar sürecinde seçmenin siyasal rızasının anlaşılması, “oy verme” eyleminin anlaşılması ve yönlendirilmesi noktalarında şüphesiz ki çok önemli bir olgu durumundadır. Bu bağlamda ele alınan bu çalışmada, araştırmacılar tarafından literatürde ilk kez geliştirilen Siyasal Rıza Ölçeği'nin de kullanımıyla seçmenin oy verme kararındaki siyasal rızası ortaya konulmaya çalışılmıştır. Siyasal rıza konusunda ilk saha araştırmalarından biri olan bu çalışmanın, konuyla ilgili araştırmacılara ilham kaynağı olması ve gelecekte konunun daha farklı boyutlarda ele alınmasına vesile olması umulmaktadır.
Bekir GÜNDOĞMUŞ Seçmenlerin siyasal tercihlerini belirleyen etkenler üzerine yapılan çalışmalar Türkiye’de çok da uzun sayılamayacak bir süredir araştırmacıların ilgisini çekmektedir. Ancak demokrasiyi özümsemeye çalışan Türkiye’de siyasal yapının belirli bir düzene oturamamış olması nedeniyle bu çalışmaların tam olarak sağlıklı sonuçlar verdiğini söylemek zordur. Bu nedenle, yapılan araştırmalar¬da çıkan sonuçlar belirleyici olmaktan çok, fikir verici özellikte olmaktadır.
Ahmet Tarık Türkmenoğlu Bireysel yaşam pratiklerinden sosyal yaşam pratiklerine, sosyokültürel yapıdan siyasal yapıya kadar toplumsal yaşamın birçok yönünü etkileyen medya, günümüzün temel tartışma konuları arasında yer almaktadır. Medyanın siyasete yönelik etkileri bu tartışmaların içinde önemli bir yere sahiptir. Siyasal alanı birçok yönden etkileyen medya siyasal toplumsallaşma sürecinin de önemli bir aktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern toplumlarda medyanın birçok insan için en başat vakit geçirme aracı hâline gelmesi ve bundan dolayı zamanlarının çoğunu medyayı takip ederek geçirmesi, her türlü bilgiye medya vasıtasıyla ulaşabiliyor olmaları ve bunun karşılığında da medyanın kültürden sanata, ekonomiden siyasette kadar birçok alandaki bilgi ve içeriği çok kısa bir zamanda çok geniş kitlelere ulaştırabilmesi medyanın bu konudaki önemini arttırmaktadır. Bu kitap, medyanın siyasal hayat üzerindeki etkisini siyasal toplumsallaşma özelinde teorik ve ampirik olarak ele almaktadır.
Ali Fuat Gökçe Siyaset bilimi, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra bağımsız bir bilim dalı olarak akademik alanda incelenmeye başlanmış ve üniversitelerin önemli kürsülerinden biri olmuştur. Siyaset bilimi diğer bilim dalları ile birlikte çalışıldığında oldukça geniş bir alana hitap etmektedir. Her bilim dalında olduğu gibi siyaset biliminin de kendisine ait kavramları ve tanımlamaları mevcuttur. Bu kavram ve tanımların siyaset bilimine ilgi duyanlar ve siyaset bilimine yeni başlayanlar ile siyaset bilimi öğrencileri tarafından öğrenilmesi ve siyaset biliminde ileri okumalar yapmak isteyenlerin bu temel kavramları bilmesi gerekmektedir.
Bu kitapta, modern siyaset biliminin temel kavramları yeni araştırmalar ve gelişmeler ekseninde incelenmektedir. Bu kavramlar arasında klasik siyaset bilimi kitaplarında yer alan; siyaset ve siyaset bilimi, devlet, siyasal iktidar, egemenlik, meşruiyet, siyasi partiler, seçim sistemleri, elitizm, demokrasi, siyasal katılma, siyasal kültür, baskı ve çıkar grupları ve kamuoyu gibi kavramların yanı sıra ideoloji ve ideolojilerin kısa açıklamaları ile günümüzde siyaset biliminde kullanılmaya başlanan küreselleşme kavramı yer almaktadır.
Funda Gençoğlu Siyaset, bize zannettiğimiz kadar uzak mı? Siyasal meseleler, söylendiği kadar karmaşık ve anlaşılması zor mu? Siyaset kötü ve kirli bir alan mı? Bu kitap, bu sorulara “Hayır.” yanıtını verirken siyasetin en nihayetinde birlikte yaşamanın insanlık onuruna yakışır yollarını bulma çabası olarak görülebileceği düşüncesine yaslanır. Böyle bir yaşamı kurmak ve onu koruyabilmek için ihtiyaç duyacağı kuralların neler olması gerektiğine karar vermekle ilgili her türlü insani eylem, gündelik hayata dair sıradan süreçler de dâhil olmak üzere, siyaset kavramına içkindir. Bu kitap, bu eylemlerden düşünmenin ve bilmeye çalışmanın değerine, düşüncelerin ve kavramların daha iyi bir dünyayı kurma çabasındaki önemine inananlara katkı sunmak istemektedir.
Başak Solmaz, Bilgehan Gültekin, Faruk Ataay, Kasım Karaman, Süleyman Karaçor, Zakir Avşar Kitle iletişimi ve medya alanında son 50 yılda yaşanan büyük gelişmeler, demokratik siyasi faaliyetleri de büyük ölçüde etkilemiştir. Akıllı telefonları, tabletleri veya bilgisayarlarıyla her tür enformasyona, habere, kültür-sanat ürününe ve eğlenceye çok kolay bir biçimde ulaşabilen günümüz insanı, artık ülke sorunlarından ve siyasi gelişmelerden çok çeşitli kaynaklardan haberdar olabilmenin yanı sıra siyasi tartışmaları, uzman görüşlerini ve çözüm önerilerini de medya aracılığıyla izleyebilmektedir. Medyanın siyasetin asıl sahnesine dönüştüğü böyle bir dünyada, sosyal medya da insanların siyasi tartışmalara katılabildiği ve görüşlerini ortaya koyabildiği yeni bir kamusal alan niteliği kazanmaktadır.
Siyasi faaliyetlerin büyük ölçüde medya ve sosyal medya üzerinden gerçekleşmeye başladığı bir çağda, demokrasinin siyasi katılım, siyasi iletişim, seçim kampanyaları ve propaganda, siyasi pazarlama ve reklam, kamuoyu oluşumu gibi pek çok ögesi yeni biçimlere bürünmektedir. Ancak, bu süreçte seçmenleri yönlendirmeye yönelik algı yönetimi çabalarının da artmış olması, siyasi güven sorununu en önemli başlıklardan biri hâline getirmektedir.
Siyaset, medya ve seçmen konusundaki yeni gelişmeleri farklı boyutlarıyla tartışmaya açan bu kitap, Siyaset Bilimi ve Siyasi İletişim bilim dallarında araştırmalar yapan uzman akademisyenlerce hazırlanan 12 bilimsel makaleden oluşmaktadır.
Ahmet Çoymak, Binnur Özkeçeci Taner, Cengiz Erişen, Elif Erişen, Elif Sandal Önal, Evanthia Lyons, Irmak Olcaysoy Ökten, Mirona Gheorghiu, Nagihan Taşdemir, Nebi Sümer, Nevin Solak, Onurcan Yılmaz, Özden Melis Uluğ, Özlem Dirilen Gümüş, Reşit Kışlıoğlu, S. Adil Sarıbay, Serkan Pakhuylu, Ulrike Niens, Vamık Volkan Bu kitap, her biri kendi alanında uzman öğretim üyeleri ve uzmanlar tarafından kaleme alınmıştır. Özellikle bu ülkede yaşayan okuyucuları hedef kitle olarak belirlemiş ve bu alanda şimdiye kadar yazılmış olan yerel ve uluslararası ders kitaplarında yer alan konuları, daha güncel bir bakış açısıyla ele almış kaynak bir kitaptır.
Bu kitap yazılırken aslen siyaset bilimi, kamu yönetimi, psikoloji, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler gibi çeşitli bölümlerde açılan özellikle "siyaset psikolojisi" ve "siyasal davranış" gibi derslerde kullanılabilecek Türkçe yazılmış kaynak sıkıntısına bir ölçüde çözüm üretebilmek amaçlanmıştır.
Kitabın bu ilk cildinin içerisinde sırasıyla şu konular yer almaktadır: siyasal ideolojiler, araştırma yöntemlerine genel bakış, nitel ve karma araştırma yöntemleri, büyük grup kimliği, etnik çatışma, ırkçılık ve soykırım, siyasi liderlik, politik sistem algısı ve duygular, kolektif eylem, vatandaşlık ve politik güven, politik iletişim, kamuoyu ve medya.
Konuların anlaşılmasını kolaylaştırmak adına, yine bu ülkenin okuyucusuna hitap eden, güncel hayattan ve ülke meselelerini ilgilendiren örnekler seçilmiş; böylece okurların, kitapta siyasal davranışları anlatılan aktörlerin yerine kendilerini koyabilmelerine yardımcı olmak hedeflenmiştir.
Banu Cingöz Ulu, Beril Türkoğlu, Demet İslambay, Elif Çelebi , Eric A. Zillmer, Gülden Sayılan , Gülseli Baysu , Müjde Peker, Nazan Avcı , Özgen Yalçın , Özgür Güldü, Özlem Dirilen Gümüş , Reşit Kışlıoğlu, Robert W. Booth, Vanessa Tinker, Yasemin Gülsüm Acar Kitabımızın birinci cildinin basımının ardından geçen yaklaşık bir buçuk yıl sonra şimdi de ikinci cildi sizlerle buluşturmanın heyecanı ve mutluluğunu yaşıyoruz. Umarız bu cildimiz de ilk cildin gördüğü ilgiyi görür ve ileriki basımlarla alan yazında en çok bilinen, okunan ve okutulan kitaplar arasında yerini alır.
Bu cilt de yine ulusal ve uluslararası alanda siyaset psikolojisinin en temel konularını ele almaktadır. Konuları arasında; göç, milliyetçilik, sosyal toplumsallaşma, terörizm, toplumsal cinsiyet, çatışma yönetimi, barış, biyolojik yaklaşımlar, temsil ve dil, grup, kişilik ve kültür yer almaktadır. İlk cildin konularıyla birlikte düşünüldüğünde alanda çalışılan konuların neredeyse tamamını alanın uzmanlarıyla birlikte inceleme fırsatı yakalamış bulunmaktayız.
