Dini Bilimler \ 7-8
Mehmet Zeki Aydın Değerler Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda NAZİK OLMAK (NEZAKET) değerini öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var. Bu başlıkları kullanarak erdemli ve değerlerine saygılı bir nesil yetiştirmek sizlerin elinde. Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerinizin farkındalıklarını artıracak; problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz. Öğrencilerimizin konuyu daha iyi kavrayabilmesi ve içselleştirebilmesi için Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri bulunmaktadır. Bu yöntemlerle düşünerek, rolünü oynayarak, gözlemleyerek ve yaşayarak öğrettiğimiz değerin önemini ve gerekliliğini anlayabilecekler. Yüzyıllardır bu değerleri taşıyan bir toplum olduğumuzu, köklerimizin değerlerle sulandığını ise Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde Değerler, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Mevlana'dan ve Örnek Kişilik başlıklarıyla gösterebileceksiniz. Öğrenilen değerimizi eğlenerek pekiştirmek için Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Kitap Tavsiyeleri ve Etkinlikler bölümlerini kullanabileceksiniz. Ölçme Değerlendirme bölümümüz ile öğrencilerimiz, içlerine yerleşen değer bilincini test edebileceklerdir. Hepimizin bildiği gibi eğitimde başarı okuldaki tek taraflı bir çaba ile gerçekleşemez. Bu yüzden çalışmamıza Veli Mektubu ve Aile Katılımını da ekledik. Bu şekilde aileleri de verdiğimiz eğitimin içine çekerek, öğrettiğimiz bilgileri evlerinde de yaşamalarını sağlayabileceğiz.
Şenol Korkut Şenol Korkut, Nizâmülmülk'ün Siyaset Felsefesi'nde Büyük Selçuklu Devleti'ne yaklaşık yarım asır hizmet etmiş Nizâmümülk'ün gerek uygulamaları gerekse Siyâsetnâme adlı eserindeki görüşleri bakımından siyaset felsefesini incelemektedir. Nizâmülmülk kalem ve kılıç erbabı arasında inşa edilen denge, Bâtınî/Fâtımî/Nizârî kaynaklı meşhur haberlerle sürekli tacizlere maruz kalan Selçuklu sultanlığı ile Abbâsî hilafetinin işbirliği içinde çalışması, diplomasinin incelikleri, Bâtınî takıyyeciliğe, rüşvete, yolsuzluğa karşı güvenilir habercilik mekanizmalarının merkezden devletin en uç birimlerine değin yapılandırılması, imâr ve iskân faaliyetleri, devlet kademelerinin âdil ve ahlâkî bir zeminde inşa edilmesi, Türkmenlerin İran platolarında iskân edilmesi, 1071 sonrası Anadolu fütuhatının her bölgede nevi şahsına münhasır bir şekilde organize edilmesinin bir parçası olması gibi birçok önemli konuda, tarih boyunca uygulamaları, engin görüşleri, bazı siyasi ve toplumsal sorunlara sıra dışı yaklaşımı itibariyle, ilm-i siyaset sahasında ikinci adamlığın muktedirliği bâbında akla ilk gelen isim olma özelliğini hâlihazırda korumaktadır. Kitapta fitne dönemi ve nizâm-ı âlem düzeni, Bâtınîlikle mücadele, adalet mekanizması ve bürokrasi, istişare kurumu, adil savaş ve barış, medrese atılımı gibi konular Nizâmülmülk başta olmak üzere dönemin İslâm âlimleri Cüveynî ve Gazzâlî'nin görüşlerine de başvurularak tetkik edilmiştir.
Mehmet Zeki Aydın, Şebnem Akyol Gürler Son yıllarda hızla yok olmaya doğru giden değerlerimizi korumak, çocuklarımıza daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak için Millî Eğitim Bakanlığı yeni geliştirdiği öğretim programlarına, doğrudan değerlerimizle ilgili konuları da eklemiştir.
Millî Eğitim Bakanlığı, 2010 yılından itibaren ilk ve orta dereceli okullarda derslerin yanında değerler eğitimi çalışmalarının da yapılmasını istemektedir. Okulda değer eğitimi çalışması tüm okul personelinin görevidir. Bakanlığın değer eğitimi çalışmaları istemesi üzerine okulda, başta yönetici ve PDR uzmanları olmak üzere tüm öğretmenler bir arayış içine girdiler ve birçok başarılı çalışma yaptılar. Ancak “Değer eğitimiyle ilgili ne yapabiliriz?” arayışı ve kaynak ihtiyacı devam etmektedir.
Bu kitap, eğitimcilerimizin değer eğitimi çalışmalarına yardımcı olmak üzere derlenmiş bir çalışmadır. Burada tavsiye edilen etkinlik ve yöntemler çeşitli kaynaklarda bulunabilir. Bu kitapta bunlar bir araya getirilmiş ve eğitimcilerimizin hizmetine sunulmuştur. Bu açıdan bakıldığında bu eser, el kitabı niteliği de taşımaktadır.
Yıldırım Deniz Zengin petrol ve doğalgaz yatakları ile semavi dinlerin merkezi olması cihetiyle tarihin her döneminde bir cazibe merkezi olmuş olan Orta Doğu, bu özelliklerinin doğal bir neticesi olarak her dönemde çatışmalara ve savaşlara sahne olmuş talihsiz bir coğrafyadır. Klasik yaklaşımların ortaya koyduğu güç veya refah gibi faktörler, Orta Doğu'da uluslararası ilişkilere dair yaşanan olayların açıklanabilmesinde yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden bölgenin sahip olduğu iç dinamiklerin çok iyi bilinmesi gerekir. Bölgede yaşanan olayların açıklanabilmesinde en önemli iç dinamiklerden bir tanesi “Selef” din anlayışıdır. Bu kitap, Selefliğin ne olduğu, nasıl ortaya çıktığı, hangi tarihsel süreçlerden geçerek günümüze ulaştığı, türlerinin neler olduğu, bölgede yaşayan insanları, olayları ve uluslararası ilişkileri nasıl etkilediği gibi soruların cevaplarını vererek Orta Doğu'da yaşanan olayların ve çatışmaların nedenlerini anlatmaktadır.
İsmail Ceran Fransa'nın İslâmiyet'le tanışması VIII. yüzyılın başlarında Pireneler'i aşan İslâm ordularının Fransa'ya girmesiyle başlar. Narbonne'u alan müslümanlar Lyon, vb. şehirleri ele geçirip Rhône vadisi istikametinde ilerleyerek Loire kıyılarından Franche-Comté'ye kadar mevcut Fransa'nın yarısını fethettiler. Onların amacı Akdeniz'in kuzeyinden Şam'a ulaşmak ve Akdeniz'i İslâm gölü haline getirmekti. 732'de Abdurrahman el-Gafikî, Bordeaux'yu ele geçirdikten sonra Tours şehrine yöneldi. Müslümanlar en önemli seferlerinden sayılan bu seferde Poitiers yakınlarında Charles Martel tarafından durduruldular. Kuzeye ilerlemeleri engellenen müslümanlar fetihlerine diğer yönlerde devam ederek Fransa'daki varlıklarını iki yüzyıl daha sürdürdüler. 793'te Pireneler'i tekrar geçip Güney Fransa sahillerine yönelerek Arles bölgesindeki Camargue'da bir liman kurdular. 889'da Fraxinet'ye yerleşip 975'e kadar Marsilya ile Nice arasında meydana getirdikleri kolonileri ellerinde tuttular. Provence ve Alpler üzerine akınlar düzenleyerek Lerins adası, Provence bölgesi ve İtalya'da etkili oldular. Hatta Torino'yu tehdit ettikleri gibi Po ovasına yerleşmeyi de başardılar. Daha sonra Müslümanlar Fraxinet ve Provence bölgesinden çıkarılmalarına rağmen XI. yüzyılın başlarından itibaren bu bölgeye akınlar düzenlemekten vazgeçmediler. Netice itibariyle Canton des Sarrazins, Jabal al-Qila, Barbaresco, Batharam, Ramatuelle ve Almanar gibi Arapça yer isimleri Fransa'daki İslâm varlığının yaşayan tanıklarıdır.
Hakkı Uygur, M. Tahir Kılavuz, Mehmet Evkuran, Mehmet Toprak, Oğuzhan İrgüren, Ramazan Yıldırım, Süleyman Güder 2011 Arap ayaklanmaları sonrasında Ortadoğu'yu anlamak ve anlamlandırmak için gerekli mihenk taslarından birinin de bölgedeki siyaset-din ilişkisi olduğu kayda değer bir husus olmakla beraber konunun önemi günden güne artmaktadır. Biz de Türkiye'deki akademisyenler olarak bölgedeki gelişmeleri ve olayların arka planını ele almaya çalıştık.
İLEM İslam Siyaset Düşüncesi Projesi kapsamında "Ortadoğu'da Siyaset ve Din" üst başlığı altında bir dizi seminer gerçekleştirdik. Amacımız bölgedeki siyaset-din ilişkisini farklı dinî ve siyasi ekoller üzerinden anlamaya çalışmaktı. 2017 yılında bölgede etkin iki ana akım olan $ii ve Sünni siyaset düşüncelerinin kökenlerinden günümüz siyasi yansımalarına kadar farklı yelpazedeki meseleleri ele almaya çalıştık. Elbette ele aldığımız meseleler ne seminerler aşamasında ne de kitapta yer aldığı şekliyle sınırlıdır; çok daha kapsamlı uzanımlara sahiptir. Yine de kapsamlı ve temsil gücü yüksek bir eser ortaya koymaya çalıştık.
