Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 11-21
Nilüfer Negiz, Songül Sallan Gül Kentler, bir yerleşim yeri ve yaşam alanı olarak sosyolojik açıdan derin farklılıkları, çelişkileri ve eşitsizlikleri barındırır. Mezopotamya’dan itibaren toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, ataerkil toplum ve devlet yapılarıyla birlikte kentlerin bir parçası olmuştur. Kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıklar, toplumsal iş bölümü ve mekânsal ayrışmaların eril inşasıyla eşitsiz ve hiyerarşik farklılıklara dönüştürürken kenti devletle ve kamusallıkla özdeşleştirmiştir. Kadınlar ise kentte daha çok özel alanda yaşayan bir azınlık olarak görülmüşlerdir. Sanayi Devrimi’yle istihdamın artan kentsel niteliği modern toplum ve demokratik gelişmelere olanak sağlamışsa da kamusalın eril niteliği kentsel yaşamdan kadınları ya uzak tutmuş ya da katılımlarını sınırlamıştır. Kentin sorunları da ya cinsiyetten bağımsız (!) görülmüş ya da cinsiyet körü olarak ele alınmıştır. 21. yüzyılın en küçük kentten mega akıllı kentlere kentsel gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun kentlerde toplumsal cinsiyet eşit(siz)liği sorunu devam etmektedir. Sosyal devletin daha da gerilediği, neoliberal piyasa ekonomisi ve geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin (ev işleri, çocuk ve bakım sorumlulukları) kadınlara dayattıkları ve ihtiyaçlar göz ardı edilmektedir. Hatta kent mekânı düzenlemeleriyle kadınlara özgü ayrıştırılmış kamusal alanlar oluşturulmaktadır.
Oysa kadınlar ne ister? Yaşadıkları kente, kenttaş olarak tüm alan ve ilişkilerine katılım, temsil ve sorumluluk almak, eşit olmak. Bu kitap, sizleri bu sorgulama alanında bir saha araştırmasının bulguları eşliğinde kısa bir yolculuğu davet etmektedir.
Ali Davut Alkan, Bahadır Metin, Bilal Çilkaya, Emrah Atar, Ersin Eraslan, Esra Çelebi Zengin, Gizem Altay, Handan Yıldırım, Hava Tahtalıoğlu, Hayriye Sağır, Kamil Hakan Derin, Melih Coşgun, Seyida Erkek, Süleyman Koç, Şükrü Türköz Dinamik bir yapıya sahip olan yönetim, içsel ve dışsal pek çok faktörden etkilenerek şekillenmektedir. Bu doğrultuda; sosyopolitik, teknolojik ve çevresel alanlarda yaşanan gelişmeler ile sorunlar, kamu yönetiminde yeni kavram, ilke ve politikaların benimsenmesini gerekli kılmaktadır. Söz konusu bu değişim ve dönüşüm süreci ise halka en yakın birimler olmasıyla öne çıkan yerel yönetimleri, değişen beklenti ve ihtiyaçlar nedeniyle daha yakından ilgilendirmektedir. Ayrıca toplumsal olayların odak noktasında yer alması, kent ve kentli yaşamından sorumlu olması, yerel yönetimlerin önemini arttırmaktadır. Ancak bu yönetim birimleri sadece olumlu gelişmelerin değil yaşanan olumsuzlukların da en birincil muhatabı olarak konumlanmaktadır. Bu nedenle günümüzde yerel yönetimlerin; bilgi teknolojileri ve yönetim yaklaşımlarındaki güncel stratejilerden ihtiyaçlara göre yenilikçi projeler üretmeye, kentin-kentlinin tarihsel ve kültürel değerlerinin yaşatılmasından çevre kirliliği ve iklim değişikliği ile mücadeleye, karbon nötr yaklaşımlardan gıda güvenliğine, toplumsal hareketlerden göç ve göçmenlerle ilgili sorun ve konulara kadar geniş bir alanda çözüm ve politika üretmeleri gerekmektedir. Yerel yönetimlerin yeni çalışma alanlarını da işaret eden konu başlıkları özelinde hazırlanan bu kitap ile hem kamu yönetimi ve yerel yönetimler alanında çalışanlara hem de kenti ve kentliyi yönetenlerin yönetim süreçlerine katkı sağlanacağı düşünülmektedir.
Pelin Pınar Giritlioğlu Planlamanın hukuk ve siyasetle giderek daha fazla iç içe geçtiği günlerde, ülkemiz kentleri afetlerle, kentsel dönüşümle, yasal gelişmeler ve hukuk mücadeleleriyle oldukça yoğun bir gündeme ev sahipliği yapıyor. Bu sistemden beslenen iktidar, güç, bölüşüm ilişkilerinin alt ölçekte kenti ve kent mekânını sınır tanımaksızın şekillendirişine tanıklık ediyoruz. Bu tanıklık, ormanlar, tarım alanları, meralar, su havzaları, tarihi kent mekânları, kimlik ve bellek gibi kente dair ne varsa tümünü içeriyor. Kent mekânı hızla bir mücadele alanı olmaya başlıyor.
“Kentin Hukuku" adlı bu çalışma, teori ve pratiği hukuk zemininde bir araya getirmeyi hedefleyerek tüm bu süreci, kentlerdeki deneyimler üzerinden ele alıp okumaya, sorgulamaya ve okuyucuya aktarmaya çalışıyor. Tek bir zaman dilimine odaklanmama ve süreci bir bütün olarak okuma ve anlama çabasıyla ele alınan tüm bu deneyim, çalışmada planlama ilke ve esasları, planlama hiyerarşisi, plan uygulamaları ve davalar, emsal yargı kararları, örnek olaylar, yasal gelişmeler ve kent mekânındaki hukuksuzluğa bir itiraz olarak yükseltilen kent mücadeleleri üzerinden ele alınarak sunuluyor. Kent, mekân, hukuk arasındaki sorunlu ilişki, “Kentin Hukuku”nda; planlama, kentsel koruma, kentsel dönüşüm, kentsel yenileme, kamulaştırma ve kamusal alanlar ekseninden derinlemesine bir sorgulamayla ortaya konuyor.
Zuhal Önez Çetin Uluslararası ve ulusal ölçekte kentler gün geçtikçe daha fazla sorunla mücadele etmekte, kentsel otoriteler kentteki kırılganlıkları önlemek ve kentsel sorunlara çözüm bulmak adına plan, politika ve girişimler geliştirmeye çalışmaktadır. Bu noktada, kentsel dayanıklılık kavramı kentsel çalışmalarda daha fazla yer almaya başlamıştır. Son 20 yıllık dönemde dünyada çok sayıda kentsel dayanıklılık girişimi ve programı; kentsel problemlerin azaltılması ve yok edilmesi üzerine odaklanmaktadır. Çalışmadaki esas amaç; temel misyonu kentsel dayanıklılığı kentte yaşamlarını sürdüren bireylerin refahını sağlamak adına oluşturmak olan UN-Habitat'ın (Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Programı/ BM-Habitat) kentsel dayanıklılık ile olan ilişkisini ortaya koymak ve BM-Habitat Kentsel Dayanıklıklık Profili Oluşturma Programı ve Aracı'nın uygulandığı Asunción Kenti (Paraguay), Maputo Kenti (Mozambik), Port-Vila Kenti (Vanuatu), Dakar Kenti (Senegal), Yakutsk Kenti (Rusya) kapsamında BM-Habitat'ın kentsel dayanıklılığa olan katkısını incelemektir. Çalışmanın uluslararası ölçekteki başarılı kentsel dayanıklılık girişim ve programlarının incelenmesi ve kentsel dayanıklılık konusunda kilit öneme sahip bulunan BM-Habitat'ın, Kentsel Dayanıklılık Profili Oluşturma Programı ve Aracı kapsamında kentsel dayanıklılık konusundaki katkılarının açıklanması bağlamında kent çalışmalarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Zeynep Peker Bu kitap, Şehir ve Bölge Planlama bölümünde öğrenim gören lisans ve lisansüstü düzeydeki öğrenciler ve kentsel ekonomiye ilgi duyanlar için ders kitabı ve temel başvuru kaynağı olarak hazırlanmıştır. İktisat, Kamu Yönetimi, İşletme ve Coğrafya bölümü öğrencileri açısından yardımcı kaynak niteliği taşımaktadır.
2006 yılından günümüze değin Kentsel Ekonomik Analiz ve Şehir Ekonomisi I adlarıyla verilen lisans dersleri kapsamında hazırlanan ders notlarının geliştirilmesiyle ortaya çıkan bu kitapta; mikroekonomi kavramları ve ekonomik analize dayalı olarak “Kentler neden vardır? Kentler nasıl büyür? Kentler sistemi nasıl çalışır? Kentsel arazi nasıl dağıtılır? İşletmeler pazarı nasıl paylaşır? Hanehalkları nerede yer seçer? İşletmeler nerede yer seçer?” soruları yanıtlanmaktadır.
Kitabın yazımında konuların açık ve anlaşılır kılınması adına yer yer basit ders anlatım dili benimsenmiş olmakla birlikte yapılan aktarımlar grafik diliyle de desteklenmiştir.
Nilüfer Negiz, Niran Cansever, Seda Efe, Seda Tapdık Terzioğlu İnsanlığın topluluktan toplum olmaya gelişim sürecinin adımları yerleşim tarihi sürecinde kent kurabilme becerileri üzerinden izlenebilmektedir. Erken tarihten günümüze uzanan binlerce yıllık birikimin içinde kadının kentsel yaşamın, kamusallığın ve kent sokaklarının “görünür” aktörü olabilmesi ancak modern kentin ve ulus devletin sonucu olarak mümkün olabilmiştir. Modern dünyanın kentlerinde tıpkı uluslarda olduğu gibi gelişmişlik sosyoekonomik olarak önemsenmiş ve çeşitli sınıflandırmalar doğmuştur. Gelişmiş, gelişmekte olan, az gelişmiş gibi… Bu sınıflandırma çabalarının içinde aranan kriterler zamanla genişlemiş ve kadına dair göstergeler uluslararası ve ulusal gelişmişlik tanımlamaları içinde yer bulmuştur. Kent özelinde ise kadına dair sayısal verileri de kapsayan bir başlık olarak “kadın görünürlüğü”nün kentsel gelişmişliğin bir göstergesi olması gerçeği göz ardı edilmiş ve edilmektedir. Oysa kentlerde artan kadın hareketliliği; kentlerdeki yaşam kalitesine, kentin sürdürülebilirliğine, kentin dayanıklılığına kısaca kentin şekillenmesine katkı sağlamaktadır. Öte yandan günümüz kentlerini daha karmaşık hâle getiren her bir sorun ise kadınların kentlerdeki dezavantajlı konumunu daha da perçinlemektedir. Kadın-kent-mekân ilişkisi hem ekonomik hem sosyal gelişmişlik için stratejik bir konudur.
Kentsel gelişmişlik ve kadın görünürlüğü ilişkisini tüm ayrıntılarıyla ele almış olan bu eser, ulusal/uluslararası belge ve politikalarla, siyaset/yönetimde güncel kadın temsil sayılarıyla kadın görünürlüğünü teorik olarak incelemiş ve Türkiye'nin farklı bölgelerindeki kentlerde kadınlar tarafından derinlemesine yapılan bir araştırmanın sonuçları ile harmanlanarak oluşturulmuştur.
