Felsefe ve Din Bilimleri \ 4-5
Ayşe Şallı Kovid-19 salgını ile insanlık, dünyanın -Marshall McLuhan'ın söylemiyle- “küresel bir köy” olduğuna yakından tanık olmuştur. Bu köyün sakinleri; ortak korkular, endişeler, ihtiyaçlar, sevinçler, ümitler, çözüm arayışları ve sığınaklarla, kitle iletişim araçlarıyla kurulan bağdan öte ortak deneyimlere sahip olmuşlardır. Ancak bu durum, her ulus devletin kendi yerel dinamiklerinden beslenen, özgün salgın süreci örüntülerinin ortaya çıkmasına engel olmamıştır. Türkiye'nin Kovid-19 salgın deneyimi de bu bağlamda özgün karakteriyle dikkat çekicidir. Salgının etkileri, toplumun farklı kesimlerinde farklı yansımalarla karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda salgın konulu hacimli bir literatür de oluşmuştur. Bu çalışmada, Türkiye'de salgının çalışan bireylerin çalışma, aile ve dinî hayatlarındaki yansımaları bütüncül ve derinlemesine bir perspektifle tasvir edilmektedir. Anne, baba, çalışan, eş, çocuk, akraba, Müslüman, komşu vb. rollerine sahip bireylerin salgın deneyimlerinden kesitler sunulmaktadır. Üç farklı yaşam alanına eş zamanlı olarak ışık tutması, bu alanların kendi aralarındaki bağımlı etkileşime odaklanması ve sürecin olumsuz etkileri kadar kazanımlarına da dikkat çekmesi çalışmayı ilgili literatürde özgün ve ayrıcalıklı kılmaktadır. Toplumsal hayata dair tespitler, karşılaşılan problemler ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi sosyolojik çalışmaların temel hedeflerindendir. Bu bağlamda ortaya koyduğu çok boyutlu tasvirler, sürecin ortaya çıkardığı problem, kazanım ve beklentilere ilişkin tespitlerle çalışmanın hem gelecekteki bilimsel çalışmalar için ilham ve veri kaynağı hem de Türkiye'de çalışma, aile ve dinî hayata yönelik düzenlemelerde yön gösterici olması ümit edilmektedir.
Hasan G. Bahçekapılı “Dünyadaki kötülüklerin varlığı, geleneksel teizmdeki Tanrı inancı için bir problem oluşturur mu?”
2000 yıldan fazla zamandır çok çeşitli geleneklerden gelen düşünürleri meşgul eden bu çetrefilli soruya bu kitap, en güncel tartışmalardan hareketle cevap vermeye çalışıyor. Kötülük probleminin tarihsel gelişimini, mantıksal ve delilci kötülük argümanlarını özetledikten sonra kitap, geleneksel ve modern teist çözüm önerilerini ele alıyor:
Özgür iradenin varlığı veya manevi gelişim potansiyeli, kötülüklerin varlığını meşru hâle getirir mi?
Etrafımızda gördüğümüz kötülüklerin gerekçesi konusunda şüpheci tavır takınıp Tanrı'nın hikmetinin, insanın kısıtlı zihni tarafından sorgulanamayacağı sonucuna mı varmalıyız?
Özel olarak İslami gelenek içinde kötülük problemini çözmemizi sağlayacak kaynaklar bulabilir miyiz?
Kitap, tüm bu önerilerin yetersiz kaldığını iddia ederken karşı cevap olarak modern "kötü tanrı" argümanını ele alıyor. Buna ek olarak ilahi adaleti tehdit eden ilahi gizlilik ve benzeri argümanlar, kötülük problemini daha da çözümsüz hâle getiriyor. Kötülük probleminin çözümsüzlüğü, evrenin bizim acılarımıza ve isyanımıza kayıtsız olduğu ihtimali ise bizi daha üst düzey bir probleme, anlam problemine taşıyor. Anlam problemi, herkesin problemi olduğuna göre kötülük karşısında kimsenin rahat olmaması, anlamlı hayat konusunda herkesin kafa yormaya devam etmesi gerekiyor.
Hasan Hüseyin Kara Geçmişte tragedyalar, Haçlılar, oryantalistler ve karikatürler aracılığıyla ötekileştirilmiş olan Doğu toplumu ve İslam medeniyeti, günümüzde ise simge ve sembollerin istilasına uğramış ve "sosyopsikolojik" soykırıma maruz bırakılmıştır. Simge ve semboller, görsel bir öğrenme modeli sunması, pratikliği, etkisi ve açık uçlu özellikleri itibarıyla basınyayın organlarının önemli bir subliminal mesaj kaynağıdır. Bu durum ayrıca ''Söz uçar yazı kalır.'' düsturunu modernize ederek ''Yazı uçar sembol kalır.'' formatında bize sunmuştur. Batı dünyası söz konusu bu durumu, kadim İslamofobik ve oryantalist gayeleri için bulunmaz bir yöntem olarak değerlendirmiş ve sembolleri istismar etmiştir. İslamofobik Batı zihniyetinin fail, basının ise araç olduğu bu olay örgüsünde simgeler ve semboller kriminalize edilmiştir.
Farklı sosyopolitik ve dinî altyapıya sahip Batı dünyasının iki ülkesindeki -Almanya ve Polonya- 8 popüler basın yayın organında yapılan araştırmada toplam 17 farklı İslamofobik sembol tespit edilmiştir Bu sembollerin ortak yönü ise İslam'ı ve Müslümanları içeren sözde olumlu veya olumsuz haberlerde mükerreren kullanılmaları ve farklı birçok dijital mecraya da kolayı satın aldırıyor olmalarıdır. Kullanılan bu 17 sembolün bir başka özellikleri ise Popüler kültürde korku, panik ve endişe içeren görsel niteliklere sahip olmaları ve birçok platformda da bu şekilde konumlandırılmalarıdır.
Yusuf Batar Bu çalışmada gerçekleştirmek istediğimiz şey, İslam dininin aslî kaynağındaki mesajların insanla buluşturulmasında kullanılan dilin öğreticilik özelliklerini anlamaya çalışmaktır. İçeriğiyle olduğu kadar bu içeriği sunma biçimiyle de müstesna bir yere sahip Kur'an, bu özelliği ile yol gösterici bir kitaptır. Temel amacımız din eğitiminde işlenen dini içeriğin Kur'an'da nasıl ifade edildiğini ve bu içeriğin insanın anlam dünyasına taşınmasında kullanılan dilin hangi kodları kullandığını çözmeye çalışmaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesinde, Kur'an'da eğitim-öğretim süreçlerini ifade etmek için kullanılan kavramların neler olduğunun netleştirilmesi öncelikli konumuz olmuştur. Söz konusu kavramların analizindeki temel hareket noktamız, bu kavramların işaret ettiği öğrenme yaşantılarıdır. Daha doğrusu dinin hedeflediği davranış değişikliklerini ifade eden kavramlar, eğitimin içeriğini yansıtan kavramlar, eğitimin yöntem ve tekniklerine ışık tutan kavramlar ve öğrenme engellerine işaret eden kavramlar bu kitapta ayrıntılı bir şekilde irdelenmiştir.
Gayemiz, din ve ahlak eğitiminde, “dine ve insana uygun eğitim-öğretim anlayışı” geliştirme yönündeki çalışmalara küçük de olsa bir katkıda bulunmaktır. Bu vesileyle, din eğitimini bilimsel temellere dayandırmaya yönelik çalışmalara, bu alanda yürütülen program geliştirme çabalarına ve sahadaki uygulamalara dinin kendi öz kaynaklarından bir bakış açısı kazandırmayı umuyoruz.

İhsan Uçar Hz. İbrahim Kur’an’da Ulü’l-azm peygamberler arasında yer almaktadır. Ulü’l-Azm peygamberlerden diğerleri, Hz. Muhammed, Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. Nuh’tur. Örneğin bu listede peygamberlerin ilki Hz. Adem yer almaz. Çünkü o kendisine verilen emir, daha doğrusu yasak ağaca yaklaşması hususundaki nehiy konusunda tam bir azim ve kararlılık içerisinde olmamıştı. Zira bir peygamberin Ulü’l-Azm listesine girebilmesinin birtakım kriterleri mevcuttur. Onların yürüttükleri mücadelede gösterdikleri sabır ve metanet bunlardan bir tanesidir. Ancak diğeri ise yürüttükleri da’vet/tebliğ metodunun içeriği ile alakalıdır. İşte Hz. İbrahim’in Hz. Peygamber’de olduğu gibi, zikredilen da’vet metodu akıl üzerine yani soyut mucizeye dayanmaktaydı.
Hz. İbrahim yukarıda işaret ettiğimiz ve davetinde yürüttüğü akıl temelli bir yöntemle insanlığın düşünce tekamülü/gelişimi tarihi bağlamında en önemli aşamayı başlatan sembol şahıs olarak bilinmektedir. Hz. İbrahim’in gerçekleştirmek istediği, efsane ve mitolojik unsurlarla irtibatlı somut, dolayısıyla da çoklu bir uluhiyet anlayışından, efsanelere ve mitolojiden arındırılmış soyut, akli, dolayısıyla da tevhid ile bağlantılı bir uluhiyet anlayışına geçişin sağlanmasına katkıda bulunmaktı. Hz. İbrahim’in başlattığı bu mücadele ancak Hz. Muhammed ile tamamlanabilmiştir.
