Siyaset \ 2-4
Mustakim Arıcı İslâm ilim ve düşünce mirasının 16. yüzyıla kadar ulaşan ana akımları-nı ve nazarî düşüncenin temel tartışma noktalarını Taşköprîzâde’nin eserlerinde bulmak ve onun bu akımları farklı düzeylerde sahiplendi-ğini, söz konusu tartışmalarda dirayetini ortaya koyduğunu görmek mümkündür. Bu yönüyle o, dönemine intikal eden ilmî birikimi har-manlayan, tek bir düşünce ekolünün içerisinde ele alınması pek de imkan dahilinde olmayan bir Osmanlı âlimidir. Taşköprîzâde’nin bu özelliğinin belki de en belirgin olarak görüldüğü sahalardan biri ah-lâktır. Bu çalışmada Taşköprîzâde’nin farklı sahalarda kaleme aldığı eserlerden yola çıkarak ve aynı zamanda kaynakları ve dönemindeki literatürle mukayese ederek onun ahlâk ve siyasete dair görüşlerini tartışmayı amaçladık.
A. Taha İmamoğlu, Ahmet Okumuş, Haluk Alkan, Hızır Murat Köse, İlker Kömbe, Lütfi Sunar, Ömer Türker, Özgür Kavak, Süleyman Güder, Şenol Korkut İnsan bir topluluk içerisinde yaşayan, kendisini bir topluluk içerisinde anlamlandıran siyasi bir varlıktır. Ancak bu zorunlu birlikteliğin iyi ve adil bir sisteme dönüşmesi için arayışlar olagelmiştir. Tarih boyunca böyle bir düzenin kurulması ve sürdürülmesi için çeşitli siyasal sistemler geliştirilmiştir.
Günümüzde de insanlığın karşılaştığı en önemli ve acil sorunlardan biri herkes için iyi, faydalı ve adil bir düzenin teşekkülüdür.
Elinizdeki eser, çağdaş siyaset biliminin ve siyaset felsefesinin imkânlarını ve araçlarını da kullanarak İslam siyaset düşüncesine kuramsal bir çerçeve çizmek maksadıyla hazırlanmıştır. Alanında yetkin akademisyenler tarafından yazılan bu kitap yeni bakışlar oluşturmayı amaçlamaktadır.
“Adil devlet", "erdemli şehir" ve "mükellef insan" kavramsallaştırmaları etrafında şekillenen İslam siyaset düşüncesini yeni bir bakışla kavramak için bu kitap rehber niteliği taşımaktadır.

Ali Haydar Başer, Serdar Şahin, Birsen Banu Okutan, Yunus Vehbi Karaman,Jan Markus-Vömel, Hüseyin Arslan Türkiye siyasal ve düşünsel hayatının en canlı alanlarından birini teşkil eden İslamcılık düşüncesi tabana yayılmış, farklı formlara sahip bir fikriyat olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer ideolojilerle çatışma ya da uzlaşma bağlamında dahi olsa sürekli halde iletişim halinde olmuş ve tam bu nedenle Türkiye tarihinde siyasal alana hapsedilmeyecek genişlikte bir zemin açmıştır. İslamcılığın kendi dönemini kurma, yönetme ve yönlendirme çabası, pratiğini sürdürdüğü "şimdi" ile irtibatlıdır.
Şimdilik iddiası İslamcı düşünceyi tarihsel bir vaka olmaktan çıkararak toplumsal bir tez olarak sunulmasına imkan tanımaktadır. Bu tez, İslamcı düşünceyi siyasal bir deneyimden kültür dünyasına, kitlenin gündelik hayatını belirleyen konumdan düşün dünyasının şekillenmesine kadar geniş bir yelpazede değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır.
İslamcı düşüncenin tarihsel deneyimi ve bugüne aktarımı üzerine çok sayıda çalışma yapılmış olsa da teorik zeminde değerlendirilecek metinlerin azlığı dikkat çekmektedir. Bu kitapta, alanda çalışan isimler tarafından hazırlanmış, birbirini destekleyen ve/veya şerh eden, teorik tartışma yürüten altı başlık bulunmaktadır.
İslamcı düşüncenin son zamanlarda öne çıkan tartışmalı meseleleri üzerine güncel literatürü takip eden bu altı başlığın çalışmalara katkı sunması ve yeni tartışmalar açması hedeflenmektedir.
Richard P. Rumelt İyi Strateji/Kötü Strateji, pek çok stratejiyi felakete sürükleyen günümüz düşünsel karmaşasına okur açısından netlik kazandıran bir kitap. Rumelt, burada gerçek dünyada uygulamaya konacak eylem yönelimli güçlü bir stratejinin nasıl yaratılıp pratiğe döküleceğinin yolunu gösteriyor.
“Bir stratejinin geliştirip uygulamaya konması bir liderin en temel görevidir; iyi bir strateji ilerlemenin önündeki engellere onların üstesinden gelme yolunda yaratılan bir tepki, özgün ve tutarlı bir yaklaşımdır; iyi bir stratejide, güç en etkili olacağı şekilde elde edilmeli ve yine o şekilde uygulanmalıdır.” denilen kitapta, Rumelt bir yandan da “strateji”yi salt motive edici sloganlar, şişirme amaçlar, finansal hedefler, herkesin tartışmasız biçimde kabul edeceği cinsten yuvarlak ve uzlaşmacı hedefler olarak değerlendiren günümüz eğilimlerinin yarattığı olumsuz sonuçlara da ışık tutuyor.
İyi Strateji/Kötü Strateji’de tüm bu olgulara “kötü strateji” damgasını vuran Rumelt “iyi strateji”nin gücünü sergilemeyi de ihmal etmiyor. Kaldıraç kullanımından tutun da büyüme için sağlıklı bir odaklanmaya kadar uzanan, hem faydacı hem de ilk Pazartesi günü hemen uygulamaya konabilecek türden dokuz adet güç kaynağına işaret ediyor. Yazar kendi özgün ve faydacı yaklaşımlarını yaşama geçirmiş şirketler, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve askerî kurumlardan etkileyici örnekler sunuyor. Ama bununla da kalmıyor ve Apple’dan General Motors’a, Irak Savaşı’ndan Afganistan Savaşı’na, küçük bir yerel marketten Wall Mart'a, Nvidia’dan Silicon Graphics’e, Getty Trust’tan Los Angeles Bölge Okullar Birliği’ne, Cisco Sistemleri’nden Paccar’a ve Global Crossing’den 2007-2008 finansal krizine kadar daha detaylı örnekleri de kitabın zengin içeriğine katıyor.
İyi Strateji/Kötü Strateji’de ekonomi, finans, teknoloji, tarih alanlarından olduğu kadar insan karakterinin başarı ve kusurlarına dair de çarpıcı bir şekilde bir araya gelmiş engin bir bilgi ve deneyim birikimi söz konusu. Bu birikimi, en zor sorulara yanıt verebilmek için yüzeyi yıllarca büyük bir azim ve kararlılıkla kazıyıp durmuş Rumelt'in sebatkâr çalışmalarına borçlu olduğumuz da aşikârdır.
Abdullah Metin, Abdullah Torun, Ahmet Ali Ugan, Ahmet Hikmet Zabun, Ali Rıza Savaş, Aydoğan Kutlu, Behlül Altınışık, Berna Deniz Demir Sargut, Burak Başkan, Canan Katılmış, Cengiz Gürbüz, Cihan Palancı, Dilek Alma Savaş, Elif Gözler Çamur, Emre Aydilek, Emre Mete, Emre Savut, Erdal Şahin, Evşen Altun Aslan, Fatih Güler, Fethi Çiftçi, Feza Solak Tuygun, Fuat Bozyel, Funda Kemahlı Garipoğlu, Gamze Turgaylı Zengin, Görkem Birinci, Gülmelek Doğanay, H. Şirin Ak, Hakan Özdemir, Hasan Faruk Uslu, Hatice Dönmez, İpek Coşgun, İsmail Yazıcı, Kenan Şahin, Kürşad Özkaynar, Mehmet Arı, Mehmet Cihan Toker, Mehmet Murat Payam, Mehmet Salih Ökten, Merve Kayaduvar, Mustafa Demirkol, Mustafa Karahöyük, Niran Cansever, Onur Türkölmez, Önder Canveren, Özkan Ayık, Rabia Sare Aslıyüksek, Rana Safarlı, Sefa Mertek, Selin Tokgöz, Taner Eken, Tuba Nergiz, Tuğba Salman, Umut Yukaruç, Veysel Başusta, Veysel Erat, Yavuz Yıldırım, Yunus Savaş, Yusuf Gocuk, Yücel Özden
Adem Levent Genel kanının aksine kapitalizmle ilgili çalışmalar sosyal bilimlerde iktisat disiplininde çok fazla yer almamaktadır. İktisat disiplininde yerleşik akımın dışında, heterodoks iktisat okulları ve heterodoks iktisatçılar, kapitalizmle ilgili çalışmalara yer vermektedirler. Bununla beraber sosyoloji disiplini, kapitalizme dair çalışmaların yapıldığı en yaygın sosyal bilim disiplinidir. Elinizdeki kitap hem iktisatçı ve sosyolog yönleri olan hem de 20. yüzyılın en önemli kamusal entelektüellerinden biri olan John Kenneth Galbraith’in düşünceleri üzerinedir. Galbraith’in düşüncelerinin araştırılması, hem iktisattaki ortodoks-heteredoks ayrımının anlaşılmasına hem de iktisadi düşüncenin gelişimine katkı yapmaktadır. Bu bağlamda Galbraith’in iktisadi düşünceleri üzerine yazılmış bu kitap, bir farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Bu farkındalık kapitalizmin daha iyi anlaşılmasını sağlama iddiasındadır.
Hem sosyoloji hem iktisat hem de genel okur için bir kapitalizm çözümlemesi yapan Galbraith’in düşüncelerinin anlaşılması, Türkiye’de kapitalizm tartışmalarına katkı sunacaktır. Bu yönleriyle elinizdeki kitap, konunun uzmanlarının yanında kapitalizmle ilgili araştırma yapan okurlara da seslenmektedir. Ayrıca okuyucu bu kitapta Galbraith’in düşünceleriyle beraber 20. yüzyıl iktisadi düşünce tartışmaları ile ilgili de faydalı bilgiler de bulacaktır.
Yavuz Çilliler Yeni yüzyılın ilk çeyreğinde, mevcut siyasal sistemlerin otoriteryanizme doğru genel bir sürüklenme içerisinde oldukları, ilgili uluslararası araştırma kuruluşlarının raporları ve akademik çalışmalar ile de doğrulanmış, gözlemlenebilir bir olgudur. Buna karşın, bu siyasal sistemler içerisinde yaşayan toplumların demokratikleşme talepleri ise her geçen gün ve ne pahasına olursa olsun artma eğilimi göstermektedir. Çeşitli dinamikleri olmakla beraber, ana motifin demokrasi talebi olduğu ve siyasi krizlere neden olan kitlesel hareketler, devlet-toplum arasındaki bu gerilimin meydanlara yansıması olarak yorumlanabilir. Dolayısıyla günümüzde, siyasal iktidarların yönetilenlerin “rıza”sına dayanması gerekliliği kaçınılmaz hâle gelmiş, diğer bir ifadeyle meşruiyetin yegâne zemini olan demokratik bir rejim tesisinin siyasal istikrar açısından önemi artmıştır.
