Dini Bilimler \ 2-8
Ece Saraçoğlu Bilinç ile zamanın birbiriyle olan ilişkisi, felsefe ve bilim tarihinin dikkat çeken, incelenmesi zor ama bir o kadar da keyifli olan tartışma konularından biridir. Aralarında bulunan yakın ilişkinin anlamı günümüzde hâlâ tam olarak aydınlatılabilmiş olmasa da her iki konu da insanın düşünce ufkunu birbirinden farklı sorgulama alanlarına açması bakımından son derece önemli bir yere sahiptir. 19. yüzyılın ikinci ve 20. yüzyılın ilk yarısına uzanan hayatını, söz konusu meseledeki ilişkiyi irdelemeye adayan, dönemin en önemli filozoflarından biri olan Henri Bergson (1859-1941), yaşam ve canlı bilimi merkezli bir felsefi düşünce yapısı kurmaktadır. Biyoloji, psikoloji, fizik, metafizik alanlarının bütününü dikkate alarak felsefeyle harmanlayan Bergson, çok yönlü bir yaşam ve yaşama bilimi ortaya koymaya çalışmakta olup buradan yola çıkarak da bilinç ve zaman soruşturmasına yeni bir boyut kazandırmaktadır. Bu kaynak kitap incelemeye ilk olarak Bergson'un düşünce yapısının arka planını kavramaya çalışarak başlamakta; sonrasında ise düşünürün ontoloji, epistemoloji ve etik görüşlerinin genel atmosferi ışığında bilinç ve zaman konularını tartışmaya açmaktadır.

“Canlı yaşamı, ona hareket ve hür olmayı sunan üst-bilincin yaratıcı hamlesiyle gelişen, kendisini tamamlayan ve yönünü kendi isteğine göre belirleyen bir hayattır. Bu hayat, bilinç ve zamanın birbiriyle olan ilişkisiyle örülüdür.”
Henri Bergson
Maurice Nédoncelle Kişi ve kişilik kavramları, metafiziksel ya da fiziksel dünyada sadece Tanrı ve insan için kullanılmaktadır. Çünkü kişiliğin özünde bulunan bilinç, ilişki, aşk, karşılıklılık, özgürlük ve irade gibi içsel yetilerin kendilerine atfedilebileceği varlıklar yalnızca Tanrı ve insandır. İnsan söz konusu yetilerin sonlu biçimlerine sahip iken Tanrı, onların sonsuz biçimlerine sahiptir. İnsanın kişiliğinin kaynağında Tanrı'nın kişiliğinin bulunması gerektiği düşüncesi tüm teist personalist filozoflar tarafından öne sürülür. Tanrı, varlıklar içerisinde sadece insanı kendi suretinde yaratmıştır. Tanrı'nın kendisi eğer gerçekten kişi ise insanı kendi suretinde yaratırken kişilik özelliklerinin bir kısmını ona geçirmesi, insanın kişi olarak varlık kazanmasının kaçınılmaz bir koşuludur. Bu bakımdan kişilik, Tanrı ile insan arasında ortak bir yön olarak karşımıza çıkar. Aşkın olan Tanrı ile içkin olan insan arasında eğer böyle ortak bir yan bulunmasaydı, o zaman, ikisi arasında birbirinin varlığının bilincinde olmayı gerektiren karşılıklı bir ilişkinin varlığından söz etmek de olanaksız olurdu.
Mehmet Sürmeli Davetin ve tebliğin çileli yolunda Rabbimiz, Müslümanlara daha risaletin başlangıcında namazı emretmiştir. Diğer ibadetlerden farklı olarak namaz, peygamberlikle beraber başlamıştır. Risaletle beraber başlayan iki ibadet vardır; biri namaz, biri de cihattır. Cihadın mukatele türünü dışta tutarak bu ifadeyi kullanıyoruz. Cihat ile namaz birbirleriyle çok irtibatlıdırlar. Şöyle ki Hz. Peygamber; Allah'ın dinini hâkim kılmak için cihadın davet, tebliğ, inzar, münkeri yasaklama ve marufu emretme türlerini uygulamaya başladığında müşrikler onu engellemeye ve davetini akamete uğratmaya çalışmışlardır. Bu dönem çilenin en yoğun olduğu dönemdir. Yüce Allah, Müslümanlara namazı emrederek hem Müslümanların kendisiyle manevi irtibat kurmalarını istemiş hem de namaz vasıtasıyla Müslümanların ruhlarını takviye etmiştir. Daraldıklarında ve yorulduklarında Resûlullah'ın ve Müslümanların namaza durmaları bunun kanıtıdır. Daha İslâm'ın başlangıç yıllarında gece namazıyla emredilmelerinin birçok hikmeti var ama bu hikmetlerden biri de gündüz verecekleri mücadelede korkaklık ve dünyevi endişeleri yenmek için manevi bir takviyedir.