Hz. İbrahim’in da’vet/tebliğ yöntemi kelam ilmi açısından da oldukça önemlidir. Zira kelam ilmi bilindiği üzere aklı naklin yanında bir delil/hüccet kaynağı olarak kullanmaktadır. Bu durum zaman zaman özellikle Ehl-i Hadis çevrelerince eleştirilmektedir. İşte Kur’an’dan öğrendiğimize göre Hz. İbrahim’in delil ve ispat yöntemi olarak kullanmaya başladığı ve Hz. Peygamber ile de kullanılmaya devam edilen akıl bu bağlamda Kur’an’ın da önemsediği, vahiy ile birlikte kullanılmasını emrettiği önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Safiye Kesgin Çocuklar her toplumun geleceğidir. Onların maddi ve manevi gelişimlerinin bir bütün olarak sağlanması öncelikle ailenin sorumluluğudur. Ailenin bunu sağlayamadığı durumlarda, bu sorumluluğu topluma ait kurumlar yerine getirir. Eserde bu durumda olan çocuklara kurum bakımında sağlanan hizmetler arasında yer alan manevi danışmanlık ve rehberlik; insani, toplumsal ve hukuki temelleri belirlenerek ele alınmaktadır. Ardından kurum bakımındaki çocukların manevi ihtiyaçlarının karşılanması için Diyanet İşleri Başkanlığının geçmişten günümüze sunduğu hizmetlerin tarihsel serencamına yer verilmektedir. Son olarak bu çocuklarla çalışan din görevlilerinin tecrübe ve bilgileri doğrultusunda alanda yürütülen hizmetler ile ilgili çeşitli tespitler ve öneriler ortaya konulmaktadır.
Bu eser; Din Eğitimi, Din Psikolojisi ve Manevi Danışmanlık ve Rehberlik alanlarındaki ilgili araştırmacılara, sahada hizmetleri yürütenlere ve iyileştirme çalışmalarına katkı sunabilir. Koruma altındaki çocukların ihtiyaçlarına duyarlı tüm okurlara, manevi danışmanlığın bu çocuklara sağlayabileceği katkılar hakkında bir fikir verebilir.
Muhammet Şevki Aydın, Cemil Osmanoğlu Kültürlerarası eğitimin önemli bir dalı olan “Kültürlerarası Din Eğitimi”, küreselleşmenin tetiklediği toplumsal çoğulluktan kaynaklanan sorunlara çözümler üretme, yeni bir uzlaşı kültürü inşa ederek farklı aidiyetlere mensup kişi ve grupların bir arada barış içerisinde yaşamasına katkıda bulunma amacıyla oluşturulmuş din eğitimi modellerinden biridir. Tüm dünyada insanları derinden etkileyen ve onları hem olumlu hem de olumsuz yönde yönlendirme potansiyeline sahip olan din ve inanç olgusunu öğretime konu edinmesi, bu modelin önemini artırmaktadır.
Ülkemizde farklı mezhep, din, inanç, ideoloji veya dünya görüşlerine mensup insanların barış içerisinde bir arada yaşayabilmesi, söz konusu farklılıkları doğru anlamlandırabilmelerine bağlıdır. Bilhassa din ve inanç farklılıklarından kaynaklanan sorunların çözülmesi, uzlaşı ve diyalog zemininde, farklılıkları zenginlik ve gelişim vesilesi sayan bir anlayışın geliştirilebilmesi için müzakereyi öne çıkaran bir eğitim anlayışının gerekli olduğu açıktır. “Kültürlerarası Din Eğitimi” söz konusu anlayışın yerleşip gelişebilmesi bakımından önümüzdeki dönemde ülkemizin gündemini daha fazla meşgul edecek bir araştırma alanı hâline gelecektir.
Türkiye'de henüz üzerinde yeterince çalışma yapılmamış bir alan olan “Kültürlerarası Din Eğitimi”ne dair bu kitabın, alanında önemli bir boşluğu dolduracağı ve bundan sonraki çalışmalara ilham kaynağı olacağı düşünülmektedir.
Semra Çinemre Lawrence Kohlberg (1927-1987), kendisini Sokrat, Aristo, Platon, Kant, Mill, Dewey, Rawls ve Habermas'tan itibaren gelen Batı felsefesinin bilimsel vârisi olarak görmektedir. Kohlberg'in ahlak gelişim teorisi; bu geleneksel felsefi birikimden beslenen, aynı zamanda çağdaş görüşlerle zenginleşen güçlü bir temele dayanmaktadır. Felsefe, psikoloji, sosyoloji, antropoloji ve eğitim başta olmak üzere birçok alanı sentezleyen Kohlberg'in teorisinin gücü ve orijinalitesi de buradan kaynaklanmaktadır. Ancak Kohlberg'in ortaya koyduğu teorinin, istisnasız kabul görmediği, bizzat çağdaşları tarafından kendisine meydan okuyan ciddi eleştirilerle karşı karşıya kaldığı da bilinmektedir. Kohlberg, bir taraftan bu eleştirileri dikkate alarak teorisini revize ederken öte yandan eğitim alanında yaptığı çalışmalarla da ahlak eğitiminin çağdaş rönesansında en seçkin isimlerden biri olmuştur. Bu kitapta, ahlaka ilişkin çalışmaları ülkemizde çoğunlukla teorinin altı basamaklı yapısına indirgenen Kohlberg; hayatı, ahlak anlayışı, ahlak gelişim teorisi ve temelleri, ahlak gelişim teorisine yöneltilen eleştiriler, ahlak eğitimine ilişkin görüşleri ve uygulamaları gibi konular çerçevesinde bütüncül bir şekilde ele alınmıştır. Kohlberg'in ahlak çalışmalarına temel ve eleştirel bir bakış sunan bu kitabın, özellikle ahlak gelişimi ve eğitimi konularında yapılacak çalışmalara zemin sunması beklenmektedir.
Mehmet Zeki Aydın Sevgili Öğretmenler;
Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamız, öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli uygulamalara sahiptir.
Bu set, eğitimcilerimize ilgi ve yeteneklerine göre etkinlik seçme imkânı sağlamaktadır. Ayrıca sette, eğitimcilerimizin, öğrencilerine fotokopi vererek uygulayabileceği birçok etkinlik yer almaktadır. Bu etkinlikleri, Drama, Yaşayarak Öğrenme, Klüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye /Yorum lama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster /Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana'dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Bu seri çalışma ile farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını öğrencilerinize, size sunduğumuz materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, onların farkındalıklarını arttıracak problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler hâline gelmelerine yardımcı olacaksınız.
Çalışmamızda, öğrencilerin değer bilincini test etmelerine yardımcı olacak Ölçme Değerlendirme testleri yer almakta ayrıca eğitimde önemli bir payı olan ailelerin, eğitimin içine çekilmesini böylece öğrencilerin öğrendiği bilgileri evde de uygulayabilmesini amaçlayan Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de bulunmaktadır.
Nurullah Altaş

Liselerde Din Öğretimi isimli bu çalışmada, liselerde yürütülmekte olan din öğretiminin tarihsel arka planı, program geliştirme anlayışlarındaki dönüşüm ve öğrencilerin değişen ilgi ve ihtiyaçlarını birlikte ortaya koyarak, yapılacak program geliştirme çalışmalarına temel oluşturabilecek bileşenleri ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bu amaçla birinci bölüm, araştırmanın sınırlarını ortaya koyan problemin belirlendiği ve araştırmanın yönteminin açıklandığı kısımdır. İkinci bölümde ortaöğretim kurumlarında yürütülen din öğretimi etkinlikleri incelenmiştir. Üçüncü bölümde, öğretim programı tasarım anlayışlarındaki dönüşüm ve din alanına yansımaları değerlendirmeye alınmıştır. Dördüncü bölümde ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretimi, öğrencilerin sorunları ve beklentileri çerçevesinde analiz edilmiştir. Beşinci bölümde ise Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretiminin tarihsel arka planı ve program tasarım anlayışlarındaki dönüşüm ve gençliğin ihtiyaçları göz önüne alınarak program oluşturma sürecinde temel alınması gereken kriterler tartışılmıştır.

Muhammed Tayyip Okiç Makaleler I'de Prof. Dr. Muhammed Tayyip Okiç'in çeşitli dergilerde neşredilmiş Ulûm-u İslâmiyye / Şerî İlimlere (Tefsir, Hadis, Fıkıh, Tasavvuf, İslâm Tarihi, Türk-İslâm Edebiyatı) dair makale ve yazıları yer almaktadır. Ulûm-u İslâmiyye, Kur'an ve Sünnet'in özünden doğmuştur. Bu nedenle Müslüman milletlerin ilmî atılımlarının temel dinamiğidir. Müslüman âlimlerin on dört asır boyunca bu sahalarda gösterdiği muhteşem maharetler, öteki düşünce ve bilim vadilerinin hayranlığını kazanmıştır. Bu ilimlerin modern ilâhiyat fakültelerinde ise oldukça dağınık ve farklı bir serüveni olmuştur. Bugün itibariyle Ulûm-u İslâmiyye ya Müslüman milletlerin bir dinamiği olarak yeniden ihya edilmeyle ya da seküler anlam arayışlarının bilinçli bir zemini olarak kullanılmasının (İslâmî bilginin olabildiğince sekülerleştirilmesinin) ıstıraplarına tâbi tutularak bir çöküşe sürüklenmeyle karşı karşı karşıyadır. Eğer Müslüman şuurunun, aynı zamanda bu ilimlere yönelik oryantalist belirlemeciliğe karşı birincisinden yana tavır koymak gibi bir arzusu varsa, aradığı cevapları ve usulü hiç kuşkusuz Okiç Hocanın manevi mirasında bulabilecektir. Çünkü Okiç Hoca “Çeşitli Dillerde Mevlitler” başlıklı makalesinde de görüleceği gibi, Müslüman milletlerin millî değerlerine ilmî değer yükleyen bir zihniyetle hareket etmektedir. Okiç Hocanın modern bir ilâhiyat fakültesinde anılan ilmî sahalara dair inşacı şahsiyeti, uzun asırlar bu ilimlerin şerefine şeref katmış Türklerin bu ilimleri yeniden bir millet ve ümmet değeri olarak yükseltmesine yönelik hayırhah teşvikini mündemiçtir. Keza, eğer bugün akli ilimlerin ihyası nakli ilimlerden geçiyorsa (veya bunun tersi söz konusuysa), bu iki alanın birbirini yücelttiği kesişme noktalarında bocalayan ilim çevrelerinin, Okiç Hocanın nakli ilimlere dair ilmî çilesini farklı bir bakışla yorumlamasını zorunlu kılmaktadır.
