Halkla İlişkiler \ 1-4
William G. Castellano “Yeni Normal” olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz yeni dönem, çalışma hayatını kökten değiştiren yapısal dönüşümlere neden olmuştur. Küreselleşme, teknolojideki hızlı gelişmeler ve değişen işgücü yapısı, geleneksel insan kaynakları uygulamalarını yetersiz kılmaktadır. İş dünyasında başarı ve sürdürebilirlik ancak yeni yöntemleri araştırmak, uygulamak ve işgücü adanmışlığını sağlamak ile mümkün olacaktır. Bu kitapta, 21. yüzyılda sürdürülebilir bir rekabet üstünlüğü yakalamak isteyen ve bunun için sahip oldukları işgücü adanmışlığı ve yetenek yönetimini önemseyen örgütler için birçok uygulamaya yer verilmiştir.
İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çalışmalarına devam eden pek çok değerli öğretim üyesisinin katkılarıyla Türkçeye kazandırılan bu eserin, akademisyenler, öğrenciler ve uygulamacılar için önemli bir referans olacağına inanıyoruz.
İnci Çınarlı Sağlığımız ve iletişim kurma yetimiz, hayatımızın son derece önemli iki durumudur. Hepimizin birinci gündem maddesi olan sağlık, temel bir insan hakkıdır ve demokrasilerin de vazgeçilmez bir unsurudur. Yaklaşık 50 yıldır bir disiplin olarak karşımıza çıkan sağlık iletişimi, ülkemizde de son yıllarda halk sağlığı, sağlık eğitimi ve iletişim disiplinleri kapsamında ele alınmaktadır.
21.Yüzyılda Sağlık İletişimi başlıklı bu kitapta; sağlık, hastalık ve rahatsızlık kavramlarının sosyolojik açıdan değerlendirilmesi, sağlık iletişiminin boyutları, sağlık iletişimi disiplinine ait kuram ve modeller, sağlık iletişimi stratejileri, sağlık iletişimi kampanya tasarımı süreci, halk sağlığı enformasyonu ve medya arasındaki ilişki ve sağlık okuryazarlığı konuları ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır.
Nihat Aytürk Ailede, okulda ve toplumda; iş ortamında ve meslek hayatında uygulanan saygı, görgü, nezaket ve adabımuaşeret kuralları ortaokullarda okutulan Görgü Kuralları ve Nezaket dersi ile liselerde okutulan Adabımuaşeret dersi öğretim programlarına ve aynı zamanda Müslüman Türk toplumunun ulusal, sosyal ve kültürel yapısına ve çağdaş uygarlık normlarına uygun biçimde öğretmenlere ve öğrencilere yardımcı ders kitabı olarak hazırlanmıştır.
McGraw-Hill Psikoloji alanında en güncel bilimsel bilgileri okuyucuya sunmayı hedefleyen bu kitap, her biri kendi alanında ve çeviri konusunda uzman olan psikologlar tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.
Aklımın Aklı: PSİKOLOJİ kitabı; psikoloji biliminin temel konularını yalın, açık, net ve kolay anlaşılır şekilde okuyucuya aktarmasının yanı sıra renkli içeriği ile de son derece ilgi çekicidir. Okuyucu, kitabı ilk incelediği andan itibaren kitabın gerçek dünyadan örneklerle zenginleştirildiğini ve baştan sona etkileşimsel ve dinamik öğrenme yöntemlerinin etkin şekilde kullanıldığını fark edecektir. Kitapta içerik ve biçim dengesinin korunmasına özel bir duyarlılık gösterilmiştir.
Öğrenme alışkanlıklarının günümüzde değişmiş olması nedeniyle Aklımın Aklı: PSİKOLOJİ kitabında, "Ne?", "Neden?" "Nasıl?" ve "Ne zaman?" sorularına etkileyici şekilde yanıt verme hedeflenmiştir. Aynı zamanda, merakı, düşünmeyi ve yaratıcılığı destekleyen yeni öğretim yöntemlerinin kullanılmış olması özellikle öğrenciler için yararlı olacaktır. Öğrencilerin derse hazırlanma, derse katılma ve ders sonrası gözden geçirme etkinliklerinde kendi akıllarına bu kitabı eşlikçi kılmaları kitabın yapısı gereği kaçınılmaz görünmektedir.
Okuyucunun merak düzeyini yüksek tutmasının ötesinde onun kendi iç dünyasında ve sosyal çevresinde olup bitenleri anlamlandırmasını hedefleyen Aklımın Aklı: PSİKOLOJİ kitabının, satışa çıktığı tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de psikoloji alanının en temel kaynaklarından biri olacağına inanıyorum.
Doç. Dr. Mithat Durak
Sevcan Beşikci Medyada tasarlanan her türlü haber toplumda algının şekillenmesine olanak tanımaktadır. Bir ülke hakkında farklı ülkelerdeki medyanın hazırladığı içerikler ise o ülke hakkında kamuoyunun fikir edinmesi açısından oldukça önemlidir. Medya ortamlarında yayımlanan haberler, söz konusu medyanın olaya veya konuya ilişkin yaklaşımını ortaya koyabilmektedir. Bu kapsamda algısal süreçlerin yönetimi dikkat çekici hâle gelmiştir. Algı yönetimi, hedef kitleyi istenilen bir amaç veya bir fikir doğrultusunda inandırma ve ikna etme, kitleler üzerinde istenilen duygu, düşünce ve davranış değişikliği oluşturma çabalarıdır. Kitleler üzerinde bu değişimin gerçekleştirilmesinde kullanılan en etkin araç ise medyadır. Günümüzde insanlar, çevrelerinde gerçekleşen olayları medya aracılığıyla öğrenmektedir. Bu nedenle medya kontrolünü elinde bulunduranların kitleler üzerinde istenilen doğrultuda değişimi gerçekleştirebilmeleri mümkündür. Medya ortamlarında yayımlanan haberler ile algı yönetimi süreçleri işlevliğini arttırmakta ve istenilen amaca ulaşımı kolaylaştırmaktadır diyebiliriz. Bu doğrultuda “Algı Yönetimi ve Medya: Yabancı Basında Türkiye Algısı” isimli kitap çalışmasında yabancı basını temsilen The New York Times (Amerika), Bild (Almanya), The Guardian (İngiltere) ve Le Monde (Fransa) gazeteleri tercih edilmiş ve Türkiye'de yaşanan gelişmeler bağlamında 15 Temmuz 2016 tarihi öncesi ve sonrası arasındaki değişimler değerlendirilmiştir.
Bahadır Kapır Teknolojik alanda yaşanan gelişmeler toplumsal, kültürel ve ekonomik yapılanmada gerçekleşen birçok önemli değişimin birincil itici gücünü ya da temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Bireysel anlamda ise teknoloji, gündelik yaşamımıza gün geçtikçe daha fazla uyum sağlayarak bilgi edinim süreçlerimizi, kişilerarası iletişimimizi, serbest zaman faaliyetlerimizi dönüştürmüş, dönüştürmeye de devam etmektedir. Sonuç olarak dünya ile olan ilişkimiz, deneyimlerimiz, onu algılama ve anlamlandırma şeklimiz de değişmiştir.
Günümüz dünyasını yeni baştan şekillendirmekte olan teknoloji ise “Yapay Zekâ”dır. Yapay zekâ teknolojisine sahip algoritmik sistemler; ekonomi, idare, eğitim, sağlık, hukuk gibi toplumsal yapının temellerini oluşturan tüm dinamiklere entegre olarak yeni bir toplum modeli ortaya çıkarmaktadır. Algoritmik toplum olarak nitelendirilebilecek bu yapılanmada medya, hem algoritmaların aktif olarak kullanıldığı hem de bu kullanımın bireyin kararlarını doğrudan etkileme potansiyeline sahip olduğu en önemli alanlarının başında gelmektedir. Bu anlamda konvansiyonel bağından kopmak üzere olan günümüzün [dijital] medyası, her geçen gün algoritmalara daha bağımlı hâle gelmektedir. Bu kitap, medya sektöründe kullanılan algoritmalar hakkında kapsamlı bir bakış açısı sunmak ve sektörde yaşanılan değişimin toplum ve birer medya tüketicisi olarak birey üzerindeki etkisini araştırmak amacı ile hazırlanmıştır.
Wayne C. Booth - Gregory G. Colomb - Joseph M. Williams “…yanlış fikirler hatta tehlikeli olanlar yayılıyor çünkü çok fazla insan; çok fazla fikri, çok az kanıtla kabul ediyor.”
Nitelik göreceli bir kavram olmasına rağmen nitelikli bilimsel araştırmayı, kısaca yaşamın herhangi bir bölümünde toplum yararına kullanılacak öneme sahip bir bilgiyi üretmek şeklinde tanımlayabiliriz. Nitelikli toplumların, sayıca az olsalar bile, büyük kalabalıklardan çok daha büyük işler başardıklarını tarihten biliyoruz. Bu, aynı zamanda çokluğu yani niceliği, niteliğin önüne yerleştiren toplumların da her zaman geri kalmaya mahkûm olduğu anlamına gelmektedir.
Nitelikli araştırmanın temel felsefesinin anlatıldığı bu kitapta, başkalarının araştırmalarını nasıl değerlendireceğimiz, kendi araştırmamızı nasıl nitelikli hâle getireceğimiz ve kaliteli bir raporu/makaleyi nasıl hazırlayacağımız konularında bize yol gösterilmektedir. Bazen akademik unvanlara sahip kişilerin bile ulusal televizyon kanallarında oldukça rahat bir şekilde son derece zayıf iddialarda bulunabildiğini gördüğümüzde sağlam bir argümanın sahip olması gereken beş bileşen konusunda bu kitapta verilen tavsiyenin ne kadar gerekli olduğu fark edilmektedir:
“…okurlarınız adına kendi kendinize sormanız gereken sorular:
1. İddiam nedir?