Bu bağlamda Türkiye'de de yaklaşık 150 yıldır kalkınma, modernleşme ve demokratikleşme adına siyasal sistem sürekli revize edilmektedir. Nihai olarak, 2017 referandumu ile hükûmet sistemi değişikliği yapılmış ve Parlamenter hükümet sisteminden Başkanlık hükümet sistemine fiili geçiş 2018 seçimleri ile tamamlanmıştır. Değişiklik taraftarları, değişiklik sayesinde yönetimde istikrar ve sürat sağlanacağını, ayrıca güçlü Başkan modelinin Türk geleneklerine daha uygun olduğunu savunurken; karşıtları değişikliğin “tek adam rejimi” getireceğini ve bunun monarşi tarihimize geri dönüş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Referandum üzerinden geçen iki yıla rağmen, konuya dair tartışmalar hâlâ siyaset arenasının ana gündemlerinden birini teşkil etmektedir. Akademik temel ve teori üzerinden anılan tartışmaya katkı sağlamanın hedeflendiği bu kitabın amacı, yapılan hükûmet sistemi değişikliği sonrası, Türk siyasal rejiminin otoriteryanizme sürüklenme riski ile karşı karşıya kalıp kalmadığını anlamak ve açıklamaktır.
Richard PAUL, Linda ELDER Tüm yaşamımız, duygu ve düşüncelerimiz tarafından yönetilmektedir. Çoğumuz ağırlıkla gerçeğin farkına varmadan yaşadığımızdan düşünce becerilerimizi geliştirmeyi önemsemeyiz. Ancak düşünme; eğitim, psikoloji ve daha birçok alandaki bilim insanının üzerinde çalıştığı ve geliştirmeyi hedefledikleri becerilerden bir tanesidir. Eleştirel düşünme ise en temel ve önemli düşünme türleri arasındadır. Pek çok kişi tarafından bilinç dışı bir eylem olarak kabul edilen "düşünme"yi bilinç alanına çekip özel eğitim teknikleri ile geliştirmek mümkündür. Bu kitap; eleştirel düşünme becerileri kapsamında, kişinin tarafsız düşünür hâline gelme, düşünme seviyesinden haberdar olma, temel akıl becerileri, yetenekleri, içgörülerinin gelişmesine destek olma, sunulan düşüncenin zayıf ve güçlü manasını keşfetme vb. gibi becerilerini geliştirme, kendi düşünme standartlarını bilme, soru sorma ve düşünmedeki yerini anlama, düşünme içeriğini öğrenme, iyi düşünme becerilerini edinme, karar alma, problem çözme, mantık dışı düşünce ile başa çıkma, ulusal ve uluslararası propaganda yolları, zihinsel kandırmaca ve manipülasyonun farkına varma, etik akıl yürütme, stratejik düşünme becerileri ve ileri düşünür olma başlıklarında bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlamaktadır. Buraya kadar sözü edilen bu becerileri kapsayan kitabın hem bilgi vermesi hem de Türkiye'deki akademisyen ve düşünürler tarafından bu konuda yeni eserlerin kaleme alınmasını, araştırma yapılmasını teşvik etmesi hedeflenirken matematik bilimlerinde ve sosyal bilimlerde eğitim gören öğrencilere, politikacılara, medya mensuplarına faydalı olacağı düşünülmektedir ve kişisel gelişimi bir yaşam biçimini hâline getirenlere geliştirici bir okuma serüveni olacağına inanılmaktadır. (Kim ile? Kim için?..)
21. yüzyıl becerileri arasında ilk sıralarda yer alan eleştirel düşünme becerisinin stratejik ve sistematik olarak nasıl geliştirilebileceğini anlatan bu kitap, okuyucular için hem günlük yaşamda hem de profesyonel hayatta kullanabilecekleri önemli reçeteler vermektedir. Bilgi çağının getirdiği bilgi bombardımanı içinde hangi bilgiye nerede, nasıl, niye, ne zaman ve kim ile kim için ulaşılır sorularının cevaplarını çok gelişmiş tablolar ve şekiller ile anlatarak görsel anlamda hatırlanır ve uygulanabilir kılmakta; sol beynin işlevi olan eleştirel düşünceyi çok daha ileriye götürerek bilginin yaratıcılığa dönüştürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Basitliğin getirdiği mükemmellik ile değişen ve devrim niteliğinde yaşanan teknolojik gelişimlerde okuyucuların uygulamalı olarak karar verme becerilerini geliştirmekte ve okuyuculara bulundukları ortamda farkındalık oluşturarak fark yaratmalarını sağlayacak donanım vermektedir. Bu kitabın okuyucuları sadece eğitim dünyasındaki değişimi sağlamak isteyen kişiler değil profesyonel dünyada da dönüşümü sağlamak isteyen oyuncular ve liderler olmalıdır.
Fatma Neval Genç Bu kitap, Covid-19 üzerinde ağırlıklı olarak durmakla beraber kriz yönetimi, salgın ve pandemilerde kriz yönetimini kamu yönetimi ve siyaset bilimi bakış açısından, kriz yönetiminin krizin öncesi, kriz anı ve sonrası süreci içeren döngüsel çerçevesi içinde ele almaktadır. Bu kapsamda çalışmada ilk olarak kriz, yeni tip krizler, kriz yönetimi, başarı koşulları üzerinde durulmakta; ardından salgın hastalıklarda risk ve kriz yönetimi, pandemi yönetiminde temel yaklaşımlar ve başarı kriterleri ele alınmaktadır. Üçüncü olarak Covid-19 salgınının kronolojik olarak gelişme seyri; krizle mücadelede küresel ve bölgesel örgütlerin rolleri, stratejileri ve faaliyetleri incelenmektedir. Çalışmanın dördüncü bölümünde, Covid-19'la mücadelede farklı coğrafyalardan, farklı strateji ve başarı durumları ile öne çıkan ülkeler ele alınmaktadır. Beşinci bölümde, Türkiye'de Covid-19 öncesi döneme kadar salgın hastalıklarla mücadelede yasal ve kurumsal yapılanma tarihsel olarak incelenmekte, ardından krize müdahale süreci, salgının başlangıcından itibaren uygulamaya konulan kurumsal, yasal düzenlemeler ve uygulamalar ile ele alınmaktadır. Çalışmada son olarak kriz sonrası dönemi planlama, krizden öğrenme bakış açısıyla krizin ilk 18 ayı ile sınırlı olmakla beraber Covid-19'la mücadele süreci değerlendirilmektedir. Bu amaçla öncelikle küresel aktörler, ülkeler ve Türkiye'de izlenen strateji ve politikalardan elde edilen dersler, tespitler, kriz yönetiminde, pandemilerde başarı kriterleri ve Covid-19'da ortaya çıkan durum açısından değerlendirmektedir.
Dilek Çiftçi Yeşiltuna Günümüz dünyası, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, ilişki ve etkileşimin küresel boyutta yaşandığı bir dünya olmaktadır. Buna bağlı olarak, giderek ulus-devletin görev ve sorumluluk alanı da dahil olmak üzere, yaşamın her alanında küresel ve yerel ilişkiler, etkileşimler, hızlanmakta ve yoğunlaşmaktadır. Süreç giderek kırsal yerleşim yerlerinde küreselleşmenin etkilerinin derinleşmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda, küresel dinamikler, yerel, bölgesel coğrafyalarda bir dizi değişimleri zorunlu kılmakta ve aynı zamanda mekansal hareketlilikleri hızlandırmaktadır. Sermayenin mekansal örgütlenmesi, tarihsel süreç içinde her zaman kendine özgü bir dizi belirleyicilerin sonucunda gerçekleşmektedir. Mekanlar, hem bir toplumda üretim süreçlerini belirleyen faktörlerden ya da dinamiklerden, hem de bu dinamikler üzerinde gelişen sosyal ve kültürel yapılardan etkilenmektedir.
Uzun süreli bir saha incelemesini içeren bu çalışmada, küreselleşme sürecinin yerelde yarattığı değişim, dönüşümün dinamiklerinin saptanması ve analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Bu çerçevede belirlenmiş araştırma temaları bağlamında, köylerin sosyal ve fizik mekan ilişkilerindeki ve örgütlenmelerindeki değişimden hareketle, yerelin küresel kapitalizme eklemlenme sürecinin yarattığı mücadele alanları ve somut yaşam stratejileri ele alınmaktadır.
Araştırma alanını oluşturan İzmir'in Germiyan ve Uzunkuyu Köyleri, çok yönlü, faktörlü ve kimlikli bir göç hareketi yaşayan, farklı sosyal grupları ve kimlikleri bünyesinde barındıran yerleşim yerleri olmaktadır.
Kitapta küresel-yerel ilişkisinin, gerek sosyal gerekse fizik mekanın düzenlenmesi ve örgütlenmesi sürecinde yarattığı, yeni uzlaşım ve gerilim alanları ortaya konmaktadır. Köylüler, mevcut ekonomik, sosyal, kültürel koşullarının içerdiği farklılıklara ve eşitsizliklere bağlı olarak, yeni yaşam alanları ve stratejileri yaratma eğilimine girerken, tüm sosyal ve fizik mekana yönelik ilişkilerini de bu yönde yeniden düzenlemektedirler. Böylelikle mekanlar, dışsal ve içsel dinamikler temelinde, yeni alanlar, açılımlar kadar yeni sınırlılıklar üretmektedir. Araştırma köylerinde de Türk, Kürt, Yerli, Yabancı, Köylü, Yeni Köylü, Kentli gibi ayrımların ve kimliklerin ürettiği sosyal ilişkilerdeki Açık, Yarı Açık ve Kapalı ilişki sistemlerini kapsayan mekanların toplumsallıkları, yerel-küresel dinamiklerin etkileşim yapısına bağlı olarak köylüleri, yeni arayışlar ve örgütlenme biçimleri yönünde baskılamaktadır.
