Felsefe ve Din Bilimleri \ 5-5
N. Hadden Douglass Çeviri: Özgür Yurttutan, Yener Özen Bu çalışma; Saygı ve Sorumluluk Eğitimiyle ilgili çeviri bir kitaptır. Bu konuda çalışanların faydalanabileceği pek çok bilgi içermektedir. Saygı ve Sorumluluk bilinci gelişmiş bireylerin yetişmesine katkı sağlayacağını düşünerek sizlere sunuyoruz.
Mehmet Zeki AYDIN Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var.
Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerimizin farkındalıklarını arttıracak, problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.
Bu kitaplarımızda öğrencilerinize fotokopi vererek uygulayabileceğiniz birçok etkinlik bulacaksınız.
Eğitimcilerimize kendi ilgi ve yeteneklerine etkinlik çeşidi seçme imkânı sağlayan setimizde çeşitli başlıklar var. Bunları; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana’dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, Ölçme Değerlendirme testlerinin yanında Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de yer almaktadır.
Cânip Kocaoğlu Sünni İslam'ın muhafazakâr ve bağnaz bir kolu olan Selefîlik, çağdaş İslam düşünce anlayışına ters düşmesi ve küresel jeopolitik düzen üzerinde oluşturduğu kaotik etkisi nedeniyle son yıllarda çokça araştırılan bir konu hâline gelmiştir. Başlangıçta, erken İslam döneminin saf uygulamalarına geri dönme arzusunda kök salmış olan Selefîlik, zaman içinde farklı yorumlarla gelişerek bölgesel ve küresel etkilere yol açmıştır. Selefîliğin modern dünyadaki karmaşık rolünü anlamak için tarihsel kodlarını ve bölgesel etkilerini anlamak önemlidir.
Selefîlik anlayışı; tarihsel, kültürel ve jeopolitik faktörlerin etkisiyle bölgelere göre değişir. Suudi kraliyet ailesi ile aşırı muhafazakâr Vahhabi din adamları arasındaki ortaklığın, Selefîliğin küresel alanda yayılmasında önemli bir etkisi oldu. Suudi Arabistan'daki dinî yapı, Selefîlikle benzerlikler taşıyan Vahhabi öğretilerinin yayılmasını destekledi. Suudi Arabistan'ın mali kaynakları; camilerin, dinî okulların inşasına ve Selefî edebiyatın dünya çapında yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Bu kitap, Selefîlik inancının tarihsel süreci ve temel bazda doktrinleri hakkında detaylar vermektedir. Suudi Arabistan'ın Selefîlik üzerine geliştirdiği politika, bölge ülkelerinde de etkilerini göstermektedir. Yine bu çalışma Suudi Arabistan'ın dinî ideolojisi olan Selefîliği, rejimi ve hanedanlığı ayakta tutmak için dış politika aracı olarak nasıl kullandığından bahsetmektedir. Özellikle Suudi Arabistan'ın çevresinde Şii Hilali olması ve kendi petrol bölgelerinde Şiilerin yaşaması Suudi rejimi üzerinde güvenlik kaygıları yaratmaktadır. Suudi yönetimi, bu bağlamda, bölgenin güç dengelerine dikkat etmekte ve yaşanan gelişmeleri mezhepsel bakış açısıyla değerlendirmektedir. Suudi Arabistan Devletinin Selefîlik inancını İslam ülkelerine nasıl yaymaya çalıştığını ve bunu hangi kaygılarla yaptığını açıklamaya çalışmaktadır. Ayrıca küresel anlamda etkileri olan; radikal, cihadi, selefî örgütlerin hangi düzlemde geliştiği üzerinde durulmaktadır.
Aydın Bayram, Bekir Altun, Bilal Kartal, Daniya Shakimanova, Fatiha Bozbaş, H. Merve Çalışkan Başer, Mehmet Çelenk, Mehmet Emin Günel, Meliha Köse, Nizamettin Çelik, Nurullah Çakmaktaş, Osman Dertli, Yakup Uzun Selefilik, İslam düşünce geleneğinin en köklü ekollerinden birisidir. Erken dönem İslam toplumundan günümüze kadar taşınan bu miras, İslam düşüncesinin en muhafazakâr alanı olarak kabul edilmektedir. Hz. Peygamber, sahabe ve tebeu't tâbiîn dönemlerinin uygulamaları etrafında özgün bir epistemoloji inşa eden Selefilik, sınırlı bir zamanı kutsallaştırarak ve mutlak bir örneğe dönüştürerek var olagelmiştir. Selefilik, bu daraltıcı ve indirgemeci metodu sebebiyle kendi dışında kalan kelam, tasavvuf ve felsefe metotlarını reddetmiş ve bunları gayr-i islami bir
bidat olarak görerek onlarla mücadele etmiştir. İslâm kültürünün fetih ve kültürel temaslarla genişlemesiyle beraber Selefilik dar bir havzada seçkin bir grubun, bahusus hadis ulemasının, tutumu olarak devam etmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında Muhammed b. Abdülvehhâb'ın Suud kabilesinin mali ve askerî desteğiyle Hicaz Yarımadası'nda başlattığı tecdit hareketi modern dönem Selefiliğinin miladı olarak kabul edilir. Petrolün servet değerinin gelişmesiyle beraber modern Suud Krallığı, Selef iliğin en büyük finansörü ve propaganda merkezine dönüşür. Global emperyalizmin Doğu ve İslam dünyasına yönelik siyasetlerinin gelişmesiyle oluşan tepkisel hareketlerin bünyesine Selefi bir neşve almasıyla beraber Cihadi Selefilik birçok yerde görünür hâle gelir. Sovyetlerin Afganistan'ı işgali, 11 Eylül sonrasındaki ABD güdümlü ikinci Afganistan işgali, 1990 Körfez Savaşı, Somali'ye yönelik Batı operasyonları, 2003 Irak işgali ve 2010 yılının sonlarında başlayan ve günümüze kadar devam eden Arap Baharıyla beraber Selefilik ve Selefi örgütler, İslâm dünyasını aşıp global bir siyaset ve krize doğru evrildi.
Mehmet Zeki AYDIN Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var.
Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerimizin farkındalıklarını arttıracak, problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.
Bu kitaplarımızda öğrencilerinize fotokopi vererek uygulayabileceğiniz birçok etkinlik bulacaksınız.
Eğitimcilerimize kendi ilgi ve yeteneklerine etkinlik çeşidi seçme imkânı sağlayan setimizde çeşitli başlıklar var. Bunları; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana’dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, Ölçme Değerlendirme testlerinin yanında Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de yer almaktadır.
Mustafa Akgün HATİCE’DE CİĞER PARE
FÂTIMA’DA DERİN YARA
BİLAL DÜŞMÜŞ BAK GÜLZARE
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

YUVA YAPTI BİR GÜVERCİN
TURNA ÖTER İÇİN İÇİN
NALELERİ BÜLBÜLLERİN
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

GÜLLER O’NA ÖZENİRLER
REYHAN, SÜMBÜL BEZENİRLER
NAKIŞLANIR BÜTÜN HER YER
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

ŞEHİD HAKK’IN SEÇKİN KULU
CENNETTEN GÜL DERER ELİ
CEMÂLE ERMENİN YOLU
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

Berat Sarıkaya, Hikmet Şavluk, Hilmi Karaağaç, İbrahim Toprak, Kılıç Aslan Mavil, Muhammet Aydın, Muzaffer Barlak, Özcan Taşcı, Sabri Yılmaz Kaynağını Kur'an, akıl ve doğru haberden alan Kelam ilmi, hicrî birinci asrın sonları ile ikinci asrın başlarında ilim olarak kurulmaya başlanmasıyla diğer İslami disiplinlerden ayrılmaktadır. Şu hususun mutlaka belirtilmesi gerekir ki Kelam ilmi, aksi görüşlere rağmen, Müslümanların eliyle Kur'an kaynaklı olarak kurulan bir ilimdir. Kur'an, Müslümanlardan akıllarını kullanmalarını ve delille hareket etmelerini talep etmektedir. İşte, Kelam ilmi de İslam'ın temel inanç ilkelerini sadece nakil aracılığı ile değil, akıl ile de savunmasıyla ön plana çıkmaktadır. Bu da onun sistematik yönüne zemin teşkil eden bir husustur. “Sistematik” genel anlamda belli bir yöntem ve metottan hareket etmek suretiyle bir konuyu araştırmak, incelemek ve en sonunda da bir sonuca/hükme varmak şeklinde tanımlanabilir. Buna dayalı olarak Kelam ilminin konuları türlerine göre, bilhassa İmâmü'l-Harameyn el-Cüveynî'den (ö. 1085) itibaren ilahiyat, nübüvvat ve sem'iyyât şeklinde temel üç kısımda tasnif edilmiş; bunun ardından her bir konu da kendi içerisinde yine sistematik bir şekilde sınıflara ayrılmıştır. Kelam ilminin sistematik olmasında bir diğer faktör de onun her bir delili, bir önceki delil üzerine bina etmek suretiyle bir sonuca gitmesi dolayısıyladır. Bu husus, o, nazar ve istidlal ilmi olarak isimlendirmesinde etkili olan bir faktördür. Başka bir ifadeyle onun, bireyin özgür iradesiyle yürüteceği zihinsel bir faaliyet alanını öngörmesi dolayısıyla bu şekilde isimlendirilmiştir. İşte, konuların takdim edildiği bu eser, Kelam ilmini sistematik temelde ele alıp işlemektedir.