Özellikle alanı bilen ve bu alandaki bilgi birikimine yatırım yapma arayışında olanların gereksinimlerini büyük ölçüde karşılama iddiasında olan bu kitabın her iki cildinin etkisinin zaman içerisinde daha da yaygınlaşacağına inanıyor, alanın uzmanları olarak bizlerin çabalarının bunlarla sınırlı kalmayacağına inancınızın tam olmasını istiyoruz.
Daha sade ve güncel bir dille siyaset psikolojisini anlatmaya devam etmek en öncelikli hedeflerimiz arasında yer almaktadır.
Umuyoruz bir gün bu hedefe de ulaşmış olarak bu satırlarda buluşuruz.
Adem Sağır, Ali Babahan, Armağan Öztürk, Bülent Kara, Damla Topçu, Fahri Çakı, Gamze Aksan, Hakan Arıkan, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Zeki Duman, Nazmi Avcı, Olgun Közleme, Taner Tatar, Ümmet Erkan Bu kitap; Siyaset Sosyolojisi dersini veren akademisyenlerin öğrencilerine tavsiye edebilecekleri bir ders kitabı içeriğinin yanı sıra sosyal bilimlerin çeşitli alanlarından araştırmacıların, akademisyenlerin ve meraklı okuyucuların konuyla ilgili sorularına cevap verebilecek içeriğe de sahip kapsamlı bir kitaptır. İçeriğindeki bu konu zenginliğinin tüm okurlarına faydalı olması dileğiyle...
• Siyaset ve Toplum
• Siyasetin Bağımlılığı ve Özerkliği: Ortodoks/Neo/Post-Marxizm
• Site-Toplumlarından Modern Uluslara Siyasal İktidar, Otorite, Hegemonya ve Meşruiyet
• Toplumsal Sözleşme Kuramları ve Siyaset Sosyolojisi İçin Önemi
• Ulus, Ulusçuluk, Ulus-Devlet ve Ulus İnşası
• Siyasal Rejimler ve Toplumsal Bağlamı
• Siyaset ve Toplum Yaşamında Seçkinler
• İdeoloji, Siyasi İdeolojiler ve Toplum
• Din ve Siyaset
• Sivil Toplum, Siyaset ve Devlet
• Toplumsal Hareketlerin Mahiyeti Dünü, Bugünü ve Geleceği
• Siyasal Kültür
• Siyasal Sosyalleşme ve Siyasal Katılım
• Kamuoyu, Propaganda ve Siyasal İletişim
Ahmet Aykut Altay, Aliye Bilge Certel, Atilla Göktürk , Ayşenur Taşkesen, Bengücan Fındık, Buket Ökten Sipahioğlu, Burak Başkan, Burak Özer, Cansu Kaymal, Damla Mursül, Düzgün Arslantaş, Emre Kolay, Enes Şahin, Ertuğrul Buğra Orhan, Esengül Danışan Artan, Evşen Altun Aslan, Gökhan Çelen, Kubilay Düzenli, Mehmet Emin Satır, Melike Molacı, Osman Öğütcü, Rüya Telli, Sedef Erkmen, Sefa Erkuş, Selçuk Kahraman, Selin Şahin, Semih Evciman, Şenol Arslantaş, Tuğçe Gür Türkdoğan, Tuna Saral, Tuncay Bilecen, Utku Aybudak, Yunus Can Polat Uzun soluklu bir çabanın ürünü olan “Siyaset Yazıları” başlıklı bu eser, farklı şehirlerden ve üniversitelerden ilgili alanlarda uzmanlıkları bulunan 33 yazar tarafından kaleme alınmıştır. Böylece Türkiye'de siyaset bilimi disiplini içerisinde oldukça geniş katılımlı sayılabilecek bu kitap; içerisinde değerlendirme konusu bulan pek çok olay, olgu, fikir, paradigma ve yaklaşım açısından siyaset araştırmacılarına kaynaklık etme niteliğine sahiptir. Siyaset biliminin disiplin içi geleneksel konularını oluşturan devlet, hegemonya, iktidar, kültür, ahlak, modernleşme, meşruiyet, rıza, toplum, ulus vb. hususların yanı sıra popülerliği artan toplumsal cinsiyet alanı ve güncelliğini koruyan göç ve kamusal alan ile biyopolitika ve nörobilim gibi yeni gelişmekte olan tematik araştırma alanlarına da yer verilmektedir. Seçimler, siyasal partiler, seçmen davranışları, oy verme modelleri, parti programları ve vaatleri, çeşitli boyutları ile ortaya konulmaktadır. Ayrıca adalet, özgürlük, bireycilik, demokrasi, etik, katılım, temsil gibi ilkelerle birlikte bellek, hafıza, diaspora, diplomasi, muhalefet, çatışma, savaş, piyasa, sınıf, siyasal değişme, vatandaşlık vs. olgular ve liberalizm, feminizm, İslamcılık, Marksizm, muhafazakârlık, milliyetçilik, popülizm gibi siyasal ideolojiler; ilgili bölümlerde işlenmektedir. Üstelik din, eğitim, felsefe, hukuk, iktisat, iletişim, mimarlık, sosyoloji, psikoloji, tarih, uluslararası ilişkiler vb. disiplinlerle siyaset biliminin nasıl kesişebileceği bu eserde açık bir şekilde görülmektedir. Bu kitap; siyaset bilimcilere, öğrencilerine ve okuyucularına, zengin içeriği itibarıyla öğretici, eleştirel ve tartıştırıcı olabilecek ve çeşitli araştırma ve çalışmalara ilham kaynaklığı edebilecektir.
Mehmet Fidan Siyaset ve maj ilişkisi siyasal arenada halkla ilişkiler siyasal reklamın kurumsal boyutları siyasal ikna siyaset konuşma ve hitabet siyasal pazarlama siyaset ve sosyal medya alanlarını incelemektedir
Bruce I. Newman “Onlarca yıl siyasi kampanyalar ticari kurumların gelişimine yönelik tasarlanan pazarlama ilke ve tekniklerini kendilerine göre uyarlamaya çalışmışlardır. Ancak yine, onlarca yıldır kampanyaların bu mantık üzerine kurulu olması siyasal alanda kullanılan pazarlamanın, ticari dünyayla rekabet edebilmesine adeta engel teşkil etmiştir. Bu süreç Obama'nın 2008 ve 2012 yıllarındaki kampanyalarına kadar da böylece devam etmiştir. Siyasal pazarlama akademisyenlerinin üstadı olan Bruce Newman bu aydınlatıcı çalışmasıyla Obama Modeli üzerinden ticari ve siyasi kurumlara yönelik başarılı kampanya yürütme konusunda değerli derslerle birlikte pazarlamada yaşanan paradigma kaymasını gözler önüne sermiştir. Bu eseri okumanın tam sırası; şiddetle tavsiye ederim”.
DENNIS W. JOHNSON
Emekli Profesör (George Washington Üniversitesi), Siyasi Danışmanlar ve Amerikan Seçimleri kitabının yazarı
“Amerikan başkanlık kampanyalarının analizinde 'ne oldu' sorusuna sıkça değinilirken, sadece Newman bunun ötesinde 'niçin' ve 'nasıl' sorularına da açıklık getirmiştir. Newman, Madison Bulvarının uyarlama savaşı verdiği siyasal pazarlamayı sofistike seviyeye iten inovasyon ve stratejileri gözler önüne sermiştir”.
TOM EDMONDS
Amerikan Siyasi Danışmanlar Birliği ve Uluslararası Siyasi Danışmanlar Birliği eski başkanı
“Eğer ticari bir faaliyet yürütüyorsanız bu kitabı okumalısınız. Siyasal kampanya yönetiminde yer alıyorsanız bu kitabı okumalısınız. Kâr amacı gütmeyen bir örgüt yönetimindeyseniz bu kitabı okumalısınız. Bu eser, bahsi geçen üç alanda kullanılabilecek yeni pazarlama stratejileri konusunda aydınlatıcıdır”.
RICK RIDDER
Siyasi danışman ve profesör (Denver Üniversitesi)
Cihat POLAT Siyaset kendine özgü bir alandır ve hata kaldırmaz. Siyasi adayların ve siyasetçilerin ise hataların çoğunu çoğu zaman basit ve sıradan konularda yaptıkları görülüyor. Ancak bazı hataların telafisi olmuyor. Bu alana çıkan birinin yapacağı küçük bir hata, onu yarışın dışına itebiliyor ve bütün emeklerin boşa gitmesine neden olabiliyor. Gereksiz bir hatadan dolayı ancak uzun yıllar sonra yakaladığı bir fırsatı elinden kaçıran çok sayıda siyasetçi bulunuyor. Benzer şekilde, birçok kişi aynı sebepten dolayı siyaset sahnesinden ayrılmak zorunda kalırken, birçoğu da gereksiz yere prestij kaybına uğruyor.
Hangi iş ve uğraşı ile meşgul olunursa olunsun, onun temel ilkelerini ve kurallarını öğrenmek esastır. Özellikle siyaset düşüncesi ve planı olan, siyasete yeni atılan, hâlen siyasetle uğraşan veya bu alanda kendini geliştirmek isteyen kişilerin 'siyasetin temel kurallarını ve olmazsa olmazlarını' mutlaka öğrenmeleri gerekir ki istenmeyen durumlarla karşılaşmasınlar.
Ancak her biri yüksek bürokrat, akademisyen, doktor, mühendis, avukat, ticaret erbabı, memur, esnaf, sendikacı vb. çok farklı mesleklerden ve yine çok farklı öğrenim altyapılarından olan siyasilerin, adayların ve ilgililerin, uzun uzun kitap okuyacak ve siyaset öğrenecek ne zamanları ne de imkânları oluyor. Onların ihtiyacı olan şey, siyaset sahasındaki temel ihtiyaçlarını karşılayacak, istedikleri zaman açıp bakabilecekleri, kolayca ve hızlıca okuyup anlayabilecekleri ve hemen uygulayabilecekleri bir başvuru kaynağı. Bu kitap tam da bunu sağlıyor.
