Dini Bilimler \ 3-8
Dilara Bağcı Zeki Katılım bankacılığı, kâr ve zarara katılma esasına göre fon toplayan, ticaret, ortaklık ve finansal kiralama yöntemleri ile fon kullandıran bir bankacılık modelidir. Geleneksel bankacılıktan farklı olarak katılım bankacılığında faizsiz sistem esas alınmış ve ticarete dayalı alternatif bir model oluşturulmuştur. Ülkemizde ve dünyada katılım bankacılığına olan ilgi artmaktadır. Bu nedenle katılım bankacılığı hukuki alt yapısı ile birlikte gelişmeye devam etmektedir. Bu kitapta, katılım bankacılığı ürünleri içerisinde önemli bir yere sahip olan mudârebe sözleşmesi genel esasları ile ele alınmış, Türk hukuku içerisindeki yeri incelenmiştir.
Mehmet Zeki AYDIN Değerler Sandığı Okulda Değerler Eğitimi Materyalleri adını verdiğimiz seri çalışmamızda EMPATİ değerini öğretebileceğiniz çeşitli başlıklar var. Bu başlıkları kullanarak erdemli ve değerlerine saygılı bir nesil yetiştirmek sizlerin elinde. Farkında olduğumuz ya da farkına varmadan uyguladığımız değer kalıplarını, size sunduğumuz bu materyal ve yöntemlerle öğrettiğinizde, öğrencilerinizin farkındalıklarını artıracak; problem çözebilen, alternatif öneriler sunabilen, erdemli bireyler haline gelmelerine yardımcı olabileceksiniz.

Öğrencilerimizin konuyu daha iyi kavrayabilmesi ve içselleştirebilmesi için Drama, Yaşayarak Öğrenme, Kulüp Etkinlikleri, Öykü, Kavram Açıklaması, Beyin Fırtınası, Röportaj Yapma, Gezi Gözlem, Materyal Üretme, Meslekler ve Değerler, Yaratıcı Yazma Etkinlikleri bulunmaktadır. Bu yöntemlerle düşünerek, rolünü oynayarak, gözlemleyerek ve yaşayarak öğrettiğimiz değerin önemini ve gerekliliğini anlayabilecekler.

Yüzyıllardır bu değerleri taşıyan bir toplum olduğumuzu, köklerimizin değerlerle sulandığını ise Geleneklerimizde Değerlerimiz, Tekerleme, Mânilerde Değerler, Atasözü ve Deyimlerde Değerler, Mevlana'dan ve Örnek Kişilik başlıklarıyla gösterebileceksiniz.

Öğrenilen değerimizi eğlenerek pekiştirmek için Bilmece Bulmaca, Fıkra, Film Tavsiye/Yorumlama, Eğitsel Oyun, Örnek Olay, Şarkı, Şiir, Poster/Afiş, Proje Hazırlama, Kitap Tavsiyeleri ve Etkinlikler bölümlerini kullanabileceksiniz.

Ölçme Değerlendirme bölümümüz ile öğrencilerimiz, içlerine yerleşen değer bilincini test edebileceklerdir.

Hepimizin bildiği gibi eğitimde başarı okuldaki tek taraflı bir çaba ile gerçekleşemez. Bu yüzden çalışmamıza Veli Mektubu ve Aile Katılımı da ekledik. Bu şekilde aileleri de verdiğimiz eğitimin içine çekerek, öğrettiğimiz bilgileri evlerinde de yaşamalarını sağlayabileceksiniz.
Reşat Uğur Karacan Müslümanlar, dokuz yüz üç yıl (711-1614) boyunca İspanya Krallığı'ndaki varlıklarını sürdürerek yarımadaya önemli bir kültür mirası bırakmışlardır. Bu dönemin son yüz on yedi yılına (1492-1609) Kraliyet ve engizisyonun asimilasyon politikaları ve propaganda faaliyetleri damga vurmuştur.
Granada'nın 1492 yılında İspanyollar tarafından ele geçirilmesinden sonraki dönemde Müslümanlar, iktidar tarafından kademeli olarak zorla vaftiz edilmiş ve Moriskolar (küçük Müslümanlar) olarak adlandırılmaya başlanmışlardır. Yüz yılı (1499-1609) aşkın bir süre uygulanan asimilasyon politikalarının beklenen sonucu vermemesi üzerine Moriskolar, İspanya Krallığı'ndan Kuzey Afrika ülkelerine sürülmüşlerdir (1609-1614).
Bu kitap; Moriskoların asimilasyon süreçlerini ve toplu sürgünün nedenlerini irdelemeyi amaçlamıştır. Kitapta, İspanyol yazar Rodrigo de Zayas'ın kişisel kütüphanesinde bulunan Holland Arşivi'nin (1542-1609) ilgili belgeleri incelenmiştir. Ayrıca Valencia Krallığı'ndaki Moriskolarla ilgili engizisyon raporları ve Kraliyet mektuplarını barındıran Holland Arşivi'ne ek olarak birçok farklı kaynaktan da faydalanılmıştır.
Banu Gürer, Elif Kaya, Esat İlter, Fatiha Bozbaş, Gülsüm Şahin, Mehmet Safa Cevahir, Muhammed Tosun, Mustafa Sami Baybal, Nihal Şahin Utku Farklı yaklaşımlar tarafından farklı biçimlerde tanımlanan, bireysel ve sosyal etkenlere bağlı zorlukları kapsayan engelliliğin anlamlandırılmasında ve süreçle başa çıkmada dinin önemli bir yeri olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle engelliliğin din tarafından nasıl anlamlandırıldığı, bu anlamlandırma neticesinde engelli bireylerin ve ailelerinin engelliliğin getirdiği zorluklara karşı verdikleri mücadelenin, gösterdikleri gayret ve sabrın din açısından değerli kabul edilmesi gibi hususlar engellilikle başa çıkmada dinin destekleyici bir rol oynamasına zemin hazırlamaktadır. Diğer taraftan tarih boyunca engelliliğe din referanslı bazı olumsuz yaklaşımlar ise engelliliğin bir insanlık problemi hâline gelmesinde etken olmuştur. Söz konusu hususlar engellilik ve din ilişkisinin farklı açılardan ele alınmasının gereğine ve önemine işaret etmektedir. Nitekim Türkiye'de engelli bireylere yönelik çalışmalar son yıllarda akademik düzeyde artış göstermekte, bu çalışmalar arasında konunun din ile ilişkisini içeren çeşitli çalışmalar da yer almaktadır. Bahsi geçen hususlardan hareketle elinizdeki çalışma engellilik ve din ilişkisini farklı boyutlarıyla ele alarak konuya dair güncel katkı ve engelliliğe yönelik farkındalığın artışına destek sağlamak amacı ile hazırlanmıştır.
Robert Audi Bu kitap, epistemolojinin temel kavramlarını, konularını ve problemlerini tanıtan kaynak bir eserdir. Burada bilginin kaynakları, doğası ve unsurlarıyla algı kuramları, doğruluk ve gerekçelendirme kuramları, bellek, bilinç ve başkalarının beyanlarının (tanıklık) epistemik statüsü ve nihayet akli çıkarıma dayanan bilginin doğası ve geçerlilik koşulları bir taksonomiye göre ele alınır. Bu durum, kitabın pedagojik yönünü okuyucunun işini kolaylaştıracak şekilde güçlendirmiştir.
Audi, epistemolojinin geleneksel konularını detaylı bir şekilde ele almakla kalmaz, aynı zamanda yeni problem alanlarını keşfeder. Belirli kanıt standartları geliştirerek alternatif epistemolojileri değerlendirmeyi dener. Sezginin doğası ve rasyonel anlaşmazlıklara dair şüpheci eleştirinin yanında bilgi ve gerekçelendirilmiş doğru inancın neden sadece doğru inançtan daha değerli olduğu konusundaki sofistike tartışmalara girer. Bu haliyle Epistemoloji: Bilgi Teorisine Çağdaş Bir Giriş, felsefenin en temel disiplinlerinden birine başarılı bir başlangıç sunar.
Bu kitapta şunlara yer verilmiştir:
• Temel kavramlar, önemli kuramlar, yeni yaklaşımlar ve çözümler
• Epistemik teminat tartışmaları, bağlamcılık, tutarlılıkçılık ve erdem epistemolojisi
• Bilgi sorunlarının zihin felsefesi, bilim felsefesi ve etikteki uzantıları
• Güncellenmiş bir kitap listesi, açıklamalı bir kaynakça
• İngilizce-Türkçe epistemoloji terimleri sözlüğü
Kürşad Atalar Türkiye’de İslamcı düşüncenin bazı dönüm noktaları, etkileyenleri, önde gelen isimleri vardır. Ercüment Özkan da bu kırılma noktalarından birine işaret etmektedir. Bu kitapta Özkan’ın düşünce dünyasındaki önemli dönüm noktaları ve faaliyetleri analitik bir gözle değerlendirilmiştir.
Özkan’ı Türkiye’deki İslamcılık akımı için önemli kılan en önemli unsur, mücadelesinden çok düşünceleridir. Özkan’ın hayat hikayesi bu düşüncelerin tarihsel açıdan konumlandırılma şansını vermekle beraber kendi dönemini izahı bakımından da önemli bir yere sahiptir. Bu bağlamda kitapta din-siyaset ilişkisi, modernite-gelenek eleştirisi ve yöntem olmak üzere üç ana başlık altında Özkan düşüncesinin profili çıkarılmaktadır.