İbrahim Aslan, Osman Demir, Sinan Öge Elinizdeki eser, on üç asrı aşan bir tarihsel derinliğe sahip olan Kelam düşüncesini, klasik yapısı ve sistematik dokusu (usûli selâse) içerisinde ortaya koymaya çalışmaktadır. Ana kurgusu, büyük ölçüde klasik literatüre ve bu disiplinin tematik yelpazesine (ulûhiyet, nübüvvet ve meâd) dayansa da, muhtevasında, modern dönemin ilgi alanı içerisinde önem kazanan, insan ve Kur’an gibi yeni bölümler de yer almaktadır. Toplamda yirmi bir bölümden oluşan eser, Kelam düşüncesini, kronolojisi, mesâili ve vesâili açısından tanımlayan bir girişle başlamakta, mukaddime vasfına sahip bilgi ve yöntem bölümleriyle ilerlemektedir.
Eser, klasik Kelam şemasında, ulûhiyet, nübüvvet ve meâd meseleleri içinde önem kazanan tamamlayıcı bölümlerle sona ermektedir. Böylece klasik Kelam düşüncesi, yetkin akademisyenlerin müşterek çabasıyla, mesâili ve vesâili açısından ihatalı bir şekilde ve mukayeseli bir yaklaşımla ortaya konmaya çalışılmaktadır.
Katkıda bulunanlar: İbrahim Aslan, Hayrettin Nebi Güdekli, Osman Demir, Ahmet Mekin Kandemir, Hülya Terzioğlu, Ulvi Murat Kılavuz, Yunus Cengiz, Sinan Öge, Orhan Şener Koloğlu, Muzaffer Barlak, İbrahim Toprak, Fikret Soyal, Mustafa Ünverdi, Veysi Ünverdi, Rıza Korkmazgöz.



Şükrü Türköz Toplumsallaşma, bireyin içinde yaşadığı toplumun kültürünü kazanma sürecidir. Bu süreç, kişiye birçok alanda olduğu gibi toplumsal siyasal kültür hakkında da bilgi sahibi olma imkânı tanımaktadır. Başka bir ifadeyle birey, genel toplumsallaşma sürecinin bir parçası olarak siyasal açıdan da toplumsallaşmaktadır. Bu bakımdan siyasal toplumsallaşmayı bireyin üyesi olduğu topluma ait siyasal kültürü içselleştirme süreci olarak tanımlamak mümkündür. Siyasal toplumsallaşma süreci, çok erken yaşlarda başlayan ve hayat boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreçte kişi üzerinde; aile, okul, akran grupları, siyasal olaylar, siyasal örgütler ve medya gibi birçok aracı değişen oranlarda etkili olabilmektedir. Bu kitapta, bireyin siyasal toplumsallaşma sürecine etkisi bakımından okulun, daha özelde ise eğitim-siyaset ilişkisi bağlamında Türkiye'de kuruluşundan bugüne siyasal tartışmaların değişmez bir öznesi olan İmam Hatip Liselerinin rolüne odaklanılmıştır. Bu çerçevede İmam Hatip Liselerinin mezunlarının siyasal kültürü, siyasal tutumları ve siyasal davranışları üzerindeki olası etkilerinin boyutlarını mümkün olduğunca geniş bir perspektiften ele alarak tespit edebilmek temel amaç olarak belirlenmiştir.
Mehmet Zeki Aydın Sevgili Öğretmenler;
Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamız, öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli uygulamalara sahiptir.
Bu set, eğitimcilerimize ilgi ve yeteneklerine göre etkinlik seçme imkânı sağlamaktadır. Ayrıca sette, eğitimcilerimizin, öğrencilerine fotokobi vererek uygulayabileceği birçok etkinlik yer almaktadır. Bu etkinlikleri; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Klüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye / Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster / Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana'dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Bu seri çalışma ile farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını öğrencilerinize, size sunduğumuz materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, onların farkındalıklarını arttıracak problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler hâline gelmelerine yardımcı olacaksınız.
Çalışmamızda, öğrencilerin değer bilincini test etmelerine yardımcı olacak Ölçme Değerlendirme testleri yer almakta ayrıca eğitimde önemli bir payı olan ailelerin, eğitimin içine çekilmesini böylece öğrencilerin öğrendiği bilgileri evde de uygulayabilmesini amaçlayan Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de bulunmaktadır.
Syed Farid Alatas Diğer birçok disiplin gibi sosyal bilimler de Doğu’ya Batı tarafından sunuldu; onaylanma ve meşruiyet için yine Batı'dan medet ummaya devam etmektedir. Günümüzde ise bilim insanları ve öğrenciler arasında, Asya’nın gerçeklerini daha iyi anlamak için Asya merkezli sosyal bilimlerin geliştirilmesi gerektiğine dair artan bir bilinç vardır. Böyle bir arka plana karşı yazılan bu kitap, Doğu’da sosyal bilimlerin durumunu çevreleyen bir dizi sorunu ele almaktadır. Batılı paradigma ve kavramların Doğu sosyal bilimleri üzerinde süregelen tarihsel hâkimiyetine işaret ederek bu sorunları böyle bir bağlama yerleştirmektedir.
Syed Farid Alatas; Doğu’da sosyal bilimlerin durumuna dair şarkiyatçılık, Avrupamerkezcilik, akademik emperyalizm ve entelektüel bağımlılık gibi eleştirilerden ortaya çıkan alternatif söylem önerilerini ciddi bir biçimde değerlendirmektedir. Bu eleştiriler alternatif söylemler, bağımsızlaştırılmış bilgi ve yerlileştirilmiş sosyal bilimler adına çeşitli biçimlerde itiraz ve iddialara yol açmıştır. Ancak yazar sosyal bilimlerde alternatif söylemlere yönelik bu çağrıların da kendi içinde sorunlar taşıdığını savunmaktadır. Bu sebeple elinizdeki kitap sosyal bilimleri kurucu bir biçimde yeniden ele almak üzere kapsamlı bir kavramsallaştırma yapmaktadır.
Bu kitabın önemli özelliklerinden biri, sosyolojinin antropolojinin ve diğer sosyal bilimlerin bakış açılarından beslenerek Pan-Asyacı bir odağa sahip olmasıdır. Bu yönüyle kitap, bütün sosyal bilim disiplinlerinden araştırmacıların, özellikle de sosyoloji, kültürel çalışmalar ve sosyal bilimler kuramı ve felsefesi gibi alanlarda çalışanların ilgisini çekecektir.
Ayşegül Kip, Bahar Küçük, Beyza Oğuz, Büşra Kara, Cennet Feyza Cömert, Fuat Araz, Hayrunnisa Dokuyucu Solak, İsmail Zeyrek, M. Ahmet Kurum, Mehmet Emin Sarıkaya, Meryem Sümeyye Atmaca, Özcan Güngör, Yusuf Yaralıoğlu, Zekiye Demir Dünya ve Türkiye'de dinin toplumsal hayattaki etkileri son yüzyıllarda hep tartışılagelmiştir. Kimi zaman yok olacak kimi zaman etkisini yitirecek ve kimi zaman da torbadan düşerek yeniden güç kazanacak bir kurum olarak dinin toplumsal hayatta çok farklı değerlendirmelere konu olduğu bilinmektedir. Din ve sekülerleşme konularında derinlemesine bir anlayışa sahip olmak isteyenler için kapsamlı bir kaynak olan bu kitap, öğrencilerin, akademisyenlerin ve normal okuyucunun bu etkileşim üzerine ilgisini çekecek bir içeriğe sahiptir. Kitap, temel kavramları anlamak isteyenlere sağlam bir giriş sunmanın yanı sıra farklı perspektiflerden konuya yaklaşma imkânı sunarak okuyucuların çok yönlü bir bakış açısı kazanmalarını sağlamaktadır. Ayrıca din ve sekülerleşme konularını ele alırken güncel olaylara da odaklanarak okuyucunun teorik bilgilerini pratik uygulamalara dönüştürmelerine yardımcı olacaktır. Yine okuyucuya, eleştirel düşünme becerilerini geliştirme ve farklı yazarların görüşlerini değerlendirme yeteneği kazandırma açısından da önemli bir rol oynayacak niteliktedir.
Kitap, din ve sekülerleşme ilişkisine dair sadece Türkiye ile sınırlı kalmayarak dünya çapında çeşitli örnekler sunmaktadır. Ayrıca eser, modernleşme sürecinin din, dinin de modernleşme süreçleri üzerindeki etkilerini incelerken sosyolojik bir derinlik sunarak akademik alanda var olan boşlukları doldurma potansiyeline sahiptir. Bunun yanında sosyolojik teorilerin din ve sekülerleşme konularına, sekülerleşme teorilerinin de Türk toplumsal hayatına nasıl uygulandığını göstererek okuyuculara teorik çerçevelerle çalışma yeteneği kazandırmaktadır.