Dilşad Türkmenoğlu Köse Türkiye'de, özellikle son yıllarda, siyasi ve akademik birçok tartışma alanında küreselleşmenin önemli ve sık değinilen bir kavram ve süreç olmasından yola çıkılarak çalışmanın temel konusu, küreselleşmenin Türkiye'deki sağ siyasi partilere etkileri olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye'deki sağ siyasi partilerin 1980'lerden sonra küreselleşme ile birlikte yaşadıkları ya da tam olarak yaşayamadıkları dönüşüm süreçlerinin küresel siyasi sistemle uyumlu olup olmama durumlarının değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Çalışmanın Türkiye'nin sağ siyaseti temsil eden, seçim barajını (%10) geçerek mecliste yer alan ve birçok açıdan benzer tabana sahip iki siyasi partisi olan Ak Parti ve MHP örnekleri üzerinden yapılmasıyla, bu iki partinin küresel siyasi sistemle uyum süreçlerinin ve siyasi partilerin tabanları ile olan uyum süreçlerinin birbirlerini yansıtıp yansıtmadıklarının görülmesi hedeflenmiştir. Bu minvalde küresel siyasi sisteme uyum sürecinin ve siyasi partilerin başarılarına yansıyıp yansımamasının siyasi partilerin başarısı ile ilişkisine yönelik öngörülerde bulunulması mümkün olmuştur. Bu kapsamda nitel ve nicel araştırma yöntemlerinin bir arada (karma yöntem) kullanıldığı bir çalışma yapılmıştır. Her iki partinin tabanına yönelik olarak toplam on dört ilde anket çalışması yapılırken partileri temsil noktasındaki kişiler ile de aynı doğrultuda yapılandırılmış mülakat çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Böylece küresel siyasi sistemle uyumlu politikalar takip eden siyasi partilerin hem parti tabanları ile daha doğrusal politikalar takip ettikleri hem de genel siyasi süreç ve politikalarda daha başarılı oldukları görülmüştür.
Fırat Demirkol Çağımızın genel olarak kabul gördüğü modern demokrasi ilkeleri, liberal demokrasi ilkeleri doğrultusundadır. Bu çalışmada, dünya genelinde kabul edilen liberal demokrasinin altı ilkesi ile Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) iktidarı değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme yapılırken Türk siyasi hayatının tarihsel süreci ve Ak Partinin siyasi/felsefi geçmişini göz ardı etmek mümkün değildir. Bu nedenle tarihsel süreç göz ardı edilmeden yakın dönem incelenmiştir.
Liberal Demokrasi ve Adalet ve Kalkınma Partisi adlı eserde; yakın dönem Türk siyasi hayatının en önemli aktörlerinden olan Erdoğan ve Ak Partinin iktidar süresince ortaya koyduğu uygulamaların liberal demokrasi ilkeleri doğrultusunda değerlendirilmesi yapılmıştır. Güncel konu ve olayların da dâhil edildiği bu çalışma, akademik olarak siyaset bilimi araştırmacılarına katkı sunacağı gibi yakın dönem Türk siyasi hayatını merak edenler için de tarafsız bir inceleme ortaya koymaktadır.
Yalçın YILMAZ Ülkemizde, gazete ve dolayısıyla da gazetecilik kavramı 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Gazeteciliğin meslek olarak görülmeye başlaması ise, Batı'ya oranla çok daha geç olmuştur. Yine de günümüzde, görsel-işitsel ve yazılı basın tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, toplumsallaşma sürecinde önemli rol üstlenmiştir.
Türkiye'de medyanın kendi demokratikleşmesini sağlayamadığı bir ortamda, toplumun modernleşmesi ve demokratikleşmesine olası katkıları hep tartışılmaktadır. Richard Sennett'in “Ucuz adamlar pahalı makinelere ihtiyaç duyar” sözünü haklı çıkartacak derecede, Türk medyası teknolojiye yatırım yapmış ve gazetecilere yapılacak yatırım göz ardı edilmiştir. Bunun sonucu; okuyucusuna satamayan, ancak yeni sermayeye satılan yayın kuruluşları olmuştur.
Siyasal alandaki gelişmelerin iletişim düzenine etkileri büyük önem kazanmaktadır. Mesleki açıdan bir kimlik arayışını sürdüren gazetecilik alanı da içinde bulunduğu siyasal sistem ve ideolojik yapıyla doğrudan ilişkilidir. Dünyada ve Türkiye'de gazetecilerin meslek tarihini ve gazeteciliğin geçirdiği süreçleri inceleyen bu kitap, farklılık gösteren siyasi düşünce yapıları ve hukuk sistemlerinin gazetecilik mesleği üzerine etkilerini de ele almaktadır.
Osmanlı dönemini kapsayacak şekilde Tanzimat öncesinden başlanarak, Cumhuriyet ve askeri darbeler üzerinden günümüze kadar geçen süreçte basın ve gazetecilik alanında yaşanan değişim ve gelişmeler;siyasi yapı ve normatif medya kuramları ile ilişkisi çerçevesinde açıklanmıştır. Gazetecilik, düşünce özgürlüğü temelinde, kuramlara dayanan yaklaşımlar açısından ele alınmaktadır. Gazetecilik çalışma alanlarının bazı mesleklerle sınırları giderek silinmekte olduğundan, gazeteciliğin temel ya da yan bir meslek olmasına ilişkin tartışmalar açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu doğrultuda gazetecilerin günlük mesleki çalışmalarında konumları, rolleri, görevleri, etkinlikleri ve yetkinlikleri, diğer mesleklerin üyeleri ile etkileşimleri, haber kaynakları ve okuyucu-izleyici-dinleyici kitlesi ile ilişkileri irdelenmektedir.
Hüseyin Arslan Milli Görüş Hareketi: Siyasal ve Toplumsal Dönüşümler kitabı Türkiye siyasal tarihine damga vurmuş ve toplumsal dönüşümün katalizörü olmuş bir hareketin incelemesidir. 1969 yılında Necmettin Erbakan’ın siyasete girişiyle başlayan Milli Görüş hareketi Türkiye siyasal hayatı ve İslamcı düşünce için bir dönüm noktasını işaret eder.
Bugün hâlâ Türkiye siyasetini etkileyen birçok toplumsal yapı, kurum ve siyasi partinin nüvesi konumunda olan Milli Görüş hareketi göz önünde bulundurulmadan Türkiye tarihi sarih şekilde incelenemez.
“Fikir ve Hareket İncelemeleri” dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Muhammed Maruf, Yusuf Yalanız Milli Görüş Hareketi, insanlığın tarihin en buhranlı dönemlerine şahit olduğu 20. asırda “Yeni Bir Dünya” kurma ideali ile ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve bir grup, arkadaşı ilk adımın atıldığı 1969 yılından bugüne kadar Türkiye’de meşru zeminde siyasi mücadele ile iktidara gelme ve İslam dünyasına önderlik edebilecek Yeniden Büyük Türkiye’yi kurabilmenin mücadelesini vermişlerdir. Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrosu olarak ifade edebileceğimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve yol arkadaşları, siyasi mücadeleleri boyunca engellemelere, tehditlere, kendilerine yapılan cazip tekliflere rağmen inandıkları yoldan ve ideallerinden asla vazgeçmemişlerdir. Bu kitap; her biri Türkiye siyasi hayatında 50 yıllık bir sürece damga vurmuş, siyasete kazandırmış oldukları duruş ve ilkeleri ile taraflı tarafsız ekseriyetin takdirini toplamış olan Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrolarının biyografilerini konu edinmiştir. Bu çalışma ile okuyucuların, her biri farklı niteliklere sahip olan Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrolarının hayatlarını ve mücadelelerini derli toplu bir şekilde bulabilecekleri bir eser ortaya konulması hedeflenmiştir. Bu çalışma; Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Süleyman Arif Emre, Rıza Ulucak, Mehmet Recai Kutan, Lütfü Doğan, Fehim Adak, Ahmet Tekdal, Şevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk, Yasin Hatipoğlu, Cevat Ayhan, Temel Karamollaoğlu ve Bahri Zengin olmak üzere öncü kadrodan 13 ismin hayatlarına ilişkin bölümlerden oluşmaktadır.
Mahmut Hakkı Akın, Mehmet Aykanat, Murat Yıldız, Mustafa Burak Çelebi, Umut Turgut Yıldırım, Yusuf Yalanız Siyasal sistemin şekillendiği değişim ve dönüşümler üzerinden değerlendirildiğinde Türkiye siyaset tarihi, 1946 yılında çok partili hayata geçişle başlayan süreçle birlikte yeni bir döneme girmiştir. Bu ahvalde alternatif siyasal düşüncelerin ve partilerin belirmesiyle Türkiye’de siyaset, renkli ama bir o kadar da kutuplaşmış ve çatışmacı bir hâl almıştır. Milli Görüş Hareketi’nin doğuşu ve ilk partisi olan Milli Nizam Partisinin kurulması 1969 yılını takip eden zorlu bir dönemde olmuştur. Sağ ve sol siyasal kutup ve fraksiyonların belirgin olarak siyaseti kuşattığı bir süreçte Milli Görüş düşüncesi ve partileri; siyasal toplumsal ve entelektüel zeminde kendilerine alan açmayı başarmışlardır. Kendine has üslubu, seçmenle kurduğu ilişki ve ülke ve dünya meselelerine hâkimiyetiyle dikkatleri çeken Hareketin kurucusu Prof. Dr. Necmettin Erbakan, kısa bir sürede Türkiye siyasi hayatının özgün bir ismi hâline gelmiş ve literatüre “Milli Görüş” kavramını kazandırmıştır. Türkiye siyasal yaşamına ilişkin siyaset bilimi literatürü incelendiğinde Milli Görüş partileri ile ilgili muhtelif akademik yayınların son yıllarda ağırlık kazandığı görülmektedir. Ancak akademik anlamda Milli Görüş partilerinin aynı ölçüde sıhhatli bilgi ve doğru yorumlama biçimleri ile ele alınmadığı dikkat çekmektedir. Bu kitap, literatürde yer alan boşluğa nitelikli bir katkı sunmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda alanında uzman akademisyenler tarafından her bir Milli Görüş partisi ayrı ayrı ele alınmıştır. Ayrıca bu kitapta “Milli Görüş Partileri Kronolojisi”ne yer verilerek temel veriler ve tarihî müktesebat bağlamında literatüre önemli bir katkı sağlanmıştır.
Metin Karadağ Siyasal hayatta Millî Görüş fikri ve akımı; Saadet ve Yeniden Refah partilerinde sahiplenilmeye ve tartışılmaya devam etmektedir. Son bağlamda Saadet Partisi, Millet İttifakı'nı; Yeniden Refah Partisi ise, Cumhur İttifakı'nı kurmuşlardır.
AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan şahsında Millî Görüş yaklaşımının siyasal yorumlanma ve hayata geçirilme pratiği, Türk siyasal hayatının dünü, bugünü ve geleceği açısından temel belirleyici unsurlardan biri olmaya devam edecektir.
Didem Uçan, Ergenekon Savrun, Funda Çitil Canbay, Halil Emre Deniş, Halil Kanadıkırık, Hasan Acar, Hüseyin Cesurhan Taş, İhsan Burak Birecikli, İhsan Ömer Atagenç, Nurullah Çetin, Rabia Aslıhan Türkmen, Recep Recebov, Şaduman Halıcı Millet ve milliyetçilik kavramları, siyaset bilimi ile toplumsal ilişkilerde, son birkaç yüzyıldır üzerinde derinlemesine tartışılan konulardan biri hâline gelmiştir. Milliyetçilik kavramına olan ilgi, özellikle son yıllarda Avrupa'da ortaya çıkan milliyetçi toplumsal hareketlerle birlikte artış göstermiştir. Milliyetçiliğin ne olduğu ve ne zaman ortaya çıktığı üzerine yapılan tartışmalar, günümüz toplumsal hayatında önemli bir yer tutacak hâle gelmiştir.
