Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 9-21
Wendy Leeds-Hurwitz “Kişilerarası iletişimin entelektüel kaynaklarını ve ilgili sosyal yaklaşımları bir araya getiren ve ampirik araştırmaların sonuçlarındaki verimliliği ortaya koyan kapsamlı bir derleme… İletişim Bilimlerine Toplumsal Yaklaşımlar, sosyal bilimlerin yöntemleri ve amaçları üzerinde yapılan mevcut mütalaalara önemli bir katkı sağlamaktadır.”
Ian Angus, Simon Fraser Üniversitesi
“Bu kitap, bir mihenk noktasıdır. Bu kitaba destek veren mümtaz isimler, ortaya sosyal bilimler alanının yeniden ele alınmasını mümkün kılan bir eser çıkarmıştır… Bu kitap, kişilerarası ilişkiler araştırmalarında yol gösterici önemli bir çalışmadır.”
John Shotter, New Hampshire Üniversitesi
Çok eskiden resmî kurumlar, yayın kuruluşları ve yüz yüze iletişim vardı; bunlar iletişim çalışmalarının çekirdeğini oluşturan uygulamalardı. Ancak son zamanlarda, kişilerarası iletişim alanındaki araştırmalar, deneysel sosyal psikoloji ile çok sıkı bir uyum içindeki davranış biliminin hâkimiyeti altına girmiştir. Tam vaktinde yapılan bu teşvik edici çalışma, iletişimin güncelleşmesine yardım eden “sosyal yaklaşımlar”ı geniş bir bakış açısıyla inceleyerek eski modellerin sınırlarını tenkit etmektedir.
Kişilerarası iletişim çalışmalarındaki mevcut teorik yeniliklere eşsiz bir bakış açısı sağlayan İletişim Bilimlerine Toplumsal Yaklaşımlar, iletişim konusundaki bütün profesyonellerin ve öğrencilerin raflarında bulunması gereken bir kitaptır. Bu çalışma, özellikle iletişim teorisi, kişilerarası iletişim ve sosyal etkileşim konularıyla ilgilenenler için çok değerli bir kaynaktır.
Ferruh Yıldız Bugünün şehirlerindeki birçok problem; fakirlik, eşitsizlik, kirlilik, işsizlik, işe, mallara ve hizmetlere erişim zorlukları, toplumsal bağlılığın azlığı, konut ve diğer alanlardaki düşük kalite ile ilişkilidir. Öte yandan şehir planlamasının sosyal, ekonomik ve fiziksel çevreler ile şehirlerin işleyiş şekilleri üzerinde de etkisi bulunmaktadır.
Ülkemizde imar faaliyetlerini doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren 200'den fazla yasa, tüzük, yönetmelik mevcuttur. Dolayısıyla bu kadar fazla mevzuatın uygulayıcısı ve denetleyicisi olarak da ulusal ve bölgesel düzeyde 20'den fazla kuruluşun yetkisi vardır. İşte ülkemizde etkin bir planlama ve uygulama yapılamamasının temel nedenlerinden biri; mevcut planlama sisteminin, planlama ve uygulama kademeleri arasındaki yapısının oluşturduğu kurumsallaşamama, koordinasyon ve etkin denetimsizlik sorunudur.
Bu eserde; ülkemizdeki şehirleşme politikalarına paralel olarak nüfusun ihtiyaç duyduğu yeterli kalitede konut ve konut çevresinin üretilebilmesi için gerekli olan planlama, uygulama ve yasal dayanaklar verilmeye çalışılmıştır.
Veysel Ayhan Petrol, modern Orta Doğu politikasının şekillenmesinde önemli faktörlerden biri olagelmiştir. I. Dünya Savaşı sonrası dönemde önce büyük güçlerin işgaline uğrayan ardından petrol rezervleri dikkate alınarak birçok devlet arasında paylaşılan Orta Doğu coğrafyası, günümüzde de sahip olduğu enerji kaynakları dolayısıyla krizlerin, savaşların ve çatışmaların odağı olmaya devam etmektedir. I. Dünya Savaşı ile başlayan, 2003 Irak Savaşı ve İran sorunu ile devam eden krizlerin ve işgallerin başında, bölgedeki petrol rezervlerinin olduğu aslında bugüne kadar pek çok araştırmada göz ardı edilmiştir. Bölge ülkelerinin petrol politikasını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek, petrol ticaretinden pay almak ve küresel bir güç olmak için dönemin tüm büyük güçleri öncelikli olarak Orta Doğu’da askeri, politik ve ekonomik bir denetim kurmaya yönelmişlerdir.  Petrol kaynaklarını kontrol eden güçler, petrolü hem kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek ve hem de diğer güçlerin politikalarını yönlendirmek için geçmişte olduğu gibi günümüzde de kullanmamaktadırlar. Nitekim bu kitabın amacı da Ortadoğu merkezli petrol ve politika ilişkisinin görünmeyen yönlerini okuyucuya sunmaktır.
Gökhan Kavak Ekonomik ve siyasi gücüyle “Afrika'nın devi” olarak nitelendirilen Nijerya, 200 milyonu aşan nüfusuyla Afrika'da en fazla insanı sınırlarında bulunduran ülke konumundadır. 250'ye yakın etnik kabilenin bulunduğu ülkede birçok yerel dil konuşulmaktadır. Geçmişte tarım ürünleriyle denizaşırı güçlerin sömürgesi olan ülke, bugün petrol ve doğal gaz kaynaklarıyla öne çıkmaktadır.
Derin tarihî geçmişi, doğal zenginlikleri ve kültürel çeşitliliğine rağmen Nijerya bugün siyasi çekişmeler, etnik ve dinî çatışmalar, silahlı gruplar, eğitim ve sağlık alanlarındaki çözülemeyen sorunlar ve ekonomik bunalımları ile gündeme gelmektedir. Bu anlamda kitabımızın başlığında da belirttiğimiz gibi Nijerya, âdeta “zincirlere vurulmuş bir dev” olarak tanımlanabilir.
Diğer taraftan Afrika'nın siyasi ve ekonomik olarak en güçlü ülkelerinden Nijerya'nın Osmanlı Devleti ve Türkiye ile ilişkileri 5 asırlık geçmişe sahiptir. Bu ilişkiler 1960'da Nijerya'nın bağımsızlığını kazanmasına kadar kesintiler hâlinde ilerlemiştir. Türkiye'nin Nijerya'da büyükelçilik açmasıyla ise ilişkiler günümüze kadar farklı alanlarda sürdürülmüştür.
Batı Afrika ülkelerinden Nijerya'nın tarihî, siyasi, sosyolojik, ekonomik ve güvenlik boyutlarının incelendiği ve Türkiye ile ilişkilerinin masaya yatırıldığı bu eser, bir saha çalışması olması bakımından okuyucuya Sahra Altı Afrika'nın bir bölümü ile ilgili özgün bilgiler sunmayı amaçlamaktadır.
Altuğ Günar, Arif Bağbaşlıoğlu, Ayşe Ataş, Elif Çalışkan Polat, Ferda Abiç, Filiz Çoban Oran, Gamze Alper, Gamze Kaya, Gülşah Özdemir, Hakan Samur, M. Bülent Uludağ, M. Turgut Demirtepe, Merve Özkan Borsa, Muhammet Fatih Özkan, Onur Çöpoğlu, Soner Karagül, Zerrin Torun Bu çalışma, özellikle karşılaştırmalı dış politika analizleri çerçevesinde Türkiye'de, Türkçe'de İngiltere açısından var olduğu söylenebilecek olan bir boşluğun doldurulmasına katkı yönünde atılmış yararlı bir adımdır. Benzerlerinin çoğalması dileğiyle…
Prof. Dr. Faruk Sönmezoğlu

19. yüzyılın tartışmasız en büyük gücü olan Büyük Britanya, 20. yüzyılda “üzerinde güneş batmayan imparatorluğu” çözülme sürecine girerken küresel iddiasını sürdürmek amacıyla ABD'yle ve Avrupa Ekonomik Topluluğuyla ilişkilerini geliştirmiştir. 21. yüzyılda Avrupa Birliğinden resmen ayrılması ve dış politikasını “Küresel Britanya” söylemiyle yeniden inşa etmesi, Avrupa güvenliği ve dış politikasının ötesinde sonuçlar doğurması bakımından önemlidir. Bu nedenle bu kitap, Diplomasi tarihi ve uluslararası ilişkilerin en önemli aktörlerinden olan Britanya'nın dış politika geleneği ve tarihî gelişimini anlamak için konuya ilgili duyan herkesin başvurabileceği bir kaynak olma özelliği taşımaktadır.
Samet Yüce Süregelen güç mücadelesi ve emperyalist istekler nihayetinde Birinci Dünya Savaşı'nı kaçınılmaz hâle getirmiştir. Savaşla birlikte İngilizler, Orta Doğu ve Levant bölgesi başta olmak üzere periferindeki çıkar alanlarını korumaya çalışmış; yerel liderlerin manipüle edilerek bir Arap isyanına hazırlanmasından bölgesel işgallerin ve emperyalist parselasyonların yapılmasına kadar birçok karar almışlardır. Söz konusu kararların alınması ve uygulanması noktasında “sahadaki adamlar” da etkili olmuşlardır. Hatta Londra'nın kararlarına rağmen saha gerçeklerini önceleyerek politikaların belirlenmesinde ve/veya yürütülmesinde aktif sorumluluklar almış ve İngiltere'nin emperyalist yayılmasına destek olmuşlardır.
Sir Ronald Storrs, Emir Abdullah'la Mısır'da yaptığı özel görüşmelerinde ayrılıkçı hareketin ilk işaretlerini görmüş; Osmanlı Devleti'ne karşı yıkıcı bir isyanının tasarlanmasında ve teşvik edilmesinde önemli rol oynamıştır. Saha bilgisi, Lord Kitchener ve Emir Abdullah ile yakınlığı ve dil yeteneğinin de yardımıyla Şerif Hüseyin-McMahon yazışmalarını yürütmüştür. Hicaz bölgesine giderek Şerif Hüseyin ile bizzat görüşmüş ve Arap İsyanıyla ilgili sahada detaylı gözlemler yapmıştır. Ayrıca Arap Bürosu çalışanlarından T. E. Lawrence'ı da yanına alarak Şerif Hüseyin ve ailesiyle tanışmasını sağlamıştır.
Savaş sonrası dönemde Storrs, Londra hükûmeti tarafından yetkilendirilerek sırasıyla Kudüs Askerî Valisi, Kıbrıs Sömürge Valisi ve Kuzey Rodezya Sömürge Valisi yapılmıştır. Entelektüel bilgi birikimi ve yöneticilik tecrübesiyle hareket eden ve geç Viktorya dönemi yöneticilerinin karakteristik özelliklerini yansıtan Storrs'un her zaman önceliği, İngiltere'nin emperyalist istek ve değerlerini savunmak olmuştur.