2. Hangi nedenler iddiamı desteklemektedir?
3. Hangi kanıtlar nedenlerimi desteklemektedir?
4. Alternatifleri/yan etkileri/itirazları kabul ediyor muyum ve nasıl cevaplıyorum?
5. Nedenlerimin iddiamla ilgisini hangi prensip oluşturmaktadır?”
Elizabeth Kuhnke Tek bir kelime etmeden istediğinizi söyleyin
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz derler, gerçekten de öyle. Fakat eğer siz karşınızdaki kişinin hareketlerini anlamazsanız bu hareketlerin anlamları rüzgarla uçup gidebilir ya da daha kötüsü olur ve yanlış anlaşılabilir. Eğer kendinizi başkalarının hareketleri yüzünden kafanız karışmış bir şekilde bulursanız veya başkaları üzerinde yarattığınız izlenimi geliştirmek isterseniz bu samimi rehber aslında hiçbir şey söylemeseler bile, insanların gerçekte ne demek istediklerini anlamanızı kolaylaştırır.
• Sessiz iletişimciyle tanışın! Beden dilinin nereden geldiğini, nasıl evrildiğini ve gerçekleştirdiğiniz tüm iletişim ve ilişkilerinizdeki etkisini keşfedin.
• Jestler iş başında! Başınızı eğmenizin, kaşınızı kaldırmanızın ve dudadığınızın titremesinin ağzınızdan çıkan kelimelerden nasıl daha fazla şeyi ortaya çıkardığını fark edin.
• Duruşunuzu düşünün! Duruşunuzun düşünceleriniz, tavrınız ve algınız üzerindeki etkisini, bedenin uzuvlarının ruh hâlini nasıl yansıttığını ve nasıl bir izlenim yarattığını keşfedin.
• Pozisyonların gücü! İlgi ve ilgisizliğin işaretlerini okumayı, potansiyel bir sevgiliyle iletişime geçmeyi ve iş yerinde kendinize olan güveninizi ve olumlu bir duruş sergilemeyi öğrenin.
• Kültürel farklılığın ötesine geçin! Kendi davranışlarınızdan farklı davranışlar hakkında fikir edinin ve olası tehlikelerden kaçınmak için stratejiler geliştirin.
Kitabı açın ve
• Sözsüz jestleri nasıl yorumlayacağınızı,
• Beden dilinin temellerini,
• Duruşunuzun sizin hakkınızda ne söylediğini,
• Beden dilini flört ederken kullanma yollarını,
• Aldatıldığınızı fark etmek için beden dilini nasıl okumanız gerektiğini,
• Hangi göz hareketleri, yüz ifadesi ve diğer jestlerin başkası hakkında ne söylediğini,
• Beden dili yoluyla iletişime geçmenin en iyi yollarını,
• Sessiz iletişiminizi geliştirmek için ipuçlarını inceleyin.
Nesibe Kantar Bilişim felsefesi ve etiği, felsefenin yeni bir alanıdır. 20. yüzyıl sonu, 21. yüzyıl başlarından itibaren sibernetik bilimi ve bilişim mühendisliği alanında yaşanan gelişmeler, internetle birlikte bilgisayarları yaşamımıza daha fazla dâhil etmiştir. Bilişim devrimi, değerler de dâhil resmî ve gündelik yaşantımızı büyük ölçekte değiştirmektedir. Bilişim teknolojilerinin etkisinde gerçekleşen bu değişim ve dönüşümden felsefe de payını almaktadır. Bilişim çağının temel meselelerini anlayabilmek için ontoloji, epistemoloji, aksiyoloji bağlamlarında zekâ, bilinç, zihin, bilgi (information / bilişim), gerçeklik gibi konu ve kavramları yeniden düşünmek bir gereklilik hâline gelmiştir.
Amerikalı filozof Terrell Ward Bynum, bilişim dünyasının değiştirici ve dönüştürücü dijital doğası karşısında teknolojinin imkânlarından faydalanırken insan doğasının ve doğal olanın korunmasına da vurgu yapan bir bilişim etiği teorisi teklif etmektedir. Bilişim felsefesi bağlamında bir bilişim etiği teorisi olarak Gelişim Etiği Teorisi (Flourishing Ethics Theory), etiğin sınırlarının, insanın özne olarak etik rolünün muhafaza edilmesi kaydı ile yapay zekâ, robot, siborglar da dâhil olmak üzere bilişim dünyasının tüm argümanlarını içine alarak genişletilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Bu kitap, 21. yüzyılın yeni felsefesi olan bilişim felsefesi ve etiği alanında Bynum’un teklif ettiği Flourishing Ethics / Gelişim Etiği Teorisinin felsefi, bilimsel ve teknolojik zeminine ışık tutmaktadır.
Asuman ÖZDEMİR Sosyal bir varlık olan insan, her şart ve koşulda toplanma ihtiyacı duymuştur. Bu iletişimin sağlandığı en iyi yoldur. Yönetimin en temel süreçlerinden biri olan toplantılar, belli sonuçlara ulaşmak için iki veya daha fazla insanın arasındaki bilgi, görüş ve fikir alışverişi olarak tanımlanır. Toplantılar, ortaya çıkan sorunu çözmek, ihtiyaç duyulan uzmanlık bilgisine ulaşmak, herhangi bir konuda ilgilileri bilgilendirmek, toplu karar almak, sorumluluğu anonimleştirmek veya çalışanların moralini yükseltmek gibi çeşitli nedenlerle düzenlenir. Ancak bir toplantıda yaşanan en yoğun duygular: huzursuzluk, aşırı can sıkıntısı, bıkkınlık ve "ben neden burdayım", "bir an önce bitse de gitsek" düşüncesidir. Ancak, örgütlerin belirleyecekleri ilkelere bağlı olarak oluşturdukları toplantı kültürleri, verimli toplantılar için ilk adım olacaktır.

Verimli, başarılı toplantılar için, bilgi ve deneyimlerin paylaşıldığı bu çalışma; yönetici, çalışan, öğretici, öğrenenler için önemli bir kaynak olacaktır.
Abdullah Metin, B. Mert Demir, Erdem Ayçiçek, Fatih Kocaoğlu, Fatih Şahin, Fatma Gül Gedikkaya, İbrahim İrdem, Kenan Polat, M. İlker Haktankaçmaz, Merve Suna Özel Özcan, Metin Özkaral, Nail Öztaş, Ömer Gündüz, Selman S. Kesgin, Süleyman Sıdal, Tuğçe Gür Türkdoğan, Turgay Altun, Vildan Armağan, Yalçın Murgul, Yıldırım İbişoğlu Bürokrasi, sanılanın aksine, çok yaygın bir olgudur; bir örgütlenme, iş yapış biçimidir ve yeryüzünde bürokratik olarak örgütlenmemiş bir devlet örneği yoktur. Devletler dışında, özellikle Sanayi Devrimi sonrası büyüyen ve özellikle kitle üretimi yapan fabrikaların, hizmet örgütlerinin, finansal kuruluşların, üniversitelerin neredeyse tamamı az ya da çok bürokratik örgütlenme biçimini ve işleyişini uygulamış ve günümüzde uygulamaya da devam etmektedir.
Bürokrasi gibi hakkında pek çok şey yazılmış ve yapılmış bir konuda literatürü derleyen ve eldeki klasik malzemeyi işleyerek üzerine az da olsa bir şeyler ekleyen kaynak bulmak oldukça zordur. Bürokrasi hakkında pek çok şeyi tespit ve tasnif ederek okurlarına derli toplu bir başvuru eseri takdim etmek ve alandaki boşluğu doldurmak bu kitabın ortaya çıkış amacıdır.
Kamu yönetimi, siyaset bilimi, kamu politikası ve örgüt ve yönetim alanı başta olmak üzere pek çok disiplinin ilgi alanına giren bürokrasinin çok farklı tanımları ve açıklamaları yapılmıştır. Farklı tarih dönemlerinin özellikleri, yazarların benimsedikleri değer ve ideoloji setleri, tanımların ve açıklamaların üzerine inşa edildikleri varsayımları ve dolayısıyla tanımları ve açıklamaları kökten etkileyebilmektedir. Bu durum elinizdeki kitabın neredeyse her bir bölümünde görülebilmektedir: Bürokrasi kimi bakış açılarında en üstün ve en etkin bir örgütlenme, yönetim ve üretim biçimiyken, diğerlerinde hantallığın, israfın beceriksizliğin sebebi olarak görülmektedir; yine bazılarında kamu hizmetlerinde eşitlik ve adaleti ve hatta kalkınmayı sağlamanın kestirme ve başarılı yolu olarak görülürken, diğer bazılarında egemen sınıfların toplumu sömürme aracı olarak takdim edilmektedir. Kitap, bu farklılıklara birincil kaynaklardan hareketle eşit muamele etmeyi gözeten bir başvuru kaynağı olma niyetiyle yazılmıştır.
Nilay Başok Yurdakul

Pazarlama ve pazarlama iletişimi kavramı tanımı ve özellikleri, tarihsel gelişim süreci, bütünleşik pazarlama iletişiminin gelişim nedenleri, planlama modelleri, bütünleşik pazarlama iletişiminde stratejik yönetim ve ölçümleme sürecinin değerlendirilmesi çalışmada ele alınan konulardandır. Bu çalışma, pazarlama iletişiminde ölçümleme konusuna gerek akademik ve gerekse profesyonel anlamda ilgi duyan araştırmacı ve kullanıcılar için temel bir başvuru kaynağı olabilecek niteliktedir.

Özlem Çapan Özeren 2017’de, Amerikalı oyuncu ve aktivist olan Milano’nun başlattığı #MeToo ifşa hareketi kapsamında cinsiyetçi geçmişiyle bilinen havacılık endüstrisi çalışanlarının da yer aldığı araştırmalarda üç hostesten ikisinin cinsel tacize maruz kaldığı ortaya çıktı. Buna göre havacılıkta cinsel taciz, “Kahve, çay ya da ben.” gibi şakaların ima ettiği anlayışın ortadan kaldırılması ile mümkün.
Ancak önemli bir sorun var, o da cinsiyetçi reklamlar!