İbrahim Sarıçam, Mehmet Özdemir, Seyfettin Erşahin Avrupa kamuoyunun Hz. Muhammed hakkındaki bilgi kaynaklarının Müslümanlar tarafından bilinmesi önemlidir. Tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da özellikle 11 Eylül 2001’den sonra genelde İslam ve özelde Hz. Muhammed imajı çok fazla öne çıkmıştır. Bunun için her şeyden önce Hz. Muhammed’e dair çalışmaların ve söz konusu imajın kaynaklarının bilimsel bir metot ve zihniyetle ele alınması, çalışmalarda ciddi olarak neler üzerinde durulduğunun, bilinçli çarpıtmalara yer verilip verilmediğinin tespit ve tahlili gereklidir.
Ülkemizde maalesef bu güne kadar Hz. Muhammed hakkında bu perspektifle hazırlanmış yeterli sayıda çalışma ortaya konmuş değildir. TUBİTAK’ın desteklediği bu proje ile işte bu boşluğun doldurulması, daha doğru bir ifadeyle söz konusu boşluğu doldurma istikametinde akademik bir adımın atılması hedeflenmiştir. Bu çerçevede önce Hz. Muhammed hakkında İngilizce ve Almanca olarak yapılmış çalışmaların tespit, tasvir ve tahlili yapılmış; daha sonra da bu çalışmalardaki peygamber tasavvurunun Batı’ya ve Türkiye’ye yansımaları belirlenmeye çalışılmıştır.
Cihan Kılıç Müftüler, Osmanlı Devleti’nin ilmiye sınıfı içerisinde kadı ve müderrislerle birlikte görev icra etmişlerdir. Fetva görevini icra eden müftüler, merkez teşkilatında Kanuni Dönemi'nden itibaren ilmiye sınıfının reisi de olan şeyhülislamlar tarafından temsil edilmiştir. Devletin diğer yerleşim birimlerinde ise kenar-taşra müftüleri, Müslümanların fetva ihtiyacını karşılamıştır. Gerek bireysel gerekse toplumsal konularda sorulara cevap veren müftüler, devletin birer temsilcisi addedilmişler ve zamanla kurumsal yapıya kavuşarak göreve başlama, görevden ayrılma ve kendilerinden beklenenler gibi konularda belli bir standardizasyona tabi tutulmuşlardır.
Bu çalışmada söz konusu taşra müftülerinin teşkilat yapısı incelenmiştir. Bu amaç gerçekleştirilirken öncelikle temel kavramlar olan fetva ve kazâ terimleri üzerinde durulmuş, İslam hukukuna göre fetva ve müftülerin özellikleri verilmiştir. Sonrasında İslam tarihinde müftülüğün ortaya çıkışı ve tarihsel süreci işlenerek Osmanlı Devleti’ne kadarki süreç özetlenmiştir. Osmanlı Devleti’nde müftülüğün ortaya çıkışı ve ilk müftü tartışmalarının akabinde taşra müftülerinin görev süreçleri ile ilgili detaylar, arşiv malzemesi kullanılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Söz konusu müftülerin kayıtlarının tutulduğu müftü defterleri, temel dayanak noktası olarak kullanılmıştır.
Isam Salahuddin Al-Bayaty Osmanlı İmparatorluğu'nun geniş coğrafi dağılımında hiç kuşkusuz en önemli kurumsal oluşumların başında vakıflar gelmektedir. Vakıf kurumu, şehir tarihi ve sosyalkültürel yapı araştırmalarında önemli bir kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kurumun araştırılması, ilgili bölge ve şehrin kuruluşu hakkında zengin bilgiler sunmakta, ilgili şehrin yapılaşması ve müesseseleşmesi konusunda da ayrıntılı bilgiler vermektedir. Bu araştırmada, H 922-1112/M 1516-17000 tarihleri arasında Osmanlı hâkimiyetindeki stratejik yollar üzerinde yer alan Musul ve Kerkük bölgesindeki vakıflar incelenmiş ve takribi iki yüz yıllık süreçteki değişim ve gelişimleri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Muhammed Emin Durmuş Mukâtaa kavramı, Osmanlı mali hukukunda olduğu gibi vakıf hukukunda da farklı hukuki sonuçlar doğuran uygulamaları ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu çalışmada ise esas olarak vakıf arsanın, üzerine karâr hakkı ve mülkiyeti şahsına ait olmak kaydıyla bina yapmak veya ağaç dikmek isteyen kimseye kiralanması anlamındaki mukâtaa uygulamasına odaklanılmıştır. Mukâtaa uygulamasının temelleri Osmanh'dan öncesine dayanmakta olup Osmanlılar tevarüs ettikleri bu uygulamayı birtakım düzenlemelerle daha da geliştirmiş ve yüzyıllar boyunca kullanmışlardır. Ancak mukâtaa uygulamasının, zamanla vakıfların istismarına sebebiyet verdiğini gören Osmanlı hukukçuları bu uygulamada ısrar etmemiş bilakis vakıflar için daha avantajlı olan icâreteyn uygulamasını geliştirmişlerdir. Bu da mukâtaanın icâreteyn uygulamasına zemin hazırladığını göstermektedir. Bu kitapta mukâtaa akdinin, 16 ve 17. yüzyıllardaki tarihi serancamı, mahiyeti, farklı uygulamaları, şartları, hukuki prensipleri ve taraflara sağladığı haklar özellikle fetva mecmuaları ve şer'iyye sicillerinden hareketle ortaya konmaya çalışılmıştır.
Şerife Eroğlu Memiş Bu kitap, hacıların çevrelerindeki insanlara aktardıkları her türlü tecrübe ve gözlemlerinin oluşum sürecini, Mekke ve Medine'de gerçekleştirdikleri dini ve dünyevi faaliyetlerini konu edinen hac eserlerini, hac literatürünün gelişmesi ve yaygınlaşması bağlamında kültürel dolaşıma önemli katkılar sağlayan araçlar olarak gündeme getirmektedir. Dini, edebi ve tarihi metinler olarak hac eserlerinin bu yönü, Osmanlı toplumunda “kitap sahipliği” olgusundan yola çıkılarak sorgulanmaktadır.
Osmanlı ulemâsı tarafından telif edilen veya intinsâh edilmek suretiyle çoğaltılan hac eserlerinin çoğunluğu haccın usulüne göre nasıl eda edileceğini anlatan menâsik-i hacc niteliğindedir. Elinizdeki kitabın konusunu oluşturan Nebzetü'l-menâsik adlı menâsik-i hacc türündeki hac el yazması, ilmî kimliği 18. yüzyılda şekillenmiş bir Osmanlı âlimi, kadısı, kazaskeri, mutasavvıfı ve kitap-severi olarak Dâmadzâde Mehmed Murad Efendi -ki eserde “en-Nakşibendî el-Murâdî” olarak zikredilmiştir- tarafından telif edilmiştir. Eserin metni Osmanlı Türkçesi, metnin izah ve kaynakları sayfa kenarlarında Arapça derkenar notları şeklinde yazılmıştır. Eseri diğer menâsik-i hacc'lardan ayıran bu derkenar notlarının niteliğidir. Diğer pek çok hac menâsikinden ayrı olarak eserde, Mekke ve Medine'nin yanı sıra ziyaretgâh olarak Kudüs ve el-Halil fezâilnâme ve tarih kitaplarına referansla etraflıca tasvir edilmiştir.
Mustafa Alkan İslamın siyaset nazariyesine göre her şeyin üzerinde hükümran olan Allah'tır. Allah, hükümranlığını siyasi hususlarda doğrudan doğruya icra etmez. Bu işe insanları tevkil eder. Bu, onun büyüklüğü ile ilgilidir. Kâinattaki her şey onun karşısında son derece acz içindedir. Kur'an'da onun hükümranlığı hakkında pek çok hüküm vardır. Peygamber, Allah'ın elçisidir. Emirler de Kur'an ve Peygamber'in sünnetine dayalı olarak yeryüzünde doğruları anlatmak ve adalet dağıtmakla yükümlüdürler. Bunları yaptığı müddetçe kendisine itaat edilir. Zira sulh ve itaat Kur'an'ın özüyle mutabık hâldedir. “İslam ve iman”; birincisi sulhun, diğeri de itaatin hükümran oluşunu ifade eder. Merkezî bir otoriteye itaat olmadan devlet olmaz. Devletin varlığı da Allah'ın hükümlerini yeryüzüne yaymak içindir.
Siyasi birlik ve beraberliği öğütleyen İslam, fitneye “katilden daha kötü” nazarla bakmıştır. Buna göre kanunun üstünlüğü, adaletin sağlanması, İslam idaresinin en mühim esasları arasında yer alır. Hilafetin temeli olan İslamın siyaset anlayışına göre nizam için kanuna dayalı, adil, istişari sisteme bağlı, sosyal, harp hukukuna ve eşitliğe riayet eden, şartlara göre müsamahalı bir siyasi teşekkül teşvik ve tavsiye edilmiştir.