Millet ve milliyetçilik üzerine yürütülen tartışmaların çokluğu ve karmaşıklığı, bu kavramları anlamlandırmanın ne denli zor olduğunu göstermektedir. Milliyetçilik fikrinin taşıdığı anlam itibarıyla farklı coğrafyalarda ortaya çıkardığı farklı yüzleri, bu fikrin tek bir düşünce sistematiği altında ifade edilmesini zorlaştırmaktadır. Milliyetçilik, tarihsel ve sosyolojik olarak her milletin kendine özgü ortaya çıkma koşulları ekseninde ifade edilebilecek bir kavramdır. Milliyetçilik kavramının taşıdığı bu özgünlük, onun farklı milliyetçilik tipolojileri ile ifade edilebilmesini sağlamıştır.
Milliyetçilik Tipolojileri, milliyetçiliğin farklı cephelerdeki yüzlerini ifade etmek ve milliyetçilik literatürüne kapsamlı bir çalışma kazandırmak çabasıyla ortaya çıkmıştır. Milliyetçilik, sahip olduğu eklektik yapısıyla farklı ideolojilerle temas etmektedir. Bu kitap, söz konusu temas alanlarının sınırlarını ortaya koyacaktır.
Milliyetçilik kavramını farklı yüzleriyle ifade etme çabasıyla ortaya konulan buna benzer bütüncül çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu nedenle bu kitap, milliyetçilik üzerine çalışan akademisyen ve araştırmacılar için bir başucu kitabı olma niteliğindedir.
Erdem Usta 2018 yılına kadar Türkiye'de yaşanan siyasal ve toplumsal hadiseler; Orta Asya, Türk-İslam Devletleri ve Osmanlı İmparatorluğu ile erken Cumhuriyet devrinin genetiğine dayalı faktöriyel sonuçların eklentileri şeklinde birleşerek, anatomi içerisinde zaman zaman tahrip edici tepkisel kıyamlara neden oldu. Bu özelliğin, laik devlet sistemini zayıflattığı iddia edilse de -belki bu çıkarım siyasal açıdan haklı olabilir- bireysel ve toplumsal anlamda seküler yaşam, kodlandığı erken Cumhuriyet devri ile kıyaslandığında, günümüzde daha fazla bir oranla içselleştirilmiş durumdadır.
Bununla beraber iktidarda, Anadolu muhafazakârlığının egemen varlığını; köklerini 1927 topluluğundan alan radikal entelijansiya grupların ve bu oluşuma bağlı militar yapıların, toplumun istekleri ve evrimini görmezden gelmeleri sebebiyle; kuvvetlendirmiş oldukları sonucuna varılmaktadır…

Atatürk ve Cumhuriyet,
Modern Türkiye,
Osmanlı ve İslam,
Orta Asya ve Genetik Miras
Ve Dünya…
Tarih, siyaset, sosyoloji üçgeninde teorilerle dolu çarpıcı bir kitap…
Celil Batur Soğuk Savaş öncesi dönemde yer alan aşırı sağ partiler, ultra milliyetçi ve hiyerarşik bir biçimde lider kültü etrafında organize edilmiş, şiddet ve paramiliter eylemler ile herhangi bir sınırlama olmaksızın düşmanları yenmeyi hedefleyen siyasal bir ideolojiye sahip olmuş ve İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasına yol açmıştır. 1980'lerden itibaren konjonktürel gelişmelerin de etkisiyle, ideolojik olarak bir değişim sürecine giren aşırı sağ partiler, geleneksel faşizm ve Nazizm ile bağlantıları reddederek, yabancı düşmanlığı, çokkültürlülük ve göçmen karşıtlığı, küreselleşme, AB karşıtlığı ve İslam düşmanlığını parti programlarının odak noktası haline getirmişlerdir.
Elinizdeki kitap, günümüz aşırı sağ partilerin ideolojik tutumlarını, seçmen kitlelerinin niteliklerini ve bu partilerin başarı elde etmesine yardımcı olan etkenleri Avrupa’nın göç deneyimine bağlı olarak irdelemektedir. Bununla birlikte, kitabın odak noktasını oluşturan mülteci krizinin Avrupa’ya etkisi, Avrupa devletlerinin mülteci krizine yaklaşımları ve mülteci krizinin Avrupa’da aşırı sağın yükselmesine olan yansımaları sosyal inşacı perspektiften incelenmektedir. Bu çerçevede, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde aşırı sağ partiler ideolojik olarak nasıl bir dönüşüm geçirmişlerdir? Bu çerçevede, “İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde aşırı sağ partiler ideolojik olarak nasıl bir dönüşüm geçirmişlerdir?”, “Aşırı sağ partilerin yükselişini etkileyen ve Avrupa’da göçmenlere/mültecilere karşı hoşgörüsüzlüğün altında yatan etkenler nelerdir?”, “Tarihsel süreçte AB’nin karşı karşıya kaldığı kriz dönemleri, aşırı sağ partiler açısından nasıl bir hareket alanı yaratmıştır?” ve “Aşırı sağ partilerin, başta mülteci krizine yönelik olmak üzere, temel politika hedefleri nelerdir?” sorularına cevap aranmıştır.
Şenol Korkut This book subjects the basic dynamics of the Muslims of Bosnia and Herzegovina to a new reading through the memories of Alija Izetbegović (1925-2003), one of the most important Muslim intellectuals of the twentieth century. Izetbegović's pursuit of truth in his childhood and youth and his attitude towards the ideologies around him are taken in terms of the way a Muslim intellectual was brought up in the modern world. In the second part of the study, the importance of the Islamic Declaration for the current Islamic world, how to keep the Muslim identity alive under all conditions and the Islamic method to be developed for the policies of a dimming the Muslim identity are examined. In the third part of the study, the importance of a Muslim party on the basis of the SDA and the principles to be derived from the struggle for existence during the Bosnia-Herzegovina war were examined. In the last part of the study, the current situation in Bosnia and Herzegovina after Dayton is discussed. The book seeks to construct a modern Siyāsatnāmeh based on the memories of Izetbegović.
Şenol Korkut Şenol Korkut, Nizâmülmülk'ün Siyaset Felsefesi'nde Büyük Selçuklu Devleti'ne yaklaşık yarım asır hizmet etmiş Nizâmümülk'ün gerek uygulamaları gerekse Siyâsetnâme adlı eserindeki görüşleri bakımından siyaset felsefesini incelemektedir. Nizâmülmülk kalem ve kılıç erbabı arasında inşa edilen denge, Bâtınî/Fâtımî/Nizârî kaynaklı meşhur haberlerle sürekli tacizlere maruz kalan Selçuklu sultanlığı ile Abbâsî hilafetinin işbirliği içinde çalışması, diplomasinin incelikleri, Bâtınî takıyyeciliğe, rüşvete, yolsuzluğa karşı güvenilir habercilik mekanizmalarının merkezden devletin en uç birimlerine değin yapılandırılması, imâr ve iskân faaliyetleri, devlet kademelerinin âdil ve ahlâkî bir zeminde inşa edilmesi, Türkmenlerin İran platolarında iskân edilmesi, 1071 sonrası Anadolu fütuhatının her bölgede nevi şahsına münhasır bir şekilde organize edilmesinin bir parçası olması gibi birçok önemli konuda, tarih boyunca uygulamaları, engin görüşleri, bazı siyasi ve toplumsal sorunlara sıra dışı yaklaşımı itibariyle, ilm-i siyaset sahasında ikinci adamlığın muktedirliği bâbında akla ilk gelen isim olma özelliğini hâlihazırda korumaktadır. Kitapta fitne dönemi ve nizâm-ı âlem düzeni, Bâtınîlikle mücadele, adalet mekanizması ve bürokrasi, istişare kurumu, adil savaş ve barış, medrese atılımı gibi konular Nizâmülmülk başta olmak üzere dönemin İslâm âlimleri Cüveynî ve Gazzâlî'nin görüşlerine de başvurularak tetkik edilmiştir.
Hüseyin Sürücü Soğuk Savaş sonrasında güvenlik kavramı değişikliğe uğramıştır. Değişiklik sadece iç ve dış güvenlik arasındaki sınırı belirsizleştirmemiş aynı zamanda tehdit ve risk arasındaki geçişleri de hızlandırmıştır. Bunun sonucu olarak güvenliğe yönelik üretilen stratejilerin olayın bir kısmına değil geneline ilişkin özellikler içermesi geçmişe oranla daha da zorunlu olmuştur. Çünkü bugünün dünyası geçmişe oranla daha da karmaşıklaşmıştır ve bu karmaşıklık, kendine has bir düzen içerisinde hareket etmektedir. Dolayısıyla bu durum karşısında kolluk kuvvetleri de işbirliğine gitmek durumunda kalmıştır.
Söz konusu işbirlikleri geçmişte var olsa da bunlar kısa ömürlü olmuş ve informal düzeyde kalmıştır. Bu da yeni ortamdaki değişikliklere karşı kolluk kuvvetlerinin etkinliğini olumsuz etkilemiştir. Bu kitap, bunun önüne geçmek için kolluk kuvvetleri arasında bir matris organizasyonunun gerekliliğini savunurken bunun nasıl yapılması gerektiğine yönelik bir fikir ortaya koymaktadır.
Müge Ersoy Kart 1980'lerden bu yana dünya ekonomisinde yaşanan değişim çalışma yaşamında var olan kuralları ortadan kaldırırken, iş örgütleri bu yeni düzende yeni yönetim modellerine yönelmişlerdir. Bu ortamda çalışanlar için yaşam boyu istihdam anlayışı yok olmuş, işveren/yönetici-çalışan ilişkileri sendikal destekten uzaklaşarak bireyselleşmiştir. Bu bireyselleşmenin etkisi yetenekli ve pazarlık gücü yüksek çalışanlar için avantaj olarak ortaya çıkarken, diğerleri için atipik çalışma, sık sık iş değiştirme, bireysel performansa dayalı ücret vb. uygulamalara maruz kalmak olmuştur. Yönetimin yakın ve yoğun denetiminin artması, mobbing ve işsiz kalma korkusu, çalışanlar için iş yaşamına katlanmayı zorlaştırmaktadır. İşte bu yeni çalışma ortamında çalışanlar uğradıklarını düşündükleri haksızlıklara karşı bireysel mücadele yollarına başvurmaktadır. Bu kitap da çalışanların örgütsel sinizm, bağlamsal performans ve etik ideoloji kavramları açısından çalışma davranışlarını açıklamaya çalışmaktadır. Geniş bir alanyazın taramasının eşlik ettiği kuramsal çerçevede ilgili kavramlar betimlenmiş ve araştırmanın savı bir alan çalışmasıyla test edilmiştir. Çalışanların bireysel çalışma davranışlarını nasıl kurguladıklarını gösteren bulguların ilgili alanyazına katkı yapacağı düşünülmektedir.