“Fikir ve Hareket İncelemeleri” dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Alper Yontar, Ayhan Öz, Esra Türk, Gülsüm Pehlivan Ağırakça, Hasan Meydan, İbrahim Aşlamacı, İsmet Ayşegül Yıldırım, Oğuz Keleş, Recep Kaymakcan, Sümeyra Uzun, Yeliz Akın Okay, Değerler; hayat boyu bize yol gösteren, bizim için kılavuz çizgisi görevi gören soyut ölçütlerdir. Bu ölçütleri çok erken yaşlarda kazanmaya başlar, daha sonra kazandığımız bilgi ve tecrübeyle onları daha da yetkinleştirmeye çabalarız. Erken çocukluk dönemi deneyimleri, değerlerin hayatımızdaki temel dayanak noktalarından birini teşkil eder. Bu dönemde çocukların değer alanını zengin ve bilinçli tecrübelerle inşa edebilmek, karakter sahibi bireyler yetiştirebilmek açısından son derece önemlidir. Hiç şüphe yok ki verilecek değerlerin mahiyeti bu değerlerin verilme usul ve yöntemleri kadar önemlidir. Çocuklara kazandırılacak değerlerin, geniş muhtevalı bir varlık olan insanı yansıtacak zenginlikte olması beklenmelidir. İnsan, sadece düşünen bir varlık değildir; o, aynı zamanda hisseden ve inanan bir varlıktır. Buna ilaveten o; sosyal yönü olan, toplumsal süreçlere katkı sunan bir özelliğe de haizdir. Dolayısıyla çocuklara sunulacak değerlerin maddi, manevi, millî ve evrensel değerlerden beslenmesi, insanı temsil edebilmesi beklenmelidir. Çocukları tanımak ise bu sürecin önemli bir parçasıdır. Değerlerin çocuklara kazandırılması, çocukları farklı açılardan tanımamıza imkân sağlayan disiplinlerin ortak çabasını gerekli kılmaktadır. Bu çalışma ile hem çocuğun daha iyi tanınmasına hem de onun değerle tanışık kılınmasına katkı sunulmak amaçlanmaktadır.
A. Banu Hulur, Adem Levent, Ahmet Coşkun, Ali Osman Gundoğan, Celal Turer, Derda Kucukalp, Fulya Bayraktar, Gulfem Sezen Balcıkanlı, H. Haluk Erdem, Hakan Poyraz, Hasan Under, Huseyin Gazi Topdemir, İbrahim Sezgul, Kemal Bakır, Lokman Cilingir, Metin Yasa, Muhammed Esat Altıntaş, Neyyire Yasemin Yalım, Nurhayat Calışkan Akcetin Bu çalışma, felsefenin temel disiplinlerinden biri olan etik konusunda hem bir giriş kitabı hem de onun hayatın bütün alanlarına nasıl uygulanacağı hakkında yol gösterici ve bilinçlendirici bir eserdir. Etik, sadece kuramsal bir felsefe disiplini olmanın ötesinde insan varlığını eylemleri üzerinden anlamaya ve tanımaya yöneldiğimizde karşımıza çıkan bir değer ve bilinç alanıdır. İnsanın anlamlı bütün yapıp etmeleri, değerler ve etikle ilişkili olarak düşünülmelidir. Bunun gerçekleştirilemediği durumlarda büyük insanlık bunalımları doğmakta ve insanlığı tehdit etmektedir. Bu süreç, güncel etik problemlerini bütünlüklü bir bakış açısıyla irdelemeyi zorunlu kılmaktadır.
Etik ve Etik Sorunlar; en temel insani durum olarak etiği merkeze alarak; eğitim, siyaset, çevre, iktisat, bilim, tıp, spor, medya, halkla ilişkiler, dil, estetik, biyoetik, küreselleşme ve popülizm gibi alanlarda karşılaşılan güncel etik sorunlara anlamlı bir yaklaşım gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan kavramsal ve kuramsal temele işaret etmektedir.
Alanlarında uzman felsefeci ve düşünürlerin yer aldığı bu çalışma, ülkemizdeki felsefi ve etik birikimi gözler önüne serdiği gibi, dünya sorunlarına da ülkemizden felsefi bir teklif sunmaktadır.
Kenan Gürsoy Etik ve tasavvuf, bugüne kadar yan yana getirmeye ya da birlikte düşünmeye alışık olmadığımız iki kavram. Prof. Dr. Kenan Gürsoy'la yapılan bu sohbetler, “Etik Şahsiyet” çerçevesinde bu iki kavramı bir arada düşünmeye başlamamızı sağlamakta, insanın kemâle doğru yürüyüşünün etik zeminde nasıl gerçekleşebileceğini göstermektedir. Burada tasavvufun başta insanın kendisi olmak üzere bir toplum, bir medeniyet ve bir insanlık tahayyülü ortaya koyarken de etik zemine dayandığına dikkat çekilmektedir.
Etik ve Tasavvuf; yalnızca felsefeye ve tasavvufa ilgi duyanları değil, kendini inşa etmek isteyen ve kemâle doğru yol alma gayreti duyan, insan olmanın sorumluluğunu ve değerini hisseden herkesi kendisine davet eden sohbetlerden oluşmaktadır.
Adem SOLAK, Enver SARI, Mahir ÖZKAN, Veysel SÖNMEZ
Jerry Bergman Antik Yunan filozoflarından kalma materyalist bir inanç olmasına rağmen son 160 yıldır evrim teorisi adıyla meşhur edilerek bilim kisvesinde yayılan, farazi 4 milyar yıllık canlılık tarihi senaryosu olduğu için en temel bilimsellik (sınanabilirlik) kriterini dahi karşılayıp karşılamadığı tartışmalı olan, materyalim-naturalizm ideolojik bükülmesinin bilim alanını işgal etmesiyle bilimin içine dâhil edilen, günümüzde ise “bilimsel gerçek ve yasa” diye empoze edilerek neredeyse bilimin temeli ve hatta bizzat kendisi olma noktasına kadar getirilen (sözde) evrim teorisinin sacayağı hükmündeki üç ana sütunu; kimyasal evrim (abiyogenez), doğal seçilim ve mutasyonlardır.
Bir bilim adamı tarafından kaleme alınan, yaklaşık 900 bilimsel kaynağın bir derlemesi olan, yüzlerce bilimsel veri ve keşifle, bu veri ve keşiflerin (birçok bilim adamı tarafından yapılan) objektif yorumlarını içeren bu kitap, evrimin üç ana sütununun yıkıldığını belgelemektedir.
Burada evrim kelimesinden maksat, ortak ata ve türden türe geçiş (makroevrim) iddialarıdır, herkesin bilip kabul ettiği tür içi değişimler-gelişimler-tekamül süreçleri değil. Var olan ve bilimsel gerçek olan bu değişimler evrim değildir ve (mikro)evrim adıyla anılmaları da doğru değildir. Çünkü tür içi (mikro)değişimler birikerek (makro)evrime yol açamaz. Bu kitap bu gerçeğin bilimsel delillerini sunmaktadır.
Ayman Shihadeh Kelâm, mantık, metafizik, usûl, tefsir, tıp gibi alanlarda devasa ve dakik eserler ortaya koyan Fahreddîn er-Râzî’nin, ahlâk üzerine yazmış olsaydı diğer alanlarındaki eserlerinde olduğu gibi kendisinden sonraki geleneği dönüştürmesi beklenirdi. Fakat Râzî, amelî ahlâka dair bir eser kaleme almış olsa da, teorik ahlâka dair bir eser vermemiştir. Elinizdeki kitap, bu eksikliği kısmen telafi edebilecek şekilde Râzî’nin ahlâka dair düşüncelerini ve entelektüel dönüşümlerini metinlerden adım adım izleyerek ortaya koymaya çalışmaktadır. Bunun için de yazıldığı tarihe kadar yapılan çalışmalar arasında, birçoğu da yazma olmak üzere en geniş Râzî eserleri seçkisi kullanılmıştır.
Elinizdeki kitap bir yandan İslâm ahlâk düşüncesi alanındaki bir boşluğu doldururken diğer yandan Fahreddîn er-Râzî’nin ahlâk düşüncesine yönelik çalışmaların eksiklerini gidermede de önemli bir unsur teşkil etmektedir.
Gözde Özsezer Kaymak, Gülbu Tanrıverdi, Gülen Addis, Özden Erdem, Özlem Avcı, Sema Kuğuoğlu, Sevinç Polat Sağlık çalışanlarının, kendilerinden farklı inançlara sahip bireylere bakım verirken, onların inancına uygun olan bakımı sunmaları en azından sunmak için çaba göstermeleri beklenmektedir. İnancına uygun olmayan yaklaşım, bireyler tarafından kabul edilmeyebilir, memnuniyetsizlik yaratabilir, bakımın veya tedavinin yarıda kesilmesine neden olabilir. Hatta birey inancına uygun olmayan yaklaşımlardan ötürü sağlık çalışanları ile çatışma yaşayabilir. Tam da bu noktada bu kitabın, başta hemşireler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarında inançlara yönelik farkındalık oluşturması ve inançlara uygun bir yaklaşımın nasıl sunulacağı konusunda rehberlik edeceğini düşünmekteyiz. Amaç okuyucuya, sağlıklı ve hasta bireylerin inançlarındaki farklılıkların, sağlık bakımını ve sağlık hizmetlerini nasıl etkileyebileceğini literatüre dayalı olarak göstermektir.
Kitapta özellikle yaygın dini inançlar ele alınmış ve bilimsel literatür temel alınarak hazırlanmıştır. Umuyorum ki, her yeni baskıda yeni dini inançları kitabımıza ekleyelim ve tüm inançları içine alan sağlık hizmetlerinin sunumunda bir rehber niteliği kazandıralım. Yine umuyorum ki, tüm inançlara saygılı ve sağlık hizmetinde bu durumu yok saymayan bir yaklaşım kazanalım. Bu kitabın tüm okuyucularımız için yararlı olmasını diliyoruz.
Muhittin Kaplan İslam iktisadının temel kurum ve meselelerinin ele alındığı kitaplardan oluşan Cep Kitapları dizisinin sekizinci kitabı olan bu eserde, fayda konusu teorik bir derinlikten ziyade her seviyeden insanın kolaylıkla anlayacağı bir içerikte anlatılmaya çalışılmıştır. Kitap, fayda kavramının modern iktisat ve İslam iktisadı teorisindeki anlamını, rolünü ve önemini kavramın zaman içerisinde geçirdiği değişimi dikkate alarak incelemektedir. Bu doğrultuda, kitap dört bölüm olarak organize edilmiştir. Birinci bölümde; faydanın, malların insan ihtiyaçlarını karşılama özelliği olarak tanımlandığı yaklaşım ele alınmıştır. İkinci bölümde; faydanın, mal-hizmet tüketiminden elde edilen doyum, haz, mutluluk olarak tanımlandığı yaklaşım yani "faydaya kardinal yaklaşım" incelenmiştir. Üçüncü bölümde; fayda kavramına ilişkin modern yaklaşım, faydanın tüketici tercihlerini sıralamanın bir yolu olarak analize dâhil edildiği "faydaya ordinat yaklaşım" açıklanmıştır. Dördüncü bölümde ise İslam ekonomisinde fayda kavramının çerçevesi çizilmiş ve ana akım iktisattan farkları açıklanmıştır.