Abdullah Yargı, Ali Ermiş, Ayşe Taşkın Demiralay, Ayşegül Kip, Beyza Oğuz, M. Halit Ateş, Maşite Sevimli, Mehmet Emin Sarıkaya, Mustafa Özer, Münteha Çağatay, Özcan Güngör, Sevde Öztürk, Yasemin Özsoy, Yusuf Yaralıoğlu Bu kitap, her ne kadar din sosyolojisi bilimi çerçevesinde yürütülmüşse de esas olarak siyaset sosyolojisi, siyaset bilimi, tarih ve teolojinin temel konu ve argümanları bağlamında tamamlanmıştır. Gerçekte siyasal olan ile toplumsal olan iç içedir ve siyaset, doğası gereği “ilişkiseldir”. Bu ilişkisellik bağlamında hem teolojik hem düşünsel manada dinin siyasetle ilişkisi de önem arz etmektedir.
Din ve siyaset ilişkisini nasıl anlamalı? Bu, modern zamanlarda her din mensubunun, özellikle Müslümanların zihnini fazlasıyla meşgul eden bir soru(n)dur. Yaşanan siyasi, tarihî, sosyal, kültürel ve bilhassa Batı hegemonyasının etkin olduğu dönemlerde ve adalet arayışı içinde geçen zamanlarda insanların bu konuya dair soruları devam etmektedir/edecektir.
Bilindiği kadarıyla tarih boyunca geleneksel toplumlardan başlayarak bütün toplum biçimlerinde siyasal yapılanmaların din ile ilişkisi olmuştur. Bu, bazen din adamlarının doğrudan yönetme talebini ve erkini kullanma şeklinde bazen de siyasi liderlerin, din adamlarının desteğini alarak devlete ve yasaya dini meşruiyet kazandırma şeklinde işlerlik kazanmıştır. Bu tecrübeler sonucunda ortaya çıkan bazı ideolojiler ve bunların pratik sonucu olan bazı siyasal hareketler dünyanın her tarafında gündeme gelmiştir. İdeolojiler ve siyasal hareketler dünyada çözüm üretme, adına pek çok düşünce ve mücadele ortaya koyarak iddialarını ispatlama derdine düşmüşlerdir.
İşte bu kitap; siyaset ve din ilişkisini, teorik, teolojik ve tarihî temelde ele alırken siyasal ideolojiler, Türkiye'de siyasal partiler ve siyasal parti seçmenlerinin eğilimlerini tartışmıştır. Böylesi kompleks yapıda bir ilişkisellik barındıran din ve siyaset alanında akademik üretim yapmak kolay değildi ancak her şeye rağmen kitap genç akademisyenlerin cesareti, titizliği, okumaları ve geleceğe bir iz bırakma düşünceleri sayesinde vücut buldu.
Abdullah Yargı, Ali Ermiş, Ayşe T. Demiralay, Burcu Türk, Büşra Ortakaya, Hayrunnisa Solak, İsmail Zeyrek, İsmail Kaya, Maşite Gençaslan, Mehmet Emin Sarıkaya, Merve Betül Çiftçi, Nazife Yılmaz, Özcan Güngör, Yasemin Kırlangıç, Yusuf Yaralıoğlu, Zeliha B. Ayata, Zeynep Katmer, Zeynep T. Albakır Sosyoloji, tarihi değişimin bir yönünü sürekli din ile ilişkilendirmektedir. Bu yüzden bütün toplumlar için din ve değişim ilişkisi çeşitli boyutlarıyla derinlemesine inceleme gerektiren bir konudur. Zamanın akışı içerisinde büyük müesses dinler ve her türden inanç, insanların sosyal, ekonomik, politik vb. pek çok görüş ve hareketinde kaynak olma işlevi üstlenmiştir. Bu bağlamda dinin dönüştürücü gücü ve dinin değişim gücünden ve dönüşümünden bahsedilebilir. Aynı zamanda insan, vahiy kaynaklı dinler açısından kendisine vahyolunanı veya beşerî dinler açısından sezgiye konu olan bilgileri, içinde yaşadığı toplumun şartları itibarıyla yorumlayarak farklı mekân ve zamanlarda insanileştirerek yaşanır kılmıştır. Her iki yönüyle
-dinin etkilediği değişim yahut değişimden etkilenen din- bu ilişki din sosyologlarının ana ilgi alanlarından birini oluşturmaktadır.
Eser, din sosyolojisi alanında daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak değişim ve din ilişkisini farklı konu başlıkları altında detaylı ve kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Kitabın din sosyolojisi alanında çalışma yürüten araştırmacılara sağlayacağı en önemli katkı; din ve değişim ilişkisine dair sunduğu sistematik içerik, zengin kaynakça ve özgün anlatımdır. Eserin genel okuyucuya hitap eden yönü yanı sıra din sosyolojisi alanında lisans ve lisansüstü çalışmalar yürütenler için özellikle başucu kitabı olması en büyük dileğimizdir.
A. R. Momin Sosyoloji, Avrupa'dan önce İslam dünyasında bilinen ve üzerinde çalışılan bir ilim. Sosyal ilimlerin karakteri, ait olduğu toplum ve medeniyetin özelliği ile önemli ölçüde bağlantılı. Fakat Batı'da bu ilmin, tüm toplumları bağlayıcı ve açıklayıcı bir özellik içinde sunularak ciddi bir hata yapılmıştır. Bir manada, olanı olmayanla açıklamak gibi bir durum ortaya çıkmıştır.
Hâlbuki, her sosyal yapı, kendine has dinamikler ve özellikler içinde ortaya çıkar ve orijinal bir nitelik kazanır. Bu durum aslında o toplum ve medeniyetin fotoğrafının çekilmesi demektir. Fotoğraf doğru ve net çekildiği ölçüde, toplumların işleyiş ve gelişmeleri de bu özelliğe bağlı olarak çözüme kavuşur.
Sosyal hayat, toplumların bütün yaşayışlarını inceleyen ve cevap veren komplike bir sistemdir. Bu sistemi ancak o toplumların tarihi, edebiyatı ve inanç sistemleri içerisinde ele alarak gerçek durumunu tespit etme imkânına sahibiz.
Sosyolojiye Giriş -İslami Perspektif- kitabı, sadece Batılı perspektiften olayları ele almakla kalmamış, İslam dünyasının bilgi, düşünce ve sosyal gerçekleriyle olaya daha geniş bir şekilde bakarak yeni bir anlayış ve kültür ile sosyolojiye farklı bir perspektif getirmiştir.
Michael Curtis Avrupalı Düşünürlerin Orta Doğu ve Hindistan'daki Oryantal Despotizm Üzerine Görüşleri
Michael Curtis bu eserinde, Şark despotizmi hakkında tarihsel bir analiz sunarak Avrupa ve Doğu arasındaki karmaşık, olumlu-olumsuz etkileşimi ortaya koymaktadır. Ayrıca Doğunun Batı emperyalizminin daimi kurbanı olduğuna dayanan yanlış inancı ve Batıkların Doğu ve Müslüman toplumlar hakkında nesnel yorumlara sahip olamayacağı görüşünü de eleştirmektedir.
Eser, Avrupanın Şark despotizmi hakkındaki görüşlerini tek taraflı ve ön yargılı bir gözleme dayanarak değil, Doğuda hâkim olan rejimin gerçek tutum ve yöntemleri hakkındaki bilgiye dayanarak ele almaktadır. Curtis, Şark despotizmi kavramının nasıl şekillendiğine; Batı siyaset ve düşünce tarihi ile Orta Doğu ve Hindistanda değişen olgular bağlamında nasıl ifade edildiğine açıklık getirmektedir. Kitapta, Batılı seyyahların Müslüman ülkelerde yaptıkları gözlemler ve Montesquieu, Edmund Burke, Tocqueville, James ve John Stuart Mili, Kari Marx ve Max Weber gibi modern batı düşüncesinin kurucu düşünürlerinin analizleri üzerinde değerlendirme yapılmaktadır. İngilizce okuyan dünyada ilgi ve hayranlıkla karşılanan bu kitabın Türkçede de büyük bir boşluğu doldurması hedeflenmektedir.

Süleyman Hayri BOLAY Fransız filozofu Emile Boutroux (Emil Butru) (1845-1921)’nun contingence/olumsu’luk/zorunsuzluk doktrini, temelde tabiat kanunları denen ve insan zihninin formülleştirdiği kanunların, bizim inancımızın aksine, değişebilmesi tezine dayanır. Filozofun bundan esas maksadı da “tabiat kanunları” denilen kanunların insan toplumlarını ve onların din, sanat ve ahlâk sahasına ait değerlerini tanzim edemiyeceğini ortaya koymak; dolayısıyla insan aklına, insan kalbine ve toplumuna dışarıdan baskı yapılarak onların idare edilemeyeceğini göstermektir. Bu bakımdan Butru’ya göre insan toplumları, insanların hür iradeleri ve seçmelerine dayanan kendi yaptıkları kanunlarla idare edilmelidir. Maddeci, evrimci, determinist ve benzer felsefelerin 19. asırda Batı düşüncesinde, felsefesinde ve toplumlarında kurdukları hakimiyete karşı ileri sürülen bu doktrin bugün önemini daha çok korumaktadır. Bu kitap bizim düşünce hayatımızı da derinden etkilemiş olan bu olumsu’luk doktrinini her yönüyle ortaya koymakta olup yayınevimiz böyle bir eseri yayımlamakla fikir, bilim ve kültür hayatımıza köklü katkıda bulunduğuna inanmaktadır.