Zahir KIZMAZ, Nimet TEGİN Temmuz 2015 yılında müzakere sürecinin çökmesi ile birlikte PKK örgütünün ilan ettiği "devrimci halk savaşı" bölgede yıllarca süregelen Kürt ve PKK sorunun yeni bir aşamaya evrilmesi açısından son derece önem arz etmektedir. "Devrimci halk savaşı kapsamında örgütün birçok kentte özyönetim ilan ederek, yerleşim bölgelerinde hendekler kazması, barikatlar oluşturması ve yaşam alanlarını patlayıcılarla döşemesi ile birlikte Kürtler ilk kez kitlesel anlamda PKK örgütünün mağduru olmuşlardır. Bu olay Kürtlerin siyasal parti eğilimlerinde ve örgüte bakış açısında ciddi bir kırılma yaratmıştır. İlk kez Kürtlerle, PKK örgütü ve Kürtler adına siyaset yapan HDP arasında ciddi bir mesafe oluşmuştur. Kürtlerin örgütün hendek ve barikat eylemlerine destek vermemesi, tüm tehditlere rağmen hendek ve barikat eylemlerinin arkasına geçmek yerine göç etmeyi tercih etmesi, son dönemlerde HDP belediye başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanması sürecinde örgütün ve partinin Kürtleri sokağa inme çağrılarını dikkate almayıp protesto hareketlerine katılmamaları, işyerlerinin kepenklerini kapatmamaları gibi gelişmeler, Kürtlerde örgüt ve bileşenlerine karşı oluşan tepkinin ve açılan mesafenin en belirgin göstergelerini/kanıtlarını oluşturmaktadır.
İrfan Neziroğlu Birçok alanda Türkçe-İngilizce Teknik terimler sözlüğü olmasına rağmen yasama ve Parlamento hukuku alanında eksiklik vardı. Türkçe-İngilizce-Türkçe Parlamento terimleri sözlüğü bu boşluğu doldurarak daha etkin bir yasama iletişimine katkıda bulunmak amacıyla hazırlanmıştır. ALANINDA İLK ve TEK olma özelliğine sahip sözlük , başta milletvekilleri ve yasama bürokratları olmak üzere akademisyenler, hukuk ve siyaset bilim öğrencileri ve yabancı diplomatlar açısından bir başucu eser niteliğindedir.
Bahar Gidersoy Batı dünyası ile Türklerin ilişkileri asırlar boyu farklı biçimler altında devam etmiştir. Süregelen ilişkilerde Türkler zaman zaman Batı dünyasında merak uyandırmış zaman zaman da erdemlerinden çok kusurları irdelenmiş, doğu âdetleri eleştirilmiş ve çoğunlukla öteki olarak algılanmıştır. Öteki olan Türk imgesi üzerinden söylemler Avrupa siyasi çevrelerinin de eylemlerinin felsefi dayanağını oluşturmuştur. Bu noktada Fransız yazar Pierre Loti Batı kafasında yer alan Türk resminin dışına çıkan, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları daha sonrasında Birinci Dünya Savaşı'nda ve Millî Mücadele döneminde Türkleri tüm dünya karşısında savunan, Batı kafasındaki boşluğa dokunan, bu boşluğun, bilgisizliğin başkalarınca sömürülmesine karşı çıkan bir isim olarak ortaya çıkmıştır. Kendisinin ifadesiyle savunuları sadece duygusal sebeplere dayanmamaktadır. Pierre Loti'nin bu duruşuna Türk dünyası ile tanıştığı 1876 yılından öldüğü 1923 yılına kadar geçen dönemde yazdığı birçoğu Türkçeye çevrilmemiş olan eserleri ve Trablusgarp Savaşı'ndan itibaren Fransız basınında yayımlanan Türkler üzerine yazdığı makaleleri ışık tutacaktır.
Habibe Öçal Bu kitap, terör örgütünün kadınlarla ilgili gerçek yüzünü ortaya koyma niyetinin bir ürünü olarak ortaya çıktı. Bu bağlamda özellikle terör örgütünün kadın söylemiyle, kadın ve aile konusunda toplumu ifsat eden görüşleriyle ilgili gerçekleri araştırıp ortaya koymak istedik. Örgütün çocukları nasıl istismar ettiğini belgeleriyle ortaya koymaya çalıştık. Bu çalışmamızda şimdiye kadar yapılan diğer çalışmalardan, güvenlik ile ilgili çalışmalar yapan birimlerimizin raporlarından, mahkeme iddianamelerinden, terör örgütünün yayınlarından, medya haberlerinden istifade ettik. Dağınık olan bilgileri bir araya getirip doğru bildiğimiz bağlamlar içinde yorumlamaya çalıştık. Çalışmayı özgün kılan hususun; terör örgütü PKK’nın kadın konusundaki iki yüzlü tutumunu kendi söylemlerine bağlı olarak ortaya koymamız, Diyarbakır Anneleri ve örgütten ayrılan eski militanlarla yapmış olduğumuz görüşmeler ve bunlardan çıkardığımız sonuçlar olduğu söylenebilir.
Salih Yılmaz Rusya’da Kırım’ın ilhakıyla “Putin Doktrini” olarak ifade edilen strateji uygulama safhasına geçmiştir. Buna göre Batı artık Rusya’nın güvenilir bir ortağı değildir. Rusya açısından uluslararası hukuk artık bir kurallar bütünü ve uluslararası koordinasyonu sağlayan norm değildir. Rusya’nın Suriye başta olmak üzere Ukrayna’da uluslararası hukuk kurallarının çoğuna riayet etmesinde Putin Doktrini’nin önemli bir etkisi vardır. Yeni stratejide Post-Sovyet ülkelerin egemenliği Rusya’nın koruması altındadır. Böylece tüm post-Sovyet ülkeler Rusya’nın müdahalesine açık hale gelmiştir. Putin Doktrinine göre herhangi bir post-Sovyet ülkeye muhalefetin çağrısı veya Rus azınlığın isteği ile müdahale edilebilecektir.
Rusya, Avrasya’da ve Suriye’de çıkarları çatışan Türkiye ile krize girmeyi göze alarak Suriye’ye müdahalede bulunmuştur. Bu müdahalenin genel tanımı özetle Putin’in tarihî Rus ideası politikasını aktifleştirmesidir. Günümüzde “Rusya’nın Yolu” tabiri, tüm dünyada hemen hemen kabul edilebilir seviyeye getirildi. Bu nedenle de Rusya, “ortak aklın yolu” felsefesini kabul etmeyen veya etmek istemeyen bir toplum ve devlet olarak tanınmaya başladı. Hem iç politika da hem de dış politikada Rusya’ya ‘özel’ bu duruma karşı çıkabilen etkin bir güç henüz bulunmuyor. Rus şair ve diplomat Fyodor İvanoviç Tyutçev dört mısralık meşhur şiirinde şöyle der:

Rusya akılla kavranmaz
Genel kabul görmüş bir arşınla ölçülmez
Onun kendine özgü bir hali, gelişimi vardır
Rusya’ya sadece inanılır, iman edilir.

Bu mısralarda ifade edilen fikirlerden gerçekçi biŗ Rusya tanımlaması çıkarılabilir. Tyutçev’e göre Rusya’yı anlamak istiyorsak “ona inanmak” gerekldir.
Bugünlerde, Türkiye-Rusya arasında ortaya çıkan kriz ve rekabeti anlamak için yakın dönemde olup bitenler bize bir hayli ipucu variyor. Ukrayna, Kırım ve Suriye krizlerinde Rusya’nın tavırları dolayısıyla “Rusya ne yapmaya çalışıyor?” sorusunu artık daha sık duyuyoruz ve önümüzdeki dönemde de duymaya devam edeceğimiz gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Bu sorunun cevabını Rusların tarihten kendilerine biçtikleri “kurtarıcı” rolünü anlamadan vermek mümkün değildir. Bu kitapta bu soruların cevapları verilmeye çalışılmıştır. Kitabımızda Putin Rusya’sının oluşumu ve Suriye’deki politikalarının genel sebepleri üzerinde durulmuştur. Bu kitaba ek olarak yakında yayımlanacak “Rusya-Türkiye Avrasya Rekabeti” adlı kitabımızı da okumanız yararlı olacaktır.
Muhammed Mustafa Bilgili Türkiye siyasi düşüncesini ve toplumsal meselelerini şekillendiren birçok kilit isim vardır. Bu isimlerin bazıları ideolojik söylemlerini kuvvetli kalemiyle aktarabilmesi, bazıları da içerisinde bulunduğu fikri hareketlerin yönlendirilmesinde oynadığı rol nedeniyle önemlidir. Hayatı, yakın ilişki içerisinde olduğu siyasi ve entelektüel ortamları, temsil ettiğine inandığı değer ve icraatları ile Saatçi Musa adıyla anılan Musa Çağıl bu isimlerden biridir.
Çağıl, Türkiye’nin siyasi ve düşünsel hayatını etkileyen çok sayıda isimle yakın temasta bulunmuş ve iz bırakmış birçok ismin icra ettiği faaliyetlerde aktör olarak bulunmuştur. Musa Çağıl’ın biyografisine yakından bakmak; Türkiye’de dönüm noktasını oluşturan MNP, MSP, ANAP, Refah Partisi ve Diriliş Partisi gibi siyasi partilerin kuruluş serüvenini ve Türkiye’nin yakın dönem fikri yapısını anlamak için önemli bir kaynak oluşturacaktır.
“Fikir ve Hareket İncelemeleri” dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.

Abdulkadir Macit, Abdullah Kahraman, Arife Gümüş, Lütfi Sunar, Murat Çemrek, Muhammed Erkan Karabekmez, Nihat Erdoğmuş, Rahim Acar, Süleyman Güder. Covid-19 salgını dolayısıyla, en açık etkisini günlük yaşantımızda gördüğümüz kritik bir süreçten geçmekteyiz. Bu sürecin kısa ve uzun vadede farklı alanları etkileyecek sonuçları olacağını ya da genel olarak insanlığın gidişatı açısından ortaya çıkması muhtemel bazı gelişmeleri tetikleyerek öne alacağını öngörmekteyiz. Bu bakımdan Covid-19 salgını dolayısıyla bugünlerde yaşadıklarımız, insanlığın evrildiği istikameti
farklı alanlar itibarıyla değerlendirme yönündeki düşünme etkinliğimizi gerçekleştirmek üzere bizi her zamankinden daha acil bir şekilde göreve davet etmektedir. Dokuz makalenin yer aldığı bu kitap Covid-19 salgınının gelecek yıllarda hangi perspektifle gündem edilmesi gerektiğine dair bir birikim oluşturmayı ve bu birikimin akademik çalışmalarda daha yaygın bir şekilde kullanılabilir hâle gelmesine zemin teşkil etmeyi hedeflemektedir.