Mahmut Göçer Daha San Fransisko Konferansı'ndan itibaren bütün Soğuk Savaş dönemi boyunca, Birleşmiş Milletler ve özellikle Güvenlik Konseyi içinde, ihmal edilen ve Konseyin daimi üyeleri arasında bir ideolojik karşıtlık ve ayrışma faktörü olan insan hakları, günümüzde Güvenlik Konseyinin uluslararası barış ve güvenliği sağlama amacıyla yürüttüğü çalışmalarda, tüm uluslararası hukuk öznelerinin karar alma süreçlerine etki eden bir ortak payda durumuna gelmiştir. Esasen insan haklarının böylece barışın korunması çerçevesindeki yerini alabilmesi, sosyalist blokun çöküşünden itibaren Güvenlik Konseyinin insan hakları alanında etkin ve dinamik bir rol üstlenmeye başlaması ile birlikte ortaya çıkmış olan bir gelişmedir.


Ancak Güvenlik Konseyinin insan hakları alanına etkin bir şekilde müdahalesi, BM Şartı'nın Konseyin bu alandaki faali-yetine ne ölçüde izin verdiği, yani Konseyin bu alandaki yetkisinin hukuki dayanağı, uygulanması ve sınırları gibi bir hukuki çerçeve sorununu da beraberinde getirmiştir. Fransa Aix-Marseille Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi olan yazar, Güvenlik Konseyinin insan hakları alanında büyük bir hızla gelişen faaliyetinin güçlü bir gerçeklik mi, yoksa bir yanıl-sama mı oluşturduğunun ortaya konulabilmesi bakımından, bu hukuki çerçeveyi olabildiğince aydınlatmaya çalışmak-tadır.

R. Wayne Mondy, Judy Bandy Mondy İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY), işletmelerde; planlama, seçme ve yerleştirme, eğitim ve geliştirme, performans değerleme, ücret ve diğer ödemeler yönetimi, kariyer yönetimi, iş ve işveren ilişkileri, sendikalarla ilişkiler, sağlık ve güvenlik konuları, yasalara uygunluğun gözetilmesi, iş analizi, stratejik planlama, işgücü çeşitliliği gibi çeşitli konularda stratejiler oluşturan ve uygulayan bir işlevdir.
İKY, hızla değişen teknolojiye paralel olarak her geçen gün kendini yenilemektedir. Dolayısıyla İKY ile ilgili tüm konuları, güncel gelişmeleri, yasal gereklilikler ile uluslararası İKY’yi de ele alan, kavramsal bilgilerin yanında çeşitli araştırma sonuçları ve örnek olaylara da yer veren bu eser, akademik çalışmalara ve İKY alanındaki uygulamalara katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Kitabı benzer kitaplardan ayıran özelliği, İKY ile ilgili konuları kuramsal, araştırma odaklı ve uygulamalı olarak ele almış olmasıdır. Bu doğrultuda, on dört bölümden oluşan kitapta, her bölüm sonrasında yer verilen bölüm özeti, konuyla ilgili anahtar kavramlar, tartışma soruları, okuyuculara bilgilerini ölçme olanağı sunan test soruları, örnek olaylar, bölüm kaynakçası ve İKY ile ilgili web sayfaları konuların özümsenmesine destek olmaktadır.
David A. DeCenzo, Stephen P. Robbins, Susan L. Verhulst Kapak resmindeki yelkenlinin kaptanı, tahmin edilemez bir iş ortamındaki herhangi bir örgütün yüz yüze geldiği hedeflerin ve zorlukların birçoğunun aynısıyla karşılaşmaktadır. Örgütler zorluklarla karşılaştıkları zaman, ortamdaki değişikliklere çabuk tepki veren ve başarı stratejileri geliştiren iyi eğitimli uzmanlara güvenirler. İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY), stratejiyi etkili bir biçimde sürdürmek için gereken becerilere sahip kişileri seçmekten ve eğitmekten sorumludur. İnsan Kaynakları Yönetiminin Temelleri, örgütün her seviyesinden çalışan için işe alma, eğitim, motivasyon, çalışanları elde tutma, güvenlik ve yasal çevre gibi İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY) unsurlarını anlamayı sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır.
Mustakim Arıcı İslâm ilim ve düşünce mirasının 16. yüzyıla kadar ulaşan ana akımları-nı ve nazarî düşüncenin temel tartışma noktalarını Taşköprîzâde’nin eserlerinde bulmak ve onun bu akımları farklı düzeylerde sahiplendi-ğini, söz konusu tartışmalarda dirayetini ortaya koyduğunu görmek mümkündür. Bu yönüyle o, dönemine intikal eden ilmî birikimi har-manlayan, tek bir düşünce ekolünün içerisinde ele alınması pek de imkan dahilinde olmayan bir Osmanlı âlimidir. Taşköprîzâde’nin bu özelliğinin belki de en belirgin olarak görüldüğü sahalardan biri ah-lâktır. Bu çalışmada Taşköprîzâde’nin farklı sahalarda kaleme aldığı eserlerden yola çıkarak ve aynı zamanda kaynakları ve dönemindeki literatürle mukayese ederek onun ahlâk ve siyasete dair görüşlerini tartışmayı amaçladık.
Şeyma Kalyoncu İlhan Uluslararası güvenlik kavramının kapsamı, Soğuk Savaş sonrasında askerî olmayan tehdit unsurlarını da içerecek şekilde değişmeye başlamıştır. Bu değişim, güvenlik kavramının kapsamı içerisinde insani değerleri de barındırmaktadır. İnsana yönelik her tehdit güvenlik gündemine dâhil edilmeye başlamıştır. Bu süreç beraberinde insani güvenlik çalışmalarına yoğunluk kazandırmıştır. İnsani güvenlik kavramı, doğası gereği devlet dışı aktörlere ve aynı zamanda insana yönelik tehditlere vurgu yapmaktadır. Bu doğrultuda 2019 yılında Çin'de başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi, insani güvenliğe yönelik son yıllarda ortaya çıkan ve oldukça yıkıcı etkilere sahip olan en önemli tehdit unsurlarından biridir. İnsani güvenliğin doğası gereği devlet dışı aktörlerin güvenlik tesis edici rolüne yaptığı vurgu ise ulus-üstü bir yapı olan ve salgından en fazla etkilenen coğrafyalardan biri olan AB'de, pandeminin insani güvenlik kavramı çerçevesinde değerlendirilmesine olanak sağlamıştır. Bu kapsamda, çalışmada insani güvenliğin güvenlik unsurlarına yer verilerek kavramın uygulanabilirliğinin sınırları, COVID-19 pandemi tehdidi karşısında realist perspektiften test edilmiştir. Bununla birlikte devlet ve devlet dışı aktörlerin bir arada incelenmesine ve karşılaştırılmasına olanak sağlaması açısından AB ve AB üyesi devletlerin pandemi tehdidi karşısındaki tutumlarına yer verilmiştir.
Adisa Avdiç Küsmüş, Beyza Barçın Bağırıcı, Cem Şafak Çukur, Egemen Ünal, Emrah Akbaş, Gülşen Yılmaz, Hatice Öztürk, İbrahim Demir, Muhammed Nazmul İslam, Muhammet Enes Kala, Ülkü İstiklal Ortakaya İnsani yardım, tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de karmaşık olgulardan biridir. Özellikle afetler, çatışmalar/savaşlar, göçler/yerinden edilmeler, yoksulluk ve aşırı iklim olayları nedeniyle yüz milyonlarca insan, insani yardıma muhtaç hâle gelmiştir. Bu durum, bilimsel/akademik insani yardım çalışmaları ihtiyacını ve bu çalışmaların önemini artırmıştır. Küresel insani yardım ihtiyacı, daha çok Türkiye'nin etki/çekim alanındaki coğrafyalarda yoğunlaştığı için insani yardım Türkiye için özel bir öneme sahiptir. Türkiye, stratejik insani yardım hamlesiyle dört bir yandan sıkıştırıldığı küresel arenada kendine alan açmış, insanlığa karşı vicdani sorumluluğunu yerine getirmiş ve yumuşak gücünü artırmıştır. Bu bağlamda, insani yardım olgusunu daha iyi anlamak, küresel insani yardım ihtiyacını minimize etmek ve mevcut insani krizleri etkili ve etkin bir şekilde yönetmek için insani yardım olgusunun disiplinlerarası bir yaklaşımla teorik ve pratik bakımdan incelenmesi gerekmektedir. Alanında uzman akademisyen araştırmacılar tarafından kaleme alınan bu kitap, tam da bu amaca hizmet etmektedir. Kitap, insani yardım olgusunu felsefe, etik, ekonomi, halk sağlığı, kamu diplomasisi, psikoloji, çatışmalar, göç ve lojistik araştırma alanları bakımından teori ve uygulamayı birleştiren bir yaklaşımla ele almaktadır. Kitap, insani yardım alanında mevcut tartışmalara ışık tutup yeni tartışmalar başlatırken lisans ve lisansüstü düzeyde ders kitabı ihtiyacını da karşılama amacındadır.
Ahmet Duran Çelik, Ahmet Evis, Ali Karakuş, Ali Rıza Can, Aylin Salıcı, Azra K. Nazlı, Banu Özdilek, Berna Çatıkkaş, Bilge Çakır, Bircan Kara, Cenk Güner, Çağrı Ünal, Derya Atamtürk, Erdal Dağıstan, Ergin Canpolat, Esra Doğru Hüzmeli, Evrim Tekeli, F. Mine Temiz, Fatma ÖZ, Ferhat Arık, Gülşah Ayvazoğlu, Gülşen Keskin, H. İbrahim Çelebi, Hasan Hallaçeli, Hasibe Utku Çelik Gençoğlu, Hasret Duman, Hatice Pamir, Hilal Öz, İbrahim Arısal, İbrahim Tapkı, İlbey Dölek, İlknur Karakaya, İzzet Duyar, Kazım Mavi, Keriman Aytekin Kanadlı, Mehmet Duruel, Mehmet Pınar, Mehmet Turan, Mehmet Turan, Meryem Altun Ekiz, Mesut Şimşek, Metin Reyhanoğlu, Muhammet Topuz, Muhene Habiboğlu, Mustafa Polat, Müge Çiftyürek, Necat Ağca, Nuran Tapkı, Nurhayat İflazoğlu, Oğuz Parlakay, Oğuzhan Çalışkan, Orhan Oğuz, Ömer Faruk Coşkun, Reşat Geçen, Sabiha Bezgin, Safder Bayazıt, Selva Ezgi Aşkar, Senem Etyemez, Servet Özkan, Sezai Demir, Soner Akın, Songül Demir, Tacettin İnandı, Tuğçe Sarıoğlu, Tülay Öcal, Yücel Dinç, Zeynel Abidin Emir, Zeynep Eraldemir Kuşkusuz, genelde afetler özelde ise depremler, doğa olayı olmanın ötesinde sosyal ve beşerî sonuçlar doğuran olgulardır. Bu açıdan afetler, doğal bir savunmasızlık hâline bağlı olarak ortaya çıkan felaketler olarak tanımlansa da insanın doğa ile münasebetinde sorumluluklarını ihlal ya da ihmal ettiği durumların çarpıcı sonuçlarına işaret etmektedir. Depremi salt bir doğa olayı olarak görmekten uzaklaşabilmek; deprem öncesi ve sonrasında ortaya çıkan toplumsal, tarihsel, kültürel, ekonomik, idari, mimari, çevresel, yapısal, ekolojik olmak üzere yaşanan afetin doğurduğu sonuçları, nedenleri ile birlikte anlamayı ve yorumlamayı gerektirir. Afetleri “doğal” olaylar ve olgular olarak görmekten ziyade sosyal, kültürel, idari, mekânsal ve tarihsel olarak analiz etmek, toplumsal dirençlilik ve iyileşme bakımından son derece önemlidir.