Ferit Uslu Yirminci yüzyılın ilk yarısında ileri sürülen büyük patlama teorisi evrenin var oluşu ve tarihi gelişimine ilk kez bilimsel bir bakış açısı sağladı Astronomi ve fiziksel kozmolojideki son çeyrek yüzyılda meydana gelen gelişmeler evrenin geçmişi ve başlangıcı ile ilgili büyük patlama teorisinin cevap veremediği pek çok soruyu özelliklede de ilk saniyede ne olduğu ve hangi fiziksel süreçlerin büyük patlamaya sebep olduğu sorularını aydınlattı. Evrenin yaratılışının şimdiye kadar karanlıkta kalmış ilk 10-43 saniyelik kısmı (Planc Zamanı) üzerindeki sır perdesi bu gelişmeler ışığında aralandı. Evrenin var olmasına fiziksel olarak ne sebep oldu? Evrenden önce ne vardı? Evrenimizden başka evrenler var mı? Söz konusu yeni gelişmeler ışığında fizik bilimi, bu ve benzeri soruların bir kısmına doyurucu cevaplar verebilmekte, bir kısmı için de iyi desteklenmiş bilimsel hipotezler ileri sürebilmektedir. Tüm bu bilimsel gelişmeler, Tanrı’nın varlığı ve Tanrı-evren ilişkisi ile ilgili bize ne söylemektedir? Bu çalışma esas olarak bu sorunun cevabını arıyor. Bunu yaparken öncelikle, evrenin başlangıcı, gelişimi ve yapısıyla ilgili günümüz fiziğinin çizdiği büyük resmin parçalarını bir araya getirmeye çalışıyor. Daha sonra da ortaya çıkan resmi temel alarak Tanrı varlığı, yaratıcılığı ve Tanrı-evren ilişkisi ile ilgili sorunları felsefi bir bakışla tartışıp değerlendiriyor.
Abdullah Uçman, Abdülkadir İlgen, Abu Muslim Akdemir, Açıkgenç Alpaslan, Ahmet Güner Sayar, Ali Coşkun, Ali Utku, Ayhan Bıçak, Ayşe Durakbaşı, Bayram Ali Çetinkaya, Bedri Gencer, Beşir Ayvazoğlu, Buğra Ekinci, C. Muammer Muşta, Can Karaböcek, Cem Tezer, Cevriye Demir Güneş, Ceyhun Cengiz Akın, Cumhur Arslan, Cüneyt Köksal, David Grunberg, Derya Mengilli, Emine Gözde Özgürel, Emrullah Kılıç, Eyüp Sanay, Fatma Odabaşı, Fazlı Arslan, Fethi Gedikli, Gül Eren, Hacı Bayram Kaçmazoğlu, Halil İbrahim Düzenli, Hikmet Celkan, Hilal Görgün, Hüsameddin Erdem, Hüseyin Gazi Topdemir, İlkay Erdem, İsmail Köz, Kâmil Yeşil, Kemal Bakır, Kenul Bünyadzâde, Kevser Çelik, Kurtuluş Kayalı, Mehmet Akgün, Mehmet Ali Dombaycı, Mehmet Görmez, Mehmet Karaca, Mesud İnan, Murtaza Korlaelçi, Mustafa Erkal, Mustafa Günay, Mustafa Kara, Mustafa Kök, Mustafa Öztürk, N. Güngör Ergan, Naci Bostancı, Nasrullah Hacı Müftüoğlu, Necmeddin Tozlu, Necmi Uyanık, Nevzat Kösoğlu, Nuray Karaca, Nuray Kuray, Nurten Gökalp, Orhan, Okay, Osman Aydınlı, Ömer Hakan Özalp, Ömer Osman Sarı, Ömer Özden, Öner Necati, Rabia Karakoyun Gündoğdu, Rabia Karakoyun, Recep Batu, Recep Ertürk, Recep Kılıç, Recep Şentürk, Sadık Erol Er, Samed Bağçeli, Semra Uçar, Senail Özkan, Sönmez Kutlu, Suad Mertoğlu, Süleyman Dönmez, Süleyman Hayri Bolay, Şaban Ali Düzgün, Şengül, Çelik, Şükrü Hanioğlu, Tahsin Görgün, Tarık Tuna Gözütok, Uğur Odabaşı, Uluğ Nutku, Ümit Akça, Vâris Çakan, Yakup Yıldız, Yavuz Akpınar, Yavuz Unat, Yılmaz Özakpınar, Yılmaz Soyyer, Yusuf Kaplan, Yümni Sezen, Zeki Arslantürk Bu hacimli eseri hazırlamaktaki ilk hedefimiz, yeni nesillerimizin dedelerinin ve babalarının yakın geçmişte ortaya koydukları yaratıcı düşünceleriyle buluşmalarını sağlamak; her şeyi kendi gözleriyle görüp kendi akıllarıyla düşünmelerini temin etmek ve kendi ürettikleri fikirlerini kendilerinin tedavüle sürmelerine yardımcı olmaktır. Bu hususta önce aklımızı Batı'ya kiraya vermeyeceğiz veya onların aklını ödünç olarak alıp üzerine yatmayacağız. Çünkü sadece onlar düşünmüyorlar, biz de düşünüyoruz, biz de “imal-i fikir”de bulunuyoruz.
Bugün Türkiye, dünyadaki düşünce gündemini tespit ve tayin eden merkezde değil “çevre”de bulunmakta ve çoğu zaman merkezin tespit ettiği gündemlere bağlı olarak çevre durumunda hareket etmektedir.
Bundan dolayı ikinci hedefimiz, çevreden çıkıp merkezde yer almanın yolunun açılmasına yardımcı olmaktır. Aynı zamanda tarihte mensubu bulunduğumuz medeniyetimizin alternatif olarak ihyasına yardımcı olmak ve onun yeniden inşasında düşünce hayatımızın katkısını sağlamaktır.
Bu kitap, çağdaş Türk Düşüncesinin dünya düşünce arenasında görücüye çıkacak güçte olduğunu ortaya koymayı da amaçlamıştır. Düşünce hayatımızın “kendi tabii mecrası”na doğru gelişmesi devam ederse Türk düşüncesinin daha yeni ve daha özgün düşünceler üreterek dünya düşüncesine önemli katkı sağlayacağı muhakkaktır. Artık biz de Batılı düşünürlerin düşüncelerine göre kendimizi değerlendirme dönemini geride bırakarak, eskiden olduğu gibi, onların da bizim düşünce mahsullerimize bakarak kendi düşüncelerini değerlendirecekleri seviyeyi hedef almalı, sorunlarımızı kendimiz çözmeye yönelirken, ortaya koyacağımız çözüm tekliflerinin aynı zamanda başka toplumlar ve medeniyetler için de bir ufuk açabileceğinin farkında olmalı, böylece yeni ve evrensel fikirlerimizi daha çok üretme dönemlerine geçmeliyiz.
Abdurrahman Atçıl, Mehmet Arıkan, Mustakim Arıcı Taşköprülüzâde Ahmed Efendi çok yönlü bir âlim olarak Osmanlı düşüncesine tam manasıyla damgasını vurmuştur. Bu kitapta Taşköprülüzâde’nin hayat hikâyesini ayrıntılı bir şekilde incelemenin yanında onu, dedelerinden başlamak üzere ailesi içinde konumlandırmaya, hocaları, akranları ve öğrencileri bağlamında da bir çevreye tâbi kılarak anlatmaya, eserlerini sınıflandırmaya ve tanıtmaya çalıştık. Taşköprülüzâdeler ailesinin üç neslinden isimlerin hayat hikâyelerine yer verdik ve kolektif bir hayat öyküsü yazmaya gayret ettik. Taşköprülüzâde’nin otobiyografik kayıtlar ihtiva eden ve bilinmeyen bir eserini neşrettik. Ayrıca ailenin dört neslinden üyelerin dönemin bürokrasisi ile ilişkileri müstakil bir yazı ile ele alındı. Taşköprülüzâde’nin burada anlatılan ve bir Osmanlı âliminin nasıl yetiştiğinden ne şekilde ürün verdiğine dair geniş bir çerçevede ele alınan öyküsü “ulemâ biyografisi” yazımı ve ulemâ çalışmaları için bir model ortaya koyma iddiasındadır. Çalışmamız daha genel anlamda “ulemâ ailesi monografisi” özelliğiyle Osmanlı ilmiye tarihi çalışmalarında bir köşe taşı olmaya adaydır.
