Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 4-21
Cenker Korhan Demir “Bu kitap, eski bir hikâyenin yeni yüzünü okuyucularına sunuyor. Hikâye gerçekten eski; çünkü benzer sorunları ve baş etme yollarını Romalı generallerden, Kızılderililerle uğraşan uzun bıçaklı Hafif Süvari Alayı mensubu subaylara, Kuzey Afrika'da görevli Fransız komutan/valilerden, Zulu savaşlarındaki "centilmen" İngiliz subaylarına ya da Şeyh Şamil'e karşı harekât yürüten Rus generallerine kadar birçok kişiden dinleyebilirsiniz.
Özellikle 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrasında önce Afganistan, Irak ve bugün Suriye ya da Libya'da yaşanan olaylar alanın çalışanlarının eski defterleri yeniden karıştırmalarına neden oldu. Dünyadaki tüm ordular, askeri entelektüeller, konu ile ilgili siyasi liderler yeniden ayaklanma ve ayaklanmaya karşı koyma konularını okumaya, araştırmaya başladılar. Bu noktada bilginin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Bu bağlamda Cenker Korhan DEMİR'in bu kitabı, okuyucuları için ufuk açıcı bir eser olacaktır.”
Doç. Dr. Nihat Ali ÖZCAN
Ensari Yücel Kişilerin sahip oldukları din, dil, ırk, renk ve cinsiyet gibi özelliklerinden dolayı farklı muameleye tabi tutulması ve bu temellerde bazı haklardan mahrum edilmesi şeklinde ortaya çıkan ayrımcılık, uygulamada farklı biçimleriyle ortaya çıkmaktadır. Ayrımcılık, geçmişte var olduğu gibi insan hakları bakımından önemli gelişmelerin yaşandığı günümüz dünyasında da varlığını sürdürmektedir.
Kitapta, ayrımcılık yasağı, eşitlik ve adalet ilkeleri ışığında ele alınırken diğer taraftan ayrımcılığa yol açan ön yargı ve kalıp yargı kavramları üzerinde duruluyor ve ayrımcılığın çok kültürlülük ve pozitif ayrımcılık kavramlarıyla ilişkileri irdeleniyor.
Ayrımcılık yasağı, birçok uluslararası belge ve hukuk sistemlerinde yasaklanmıştır. Kitapta, ayrımcılık yasağı; uluslararası belgelerde, Avrupa Konseyi belgelerinde, Avrupa Birliği hukukunda ve Türk hukukunda ele alınıyor ve buna ilişkin mahkeme kararlarına yer veriliyor.
Orkhan Valiyev Modern Batı siyasal düşüncesinde, sanayileşme; ticaretin artması ve iletişim olanaklarının bir çıktısı olarak doğmuştur. Oysa öteki toplumlarda milliyetçilikten ziyade onu doğuran millî hareketlerden bahsetmenin daha doğru olacağı ifade edilebilir. Zira ulusların kitlesel doğum asrı olan on dokuzuncu yüzyılda sömürge altında olan halkların milletleşme süreci milliyetçilikten ziyade millî hareketlerle açıklanabilir. Millî hareketler sürecinde aydınların daha etkili olduğu söylenebilir. Bu bağlamda entelijensiya, Azerbaycan'ın uluslaşma sürecinde etkili bir millî hareket yaratmıştır. Azerbaycan ulus inşa sürecini açıklamak için yazdıkları metinlerle millî hareket sürecine belirgin katkısı olmuş Mirza Fatali Ahundzade, Ali Bey Hüseyinzade ve Mehmet Emin Resulzade belirlenmiştir. Bu çalışma, Azerbaycan'ı cumhuriyete götüren süreci millî hareket bağlamında değerlendiriyor.
Ali Samir Merdan 1991-2010 dönemini kapsayan Azerbaycan-ABD ilişkilerinde, ilk başlarda bazı olumsuzluklar nedeniyle belirsizlik dönemi yaşanmışsa da 1994'ten itibaren yakınlaşma dönemi başlamış ve 2001'den itibaren de olumlu gelişmelerle iş birliği dönemine girilerek 2010'a kadar devam etmiştir. Bu durum, hem Azerbaycan yönetiminin yürüttüğü dış politikayla hem de ABD'nin Azerbaycan'a artan ilgisiyle gerçekleşmiştir. Ayrıca Azerbaycan'da yapılan anket ve mülakatların sonucunda toplumda oluşan olumlu ABD imajının, Azerbaycan'ın ABD ve Batı Avrupa devletleri eğilimli bir dış politikaya yönelmesinde de etkili olduğu görülmüştür.
Bu kitap; Azerbaycan'ın ABD'yle ilişkilerini, Kafkasya'nın değişen dünya düzeni içerisindeki konumu çerçevesinde incelemiştir. Çünkü Azerbaycan dış politikasında ABD'nin yeri, Azerbaycan'ın Rusya Federasyonu'yla mevcut olan ilişkilerinden, Azerbaycan'la İran arasında süregelen gerginlikten, Çin Halk Cumhuriyeti'nin yükselmekte olan gücünün bölgeye yapacağı muhtemel etkinin ABD'nin ekonomik çıkarlarıyla ilişkisinden ve 11 Eylül 2001 sonrasında ABD'nin Kafkasya'ya yaklaşımındaki değişimden bağımsız olarak değerlendirilemez. Bu bağlamda, Azerbaycan-ABD ilişkilerinin dış politika kavramı çerçevesinde ve ABD imajının Azerbaycan dış politikası bağlamında değerlendirilmesi bu kitaptaki çalışmanın temel amacını oluşturmuştur.
Sabahattin Nal Son yıllarda, özellikle 90'lı yılların ortalarından bu yana, dünyanın birçok bölgesinde azınlıklara ilişkin sorunlar yaşanmaktadır. Buna bağlı olarak da bu sorunlar, uluslararası örgütler meşgul etmektedir. Aynı sorunun, Türkiye özelinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne gelen davalar ve Avrupa birliği il ilişkiler bağlamında gündeme geldiği görülmektedir.
Mehmet Akif Okur-Nuri Salık İnsanlık tarihinin önemli dönüm noktalarıyla büyük çatışmalar arasındaki ilişkinin tekerrür etmemesi temennisi, geçen yüzyıl boyunca dünyanın dört bir yanında sürekli dile getirildi. Ancak yine de, her felaketten sonra içilen “bir daha asla” yeminleriyle yeşeren umutların savaş meydanlarından yükselen alevler tarafından kül edilişi engellenemedi. Bu hazin hakikate dair hafızamız, yeni kritik eşiklere yaklaştığını gördüğümüz dünya sistemindeki dönüşümü kaygıyla izlememize yol açıyor. Suriye savaşı, yerel ve bölgesel bağlamlarının yanı sıra, bu küresel dinamiklerle etkileşimi sebebiyle de bir çağ yangını/yangınla çağ değişimi sürecinin önemli sahneleri arasına girmiş vaziyette.
Suriye devletinin iç ve dış politikasını değişik yönleriyle ele aldığımız bu çalışma, işaret ettiğimiz özel tarihsel bağlam sebebiyle yeni anlamlar kazanıyor. Kendisini, “dün”le bağlantı içinde kuran ve “yarın”ı anlamak isteyenlerin sayfaları karıştırdıkça önlerinde açılan pencereleri fark edeceklerini ümit ediyoruz.
Bahattin Keleş Bahrî Memlûkler döneminde XIII. asırdan XIV. asrın sonuna kadar geçen sürede özellikle Orta Doğu'nun mukadderatında önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuş ve bu bölgede yaşanan siyasi olaylar sadece bölgeyi etkilememiş, bazen yaşanan bu olayların yankıları çok uzaktaki ülke ve devletleri de derinden etkilemiştir. Bölgesel ve uluslararası dış ilişkiler konusu; devletlerin, tarih boyunca üzerinde durdukları ve önem verdikleri konuların başında gelir. Devletlerin bulundukları coğrafyada gerek bölgesel gerekse uluslararası alanda uyguladıkları iyi ve tutarlı politikalar sayesinde hayatiyetlerini uzun süre devam ettirdikleri görülmüştür. Devletlerin başında bulunan liderler, bölgesindeki veya uzaktaki devletlerle sürdürdüğü politikalar ve iyi ilişkiler sayesinde rakip gördükleri ülkelere karşı ittifak oluşturabilmişler ve bu sayede devletlerini bulunduğu bölgesinde daha güçlü kılmışlardır. Memlûkler Mısır, Suriye ve Hicaz Bölgesi'nde varlıklarını yaklaşık iki buçuk asırdan fazla bir süre devam ettirmişlerdir. Tahta geçen sultanlarının başarılı ve dirayetli bir şekilde uyguladıkları politikalar sayesinde Memlûkler, bulundukları stratejik öneme sahip bu bölgede uzun yıllar ayakta kalmışlardır.
Murat ERCAN, Zafer PEKTAŞ Balkan bölgesi, gerek coğrafi, siyasi ve ekonomik açıdan gerekse kültürel ve insani bağlar açısından uluslararası sisteme yön veren güçler tarafından sürekli kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşan şartlar, Yugoslavya’nın kurulmasına neden olduğu gibi pek çok ulusun da bir arada tek bir çatı altında yaşamasına imkân sağlamıştır. Fakat bu şartlar, 1990 yılının bitmesiyle değişiklik göstermiş ve bu sefer de bu ulusların ayrılmasına ve parçalanmasına neden olmuştur. 1990 sonrası uluslararası sistem Yugoslavya’yı etkisi altına alarak, mikro milliyetçi akımların da etkisiyle Yugoslavya toprakları üzerinde yeni farklı devletlerin kurulmasına olanak sağlamıştır. Bu devletlerden biri olan Kosova ise bu sistemin ürünü olarak "Kosova Sorunu" adı altında Balkanların çok boyutlu sorunu niteliğini temsil eden bir öneme sahip olmuştur. Sisteme yön veren küresel güçlerin Balkanlar üzerindeki hesapları dikkate alındığında, bu sorun tüm Balkanları etkilediği gibi Kafkasya ve Orta Doğu bölgelerinin istikrarını bozma özelliğine de sahiptir. Çünkü, Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesi, Balkanlardaki sorunları çözmediği gibi, diğer bölgelerdeki sorunlara örnek olmuş, kısa vadede Gürcistan - Rusya ve Ukrayna - Rusya çatışmalarına akabinde ise Kırım’ın ilhakına giden süreçlerde adından bahsettirmiştir. Özellikle Kafkasya ve Orta Doğu bölgelerindeki başka çatışmalara emsal temsil edeceği endişesi uyandırmaktadır.