Colin FLINT, Peter J. TAYLOR, Pearson Çok hızlı değişen günümüz dünyasında süreklilik ve süreksizlikleri anlaşılır kılmak, sağlam bir odak noktası ile birlikte esneklik de gerektiriyor. ColinFlint ve Peter J. Taylor entelektüel açıklık, titizlik ve vizyonlarıyla bu entelektüel gerekliliği karşılayacak bir metin ortaya koyuyorlar. Flint ve Taylor, küresel düzeyde deneyimlediğimiz değişimleri dünya-sistemleri çerçevesinde bir teorik bağlama yerleştirerek, politik şiddetten terörizme, çevre felaketlerinden emperyalizme, ekonomik eşitsizliklerden dışlayıcı ve köktenci milliyetçi ve dini politikalara, toplumsal cinsiyetten kentlerin küresel politikalara etkisine kadar çok sayıda sorunu doğrudan ele alıyor ve bizlere farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Siyasi Coğrafya: Dünya-ekonomisi, Ulus-devlet ve Yerellik, başta uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, siyasi coğrafya ve ilişkili alanlarda çalışanlar ve öğrenciler olmak üzere dünya politikasının işleyişini geleneksel ve alışılmış bakış açılarından farklı bir tarihsel ve coğrafi çerçevede anlamlandırmaya çalışan herkese temel bir metin sunmaktadır.
Aslı Kaya, Barış Kandeğer, Betül Aydoğan Ünal, Burak Koçak, Burcu Büyükekmekci, Cem Angın, Damla Mursül, Ezel Altunay, Fatih Güler, Hakan Gökhan Gündoğdu, Halil Emre Deniş, Kübra Öztürk, Merve Abanoz, Mücahit Bektaş, Naile Erdem, Ömer Faruk Tekin, Selcen Altınbaş Umut, Selçuk Aslan, Tuğba Salman, Zeynep Yıldırım 1982 Anayasası'nın anlatımı içerisinde siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Demokratik bir sistemin, siyasi partiler olmadan devam etmesi düşünülemez. Siyasi partilerin demokrasinin lokomotifi olabilmeleri için demokratik esaslara göre örgütlenmesi, iç işleyişlerinde demokratik kuralların hâkim olması ve bizzat kendilerinin demokrasi için bir tehdit olmaması gerekir. Bu hususların gerçekleşmesine birçok faktörün etki ettiği yadsınamaz bir gerçek olmakla birlikte ülkemiz siyasi pratiği açısından hukukun bu süreçteki etkisinin diğerlerine nazaran daha fazla olduğu ifade edilmelidir. Gerek kamuoyu tartışmalarında gerekse akademik çalışmalarda, parti içi demokrasi, çok temel bir sorun olarak ifade edilmektedir. Delege seçiminden başlayarak genel başkan seçimine kadar uzanan parti içi demokrasi pratikleri ile ilgili bazı siyasi partilerde pek tercih edilemeyecek uygulamaların varlığı bir gerçektir. Yüksek yargı organlarının siyasete olması gerekenden fazla müdahale etmeye yönelik geçmiş pratiklerinin oluşturduğu travmalar sebebiyle siyasi partiler, parti içi sorunların çözümüyle ilgili hukuki argümanların kullanımı konusunda istekli olmamaktadır. Hâlbuki sınırları belirlenmiş ideal bir siyasi partiler hukukunun parti içi demokrasiye katkısı olacağı açık olmakla birlikte siyasi partilerin demokrasi açısından tehdit oluşturması da engellenebilecektir.
Akademik olarak siyasi parti kavramı, siyaset bilimi ve hukuk biliminin kesişim alanında kalan multidisipliner bir niteliği ihtiva etmektedir. Son yıllarda, seçim hukuku ve Yüksek Seçim Kurulu uygulamaları, kamuoyunda ilgi çeken başlıklardan olmasına rağmen multidisipliner niteliği sebebiyle seçim hukuku kavramının akademik anlamda ilgi görmediği ve seçim hukuku alanının bakir kaldığı ifade edilebilir. Bu akademik ve toplumsal farkındalıkla çalışma alanlarından birini siyasi partiler hukuku olarak tespit eden bir akademisyenin editörlüğünü üstlendiği bu eser, siyasi partiler hukuku ile ilgili tüm kavramları ele alma iddiasında olmamakla beraber temel kavramları ele almaya gayret etmekte olup siyasi partiler hukukunun bağımsız bir disiplin olarak görülmesi yönünde mütevazı bir çabadır. Siyasi parti dispositifi, parti vergisi, tek sorun partileri gibi yabancı literatürde yaygın kullanılmasına rağmen ulusal literatürde görece az ele alınmış kavramlarla birlikte, sıklıkla kullanılmasına rağmen akademik çalışmalara az konu olmuş; yedek parti, hülle parti, tedbirli disipline sevk, kota, sicilden terkin, dağılma durumunun tespiti, blok/çarşaf liste gibi kavramlar da çalışmada incelenen başlıklardandır. “İç kör hakemlik” sürecinin işletildiği bu eserin isim, konu ve metot olarak özgünlüğü, izahtan vareste olup içerik özgünlüğünün sağlanması hususunda titiz bir süreç işletilmiş olup çalışmanın tamamının benzerlik oranının %10 olduğu ifade edilmelidir.
Ayşe Nur Çırak, Burak Doğangün Engin Aydın, Fatma Çıtak, Hakan Yıldırım, Hatike Koçar Uzan, Hilal Öztürk Küçük, Mukaddes Güler, Mustafa Kurt, Neslihan Arslan, Nurettin Bilmez, Selcen Altınbaş-Umut, Selma Özcan, Tülay Demir, Yasin Karadeniz, Yusuf Pala, Zeynep Öztürk Toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası olan etik, tarih boyunca tartışılagelen ve günümüzde de revaçta olan kavramlardan biridir. Kamuoyunda çokça tartışılan etik meselesi, son yıllarda akademik çevrelerce de yoğun bir şekilde işlenmeye başlamış ve etik farkındalığın oluşturulması amacıyla kaleme alınan bilimsel çalışmaların sayısında artış yaşanmıştır. Ancak çeşitli alanlarla ilişkisi bulunan ve bu açıdan disiplinler arası bir nitelik taşıyan etik konusunun bütüncül yaklaşımlarla ele alındığı eser sayısı oldukça sınırlıdır. Bu bağlamda meseleyi farklı boyutlarıyla tartışma gayesiyle telif edilen bu kitapta etik konusu; işletme, çevre, siyaset bilimi, kamu yönetimi, iktisat, bankacılık, maliye ve muhasebe gibi alanlar çerçevesinde bir bütün içerisinde ele alınmaktadır. On altı bölüm hâlinde okuyucunun dikkatine sunulan bu kitap, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarındaki güncel araştırmalarla etik konusunu bilimsel açıdan tartışarak gündelik pratiklerle akademik yazın arasında ilişki kurma amacını taşımaktadır.
Betül Duman Bay, Mustafa Kemal Bayırbağ, Osman Alacahan Kürt meselesi, uzun yıllardır memleketimizin politika ve siyaset gündemini belirleyen ana maddelerinden biri olarak önemini koruyor. Farklı taraflarca siyasi söylem alanında inşa edilen ve ezber hâline gelmiş kanaatler ve ön kabullerden beslenen savlar, suçlamalar ve gerilimlerin bu meselenin çözümüne bugüne kadar bir katkıda bulunmadığı açıktır. Kendileri hakkında inşa edilmiş olan ve genellemelere dayanan “Kürt” ve “Türk” imgeleri/algıları siyaset alanında üretilmekte, bu meseleyi memleketin evlatlarının nasıl algıladıkları ve deneyimledikleri ise kendilerine nadiren sorulmaktadır. Sorulduğu durumlarda ise kutuplaştırmaya dayalı bir siyaset ortamında inşa edilen söylemlere, imgelere ve kanaatlere nasıl baktıkları ele alınmakta; kendilerinin neyi nasıl deneyimlediği sorusu havada kalmaktadır. Ayrıca bu konu, Anadolu'da asırlarca birlikte yaşamış Kürt ve Türk etnik kesimlerin evlilik, akrabalık, komşuluk yaparak hâlihazırda kopmaz bağlarla bir diğerine bağlı olduğu varsayımından hareketle uzunca bir süre sosyal kaynaşma bağlamında ele alınmamıştır.
Bu çalışma, yukarıda anılan eksikliklere bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Araştırmacılar, siyasi ezber ve kanaatlerden önce, “gerçek insanlar”ın kendilerini ve (eğer gerçekten varsa) ötekilerini nasıl gördüklerini, meselenin temelinde yatan dışlanma/ayrışma olgularını hangi temellerde ve nasıl deneyimlediklerini, bir diğerinden maddi ve duygusal bir kopuş içinde olup olmadığını (ve eğer böyleyse bunun ne düzeyde olduğunu) ve ayrışma/kaynaşma olgusunun memleketin tüm coğrafyasında tek tip bir biçimde ortaya çıkıp çıkmadığını sormanın daha yerinde ve çözüme katkı sağlayacağı düşüncesini benimsemişlerdir.
David Myers, McGraw-Hill "Elinizdeki bu kitap, sosyal psikolojinin konularını en geniş kapsamıyla ele almakta, klasikleşmiş deneysel ve saha araştırmalarını en güncel bilimsel çalışmalarla harmanlamaktadır. Bu bakımdan, akademisyen ve öğrencilerin yararlanabileceği eşsiz bir kaynaktır. Kitapta, sosyal psikoloji konuları bölüm bölüm ele alınmıştır; ilgili kavram, terim, kuram ve araştırmalar aktarılırken her bölüm kendi içinde bir bütünlük arz edecek şekilde akıcı bir öyküsel kurguyla ve dille yazılmıştır ayrıca bu kitap; tarihsel olaylarla, edebî ve felsefi metaforlarla zenginleştirilmiştir.
Ayrıca bu kapsamlı çalışma, sadece bilimsel bir disiplinin temel konularını okuyucuya aktarmakla kalmamakta, aynı zamanda savaş, açlık, çevre gibi gerçek dünya sorunlarının sosyal psikolojik boyutlarıyla ilgili çözüm önerileri de getirmektedir. Bu bakımdan elinizdeki kitap yalnızca bir ders kitabı değil, aynı zamanda sosyal psikolojiye ilgi duyan herkesin merakla okuyabileceği bir kitaptır."