Ayşe İnan Kılıç, Ayşegül Gün, Bayramali Nazıroğlu, Bayramali Nazıroğlu, Faruk Kanger, Fatih Kaya, Hasan Dam, İbrahim Turan, Mehmet Korkmaz, Mevlüt Kaya, Mustafa Köylü, Osman Taşkın Son birkaç asırdır tüm dünya ülkelerinin eğitim ve öğretim faaliyetlerinde hem nitelik hem de nicelik açısından önemli gelişmelerin yaşandığı bir gerçektir. Belki insanlık bir bütün olarak dünya tarihinde ilk kez bu kadar geniş, yaygın ve üst düzeyde bir eğitim imkânına sahip olmuştur. Ancak dini ve ahlaki değerlerden uzak bu eğitim sisteminin doğurduğu medeniyetin meyveleri barış, sosyal adalet, mutluluk, eşitlik gibi insani değerler olacağına; açlık, yoksulluk, sömürü, şiddet, yalnızlık, nefret ve sosyo ekonomik adaletsizlik gibi pek çok insanlık dışı değerler olmuştur. Artık bugün çağdaş medeniyetin kurucuları olan batılı bilim insanları bile tüm Batı medeniyetinin, çok derin ve geri çevrilemez bir sosyal kriz içine girmiş olduğunu itiraf etmektedirler.
Dünyada ve ülkemizde yaşanan ve geleceğimizi ciddi olarak tehdit eden tüm bu ahlaki olumsuzluklar sonucunda, Milli Eğitim Bakanlığı da örgün eğitim aşamaları için bir “Değerler Eğitimi” çalışması başlatmıştır. Milli Eğitimi Bakanlığı’nın attığı bu olumlu adımdan sonra, bu alandaki çalışmalar ivme kazanmış, bir taraftan teorik çalışmalar bir taraftan da alan araştırmaları daha sık gündeme gelmeye başlamıştır. Ancak alan henüz çok yeni olduğundan, kimi çalışmalar tamamen teorik düzeyde yer alırken, kimi çalışmalar da sadece alan araştırmalarıyla sınırlı kalmaktadır.
İşte bu kitap değerler eğitimi alanındaki bu eksikliği ve boşluğu dikkate alarak, konunun hem teorik hem de pratik boyutunu birleştirerek bir arada bulundurmayı amaçlamıştır. Bu eser sadece örgün eğitim kurumlarında görev yapan meslektaşlarımız için değil, aileden başlamak üzere toplumun her kademesindeki insan ve kurumların faydalanabileceği bir eserdir.
Ahmet Ak, Celal Türer, İhsan Çetin, İsmail Hakkı Aksoyak, Kazım Sarıkavak, Mehmet Çetin, Murat Akçakaya, Osman Şimşek, Seyfettin Erşahin Bir toplum yapısının inşasına yön veren ana unsur “Toplumun Kurucu Felsefesi (Toplum Felsefesi)dir”. “Kurucu Toplum Felsefesi” de “Düşünce Yöntemi” üzerinden oluşan bilgi ile kurulmaktadır. Buna göre, bir medeniyetin ilmî inşası ise esasında o medeniyetin “Kurucu Toplum Felsefesi” ile özgün bilgi inşası için gerekli olan “Düşünce Yöntemi” ilişkisinin etkileşimi üzerinden gerçekleşebilir. Çünkü her medeniyet, “özgünlük” üzere oluştuğu için bu iki unsurun birbirleriyle etkileşimlerinin çıkardığı sonuçlar, her medeniyete ayrı bir nitelik kazandırmaktadır.
İslam/Türk-İslam medeniyetinin “Toplum Kurucu Felsefesi”; “Tevhidî Düşünce Bilgi Üretme Yöntemi”ne bağlı olarak oluşan Tevhidi Toplum (İctimaiyat) Felsefesidir. Buna göre de “Tevhidî Düşünce” anlayışına dayalı “Toplum Felsefesi”; Tevhidî toplum yapısının “kurucu felsefe aklını” ifade etmektedir.
Bu çalışma; modern Batı toplum felsefesinden farklı bir niteliğe sahip olan Türk-İslam Medeniyetinin Tevhidî Toplum Felsefesine göre 21. yüzyıl sürecinde Yeni ve Büyük Türkiye'nin ilim dalları eşliğindeki özgün inşasının nasıl olması gerektiğine yönelik bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır.
Mustafa Cabir Altıntaş This book extends the growing body of literature around the role of Islam and Islamic education in the lives of Muslim youth, and the qualities and skills needed to facilitate effective religious education among young people. İt explores Muslim youth within their religious and cultural settings, and it also examines their subjects and problems to bring a critical approach and a new understanding. İt investigates the Muslim identity from different perspectives and considers whether this identity has its roots solely in religion or whether it also emanates from the interplay of a variety of social forces, such as secularism, modernism, and postmodernity.

This book is one of the few studies that contributed to the field using Worldview Theory. The importance of this book is enhanced by the fact that in Turkish society most of the challenges in the life of religious individuals have usually been confronted with formal religious considerations such as whether they conform to Islamic proclamations or not. Thus, the findings of the study may contribute to the development of new pedagogy and curriculum in religious education, particularly in secondary schools. The book contributes to the literature about religious education, typology of youths' worldviews, identity and culture, and advances knowledge that has the potential to create greater social cohesion in Turkey.
Abdulvahap Taştan, Ali Coşkun, Emine Öztürk, Erkan Perşembe, Fatma Nur Şengül, Hacer Ayaz, Harun Geçer, İlyas Sucu, İsa Abidoğlu, Latife Kabaklı Çimen, Muhammed Tosun, Mustafa Sarmış, Nesrin Ünlü, Ramazan Bulut, Ravza Ocakdan, Sabiha Büşra Uzun, Senem Gürkan, Sümeyye Aydın Bulut, Şule Güldü, Zeynep Gülten Yılmaz Toplumsal değişme, insanlık tarihi boyunca toplumların en önemli gerçekliğidir. Değişmenin temel aktörü olarak insanın kültürel anlamda oluşturduğu maddi ve manevi bütün muhteva ve süreçler, sürekli hareketlilik içermektedir. Günümüzde teknolojik yeniliklerin kazandırdığı gelişmelere odaklı değişmelerin, bütün dünyada çok boyutlu etkileşimleri yaşanmaktadır. Toplumsal değişmeyi dinle olan etkileşimi açısından ele almak, değişmede birçok faktör olduğu gerçeğinden kopmaksızın toplumsal gerçekliği daha iyi kavramamızda yol gösterici olacaktır. Dinler önemli toplumsal değişme faktörü olarak, yayıldığı toplumlara yeni bir ruh ve dinamizm kazandırabilmektedir. Buna karşılık dinler, yeni kültürlerle temasları kapsamında ve geçen zamana bağlı yaşanan toplumsal değişmeler karşısında farklı algılanma ve yaşama konumlarıyla da görünür olmaktadırlar. Özellikle çağdaş dünyadaki konumlarıyla dinler yaşanan hızlı toplumsal değişme sürecinden yoğun şekilde etkilenmekte ve modern dünyanın seküler evreninde farklı dindarlık görüntüleri söz konusu olabilmektedir.
“Toplumsal Değişme ve Din” başlığı altında sunduğumuz bu kitabımız, “din” kurumunu etkileyen ve etkilenen konumuyla dikkate alan çalışmalardan oluşmaktadır.
Mizrap Polat Sosyal bir varlık olan insanın eylemi, diğer bir varlığa doğrudan veya dolaylı olarak dokunduğu için ahlaki bir nitelenmeye müstahaktır. Bu vecihle ahlak, sosyal bir olgudur. Ahlakın fikrî arka planını oluşturan ve insana birlikte yaşam bağlamında yol gösteren değerler ise içtimai yaşamın bir nevi şuurunu inşa eder.
Günümüz meta yönelimli hayat tarzında faziletin, diğer bir ifadeyle değerlerin arka plana itildiğine, sıklıkla suistimale uğratıldığına, sabiteleri az olan, eyyamcı, hazcı ve faydacı bir ilişki ve iletişim biçiminin giderek daha fazla kendini hissettirdiğine şahit olunmaktadır. Bu anlamda değerler ve onlardan doğan müspet eylem biçimi olan ahlakilik; sosyal yaşamın insanileşmesi, gücü elinde bulunduranların zalim olmaması ve insan onuruna uygun yaşam tanzimi açısından daha da önem kazanmaktadır.
Değerler sadece ferdî davranışlara yön veren düşünceler olmayıp aynı zamanda kamu vicdanının oluşmasında ve kanunların tesisinde etkili olan şiarlar bütünüdür. Bu yönleriyle onlar, toplumun birlikte yaşama imkânının fikrî ve manevi temelini de oluşturur.
Süleyman Hayri Bolay “Türk düşüncesinin Avrupalı olmasını istiyorsak onu geçmişimizle beslemeliyiz. Avrupa Medeniyetinin sırrı, her sözünde yaşayan geçmiş, her hamlesinde canlanan tarihtir. Orada hiçbir fikir, hiçbir güzellik müstahase (fasil) halinde kalmamış, her yeni dava eski bir davanın yorumu olmuştur.”
Sabahattin Eyüboğlu
“Eskiden de (zamanlarının geleneğine uyup Türkçe yazmamış olsalar bile) büyük filozoflar yetiştirmiş bir ulusuz biz. Türk düşünürlerinin katkısı olmasaydı Avrupa Rönesans'a ulaşamazdı.” “Descartes'ten yüzyıllar önce Gazalimiz vardı, bizim. N. Hartmann'dan daha mı az Farabimiz? Husserl'den neyi eksik Sühreverdi'nin? Mevlânâ'nın, Yunus'un, Pir Sultan Abdal'ın günümüzdeki o ünlü varoluşçulardan nesi daha aşağı? Şimdi kalkıp da 'Biz filozof olamayız' diye kestirip atmak son derece yanlış olur.”