Ayhan Çetin, Ayşe Hilal Kalkandelen, Harun Yıldız, Hasan Telli, Mehmet Ünal, Mohamadou Aboubacar Maıga, Orhan Derman, Şabanali Ahmed, Ülkü Hilal Bilek Türk İslam tarihi ve coğrafyasının ayrılmaz parçalarından biri de Balkan tarihi ve coğrafyasıdır. Balkan coğrafyasına Hunlar, Bulgarlar, Peçenekler, Kumanlar ve Uzlar gibi Türk asıllı unsurlar İslamiyetten önce gelip yerleşmiştir. Balkanlar'ın İslamiyet ile tanışması Osmanlı öncesinde gerçekleşmiş, ancak İslamın bu coğrafyada yayılması daha çok Osmanlı döneminde yaşanmıştır. Fetihle beraber bölgeye yoğun bir Türk iskânı başlamış ve Türk-İslâm kültür ve medeniyeti bu coğrafyaya taşınmıştır. Osmanlılar burada farklı din ve ırkta yaşayan insanlar arasında birlikte yaşama kültürüne ve politikasına önem vermiştir. Balkanlar'da böylece Osmanlı şemsiyesi altında asırlarca süren bir barış ve huzur ortamı yaşanmıştır. Günümüzde Balkanlar'daki Türk İslam medeniyetinin mirası üzerinde yapılacak çalışmalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Tarihe bir iz bırakmak amacıyla biz de Balkanlar'da İslam konusuna farklı bakış açıları ve konularıyla katkı sağlamaya çalıştık. Bu kitapta, değerli akademisyenler/yazarlar tarafından yazılan; “Balkanlar'da İslamın Yayılışının Temel Dinamikleri”, “Balkan Coğrafyasında Alevilik-Bektaşilik: Farklı Ocak ve Sürekler”, “Selefiliğin Balkan Coğrafyasındaki Sosyo-Kültürel ve Dinî İmajı”, “Bulgaristan'da Vahhabilik-Selefilik”, “Makedonya'daki Türklük”, “Makedonya'da Türkçe'nin Yaşatılması”, “Arnavutluk'ta Enver Hoca Dönemi ve Sonrasında İslami Hayat”, “Balkan Kökenli Divan Sahibi Şairlerin Tarikat Bağlantıları”, “16. ve 19. Yüzyıllarda Balkanlar'da Seçilmiş İslami Şiirleri Üzerine Stilistik Bir İnceleme” ve “Erzurum'dan Bosnalı Bir Âlim Geçti” başlıklı çalışmalara yer verilmiştir.
Alpaslan ÖZERDEM Adalet olmadan barış, bağışlama olmadan da adalet olamıyorsa barış da ancak istendiği taktirde sağlanabilmektedir. Birilerinin savaşı başlattığı gibi birilerinin de barışı başlatması gerekmektedir. Macar atasözünün de dediği gibi barışın boş koltuğuna şeytan oturur.
Barış inşası sadece tekrar çatışmaya dönmeyi önlemek amacıyla barışın sağlamlaştırılması ve sürdürülebilir hale getirebilecek çalışmaların yapılması mıdır? Barış inşası çalışmalarının gerçek içeriği, hangi amaç ve çıkarlar için uygulanacağı ve daha da önemlisi kimin barışına öncelik verileceği konusu gözetilmemeli midir? Oysa barış inşası, barış yapmak ve barışı korumak gibi konsept ve uygulamaların yanında aslında bizlere çok daha ileriye dönük ve kapsayıcı bir çerçeve sunmaktadır.
Elinizde bulundurduğunuz bu çalışma, barış inşası kapsamında kullanılan kavramlardan yola çıkarak barış inşası analizi, çatışma sonrası inşa gibi kavramlar üzerine yoğunlaşmakta ve barış inşasının güvenlik ve siyasal yeniden inşa, sosyo-ekonomik yeniden inşa, savaş-sonrası adalet ve uzlaşı boyutlarını değerlendirerek literatürde çok önemli bir boşluğu kapatmaktadır. Türkiye için önemli bir konuyu akıcı bir dil ile okuyucularımızla buluşturduğumuz bu çalışma, sadece barış üzerine çalışanlar için değil, aynı zamanda Uluslararası İlişkiler'e yönelik çalışma veya öğrenim yapan her kişinin kütüphanesinde bulundurması gereken bir kitaptır.
İngiltere'de Coventry Üniversitesi'nin Barış ve Uzlaşma Çalışmaları Merkezi'nin Direktörlüğünü yürüten ve aynı zamanda İngiltere merkezli Stratejik Araştırma ve Analiz Merkezi (Centre for Strategic Research and Analysis) CESRAN'ın Başkanlığını da yapan Prof. Dr. Alpaslan Özerdem, 20 yılı geçen bir sürede Afganistan, Bosna-Hersek, El Salvador, Kosova, Lübnan, Liberya, Filipinler, Sierra Leone, Sri Lanka, Nijerya ve Türkiye gibi silahlı çatışmadan etkilenmiş ülkelerde çok sayıda araştırma ve uzmanlık projeleri üzerinde çalıştı. Uzmanlık alanı; barış inşası, insani yardım müdahale politikaları, afet yönetimi, güvenlik sektör reformu, eski militanların topluma kazandırılması, savaş sonrası barış ve devletin inşası olan Özerdem ayrıca dünyanın değişik yerlerinde bulunan çatışma bölgelerinde ulusal ve uluslararası kuruluşlar için de bilirkişi olarak aktif rol aldı.
Esra Çavuşoğlu Ortadoğu'nun alt bölgesi olan Basra Körfezi'nin jeopolitiği, uluslararası politikada güç ilişkilerinin kaçınılmaz bir şekilde yansıma alanı olarak günümüz küresel siyasetinin anlaşılması ve değerlendirilmesinde çok önemli ve merkezi bir yer tutmaktadır. Basra Körfezi üzerine yapılan ana akım çalışmalar, Körfez siyasetini güvenlik endeksli yaklaşımlar doğrultusunda incelemekte ve bu trend bölgesel gelişmelerin hegemonik çıkarlar doğrultusunda algılanıp değerlendirilmesini sağlamaktadır. Bu kitap, bir ezber bozma girişimi ile güvenlik ikilemine hapsedilmiş Basra Körfezi çalışmalarına alternatif bir perspektif ve analiz düzeyi sunarak bölgesel siyaseti güvenlik yerine güvenlikleştirme konsepti çerçevesinde incelemekte ve bu şekilde mevcut ana akım çalışmalardaki yaklaşımların gerçeğin manipüle edilmesinde nasıl bir işlev yüklendiğine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.
Küresel hegemonyanın sürdürülmesi için elzem olan Körfez'in siyasi ve güvenlik mimarisinin dizaynı ve kontrolü hedefi doğrultusunda ve bölgesel aktörlerin ABD liderliğindeki küresel güçlerle sürdürdükleri hegemonik ittifak aracılığıyla 1971'den bu yana her on yılda bir yenilenen konjonktür çerçevesinde derinleştirilen güvenlikleştirme projesi üzerinden “bölgesel sistem” tanımlanmaktadır. Bölgesel sistem dayatmasına karşılık Körfez bölgesinin temel tarihsel dinamikleri bölgesel siyasetin şekillenmesinde hayati ve belirleyici bir rol oynamaktadır.
Asiye Gün Güneş Gülal, Fulya Akgül Durakçay, İbrahim Saylan, Müge Aknur, Nagihan Söylemez, Önder Canveren, Sevgi Çilingir, Sinem Abka Popülizm, dünyanın geri kalanında olduğu gibi Avrupa'da da önemli bir siyasi güç hâline gelmiştir. Siyasi yelpazenin hem sağ hem de sol kanadında etkisini gösteren popülist dalga pek çok radikal sağ partinin de tanımlayıcı özelliklerinden biri konumundadır. Popülizm ile yerliciliği ve otoriterliği birleştiren popülist radikal sağ partilerin Avrupa'nın pek çok ülkesinde son yıllarda yükselişte olması, demokrasinin ve Avrupa Birliği'nin geleceği açısından ciddi endişelere yol açmaktadır. Batı Avrupa'daki popülist radikal sağ partileri mercek altına alan bu eserde söz konusu partilerin yükseliş nedenleri sorgulanmakta, söylemleri ve mevcut siyasal sistem üzerindeki etkileri incelenmektedir.
Eserin ilk bölümünde, popülist radikal sağa yönelik literatürdeki temel tartışmalar ele alınırken, aynı zamanda örnek olay incelemeleri için ortak bir analiz çerçevesi de sunulmaktadır. Bu şekilde, Batı Avrupa'nın farklı ülkelerinde faaliyet gösteren sekiz popülist radikal sağ partinin bütünlüklü bir şekilde ele alınması hedeflenmiştir. Buna göre her yazar incelediği partinin tarihsel geçmişini, yükseliş nedenlerini, söylemini, seçim performanslarını, Avrupa düzeyindeki etkinliklerini ve son olarak siyasal sistem üzerindeki yarattığı etkileri ayrıntılı şekilde analiz etmektedir. Sonuç bölümünde ise örnek olay incelemelerinin sağladığı ampirik veriler ışığında Batı Avrupa'daki popülist radikal sağ partilere ilişkin genel bir değerlendirme yapılmıştır. Örnek olay incelemelerinde yöntem olarak niteliksel içerik analizi tercih edilmiştir ve bunun için parti programları, seçim manifestoları, lider konuşmaları, basın açıklamaları ve sosyal medya paylaşımlarından yararlanılmıştır.
Bu çalışmada yer alan örnek olay incelemeleri ve yazarları sırasıyla şöyledir: AfD (Almanya), Nagihan Söylemez; FPÖ (Avusturya), Önder Canveren; UKIP (Birleşik Krallık), Sevgi Çilingir; DF (Danimarka), Müge Aknur; RN (Fransa), Fulya Akgül Durakçay; PVV (Hollanda), Sinem Abka; SD (İsveç), A. Gün Güneş Gülal; Lega (İtalya), İbrahim Saylan.
Batı Avrupa'daki başlıca popülist radikal sağ partileri inceleyen bu eserin; Avrupa siyasetinin günümüzdeki dinamiklerini ve karşı karşıya olduğu başlıca sorunları anlama çabalarına ve özelde Avrupa çalışmaları ile karşılaştırmalı siyaset alanlarındaki Türkçe literatüre katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Ali Erbaşı İlk ve ortaöğrenimini Ankara'da tamamlayan Erbaşı, lisans ve yüksek lisansını Kırıkkale Üniversitesi İşletme bölümünde tamamlamıştır. Halen Selçuk Üniversitesi İşletme A.B.D.'nda TÜBİTAK burslu doktora eğitimine devam etmektedir. 2005-2007 yılları arasında Kırşehir Belediyesi Mali Danışmanı görevini üstlenmiş ve aynı yıllarda Ahi Evran Üniversitesi Çiçekdağı MYO'nda Öğretim Elemanı olarak görev yapmıştır. 2007 yılında Selçuk Üniversitesi Seydişehir MYO İşletme bölümünde Öğretim Görevlisi olarak göreve başlamış ve halen burada görevine devam etmektedir. Uluslararası projelerde Koordinatör, Koordinatör Yardımcısı ve Danışman gibi görevler üstlenmiş ve 6 AB projesi hazırlamıştır. Hakemli dergilerde yayınlanmış yirminin üzerinde akademik çalışmaya sahip olan Erbaşı, İçişleri Bakanlığı ve AB onaylı Yerel Yönetimler Mali Danışmanı sertifikasına sahip olup İngilizce bilmektedir ve evlidir.