John J. Macionis Sosyoloji öğrenmek; toplumu, toplumları ve kendimizi anlamaktır. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki insanların çoğu, özellikle ekonomik gelecekleri konusunda kaygılı. Toplumu oluşturan kurumlar ve sosyal sorunlar hakkında bilgi edinerek çözümler üretmemiz kolaylaşır. Sosyoloji, toplumun bütün birimlerinde artan bir hızla gerçekleşen sosyal değişmeyi de yansıtır. Kısaca dünyayı daha iyi algılamak, işleyişini anlamak için bu eser, hem bilgilendirici hem de eğlencelidir.
Bu kitap, üniversite öğrencilerine hitap etmekle birlikte sosyolojiyle ilgilenen herkesin bir şeyler bulabileceği bir eserdir. Eğer aktif bir sosyoloji öğrencisi ve sosyolojik düşünce tasarımcısı olmak istiyorsanız, bu kitap sizin için çok iyi bir başlangıç olacaktır.
Abdullah Yargı, Ali Ermiş, Ayşe Taşkın Demiralay, Ayşegül Kip, Beyza Oğuz, M. Halit Ateş, Maşite Sevimli, Mehmet Emin Sarıkaya, Mustafa Özer, Münteha Çağatay, Özcan Güngör, Sevde Öztürk, Yasemin Özsoy, Yusuf Yaralıoğlu Bu kitap, her ne kadar din sosyolojisi bilimi çerçevesinde yürütülmüşse de esas olarak siyaset sosyolojisi, siyaset bilimi, tarih ve teolojinin temel konu ve argümanları bağlamında tamamlanmıştır. Gerçekte siyasal olan ile toplumsal olan iç içedir ve siyaset, doğası gereği “ilişkiseldir”. Bu ilişkisellik bağlamında hem teolojik hem düşünsel manada dinin siyasetle ilişkisi de önem arz etmektedir.
Din ve siyaset ilişkisini nasıl anlamalı? Bu, modern zamanlarda her din mensubunun, özellikle Müslümanların zihnini fazlasıyla meşgul eden bir soru(n)dur. Yaşanan siyasi, tarihî, sosyal, kültürel ve bilhassa Batı hegemonyasının etkin olduğu dönemlerde ve adalet arayışı içinde geçen zamanlarda insanların bu konuya dair soruları devam etmektedir/edecektir.
Bilindiği kadarıyla tarih boyunca geleneksel toplumlardan başlayarak bütün toplum biçimlerinde siyasal yapılanmaların din ile ilişkisi olmuştur. Bu, bazen din adamlarının doğrudan yönetme talebini ve erkini kullanma şeklinde bazen de siyasi liderlerin, din adamlarının desteğini alarak devlete ve yasaya dini meşruiyet kazandırma şeklinde işlerlik kazanmıştır. Bu tecrübeler sonucunda ortaya çıkan bazı ideolojiler ve bunların pratik sonucu olan bazı siyasal hareketler dünyanın her tarafında gündeme gelmiştir. İdeolojiler ve siyasal hareketler dünyada çözüm üretme, adına pek çok düşünce ve mücadele ortaya koyarak iddialarını ispatlama derdine düşmüşlerdir.
İşte bu kitap; siyaset ve din ilişkisini, teorik, teolojik ve tarihî temelde ele alırken siyasal ideolojiler, Türkiye'de siyasal partiler ve siyasal parti seçmenlerinin eğilimlerini tartışmıştır. Böylesi kompleks yapıda bir ilişkisellik barındıran din ve siyaset alanında akademik üretim yapmak kolay değildi ancak her şeye rağmen kitap genç akademisyenlerin cesareti, titizliği, okumaları ve geleceğe bir iz bırakma düşünceleri sayesinde vücut buldu.
Doğacan Başaran, Erdem Eren, Esra Sezer, Fahri Türk, İlker Limon, Kaan Gaytancıoğlu, Mustafa Yıldız, Sedef Zeyrekli Yaş, Taner Karakuzu Bu kitap kapsamında Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarının (Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan) ve Türk siyasal hayatında derin izler bırakmış üç liderin (Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan) Orta Asya politikaları çözümlemeye tabi tutulmuştur. Netice itibarıyla elinizde tutmuş olduğunuz bu eserde Türk siyasal hayatında etkili olmuş/olan sekiz liderin Orta Asya politikaları ve Orta Asya konusunun liderlerin söylemlerine nasıl yansıdığı masaya yatırılmıştır. Kitapta Türkiye'nin Orta Asya politikasının oluşumunda liderlerin oynamış oldukları roller değerlendirildiği için okuyucuya Türkiye ve Orta Asya ilişkileri hakkında bütüncül bir resim sunmak amacıyla giriş mahiyetinde “Kurumsallaşıp Kurumsallaşamama İkileminde Türkiye'nin Orta Asya Politikası (1991-2021)” başlıklı bir bölüm kaleme alınmıştır. Bu bölüm hiç kuşkusuz daha sonra incelenen sekiz liderin Orta Asya politikalarının daha net bir şekilde anlaşılmasına önemli bir katkı sunmuştur. Bunun haricinde liderlerin Orta Asya politikalarının münferit bir şekilde durmalarının önüne geçmek maksadıyla kitabın onuncu bölümünde özellikle cumhurbaşkanlığı görevi ifa etmiş veya eden liderlerin Orta Asya politikaları onların söylemleri temelinde çarpıcı şekilde karşılaştırmalı bir noktainazardan çözümlemeye tabi tutulmuştur. Böylece özellikle liderlerin Orta Asya politikalarındaki farklılıklar ve benzerlikler ortaya konmaya çalışılmıştır.
Zeki Açıköz, Özcan Yıldırım “Siyasetin Sofrası, Türk siyasetinin yakın tarihine damga vuran isimlerin yeme içme alışkanlıkları ve sofra kültürünü kayıt altına alan ilk kitap. Okurlarını, siyasetçilerin merak edilen sofralarına konuk eden arşiv niteliğindeki bu kitabın, Türk mutfağının yazılı kaynakları arasında önemli bir yere sahip olacağını düşünüyorum”.
Master Şef Mehmet Yalçınkaya

“Yarım asra yakın süredir mutfağımıza emek veren Türkiye Aşçılar Federasyonu Başkanı Zeki Şef, Siyasetin Sofrası kitabı ile âdeta modern Türk aşçılığının kısa tarihini anlatmış. Mutfak emekçilerinin duygu ve düşüncelerine tercüman olan bu kitap, genç aşçılar ve aşçı adaylarının yararlanacağı muazzam bir eser niteliğinde”.
Etin Profesörü Cüneyt Asan

“Birlikte Kraliçe Elizabeth ve Barack Obama’nın da aralarında olduğu dünya liderlerini ağırladığımız Zeki Açıköz, âdeta orkestra şefi gibi mutfakta ekibini kusursuz yöneten, öncü ve yenilikçi bir şef. Türkiye’de devlet adamlarının yeme içme kültürünün kitabını sadece o yazabilirdi, o da bu kitapla bunu yapmış”.
Sheraton Ankara Oteli eski Genel Müdürü Jacques Chevasson
Soner Aksoy İtiraz etmek herkesin kullanmadığı cesaret gerektiren önemli bir eylemdir. Bu eylemin, düşünen insanların hayatında önemli bir yeri vardır. Aklını kullananlar, düşünürken kritik etmeyi, gerektiğinde yargılamayı tercih edebilirler. Bazıları içinden itiraz ederken bazıları da bunu dışa vurur. İşte bu çekinmeden dışa vuranları severim. Her söyleneni, her okuduğunu hatta her gördüğünü kabullenmeyi, hap gibi sorgusuz sualsiz yutmayı aslında insana yakıştırmak istemem.
Maksadım, önüne gelen her şeye düşünmeden karşı çıkan, ileri geri, sürekli itiraz eden, gözü kapalı birini de kastetmek değildir. Makul ve dengeli bir yaklaşımla itiraz eylemini ortama aktarmak güzel sonuçlar doğurabilir diye düşünüyorum. Bu, özellikle aydınlarımızdan beklediğimiz bir haslettir. Hakkı söylemek, doğru bildiğini çekinmeden söylemek, yanlış ya da hata varsa ortaya çıkarmak, gerçeği, daha güzelini aramak maksadıyla farklı açıdan bir bakışı ışıklandırmak adına yapılmalıdır.
Maalesef ülkemizde böyle bir hastalık var. Zihinlere daha küçükken yerleştirilmiş gizli bir virüs. Gelişmeyi, büyümeyi, değişimi durdurmanın, kendi ayağımıza kurşun sıkmanın, çocuklarımızın yaratıcı özelliğini yıkmanın, heyecanı öldürmenin verimi düşürmenin adeta gizli bir yolu! Toplumun bu gizli virüsünü öldüren bir eğitim ve öğretim sistemine şiddetle ihtiyaç vardır. İhtiyacımız olan, olaylara karşı ciddi ve sorumlu; alaycı yaklaşmayan, sorgulayan, yargılayan, nedenini, niçinini öğrenmeye çalışan ve itiraz etmeyi bilen cesur erdemli gençlerdir.
Ahmed Tahir Nur, Alaaddin Günay, Ali Aslan, Asiye Aykıt, İsmail Taşpınar, M. Taha Boyalık, Mehmet Gel, Müstakim Arıcı, Özkan Öztürk, Şükran Fazlıoğlu İslam düşünce geleneğinin 16. yüzyıldaki en üretken isimlerinden biri olan Taşköprülüzâde, bir yandan Geç Yenilenme Dönemi olarak tabir edilen ve yöntemsel bütünleşme çabalarıyla öne çıkan çağının gerçek bir temsilini verirken diğer yandan kendisinden önceki dönemlerde üretilmiş bilimsel birikimin eksiksiz bir vârisi olarak öne çıkar. Bu yönüyle, tevarüs ettiği kelam, felsefe ve tasavvuf gelenekleri içerisinde gelişen temel problemleri çağının kademeli bilgi ve gerçeklik anlayışıyla uyumlu bir biçimde yeniden ele almış, yazdığı eserlerle teorik ve pratik düşüncenin farklı alanlarına bütüncül bir bakış getirmiştir.
Bu kitap, bir yandan siyaset ve ahlâk düşüncesinin temel kavramları üzerinden Taşköprülüzâde’nin pratik felsefe alanına yaptığı katkıları ortaya koyarken diğer yandan dilbilimleri geleneğini merkeze alarak düşünürün İslam dilbilimleri geleneğini ve temel sorunlarını hangi yollarla ele aldığını göstermektedir. Ayrıca kitapta okuyucu, Taşköprülüzâde’nin Yahudilere karşı reddiyesi üzerinden düşünürün dönemi açısından güncel sayılabilecek polemik literatürüne nasıl katkıda bulunduğunu görerek, aynı zamanda bir kadı olan Taşköprülüzâde’nin ilgi çekici bir dava üzerinden pratik siyasetle imtihanını
gözlemleme imkânı elde edecektir.