Mermi Uygur
Şahin Gürsoy - Recep Kılıç Sosyal gerçekliği nedeniyle çoğunlukla yazılı olmayan anlatı, söyleyiş ve dinî nitelikli mistik etkileşimler ile şekillenerek günümüze gelen Alevilik, şüphesiz, Türk kültürünün önemli zenginlik unsurlarından birisidir. Türk kültürü içerisinde dinamik bir alt kültür ve kimlik olarak beliren Aleviliğin, sosyal bütünleşme açısından da önemli bir toplumsal değer olduğu açıktır. Toplumsal dokunun içselleştirerek bir zenginlik unsuru haline getirdiği Aleviliğin, her hangi bir şekilde dinsel ve sosyal bünyeden farklılaştırılıp 'öteki' ile açıklanmasını tarihsel, dinsel ve kültürel gerçekliklerle örtüştürmek mümkün değildir.
Sosyo-kültürel ve siyasal tecrübe içinde oluşan Aleviliğin muhtevasında kültürel ve dinsel olduğu kadar mitolojik ve sûfî içerikler de bulunmaktadır. Alevilik konusunu, çok yönlü, karmaşık bir çalışma alanı olarak ortaya çıkaran bu durum, konu ile ilgili çalışmalarda din bilimleri ve sosyal bilimlerin terminoloji ve metodolojisinin eşit seviyede kullanılmasını gerekli kılmaktadır. Sadece din bilimleri veya sadece sosyal bilimlerin yaklaşım ve yöntemleriyle yapılan çalışmalar, Alevilik konusunu yetersiz bir içerikte ele alabilmekte, dolayısıyla konuyu bütün boyutlarıyla kuşatacak değerlendir-melere imkân vermemektedir. Bu çalışmada, Aleviliğin mahiyetine uygun olarak din bilimleri ile birlikte sosyal bilimlerin bakış açısı ve yöntemine de yer verilmiştir. Kendine özgü gerçekliği içerisinde özgün bir yapı olarak ortaya çıkmış olan Aleviliğin mahiyetinin tartışma konusu edildiği bu çalışma, söz konusu yaklaşımından dolayı, aynı zamanda karşılaştırmalı bir Türkiye Aleviliği çalışması niteliğine de sahiptir.
Yusuf Yaralıoğlu Türkiye'de muhafazakârlık düşüncesinin en temel kurucu unsuru, din kurumudur. Aynı zamanda toplumsal alanda muhafazakâr kavramı, dindar anlamıyla eş değer şekliyle kullanılmaktadır. Ancak toplumsal alandaki kabulün aksine muhafazakârlık düşüncesinin toplumsal değişmeler karşısında önem verdiği kurumlardan sadece bir maddesi din kurumuyla ilgilidir. “O zaman neden muhafazakârlık Türkiye'de din kurumunu merkeze alan bir düşünce sistemi olarak bilinmektedir?" Bu sorudan hareketle eserde muhafazakâr düşüncenin temel maddeleri Türkiye özeline ait olarak siyasal aktörler üzerinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Özellikle Cumhuriyet Devrimi sonrasında belirginleşen bu tutum ve algının temel kodları; Türkiye'deki muhafazakârlığın türleri, İslam'la ilişkisi, edebî dergilerdeki işlenişi, siyasal savunucuları gibi temsil toplumsallığı ile irdelenmiştir. Böylece Türkiye muhafazakârlığın toplumsal alandaki temel kodları belirlenmiş, Cumhur ve Millet İttifakı partilerinin temsilcileri ile yapılan görüşmelerde kültürel bir muhafazakârlığın varlığı tespit edilmiştir. Ancak Türkiye'de muhafazakârlığın din kurumunu toplumsal alanda kısıtlayan her türlü anlayışı reddeden bir algı çevresinde, din kurumu ile bütünleşen, birçok alanda kesişen ve bazen din kurumundan ayrışan noktaları ile ön plana çıktığı belirlenmiştir. Eser, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Cumhuriyet devrimi sonrası muhafazakârlığa katkıda bulunan toplumsal ve siyasal alandaki örnekler ele alınmıştır. İkinci bölümde ise 2023 seçimleri öncesinde Cumhur ve Millet İttifakı partilerinin katılımcıları ile yapılan görüşmelerden hareketle Türkiye'de muhafazakâr düşüncenin izi sürülmüş ve temel kodları belirlenmiştir.
Süleyman Hayri Bolay Bu kitap, gençler arasında da büyük rağbet gördü. Bilhassa üniversite gençliği arasında yıllarca el kitabı gibi dolaştı. Bu alaka yine de eksilmiş sayılmaz. Şimdi 6. baskıya ulaşmış olması da bir başarı sayılır.
Daha sonraki bir çok çalışmaya örnek ve model olan bu kitap, gençlere cesaret vermiş, yakın geçmişteki fikir hayatımızın çok mühim bir köşesini aydınlatmış, günümüzdeki bazı problemlerin daha yakından incelenmesinde ışık tutmuştur. Tabiî bu arada maddeci düşünceyi benimseyen bazı kimselerin kara listesine girmiş ve yazarı da onların hışmına uğramıştır. Yayımlandıktan ve yazıldıktan 30 yıl sonra keşfedip kitabının 100 sayfasını bu tezin tenkidine ayıranlar da çıkmıştır. Bu hususta Ali Nejat Ölçen'e verilen bir cevabı “Cevaplı Ön söz” de bulabilirsiniz.
“Süleyman Hayri Bolay, son yüzyıl fikir tarihimizde materyalizm ve sipritüalizm mücadelesine dair hazırladığı lisans tezini neşrediyor. Böylece yakın fikir tarihimize ait ilk monografinin yayımlanması bu yeni yolda çalışmak isteyenlere cesaret verici başarılı bir adım olacaktır."
Hilmi Ziya Ülken
Ahmet Özalp, Bilal Düzbayır, Filiz Orhan Çağlayan, Halil İbrahim Bulut, Hasan Sarı, Hilal Nur Şenol, İsa Abidoğlu, Mehmet Akgül, Mehmet Süheyl Ünal, Merve Göktepe, Mustafa Akman, Mustafa Sarmış, Mustafa Tekin, Niyazi Akyüz, Rüveyda Çınar, Tahir Dağcı Bu akademik çalışmada, Türkiye'deki dinî gruplar farklı açılardan incelenmekte, teorik ve uygulamalı araştırmalar ile güncel saha verileri elde edilerek dinî gruplarla ilgili farklı problem alanları ortaya çıkarılmaktadır.
Kitapta on beş akademik bölüm yer almaktadır. Alanlarında uzman akademisyenler, kendi bilim dallarının perspektifleri üzerinden çok önemli konuları bu araştırma kapsamında inceleme altına almaktadırlar.
Bu kitap çalışması;
• Dinî gruplara yönelik araştırmalarda mutlaka göz önünde bulundurulması gereken temel konuları,
• Günümüz Türkiye'sinde dinî grupların doğru bir analize tabi tutulabilmesi için gerekli olan tarihî süreçleri,
• Dinî gruplara üyelik biçimlerini,
• Bireysel ve cemaatsel din anlayışlarının yansımalarını,
• Dinî gruplara yönelik olumlu ve olumsuz yaklaşım biçimlerini,
• Dinî grupların birey-toplum-devlet üçgeninde yaşadıkları yapısal sorunları,
• Örgütlü dinî grupların bireysel dine doğru dönüşümlerini,
• Grup üyelerini yönlendiren sosyal psikolojik faktörleri ve bu konularla bağlantılı birçok meseleyi derinlemesine ve farklı açılardan inceleme altına almaktadır.
Bununla birlikte çalışmada; Süleymanlılar, Menzil, İskenderpaşa, Işıkçılık ve Millî Görüş grupları, katı Selefî gruplar, Kur'an İslamı, geleneksel-yeni kuşak Nurcular ve Adnan Oktar hareketi hakkında farklı perspektifler üzerinden teorik ve uygulamalı olarak sorgulamalar da bulunulmaktadır.
Ahmet Abay İnsanın kendine yabancılaştığı, yeryüzünü çorak bir bozkıra dönüştürme yarışında olduğu günümüzde vahyin diriltici soluğuna her geçen günden daha fazla ihtiyacımız var. Varoluşun dayanaklarından koparılan insan, yeryüzünü kötülük ülkesine dönüştürmek için bütün taraftarlarıyla hakikate hücum ediyor. Rahman'a kayıtsız kalan bu insanlar, hesap gününe karşı da aldırmazlık içinde. Günümüzde sınır tanımayan taşkınlıklara, anlaşılmaz sessizlikler eşlik ediyor. Hakikat, garip ve mahzun kederli ülkesinde... Bizi/evreni bu gayya kuyusundan çıkaracak olan, ulûhiyet ve rububiyet bilinci olacaktır. Vahiy, kendisine yöneldiğimizde ve elçinin rehberliğinde bizi felaha eriştirecektir.