Büşra Buran, Füsun Esenkal Çözeli, Gizem Özgürel, Hakkı Çılgınoğlu, Hasan Özçelik, İpek Yaylalı, İsmet Türker Cedimağar, Oğuz Çam, Sabri Öz, Şükrü Mete Tepegöz, Yasemin Oğuzlar Tekin, Yasin Cemal Galata, Yunus Özcan Türk kamu idare sistemi sürekli bir gelişim ve dönüşüm hâlindedir. Bu süreçten yerel yönetimler de doğrudan etkilenmektedirler. Yerel yönetimler içinde baş aktör olarak belediyeler, sahip oldukları bütçeleri, personel kapasiteleri ve yetkileri ile ön plana çıkmaktadırlar. Konuyla ilgili olarak bu çalışma ile amaçlanan; belediyelerin her geçen gün artan önemlerine disiplinlerarası bir yaklaşımla dikkat çekmektir. Kitap içerisinde öğretim üyeleri, kamu bürokratları ve özel sektör temsilcileri kendi uzmanlık alanlarına göre belediyelerin genişleyen ekosistemleri üzerine çalışmalar sunmuşlardır. Pandemi (Covid-19), turizm, göç, finans, toplum 5.0 ve akıllı şehir, halkla iletişim, iç denetim, destinasyon markalaşması ve ekonomi konuları bu kitapta ele alınan çalışmalardır. Kitapta İngilizce ve Türkçe olarak 10 çalışmaya yer verilmiştir.
Çağrı Erhan ABD, Türkiye’nin müttefiki. Bazılarına göre iki ülke arasında stratejik ittifak ilişkisi bulunuyor. Bunu stratejik ortaklık olarak adlandıranlar da var. Her ne hikmetse, Türkiye yakın tarihte en derin dış politika ve güvenlik sorunlarını bu stratejik müttefikiyle yaşamış. Bu sorunların çoğunu biliyoruz. Bazıları ise tarihin tozlu raflarında kalmış. Haşhaş Sorunu Türk-Amerikan ilişkilerinde bir döneme damgasını vurmuş ama sonradan unutulmuş konulardan biri. Beyaz Savaş, ABD’nin iç siyasi hesaplarının Türkiye ile ilişkileri nasıl zehirlediğini bütün yönleriyle gözler önüne seriyor. Anadolu’da binlerce yıldır tarımı yapılan haşhaşın Türkiye ile ABD arasında neden ve nasıl bir kriz konusuna dönüştüğünü okurken, Osmanlı’nın son yüzyılından, Atatürk döneminden ve 1970li yıllardan kesitlerle karşılaşacaksınız. ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımında geçmişten bugüne pek de değişen bir şey olmadığını gördüğünüzde ise şaşıracaksınız.
Tahir b. Hüseyin Mâverâünnehir'de Tâhirîler Devleti'nin (821-873) kurucusu Tahir b. Hüseyin'in (776-822) kaleme aldığı kadim siyasi bilgeliğin ölümsüz eseri (İlk Baskı: 821)
------------------------------------------------------------------------
Bunu kaleme alan Tahir, din ve dünya işlerine, siyaset, yönetim, devlet başkanı ve halkın yararı, iktidarın korunması, halifeye itaat edilmesi hususlarıyla ilgili, değinmedik hiçbir konu bırakmamış; hepsine dair öğütlerde bulunmuştur. Abbâsî Halifesi Me'mûn (786-833)
İnsanlar bu kitapçığı güzel bulmuş ve onu elden ele dolaştırmışlardır. Ünlü tarihçi İbn Kesîr (1301-1373)
Tahir b. Hüseyin'in, Halife Me'mûn tarafından vali olarak atanan oğluna yönelik kaleme aldığı bu tavsiyeler, bir yöneticinin dikkat etmesi gereken ilkeler konusunda yazılmış en iyi örneklerden biridir. O, bu meşhur kitapçıkta, oğluna, yeni görevlerinin ifasında ihtiyaç duyacağı bütün dinî ve ahlaki konular, dinî hukuka dayalı siyasi ilkeler ve iktidarın doğasına ilişkin kurallar hakkında tavsiyelerde bulunmakta, onu hiçbir devlet adamının ve hatta sıradan bir insanın ilgisiz kalması düşünülemeyecek ifadelerle erdem ve iyilikleri gerçekleştirmeye teşvik etmektedir. Hukukçu siyasi düşünür İbn Haldûn (1332-1406).
Eser; devlet başkanları, bakanlar, komutanlar ve hâkimler için gerekli tavsiye ve ödevleri içermektedir. Şeyhülislam Damadzâde Ahmed Efendi ( 1665-1741)
Tahir b. Hüseyin, kitapçığında, yönetim etiğinin ve ideal yöneticinin teorik çerçevesini sunmaktadır. İngilizsever tarihçi ve oryantalist Clifford Edmund Boswort (1928-2015)
Mehmet Münip Babur Düşünce kuruluşları dünyada bir asrı, Türkiye'de yarım asrı geride bırakmışlardır. Batı'da özellikle ABD'de çok etkili kuruluşlar hâline gelmişlerdir. Küreselleşme süreciyle birlikte Küre üzerinde yayılmış ve sayıları ciddi şekilde artmıştır. Bu kuruluşların, Türkiye'de 2000'li yıllardan itibaren etkileri, görünümleri ve sayıları dikkate değer oranda artmıştır.
Böylesine önemli bir konuyu ele alan bu çalışma, sosyal bilim alanlarının farklı disiplinlerinde çalışan bilim insanlarını, toplumun okuryazar (literati) kesimini ve daha genel olarak tüm toplumu okuyucu kitlesi olarak hedeflemiştir.
Bu çalışma, Türkiye'de düşünce kuruluşları üzerine yapılan en kapsamlı ve alanında öncü doktora çalışmalarından birinin kitaplaştırılmış hâlidir. Kitap çalışması, alandaki güncel gelişmeler kapsamında en son verilerle güncellenmiştir. Bu hâliyle gerek işin uzmanlarına gerekse konuya ilgi duyan genel okura, kapsamlı bir literatür çalışması ve saha görüşmeleriyle desteklenmiş zengin bir içerik sağlamaktadır.
Çalışmada, öncelikle genel itibarıyla düşünce kuruluşlarının tanımları, tarihsel süreçleri ve tipolojileri ele alınmıştır. Ardından Türkiye'de düşünce kuruluşlarının karşılaştıkları sorunlar ele alınmış ve paydaşlarla ilişkilerine değinilmiştir. Ayrıca dünyada ve Türkiye'de bu kuruluşların genel görünümüne ilişkin güncel verilerle desteklenen bir resim ortaya konulmuştur. Daha sonra farklı bağlamlar üzerinden bilgi, iktidar ve politika alanının inşasında üstlendikleri rol ve işlevlerine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Nihayet çalışma, kapsamlı bir sonuç ve değerlendirmeyle sona erdirilmiştir.
A. Murat Ağdemir Devletlerin politikalarını yönlendiren bireylerin düşüncelerinin önemli sonuçlara yol açtığını fark etmek önemlidir. Bu ilişkileri açıklarken tarihin, algıların ve değer yargılarının oynadığı rolü kavramaya çalışmak, yapı ve devlet gibi gayrişahsi güçlerin egemen olduğu açıklamalara insani bir perspektiften yaklaşmak gerekmektedir.
Filistin Sorunu; farklı akademisyenler, yazarlar ve yorumcular tarafından son derece farklı bakış açılarıyla ele alınmıştır. Bu farklı bakış açıları, insanları tartışılmakta olan konu hakkında yeni sorulara ve araştırmalara sevk edebilmektedir. Bu kitapta da özünde toprak paylaşımının bulunduğu Filistin Sorunu; Yahudi liderlerin bakış açısı, değer yargıları, inançları ve tutumları açısından ele alınarak okurlarına farklı bir bakış açısı sunulmak istenmiştir.
İsmail Sarp Aykurt Propaganda ve ideoloji, gündelik yaşamda “tehlikeli” olarak kategorize edilen ve ön yargılarla yaklaşılan iki fenomen olarak öne çıkartılır. Ancak aslında, kavramlar üzerinde bu “tehlikelilik” algısını yaratan, iktidar ilişkileri olduğu kadar buna yaslanan baskın sınıfsal söylemler ve tarihsel deneyimlerdir.
Bu çalışma; propaganda ve ideoloji arasındaki diyalektik ilişkiyi savaş düzleminde ele alıp kavramın “kirlendiği”, tahribat ve tortu ürettiği düşünülen kritik dönemlerden olan 1939-1945 momentini yani İkinci Dünya Savaşı'nı merkezine almaktadır.
Yine çalışma, ideolojilerin çatışma alanı hâline gelen ve teamüller dışı bir siyasi karmaşa hâlinin de eşlik ettiği İkinci Savaş'a değinmekle birlikte psikolojik savaş unsurları, algı yönetimi ile farklı propaganda ilke ve tarzlarının toplumların düşünüşlerini şekillendirdiği bir altüst oluş dönemini “afişler üzerinden” görerek dönemin günümüzle olan tarihsel ilişkisini düşünmeyi önermektedir.
Araştırma, İkinci Savaş'ı önceleyen dönemi de inceleyerek propagandanın savaş konjonktüründe ideolojilerle birlikte kapsamlı bir güce dönüştüğü tespit etmekte ve dönemin günümüze önemli bir birikim ve tarihsel miras devrettiğinin yadsınamaz olduğu sonucuna ulaşmaktadır.
Son tahlilde kitap, bir referans çalışma olma iddiası taşıdığı kadar savaşta kamplaşan ülke ve güç odaklarının siyasal propagandaları ve afişlerinin karşılaştırmalı analizinin güncel bir önem taşıdığının altını çizerken buna, toplumlara “kötücül” olarak zerk edilen tarihsel kavramların güncel kullanımlarına ilişkin bir sorgulamanın da eşlik etmesi gerektiği konusunda ısrar etmektedir.
Durdu Mehmet Burak Bu eser Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesine çıkışından Birinci Dünya Savaşı öncesi, Savaş dönemi ve sonrasına kadar Osmanlı Devleti üzerinde yazılan senaryoları, oynanan oyunları ve sahneye koyan figüranları arşivlerin tozlu raflarından çıkartarak tarihi gerçekleri okuyucuya ulaştırmak için özveriyle hazırlanan bir çalışmanın ürünüdür. Batılı sömürgeci devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki gerçek niyetlerini, savaşın gizli kalmış noktalarını, işgal güçlerinin amaçsız tutumlarını, yoğun istihbarat çalışmalarını ve buna direnen kahraman Türk milletinin azmini, dirayetini, karakterini ortaya koyan gerçek bir mücadelenin safhalarını gözler önüne seren mütevazı bir bilgi yumağıdır.
Ensar Küçükaltan Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri'nde Sékou Touré'nin şu cümlelerine yer veriyor:
“Bir eylemin özgün olması için Afrika'nın ve onun düşünce tarzının canlı bir parçası olmalısınız. Afrika'nın kurtuluşu, ilerlemesi ve mutluluğu için seferber olan bu halk enerjisinin bir parçası olmalısınız. Bu biricik mücadele dışında, Afrika'nın ve ıstırap içindeki insanlığın verdiği büyük savaşta halkla birlikte seferber olmamış ve kendini adamamış ne sanatçıya ne de aydına yer vardır”.