Nuran Talu Bugün çevre konusunun giderek artan bir oranda siyasal tartışma zemini içine çekilmeye başlanmasında, odak noktası artık iyice belirginleşmiştir. Bu odak, çevre ve ekonomik büyüme ikilemidir ve bu durum siyasal çevre bilimin en önemli tartışma konusudur. Kimilerine göre, çevreciliği partiler üstü bir devlet politikası olarak görmek gerekir. Bu bir anlamda üzerinde siyaset yapmamayı kabul etmek, yani çevreciliği apolitik bir olgu olarak görmek anlamına gelmektedir. Oysa çevrenin korunmasına ilişkin tercih ve tutumlar siyasal ve ideolojiktir. Bu noktada, parlamentoların çevre siyasetindeki yeri ve rolü kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de çevre konularının farklı zeminlere çekilerek iktidar savaşlarında araç olarak kullanılmaya başlanmasıyla, siyasilerin çevre sorunlarının çözümüne yaklaşım usulleri tartışılacak bir duruma gelmiştir. Çünkü “çevre” popülist politikaların uygulanmasına çok müsait ve siyasetçilerin en kolay “siyaset” yaptığı konulardan biridir. Bu durum Türkiye’de TBMM’nin çevre siyasetindeki rolünün tartışılmasını gerekli kılmaktadır. Çalışma bu gerekliliğe hizmet etmektedir.
İlker Bayram Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulduğu zamandan itibaren takip ettiği din politikası, yüzyıllardır Müslüman olan Türk milleti için büyük öneme sahip olmuştur. Demokrat Partinin 1946 senesinde kurulması, İsmet İnönü liderliğindeki CHP iktidarının din politikasında değişikliğe gitmesine sebep olmuştur. Bu doğrultuda katı laik duruşuyla tanınan Recep Peker yerine önce daha ılımlı olan Hasan Saka, ardından ilahiyatçı kökenli Şemsettin Günaltay başbakanlığa getirilmiştir. İnönü'nün, din politikasında gösterdiği yumuşamaya rağmen 1946'da yapılanla kıyaslandığında daha demokratik olan 1950 seçimlerinde milletin tercihi Demokrat Parti olmuştur. Bununla birlikte İnönü, Demokratların kurucusu olan Celal Bayar'ın Kemalist ve laik görüşlerinden asla şüphe etmemiştir. Bu eserde, Adnan Menderes'in başbakanlığı döneminde milletin nabzını tutan konuşmalarına rağmen dindar halkın önceki dönem uygulamalarıyla karşı karşıya kaldığı örnekler ve sebepleri incelenmiştir. Ayrıca araştırılan zamanda TBMM'deki diğer partilerin de din politikaları ile birlikte dönemin şartları tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bengücan Fındık Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkma ve olgunlaşma serüvenini 1940’lı yıllara kadar inceleyen bu kitabın ilk bölümünde okuyucular, teorik olarak millet ve milliyetçilik kavramlarının gelişim süreçlerini izledikten sonra etnik ve sivil milliyetçilik kavramlarını irdeleyen bir tartışma içerisinde kendilerini bulacaklar. İlerleyen bölümlerde ise gündelik siyasi konuşmalarda dahi hala popülerliğini korumakta olan pek çok konuyu ayrıntısıyla görme fırsatını yakalayacaklar.
Türkçülük ve Turancılık nedir? Kemalist milliyetçilik ya da Atatürk milliyetçiliğinin özellikleri nelerdir? Kemalist milliyetçilik ırkçı bir milliyetçilik midir? Atatürk’ün emriyle kafatası ölçümleri yapılmış mıdır? Erken Cumhuriyet döneminde antropoloji ne amaçlarla kullanılmıştır? Cumhuriyetin resmi milliyetçilik anlayışı nasıldır? “Dilde, kültürde ve idealde birlik” parolası ne anlama gelmektedir? Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi ne gibi amaçlara hizmet etmektedir? Türkçüler muhalif midir? Türkçü-Turancı milliyetçilik hangi şartlar altında yükselişe geçmiş ve sonrasında neden tasfiye edilmek istenmiştir? Türkçü-Turancı milliyetçiliğin temel özellikleri nelerdir, hangi noktalarda resmi milliyetçilikten ayrılmaktadır? Türkçülük günü neden 3 Mayıs’tır? Her Türk milliyetçisi Türkçü müdür?
Tek Parti Döneminde Kemalist Milliyetçiliğin Karşısında Türkçü Turancı Milliyetçilik; bu gibi sorulara bilimsel yöntemle objektif cevaplar vermeyi amaçlamaktadır.
Uğur Özgöker - Erdoğan Mert Doğrudan demokrasinin, nüfusun artışı ve coğrafi genişlemeler dolayısıyla teknik olarak imkânsızlaştığı, çözüm olarak temsili demokrasiye geçildiği bilinmektedir. Ancak temsili demokrasi, halkın yönetime katkısını çok ciddi oranda kısıtlamaktadır. Fakat sanayi çağını da aşarak bilgi çağına ulaşmış olan dünyamızın özellikle bilgisayar ve internet teknolojilerindeki gelişmelerle “global bir köy”e dönüştüğü sıkça dillendirilir olmuştur.
Malların ve hizmetlerin serbestçe dolaşması, ticari faaliyetlerin sınırları aşarak dünyayı globalleştirmesi, modern dünya vatandaşları için bir gurur vesilesi olmuştur. Aynı şekilde bilginin de sınır tanımaksızın dünyayı köyleştirmesi de bir gurur vesilesi olmaktadır. Şu hâlde, herhangi bir köyde doğrudan demokrasinin uygulanabileceğine kimse itiraz etmediğine göre, dünya isimli köyde de doğrudan demokrasinin muteber kılınmasının zamanı gelmiştir. Elbette “Antik Yunan doğrudan demokrasisi”nin şekil şartlarını yerine getirmek mümkün değildir, şart da değildir. İnsanları bir arenaya toplamak, onların belli sürelerde konuşma yapmalarını sağlamak, onlara bu toplantılara katılmalarını teşvik etmek için ücret vermek gibi zamana özgü uygulamaların yapılması amaçlanmıyor. Günümüz bilgisayar ve internet teknolojisi ile bundan çok daha sağlıklı bir model kurularak doğrudan demokrasinin temel şartları sağlanabilir. Teknolojinin insan hayatını kolaylaştırma işlevini yerine getirdiği için sürekli geliştiğini kabul edersek, yönetim sistemleri üzerinde uygulanacak tekniklerin de verim alındıkça geliştirileceğini, teknikler geliştikçe yönetim sistemlerinin de paralel olarak gelişeceğini öngörmek zor değildir.
Dünyada çok küçük bir azınlık dışında doğrudan demokrasiyi tecrübe eden bulunmadığı için “Doğrudan demokrasi nedir, temsili demokrasiye göre artısı nedir?” sorusunu herkesin anlayacağı örneklerle cevaplamak ve bu kavramı somutlaştırmak gerekir: Temsili demokrasi, tuttuğunuz takımın maçını televizyondan izlemek gibidir. Bir oyuncu değişikliğiyle takımınızın kolayca galip geleceğini düşünüp oturduğunuz yerden haykırabilirsiniz. Sizi hiç kimse duymaz. Çok büyük uğraşılar sonunda ve uzun bir zaman sonra fikrinizi teknik direktöre iletmeniz mümkün olabilir belki ancak artık zaten söyleyeceklerinizin anlamı kalmamıştır zira maç bitmiş, iş işten geçmiştir. Doğrudan demokrasi; maçı sahadan, yedek kulübesinden hatta teknik direktörün yanından izlemek gibidir. Önerinizi teknik direktöre anında iletebilirsiniz. Sizi dinlemezse o anda tüm seyircilerin katıldığı bir oylama isteyebilir, önerinizi stat hoparlöründen anons edebilir, oylamada çoğunluk fikrinizi desteklerse teknik direktörün istediğiniz oyuncu değişikliğini yapmasını sağlayabilirsiniz.
Alaaddin F. PAKSOY, Ali Fikret AYDIN, Ayşe Aslı SEZGİN, Birsen ÇETİN, Ceren YEGEN, İbrahim EFE, İkbal Bozkurt AVCI, Kamile ELMASOĞLU, Nesrin YARAR, Osman ÇALIŞKAN, Övünç MERİÇ, Selçuk ÇETİN İçerisinde yaşadığı dünyayı tarif, tanzim ve tasnif etme gayesi asırlardır devam eden insanoğlu, bu uğurda yaşadığı büyük kayıplara rağmen varoluşsal hedefinden asla vazgeçmemiş, kendi 'meşru' iktidarını oluşturabilmek adına her daim 'öteki' yaratmayı bilmiştir. Bu faaliyetler için en uygun araçlar ne ise onlar üzerinde denetim kurabilme yarışı, iktidara talip yapılar arasında süregiden bir rekabete yol açmıştır.
Bu kitapta da ifade edilen yarışta yer alan aktörlerin söylem ve eylemleri, olgusal tekabüliyetleri de göz önünde bulundurulmak suretiyle, çeşitli açılardan incelenerek siyasal iletişim alanında özgün bilgi üretmek amaçlanmıştır. Çalışmanın önemli noktalarından biri de hedefe giderken tek bir ekolün görüşlerinden faydalanmak yerine, okura farklı bakış açıları sunabilmek adına liberal çoğulcu paradigmadan, eleştirel yaklaşımın farklı sorgulamalarına kadar uzanan çok geniş bir çerçeve çizilmiş olmasıdır.