Ahmet Abay, diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da olaylara, olgulara, eylemlerimize vahyin penceresinden bakıyor; bize ait değerleri doğru anlamanın imkânlarını tartışıyor ve bizi doğruya götürecek yolun ancak Kur'an'a dayanarak mümkün olacağına işaret ediyor.
Erdoğan Aydoğan
Edebiyatçı-Yazar
Kenan Gürsoy Felsefenin kadim problemlerinin incelendiği bu eserde okuyucu, İbn-i Sînâ'dan Sartre'a, Gabriel Marcel'den Maurice Merleau-Ponty'e uzanan bir çizgide felsefî bir yolculuğa davet ediliyor. Hareket noktası; insanın ferdî ve yaşanmış tecrübeleri çerçevesinde beliren “ben”i durumundaki “varoluş”, yani “insanın o insan olma hâli” olan ve “insan”ın özündeki aslî varlık hakkında bir hükme doğru alınan bu yol; bize kendimizle karşılaşma imkânı sunuyor. Bununla beraber, bu yolculukta, felsefenin kültürle, medeniyetle, edebiyatla, düşünce geleneklerimizle ilişkileri de yeniden irdeleniyor. Varoluşun, somut ve biricik olan kendi varlıktalığımıza referansla oluştuğunu hissettiren okumalar boyunca, evrensel anlamda felsefenin öznesi olabilmek için sağlam bir kültür ve düşünme geleneğine sahip olmanın anlamı ve değeri de fark ediliyor.
Ekber Şah Ahmedi Sekülerleşme tartışmaları derinlikli bir analize tabi tutulduğunda süreç içinde ortaya çıkan “yeni” teori ve kavramların önemli bir kısmının aslında eski/klasik sekülerleşme teorisinden aşina olduğumuz konu ve yaklaşımları yeni bir bağlamda, farklı bir dil ve içerikle yeniden dolaşıma sokmaktan başka bir şey olmadığı görülebilir. Ekber Şah Ahmedi'nin doktora tezinin kitaplaştırılmış versiyonu olan elinizdeki çalışma, bu teorilerden biri olan “varoluşsal güvenlik teorisi”nin (existential security theory) eleştirel bir analizini sunarak yaşanmakta olan sürecin sekülerleşmeden ziyade “çoğulculaşma” olarak yorumlanması gerektiğini teklif ediyor. Bu hâliyle kitabın, sekülerleşme tartışmalarına bir taraftan kavramsal ve teorik boyutuyla önemli açılımlar sağlayacağını öte taraftan bu alanda yapılacak çalışmalara da bir zemin oluşturabileceğini düşünüyoruz.
Prof. Dr. Kemal Ataman
Emel Koç XIX. yüzyıl; XX. yüzyılın pek çok felsefi akımının temellerinin atıldığı, felsefe tarihinin “verimli” olduğu kadar düşünsel anlamda “yoğun” olduğu bir dönemidir. XIX. yüzyılın entelektüel yaşamı, felsefe tarihinin önceki herhangi bir döneminden daha karmaşık ve yoğundur. Yüzyılın düşünsel karmaşıklığı ve yoğunluğunun, düşünsel ortamını besleyen ve biçimlendiren farklı etkenlerin bulunmasından kaynaklandığı söylenebilir. XIX. yüzyıl felsefesini besleyen temel kaynaklar arasında XVI. yüzyıldan itibaren yaşanan bilimsel gelişmeler; buna bağlı olarak şekillenen ve insanın yaşam standardını tümüyle değiştiren teknolojik gelişmeler; bilimsel ve teknolojik gelişmelerle birlikte Batılı insanı tepeden tırnağa değiştiren Sanayi Devrimi’nin başlaması ve XVIII. yüzyıl Aydınlanma Çağı düşünürlerinin etkilerini taşıyan Amerikan ve Fransız Devrimleri ile Devrimlerin beraberinde getirdiği Avrupa ve dünya tarihi açısından çarpıcı siyasi olaylar sayılabilir. XIX. yüzyılın, “Tarih Yüzyılı”, “Doğa Bilimi Yüzyılı”, “Teknik ve İcatlar Yüzyılı”, “İdeoloji Çağı” gibi farklı niteliklerine yapılan vurgularla anılması yüzyılın verimliliğini ve bilimsel, teknolojik, siyasi, toplumsal anlamda gelişim ve dönüşümünü yansıtır niteliktedir.
XIX. Yüzyıl Felsefesi isimli bu eserde; böylesine entelektüel zenginliğe ve karmaşıklığa sahip bir dönemin bir yandan G. W. F. Hegel, K. H. Marx, A. Comte, J. Bentham, S. A. Kierkegaard, F. Nietzsche gibi döneme damgasını vuran ve dönemin ruhunu en iyi yansıtan filozoflarına diğer yandan da ülkemizde henüz kendilerine ilişkin yeterince akademik çalışmanın mevcut olmadığı F. H. Bradley ve J. Royce gibi ihmal edilen filozoflarına yer verilmektedir.
Esin Kâhya Genel olarak on dokuzuncu yüzyıl, bütün dünyada siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel açıdan yeniden yapılanmanın yaşandığı bir dönemdir. Bu değişimi sadece siyasi hayatta değil sosyal yapılanmada, sanatın çeşitli dallarında, felsefede ve bilimde belirlemek mümkündür.
Bu dönemde farklı bilim dallarında atılan adımlar, örneğin matematikteki (ihtimaller hesabı vb.), astronomideki (yeni gezegenlerin bulunması ve evren sistemi ile ilgili çalışmalar vb.), fizikteki (elektrik ve mekanikte vb.), kimyadaki (atom teorisi, organik ve inorganik kimyadaki çalışmalar), biyolojideki gelişmeler (evrim teorisi ve kalıtım, hücre araştırmaları vb.) ve de tıptaki gelişmeler (mikrobiyoloji, patoloji, fizyolojideki gelişmeler vb.) yirminci ve yirmi birinci yüzyılın bilimsel problematikini belirlemiştir. Biz günümüzde, o dönemde atılan temeller üzerinde bilimsel yapımızı inşa etmeye devam etmekteyiz.
Esra Seçkin Bu çalışma; konusu itibarıyla, Türk tasavvufunun entelektüel görünümünü 1867-1950 yılları arasında yaşamış mütefekkir bir mutasavvıf olan Kenan Rifâî (Büyükaksoy) özelinde değerlendirerek kendisinin tasavvuf geleneği ile olan irtibatını, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet Devri'nin kaotik dönemlerindeki bürokratik görevleriyle eş zamanlı sürdürmüş olduğu “irşat edici” pozisyonunu, bu konumun modernist söylemdeki yansımalarını ve oluşan bu özgün şahitliğin entelektüel tasavvuf kavramı kapsamındaki analizini içermektedir.
Kitaba kaynaklık eden XX. Yüzyıl Türk Tasavvufunda Entelektüel Tavır: Kenan Rifai Örneği isimli doktora tezinde entelektüel ve mutasavvıf kavramları gibi karşıtlık üretme potansiyeline sahip olan bu orijinal yapı belirginleştirilerek kurucu teorisyenlerin düşünsel dünyası tartışılmıştır. Bu amaçla düşüncenin ana esası olan akıl yürütme, düşünme, varlığı muhakeme gibi felsefi kavram dizilimleri, tasavvuf ıstılahları zemininde analiz edilmiş olup doktrinin felsefe ve bilim alanındaki işlevsel olgularının belirlenmesi adına tarihî gelişim aşamaları incelenerek Türk tasavvuf tarihinin entelektüel deseni ortaya çıkarılmıştır.
Abdullah Dağcı Yaşlanmanın boyutlarından birisi de maneviyattır ve akademik dünyada maneviyatın önemine ilişkin farkındalıklar her geçen gün artmaktadır. Çünkü maneviyat, bireyin ihtiyaçlar hiyerarşisinde önemli bir yere sahiptir ve yaşamın her döneminde işlevsel bir başa çıkma kaynağıdır. Bu nedenle birçok sorunla mücadele eden yaşlının maneviyatı güçlendirilirse, bu sorunlarla daha kolay baş edebilir. Ayrıca bütüncül bir bakış açısı benimsenerek -özellikle gerontoloji, geriatri, yaşlı bakımı, din psikolojisi ve manevi danışmanlık alanlarında- yaşlıların manevi gereksinimlerinin belirlenmesi ve bu gereksinimleri karşılamaya yönelik müdahaleli çalışmaların yapılması bir ihtiyaçtır. Bu amaçla çalışmada şu sorulara cevaplar aranmıştır: “Yaşlıların en temel manevi gereksinimleri nelerdir? Bu gereksinimler hangi manevi bakım içerikleri ile karşılanabilir? Bu içerikte hangi temalara ve değerlere yer verilebilir? Dinî ve kültürel kaynaklardaki hangi ögeler, manevi bakım sürecinde kullanılabilir?”