Tansel TÜRKDOĞAN Bu kitap, bir sanat tarihi kitabı değildir. Kitap, sanat tarihi disiplini metodolojisi ile oluşturulmadığı gibi, sanatın tarihinin “resmi” kronolojisinden çok sanatın “öteki” dinamikleri çerçevesinde algılama pratiği olarak okunmalıdır. Modernizm'in eksik bıraktığı veya ısrarla görmezden geldiği gölge alanlara bakmaya çalışan, sanatı yüzyıllar boyu sadece belirli toplumsal dinamiklerle ve ağırlıklı olarak artistik dinamiklerle okuma ve ifade etme pratiğinin yerine, yeni bir okuma pratiği önerisi niteliği de taşımaktadır. Girilmesi yasak olan, ihmal edilen veya görmezden gelinen alanların, politikanın, ekonominin, sosyolojinin metodolojilerini kullanan, roller çalan, sorgulayıcı bir anlamda zorlayıcı hatta yapısökümcü ve bazen yıkıcı bir tavır ile sanatın seyrini anlama ve anlamlandırma çabasıdır bu kitap.
Bu okumalar bizi nereye götürür? Acaba 'Yeni bir Sanat Tarihi' buradan yola çıkılarak oluşturulabilir mi? Elinizdeki bu kitap, bu tartışma alanlarının, sorularının yanıtları üzerine düşünen bir çalışmadır.
Aslı Kaya, Aydoğan Kutlu, Barış, Kandeğer, Betül Aydoğan Ünal, Burak Koçak, Burcu Büyükekmekci, Cem Angın, Çağrı Çolak, Damla Mursül, Ezel Altunay, Fatih Güler, Ferda Koç, Hakan Gökhan Gündoğdu, Halil Emre Deniş, Hüseyin Sevinç, Merve Abanoz, Mücahit Bektaş, Naile Erdem, Ömer Faruk Tekin, Selcen Altınbaş Umut, Selçuk Aslan, Tuğba Salman, Zeynep Yıldırım Günümüzün en temel değerlerinin başında demokrasi gelmektedir. Birçok toplumsal, siyasal, ekonomik, demografik sorunun teorik ve pratik temeline inildiğinde demokrasi ile bir nedensellik ilişkisinin olduğu görülmektedir. Bu çerçevede demokrasiyi normatif temele yakınsatma çabasının başarı derecesi, toplumsal refah ve huzurun kademeli olarak artmasına yadsınamaz bir katkı sağlayacağı kabul edilebilir. Demokrasi, Abraham Lincoln'un anlatımıyla ve en temel olarak halkın, halk tarafından, halk için yönetimidir. Bu sürecin tamamlayıcı unsuru ise seçimdir. “Halkın, kendisini yönetmeye talip olanlar arasından en makul olanı tercih ettiği süreç” olarak ifade edeceğimiz seçim kavramı, çok faktörlü ve çok yönlü bir perspektifi zorunlu kılmaktadır. Seçim kavramının pratiğe yansımasında, seçimlerin adil ve dürüst bir şekilde gerçekleşmesinde, seçimin hukuki boyutunu ifade eden seçim hukukunun ayrı ve önemli bir yerinin olduğu bir gerçektir.
Akademik olarak seçim kavramı ise siyaset bilimi, yönetim bilimi ve hukuk biliminin kesişim alanında kalan multidisipliner bir niteliği ihtiva etmektedir. Son yıllarda seçim hukuku ve Yüksek Seçim Kurulu uygulamaları kamuoyundailgi çeken başlıklardan olmasına rağmen seçim hukukunun multidisipliner niteliği sebebiyle seçim hukuku kavramının akademik anlamda ilgi görmediği ve seçim hukuku alanının bakir kaldığı ifade edilebilir. Türkiye özelinde, toplumun makul çoğunluğunda, seçimlerin adil ve dürüst bir şekilde gerçekleştiğine dair bir kanaat mevcuttur. Seçim hukukunun gelişmesi ve bağımsız bir disiplin hâline gelmesi ise bu makul çoğunluğun, nitelik ve nicelik olarak artmasına katkı sağlamakla birlikte demokrasi pratiğinin zenginleşmesine imkân sağlayacaktır.
Bu akademik ve toplumsal farkındalıkla çalışma alanlarından birini seçim hukuku olarak tespit eden bir akademisyenin editörlüğü üstlendiği bu eser, seçim hukuku ile ilgili tüm kavramları ele alma iddiasında olmamakla beraber temel kavramları içermeye gayret etmekte olup seçim hukukunun bağımsız bir disiplin olarak görülmesi yönünde mütevazı bir çabadır. “İç kör hakemlik” sürecinin işletildiği bu eserin; isim, konu ve metot olarak özgünlüğü, izahtan vareste olup, içerik özgünlüğünün sağlanması hususunda titiz bir süreç işletilmiş olup çalışmanın tamamının benzerlik oranının %12 olduğu ifade edilmelidir.
Ahmet Hikmet Zabun Siyasi partiler rolleri gereği demokrasinin, demokratik siyasal hayatın olmazsa olmaz unsurlarındandır. Temsil ettikleri toplumsal kesimlerin çıkarlarını korumak ve iktidar ya da iktidar ortağı olarak toplumsal talep ve beklentileri hayata geçirmek siyasi partilerin hedefleri arasındadır. Siyasi partilerin hedeflerini gerçekleştirebilmeleri seçmenlerin üzerinde herhangi bir baskıya meydan verilmeyen bağımsız bir ortamda, bağımsız yargı denetiminde, şeffaf bir süreçle gerçekleştirilen seçimlerle olanaklıdır. Böyle bir seçim sürecinde eşit koşullarla yapılan kampanyalar da seçim sonuçlarını belirleme açısından önem taşır.
Türkiye’de siyasi partilerin katıldıkları yerel ve genel seçimler, heyecanlı bir kampanya dönemi sonunda gerçekleştirilmekte; seçimler öncesinde ve sonrasında toplumsal kesimler içerisinde tartışmaları da devam etmektedir. 2015 yılında yapılan ve hükûmet kurulamaması nedeniyle tekrar edilen 7 Haziran ve 1 Kasım genel seçimleri de bu anlamda özel bir örnektir.
Kitabın ilk bölümünde siyasal iletişim, seçimler ve seçim kampanyalarına ilişkin teorik bir çerçeve sunulmakta ve devamında 2015 genel seçimlerinde Mmeclise giren partilerin kısa bir tarihçesine yer verilmektedir. Devam eden bölümlerde dört partinin her iki seçimde yürüttükleri kampanya detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Karşılaştırma ve sonuç bölümünde ise seçim kampanyaları ve ortaya çıkan sonuçların bir karşılaştırması ve değerlendirmesi yer almaktadır.
Zeki Öztürk Seçim harcamalarının; denetlenmesi, üst sınırın konulması ve şeffaflığı sayesinde, toplum iktidarda gerçek temsilcilerini görme imkanına kavuşacak, kaynağı belli olmayan sermayelerce demokrasinin satın alınma olasılığı azaltılabilecektir. Dolayısıyla seçimlerde paranın gücü değil, oyların sayısı gerçek iktidarı ortaya koyabilecektir.
Merve Özdemir İrade kavramı birçok disiplin tarafından ele alınan ve günümüzde de bir tartışma alanı olarak varlığını devam ettiren konulardan biridir. Geçmişten bugüne dek insan üzerine düşünmenin bir parçası olarak ele alınan irade, insanın neye göre eylemlerini gerçekleştirdiğini, bu eylemleri gerçekleştirirken özgür olup olmadığı gibi soruların temelinde bulunmaktadır. İnsanın iradesinin var olup olmadığı, varsa mevcut koşullardan bağımsız işleyip işlemediği ise siyasal iletişim bağlamında bu kitapta ele alınmaktadır. İrade kavramını tarihsel bağlamıyla ele alan bu kitap, seçmen iradesinin anlaşılmasında büyük bir rol oynamaktadır. Elinizdeki kitap siyasal alanda “irade” kavramını anlamaya yönelik önemli veriler sunmaktadır.
Erkan Turan DEMİREL, Ahmet YATKIN, Muhammet DÜŞÜKCAN, Neslihan DERİN, Arzu ÇAKINBERK, Mehmet GÜVEN Belediye yönetimlerinin, yeniden seçilerek iktidarlarını sürdürebilmeleri ile vatandaşların memnuniyeti arasında doğrudan bir ilişkinin bulunduğu söylenebilir. Seçmen iradelerini kullanarak belediye başkanlarını iktidara taşıyan vatandaşların, iradelerinde kararlılık kazanmaları isteniyorsa, “beklentileri karşılanan ve memnun edilen vatandaş” özelliklerine bürünmeleri sağlanmalıdır. Kısaca, demokratik rejimlerde ancak yerel hizmetleri halkı memnun edecek düzeyde sunabilen yönetimlerin iktidarda kalmaya devam edeceği ileri sürülebilir.
Bu çalışma, belediye başkanlarının arkasında, kararlı şekilde duran bağlı seçmen kitlelerinin oluşmasına yardımcı olmak ümidi ile “belediye hizmet kalitesi, belediye başkanlarının liderlik tarzları ve seçmen bağlılığı” etkileşimini irdelemektedir. Ortaya konulan sonuçlar ile belediye başkanlarına yeni ufuklar açabilmeleri için aracı olunması olasıdır.
Murat İnan Temsilî demokratik yönetim biçiminin başlıca figürleri olan seçmenler, adaylar ve partiler, siyasetin karmaşık ve kendine has kuralları olan dünyasında nasıl düşünürler ve nasıl davranırlar? Bu temel soruya yanıt vermek üzere hazırlanmış olan bu kitap, 15 alt soru sorup bu soruları çoğu siyaset bilimi araştırmacıları tarafından elde edilmiş ampirik bulgulara dayanarak cevaplıyor. Siyaset biliminin evrensel kurallarını merak eden okuyuculara ve siyaset bilimi öğrencilerine keyifli bir okuma ile birlikte siyaset bilimine yönelik bilimsel bir bakış açısı kazandırmak üzere hazırlanmış bu kitap; seçim sistemleri, siyasi partilerin ve adayların çeşitli kategorizasyonları, siyasette seçen-seçilen uyumu, siyasette uzamsal modeller, siyasetin yeni fay hatları ve siyasette jenerasyon olgusu gibi konuları incelemektedir.
Ali Şahin, Merve Terlemez Türkiyede jeopolitik konumu siyasi yapisi uyguladiği politikalar inanç sistemi insani değerlere yönelik gösterdiği kabul ve hoşgörü kapasitesi vb. noktalar bağlamında bireysel ve kitlesel göç hareketlerine tarihin her döneminde ev sahipliği yaparak göçmenlere kuçak açmıştır. Halihazırda Türkiye dünyadaki en büyük sığınmacı nüfusunu barindiran ülke konumumdadır .kitapta göç göçmen göç teorileri göçmenlerin ve sığınmacıların toplumsal kabul ve uyum ile ilgili kültürel sosyal ekonomik yapısal ve hukuksal uyum yaklaşımları ve politikaları kitabın ana hedefidir.