Süleyman Hayri Bolay “Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü’nün 12. baskısı yapılıyor. Bu sözlüğün bu kadar rağbet görmesinin sebebi diğer felsefe sözlüklerinden çok farklı olmasıdır. Bu farklılığı ortaya koyan amillerin başında taşıdığı bir kısım özelliklerin diğer sözlüklerde bulunmamasıdır. Bu farkları okuyucular zaten bilmektedirler ve bunun için bu eseri daha çok tercih etmektedir. 11. baskıya talep üzerine hâdis, hudus delili, hukuk felsefesi, eğitim felsefesi, kimlik, ölüm ve ölüm ötesi, spor felsefesi, tasarım felsefesi, terör gibi maddeler ilave edilmişti. Ayrıca Allah maddesine meşhur fizikçi ve astronom Newton’un kitabından bazı sözleri eklenmişti. Bu ilavelerin kabul ve rağbet gördüğünü gelen ifadelerden anlıyoruz. Biz belki bu hususlarda küçük çapta bir öncülük yapmış olabiliriz. 12. baskıya da çalışma / iş felsefesi, müzik felsefesi, tehafüt, şuur gibi maddeleri yine talep üzerine ilave ettik. Ayrıca bilgi felsefesi ile ilgili kısma bazı eklemeleri zaruri gördük. Diğer taraftan bizim bildiğimiz kadarıyla iş felsefesi ve müzik felsefesi gibi mevzularda ülkemizde ciddi surette çalışmalar yapılmamaktadır. Yaşayan bir filozofumuz ve 20. asrın 20 büyük fizikçisi arasında yer alan Yalçın Koç’un Nazarî Musikînin Esasları adlı eserini bu konuda istisna tutmak isabetli olur. Eserin yeni baskılarını gerçekleştiren Nobel Akademik Yayıncılık kuruluşunun muhterem başkanına, diğer yetkililerine ve çalışanlarına çok teşekkür ederim.”
Süleyman Hayri Bolay Süleyman Hayri Bolay, bilimsel birikimlerini ve düşüncelerini üniversitelerin duvarları içine hapseden bir bilim adamı değildir. O, gençlik yıllarından beri yazdıklarını her tabakadan insanlarla, kamuoyu ile paylaşan bir kimsedir. Bundan dolayı felsefî yoğunluktaki eserleri dahi yakın alaka görmüş olup felsefî düşüncenin yaygınlaştırılmasında önemli katkı sağlamaktadır.
Süleyman Hayri Bolay, şimdi makalelerini, tebliğlerini ve diğer araştırmalarını kitaplaştırmaktadır. Bunlar altı kitap olacaktır. İlki “Felsefe Dünyasında Gezintiler”dir. İkincisi “Türk Düşüncesinde Gezintiler” olacaktır.
“Felsefe Dünyasında Gezintiler”; insan, aile, toplum, millet, kültür, ölüm, demokrasi, postmodernizm, insan hakları, küreselleşme, milli kültür ve millî kimlik gibi birçok güncel konu üzerindeki düşüncelerini ihtiva etmektedir. İnanıyoruz ki kamuoyu bu yazıları zevkle okuyacaktır.
Yayınevimiz, böyle tanınmış, değerli eserleri ve yazıları 45 senedir kamuoyunca kabul gören Süleyman Hayri Bolay'ın bu eserini basmakla iftihar eder.
Levent Bayraktar Felsefe ve Tasavvuf, daha önce değişik vesilelerle kaleme alınmış olan makale, bildiri ve mülakatlardan oluşmaktadır. Metinlerin ortak özellikleri; kültür ve medeniyetimizin temel kurumlarından olan tasavvuf ve onun ekseninde oluşan değerlerin irdelenmesidir. Hemen bütün bölümlerde, felsefe ile tasavvufî kavram ve temalara bakmanın her iki alan için de ufuk açıcı ve zenginleştirici bir sonuç doğuracağı görülmektedir.
Elinizdeki bu kitapta, Mevlânâ, Yunus Emre gibi mutasavvıflar; Camus, Bergson gibi filozoflarla birlikte değerlendirilmiştir. Böyle bir karşılaştırmalı ele alışın yanı sıra; tasavvufun güncel sorunlara verebileceği cevapların bugün için bir kaynak ve ufuk olarak değerlen-dirilmesi gibi özgün denemeler bulun-maktadır. Mutasavvıfların eski değil, eskimeyen bir dünya görüşüne sahip oldukları, tasavvufî tefekkürün dünya sorunlarına her dem taze bir cevap olduğu tezi okuyucunun dikkatine sunulmaktadır.
Ahmet Cevizci Felsefeye Giriş, bir disiplin ve entelektüel faaliyet olarak felsefeye bir giriş yapmayı amaçlayan kimseler için kaleme alınmıştır. Eser, bu girişi felsefenin kendisini, temel kavram, akım ve konularını, felsefeye özgü düşünme ve akıl yürütme biçimlerini tanıtmak suretiyle yapmayı amaçlamaktadır. Sekiz bölümden oluşan eserde, felsefeyle bir tanışıklık tesis etmeyi amaçlayan bir ilk bölümün ardından, epistemolojiyle, bilim felsefesi, varlık felsefesi, etik, siyaset felsefesi, din felsefesi ve sanat felsefesiyle ilgili konulara yer verilmektedir.
Felsefeye Giriş felsefeyle tanışmak isteyen, “büyük sorular üzerine argümantatif ve sorgulayıcı bir tarzda düşünme” olarak tanımlayabileceğimiz felsefeyi hayatlarına bir şekilde dâhil etmek isteyen herkese hitap etmekle birlikte, esas orta öğretim kurumlarında belli bir felsefe kültürü aldıktan sonra bu kültürü biraz daha zenginleştirmek isteyen eğitim fakültesi öğrencileri, geleceğin öğretmen adayları için kaleme alınmıştır. Eserin en önemli özelliği, felsefenin konularını yapılandırmacı bir yaklaşımla ele almasıdır; yani, Felsefeye Giriş kitabı, felsefenin konu ve problemleriyle ilgili olarak hazır bilgi aktarmak yerine, öğrencinin felsefi sorular ve problemler üzerine düşünmesini ve gerekli sorgulamaları yapmasını temin edecek tarzda, şemalar ve görsel malzemeden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Nurten Gökalp, Recep Batu Günör Hayatta yönünüzü ve yerinizi tayin etmenizde en büyük yardımcınız, felsefi düşünüş ilkeleriyle aydınlanmış bir zihniyete sahip olmanızdır. Hayatın problemlerine ve insanın bu problemlerle baş etmesine dair kafa yoran tüm filozofların da temel amacı budur. Felsefi bakışla kendi anlam ve değerinizle birlikte yaşamın anlam ve değerini ortaya çıkarmak insan olmanın gereğidir. Amacınızı gerçekleştirmek için felsefenin yolunuzu aydınlatmasına ve size yol göstermesine izin verin.
Felsefe hayatınızın ışığı olsun…
Murat Arıcı, Pakize Arıkan Sandıkcıoğlu, Selma Aydın Bayram, Levent Bayraktar, Ahmet Eyim, Cem Kamözüt, Yurdagül Kılınç Adanalı, Deniz Kundakçı, Remzi Onur Kükürt, Ercan Salgar, Zikri Yavuz, Aziz F. Zambak Bu eser uzun soluklu, titiz ve detaylara duyarlı bir çalışmanın ürünüdür. Türkçe felsefe literatüründeki benzerlerinden pek çok yönüyle farklı olmayı amaçlamıştır. On iki yazarın yazdığı toplam on dört bölümüyle felsefenin farklı alanlarındaki temel problemlerin neredeyse tamamını kuşatmaktadır. Eser, problemleri sadece felsefe tarihi içindeki bağlamlarıyla ele almamakta, aynı zamanda çağdaş bir pers-pektiften de yorumlamaya tabi tutmaktadır. Eseri öne çıkaran ve onu istisnai kılan üç özelliği bulunmaktadır:
Birincisi, ele aldığı felsefi problemlerin tam da kendisine odaklanmakta; prob¬lemleri argümantatif ve diyalektik bir yöntemle incelemektedir: Önce problemleri ortaya çıkaran akıl yürütmeleri, sonra problemlerin çözümüne yönelik görüş ve kuramları, sonra bu görüş ve kuramları desteleyen gerekçe ve argümanları, ardın¬dan eleştiriler başlığı altında görüş ve kuramlara yönelik karşı argümanları sunmak¬tadır. Böylece eser, felsefenin bir alt alanını filozofların görüşleriyle betimleyip geçmemekte, o alanı inşa eden problemlerin izini aktif olarak takip edip günümüze kadar getirmektedir.
İkincisi, edisyon kitapların içerik ve yöntem dağınıklığı ile ilgili hazin kaderinden bu eserin herhangi bir pay almadığını söyleyebiliriz. On dört bölümü, on iki farklı yazar tarafından yazılmış olsa da tüm bölümlerin içeriği; aynı mantıksal organizas¬yona, paralel düşünce akışına, benzer konu işleme biçimine ve eşdeğer kavram ve terim kullanımına sahiptir. Eser, hem on iki farklı zihnin ürettiği kolektif zenginliğe hem de tek bir zihin tarafından üretilmişçesine sistematik bir bütünlüğe sahiptir.