“Birleşik Afrika Mücadelesi”, kıtanın birlik olması adına mücadele vermiş bazı sembol isimlerin hayatlarının küçük parçalarını anlatıyor. Türkiye'de çok fazla incelenmemiş ve günümüzde bir ütopya olarak görülen Pan-Afrika fikrinin, gerçeğe dönebileceğine inananlara, fikrin temsilcilerinden örnekler sunuyor. Lumumba'dan Sankara'ya, Cabral'dan Azikiwe'ye kadar geniş bir yelpazedeki siyaset ve düşünce adamlarının Pan-Afrika yorumlarından faydalanarak Pan-Afrika'nın daha fazla tartışılmasını hedefliyor.
Kazim Murat Özkan Güvenliğe yönelik tehditlerden olan terör ve terörün yarattığı şiddeti ve şiddet korkusunu bilinçli olarak kullanan terörizmin birçok boyutu ve uzantısı bulunmaktadır. Bu nedenle, terörizmle mücadelenin stratejik bir süreç içerisinde yapılması başarıya katkı sağlayacaktır. Devletlerin uyguladıkları terörizmle mücadele stratejilerinden edinilen deneyimler değerli bilgiler içerebilir. Bu kapsamda Birleşik Krallık'ın, sahip olduğu tarihsel deneyimlerinden ve uygulamalarından hızlı bir şekilde sonuçlar çıkardığı, kurumsal belleğinden kaynaklanan gücü bir kuvvet çarpanı olarak kullanarak tedbirler geliştirdiği görülmektedir.
Bu kitapta; Birleşik Krallık'ın ulusal güvenlik anlayışı kapsamında güvenliğine tehdit gördüğü alanlarda bütüncül bir yaklaşımla terörizm tehdidine en iyi şekilde karşılık verebilmek için terörizmle mücadelenin temel göstergelerinin tüm yönleri ile belirtildiği Terörizmle Mücadele Stratejisi; tarihsel betimleme, mevcut ve öngörülen tehditlere karşı tedbirlerin alınmasına yönelik içerik, yöntemler altında analiz edilmektedir. Sonuç olarak terörizmle mücadele stratejisinin oluşturulmasında; içerik, yapılanma, kurum ve kuruluşlar arasında ve faaliyetlerde iş birliği yapılması ve eş güdümün sağlanması esasları belirtilmekte, terörizmle mücadele stratejisinin oluşturulmasında odaklanılabilecek alanlar ortaya konmaktadır. Bu bakımdan kitabın; güvenlik ve terörizm alanında çalışan akademisyenler, eğitimciler ve öğrenciler ile terörizmle mücadelede karar alma makamlarında bulunan personelin, mevcut uygulamaları sorgulamasında ve yeni strateji geliştirmesinde yol gösterici etkenlerden birisi olabileceği umulmaktadır.
Leonard J. SWIDLER, Reuven FIRESTONE, Mehmet ESGİN , Kenan ÇETİNKAYA Birlikte yaşama kültürü ve diyalog, huzurlu bir toplumun oluşmasında hayati rol oynayan olgulardır. Asırlar boyunca kendi geleneğimizde ve kültürümüzde yaşattığımız bu değerleri, yirmi birinci yüzyılda yeni okumalarla tekrar hatırlamalıyız. Bunu yaparken de birlikte yaşamanın genel esaslarından birisi olarak karşıdakini de dinlemeli ve onun da birlikte yaşama ilişkin neler düşündüğünü anlamaya çalışmalıyız.
Bu kitabı, işte bu açıdan düşünebilirsiniz. Beş farklı geçmişe sahip akademisyenin, birlikte yaşama ve diyaloğa dair kıymetli makalelerini bir araya getirdik. Katolik, Anglikan, Yahudi ve Müslüman bakış açılarıyla birlikte yaşama, önyargılar ve diyalog meselelerini ele alan elinizdeki kitap, Türkiye'deki diyalog ve birlikte yaşama kültürüne entelektüel düzeyde katkı yapmayı amaçlıyor.
Sait Vesek Suriyeli göçü Türkiye'de siyasi, toplumsal ve akademik tartışmaların önemli bir parçası hâline gelmiştir. Bu konunun önümüzdeki yıllarda da önemini koruyacağı aşikârdır. Zira Türkiye, dünyada en fazla Suriyeli mülteciyi barındıran ve bu göç sürecinden en çok etkilenen ülkelerden biridir. Bu kitap, Suriyelilerin hem iç savaş sırasındaki hem de Türkiye'deki mültecilik deneyimlerine odaklanmaktadır. Bu doğrultuda kitap; Suriyelilerin iç savaş sırasında Türkiye'ye gelmeden önce yaşadıklarını, Türkiye'ye geliş süreçlerini, bu araştırmaya temel teşkil eden saha çalışmasının yapıldığı Gaziantep ve İzmir'i neden tercih ettiklerini, iş gücü piyasasında ne ölçüde ve ne şekilde yer edindiklerini ne tür fırsat ve zorluklarla karşılaştıklarını, zorunlu göç mağduru olarak kentlerin zorlu yaşam koşullarında tutunma sürecinde ne gibi stratejiler geliştirdiklerini ele almıştır. Bunun yanı sıra Türkiye'de kalmak, Batı ülkelerine gitmek veya Suriye'ye dönmek isteyenlerin bu eğilimlerinin ardında ne gibi faktörlerin olduğu bu kitabın üzerinde önemle durduğu başlıklardandır. Kitabın Türkiye'de göç konusundaki tartışmalara katkı sunması dileğiyle…
Şahin Akıncı Borçlar hukuku genel hükümler örnek olaylar borçlar hukuku özel hükümler tüketici hukuku örnek olaylar ve çözümleri
Adem Fazlıoğlu Uluslararası toplum, 1992-95 yılları arasında bağımsız Bosna Hersek Cumhuriyeti'ne yapılan saldırıyı önlemekte ve isimlendirmekte uzun süre isteksiz davrandı. Sırplar tarafından Boşnaklara karşı işlenen soykırım suçu tüm Bosna Hersek'te gerçekleşmiş olmasına rağmen Uluslararası Adalet Divanı, yalnızca bir bölgede -Srebrenica'da- yaşananları “soykırım“ olarak kabul etti. Asıl failler olmalarına rağmen Sirbistan ve Karadağ soykırım yapmaktan değil önlememekten suçlu bulundular.
Soykırım yapanlar tarihte olmayan bir cumhuriyet ile ödüllendirildi. Soykırım yapanlar, olup biteni adil biçimde tanımak yerine inkârı, samimi bir şekilde özür dilemek yerine geçiştirmeyi seçtiler. Soykırım yapanlar; mağdurlara maddi ve manevi kayıpları tazmin etmek, verilen zararın sorumluluğunu üstlenmek, mağdurun travma öncesi eski hâline dönmesinin önemsendiğini göstermek yerine duymazlıktan geldiler. Sırplar soykırım fiilini işleyenleri kutsadılar, kahraman olarak karşıladılar, sokak ve caddelere isimlerini verdiler, çoğunu yargılamadılar, hak ettikleri cezayı vermediler hatta devlet memuru yaptılar.
Ders kitapları hâlâ bu doğrultuda düşmanlık ekiyor, ele geçirilen arazilerin sahiplerine verilmesinde zorluk çıkarılıyor. İnsan hakları, demokrasi ve bir arada yaşama konusunda üzerlerine düşeni yapmamakta direniyorlar. Bosna Hersek'in bağımsız bir devlet olarak devamına ve ekonomik gelişimine engel oluyorlar. Gençler ülkeyi terk ediyor ve maalesef soykırım “sessiz” olarak devam ediyor...
İbrahim Fevzi Güven Bosna Savaşı’nın üzerinden otuz yıl gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen savaşın ortaya çıkmasında rol oynayan faktörlerle ilgili tartışmalar varlığını korumaktadır. Kuramsal çerçeve olarak Kopenhag Okulu güvenlikleştirme yaklaşımının kullanıldığı bu eserde, savaşa giden süreçte ayrılıkçı Sırp lider Radovan Karadziç ve Bosna-Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in izlediği kimlik ve güvenlik siyaseti masaya yatırılmıştır. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesindeki ifadeleri temel alınarak Karadziç’in, otobiyografi mahiyetindeki eserleri bağlamında ise İzzetbegoviç’in tutum ve politikalarının incelendiği bu çalışma aynı zamanda Bosna-Hersek’te gerçekleştirilen saha araştırması verilerine dayanmakta, böylece Boşnakların ve Bosnalı Sırpların gözünden savaş sürecini ve bu süreçte liderlerin oynadığı rolü ortaya koyarak literatüre özgün bir katkı sunmaktadır. Savaş sonrası süreçte kalıcı barış ve istikrarın ortaya çıkan siyasi krizlerle sürekli olarak sarsıldığı, savaş dönemindeki siyasi tezlerin ve amaçların büyük oranda varlığını koruduğu Bosna-Hersek’te 1990’larn başında ortaya konulan kimlik ve güvenlik siyasetinin anlaşılması, ülkede yaşanılan güncel siyasi çıkmazların anlaşılmasına ışık tutacaktır.
Bülent Şen Birbirini severek evlenen, birlikte yaşlanmayı hayal eden ve çocuk sahibi olduktan sonra istenmeyen birçok yaşantı sonrası kendi aralarındaki sorunları çözemeyip, belki de aile danışmanlığı hizmeti aldıktan sonra boşanmaya karar veren çiftlerin; boşanmanın olumsuz süreçlerini yaşarken, mahkeme ortamında şartların daha da zorlaştırıldığı durumlarda birbirlerine ve çocuklarına daha fazla zarar vermemeleri, boşanmanın her iki taraf içinde daha adil koşullarla, daha kısa zamanda, daha ekonomik olabileceği, boşanma sonrası her iki tarafın ve ailelerinin dost olarak kalabileceği, çocukların her iki ebeveyni de düzenli olarak görebilecekleri ve destek alabilecekleri, tarafsız bir üçüncü kişinin gözetiminde ortak kararlar alarak boşanma sürecini tamamlamalarının hem çiftlere ve çocuklara hem de topluma olumlu anlamda katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
Kitapta, hem yurt içi hem de yurt dışı literatür ve uygulamalar tarafsız bir gözle okurlara sunulmaya çalışılmış ve boşanma arabuluculuğu hakkında çalışmalar yapacak, araştırmacılara; akademisyenlere; hukuk, sosyal hizmet, psikoloji, psikolojik danışmanlık, sosyoloji, çocuk gelişim, okul öncesi eğitim, aile ve tüketici bilimleri öğrenci ve uygulamacılarına; aile danışmanlarına; aile mahkemesi hakim ve uzmanlarına; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyelerine; bu konuda kanun çalışmaları yapacak uzmanlara; ilgili kurum ve kuruluşların yöneticilerine ve boşanma arabuluculuğu konusunu merak eden okuyuculara ve anlaşmalı olarak boşanmak isteyen çiftlere temel bilgiler verilmeye çalışılmıştır.
Kitabın sonunda; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından çıkarılan Yönerge esaslarında 450 saat eğitim alıp Aile Danışmanlığı sertifikasına sahip Aile Danışmanları ve Arabuluculuk Kanunu kapsamında arabuluculuk eğitimi almış Hukukçuların birlikte çalışarak diğer ülkelere de örnek olabilecek, Boşanma Arabuluculuğu konusunda disiplinlerarası ve bütüncül çalışmalara imza atmaları arzusu dile getirilmiştir.