Muhammed Tayyip Okiç Makaleler II'de Prof. Dr. Muhammed Tayyip Okiç'in çeşitli dergilerde neşredilmiş, büyük oranda Balkanlardaki İslâm ve Türk mirasına yönelik, uzun ve çetin faaliyetlerin mahsulü olan araştırmaları yer almaktadır. Bu makalelerde Okiç'in 20. yüzyılın önde gelen Balkanologlarından birisi olduğuna, üstelik oldukça dikkatli ve titiz bir tarihçi olduğuna şahit olmak mümkündür. Okiç'in Bogomillere ve Güney-Doğu Asya'da İslâm'ın zuhuruna dair tetkikleri, Osmanlı'nın Balkanlardan peyderpey çekilişi ile beraber ivme kazanan, Balkanlara yönelik Katolik ve Ortodoks tarih yazımına bir meydan okuma kıvamındadır. Diğer bazı çalışmalarında da olduğu gibi Okiç tezlerini, konu hakkında Osmanlı arşivlerini veya Türk defterlerini hummalı bir şekilde devreye sürerek kesinleştirmektedir. Okiç'in bu kitaptaki yazılarının ikinci ayağını Balkanlardaki Osmanlı mirasına yönelik çalışmaları oluşturmaktadır. Bu mirasın, son iki asırda, hatta oldukça yakın bir tarihte nasıl bir işkence ve vandalizme tâbi tutulduğunu nazar-ı itibara aldığımızda, Okiç'in örneğin Gazi Hüsrev Bey'e, külliyesine, camiine veya Belgrad camilerine dair makalelerinin yazıldığı döneme nazaran günümüzde kat be kat daha fazla ehemmiyet arz ettiği aşikârdır. Konu Balkanlardaki modern kül tabakalarının altındaki asli közlerdir. Bu kitaptaki makalelerin üçüncü ayağını Ömer Musiç, Mehmet Begoviç, Mustafa Said Efendi, es-Serahsî ve Hadım (Atîk) Ali Paşa gibi ilim ve irfan ocaklarının mahsulü âlimlere dair Okiç'in çok boyutlu ilgilerini yansıtan yazılar oluşturmaktadır. İstanbul'da bulunan sahabe mezarları, Boşnak edebiyatı, Tunus'taki Manastır şehri mezar kitabeleri vb. makaleleri, ayrıca bir dizi kitap tanıtımı ve önsözler Okiç Hocanın, okura gözyaşı hediye eden parıltıları olarak geri dönmektedir.
Halil Ekşi Bu kitap, hayatınızdaki zorluklarla başa çıkmanıza ve kendinizi manevi olarak güçlendirmenize yardımcı olacak pratik bir rehber sunmaktadır. Teorik bilgileri alıp günlük yaşantınıza nasıl uygulayabileceğinizi göstermekte ve özellikle kendine yardım ile manevi gelişim konularına odaklanmaktadır. Düşüncelerinizde ve davranışlarınızda nasıl pozitif değişimler yapabileceğinizi keşfetmenizi sağlamayı hedeflemektedir.
Maneviyat, burada geniş bir anlam taşımakta; başka bir ifadeyle iç huzur, denge ve yaşamınıza anlam katma arayışınızı da içermektedir. Kitap; şükür, irade, şefkat, öz şefkat, öz saygı, kabul, umut, hoşgörü, sabır, affetme, tevekkül ve sade yaşam manevi erdemleriyle yaşamınızdaki dengeyi bulmanız için gereken becerileri kazandırmayı hedeflemektedir. Her bölüm, daha huzurlu ve anlam dolu bir yaşam sürmenize yardımcı olacak pratik araçlar sunmaktadır.
Kendinizi daha derinlemesine tanımak ve manevi olarak gelişmek istiyorsanız bu kitap, tam size göre!
Ayşenur Yabanigül, Berra Keçeci, Beyza Kırca, Bilge Nuran Aydoğdu, Çınar Kaya, Çiğdem Demir Çelebi, Dilek Akça Koca, Figen Kasapoğlu, Gökhan Özcan, Gülşen Özgen, Halil Ekşi, Hatun Sevgi Yalin, Kübra Kaplaner, M. Şerif Keskinoğlu, Neslihan Yaman, Nesrullah Okan, Özge Erduran Tekin, Tuğba Türk, Vildan Saruhan, Yahya Şahin, Yakup İme, Zehra Eminoğlu Maneviyat, insan deneyiminin önemli unsurlarından biridir. Psikoloji ve başta psikolojik danışma olmak üzere alt alanlarında maneviyat, maneviyat ile ilişkili yapı ve davranışlar iyi oluş açısından yadsınamayacak bir potansiyele sahiptir. Manevî deneyimi, hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle insan işlevselliğinden ayırmak mümkün değildir. Psikoloji alanındaki uygulamalı ve kuramsal birçok çalışmada, alanın oluşumunun ilk yıllarından beri maneviyatın insan bilişi, davranışı ve duygusal süreçlerinde nasıl bir işlev gördüğü merak edilmiş ve incelenmiştir. Özellikle son yıllarda uygulamalı psikoloji araştırmalarında ve psikolojik yardım alanlarında da maneviyat; psikolojik iyi oluş ve işlevsellik açısından potansiyel bir kaynak olarak ele alınmaya başlanmış ve psikolojik yardım sürecinde maneviyatı hesaba katan birçok yaklaşım ve yöntem geliştirilmiştir. Kitap; psikolojik danışma kuramlarının manevî boyutlarından çeşitli dinî geleneklerin manevî psikolojik danışma ile ilişkilerine danışanların manevî açıdan değerlendirilmesinden kurumlarda manevî danışma hizmetlerine kadar oldukça kapsamlı bir içerikle Türkiye'de alanda ilk olma özelliğini taşımaktadır. Başta PDR ve Psikoloji olmak üzere tüm ruh sağlığı alanında eğitim gören öğrenciler ve hizmet veren çalışanlar için insanın aşkın boyutuna ışık tutmayı amaçlayan kitap, vaka örnekleri ile zenginleştirilmiştir.
Halil Ekşi, Dilek Günel, Ece Yağcı Akgündüz, Emre Gürkan, Fadile Zeynep Çavuş, Yasemin Altıntaş Maneviyatın Keşfi: 21 Boyutta Kendi Kendine Yardım Kılavuzu adlı bu kitap, modern dünyanın karmaşasında manevi dengelerini bulmak isteyen bireyler için eşsiz bir rehber sunmaktadır. Maneviyatın derinliklerine inerek 21 maneviyat boyutunu keşfetmenizi sağlayacak olan bu eser, farklı manevi yönelimlerinizi anlamlandırmanıza ve geliştirmenize yardımcı olacaktır. Her bir bölümde, bireylerin ihtiyaç duyduğu manevi boyutlar ele alınmakta ve bu boyutlara yönelik pratik egzersizlerle okuyucunun kendi yolculuğunu keşfetmesi hedeflenmektedir.
Kitap, manevi deneyimlerinizi zenginleştirmek için güzelliğin takdirinden etik gelişime, inanç ve aidiyetten mistik birlik hislerine kadar geniş bir yelpazede maneviyatın alt başlıklarına odaklanmaktadır. Ayrıca öz keşif ve öz dönüşüm gibi kişisel gelişime yönelik derinlemesine çalışmalarla kendinize yeni kapılar açmanızı sağlamayı hedeflemektedir. Maneviyatın çok boyutlu yapısını anlamaya ve hayatınıza entegre etmeye yönelik bu yolculukta size rehberlik edecek olan bu kitap, hayatınıza ilham ve anlam katmayı amaçlamaktadır. Manevi ihtiyaçlarınıza yönelik bir başucu kitabı olarak manevi gelişim yolculuğunuzda yanınızda olacaktır.
Kenan GÜRSOY Maurice Merleau-Ponty'nin (1908-1991) eserlerinde diğer ekzistans düşünürlerinin aksine, bilime ve klasik felsefe problemlerine karşı bir kayıtsızlık göze çarpmaz. Onun fenomenolojik metodu seçip uygulamış olmasında ve E. Husserl'in son devir görüşlerini büyük ölçüde be­nimseyişinde, bilimleri yeniden temellendirmek istemesinin rolü büyüktür. Bunun için de bilgi felsefesinin eski kavramları lüzumsuz görülmemiş, yeni bir tenkide tabi tutulmuşlardır. Düşünürün eserlerinde işlenmiş olan ana problem, XIX. asrın sonu, XX. asrın başlarında büyük bir gelişme kaydetmiş bulunan (Psikoloji-Tarih-Sosyoloji gibi) insan bilimlerinin insanı anlamak bakımından saplandığı çıkmazlar, düştükleri çelişkilerdir. Bir taraftan klasik Batı Felsefesi geleneğinde son derece soyut bir biçimde işlenmiş olan insan fikrine bir somutluk kazandırılmaya çalışılmakta, öznelliği ayrı bir töz halinde görmek yerine, dış dünyaya yönelişi içerisinde belirlemeye gayret sarf edilmekte; diğer taraftan ise, insana has olan bir oluş tarzı, kendi kendisine yabancılaştırılamayacak bir tarzda değerlendirilerek akılsallık yeni bir bilinç-beden ilişkisi içinde ele alınmaktadır.
Algı faaliyeti, insanın dış dünyaya yönelişinin en be­lirgin zeminidir. O halde bu zemin, yukarıda ifade etti­ğimiz ana problemlerin çözümünde bir anahtar vazifesi görecektir. Buna göre, klasik anlayışlara nazaran, bu algı nasıl ele alınmakta, dış nesnenin özne tarafından inşası nasıl ger­çekleşmektedir? Öznelliğin temeli olan bilinç, bu yeni al­gı anlayışı açısından nasıl belirlenmektedir? İnsana has olan faaliyetlerin gözleme elverişli en önemli cephesi olan davranışlar, bu tip bir anlayışta nasıl değerlendirile­cektir?
Elinizdeki bu kitapta, bu ve benzeri sorular cevaplandırılmaktadır. Maurice Merleau-Ponty'i daha yakından tanımak isteyen okurlara yardımcı olacak şekilde terminolojisi, problematikleri ve felsefe tarihi içindeki yeri de irdelenmektedir.