Üçüncüsü, bildiğimiz kadarıyla ilgili felsefe literatüründe bu eserin içerdiği gör¬sel zenginliğin bir benzeri bulunmamaktadır. Elinizdeki bu eser, üç yüze yakın gör¬seli, işlenen konuyla ilişkilendirerek hem bilgi verici hem de sorgulayıcı bir felsefi içerikle beraber sunmaktadır.

Necati Demir - Hüseyin Öztürk Bugüne kadar Kur'an'ın felsefesinin yapılamamış olduğu düşünülürse; niçin gerilerde kaldığımız kolayca anlaşılabilecektir. Felsefi kültür, mektebin temel taşıdır. Platon, akademiasının kapısına “geometri bilmeyen buradan içeri girmesin” cümlesini yazdırmıştı. Bugünün mektebinin kapısına ise; “felsefesi olmayan milletin mektebi olamaz” cümlesini yazmak gerekir. Milli mektebimiz, 16. Yüzyıldan sonra; Aristo mantığının kısır döngüsü içinde ruh feyzini yitiren ne medrese, ne de çeşitli kozmopolit unsurların bir karışımı olan bugünkü mekteptir.
Değerli düşünür Nurettin Topçu'nun deyimiyle Müslüman Türkün mektebi; maarif, metafizik ve ahlak ilkelerini Kur'an'dan alarak; Anadolu çocuğuna ruh serpen ve bununla yetinmeyip; insanlığın üç bin yıllık kültür ağacının yemişlerini toplayacak; evrensel bir ruh ve ahlak cihazı olacaktır. Bize göre; Kemal Tahir Devlet Ana'da, Necip Fazıl İdeolacya Örgüsünde, Cemil Meriç Bu Ülke'de, İdris Küçükömer Düzenin Yabancılaşması'nda hep bu kaybettiğimiz ruhu aramaktadır.
Felsefe derslerini, felsefe meraklılarının yanında; başta felsefe bölümü, ilahiyat fakültesi, sınıf öğretmenliği, psikolojik danışma ve rehberlik öğrencileri okumaktadır. Bu kitap, bu bölüm ve anabilim dallarının ders içerikleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Düşünen genç beyinlere faydalı olacağı umulur.
Üzeyir Köse İslâm hukukunda hükümler azimet esas alınarak belirlenir. Bunlar arızî durumlara bağlı olmaksızın başlangıçta konmuş ve normal şartlarda tüm mükellefler için geçerli aslî hükümlerdir. Bununla birlikte zaruret ve güçlük sebebiyle azimeti terk etmeye imkân veren, asıl hükme kıyasla daha kolay olan ve arızî durumun devamı hâlinde varlığını devam ettiren hükümler vardır. Bunlara ise ruhsat denilmektedir. Asıl hükmün uygulanması durumunda mükelleflerin zorluk ve meşakkatle karşı karşıya kalacağı ya da asıl hükmün uygulanma imkânı olmadığı durumlarda bir çıkış yolu olarak görülen ruhsat daha çok hastalık, yolculuk, ikrah (zorlanma) ve zaruret hâllerinde gündeme gelmektedir. Hamilelik de bir yönden hastalık diğer yönden meşakkat olarak görülebilir. Bunun dışında anne adayının emanet bir can daha taşıması, hamileliğin bazı noktalarda farklı değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada hamileliğin fıkhî hükümlere etkisi ele alınmıştır. Neticede ibadetler, aile hukuku ve ceza hukukunun yanında muayene ve tedavi sürecinde de hamileliğin fıkhî açıdan farklı değerlendirilmesi gerektiği görülmüştür. Fıkıhtaki hamilelere yönelik bu farklılıklardan bazısının kaynağı doğrudan nasslar iken bazıları da mezhep imamlarının veya sonraki fakihlerin ictihadlarının bir neticesidir. Fıkhın hamilelere yönelik bu tutumu, neslin devamı sürecinde oldukça zor bir görev ifa eden anne adaylarını ve anne karnındaki çocukları korumaya verdiği önemin bir göstergesidir.
Bilal YORULMAZ Bir resim bin kelimeye bedeldir. Bir iki dakikalık bir klip ise bazen yüz binlerce kelimenin veremeyeceği duyguları insanlara aktarabilir. Filmler genellikle etkili yaygın eğitim araçlarıdır. Toplum üzerinde yavaş ama kalıcı etkiler bırakırlar. Süreç içerisinde sosyal hayatta önemli değişiklikler meydana getirirler. Yaygın eğitimde bu denli etkili olan sinema filmleri örgün eğitimde de değerli birer eğitim materyaline dönüştürülebilir. Sırf örgün eğitim için filmler üretmek pahalı bir süreç olacağından popüler filmlerden bölümler kullanmak kısa vadede filmlerden faydalanmayı kolaylaştırmaktadır.
Ülkemizde yeterli miktarda DKAB derslerinde kullanılabilecek kaliteli eğitsel filmlerin bulunduğu söylenemez. Bu durum Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine alternatif yollar sunmayı gerektirmektedir. Bu alternatif arayışımız içerisinde popüler filmler ile dinî filmler bize bir çıkış yolu sunmaktadır. Eğitim maksatlı üretilmeyen popüler filmlerde eğitsel maksatlarla kullanabileceğimiz 1-2 dakikalık sahneler bulunabilmektedir. Bu sahneleri keserek derslerimizde kullanmak, film ihtiyacımızı önemli ölçüde karşılayacaktır. Popüler filmlerden sahnelerin yanında dinî filmlerin de tamamı yerine ilgili bölümlerini kullanmak daha faydalı görünmektedir.
Elinizdeki kitap bu ihtiyaçtan hareketle piyasada bulunan dinî filmler ve popüler filmlerdeki eğitsel sahnelerin tespit edilmesi ile oluşturulmuştur. Tespit edilen sahneler DKAB dersi ünite ve konularına göre tasnif edilmiştir. DKAB dersi müfredatından bağımsız olarak din eğitimi ile ilgili klipler için ise Bilal Yorulmaz, Perdeden Gönüllere-Din Eğitiminde Kullanılabilecek Örnek Videolar, (Rağbet Yayınları, İstanbul 2013) kitabına başvurulabilir.
Dilek Yalız Solmaz Dünyada ve ülkemizde toplum, sokak suçları, okullardaki şiddet, uyuşturucu bağımlılığı, çetecilik, hırsızlık, çocuklara uygulanan cinsel ve fiziksel istismar, silah taşıma ve kullanma gibi, gençlerin suça karıştığı, toplumsal yapıyı bozan ve tehdit eden birçok olayla karşı karşıya kalmaktadır.
Hızla yayılan ve önlem alınması gittikçe zorlaşan suça yönelik bu tür sosyal problemler ile başa çıkmak için değerlerin öğretiminde okulun rolünün iyi analiz edilmesi ve var olan eğitim programlarına ek olarak destekleyici karakter eğitim programlarının devreye sokulması gerekmektedir.
Genç neslin sosyal becerileri ile birlikte, olumlu karakter bileşenlerinin gelişmemiş olması, gerek okuldaki gerekse yaşamın diğer alanlarındaki başarılarını da etkilemektedir. Bu açıdan, sosyal beceri ve olumlu karakter bileşenlerini öğretmede aileler, öğretmenler ve toplumun diğer üyeleri ile iş birliği içinde olan okullara büyük görevler düşmektedir.
Ülkemizde Beden Eğitimi dersi kapsamındaki konulara ek olarak hazırlanmış, temel amaçları arasında dürüstlük, saygı, sorumluluk, adil olma, yardımseverlik ve vatandaşlık karakter bileşenlerini içeren fiziksel etkinlik oyunlarının öğrencilerin karakter gelişimi üzerindeki etkisinin incelenmesine ilk defa bu araştırmada yer verilmiştir. Bu nedenle, bu kitap Türkiye'de bu alanda yapılacak diğer araştırmalara kaynak oluşturacak ve derslerde kullanılacak temel bir eser olma niteliğine sahiptir. Ayrıca, bu kitabın yukarıda ifade edilen sosyal problemlerin azaltılmasında, sosyal becerilerin ve olumlu karakter bileşenlerinin gelişiminin desteklenmesinde, önemli bir rol oynayabileceği düşünülmektedir.
Kitabın, ilköğretim Beden Eğitimi dersinde öğrencilere verilecek olan sistemli bir karakter eğitimi programının düzenlenmesi ve eğitimciler ile birlikte bu alanda çalışacak araştırmacılara, karakter eğitimi konusunda yol göstermesi amaçlanmaktadır.
Mehmet Sürmeli Allah'tan almış olduğu dini tebliğ etmek, kapalılıkları açıklamak, dinî hükümlerin nasıl yaşanacağını fiilî olarak göstermek ve hüküm olmayan konularda sorunları çözmek için hüküm koymakla yetkili olan Hz. Peygamber'i “kendi öz oğullarından bile iyi tanımakla” görevli olan insanlar, O'nu İslâm'ın temel kaynaklarından öğrenmek zorundadırlar. Bu zorunluluğu hissederek biz de bu çalışmamızda Hz. Muhammed'i, Kur'an-ı Kerim, hadis ve hadis ilminin rivayet usulünü / metodunu kullanan İslâm tarihi kaynaklarından tanıtmayı uygun bulduk. Amacımız bir siyer çalışmasından çok, insanın en önemli güvenlik alanı olan iman konusuyla ilgili Hz. Muhammed'in emirlerini, Hz. Peygamber'in ahlaki özelliklerini ayetler ve hadislerle ele alıp peygamberlik görevini yerine getirmedeki işlevsel alanıyla ilgili bilgiler vermektir. Resulullah'ı tanımaya çalışırken anladıklarımızı Müslümanlarla paylaşmaktır.
İlim Esra Erek Felsefe tarihi bir anlamda felsefe üzerin­de düşünen filozofun hikmet arayışının tarihidir. Gazâlî, hakkındaki meşhur yargının aksine, bu arayışı dogmatiklik­ten kurtaran düşünürdür. O, geleneksel anlayışı ve yöntemi sürekli yenileyen, mevcut yaklaşımların tıkandığı yerde yeni yollar açan bir filozoftur.