Kentlerde kadın görünmezliği sorununun çözümüne bir nebze olsun ışık tutması dileğiyle…
Zuhal Önez Çetin Paylaşım kavramının kökleri eskiye dayanmakla birlikte paylaşım ekonomisi yaklaşımının ortaya çıkışı 1990'lı yıllara dayanmaktadır. Paylaşım ekonomisinin de kentler üzerinde özellikle hizmet sunumu konusunda önemli etkisinin bulunduğu vurgulanmaktadır. Günümüzde, kentlerde paylaşım temelli platformların farklı sektörlerde kapsamlı hâle geldiği görülmektedir. Çalışma kapsamında, uluslararası kentsel paylaşım program, proje ve girişimleri olarak Paylaşım Şehirleri İsveç Programı (Sharing Cities Sweden/A National Program for the Sharing Economy in Cities), Kentsel Paylaşım-Fazla Ekonomiden Erişim Ekonomisine Projesi (Urban Sharing-From Excess Economy to Access Economy), Kentsel Paylaşım Projesi (Urban Sharing Project), Paylaşılan Kentler: Yaratıcı İvme Programı (Shared Cities: Creative Momentum), Paylaşım Kentleri Eylemi (Sharing Cities Action), Paylaşım Kentleri Avrupa Birliği (AB) Projesi (Sharing Cities EU Project: Horizon 2020) ve Paylaşım Kenti (SHARECITY) Projesi ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Program ve projelerde yer alan kentler bağlamında kentsel paylaşım uygulamaları ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Çalışmanın, paylaşımın ve özellikle de kentsel paylaşımın kentler açısından öneminin ortaya konulması ve uluslararası ölçekteki başarılı kentsel paylaşım programlarının incelenmesi bağlamında kent çalışmalarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Fatih Tümlü Günümüzde dünya üzerinde görülen önemli gelişmelerden biri de kentleşme olarak ifade edilen, kentlerdeki hem nüfus hem sayı hem de fiziki yapı yoğunluğunun artışıdır. Önümüzdeki dönemde, dünya nüfusunun 2/3'ünün kentlerde yaşayacağı değerlendirilirken kentler devletler ile terör örgütlerinden vekâlet savaşçılara, özel askerî şirketlerden paralı askerlere, savaş ağalarına, suç örgütlerine çok değişik perspektifte Devlet Dışı Silahlı Aktör (DDSA)'ler arasında gerçekleşen savaş ve çatışmalara mesken olmaktadır.
Kentleşmenin etkileri, savaş ve çatışmaların şehirlere kayması ile şehirlerde asimetrik tehdit oluşturan DDSA'lara karşı ortaya koyulan askerî harekât ve operasyonlarda etkili olan faktörlerin ortaya koyulması önem arz etmekte ve başarıyı doğrudan etkilemektedir.
Bu kapsamda çalışmada; Rusya'nın Grozni'de, İsrail'in Gazze'de ve ABD'nin de Felluce ve Musul'da DDSA'lara karşı gerçekleştirdiği altı kentsel askerî harekât incelenmiştir. Bu inceleme ile askerî, politik, sosyolojik, ekonomik ve iç kamuoyuna dair konularla ilgili içsel özellikler ile coğrafi, hukuki, kültürel, insani, uluslararası ilişkiler ve diplomasi nezdindeki dışsal özellikler çerçevesinde kentsel alan askerî harekât ve operasyonlarının; hazırlık, icra ve yönetimine etki eden faktörler tespit edilmiştir.
Son dönemde dünya üzerinde kesin sonuçlu muharebeler yerine uzun süreli ve yıpratmaya dayalı düşük yoğunluklu çatışmaların daha çok yaşanacağı tahayyül edilmekte olup kontrolsüz bir şekilde büyüyen, genişleyen günümüz kentlerinde vuku bulabilecek savaş ve çatışmalara dikkat çekebilmek adına bu kitabın önemli bir yer tutacağı tasvir edilmektedir.
Hamza Kurtkapan 20. yüzyılın ortalarından itibaren gelişen yaşlılık sosyolojisi literatüründe, yaşlılık, sosyoekonomik değişkenler bağlamında çeşitli özelliklere göre çalışılmaktadır. Bunlar arasında kırsal ve kentsel alanlarda yaşlanmaya dair çalışmalar da yer almaktadır. Yaşlılık sosyolojisi literatür okumalarında özellikle kentsel ortamdaki yaşlılarla ilgili çalışmaların yetersizliği, kentli yaşlılar üzerine çalışmayı motive edici bir unsur olmuştur.
Kentleşme, başta aile olmak üzere bütün toplumsal kurumları derinden etkilemektedir. Bu süreçten en çok etkilenen bireylerin başında ise yaşlılar gelmektedir. Kentleşme ve yaşlılık ilişkisinin ele alındığı bu araştırmada, kentsel yaşamın ortaya çıkardığı yoğunluk, karmaşa ve hız faktörlerinin yaşlının hayatını nasıl şekillendirdiğine odaklanılmaktadır. Kentin sunduğu hayat şartlarının yaşlıların kendileri için öngördüğü hayat tarzı ile örtüşmediği rahatlıkla söylenebilir. Zira yaşlılar genel olarak kendileri için dingin ve sakin bir hayat isterlerken, kent, yaşlıların bu taleplerini karşılamaktan büyük ölçüde uzaktır. Bundan dolayı kentin yaşlılar için ne derece uygun olduğunun tartışılması, aslında kentsel yaşamın kendisini eleştiriye açması anlamına gelmektedir.
Emete Gözügüzelli Bu çalışma, Kıbrıs’ta Türkler üzerinde uygulanan siyasi ve psikolojik savaş hamlelerini incelemektedir. Uygulayanlar, ABD’nin USAID’inden İngiliz Yüksek Komiserliği ve Slovak Büyükelçiliği nezdinde yürütülen ada içi faaliyetlere kadar geniş bir yelpazeye yayılmakta ve askeri istihbarat birimlerine kadar uzanmaktadır.
Askeri ve askeri olmayan yöntemlerle Güney Kıbrıs ulusal güvenlik politikasının çıkarları etrafında geliştirilen tüm faaliyetlerin hedefinde Kıbrıs Türkleri bulunmaktadır.
Kitapta, psikolojik ve siyasi harbin detayları aktarılarak Kıbrıs Türklerine uygulanan silahsız savaş metotları çerçevesinde öne çıkan siyasi ve psikolojik operasyonlar, belge ve bulgular ile izah edilmektedir.
İrfan Kalaycı Bu çalışma, Kıbrıs sorununu, ekonomi-politik ekseninde (ekonomi ve siyaset başta olmak üzere dış politika, jeoekonomi, entegrasyon, tarih, strateji vb. açılardan) tartışabileceğimiz bir derleme kitaptır. Kitap; akademik, siyaset ve medya çevrelerinin yazdığı makaleler üzerine kurgulanmıştır. Kitabın temel hareket noktası; “Kıbrıs nasıl bir adadır? Mevcut ekonomik ve siyasal durumu nedir ve nereye doğru gidiyor?” sorularına yanıtlar bulmaktır. Kitapta sekiz bölüm yer almaktadır. Kıbrıs üzerine aykırı ya da kışkırtıcı düşünceler, Annan Planı’nda Kıbrıs-Kıbrıs’ta Annan Planı, jeostratejik ve jeoekonomik açıdan Kıbrıs, Kıbrıs ve Avrupa Birliği, bir dünya ekonomisi klasiği Kıbrıs, küresel projelerin küresel malzemesi: Kıbrıs, Kıbrıs’ta devlet ve siyaset ilişkisi ve Kıbrıs’ın tarihi: Bir teğet bakış adlarını taşıyan bölümlerde, yazarlar konuyu çeşitli yönleriyle ele almışlardır. Kitabımızın, üniversitelerin konuyla ilgili bölümlerinde okuyan öğrencilere yardımcı olacağına ve onlara farklı bakış açıları kazandıracağına inanıyoruz.
Soyalp Tamçelik TMT, Kıbrıs Türk halkının can ve mal güvenliğini tesis etmek, aidiyet duygusunu ve mensubiyet bilincini korumak, Rum toplumu içinde azınlık olmaktan kurtulmak, silahlı güç unsuru olarak savunma yapmak ve gerektiğinde saldırıda bulunmak amacıyla kurulmuş bir savunma teşkilatıdır.
Bu gayeyle TMT, sağlık alanından haberleşmeye, kültürel faaliyetlerden toplum maliyesine, iktisadi ünitelerden sosyal hizmetlere kadar kamu yaşamının hemen her alanında toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalarda bulunmuştur. Kıbrıs Türkleri için salt bir yeraltı teşkilatı olmaktan ziyade TMT, devletleşme sürecinde atılmış bir adım olarak da değerlendirilebilir. Bu yüzden Kıbrıs'ta silahlı mücadelenin yanında “sessiz” ve “gizli” bir savaşın daha yaşandığı söylenebilir.
Bu kitapta TMT'nin kuruluşu, kurumsal doktrini, bağlı olduğu prensipler, teşkilatlanma ve idari yapısı, yayın organları ve uyguladığı ceza usullerinde herhangi bir yeraltı teşkilatında olması gerekenlerden farklı bir şey olmadığı; TMT'de uygulanan muhabere ve istihbarat sistemleri, haberleşme usulleri, kriptolama yöntemlerinin ve esaslarının amaca ve günün ihtiyaçlarına uygun olduğu; TMT tarafından uygulanan psikolojik savaşın kuramsal boyutunun bulunduğu; kullanılan psikolojik savaş yöntemlerinin ve araçlarının etkin bir şekilde uygulandığı; TMT öncesi yeraltı teşkilatlarının durumu tespit edilerek bunların satıhta kaldığı ve ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğu, TMT'nin ise bunları büyük ölçüde karşıladığı sonucuna varılmıştır.

TMT'nin Doktrini
Hem görürüm hem görmem uykudaki göz gibi
Hem dururum hem yürürüm üzengideki ayak gibi
Hem varım hem yokum gül suyundaki koku gibi
Hem susarım hem konuşurum kitaptaki yazı gibi
(Em.Tuğg.) Kenan Çoygun
Bayraktar
Cavit Kuşgöz Herkese ait olan kıyılar neden her geçen gün doğal kimliğini kaybediyor? Sermayenin tahakkümü altına giren kıyılar, herkesi kıyının dışına mı itmeye çalışıyor? Kıyılarda gerçekleşen faaliyetler ile gelecek nesillerin kıyıdan faydalanma hakkı elinden mi alınıyor? Kıyıların yaşatılması ve yönetilmesi noktasında, yetkili devlet kurumlarının veri ve uygulama eksikliği sonucunda kıyılar gereğinden fazla mı tüketiliyor? Avrupa'daki bazı ülkeler kıyıların daha iyi yönetilmesi konusunda güçlü bir kıyı yönetim rejimi oluşturma gayretinde iken Türkiye neden yasal ve yönetimsel zayıflıkları ile kıyıların yok edilişini izliyor?
Kıyı alanlarının yönetiminde yaşanan sorunlara ilişkin önemli çalışmaları bulunan Cavit Kuşgöz, bu kitapta sözü edilen sorulara cevap arayışında. Kıyının doğal niteliğinin yapılı alan niteliğine dönüşmesi süreçlerinin kontrolsüzce gerçekleştiğine ve kıyının temel dinamiklerinin bozulduğuna değinen Kuşgöz, bu durumdan bir çıkış yolu sunma çabası içinde. Kıyılardaki mevcut sorunların giderilmesine katkılar sağlayacak olan bu kitap, kıyıları yaşatmak isteyen herkes için önemli bir kaynak niteliğinde.