Abdulkadir Baharçiçek, Alpcan Acar, Canan Katılmış, Ender Akyol, Fatih Tekin, Fatma Nur Özdemir, Gökhan Tuncel, Mehmet Emin Güven, Osman Ağır, Selahaddin Bakan, Umut Turgut Yıldırım Soğuk Savaş’ın sonlanmasıyla birlikte küresel politikadaki güç mücadelesi farklı mecralarda yeni bir şekil alarak devam etmiş; yeni süreçte bir tür siyasal şiddet türü olan terörizm, en önemli küresel sorunlarından birisi hÂline gelmiştir. Bugün artık bireysel, ulusal ya da uluslararası güvenliğe yönelik en büyük tehdidi terörizm ve terör motivasyonlu faaliyetler oluşturmaktadır. Terörü kullanarak stratejik hedeflerine ulaşma amacı taşıyan ülke ve grupların fazlalığı, terörle mücadele süreçlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Jeopolitik konumu ve tarihî geçmişiyle birçok farklılığı bünyesinde barındıran Türkiye, birçok terör örgütü ile uzun yıllardır mücadele etmek zorunda kalmıştır. Türkiye’de doğrudan ya da dolaylı olarak faaliyet yürüten EL KAİDE, İŞİD, DHKPC, PKK ve HİZBULLAH terör örgütlerinin ele alındığı bu kitapta öncelikle terör ve propagandanın kavramsal çerçevesi çizilmektedir. Daha sonra ise bahsi geçen terör örgütlerinin ideolojik zemini, amaçları, stratejik izlekleri, hedef kitleleri, eylemleri ile propaganda süreçleri hakkında kapsamlı bilgilere yer verilmekte ve derinlikli analizler yapılmaktadır.
Mehmet Kurum Terörizm, tarih boyunca devlet ve toplumlar için çeşitli seviyelerde tehdit oluşturmuştur. Bu tehdit, Soğuk Savaş dönemi ve öncesinde daha çok devletlerin sınırları içerisinde ve çoğunlukla belirli coğrafi bölgeler ile sınırlı iken, günümüzde artan küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan fırsat ve imkânlar ile çeşitli seviyelerde devletlerin sınırlarının ötesine geçerek devlet ve toplumlara karşı en önemli tehditlerden biri haline gelmiştir. Nitekim 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen saldırılar, terör tehdidinin hem organizasyonel hem de operasyonel olarak nasıl sınırların ötesinde faaliyet gösterebildiğinin ve tüm dünyada nasıl etki yaratabildiğinin anlaşılmasını sağlamıştır. Bu saldırılar sonrasında önceleri daha çok tepkisel olarak eylem yapan teröristleri etkisiz hale getirmeyi hedefleyen güvenlik odaklı mücadele yaklaşımlarının yetersizliği anlaşılmış ve teröristlerin barındıkları ve istismar ettikleri ortamların hedef alınmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmada, terörist örgütlerin iç ve dış dinamiklerinin farklı olduğu, değişen dünyaya uyum sağlayarak geliştikleri ve çeşitli şekil ve seviyelerde güvenli ortamlar elde ettikleri dikkate alınarak, güvenli ortamlarının hedef alınmasını öngören ve her terörist örgüte uygulanabilecek bir mücadele yaklaşımının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Terörist örgütlerin güvenli ortamlarının hedef alınmasını öngören bu yaklaşım, uzun yıllar varlığını devam ettiren ve uluslararası boyutlarda faaliyet gösteren terörist örgüt PKK’ya uygulanarak, terörist örgütlere karşı yeni mücadele
strateji ve uygulamalarının nasıl geliştirilebileceği
konusunda katkı sağlanması hedeflenmiştir.
Nuran Öztürk Başpınar - Nuray Keskin Tarih boyunca yapılagelen toplantılar kişilerin bir araya gelerek belli konularda görüşmelerine olanak vermiştir. Toplantılar, katılımcıların bir sorunun çözümü için katkıda bulunmasına ve politikalar önermesine olanak sağlar.
Toplantılar yöneticilerin en etkin yöneltme aracı ve yönetim biliminin temel taşıdır. Yapılan araştırmalar iş yaşamında çalışanların kariyerleri geliştikçe daha çok toplantıya katıldığını göstermektedir. Buna göre bazı yöneticiler günlük çalışma saatlerinin onda dokuzunu toplantılarda geçirmektedir. Bu nedenle etkin ve verimli bir toplantı düzenlemenin ilkeleri mutlaka öğrenilmelidir. Üstelik diğer toplantı türlerinin yanı sıra kriz değerlendirme toplantıları yönetimde ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Çünkü krizi aşmak için gerçekleştirilecek toplantılarda kullanılacak bilgi ve iletişim teknolojisi araçları, örgütlerin karşılaştıkları krizleri fırsata dönüştürebilmelerinde önemli bir rol oynar.
Başarılı toplantı yönetimi ilkelerinin benimsenmesini hedefleyen bu eser, gerçek iş yaşamı izleriyle dolu örnek olayları içermekte ve öğrenilenleri pekiştirme fırsatı da sunmaktadır.
Sait Yılmaz Bu kitapta size etrafınızda bir türlü anlam veremediğiniz pek çok gelişmenin neyin parçası olduğunu, ülkelerin nasıl karıştırıldığını ve bölünmeye çalışıldığını anlatmaya çalışacağız. Uluslararası ilişkilerde sorun çözmede diplomasi ve savaştan sonra gelen üçüncü yöntem olan örtülü faaliyetler, her şeyden önce toplum mühendisliği alanında bilimsel bir hazırlık ister ve uzun yıllar saha çalışması gerektirir. Bu yüzden öncelikle antropoloji ve toplum mühendisliği üzerinde duracağız. Birinci Dünya Savaşı esnasında İngilizlerin Türklere karşı Arapları nasıl ayaklandırdığını ayrı bir bölümde sizlere sunacağız. Sonra ABD'nin ayaklanma, darbe işlerine yoğunlaşacağız. CIA'nın İslamcılık projesi ve Orta Doğu'daki gündemine yer vereceğiz. Arap Hareketleri ile birlikte yaşananlar kamu diplomasisi penceresinden anlatılacak. Rusların yöntemleri ve Kuzey Kafkasya'da olanlar Rus örtülü operasyon kültürünü tanımamıza yardımcı olacak. Toplum mühendisliği, pandemi döneminde de olduğu gibi pozitif anlamda da kullanılması gereken bir devlet politikası olabilir. Pandemi ve Ukrayna Savaşı kapsamında dünyanın geleceğine ilişkin karanlık gündemi, Çin ve Rusya üzerine planları ele aldıktan sonra yeni bir paradigma olan akıllı istihbaratın toplum mühendisliği ile ilişkisine yer vereceğiz.
Gülcan Işık Ekonomi, din, kültür gibi farklı toplumsal alanlardan beden kimliğine ve siyasete kadar geniş bir yelpazede her geçen gün önemini ve etkisini artıran toplumsal hareketler, alternatif bir siyaset ve iletişim tarzına dönüşmüştür. Toplumsal gelişimin ve beraberinde gelen dönüşümünde etkisiyle 'eski' ve 'yeni' olarak kategorize edilen toplumsal hareketler, birbirinin devamı mı yoksa kopuşu mu noktasında da tartışılmaktadır.
H. Andaç Demirtaş Madran Bu kitap; sosyal psikoloji, siyaset bilimi, pazarlama ve iletişim bilimlerinin en çok ilgi gören konuları arasında yer alan sosyal etki, tutum değişimi ve ikna konularını ele almaktadır.
Gerek halkla ilişkiler gerek reklamcılık ve gerekse kitle iletişim çalışmaları açısından son derece önemli bir konu olan “sosyal etki ve ikna”, bunların yanında sigara ve madde bağımlılığı, eğitimde fırsat eşitsizlikleri, trafik kurallarına uymama gibi toplumsal sorunlarla baş etme çabaları açısından da büyük önem taşımaktadır.
Günlük hayatta da iknanın ayrı bir yeri bulunmaktadır; aralıksız olarak aile üyelerini, arkadaşlarımızı, karşı cinsi, işverenimizi ikna etme çabası içindeyizdir.
Hem bireysel hem toplumsal hem de küresel bir öneme sahip olan bu konu, bu kitapta, temel kavramların ayrıntılı bir şekilde tanımlanması, geleneksel ve çağdaş kuramsal yaklaşımların irdelenmesi ve güncel araştırma bulguları doğrultusunda uygulamaya dönük ipuçlarının verilmesi yoluyla işlenmektedir.
Bengisu Çatlı, Bilge Özdemir, Gizem Gönay Akbaş, Hilal Atmaca, İhsan Bozkurt, Latife Uslu, Mehmet Ceviz, Mehmet Şahin, Osman Şen, Rifat Serav İlhan, Serhat Erkmen, Yağız Aksakaloğlu Terör örgütleri, gelişen teknolojiden de faydalanarak her geçen gün daha ölümcül eylemlere yönelmektedir. Özellikle dini motiflerin kullanıldığı ideolojileri takip eden örgütlerin sayısının ve etki alanının arttığı günümüzde terör örgütlerinin faaliyetleri uluslararası alanda önemli güvenlik sorunları oluşturmaktadır.
Bu bağlamda radikalleşme olgusu, terör örgütlerinin elemanlarının motivasyonlarını anlamada önem teşkil etmektedir. Radikalleşme bir bakıma terör faaliyetlerinin ilk adımıdır. Şiddeti önleyebilmek için radikalleşme sürecinin anlaşılıp yakından takip edilmesi gerekmektedir.
Uluslararası toplum da son yıllarda radikalleşmenin unsur, motivasyon ve süreçlerini anlamaya çalışmakta ve masaya yatırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde terörle mücadele radikalleşme ile mücadeleden geçer anlayışı oluşmaya başlamıştır.
Uluslararası güvenlik problemi olarak radikalleşmeye dair güvenlik, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, psikoloji, ilahiyat gibi alanlarda akademik bilgilerin, saha tecrübesiyle gözden geçirilerek analiz edildiği kitapta; sorunun tespitine, analizine ve çözümüne yönelik önerilerde bulunulmuştur. Kitabın, radikalleşme çabalarına katkı sağlaması temenni edilmektedir.
Nilüfer Oba Dıș yardımlar, Türk dıș politikasının önemli bir aracı hâline gelmiș bulunmaktadır. Artık Türkiye, hem yardım alan hem de yardım yapan “yükselen donörler” grubuna dâhil bir ülkedir.
Türkiye’nin yaptığı yardımlar uluslararası kamuoyunda da dikkat çekmektedir. Türkiye 2016 yılında, 6 milyar ABD doları ile dünyada en fazla insani yardım yapan ikinci ülke olmuştur.