İçinden geçmiş olduğumuz bu büyük felaketin izlerini, nedenlerini ve sonuçlarını bilimsel bir anlayışla ortaya koyan eser, 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen depremler sonrası ortaya çıkan durumu, çok boyutlu ve interdisipliner bir anlayışla ele almaktadır.
Nuriye Niğdelioğlu Happani İntihar Saldırısı Eylemlerinin Anatomisi; günümüz dünyasının en önemli siyasal olayları arasında yer alan, bir öldürme eylemi olarak kullanılan intihar terörizminin stratejisini, demografik yapısını, hedef kitlesini, amaç/yöntem ilişkisini, nedenlerini, hangi dönemlerde intihar saldırısı gerçekleştirildiği ve terör örgütlerine olan katkılarını değerlendirmektir. Bu kitapta, terör örgütlerinin hangi siyasi, dinî veya ideolojik olaylara karşı intihar terörizmi faaliyetlerini gerçekleştirdiği incelenmiştir. İntihar terörizmi başta Orta Doğu olmak üzere İspanya, İngiltere, Rusya, Sri Lanka ve Türkiye dâhil birçok farklı ülkede görülen bir terör çeşididir. Bir kişinin kendi bedenini, hayatını silah olarak kullanmasını gerektiren bir yöntemin nasıl bu kadar popüler hâle geldiği ise araştırmacılar tarafından hâlâ sorgulanmaktadır.
Hasan Emir Aktaş İran, bilhassa Orta Doğu'da üstlendiği iddialı rol ile ve Şii dünyasında yürüttüğü müdahaleci misyonla dikkat çekmekte ve dünya gündeminde geniş bir yer tutmaktadır. Aslında İran'ın dış dünyadaki ve uluslararası arenadaki görünümlerini buzdağının görünen kısmı olarak değerlendirmek yanlış bir yaklaşım olmayacaktır.
Acaba nevi şahsına münhasır bu teokratik Şii devleti nasıl bir süreç sonucunda kurulmuş, hangi sosyal ve siyasi dinamikler etrafında şekillenmiştir? Modern dünyadaki bu tek Şii devletin siyasi görüşü ve stratejik hedefleri hangi ideolojik temellere dayanmaktadır? Tarihî süreçte yaşadığı büyük kırılmalar, iç olaylar ve dış gelişmeler bugünkü İran devletinin ve siyasi toplumunun yapısını nasıl etkilemiştir?
Bu kitapta, İran'ın sosyal yapısı ve siyasi sistemi geçmişten bugüne çok yönlü bir perspektifle ve olabildiğince dengeli ve ilmî bir bakış açısıyla analiz edilmeye çalışılmıştır.
İbrahim Ramazani İran'da eğitim sistemi, ulusal kimlik oluşturmanın önemli bir parçası olarak görülmekte ve ders kitapları bu sürecin merkezi unsurlarından birini oluşturmaktadır. Ders kitaplarında İran'ın çok kültürlü yapısı ve farklı diller, dinler ve etnik grupları yer almaktadır; ancak, İranlı ideal bir vatandaşın tanımı genellikle Şiileştirilmiş Pers kimliğiyle özdeşleştirilmektedir. Şii İslam'ın ve Fars dilinin öne çıkarıldığı ders kitaplarında diğer diller ve dini azınlıklar genellikle göz ardı edilmiş veya sınırlı bir şekilde ele alınmıştır ve Şii-Fars kimliği İranlıların birlik ve beka nedeni olarak gösterilmektedir. Ayni şekilde, ders kitapları İran'ın tarihini ve kültürünü de genellikle Şii ve Pers merkezli bir bakış açısıyla sunmaktadır. Bu durum, ülkedeki azınlık gruplarının kimliklerinin dışlanmasına ve ötekileştirilmesine yol açabilmektedir. Ders kitaplarında yer alan söylemler, bir yandan ulusal birlik ve bütünlüğü sağlama amacı güderken, diğer yandan toplumsal gruplar arasında gerilimlere ve ayrımcılığa neden olabilecek unsurlar taşımaktadır.
Mehdi Matinjavid Bu kitap, İran İslam Cumhuriyeti ve Suudi Arabistan Krallığı ilişkilerinde yaşanan uyuşmazlıkların nedenlerini değerlendirmektedir. Kitapta, özellikle iki ülke arasındaki uyuşmazlıklarda mezhepsel kimliğin rolünün ne olduğu sorgulanmakta; mezhepçiliğin Tahran ve Riyad arasındaki sorunların ana kaynağı olmadığı, bir siyasi silah olarak jeopolitik ve jeostratejik hedefler doğrultusunda kullanıldığı ortaya koymaktadır. Politik-mezhepçilik ve jeo-mezhepçilik olgularının; mezhepsel kimliğin İran ve Suudi Arabistan liderleri ve yönetici seçkinleri tarafından sosyal olarak inşa edilmesi, manipülasyonu ve araçsallaştırılması sonucunda ortaya çıktığı kitabın ana fikrini oluşturmaktadır. ABD'nin uzaktan dengeleme stratejisini yeterli bulmayan Suudi Arabistan'ın, İran'ı dizginlemek ve dengelemek için ne şekilde bir geniş kapsamlı dengeleme çabasına giriştiği kitapta detaylı bir şekilde incelenmektedir.
Göktuğ Sönmez, Gökhan Batu, Pınar Demirci Bu kitapta, 1979 Devrimi'yle birlikte İran'ın geçirdiği dönüşümün ülkenin bölgesel etki arayışına nasıl yansıdığı, ülkenin asimetrik savaş stratejisi ve bunun bölgedeki çıktıları, teorik temelleri ve pratik örnekleriyle ele alınmaktadır. ABD tarafından 3 Ocak 2020'de Bağdat Havaalanı'nda bir drone saldırısıyla öldürülen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, bu bağlamda bölgede özellikle Arap Baharı sonrası ortaya çıkan dengelerde ciddi rolü olan aktörlerden biriydi. Irak'ın işgali (2003) sonrası dönemde İran'ın, tehdit algısı doğrultusunda bölgede diğer güçlerle girdiği mücadele kapsamında uygulamaya koyduğu asimetrik yöntemler vasıtasıyla nüfuzunu arttırmasında Süleymani'nin sahadaki rolü dikkat çekiciydi. İşte bu kapsamda suikast sonrasında daha sıkça tartışılmaya başlanan ancak henüz kapsamlı bir analizi yapılmamış olan İran'ın bölgede vekalet savaşları bağlamındaki çabaları bu çalışmada bütüncül olarak ele alınmaktadır. Zira Süleymani ve Süleymani suikastının ve bu suikastın bugüne ve geleceğe yansımalarının anlaşılabilmesi için Süleymani'nin temsil ettiği, "direniş ekseni" söylemiyle pekiştirilen İran'ın bölgesel etki ve yayılma stratejisinin öncelikle anlaşılması gerekmektedir.
Şevket Pekdemir Fıkıh müktesebatımızı borçlu olduğumuz fukaha, İslam ispat hukukunu naslar temelinde sistemleştirerek günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Ancak özellikle 18. yüzyıldan sonra hayatın her alanını derinden etkileyen bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler hukuku da çok etkilemiştir. Sonuç olarak gerek bireysel düzeyde gerekse fıkıh akademileri seviyesinde adli tıp alanındaki gelişmelerin ve olay yerinden elde edilen maddi delillerin İslam hukukundaki yerinin tespitinde bir takım değerlendirmelerin yapılması ihtiyacı doğmuştur. Bu bağlamda adli tıp çalışmalarının, kamera, video ve ses kayıtlarının, kan, idrar ve parmak izi gibi daha birçok delilin İslam ispat hukukundaki yeri ve cezalara etkisinin tespiti hukukun yeni alanlarından birini oluşturmaktadır.
Ülkemizde İslam ceza hukukuna göre adli tıp ve maddi delil konusundaki çalışmalar oldukça sınırlıdır. Elinizdeki bu
eser, bahsedilen alandaki çalışmalara katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
A. Taha İmamoğlu, Ahmet Okumuş, Haluk Alkan, Hızır Murat Köse, İlker Kömbe, Lütfi Sunar, Ömer Türker, Özgür Kavak, Süleyman Güder, Şenol Korkut İnsan bir topluluk içerisinde yaşayan, kendisini bir topluluk içerisinde anlamlandıran siyasi bir varlıktır. Ancak bu zorunlu birlikteliğin iyi ve adil bir sisteme dönüşmesi için arayışlar olagelmiştir. Tarih boyunca böyle bir düzenin kurulması ve sürdürülmesi için çeşitli siyasal sistemler geliştirilmiştir.
Günümüzde de insanlığın karşılaştığı en önemli ve acil sorunlardan biri herkes için iyi, faydalı ve adil bir düzenin teşekkülüdür.
Elinizdeki eser, çağdaş siyaset biliminin ve siyaset felsefesinin imkânlarını ve araçlarını da kullanarak İslam siyaset düşüncesine kuramsal bir çerçeve çizmek maksadıyla hazırlanmıştır. Alanında yetkin akademisyenler tarafından yazılan bu kitap yeni bakışlar oluşturmayı amaçlamaktadır.
“Adil devlet", "erdemli şehir" ve "mükellef insan" kavramsallaştırmaları etrafında şekillenen İslam siyaset düşüncesini yeni bir bakışla kavramak için bu kitap rehber niteliği taşımaktadır.

Ali Haydar Başer, Serdar Şahin, Birsen Banu Okutan, Yunus Vehbi Karaman,Jan Markus-Vömel, Hüseyin Arslan Türkiye siyasal ve düşünsel hayatının en canlı alanlarından birini teşkil eden İslamcılık düşüncesi tabana yayılmış, farklı formlara sahip bir fikriyat olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer ideolojilerle çatışma ya da uzlaşma bağlamında dahi olsa sürekli halde iletişim halinde olmuş ve tam bu nedenle Türkiye tarihinde siyasal alana hapsedilmeyecek genişlikte bir zemin açmıştır. İslamcılığın kendi dönemini kurma, yönetme ve yönlendirme çabası, pratiğini sürdürdüğü "şimdi" ile irtibatlıdır.