Ali Semin Bu kitapta, Irak devletinin kimlik ve dış politika inşasında Şiiliğin rolü incelenmektedir. Konu ise iki temel amaca sahiptir. Bunlardan ilki, bölgedeki mezheplerin etnik farklılıklar üzerinden açıklanıp açıklanamayacağıdır. Bu bağlamda Şiiliğin bir mezhebi mi yoksa bir etnik bölünmeyi mi temsil ettiğinin yanıtları aranmıştır. Ayrıca Şiiliğin bölgedeki kültürel farklılaşma üzerindeki etkileri de başka bir çalışma sorusudur. Çalışmanın ikinci amacı, Türkiye'de konu ile ilgili literatür eksikliğine bir katkı sunmaktır. Türkiye'nin Orta Doğu politikalarında önemli bir yere sahip olan Irak'ın temel siyasi ve kültürel dinamiklerini yakından incelemek Türkiye-Irak ilişkilerini anlayabilmek açısından da oldukça önemlidir. Geçmişten günümüze Irak'ın tarihsel ve kültürel arka planını ana kaynaklar üzerinden okumak ve birincil kaynaklar üzerinden bir analiz yapmak meselenin çok daha sağlıklı bir biçimde anlaşılmasına katkı sunacaktır. Bu çalışmada ağırlıklı olarak birincil kaynaklar üzerinden Irak'ın ve Şiiliğin analizi detaylı bir biçimde yapılmıştır. Öte yandan uzun yıllar süren saha çalışmalarında elde edilen veriler de bu kitabın temel kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Hem Irak devletinin hem de Türkiye-Irak ilişkilerinin bugününü anlayabilmek için geçmişten bugüne bir bütünlük içinde incelenen bu konu, Orta Doğu çalışmaları ve Türk dış politikasına ilgi duyan tüm okurlar açısından temel bir kaynak vazifesi görecektir.
Sevil Yıldız Basın Kanunu
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun
Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun
Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu
Matbaalar Kanunu
İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun
İlgili Yönetmelikler
Muharrem Ekşi Diplomasi üzerine kapsamlı bir eser olan elinizdeki bu kitap hem öğrencilere hem de genel kamuoyuna hitap etmektedir. Uzun bir akademik birikime dayanan bu eseri, literatüre kazandırdığı için Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Muharrem Ekşi'yi kutlar, diplomasiyle ilgilenenlere ve öğrencilere başucu kitabı olarak tavsiye ederim.
Prof. Dr. Bülent Aras
Profesör, Rensselaer Polytechnic Institute, New York/ABD
Araştırma Direktörü, Center for International Policy Research, Doha/Katar

Uzun bir emeğin ürünü olan bu eserle Doç. Dr. Muharrem Ekşi, Türkçe literatürde eksikliği oldukça hissedilen bir alanda, ikili diplomasiden zirve diplomasisine klasikleşen tüm diplomasi türleriyle birlikte kültür, sanat, eğitim, turizm, bilim, STK, spor, diaspora veya gastronomi diplomasisi gibi çağdaş diplomasi türlerine yönelik oldukça geniş bir yelpazede, diplomasi, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi ve siyaset bilimi alanlarında eğitim gören tüm öğrencilere hem bir ders kitabı hem de diplomasiye ilgi duyan herkese referans bir kaynak sunmaktadır.
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Dış Politika Enstitüsü Başkanı

Kırk yıllık kariyer diplomasi tecrübesine sahip emekli bir Büyükelçi olarak Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Muharrem Ekşi'nin kitabını büyük bir ilgi, dikkat ve merakla okudum. Akademik dünya ve diplomasiyi sahada uygulayanlar açısından önemli bir boşluğu dolduran bu eseri, sıkça başvurulması gerekli bir başucu kitabı olarak nitelemek hatalı olmaz. Son derece akıcı, yalın ve anlaşılabilir bir dille kaleme alınan kitapta, sadece diplomasinin anlamı, kapsamı ve türlerine değil geçmiş ve güncel tarihiyle uluslararası ilişkiler disiplininin kodlarını içeren değişik düşünce ekolleri ile akım ve kuramlara da geniş bir açıdan ışık tutulmaktadır. Dış politikayı, uluslararası ilişkiler ve diplomasi merceğinden engin bir kaynakça eşliğinde inceleyen bu önemli eseri bizlere kazandırdığı için Doç. Dr. Ekşi'yi kutlar, uzun akademik birikime dayalı bu yapıtını akademik çevrelere, diplomasiyi uygulayanlara ve özellikle genç kuşaklara kuvvetle tavsiye ederim.
E. Büyükelçi Fatih Ceylan
NATO Eski Daimi Temsilcisi
Ankara Politikalar Merkezi Başkanı

Diplomasi sanatsa kamu diplomasisi zanaattır. İlkinde yaratıcılık ve kabiliyet, ikincisinde hüner ve müktesep öne çıkar. Diplomaside olmayanı inşa ve imal etmekteki, kamu diplomasisinde ise var olanı dönüştürmek ve görünür kılmaktaki maharet takdir edilir. Diplomaside üstatlar ve efendiler, kamu diplomasisinde ise ustalar ve şefler acemilere el verir. Çağdaş diplomasi artık sadece diplomatların icra-i sanat eyledikleri bir alan olmaktan çıkmış, sporculardan akademisyenlere, aşçılardan turist rehberlerine vb. toplumun çok farklı kesimlerinin katkı verdiği çok katmanlı bir süreçler bütününe evirilmiştir. Kamu diplomasisi -tüm türevleriyle- günümüz diplomasisinin çoğunluk mesaisini teşkil etmeye başlamıştır. Muharrem Ekşi, bütün bunları ve fazlasını klasikten postmoderne diplomasinin dönüşüm hikâyesini anlattığı kitabında bir araya getirmiş. Uluslararası ilişkilere ilgi duyanların çalışma masalarından eksik edemeyecekleri ansiklopedik nitelikte bir referans kitabı ortaya çıkmış.
Prof. Dr. Çağrı Erhan
Altınbaş Üniversitesi Rektörü
T.C. Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi

Doç. Dr. Muharrem Ekşi zoru başardı. Çok konuşulan ama az çalışılmış bir konuyu, tüm detaylarıyla, tüm boyutlarıyla ve çok katmanlı olarak inceleyerek sadece öğrenciler için değil akademisyenler ve uzmanlar için de yararlı bir eseri üretti. Diplomasi konusunda ve alanında bir ilk niteliği taşıyan, kuram ve saha içinde önemli bir boşluğu dolduran bu kitabı herkese tavsiye ederim. Tarihten kurama, farklı paradigmatik yaklaşımlardan farkı diplomasi türlerine kadar geniş bir yelpazede çalışan Ekşi, titiz ve bilimsel çalışmasıyla bu alandaki akademik ve kamusal tartışmalara ve çalışmalara çok önemli bir katkı veriyor. Dahası bu kitap, son dönemlerde popülerleşen ama üzerinde kapsamlı çalışmalara gerek duyulan kamu diplomasisini de inceliyor. Klasik Diplomasiden Kamu Diplomasisine Yeni Yöntemler ve Araçları eserini okunması gerekli bir kitap olarak tavsiye ederim.
Prof. Dr. Fuat Keyman
Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı
İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü

Erdoğan Altun Türkiye'de klientalizm ve patronaj üzerine yapılan çalışmaların sayısı, son yıllarda yeniden artmaya başlasa da ilgili literatür hakkında Türkçe bir kaynak bulabilmek hâlâ oldukça güç. Bu kitap, alandaki bu eksikliği gidermek amacıyla kaleme alındı. Bilhassa klientalizm literatürü ve aracılık konularında olabildiğince kapsamlı bir sunuşla başlayan kitapta, daha sonra Türkiye'nin siyasi ve toplumsal hayatının ruhu olduğu düşünülen klientalist ilişkilerin ve aracıların ortaya çıkış ve varoluş koşulları değerlendirilmiştir. Oldukça önemli olan bu konu hakkında yapılabilecek yeni çalışmalar için faydalı bir kaynak eser olması dileğiyle…
Tarık Demir Uluslararası ilişkiler literatüründe “çevreleyen ülkenin etine batmış kıymık” ya da “ayakkabıdaki taş” şeklinde tanımlanan anklav ve eksklavlar, dünya siyasi coğrafyasının norm dışı bir anomalisi ya da bir nevi ilkel bakiyesi olarak telakki edilmektedir. Coğrafi ve politik bir fenomen olarak anklav ve eksklavların hem kendisini çevreleyen ülke ya da ülkeler ile anavatan arasındaki ikili ilişkilerde hem de uluslararası ilişkilerde güvenlik politikaları bağlamında kendi toprak ve nüfuslarının boyutlarıyla gayri mütenasip bir şekilde etkili oldukları görülmektedir. Dünya yüzeyindeki anklav ve eksklavlar hem siyasi ve ekonomik yapıları hem de boyut, nüfus ve konumları itibariyle birtakım farklılıklara sahip olmakla birlikte, güvenlik sorunlarına sebebiyet vermeleri bakımından birtakım benzerlikler de taşımaktadırlar. Bir başka deyişle Cebelitarık, Dağlık Karabağ, Cabinda ya da Kaliningrad örneklerinde olduğu gibi uluslararası alanda “bağımsız bir mekân-politik nesne kategorisi” olarak anklav ve eksklavlar her an aktif birer volkan hâline gelebilmektedir. Dolayısıyla anklav ve eksklavların çoğu mikro sahaya ve birkaç bin nüfusa sahip olsalar da bu antitelerin jeopolitik açıdan son derece önem arz ettikleri görülmektedir. Bu kitapta, anklav ve eksklavlar tanıtılmakta ve güvenlik kavramı ile olan ilişkilerine açıklık getirilmektedir.
Atakan Büyükdağ, Burcu Taşkın, Can Uyar, Dila Algan Tezcan, Ferit Belder, Halim Gençoglu, Indira Phutkaradze, Nur Çeti̇noğlu Harunoğlu, Sezgi Durgun Özkan, Zeynep Bostan “Dünya üzerindeki en tekinsiz toprak, insanın zihni ve kalbidir”.
Bu söz Amerikalı coğrafyacı John Kirtland Wright (1891–1969) tarafından 1946 yılında Ohio'da Amerikan Coğrafya Derneğinin açılış toplantısında söylenmiştir. Bu sözün 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişe tanıklık eden bir coğrafyacı tarafından söylenmiş olması manidardır, zira bu dönemde dünyada İmparatorluklar çözülürken, ulus devletler sınırlarını oluştururken, sanayileşmiş devletler sömürge topraklarda kolonyal siyasetlerini sürdürürken Amerika'dan Finlandiya'ya, Hindistan'dan Etiyopya'ya, Japonya'dan Ruanda'ya, tüm dünya şiddet ve katliamlarla sarsılmıştır.
20. yüzyılda yaşanan çatışmalarda çarpışan sadece insanlar ve silahlar değil imgeler ve anlatılardır. Kenyalı yazar Ngũgĩ wa Thiong'o, 1981 yılında yayımladığı “Zihni Dekolonize Etmek” adlı kitabında, emperyal güçlerin dayattığı kültürün bir silah olarak kullanıldığını, kültür emperyalizmi ile yerli halkların kendilerine nasıl yabancılaştırıldığını anlatır. Thiong'o'ya göre “Kültür bombası”, canlılara kendi adlarını, yuvalarını, dillerini, mirasını, birliğini, yeteneklerini ve son olarak da kendilerine olan inançlarını yok edecek kadar etkilidir.”. Bu nedenle 20. yüzyılın tarihini yazarken kolonyalite ve her türlü şiddet birlikte ele alınmalıdır.
Bu kitapta, kolonyal siyaset ve “kolonyalite”nin yeniden ürettiği politikaların sonucunda 20. yüzyılda yaşanan şiddet ve katliamlara dair alternatif anlatılar ve sorgulamalar bulacaksınız. Seçkin akademisyenlerin kaleminden çıkan bu yazıların gelecek yüzyılda barışa ve adalete ilham olması umuduyla…
Christopher Hodapp, Alice Von Kannon Kimi gerçek, kimi de safsata.
Gizli cemiyetler ve komplo teorilerinin esrarengiz dünyasında kaybolmayın!