Kenan Gürsoy Sevgiyle değerlendirmemiz gereken bir kültürümüz, bir dilimiz, bir edebiyatımız var. Dahası tam da “İrfan kültürümüz işte budur” diyebileceğimiz, bugün özgürce ve evrensel kucaklayıcılığı ile işleyebileceğimiz bir tasavvuf geleneğimiz söz konusu. Bu fikirden hareketle, felsefenin neden bir “gelenek işi” olduğunu gösteren yazı, bildiri ve mülâkatlardan oluşan ve tasavvuf geleneğimizin felsefî bir yaklaşımla tahlil edildiği “Bir Felsefe Geleneğimiz Var mı?”, Türkiye'de düşünme çabasını ciddiye alan herkesin cevaplaması gereken bir soruya dikkat çekiyor.
Serdar Özalp Bünyesinde birçok işlem ve uygulamayı barındıran borsa, İslam iktisadı çalışmaları için önemlidir.
Nitekim bünyesinde pay, borçlanma araçları, vadeli işlem ve opsiyon, kıymetli madenler ve kıymetli taşlar piyasaları ile bu piyasalara ait birçok ürün ve sözleşmeyi barındırması bakımından borsa; İslam iktisadı çalışmaları için konu bakımından zengin bir yapıya sahiptir. Borsada uygulanan işlemler, hukukî bir zemine dayanmakla birlikte, bu işlemlerin uygulanışı, birçok fıkhî konuyu ve problemi beraberinde getirmektedir. Bu işlemlerden birisi olan açığa satış işlemi için de aynı durum söz konusudur. Çünkü açığa satış işlemi birçok fıkhî konuyu bünyesinde barındırmaktadır. Bu sebeple çalışmanın amacı, borsada yapılan açığa satış işleminin teknik uygulanışını ortaya koymak
ve fıkhî değerlendirmesini yapmaktır.
Kitap, açığa satış işleminin bir finansal ürün olarak fıkhî açıdan tahlile muhtaç yönlerine eğilmektedir. Bu bakımdan konuyu; araştırmanın konusu, amacı, önemi, yöntemi ve kaynaklarını içeren giriş kısmıyla birlikte üç bölümde incelemektedir. Birinci bölümde açığa satış işleminde karşılaşılabilecek çeşitli kavramlara yer verilmiş ve yine işlemin fıkhî olarak değerlendirilmesinde ortaya çıkan konulara kısaca temas edilmiştir. Araştırmanın ikinci bölümünde, açığa satış işlemi için yapılan tanımlar sınıflandırılarak ele alınmış ve ardından işlemin ayrıntılı uygulanışına, çeşitlerine ve piyasaya İktisadî açıdan etkilerine değinilmiştir. Üçüncü bölümde ise fıkhî açıdan tespit edilen dört konu üzerinden
işlemin İslam hukuku açısından değerlendirilmesine yer verilmiştir.
Kitap, özellikle konunun fıkhî boyutunu ele alan Türkçe bir çalışmanın olmaması göz önüne alındığında Türkçe literatüre önemli bir katkı oluşturmaktadır.
Yusuf Dinç Büyüme kapitalist model içerisinde hayatın her alanında karşımıza çıkan en temel olgudur. Çünkü arz üzerine kurulu model sürdürülebilirliğini büyümeye endekslemiştir. Sistemin kapitalist kodlarını yaymak ve yaşatmak için toplumlar da büyüme motivasyonu ile üstelik dönemine göre rasyonel veya irrasyonel kodlarla örgütlenir. Fakat kitlelerin ve toplumların peşinden sürüklendikleri bu ideal, ucuz bir kurgu ve yanılsamadır. Çünkü kapitalizm, esirgeme modelidir. Büyüme ancak ve sadece kapitalistin büyümesidir ve nimetleri diğerlerinden esirgenir. Fayda risalesi, fayda teorisini İslam iktisadı perspektifinden somut
(maddi) ve soyut (manevi) yönleriyle yeniden ele almaktadır. Yazar; üretim-tüketim bölünmezliği temelinde, kapitalizmin üretilen gelirin bölüşümü problemine gayret ilkesiyle çözüm teklif etmektedir. Eser, Hâce Yûsuf b. Eyyûb el-Hemedânfnin Rötbetü'l Hayat teorisi üzerine yerleştirdiği tahayyül ite kapitalizmin göz ardı ettiği fayda boyutlarının iktisadi yapısını matematik ilişkileriyle açıklamaktadır. Eserde fayda teorisini besleyen
felsefi arka plan tartışılırken, fıtratın ortak kümesinin detayları incelenmiştir. Aynı zamanda finansal aracılık paradigması sorgulanırken İslam iktisat kurumlarının kolektif rolü üzerine tespitlere yer verilmiştir.