Bu kitap, Gazâlî'yi ve Gazâlî tartışmalarını yeniden çözümleme niyeti ve gayretiyle kaleme alınmıştır. Çalışmada tarihin öznesi olan insanın neliği, insanın bilmek için yöneldiği hakikat karşısında yaşadığı sorunlar irdelenmektedir. Dinamik bir problem olan 'bilme' sorununun Gazâlîci çözümlerinin günümüz düşüncesine ne tür katkılar sunabilir olduğu da ele alınmıştır.
Ü. Betül Kanburoğlu Ergün Gazzâlî, farklı disiplinlerden kendisine intikal eden birikimi eşine az rastlanır bir sarahatle yeniden yorumlayarak İslâm düşüncesinde merkezî bir konum edinir. Belki bundan daha önemlisi, onun entelektüel serüveninin merkezinde yer alan insanı anlama çabasını bizatihi kendini anlama çabasına dönüştürmesidir. Bu çaba, onun, düşünce tarihinde, hayat tecrübesi, öne sürdüğü fikirler kadar önemli olan nadir düşünürlerden biri olmasını sağlar.

Gazzâlî’nin insanı hangi yönleriyle ele aldığı, onun bu dünyadaki amacını nasıl tanımladığı ve eğitimin insanın bu amaca ulaşma sürecinde nasıl bir rol üstlenebileceğini ele alan bu kitabın hareket noktası, insanın bu dünyaya bir tamamlanma isteği ile geldiğidir. Gazzâlî’nin “kemâl iştiyakı” olarak nitelediği bu gaye uğruna insan, geçici, sınırlı, yetersiz ve yolun sonunda çoğu zaman kendisini tatmin etmeyen kemâl arayışlarının peşinden gider. Gazzâlî de insan için hem fizik hem metafizik âlemde karşılığı olan, insanın hayattaki tüm rollerini kapsayan ve nihayetinde onu sükunete eriştiren hakiki bir kemâl hâlinden söz eder. Bu hâl, insanın kendi hakikatini kavramasını ve bu sayede nihai mutluluğa erişmesini ifade eder.
Hüseyin Baysa Süslenme arzusu ve süslü olana meyletme duygusu, bir gerçeklik olarak insanoğlunun fıtratında yer almaktadır. İslam'da bedensel süslenme ile ilgili ahkâm, bu fıtrî yönelime uygun olarak belirlenmiştir.
Kitapta; bedene yönelik geçici ve kalıcı süslemelerin fıkhî hükmü araştırılmıştır. Bu çerçevede dövme, diş seyreltme, kaş inceltme, takı kullanma, saç boyama ve ekleme gibi vahiy döneminde bilinen estetik uygulamalar ile günümüzde yaygın olan dudak estetiği, diş estetiği ve saç ekimi gibi kozmetik cerrahi operasyonlar, epilasyon ve makyaj türü işlemlerin hükmü incelenmiştir.
Mustafa Fayda, Mustafa Sabri Küçükaşçı, Azmi Özcan, Casim Avcı, Mehmet Özdemir, Hasan Hüseyin Adalıoğlu, Ali Satan, Uğur Demir, Abdulkadir Macit İslam tarihinin en önemli müesseselerinden biri olan hilafet, İslam siyaset düşüncesi literatürünün de kritik kavramları arasında yer almaktadır. Kavramın İslam kaynaklarında yer alış şekli ile kelami ve siyasi düşünceye konu olmuş biçimleri. İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren devletlerin egemenlik ve otorite arayışlarına cevap vermiştir.
9 yazının yer aldığı bu kitap, hilafetin modern öncesi dönemde nasıl bir süreç takip ettiği ve hangi fonksiyonları yerine getirdiği; bahusus hakkında hangi tartışmaların cereyan ettiği gibi meseleleri ortaya koymakla birlikte bu meselenin yeniden gündem hâline getirilmesini ve dönemin kavramları- nın süreklilik sağlanacak şekilde yeniden yorumlanmasını, hilafetin güncel meselelerinin tespiti ve tenkidi hususunda geçmiş birikimden istifade edebilmeyi hedeflemektedir.
Hilafetin Türklere intikalinin 500. yılı münasebetiyle gerçekleştirilen çalış- tayın bildirilerini ihtiva eden bu çalışma/eser ümit edilir ki daha nice yeni/ orijinal araştırmalara vesile olur ve bu büyük tarihi mirası doğru anma ve anlamaya hizmet eder.
Cemil Oruç, Hasan Dam, M. Akif Kılavuz, Mustafa Köylü, Turgay Gündüz Son zamanlarda ülkemizde, gerek çocukluk ve gençlik gerekse yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine ilişkin ilmî ve akademik düzeyde güzel çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Ancak bu tür çalışmalarda, bebeklik çağından yaşlılığa kadar insanın biyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerine ait detaylı bilgiler yer alırken maalesef dinî gelişim dönemlerine ve din eğitimlerine ait hemen hemen hiçbir bilgiye yer verilmemekte, âdeta insanın dini yanı yok sayılmaktadır. Oysa insan bir bütündür, onun maddi yanı olduğu kadar manevi yanı da vardır. Dolayısıyla bireylerin çocukluk döneminden yaşlılığa kadar dinî gelişim ve din eğitimleri de en azından diğer gelişim alanları kadar önemlidir.
Her ne kadar İlahiyat Fakültelerinde bireylerin dinî gelişimi ve din eğitimine ilişkin bazı müstakil çalışmalar yapılsa da sistematik tarzda, çocukluk döneminden yaşlılık dönemine kadar bir bütün olarak bireylerin dinî gelişim özelliklerini ve din eğitimini kapsayan herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. İşte bu kitabın amacı, hem böyle bir boşluğu doldurmak hem de İlahiyat Fakültelerinde okutulmakta olan Din Eğitimi dersine bir katkı sağlamaktır. Kitabın hedef kitlesi 7'den 70'e herkestir. Her yaş grubundaki insan, kitaptan kendi adına bir şeyler bulup kendini çeşitli yönleriyle tanımaya çalışabilir. Meseleye din eğitimi açısından bakıldığında, başta İlahiyat Fakültesi öğrencileri olmak üzere örgün eğitim kurumlarındaki DKAB öğretmenleri, cami ve Kur'an kursu gibi yaygın din eğitimi kurumlarında imam, Kur'an kursu öğreticileri ve vaizler, kısacası her yaş grubundan yüz yüze gelen her din görevlisidir.


Mustafa Köylü, Cemil Oruç Din ve maneviyat konusunda uzun süre devam eden tartışmalar, çağdaş dünyada din ve maneviyatın insan hayatında yer bulamayacağı yönündeydi. Tam aksine pek çok ülkede dini ve manevi bir canlanma gerçekleşmiş, ancak bu gerçeklik de beraberinde yeni bir eğitim anlayışı ve bakış açısı getirmiştir. Bu çalışmada, din eğitiminin temeline; sağlıklı bir Allah inancının geliştirilmesi ve bu inancın, gençlerin kendisi, toplum, çevre ve nihayetinde Yaratıcısı ile sağlıklı ilişkiler kurması fikri yerleştirilmiştir.
Gençlik dönemiyle ilgili ülkemizde makale, kitap bölümü ve sempozyum bildirileri şeklinde çeşitli çalışmalar olmasına rağmen bir bütün olarak gençlik dönemi din eğitimine ait müstakil bir kitap bulunmamaktadır. İşte bu çalışma, gençlerin din eğitimini psikoloji, pedagoji ve teoloji bütünlüğü çerçevesinde ele almakta ve okuyucunun interdisipliner bir bakış açısı kazanmasını amaçlamaktadır.
Yasin Kuruçay Hemen herkes krizler çağında yaşadığımıza dair vurgular yapmaktadır. Krizin en derin belirtileri de gençler üzerinde gözlenmektedir. Günümüzde birçok genç, boşluk ve anlamsızlık içindedir. Gençlik dünümüz ile yarınımız arasında bir köprü; geçmişimizle geleceğimiz arasında bir bağdır. Gençler potansiyellerini doğru kullanabildiğinde hem kendileri hem de dünya, güzelleşecek ve iyileşecektir.
Gençlerin soruları, sorunları, sorgulamaları ve itirazları anlam arayışının en önemli göstergeleridir. Din; hayata amaç veren, yaşanan sorunları anlamlı kılacak bir bakış açısı sağlayan, sarsıcı yaşam olayları ile başa çıkmayı sağlayan bir anlam sistemidir. Din; gençlerin duygu, düşünce ve davranışlar arasındaki çelişkileri ve çatışmaları azaltarak anlamlı bir yaşama katkı sağlar. Dindarlık ile iyi oluş, psikolojik sağlık, mutluluk ve anlamlı bir yaşam arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Bu kitap, dini değerlerin ve yaşam pratiklerinin gençliğin temel sorunu olan “anlam arayışına” katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Psikoloji, ruhun sağlığıyla; din, ruhun kurtuluşuyla ilgilenir. Sağlıksız bir ruhla kurtuluşa erilemeyeceği gibi kurtuluşa götürmeyen bir sağlıklılık da anlamsız olmaktadır. O hâlde din ve psikoloji ele ele verip insanlığı bu dünyada huzura, öte dünyada ilahi kurtuluşa erdirebilirler.
Ahmet Dağ, Ayhan Çitil, Esra Kartal Soysal, İbrahim Bahçi, İbrahim Halil Üçer, İhsan Fazlıoğlu, Kamuran Gökdağ, Kasım Küçükalp, Latif Karagöz, Ömer Türker, Rıdvan Şentürk, Tahsin Görgün Bugün gerçekliğin tam ve kesin bir açıklamasını verme amacıyla yola çıkan bir yaklaşımın giderek gerçekliği izah gücünü yitirip bizzat gerçekliğin kendisini ilga ettiğini görüyoruz. C0VID-19’un diğer salgınlar kadar fakat onlardan daha güçlü bir şekilde bizi gerçeklik, insan, tanrı ve toplum üzerine yeniden düşünmeye sevk etmesinin nedeni, modern dünyayı kuran anlayışın gerçekliği hurafelerden arınmış bir şekilde gösterme amacıyla çıktığı yolda gerçekliğin kendisini bir hurafe haline getirmiş olmasıdır. Tam da bu vaziyet içinde, sanal bir görüntüsüyle takas ettiğimiz gerçekliği yeniden hatırlamamız ve yaptığımız bu kötü alışverişin sonuçlarından dersler çıkarmamız gerekiyor. Düşüncemizi bütüncül bir şekilde gerçekliğe, onu kuran ilkelere ve insanın bu ilkelerle münasebetine yöneltmeye davet eden bu kitap, tam da böyle bir yönelişin, çıkarılacak dersler için iyi bir başlangıç olduğunu söylüyor.