Dünya bildiğimiz, işittiğimiz gibi mi, yoksa her şeyin ardında görünmez eller mi var? Günümüzün en tartışmalı konuları olan gizli cemiyetler ve komplo teorileri siyasetten din, bilim ve kültüre her alanda sürekli gündemimize giriyor. Komplo Teorileri ve Gizli Cemiyetler for Dummies bu alandaki gerçeklere ve safsatalara somut bilgilerle ışık tutarak, onları birbirinden nasıl ayırt edeceğimizin yolunu gösteriyor.
• Parolayı unutmayın! Dünyanın en gizemli örgütleriyle onların esrar perdesi ardındaki ayin ve törenlerinde yapılan uygulamaları öğrenin
• Üçgenlere ve gözlere dikkat edin! Hakkında sayısız teori üretilen İlluminati'nin simgelerini ve ne ifade ettiğini inceleyin. Bunun yanında ne tür eylemlerin içinde bulunduğunu görün.
• gördüğünüz bir uçan daire olabilir mi? Dünya dışı varlıklar ya da uzaylılar olarak tanımlanan öznelerin yer aldığı teorilere göz atın. 51. Bölge'de aslında ne oluyor? Uzaylıların dost olup olmadığı bilgisini Mavi Kitap'tan edinin.
• Masonların arasına karışın! Topluluğun kökenlerini, tarihini, eylemlerini ve kimlerden oluştuğunu gözleyin.
• İtalyan kesimi takımınızı çekin! Farklı yerlerde, farklı kökenlerden gelen grupların nasıl çeteleştiğini ve tehlikeli boyutlara ulaştığını, hangi ailelerin etkili olduğunu ve yankılarını keşfedin.
• Görevimiz tehlike! Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılmış olan Kennedy suikastı ile diğer başkanların sonlarını ve tarihte yer edinmiş diğer tehlikeli grupları öğrenin.
Kitabı açın ve
• Geçmişten bugüne kadar var olmuş cemiyetleri ve kökenlerini,
• Bir komplo teorisinin doğruluğunu kendi başınıza test etmeyi,
• Sinsice aranıza sızmış bir gizli cemiyetin farkına varmayı,
• İnternetin komplo söylentileri üzerine körükleyici etkisini,
• Uzaylıların dünyayı ele geçirme planlarına karşı uyanık olmayı,
• 11 Eylül'e dair komplo teorilerini nasıl yorumlayacağınızı öğrenin.
M. Cengiz YILDIZ, Mustafa GÜNDÜZ Komşuluk, sosyal etkileşimin farklı boyutlarıyla yoğun bir şekilde yaşandığı toplumsal bir olgudur. Bu olgu, sosyal bilimlerin pek çoğunun inceleme alanına girmesine rağmen, daha çok sosyolojiyi ilgilendiren boyutlara sahiptir. Bu toplumsal gerçekliğe karşın, komşuluk Türkiye'de, sosyologlardan gerekli düzeyde ilgi görmemiştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, Türkiye'deki sosyoloji anlayışının, Batı'nın etkisinde olmasıdır. Geleneksel komşuluk ilişki biçimlerinin izleri, modern Batı toplumlarında büyük oranda kaybolmaya yüz tutmuş olmasından dolayı, komşuluk konusu, Batı sosyolojisinde göz ardı edilmiştir. Buna karşılık, geleneksel komşuluk ilişkilerinin, Türkiye'de hâlâ canlı bir şekilde varlığını sürdürdüğü gözlenmektedir.
Komşuluğun ele alındığı bu eser, sözü edilen alandaki boşluğu doldurmak amacına yönelik olarak hazırlanmıştır. Eser, TÜBİTAK tarafından desteklenen bir proje çalışmasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bir yönüyle; akademisyenlerin, bağımsız araştırmacıların ve sosyal bilimlerin farklı alanlarında öğrenim gören öğrencilerin istifade edebilecekleri veriler içermektedir. Bunun yanında, bir “araştırma projesi örneği” olarak da araştırmacıların ilgisini çekebilecek özelliklere sahiptir.
Hüseyin Mert, Bilalettin Topluk Konkordato; finansal yönden sorunlu işletmelerin eğer imkân varsa yaşatılabilmelerine olanak sağlanması amacıyla icra ve iflas kanununda yer verilmiş önemli bir düzenlemedir. Konkordato uygulamasının amacı; finansal yönden sorunlu işletmelerin borçlarının uzlaşmak yoluyla yeniden yapılandırılması ve böylelikle mümkünse işletmenin devamlılığının sağlanmasıdır.
Konkordato süreci, bu kitapta, mali boyutlarıyla incelenmiştir. Konunun mali boyutlarıyla açıklanmasında her başlık altında konuyu açıklayan uygulama ve örnek belgelere yer verilmesi yöntem olarak esas alınmıştır. Bu yaklaşımın uygulayıcılara pratikte önemli katkılar sağlayacağı inancındayız.
Ahmet Eker, Arif Akgül, Ekrem Muş, Ercan Balcıoğlu, Ercan Sünger, Fatih Irmak, Fatih Tombul, Halil İbrahim Bahar, Hasan Büker, Hüseyin Akdoğan, İbrahim Meşe, İsmail Dinçer Güneş, Kazım Seyhan, Kübra Gültekin, M. Alper Sözer, M. Alper Sözer, M. Hakan Hekim, M. Salih Elmas, Mehmet Arıcan, Mehmet Kul, Murat Özkan, Mustafa Bülent Halıcıoğlu, Nadir Koçak, Nurullah Altun, Oğuzhan Ömer Demir, Sevgi Güney, Vedat Kargın, Yaşar Erjem 1962 yılında İngiltere’de çocuk suçluluğu üzerine doktora çalışmamı tamamlayıp dönmüştüm. O sıralar Sağlık Bakanlığı bünyesinde yeni kurulan dört yıllık yüksek eğitim veren Sosyal Hizmetler Akademisinde öğretim üyeliği yapmaya başladım. Söz konusu kurumda Türkiye’de öğrencilere ilk kez Ulucanlar Hapishanesi ve Keçiören Çocuk Islah Evine haftada iki gün uygulama eğitimi başlattım. O dönem Türkiye’de suç alanında akademik çalışma yok denecek kadar azdı. Şimdiyse, elinizdeki Kriminoloji kitabı gibi kapsamlı bir bilimsel içeriğe sahip eserleri görmek, Türkiye’de suç biliminin geleceği adına beni heyecanlandırmaktadır.
Prof. Dr. Birsen Gökçe
Sosyoloji Derneği Kurucu ve Onursal Başkanı

Doğa bilimleri doğanın işleyiş ve dönüşüm yasalarını; sosyal bilimler ise insan toplumlarının işleyiş, değişim ve dönüşüm yasalarını keşfetmek üzere örgütlenmiştir. Sosyal yaşamı düzenleyen kurallardan cezai sorumluluk ve yaptırımı olanlar, özellikle sosyal bilimlerin gelişimi ile birlikte, “kriminoloji” denen bir multi-disipliner bilim dalının ortaya çıkmasını sağlamıştır. İşte, elinizdeki kitabın editör ve yazarlarının, Türkiye’de önemli ölçüde eksikliği hissedilen kriminoloji disiplininin literatürünü zenginleştirmek ve ilgili konulara yeni ve farklı bakış açıları kazandırmak üzere çok değerli bir işi başarmış olduklarını söylemek gerekir.
Prof. Dr. Ali Çağlar
Hacettepe Üniversitesi

Disiplinler arası bir bilim dalı olan kriminolojiyi kapsamlı bir şekilde ele alan bu kitap, okuyucuya sunduğu çağdaş ve klasik kriminoloji teorilerini günlük hayatta karşılaşılan gerçek suç türlerine uyarlayarak nazari yaklaşımların pratik yansımalarını güncel veriler ışığında açıklamaktadır. Bu kitap, dolgun ve kapsamlı içeriğiyle, suç biliminin kapısını aralamak isteyen meraklıların ve öğrencilerin vazgeçilmezi olmaya adaydır.
Doç. Dr. Osman Dolu
Kriminolog
Amina Saliha Yavuz, Ebru Caymaz, Ece Baban, Fahri Erenel, Gökhan İbrahim Öğünç, Güngör Şahin, Güray Alpar, M. Kani Hacıpaşaoğlu, Mehmet Cem Oğultürk, Mesut Hakkı Caşın, Özlem Salı, Salim Kurnaz, Sina Kısacık, Tarık Ak Eylül 2019 ayı içerisinde Suudi Arabistan'ın ARAMCO petrol tesislerine yapılan saldırılar, 11 Eylül sonrası kritik altyapı ve tesis güvenliğinin, yeni asimetrik saldırılar karşısında ne ölçüde yetersiz olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu saldırının güvenlik bağlamında devletleri ciddi arayışlara sevk ettiği, devlet dışı aktörlere ise cesaret verdiği ve motivasyon sağladığı değerlendirilmektedir.
Dünya petrol tüketim talebinin %10'unu karşılayan Suudi Arabistan'da %50'ye varan üretim düşüşüne yol açan saldırı, 2018 yılında yaptığı 67.8 milyar dolarlık askerî harcama ile bu konuda dünyada 3. sırada olan Suudi Arabistan'ın ileri teknoloji ürünü sistemleri ile önlenememiştir.
Her güvenlik yapılanması, zaman içinde kendi kurguladığı güvenlik planlama anlayışının kısır döngüsüne girmekte, standartların dışına çıkamamaktadır. Teknoloji bir yere kadar güvenlik açığını kapatabilir. Unutulmamalıdır ki esas güvenliği sağlayacak olan “aklın akılla savaşı”dır.
Richard PAUL, Linda ELDER Tüm yaşamımız, duygu ve düşüncelerimiz tarafından yönetilmektedir. Çoğumuz ağırlıkla gerçeğin farkına varmadan yaşadığımızdan düşünce becerilerimizi geliştirmeyi önemsemeyiz. Ancak düşünme; eğitim, psikoloji ve daha birçok alandaki bilim insanının üzerinde çalıştığı ve geliştirmeyi hedefledikleri becerilerden bir tanesidir. Eleştirel düşünme ise en temel ve önemli düşünme türleri arasındadır. Pek çok kişi tarafından bilinç dışı bir eylem olarak kabul edilen "düşünme"yi bilinç alanına çekip özel eğitim teknikleri ile geliştirmek mümkündür. Bu kitap; eleştirel düşünme becerileri kapsamında, kişinin tarafsız düşünür hâline gelme, düşünme seviyesinden haberdar olma, temel akıl becerileri, yetenekleri, içgörülerinin gelişmesine destek olma, sunulan düşüncenin zayıf ve güçlü manasını keşfetme vb. gibi becerilerini geliştirme, kendi düşünme standartlarını bilme, soru sorma ve düşünmedeki yerini anlama, düşünme içeriğini öğrenme, iyi düşünme becerilerini edinme, karar alma, problem çözme, mantık dışı düşünce ile başa çıkma, ulusal ve uluslararası propaganda yolları, zihinsel kandırmaca ve manipülasyonun farkına varma, etik akıl yürütme, stratejik düşünme becerileri ve ileri düşünür olma başlıklarında bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlamaktadır. Buraya kadar sözü edilen bu becerileri kapsayan kitabın hem bilgi vermesi hem de Türkiye'deki akademisyen ve düşünürler tarafından bu konuda yeni eserlerin kaleme alınmasını, araştırma yapılmasını teşvik etmesi hedeflenirken matematik bilimlerinde ve sosyal bilimlerde eğitim gören öğrencilere, politikacılara, medya mensuplarına faydalı olacağı düşünülmektedir ve kişisel gelişimi bir yaşam biçimini hâline getirenlere geliştirici bir okuma serüveni olacağına inanılmaktadır. (Kim ile? Kim için?..)