Şimdilik iddiası İslamcı düşünceyi tarihsel bir vaka olmaktan çıkararak toplumsal bir tez olarak sunulmasına imkan tanımaktadır. Bu tez, İslamcı düşünceyi siyasal bir deneyimden kültür dünyasına, kitlenin gündelik hayatını belirleyen konumdan düşün dünyasının şekillenmesine kadar geniş bir yelpazede değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır.
İslamcı düşüncenin tarihsel deneyimi ve bugüne aktarımı üzerine çok sayıda çalışma yapılmış olsa da teorik zeminde değerlendirilecek metinlerin azlığı dikkat çekmektedir. Bu kitapta, alanda çalışan isimler tarafından hazırlanmış, birbirini destekleyen ve/veya şerh eden, teorik tartışma yürüten altı başlık bulunmaktadır.
İslamcı düşüncenin son zamanlarda öne çıkan tartışmalı meseleleri üzerine güncel literatürü takip eden bu altı başlığın çalışmalara katkı sunması ve yeni tartışmalar açması hedeflenmektedir.
Zafer Balpınar Yahudiler, Filistin coğrafyasında kendilerine ait bir devlet kurmak ve daha sonra da edinimini korumak için aynı toprağı kendine yurt kabul eden Filistinlilere karşı sıfır toplamlı bir mücadele içinde olmuşlardır. Mücadelenin sıfır toplamlı ve sürekli olması birçok alt bileşenle vücut bulan bir demir yumruk anlayışını ortaya çıkarmıştır. Bu çalışma, İsrail'in demir yumruk politikasını yani Filistinlileri baskı altına alma ve onların davranışlarında değişiklik oluşturmaya ilişkin anlayış, beklenti, tutum ve eylemlerini, şiddetin doruğa çıktığı ve barış arayışı için müzakerenin ilişkilere hâkim olduğu iki uç nokta bağlamında ele almaktadır. Gelecekte tekrar etmesi muhtemel dönemler olduğunu öngören bu ele alış yaklaşımıyla süreçler yeniden ortaya çıktığında olayları, gidişatı ve İsrail’in tutumunun ne olacağı, tutumunun arkasındaki nedenleri şimdiden anlamaya imkân tanımayı amaçlamaktadır. Çalışma; İsrail'in politikasını, anlayışını ve davranışını açığa çıkarmayı hedeflediğinden tarafsız değil bilakis taraflıdır. Taraflılık haklı bulmak manasında değildir. İstenilen İsrail'in durduğu yeri görünür kılmak ve netleştirmektir. Böylelikle İsrail'i anlamaya ve açıklamaya çalışanlara, İsrail'in durduğu yeri belirleyerek kendi duracağı noktayı tespit etmeye çalışanlara, İsrail ile ilgili bir politika, tutum ve davranış geliştirmek niyetinde olanlara veya en basitinden bu iki toplumun meselesi nedir, diye soranlara İsrail'in perspektifinden cevap vererek bir analiz açısı sunulmaktadır.
Esma Özdaşlı Sovyetler Birliği'nin çökmesi ile uluslararası sistemin yapısında meydana gelen yapısal dönüşüm, devletlerin dış politika stratejilerini de doğrudan etkilemiştir. Soğuk Savaş döneminde ülkelerin güvenlik kaygıları ve tehdit algıları büyük ölçüde ideolojik sınırlar çerçevesinde belirlendiği için, dış politika seçenekleri de buna uygun olarak şekillenmiştir. 1948’de bağımsızlığını ilan eden ve ABD’nin desteğiyle sürekli olarak topraklarını genişleten İsrail, Soğuk Savaş döneminde Batı ittifakının bir parçasıydı ve bu nedenle de Doğu Bloku'nun lideri SSCB ile sorunlu bir ilişkisi bulunmaktaydı. Bu dönemde iki ülke ilişkilerindeki en önemli dönüm noktası, İsrail’in topraklarını dört kat genişlettiği 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan (Altı Gün Savaşı) sonra Moskova'nın Tel Aviv ile tüm diplomatik ilişkilerini kesmesidir. Bu tarihten 1990’ların başlarına kadar İsrail'in gayri resmi bir takım girişimleri dışında bölge ile herhangi bir irtibatı kalmamıştır. Bu nedenle 1990’ların başlarında Sovyet coğrafyası, birçok ülke gibi İsrail için de bilinmeyenle doluydu. Ancak İsrail izlediği etkin politika ile kısa sürede Orta Asya (Türkistan) Türk Cumhuriyetleri ile çok yönlü ilişki kurabilmiştir.
Türk Cumhuriyetleri ile yakın ilişki kurarak İsrail; yeni enerji kaynaklarına ulaşmayı, BM’de ve diğer uluslararası kuruluşlarda destek alabileceği yeni ülkeler kazanmayı, kendisini çevreleyen “Arap Denizi”nin ötesinde ortaklık kurabileceği yeni ülkelerle iletişim kurmayı ve bu ülkelerdeki Arap ve İran etkisini azaltmayı hedeflemiştir. Bununla birlikte Filistin Sorunu’nda Türk Cumhuriyetlerini bütünüyle yanına çekemese de en azından bu ülkelerin “tarafsız” kalmalarını sağlamak da Tel Aviv’in bölge politikasını şekillendiren unsurlar arasındadır.
H. Alpay Karasoy Bu kitap, insanın hayatını idame ettirebilmesinde ilk iki ihtiyaç arasında sayılan güvenliğe dair belli başlı konu başlıklarını bir bütün halinde sunmayı amaçlamaktadır. Günümüz açısından bakıldığında güvenlik, kendisine yönelik tehditlerin genişlediği, sadece askeri güvenlikle sınırlı olmayıp sağlık, ekonomi ve çevre gibi alanları da kapsayan ve üzerinde yapılan akademik çalışmaların sayısının arttığı geniş kapsamlı bir kavram haline gelmiştir. Güvenliğe yönelik tehditlerin kapsamının genişlemesi, güvenliğin yönetimi ve güvenliğin sağlanmasına yönelik ilk müdafaa hattı olan istihbarat gibi konuları da ön plana çıkarmaktadır. Bu nedenle istihbarat olmadan incelenen bir güvenlik kavramının eksik kalacağından hareketle, kitapta istihbarat konusu da bütüncül bir yaklaşımla sunulmaya çalışılmıştır.
Kitabın hedef kitlesi, geleceğin güvenlik yöneticileri olan lisans ve lisansüstü öğrencilerdir. Bunun yanı sıra kitabın, güvenlik ve istihbarat konularıyla ilgilenen araştırmacılar için de yararlı olabilmesine özen gösterilmiştir.
Sebahattin Asal, Kadir Murat Altıntaş 21. yüzyılda, çağın hastalığı ne kanser ne pandemi ne de bitip tükenmek bilmeyen açlık ve sefalettir. Bütün bu olumsuz gelişmeler, aslında olağan dışı sermaye birikiminin gözlendiği birkaç Batılı gelişmiş devletin bütçe harcamalarının çok cüzi bir kısmını, çözüm için ayırması neticesinde ortadan kalkacak meselelerdir. İnsan hayatını yüzyıllardır tabiri caizse zehreden zengin-fakir, genç-yaşlı, kadın-erkek istisnasız tüm insanları derinden etkileyen yegâne problem, bireylerin yüzyıllardır devam edegelen güvenlik açlığı ve huzurlu bir yaşam beklentisidir. Güvenlik ihtiyacının âdeta ekmek-su gibi vazgeçilmez bir gereksinim olduğu yönündeki haklı ve yaygın kanaat, ne yazık ki geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren sık sık yaşanan savaş ve çatışmalar nedeniyle kesintiye uğraması sonucunda, daha da önem ve anlam kazanmıştır.
Son yıllarda küresel ölçekte gözlenen hadiseler, esasında sadece savaş ve çatışma içeriğinin bir değişimi ve felsefi dönüşümü olup, dünya ölçeğinde asimetrik mücadelelerin yoğunluğu gözle görülür biçimde artmıştır. Hibrit Savaş, Yeni Nesil Savaş ya da Vekâletten Savaş gibi tanımlamalar yardımıyla ifade edilmeye çalışılan bu yeni (tarihsel kökenleri çok eskiye dayanan) kavramsal model, içinde bulunduğumuz yüzyılın yalın bir gerçeği olarak gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkeyi derinden etkilemiştir. Bu yönelim ise uluslararası ilişkilerin gri alanlarını daha etkin bir şekilde değerlendirecek ve mevcut diplomatik ilişkilere esneklik kazandıracak yapısal strateji ve yeni oluşumların ön plana çıkmasına neden olmuştur.
Bu çalışmada, askeri ve istihbari hizmetler gibi geleneksel devletçi ve güvenlikçi bakış açılarının en çok önem verdiği iki stratejik kavramın, yakın geçmişte tecrübe edilen siyasi, iktisadi ve sosyal dönüşümler yanında neoliberal ekonomi politikalarının muhtemel etkileri doğrultusunda ortaya çıkan özelleşme serüveni sorgulanmaktadır. Bu anlamda günümüz diplomasi dünyasının bir gerçeği olarak özel askeri şirketler, farklı bakış açıları çerçevesinde ayrıntılı olarak incelenmiş, mevcut uluslararası tecrübeler ışığında sistemin kurgulanmasına yönelik öngörüler ve öneriler paylaşılmıştır.
Ahmet Cülük, Ali Burak Darıcılı, Ali Gök, Cenker Korhan Demir, Çağla Mavruk, Engin Avcı, Erol Başaran Bural, Mahmut Seçkin Alışverişci, Mehmet Kurum, Serkan Yenal İstihbaratın, politika yapıcıların karar verme mekanizmalarına ve dış politikaya etkisi bilinen ve popüler tarihte tartışılan bir konu olmakla beraber akademik alanda karşılığının çok da eski olduğu söylenemez. Öte yandan uluslararası güvenlik boyutları ve aktörlerindeki çeşitlenmenin güvenlikle ilgili çalışmaları teşvik etmesinin etkisinin son dönemde istihbarat alanında yaşanan akademik zenginlikte etkisi olduğu görülmüştür. Uluslararası ortamda bu etkinin; araştırma merkezleri, lisans ve lisansüstü programlar gibi alanlarda ispatlarını bulmak mümkündür. Ülkemizde de uluslararası alandaki gelişmelere paralel gelişmelerin yaşandığı görülmektedir.
Bu eserle uluslararası akademik ortamda bir disiplin olma yönünde ilerleyen istihbarat çalışmalarına ele aldığı konular itibarıyla katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Konunun tüm boyutlarının tek bir kitapta toplanmasının güçlüğünün farkında olarak temel konular ile tartışmalı ve gündemde olan alanlar içeriğe dâhil edilmeye çalışılmıştır.