Osman Taşkın Birey, öğretimle öğrendiğinden çok daha fazlasını başkalarıyla etkileşim sürecinde elde edebilmektedir. Bu etkileşim sürecinde başkalarının davranışları gözlemlenmekte, bireyin zihninde yargılanmakta ve o davranışa bir değer yüklenerek öğrenme gerçekleşmektedir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) öğretmenleri anlattıklarının yanında davranışlarıyla da öğrencileri etkileyebilmektedir. Çünkü dinî ve ahlaki birçok olgu DKAB öğretmeninin davranışlarında somutlaşmaktadır ve öğrenciler okul dönemi boyunca DKAB öğretmeni ile iletişim kurmaktadır. Bu kitap, öğrencilerin DKAB öğretmenlerini dinî ve ahlaki bir model olarak nasıl algıladıklarını incelemektedir. Öğrenciler DKAB öğretmeninden dürüstlük, sabır, saygı, hoşgörü, güleryüz ve merhamet gibi ahlaki davranışları yüksek düzeyde model almaktadır. Öğrenciler, DKAB öğretmeninin namaz, oruç gibi ibadetlerini yapmasını model aldıkları gibi, ders esnasında Kur'an veya mealini okumasını da belirli düzeylerde model almaktadır. Öğrencilere göre ideal DKAB öğretmeninin en bariz özellikleri ise öğretmenin bizzat ahlaklı olması ve öğrencilerle etkili bir iletişim kurabilmesidir.
Muhammet Mustafa Bayraktar Eğitsel hazırlık yapılmadan ve uygun ortamlar oluşturulmadan gerçekleştirilen öğretim faaliyetlerinin başarısı, çoğu zaman rastlantıya bağlı kalır. Nitelikli bir eğitim için iyi düzenlenmiş öğrenme ortamı kadar iyi tasarlanmış ve kazanımları gerçekleştirme gücüne sahip materyaller de gerekir. Eğitimin sürekli ve etkileyici değişkeni olan fiziksel ortam, eğitsel amaçlar için gerekli araçlardan ve bunların düzenlenmesinden oluşur.
Öğretim materyalleri sınıf ikliminin başat düzenleyicilerinden biridir. Zira öğretim materyalleri öğrencilerin bireysel farklılıkları ve çoklu zekâ türlerine göre öğrenmelerine imkân tanır. Bu doğrultuda bu kitap; etkili, merak uyandırıcı ve zevkli bir din öğretimi için kullanılabilecek 140 adet somut öğretim materyaline ait bilgiler içermektedir.
Kitabın içeriği; öğretim materyalleri ve din öğretimine ilgi duyan aileler, eğitimciler ve araştırmacılar başta olmak üzere din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretmenleri, imam hatip okulları öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ve Kur'an kursu öğreticilerine hitap etmektedir.
Nurten Gökalp, Süleyman Hayri Bolay, Merve Arslanbaş Doğruer, Recep Batu Günör, Umut Ayhan, Nurten Gökalp, Elif İstanbullu Alisbah, Ceyhun Akın Cengiz, Betül Yıldırım, Nurten Gökalp, Fulya Bayraktar, Cansu Akoğlan Yaşamla iç içe ve onun tek gerçeği olan ölüm, insanın her zaman ilgisini çekmiştir. Ne olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip olmadığımız ölüm, felsefede Antik dönemlerden bu güne bir problem olarak canlılığını sürdürmektedir. Aslında taşıdığı gizemler sebebiyle ölüm üzerine değil de yaşam üzerine düşünmek ölümle baş etme yollarından en bilgece olanıdır. Çünkü ölümden çok ölüm korkusu yıpratıcıdır ve insanı aslından uzaklaştırır. İnsanın bu bakışla yaşamını anlamlandırması, yaşamını buna göre düzenlemesi, kendi anlam ve değerini açığa çıkarması, ölüme karşı yegâne zaferi olacaktır.
Abdullah Aydın, Ahmet Abay, Asım Yapıcı, Hüseyin Maraz, İhsan Arslan, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Mehmet Onur, Muhammed Ali Bağır, Ozaj Suliman, Ömer Fuad Kahraman, Sedat Cereci, Sönmez Kutlu, Yalçın Çetin, Yusuf Okşar Bu çalışma; modern çağın katı konjonktürü içinde giderek bencilleşen, paylaşmayı öteleyen, her şeyi bildiğini sanan, kibri artan, ama bir o kadar da zaman ve mekân kalıpları içerisinde sınırlanmış insanın karakterini tartışmayı, giderek sekülerleşen dünyalarında sıkışıp kalan insanlığın çıkmazlarını değerlendirmeyi ayrıca bilimde, siyasette, ekonomide, sosyal ve dinî alanda tekel olmaya çalışan kişi ve kuruluşların kültür ve bilgi konusunda da hegemonya kurmayı hedefleyen yaklaşımlarına vurgu yapmayı amaçlamaktadır. Bilginin tekelleşmesi ve eleştiriye kapalı hâle gelmesi olarak adlandıracağımız bu tablo, zaman zaman köktenci/radikal eğilimlere sebep olması bakımından yalnızca geçmişin değil günümüzün de bir sorunu olarak güncelliğini korumaktadır. Ayrıca modern çağın yüksek teknolojisi içerisinde bilginin gerçekliği ve doğruluğu simüle edilerek/sanallaştırılarak her türlü manipülasyona açık hâle getirilmesi de meseleyi tümüyle kristalize etmiştir. Bu bağlamda, kırılması zor gibi görünen ve yaşamın her noktasına hızla sirayet etmeye devam eden hakikat tekelciliği, bilgi elitisizmi, fanatizm ve eleştiriye kapalı olma durumu bu çalışmanın nedenidir. Bu açıdan çalışmanın içeriğini; felsefe, ilahiyat, psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, iletişim ve edebiyat sahasındaki ilgili konuları oluşturmaktadır.
Yusuf Okşar “Biz Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrâhim'e, İsmâil'e, İshak'a, Ya'kūb'a, torunlara, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleyman'a vahyettik. Dâvûd'a da Zebûr'u verdik. Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah, Mûsâ ile gerçekten konuştu. Müjdeleyen ve uyaran peygamberler gönderdik ki, insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı tutunacak bir delilleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Nisâ 4/163-165)
Peygamberlik kurumu yalnızca İslam dini açısından değil diğer büyük dinler ve beşerî/ahlaki sistemler içerisinde değerlendirildiğinde de bir inanç esası olarak karşımıza çıkmaktadır. Temel bir teolojik mesele olması dolayısıyla nübüvvet üzerinde ciddiyetle çalışılması ve tartışılması gereken bir olgudur. Zira nübüvvet yalnızca epistemolojik ve ontolojik bir mefhum değil ayrıca sosyopsikolojik yönleri de olan dinî kültürel bir oluşumdur. Bu açıdan interdisipliner bir yapıya sahip olan bu mevzu kelam, tefsir ve dinler tarihi alanları esas alınarak kuramsal çerçeve ve tarihî süreç başlığı altında değerlendirilmiştir.
Ebû Zekeriyyâ Yahyâ bin Ömer el-Kinânî el-Endelüsî Fiyatlandırma ve çarşı pazarın düzeni meselesi, bir iktisadi sistemin sağlıklı şekilde işleyip
toplumun refahını temin etmesi noktasında olmazsa olmaz hususlardandır. Nitekim fiyatların stabil ve piyasanın düzenli olması, günümüz ekonomilerinin en önemli hedefleri arasında yer almakta olup ülkeler bu iki hedefi gerçekleştirmek amacıyla çeşitli politikalar uygulamaktadır. Elinizdeki eserde fiyatlandırma, çarşı pazarın işleyişi, bu iki önemli hususu düzenlemeye yönelik olarak kurulmuş hisbe müessesesi ve ilgili diğer meselelere dair İslam'ın getirdiği hükümleri bulacaksınız.
Bu anlamda eser, stabil ve sağlıklı şekilde sürdürülebilen bir ekonominin temin edilmesi noktasında bir rehber niteliğindedir.
Ahmed b. Saîd el-Müceyledî Fiyatlandırma ve çarşı pazarın düzeni meselesi, bir iktisadi sistemin sağlıklı şekilde işleyip toplumun refahını temin etmesi noktasında olmazsa olmaz hususlardandır. Nitekim fiyatların stabil ve piyasanın düzenli olması, günümüz ekonomilerinin en önemli hedefleri arasında yer almakta olup ülkeler bu iki hedefi gerçekleştirmek amacıyla çeşitli politikalar uygulamaktadır. Elinizdeki eserde fiyatlandırma, çarşı pazarın işleyişi, bu iki önemli hususu düzenlemeye yönelik olarak kurulmuş hisbe müessesesi ve ilgili diğer meselelere dair İslam'ın getirdiği hükümleri bulacaksınız.
Bu anlamda eser, stabil ve sağlıklı şekilde sürdürülebilen bir ekonominin temin edilmesi noktasında bir rehber niteliğindedir.
Muhittin Imıl Yayına girmeden önce iki farklı kurumsal ödül almış olan bu araştırma, 40 yılı aşan geçmişiyle PKK’nın din konusunda samimiyetten uzak duruşunu ortaya koyuyor.
Manifestosunu yayımladığı 1978 yılında, öncülleri yüz yıl öncesine götürülebilecek Kürt kökenli hareketlerin Marksist söyleme sahip şovenist bir çizgiye evrilmesini sağlayan PKK, lideri Abdullah Öcalan’ın ilginç kişiliğiyle de özdeş bir değişim yaşamıştır. İnşa etmeyi hedeflediği ulusun ön şartı olarak bireyi ve toplumu eritmek ve bir kalıba dökerek yeniden şekillendirmek isteyen PKK, kısa zamanda tüm unsurlarıyla reddettiği İslam’ı kullanmayı da içeren bir pragmatizm dışında ideolojisi olmayan kıyıcı bir aşirete dönüşmüştür.