Mehmet Sürmeli Meal Okuma Kılavuzu, Mehmet Sürmeli'nin özgün çalışmalarından biri. Kur'an-ı Kerim meallerinde karşılaşılan anlam sorunlarına yoğunlaşan bir kitap. Bu sorunlara karşılık doğru yorum için ne yapmalı sorusunu cevaplamaya çalışan emek mahsulü ciddi bir eser.
Anlama faaliyetinin en üst seviyede olması ve hayata Kur'an ile anlam verilebilmesi için Kur'an'ın bizzat kendisi Müslümanlara bazı tekliflerde bulunmuştur. Hz. Peygamber'in hayatında tekliflerin temsilini bulmak mümkündür. Bu teklifler çerçevesinde vahye yaklaşılır ise anlama sorunu ortadan kalkar. Kur'an-ı Kerim, kendisini anlama faaliyetinde “tilâvet” kavramına ayrı bir önem vermiştir. Arapçada bir şeyin peşine düşmek ve iz sürmek anlamlarına gelen “telâ” fiilinden türetilen tilâvet; ayetlerin üzerinde dura dura, hayata katarak, ağır ağır ve anlayarak okumanın karşılığıdır. Özellikle Peygamber Efendimizin görevlerini anlatan ayetlerde, “Ayetleri tilâvet eden bir peygamberden” bahsedilmiştir. Bu ifadede, fem-i muhsin sahibi üstadın, ağır ağır ayetleri izah ederek ve hayata vahiyle anlam vererek okumasına işaretler vardır. Vahyin ideal okunuşunda tavsiye edilen tertil, tilâvetin bir türüdür. Elbette bu okuma biçiminde harflerin çıkış yerleri (mehâric-i hurûf) ve tecvidin kuralları da mevcuttur.
Hem Kur'an'da hem de sünnette beyan edildiği veçhile vahyi anlamak için uygun zamanın seçilmesi, gönlün ilâhi hitaba iştiyak duyduğu vaktin kollanıp yakalanması önemlidir. Gönlün istekli olduğu zamanda okunan Kur'an'a, Müslümanlar huşu ile bağlanırlar. İlâhi emir ve nehiyler karşısında anında itaat ederek Allah Teâlâ'ya teslim olurlar. Çünkü huşulu okumak; zihni tefekküre, tedebbüre, tezekküre ve aklı faal hâlde tutmaya açar. Elbette anlamak çok önemli ama kıraat sadece lafız olarak mükellefin zihninde kalacak olursa bu okuma türü “ölü okuma”nın bir başka tezahürüdür. Ölü okumalardan uzak durmak için anlamanın en üst basamağı olan tezekkür; anlaşılanların paylaşılması ve sorunların vahiy eksenli çözüme kavuşturulmasıdır. Unutulmamalı ki Kur'an, kendisiyle hayata anlam verilmek ve insanlığın sorunlarını çözüme kavuşturmak için gelmiştir. Hayata müdahale etmeyen ve sorunlara çözüm bulmayan bir kitap, ayin kitabına ve nağmelere dönüşür. İnanları arasında ideolojilerin varlık alanları kazanmasına zemin hazırlar. Sorunları Vahiy eksenli çözecek olanlar da âlimlerdir. Allah Teâlâ tarafından nazil olan vahiyle insanlığın sorunlarına çözüm ürettikleri için rabbani ulemaya, “tenzil ehli” denilmiştir. Tenzil ehli; vahye yeryüzünde uygulama alanı bulanlardır. Hayatın genişlik alanındaki tüm problemleri vahye göre çözüme kavuşturanlardır. Peygambere vâris olan gerçek âlimlerdir.
Levent Bayraktar Medeniyet tasavvuru ifadelerinin sıklıkla kullanıldığı günümüzde, bu terimin asıl muhtevasının ve anlamının tahakkuk etmesi için medeniyetin felsefî bir birlik ve âhenk üzerine kaim olduğunu ve olabileceğini idrak etmek zorunludur.
Medeniyet ve Felsefe, bu iki alanın karşılıklı ilişkilerini ve birbirlerine neler borçlu olduklarını gündeme getiren bir çalışmadır. Bu alanları incelemeye ve irdelemeye bir davet olarak görünmektedir. Medeniyetimizin felsefî şuuruna varılabilmesi ve felsefî kritiğinin yapılabilmesi için yürünecek yolda bir işaret taşı olarak okunabilecek bu kitapta bir araya getirilmiş bulunan çalışmalar daha önce makale, bildiri ve konferans olarak sınırlı bir muhataba ulaşmışlardı. Şimdi Türk Düşüncesinin temel gündem maddelerinden biri olan bu konu daha geniş bir okuyucu kitlesinin ilgisine sunulmaktadır.
Dileriz bu eser; felsefesiz bir medeniyet tasavvurunun nâkıs olacağını kavramak için bir vesile olsun.
Abdulkadir Gölcü, Ali Murat Yel, Bilal Yorulmaz, Bünyamin Ayhan, Ceyhun Bağcı, Çilem Tuğba Koç, F. Betül Aydın Varol, Fikret Yazıcı, Metin Eken, Muhammed Mücahid Dalkılıç, Muhammet Emin Çifçi, Mustafa Cıngı, Mustafa Derviş Dereli, Mustafa Koçer, Mustafa Sami Mencet, Mustafa Temel, Müşerref Yardım, Özcan Hıdır, Vahit İlhan, Yasin Yılmaz İslamofobi, son yıllarda artan bir şe­kilde, ön yargı ve ayrımcılığa dayalı bir korku ifadesi olarak tüm dünyada Müslümanlara yönelik antipati, nefret, şiddet ve düşmanlığa yol açan en temel psikolojik, toplumsal ve politik problemlerden biri hâline gelmiştir. Siyasal yönetim, toplumsal sorumluluklar ve istihdam ile ilgili süreçlerde dışlanma; eğitim, sağlık gibi hizmetlerin temininde ayrımcılık; medya ve günlük konuşmalarda ön yargı ve gündelik yaşamda hem sözlü hem de fiziksel şiddet şeklinde açığa çıkan pek çok olumsuz sonuç üretmektedir. Bu sonuçları ortaya çıkaran algının üretimi ve şekillendirilmesinde medya oldukça etkin bir rol üstlenmektedir. Geleneksel medya unsurlarından yeni medyaya kadar yayılan İslamofobik unsurların etkileri akademik olarak henüz yeterince ele alınmamış ve bu konudaki politikalara etki edebilecek nitelikte yeterli bilgi üretilememiştir. On altı makaleye ilave olarak konuyla ilgili bazı önemli kitap değerlendirmelerine de yer veren bu çalışmanın, medya ve İslamofobi arasındaki irtibatın yanı sıra Türkiye'deki medya ve din ilişkiselliği sorgulamaları için de önemli bir kaynak teşkil etmesi beklenmektedir.
Melih Taştan Milletlerin tarihlerine adlarını altın harflerle yazdırmış şahsiyetler vardır. Bunlar genellikle toplumlar için olağanüstü zamanlarda vazife üstlenmiş kişilerdir. Bizim tarihimizde de böyle önemli isimler vardır. Bunlar; kimi zaman manevî dünyamızın büyükleri, kimi zaman devlet adamları, kimi zaman askerler, kimi zaman da milletimize yön vermiş aydın kimseler olarak tezahür etmişlerdir. İşte bu önemli karakterlerden biri de Mehmet Akif Ersoy'dur. Mehmet Akif; düşüncesi, kalemi ve yaşantısıyla zor bir zamanda milletimize yol göstermiş, adını tarihimize ve millî hafızamıza silinmez harflerle yazmıştır. Asıl mesleği veterinerlik olan ve yıllarca devlet hizmetinde bulunan Mehmet Akif, şiirlerinde ve yazılarında ahlâkla ilgili meselelere çokça değinmiş, medeniyetimizin kurtuluşunun ahlâkın tekrar tesisiyle olacağını beyan ederek bu noktaya bir hayli yoğunlaşmıştır. Ahlâk kavramının Mehmet Akif için önemli bir husus olmasına rağmen, ahlâkla ilgili düşünceleri toplum nazarında onun edebî kişiliğinin ve millî söyleminin gerisinde kalmıştır. O, eserlerine yansıyan sağlam ahlâkî duruşunu hayatına aksettirmiş, düşüncelerini ve yazdıklarını yaşamı boyunca tatbik etmiş erdem sahibi bir insandır. Bu kitapta, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un ahlâk anlayışı onun eserlerinden ve onunla ilgili anlatılanlardan yola çıkılarak ortaya konulmuştur.
Mehmet Zeki AYDIN Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var.
Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerimizin farkındalıklarını arttıracak, problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.
Bu kitaplarımızda öğrencilerinize fotokopi vererek uygulayabileceğiniz birçok etkinlik bulacaksınız.
Eğitimcilerimize kendi ilgi ve yeteneklerine etkinlik çeşidi seçme imkânı sağlayan setimizde çeşitli başlıklar var. Bunları; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana’dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, Ölçme Değerlendirme testlerinin yanında Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de yer almaktadır.