21. yüzyıl becerileri arasında ilk sıralarda yer alan eleştirel düşünme becerisinin stratejik ve sistematik olarak nasıl geliştirilebileceğini anlatan bu kitap, okuyucular için hem günlük yaşamda hem de profesyonel hayatta kullanabilecekleri önemli reçeteler vermektedir. Bilgi çağının getirdiği bilgi bombardımanı içinde hangi bilgiye nerede, nasıl, niye, ne zaman ve kim ile kim için ulaşılır sorularının cevaplarını çok gelişmiş tablolar ve şekiller ile anlatarak görsel anlamda hatırlanır ve uygulanabilir kılmakta; sol beynin işlevi olan eleştirel düşünceyi çok daha ileriye götürerek bilginin yaratıcılığa dönüştürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Basitliğin getirdiği mükemmellik ile değişen ve devrim niteliğinde yaşanan teknolojik gelişimlerde okuyucuların uygulamalı olarak karar verme becerilerini geliştirmekte ve okuyuculara bulundukları ortamda farkındalık oluşturarak fark yaratmalarını sağlayacak donanım vermektedir. Bu kitabın okuyucuları sadece eğitim dünyasındaki değişimi sağlamak isteyen kişiler değil profesyonel dünyada da dönüşümü sağlamak isteyen oyuncular ve liderler olmalıdır.
Fatma Neval Genç Bu kitap, Covid-19 üzerinde ağırlıklı olarak durmakla beraber kriz yönetimi, salgın ve pandemilerde kriz yönetimini kamu yönetimi ve siyaset bilimi bakış açısından, kriz yönetiminin krizin öncesi, kriz anı ve sonrası süreci içeren döngüsel çerçevesi içinde ele almaktadır. Bu kapsamda çalışmada ilk olarak kriz, yeni tip krizler, kriz yönetimi, başarı koşulları üzerinde durulmakta; ardından salgın hastalıklarda risk ve kriz yönetimi, pandemi yönetiminde temel yaklaşımlar ve başarı kriterleri ele alınmaktadır. Üçüncü olarak Covid-19 salgınının kronolojik olarak gelişme seyri; krizle mücadelede küresel ve bölgesel örgütlerin rolleri, stratejileri ve faaliyetleri incelenmektedir. Çalışmanın dördüncü bölümünde, Covid-19'la mücadelede farklı coğrafyalardan, farklı strateji ve başarı durumları ile öne çıkan ülkeler ele alınmaktadır. Beşinci bölümde, Türkiye'de Covid-19 öncesi döneme kadar salgın hastalıklarla mücadelede yasal ve kurumsal yapılanma tarihsel olarak incelenmekte, ardından krize müdahale süreci, salgının başlangıcından itibaren uygulamaya konulan kurumsal, yasal düzenlemeler ve uygulamalar ile ele alınmaktadır. Çalışmada son olarak kriz sonrası dönemi planlama, krizden öğrenme bakış açısıyla krizin ilk 18 ayı ile sınırlı olmakla beraber Covid-19'la mücadele süreci değerlendirilmektedir. Bu amaçla öncelikle küresel aktörler, ülkeler ve Türkiye'de izlenen strateji ve politikalardan elde edilen dersler, tespitler, kriz yönetiminde, pandemilerde başarı kriterleri ve Covid-19'da ortaya çıkan durum açısından değerlendirmektedir.
Adil Calap, Arzu Demirci, Ayşe Asiltürk, Burcu Savaş Çelik, Cengiz Özgün, Erkut Ergenç, Ersan Bocutoğlu, Gökhan Kırbaç, Harun Yüksel, Hilal H. Erdoğan, Khaladdin İbrahimli, Murat Koç, Mustafa Üren, Özcan Erdoğan, Ümmü Bulut Keskin İnsanlık tarihi boyunca önemli olgulardan biri olan uluslararası göç, toplumları sosyal, kültürel, politik ve ekonomik açıdan etkileyebilmektedir. Bu kitap; uluslararası göçün teorik ve pratik boyutlarını inceleyerek göçle ilgili literatüre katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Türkiye son yıllarda göçmenlerin hedef ülkesi hâline gelmiş bulunmaktadır. Akademisyenlerimiz, bu kitapta ortaya konulan değerli çalışmalarıyla Türkiye'de göçmenlik üzerine olan araştırmalara önemli bir fayda sağlamaktadırlar.
Günlük hayatımızı önemli oranda etkileyen göçmenliğin incelendiği bu eserde, aşağıda sıralanan konular ele alınmıştır:
-Göçmenlerin kamu yönetiminde değişime etkisi ve kurumsal göç yönetimi,
-Tersine göç olgusu ve tersine göç sürecinin değerlendirilmesi,
- Göçmen girişimciliği,
- Göç olgusunun mali ve ekonomik etkileri,
- Uluslararası göçün ülke ekonomilerine etkileri,
- Sağlık iş gücü göçünün, menşe ülkeler üzerindeki potansiyel etkileri,
- Göç ve lojistik kavramlarının birlikte değerlendirilmesi,
- Uluslararası göçmen havalelerinin finansal gelişme üzerine etkisi,
- Türkiye'de yabancıların ikamet izni işlemlerinde yetkilendirilmiş aracı kuruluşlar,
- Göçlerin diasporaya dönüşme sürecinde Azerbaycan örneğinin analizi,
- ABD'deki Ermeni ve Yahudi diasporalarının ana vatanlarıyla ekonomik ilişkilerinin analizi,
- Uluslararası göç bağlamında Filistinli mülteciler sorunu,
- Afganistanlıların Pakistan ve İran'dan Türkiye'ye göçü ve uyuşturucu trafiği.
Anastassia Bugday, Başar Baysal, Buğra Sarı, Gözde Turan, İsmail Erkam Sula, Mine Nur Küçük, Neslihan Dikmen Alsancak, Onur Erpul Uluslararası İlişkiler, küresel siyasetin işleyişini çeşitli düşünce geleneklerinden, analiz düzeylerinden ve kuramlardan yararlanarak anlamayı ve açıklamayı amaçlayan bir akademik disiplindir. Disiplinin doğuşundan bu yana birçok farklı kuram ortaya çıkmış; bu kuramlar, açıklamalarında belirli olayların nedenlerini ortaya koymayı ve çeşitli olay ve olguları kendi içerisinde tutarlı iddialara sahip bir düşünsel çerçeve sunarak açıklamayı amaçlamıştır. Farklı Uluslararası İlişkiler kuramları, iddia ve varsayımlarını birtakım temel kavramlar üzerine inşa etmektedir. Nitekim kavramlar, sosyal dünyanın anlaşılmasını ve açıklanmasını kolaylaştıran araçlardır. Bu yönleriyle kavramların Uluslararası İlişkiler disiplinindeki kuramların birbirleri ile etkileşimini de şekillendiren temel işlevleri vardır.
Bu kitap, Uluslararası İlişkiler kuramlarının farklı iddia ve varsayımlarının, disiplinde kullanılan çeşitli temel kavramlar üzerinden karşılaştırılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır. Uluslararası ilişkiler kuramlarının iddia ve varsayımlarındaki farklılıklar, sadece ampirik düzeyde uluslararası ilişkilerde hangi aktörlere (devlet, devlet dışı, uluslararası örgütler, liderler vs.) veya konulara (askerî, ekonomik, kültürel vs.) odaklandıkları üzerinden değil, meta kuramsal düzeyde ontolojik, epistemolojik ve metodolojik ön kabullerinden de kaynaklanmaktadır. Kitap, çoğulcu bir yaklaşımla hazırlanmış; meta kuramsal olarak farklılık arz eden ana akım ve eleştirel Uluslararası İlişkiler kuram ve yaklaşımlarının temel kavramları nasıl tanımladıklarını ele almıştır.
Kitabın her bölümünde, Uluslararası İlişkiler disiplininin temelinde yer alan bilim ve yöntem, kuram ve pratik ilişkisi, uluslararası, güç, devlet, yapı, anarşi, hegemonya, savaş ve barış kavramlarının anlamları, farklı Uluslararası İlişkiler kuramlarının bu kavramlara bakış açısı üzerinden tartışılarak açıklanmaktadır. Bu yönüyle kitap hem bir karşılaştırmalı uluslararası ilişkiler kuramları kitabı hem de bir temel uluslararası ilişkiler kavramları kitabıdır.
Mehmet Devrim Topses Kurumlar sosyolojisi alanındaki ders kitaplarında doldurulması gereken boşluk, toplumsal kurumların ekonomik ve sınıfsal gerçeklikle ilişkisi içinde açıklanmasıdır. Toplumsal yapının, onu oluşturan bütün parçaların karşılıklı etkileşimini barındırdığı açık bir gerçektir. Daha açık olan bir gerçek ise kurumsal ilişkilerin genel çizgileriyle ekonomik ve sınıfsal ilişkilerin görüntüleri olduğudur. Hukuk, siyaset, din, sanat vb. gibi bütün kurumsal ilişkiler söz konusu toplumsal gerçekliğin değişimine bağlı olarak ortaya çıkar, yeni yorumlar kazanır ve değişir. Bu nedenle kurumsal ilişkiler, toplumsal-sınıfsal ve tarihsel gerçeklik içinde çözümlenebilirse gerçek bir kurumlar sosyolojisine ulaşılabilir. Örneğin bir sosyoloji öğrencisi için önemli olan konu, din ya da siyaset kurumunun hangi toplumsal işlevleri gördüğünü ezberlemesi değil, din ya da siyaset kurumunu ortaya çıkaran ve süreç içinde onda yapısal değişikliklere neden olan tarihsel ve toplumsal koşulları araştırabilmesi ve görmesidir.
Gerçekte toplumsal olay ve olguların her birinin ekonomik ve sınıfsal gerçeklikle bağlantısı içinde incelenmesi çok geniş kapsamlı incelemeleri gerektirir. Kitabımızın özelliği, toplumsal yapı kavramını ve kurumsal ilişkileri ekonomik ve sınıfsal temellerinden ayırmadan çözümleme yolunu benimsemiş olması ve bu kapsamda bir ders kitabının boyutlarını aşmayacak çok genel ve basit örnekler sunmasıdır. Ders kitapları, bilimsel disiplin alanlarına bir giriş niteliği taşır ve sonrasını öğrencilerine bırakır. Toplumu bilimsel olarak açıklama ve çözümleme savında olan her sosyoloji öğrencisine iyi okumalar ve başarılar dileriz.
Yasemin Çokgüçlü Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Kuzey Kore'nin nükleer silahlara sahip olmadan önce rejim güvenliğini sağlamış ve yıllarca sürdürmüş olduğu göz ardı edilmektedir. Kuzey Kore'de rejim güvenliğinin sağlanmasındaki asli unsurun nükleer silahlar olduğu algısı ön plandadır. Çalışma, literatürdeki bu algı açığını gidererek nükleer silahlar, güvenlik ve nükleer diplomasi anahtar kavramları üzerinden
• Kuzey Kore sisteminin altyapısını oluşturan Juche ve Songun ideolojilerine odaklanarak,
• Nükleer silah sahibi olmadığı dönemde gerçekleşen Çerçeve Anlaşması aşamasındaki gelişmelerden yararlanarak,
• Kuzey Kore'nin nükleer silah sahibi olduğunu ilan etmesinden sonraki dönemde gerçekleşen Altı Taraflı Müzakereler sürecindeki görüşmelerden yararlanarak
• Kuzey Kore nükleer silahlanma programına farklı bir bakış açısı getirmeyi amaçlamaktadır.