Bu kitap, ulus inşa sürecinde sadece İslam'ı değil, diğer dinî yapıları da araçsallaştıran PKK’nın söz konusu süreçte dine bakış açısında yaşadığı değişimi incelemeyi amaçlamıştır. Kültür ve kimlik ilişkisini müteakip kolektif kimlikler ve kimlik inşa sürecinin incelendiği ilk bölüm, farklı coğrafyalarda Kürt kimliği, Kürt toplumsal ve dini yapısını ele almayı amaçlayan ikinci bölüm, PKK’nın kuruluşu, gelişimi, çatışmaları ve Hristiyan Batı ile ilişkisini ele alarak başlayan üçüncü bölüm ile birlikte amacına ulaşmaya çalışmıştır.
Muhittin Imıl Nietzsche, modern insanın tanrısını öldürdüğünü iddia etse de insanlık tarihinin en seküler toplumları dâhil olmak üzere gündelik hayatta tanrının izlerine rastlamak işten bile değil. Zira din olgusunun kadim zamanlardaki meşrulaştırma gücünden fire vermediği, en öznel bakış açıları tarafından dahi reddedilemeyecek kadar göz önünde. Tam aksine, organik toplumsal bağlar karmaşık hâle geldikçe, dini propaganda, duruma hızlıca uyum sağlayarak, daha incelikli formlara bürünmeye devam ediyor.
Bu kitap, propaganda ve din ilişkisinin en başından itibaren giderek karmaşıklaşan formunu analiz etme gayretinin, belki emekleyen ama koşma azmindeki bir örneğidir. Bu amaçla kavramsal açıklamaları takiben ilişkinin arka plan incelemesi yapılmış, kurumsal dinlerde propagandanın kullanım şekilleri irdelenmeye çalışılmıştır. Son olarak İslam toplumlarında söz konusu ilişkinin toplumsal hayattaki güncel tezahürleri sorgulanmıştır. Din ve propaganda ilişkisinin çok yönlü irdelenmesi bağlamında ilk olduğu değerlendirilen kitabın, okuyucu için karanlıkta parlayan bir kibrit alevi, yeni ve daha derinlikli çalışmalar için yolu aydınlatan bir meşale olamasa da mütevazı bir mum ışığı olması dileklerimizle.
Ahmet Özalp, Ali Aksaç, Ali Rafet Özkan, Ayça Yıldırım, Ayşe Burcu Gören, Bahar Akpınar, Cemal Özel, Emine Gümüş Böke, Erkan Perşembe, Fadime Apaydın, Filiz Orhan Çağlayan, Halide Aslan, Halil İbrahim Özasma, Hasan Ali Yılmaz, Hilal Nur Şenol, İbrahim Halil Dündar, İhsan Çapcıoğlu, İndira Akhmetova, İsmet Eşmeli, Kurban Durmuşoğlu, M. Fatih Demirdağ, Maksut Çetin, Mehmet Davut Çoştu, Merve Bahadur, Mohamadou Aboubacar Maiga, Muhammed Tosun, Mustafa Macit, Mustafa Naci Kula, Nefide Yüce, Nihat Oyman, Nurhibe Büşra Er, Özkan Dayı, Ramazan Çınar, Sebile Kartal, Sıddık Ağçoban, Şeyma Nur Aksaç, Tuğba Aslan, Vahdeddin Şimşek Tarihsel süreçte örneklerine sıkça rastlanan afetler, bireylerin hayatında olduğu gibi toplumların tarihinde de önemli kırılma zamanlarını oluşturmaktadır. Afet sürecinde insan ve toplum gerçekliği yeniden sorgulanmakta; yeni algılama, anlamlandırma ve açıklama biçimlerine konu olmaktadır. Bununla birlikte insanların afet zamanlarındaki tutum ve davranışları ile toplumsal refleksleri genellikle dışsal etmenler çerçevesinde anlaşılmaya çalışılmakta, bireysel anlam arayışlarını derinlemesine incelemeye yönelik araştırmalar ise sınırlı düzeyde kalmaktadır. Afetlerin faturası, insanın içinde yaşadığı doğal ve sosyal çevredeki tahrip edici etkisiyle öncelikle insana kesilmekte ve ortaya çıkan maliyetin karşılanması için çabalamak da yine insana düşmektedir. Dolayısıyla afetlerin öngörülebilmesi, önlenebilmesi ve her şeye rağmen ortaya çıktığında da yönetimi insanın sorumluluk alanına girmektedir. Bu aşamada insana söz konusu sorumluluklarını hatırlatan evrensel bir olgu olarak dinin afetlerle ilişkisi ayrı bir önem kazanmaktadır. 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve çok geniş bir coğrafyayı etkileyen depremler sonrasında afetlerin çok yönlü olarak ele alınmasının gerekliliği bir kez daha acı bir şekilde anlaşılmış durumdadır. Afetler ve din arasındaki ilişkinin karmaşıklığı ve çok boyutluluğu düşünüldüğünde; tarih boyunca dinî inançların afetleri algılama, anlamlandırma, etkileme ve yeniden inşa etme yönündeki güçlü işlevi daha iyi anlaşılmakta; bu durum konuyla ilgili teorik ve uygulamalı çalışmaların önemini gözler önüne sermektedir. Elinizdeki eser, böylesine güncel ve dinamik bir literatüre özgün örneklerle katkıda bulunma girişiminin ürünüdür.

Stuart Sim Routledge Postmodernizm Rehberi'nin gözden geçirilmiş üçüncü basımı postmodernist düşünceye ideal bir giriş sunuyor. Uluslararası bir akademisyen kadrosunun katkıda bulunduğu Rehber, ana temalar ve konular hakkında on dokuz ayrıntılı makale ve A'dan Z'ye anahtar terim, kavram ve isimleri içeriyor. İlk bölümde felsefe, politika, edebiyat ve daha fazlası üzerine gözden geçirilmiş makalelerin yanı sıra estetik, işletme, cinsiyet ve performans sanatları üzerine yeni makaleler var. Kavramlar ve isimler bölümü de hipermedyadan küresel ısınmaya kadar uzanan yeni konularla zenginleştirildi. Gözden geçirilmiş ve güncellenmiş yeni basımıyla Routledge Postmodernizm Rehberi postmodernizmin herhangi bir yönüyle ilgilenen kişiler için yine vazgeçilmez bir kaynak olacaktır.
M. Tayyip Okiç - Yusuf Ziya Yörükân Sarı Saltuk Meselesi, Türkiye’de Sarı Saltuk konusundaki öncü metinleri bir araya getiren bir kitap. Ülkemizde Sarı Saltuk konusunda yapılan ilk çalışmalar niteliğindeki bu makaleler gerçek bir beyin fırtınası. Sarı Saltuk ve bir fetva etrafında başlayan tartışma bize büyük bir birikim olarak yansıyor. 1952 ve 1953 yıllarında Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi’nde yayımlanan üç makale özellikle 1990’lı yıllardan sonra yeni bir ivme kazanan Balkanlar’da İslâm mirasına dair literatür açısından oldukça önemli metinlerdir. 1990 sonrası ülkemizde Balkan araştırmaları yeni bir ivme kazanmış, Balkan Savaşları’nın yüzüncü yılına doğru belirli bir birikime ulaşmıştır. Bu makaleler, Balkanlar’da İslâm’ın öncü kimliğini temsil etmesi ve hâlihazırda adına yaptırılan tekke ve türbelerin yoğun ziyaretlere sebep olması dolayısıyla Sarı Saltuk’un efsanevi şahsiyetine ilişkin ileri sürülen tezler bakımından ilmî hüviyeti haiz en önemli metinlerdir. Ülkemizde son dönemlerde Sarı Saltuk üzerine yapılmış bazı çalışmalardan bahsetmek mümkündür, ancak her ikisi de alanlarının erbabı olan Prof. Dr. Muhammed Tayyip Okiç ve Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükân’ın kalemlerinden, belirli bir cedelleşme çerçevesinde olsa da Sarı Saltuk meselesini okumak bir bilinç tazelenmesine yol açacaktır.
N. Hadden Douglass Çeviri: Özgür Yurttutan, Yener Özen Bu çalışma; Saygı ve Sorumluluk Eğitimiyle ilgili çeviri bir kitaptır. Bu konuda çalışanların faydalanabileceği pek çok bilgi içermektedir. Saygı ve Sorumluluk bilinci gelişmiş bireylerin yetişmesine katkı sağlayacağını düşünerek sizlere sunuyoruz.
Mehmet Zeki AYDIN Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var.
Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerimizin farkındalıklarını arttıracak, problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.
Bu kitaplarımızda öğrencilerinize fotokopi vererek uygulayabileceğiniz birçok etkinlik bulacaksınız.
Eğitimcilerimize kendi ilgi ve yeteneklerine etkinlik çeşidi seçme imkânı sağlayan setimizde çeşitli başlıklar var. Bunları; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana’dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, Ölçme Değerlendirme testlerinin yanında Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de yer almaktadır.