Havacılıkta kullanılan reklamların çoğu, hostesler üzerinden satışı arttırmaya yönelik stratejilerin bir ürünü gibi görünüyor. Reklamlar, kültürün taşıyıcısı ve üretiminin en işlevsel propaganda aracı olarak kullanılıyor.
“O hâlde, bir yerden başlamalı!” dedim ve bir kadın, havacılık emekçisi ve bir iletişim bilimleri araştırmacısı olarak tüm dünya kadınlarının cinsel taciz mücadelesine katkıda bulunmak üzere çıktığım bu yolda, havacılıkta cinsel tacize ilişkin yaptığım araştırmanın sonuçlarını bu kitapta siz okuyucularımla paylaşmayı hedefledim.
İyi okumalar dilerim.
Alev Akbal, Ali Fettah, Atikullah Gıyasi, Ayşe Ayvacı, Betül Öztürk, Çağanay Soysal, Demet Akçaray Ulutaş, Deniz Yüksel, Dilek Dilli, Elif Altundağ, Elif Yılmaz, Elmas Akın Altıncı, Emine Polat, Emre Çapkınoğlu, Esra Atmaca, Esra Savaş, Eyüp Sarı, Fatma Nur Genç, Fatma Zehra Öztek Çelebi, Fethi Okun, Gizem Karadavut, Hakan Karaağaç, Harun Terin, İlknur Bodur, İpen İlknur Ünlü, İsmet Faruk Özgüner, Melike Uyanık, Melikşah Keskin, Mustafa Karataş, Mutlu Uysal Yazıcı, Nail Aksoy, Nilden Tuygun, Nilden Tuygun, Özge Kucur, Raziye Merve Yaradılmış, Saliha Şenel, Süfeyla Ulaş Coşkun, Şanlıay Şahin, Şükrü Arman Aksoy, Utku Arman Örün, Vesile Cançatal, Yüksel Hakan Aydoğmuş, Zeynelabidin Öztürk, Zilan Uğurlu, Zülfikar Akelma Health is one of the most basic and indispensable elements of life and is an interdisciplinary field. As a requirement of their profession, health professionals are in constant communication with patients and their relatives with different sociocultural and economic characteristics. These differences require different knowledge and skills. Accordingly, in this book, communication with patients and their relatives in different clinics, empathy and communication skills are discussed by experts in this field.
This book was written by physicians, nurses, social workers, psychologists, dieticians, physiotherapists, and academicians from the fields of communication.
It is thought that this book, which has been prepared with the aim of improving the communication and empathy skills of health professionals both with their patients as individuals and with their relatives during the treatment process they are applying; thus contributing to increase the quality of care they provide to them, will guide all health professionals and anyone interested and will meet an important need in this field.
Ahmet Öktem, Ali Altındağ, Asya Nurten Sucuoğlu, Ayhan Özkan, Burcu Arıcı, Burçak Kurucu, Büşra Sultan Aydos, Çiğdem Gençer, Deniz Yıldız, Dilara Ulutaş, Dilek Dilli, Elif Türkoğlu, Esma Altınel Açoğlu, Fatma Nur Genç, Fatma Zehra Öztek Çelebi, Funda Ünal, Hakan Karaağaç, Hasan Arı, Hülya Şeker Yıkmaz, İbrahim Burak Yüksel, İpen İlknur Ünlü, İrem Terin, İrfan Taşoğlu, Kezban Yavuz Emik, Mehmet Çıtırık, Mehmet Taşar, Melahat Melek Oğuz, Melikşah Keskin, Mustafa Karataş, Naciye Kabataş, Nur Dikmen, Orkun Aydın, Özkan Kaya, Özlem Gündüz, Remzi Karaokur, Rumeysa Akgün, Serçin Taşar, Şanlıay Şahin, Yunus Kara Communication in Migrant Health is a comprehensive guide that addresses the communication barriers migrants face in accessing and utilising healthcare services. The book offers practical solutions for healthcare professionals on cultural sensitivity, language barriers, and developing appropriate approaches to the health needs of migrants, and focuses on the cultural and social dynamics of migrant communities and emphasises the sensitive points that healthcare professionals serving these groups should pay attention to. And also this book is a valuable resource for non-governmental organisation workers and all professionals working with migrants, and emphasises the importance of providing a healthcare service based on empathy and understanding, and aims to guide those working in this field.

People from different cultures need to overcome communication barriers in order to live together and cope with differences. It can be said that the most important tool for providing accessible and effective healthcare services to people is effective communication centred on cultural variables. In this context, it is an undeniable fact that the communication strategies used directly affect the quality and outcomes of healthcare services provided to migrants. Effective communication in migrant health not only improves the health status of individuals, but also strengthens community health. In this book, the difficulties experienced in communication and strategies to overcome these difficulties are supported by concrete examples.
Ahmed Melik İlbeği, Ahmet Kırcalı, Ali Kansu Tehçi, MD, Anıl Çilem Çelik, Asburçe Olgaç Kılıçkaya, Ayça Türkmen, Aysegul Subasi Yilmaz, Ayşe Akyol, Candan Terzioğlu, Derya Ayverdi İncedere, Duygu Özbek Siddiqui, Ekin Özsaydı Aktaşoğlu, Ekin Tacalan, Emine Polat, Emine Polat, Emine Polat, Funda Çenesiz, Gizem Arslan, Gözde Gençer Kiraz, Halil Mehdi Turan, Hatice Sonışık, Hülya Şeker Yıkmaz, İlknur Elif Aydın, Khanim Shukurlu, Kübra Tarazan Türk, Muhammed Çağrı Daharlı, Neşat Tolga Akbaş, Nilden Ünsal, Nur Dikmen, Nursel Muratoğlu Şahin, Onur Can Karagöz, Özgür Barış Yıldırım, Özlem Gürz Eker, Özlem Suveren, Semra Çetinkaya, Sevim Şeyma Oğuzalp, Tülin Çataklı, Veli Eldem The book “Communication in Pediatrics” is a guide for healthcare professionals aiming to improve their skills to communicate effectively with children and their families. The book explains how pediatricians can empathize with pediatricians patients, understand their emotional and psychological needs, and respond to these needs.
This book focuses on topics such as the use of language and body language appropriate to the age and developmental level of children. It also emphasizes the importance of effective communication with parents and discusses methods for understanding their concerns and questions.
The book details tips for communicating with children of different age groups, techniques for responding to the difficult questions of child patients, and ways to communicate correctly in crisis situations.
In conclusion, “Communication in Pediatrics” is a comprehensive guide that demonstrates the positive effects of empathy and effective communication in pediatric practice on the treatment processes of children.
Damla Özekan, Deniz Palalar Alkan, Derya Nil Budak, Esra Atilla Bal, Melike Akça, Özlem İngün Karkış, Özlem Sanrı Cumhuriyetimizin 100. yılında, Türkiye'de kadın çalışmalarına sosyal bilimler alanından özgün bir katkı sunan bu eser, sosyal bilimlerin birçok farklı disiplininden kadın akademisyenin kolektif çalışmalarından oluşmaktadır. Kitabın odağında Türk kadınının, Cumhuriyet’e ve Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e borçlu olduğu kazanımları ve birikimleri doğrultusunda bireysel ve toplumsal olarak değişen ve dönüşen kimliği ve rolü üzerinden yapılan çalışmaların yanı sıra güncel çalışmalar yer almaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılına ithaf edilen bu eser, laik ve demokratik Cumhuriyetin hak ve kazanımlarıyla var olan ve hayatın her alanına dokunan kadınlara yönelik çalışmalarla gerek akademiye gerek genel okur kitlesine hitap eden kadınca bir yaklaşım sunarak Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlamaktadır.
Bahar Öztürk, Büşra T. Durmuş, Derya Nil Budak, Gül Dilek Türk, Sevim Ergün, Süheyla Nil Mustafa, Şeyda Barlas Bozkuş, Zuhal İbidan Cumhuriyetimizin 100'üncü yılına ithaf edilen bu eser, Türkiye'de kadın çalışmalarına iletişim perspektifinden disiplinlerarası özgün bir katkı sağlamak amacıyla kadın akademisyenlerin kolektif çalışmalarıyla hazırlanmıştır. Eserde; Türk kadınının, Cumhuriyet'e ve Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e borçlu olduğu kazanımları ve birikimleri doğrultusunda bireysel ve toplumsal olarak değişen ve dönüşen kimliği ve rolü üzerinden yapılan iletişim çalışmalarının yanı sıra disiplinlerarası kadın çalışmaları yer almaktadır. Laik ve demokratik Cumhuriyet’in hak ve kazanımlarıyla var olan ve hayatın her alanına dokunan kadınlara yönelik çalışmaların yer aldığı eser gerek akademiye gerek genel okur kitlesine hitap eden kadınca bir yaklaşımla Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlamaktadır.

Tuğçe Ertem Eray Çatışmanın hem ortaya çıkışında hem de yönetimi ve çözümünde iletişimin önemi ve oynadığı rol, iletişim bilimlerinin de kavramı ele almasına neden olmaktadır. İletişim içerisinde bulunan hemen hemen herkesin çatışma süreci içerisinde bulunması söz konusu olabilmekte ve çatışmaların kaçınılmazlığı, yönetimini de zorunlu kılmaktadır. Çalışmada çatışma kavramından yola çıkılarak uluslararası literatürde çatışma ve halkla ilişkiler ilişkisine verilen önemin ulusal literatürde kendisine yer bulamaması ve Türkiye'de çatışmaların çözümünde halkla ilişkilerin önemine yeterince değinilmemesi sorunsalından hareket edilmektedir. Bu çerçevede, çatışma süreç modellerinden etkilenen kuramlardan bahsedilerek halkla ilişkiler alanında çatışmaların çözümüne yönelik çalışmalara yer verilmektedir. İlişki ve iletişim yönetimi bakışıyla kitapta, çatışma süreç modelleri içerisinde literatürde en fazla yer bulan Ortak Yönelim Teorisi, Oyun Teorisi, Olumsallık Teorisi ve Müzakere Yaklaşımları ile Karma Motifli Modellere değinilmektedir.