Diğer birçok donör ülke gibi Türkiye de yardım yaptığı coğrafi bölgelerde önemli bir yere sahiptir. Bununla birlikte, değișmekte olan dünya konjonktürü ve son yıllarda sıkça rastladığımız doğal afetler, Türkiye’nin gayretlerini Afrika ülkeleri gibi çok geniș bir coğrafyaya yaymasına neden olmuștur. Bu yardımlar, Türkiye'nin dıș politika hedeflerine ulașmasına önemli katkı sağlamaktadır.
Uluslararası ekonomi politikası açısından bu kitap, Türkiye’nin yardımlarının hem geleneksel donör hem de Güney Kore gibi diğer yükselen donör ülkelerle karşılaştırmalı olarak tahlil edilmesini sağlayarak, bu alanda bir katkı yapmayı hedeflemektedir.
Bu kitabın diğer önemli özelliği de Türkiye’nin yardımlarına ilișkin bugüne kadar çok az bilinen istatistiklerini gün yüzüne çıkarmasıdır.
Bu kitap ayrıca, Türk dıș politikasının dıș yardımlar konusunda gerçekleștirdiği önemli atılımı ortaya koymayı ve kamuoyumuz tarafından Türk dış politikasının bu yeni aracının bilinmesini amaçlamaktadır.
Murat Yıldız “…Devlet teşkilâtı A'dan Z'ye kadar baştanbaşa bu memleketin ihtiyacıyla telif edilebilecek şekilde tebdil edilmek lâzımdır…”
Refik Saydam'a ait bu söz, Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde devlet teşkilatının modernleşme ihtiyacına atıf yapıyor. Yeni kurulan devletin yeni idari teşkilatlanma modeline ihtiyaç duyduğunu haber veriyor.
Bu eser, işte bu modernleşme hamlesinde bir işaret taşı işlevi gören Leimgruber Raporu'na odaklanıyor. Dr. Murat Yıldız'ın kendine has üslubu ile titizlikle ele aldığı eser, adını eski İsviçre Şansölyesi Oskar Leimgruber'den alan raporun daha önce yayımlanmayan yönlerini de ortaya çıkarıyor. Türk idare teşkilatının tarihsel gelişimine bir yönüyle ışık tutan kitap, araştırmacılar için kaynak kitap niteliğinde…

Alper Uzunyol, Bayram Şık, Berk Özgür, Ertuğ İğdeli, Furkan Terzi, Hatice Nur Yerlikaya, Hazal Karadoğan, Hilal Aydın, Nazgul Kenzhetay, Oğuzhan Can, Reyhan Samsama, Sirad Jafar Mohamed Aden, Tuğba Yaşar Kitap, Türk siyasal hayatına alışılmış bir yöntemin ötesinde yaklaşarak devlet, toplum ve ekonomi ilişkilerini bir bütün hâlinde ele almaktadır. 19. yüzyıldan 21. yüzyılın başına değin Türk Modernleşmesinin kırılma noktalarını; politik değişim ve toplumsal süreklilik olguları üzerinden ele alan eser, Türkiye'de siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanında öğrenim gören lisans ve lisansüstü öğrencilerin inceleme kaynağı niteliğindedir. Türk Modernleşmesinin kronolojik bir çizgide ele alındığı eserde, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş sürecinde inşa edilen kurum ve kuralların felsefi arka planı bölümler hâlinde analiz edilmektedir.
Abdulkadir Macit, Adem Alper Özcan, Ahmet Vedat Koçal, Ali Erken, Doğacan Başaran, Ergenekon Savrun, Halil Emre Deniş, Hasan Acar, Hüseyin Çavuşoğlu, İhsan Ömer Atagenç, Mehmet Tan, Murat Sarı, Münevver Kata, Nuri Gök, Özkan Demir, Süleyman Ekici, Şerif Demir, Yücel Karadaş Siyaset Bilimine katkı sağlama çabasıyla ortaya koyulan çalışmalardan oluşan ve Türk Siyasal Hayatını şekillendiren tarihi dönemeçleri içerisinde barındıran bu kitapta; Türk Siyasal Hayatıyla ilgili sosyolojik bir tahlilden ziyade bu süreci tarihselliği ile ele alan bütüncül bir bakış açısı yer almaktadır. Bunun yanında vaka analizlerinden ziyade siyasi ve toplumsal yaşamı etkileyen önemli kırılma anları tasvir edilmektedir.
Kitap; Osmanlı Modernleşme süreci ile başlayan Türk Siyasal Hayatını, 24 Haziran 2018 seçimleri ile Türkiye'de kalıcı istikrar modeli olarak uygulamaya geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile sonuçlanan süreç bağlamına yerleştirerek değerlendirmektedir.
Osmanlı Modernleşmesi ile başlayan Türk Siyasal Hayatı, aynı zamanda bir yolculuğun da adıdır: Darbeler, koalisyonlar, azınlık hükümetleri, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, bu yolculukta, yolu oluşturan temel yapı taşlarından birkaçına örnek verilebilir. Bu kitap, tüm bu süreci bir yolculuk olarak ifade etme çabasındadır.
Ali Çiftçi Kâzım Karabekir hakkında daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada, onun özellikle siyasal hayatı ölümüne kadar bir bütün olarak incelenmiş ve daha gerçekçi bir Karabekir profili verilmeye çalışılmıştır.
Karabekir, Kurtuluş döneminde M. Kemal Paşa'nın en yakınındaki isim olduğu ve M. Kemal Paşa, ordu müfettişliği görevinden alındıktan ve askerlikten istifa ettikten sonra ona bağlılığını bildirerek bir anlamda Atatürk'ü Atatürk yapan isim olduğu hâlde Kuruluş döneminde nasıl olup da dışlanan isimler arasında yer almıştır? İstanbul'un işgaline kadar Millî Mücadele'ye katılmamış olan İsmet ve Fevzi Paşalar hangi özelliklerinden dolayı kuruluş döneminde Atatürk'ün en güvendiği kişiler olmuşlar, buna karşılık Karabekir ve diğer Millî Mücadele komutanları hangi özelliklerinden dolayı İstiklâl Mahkemesinde yargılanmışlardır?
Bu çalışma, Karabekir'in Cumhuriyet yönetimi konusunda baştaki kararsız ve belirsiz tutumunu, Cumhuriyet'in ilanından habersiz oluşu ve sonradan öğrenişi ile birlikte ele almaktadır. Karabekir'in Cumhuriyet'ten sonra ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının başına geçişini, menkubiyet yıllarında Atatürk'e ve onun yönetim anlayışına getirdiği sert eleştirilerini ve muhalefetini, hürriyet kavramına yaklaşımları bakımından 2. Abdülhamit, Enver Paşa ve Atatürk hakkındaki benzetmelerini kendi eserlerine dayanarak bu kitaptan izlemek mümkündür.
Kitapta, Karabekir'in değişmeyen Sultan Abdülhamit düşmanlığının sebepleri, Millî Mücadele fikrini ilk ortaya atanın kendisi olduğu iddiasından dolayı 1930'larda başına gelen olaylar, polis takibi altındayken 1933 yılında kendisine bir suikast tertiplenmek istendiği ve kendisinin “karşı bir suikast” tehdidi iddiası, Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanı olmak istediği iddiaları, yine Atatürk'ün ölümünden sonra CHP'ye dönerek milletvekili olmasının bazı eski TCF'li arkadaşlarınca eleştirilmesi, 1946'da Mareşal Fevzi Çakmak'ın Demokrat Partiyle yakınlaşmasına karşı Karabekir'in de CHP'den TBMM Başkanı yapılması hususları da ele alınmaktadır.
Hasan Berke Dilan 1789 Fransız İhtilali'nin Osmanlı coğrafyasına etkisi tarihî bir olgudur. Batılılaşmanın kaynaklarını burada aramak gerekir. Mekteplerin açılması, topluma yeni bir dinamik kazandıracaktır. Bu dinamik, Jön Türkler hareketidir. Anayasal hareket, Jön Türkler'le başlar. Amaç padişahın iktidarına sınırlama getirmektir. 1876 Anayasası II. Abdülhamid istibdadına çarpacak; İttihat Terakki iktidara taşınırken Almanya'nın safında Birinci Dünya Savaşı'na giren Osmanlı İmparatorluğu parçalanacaktır.
19 Mayıs 1919'da halk kahramanı Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkması da önemli bir tarihî olgudur. Parçalanmış imparatorluğun küllerinden yeni bir Cumhuriyet kurulacaktır. Cumhuriyet devrimleri gerçekleşirken iç ve dış dinamikler rahat durmayacak; şeriat yanlısı, padişah yanlısı, hilafet yanlısı, saraylısı Ankara Hükümeti'ne karşı ayaklanacaklardır.
Türkiye II. Dünya Savaşı'na girmeyecek ama taraf olacaktır. Savaş sonrasında çok partili siyasal rejime geçilirken CHP'nin içinden çıkan bir grup Demokrat Parti'yi (DP) kuracak; bu parti, 1950 yılı seçimlerinde iktidara gelecektir. DP, 1957 yılından sonra ekonomik başarısızlığa uğrayacak ama iktidarı bırakmak istemeyecek; 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi'ne neden olacaktır. Siyasi hayata önce 12 Mart 1971 muhtırasıyla, sonra 12 Eylül 1980 darbesiyle müdahale edilecektir. Yasaklı 1982 Anayasası toplumu dengesiz arayışlara itecek; Avrupa treninden indirilen Türkiye, Amerika'nın yönlendirmesiyle Ortadoğu çıkmazına saplanacaktır. Bu konjonktürün mimarları arasında başarısız koalisyon hükümetleri yer alacaktır.
Yirmi yıllık ders notlarından oluşan bu kitabın tüm okurlarına Türk siyasi hayatını anlamada faydalı olması dileğiyle…
Ömer Lütfi TAŞCIOĞLU Türk-Ermeni ilişkilerinde zorunlu göçe neden olan olayların ve sonuçlarının incelendiği bu kitabın amacı; yaşanan olayların araştırılarak gerçeklerin belgeler ışığında ortaya çıkarılmasıdır. 1. Dünya Harbinin 100. yılında yabancı devletlerin de desteğiyle Ermeni iddialarının Türkiye üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılma gayretleri dikkate alındığında kitabın önemli bir boşluğu dolduracağı ve hem Türk milletine hem de Türkiye Cumhuriyeti yönetim kadrolarına söz konusu baskılara karşı izlenmesi gereken politikalar konusunda yol gösterici olacağı umulmaktadır.