Ali Çiçek, Ali Mert Taşcıer, Ayşe Altay, Celal İnce, Cüneyt Telsaç, Erkan Arslan, Fatih Gürses, Fatma Hırlak, Filiz Tufan Emini, Hakan Saraç, İbrahim Aytekin, Vedat Yılmaz, Yılmaz Daşlı Bir olgu olarak göç, sosyal bilimlerin ve sosyal hayatın her yönüne tesir etmesi mümkün bir nüfus hareketidir. Göçmen gruplar ile birlikte gelen ya da göçmen grupların yeni karşılaştıkları kelimeler, müzik tınıları, eğlence ve kıyafet tarzı gibi birçok yaşam alışkanlıkları ev sahibi ve göçmen grupların yaşam pratiklerini ve alışkanlıklarını derinden etkileyebilmektedir. Gerek göçmen kitlelerin öz kültürü gerekse de ev sahibi toplumun kültürü bu etkileşim süreci içerisinde psikoloji ve sosyoloji bilimi açısından incelemeye değerdir. Göç; beraberinde uyum politikaları, işsizlik, yoksulluk, kamu hizmetlerinden yararlanma, yerel imkânlara erişim, sosyal dışlanma, göçmen ve mülteci hakları ve ucuz emlak gibi farklı boyutları ile de ele alınması ve yönetilmesi gereken bir süreçtir. Bu sebeple göç olgusu sadece psikoloji ve sosyoloji bilim dallarını değil aynı zamanda siyaset, hukuk, kamu yönetimi, ekonomi, yerel yönetimler ve sivil toplum gibi sosyal bilimlerin hemen her alanında çalışan akademisyenlerin çalışma konuları arasında yer alan bir olgudur. Bu derleme eserde de uluslararası göç olgusu başta kamu yönetimi olmak üzere farklı disiplinleri de kapsayan bir bakış açısı ile ele alınmaktadır.
Ali Balcı, Ali Samir Merdan, Ayça Eminoğlu, Aydın Erdoğan, Bülent Sarper Sağır, Caner Kalaycı, Ekrem Yaşar Akçay, Fatma Taşdemir, Gökhan Telatar, Halil Emre Deniş, Marziye Memmedli, Orçun Mutlu, Sadat Demirci, Serkan Ünal, Umut Kedikli, Vahit Güntay, Yeşim Aydın, Yusuf Yıldırım Türkiye’nin coğrafi konumu Türk dış politikasına ilişkin tartışmalarda en fazla vurgulanan özelliklerinden biridir. Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla farklı etnik gruplardan, kültürlerden, dinî inançlardan ve siyasi sistemlerden oluşan bölgelerin kavşağında bulunmaktadır. Bu bölgeler ile coğrafi yakınlığının yanında tarihsel, kültürel ve siyasal bağları Türkiye’yi söz konusu bölgelerde etkin bir aktör hâline getirdiği gibi, bu bölgelerden kaynaklanan sorunlardan etkilenmesine de neden olmaktadır. Dolayısıyla coğrafi konumu Türkiye için hem fırsatlar sunmakta hem de riskler yaratmaktadır. Komşu bölgelerde savaşların, darbelerin, devrimlerin, terörizmin, göçlerin, devletler arasında rekabetlerin ve çıkar çatışmalarının oldukça sık yaşanması bu bölgelerden kaynaklanan güvenlik sorunlarını öne çıkarmakta ve Türkiye’nin söz konusu bölgelerin sunduğu fırsatlardan yararlanmasını zora sokmaktadır. Ayrıca bu güvenlik sorunları Türkiye’nin dış politikadaki enerjisini komşu bölgeler üzerinde yoğunlaştırmasını gerektirmekte ve Orta ve Güneydoğu Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi uzak coğrafyalarda da aktif bir dış politika izleme çabalarını zora sokmaktadır. Bu nedenle komşu bölgelerdeki güvenlik sorunlarının ve Türkiye’ye olan etkilerinin iyi analiz edilmesi Türkiye’nin bu bölgelerin sunduğu fırsatlardan yararlanabilmesi ve dış politikadaki hareket alanını genişletebilmesi için bir zorunluluktur. Bu kitap çalışması da tam olarak bunu yapmayı amaçlamaktadır.
Bu kitap, Türkiye’nin komşu bölgelerden kaynaklanan riskleri doğru bir şekilde değerlendirmesinin bunları bölgesel güç rolü oynamaya yönelik olarak fırsata dönüştürebilmesinin ön koşulu olduğu düşüncesinden hareket etmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin komşu bölgelerdeki güvenlik sorunlarına yönelik politikalarını analiz etmeye odaklanan literatürdeki genel eğilimin aksine bu sorunların detaylı bir şekilde analiz edilmesi ve Türkiye üzerindeki etkilerinin incelenmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Böylece bu kitap, Karadeniz Havzası ve Kafkasya, Ortadoğu ve Akdeniz Havzası’ndan kaynaklanan güvenlik sorunlarını ve Türkiye üzerindeki etkilerini anlamaya yönelik kapsamlı bir analiz sunarak literatürdeki boşluğu doldurmayı hedeflemektedir.
Behçet Kaldık, Fethi Nas, Habibe Temizsu, Hıdır Apak, Kamil Şahin, Mehmet Anık, Melih Sever, Oktay Tatlıcıoğlu, Rıdvan Şimşek, Rukiye Şimşek, Selda Adiloğlu Tarihsel olarak uzun bir geçmişe sahip olan göç olgusu, günümüzde farklı alanlarda etkisini daha çok hissettirmektedir. Son yıllarda gerek bölgesel gerekse de küresel ölçekte yaşanan birtakım sorun ve gelişmelerle birlikte uluslararası göçlerde niceliksel bir artış yaşanmıştır. Bu durum, küresel boyutta bir etki yaratarak yeni tartışmalara yol açmıştır. Elinizdeki kitap, farklı pencerelerden uluslararası göçü incelemekte, mevcut tartışmalara kavramsal ve kuramsal bağlamda katkı sağlamaktadır.
Genel olarak uluslararası göçler neticesinde toplumsal uyum, kimlik, ekonomi, istihdam ve eğitim gibi pek çok alanda çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Yaşanan bu sorunlar, aynı zamanda ev sahibi toplumu da farklı boyutlarda etkilemektedir. Devletler ise bu sorunların çözümü için birtakım sosyal politikalar üretmekte, bu kapsamda asimilasyon, entegrasyon ve çokkültürcülük gibi farklı uygulamalar söz konusu olabilmektedir. Ayrıca göçlerin insan hakları boyutu da önem taşımaktadır. Mevcut kitapta tüm bu konular ele alınarak tartışılmaktadır.
Kitapta; küresel çaptaki uluslararası göçlerin niteliği ve etkisi farklı boyutlarıyla tartışılmakta, bu tür göçlerin bölgesel etkileri bağlamında Türkiye örneği ayrıca ele alınmaktadır. Uluslararası göçler çerçevesinde Anadolu topraklarına yüzyıllarca çeşitli göçler yapılmıştır. Bilakis Türkiye, son zamanlarda bahse konu göçlerden önemli derecede etkilenmiştir. Bu durum ise Türkiye'nin göç politikalarını belirleyerek yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Tüm bu tartışmaların incelendiği mevcut kitap, uluslararası göçlere yönelik geniş bir perspektif sunarak ufuk açıcı bir tartışma alanı sunmaktadır.


Ahmet Özkan, Aymene Hadji, Barış Adıbelli, Cantürk Caner, Fırat Purtaş, Gökhan Telatar, Hüsamettin İnaç, Meysune Yaşar, Mustafa Yetim, Nurbanu Kesgin, Yunus Turhan Türkiye, bölgede ve kürede özgül ağırlığı olan bir devlet olmasının yanı sıra kadim medeniyeti ile de üzerinde dikkatle durulması ve incelenmesi gereken bir ülkedir. Yaşadığı tarihsel tecrübe, sahip olduğu medeniyet kodları ve birikimiyle dünya siyasetine yön veren bir etki kapasitesine sahiptir. Bunun yanı sıra Türkiye, bulunduğu coğrafyanın jeopolitik özelliklerine bağlı olarak pek çok devletle etkileşime açık bir pozisyona sahiptir. Dolayısıyla Afrika'da, Avrupa'da, Asya'da, Orta Doğu'da ya da Körfez'de yaşanan herhangi bir gelişmenin Türkiye'ye etki etmeyecek bir hüviyete sahip olması ve Türkiye'nin de buna kayıtsız kalması olası değildir. Bu sebepten ötürü Türkiye'nin bölgesel ve küresel ilişkiler bağlamında yürütmüş olduğu dış politika önemlidir ve ayrıntılı bir şekilde ele alınmaya muhtaçtır. Özellikle 11 Eylül 2001 terör saldırıları ile birlikte değişen ve dönüşen küresel sistem, 2002 yılı ile birlikte iktidara gelen Erdoğan liderliğindeki AK Parti'nin dış politik hamlelerini, bölgesel ve küresel ilişkiler ekseninde ele almayı zaruri hâle getirmiştir.
Nitekim bu çalışma, 2002 yılında Erdoğan liderliğindeki AK Parti'nin iktidara geldiği zaman diliminden günümüze kadar uzanan süreci kapsamaktadır. Bu çerçevede Erdoğan dönemi Türk dış politikası, seçilen ülkeler ve bölgesel ilişkiler etrafında incelenerek iki ana eksen üzerinden dizayn edilmiştir. Küresel hegemon güç olan ABD ve Rusya, Asya'nın kilit ülkesi Çin, Türkiye'nin sınır komşusu olan İran ve Yunanistan'ın Türkiye ile ikili ilişkileri, Erdoğan döneminde izlenen dış politika üzerinden analiz edilmiştir. Diğer yandan Erdoğan dönemi Türkiye'sinin Avrupa Birliği ile olan ilişkisi; Orta Doğu, Körfez, Afrika ve Orta Asya'daki devletlerle kurduğu münasebetler de bölgesel düzeyde ayrı ayrı irdelenmiştir.
Ezcümle, on bölümden oluşan, bölgesel ve küresel ilişkiler bağlamında Erdoğan dönemi Türk dış politikasını irdeleyen bu çalışma, birbirinden kıymetli akademisyenlerin katkılarıyla vücut bulmuştur. Dolayısıyla bu kitap, bahsi geçen konulara ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Abdullah Arslan, Alaaddin F. Paksoy, Antonios Alexandridis, Bezen Balamir Coskun, Chrysanthi Athanasiadou , Deniz Halman Tomaka, Dimitrios Triantaphyllou, Effie Charalampaki, Eirini Aikaterini Barianaki, Erman Ermihan, Hazel Çağan Elbir, Ioanna M. Kostopoulou , Ioannis Choulis, Jegar Delal Tayip, Kleopatra Moditsi, Marius Mehrl, Mary Drosopulos, Müge Dalkıran, Nur Sinem Kourou, Polen Türkmen, Ronald Meinardus, Selin Siviş, Yvonni Efstathiou This book is a labor of love inspired by the continuous interaction and interaction between young Greek and Turkish participants in numerous forums that the two editors have nurtured for close to a decade. In an international order dominated by hostility, distrust and negative stereotypes, dialogues across borders are a positive response. The conflict between Greece and Turkey is considered one of the most complex conflicts in Europe, and possibly beyond. For decades, the bilateral strife has repeatedly led insecurity as well as periodic violence and war. Also, in this part of the world, the past weighs heavily on the present. What happened long ago determines what happens today and may stand in the way of a peaceful future, or even in imagining one. Conflicts bedevil the bilateral relationship on multiple fronts. As in other cross-border rivalries, we are witnesses to dynamic developments as new contentious issues have emerged to complicate the agenda.