Aydın Karabulut Son yüzyılda insanla doğa arasına, insanların gözlerini alamadığı, onları büyüleyen bir kavram damgasını vurdu. Mavi bir ışığın büyüsü, tüm insanlığı etkiledi. Bölünüp parçalanan, ceplerimize kadar giren bu büyülü görüntü, insan olmanın temel odağı sayılan “irade” ile ilgili büyük değişiklikler yarattı. Bu durum, bir gelişim sürecinin devamı olarak da okunabilir, bir hastalığın yarattığı çürüme olarak da… Bu sebeple bu kitap, bir doktorun hastalığın semptomlarını araması kabilinden, devinime devam eden gözlerimizin nereye odaklanacağını takip etmek gibi bir arayışı da ifade ediyor. Kitap, eleştirel bir bakışı yüklenerek gün geçtikçe daha çok güdükleşen iradenin en büyük hasımlarından biri olan “ekran”ın ayartıcı gücü üzerine bir incelemeyi amaçlamaktadır.
İrade sahibi olmak, insan olmanın alametifarikasıdır. Günümüzde tekno kapitalizmin yarattığı değer erozyonunun en büyük saiklerinden biri de ekrandır. Ekran, kapitalizmin insanlığa bakan yüzüdür. Bu yüz, iradeyi kendi çarmıhına gererek işlerini kotarmaktadır. Çalışma, ekranın özellikle iradeyi hedef aldığını varsayarak ekranın irade ve insan doğası üzerindeki etkilerini ele almaktadır.
Nihat Aytürk İş ortamında ve sosyal yaşamda insan ilişkilerinin ve sosyal etkinliklerin temeli her ülkede örf ve âdet, âdâb-ı muâşeret; saygı, görgü ve nezaket denilen davranış kurallarıdır. Bu kurallar ailede, toplumda ve iş hayatında sevgi, saygı, anlayış ve hoşgörü içinde birlikte yaşamanın ve çalışmanın hukuksal, sosyal, kültürel ve etik normlarıdır. Bu kuralları bilen, yaşadığı toplumda ve iş hayatında bu kurallara uyan kişiler daima fark edilir; takdir edilir, sevilir, sayılır; başarılı ve saygın iyi bir insan olurlar.
Türkiye'de; iş ortamında ve sosyal yaşamda uygulanan davranış kuralları ve sosyal etkinlikler (kutlamalar, merasimler, ziyaretler, davet ve ziyafetler) ile insan ilişkilerinin temeli olan saygı, görgü, nezaket ve giyim kuralları bu kitapta ”Davranış Sanatı” olarak ele alınmış; Türk toplumunun sosyal ve kültürel yapısına uygun olarak örneklerle açıklanmıştır.
Lütfi Sunar Toplumsal değişme nedir?
Toplumlar nasıl değişirler?
Değişimi açıklayan temel teoriler hangileridir?
Türkiye'de değişimin temel dinamikleri nelerdir?

Toplumsal değişim sosyolojinin tüm konu, kavram ve kuramlarını ilgilendiren temel bir alandır. Başlangıcından günümüze değin sosyoloji literatüründe değişimle ilgili çok sayıda açıklama ortaya çıkmıştır. Bu açıklamaların oluşturduğu birikimin kavranması bir sosyoloji öğrencisi için çok önemlidir. Değişimin anlaşılması toplumun işleyişini çözümlemek bakımından zorunludur.
Türkiye'nin toplumsal yapısı hızlı ve daimi bir değişim içerisindedir. Bu değişimin anlaşılması ve açıklanması için kapsamlı ve sürekliliği olan araştırmalara ve yeni perspektiflere ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak ne var ki, toplumsal değişim, Türkiye'de sosyolojinin ilgisini çok fazla çekmemiştir. Alandaki kuramsal çalışmalar, kavramsal incelemeler ve ampirik araştırmaların sayısı çok azdır. Elinizdeki bu eser böylesi bir boşluğu doldurmak üzere Toplumsal Yapı Araştırmaları Programı kapsamında kaleme alınmıştır.
16 bölümden oluşan bu kitap, sosyolojide değişim ile ilgili kavram, kuram ve yaklaşımları incelemektedir. Aynı zamanda bir ders kitabı olarak da tasarlanan bu kitapta ele alınan konular yalın bir biçimde ele alınmış ve örnekler ile genişletilmiştir. Bölümlere eklenen kavram açıklamaları, biyografi yazıları ve okuma parçaları ile kitabın akışı rahatlatılmaya ve okuyucunun zihninde farklı pencereler açmaya çalışılmaktadır.
Aslıhan Topal, Aynur Örnek, Bahar Tugen Öztürk, Engin Çağlak, Gül Dilek Türk, Havva Palacı, Hicabi Arslan, Serhat Yetimova, Depremler doğal afetler arasında en yıkıcı ve öngörülemez olan, insan hayatını ve toplum düzenini derinden etkileyen olaylardır. Depremin olumsuz etkileriyle başa çıkabilmek ve zararları en aza indirebilmek için etkili bir afet yönetimi ve iletişim stratejisi gerekmektedir. Ülkemiz deprem kuşağında yer alması sebebiyle sıklıkla depremlerle karşı karşıya kalmaktadır. Dolayısıyla deprem riskine karşı toplumun bilinçlendirilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Deprem iletişimi; deprem öncesi, sırası ve sonrasında toplumu bilinçlendirme, doğru bilgi akışını sağlama, panik ve kaosun önleme, yardım ve destek koordinasyonu sağlama gibi konularda hızlı bir şekilde müdahale edebilmek için kullanılan iletişim yöntemlerini kapsamaktadır. Bu eser, deprem riskine karşı toplumun bilinçlendirilmesi amacıyla iletişim stratejileri üzerine odaklanarak ve deprem iletişimi konusunda önemli ipuçları ve stratejiler paylaşacaktır.
Ayşe Betül Tanrıverdi, Berfin Varışlı, Gül Dilek Türk, İçten Duygu Özbek, İris Kurdoğlu, Sena Erden Ayhün, Su Ergin, Yelda Özlem Kölgelier Bir deprem ülkesi olarak Türkiye, deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenmesi gereken ülkelerin başında gelmektedir. Bu gerçek, Türk toplumunu depremin her aşamasıyla ilgili bilinçlenmeye, deprem öncesinde, esnasında, sonrasında etkili iletişim kurma yeteneğini geliştirmeye ve deprem okuryazarı olmaya mecbur bırakmaktadır. Deprem okuryazarlığı, deprem konusunda bilgi ve farkındalık düzeyini artırarak depreme ilişkin iletişimsel simgelerin etkili bir biçimde kullanabilmesini ifade eden bir yaklaşımdır. Deprem iletişimi ve afet yönetimi ise; depremin dinamiklerini öngörmeyi, anlamayı ve kavramayı da kapsayan deprem okuryazarlığının en büyük destekleyicileri arasında yer almaktadır. Bu noktalardan hareketle elinizdeki eser; toplumda deprem okuryazarlığı kavramına ilişkin farkındalığın yaratılmasında, söz konusu okuryazarlığın gerekliliğinin ve öneminin kavranmasında, deprem iletişimi ve afet yönetimiyle ilişkilendirilerek anlamlandırılmasında okuyucuya yeni bir ufuk açacaktır.
Elif Korap Özel, Erdem Geçit, Fatma Şendoğan, Mehmet Emin Satır, Rabia Serttaş, Ümit Aydoğan, Yasin Bulduklu Algoritmaların, kodların, sayıların etrafımızı sardığı bir çağda yaşıyoruz. Dijital çağ, karşımıza dijital medyayı ve onun yeni formlarını çıkarıyor. Peki, bu bizi nasıl etkiliyor? Dijital çağda medya ve iletişim nasıl bir akışta ilerliyor? Hangi alanlarda kullanılıyor ve sonuçları neler oluyor? İşte bu kitap, alan araştırmacılarının ve konuyla ilgilenen herkesin faydalanabileceği biçimde, dijital medyanın ekonomi politiğinden veri gazeteciliğine, dijital halkla ilişkilerden dijital platformlara ve görsel efektlere uzanan bir yelpazede, dijital çağda medya ve iletişimle ilgili araştırmaları içeriyor. Dijital çağda iletişim araştırmalarında faydalanılan nöropazarlama, dijital diplomasi perspektifinden sosyal medya, dijital çağda yalan haberin yükselişi ve kitle fonlamalı gazetecilik üzerine çalışmalar da bu kitabın ele aldığı konular arasında yer alıyor.
Adil Bical, Betül Sabahçı, Bünyamin Ayhan, Enes Baloğlu, Fırat Ata, Gamze Beyge, Mihrali Köseliören, Nurcan Yılmaz, Ozan Kocabaş, Özgür Kılınç, Seril Çakmak Dijital teknolojilerde yaşanan yenilikler, farklı ortam ve alanlarda dijital dönüşümü tetikler. Dijital dönüşümün tetikleyicisi olarak teknolojiler, diğer alanlarda olduğu gibi iletişim alanında da değişimin ve dönüşümün yaşanmasını kaçınılmaz kılmıştır. Dijitalleşme ile birlikte çeşitli alanlarda sunulan hizmetlerin dijitalleşmesi ve dijital teknolojilerin artan kullanımı; iletişim kurma, etkileşim içinde olma biçimini, çalışma ve yaşam şeklini, ürün ya da hizmetlerin nasıl, ne zaman üretileceği ve tüketileceğini önemli ölçüde değiştirmiştir. Diğer bir ifade ile bu durum, daha dijital içerikli bir iletişim biçimi sunar. Öte yandan yeni teknolojilerin yükselişi devam ederken dünya artık daha sürükleyici ve etkileşimli teknolojilere doğru evrilmektedir. Bu bağlamda, fiziksel dünya ile dijital dünyayı entegre eden, benzersiz özellikler sunan teknolojilere doğru yöneliş, etkileşimde bulunma ve dijital deneyimlerin yaşanmasına yeni bir boyut kazandıracaktır. Dolayısıyla teknolojik değişimin iletişim alanı üzerindeki rolünün farkındalığı temelinde hazırlanan bu kitabın, ileride yapılacak olan araştırmalar için yol gösterici olacağı öngörülmektedir.