Devletlerin tarihsel tecrübeleri güvenlik algılarını, güvenlik algıları ise güvenlik politikalarını belirlemektedir. Bu bağlamda çalışmada, silahlanma yarışı bölgesel olarak sona ermediğinden bölge ülkelerinin ve ABD'nin bölgedeki silahlanmasının resmî bahanesi olan Kuzey Kore nükleer faaliyetlerinin küresel güvenlik politikalarına etkisi analiz edilmektedir. Kuzey Kore nükleer faaliyetleri özelinde Çin, Rusya, Güney Kore, Japonya ve ABD'nin nükleer diplomasisi incelenmektedir. Ayrıca çalışma, Kuzey Kore nükleer silahlanma faaliyetlerinin küresel yansımaları boyutuyla değerlendirilmesiyle bu faaliyetlerin Güneydoğu Asya'da konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan güçlü bir askerî yapılanmaya başarılı bir bahane olarak hizmet ettiğini ve nasıl hizmet etmeye devam ettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Adem Özer, Ahmet Sapmaz, Alptekin Molla, Ayşegül Ketenci, Burak Şakir Şeker, Cihan Kazancıoğlu, Coşkun Soysal, Çağlar Özer, Doğan Şafak Polat, Elif Gürdal Limon, Emine Kılıçaslan, Emirhan Kaya, Emre Kalay, Enescan Lorci, Ferdi Güçyetmez, Gamze Helvacıköylü, Gökhan Alptekin, Gözde Mert, Hasan Mesut Önder, Hasret Çomak, Haşim Türker, Hulusi Ekber Kaya, Huriye Yıldırım Çinar, Hüseyin Çelik, Hüsmen Akdeniz, Kenan Toprak, Kıvılcım Erkan, Kübra Deren Tüdeş, M. Enes Arslan, Mehlika Özlem Ultan, Mesut Şöhret, Murat Koray, Murat Yorulmaz, Natalia Yevchenko, Neslihan Kuran, Oktay Küçükdeğirmenci, Onur Limon, Ozan Örmeci, Öncel Sencerman, Özdemir Akbal, Özgür Demirayak, Pelin Tekin Çelik, Sibel Kavuncu, Sina Kısacık, Tuba Taşlıcalı Koç, Tülay Yaylagül, Yunus Karaağaç "Küresel Aktörler ve Büyük Güç Rekabeti” günümüzde son derece karmaşık küresel ve bölgesel siyasi ve ekonomik ilişkileri derinlemesine inceleyen bir eserdir. Bu eser, küresel ve bölgesel aktörlerin rolünü, amacını ve büyük güçler arasındaki rekabetin derinliklerini keşfetmeye odaklanmıştır. Çeşitli bakış açılarıyla sunulan kitap bölümleri; ABD, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu gibi devletlerin çekişmelerini ve iş birliklerini anlamamıza yardımcı oluyor. Küresel ve bölgesel ekonominin yeni yönelimleri, askeri stratejilerin evrimi ve teknolojik yarışın etkileşimleri bu kitapta sizi bekliyor. Uluslararası kuruluşların küresel ve bölgesel rolü ile yeni dinamikleri inceleniyor. Okuyuculara zengin içerikli bir analiz sunuluyor. Kitap, güçlü bir analitik çerçeve sunmanın yanı sıra küresel ilişkilerin geleceğine yönelik yeni stratejik öngörülerde bulunuyor. Zengin ve güncel bilgi hazinesi ile kitap, okurlarına günümüzün hızla evrilen dünyasında bilinçli bir bakış açısına yer veriyor. Küresel aktörlerin ve büyük güçlerin gelecekteki etkileşimlerinin algılanmasına önemli katkı sağlıyor.

Boğos Levon Zekiyan, Yıldız Deveci Bozkuş, Buğra Poyraz Bu eser, Osmanlı İmparatorluğu'nun XVII ve XVIII. yüzyıllardaki ekonomik dünyasını inceleyerek Osmanlı Ermenilerinin ve onların aracılığıyla dönemin küresel bağlantılarının ilişkilerini ortaya koymaktadır. Ermeni esnaf, tüccar, zanaatkâr ve entelektüel sınıfının ekonomi alanındaki faaliyetlerine odaklanan çalışma aynı zamanda Ermeni tüccar ve entelektüel grubun dış dünya ile bağlarını da araştırmaktadır. Ermenilerin sarraflık alanında XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren devletin finans ve mali işlerini nasıl yönettiklerini detaylandırmaktadır. Eser, özellikle Düzyan ailesi gibi önemli Ermeni ailelerinin ve elitlerinin rolünü vurgulamaktadır. Ayrıca Culfa Ermenisi tüccarlarının zenginlik ve şöhret seviyelerini göstererek Osmanlı'ya modern teknolojinin gelişinde Ermenilerin kilit rolüne dikkat çekmektedir. Bu eser, Osmanlı İmparatorluğu'nun çok kültürlü yapısında Ermenilerin ticaret, finans ve teknoloji alanındaki katkılarını ve Osmanlı'nın az incelenmiş dönemlerine dair önemli verileri sunarak Ermenilerin bu konudaki etkilerini daha yakından tanımamıza olanak sağlamaktadır.
Emre Erdemir, Esra Nihal Kandur, Harun Gümrükçü, Hüseyin Karabulut, Rabia Kalfaoğlu, Yasin ilkdoğdu 21. yüzyılda, önceki coğrafi keşiflerin ve sömürgeciliğin aksine kaynakları zengin ancak ıssız deniz ve okyanus bölgelerinde ve deniz rotaları üzerinde egemenlik kurmaya yönelik zeminde, çalışmanın odak noktası, okyanusların ve denizin içinde yer alan takımadalarının, adaların, adacıkların ve kayalıkların statüsü olmuştur.
Kitapta; mavi sularla çevrili ama yıllardır egemenlik ve mülkiyet konusunda tartışmalı olan takımadalarının, adaların, adacıkların ve kayalıkların statüsü ve kime ait oldukları sorusu yanında bu alanda varlığı bilinen ancak henüz keşfedil(e)meyen canlı ve cansız kaynaklar ile yeni perspektif olarak Kutup Çağı’ndan bahsedilmekte, geçmişin Doğu-Batı karşıtı söyleminin yerini “Yüksek Kuzey” ve “Yüksek Kuzey-Güney İlişkileri” savı oluşturmaktadır.
Araştırma sahaları olarak ise;
1- Kanada’yla Danimarka arasında Grönland’den dolayı düşük profilli çatışma alanı oluşturan ve Arktika Bölgesi içinde yer alan Hans Adası/Kayası,
2- Pasifik Okyanusu içinde yer alan ve 1980’li yıllarda üzerinde kıtalararası bir sıcak savaşın yaşandığı Antarktika Kıtası’na ulaşmada kilit üç adadan biri olan Falkland Takımadaları, Avrupa Kıtası’nın somut örneği olarak Ege Denizi’nde Kardak Kayalıkları,
3- Akdeniz için Kıbrıs Adası, Asya Kıtası’nın örnekleri olarak Senkaku/Diaoyu ve Spratly/Nansha Takımadaları ile Arktika Okyanusu’ndan Grönland Adası alınmaktadır.
Alexander Konstantinovich Portsel, Ceyhan Karasoy, Harun Gümrükçü, James K Wither, Leyla Yılmaz, Rabia Kalfaoğlu, Sabit Alabaş, Sümeyye Güneş, Y. Barbaros Büyüksağnak 1990’lı yılların başına kadar Arktika Bölgesi birçok araştırmacı tarafından çok uzakta olan bir buzul çölü olarak algılanıyordu. Bu çölün en stratejik coğrafyası Spitzbergen Takımadaları’dır. İnsandan çok kutup ayılarının hükümranlığındaki ve insan cesedinin çürümediği bu buzullar diyarı, bir zamanlar kutup kâşiflerinin son durağı, Avrupa medeniyetinin bittiği son noktaydı.
Takımadaların hukuki statüsü 1920 tarihli Spitzbergen Antlaşması’yla belirlenmiş olup söz konusu Antlaşma günümüze kadar 46 devlet tarafından imzalanmıştır. Antlaşma’ya göre Norveç’e bu toprakların yönetimi için kâhyalık görevi verilmiş ve diğer akit tarafların vatandaşları ve işverenlerine başka hiçbir antlaşmada öngörülmemiş nitelikte haklar tanınmıştır. Bu kendine has özellikleri içeren antlaşma;
Akit tarafların vatandaşları ve işverenleri arasında ayrımcılığı yasaklamakta;
Akif tarafların vatandaşlarına sınırsız oturma izni alma, ayrımcılığa uğramadan çalışma ve ekonomikfaaliyetlerde bulunma hakkını vermekte;
Tüm taraflara eşit davranma (muamele eşitliği) prensibinden hareket etmekte;
Spitzbergen’in sivilleştirilmesi ve alanın askeri amaçlar için kullanılması yasağını getirmekte;
Spitzbergen’de toplanan vergilerin burada harcanması zorunluluğunu koymakta;
»1920 tarihinden önce verilen hakların aynen devam etmesini garantilemektedir.
Genelde Arktika Bölgesi ve özelde Spitzbergen Takımadaları, 2000’li yılların başından itibaren bilim dünyasını en fazla meşgul eden konular arasına girmiş ve ülkemizde Küresel Bakışla Kutup Çağı altında yapılan çalışmalarla yerini bulmuştur. Küresel düzeyde artan çevre sorunlarına ve iklim değişikliğine olan ilginin artmasıyla algılamada çok uzakta olan bu coğrafyalar giderek daha ulaşılabilir hâle gelmişlerdir.
Soğuk Savaş yıllarında bu bölgelere atfedilen öğrenilmiş değersizlik zaman içinde değişmiş, özellikle Kuzey Kutbu Bölgesinde askerileşmenin yerini kaynakların ekonomik potansiyeli almaya başlamıştır. Bunun bir sonucu olarak doğal zenginliklere, daha düşük maliyetlerle, daha güvenli koşullar altında ve rekabetin daha kolay olduğu ortamlarda ulaşılmaktadır.
Abdullah Şengönül, Alper Tunga Şen, Asena Boztaş, Asuman Yaprak, Elif Çetin, Erol Turan, Esin Karacan Yücedağ, Gülsen Topaktaş, Gürkan Gündüz, İnci Aksu Kargın, Lütfullah Ün, Murat Yılmaz, Omca Altın, Savaş Çevik, Sevinç Öztürk, Sibel Akgün, Zeynep Hiçdurmaz Göç olgusu günümüzde artık küresel bir boyut kazanmıştır. Özellikle Orta Doğu ve Afrika bölgelerindeki mezhep çatışmaları, iktidar savaşları, silahlı çatışmalar, iç ve bölgesel karışıklıklar nedeniyle insanlar kitleler halinde göç etmektedirler.
İnsanlar hayatta kalmak veya daha rahat yaşayabilmek ümidiyle, her türlü fiziksel güçlüğe maruz kalmayı göze alarak kitleler hâlinde göç etmeye çalışmaktadırlar. Bu durum göç olgusunun artık küresel bir mesele hâline geldiğinin göstergesidir.
Bu kitap, göç olgusunu küresel bakış açısıyla ele almakta ve bu meseleyi politik, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla analiz etmektedir.