İstihbarat çalışmalarına giriş niteliğinde görülebilecek bu kitapta, istihbarat ve ilgili kavramlar, istihbarata kuramsal yaklaşım, toplama ve analiz disiplinleri, istihbarata karşı koyma, örtülü faaliyetler, istihbaratta hesap verebilirlik, istihbaratın politikleşmesi ve dış politika yapımı, istihbaratın özelleşmesi, istihbarat örgütlerinde yapılanma ve reformasyon gibi konuları görmek mümkündür. Kitabın okuyucuya faydalı olması ve bundan sonra yapılacak akademik çalışmaları teşvik etmesi, yazarlarının ortak dileğidir.
H. Alpay Karasoy Bu kitap, istihbarat alanındaki en güncel bilgi birikimini bir araya getirmektedir ve bu yönüyle, istihbaratla ilgilenen herkes için temel bir eserdir. Kitap; istihbaratın teorik boyutuna, istihbarat alanındaki temel kavramlara, istihbarat kaynakları ve istihbarat türlerine ve ayrıca Türkiye, ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, Rusya, Çin, İran ve İsrail’in istihbarat topluluklarına odaklanmakta ve son zamanlarda istihbarat alanında ilgi çeken örtülü eylem, beşinci kol faaliyeti ve sahte bayrak operasyonu gibi konulara da değinmektedir. Kitabın amacı, istihbarat alanındaki zengin bilgi birikimini hem kapsamlı hem de anlaşılır bir şekilde okuyucuya sunmaktır.
Abdulkadir Bilen, Burak Levent, Cengiz Atlı, Çağatay Balcı, Didem Konya, Erkan Bostancı, Erkin Başaran, Ferit Malkara, Furkan Torlak, Hakan Erten, Hilal İfaket Akbaş, Hüseyin Sürücü, İsmail H. Demircioğlu, İzzet Koncagül, Kadir Murat Altıntaş, Mehmet Kahya, Mehmet Mert Çam, Mehmet Serdar Güzel, Muhammet Yasin Karakaş, Muharrem Tuncay Gençoğlu, Murteza Hasanoğlu, Nurullah Yazar, Orçun Küçükyılmaz, Özlem Özdemir, Salih Yılmaz, Semih Sevinç, Sultangül Özsoy, Tarık Ak, Tolga Tellan, Tufan Babur, Ümit Şevik, Yunus Karaağaç, Yusuf Can Ayaz, Zeynep Müjde Sakar Teknolojinin gelişimi ve değişimi, günümüzde güvenliğin boyutunu değiştirerek siber ortamlara taşımış ve tesisini iyice zorlaştırmıştır. Diğer taraftan küreselleşmeyle birlikte tehdidin nereden geleceğinin belirsizleşmesi, güvenliği sağlamada, devletlerin ve uluslararası örgütlerin iş birliğini zorunlu hâle getirmiştir. Ülkemizde, son dönemde istihbarata yönelik ilgi artmıştır ve istihbarat olmadan güvenliği sağlamanın zor olacağı sıklıkla dile getirilmeye başlanmıştır. İstihbarata yönelen bu ilgi, onun kapsamını ve boyutlarını değiştirdiği gibi istihbari bilgiye ihtiyaç duyan aktörlerin de çeşitlenmesine yol açmıştır. Bu nedenle istihbarat ve güvenlik alanındaki ilişkinin incelenerek yapılan güncel çalışmaların ortaya konulması ihtiyacı gün yüzüne çıkmıştır.
Bu ihtiyaç, bizi bu alandaki çalışmaları bir araya getirerek akademik çalışmalarda istifade edilebilecek bir kaynak ortaya koymaya ve alan yazına kazandırmaya yönlendirmiştir. Bu düşünceden hareketle her bir bölümü alanında uzman akademisyen ve çevreler tarafından hazırlanan, istihbarat ve güvenlik alanında yapılan çalışmaların bir araya getirilerek yedi ana tema altında bölümlere ayrılmasıyla ortaya çıkan bu kitabın, alan yazına katkı sağlaması ve okuyuculara faydalı olması dileğiyle…
Serkan Yenal, Aytekin Cantekin Bu kitapta; son dönemde giderek yaygınlaşan isyan hareketleri, terörist faaliyetler, bu hareketlere hasım devletlerin desteği ve bu faaliyetlere ilişkin ülke tecrübeleri, ayrıca bu faaliyetlere maruz kalan devletlerin meşru müdafaa hakkı incelenmektedir.
Kitap, alana ilgi duyan akademisyen ve öğrencileri, güvenlik kuruluşları personelini ve konu hakkında bilgi birikimini artırmak isteyen genel okuyucuyu kapsayan geniş bir kitleye hitap etmektedir.
Kenan Ören Bu kitap, İş ve Sosyal Güvenlik alanında yapılan en son değişiklikler ile güncelleşmiş haliyle hazırlanmış ve örnek olaylarla desteklenmiş bir kitaptır. İşçinin gerek bireysel ve gerekse toplu iş ilişkileri ve bu ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkların ve hak ihlâllerinin halli için gerekli kanunlar, örnek uygulamalar ve bazı Yargıtay kararlarıyla takviye edilmiş bu kitap, sadece işçiler için değil aynı zamanda onlarla ilintili tüm toplum için gerekli olan önemli bilgileri içermektedir. Bu bağlamda işçinin ihbar ve kıdem tazminatı, iş güvencesi çerçevesinde işe iade davası, işsizlik sigortası gibi hayatî önem taşıyan faktörler örnek uygulamalarla birlikte sunulmaya çalışılmıştır. Şurası iyi bilinmelidir ki, bir “İş Sözleşmesi (Hizmet Akdi)” ile çalışan ve “işçi” statüsü taşıyan her bireyin bu kitaptan alacağı ve faydalanacağı çok önemli dersler bulunmaktadır. Diğer taraftan, her bir İşçinin, bilhassa iş sözleşmesinin sona erdirilmesinden kaynaklanan haklarını elde edebilmesi için, öncelikle bu haklardan hakkıyla haberdar olması gerekmektedir. İşte bu kitap, işçinin gerek iş hukuku bağlamında ve gerekse sosyal güvenlik bağlamında mevcut olan haklarını ayrıntılarıyla takdim eden etkin bir kitap haline getirilmeye çalışılmış bir kitaptır.
Richard P. Rumelt İyi Strateji/Kötü Strateji, pek çok stratejiyi felakete sürükleyen günümüz düşünsel karmaşasına okur açısından netlik kazandıran bir kitap. Rumelt, burada gerçek dünyada uygulamaya konacak eylem yönelimli güçlü bir stratejinin nasıl yaratılıp pratiğe döküleceğinin yolunu gösteriyor.
“Bir stratejinin geliştirip uygulamaya konması bir liderin en temel görevidir; iyi bir strateji ilerlemenin önündeki engellere onların üstesinden gelme yolunda yaratılan bir tepki, özgün ve tutarlı bir yaklaşımdır; iyi bir stratejide, güç en etkili olacağı şekilde elde edilmeli ve yine o şekilde uygulanmalıdır.” denilen kitapta, Rumelt bir yandan da “strateji”yi salt motive edici sloganlar, şişirme amaçlar, finansal hedefler, herkesin tartışmasız biçimde kabul edeceği cinsten yuvarlak ve uzlaşmacı hedefler olarak değerlendiren günümüz eğilimlerinin yarattığı olumsuz sonuçlara da ışık tutuyor.
İyi Strateji/Kötü Strateji’de tüm bu olgulara “kötü strateji” damgasını vuran Rumelt “iyi strateji”nin gücünü sergilemeyi de ihmal etmiyor. Kaldıraç kullanımından tutun da büyüme için sağlıklı bir odaklanmaya kadar uzanan, hem faydacı hem de ilk Pazartesi günü hemen uygulamaya konabilecek türden dokuz adet güç kaynağına işaret ediyor. Yazar kendi özgün ve faydacı yaklaşımlarını yaşama geçirmiş şirketler, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve askerî kurumlardan etkileyici örnekler sunuyor. Ama bununla da kalmıyor ve Apple’dan General Motors’a, Irak Savaşı’ndan Afganistan Savaşı’na, küçük bir yerel marketten Wall Mart'a, Nvidia’dan Silicon Graphics’e, Getty Trust’tan Los Angeles Bölge Okullar Birliği’ne, Cisco Sistemleri’nden Paccar’a ve Global Crossing’den 2007-2008 finansal krizine kadar daha detaylı örnekleri de kitabın zengin içeriğine katıyor.
İyi Strateji/Kötü Strateji’de ekonomi, finans, teknoloji, tarih alanlarından olduğu kadar insan karakterinin başarı ve kusurlarına dair de çarpıcı bir şekilde bir araya gelmiş engin bir bilgi ve deneyim birikimi söz konusu. Bu birikimi, en zor sorulara yanıt verebilmek için yüzeyi yıllarca büyük bir azim ve kararlılıkla kazıyıp durmuş Rumelt'in sebatkâr çalışmalarına borçlu olduğumuz da aşikârdır.
A. Mete TUNCOKU, A. Nuri YURDUSEV, Hakan GÖNEN, K. Ali AKKEMİK, Mustafa KİBAROĞLU, Bahadır PEHLİVANTÜRK, Selçuk ÇOLAKOĞLU, Canan Öykü DÖNMEZ KARA, Cemre ÇİÇEKÇİ, Ceyhun ÇİÇEKÇİ, Çiğdem BİLEZİKÇİ, İbrahim ARSLAN, İ. Kürşat TUNA, Gürol BABA, Aysun UYAR Bu çalışmada modern Japonya'nın dış politikası; sistemik ve bölgesel aktörlerle ilişkiler açısından şu başlıklar altında irdelenmektedir:

• Japonya'nın Avrupa Uluslararası Toplumuna Entegrasyonu,
• Modern Japonya'nın Siyasal Gelişimi,
• Japon ekonomisinin İkinci Dünya Savaşı sonrası büyüme ve dönüşümü,
• Japon dış politikasının güvenlik boyutu,
• Japonya'nın Çin, Kuzey - Güney Kore, Rusya ve Avustralya ile İlişkileri
• Güney Doğu Asya Bölgesel Ekonomik İşbirliği oluşumları ve Japonya

Bunun yanısıra çalışma ayrıca; her bölümü alanında uzman Türk araştırmacılar tarafından hazırlanmış ilk Türkçe eser olma özelliğini taşımaktadır.