Ayten Bengisu Cansever, Büşra Kılıç, Emre Ergen, Esra Tunçay, Merve Özdemir, Sezgin Savaş, Yasmin Aldamen İletişim, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar, günlük pratiklerini iletişim sayesinde sürdürmekte, iletişim yoluyla bir aradalıklarını sağlamaktadır. Bu doğrultuda, sözlü veya sözsüz biçimlerinden bağımsız olarak iletişimin, insan hayatının temeline yerleştiğini söylemek mümkündür.
Günümüzde iletişim imkânları, dijitalleşme sayesinde hiç olmadığı kadar artmıştır. İnsanlar, her an her yerde iletişim kurabilmeye başlamış ve insanların, düşüncelerini aktarabilme imkânı genişlemiştir. Bu çerçevede, dijitalleşme süreciyle birlikte insan hayatının dijitalleşme eğilimi içerisinde, iletişim faaliyetleri de dijital ortama yönelmiştir. Dijital iletişim üzerine pek çok araştırma yapılmış, kavramın çerçevesi çizilmeye çalışılmış ve ilgili kavram kapsamında pek çok farklı bulgu elde edilmiştir. Bu kitap çalışması ile de dijital iletişim araştırmalarının farklı disiplinlerdeki analizlerinin karşılaştırılması hedeflenmiştir.
Ahmet Ali Bozkurt, Ayşe Meriç Yazıcı, Ayşegül Özkan, Deniz Sönmez, Elif Tatlı, Esma Görkem Ersoy, Gülaçtı Şen, Meltem Özel, Mesut Öztırak, Meysure Evren Çelik Sütiçer, Mustafa Bostancı, Mutlu Gülsev Yağız, Müge Kınay, Rasim Keskin, Salih Güney, Simge Selvitopu Akyel, Sümeyya Olcay Yaman, Yusuf Karaşin Son yıllarda teknolojide büyük gelişmeler yaşanmıştır. Bunların en başında büyük veri, sensörler, bulut bilişim sistemleri ve sosyal medyayı da içine alan yeni medya kavramları gelmektedir. Bu kavramlar dünyadaki pek çok pratik gibi ekonomiyi de oldukça etkilemiştir. Ekonomi ile yakından ilişkili olan işletmeler de teknolojinin getirdiği bu kavramlardan etkilenmektedir. İşletmelerin günümüze kadar süre gelen bu durumda değişim ve dönüşümleri dijitalleşmenin varlığı ile kaçınılmaz olmuştur. Söz konusu dönüşüm; örgütsel davranıştan insan kaynaklarına, insan kaynaklarından pazarlamaya, pazarlamadan halkla ilişkilere kadar işletmelerin pek çok yönüne etki etmiştir. Bu kitap ile hedeflenen işletmelerdeki temel dönüşümleri ve değişimleri teknolojinin getirisi olan yapay zekâ, uzay çalışmaları, blok zincir ve yeni medya bağlamında ele alarak geniş bir çerçeve oluşturmaktır. Aynı zamanda farklı alanlardan bir araya gelen akademisyenlerin katılımı ile dijitalleşmenin işletmelere ve dünya üzerine olan etkisini tartışmak adına geniş bir yol haritası oluşturulması planlanmaktadır. Eser; ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora derslerinde okutulmak üzere güncel kavram ve araştırmaları içermektedir.
Ali Kerem İngeç, Celil Ünal, Cengiz Anık, İbrahim Hanavcı, İbrahim Kiçir, Mustafa Cankut Kurt, Sümeyra Tüzün, Ümmügülsüm Talipoğlu Siyaset, etimolojik olarak “seyis” kelimesinden türemiştir. Bilindiği üzere seyis, “at bakıcısı” anlamına gelmektedir. Seyis, doğal olarak vahşi bir hayvan olan atı dizginler, ehlileştirir ve atın ihtiyaçlarıyla meşgul olur. Siyaset de felsefe literatüründe “doğa durumunda” olarak tarif edilen toplumları bazı norm, kural ve yargılar çemberine alarak onları belirli bir forma sokar. Siyasi erki elinde bulunduranlar, sözü edilen norm, kural ve yargıları tayin etme potansiyeline sahip olurlar ve dolayısıyla siyaset nasıl bir hayat yaşayacağımız konusunda belirleyici bir rol üstlenir. Bu nedenle siyasi aktörlerin öncelikli amacı, siyasi erki yani iktidarı elde etmektir. Bunun tek yolu ise siyasal iletişimdir. Bu kitap, siyasi aktörler ve seçmen ekseninde işleyen siyasal iletişim ve günlük hayatımızın geniş bir kısmını işgal eden dijital medyaya ilişkin değerlendirmeler içeren bölümlerden oluşmaktadır. Siyasetin, iletişimin, siyasal iletişimin, dijital medyanın ve seçmen davranışlarının müstakil karakteri ve birbirleriyle ilişkileri okurun ilgisine sunulmuştur.
Aycan Erdenir, Cenap Coşkun, Erdem Tatlı, Gözde Öymen, Hilal Özden Özdemir Çakır, Kezban Saki Yaltırak, Nihal Kocabay Şener, Pınar Karaca, R. Gülay Öztür, Suzan Moç, Zeynep Mine Alptekin İstanbul Ticaret Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Doktora Programında ders vermekte olan öğretim üyeleri ve sektörde aktif çalışmakta olan doktora programındaki öğrenciler ile hazırlanan “Dijital Pazarlama İletişiminde Yeni Kavramlar: Akademi Ne Söyler, Sektör Nasıl Uygular?” başlıklı bu değerli kitapta; bireysel sosyal sorumluluk, paylaşım ekonomisi, içerik pazarlaması, dijital hikâye anlatıcılığı, transmedya hikâye anlatıcılığı, hiper hedefli kişiselleştirilmiş dijital reklamcılık, programatik reklamcılık, yeniden hedefleme (retargeting), ses teknolojileri, tüketici elektroniği şovu (CES), paralel gerçeklik, giyilebilir teknoloji, nesnelerin interneti, adreslenebilir TV reklamcılığı, yapay zekâ teknolojisi, reklam engelleyiciler (adblockers) ve mikro video reklamlar gibi dijital pazarlama iletişimi çalışmalarındaki yeni kavramların açılımını hem akademik hem de sektörel çalışmalar perspektifinden bulabilmeniz mümkün. Her bir kavramın detaylı şekilde örnek kampanyalarla somut hâle getirilerek incelendiği kitapta, fütüristik yaklaşımlar ve terimler sözlüğü de bulunmaktadır.
Bugün uygulamalarını gördüğümüz ve gelecekte daha yoğun kullanılacağı öngörülen bu kavramların akademik ve sektörel çalışmalar için önemli bir referans kaynağı olacağı düşünülmektedir. Dijital pazarlama iletişimindeki yenilikleri takip edenlerin ilgiyle okuyacağı bu kitabın tüm öğrencilere, akademisyenlere ve sektör temsilcilerine faydalı olması dileğimizle...
Simon Kingsnorth Modern pazarlamacının ölçülebilir ve hesap verilebilir işletme başarısı için dijital medya ile stratejik düşünmeyi nasıl uygulayacağını öğrenmesi gerekir. Dijital Pazarlama Stratejisi kitabı mükemmel dijital pazarlama stratejinizi oluşturmanın her aşamasında size yön göstererek tam olarak bunları gerçekleştirmenizi sağlayacak temel unsurları kapsamakta. Kitap dijital pazarlamanın temel tekniklerinin ve platformlarının analizini içermektedir. Kitabın içerdiği konular: sosyal medya, içerik pazarlaması, arama motoru optimizasyonu, kullanıcı deneyimi, kişiselleştirme, görüntülü reklam ve müşteri ilişkileri yönetimidir. Planlama, işletmenin ana hedefleriyle bütünleştirme ve yöneticilere sunum da dahil olmak üzere uygulama boyutuna da kitapta değinilmektedir.
Simon Kingsnorth dijital pazarlama stratejisini en iyi örnek olaylarıyla, grafiklerle, kontrol listeleriyle ve özetlerle canlandırmaktadır. Kitap ayrıca:
• dijital pazarlama tekniklerinin genel işletme stratejisine nasıl bütünleştirileceğini ve karar vericilerden onay almak için stratejinizi onlara nasıl sunacağınızı göstermekte
• gerçek dünyadan Nestle, Hertz, Adidas, Google, Amazon ve çok sayıda diğer işletmelerden örnek olayları ve analizleri içermektedir. Bunları inceleyerek en iyi uygulamaları görebilir ve kendi dijital stratejinizi geliştirebilirsiniz.
• vizyon temelli ve gerçek zamanlı planlama, içerik pazarlama planlaması, sunum biçimleri ve daha başka modelleri ve ipuçlarını da içermekte ki bunlar işletmelerin belirli işletme ihtiyaçlarına uyacak strateji ve teknikleri uygulayabilmesini mümkün kılacaktır.
Sınırlandırıcı her duruma uyan bir model sunmaktansa kitap, farklı işletme ihtiyaçlarına göre kendi stratejinizi geliştirebilmek için uyarlayabileceğiniz araçları size vermekte ve pazarlamaya bütünleşik ve bütüncül bir yaklaşımın nasıl daha büyük başarıya ulaştırdığını sergilemektedir.
Ali Özcan, Belkıs Benlioğlu, Betül Tozlu, Eyüp Al, Gül Dilek Türk, Hilal Kaşık, Müge Bekman, Nihal Erdoğan Sepetci, Osman Çalışkan, Pınar Pasmacı, Yelda Özlem Kölgelier Dijitalleşme hayatın neredeyse tüm alanlarını kapsarken, insanın deneyimini ve deneyim alanlarını açıkça etki altına alırken toplumu ve toplumsal süreçleri de daha öncesinde hiç olmadığı kadar yeniden şekillendirmektedir. Dijital teknolojiler yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak sosyalleşme, alışveriş yapma, enformasyona ulaşma, bilgi sahibi olma, eğlenme ve eğitim alma gibi birçok süreci kapsamaktadır.