Emrullah Kılıç Elinizdeki kitap, ahlakın temel meseleleri ve tarihsel süreçlerini ele almaktan ziyade geleneksel dünyada tek bir anlama sahip ve kendi başına var olan iyiyi ifade eden "metafiziksel iyi"nin yerini, yeni durumlar karşısında farklı insanların farklı bir iyiyi anlamasına izin veren "değer"e bırakmasına mevcut fenomenleri ve gerilimleriyle birlikte odaklanmaktadır. Geleneksel dönemde değişmez ve ebedi olarak kabul edilen ontolojik hakikat anlayışının modern dönemle birlikte epistemolojik alana kayması, ahlaki hayatı derinden etkilemiştir. Bu çerçevede İlkçağlardan itibaren tezahür eden ve "metafiziksel iyi" olarak nitelendirilen normatif ahlak anlayışı, modern dönemle birlikte özellikle Batı dünyasında özgürlük, insan doğası, öz çıkar, ilgi ve yönelim gibi saiklerle birden çok iyiyi ifade eden "değer”e dönüşmüştür. Ahlakın ağırlık merkezini değiştiren değer ile söz konusu alan, nesnellik ve zorunluluk alanı olmaktan çıkarak olumsallık ve öznellik alanı olarak inşa edilmiştir. Sabit ve nesnel gerçeklik alanı yerine, öznenin nesnenin potansiyeline yönelimi ile tanımlanan değerler, gerçeklik ya da hakikat alanından geçerlilik alanına geçişi de beraberinde getirmiştir. Normatif yapıların gücünün zayıflamasıyla özne, kutsal ya da metafiziksel bir hakikat yerine kendi yönelimleri ve tercihleri doğrultusunda değerli gördüğü hususlara yönelmiştir. Ahlaki hayatın bizim dışımızda bir ölçü ve metafiziksel konu olmaktan çıkmasıyla yerini insanın içsel mutluluğu ve kişiler arası karşılıklı mutabakata bırakmasına karşın neyin değerli olup olmadığını belirlemede henüz özneler arası bir ontolojinin oluşmaması da bireysel ve toplumsal anlamda önemli sonuçlar doğurmuştur.
Yusuf Turan Günaydın Sizlere Mevlânâ ve eserleri hakkında bir el kitabı sunuyoruz. Yusuf Turan Günaydın’ın hazırladığı araştırma yazıları ve konuyla ilgili biyo-bibliyografik malzemenin eşliğinde Mevlânâ Defteri, yüzyıllar boyunca oluşturulmuş Mevlevî kültüründen izdüşümler ve Türkiye’de Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîlik hakkında ortaya konulmuş çalışmalar hakkında değerlendirmelerde bulunmaktadır. Kitapta Mevlevîlik üzerinden XXI. yüzyılda tasavvufun geleceğini tartışan bir makaleyle birlikte semâ, şeb-i arûs, Mesnevî’de çocuk, kardeşlik ve ölüme yaklaşım gibi ayrıntılara da giriliyor. Mevlevî mirası eserlerden Osmanlıca üç kitaptan iktibaslar ve Veled Çelebi’nin iki mektubu ise hem çeviriyazıları, hem tıpkıbasımları ile birlikte veriliyor. Bu bölümler, karşılaştırmalı Osmanlıca çalışmaları için yararlanılabilecek kaynak metinlerdir. Mevlânâ Defteri, Türkçede büyük bir birikim oluşturan Mevlevî kültürünün gerek bilgi, gerek tercüme-çeviriyazı yoluyla aktarımında hangi aşamada olduğumuzu göstermesi kadar, bundan sonra yapılacak çalışmalar için de dönüp bakılacak değerde bir başvuru kaynağı olmaya adaydır.
Hüseyin Arslan Milli Görüş Hareketi: Siyasal ve Toplumsal Dönüşümler kitabı Türkiye siyasal tarihine damga vurmuş ve toplumsal dönüşümün katalizörü olmuş bir hareketin incelemesidir. 1969 yılında Necmettin Erbakan’ın siyasete girişiyle başlayan Milli Görüş hareketi Türkiye siyasal hayatı ve İslamcı düşünce için bir dönüm noktasını işaret eder.
Bugün hâlâ Türkiye siyasetini etkileyen birçok toplumsal yapı, kurum ve siyasi partinin nüvesi konumunda olan Milli Görüş hareketi göz önünde bulundurulmadan Türkiye tarihi sarih şekilde incelenemez.
“Fikir ve Hareket İncelemeleri” dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Mehmet Zeki AYDIN Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var.
Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerimizin farkındalıklarını arttıracak, problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.
Bu kitaplarımızda öğrencilerinize fotokopi vererek uygulayabileceğiniz birçok etkinlik bulacaksınız.
Eğitimcilerimize kendi ilgi ve yeteneklerine etkinlik çeşidi seçme imkânı sağlayan setimizde çeşitli başlıklar var. Bunları; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana’dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, Ölçme Değerlendirme testlerinin yanında Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de yer almaktadır.
Ömer Uzunel Allah'ın arslanı Ali'nin alnındaki zühre yıldızının
binlerce yıllık hikâyesi…
Mithraizm, ülkemizde her ne kadar son yıllarda ilgi gösterilen antik bir gizem topluluğu olsa da Batı'da, özellikle son 100 yıldır hem akademik hem de popüler kültür anlamında yüzlerce esere konu olmuştur. Bu çalışmalar, temel olarak topluluğu sınırlı bir zaman ve coğrafya içerisinde ele almaktadırlar. Bu eser de Roma İmparatorluğu zamanında ortaya çıkan mithraizme odaklanmış olsa da bu gizemli tutum ve tavrın tarih öncesi dönemlerden başladığını belirtmek gerekir. Düalist pagan sembolizmi adını verdiğimiz, Güneş ve Ay üzerine kurulu sistem, önüne çıkan tüm dinsel yapıları şekillendirerek günümüze kadar süregelmiştir.
Bu eser aracılığıyla sadece mithraizmi değil aynı zamanda insanlık tarihinin en derinlerindeki gizem ve ona dair ilişkilere yönelik çözümleme bağlamında bir metodolojik yaklaşımı da sunmaya gayret ettik.
Halil İmamoğlugil Modern mantık, klasik mantığın sembolik bir dile başvurularak geliştirilmiş ve genişletilmiş bir hâlidir. Bu mantığa, klasik mantığın konu yönünden bir uzantısı ve yöntem bakımından da ileri bir aşaması gözüyle bakılabilir. Bu açıdan modern mantık, Aristoteles mantığının sembollerle sürdürülen bir devamı olarak nitelendirilebilir.
Modern mantık, günlük dildeki çıkarımları, matematik diline benzeyen sembolik bir dile çevirip denetlemeyi sağlar. Bu mantıkta, neredeyse matematiğin ispatlarında görülen bir kesinlikle denetleme yapılabilir. Denetleme yöntemlerinden doğruluk tablosu ve çözümleyici çizelge, günlük dilden sembolik dile aktarılan akıl yürütmelere uygulanır.
Modern mantık, dilin yapısal özelliklerinin bütünüyle saptanabilmesi için dilin çözümlendiği önemli bir uygulama alanıdır. Bu işleviyle ana dili daha doğru kullanabilmeye yardımcı olur.
Modern mantık, mantık unsurlarını sembollerle ifade etmekte ve bu sembollerle işlemler yaparak sağlam çıkarımlara ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu mantık en genel anlamda, bir aradaki ifadelerin tutarlılığı ile akıl yürütmelerin geçerliliğine ilişkin formları araştırmaktadır.
Modern mantık, bütün bilimlerin ve felsefenin temel yöntemidir. Tüm düşünme alanlarında ve bilgi türlerinde kullanılmakta ve felsefenin tüm alanlarına uygulanabilmektedir. Bilim, teknik ve felsefe alanlarında mantık disiplinini öğrenmeden sadece sezgisel yolla mantık kanunlarını kullanmak yeterli değildir. Tam aksine, bu yeni alanlarda modern mantığa ait veri ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde öğrenmek gereklidir. Matematik bilmeden fizik öğrenilemediği gibi modern mantığı bilmeden analitik felsefe veya bilim felsefesi öğrenilemez.
Mustafa Tekin, Nagehan İpek, Nurgül Bulut, Sezai Korkmaz, Sıddık Ağçoban, Süleyman Gümüş, Süleyman Gümüş, Zeynep Kaya Dünya bir süredir çocukluk etrafında dönmektedir. Eski dünya, insanın suretini yetişkinin temsilinde seyrederken kabaca 1800'lerden beridir hiçbirimiz içimizdeki çocuğa kayıtsız kalamamaktayız. Dinmeyen bir ses bizi geçmişimize çağırmakta ve bu çağrının mekanında oyunun kuralları yeniden belirlenmektedir. Yaşamın ilk dönemlerinin böylesine önem kazanması, en başta öğrenme süreçlerinin pedagojikleşmesine sebep olmuştur. Artık çocukluk yetişkinlik üzerinden anlaşılmamakta, aksine yetişkin anlamını çocuklukla ilgili bilimlerin\söylemlerin içeriğinde bulmaktadır. Buna paralel olarak anne-baba olmanın anlamı ve onların rolleri ile öğretmenin kimliği ve öğrenme ortamının biçimi radikal bir şekilde değişmiş ve yeniden yapılanmıştır. Uzun sayılabilecek bir zamandır yaşanmakta olan dönüşüme rağmen tartışmalar önemini hala korumaktadır; özellikle interdisipliner çalışmalara belki de her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışma, hem didaktik bir bakış açısını korumaktadır hem de sorunsalları tartışmaya açmaktadır. Böylece, ilgili kişilerin öğrenme süreçlerine katkı sunulmakta ama bu bir kesinlik idealinde değil başka ihtimallerin her zaman gündemde olduğu bir düzlemde gerçekleştirilmektedir.
Bekir Biçer

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Atatürkçü düşüncenin teorisyeni ve pratisyenidir. Atatürk'le Türkiye Cumhuriyeti özdeşleşmiştir. Bu nedenle Türkiye'deki hemen bütün tartışmaların merkezinde Atatürk vardır. Ancak ülkemizde, insan sayısı kadar farklı Atatürkçülükler doğmuştur. Hangisi doğrudur sorusunun doğru cevabını vermek çok kolay değildir. Galiba Atatürk'ü en iyi yine Atatürk bilir ve anlatır diye düşündük. İşte bu noktadan hareketle 1906 yılından başlayarak 1928 yılı dahil Atatürk'ün ağzından ve kaleminden çıkan bütün bilgileri kronolojik olarak bir araya getirmeye çalıştık.


Atatürk'ün çocukluğu, gençliği, komutanlığı, özel hayatı,sosyal çevresi, etkisinde kaldığı kişiler, duyguları, idealleri ve dünya tasavvuru yine kendi eserlerinden derlenerek bir araya getirildi.