With an eye on what the two sides can do together; this book presents original research co-written by at least one Greek and one Turkish scholar with the objective to provide policy recommendations that could help in bridging the gaps to enhance Greek-Turkish dialogue and cooperation.
Abdullah Metin, B. Mert Demir, Erdem Ayçiçek, Fatih Kocaoğlu, Fatih Şahin, Fatma Gül Gedikkaya, İbrahim İrdem, Kenan Polat, M. İlker Haktankaçmaz, Merve Suna Özel Özcan, Metin Özkaral, Nail Öztaş, Ömer Gündüz, Selman S. Kesgin, Süleyman Sıdal, Tuğçe Gür Türkdoğan, Turgay Altun, Vildan Armağan, Yalçın Murgul, Yıldırım İbişoğlu Bürokrasi, sanılanın aksine, çok yaygın bir olgudur; bir örgütlenme, iş yapış biçimidir ve yeryüzünde bürokratik olarak örgütlenmemiş bir devlet örneği yoktur. Devletler dışında, özellikle Sanayi Devrimi sonrası büyüyen ve özellikle kitle üretimi yapan fabrikaların, hizmet örgütlerinin, finansal kuruluşların, üniversitelerin neredeyse tamamı az ya da çok bürokratik örgütlenme biçimini ve işleyişini uygulamış ve günümüzde uygulamaya da devam etmektedir.
Bürokrasi gibi hakkında pek çok şey yazılmış ve yapılmış bir konuda literatürü derleyen ve eldeki klasik malzemeyi işleyerek üzerine az da olsa bir şeyler ekleyen kaynak bulmak oldukça zordur. Bürokrasi hakkında pek çok şeyi tespit ve tasnif ederek okurlarına derli toplu bir başvuru eseri takdim etmek ve alandaki boşluğu doldurmak bu kitabın ortaya çıkış amacıdır.
Kamu yönetimi, siyaset bilimi, kamu politikası ve örgüt ve yönetim alanı başta olmak üzere pek çok disiplinin ilgi alanına giren bürokrasinin çok farklı tanımları ve açıklamaları yapılmıştır. Farklı tarih dönemlerinin özellikleri, yazarların benimsedikleri değer ve ideoloji setleri, tanımların ve açıklamaların üzerine inşa edildikleri varsayımları ve dolayısıyla tanımları ve açıklamaları kökten etkileyebilmektedir. Bu durum elinizdeki kitabın neredeyse her bir bölümünde görülebilmektedir: Bürokrasi kimi bakış açılarında en üstün ve en etkin bir örgütlenme, yönetim ve üretim biçimiyken, diğerlerinde hantallığın, israfın beceriksizliğin sebebi olarak görülmektedir; yine bazılarında kamu hizmetlerinde eşitlik ve adaleti ve hatta kalkınmayı sağlamanın kestirme ve başarılı yolu olarak görülürken, diğer bazılarında egemen sınıfların toplumu sömürme aracı olarak takdim edilmektedir. Kitap, bu farklılıklara birincil kaynaklardan hareketle eşit muamele etmeyi gözeten bir başvuru kaynağı olma niyetiyle yazılmıştır.
Yaşar Okur Su eser, sadece okunmayacak, anlatılanların içinde yaşanılacak, yakınlarında
yaşananların farkına varılmasına ışık tutarak “Bunu da kaçırmamalıymışım!”
dedirtecek bir eser. Esprili, cesur, farklı, içerik, anlam ve yorumlama boyutlarıyla
zengin, içinizden bir ses... Hayatta çalışma, bilgi ve farkındalık kadar zeki ve zevkli
bir bakışla eğlenmeyi de ihmal etmemeli. Mevkiinizi, unvanınızı, statünüzü, işlem,
duygu, anlama körlüğü yapabilecek ne varsa hepsini atın bir kenara... Bu eserde,
içinizden geldiği gibi okuyun yaşanmış olayları ve bazen de kendinizi.

Prof. Dr. Hamza Ateş


Zevkle okuyacağınız, elinizden bırakamayacağınız bilgi, tecrübe, uzmanlık, bilgelik
ve irfan ile yoğrulmuş nadir ve çok kıymetli bir eser... Yönetim ve denetim alanında
farklı bir üslup ve orijinal olaylar... Herkesin ve her kesimin anlayabileceği keyifli ve
eğlenceli bir dille konular ve olaylar ancak bu kadar güzel ve akıcı anlatılabilirdi!
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümlerinin fildişi kulelerinde anlatılan
kuramsal, kavramsal ve akademik konularla, bürokratik işleyişte, rutin idari
hizmetlerin sunumunda ortaya çıkan sorunlar, zorluklar ve olaylar arasındaki
uçurumların farkına varacağınız bir kitap...
Uzun söze gerek yok: Sadece okumayacak, kendinizi olayların içinde
hissedeceksiniz...

Prof. Dr. Ahmet Nohutçu


“Yok artık, bu da olmaz!” diyeceğiniz çok sayıda yaşanmış olay ile sıkmayan,
eğlenceli ve kısa yorumlar... Hepsi tadında, kıvamında, bir solukta
okuyabileceğiniz tarzda ve ufuk açıcı...

Mustafa Bayram
BASKİ (E) Gefiel Müdürü
Yaşar Okur Bilgi, tecrübe, espri, eğlence, merak, kızgınlık, öfke, farklı bakış açıları, eleştiri, öneri… Hepsi iç içe. Deli dolu bir anlatım, değerli bir eser…
DEVLET E. BAKANI HASAN GEMİCİ
Allah dağına göre kar verir. O yüzden korkmadan ve şikâyet etmeden öz güven ile ilerlemek gerek.
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRÜ, OYUNCU, YÖNETMEN, SENARİST, SESLENDİRME SANATÇISI TAMER KARADAĞLI
İçindeki çocuğu hayatın getirdiği ağır mecburiyetlere, yılların zorluğuna ve bürokrasinin kurallarına teslim etmeyen, ahlaklı muzipliği ile sorumluluklarını çekilir kılan, farkındalığı yüksek, herkesin mütebessim bir ifade ile tek solukta okuyacağı bir eser olmuş…
SİNEMA OYUNCUSU KAAN GİRGİN
Orijinal olaylar ve orijinal bir anlatım yöntemi. Kesinlikle farklı… Esprili, eğlenceli, merak uyandırıcı, özgün, ufuk açıcı…
PROF. DR. HAMZA ATEŞ
Bürokrasiye içerden, espri ve eğlencesiyle tadında,
samimi bir bakış.
E. GENEL MÜDÜR İSMAİL HAKKI TEMİZKÖK
Bürokrasi okuryazarlığının kitabı…
TRT HABER MÜDÜRÜ ERDEN KARAOĞLU
Tahammül kalmadı akla, söze, saza
Her şeyi kendimize benzettik, yok tasa
Feriştah Yılmaz Avrupa Birliği'nin Schengen sonrası sınırlarında artan sorunlara karşı bir önlem olarak geliştirdiği Bütünleşik Sınır Yönetimi modeli, Avrupa Birliği'nin Genişleme Politikası ile aday ülke konumunda olan ve Balkanlar sınırının en doğusunda bulunan Türkiye'yi de etkilemiştir. Kitapta Avrupa Birliği'nde değişen güvenlik yaklaşımının sınırlar üzerinde etkisi Avrupa Birliği'nin dış güvenliğe dair politikaları çerçevesinde değerlendirilerek bütünleşik sınır yönetimini hazırlayan süreç Avrupa Konseyi'nin anlaşmaları ve zirveleri çerçevesinde temellendirilmektedir. Küreselleşme sonrası güvenlik sorunlarının etki alanının genişlemesi, güvenli ve serbest dolaşımın Avrupa Birliği üye ülkelerinde yayılmasının sağlanması ve güvenlik konusunda tüm ülkelerin ortaklaşa bütünleşik bir model oluşturması amacıyla oluşturulan Bütünleşik sınır yönetiminin temeli, şartları ve kuralları detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Avrupa Birliği'nin dış güvenlik hakkındaki kararlarının transit ülke konumda bulunan Türkiye üzerindeki etkisi sınırla ilgili alınan kararlar, değişen kurumlar ve devam eden süreç çerçevesinde ele alınmaktadır. Özellikle Türkiye'nin mevcut mevzuatı sınır çerçevesinde ele alınmakta, sınırdaki aktörler, roller ve sorumluluklar belirlenerek ideal sınır yönetimine dair tespit ve öneriler belirlenerek bir çerçeve çizilmektedir. Bu kitabın Avrupa Birliği sınırları ve bir sınır yönetim modeli olarak Bütünleşik Sınır Yönetimi konusunda bilgi sahibi olmak isteyen ve bu konuda çalışmak isteyen kişiler için yol gösterici olacağı düşünülmektedir.

Kenan Şahin Bu kitapta, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'da somutlaşan ulus-üstü bütünleşme sürecinin, milliyetçilik ideolojisiyle gerçekleştirilen ulusal bütünleşme süreçlerine kıyasla farklılıkları ve benzerlikleri kavramsal-kuramsal çerçevede sunulmaktadır. Bu bağlamda ulusal bütünleşme süreçlerinin sonucu ulus-devletlerin milliyetçilik ideolojisi aracılığıyla inşa ettiği uluslar ile buna dayalı ulusal egemenlik ve kimlik anlayışlarından farklı, yeni bir egemenlik ve kimlik anlayışının Avrupa'daki ulus-üstü bütünleşme süreciyle yaratılıp yaratılamadığı tartışılmaktadır.
Fahri Türk Orta Asya araştırmalarında ele alınan önemli konular arasında “Orta Asya'da Dış/Büyük Güçler”, başı çekmektedir. Batı'da birçok üniversitede bu konu hakkında seminerler düzenlenmek suretiyle Orta Asya bölgesinde nüfuz mücadelesi veren aktörlerin, bölgeye yönelik politikaları deşifre edilmeye çalışılmaktadır. Ancak dış güçlerin ülkeler özelindeki politikaları pek araştırılmamaktadır. İşte tam da bu yüzden bu kitapta; Rusya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İran ve Türkiye'nin Tacikistan politikaları ayrıntılı olarak masaya yatırılmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmanın önemli görevlerinden birisi de hiç kuşkusuz Türk üniversitelerindeki Orta Asya araştırmaları bağlamında bu konuya dikkat çekmektir. Diğer yandan bu kitabın en önemli ayırt edici özelliği, dış güçlerin Orta Asya bölgesine yönelik politikalarını genel bir bakış açısından ziyade bölgedeki belli bir aktör (Tacikistan) açısından kaleme almış olmasıdır. Bu minvalde bu eser hem siyasal karar alıcılar ve akademisyenler hem de Orta Asya hakkında araştırmalar yapan lisansüstü öğrenciler için bir başucu eser olma özelliğine sahiptir.