Metin Aksoy Bu kitap; dış politika, jeopolitik ve siyaset olarak tasnif edilen ve farklı güncel gelişmeler çerçevesinde yapılan değerlendirmelerden oluşuyor. Verdiğim derslerde, Uluslararası İlişkilerin teorik tartışmalarından bunalan öğrencilerimin sıklıkla bana yönelttikleri soru “verdiğim bilgileri nasıl kullanacakları” yönündeydi. Jeopolitik, dış politika ve siyaset üzerine olan bu mülahazaları yayımlayarak onların bu sorusunu cevapladığımı ve kuramın pratiğe nasıl uygulandığını gösterdiğimi umuyorum. Kitap; jeopolitik analizler, dış politika yazıları ve siyaset denemeleri olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Jeopolitik Analizler bölümünde; Rusya'nın Orta Doğu politikasından Suriye Krizi'ne, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafından Ukrayna Krizi'ne kadar küresel siyaset gündemini hâlâ çeşitli açılardan meşgul eden konular 14 başlıkta ele alınmıştır. Dış Politika Yazıları başlığındaki ikinci bölümde ise ekseriyetle Türk dış politikasına dair 13 değerlendirme bulunmaktadır. Son olarak Siyaset Denemeleri başlığındaki üçüncü bölümde de Türkiye'nin iç siyasetini ilgilendiren konular 17 başlıkta ele alınmıştır.
Ömer Furkan Kesikbaş 21. yüzyılda uzay; başta roket, uydu ve bilişim gibi yüksek teknoloji gerektiren sektörlere yapılan yatırımlarla ona erişebilen ve onu kullanabilenlere büyük güç ve imkânlar sunmaktadır. Uzay, tam da bu sebeple yeni bir rekabet alanı hâline gelmiştir. Uzayın artan önemi ile birlikte uluslararası ilişkiler disiplini içerisindeki kuramsal yaklaşımları yansıtan bir astropolitik literatürü ortaya çıkmıştır.
Mevcut astropolitik literatürü içerisindeki yaklaşımlar, uzayda son yirmi yılda yaşanan gelişmeleri ve halihazırdaki tarihsel değişimi kuramsal olarak yeterince anlamlı hâle getirememiştir. Bu kitapta astropolitik bağlamda yaşanan rekabet, yeni bir kuramsal yaklaşım ile daha görünür ve anlamlı kılınmaya çalışılmıştır.
Bu kitapta benimsenen metodolojik yaklaşımın ve elde edilen bilgilerin, astropolitik bağlamdaki değişimin anlamlandırılmasına katkı sağlaması ümit edilmektedir.
Metin Özkaral, Yasin Taşpınar Bu kitap bazı akademik ihtiyaçlara istinaden doğmuştur. Türkçe karşılaştırmalı siyasal/yönetsel inceleme eserlerinde yoğunlukla ele alınan ülkelerin dışında kalan örnekleri inceleyen ve dahası sistematik bir karşılaştırmanın yürütüldüğü bir çalışma hedeflenmiştir. Bir diğer hedef ise incelenen ülkelerin ekonomik ve siyasal bağlamda az gelişmişlik veya çok gelişmişlik düzeylerinde olmamalarıdır. Türkiye ekseninde bir karşılaştırma yapılacağı için ekonomik, siyasal ve kültürel olarak birbirine yakın ülkeleri seçmenin politika veya örgüt transferi örnekleri/önerileri için daha uygun olacağın düşüncesinden hareket edilmiştir. Çeşitliliği artırmak amacıyla kıtalararası seçim yapmaya ve çeşitliliği canlı tutmaya özen gösterilmiştir. Yine, Türkiye ile ilişkileri son dönemde güçlü olan ülkelerin kitapta yer alması önemsenen bir diğer husus olmuştur. Bu çerçevede; seçilen ülkeler Endonezya, Singapur, Kanada, Avustralya, Belçika, Azerbaycan, Venezuella, Brezilya, Hindistan ve Ukrayna olmuştur. Yazarların (b)ilgi sahibi oldukları ülkeleri seçmeleri, eserin kalitesini arttırması adına önemli bir etken olarak öne çıkmıştır. Yine, ülkelerin dillerine hâkim bir yazar grubu oluşturmaya dikkat edilmiştir. Örneğin Beyza Yılmaz lisans eğitimini Fransızca aldığı için Belçika’yı, Yulia Bieltska Ukrayna vatandaşı olduğu için de Ukrayna’yı kolayca inceleyebilmiştir. Kanada, Avustralya ve Azerbaycan bölümlerinde ise bir dil sorunu yaşanmamıştır. Diğer yazarlarımız, belge ve bilgiye ihtiyaç duydukları nadir durumlarda büyükelçiliklerle iletişime geçecek kadar titiz çalışmış; ilgi duyulan ülkeleri seçmenin katkısı, yadsınamaz düzeyde bir motivasyon kaynağı olmuştur. Yazar grubumuzun tamamı siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve kamu yönetimi bölümlerinde çalışan akademisyenlerden oluştuğu için geniş bir bakış açısı imkânına sahip olunmuştur. Bazı ülkelerde kabine (cabinet/sekreterya), bazılarında ise bakanlar kurulu (council of ministers) bulunmasına rağmen “siyasal yürütme erkinin temel idari aktörleri” anlamında ve her ikisini de kapsaması bağlamında ve tabi kadim bir deyim olması sebebiyle kabine kelimesini tercih edilmiştir. Kitabın ortaya çıkmasını sağlayan temel duygu ve düşüncelerimizin belirlediği hedeflere ulaşmış olduğumuz umulmaktadır. Eserin öğrencilere, alana ve ilgililere faydalı olması dileğiyle…
Mustafa Aydın Önemli hidrokarbon enerji kaynaklarına yakınlığı ve Sovyet sonrası dönemde içine düştüğü çevresel, ekonomik, siyasal ve askeri istikrarsızlık unsurlarıyla gündeme gelen Kafkasya, uluslararası aktörlerin ilgisini çekmeye devam ediyor. Her ne kadar bölge ülkelerinin bağımsızlıklarının ilk yıllarındaki siyasi tedirginlikler azalmış, uluslararası alandaki konumları daha belirginleşmişse de, 1990’lı yılların ilk yarısında ortaya çıkan çatışma dinamikleri hemen hiç değişmeden 2000’li yıllara taşındı. Bölge dışı aktörlerin zaman zaman geliştirdikleri sorunların çözümü veya çatışma dinamiklerinin yönetimi çabaları başarılı olmadı. Bölgedeki “dondurulmuş” ihtilaflar zaman zaman sıcak çatışmalara yol açmaya devam ediyor.
Bu kadar dinamik olan ve her an doğrudan Türkiye’yi etkileme potansiyeline sahip bu bölgenin Türkiye’de yeterince çalışılmamış olması garip bir durumdur. Bölgeyi harekete geçiren farklı dinamikler, bölgenin dinamik etnik, ekonomik, siyasi, çevresel, dinsel ve stratejik özellikleri, bölge ülkelerinin uluslararası yönelimleri ile iç siyasi gelişimleri ve son olarak bölgeye ilgi duyan ülkelerin temel politika öncelikleri derinlemesine incelenmesi ve göz önünde tutulması gereken unsurlardır. Bu anlayışla oluşturulan elinizdeki derleme, bölge dinamiklerinin analizine katkıda bulunmak üzere hazırlandı.
Bu kitapla, 2002’de başlayan “Avrasya Üçlemesi” serisi de son buluyor. Serinin diğer kitaplarıyla (Küresel Politikada Orta Asya ve Türkiye’nin Avrasya Macerası) birlikte, bu çalışmanın Türkiye’de akademik olarak ancak 1990’lardan sonra ilgi gören “Avrasya” coğrafyasının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağını umuyoruz.
Emre Özsoy, Eray Bayramol, Fatma Çoban, Ferit Malkara, Fırat Purtaş, İzzet Koncagül, Mehmet Şahin, Melek Adsız, Mustafa İlbaş, Ömer Faruk Kocatepe, Serhan Ünal, Sertaç Canalp Korkmaz, Suinbay Suyundikov, Turgay Düğen, Ufuk Tok, Ümit Alperen, Yalçın Sarıkaya, Yelda Ongun, Yücel Öztürk Bu kitap, zengin medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve tarihin akışını yönlendirmiş olan Kafkasya ve Türkistan bölgelerini derinlemesine incelemektedir. Bu iki bölge, geçmişten günümüze kadar önemli olaylara tanıklık etmiş, karmaşık ve hassas bir konumda bulunmuştur.
Alanlarında uzman her bir yazar; bölgenin tarihini, kültürünü ve sosyo-politik yapısını, diplomasisini, uluslararası sistemdeki konumunu ayrıntılı bir şekilde ele alırken çatışmaların kökenlerini ve iş birliği fırsatlarını aydınlatmaktadır. Ayrıca yazarlar bu bölgelerin geleceğine dair farklı perspektifler sunarak okuyuculara bölgenin dinamiklerini anlama şansı vermektedirler.
Bu kitap; akademisyenler, öğrenciler ve bölgeye ilgi duyan okuyucular için değerli bir başvuru kaynağıdır. Kafkasya ve Türkistan'ın karmaşıklığını anlamak isteyen herkes için vazgeçilmez bir rehberdir. Okuyucular, bu eser aracılığıyla bölgenin derinlerine inerek geçmişi ve geleceği hakkında kapsamlı bir anlayış geliştireceklerdir.
Zehra Çubukcu, Mehmet Göküş Kamu Değeri Yönetimi (KDY), Yeni Kamu İşletmeciliği (YKİ) yaklaşımının özel sektör değerlerini öncelemesi ve kamu değerlerinin aksatılmasına paralel olarak ortaya konulan yaklaşımlar arasında yer almaktadır. Günümüzde, KDY'nin tam olarak anlaşılabilir ve yaygın olarak kullanılabilir olduğunu iddia etmek oldukça zordur. Bu noktadaki en önemli engel ise KDY ile ilişkili tanım ve kavramların literatürde karmaşık bir şekilde yer alması olarak gösterilebilir.
Kamu değeri kavramı, kamu yönetimi literatüründe ilk defa Moore tarafından (1994, 1995) dillendirilmiştir fakat kendisi de net bir tanımlama yapmamıştır. Kamu değeri kavramının tanımlanmasında yaşanan muğlaklık, kamu değerinin ölçülmesine ilişkin süreçlerde de belirsizlik yaşanmasına neden olmaktadır. Ancak kamu değerinin ölçülmesi, kamu hizmetlerinin değer odaklı bir çerçeveden bütüncül olarak değerlendirilmesini sağlamak açısından önem arz etmektedir. Bununla birlikte kamu değeri ölçümü, kamu kurumlarının sunmuş oldukları hizmetlerin iyileştirilmesinde, kamu yöneticilerine ve personeline yol göstermektedir. Kitapta, kamu değerini kavramsal ve kuramsal olarak inceleyen ve alan yazında yer alan çalışmalardan faydalanılarak, kamu değerinin nasıl ölçümlenebileceğine ilişkin çıkarımlarda bulunulmuştur.