Milli Mücadele yılları, Cumhuriyet'in kuruluşu, farklı sosyal katmanlarla ilişkileri, inkılapları ve ilkelerine ait düşünceleri kendi eserlerinden düzenlenerek anlamlı bir bütün oluşturulmaya çalışıldı. Ancak kitapta daha çok Atatürk'ün fikri, millive dini yönü ağır basan konuşma ve yazıları seçildi. Bu kitabın en bilirgin özelliği Atatürk'ün anlatmasıdır. Neden Modernist Müslümün sorusunun cevabı ise kitap okununca anlaşılacaktır.

Yakup Altıyaprak Uzun zamandan beri İslâm dünyasındaki problemler modernlik üzerinden okunmakta ve bu bağlamda çözümlemeler yapılmaktadır. Modernliğin getirdiği paradigmanın sadece İslâm dünyasını değil dünyadaki tüm uygarlıkları dönüşüme uğrattığı bir gerçek olsa da salt modernlik üzerinden yapılan çözümlemeler sorunlara daha temel yaklaşımlar ortaya koymayı engellemektedir. Modernite Çıkmazında İslâm, modernliğin getirdiği durumdan yola çıksa da İslâm dünyasının içinde bulunduğu; devlet, cemaat, Kur'an'ı anlama, hermeneutik, şiir, sanat, ideoloji, Bâtınilik, İslâmcılık, tasavvuf, vahdet-i vücud, radikalizm gibi sorunsallar karşısında moderniteyi de aşarak daha geniş çözümlemeler yapıp bütüncül ve sistematik bir düşünce geliştirmeye çalışmaktadır.
Hakan Gülerce Modernite ve din ilişkisi tartışmaları günümüzde bütün yoğunluğuyla devam etmektedir. Özellikle Türkiye'nin modernleşme tecrübesi üzerinden İslam dini bağlamında yapılan değerlendirmeler dikkatleri üzerine toplamakta ve günlük konuşmaların yanı sıra akademi dünyasının da gündemi olmaya devam etmektedir. Bu eserde, modernite din karşılaşmalarına farklı bir bakış açısıyla Hristiyanlık üzerinden bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu kapsamda, Avrupa gibi modernitenin ortaya çıktığı bir coğrafyada ve geleneksel dini temsil eden Katolikliğin kendi merkezinde, Katolik Kilisesi'nin modernite ile karşılaşmada kendisini yeniden nasıl ve hangi mekanizmalar aracılığıyla ürettiği sorusuna cevap aranmaktadır.
Avrupa'da, 16. yüzyıl ve sonrasında, yeni olanı ifade eden modernite ile dini ve geleneği temsil eden Hristiyanlık karşı karşıya gelmişlerdir. Eserde, modernite ve din karşılaşması, 16. yüzyıldan itibaren çeşitli dönemlere ayrılarak ele alınmıştır. Bu süreçte Kilise'de yaşanan kırılmalar, kopuşlar ve refleksler ele alınarak karşılaşma serüveni ortaya konulmuştur. Hem sosyal hem de felsefi düzeyde gerçekleşen bu karşılaşmada, Orta Çağ'da en güçlü dönemini yaşayan ve toplumsal alanda kendisini yeniden üretme mekanizmalarına sahip olan Kilise, Batı'da üstlendiği görev çerçevesinde modernite ile birlikte gelen yeni koşullara uygun bir örgütlenme yoluna gitmiştir. Eserde; Hristiyanlığın, 20. yüzyılda, modernite ile uzlaşma yolunu seçerek kendini Yeni Dini Hareketler vasıtasıyla yeniden ürettiği iddia edilmiştir. Bu iddia, Focolare Hareketi özelinde yapılan bir saha çalışmasıyla desteklenmiştir.
Ayşe Kaya Göktepe Tarihsel geçmişimize baktığımızda çeşitli toplulukların, benliğimizin en güçlü yanı olan duyguları ifade etmek için bir sanat formu olarak müziğe başvurdu­ğunu görmekteyiz. Müziğin dinî duyguların bir ifade biçimi olarak tercih edilmesi de karşımıza çıkan bir diğer durumdur. Yahudilik, Hristiyanlık dinlerinde ve çeşitli grupların (Süryani, Rum, Ermeni, Presbiteryen) dinî geleneklerinde müzikal uygu­lamalar göze çarparken İslam dini ve Türkiye özelinde beş vakit okunan ezan, hac ve umre ibadeti esnasında melodik ton ile söylenen tesbihat, Mevlevi tarikatının sema ayinleri, müziğin ve dinin günlük yaşamda iç içe geçmiş formlarına birer örnektir. Tolstoy'a göre ”Sanat, ne keyiftir ne avuntu ne de eğlence; sanat, yüce bir iştir. Sanat insan yaşamında bilinçli bilgiyi duygulara aktaran organdır”. Gerek kolektif dinî değerlerin taşıyıcısı olarak gerekse dinî tecrübe im­kânı sunması bakımından psikoloji ile iç içe geçmiş dinî müziğin insan psikolojisi üzerinde meydana getirdiği etkiler, merak uyandırıcı niteliktedir. Bu yüzden iç içe geçmiş olan din ve psikoloji ilişkisinden hareketle dinî içerikli müziğin uzun süreli bir müzik terapi çalışmasına konu edinilme­si, bu çalışmayı özgün kılan niteliklerden birisidir.
Bu çalışmada; müzik terapinin hem Avrupa'da hem de Türkiye'de gelişim tarihçesi, müzik terapide kullanılan yaklaşım ve modeller, müzik terapi yöntemleri ve uygulama prensipleri detaylı bir biçimde işlenmektedir. Literatürdeki güncel araştırma bulguları ışığında müzik terapinin etkileri ve kullanım alanları incelenmektedir. Ayrıca müzik terapi konusuna ilişkin geniş bilgiler sunmasının yanı sıra müzik terapi ve din ilişkisi ile dinî içerikli müzik terapi konusunda dünyada ve Türkiye'de yapılmış güncel araştırmalara yer verilmesi, bu çalışmayı özgün kılan niteliklerinden bir diğeridir.
Şenol Korkut This book subjects the basic dynamics of the Muslims of Bosnia and Herzegovina to a new reading through the memories of Alija Izetbegović (1925-2003), one of the most important Muslim intellectuals of the twentieth century. Izetbegović's pursuit of truth in his childhood and youth and his attitude towards the ideologies around him are taken in terms of the way a Muslim intellectual was brought up in the modern world. In the second part of the study, the importance of the Islamic Declaration for the current Islamic world, how to keep the Muslim identity alive under all conditions and the Islamic method to be developed for the policies of a dimming the Muslim identity are examined. In the third part of the study, the importance of a Muslim party on the basis of the SDA and the principles to be derived from the struggle for existence during the Bosnia-Herzegovina war were examined. In the last part of the study, the current situation in Bosnia and Herzegovina after Dayton is discussed. The book seeks to construct a modern Siyāsatnāmeh based on the memories of Izetbegović.
Mehmet Zeki Aydın Değerler Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda NAZİK OLMAK (NEZAKET) değerini öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var. Bu başlıkları kullanarak erdemli ve değerlerine saygılı bir nesil yetiştirmek sizlerin elinde. Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerinizin farkındalıklarını artıracak; problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz. Öğrencilerimizin konuyu daha iyi kavrayabilmesi ve içselleştirebilmesi için Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri bulunmaktadır. Bu yöntemlerle düşünerek, rolünü oynayarak, gözlemleyerek ve yaşayarak öğrettiğimiz değerin önemini ve gerekliliğini anlayabilecekler. Yüzyıllardır bu değerleri taşıyan bir toplum olduğumuzu, köklerimizin değerlerle sulandığını ise Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde Değerler, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Mevlana'dan ve Örnek Kişilik başlıklarıyla gösterebileceksiniz. Öğrenilen değerimizi eğlenerek pekiştirmek için Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Kitap Tavsiyeleri ve Etkinlikler bölümlerini kullanabileceksiniz. Ölçme Değerlendirme bölümümüz ile öğrencilerimiz, içlerine yerleşen değer bilincini test edebileceklerdir. Hepimizin bildiği gibi eğitimde başarı okuldaki tek taraflı bir çaba ile gerçekleşemez. Bu yüzden çalışmamıza Veli Mektubu ve Aile Katılımını da ekledik. Bu şekilde aileleri de verdiğimiz eğitimin içine çekerek, öğrettiğimiz bilgileri evlerinde de yaşamalarını sağlayabileceğiz.
Şenol Korkut Şenol Korkut, Nizâmülmülk'ün Siyaset Felsefesi'nde Büyük Selçuklu Devleti'ne yaklaşık yarım asır hizmet etmiş Nizâmümülk'ün gerek uygulamaları gerekse Siyâsetnâme adlı eserindeki görüşleri bakımından siyaset felsefesini incelemektedir. Nizâmülmülk kalem ve kılıç erbabı arasında inşa edilen denge, Bâtınî/Fâtımî/Nizârî kaynaklı meşhur haberlerle sürekli tacizlere maruz kalan Selçuklu sultanlığı ile Abbâsî hilafetinin işbirliği içinde çalışması, diplomasinin incelikleri, Bâtınî takıyyeciliğe, rüşvete, yolsuzluğa karşı güvenilir habercilik mekanizmalarının merkezden devletin en uç birimlerine değin yapılandırılması, imâr ve iskân faaliyetleri, devlet kademelerinin âdil ve ahlâkî bir zeminde inşa edilmesi, Türkmenlerin İran platolarında iskân edilmesi, 1071 sonrası Anadolu fütuhatının her bölgede nevi şahsına münhasır bir şekilde organize edilmesinin bir parçası olması gibi birçok önemli konuda, tarih boyunca uygulamaları, engin görüşleri, bazı siyasi ve toplumsal sorunlara sıra dışı yaklaşımı itibariyle, ilm-i siyaset sahasında ikinci adamlığın muktedirliği bâbında akla ilk gelen isim olma özelliğini hâlihazırda korumaktadır. Kitapta fitne dönemi ve nizâm-ı âlem düzeni, Bâtınîlikle mücadele, adalet mekanizması ve bürokrasi, istişare kurumu, adil savaş ve barış, medrese atılımı gibi konular Nizâmülmülk başta olmak üzere dönemin İslâm âlimleri Cüveynî ve Gazzâlî'nin görüşlerine de başvurularak tetkik edilmiştir.