Aslıhan Başer Topkan, Cihan Daban, Hayati Aktaş, Mohammad Ekram Yawar, Muharrem Shtavica, Murat Cingöz, Mustafa Çakır, Nursena Yaşar, Özge Çetiner, Selin Erkul, Tarık Oğuzlu, Tuğçe Ak, Vildan Meydan İnsanlığın yegâne evi olarak dünya, gözlemlenebilir evren çerçevesinde canlı yaşamın bulunduğu tek gezegendir. Canlı yaşam grubunda sadece insanlar değil, bitkiler ve hayvanlar da yer almaktadır. Bu nedenle dünya denilen gezegen diğer tüm gezegenlerden bu yönüyle, hassaten farklılık göstermektedir. Kutuplarda basık, ekvatorda şişkin olması hasebiyle küresel bir şekle benzeyen dünya, içinde barındırdığı canlılar tarafından yaşama mücadelesinin merkez noktası olmuştur. Özellikle insanlar tarafından bir mücadele küresi hâline gelen dünya, bu mücadeleden dolayı işgaller, ilhaklar ve çatışmalarla etkisini gösteregelmiştir. İnsanlığın var oluşundan bu yana iktisadi menfaatler başta olmak üzere siyaset mücadelesi, sosyokültürel dayatmalar ve coğrafi paylaşım unsurları üzerine pek çok olaylar yaşanmış, yaşanıyor ve yaşanmaya devam etmektedir. Bu sayılan unsurlar yer-siyaseti veya siyasi coğrafya olarak adlandırılabilen “jeopolitik” olguyla bağlantılıdır. Bu nedenle kitap, "Küresel Dünyada Jeopolitik Sorunlar: İşgal, İlhak ve Çatışmalar" ismiyle kaleme alınmıştır.
Hayati Aktaş, Ramazan İzol, Cihan Daban İnsanlığın varoluşundan bu yana önemli bir olgu olarak kaydedilen güvenlik; dünya toplumlarının en önemli yaşamsal kaynaklarından biri olarak görülmektedir çünkü küresel dünyanın yaşanılabilir kılınmasının temel taşını oluşturmaktadır. Güvenlik olgusuna yönelik en büyük tehditler, krizlerle başlamış olup çatışma ve savaşlarla devam etmiştir. Bu olumsuz gelişmelerin temelinde ise birçok neden yatmaktadır. Tarihî nedenlerden coğrafi nedenlere, sosyal nedenlerden kültürel nedenlere, siyasi nedenlerden ekonomik nedenlere kadar birçok alan bu hususta zikredilebilir, fakat bu nedenler arasında yer alan siyasi ve ekonomi kaynaklı çatışma ve savaşlar yüzyıllar boyu devam etmiştir ve etmektedir. Savaşların odağında devletler yer alırken, çatışmaların odağında ise çoğunlukla bireyler veya halklar yer almıştır. Nitekim bu olayların engellenmesine yönelik devletler tarafından bazı adımlar atılmaya çalışılmıştır. Özellikle 20. yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı ile birlikte sayısız kriz ve çatışmaların ortaya çıkmış olması, küresel dünyada güvenliği ve barışı sağlamak adına bazı girişimlerde bulunulmuştur. Bu girişimlerden hareketle, uluslararası örgütlenmelerin ortaya çıktığı ve güvenlik üzerine politikaların üretilmeye başlandığı gözlemlenmiştir. Bu kitapta; küresel dünyada “Uluslararası Örgütler”in ve bu örgütlerin “Güvenlik Algısı”na yönelik yorumlayıcı bir analizi yapılmıştır.
Selçuk Duman Uluslararası politikada; ekonomik, siyasi ve askerî riskin ötesinde çatışma riski barındıran Güney ve Doğu Çin Denizi, adım adım bir dünya savaşına doğru sürüklenilen sürecin merkezinde yer almaktadır. Özellikle Çin'de Şi Cinping'in, 2013 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'nin başına geçmesi ile birlikte yayılmacı ve hegemonik bir çerçevede hareket etmeye başlaması, bölge ülkeleri ve bölge ile ilgisi olan ülkeler tarafından tarafından tepkiyle karşılanmakta ve mutlaka engellenmesi gereken bir durum olarak değerlendirilmektedir. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Birleşik Krallık, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Filipinler, Avustralya ve Tayvan gibi ülkeler, Çin'in bu hegomanik yaklaşımından rahatsızlık duydukları için ikili, üçlü ve çoklu ittifaklar oluşturarak bölgede tatbikatlar gerçekleştirmektedirler. Aslında gerek ABD gerekse AB, Çin'in sisteme entegre edilmesi konusunda uzun yıllardır ciddi uğraşlar vermişlerdir. Ancak Şi Cinping ile birlikte Çin; savunma harcamalarını, günümüzde 200 milyar doların üzerine çıkararak bu uğraşlarla ilgilenmediğini göstermiş, Güney ve Doğu Çin Denizi'nde tarihî arka planı esas alarak işgaller gerçekleştirmiş, askerî üsler kurmuş, suni adalar oluşturmuş, bölgeyi sürekli abluka altına alan girişimlerde bulunmuştur.
Biz de çalışmamızı, uluslararası ilişkiler bilim dalı çerçevesinde güncel kaynaklardan hareketle sahildar ülkeler ve ilgili ülkelerin jeopolitik yaklaşımlarını esas alarak planladık. Kitabımız, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, “Uluslararası Politika'da Güney Çin Denizi” başlığı ile jeostratejik ve uluslararası hukuk temelinde inceleme yaparak sahildar ülkeler ve ilgili ülkelerin jeopolitik yaklaşımlarını ortaya koyduk. İkinci bölümde Uluslararası Politika'da Doğu Çin Denizi başlığı ile jeostratejik ve jeopolitik bir inceleme sonucunda sahildar ve ilgili ülkelerinin iddialarını ayrıntılı bir şekilde aktardık. Amacımız, analitik bir yaklaşım ve özgün bir değerlendirme ile Güney ve Doğu Çin Denizi sorunu hakkında objektif bir bilgilendirme yapmaktır.
Zekeriyya Akdağ Dünya sisteminin ekonomi politik ağırlık merkezi, Çin başta olmak üzere Doğu Asya bölgesine kaymaktadır. Çin dünya ekonomisinde, 19. yüzyıl öncesinde olduğu gibi, yeniden merkezî bir konuma yükselmektedir. Çin'in başta ekonomi olmak üzere askerî ve politik alanda kaydettiği ilerlemeler, uluslararası sistemdeki etkisini sürekli bir biçimde arttırmaktadır. Küresel ekonomik politik değişimler, Çin'in dünya sisteminde yeniden merkezî bir rol oynayacağını göstermektedir. Dünya sistemindeki jeopolitik ve jeoekonomik gelişmeler, Çin'i küresel hegemonya mücadelesinin en önemli aktörü hâline getirmektedir. Bu çalışmada, Çin'in yükselişinin hegemonik bir güç olmasına yol açıp açamayacağı üzerinde durulmuştur. Çin'in yeni bir hegemonya düzeni oluşturabilme imkânı ve bunu sınırlayan etmenler analiz edilmiştir. Bu çalışma, sermaye birikiminin merkez üssü olma ve hegemonik güç olma mücadelesinde Çin'in en büyük potansiyellere sahip aktör olduğunu değerlendirmektedir. Giderek karmaşık hâle gelen kapitalist dünya ekonomisi üzerinde kontrolü sağlayabilecek en geniş ekonomik kaynaklara sahip ülkenin Çin olduğu iddia edilmektedir.
Hüseyin Korkmaz Bu kitap, ABD-Çin ilişkileri kapsamında uluslararası güvenliği etkileyen faktörleri 11 Eylül 2001 sonrasında küresel hegemonya bağlamında incelemiştir. Dolayısıyla ABD-Çin ilişkilerinin hegemonik rekabete girdiği ve bu rekabetin uluslararası güvenliği etkileyebilecek bir boyuta ulaştığı savı, Neo-Gramşiyan bir teorik çerçeve içerisinde tartışılmıştır. Bu çalışma Neo-Gramşiyan yaklaşım çerçevesinde uluslararası sistemde oluşan parçalanmaya dönük eğilimleri tespit etmeye çalışmakta ve iki ülke arasındaki rekabetin çok kutuplu bir küresel düzen ihtimalini ortaya çıkaran sınırsız stratejik bir rekabete dönüştüğünü ileri sürmektedir.
İki ülkenin stratejik yaklaşım ve pratiklerine odaklanmış olan bu kitap, 11 Eylül 2001 sonrası görev yapan Başkanların dönemlerini kronolojik açıdan incelemiştir. Ortaya konulan bulguların analizi sonucunda ABD-Çin ilişkilerinin çok karmaşık bir rekabet modeli içerisinde hareket ettiği ve çatışma ihtimalini de barındıran gerilimli bir düzeyde seyrettiği ortaya çıkmıştır. Kitabın küresel hegemonya ve küresel düzenin yapısına yönelik çözümleme ve eleştirilerinin, bu ölçekte çalışan tüm araştırmacılara ışık tutması ve katkıda bulunması beklenmektedir.
Aşkın İnci Sökmen Alaca,Hatice Çelik,Emre Demir,Çağrı Emin Demirtaş,Cemre Pekcan,Eray Alım,Merve Suna Özel Özcan,Halil Burak Sakal,Mehmet Şahin.Tuğçe Ersoy Ceylan,Enis Porat,İlker Salih Ebrem,Ebru Küçükşener,Mehmet Rakipoğlu,Yakup Şahin,Sıla Turaç Baykara,Sadullah Özel,Merhmet Emin Erendor,Hasan Acar,Serhat Bulut,Yakup Şahin, Son yılların en popüler araştırma konuları arasında küresel politikalar ve bölgesel dönüşümler geliyor. Bir bölgenin nasıl çatışma veya iş birliği sahasına dönüştüğü ve bu dönüşümde yer alan küresel ve bölgesel aktörlerin etkilerinin boyutları hâlen önemli bir tartışma konusu olarak güncelliğini koruyor. Nitekim uluslararası sistemde yer alan küresel ve bölgesel aktörlerin sistemin sunduğu avantaj ve dezavantajlar bağlamında politikalar takip ettiği ve ilgili aktörlerin bölgesel dönüşüm süreçlerinde aktif olarak yer aldıkları görülmektedir. Deneyimlemeye devam ettiğimiz belirsizleşen dünya kompozisyonu ekseninde ise küresel ve bölgesel aktörlerin politika seçimleri ve bölgesel dönüşümlerin etkin ama bir o kadar kırılgan yapısı, topyekûn küreyi etkilemektedir. Bu bağlamda birbirinden kıymetli 20 akademisyen tarafından kaleme alınan bu kitap, küresel ve bölgesel aktörlerin politikalarını ve farklı coğrafyalar temelinde yaşanan dönüşümleri analiz etmektedir.
Murat Ali Dulupçu Çalışmada; Küreselleşme, küreselleşmenin dönüştürücü etkileri, küresel rekabet gücü ve Türkiye ekonomisinin küresel rekabet gücü açısından değerlendirilmesi gibi konular ele alınmıştır.
İskender Güneş Geçmişe kıyasla dünya hızla değişirken yaşanan bu süreçten şehirler de etkilenmekte, hatta değişimde dinamik rol üstlenmektedirler. Günümüzün kabul gören küresel siyasi, ekonomik, kültürel unsurlarının idari rolünü de üstlenen küresel şehirler ise âdeta bu sürecin merkezî konumundadır. Dünyada ön plana çıkan ve kalkınmanın ve gelişimin öncüsü olma yolunda da önemli mesafeler alan New York, Tokyo, Londra, Paris, Hong Kong gibi küresel şehirler arasına ülkemizden katılan İstanbul'un yanı sıra bazı şehirlerimiz de aday konumdadır. Küresel ölçekte rekabet yaşayan bu şehirlerin kıyaslanması ve yarışta hangi konumda olduklarının anlaşılması maksadıyla yapılan endeks çalışmaları da ayrı bir öneme sahiptir. Bu eser şehirleri ve onların bulundukları konumları irdelemesi bakımından ulusal ve yerel düzeyde ülkemizde bu alanda çalışma gösteren merkezî ve yerel yönetimdeki ilgililere ve araştırmacılara faydalı olacak bir çalışma niteliğindedir.