Mehmet Salih Ökten Cemaat Modernliği kitabı; cemaatlerin modern bireyler için ne anlam ifade ettiklerine, modernliği nasıl deneyimlediklerine, kendilerine göre nasıl yorumladıklarına, modernliğe nasıl direnç gösterdiklerine ve modern zamanlarda nasıl bir dönüşüme uğradıklarına kısacası “cemaat modernliği”nin kavramsallaştırılmasına yönelik bir çabadır. Bu çabanın modernliklerin kırılganlıkları, sürekli olarak değişebilirlikleri ve ayrıca bazı modernliklerin doğasında bulunan “yıkıcı” ve “şiddet” içerikli güçlerinden dolayı cemaatlere sürekli olarak iyimser bir bakış geliştirilmesine yol açmadığını belirtmek gerekir.
“Cemaat modernliği”nin kavramsallaştırılması denemesi için örneklem olarak modernliğin en çok deneyimlendiği ve iç gerilimlerin en yoğun yaşandığı mekânlar olan kentlerdeki farklı yaş, meslek ve eğitim gruplarından seçilen Nur Cemaati mensuplarının zihniyet yapı haritaları, kendilerini ve çevresini algılama biçimleri, eylemlerinin, duygu ve düşüncelerinin ne tür referans kaynaklarına dayandırdıkları ve gündelik yaşam pratiklerinde modernlikle nasıl bir uyum, direnç ve değişim sergiledikleri sahaya inilerek ve içeriden bir bakış açısıyla anlaşılmaya çalışılmıştır.
Sosyoloji disiplininde/literatüründe din, toplum, siyaset ve modernlik ilişkisi daha çok seküler bir perspektiften hareketle ele alınmaktadır. “Cemaat modernliği” kavramsallaştırmasını yapmaya çalışmak bir nevi sosyoloji disiplininin/literatürünün bu seküler perspektifine eleştirel bir tavır takınıldığının da göstergesidir. Bu kitap; Türkiye'de din, toplum, siyaset ve modernlik ilişkisini hem teorik tartışmalar çerçevesinde irdelemekte hem de saha çalışmasından ele edilen veriler ışığında “cemaat modernliği” kavramını çok yönlü olarak açıklamaya çalışmaktadır. Cemaatlerin modernlik deneyimlerinin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal boyutlarının neler olduğu akademik bir ilgiyi hak etmektedir.
Bu çalışmanın; cemaatlerin modernlikle birlikte değişen karakterini diğer bir deyişle “cemaat modernliği”ni anlamaya yönelik yapılacak araştırmalar için bir bilgi kaynağı sunacağı, akademik ilgiyi artıracağı ve literatüre bir katkı sağlayacağı öngörülmektedir.
Ali Birbiçer, Ali Fidan, Ferhat Arık, Halil Çakır, İlbey Dölek, Kemaleddin Taş, Mehmet Ali Kirman, Ozaj Suliman, Yalçın Çetin "Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülakattır. Sanırım ben bu hayata bu mülakata hazırlanmak için gelmişim." diyen Cemil Meriç'e göre düşünmek, okumak, tenkit etmek ve bu suretle kitaplarla ve kitapların oluşturduğu dünyada bir ömür geçirmek hayatının ana gayesini oluşturmuştur. Kitaplar, limandır Meriç için; o limana binlerce yazarı, onlarca düşünürü konuk eder. Evi de öğrenme-öğrenci konukevi gibidir. Bir fikir insanıdır Meriç, tıpkı Meriç Nehri'nin suları taşıdığı gibi o da fikirleri taşır ömrü boyunca. Gözlerin görmeye yetmediğini, görmek için okumak, düşünmek de gerektiğini hep haykırır. Bu fikir haykırışları bazen dünyanın tüm kayalıklarında yankılanır, bazen kimilerinde ve kimi yerlerde fikir yapraklarını bile kımıldatmaz. Fakat Cemil Meriç; fikirleriyle, yazılarıyla, düşünceleri ile zihnimizde yani aramızda yaşamaya devam etmektedir. İşte Cemil Meriç'in otuz beşinci ölüm yıldönümü anısına hazırlanmış olan bu eserle de başta Meriç'in daha da anlaşılmasına, okunmasına ve biraz da Meriç'çe düşünmenin, eleştirmenin, kamus, ümran, irfan ve dünya meselelerine Meriç'in hakikat arayışındaki yöntemlerle bakabilmenin yolunun açılacağı umudunu taşımaktayız.