Cânip Kocaoğlu Sünni İslam'ın muhafazakâr ve bağnaz bir kolu olan Selefîlik, çağdaş İslam düşünce anlayışına ters düşmesi ve küresel jeopolitik düzen üzerinde oluşturduğu kaotik etkisi nedeniyle son yıllarda çokça araştırılan bir konu hâline gelmiştir. Başlangıçta, erken İslam döneminin saf uygulamalarına geri dönme arzusunda kök salmış olan Selefîlik, zaman içinde farklı yorumlarla gelişerek bölgesel ve küresel etkilere yol açmıştır. Selefîliğin modern dünyadaki karmaşık rolünü anlamak için tarihsel kodlarını ve bölgesel etkilerini anlamak önemlidir.
Selefîlik anlayışı; tarihsel, kültürel ve jeopolitik faktörlerin etkisiyle bölgelere göre değişir. Suudi kraliyet ailesi ile aşırı muhafazakâr Vahhabi din adamları arasındaki ortaklığın, Selefîliğin küresel alanda yayılmasında önemli bir etkisi oldu. Suudi Arabistan'daki dinî yapı, Selefîlikle benzerlikler taşıyan Vahhabi öğretilerinin yayılmasını destekledi. Suudi Arabistan'ın mali kaynakları; camilerin, dinî okulların inşasına ve Selefî edebiyatın dünya çapında yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Bu kitap, Selefîlik inancının tarihsel süreci ve temel bazda doktrinleri hakkında detaylar vermektedir. Suudi Arabistan'ın Selefîlik üzerine geliştirdiği politika, bölge ülkelerinde de etkilerini göstermektedir. Yine bu çalışma Suudi Arabistan'ın dinî ideolojisi olan Selefîliği, rejimi ve hanedanlığı ayakta tutmak için dış politika aracı olarak nasıl kullandığından bahsetmektedir. Özellikle Suudi Arabistan'ın çevresinde Şii Hilali olması ve kendi petrol bölgelerinde Şiilerin yaşaması Suudi rejimi üzerinde güvenlik kaygıları yaratmaktadır. Suudi yönetimi, bu bağlamda, bölgenin güç dengelerine dikkat etmekte ve yaşanan gelişmeleri mezhepsel bakış açısıyla değerlendirmektedir. Suudi Arabistan Devletinin Selefîlik inancını İslam ülkelerine nasıl yaymaya çalıştığını ve bunu hangi kaygılarla yaptığını açıklamaya çalışmaktadır. Ayrıca küresel anlamda etkileri olan; radikal, cihadi, selefî örgütlerin hangi düzlemde geliştiği üzerinde durulmaktadır.
Aydın Bayram, Bekir Altun, Bilal Kartal, Daniya Shakimanova, Fatiha Bozbaş, H. Merve Çalışkan Başer, Mehmet Çelenk, Mehmet Emin Günel, Meliha Köse, Nizamettin Çelik, Nurullah Çakmaktaş, Osman Dertli, Yakup Uzun Selefilik, İslam düşünce geleneğinin en köklü ekollerinden birisidir. Erken dönem İslam toplumundan günümüze kadar taşınan bu miras, İslam düşüncesinin en muhafazakâr alanı olarak kabul edilmektedir. Hz. Peygamber, sahabe ve tebeu't tâbiîn dönemlerinin uygulamaları etrafında özgün bir epistemoloji inşa eden Selefilik, sınırlı bir zamanı kutsallaştırarak ve mutlak bir örneğe dönüştürerek var olagelmiştir. Selefilik, bu daraltıcı ve indirgemeci metodu sebebiyle kendi dışında kalan kelam, tasavvuf ve felsefe metotlarını reddetmiş ve bunları gayr-i islami bir
bidat olarak görerek onlarla mücadele etmiştir. İslâm kültürünün fetih ve kültürel temaslarla genişlemesiyle beraber Selefilik dar bir havzada seçkin bir grubun, bahusus hadis ulemasının, tutumu olarak devam etmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında Muhammed b. Abdülvehhâb'ın Suud kabilesinin mali ve askerî desteğiyle Hicaz Yarımadası'nda başlattığı tecdit hareketi modern dönem Selefiliğinin miladı olarak kabul edilir. Petrolün servet değerinin gelişmesiyle beraber modern Suud Krallığı, Selef iliğin en büyük finansörü ve propaganda merkezine dönüşür. Global emperyalizmin Doğu ve İslam dünyasına yönelik siyasetlerinin gelişmesiyle oluşan tepkisel hareketlerin bünyesine Selefi bir neşve almasıyla beraber Cihadi Selefilik birçok yerde görünür hâle gelir. Sovyetlerin Afganistan'ı işgali, 11 Eylül sonrasındaki ABD güdümlü ikinci Afganistan işgali, 1990 Körfez Savaşı, Somali'ye yönelik Batı operasyonları, 2003 Irak işgali ve 2010 yılının sonlarında başlayan ve günümüze kadar devam eden Arap Baharıyla beraber Selefilik ve Selefi örgütler, İslâm dünyasını aşıp global bir siyaset ve krize doğru evrildi.
Fahri KAYADİBİ İslâm sevgi ve barış dinidir. Öncelikle barışın temelini oluşturacak olan sevgiyi emreder. İnsanları, hayvanları, bitkileri ve bütün varlıkları sevmemizi ister. Kâinatı bir sevgi yumağına çevirmemizi hedefler. Bunun için ailede, okulda, iş yerinde ve toplumun bütün katmanlarında sevgiyi arar. Yaratanın ve yaratılmışın sevgisini kalplerimize doldurmamızı ister. Sevgi toplum yapısının harcıdır. Sevgisiz insan çölde susuz kalmış ağaç gibi kurumaya mahkûmdur. Yüreği sevgi dolu olan insan sulanan bakımlı ağaç gibi devamlı yeşil ve meyvelidir.
İslâm'ın kelime anlamı “barış” demektir. Bu nedenle barışın gerektirdiği her türlü şartları koymuştur. Sevgiyi, saygıyı, yardımlaşmayı, dayanışmayı, kardeşliği, birliği ve dirliği hep ön planda tutmuştur. Dünyada yaşayan insanların önce kendileriyle, sonra birbirleriyle ve yaşadığı çevreyle barışık olmalarını istemiştir. Zaten ilahî dinler savaşı değil, barışı emreder.
Adı bile “barış” olan İslâm'ı hiç kimse barış karşıtı gösteremez. Hele İslâm'ı terör ile anmak aklın, mantığın kabul edeceği iş değildir. Bir Müslüman asla terörist olamaz. İslâm'a atılan böyle iftiralar ya kasıtlıdır ya da İslâm'ı bilmemezliktendir.
Müslümanlar, İslâm'ın sevgi ve barış dini olduğunu hem anlatarak hem de yaşayışlarıyla göstermelidirler.
İslâm'ın sevgi ve barış dini olduğunu bu kitapta detaylarıyla bulabileceksiniz.
Mehmet Zeki AYDIN Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var.
Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerimizin farkındalıklarını arttıracak, problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.
Bu kitaplarımızda öğrencilerinize fotokopi vererek uygulayabileceğiniz birçok etkinlik bulacaksınız.
Eğitimcilerimize kendi ilgi ve yeteneklerine etkinlik çeşidi seçme imkânı sağlayan setimizde çeşitli başlıklar var. Bunları; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana’dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, Ölçme Değerlendirme testlerinin yanında Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de yer almaktadır.
Mustafa Akgün HATİCE’DE CİĞER PARE
FÂTIMA’DA DERİN YARA
BİLAL DÜŞMÜŞ BAK GÜLZARE
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

YUVA YAPTI BİR GÜVERCİN
TURNA ÖTER İÇİN İÇİN
NALELERİ BÜLBÜLLERİN
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

GÜLLER O’NA ÖZENİRLER
REYHAN, SÜMBÜL BEZENİRLER
NAKIŞLANIR BÜTÜN HER YER
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

ŞEHİD HAKK’IN SEÇKİN KULU
CENNETTEN GÜL DERER ELİ
CEMÂLE ERMENİN YOLU
MUHAMMED’İN AŞKINDANDIR

İbrahim Aslan, Osman Demir, Sinan Öge Elinizdeki eser, on üç asrı aşan bir tarihsel derinliğe sahip olan Kelam düşüncesini, klasik yapısı ve sistematik dokusu (usûli selâse) içerisinde ortaya koymaya çalışmaktadır. Ana kurgusu, büyük ölçüde klasik literatüre ve bu disiplinin tematik yelpazesine (ulûhiyet, nübüvvet ve meâd) dayansa da, muhtevasında, modern dönemin ilgi alanı içerisinde önem kazanan, insan ve Kur’an gibi yeni bölümler de yer almaktadır. Toplamda yirmi bir bölümden oluşan eser, Kelam düşüncesini, kronolojisi, mesâili ve vesâili açısından tanımlayan bir girişle başlamakta, mukaddime vasfına sahip bilgi ve yöntem bölümleriyle ilerlemektedir.
Eser, klasik Kelam şemasında, ulûhiyet, nübüvvet ve meâd meseleleri içinde önem kazanan tamamlayıcı bölümlerle sona ermektedir. Böylece klasik Kelam düşüncesi, yetkin akademisyenlerin müşterek çabasıyla, mesâili ve vesâili açısından ihatalı bir şekilde ve mukayeseli bir yaklaşımla ortaya konmaya çalışılmaktadır.