Mehmet Zeki Aydın, Şebnem Akyol Gürler Son yıllarda hızla yok olmaya doğru giden değerlerimizi korumak, çocuklarımıza daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak için Millî Eğitim Bakanlığı yeni geliştirdiği öğretim programlarına, doğrudan değerlerimizle ilgili konuları da eklemiştir.
Millî Eğitim Bakanlığı, 2010 yılından itibaren ilk ve orta dereceli okullarda derslerin yanında değerler eğitimi çalışmalarının da yapılmasını istemektedir. Okulda değer eğitimi çalışması tüm okul personelinin görevidir. Bakanlığın değer eğitimi çalışmaları istemesi üzerine okulda, başta yönetici ve PDR uzmanları olmak üzere tüm öğretmenler bir arayış içine girdiler ve birçok başarılı çalışma yaptılar. Ancak “Değer eğitimiyle ilgili ne yapabiliriz?” arayışı ve kaynak ihtiyacı devam etmektedir.
Bu kitap, eğitimcilerimizin değer eğitimi çalışmalarına yardımcı olmak üzere derlenmiş bir çalışmadır. Burada tavsiye edilen etkinlik ve yöntemler çeşitli kaynaklarda bulunabilir. Bu kitapta bunlar bir araya getirilmiş ve eğitimcilerimizin hizmetine sunulmuştur. Bu açıdan bakıldığında bu eser, el kitabı niteliği de taşımaktadır.
Yıldırım Deniz Zengin petrol ve doğalgaz yatakları ile semavi dinlerin merkezi olması cihetiyle tarihin her döneminde bir cazibe merkezi olmuş olan Orta Doğu, bu özelliklerinin doğal bir neticesi olarak her dönemde çatışmalara ve savaşlara sahne olmuş talihsiz bir coğrafyadır. Klasik yaklaşımların ortaya koyduğu güç veya refah gibi faktörler, Orta Doğu'da uluslararası ilişkilere dair yaşanan olayların açıklanabilmesinde yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden bölgenin sahip olduğu iç dinamiklerin çok iyi bilinmesi gerekir. Bölgede yaşanan olayların açıklanabilmesinde en önemli iç dinamiklerden bir tanesi “Selef” din anlayışıdır. Bu kitap, Selefliğin ne olduğu, nasıl ortaya çıktığı, hangi tarihsel süreçlerden geçerek günümüze ulaştığı, türlerinin neler olduğu, bölgede yaşayan insanları, olayları ve uluslararası ilişkileri nasıl etkilediği gibi soruların cevaplarını vererek Orta Doğu'da yaşanan olayların ve çatışmaların nedenlerini anlatmaktadır.
Hakkı Uygur, M. Tahir Kılavuz, Mehmet Evkuran, Mehmet Toprak, Oğuzhan İrgüren, Ramazan Yıldırım, Süleyman Güder 2011 Arap ayaklanmaları sonrasında Ortadoğu'yu anlamak ve anlamlandırmak için gerekli mihenk taslarından birinin de bölgedeki siyaset-din ilişkisi olduğu kayda değer bir husus olmakla beraber konunun önemi günden güne artmaktadır. Biz de Türkiye'deki akademisyenler olarak bölgedeki gelişmeleri ve olayların arka planını ele almaya çalıştık.
İLEM İslam Siyaset Düşüncesi Projesi kapsamında "Ortadoğu'da Siyaset ve Din" üst başlığı altında bir dizi seminer gerçekleştirdik. Amacımız bölgedeki siyaset-din ilişkisini farklı dinî ve siyasi ekoller üzerinden anlamaya çalışmaktı. 2017 yılında bölgede etkin iki ana akım olan $ii ve Sünni siyaset düşüncelerinin kökenlerinden günümüz siyasi yansımalarına kadar farklı yelpazedeki meseleleri ele almaya çalıştık. Elbette ele aldığımız meseleler ne seminerler aşamasında ne de kitapta yer aldığı şekliyle sınırlıdır; çok daha kapsamlı uzanımlara sahiptir. Yine de kapsamlı ve temsil gücü yüksek bir eser ortaya koymaya çalıştık.
Mustafa Alkan İslamın siyaset nazariyesine göre her şeyin üzerinde hükümran olan Allah'tır. Allah, hükümranlığını siyasi hususlarda doğrudan doğruya icra etmez. Bu işe insanları tevkil eder. Bu, onun büyüklüğü ile ilgilidir. Kâinattaki her şey onun karşısında son derece acz içindedir. Kur'an'da onun hükümranlığı hakkında pek çok hüküm vardır. Peygamber, Allah'ın elçisidir. Emirler de Kur'an ve Peygamber'in sünnetine dayalı olarak yeryüzünde doğruları anlatmak ve adalet dağıtmakla yükümlüdürler. Bunları yaptığı müddetçe kendisine itaat edilir. Zira sulh ve itaat Kur'an'ın özüyle mutabık hâldedir. “İslam ve iman”; birincisi sulhun, diğeri de itaatin hükümran oluşunu ifade eder. Merkezî bir otoriteye itaat olmadan devlet olmaz. Devletin varlığı da Allah'ın hükümlerini yeryüzüne yaymak içindir.
Siyasi birlik ve beraberliği öğütleyen İslam, fitneye “katilden daha kötü” nazarla bakmıştır. Buna göre kanunun üstünlüğü, adaletin sağlanması, İslam idaresinin en mühim esasları arasında yer alır. Hilafetin temeli olan İslamın siyaset anlayışına göre nizam için kanuna dayalı, adil, istişari sisteme bağlı, sosyal, harp hukukuna ve eşitliğe riayet eden, şartlara göre müsamahalı bir siyasi teşekkül teşvik ve tavsiye edilmiştir.
Osman Taşkın Birey, öğretimle öğrendiğinden çok daha fazlasını başkalarıyla etkileşim sürecinde elde edebilmektedir. Bu etkileşim sürecinde başkalarının davranışları gözlemlenmekte, bireyin zihninde yargılanmakta ve o davranışa bir değer yüklenerek öğrenme gerçekleşmektedir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) öğretmenleri anlattıklarının yanında davranışlarıyla da öğrencileri etkileyebilmektedir. Çünkü dinî ve ahlaki birçok olgu DKAB öğretmeninin davranışlarında somutlaşmaktadır ve öğrenciler okul dönemi boyunca DKAB öğretmeni ile iletişim kurmaktadır. Bu kitap, öğrencilerin DKAB öğretmenlerini dinî ve ahlaki bir model olarak nasıl algıladıklarını incelemektedir. Öğrenciler DKAB öğretmeninden dürüstlük, sabır, saygı, hoşgörü, güleryüz ve merhamet gibi ahlaki davranışları yüksek düzeyde model almaktadır. Öğrenciler, DKAB öğretmeninin namaz, oruç gibi ibadetlerini yapmasını model aldıkları gibi, ders esnasında Kur'an veya mealini okumasını da belirli düzeylerde model almaktadır. Öğrencilere göre ideal DKAB öğretmeninin en bariz özellikleri ise öğretmenin bizzat ahlaklı olması ve öğrencilerle etkili bir iletişim kurabilmesidir.
Muhammet Mustafa Bayraktar Eğitsel hazırlık yapılmadan ve uygun ortamlar oluşturulmadan gerçekleştirilen öğretim faaliyetlerinin başarısı, çoğu zaman rastlantıya bağlı kalır. Nitelikli bir eğitim için iyi düzenlenmiş öğrenme ortamı kadar iyi tasarlanmış ve kazanımları gerçekleştirme gücüne sahip materyaller de gerekir. Eğitimin sürekli ve etkileyici değişkeni olan fiziksel ortam, eğitsel amaçlar için gerekli araçlardan ve bunların düzenlenmesinden oluşur.
Öğretim materyalleri sınıf ikliminin başat düzenleyicilerinden biridir. Zira öğretim materyalleri öğrencilerin bireysel farklılıkları ve çoklu zekâ türlerine göre öğrenmelerine imkân tanır. Bu doğrultuda bu kitap; etkili, merak uyandırıcı ve zevkli bir din öğretimi için kullanılabilecek 140 adet somut öğretim materyaline ait bilgiler içermektedir.
Kitabın içeriği; öğretim materyalleri ve din öğretimine ilgi duyan aileler, eğitimciler ve araştırmacılar başta olmak üzere din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretmenleri, imam hatip okulları öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ve Kur'an kursu öğreticilerine hitap etmektedir.
Nurten Gökalp, Süleyman Hayri Bolay, Merve Arslanbaş Doğruer, Recep Batu Günör, Umut Ayhan, Nurten Gökalp, Elif İstanbullu Alisbah, Ceyhun Akın Cengiz, Betül Yıldırım, Nurten Gökalp, Fulya Bayraktar, Cansu Akoğlan Yaşamla iç içe ve onun tek gerçeği olan ölüm, insanın her zaman ilgisini çekmiştir. Ne olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip olmadığımız ölüm, felsefede Antik dönemlerden bu güne bir problem olarak canlılığını sürdürmektedir. Aslında taşıdığı gizemler sebebiyle ölüm üzerine değil de yaşam üzerine düşünmek ölümle baş etme yollarından en bilgece olanıdır. Çünkü ölümden çok ölüm korkusu yıpratıcıdır ve insanı aslından uzaklaştırır. İnsanın bu bakışla yaşamını anlamlandırması, yaşamını buna göre düzenlemesi, kendi anlam ve değerini açığa çıkarması, ölüme karşı yegâne zaferi olacaktır.