Abdulkadir Baharçiçek, Alpcan Acar, Aydın Turhan, Bilal Kızıl, Canan Katılmış, Ender Akyol, Fatih Tekin, Fatma Nur Özdemir, Gökhan Tuncel, Hasan Ali Yılmaz, Mehmet Emin Güven, Murat Sezik, Necmettin Acar, Osman Ağır, Ömer Taylan, Pınar Kahya Aydın, Selahaddin Bakan, Süleyman Ekici, Şükrü İnan, Umut Turgut Yıldırım, Y. Furkan Şen, Yusuf Zakir Baskın, Zekeriyya Akdağ Küreselleşme süreci insanların; toplumların ve devletlerin birbirleriyle etkileşimini artırmıştır. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir hadise, kısa süre içerisinde küresel düzeyde etki yapabilmekte veya başka yerlerdeki gelişmelerden etkilenebilmektedir. Savaş, iç savaş, terör, siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz, doğal afet, salgın hastalık gibi sorunlar, geçmişten günümüze toplumsal ilişkileri büyük ölçüde etkilemiştir. Küreselleşme ile birlikte bu sorunların sosyal, ekonomik ve siyasal alanlardaki çarpan etkisi artmıştır.
Jeopolitik konumu ve tarihî misyonu nedeniyle Türkiye, küresel ve bölgesel gelişmelerden en fazla etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Bu kitap, dünyada öne çıkan sorunları, bu sorunların küresel ve bölgesel etkileri ile Türkiye'ye yansımalarını belirlemeyi amaçlamaktadır. “Sistemik konular”, “küresel sorunlar” ve “bölgesel sorunlar” olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır. Sistemik konular kısmında küreselleşme ve bölgeselleşme, uluslararası siyasal ve ekonomik sistem genel hatlarıyla ele alınmaktadır. Küresel ve bölgesel sorunlar kısmında ise uluslararası örgütlerin küresel sorunlar karşısındaki durumu, yoksulluk, terörizm, göç, çevre sorunları, salgın hastalıklar, insan hakları ihlalleri, İslamofobi, Arap Baharı, Suriye İç Savaşı, Azerbaycan-Ermenistan gerilimi, Doğu Türkistan, Doğu Akdeniz ve Kürt sorunları farklı yönleriyle derinlikli bir şekilde analiz edilmektedir.
Adem Solak "Ne yazık ki, savaşın terörizme karşı yapılmadığı, aksine, terörizmi savaşın doğurduğu gerçeği anlaşılmıştır; tıpkı Irak işgalinin bize gösterdiği gibi. Evet, işgaller ve savaşlar terörizme yol açan nedenleri körüklemektedir. Şu anda insanlık tarihinin önemli bir yol ayrımındayız; tarihte iz bırakacak dönemeçlerden birini yaşıyoruz. Eğer Batı, bu savaşkan tavrını sürdürerek, kendi halklarını bile kandırarak insanları dışlayan ideolojilerini yaymakta diretirse; dünya uçuruma yuvarlanıp, bir kan gölüne dönecek, sonu gelmez anlaşmazlıkların ve korkunç katliamların girdabında boğulup gidecektir." (GOFFİREDO)
Bu eser, yazarın bizzat cezaevlerindeki teröristlerle ve canlı bomba sürecinden geçenlerle 30 yıl boyunca yüz yüze yaptığı çalışmalar ve uluslararası literatürden dikkatle seçtiği öz belirlemelerden oluştu. 18 yıl dağda, çatışma alanlarında bulunup hayatta kalmayı beceren bir teröristin "geciken itiraflar" niteliğindeki anlatımları, Türkiye'nin son 35 yılda yaklaşık 50 bin insanın terör adına ölümünün ve bu sürede sadece terörle mücadeleye neden bir trilyon ABD Doları harcamak zorunda kaldığının açık belgeleri gibidir. Gençlerin nasıl terörist/canlı bomba oldukları da bu eserin ana konusudur.
Ahsen Saçlı, Ali Burak Darıcılı, Bilge Durutürk, Engin Koç, Ergenekon Savrun, Halil Emre Deniş, Hasan Acar, İhsan Burak Birecikli, Kamil Tarhan, Mustafa Ali Sezal, Mustafa Yıldız, N. Neşe Kemiksiz, Özkan Gönül, Pınar Akarçay, Serkan Yenal, Süleyman Temiz, Yeşim Demir, Yunus Karaağaç Güvenlik ve terör, 21. yüzyılın kuşkusuz önemli sorun alanlarındandır. Günümüz dünyası, ilişkilerin belirsizleştiği ve tehdidin nereden geleceğinin belli olmadığı bir kaos ortamını bizlere hazırlamıştır. Bu süreçte, gerek devlet gerek vatandaş olarak huzur ortamında yaşamak bir takım sorumlukları beraberinde getirmiştir. Bu kitap, güvenlik ve terör kavramlarını, günümüz dünyasının bakış açısıyla değerlendirmektedir.
Bu kitapta, güvenlik ve terör kavramları üzerine özgün ve nitelikli çalışmalar bulunmaktadır. Terörün 21. yüzyılda geçirdiği dönüşüm, küresel terörün gelişme aşamaları ve uluslararası örgütlerce tanım sorunsalı tartışılmıştır. Genellikle hibrit yapılarla etki sağlamaya çalışan terör, günümüzde ileri teknoloji ile desteklenmeye çalışılmaktadır. Kitapta tüm bu süreç tartışılmış ve kitabın teorik kısmı ortaya çıkmıştır.
Küresel Terör ve Güvenlik Politikaları, bahsedilen bu teorik çerçevenin ışığında, dünya üzerinde varlık göstermeye çalışan DAEŞ, Boko Haram, Lord of Resistance Army ve YPG gibi bir takım terör örgütlerini ve devletlerin terör örgütlerine karşı uyguladıkları güvenlik politikalarını izah ederek, ilk bölümlerde ortaya koyulan teorik çerçeveyi ilerleyen bölümlerde somutlaştırmaktadır.
Bu kitap, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve güvenlik ile ilgilenen araştırmacılar için bir kaynak teşkil etmektedir. Aynı zamanda günümüz dünyasının küresel ve bölgesel ilişkilerine de güvenlik ve terör kavramlarını izah etmesi açısından bir ışık tutmaktadır.
Barış Doster, Behlül Özkan, Bilgehan Alagöz, Ceyhun Çiçekçi, Çağdaş Üngör, Emre Erşen, Özden Zeynep Oktav, Sinem Kocamaz, Tarık Oğuzlu Ortadoğu coğrafyasının küresel siyaset gündemindeki yeri, son yıllarda yaşanan gelişmeler ışığında yeniden tanımlanırken bölge dışı küresel aktörler ve önemli bölge ülkelerinin dış ve güvenlik politikalarına etki eden faktörlerin doğru bir şekilde anlaşılması, hiç olmadığı kadar önem arz ediyor. Bu kitap, uluslararası ilişkiler alanında çalışan akademisyenler tarafından bölge dinamiklerinin daha iyi analiz edilebilmesi adına yapılan çalışmalara bir katkı olarak hazırlandı. Bölge üzerine çalışan bilim insanları ve bölgeye ilgi duyan kamuoyu, bu kitaba katkı veren yazarların ulaşmayı arzu ettiği hedef kitleyi oluşturuyor. Ortadoğu'nun değişen dinamikleri üzerine yapılan akademik ve akademik olmayan çalışmaların artan bir şekilde kamuoyunun bilgisine sunulduğu son zamanlarda, bizler de bu sürece bir katkı vermek istedik ve yoğun araştırmalar neticesinde bu eseri ortaya çıkardık.
Türk dış politikasında karar verici konumda bulunan yöneticilerin Ortadoğu'da yaşanan gelişmeleri doğru bir şekilde okuyup buna uygun ulusal çıkar ve politikalar belirleme sürecinde bu kitabın faydalı olacağını düşünüyoruz.
Gülen Elmas Kitapta, küreselleşme sürecinde dünyadaki bölgesel dengeler ve Türkiye’nin bu yapı içindeki yeri ve bölgesel göstergeleri incelenmiştir. Birinci bölümde, teorik düzeyde bölgesel dengesizliklerin nedenleri, bölgesel coğrafya, bölgesel kalkınma ve bölge planlaması konuları genel olarak ele alınmıştır. İkinci bölümde; AB’de bölgesel dengesizlikler ve dengesizlikleri giderici politikalar ve bu amaçla oluşturulan fonlar ve fon kaynaklarının dağılımı irdelenmiştir. Üçüncü bölümde ise, Türkiye’de bölgesel dengesizlikler, uygulanan politikalar ve AB üyeliğinin bu konuda Türkiye’ye olası yansımalarına bakılmaktadır.
Oğuz Kaymakçı Dünya ekonomisi her geçen gün artan oran ve önemde küreselleşen bir yapı kazanmaktadır. Bu yapının yansıması olarak makro planda ülkeler hızlı bir transformasyon sürecine girerken, ulusal ve/veya uluslararası şirketler açısından da farklı yöntem, yaklaşım ve felsefelerle bu akım içerisinde varlıklarını koruma-sürdürme mücadelesi verildiği görülmektedir. Ülkelerin ve şirketlerin bu yeni dönemde bölünme ya da entegrasyon tavrıyla bu dönemi karşılamaktadırlar. Bu karşılama devresinde ortaya çıkan tartışma konularının on kısım olarak ele alındığı çalışma, özellikle iktisadi küreselleşme temelinde yaşananları alanında uzman akademisyenlerin kaleminden anlatmaktadır. Bu on kısım; ulus-devlet, değişim ve birey, yeni ekonomi, e-dünya, küresel sermaye hareketleri ve krizler, fakirlik ve eşitsizlik, piyasa, firma ve rekabet, STK/NGO ile küresel ve bölgesel diğer etkiler başlıkları altında verilen yirmi dokuz makaleden oluşmaktadır. Kitapta yer alan makaleler çok sayıda tablo ve şekil yardımıyla yalın anlatımlı ve açık hâle getirilmiştir. Çalışmanın başta iktisadi ve idari bilimler fakülteleri olmak üzere küreselleşme etkisi yaşayan tüm alanlar için kaynak nitelik taşıyabilecek niteliktedir.
Çağatay Sarp, Dolunay Şenol, Güney Gürsel, Harun Gümrükçü, İbrahim Ethem Taş, İlknur Maya, Mine A. Fındıklı, Mustafa Hizmetli, Ömer Turunç, Sadegül Durgun, Safure Cantürk, Uğur Bozkurt, Yasin Baş Günümüzde Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki siyasi gündemi belirleyen tartışmaların önde gelen konularından biri, ülkemizden bu ulusüstü alana ve oradan Türkiye'ye doğru gözlemlenen göç hareket­leridir. Bu süreç, temelinde küresel gelir dağılımı azaltıcı boyutuyla ekonomik bütünleşme şeklinde gerçekleşmeliydi. Ancak 19. yüzyılda gerçekleşen liberal göç politikası Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla son bulmuş ve günümüze kadar bu insan sirkülasyonu bir daha kozmopolit liberal düşünce doğrultusunda gelişmemiştir. Bunun yerini nasyonal liberalleşmeye dayanan ideoloji almış ve geçen yüzyılın ortalarından sonra yeni bir kimlik kazanarak neoliberalizme dönüşmüştür. Bu yeni ideoloji küresel göç hareketlerinin normatif harcını oluşturmaktadır. Bu anlamda kozmopolit liberal düşüncenin öncülüğü yerine neoliberal bakışa öncülük verilmiştir. Onun içinde Küresel Göç hareketlerinin ortaya çıkarttığı sorunların cumhuriyetçi ve demokratik bir bakışla çözümlerini beklemek biraz safdilane olsa gerek.