Katkıda bulunanlar: İbrahim Aslan, Hayrettin Nebi Güdekli, Osman Demir, Ahmet Mekin Kandemir, Hülya Terzioğlu, Ulvi Murat Kılavuz, Yunus Cengiz, Sinan Öge, Orhan Şener Koloğlu, Muzaffer Barlak, İbrahim Toprak, Fikret Soyal, Mustafa Ünverdi, Veysi Ünverdi, Rıza Korkmazgöz.



Berat Sarıkaya, Hikmet Şavluk, Hilmi Karaağaç, İbrahim Toprak, Kılıç Aslan Mavil, Muhammet Aydın, Muzaffer Barlak, Özcan Taşcı, Sabri Yılmaz Kaynağını Kur'an, akıl ve doğru haberden alan Kelam ilmi, hicrî birinci asrın sonları ile ikinci asrın başlarında ilim olarak kurulmaya başlanmasıyla diğer İslami disiplinlerden ayrılmaktadır. Şu hususun mutlaka belirtilmesi gerekir ki Kelam ilmi, aksi görüşlere rağmen, Müslümanların eliyle Kur'an kaynaklı olarak kurulan bir ilimdir. Kur'an, Müslümanlardan akıllarını kullanmalarını ve delille hareket etmelerini talep etmektedir. İşte, Kelam ilmi de İslam'ın temel inanç ilkelerini sadece nakil aracılığı ile değil, akıl ile de savunmasıyla ön plana çıkmaktadır. Bu da onun sistematik yönüne zemin teşkil eden bir husustur. “Sistematik” genel anlamda belli bir yöntem ve metottan hareket etmek suretiyle bir konuyu araştırmak, incelemek ve en sonunda da bir sonuca/hükme varmak şeklinde tanımlanabilir. Buna dayalı olarak Kelam ilminin konuları türlerine göre, bilhassa İmâmü'l-Harameyn el-Cüveynî'den (ö. 1085) itibaren ilahiyat, nübüvvat ve sem'iyyât şeklinde temel üç kısımda tasnif edilmiş; bunun ardından her bir konu da kendi içerisinde yine sistematik bir şekilde sınıflara ayrılmıştır. Kelam ilminin sistematik olmasında bir diğer faktör de onun her bir delili, bir önceki delil üzerine bina etmek suretiyle bir sonuca gitmesi dolayısıyladır. Bu husus, o, nazar ve istidlal ilmi olarak isimlendirmesinde etkili olan bir faktördür. Başka bir ifadeyle onun, bireyin özgür iradesiyle yürüteceği zihinsel bir faaliyet alanını öngörmesi dolayısıyla bu şekilde isimlendirilmiştir. İşte, konuların takdim edildiği bu eser, Kelam ilmini sistematik temelde ele alıp işlemektedir.
Şükrü Türköz Toplumsallaşma, bireyin içinde yaşadığı toplumun kültürünü kazanma sürecidir. Bu süreç, kişiye birçok alanda olduğu gibi toplumsal siyasal kültür hakkında da bilgi sahibi olma imkânı tanımaktadır. Başka bir ifadeyle birey, genel toplumsallaşma sürecinin bir parçası olarak siyasal açıdan da toplumsallaşmaktadır. Bu bakımdan siyasal toplumsallaşmayı bireyin üyesi olduğu topluma ait siyasal kültürü içselleştirme süreci olarak tanımlamak mümkündür. Siyasal toplumsallaşma süreci, çok erken yaşlarda başlayan ve hayat boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreçte kişi üzerinde; aile, okul, akran grupları, siyasal olaylar, siyasal örgütler ve medya gibi birçok aracı değişen oranlarda etkili olabilmektedir. Bu kitapta, bireyin siyasal toplumsallaşma sürecine etkisi bakımından okulun, daha özelde ise eğitim-siyaset ilişkisi bağlamında Türkiye'de kuruluşundan bugüne siyasal tartışmaların değişmez bir öznesi olan İmam Hatip Liselerinin rolüne odaklanılmıştır. Bu çerçevede İmam Hatip Liselerinin mezunlarının siyasal kültürü, siyasal tutumları ve siyasal davranışları üzerindeki olası etkilerinin boyutlarını mümkün olduğunca geniş bir perspektiften ele alarak tespit edebilmek temel amaç olarak belirlenmiştir.
Abdullah Musab Şahin, Batuhan Ustabulut, Hamdi Çilingir, Hüseyin Önal, Meryem Yetkin, Mücahide Engin, Sümeyye Şimşek Osmanlı İmparatorluğu için 19. yüzyılı "en uzun yüzyıl" yapan unsurlardan biri hiç şüphesiz hukuk alanında yaşanan değişim ve dönüşümlerdir. Bu yüzyıl, diğer birçok alandaki gibi hukukun çeşitli veçhelerinde önemli değişimlere sahne oldu. Daha da önemlisi hukuk bu dönemdeki değişim ve dönüşümlerin hem bir aracı hem de itici bir gücü hâline geldi. 19. yüzyılda hukuk alanında olup biteni anlamak hukukun hem bu değişen yüzünü hem de bir araç olarak değiştirici yüzünü dikkate almakla mümkün olabilir. Bu çalışma, hukukun bu iki yüzünü dikkate alarak son dönem Osmanlı hukuk düşüncesinin belli temel konularını ele alıyor. Birbirinden farklı araştırmacılar Tanzimat'tan Meşrutiyet'e suç ve ceza, II. Meşrutiyet sonrası şer'iye mahkemeleri ve kanun
tadilleri ile medhal-i ilm-i hukuk gibi meselelere dair hayli ilgi çekici tartışmalara yer veriyor.
Mehmet Zeki Aydın Sevgili Öğretmenler;
Değer Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamız, öğrencilerinize değerleri zevkle ve ilgiyle öğretebileceğiniz çeşitli uygulamalara sahiptir.
Bu set, eğitimcilerimize ilgi ve yeteneklerine göre etkinlik seçme imkânı sağlamaktadır. Ayrıca sette, eğitimcilerimizin, öğrencilerine fotokobi vererek uygulayabileceği birçok etkinlik yer almaktadır. Bu etkinlikleri; Drama, Yaşayarak Öğrenme, Klüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri, Metafor, İstasyon, Jigsaw, Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye / Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster / Afiş, Proje Hazırlama, Resim Yorumlama, Karagöz ve Hacivat, Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Kitap Tavsiyeleri, Mevlana'dan, Nükte ve Örnek Kişilik olarak sıralayabiliriz.
Bu seri çalışma ile farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını öğrencilerinize, size sunduğumuz materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, onların farkındalıklarını arttıracak problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler hâline gelmelerine yardımcı olacaksınız.
Çalışmamızda, öğrencilerin değer bilincini test etmelerine yardımcı olacak Ölçme Değerlendirme testleri yer almakta ayrıca eğitimde önemli bir payı olan ailelerin, eğitimin içine çekilmesini böylece öğrencilerin öğrendiği bilgileri evde de uygulayabilmesini amaçlayan Veli Mektubu ve Aile Katılımı bölümleri de bulunmaktadır.
Syed Farid Alatas Diğer birçok disiplin gibi sosyal bilimler de Doğu’ya Batı tarafından sunuldu; onaylanma ve meşruiyet için yine Batı'dan medet ummaya devam etmektedir. Günümüzde ise bilim insanları ve öğrenciler arasında, Asya’nın gerçeklerini daha iyi anlamak için Asya merkezli sosyal bilimlerin geliştirilmesi gerektiğine dair artan bir bilinç vardır. Böyle bir arka plana karşı yazılan bu kitap, Doğu’da sosyal bilimlerin durumunu çevreleyen bir dizi sorunu ele almaktadır. Batılı paradigma ve kavramların Doğu sosyal bilimleri üzerinde süregelen tarihsel hâkimiyetine işaret ederek bu sorunları böyle bir bağlama yerleştirmektedir.
Syed Farid Alatas; Doğu’da sosyal bilimlerin durumuna dair şarkiyatçılık, Avrupamerkezcilik, akademik emperyalizm ve entelektüel bağımlılık gibi eleştirilerden ortaya çıkan alternatif söylem önerilerini ciddi bir biçimde değerlendirmektedir. Bu eleştiriler alternatif söylemler, bağımsızlaştırılmış bilgi ve yerlileştirilmiş sosyal bilimler adına çeşitli biçimlerde itiraz ve iddialara yol açmıştır. Ancak yazar sosyal bilimlerde alternatif söylemlere yönelik bu çağrıların da kendi içinde sorunlar taşıdığını savunmaktadır. Bu sebeple elinizdeki kitap sosyal bilimleri kurucu bir biçimde yeniden ele almak üzere kapsamlı bir kavramsallaştırma yapmaktadır.
Bu kitabın önemli özelliklerinden biri, sosyolojinin antropolojinin ve diğer sosyal bilimlerin bakış açılarından beslenerek Pan-Asyacı bir odağa sahip olmasıdır. Bu yönüyle kitap, bütün sosyal bilim disiplinlerinden araştırmacıların, özellikle de sosyoloji, kültürel çalışmalar ve sosyal bilimler kuramı ve felsefesi gibi alanlarda çalışanların ilgisini çekecektir.