Ahmet Gedik, Bilgen Sütçüoğlu, Fahri Erenel, Hazerfen Gültekin, Levent Ürer, Murat Arslan, Ozan Örmeci, Suat Eren Özyiğit, Tolga Sakman 12 Eylül kaos ve anarşisini yöneten ana kumanda, Türk'ü Türk'e, kardeşi kardeşe kırdırdı. Çünkü sağ ve sol düşünceye bir araya gelip konuşma fırsatı vermediler. Eğer verselerdi Türkiye'de anarşiyi zaten tezgâhlayamazlardı. Sağ ve solu birbirine kırdıran bazı isimler, ABD'deki müesses nizamdan direktif alıyorlardı.
Evren, hükûmeti kurma görevini ANAP'a vermezse diye endişeleniliyordu. Turgut Özal da ANAP kurucusu Bedrettin Dalan'a düşüncesini sordu. Dalan “Milletimiz bize bu görevi tevdi etti. Eğer bu iradeyi başkasıyla paylaşırsak milletimize ihanet etmiş oluruz. Velev ki böyle bir şey derlerse biz de o zaman 'Milleten aldığımız emaneti yine millete geri veriyoruz.' diyerek Çankaya'da ayrılırız.” dedi. Ardından Özal da Dalan'dan güç alarak “Evet, ben de senin gibi düşünüyorum.” dedi.
Kitapta, 12 Eylül Darbesi sonrası kurulan ve 1983 genel seçimlerine katılan partilerin; kuruluş süreçleri, politikaları ve 12 Eylül öncesi ile benzeyen veya ayrışan taraflarının incelenmesi hedeflenmektedir. Bu süreci anlayabilmek için de 12 Eylül Darbesi öncesi siyasal ve ekonomik durum, 24 Ocak Kararları analiz edilecektir.
Aykut Aras, Bulut Doğan, Çağla Mavruk, Derya Seymen, İsmail Akbal, Mehmet Darıcı, Muharrem Şen, Nercü Durmuş Aydın, Seçkin Baykal, Talip Kurşuncu Sosyal bilimler içerisinde bazı kavramlar vardır ki çeşitli dönemlerde ön plana çıkmaktadır. Bu kavramlardan birisi de "sivil toplum"dur. Devlet dışındaki sivil ve örgütlü yapı diyebileceğimiz sivil toplum, demokratik ülkeler açısından çok büyük önem arz etmektedir. Sivil toplum kavramı, kökenleri Antik Yunan'a kadar dayanan ancak günümüzün de en önemli kavram ve araştırma konularından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivil toplum düşüncesinin ortaya çıkardığı yapılanmalar ise sivil toplum kuruluşları/örgütleridir. Sivil toplum kuruluşlarının ortaya çıkması durumu, demokratik ülkelerde siyasal toplum karşısındaki örgütlenmeyle başlamıştır. Bu örgütlenme özellikle yirminci yüzyılın son çeyreği ile yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde önemli ölçüde hızlı olmuştur. Bu hâli ile sivil toplum kuruluşları, çeşitli yönleriyle topluma hizmet etmektedirler. Bu hizmet, sivil toplum kuruluşlarının bazen bir demokrasiye geçiş sürecinde üstlendikleri görevler bazen karar alma süreçlerine dâhil olmaları bazen afet yönetiminde üstlendikleri sorumluluk ve toplumsal çıkarlar doğrultusunda üstlendikleri birçok rolle kendisini göstermektedir.
Okuyucusuna sivil toplum düşüncesinin tarihçesi, Türkiye açısından sivil toplum düşüncesinin gelişimi ve sivil toplum kuruluşları hakkında açık ve sade bir anlatım sunan bu kitap, aynı zamanda günümüzün popüler kavramları olan yönetişim, karar alma süreçlerine katılım, afet yönetimi, demokrasi, yerel yönetimler gibi kavramlarla sivil toplum kuruluşlarını ilişkilendirmekte ve spesifik sivil toplum kuruluşu örneklerini de içermektedir.
Ferihan Polat İnsanlığın bugün hâlâ deneyimlemeye devam ettiği savaş, vahşet, şiddet gibi tüm olumsuz ve tahrip edici edimlerinin arkasında, kolektif bilinç dışından köklerini alan travmatik duygu deneyimlerinin önemli bir etkisi vardır. Kolektif bilinç dışının bilince çıkamaması irrasyonel aklın edimlerini yaygınlaştırmış, insanın kendini güvende hissetmek için yöneldiği egemen olma tutkusu sonuçta tüm insanlığı nevrozlu bir gelişmenin batağına sürüklemiştir. Bu nedenle, modern dünyanın ruhen sakatlanmış insanın yarattığı medeniyet, gruplar, dinler, etnik kimlikler ve milletler arasında her an patlamaya hazır bir çatışma potansiyelini içinde taşır. Bu çalışma, siyasal hayatta hoşa giden ya da hoşa gitmeyen davranışların, bir; grup, din, millet ya da ırka aidiyet ile açıklanamayacağı, insanlığa ait üyeler olarak hepimizin aynı özden, güdülerden ve deneyimlerden ilham alarak bireysel ve toplumsal hayatımıza yön verdiğimizi ortaya koymaya çalışmaktadır. Siyasal davranışın tarihsel ve sosyolojik boyutlarına ek olarak psikolojik nedenlerini açıklamaya çalışan Siyasal Davranışın Psikolojisi adlı bu eser, sosyal psikoloji ve siyaset psikolojisine ilgi duyan okurların başvuracağı bir kaynak olma iddiasını taşımaktadır.


R. Berker Bank Sınıf kavramı pek çok düşünür tarafından toplumsal ilişkileri açıklamak için kullanılmıştır. Bu düşünürler arasında en bilindik olanı Saint Simon olmuştur. K. Marx da “sınıf” kavramını tarihî yapan ve toplumsal güçleri tanımlayan daha özel bir anlam yükleyecek şekilde geliştirip tarihsel materyalizmin temel bir kavramı hâline getirmiştir. Böylece “sınıf mücadelesi”, “sınıf bilinci”, “sınıf çelişkisi” tarihin kavranmasında önemli bir yere sahip olmuştur.
Nesnel gerçekliğin kendini açığa vurması dolayımsız bir süreç değildir. Tarihten devralınan koşullar içinde sınıf mücadelesinin kendini ortaya koyuş biçimi farklı toplumsal dolayımlarla gerçekleşir. Öznenin ise nesne ile olan ilişkisi edilgen olmayıp diyalektik bir süreçtir. Dolayısıyla tarihsel açıdan siyasal düşüncenin gelişimi, sınıf mücadelesinin neden olduğu tüm çelişkileri kendi içinde taşır; siyasal ve toplumsal süreçler üzerinde büyük etkiler yaratır.
Geleneksel tarih yazımının şekillendirdiği çalışmaların pek çoğu egemen sınıf(lar)ın olağanüstü yetenekleri, yaptıkları savaşları, antlaşmaları, fetihleri ve eşi benzeri görülmemiş kahramanlıkları üzerine dizilen methiyelere dayandırılarak yapılır. Bu çalışmanın amacı ise farklı sosyal sınıfların birbiriyle olan iktisadi ve toplumsal ilişkilerini ve bu ilişkilerin doğurduğu sonuçlar üzerinden hareketle siyasal düşüncenin gelişme ve değişme dinamiklerini, içinden çıktığı tarihsel ve toplumsal gerçeklikten koparmadan kavramaktır. Bu çalışmanın hedeflediği amaç ve sınırlar çerçevesinde; Antik Yunan uygarlığında önemli bir yeri olan kent devletlerinde (Polis), dinin egemen olduğu Ortaçağ Avrupası'nda ve kapitalizmin gelişmesiyle ortaya çıkan modern toplumda siyasal düşüncenin geçirdiği çeşitli evreler sınıf, siyaset ve devlet bağlamında ele alarak incelenmiştir.
Aysel Aziz Siyasal İletişim kitabı, ilk çıktığı 2003 yılından bu yana sürekli gözden geçirilmiş, genişletilmiş ve güncellenmiştir. Kitabın bu basımında da 8. basımda hem biçim hem de içerik olarak yapılan değişiklikler; yapılan güncellemeler aynen korunmuştur
Kitapta iletişim olgu ve süreci, iletişim olgusu temeline dayanılarak ancak siyasal söylemin de özellikleri dikkate alınarak anlatılmaktadır. Geniş tanımı ile tüm siyasal iletişim aktörleri, siyasal söylemdeki özellikler, türler, yöntem ve teknikler ile siyasal iletişimde kendine özgü bir yeri bulunan medya ve siyasal iletişim ilişkisi; kitabın üzerinde özellikle durduğu olguları oluşturmaktadır.
Kitap, siyasal iletişim aktörlerinden siyasal partilerin iletişimine özel bir yer vermekte ve siyasal partilerin gerek geniş ve gerekse dar zaman dilimleri içerisinde yapılan siyasal kampanyaları ve özellikle seçim kampanyaları üzerinde ağırlıklı olarak durmakta; Türk siyasal yaşamından örnekler vererek çok yakın tarihin siyasal kampanyalarını yorumlayarak anlatmaktadır.
Kitabın son kısmında ise siyasal iletişim ile ilgili olarak dünyada ve Türkiye'de yapılan araştırmalara değinilerek genel bir değerlendirme yapılmaktadır.

Adem Doğan, Göksel Göker Siyasal İletişim Araştırmaları kitabı, teorik ve uygulamalı araştırmaları içeren makalelerden oluşmaktadır. Bu kitapta; yerel ve genel seçimlerdeki seçmen davranışını etkileyen faktörler, siyasal iletişim sürecinde kullanılan temel stratejiler, siyasal reklamların yerel seçimlerde kullanımı ve etkileri, basın ve siyaset ilişkisi değerlendirilmektedir.
Kitabın önemli ayrıcalıklarından biri, genel ve yerel seçimlerde seçmen davranışına ilişkin araştırmaların bir arada bulunmasıdır. Ayrıca buna ek olarak siyasal iletişim çalışmaları kapsamında kullanılan siyasal reklamların çözümlenmesi ile siyasal iletişim çalışmalarında kullanılacak temel stratejilerin sunulmasıdır. Yine, siyasal iletişimin, özellikle bugüne kadar çalışılmamış bir saha olarak Elazığ ilinde uygulamalı olarak araştırılması kitabın en temel ayırıcı özelliklerinden biridir. Bu sebeple kitap, yerel siyaset bağlamında da önemlidir.
Rafet Aykut Akay Siyasal iletişim uygulamalarındaki gelişim,
toplumların demokrasi yapısındaki gelişime
ve kitle iletişim araçlarının gelişimine paralel bir
seyir sunmaktadır. İlk önemli örnekleri Amerika Birleşik
Devletleri’nde görülen siyasal iletişimin dünyaya yayılımı
ise yine bu ülke önderliğinde gerçekleşmiştir.