Zaman içerisinde dijital teknolojilere büyük bir övgüyle ve olumlu bir perspektifle yaklaşan bakış açılarının sayısı artarken, bu teknolojileri eleştirmek, konumlarını tartışmaya açmak ve olumsuz sonuçlarını göstermek makul karşılanmamaktadır. Bu kitapta dijital toplumun birbirinden farklı boyutları kritik edilmekte ve çağdaş toplumsal düzen içerisindeki konumu belirlenmeye çalışılmaktadır. Bunu yaparken de dijital teknolojilerin doğaları, kullanım biçimleri, tarihleri ile bireysel ve toplumsal çıktıları eleştirel bir perspektifle ele alınmaktadır.
Derleme kitap çalışmasında dijital toplum kısaca gözetim, performans, hafıza, beden, kişiselleştirilmiş veri, duygulanımsal kutuplaşma, kolektif benlik, beğeni, enformasyon, sosyal sorumluluk ve Metaverse gibi konular eşliğinde tartışmaya açılmaktadır.
Süleyman Gümrükçüoğlu İletişim teknolojilerinin gelişimine bağlı olarak gelişen ve yaygınlaşan internet ve sosyal medya kullanımı, insanların hayatlarında önemli bir yer işgal etmektedir. Birçok sosyal medya mecrasının bulunması, bunlara ulaşma ve kullanımındaki kolaylık, bireylerin bu platformlara yönelimini arttırmıştır.
Sosyal medyanın iletişim işlevi, birey ve toplum hayatını ilgilendiren her alana etki ederek değiştirebilmektedir. Öyle ki enformasyon çağının ortaya çıkardığı bu imkânlar, kimi zaman hayatı kolaylaştıran, hızlandıran ve insanları daha mutlu kılan faydalı etkiler yarattığı gibi kimi zaman da dönüştüren, zarar veren ve sosyal düzeni bozan etkiler yaratabilmektedir. Bu yönüyle sosyal medya; insanların davranışlarını, iletişim şeklini, algısını, düşünme biçimini, zaman yönetimini hatta kültürlerini ve değerlerini de etkileyebilmektedir.
Sosyal medyanın değer odaklı ve bilinçli kullanımı, olumsuzlukları en aza indirerek, onu bireylerin faydalanabileceği bir araç hâline dönüştürecektir. Bu alandaki ahlâki olgunlukla, zararlı olabilecek kullanım arasındaki negatif ilişki dikkate alınarak, eğitim programlarının, bireyin ahlâki gelişimine katkı sağlayacak din ve değer eğitimi gibi alanlarla desteklenmesi önemlidir.
İşte bu kitap, sosyal medya kullanımındaki değer yoksunluğunun bireysel ve toplumsal hayattaki yansımalarını göz önünde bulundurarak din eğitiminin sosyal medya kullanımına etkisini hem teorik hem pratik yönüyle ele almayı amaçlamıştır. Bu eser sadece örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görev yapan akademisyenler, öğretmenler ve din görevlileri için değil sosyal hayat için yer alan tüm bireylerin faydalanacağı bir eserdir.
Aysun Körlü Topan, Emre Sarı, Esra Tunçay, Evşen Altun Aslan, Gülistan Elmacıoğlu, Kenan Ateşgöz, Metin Enes Dönmez, Nil Çokluk, Rıdvan Öner, Sezgin Savaş, Zeynep Özcan İmaj, halkla ilişkiler açısından temel bir kavram olarak öne çıkmaktadır. İmaj kavramının halkla ilişkiler açısından öneminin yanında ilgili kavramın disiplinlerarası bir, boyutunun da olduğunu ortaya koymak gerekir. Bu çerçevede imajın sosyal bilimlerin pek çok farklı alanıyla ilişki içinde bulunduğunu söylemek mümkündür. Günümüzde her şey imaj üzerine kuruludur; görünüş belki de her şeyden daha önemlidir. Günlük ilişkilerimizde bir arada olduğumuz insanların veya etkileşim kurduğumuz kurumların zihnimizde olumlu bir yerde olması beklenir. Hem sıradan insanlar hem kurumlar hem de liderler, diğerlerinin gözünde iyi bir yerde konumlanmaya, diğer bir ifadeyle iyi birer imaj elde etmeye çabalar. Bu durum; imajı modern insanın hayatının tam merkezine yerleştirir, günlük pratiklerden çok daha karmaşık süreçlere kadar imajı değerli kılar ve disiplinlerarası bir konuma eriştirir.
Mutlu Doğan Güllüpunar Yeni iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte kurumsal iletişimde diyalogsal iletişim kanallarının kullanımı artmış, özellikle sağlık sektöründe; hasta-hekim iletişiminde, hastanın tedavi sürecini yönetmede, talep ve şikâyet dinleme noktasında bu mecralar, sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Kurumun imaj ve itibarına olumlu yönde etki eden bu uygulamalar, aynı zamanda aktif iletişim sürdürmeye de katkı sağlamaktadır. Diyalogsal iletişim mecraları üzerinden vatandaştan gelen geri bildirimlere kısa süre içerisinde dönüş sağlamak, hasta memnuniyetini ve sunulan sağlık hizmetinin kalitesini artırmaktadır. Bu nedenle sağlık profesyonelleri, bu kanallar aracılığıyla hastayla sürekli iletişim hâlinde hem süreci planlayabilmekte hem de yanlış anlamalardan kaynaklı riskleri azaltabilmektedirler. Bu bağlamda, diyalogsal iletişim araç ve ortamlarıyla yürütülen halkla ilişkiler faaliyetleri, sağlık kurumlarından hizmet alanların algısını olumlu yönde etkilemektedir. Bu çerçevede hazırlanmış olan bu kitabın; kurumsal iletişim alanında çalışan akademisyenlerin, lisans ve lisansüstü öğrencilerinin, kurumsal iletişimin saha çalışanlarının ve sağlık kurumlarında bir halkla ilişkiler neferi olarak yer alan sağlık çalışanlarının diyalogsal iletişimle ilgili farkındalığını artıracağı düşünülmektedir.
Robert K. Yin Durum Çalışması Araştırması Uygulamaları, çeşitli konularda çok sayıda tanımlanmış durum çalışması uygulamalarını tartışmakta ve durum çalışması, teknik ve ilkeleri ile ilgili özel olarak seçilmiş örnekleri kapsamaktadır. Konu başlıkları; eğitim, yasal uygulamalar, halk sağlığı, ekonomik kalkınma ve mesleki eğitim gibi kurumsal ve örgütsel olguları öne çıkarmaktadır. Desenden raporlamaya uygulamalar, durum çalışması yaparken sıklıkla karşılaşılan sorunları ortaya koyarak bunlara çözümler sunmaktadır.
Durum Çalışması Araştırması Uygulamaları, durum çalışmasını kullanan farklı disiplin alanlarındaki öğrencilere ve araştırmacılara eşsiz bir kaynak sunmaktadır.
Esra Büdün Aydın Tüketici ihtiyaç ve beklentilerinin değişkenlik gösterdiği pazar ortamında markalar, farklı stratejiler geliştirerek var olmaya çalışmaktadır. Bu stratejilerden birisi, beş duyuya hitap eden duyusal markalamadır. Tüketiciler ile duyusal deneyim ve duygusal bağ yaratmanın yolunu açan duyusal markalama, küresel rekabet ortamında markalara büyük bir avantaj sağlamaktadır. Görüntü, ses, koku, doku ve tat ile tüketici algılarını markaya yönelik olumlu bir tutum geliştirmeye yönelten duyusal markalama, bu açıdan önemli bir markalama stratejisidir. Markanın; görüntüsü, sesi, kokusu, dokusu ve tadının tüketiciler açısından deneyimlenmesi, ilk izlenim ve sonrasında tekrar satın alımların gerçekleşmesi için güçlü bağlar kurulması noktasında oldukça önemlidir. Bu kitap, ilk olarak duyum, algı ve tutumların kavramsal niteliğini açıklamaktadır. Ardından duyusal markalama kavramı, marka algısı boyutları çerçevesinde ele alınarak duyusal markalama algısının bileşenleri aktarılmaktadır. Son olarak ise beş duyu kapsamında duyusal marka algısının oluşumunda tutumun; bilişsel, duygusal ve davranışsal öğelerine yer verilmektir. Kitapta, kuramsal temel ve alan yazın kaynaklarında yer alan araştırma bulguları ele alınarak “Tüketicilerin markaya ilişkin tutum oluşturmalarında, duyuların rolü nedir?” sorusuna yanıt aranmaktadır. Bu kapsamda kitap; iletişim, psikoloji ve sosyal psikoloji alanındaki araştırmacılar ile öğrencilere ve tüm okuyuculara duyusal girdilerin tüketiciye nasıl katma değer sunduğuna dair önemli bilgiler sunmaktadır.
Abdulkadir Yeler, Adem Palabıyık, Adem Sağır, Celal İnce, Cumhur Arslan, Ebru Çetin, Esra Işık, Gökhan Göktürk, Göknur Ege, Gül Aktaş, Hasan Biçim, Işılay Göktürk, İlknur Beyaz Özbey, İsmail Öz, Kerem Özbey, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Koca, Onur Uca, Özkan Aydar, Özkan Öztürk, Selim Karyelioğlu, Ümmet Erkan, Yaşar Erjem, Yunus Anter, Zeynep Hiçdurmaz Dünden Bugüne Sosyoloji başlıklı bu eser; hem çeviriden kaynaklı dilsel sorunlara hem de Türkiye’nin sosyolojik gerçekleriyle örtüşmeyen içeriksel sorunlara sahip olmalarına rağmen ders kitabı olarak okutulan birçok çeviri kitaba alternatif hazırlanmıştır.