Hakan Ertürk, Ceyda Kükrer Mutlu, Emre Selçuk Sarı, M. Halil Çonkar, Hamdi Döndüren, Ali Togay, Murat Çizakça Yaratıcı ve yeni fikirlere sahip kişiler tarih boyunca olagelmiştir. Bu fikirler, süregelen iktisadi alışkanlıkların dışında alternatif modeller geliştirilmesine yol açarak yeniliklere kapı aralamıştır.
Günümüzde, özellikle teknoloji alanında birçok yenilik bu tür fikirlerin olgunlaşması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Yeni fikirlere sahip birey ve firmaların fon ihtiyacını karşılamak amacıyla söz konusu girişimlere ortak olmayı ifade eden girişim/risk sermayesi bu yönüyle önemli bir finansal enstrümandır. Bir tarafın riski üstlenerek sermayesini, diğer tarafın yaratıcı düşüncesini ortaya koyarak uzun vadede getiri elde etmeyi hedeflemeleri bu ortaklığın önemli bir özelliğidir. Bu açıdan girişim sermayesi, klasik finansman modellerinden farklı alternatif bir modeldir. Girişim sermayesindeki kâr-zarar temelli ortaklık yapısı, İslam İktisadının gerçekleştirmek istediği amaçlara uygun bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle başta katılım bankaları olmak üzere kamu ve özel kurumların, üniversitelerin, şirketlerin başvurabileceği önemli bir yatırım aracıdır. Elinizdeki bu kitap; girişim/risk sermayesinin tarihini, mevcut durumunu, hukuki yapısını, iktisadi imkânlarını, vergi ve muhasebe boyutlarını incelemektedir. Bu açıdan gerek teorik gerekse uygulama açısından ihmal edilmiş bu konuda önemli bir boşluğu doldurmayı hedeflemektedir.
Çağrı Güçlüten, Emine Serap Kuserli, Erhan Tekin, Harun Tunç, Hüseyin Demir, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Orhun Burak Sözen, Tülay Atay, Zübeyit Gün “Son yıllarda dünyanın gündemi, merkezî bölgelere yakın ülkelerdeki silahlı çatışmalar, iç savaşlar ve savaşlar ile belirlendi. Bu anlamda çatışmaların ve belirsizliğin hâkim olduğu dünyada, göç olgusu da değişimin merkezinde önemli bir yer edinmektedir. Sadece coğrafi bir değişim değil aynı zamanda kültürel, sosyal ve ekonomik bir dönüşümü de beraberinde getiren göçü anlamak için multidisipliner bir perspektif kaçınılmazdır. "Göç ve Metodoloji” bu yöndeki ihtiyaca hitap eden bir çalışma olarak konuya ilgi duyanlar için özellikle kalitatif perspektiften değerlendirmeler sunuyor.“
Prof. Dr. İbrahim Sirkeci

Son yıllarda göç olgusuna artan ilgiyle göç çalışmaları da hız kazanmış, yerli ve yabancı çok sayıda eser ortaya konmuştur. Göçün karmaşık doğası gereği disiplinlinlerarası bakışa olan ihtiyacın yanı sıra göç çalışmalarında metodolojik açıdan teori ve uygulamaların önemi daha da belirgin hâle gelmiştir. Bu eser, göç ve metodoloji ilişkisini farklı disiplinlerin bakış açılarıyla ele alması bakımından değerlidir. Eserin hem göç araştırmacılarına hem de alanın okuyucularına katkı sağlaması temennisiyle…
Ekrem Eroğlu Aldatma ve aldanma, insanlık tarihi kadar eski ve kıyamete kadar aktüelliğini koruyacak bir konudur. Aldatma ve aldanma kavramları âdeta insan hayatının vazgeçilmezleridir.
Geriye dönüp tarihi karıştırdığımızda insanın aldanmadan ve kimseleri de aldatmadan doğru yol üzerinde yaşaması; ona huzurlu, mutlu, emin ve kavgasız bir fert olmayı, güçlü bir toplum oluşturmayı sağlamıştır.
İnsanları aldatarak piramidin tepesine çıkmak isteyenler, aldanarak onlara omuz verenlerin sayesinde başarıya ulaşmaktalardır. Bu yüzden aldatanlar, aldatmayı kendilerine şiar edinmişlerdir. Bu nedenledir ki altta bulunanların başkaldırmamalarını sağlama konusunda yapılması gereken her tür hileye başvurmuşlardır.
Aldatanlarla aldatılamayanlar arasında sürekli bir mücadele vardır. İşte tam da burada iki mücadeleye şahit oluruz. Biri, piramidin tepesine ulaşmaya çalışanlarla, önceden oraya oturmuşların birbirleriyle; diğeri de hakikatin gerçeklerine aykırı bilgilerle aldatanlarla doğru yola getirmeye çalışanların mücadelesidir.
İşte bu kitapta da çeşitli yol ve yöntemlerle aldatılan insanlar ve toplumlar konu edinilirken suçlama, aşağılama, ırk ve inanç bakımından dışlanmamıştır. Tarihin yazmış olduğu, düşünürlerin tespitleri doğrultusunda gerçekler ortaya konmak istenmiştir.
Selim ÖZARSLAN İnsanlık yaratılışından beri hayatın anlamını çözmeye çalışmış, bu şekilde huzura kavuşacağını düşünmüştür. Ancak yaşadığı hayata baktığında onu üzen, ruhunu sıkan, hoşlanmadığı birçok musibetle karşı karşıya gelmektedir. Tarihin derinliklerinden günümüze kadar insanların canını sıkan onları derin acı ve ıstıraplara gark eden deprem, kasırga, fırtına, tsunami (deniz suların kabarması), tedavisi uzun yıllar alan hastalıklar, kuraklık, onun beslediği açlık ve kıtlık gibi doğal olaylar ve felaketler hiçbir zaman eksik olmamıştır.
İnsanlar eskiden olduğu gibi bugün de bu tür acı ve ıstıraplara yol açan doğal olay ve felaketlerin, Kur’ânî tabirle musibetlerin, sebebini bulmaya çalışmakta, kimileri bunları kâinatın mutlak yaratıcısı Yüce Allah ile insan arasındaki ilişkilerin zayıflaması hatta yer yer kopmasına neden oldukları için Allah’ın insanlara bir tür cezası olarak değerlendirmiş, kimileri de bu tür olayların tabiatın kendi dinamiklerinden kaynaklandığını, insanın ahlakî davranışlarının bu tür olayların meydana gelmesinde olumlu ya da olumsuz bir katkısının bulunmadığını söylemişlerdir.
Biz de bu sorunu yani musibetlerin neler olduğunu, hangi şeylerin musibet olarak değerlendirileceğini, musibetlerin sebeplerini, insanların dince suç sayılan eylem ve davranışlarının/günahlarının musibetlerin meydana gelmesinde bir rolünün bulunup bulunmadığı hususunu Kur’an-ı Kerim çerçevesinde ele alıp incelemeyi uygun bulduk.
Bundaki amacımız, musibetlerin nedenlerinin neler olabileceğini insanlara bildirmek suretiyle onların daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmelerine bir nebze de olsa katkı sunmaktır.
Ahmet Doğan, Aslıhan Atik, Hamza Aktaş, M. Oğuz Kutlu, Mehmet Zeki Aydın, Muzaffer Üzümcü, Rıdvan Demir İlahiyat ve İslami Bilimler Fakültelerinde okuyan öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğini en iyi şekilde öğrenmeleri, mesleğe ilişkin olumlu tutum ve davranışlar kazanmaları beklenmektedir. Bu fakültelerde okutulan “Öğretim İlke ve Yöntemleri” ile “Özel Öğretim Yöntemleri” dersleri de bu amacı gerçekleştirmek için konulmuş derslerden bazılarıdır. Bu dersler kapsamında teoride ve uygulamada yapılan birçok faaliyetin yenilenen programlara ve yeni öğretim strateji, model, yöntem, teknik ve yaklaşımlara uygun olması arzu edilmektedir. Ayrıca öğretmen adaylarının; din öğretiminin temel kavramlar, öğretim planlama süreçler ve ilgili alana yönelik güncel materyaller hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir. Hazırlanan bu kitapta, yukarıda bahsedilen konular hakkında yer alan bölümler, din eğitimi alanında uzman akademisyenler tarafından kaleme alınmıştır. Din eğitimi alanında yaşanan son gelişmeler ışığında yeni eğitim anlayışlarına uygun olarak hazırlanan kitap; dersleri yürüten akademisyenlere, öğretmenlere, Kur'an Kursu öğreticilerine ve öğretmen adaylarına teoride ve uygulamada kullanabilecekleri pek çok bilgi ve beceri içermektedir.
Selim Özarslan Modern insanın içinde bulunduğu ruhsal bunalımların, diğer bir deyişle inanç problemlerinin temelinde hiç şüphesiz ki pozitivist eğitim ve dünya görüşü, kapitalist düşüncelerin beslediği maddeci hayat anlayışı, dinî değerlere sırt çevirmiş maddeci ilim anlayışı, âlemin mekanist açıdan izahı, vahyi temellerinden uzaklaşmış yarı cahil din anlayışlarının yöntemi olan tekfir, varlıklar içinde en üstün yapıya haiz olan insanı yaratıcı karşısında bir hiçe indiren, dolayısıyla eylem ve davranışlarının bir anlamının olmadığını söyleyen determinist/fatalist kader anlayışı bulunmaktadır. Toplum katmanlarında bu zihniyet yerleşince, diğer sorunlar kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Manevi ve psikolojik bunalımlara girmiş bireyler, sosyal yaşantılarında da bir tatminsizliğin içinde bulundukları için toplumsal sorunların kaynağını oluşturmaktadırlar. Bu şekilde, tatminsiz bireylerin içinde yaşadığı toplum düzeni parçalanmakta, huzursuzluk ve kargaşanın hâkim olduğu, dinden bağımsız başka bir yaşam biçimi gelişmektedir.