M. Ali Kirman Tüm dünyada önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen 1950'den sonra özellikle ileri düzeyde sanayileşmiş Batılı toplumlarda birçok dinî hareketin ve oluşumun ortaya çıktığı ve kısa zamanda yaygınlık kazanarak küresel bir olgu hâline dönüştüğü görülmüştür. Modernleşme/sekülerleşme sürecinde ortaya çıkan yeni ve bireysel dindarlıkları temsil eden bu hareketler, bilimsel çevrelerde özellikle din sosyolojisi literatüründe “yeni dinî hareketler” olarak adlandırılmıştır. Türk toplumunda da 1950 sonrası yaşanan demokratikleşme sürecine bağlı olarak oluşan kısmi özgürlük ortamında daha fazla görünürlük kazanan yeni dinî oluşumlar kamuoyunda sıklıkla tartışma konusu olmuş, hâlen de olmaya devam etmektedir. Yeni dinî hareketler veya cemaatler konusunda yazılan ve 2010 yılında yayımlanan ilk Türkçe telif kitap olan bu çalışma da basımını takip eden yıllarda bir yandan 1997 yılında başlayan ve bin yıl devam edeceği iddia edilen sekülerist süreçten, diğer yandan da devletine ve milletine silah doğrultan bir dinî oluşumun etkisiyle din adına estirilen rüzgârdan nasibini almıştır. Ancak zamanla değişen siyasi konjonktürün de etkisiyle özellikle akademik çevrelerde lisans ve bilhassa lisansüstü çalışmalarda büyük ilgi görmüş ve kısa zamanda ilk baskısı tükenmiştir. Bu yoğun ilgi, yazara bir yandan cesaret verirken diğer yandan da daha fazla sorumluluk yüklemiştir. Yeni baskıya duyulan ihtiyaca cevap vermek üzere gözden geçirilerek genişletilmiş olarak kamuoyunun ve akademik çevrelerin istifadesine sunulmuştur.
Zafar Iqbal, Mervyn K. Lewis Yönetim konusunu İslam iktisadı bağlamında inceleyen çok az çalışmanın yanısıra İslam'ın ve Batı'nın bu konudaki bakış açılarını karşılaştıran çalışma sayısı ise çok daha azdır. Kitap, İslam'ın temel ilkelerini, felsefesini ve yasal geleneklerini klasik ve çağdaş kaynaklarından faydalanarak ele almakta Batı'nın duruşuyla mukayese edilebilecek bir çerçeve ortaya koymaktır, islami olarak toplumsal sorgulamada az araştırılmış yönetişim konusunu modern teori ve pratikten beslenerek ve onları klasik ve modern Müslüman yorumlarla birleştirerek taze ve çağdaş bir yaklaşım getirmişlerdir.
Genel bir bakış sağlamak adına kitapta incelenen ana soru, Kur'an-ı Kerim ve sünnette belirlenen amaçlar, normlar ve değerlerin devlet mali teşkilatında konvansiyonel modelden farklılaşıp farklılaşmadığı ve farklılaşıyorsa bunun nasıl olduğudur, Bu bağlamda analiz edilen konular arasında adalet teorileri, vergilendirme, bütçe açıkları, islami finansman modları, kamu ve özel hesap verebilirlik ve yolsuzluklar yer almaktadır, Bu eşsiz ve son derece yenilikçi kitap, İslam iktisadı, kamu politikası, bankacılık ve Asya ve Orta Doğu çalışmalarına ilgi duyanlar için güçlü bir kaynak olacaktır.
Rıdvan Demir Şiir;duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak çekici/etkileyici bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır. Şiir sadece insanın duygusal yönüne hitap etmez, bir öğretim materyali olarak kullanıldığında şiir, öğrencilerin sosyal ve kültürel yönlerinin de gelişmesine katkı sağlar. Yunus Emre'nin şiirleri Müslümanlığı benimsemiş Türklerin sosyal hayatından, kültüründen, ahlakından izler taşıyan başka bir ifadeyle millî ve dinî değerleri başarılı bir şekilde kaynaştıran bir yapıda olup onun şiirlerden ve öğretilerden istifade edilmesi şüphesiz önem arz etmektedir. Bu çerçevede Millî Eğitim Bakanlığınca son güncellenen öğretim programlarında derslerin öğretiminde, eğitimcilerden “ünite konularının özelliklerine göre başta ayet ve hadisler olmak üzere edebiyatımızdan atasözü, vecize, beyit, ilahi, nefes ve deyişlerden yararlanmaları istenmektedir”. Bu noktada Yunus Emre'nin kendine has üslubu ile söylediği ve kendi zamanını aşarak bugüne ulaşan iman, ibadet, ahlak ve değerler eğitimine dair kuşatıcı ve etkileyici beyitleri günümüze ışık tutmakta olup din öğretiminde onun öğretici şiirlerinden yararlanılmasının bu alandaki boşluğu dolduracağı düşünülmektedir.
Gelin tanış olalım işi kolay kılalım
Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz
Yunus Emre
Ayşen BAKİOĞLU, Nur SILAY Karakter eğitiminin ana amaçları şunlardır:
• Kendine ve başkalarına saygı iklimi,
• Sorumlu vatandaşlık,
• Daha yüksek akademik başarı,
• Geliştirilmiş kişiler arası ilişkiler,
• Daha fazla öz disiplin,
• Daha az davranış sorunları,
• Güvenli okullara sürekli odaklanma,
• Olumlu bir okul kültürü,
• Geliştirilmiş işe alınma becerileri.
Gençlerin karakterinin son şeklini almadığı, hâlâ olumlu yöne çekilebileceği, başka bir deyişle karakterlerini iyiye yönlendirmek için geç kalınmadığına ve hâlâ umut olduğuna inanılmaktadır. Eğitim kurumlarında gerçekleşen ders dışındaki tüm faaliyetler de karakteri eğitme yöntemlerinden biri olarak kullanılabilir. Karakter eğitimi bireylerin iyi ile kötüyü ayırt etmelerinde, iyi olanı takdir etmelerinde ve iyi davranışlar sergilemelerinde yardımcı olma rolünü üstlenmiştir. Kaybolmakta olan değerler üzerine endişeye kapılan toplumlar, eğitim kurumlarının da üzerlerine düşeni yapmalarını beklemektedirler. Yükseköğretimde topluma hizmet etmeyi öğrenme etkinlikleri karakter eğitiminde kullanılan yöntemlerden biridir. Vatandaşlık eğitimi çerçevesinde sık olarak yer alan bu etkinlikler, karakter ve ahlak gelişimi için bir araçtır. İyi tasarlanmış, kaliteli topluma hizmeti öğrenme programlarının yararları analiz edildiğinde, karakter nitelikleri arasında yer alan öz yeterlik ve liderlik yeteneğinin de geliştiği bulunmuştur. Üniversitelerin, bireylerin birbirleriyle ve toplumlarıyla ilişkilerini şekillendirmede kuvvetli etkileri vardır ve hem öğrencilerinin hem de toplumun yararına temel insanî nitelikleri geliştirmek için birçok fırsata sahiptirler. Üniversitelerin topluma karşı bazı görevleri olduğu bilinmektedir ve bunlar arasında öğrencilerinin ahlakî sorumluluğu da yer almaktadır. Karakter büyük oranda erken toplumsallaşma ile oluşturulsa da yükseköğretim deneyiminin öğrencinin kim ve ne olması konusuna etkisi devam etmektedir. 21. yüzyılda üniversiteler büyük, açık ve farklı kurumlar olarak görülmektedir. Artan öğrenci sayıları yüzünden akademisyenlerin öğrencileri ile daha az doğrudan teması olmaya başlamıştır. Üniversiteler o kadar büyüktür ki öğretim elemanları öğrencilerinin değerlerini etkilemek için zayıf bir konumda olmakla birlikte, yükseköğretim kurumları öğrencileri hem kampüs hayatında hem de akademik çalışmalarında etkileme gücüne sahiptir. Dolayısı ile karakter eğitiminin üniversite düzeyinde de sürmekte olduğu fakat bunun bilinçli ve sistemli bir şekilde ele alınması gerektiği belirtilmektedir. Özellikle bu kurumların toplumdaki rolleri konusunda farkındalıklarının artması ve öğrencilerinin ahlâkî gelişimleri için kendilerini daha fazla sorumlu hissetmeleri gerekmektedir. Entelektüel dürüstlüğün en iyi işaretleri, hatalı şekilde ikiye ayrılmalara sürekli olarak direnmektir. İnsanlar, sürekli yanlış ikiye bölünmelerle karşı karşıya gelmektedir. Kelimeler ile yapılan bölünmeler, gerçekler ile hikâyeler, özne ile nesne, ideal ile gerçek, benlik ile toplum arasında bir sürü yanlış ikiye bölünmeler mevcuttur. Eğer öğrenciler, bu sadece bir parçası hatalı şekilde sunulan olgular ve yanlış anlatımlarla sürekli tartışma yapabilecekleri ortamlarda, derslerde bulunabilirlerse ve bu surette üniversiteden mezun olurlarsa karakter adına uygun bir eğitimi almış olacaklardır.
Kitapta karakter eğitiminin gelişimi, tanımları, diğer benzer kavramlarla ilişki ve farklılıkları, karakter eğitiminin önemi, ilk, orta ve yükseköğretimde karakter eğitimi, öğretmen yetiştirmede karakter eğitimi ve yükseköğretimde yapılmış bir araştırma yer almaktadır. Bu çalışmada genel olarak Karakter Eğitimi teorik altyapısı verildikten sonra yükseköğretimde ve öğretmen yetiştirmede Karakter Eğitimi konusuna odaklanılmıştır.