Sosyoloji bölümlerinde verilen “Sosyolojiye Giriş” ders içeriğine sahip olan bu kitap; kapsamlı, ayrıntılı, örnek ve görsel açısından zengin olarak ve sade bir dille kaleme alınmıştır. Bu yönleriyle akademisyenlerin ve öğrencilerin yanı sıra sosyolojiye ilgi duyan tüm okurların da faydalanabileceği bir eserdir.
İrfan Çağlar - Sabiha Kılıç İletişim; sosyal evrende ilişkiler sisteminin temel bağlantı köprülerinden birisi ve belki de en önemlisidir. İletişim sayesinde insanlar kendi duygu ve düşüncelerini ifade edebildikleri gibi, öteki konumunda bulunanların da duygu ve düşüncelerini anlayabilmektedirler.
İnsanların ilişki dünyalarındaki ortak bağlantı aracı olan iletişimin etkinleştirilmesi, ortak yaşam alanını daha da anlamlı hâle getirecektir. Bağlantı işlevinin kuvveden fiile dönüşmesine katkı sağlamayı amaçlayan bu çalışma; kavramların tanımlanması, iletişim modellerinin anlaşılması, iletişim sürecinin daha iyi algılanması, iletişimde bilgi teknolojilerinin rolünün kavranması gibi değişik boyutları içermektedir.
İletişimin temel işlevleri; bilgilendirme, denetleme, yönlendirme, bilgi ve becerileri iletme, eğitme, duyguları dile getirme, toplumsal ilişki kurma, sorun çözüp kaygıları azaltma, eğlendirme, uyarma ve gerekli rolleri üstlenme olarak sıralanabilir.
İletişim, kişiler arası duygu ve düşünce alışverişine dayanan kültürel bir süreçtir.
Özlem Erden Başaran, Merih Uğurel Kamışlı Dünyada olduğu gibi ülkemizde var olan ve farklı nedenlere bağlı olarak artan kültürel çeşitlilik, beraberinde kültürlerarası iletişim gerekliliğini getirmektedir. Özellikle okul ve sınıflarda artan kültürel çeşitlilik, daha yakından gözlenmekte ve eğitim faaliyetlerinin kapsayıcı bir şekilde yürütülmesi için kültürlerarası iletişim yaklaşımı gibi sürdürülebilir barışı destekleyici eğitim yaklaşımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Eğitimde Kültürlerarası İletişim kitabı, bu konu ile ilgili temel kavramları, kültürlerarası iletişimin önündeki engelleri, sınıf ve okullarda uygulanan başarılı ve başarısız uygulamaları, kültürlerarası iletişimde yaygın şekilde kullanılan eğitim yaklaşımları ve bu yaklaşımlara dayalı uygulama örnekleri sunarak kültürlerarası iletişim konusunda doğru bilinen yanlışları düzeltmeyi ve kültürlerarası iletişim uygulamalarını yaygınlaştırmayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, kültürel çeşitlilik ve iletişim konusunda farkındalık oluşturmak ve bu yönde eğitim öğretim faaliyetlerini zenginleştirmek isteyen eğitimcilere destek olmak için tasarlanmıştır.
Serhat Kaymas Kapitalizmin geç döneminde kültür ve ekonomi arasındaki ilişkiyi anlaşılır kılma yönündeki çalışmalara gerçekten de ihtiyaç duyulmakta. Ekonomiler geliştikçe ve kapitalizm yeni uğraklarına, üstelik gittikçe doğal karşılanan ölçülerde taşındıkça ekonomi ve kültürün birlikte nasıl konuştuğunu anlamaya dair çabalar, bugüne değin mutlu mesut bir yürüyüşün adımlarını tek başına gerçekleştirdiği düşünülen ekonomi bilimine yöneltilen yeni sorgulamalar ile birlikte yükseliyor. Bu kitapta amaçlandığı üzere, yaratıcı endüstriler tam da kültürün ekonomi ile birlikte nasıl ilişkilendiğini siyasa, kuram ve ekosisteme dair bir alan ekseninde okumayı amaçlıyor. Bu yönüyle de hiç değilse Türkiye'de erken dönemli tartışmanın ekseninde kurarken art alanında önemli bir soruya da yer veriyor. Ülkelerin gelişmesi için yaratıcı endüstriler yeni refah ve istihdam kaynakları olarak öne çıkarken yaratıcı endüstrilerin ülkelere üzerinde yürünmesi gereken nasıl bir patika bıraktığı tartışmanın ilk sorusunu oluşturmakta. Bu kitapla birlikte, gelişmekte olan ülkeler için tam da söz konusu patika, erken dönemli bir yürüyüşün adımları olarak üç ana uğrak içinden bakılarak tartışılmakta. Yeni düşüncelere güç vermesi dileği ile...
Recep Tayfun Dünyanın diğer ucu ile iletişim kurabilen ve yaşananlardan anında haberdar olan insan, aynı binada oturan komşusunu tanımıyor olmasını doğal karşılamaktadır. Her gün yeni bir teknolojinin, insanlığın hizmetine sunulduğu günümüzde, yaşanan bu tür olumsuzluklar, etkili iletişimin üstlendiği rolün her zamankinden daha fazla ve artan bir biçimde önem kazandığını göstermektedir.
Anlatılanlar, son söz ya da kesin hükümler oluşturma iddiasından uzak, iletişim ve özellikle beden dili konusunda, her insanın sahip olduğu cevherin keşfine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Çevrenizdeki insanlarla iletişiminizde, olumlu ve farklı bir bakış açısına sahip olma yönünde yapacağı en ufak bir katkı, eserin amacına ulaşmasını sağlayacaktır.
Atıl Emre Coşkun, Ayda Taştekin, Banu Davun, Celal Karaca, Hamit Coşkun, Meral Tosun, Mücahit Öztürk, Öznur Göçmen, Şükran Kılıç, Tuncay Çorak, Veysel Çakmak İnsan, daima yeni teknikler ve yeni araçlar arayışı içerisindedir. Yazının bulunmasını; matbaanın icadı, gazete ve kitapların yazılması, radyo ve televizyonun icadı, internetin ortaya çıkışı ve son olarak Metaverse'ün oluşturulması takip etmiştir. Her icat, insanları yeni bir yaşam tarzına, farklı bir boyuta sürüklemiştir. Günümüzde de son teknolojik araç olan Metaverse'ün de toplumu değiştireceği ve dönüştüreceği öngörülmektedir.
Metaverse, son yıllarda yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmış bir kavramdır. Fakat uzmanlar arasında tam olarak tanımlanamamakta ve toplum da Metaverse kavramının ne olduğunu net olarak anlayamamaktadır.
Kısaca evren ötesi olarak adlandırılan Metaverse teknolojisi bu kitapta, müzik, öğretim teknolojileri, uzaktan eğitim, çocukların gelişimi, psikoloji, nft ve vfx tasarımı, platform kapitalizmi, blokzincir teknolojisi ve iletişim mekânı açısından değerlendirilmektedir.
Burcu Eker Akgöz, Canan Tiftik, Dilek Esenel Eyüpoğlu, Eda Öztürk, Hüseyin Dikme, İpek Sucu, N. Gamze Ilıcak, Nagihan Çakar Bikiç, Sarp Bağcan, Sevinç Koçak, Sezgin Savaş, Ş. Güzin Ilıcak Aydınalp, Zuhal Akmeşe Modernleşen dünyada gittikçe yalnızlaşan insan, özellikle ilerleyen teknoloji ile makinelere hapis olarak yaşamaktadır. Yaşamda karşılaşılan acılar, kayıplar, ölümler, hastalıklar, ayrılıklar, boşanmalar, makineleşmiş hayatlar insanların birçoğunun ruhsal durumunu altüst ederken, uyum yapısı ve kişilik yapısına göre çeşitli kriz boyutlarını da ortaya çıkarmaktadır.
Kriz, yalnızca insanların bireysel olarak yaşadıkları durumlara karşı verdikleri tepkiler değildir, Neolitik Çağ'dan beri depremler, seller, yağmurlar, yanardağ patlamaları kısacası doğal felaketler de büyük krizler olarak düşünülür. Destanlara, efsanelere, şiirlere konu olan bu krizler, nesilden nesile aktarılmaktadır. Zamanla gelişen insan hayatında artık siyasal, sosyal, ekonomik krizlerden de söz edilmeye başlanmıştır.
İnsanların, örgütlerin, ülkelerin yaşadıkları krizler, olağan yaşam döngüsünün bir parçası olarak karşımıza çıkar. Düzenli giden durumda ortaya çıkan beklenmedik değişimler stresli durumlar ortaya koyar. Bu nedenle bu olağandışı durumlar ile baş etme, kapasite ve beceri gerektiren yönetimsel bir süreçtir. Krizlerin çoğu örgütün yaşamını tehdit eder ve büyük sorunlar olarak ortaya çıkar. Mali tabloyu, insan kaynaklarını, araştırma geliştirme yatırımlarını, iletişim stratejilerini, satış ve pazarlamayı doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilir. Krizlerin tehdit edici ve sonradan tekrar edebilme özellikleri vardır. Bu yüzden kriz yönetiminde kriz iletişimini de yönetmek ayrıca çok önemlidir. TV yapım yönetiminde, sosyal medyada, insan kaynaklarında, reklamda, işletme yönetiminde, edebiyatta, halkla ilişkilerde daha birçok alanda kriz iletişiminin yapıldığı görülmektedir.
Bu kitapta; kriz, kriz yönetimi ve kriz iletişiminin faklı boyutları, konularında uzman olan akademisyenler tarafından irdelenmeye çalışılmıştır. Kitap, “İdeal kriz iletişimi nasıl olmalı?” sorusuna da farklı bakış açılarıyla cevap vermesi açısından önem kaydetmektedir.