İnsanın beden ve ruh bütünlüğüne aykırı dünya ve ahiret saadetine engel olan her türlü beşerî ve felsefi, batıl ve sapkın inanç ve düşünce akımlarına karşı olmak, kelâmın yüklendiği görev olmakla birlikte, her inanan insana düşünme kabiliyeti ve bilgi birikimi ölçüsünde düşen bir sorumluluk da olmalıdır. İşte bu kitap, söz konusu sorumluluğu müdrik olarak kimisi klasik kimisi modern zamanlarda ortaya çıkan küresel bazı inanç sorunlarına kelamî perspektiften çözüm önerileri sunmaya çalışmaktadır.
Bizim bu çalışmayı yapmaktaki amacımız, yaşadığımız çağa damgasını vuran ve dinle ilgili olarak tartışma gündemini oluşturan konularda öncelikle ilahiyat fakülteleri ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliğinde okuyan öğrencileri-mize günümüz inanç problemleri hakkında genel bilgiler vermek, hem öğrencinin bu konularda zihninin aydınlanmasını sağlamak hem de öğrencilere yöneltilmesi muhtemel soruları cevaplayabilecekleri bir yeterliliği kazandırmaktır.
Fulya Bayraktar, Yeliz Yayıntaş Günümüzde Tasavvuf adlı bu kitap, farklı entelektüel ve akademik disiplinlerden gelen ve bugünün insanlık problemleri için çözüm önerisi arayan yazarlar tarafından, çağımızı kendi irfanımızdan hareketle okumak ve yorumlamak gayesi ile kaleme alınmış olan makalelerden oluşmaktadır. Bunların bir kısmında bugün adına ve bütün bir insanlık için Tasavvufun teklifleri ele alınmakta, bir kısmında da mutasavvıflar hakkında değerlendirmeler yapılmaktadır. İslâmın; farklı coğrafyaları, farklı kültürleri, farklı insanları tevhid prensibi etrafında bütünleştirmiş olması, bugün yeniden anlamlandırılmaktadır. Bu kitap, dünya genelinde yaşanan insanî problemlerin çözümü için günümüzün ihtiyaçları doğrultusunda kadim hikmetle yeniden buluşmaya bir davettir.
Abdurrahman Güneş, Elif Nur Sandilaç, Emine Nurefşan Dinç, Emrah İstek, Esra Doğan Turay, Esra Doğan Turay, Hasan Yavuz, Mohamadou Aboubacar Maiga, Nihal Şahin Utku, Nurettı̇ n Gemı̇ci, Ömer Elbeyli, Zehra Gözütok Tamdoğan Samîlerin kadim dinî sembollerinden, dünya tarihinin en önemli nüfus hareketliliği ve süreklilik arz eden yolculuklarından olan hac, tarih boyunca birçok zorluğu içinde barındırmakla birlikte hacı adayını ve dolayısıyla onun çevresini maddi ve manevi açıdan etkilemiştir Hac, Müslüman fert için dinî bir görev olmasının yanı sıra içtimai olarak bir ümmet bilinci oluşturan önemli bir ibadettir. Hz. Peygamber'in tebliğiyle birlikte hac, aslına döndürülmüştür. Bundan sonraki süreçte yönetimi elinde bulunduranlar, bu bölgeyi tüm dünya Müslümanlarının bu görevlerini rahat ve emniyetli bir şekilde icra etmeleri ve kazandıkları dinî, ilmî ve içtimai tecrübeleri kendi bölgelerine taşıyabilmeleri için gayret sarf etmişlerdir. Gerek kutsal topraklara gerekse yol boyunca inşa ve imar faaliyetleri sürekli devam etmiştir. Bu faaliyetler de başta idareciler olmak üzere halkları da teşvik etmiş, çeşitli vakıflarla kutsal topraklar canlı tutulmuştur. Kutsal topraklara yapılan bu seyahatlerde hacıların bazıları ise yaşanılan bu iletişimi, yazdığı eserlerle tarihe not düşmek istemiştir. Bu seyahatnamelerde; yol boyunca görülen şehirler, beldeler, köyler, bunların sahip olduğu maddi manevi unsurlar, karşılaşılan âlimler, devlet ricali, çeşitli inanışlar anlatılmaktadır. Menâzilü'l-hac ve menâsikü'l-haccı da ihtiva eden bu eserler müelliflerinin kendi kişisel tespit ve tasvirleriyle oldukça zengin birer külliyata dönüşmüştür. Dolayısıyla hacı adayının ve haccını eda etmiş ferdin bu yolculuğu kayıt altına alması mekânları içtimai, kültürel, iktisadi açıdan tasavvur edilir hâle getirirken Müslüman kültürde özellikle ilim rıhlelerini de içinde barındıran bir faaliyet alanı oluşturmuştur.
Bu çalışma içindeki bölümler, haccın hemen hemen tüm başlıklarını içermektedir. İlgilenenlere ve alanda çalışma yapmak isteyenlere farklı ufuklar açacağına dair inancımızla sizlere takdim etmekteyiz. Gayret ve ümit bizden, takdir ve hikmet Allah'tandır.
Yusuf Açıkel İslâm dininin ana delillerinden olan hadisin kaynaklarda yerini alması kolay olmamıştır. Günden güne genişleyen Müslüman ülkeler coğrafyasına çeşitli sebeplerle dağılan sahabîlerle birlikte hadisler de dağılmış, bazen Sevgili Peygamberimizden tek kişinin duyduğu hadisler, kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. “İlim beden rahatlığıyla elde edilemez.” prensibinden hareketle hadislerin ilim adına toplanması, karşılaştırılması, ilk raviden hadis alarak kısa sened/raviler zincirinin meydana getirilmesi, duyulmamış konuların ehlinden dinlenmesi, hadis hâfızlarıyla görüşülerek müzakereler yapılması ve onlardan faydalanılması gibi sebeplerle hadisler uğruna ilmî seyahatler/rihleler yapılmıştır. Diğer ilim dallarında bu tür kudsî sayılan bir seyahat şekline ve ilim talep usûlüne rastlanılmamaktadır.
İşte bu seyahatler, günümüzde ilmî kongre ve görüşmelerin orijinal temelini atmış, dolayısıyla İslâm ülkeleri arasındaki ilmî bağları güçlendirmiş, ilim adamlarının birbirleriyle tanışmalarına fırsat sağlamıştır. Sonuçta binbir güçlüklerle ve ihlâsla gerçekleştirilen bu yolculuklar sayesinde, bugün elimizde bulunan hadis külliyatı ortaya çıkmıştır.
Adil Yavuz Ana hatlarını Kur’an ve Sünnet’in belirlediği İslâm’ın anlaşılmasında bu kaynaklara müracaat kaçınılmaz bir zorunluluk arz etmektedir. Hz. Muhammed (sas) vasıtasıyla insanlığa tebliğ edilip açıklanan dinin kavranabilmesi için ayetlerin hangi zaman ve zeminde, hangi ortamda vahyedildiklerinin, hadislerin hangi şartlar altında dile getirildiklerinin tespiti büyük bir önem taşımaktadır. Asr-ı Saadet’in Mekke ve Medine döneminde nazil olan Kur’an ayet ve sureleri önemli ölçüde tespit edilmiş ve onların yorumlanmasında bunlar dikkate alınmıştır. Ancak İslâm’ın ikinci kaynağı olan sünnet ve hadisler için böyle bir tespit yapılmamıştır. Bunun ortaya konulmaması sebebiyle, onların anlaşılıp yorumlanmasında bu önemli ayrıntı yeterince dikkate alınmamıştır. Prof. Dr. Adil Yavuz’un kaleme aldığı Hadislerde Mekkîlik ve Medenîlik isimli eser, rivayet ilimlerinin kendisine yardımcı olabilecek verilerinden de istifade etmek suretiyle hadislerin mekkîlik ve medenîliğinin belirlenmesi için bir ana çerçeve oluşturmayı ve bunun tespitini sağlayabilecek karineleri ortaya koymayı hedeflemektedir.
Yusuf Açıkel Sosyal olayları tek bir sebeple açıklamanın ilmî olmadığını hepimiz kabul ederiz. Bu olayları izah etmek için pek çok sebep saymak pekâlâ mümkündür. Ancak bunlar arasında kavram kargaşasını zikretmeden geçmek imkânsızdır. Beşeriyet tarihinde birtakım anlaşmazlıklar olagelmiştir. Bunları uzlaşma yoluyla çözmek de her zaman mümkün olmamıştır. Birinin doğru kabul ettiğine, diğeri rahatlıkla yanlış diyebilmektedir. Bu kadar zıt fikirlerin ifade edildiği bir ortamda her türlü spekülasyondan uzak, ilmî değerlere dayalı olarak kavramların anlaşılmasının ve tanımlanmasının ne kadar önemli olduğu apaçık ortadadır.
Sahabeden günümüze kadar Kur'an ile Sünnet, ümmetin müşterek referansları olmasına rağmen ilk nesillerden itibaren farklı anlayışlar görülmüştür. İlerleyen yıllar içinde bu farklı anlayışlar daha da büyümüş, bazen ifrata bazen tefrite dönüşmüş, neticede sağlıklı bir Sünnet/Hadis ve Ehl-i Beyt anlayışının yeniden ortaya konulması zorunlu hâle gelmiştir. Gerçekten sağlıklı, tutarlı ve doğru bir İslâm anlayışı, onun temel kaynaklarının doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu sebeple farklı bir zemine kaydırılmaya çalışılan, İslâm tarihinde pek çok ihtilafın kaynağı olan Ehl-i Beyt anlayışının Kur'an ve Hadisler ışığında incelenmesi gerekmektedir.