Siyasal iletişimin ülkemizdeki gelişim seyri, Amerika Birleşik Devletleri'nin
ve Batı Avrupa demokrasilerinin aksine yavaş gerçekleşmiştir. Siyasal iletişimin
sistemli, sürdürülebilir uygulama örneklerine çok az rastlandığı ülkemizde, bilinen bazı
yanlışların yıllarca tekrarı ve beraberinde getirdiği yanlış algılar 2000’li yıllara
kadar süregelmiştir.

Tüm bu yanlış algı ve uygulamaların tespit edilerek siyasal iletişimin daha doğru bir çizgide
seyretmesi gerektiği fikrinden yola çıkılan bu çalışmada, Siyasal İletişim Danışmanı
anlayışı ele alınmıştır. Ülkemiz siyaseti içinde doğru tanımlanamamış, kendine uygun
doğru bir alan bulamamış olan siyasal iletişim danışmanı anlayışı, bu çalışma kapsamında
ele alınmış ve öne sürülen fikirleri güçlendirmek amacıyla Türkiye’den alanlarında uzman
olan farklı isimlerin görüşleriyle daha doğru tanımlanmaya ve bu doğrultuda da daha
uygun bir konuma kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Abdulkadir Gölcü, Ahmet Tarık Türkmenoğlu, Aysu Uğur Balcı, Betül Hande Doğan, Betül Karadeniz, Elif Kaya, Enderhan Karakoç, Fatma Çakmak, Hamide Sarıtaş, Hasan Rençber, Murat Başarır, Mustafa Akdağ, Nurullah Zafer Kartal, Onur Taydaş, Pınar Güner Koçak, Salih Gürbüz, Şükrü Balcı, Ümit Arklan, Zakir Avşar, Zühal Fidan Baritci İletişimin farklı alanlarına yönelik ulusal ve uluslararası boyutta her yıl çok sayıda bilimsel araştırma ve yayın yapılmaktadır. Çalışılan alanlar içerisinde, iletişimin hemen her safhasında izlerini bulabileceğimiz siyasal iletişim kavramı, ayrı bir öneme sahiptir. Günümüzde değeri artarak devam eden böylesine kapsamlı bir olguya yönelik çalışmalar, özellikle 21. yüzyılla birlikte daha fazla ilgi görmeye başlamıştır. Bu durumun nedenlerini geniş bir yelpaze içerisinde, bir dizi sıralamaya tabi tutmak mümkündür. Öyle ki yeni dönemle birlikte teknolojideki gelişmeler ve bunun iletişim alanına etkileri, demokrasinin gelişmesi ve iletişim özgürlüğüne ilişkin normların daha geniş boyutlu olarak kabul görmesi, medya ve iktidar ilişkilerindeki gelişmeler bu alana yönelik ilgi ve çalışmaların yoğunlaşmasının sebepleri arasında gösterilebilmektedir.
Siyasal iletişim kavramının disiplinlerarası bir çalışma alanı olması, alanın iletişim bilimcilerin yanı sıra diğer bilim dallarında da araştırma konusu olmasına imkân sağlamaktadır. Bu durum, aynı zamanda farklı araştırmacılar tarafından siyasal iletişim başlığı altında çok sayıda araştırma yapılmasına zemin hazırlamaktadır. Bu perspektiften bakıldığında, siyasal iletişimle ilgili araştırmalar yapan akademisyenlerin siyasal iletişimin teorik boyutu ile ilgili çalışmalarının bilimsel bir kitapta toplanması, sadece iletişim alanı ile ilgili değil, diğer bilim dallarında çalışanlar için de önemlidir. Bu çalışmanın, sayılan nedenlerin yanı sıra siyasal iletişimin teorik boyutuna ilişkin literatüre de büyük katkı sağlaması beklenmektedir.
Adem Doğan, Bayram Oğuz Aydın, Cengiz Anık, Enderhan Karakoç, Erdal Dağtaş, Göksel Göker, Halil Şeker, Konur Alp Koz, Lütfü Pınar, Mehmet Sezai Türk, Mustafa Bostancı, Neslihan Göker, Oğuz Göksu, Oğuz Güner, Onur Bekiroğlu, Onur Taydaş, Salih Gürbüz, Semay Buket Şahin, Şükrü Balcı, Türkay Türkan Ünlü Demokratik toplumlarda siyasetçilerin seçmenleriyle olan iletişimi büyük önem arz etmektedir. İktidarı elde etmeyi amaçlayan her kişi ya da siyasi parti, siyasal alandaki aktörlerin büyük çoğunluğunun rızasını almalı, yanı sıra da iktidarı devam ettirebilmek için yine bu aktörlerle olan bağlarını sürdürebilmelidir. Çünkü siyasetçilerin başarılı bir siyasi mücadele sürdürebilmesi, seçmenini iyi analiz etmesi ve etkili bir seçim stratejisi geliştirmesine bağlıdır.
İşte burada devreye siyasal iletişim girmektedir. Ne zaman hangi iletişim araçlarının kullanılacağı, kısa ve uzun vadede nasıl hareket edileceği, siyasi aktörlerin kamuoyuna nasıl sunulacağı, medya araçlarında hangi resim ve görüntülerin kullanılacağı, konuşma içeriklerinin ve süresinin nasıl olacağı ve bunların genel ve belli gruplara göre değişip değişmeyeceği, siyasal iletişim uzmanlarının önemle üzerinde durduğu konular arasında yer almaktadır. Siyasal iletişim, etkili bir tanıtımı getirebileceği gibi doğru stratejilerin izlenmemesi, günümüz iletişim kanallarının anlık ve hızlı dağılımı ile seçmen kaybına da neden olabilmektedir.
Siyasal iletişim sadece seçim ve referandum süreçlerinde hatırlanması gereken bir konu olmaktan öte sürekli canlı tutulması gereken siyasal alanın önemli bir kanalıdır. Bu noktada siyasal iletişim alanında kimi zaman farklı uygulamalara ve yöntemlere de başvurulduğu görülmektedir. Siyasal iletişim alanına ilişkin analizlerin, incelemelerin ve örnek çalışmaların yer aldığı bu kitap, siyasal iletişime ilgi duyan, bu alanda çalışmak isteyen kişilere de bir kaynak olarak hazırlanmıştır.
Cemile Arıkoğlu Ündücü Siyasal partilerin demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak görülmesinin nedeni, temsili demokrasinin ve kurumlarının partiler olmaksızın işlemesinin olanaksız olmasıdır. Bu kitap, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasal parti kavramının açıklanmasında kabul görmüş ilke ve tanımlamaları içeriyor. Kitabın Türkiye'deki siyasal partilerin tümü yerine sadece Türkiye İşçi Partisi'nin analizine yer vermesinin iki nedeni var. Birincisi, Türkiye'nin demokrasi deneyiminin çoğunluğunda seçimlerde sağ ideolojiye sahip partilerin başarılı olması ve iktidara tek ya da ortak sahip olmasıdır. Bu nedenle sol / aşırı sol ideolojik partiler hükümet olarak deneyimlenmemiştir. Literatürdeki analizler de bu duruma bağlı olarak daha çok parlamentodaki veya hükümetteki gücü oranında büyük partiler üzerine yoğunlaşmaktadır. Parçalı bir görünüm arz eden sol fraksiyonlar içinde TİP, Türkiye'de hayata geçirilen yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği ittifaklar sisteminin bir sonucu olarak adından sıkça bahsedilen ve sol ideolojiler içinde görünür olan bir izlenim vermektedir. Bu bağlamda TİP, sorunlara dönük tezleri ve çözüm yolları, seçimlerde izlediği stratejiler ve parti örgütlenmesi yönünden ele alınacaktır. Analizde, solun terminolojisi ve kullandığı söylem özgün hâliyle bırakılmıştır. Kitapta TİP analizi seçiminin ikinci nedeni ise, Türkiye'de siyasal partilerin tek tek işlendiği pek çok değerli çalışmalar yapılmıştır. Gerek tek partili gerek çok partili dönem ayrıntılı, zengin bir kaynakçaya sahiptir. Bu nedenle tekrar eden bir çalışmadan kaçınılmak istenmiştir.
Cihat POLAT 'Siyasal propaganda', 'siyasal iletişim' ve 'siyasal pazarlama' kavramları bir arada kullanıldığında 1900'lerin ilk çeyreğinden günümüze kadar siyasal alanda kullanılan tanıtım, iletişim ve ikna yaklaşımlarının kısa bir özeti ve bu yaklaşımların gelişim seyri ortaya çıkar. Ancak siyasal yaşam gibi son derece dinamik ve her gün yeni doğuşlara, yeniliklere ve sürprizlere gebe bir alanda yüz yıl ya da elli yıl öncesinin anlayışları ve yöntemleriyle yola devam edilebilir mi? Elbette 'Hayır!' Çünkü bu, yaşamın akışına ve doğasına aykırı bir durumdur. Bu nedenle tek taraflı, tek yönlü ve tek özneli propaganda yaklaşımı 1950'lerden sonra –siyasal iletişimin getirdiği radikal paradigma değişimine bağlı olarak- yerini yavaş yavaş iki taraflı ve iki yönlü bir yaklaşım olan siyasal iletişime bırakmıştır. Ancak siyasal iletişim de siyasal alana (mesaj odaklı) belli bir perspektiften bakmaktadır.
Hâlbuki, 21. yy'da söz konusu alana bütün unsurları ve çevresiyle birlikte daha sistematik, çok yönlü, seçmen odaklı, seçmen memnuniyetini merkeze alan ve bütüncül yöntem ve yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Asli enstrüman olarak iletişimi kullanan siyasal pazarlama (parti ve aday gibi), siyasal unsurların amaçlarına siyasal alanın asli yapı taşları olan seçmeni merkeze alarak ve seçmen memnuniyetini sağlayarak ulaşabileceklerine inanır. Siyasal alanı bir pazar olarak görür ve ona yaklaşımında pazarın bütün unsurlarını, birbirleriyle ilişkilerini, etkileşimlerini ve bütün çevresel faktörleri birlikte ele alır; belirlenen amaçlara siyasal pazarlamanın araçlarını, yöntemlerini ve kendine özgü bakış açısını kullanarak ulaşmayı önerir. Bu öneri demokratik ülkelerde hızla kabul gördüğünden, bugün siyasal pazarlama yaklaşımı siyaset alanında yoğun olarak kullanılmaktadır.
Türkiye'de bu konularla ilişkili, siyaset bilimi ve siyasal iletişim alanlarında kendine özgü bakış açılarıyla yazılmış çeşitli kitaplar bulunmakla birlikte, siyasal pazarlamanın özgün ve sistematik bakış açısını ortaya koyan kapsamlı çalışmalar konusunda ciddi bir ihtiyaç vardır. Buradan hareketle bu kitap, tamamen fiili bir ihtiyaçtan kaynaklanarak yazılmıştır ve kitabın Türkiye'de siyasal pazarlama ve iletişim alanında önemli bir boşluğu dolduracağına inanılmaktadır.