Nilay Başok Yurdakul


Küreselleşme ve bilgi teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte yoğun rekabetin yaşandığı pazar ortamında kurumlar, rakiplerinden farklılaşmak ve her alanda yaşanan gelişmeleri takip ederek kurum stratejilerini güncel gelişmeler ışığında yapılandırmak durumundadır. Kurumsal başarıyı yakalamak ancak bu şekilde mümkün olabilecektir. Günümüzde özellikle iletişim, pazarlama ve halkla ilişkiler alanında yapılan çalışmalar ve yaşanan gelişmeler, dikkat çekmektedir. Son yıllarda, kurumsal başarıyı gerçekleştirecek bu konuların, uygulamaların ve bunu taşıyacak kurumsal iletişim tarzlarının kendiliğinden ortaya çıkan bir süreç olmadığı, rekabette farklılaştırıcı üstünlük sağlayan yönetilebilir bir süreç olduğu fikri kabul edilmiştir. Bu bağlamda kurumsal başarı, farklı olanın gelişebileceği bir ortamın yaratılması ve tüm hedef kitlelerin farklılığı yaratmaya, algılamaya ve sahiplenmeye odaklanmasıyla yakından ilgilidir. Farklılaşma çağında kurumsa başarıyı yakalamak için iletişim, pazarlama ve halkla ilişkiler alanında yaşanan gelişmelere ve uygulamalara ilişkin bilgileri içeren bu kitap; kurum yöneticileri, yönetici adayları, çalışanlar, akademisyenler ve öğrenciler için yol gösterici bir nitelik taşımaktadır.


 

Ahmet Cevizci Felsefeye Giriş, bir disiplin ve entelektüel faaliyet olarak felsefeye bir giriş yapmayı amaçlayan kimseler için kaleme alınmıştır. Eser, bu girişi felsefenin kendisini, temel kavram, akım ve konularını, felsefeye özgü düşünme ve akıl yürütme biçimlerini tanıtmak suretiyle yapmayı amaçlamaktadır. Sekiz bölümden oluşan eserde, felsefeyle bir tanışıklık tesis etmeyi amaçlayan bir ilk bölümün ardından, epistemolojiyle, bilim felsefesi, varlık felsefesi, etik, siyaset felsefesi, din felsefesi ve sanat felsefesiyle ilgili konulara yer verilmektedir.
Felsefeye Giriş felsefeyle tanışmak isteyen, “büyük sorular üzerine argümantatif ve sorgulayıcı bir tarzda düşünme” olarak tanımlayabileceğimiz felsefeyi hayatlarına bir şekilde dâhil etmek isteyen herkese hitap etmekle birlikte, esas orta öğretim kurumlarında belli bir felsefe kültürü aldıktan sonra bu kültürü biraz daha zenginleştirmek isteyen eğitim fakültesi öğrencileri, geleceğin öğretmen adayları için kaleme alınmıştır. Eserin en önemli özelliği, felsefenin konularını yapılandırmacı bir yaklaşımla ele almasıdır; yani, Felsefeye Giriş kitabı, felsefenin konu ve problemleriyle ilgili olarak hazır bilgi aktarmak yerine, öğrencinin felsefi sorular ve problemler üzerine düşünmesini ve gerekli sorgulamaları yapmasını temin edecek tarzda, şemalar ve görsel malzemeden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Çiğdem Canatan, Ekin Taçalan, Eray Kemeç, Fatma Peker, Filiz Er, Gülşah Gül, Halil İbrahim Bulguroğlu, İpen İlknur Ünlü, İrem Terin, Merve Öztürk, Nilay Bektaş Akpınar, Nur Dikmen, Pınar Akyüz Dağlı, Sezen Dinçer, Süfeyla Ulaş, Şeyma Karaderili, Şükran Erten, Ulviye Özcan Yüce, Yüksel Maraş Günümüzde sağlığına yeniden kavuşmak isteyen hastalar için medikal ve cerrahi girişimler kadar fizik tedavi de önemli bir yere sahiptir. Fizik tedavi ile bireyin travma sonucu, doğuştan ya da sonradan edinim ile faaliyetlerini kaybetmesi sonucu zayıf kalmış ya da fonksiyonunu tamamıyla yitirmiş kas-iskelet sistemi uzuvlarını iyileştirmek hedeflenirken rehabilitasyon ile kişinin ruhsal, psikolojik ve motivasyon açısından optimum düzeyde kalması amaçlanır. Bu doğrultuda kitabımız, fizik tedavi ve rehabilitasyon hastaları ile çalışacak profesyoneller için yararlı bir kaynak olması amacıyla hazırlanmıştır.
Kitapta; fizik tedavi ve rehabilitasyon alanında sağlık profesyonellerinin uygulamakta oldukları tedavi sürecinde gerek hastalarla gerekse hasta yakınlarıyla olan iletişim, etkileşim ve empati becerilerinin geliştirilmesi, bu sayede hastalara sunulan hizmetin kalitesini artırmaya katkıda bulunması amaçlanmaktadır. Kitabın; tüm FTR sağlık profesyonellerine ve ilgi duyan herkese rehberlik edeceği, mesleki bilgi birikimlerine katkı sağlayacağı ve ayrıca bu alanda önemli bir ihtiyacı karşılayacağı düşünülmektedir.
İrfan ÇAĞLAR, Sabiha KILIÇ, Savaş MUTLU, Mustafa Emre ÇAĞLAR, Emrah AYDEMİR, Kübra Müge DALDAL Bu kitap, okuyucunun kafasında iletişim ile ilgili bilgi birikimi oluşturmak, onlara iletişim yeteneği kazandırmak ve onlarda empati duygusu oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır. Genel iletişim kitabını okuyan kişi; önce iletişimin sosyal evrende bir zorunluluk olduğunun farkına varacak ve kendisinin işletişim ile sosyalleşebileceğini öğrenebilecektir. Sosyalleşmenin temel harcı, iletişim ve karşılıklı etkileşimdir. Etkileşim; insanın kendisinin dışında da en az kendisinin varlığı kadar anlamlı bir dünyanın olduğunun farkına varmasını sağlayacaktır. Bu farkındalık büyük oranda iletişimle oluşturulabilir. Sosyal evrenin anlamlı dünya olarak sürdürülebilirliğinin iletişime ve empatiye bağlı olduğu ifade edilebilir. Bunu kavrayan birey, iletişime daha fazla önem verecek ve ihtiyaç duyduğu bu bilgileri söz konusu bu kitapla kazanabilecektir.
Abdülhakim Bahadır Darı, Erdal Bilici, Esra Yıldırım, Lütfiye Yaşar, Muhammet Emin Sözkesen, Serdar Gezer, Simge Ünlü, Şakir Güler, Yusuf Şahin Post-hakikat, post-gerçek, hakikat sonrası gibi kavramlarla dilimize tercüme edilen “post-truth” kavramı, somut gerçeklikler yerine duygu ve kanaatlerin referans alındığı bir dönem olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla içinde yaşadığımız gerçek ötesi arenada; sosyal, siyasal, ekonomik alanlardaki hemen her söylem gerçekliklerden ziyade yalan/yanlış durumları referans alabilmektedir. Böylesi bir iklimde dinleyicilerin “neyin gerçek olup olmadığına inanacağına” dair tutumları gerçeğin kendisinden daha önemli hâle gelmektedir. Üstelik yalnızca yönetim kademesinde politikacılar ve üst düzey şirket yöneticileri değil kamuoyunu oluşturan yurttaşlar da post-gerçek çağın birer öznesi hâline gelmiş durumdadır. Kamuoyunu oluşturan grupların çoğu, kendi desteklediği ya da dile getirdiği düşüncenin söylemlerini doğru olarak nitelemektedir ya da maruz kaldıkları mesajların/söylemlerin aslını yeterince irdelememektedir. Bu durum kişiler arası ilişkilerden sosyal ilişki ağlarına varıncaya dek birçok alanı kapsamaktadır. Üstelik hakikat ötesi çağda gerçeği referans almayan söylemler, çoğu zaman belirli bir karşı yaptırıma da maruz kalmamaktadır. Kanıksanmış bir iletişim problemi, üzerine yeterince eğilmeksizin ve çözüm arayışına girilmeksizin ortadadır. Taraflar gerçeklikten ziyade kendi gerçek olduğuna inandıkları söylemlerin peşinden gitmektedir. Bu açıdan bakıldığında, sosyal ve siyasal arenada artık “gerçek” olgusu önem sırasını farklı unsurlara devretmiş olarak görülmektedir. Söz konusu unsurlardan hareketle bu kitap, post-gerçek zeminde gerçekleşen iletişim örüntülerini siyasal, felsefi ve iletişime özgü alt bağlamlarda ele alarak etraflıca bir bakış açısı ortaya koymaktadır.
Ayşe Aslı Sezgin, Derya Öcal, Hıdır Polat, Samet Kavoğlu, Sümeyra Tüzün, Tuğba Alagöz Özger, Tuğba Yolcu, Ümmügülsüm Talipoğlu Temelinde insan olan göçün, iletişim unsurları dikkate alınmadan tartışılmasının eksik ve hatalı sonuçlar doğuracağı düşüncesinden hareketle kaleme alınan bu çalışma, merkezine Türkiye'yi almakla birlikte olguyu evrensel ölçekte tartışmaya açmaktadır.
Nüfus yapısı 93 Harbi, Balkan Savaşları, Lozan Mübadelesi gibi büyük göç hareketleriyle şekillenen Türkiye Cumhuriyeti, uzun stabilizasyon süreci sonrasında dış göçü iki farklı yönde yaşamıştır.
Madalyonun bir tarafında, artan nüfusa paralel olacak düzeyde iş gücü pazarı gelişemediği için 1960'lardan başlayarak Avrupa ülkelerine iş gücü anlaşmalarıyla giden Türkler; diğer tarafında ise ülkelerindeki zulümden ya da iktisadi nedenlerden dolayı Türkiye'ye göçen, bölge coğrafyasından dikkate değer sayıda insan bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye'yi göç olgusu özelinde birçok ülkeye göre farklı bir pozisyona yerleştirmekte; göçü tartışırken derinlikli sorgulamaları da gerekli kılmaktadır.
Göç ve İletişim, göç olgusunu iletişim düzleminde farklı açılardan sorgulayan bölümleriyle, ifade edilen ihtiyaca, sınırları dâhilinde cevap verme arayışındadır.