Adil Calap Kırım Savaşı (1853-1856) küçük çaplı bir dünya savaşıydı fakat I. ve II. Dünya savaşlarının gölgesinde kalarak hak ettiği laboratuvar değerini görememiştir. Kırım Savaşı'nın çıkış nedeni; İngiltere ve Fransa'nın, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'yla birlikte Rusya'nın Osmanlı İmparatorluğu üzerinde sahip olduğu siyasi nüfuzuna son vermek ve imparatorluğun kaderini kendi menfaatlerine göre belirlemekti.
Batılı rekabetçi büyük güçler, geleneksel Osmanlı-Rus düşmanlığını egemenlik alanlarını genişletmek için ustaca kullanmışlar ve Osmanlı Devleti'nin geleceğini de kendi kontrolleri altına almışlardı.
Bu kitapta, diplomatik faaliyetler ışığında çok kutuplu uluslararası bir sistemi kendi menfaatlerine göre yeniden düzenlemeye çalışan rekabetçi büyük güçlere ait yayılmacı stratejiler ile bu güçler arasında yaşanmış savaş ve barış süreçleri ortaya konulmuştur.
Kırım Savaşı'nda yaşananlar, yirmi birinci yüzyılın rekabetçi büyük güçleri arasında ortaya çıkabilecek muhtemel savaş ve barış süreçleri üzerine değerli dersler sunmaktadır. 24 Şubat 2022'de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı'nda büyük güçlerin nasıl konumlanabileceğine ve onlara özgü jeopolitik menfaatlerle ilgili stratejilerinin nasıl anlaşılabileceğine ilişkin önemli ipuçları sunmaktadır.
Eğer Kırım Savaşı günümüz çok kutuplu sisteminde Rusya ile diğer büyük güçler arasındaki çatışmalara anlamlı dersler sunacak bir laboratuvar işlevi görmeseydi, tarihte yaşanmış önemli olayların uydurma, aldatma ve yalan olduğu söylenebilirdi.
Yaşar Okur “İller Bankası, Türkiye'de yerel yönetimlerin tek bankası. Büyükşehirler, bu Banka'nın sermayesine en büyük katkıyı yapan sahipleri ve mevcut durumda Türkiye nüfusunun yaklaşık %80'inin yaşadığı ve hizmet beklediği yerleşim birimleri. Uzun zamandır büyükşehirlerin sayısının artırılmasına ve hizmet bütünleştirmeleri yapılarak işlerin optimal ölçekte gerçekleştirilmesine yönelik çalışmaların olduğu, dolayısıyla çok daha fazla nüfusun büyükşehirlerde yaşayacağı ve işlerin büyükşehir ölçeğinde gerçekleştirileceği beklentisi var. Büyükşehir ölçeğindeki ilişkilere göre kurumsal gelişim ve iş geliştirme, klasik yapılanmanın ötesinde bir yeniden yapılandırmayı gerektirmekte. Böylesi bir konuda güçlü bir saha ve literatür taraması ile alanında ilk akademik çalışma olması ve değerlendirmelerini doküman incelemesinin yanında Banka ile doğrudan iş ilişkisi içerisinde olan, farklı bölge, parti ve iş geçmişi bulunan çok sayıda büyükşehir belediyesi yöneticilerinin görüşleri ile uzun zamandır Banka'da çalışan yazarının gözlemlerine dayandırması, çalışmanın gücü ve özgünlüğünü oluşturmakta. Gelecekte bu alanda yapılacak çalışmalar için ilk olması ve doktora tezi düzeyinde kaynak teşkil etmesi, tespit ve önerileriyle Banka, büyükşehirler, yerel yönetimler, merkezi yönetim ve ilgililer için vizyon teşkiline önemli katkılar vermesi beklenmekte. Sizleri alanına değer katacak bir çalışma olan eser ile baş başa bırakıyorum. “
Prof. Dr. Hamza ATEŞ

“Bu eserde akademik çalışma alanları açısından oldukça yeni ve önemli olan bir konu işlenmiştir. Uzun yıllardır İller Bankası'nda çalışan yazarın güçlü bir saha araştırmasıyla desteklediği çalışmasında ortaya konulan tespit ve öneriler esere özgün bir nitelik vermiştir. Konuya ilgi duyan okuyuculara yararlı olması dileğiyle.”
Prof. Dr. Ramazan ŞENGÜL
Hakan Kaya, İclal Akın, İskender Karakaya, Murat Cihangir, Musa Çakır, Osman Ercan, Özgür Yılmaz, Serdar Çukur, Yılmaz Ulvi Uzun, Yusuf Çınar, Zeki Uçar COVID-19 pandemisi sebebi ile dünya düzeni sadece son üç yılda, daha önceki yüzyıllarda olmadığı kadar çok hızlı bir şekilde değişmiştir. Ülkeler ve insanlar arasındaki hızlı etkileşiminde etkisi ile tüm dünyaya kısa bir süre içerisinde yayılan COVID-19 pandemisi artık yeni bir dünya düzeninin kurulmasını ve insanların bu yeni düzene uymasını kaçınılmaz kılmıştır.
Bu kitap, COVID-19 pandemisinin dünya ekonomisinde yarattığı durgunluğu analiz ederek radikal eğilimleri nasıl arttırdığını ve terör örgütlerinin davranışlarında hangi değişikliklere sebep olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda COVID-19 pandemisi neticesinde dünya, çok önemli siyasal gelişmelere tanıklık etmektedir. Nitekim ABD'nin Afganistan topraklarından geri çekilmesiyle birlikte Taliban'ın yönetimi ele geçirmesi, terör örgütlerinin pandemi süresince zayıflayan devlet otoritesini devralması hususunda önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Bu eser; COVID-19 salgınının dünya ve Türkiye ekonomisinde yaratmış olduğu sorunları, radikalleşmeyi, terör ve terör örgütlerinin davranış tarzlarını interdisipliner yöntem ve güncel çalışmalarla bir araya getirmiştir.
Ali Kaya, Başak Sancar, Gülhan Arslan, Hasan Akgün, Mahmut Güler, Yeşim Arslan, Zeynep Damla Karanuh 2019 yılında, nedeni bilinmeyen bir hastalık olarak ortaya çıkan Covid-19, dünyada başta sağlık olmak üzere birçok alanda, geri dönüşü olmayan değişim ve dönüşümü de beraberinde getirmiştir. Her ne kadar temelde sağlık sorunu olarak görülse de Covid-19'un; sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal birçok alanda, derin etkileri olmuştur. Covid-19 pandemisi, özellikle can kayıplarının yanı sıra toplumsal izolasyona neden olurken gündelik alışkanlıkların yanında insanların, hayat rutinlerini yeniden gözden geçirmek zorunda bırakmıştır.
Nüfus yoğunluğu yüksek olan kentler, Covid-19 pandemi sürecinden en fazla etkilenen alanlar olmuştur. Kentlerde, öngörülemez nitelikteki vaka artışı, hizmet taleplerinin karşılanmasında zorluklar yaşanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, hizmetlerin, daha hızlı, etkin ve verimli gerçekleştirilmesi amacıyla yerel yönetimler, pandemi sürecinin önemli aktörlerinden biri hâline gelmiştir.
Covid-19'un Gölgesinde Bir Kent: Büyükçekmece isimli bu eserde, Covid-19 krizine karşı yerel düzeyde politika ve strateji oluşturma çalışmaları, multidisipliner yaklaşımlar ekseninde yer bulmuştur. Covid-19 pandemisi sürecinde iyi uygulama örneği olarak ele alınan Büyükçekmece Belediyesi, yerel halkın kentsel hizmet taleplerine hızlı ve etkili bir biçimde yanıt verebilmek için planlama yaparak bilgilendirme faaliyetlerinden halk sağlığına yönelik faaliyetlere, eğitim-kültür ve spor faaliyetlerinden denetim hizmetlerine kadar birçok alanda, yerel ölçekte örnek uygulamaları hayata geçirmiştir.
Gelecekte böylesi felaketler için kaynak olabilecek olan bu eser, sadece Büyükçekmece Belediyesinin pandemi sürecindeki çabalarını değil aynı zamanda yerel yönetimlerin, pandemi sürecinde nasıl bir mücadele yaşadığının ve toplumun ihtiyaçlarının nasıl karşıladığının anlaşılması açısından örnek olabilecek önemli bir çalışmadır.
Adem Ceren, Ali Ekşi, Ayşen Seymen Çakar, Bengi Su Şen, Cumhur Olcar, Emin Koç, Fatma Gündüz, Gökhan Tenikler, Hayriye Şengün, Hüseyin Avunduk, İlknur Türkseven Doğrusoy, Kıvanç Demirci, Olcay Çelenk, Önder Bozkurt, Samet Dinçer, Sevda Demiröz Yıldırım, Sinem Utanır Altay, Volkan Göçoğlu, Zehra Başhan Seçilmiş araştırma konularının yer aldığı bu kitapta, farklı yönleriyle Covid-19 pandemi olgusu incelenmektedir. Ölümcül etkilere sahip salgın konusu, ucu açık bir konu olup etki ve tepki ilişkilerinin incelenmesi, disiplinlerarası, kurumlar arası ilgiyi, başka bir ifadeyle derinlemesine araştırmaları gerektirmektedir. Bu çalışmanın temel konusu olan virüs vakalarının farklı değişim ve dönüşümlerle devam edeceği riskine ilişkin “Coronalı Yeni Dünya Düzeninde”, güvenli ortamlar ve “akıllı toplum” ilişkilerinin nasıl düzenleneceği konusu önemlidir. Stratejik plan düzeyinde yerelden başlayan ulusal ve uluslararası boyuta geçen bilgi birikiminden yararlanmak, her zaman etkin kamu yönetimi açısından önemlidir. Kitabın okuyucuya ve ilgililere faydalı olmasını dileğiyle...
Berat Akıncı Türkiye'de alternatif hükümet sistemi tartışmaları uzun yıllar önce başlamış olmasına rağmen 2007 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ve hemen akabinde Anayasa Mahkemesi'nce verilen “367 Kararı” belirleyici olmuştur. Bu andan itibaren yapılan anayasa değişiklikleri mevcut krizi çözmeye yeterli olmuş ise de; 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında fiiliyatta oluşan yeni durum, uygulanmakta olan parlamenter sistemin özünden sapmalara yol açmıştır. Nihayetinde bütün bu tartışmalara 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrasında Yenikapı ruhuyla bir araya gelen ve yeni hükümet sisteminin tasarlayıcıları olan Ak Parti ve MHP birlikte son vermiştir. Her iki partinin de desteğiyle 21 Ocak 2017 tarihinde meclise sunulan anayasa değişiklik paketinde, temelde başkanlık sistemi üzerinde yükselen Türkiye'ye özgü yeni bir hükümet sistemi dizayn edilmiştir. Parlamenter sistemin ortaya koyduğu olumsuz performansın ortadan kaldırılması ve siyasi istikrarın sürdürülebilir olmasını önceleyen yeni sistem, meclisten geçerek 16 Nisan 2017 tarihindeki referandumla halk tarafından kabul edilmiştir. Tüm bu süreçlerin ayrıntılı bir şekilde ele alındığı çalışmada; 2007 Anayasa değişikliği sonrasında başlayan tartışmalardan sistemin tam manasıyla uygulandığı 24 Haziran sonrasına kadar hükümet sistemi üzerine yapılan tartışmalara geniş yer verilmiştir. Bu kapsamda cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yasama, yürütme ve yargı erkleri üzerindeki etkileri ile devletin idari yapısında meydana gelen değişim ve dönüşüm de ayrıca incelenmiştir. Nihayetinde yeni hükümet sisteminin uygulamadaki birinci yılında ortaya çıkan sorunlar ve çözüm önerileri objektif bir şekilde değerlendirilerek, güncel sistem tartışmalarına ışık tutacak bir eser ortaya koyulmuştur.