Handan Boyalı Karar verme kavramının insanların ve örgütlerin hayatında önemli bir rolü bulunmaktadır. Çalışmanın çoğu bölümünde karar verme kavramının insan ve örgütlerin hayatı açısından önemi farklı açılardan açıklanmaya çalışılmıştır. Karar verme konusunun bu kadar önemli olduğunun bilincinde olmak da karar verme konusu kadar önemlidir. Yapılan araştırmalar neticesinde karar verme olgusu; bir eylemin merkezinde, kalbinde yer tutmakta ve gerçekleştirilen eylemler verilen bu kararlar doğrultusunda şekillenmektedir. Bu bağlamda gerek insanların günlük yaşantılarındaki davranışlarının gerekse kamu örgütlerinin faaliyetlerinin kararları temel aldığını söylemek yerinde olacaktır. Kanunla verilmiş yetki ve sorumluluklar çerçevesinde hareket eden yöneticilerin yönetsel etkinlik ve başarılarında, onların bu yetkilerini kullanmaları ve kullanırken vermiş oldukları kararlar etkili olmaktadır. Bu nedenle karar vermedeki esas amaç, doğru sonuca erişmektir.
Vatandaşın şikâyetleri üzerine kamu örgütlerini devlet adına denetleyen ve denetimi neticesinde bir karara varan Kamu Denetçiliği Kurumunun karar verme yöntem ve uygulamaları, çalışmamızın örnek konusudur. Bu çerçevede başdenetçi ve denetçilerin yöneticiliğin en önemli unsuru sayılan karar verme ile ilgili tutum ve davranışları gözlemlenmiştir. Yönetim sürecinin bir işlevi olarak yer edinen, ayrıca diğer bütün süreçleri de doğrudan etkileyen karar verme sürecinin Kamu Denetçiliği kurumunda nasıl işlediği ve alınan kararların ne şekilde uygulamaya konulduğu, mevcut özellikleri ve mevzuatı doğrultusunda kuramsal olarak değerlendirilmiştir.
Faruk Yazar Uluslararası ilişkilerde vazgeçilmez konuma sahip olan kamu diplomasisi, devletlerin uluslararası alanda kendini anlatabilmesini sağlayan stratejik bir fonksiyonu ifade etmektedir. Özellikle diyalog, karşılıklı anlayışın gelişmesi ve ilişki inşa etmeye odaklanmasından dolayı dış politikanın önemli bir bileşeni hâline gelmiştir. Uluslararası sistemde kamu diplomasisi sadece barış dönemlerinde değil kriz zamanlarında da devletlerin iletişim yönetiminde hayati bir rol oynamaktadır.
Kitabın ilk bölümünde; diplomasinin dönüşümü, uluslararası ilişkilerde güç kavramının değişimi ve hegemonya ele alınmıştır. Yumuşak güç, devletlerin güç mücadelesinde kritik bir öneme sahiptir. Kitabın ikinci bölümünde; kamu diplomasisinin teorik yapısı çeşitli yaklaşımlar bağlamında ele alınarak ulus markalama, lobicilik, propaganda gibi kavramlarla olan ilişkisi ve insani diplomasi, savunuculuk, medya, eğitim, kültür, spor gibi uygulama alanları incelenmektedir.
Üçüncü bölümde; kriz yönetimi ve kamu diplomasisi arasındaki ilişki interdisipliner olarak ele alınmıştır. Kriz yönetimi, kriz iletişimi, halkla ilişkiler ve kamu diplomasisi kavramları ile ilgili temel bir anlayış oluşturulmaya çalışılan bu kısımda kamu diplomasisi faaliyetlerinde krizin nasıl ele alındığı ve yürütüldüğüne dair kavramsal açıklamalar yapılmıştır. Kitapta, kamu diplomasisi bağlamında kriz yönetiminin proaktif olarak yürütülmesinin önemine değinilerek devletlerin kriz durumlarında iletişimi nasıl yönetmeleri gerektiği üzerinde durulmaktadır. Bu bölümde ayrıca Türkiye'nin kamu diplomasisi ve kriz yönetimi potansiyeli değerlendirilmektedir.
Muhammet Musa Budak Uluslararası ilişkilerin kapsamı, siyaset ve diplomasinin yanında ekonomiyi, sosyal ve kültürel hayatı da içerisine alarak gelişmektedir. Bu gelişim, dış politikada aktörlerin çeşitlenmesini sağladığı gibi uluslararası siyasette tartışılan güç kavramını da değiştiren etkiler göstermektedir. Devletlerin, siyasi ve asker güçleri ile hâlen temel belirleyici olduğu uluslararası sistemde uluslararası örgütler, sivil girişimler, direkt kamuoylarını ve insanı odak alan, onlara etki edebilen faaliyetler daha fazla önem kazanmaktadır. Ülkelerin ince güç imkânlarını kullanarak uygulamaya koydukları kamu diplomasisi faaliyetleri artmaktadır. Ülkelerin değerlerini, kültürlerini, dillerini yaymak için uluslararası öğrencilere yönelik uyguladıkları bursluluk programları bu bağlamda önemli bir kamu diplomasisi faaliyeti olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu kitapta, kamu diplomasisi faaliyetleri ve bu çalışmaların önemli bir parçası olan bursluluk programları ile ABD, Rusya, Çin, Almanya, İngiltere, Japonya ve Fransa gibi ülkelerin burs programları analiz edilmektedir. Türkiye'nin uzun yıllardır uygulamakta olduğu burs programları ile anılan ülkelerin kamu diplomasisi aracı olarak uyguladığı benzer programlar karşılaştırılmaktadır. Bursluluk programlarına yaklaşım, başarılar, karşılaşılan problemler değerlendirilerek Türkiye'deki uygulamaları iyileştirebilecek öneriler sunulmaktadır. Bu kitabın, kamu diplomasisi bağlamında uluslararası burs programlarına yönelik Türkçe çalışmaların ilklerinden olması yönüyle uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, sosyoloji, iletişim gibi farklı disiplinlerden öğrenci, araştırmacı ve okuyucular için bir başvuru eseri olması ve alana katkı sunması, yazarın amacıdır.
Mustafa Canbey Günümüzde kamu diplomasisi, ülkeler arası ilişkilerde çağdaş dünyanın en önemli iletişim yöntemleri arasındadır. Bu yöntemi, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, yeryüzündeki birçok ülke ilişkide bulunduğu diğer ülkelerdeki hedef kitlelerini etkilemek için kullanmaktadır. Türkiye de bu ülkeler arasında bulunarak son dönemde diplomasi araçlarını arttırmaya başlamıştır. Ancak tam anlamıyla rayına oturmuş, bütün unsurlarıyla dört dörtlük bir kamu diplomasisi çalışmasının nasıl yapılacağı karşımızda bir problem alanı olarak durmaktadır. Bu bakımdan Türkiye'nin diplomasi alanında attığı ve bundan sonraki süreçte atması gereken adımlar, elinizdeki bu kitapta ifade edilmeye çalışılmıştır.
Kamu diplomasisinin en önemli araçlarından birisi tartışmasız medyadır. Birleşik Krallık'ta BBC ve Reuters, Fransa'da AFP ABD'de AP ve VOA, Almanya'da ise Deutsche Welle haber diplomasisi anlamında önemli bir işlevleri yerine getirmektedir. Bu bağlamda Türkiye'de diplomasi faaliyetlerini yürüten kuruluşlara baktığımızda TRT ve AA'yı görmekteyiz. Bölgede yaşanan gelişmeleri tüm dünyaya duyurma noktasında önemli görevler üstlenerek adından söz ettiren TRT ve AA, bundan sonraki süreçte bölgedeki gücünü sürdürebilmek ve kamu diplomasi bağlamında bir merkez olabilmek için dönemin koşullarına uygun girişimlerle yeniliklere açılmalıdır.
Elinizdeki kitap, ülkemizdeki kamu diplomasisi faaliyetlerinin üst düzeye çıkması için atılması gereken adımları ele almıştır. İletişim çalışmalarına dayandırılan bu kitabın ilk bölümünde diplomasi kavramı, tarihsel gelişimi, kuramsal alt yapısı incelenerek güç kavramına değinilmiştir. Böylece kamu diplomasinde sıklıkla kullanılan "yumuşak güç" kavramı çeşitli örneklerle incelenmiştir. İkinci bölümde kamu diplomasisi ve medya ilişkisi ele alınırken hangi medya aracında nasıl bir diplomasi faaliyetinin uygulanabileceği tartışılmıştır. Üçüncü ve son bölümde kamu diplomasisinde medyanın rolü 15 Temmuz darbe girişimi örnek olayı üzerinden ele alınarak kamu diplomasisine yönelik kurumsal yapı önerisinde bulunulmuştur.
Hasan Acar Modern çağda devletlerin ve toplumların yaşadığı değişim süreci, kamu düzeninin korunmasını ve kamu güvenliğinin sağlanmasını giderek zorlaştırmıştır. Küreselleşmenin tüm hızıyla arttığı ve dünyanın giderek küçüldüğü bir çağda, güvenliği tehdit edici unsurlar sadece ülke iç dinamikleriyle bağlı kalmamakta ve dış dinamiklerin de etkili olduğu bir dönem yaşanmaktadır. Toplumlar; kültürel, sosyal, yönetsel ve ekonomik kültürleri yönüyle farklılık göstermekle birlikte bazı küresel olaylar bütün dünyadaki toplumların geleceğini ve güvenliğini etkilemektedir. Avrupa’da meydana gelen bir olay Asya’daki bir toplumun geleceğini ve kaderini değiştirebildiği gibi tam tersi bir şekilde dünyanın geri kalmış bölgelerindeki terör vb. olaylar da gelişmiş ülkelerdeki kamu düzenini ve kamu güvenliğini birincil derecede etkileyebilmektedir.
Bu nedenle devletler, güvenlik politikalarını sürekli olarak gözden geçirmektedir ve içinde yaşanılan çağa adapte etmeye çalışmaktadır. Bu eser, çok değerli akademisyenlerin katılımı ile ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu güvenliği politikaları ve bu alandaki yenilikler başta olmak üzere Avrupa’da artan terör olayları ve buna bağlı olarak yükselen aşırı sağ hareketlerin tehdit ettiği kamu düzeni ve kamu güvenliği konularını ele almıştır. Bu alanda çalışmalar yapacak araştırmacılara ve akademisyenlere, hem teorik hem de güncel olaylar yoluyla yardımcı bir eser olacağını umut etmekteyiz.

Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın
T.C. Cumhurbaşkanlığı
Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi
Hasan Alpay Karasoy Eskiden bir komutan, gelecekteki bir savaşın geçmiş veya şimdiki savaşlara benzeyeceğinden emin olabilirdi. […] Bugünün asker ve komutanı artık bu imkâna sahip değildir. Sadece bilinen şey, son savaşın deneyimlerini benimsemekte başarısız olanın bir sonrakini kesinlikle kaybedecek olacağıdır.