Abdullah Aydın, Ahmet Abay, Asım Yapıcı, Hüseyin Maraz, İhsan Arslan, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Mehmet Onur, Muhammed Ali Bağır, Ozaj Suliman, Ömer Fuad Kahraman, Sedat Cereci, Sönmez Kutlu, Yalçın Çetin, Yusuf Okşar Bu çalışma; modern çağın katı konjonktürü içinde giderek bencilleşen, paylaşmayı öteleyen, her şeyi bildiğini sanan, kibri artan, ama bir o kadar da zaman ve mekân kalıpları içerisinde sınırlanmış insanın karakterini tartışmayı, giderek sekülerleşen dünyalarında sıkışıp kalan insanlığın çıkmazlarını değerlendirmeyi ayrıca bilimde, siyasette, ekonomide, sosyal ve dinî alanda tekel olmaya çalışan kişi ve kuruluşların kültür ve bilgi konusunda da hegemonya kurmayı hedefleyen yaklaşımlarına vurgu yapmayı amaçlamaktadır. Bilginin tekelleşmesi ve eleştiriye kapalı hâle gelmesi olarak adlandıracağımız bu tablo, zaman zaman köktenci/radikal eğilimlere sebep olması bakımından yalnızca geçmişin değil günümüzün de bir sorunu olarak güncelliğini korumaktadır. Ayrıca modern çağın yüksek teknolojisi içerisinde bilginin gerçekliği ve doğruluğu simüle edilerek/sanallaştırılarak her türlü manipülasyona açık hâle getirilmesi de meseleyi tümüyle kristalize etmiştir. Bu bağlamda, kırılması zor gibi görünen ve yaşamın her noktasına hızla sirayet etmeye devam eden hakikat tekelciliği, bilgi elitisizmi, fanatizm ve eleştiriye kapalı olma durumu bu çalışmanın nedenidir. Bu açıdan çalışmanın içeriğini; felsefe, ilahiyat, psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, iletişim ve edebiyat sahasındaki ilgili konuları oluşturmaktadır.
Yusuf Okşar “Biz Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrâhim'e, İsmâil'e, İshak'a, Ya'kūb'a, torunlara, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleyman'a vahyettik. Dâvûd'a da Zebûr'u verdik. Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah, Mûsâ ile gerçekten konuştu. Müjdeleyen ve uyaran peygamberler gönderdik ki, insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı tutunacak bir delilleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Nisâ 4/163-165)
Peygamberlik kurumu yalnızca İslam dini açısından değil diğer büyük dinler ve beşerî/ahlaki sistemler içerisinde değerlendirildiğinde de bir inanç esası olarak karşımıza çıkmaktadır. Temel bir teolojik mesele olması dolayısıyla nübüvvet üzerinde ciddiyetle çalışılması ve tartışılması gereken bir olgudur. Zira nübüvvet yalnızca epistemolojik ve ontolojik bir mefhum değil ayrıca sosyopsikolojik yönleri de olan dinî kültürel bir oluşumdur. Bu açıdan interdisipliner bir yapıya sahip olan bu mevzu kelam, tefsir ve dinler tarihi alanları esas alınarak kuramsal çerçeve ve tarihî süreç başlığı altında değerlendirilmiştir.
Muhittin Imıl Yayına girmeden önce iki farklı kurumsal ödül almış olan bu araştırma, 40 yılı aşan geçmişiyle PKK’nın din konusunda samimiyetten uzak duruşunu ortaya koyuyor.
Manifestosunu yayımladığı 1978 yılında, öncülleri yüz yıl öncesine götürülebilecek Kürt kökenli hareketlerin Marksist söyleme sahip şovenist bir çizgiye evrilmesini sağlayan PKK, lideri Abdullah Öcalan’ın ilginç kişiliğiyle de özdeş bir değişim yaşamıştır. İnşa etmeyi hedeflediği ulusun ön şartı olarak bireyi ve toplumu eritmek ve bir kalıba dökerek yeniden şekillendirmek isteyen PKK, kısa zamanda tüm unsurlarıyla reddettiği İslam’ı kullanmayı da içeren bir pragmatizm dışında ideolojisi olmayan kıyıcı bir aşirete dönüşmüştür.
Bu kitap, ulus inşa sürecinde sadece İslam'ı değil, diğer dinî yapıları da araçsallaştıran PKK’nın söz konusu süreçte dine bakış açısında yaşadığı değişimi incelemeyi amaçlamıştır. Kültür ve kimlik ilişkisini müteakip kolektif kimlikler ve kimlik inşa sürecinin incelendiği ilk bölüm, farklı coğrafyalarda Kürt kimliği, Kürt toplumsal ve dini yapısını ele almayı amaçlayan ikinci bölüm, PKK’nın kuruluşu, gelişimi, çatışmaları ve Hristiyan Batı ile ilişkisini ele alarak başlayan üçüncü bölüm ile birlikte amacına ulaşmaya çalışmıştır.
Muhittin Imıl Nietzsche, modern insanın tanrısını öldürdüğünü iddia etse de insanlık tarihinin en seküler toplumları dâhil olmak üzere gündelik hayatta tanrının izlerine rastlamak işten bile değil. Zira din olgusunun kadim zamanlardaki meşrulaştırma gücünden fire vermediği, en öznel bakış açıları tarafından dahi reddedilemeyecek kadar göz önünde. Tam aksine, organik toplumsal bağlar karmaşık hâle geldikçe, dini propaganda, duruma hızlıca uyum sağlayarak, daha incelikli formlara bürünmeye devam ediyor.
Bu kitap, propaganda ve din ilişkisinin en başından itibaren giderek karmaşıklaşan formunu analiz etme gayretinin, belki emekleyen ama koşma azmindeki bir örneğidir. Bu amaçla kavramsal açıklamaları takiben ilişkinin arka plan incelemesi yapılmış, kurumsal dinlerde propagandanın kullanım şekilleri irdelenmeye çalışılmıştır. Son olarak İslam toplumlarında söz konusu ilişkinin toplumsal hayattaki güncel tezahürleri sorgulanmıştır. Din ve propaganda ilişkisinin çok yönlü irdelenmesi bağlamında ilk olduğu değerlendirilen kitabın, okuyucu için karanlıkta parlayan bir kibrit alevi, yeni ve daha derinlikli çalışmalar için yolu aydınlatan bir meşale olamasa da mütevazı bir mum ışığı olması dileklerimizle.
Ahmet Özalp, Ali Aksaç, Ali Rafet Özkan, Ayça Yıldırım, Ayşe Burcu Gören, Bahar Akpınar, Cemal Özel, Emine Gümüş Böke, Erkan Perşembe, Fadime Apaydın, Filiz Orhan Çağlayan, Halide Aslan, Halil İbrahim Özasma, Hasan Ali Yılmaz, Hilal Nur Şenol, İbrahim Halil Dündar, İhsan Çapcıoğlu, İndira Akhmetova, İsmet Eşmeli, Kurban Durmuşoğlu, M. Fatih Demirdağ, Maksut Çetin, Mehmet Davut Çoştu, Merve Bahadur, Mohamadou Aboubacar Maiga, Muhammed Tosun, Mustafa Macit, Mustafa Naci Kula, Nefide Yüce, Nihat Oyman, Nurhibe Büşra Er, Özkan Dayı, Ramazan Çınar, Sebile Kartal, Sıddık Ağçoban, Şeyma Nur Aksaç, Tuğba Aslan, Vahdeddin Şimşek Tarihsel süreçte örneklerine sıkça rastlanan afetler, bireylerin hayatında olduğu gibi toplumların tarihinde de önemli kırılma zamanlarını oluşturmaktadır. Afet sürecinde insan ve toplum gerçekliği yeniden sorgulanmakta; yeni algılama, anlamlandırma ve açıklama biçimlerine konu olmaktadır. Bununla birlikte insanların afet zamanlarındaki tutum ve davranışları ile toplumsal refleksleri genellikle dışsal etmenler çerçevesinde anlaşılmaya çalışılmakta, bireysel anlam arayışlarını derinlemesine incelemeye yönelik araştırmalar ise sınırlı düzeyde kalmaktadır. Afetlerin faturası, insanın içinde yaşadığı doğal ve sosyal çevredeki tahrip edici etkisiyle öncelikle insana kesilmekte ve ortaya çıkan maliyetin karşılanması için çabalamak da yine insana düşmektedir. Dolayısıyla afetlerin öngörülebilmesi, önlenebilmesi ve her şeye rağmen ortaya çıktığında da yönetimi insanın sorumluluk alanına girmektedir. Bu aşamada insana söz konusu sorumluluklarını hatırlatan evrensel bir olgu olarak dinin afetlerle ilişkisi ayrı bir önem kazanmaktadır. 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve çok geniş bir coğrafyayı etkileyen depremler sonrasında afetlerin çok yönlü olarak ele alınmasının gerekliliği bir kez daha acı bir şekilde anlaşılmış durumdadır. Afetler ve din arasındaki ilişkinin karmaşıklığı ve çok boyutluluğu düşünüldüğünde; tarih boyunca dinî inançların afetleri algılama, anlamlandırma, etkileme ve yeniden inşa etme yönündeki güçlü işlevi daha iyi anlaşılmakta; bu durum konuyla ilgili teorik ve uygulamalı çalışmaların önemini gözler önüne sermektedir. Elinizdeki eser, böylesine güncel ve dinamik bir literatüre özgün örneklerle katkıda bulunma girişiminin ürünüdür.

Stuart Sim Routledge Postmodernizm Rehberi'nin gözden geçirilmiş üçüncü basımı postmodernist düşünceye ideal bir giriş sunuyor. Uluslararası bir akademisyen kadrosunun katkıda bulunduğu Rehber, ana temalar ve konular hakkında on dokuz ayrıntılı makale ve A'dan Z'ye anahtar terim, kavram ve isimleri içeriyor. İlk bölümde felsefe, politika, edebiyat ve daha fazlası üzerine gözden geçirilmiş makalelerin yanı sıra estetik, işletme, cinsiyet ve performans sanatları üzerine yeni makaleler var. Kavramlar ve isimler bölümü de hipermedyadan küresel ısınmaya kadar uzanan yeni konularla zenginleştirildi. Gözden geçirilmiş ve güncellenmiş yeni basımıyla Routledge Postmodernizm Rehberi postmodernizmin herhangi bir yönüyle ilgilenen kişiler için yine vazgeçilmez bir kaynak olacaktır.