Ahmet Nohutçu, Ahmet Özkan, Bayram Coşkun, Çiğdem Pank Yıldırım, Enes Yörükoğlu, Fahrettin Burak Yerlikaya, Fatih Güler, Fatih Yaman, Hamza Ateş, Hüsamettin İnaç, Kübra Öztürk, Mustafa Arslan, Mustafa Lamba, Nahide Işıl Çetinkaya İstikbal, Ömer Keskinsoy, Özcan Sezer, Öznur Yavuz, Sezai Öztop, Süleyman Tülüceoğlu, Yakup Altan, Yusuf Uysal, Zehra Namlı 2017 Nisan ayı itibarıyla düzenlenen referandum ve Haziran 2018 seçimleri neticesinde Türk kamuoyunun kahir ekseriyetinin onayını alan cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türkiye'nin, şekillenmekte olan yeni dünya düzenine bir cevabı ve değişen küresel siyasete anlamlı bir adaptasyon çabası olarak okunmalıdır. Yüz yılda olması gereken hadiselerin, on yılda gerçekleştiği, dünyanın daha hızlı döndüğü ve dondurulmuş ihtilafların, bir bir savaşa dönüştüğü bir dönemden geçmekteyiz.
Buna ilaveten pandemi ve depremler başta olmak üzere doğal afetlerin, iklim krizi ve küresel ısınmayla katlanarak yaygınlaştığı, ulusal güvenliğin, gıda güvenliğinden enerji güvenliğine ve hatta uzay güvenliğine kadar geniş bir alanda tanımlandığı ve dış politikada ittifak ve düşmanlıkların baş döndürücü bir hızla değişim ve dönüşüm gösterdiği, içinden geçtiğimiz dönem, Türkiye'nin parlamenter sistemle yoluna devam etmesini imkânsız hâle getirmiştir. Bu bakımdan yeni sistem, pek çok alanda idari açıdan büyük değişiklikleri pratiğe yansıtmıştır. Bu eser, bu farklılıkların kamu yönetimine bakan kısmına odaklanmaktadır.
Nitekim cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde, cumhurbaşkanına cumhurbaşkanlığı kararnamesi yetkisi verilerek kamu yönetimi alanını tanzim imkân verilmiştir ki cumhurbaşkanı, bu kararnamelerle kamu tüzel kişiliği kurabilmekte, bakanlıkları ve pek çok kamu kurumu ve kuruluşlarının yapısı ve işleyişini düzenleyebilmektedir. Kamu yönetiminin etkin ve verimli işleyişi açısından ve daha etkin kamu politikalarının oluşumu ve uygulanması bakımından son derece önemli olan üst düzey kamu yöneticilerini de bu yetkisiyle atamakta ve görevden alabilmektedir. Cumhurbaşkanı, bu yetkisi sayesinde beş yıl boyunca politika, plan ve programlarında destek alabileceği üst düzey kamu yöneticilerini tayin etmektedir.
Şükran Şıpka, Nesli Beril Özen Çolak 4-5 Mayıs 2023 tarihinde Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen “CUMHURİYETİN 100. YILINDA DÜNDEN BUGÜNE MEDENİ HUKUK ALANINDAKİ GELİŞMELER SEMPOZYUMU” kapsamındaki sunumlar ve tebliğlerden oluşan bu kitap, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıldönümünde, Atatürk'ün aydınlanma devrimlerinin en önemli adımlarından birisi olan Türk Medeni Kanun’un önemini bir kez daha bizlere hatırlatmaktadır.
17 Şubat 1926 tarihinde TBMM’de kabul edilen 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi, yeni Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerini ve kuruluş felsefesini de yansıtmaktaydı. Özellikle Atatürk’ün çağdaş bir toplum yaratmak amacını gerçekleştirmek için laiklik ilkesini birinci hedef olarak belirlemesi sonucunda, temeli bu ilkeye dayalı yeni yasalar yapılması gerekli olmuştur. İsviçre Medeni Kanunu’nun benimsenmesi sonucunda, kadın erkek eşitliğine, çağdaş, sosyal ve demokratik bir toplum anlayışına dayalı Türk Medeni Kanunu, başlı başına büyük bir hukuk devrimi, toplum yapımızın büyük dönüşümlerini sağlayan en önemli Cumhuriyet yasası olmuştur.
Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde, 2000’li yıllarda başlatılan yeni hukuk reformları kapsamında, öncelikli olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kabul edilerek, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu revizyonda da -öncekinde olduğu gibi-, yine İsviçre Medeni Kanunu kaynak alınmış olup, hukuk sistemimiz Kara Avrupası hukuk sisteminden ayrılmamıştır.
Sempozyum içinde yer alan konuşma ve tebliğlerde Batılı hukuk sisteminde yer almamızın önemi de vurgulanmış, ancak bu hukuk düzenlerindeki yeni gelişmelerin Türk hukukuna aktarılması yönündeki öneriler de ileri sürülmüştür.
Ahmet Ceylan, Ahmet İlkay Ceyhan, Armağan Ozturk, Ayşe Yarar, Burak Samih Gulboy, Cağlar Ozer, Cansu Arısoy Gedik, Cenk Ozgen, Cumhur Kartal Yıldız, Deniz Tansi, Eren Alper Yılmaz, Fahri Erenel, Fikret Birdişli, Gamze Helvacıkoylu, Guney Ferhat Batı, Hasret Comak, Haydar Cakmak, Huseyin Yeltin, Mehmet Babacan, Mustafa Cakır, Mustafa Nail Alkan, Nazif Mandacı, Oğuzhan Goksel, Oğuzhan Manioğlu, Oncel Sencerman, Ozan Ormeci, Segah Tekin, Serdar Cukur, Serdar Yılmaz, Serhan Unal, Sezgin Mercan, Sina Kısacık, Şebnem Udum, Temmuz Yiğit Bezmez Doç. Dr. Ozan Örmeci ve Doç. Dr. Eren Alper Yılmaz'ın editörlüğünü yaptıkları bu özel çalışmada, Türk dış politikasının farklı konularında uzmanlaşan duayen akademisyenler ile birlikte genç akademisyenler ve akademisyen adaylarının “Cumhuriyet'in 100. yılında nasıl bir dış politika?" sorusuna verdikleri yanıtları okuyabileceksiniz.
Eserin, Cumhuriyetimizin 100. yılını taçlandırmak adına iyi niyetli bir çaba olarak değerlendirilmesi ve genç akademisyenlere, araştırmacılara rehber olması dileğiyle...
Akif Bahadır Kaynak, Ayşegül Ün, Aziz Balcı, Başak Naz Şimşek, Burak Güneş, Bengül Bolat, Ceren Gürseler, Çiğdem Elbir, Ayça Eminoğlu, Çiğdem Şahin, Ersin Embel, Fikret Birdişli, Hakan Küçük, Mehmet Çağatay Abuşoğlu, Mehmet Turan Çağlar, Merve Suna Özel Özcan, Metin Çelik, Seyfi Kılıç, Sinan Baran, Sinem Ünaldılar, Şennur Özdemir, Ayça Eminoğlu, Tuğçe Uraler Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl dönümü, birçok bilim alanında çok sayıda akademik çalışmanın üretilmesi için önemli ve değerli bir vesile teşkil etti. Türk dış politikası da bu önemli yıl dönümünün en çok ele alınan konularından biri oldu. Cumhuriyet’in 100. yılında Türk Dış Politikasını tartışmak üzere 4-5 Mayıs 2023 tarihinde Altınbaş Üniversitesi’nce düzenlenen “Cumhuriyet’in 100. Yılında Türk Dış Politikası: Tarih, Kuramlar, Aktörler, Meseleler” başlıklı konferansta sunulan bildirilerden yola çıkarak derlenen bu kitapta Türk dış politikası tarihinin yanı sıra, yumuşak güç unsurları, güvenlik ve göç gibi başlıca temalarla birlikte Avrupa, Orta Doğu ve Avrasya bölgeleriyle olan ilişkileri ele alan değerli çalışmalar yer almaktadır. Bunun yanında, konferansın açılış oturumunda alanın kıdemli isimlerinin katılımıyla Türk dış politikasının 100 yıllık seyrinin, geleceğe dair projeksiyonlar eşliğinde ele alındığı tartışmalar da kitapta okuyucuya sunulmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, “Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Dış Politikası Yazıları” başlıklı kitabımızın gelecek yıllarda yapılacak yeni tartışmalara mütevazı bir katkı sunacağına inanıyoruz. Eski ve yeni kuşak akademisyenlerin çalışmalarını bir arada sunan bu kitabı beğenerek okuyacağınızı umarız.
Bora İyiat, Erol Başaran Bural, Halil Aydınalp, Hatice Varol, Hazel Çağan Elbir, Merve Önenli Güven, Nail Elhan, Oğuzcan Acar, Ömer Çona, Semanur Bilgiç Çiftçi, Serhat Erkmen, Şeyda Öcal Arslan, Tuncer Beyribey, Tutku Dilaver Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Cumhuriyet’e yönelik isyan, ayaklanma ve terörizm tehdidi devam etmektedir. Genç Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha çok ayaklanma ve isyan şeklinde ete kemiğe bürünen ayrılıkçı ve laiklik karşıtı tehdit, zaman içinde biçim değiştirmiştir. Türkiye; etnik, ayrılıkçı, ideolojik, radikal din motifli olmak üzere neredeyse bilinen tüm terörizm türlerine maruz kalmıştır. Bu tehdide karşılık Türkiye Cumhuriyeti, on yıllardır terörizmle mücadele etmek için her türlü çabayı sarf etmektir. Güvenlik güçleri ve devletin diğer ilgili tüm kurumları, güvenliğin sağlanması için üzerlerine düşenleri yaparlarken Türk akademisi de terörizm konusunda daha kapsamlı ve sistematik bir çalışma sürecine girmiştir. Bu kapsamda, elinizde bulunan kitapta, Türkiye’de terörizm olgusu ve Türkiye’nin terörizmle mücadelesinin farklı boyutları tartışılmıştır. Kitabın ana fikri, Cumhuriyet’in yüz yıllık onurlu hikâyesinde, terörizm ve terörizmle mücadele süreçlerinin nasıl şekillendiğini anlamaktır. Bu çerçevede, kitapta; Türkiye’de terörizm çalışmaları, farklı boyutlarıyla PKK ve ASALA terör örgütleriyle mücadele ile Türkiye’nin dinî motifli ve radikal devrimci terörizmle mücadelesi konularında birbirinden eşsiz çalışmalar yer almaktadır.v