Bu kitabın konusunu, 21.yüzyılda kamu güvenliği politikalarını yeniden düşünmeyi gerektiren “savaş, terör ve istihbarat” konuları oluşturmaktadır. Savaşın değişen doğası; terör, terörle mücadele ve istihbaratın geçirdiği değişim ve dönüşüm bu kapsamda incelenecek konu başlıkları arasındadır. Kitap, bu konularla ilgili yerli ve yabancı literatürdeki güncel bilgileri, lisans ve lisansüstü öğrencilerinin yararlanabilmesine yönelik bir bütün halinde bir araya getirmiştir. Ayrıca konu ile ilgilenen araştırmacılar için de yol gösterici olması amaçlanmıştır
Alisa Çiçek Akyol, Burcu İlbay, Emre Gürkaş, Sedef Göç İç denetim, günümüzde, Uluslararası İç Denetçiler Enstitüsünün [The Institute of Internal Auditors (IIA)] öncülüğünde, işletme ve kurumlarının faaliyetlerine değer katmaktadır. Bu kitapta, Türkiye'de 2003 yılında 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile kamu mali yönetim yapısına giren iç denetim uygulamasının mevzuatı ve standartları ile uygulama pratiği ve yöntemi, kamu kurumları ve işletmelerden uygulama örnekleriyle anlatılmıştır. Kitapta, dört farklı yazarın iç denetim ve iç denetim uygulamaları konusundaki örnek çalışmaları yer almaktadır. Çalışmalarda; iç denetimin genel konuları içinde iç denetimin tanımı ve standartları yer alırken Türkiye'de iç denetim mevzuat ve standartları ile iç denetimle geleneksel denetimin farkları ele alınmıştır. Kitapta, kamu kurumlarındaki iç denetim uygulamaları anlatılmış ve örnek bir iç denetim raporu ile iç denetim faaliyet raporuna yer verilmiştir. Bir kamu kurumu örneğinde iç denetim biriminin kurulması ve yönetilmesi süreçleri anlatılmıştır. Bir işletmede iç denetim plan ve programının hazırlanış aşamaları ile iç denetim görevinin örnek çalışma planı çıkarılmasının yanı sıra kamusal hizmet sunan bir kurumda, iç denetim plan ve programının hazırlanış aşamaları ile iç denetim görevinin örnek çalışma planı çıkarılmıştır. Türkiye'de, kamu kurumlarında iç denetim uygulaması, denetim anlayışına uluslararası standartlara dayalı ve risk analizlerini kullanan bir metodoloji kazandırmış olup denetimde kritik alanların önceliklendirilmesine dayanan bu yöntem, kaynakların etkin ve verimli kullanılmasını amaçlamaktadır.
Engin ÖNER Çeşitli fakültelerde (özellikle İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde) verilen kamu maliyesi, mali olayları inceleyen bilim dalı olup; kitapta mali olayların iktisadi, hukuki, siyasi ve iktisadi kalkınma, sosyopsikolojik ve idari yönleri ve etkileri, kamu harcamalarının finansmanı, kamu gelirleri, vergi teorisi, kamu harcamaları, kamu borçları, kamu bütçesi ve maliye politikası temel konularına yer verilmektedir.
KPSS, müfettişlikler, uzmanlık sınavları, mali müşavirlik vb. sınavlarda maliye grubu (kamu maliyesi, vergi hukuku, maliye politikası) alanında önemli bir yere sahip kamu maliyesi kitabının başta öğrenciler olmak üzere, maliye alanı ile ilgili tüm kişilere faydalı olması dileğiyle...
Fadime Korkut, Aydın Usta Ülkemizde, uluslararası ve Avrupa Birliği standartlarına uyum çalışmalarına, 2003 yılında, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile başlanmıştır. Uluslararası uygulamalar ve denetim standartlarıyla uyumlu risk değerlendirme yöntemlerini geliştirmek de kamu organizasyonlarının görevleri arasında sayılmış, böylece kamu organizasyonlarının kendi risk yönetim prosedürlerini geliştirmeleri zorunlu hâle gelmiştir. Doktora tezi olarak hazırlanan bu araştırmada, çalışma alanı olarak Bingöl ili kamu hastaneleri seçilmiş ve sekiz sağlık kurumundan doksan yönetici ile anket çalışması yapılmıştır. Bu kapsamda, yöneticilerin risk algılama ve refleksleri ile risk yönetim birimlerinin varlığı, risk yönetim süreçleri, riskle başa çıkma biçimleri ve becerileri incelenmiştir. Kitap, kurumsal risk yönetim kültürünün oluşturulması, risk yönetimi yöntem ve tekniklerinin nasıl kullanılabileceği konusunda, alanda çalışanlara, öğrencilere ve yöneticilere rehberlik etmek amacıyla yayına sunulmuştur.
Abdullah Aydın, Ali Somel, Alican Kaptı, Aslı Yönten, Ayça Çekiç Akyol, Aziz Belli, Begüm İsbir, Belma Tokuroğlu, Bülent Akbaba, Cenk Temel, D. Alper Çamlıbel, Ecehan Somuncuoğlu, Elif Emmioğlu, Emine Erden Kaya, Ender Akyol, Eylem Şentürk Kara, F. Burak Yerlikaya, F. Zeynep Özkurt, Fahri Bakırcı, Fatih Demir , Fatih Sanoğlu, Fatih Tombul, Fatma Gül Gedikkaya, Gülçin Eroksal Ülger, H. Hüseyin Çevik, Hakan Olgun, Hamza Bahadır Eser, Hatice Altunok, Hikmet Kavruk, Hülya Ağcasulu, İlhan Aksoy, İrfan Neziroğlu, Jülide Gül Erdem, Kutay Karaca, Mehmet Barış Yılmaz, Mehmet Güneş, Merve Suna Özel, Muhammed T. Gedikkaya, Murat Duran, Mustafa Altunok, Mustafa Lamba, Nazlı Nalcı Arıbaş, Ömer Güler, Ömer Özkaya, Rahime Süleymanoğlu Kürüm, Sebahattin Gültekin, Sedat Karakaya, Selma Karatepe, Selman Kesgin, Sevcan Güleç Solak, Sezai Öztop, Süleyman Çelik, Süleyman Sıdal, Süleyman Tülüceoğlu, Şenol Durgun, Tuncay Durna, Turgut Göksu, Uysal Kerman, Veysel Eren, Yakup Altun, Yakup Bulut Kamu Politikaları Ansiklopedisi, kamusal meselelerin süreçler, aktörler ve siyasal sistem etkileşimi içeresinde ele alınmasında yardımcı bir kaynak niteliğini taşımaktadır. Ansiklopedinin kapsamında; kamu politikasına ilişkin temel kavramlar, çeşitli politika alan örnekleri, modeller ve teorisyenlerin alana katkıları incelenmiştir. Kamu politikası sürecine ilişkin kavramları, analiz modelleri, politika aktörleri (bürokrasi, siyasi partiler, yasama, yürütme, yargı..), politika oluşum süreçlerine etki eden düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu-özel ortaklıkları, lobicilik faaliyetleri, medya bu bağlamda incelenmiştir. Siyaset bilimi, yönetim bilimi, hukuk, yerel yönetimler, kentleşme, maliye, spor, sosyal politika, iletişim, sosyoloji gibi farklı boyutlara yer verilerek kamu politikasının interdisipliner özelliği yansıtılmıştır. Eserde bulunan politika alanlarını; afet yönetim politikası, bölgesel kalkınma politikası, çevre politikası, dış politika, eğitim politikası, enerji politikası, göç politikası, güvenlik politikası, ilaç politikası, istihdam politikası, kentleşme politikası, konut politikası, koruyucu ve temel sağlık hizmetleri politikası, kriz yönetim politikası, kültür politikası, maliye politikası, orman politikası, personel politikası, sağlık politikası, sanayi politikası, savunma politikası, sosyal güvenlik politikası, spor politikası, su politikası, toplumsal cinsiyet politikası, vergi politikası ve yerel politika oluşturmaktadır.
Elvettin Akman Başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinde yakın zamanda hızla gelişerek büyük önem kazanan Kamu Politikası, ismini taşıyan fakülte ve bölümler ortaya çıkararak ayrı bir disiplin hâline gelmiştir.
Kamu Politikası, Türkiye’de de yakın zamanda önem kazanmaya başlamıştır. Farklı disiplinlerde bulunan akademisyenler bu alana ilgi duymaya başlamış ve zamanla başta kamu yönetimi programları olmak üzere çeşitli programlar bünyesinde dersler açılmaya başlanmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’de birkaç üniversitede Kamu Yönetimi bölümlerinin altında kamu politikası ana bilim dalı açılmış ve açılma girişimleri de devam etmektedir. Farklı üniversitelerde tezli ve tezsiz yüksek lisans programları da faaliyete girmiştir.
Bu kitap, Türkiye’de kısa zaman zarfında oldukça fazla mesafe kat eden kamu politikasına olan ilgiyi arttırmayı amaçlamaktadır. Kitapta; kamu politikasına ilişkin kavramsal çerçeve, kamu politikasının önemi, doğuşu ve gelişimi, nitelikleri, kamu politikasında rol oynayan aktörler, kamu politikası oluşturma süreci ve kamu politikası uygulama modelleri ele alınmıştır.
Kitabın; kamu politikasına ilgi duyan öğrencilere, akademisyenlere ve araştırmacılara faydalı olması umulmaktadır.
Cenay Babaoğlu, Fırat Harun Yılmaz Küresel gelişmelere paralel olarak Türkiye’de de yaygınlaşan kamu politikası analizi çalışmaları hem karar alma süreçleri hem de politika önerileri geliştirme sürecinde yeni yöntemler ve teknikler kullanmayı gerektirmektedir. Kamu Politikası Analizi: Yöntemler ve Teknikler kitabı da bu amaçla özellikle analiz süreçlerinde teknik bilgi aktarımlarını içerecek şekilde hazırlanmıştır.
Kamu politikası analizlerinde kullanılan farklı yöntem, teknik, çerçeve, yaklaşım ya da modelden söz etmek mümkündür. Öte yandan bu araştırma araçlarının sınıflandırılmasında farklı yaklaşımlardan söz etmek mümkündür. Yazarlar, sıralanan araçları ikili bir ayrımla; karar verme modelleri ve kamu politikası analiz yöntemleri olmak üzere iki ana eksende ele almıştır. Bu kapsamda; rasyonel aktör modeli, arttırımcı model, karma modeller, grup yaklaşımı, elit/seçkinci model, kamu tercihi modeli, siyasal sistem yaklaşımı, süreç yaklaşımı başlıkları altında karar verme modelleri incelenmiştir. Analiz yöntemleri başlığı altında ise; kurumsal rasyonel tercih, kesintili denge teorisi, politika ağbağları yaklaşımı, savunucu işbirliği çerçevesi, sosyal inşacılık kuramı, çoklu akış çerçevesi ile yenilik ve yayılım modelleri ele alınmıştır.
Kamu Politikası Analizi: Yöntemler ve Teknikler kitabının, lisans ve lisansüstü derslerde analiz yöntemlerinin öğretimi için kullanılması ve araştırmacılar için analiz tekniklerinin öğrenimi noktasında faydalı olması ümit edilmektedir.