Kurtuluş Öztürk Halil Hâlid Bey (1869-1931); akademisyen, gazeteci, parlamenter ve diplomat olarak yurt içi ve yurt dışında önemli vazifeler üstlenmiş çok yönlü bir Osmanlı entelektüelidir. Cambridge Üniversitesi’ndeki uzun hocalık deneyimi (1897- 1911), onu özellikle İngiliz ve Avrupa siyaseti konusunda döneminin en yetkin isimlerden biri haline getirmiştir. Ayrıca Cezayir, Sudan, Mısır ve Hindistan’ı içine alan geniş bir coğrafyada yürüttüğü çalışmaları sebebiyle İslam dünyasını da yakından tanımaktadır.
Halil Hâlid Bey, Batı işgal ve sömürgeciliğine karşı Osmanlı Devleti’nin ve Müslüman Doğu toplumlarının hukukunu etkili bir şekilde müdafaa etmiş, olacaklar konusunda önceden uyarılarda bulunmuştur. Üstelik bütün bunları Avrupa’da İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak kaleme aldığı gazete yazıları, makale ve kitaplarıyla yapmıştır. Bu kitapta Halil Hâlid’in yaşam öyküsü, düşünceleri ve deneyimleri incelenmiştir.
Fikir ve Hareket İncelemeleri dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar, İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Abdulvahid Sezen, Ahmed Hamza Alpay, Ayşe Bulut, Ayten Can, Azat Toktonali̇e, Emine Enise Yakar, Emine Öztürk, Engin Güngör, Engin Kaban, Hacı Ermiş, Hakan Değirmenci, Halil Yıldız, İhsan Çapcıoğlu, Kayhan Bayram, Kemal Coşkun, Lütfullah Elmacı, Mehmet Çelenk, Mehmet Emin Günel, Mustafa Özdemir, Mustafa Sami Baybal, Mücteba Altındaş, Nedim Öz, Niyazi Akyüz, Nurefşan Arslan, Orhan Güvel, Ramazan Bulut, Ramazan Gürel, Rüveyda Çınar, Sacide Akcan, Sefer Yavuz, Selman Yılmaz, Süleyman Abanoz, Sümeyra Yakar, Şükran Güray, Yılmaz Arı, Zeynep Yüksel Halk inanışlarını bir alanın verileriyle ve tek boyutlu yaklaşımlarla ele almak mümkün değildir. Bu inanışların incelenmesinde pek çok bilim dalının katkısı bulunmaktadır. Bu nedenle halk inanışlarına; halk bilim, antropoloji, sosyoloji, etnoloji ve psikoloji disiplinlerinde uzmanlaşan araştırmacılar tarafından ilgi gösterilmekte ve konu farklı boyutlarıyla incelenmektedir. Halk inanışlarını araştırma ve derleme çalışmaları, halk bilimin özel alanı gibi görülse de bu inanış ve uygulamaların din bilimlerinin ilgi alanına giren tarihsel ve sosyokültürel yönleri bulunmaktadır. Bu bağlamda halk kültüründe yerleşik inanış ve uygulamalar, kültürel antropoloji ve din bilimlerini ilgilendiren olgulardan oluşur. Halk kültüründeki söz konusu inanışların, din ile toplumsal olgu ve süreçler arasındaki karşılıklı ilişkilerin etkisiyle zamanla nasıl ve ne yönde değiştiğinin araştırılması gerekir. Çünkü sosyokültürel koşullardaki farklılıklara bağlı olarak çeşitli inanış ve uygulamaların ortaya çıkması, toplumsal hafızada taşınması, kuşaklar arasında aktarılması ve zamanla değişmesi kaçınılmazdır. Eser, böylesine dinamik bir literatüre Türk kültüründen seçilen tarihsel ve güncel örneklerle katkıda bulunma girişiminin kapsamlı bir ürünüdür.
Hasan Çelikkaya Muhterem Okuyucum;
Hayatta savaşın bitmediği ve bitmeyeceği sosyolojik bir gerçektir. Ülkelerarası savaşlar, şekil değiştirerek devam ediyor ve edecektir de. Günümüzde ise iç harbe sebep olan terör olayları dünyayı sarmış durumda. Çevremizde ve diğer İslam ülkelerinde, üstelik kendisine İslami isimler vererek, sanki cihat yapıyormuş gibi, terör örgütleri oluşmakta ve ülkemizi de ciddi bir şekilde rahatsız etmektedir. Ülke dışında da İslamofobi hareketleri oluşmakta, aslında tamamen barış dini olan dinimiz İslam, saldırı dini imiş gibi gösterilmekte, dinimize ve dolayısıyla ülkemize düşman sayısını çoğaltmaktadır. İslami isimler taşıyan bu gruplar maalesef bunun farkında değiller, İslama hizmet değil düşmanlık yapıyorlar ve İslam düşmanlarının sayının çoğalmasına sebep olmaktadırlar. Halbuki “haksız yere bir kişiyi öldürenin dünya insanlarını öldürmüş gibi olacağı” Âyet-i Kerimede açıkça ifade edilmektedir (Mâide: 32). Savaş konusunda da dinimiz, saldırı değil, ancak savunma (müdâfâa) savaşına müsaade ettiği yine Âyet-i Kerime ile sabittir (Bakara: 190-193).
Bu durumlar beni de fazlasıyla üzdüğünden seneler öncesi hazırladığım ve beklemekte olan elinizdeki harple ilgili çalışmamı güncellemeye karar verdim.
Çalışmamı güncellerken, ilahiyatçı olduğum kadar aynı zamanda eğitimci olduğumdan dikkatimi çeken bir hususu vurgulamakta yarar gördüm: Mâlûm, İslamiyetin ferdî, ailevi ve siyasi olmak üzere üç yönü vardır. Âyet-i Kerimelerde ve bunları destekleyen Hadîs-i Şeriflerde öncelikle ferdî ve ikinci olarak da ailevi müslümanlığa vurgu yapılmakta
(Tahrim: 6) ve müminlerin, müslüman olarak ruhlarını teslim etmeleri istenmektedir
(Al-i İmran: 102). Burada Müslümanın yaşadığı ülkenin Şeriat ülkesi olması veya olmamasından bahsedilmemektedir. Müslüman olarak ruhunu teslim eden bir müminin Cennet’e gideceği müjdesi verilmektedir.
Okuyucularımın, özellikle din eğitimcilerimizin bu noktalara dikkat etmelerinde büyük fayda görmekteyim.
Gayret bizden, Tevfik Allah’tandır.
Ömer Aydın Miladi 11. yüzyıl, İslam dünyasında Bâtınilerin en fazla nüfuz alanı bulabildikleri zaman dilimini oluşturmuştur. Bu yüzyılda Bâtınilik Yeni Eflatunculuk başta olmak üzere Gnostik akımlardan beslenmek suretiyle Sünni çevreler üzerinde derin bir nüfuza sahip olmuştur. Bu yönüyle de din eğitimi yetersiz olan toplumun büyük halk kitlelerini günümüzde olduğu gibi eskiden de kolay bir şekilde etkilemesi açısından toplumsal nizamı tehdit eder bir yapıya sahip olmuştur. Bu yüzden de dönemin Selçuklu Devleti, Sünni İslam dünyasının hamisi ve hâkimi olarak bu tehlikeyi bertaraf edecek politikaları devreye sokmaya karar vermiştir. Nizamülmülk, bu konudaki politikaların gerek planlayıcısı gerekse uygulayıcısı durumunda olmuştur. Elbette ki bu mücadelede Selçuklular, Nizamülmülk, Gazali ve Hasan Sabbâh isimleri ön plana çıkmış, dolayısıyla da merkezî bir konuma yerleşmişlerdir. İşte sunmuş olduğumuz bu eser, Sünni-Bâtıni mücadelesine farklı bir bakış tarzı getirmek amacıyla kaleme alınmıştır.
Üzeyir Ok, Zümrüt Gedik, Zehra Erşahin Din psikolojisinin uygulama alanlarından manevi bakım ve danışmanlık, değişik koşullarda insana yönelik hizmette güçlü bir potansiyele sahiptir. Dinler ve manevi geleneklerin; onlara mensup olan insanlar için yaşamın zorluklarıyla başa çıkmada, hayatı anlamlandırmada, kendini bir sosyal gruba ait hissetmede, bir kimlik oluşturmada ve sağlıklı yaşamı seçmede önemli rollere sahip olduğu bilinmektedir. Diğer taraftan, zor koşullarda yaşayan insanlara yönelik yardım etme ve bakım verme evrensel bir insan güdüsüdür. Gönüllülük esasına bağlı olarak karşılıksız yardım etmek, hemen hemen bütün yaşam felsefelerinde ve dinî-manevi geleneklerde erdem olarak görülür.
Türkiye'de, insana yardım hizmeti ile din-maneviyat konusunu bir araya getiren manevi bakım ve danışmanlık alanında yapılan çalışmalar son 10 yılda bir ivme kazanmıştır. Ancak konuyu bütüncül ve derinlemesine ele alan ve de bilimsel temele vurgu yapan çalışmalar oldukça azdır. Hastanelerde hastalara yönelik manevi bakımla ilgili bu kitap, hem ampirik bir zemin oluşturma bakımından hem de belirli bir alana tahsis edilmiş olması bakımından mevcut çalışmaları bir adım ileriye taşıma niyetindedir.
Kitapta maneviyatın insan ruh ve beden sağlığı üzerindeki etkisi detaylı açıklandıktan sonra çalışmada hastaların manevi bakım ihtiyaçları hasta olmayan gruplarla karşılaştırılmış, hâlen manevi bakım uygulaması yapan din görevlilerinin kendilerini ve yaptıkları işleri algılama düzeyleri, yeterlilikleri, yeterliliklerde etkili olan kişilik boyutları ve alan deneyimleri derinlemesine ele alınmıştır. Bunların yanında bu kitapta, elde edilen ampirik bulgular ve literatür bilgisi doğrultusunda bir hastane manevi bakım çalışma modeli oluşturulmaya çalışılmıştır.