Aydın Kudat, Ayşegül Yılmaz, Bülent Çelik, Ceyhun Akyol, Ekrem Zahid Boyraz, Emine Enise Yakar, Fatiha Bozbaş, Fatma Şeyma Boydak, Hasan Telli, Mehmet Müftüoğlu, Muhammet Aydoğan, Mücahit Yüksel, Osman Ülkü, Özkan Dayı, Tanju Demir, Yakup Özsaraç, Yasin Yılmaz, Zehra Gözütok Tamdoğan Tarih boyunca dünyanın hiç bir yerinde tam manasıyla çözülemeyen sosyal adaletsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi toplumsal sorunlar, günümüzde de insanlığın gündeminde yer almaktadır.
Ferdin maddi ve manevi hayatının iyileşmesi ile toplumun refah düzeyinin artması anlamında sosyal kalkınma ameliyesi, sadece sosyoekonomik düzeyi değil dinî, dünyevi, maddi, manevi, ferdî, içtimai ve sosyal hayatın bütün unsurlarına yansıyan refah ve felahı içermektedir.
Modern çağın klasik iktisat anlayışı çerçevesinde yapılan tanım ve girişimler, kendine has değerleri, inançları ve dünya görüşü olan her toplum için bunu karşılayamaz.
Yoksullukla mücadele, sürdürülebilir kalkınma, gelir dağılımındaki adalet, zaruri hizmetlere ulaşım, imkân ve kaynakları kullanabilme ve entegrasyon gibi hususlar, sosyal kalkınma adına her toplumda üzerinde durulan önemli konulardır.
İslam medeniyetinde mesele, kendine özgü infak müesseseleri aracılığıyla düzenlenmeye çalışılmaktadır. Bu medeniyete ait olan vakıf kurumlarının, tarihi seyir içerisinde sosyal kalkınmada çok önemli rol oynadıklarına dair birçok örnek vardır. Bir vakıf medeniyeti kuran Osmanlı'nın para vakıfları tecrübesi, bu konuda günümüze ışık tutacak mahiyettedir.
Kalıcılığı temel vasıf edinen vakıf ameliyesinin özünde, devamlılık, sürdürülebilirlik ve üretkenlik vardır. Sadaka-i cariye olan bu ameliye, hem kendi dönemine hem de gelecek nesillere katkı sağlamaktadır.
Yoksullukla mücadele, sürdürülebilir kalkınma ve sosyal refah gibi alanlarda strateji vakıf tecrübesinin sürece katılmasında fayda vardır. Eserin bu bağlamda bir bakış açısı sağlayacağı kanaatindeyiz.
Ayşegül Kip, Bahar Küçük, Beyza Oğuz, Büşra Kara, Cennet Feyza Cömert, Fuat Araz, Hayrunnisa Dokuyucu Solak, İsmail Zeyrek, M. Ahmet Kurum, Mehmet Emin Sarıkaya, Meryem Sümeyye Atmaca, Özcan Güngör, Yusuf Yaralıoğlu, Zekiye Demir Dünya ve Türkiye'de dinin toplumsal hayattaki etkileri son yüzyıllarda hep tartışılagelmiştir. Kimi zaman yok olacak kimi zaman etkisini yitirecek ve kimi zaman da torbadan düşerek yeniden güç kazanacak bir kurum olarak dinin toplumsal hayatta çok farklı değerlendirmelere konu olduğu bilinmektedir. Din ve sekülerleşme konularında derinlemesine bir anlayışa sahip olmak isteyenler için kapsamlı bir kaynak olan bu kitap, öğrencilerin, akademisyenlerin ve normal okuyucunun bu etkileşim üzerine ilgisini çekecek bir içeriğe sahiptir. Kitap, temel kavramları anlamak isteyenlere sağlam bir giriş sunmanın yanı sıra farklı perspektiflerden konuya yaklaşma imkânı sunarak okuyucuların çok yönlü bir bakış açısı kazanmalarını sağlamaktadır. Ayrıca din ve sekülerleşme konularını ele alırken güncel olaylara da odaklanarak okuyucunun teorik bilgilerini pratik uygulamalara dönüştürmelerine yardımcı olacaktır. Yine okuyucuya, eleştirel düşünme becerilerini geliştirme ve farklı yazarların görüşlerini değerlendirme yeteneği kazandırma açısından da önemli bir rol oynayacak niteliktedir.
Kitap, din ve sekülerleşme ilişkisine dair sadece Türkiye ile sınırlı kalmayarak dünya çapında çeşitli örnekler sunmaktadır. Ayrıca eser, modernleşme sürecinin din, dinin de modernleşme süreçleri üzerindeki etkilerini incelerken sosyolojik bir derinlik sunarak akademik alanda var olan boşlukları doldurma potansiyeline sahiptir. Bunun yanında sosyolojik teorilerin din ve sekülerleşme konularına, sekülerleşme teorilerinin de Türk toplumsal hayatına nasıl uygulandığını göstererek okuyuculara teorik çerçevelerle çalışma yeteneği kazandırmaktadır.
Abdullah Yargı, Ali Ermiş, Ayşe Taşkın Demiralay, Ayşegül Kip, Beyza Oğuz, M. Halit Ateş, Maşite Sevimli, Mehmet Emin Sarıkaya, Mustafa Özer, Münteha Çağatay, Özcan Güngör, Sevde Öztürk, Yasemin Özsoy, Yusuf Yaralıoğlu Bu kitap, her ne kadar din sosyolojisi bilimi çerçevesinde yürütülmüşse de esas olarak siyaset sosyolojisi, siyaset bilimi, tarih ve teolojinin temel konu ve argümanları bağlamında tamamlanmıştır. Gerçekte siyasal olan ile toplumsal olan iç içedir ve siyaset, doğası gereği “ilişkiseldir”. Bu ilişkisellik bağlamında hem teolojik hem düşünsel manada dinin siyasetle ilişkisi de önem arz etmektedir.
Din ve siyaset ilişkisini nasıl anlamalı? Bu, modern zamanlarda her din mensubunun, özellikle Müslümanların zihnini fazlasıyla meşgul eden bir soru(n)dur. Yaşanan siyasi, tarihî, sosyal, kültürel ve bilhassa Batı hegemonyasının etkin olduğu dönemlerde ve adalet arayışı içinde geçen zamanlarda insanların bu konuya dair soruları devam etmektedir/edecektir.
Bilindiği kadarıyla tarih boyunca geleneksel toplumlardan başlayarak bütün toplum biçimlerinde siyasal yapılanmaların din ile ilişkisi olmuştur. Bu, bazen din adamlarının doğrudan yönetme talebini ve erkini kullanma şeklinde bazen de siyasi liderlerin, din adamlarının desteğini alarak devlete ve yasaya dini meşruiyet kazandırma şeklinde işlerlik kazanmıştır. Bu tecrübeler sonucunda ortaya çıkan bazı ideolojiler ve bunların pratik sonucu olan bazı siyasal hareketler dünyanın her tarafında gündeme gelmiştir. İdeolojiler ve siyasal hareketler dünyada çözüm üretme, adına pek çok düşünce ve mücadele ortaya koyarak iddialarını ispatlama derdine düşmüşlerdir.
İşte bu kitap; siyaset ve din ilişkisini, teorik, teolojik ve tarihî temelde ele alırken siyasal ideolojiler, Türkiye'de siyasal partiler ve siyasal parti seçmenlerinin eğilimlerini tartışmıştır. Böylesi kompleks yapıda bir ilişkisellik barındıran din ve siyaset alanında akademik üretim yapmak kolay değildi ancak her şeye rağmen kitap genç akademisyenlerin cesareti, titizliği, okumaları ve geleceğe bir iz bırakma düşünceleri sayesinde vücut buldu.
Abdullah Yargı, Ali Ermiş, Ayşe T. Demiralay, Burcu Türk, Büşra Ortakaya, Hayrunnisa Solak, İsmail Zeyrek, İsmail Kaya, Maşite Gençaslan, Mehmet Emin Sarıkaya, Merve Betül Çiftçi, Nazife Yılmaz, Özcan Güngör, Yasemin Kırlangıç, Yusuf Yaralıoğlu, Zeliha B. Ayata, Zeynep Katmer, Zeynep T. Albakır Sosyoloji, tarihi değişimin bir yönünü sürekli din ile ilişkilendirmektedir. Bu yüzden bütün toplumlar için din ve değişim ilişkisi çeşitli boyutlarıyla derinlemesine inceleme gerektiren bir konudur. Zamanın akışı içerisinde büyük müesses dinler ve her türden inanç, insanların sosyal, ekonomik, politik vb. pek çok görüş ve hareketinde kaynak olma işlevi üstlenmiştir. Bu bağlamda dinin dönüştürücü gücü ve dinin değişim gücünden ve dönüşümünden bahsedilebilir. Aynı zamanda insan, vahiy kaynaklı dinler açısından kendisine vahyolunanı veya beşerî dinler açısından sezgiye konu olan bilgileri, içinde yaşadığı toplumun şartları itibarıyla yorumlayarak farklı mekân ve zamanlarda insanileştirerek yaşanır kılmıştır. Her iki yönüyle
-dinin etkilediği değişim yahut değişimden etkilenen din- bu ilişki din sosyologlarının ana ilgi alanlarından birini oluşturmaktadır.
Eser, din sosyolojisi alanında daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak değişim ve din ilişkisini farklı konu başlıkları altında detaylı ve kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Kitabın din sosyolojisi alanında çalışma yürüten araştırmacılara sağlayacağı en önemli katkı; din ve değişim ilişkisine dair sunduğu sistematik içerik, zengin kaynakça ve özgün anlatımdır. Eserin genel okuyucuya hitap eden yönü yanı sıra din sosyolojisi alanında lisans ve lisansüstü çalışmalar yürütenler için özellikle başucu kitabı olması en büyük dileğimizdir.