Farklı yaklaşımları ile dikkati çeken ve daha önce ortaya konulmamış bilgi ve belgeleri de içeren kitapta 1. Dünya Harbi öncesinde kendi devletine karşı isyan ederek düşman tarafına geçen ve kurdukları silahlı çetelerle sivil halkı katletmeye başlayan Ermenilerin tabi tutulduğu zorunlu göç uygulamaları ve göç ettirilen Ermenilerin akıbetleri detaylı olarak ortaya konulmuştur.
Kitapta daha önce yeterince ortaya konulmamış olan, Rus işgali ve Ermeni katliamları nedeniyle topraklarını terk ederek göç etmek zorunda bırakılan Anadolu'daki ve Kafkasya'daki Müslüman halkın durumu ile Rus ve Ermeniler tarafından katledilen Müslümanların durumları detaylı olarak incelenmiştir. Bu kapsamda özellikle yabancı kaynaklara dayanılarak iki tarafın kayıpları karşılaştırılmıştır.
Umuyoruz ki bu çalışma sömürgeci Batının ve onların uzantılarının sözde soykırımın 100. yılında Türkiye'ye soykırımı kabul ettirmek üzere yürüttükleri çalışmaların arka planının aydınlatılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesinin yanı sıra, Ermenistan'ın ve Diaspora Ermenilerinin yalanlarıyla kandırılmış olan Ermeni vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi yoluyla toplumsal barışa da katkı sağlayacaktır.
Mustafa Köksal Türk siyasi tarihinin 1400’lü yıllardan itibaren Divan-ı Hümayun’dan başlayarak 1877 Meclis’i Umumi ve nihayet 23 Nisan 1920’de TBMM ile olgunlaşan “parlamento kültürü”nün kayıtlı olan ya da araştırmalarla ulaşılabilen arşivlerini farklı bir açıdan inceleyerek “ilk”lerini bir araya getiren bu kitapta; - Türk siyasetinin, paramenter sistemin, “ilk”lerini yaşayarak her dönem biraz daha olgunlaştığını, -Bazı dönemlerin yazılı belgelerine ulaşılamasa da parlamentonun “ilk”lerinin bir hafızasının olduğunu, - Milli egemenlik anlayışının tartışmasız önceliğini ve yasama ve yürütmenin yaşadığı tecrübeleri - Ve sonunda insan merkezli milli bir yönetim ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu anlayışının ülkemizde giderek yerleştiğini ve bunun da zamanla geliştiğini görmek mümkündür.
Muhittin Adıgüzel Küreselleşen dünyada bir ülkenin kalkınma ve refah düzeyi, iç dinamikler kadar dış dinamiklerce de belirlenen bir olgudur. Günümüzde, Bilgi Ekonomisi ve Küreselleşme eksenlerinde şekillenen dünya ekonomisi ve küresel rekabet ortamı içerisinde, Türkiye'nin; kalkınma ve refah hedeflerini gerçekleştirebilmesinin, sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayabilmesinin ve başta cari açık ve işsizlik olmak üzere önemli kronik yapısal sorunlarını çözebilmesinin gerek ve zorunlu koşulu, küresel rekabet gücüne sahip bir ekonomi olmasıdır. Bu düşünce bağlamında, konunun bir proje bütünlüğü içinde çeşitli boyutları ile incelenip irdelendiği beş yıllık çalışmamızın sonuçları bu kitabımızı da kapsayan;
1. Ekonomik, Kültürel ve Politik KÜRESELLEŞME ve SONUÇLARI
2. Bilgi Toplumu ve Küreselleşme Bağlamında KÜRESEL REKABET ORTAMI
3. ULUSLARARASI REKABET GÜCÜ Belirleyici Faktörler ve Ölçülmesi, Türkiye Bağlamında Bir Değerlendirme
4. TEKNOLOJİNİN KÜRESELLEŞMESİ
5. KÜRESEL REKABET GÜCÜ Türkiye için Sistematik ve Eklektik Bir Yaklaşım
6. TÜRKİYE EKONOMİSİ VE STRATEJİK DÖNÜŞÜMÜ
kitaplarımız ile ortaya konularak Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren ve belirleyecek önemli konularda katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Abdullah AYDIN, Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU, Aziz BELLİ, Emre Osman OLKUN, Faruk TEMEL, Hikmet Salahaddin GEZİCİ, Mustafa Burak ÇELEBİ, Onur ÖNÜRMEN, Yasin TAŞPINAR, Yunus NAMAZ 2014 yılında Türkiye'nin kritik ana gündem maddelerinden birisi hiç şüphesiz ilk defa halk tarafından seçimi gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş'ın yarıştığı seçimlerde; Recep Tayyip Erdoğan en yüksek oy oranına ulaşarak; Türkiye'nin ilk defa halk tarafından seçilen 12. Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu seçim; bir yönüyle vesayetçi anlayışın sona erdiğinin göstergesi, diğer yönüyle ise Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamının demokratikleşmesi açısından önemli bir kilometre taşı olarak Türk siyasi hayatında her zaman hatırlanacaktır.
Türkiye'de 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi adeta genel seçim havasında yürütülmüştür. Üç aday yürüttüğü siyasal kampanya faaliyetleriyle; bir yandan neden kendilerine oy vermeleri gerektiğini vatandaşlara anlatırken, aynı zamanda diğer adayları desteklememeleri konusunda onları ikna etmeye çalışmışlardır. Rakip adaylara oy vermemeleri hususunda seçmen kitleleri etkilemenin en kolay ve kes¬tirme yollarından biri de siyasal kampanya faaliyetleridir. Günümüzde artan nüfusa bağlı olarak seçmen kitlelere ulaşabilmedeki güçlük, siyasal sorunların gittikçe karmaşıklaşması ve anlaşılırlılığının azalması, kitle iletişim teknolojisinin gelişmesi ve çeşitlenmesi karşısında; siyasi adayların seçmeni etkileyerek ikna edebilmesi için, profesyonel ekiplerin de yardımıyla daha yoğun bir çaba içerisine girdikleri gözlen¬mektedir.
işte farklı üniversitelerden bilim insanlarının bir araya gelerek, akademik işbirliğinin güzel bir örneğini oluşturdukları bu eser; siyaset bilimi ve siyasi iletişim perspektifin¬den hareketle, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimini farklı yönleriyle mercek altına almaktadır. Bu çalışmanın iletişim, siyasal iletişim ve siyaset bilimi literatürüne önemli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyor ve eserin ortaya çıkmasında emeği geçen bilim insanlarını kutluyorum...
Doç. Dr. Şükrü BALCI
Emel İlter Kadınların, erkek meslektaşlarına kıyasla siyasi mecralarda daha az sayıda bulunmaları, siyasette yeterli düzeyde temsil edilmedikleri söylemlerini gündeme getirmektedir. Ancak kadınların siyasette niteliksel temsilini değerlendirebilmek için karar organlarında bulunan kadınların sayıları tek başına yeterli olmamaktadır. Kadınların siyasetteki konumunu olumsuz etkileyen toplumsal, siyasal, hukuksal, bireysel temelli birçok faktör mevcuttur. Bu unsurların neler olduğunun anlaşılması ve bunlara çözüm yollarının bulunarak hayata geçirilmesi, sadece kadınların siyasette görünürlükleri açısından değil demokrasinin düzgün işleyişi açısından da gerekli görülmektedir.
Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birincisi, kadının siyasal temsili konusunun anlaşılabilmesi için gerekli olan teorik kısımdır. İkinci kısım, Türkiye'de milletvekillerinin ve seçmenlerin kadınların siyasal temsili ile ilişkisini göstermektedir. Üçüncü ve son kısım ise 2002-2015 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tekliflerinin özgün bir veri kodlama sitemiyle yapılan içerik analizini ve cinsiyet eşitliği ile kadının siyasal temsiline ilişkin Türkiye genelinde gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir anket çalışmasını içermektedir. Mevcut hâliyle bu eser, okuyucuya Türkiye'de kadınların niteliksel temsilinin hem sistem düzeyinde hem de kamuoyu düzeyinde belirleyenlerini görme imkânı sunmaktadır.
Şeref İba Çalışmanın ana konusu Meclis Başkanlığı ve başkanlık divanının kuruluşu ve işleyişi olarak belirlenmiştir.
Faruk Bilir Devlet içindeki en üstün buyurma kudretinin Millete ait olduğunu belirten Milli Egemenlik ilkesi, Türk Hukukunda ilk defa 1921 Anayasasında yer almış daha sonra 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında aynen tekrarlanmıştır. Ayrıca Anayasanın 80. Maddesinde, bu maddenin bir sonucu olarak, Türkiye Büyük Millet meclisi üyelerinin, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil edecekleri hükme bağlanmıştır. Yani egemenliğin sahibi olan millet, bu egemenliğini ancak temsilciler aracılığıyla kullanabilir. Dolayısıyla, milletin temsili açısından, bu temsilcilerin belirlenmesi, hak ve görevlerinin neler olduğu, ne gibi güvencelere sahip oldukları ve görevlerinin ne zaman ve nasıl sona erdiğinin tespiti son derece önemlidir. Çalışma bu öneme haiz durumu detayları ile incelemektedir.
Muhammed Bozdağ Yıldızı her geçen gün parlayan Türkiye’nin tüm iç çatışmalarının temelinin siyasal yasaklama sistemiyle ilişkili olduğu dikkat çekmektedir. Türkiye, siyasi yasaklamayı en katı şekilde uygulamış ülkelerden biridir ve dünya tarihinin belki de en çok parti kapatan tek ülkesidir. Parti kapatma sisteminin odağında laiklik ve bölücülük kavramlarıyla özetleyebileceğimiz iki temel sorun bulunmaktadır. Edinilen ve çalışmaya zemin hazırlayan izlenim: “Türkiye’de AB reformları ne kadar etkili şekilde yapılıyor görünse de, bu iki sorunun çözümü sanılandan daha zor olabilir. Kopenhag siyasi kriterlerinin gerektirdiği demokratikleşme arayışları, tahmin edilenden daha çatışmacı bir zemine kayabilir. Reformların uygulanması için gerekli olan anayasal zemin, açıkçası henüz yeterince oluşturulmamış durumdadır.” şeklindedir. Çalışma, konuya ilgi duyan herkese faydalı, ufuk açıcı olacaktır.