A. R. Momin Sosyoloji, Avrupa'dan önce İslam dünyasında bilinen ve üzerinde çalışılan bir ilim. Sosyal ilimlerin karakteri, ait olduğu toplum ve medeniyetin özelliği ile önemli ölçüde bağlantılı. Fakat Batı'da bu ilmin, tüm toplumları bağlayıcı ve açıklayıcı bir özellik içinde sunularak ciddi bir hata yapılmıştır. Bir manada, olanı olmayanla açıklamak gibi bir durum ortaya çıkmıştır.
Hâlbuki, her sosyal yapı, kendine has dinamikler ve özellikler içinde ortaya çıkar ve orijinal bir nitelik kazanır. Bu durum aslında o toplum ve medeniyetin fotoğrafının çekilmesi demektir. Fotoğraf doğru ve net çekildiği ölçüde, toplumların işleyiş ve gelişmeleri de bu özelliğe bağlı olarak çözüme kavuşur.
Sosyal hayat, toplumların bütün yaşayışlarını inceleyen ve cevap veren komplike bir sistemdir. Bu sistemi ancak o toplumların tarihi, edebiyatı ve inanç sistemleri içerisinde ele alarak gerçek durumunu tespit etme imkânına sahibiz.
Sosyolojiye Giriş -İslami Perspektif- kitabı, sadece Batılı perspektiften olayları ele almakla kalmamış, İslam dünyasının bilgi, düşünce ve sosyal gerçekleriyle olaya daha geniş bir şekilde bakarak yeni bir anlayış ve kültür ile sosyolojiye farklı bir perspektif getirmiştir.
Michael Curtis Avrupalı Düşünürlerin Orta Doğu ve Hindistan'daki Oryantal Despotizm Üzerine Görüşleri
Michael Curtis bu eserinde, Şark despotizmi hakkında tarihsel bir analiz sunarak Avrupa ve Doğu arasındaki karmaşık, olumlu-olumsuz etkileşimi ortaya koymaktadır. Ayrıca Doğunun Batı emperyalizminin daimi kurbanı olduğuna dayanan yanlış inancı ve Batıkların Doğu ve Müslüman toplumlar hakkında nesnel yorumlara sahip olamayacağı görüşünü de eleştirmektedir.
Eser, Avrupanın Şark despotizmi hakkındaki görüşlerini tek taraflı ve ön yargılı bir gözleme dayanarak değil, Doğuda hâkim olan rejimin gerçek tutum ve yöntemleri hakkındaki bilgiye dayanarak ele almaktadır. Curtis, Şark despotizmi kavramının nasıl şekillendiğine; Batı siyaset ve düşünce tarihi ile Orta Doğu ve Hindistanda değişen olgular bağlamında nasıl ifade edildiğine açıklık getirmektedir. Kitapta, Batılı seyyahların Müslüman ülkelerde yaptıkları gözlemler ve Montesquieu, Edmund Burke, Tocqueville, James ve John Stuart Mili, Kari Marx ve Max Weber gibi modern batı düşüncesinin kurucu düşünürlerinin analizleri üzerinde değerlendirme yapılmaktadır. İngilizce okuyan dünyada ilgi ve hayranlıkla karşılanan bu kitabın Türkçede de büyük bir boşluğu doldurması hedeflenmektedir.

Kübra Bilgin Tiryaki 1281 (1864) senesinde kisve-i tab‘a bürünmüş olan bu eser, 14. yüzyılda Abdurrahmân b. Ahmed b. Abdülgaffâr el-Îcî (v. 756/1355) tarafından yazılan Ahlâk-ı ‘Adudiyye isimli risalenin bir tercüme-şerhidir. Eserin telif edilmesi Müellif Mehmed Emîn İstanbulî’nin insanların ahlâkî bir düşüş yaşadığını müşahede etmesi üzerine o güne kadar Türkçeye tercüme edilmemiş olan Ahlâk-ı ‘Adudiyye’yi tercüme etme fikrinin kendisinde hâsıl olması neticesinde olmuştur. Dört makaleden müteşekkil olan eserin ilk bölümü, ahlâkın teorik bahislerinin ele alındığı “Nazarî Ahlâk” başlığını taşımaktadır. İkinci makalede “Fazîletlerin Korunması ve Kazanılması” başlığı ile ahlâkın pratik meselelerine yer verilmiştir. Eserde, “Ev İdaresi” başlığını taşıyan üçüncü bölüm ile “Şehir Yönetimi” unvanlı dördüncü bölümün yer almasıyla ahlâkın bütün meseleleri ele alınmış; böylece okuyucuya kuşatıcı bilgiler sunulmuştur.
Mervenur Yılmaz İslam Ahlak Düşüncesi'nin önemli eserlerinden birisi olan, Îcî’nin Ahlâki’l-‘Adudiyye adlı ahlâk risalesi kısa olmakla birlikte, oldukça etkili olmuş ve üzerine toplamda dokuz şerh yazılmıştır. Son dönemde yapılan tasniflere göre felsefi ahlâk çizgisinde yer alan Îcî’nin eserine yazılan şerhler, bu çizginin devamlılığını göstermesi açısından önemlidir.
Bu şerhlerden birisi de, Îcî’nin öğrencisi olan Kirmânî’nin şerhidir. Kirmânî’nin şerhini diğer şerhler arasında önemli yapan husus, şerhin bizzat Îcî’nin öğrencisi tarafından yazılmış olması ve aynı zamanda ilk şerh olmasıdır. Şerhin Îcî ölmeden önce tamamlanmış olması da, şerhi önemli kılmaktadır. Kirmânî şerhinin kendisinden sonra yapılan şerhlere şekil ve tartışılan konular bakımından kaynaklık yaptığı görülmektedir. Bu kitapta yer alan Kîrmânî şerhinin tahkik ve tercümesiyle, ahlâk literatürüne katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
Abdulkadir Macit Türk tarihinin mihveri konumunda olan Maveraünnehir, günümüze kadar üzerinde onlarca devlete ev sahipliği yapan stratejik bir özelliğe sahip olmuştur. Bu özelliğinden hareketle bölgenin 16. asra kadarki tarihine baktığımızda, genel itibarıyla, bölge üzerinde inşa ve imar ile şöhret bulan Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Hârizmşahlar ve Timurlular; imha veistila ile şöhret bulan Karahıtaylar ve Moğollar hâkimiyet kurmuşlardır. 16. asır itibarıyla de kökeni Cengiz Han’a dayanan ve Özbekler olarak nitelenen Şeybânîler bölgede hükümran olmuştur. Şeybânîler Altın Orda Cuci (Coçi) ulusunun Özbek adını alan Türk-Moğol boylarının bir kısmının Cuci’nin beşinci oğlu Şîbân soyundan olan Ebu’l-Hayr Han liderliğinde 16. asrın sonlarında bölgeye gelerek buradaki Timurlu idaresine son verme girişimleri ile gün yüzüne çıkmış, Muhammed Şeybânî Han ile de bölgenin hâkim yeni siyasal aktörü haline gelmiştir. O kadar ki Şeybânîler, yaklaşık bir asır Maveraünnehir, Hârizm, Fergana ve çevresinde hüküm sürmüştür. Ancak Şeybânîler hüküm sürdükleri süre zarfında dünya tarihsel dönüşümlerin yoğunluğunu artırdığı kritik bir eşikte Maveraünnehir’de devraldıkları Timurlu mirasını istenilen şekilde sürdüremedikleri gibi içte Şeybânî sultanları arasında yıllar süren rekabet ve çekişmeler ve dışta Safevîler ve Bâbürlüler ile giriştikleri yoğun siyasi ve askeri mücadeleler sebebiyle bölgenin parçalanmasının önüne geçememişlerdir. Bu kitap okuyucuya Şeybânîlerin bir asırlık hâkimiyetlerinin bütünlüklü bir fotoğrafını çekmektedir.
Süleyman Hayri BOLAY Fransız filozofu Emile Boutroux (Emil Butru) (1845-1921)’nun contingence/olumsu’luk/zorunsuzluk doktrini, temelde tabiat kanunları denen ve insan zihninin formülleştirdiği kanunların, bizim inancımızın aksine, değişebilmesi tezine dayanır. Filozofun bundan esas maksadı da “tabiat kanunları” denilen kanunların insan toplumlarını ve onların din, sanat ve ahlâk sahasına ait değerlerini tanzim edemiyeceğini ortaya koymak; dolayısıyla insan aklına, insan kalbine ve toplumuna dışarıdan baskı yapılarak onların idare edilemeyeceğini göstermektir. Bu bakımdan Butru’ya göre insan toplumları, insanların hür iradeleri ve seçmelerine dayanan kendi yaptıkları kanunlarla idare edilmelidir. Maddeci, evrimci, determinist ve benzer felsefelerin 19. asırda Batı düşüncesinde, felsefesinde ve toplumlarında kurdukları hakimiyete karşı ileri sürülen bu doktrin bugün önemini daha çok korumaktadır. Bu kitap bizim düşünce hayatımızı da derinden etkilemiş olan bu olumsu’luk doktrinini her yönüyle ortaya koymakta olup yayınevimiz böyle bir eseri yayımlamakla fikir, bilim ve kültür hayatımıza köklü katkıda bulunduğuna inanmaktadır.