Ali Meydan, Çetin Doğru, Emine Öztürk, Erkan Göksu, Gökay Durmuş, Hacer Kumandaş, Hadi Sofuoğlu, Kurtuluş Kayalı, Levent Yılmaz, Mehmet Cem Şahin, Mehmet Refik Korkusuz, Murat Özcan, Nilgün Türkileri, Sena Berfin Tunç, Seyfullah Palalı, Şengül Doğan, Timuçin Yalçınkaya, Tuğçe Şener, Yener Bektaş Dünya genelinde sosyal bilimlerin pek çok disiplininin doğuşu ve gelişimine ilişkin ilgili literatür incelendiğinde 19. yüzyılın bir başlangıç noktası olarak seçildiği dikkatleri çekmektedir. Bu yüzyılın insanlık tarihi içinde bir kırılma noktası olarak bilhassa Batı dünyasında öne çıkmasının sebebi üretim biçimlerindeki dönüşümlerin doğurduğu yeni sosyoekonomik ve kültürel süreçlerdeki yaşanan farklılaşmalardır. Aydınlanma düşüncesi, Fransız İhtilali ve Sanayi İnkılabı gibi sosyal hareketlerin 19. yüzyıl Batı toplumunda şekillendirdiği yeni yapılar, ilişkiler, kurumlar ve zihniyetler aynı zamanda bir daha eskiye (gelenekselliğe) dönüşün pek mümkün olmadığı rasyonelleşme, pozitivizm ve liberalizm gibi felsefi, toplumsal, politik ve ekonomik boyutları olan dünya görüşlerini, sosyal hayatın içine yerleştirmiştir. Modernleşme süreci olarak ifade edilen bu yeni dönemde modern toplumun ortaya koyduğu pek çok olguyu farklı bağlamlarda ele alan, inceleyen çeşitli sosyal bilim disiplinleri gelişmiştir. Bu dönemde sosyal bilimlerin yöntemi ve dolayısıyla bilgiye ulaşma araçları tıpkı doğa bilimlerinin yöntemi gibi deneysel ve olgusal olarak düşünülmüştür. Bu doğrultuda erken dönem sosyal bilim tarihine bakıldığında sosyal olay ve olguların tıpkı doğal bir nesne imiş gibi ele alındığını, yani yöntemsel ve terminolojik açıdan doğa bilimleri ile sosyal bilimler ya da insan bilimleri arasında herhangi bir farklılaşmaya ihtiyaç duyulmadığı görülmektedir. Bu durum sosyal bilimlerin başlangıçta son derece spekülatif bir düzlemde kalmasına, abartılı genellemeler ve tartışmalı içerikler ihtiva eden bir görünüme sahip olmasına sebep olmuştur. Zaman içeresinde görece daha özgün bir forma kavuşan sosyal bilimler bilhassa Batı'da 20. yüzyılda bağımsız bilim dalları olarak şekillenmeye başlamışlar, metodolojik ve terminolojik açıdan farklı bir aşamaya kavuşmuşlardır. Modern Batı toplumu kendi özgün tarihsel ve toplumsal koşulları içerisinde ortaya çıkan bağlamlarda ürettiği sosyal bilimsel kavramların, Batı dışı toplumlarda anlaşılma biçimleri, daima bir tartışma konusu olmuştur. Bu noktada sosyal bilimlerin ülkemizdeki gelişim serüveni, mevcut durum ve ileriye dönük olası senaryolar biz sosyal bilimciler açısından daima üzerinde kafa yorulan meseleler olarak gündemdeki ilk sıradaki yerini muhafaza etmektedir.
Abdulkadir Çüçen, Abdurrazak Gültekin, Ahmet Faik Kurtulmuş, Aliye Kovanlıkaya, Alp Eden, Alper Yavuz, Aran Arslan, Armağan Atar, Ata Demir, Aydın Topaloğlu, Aynur Tunç, Ayşe Ceylan Kayapınar, Ayşe Gül Çıvgın, Ayşe Sıdıka Oktay, Ayşegül Doğrucan, Aytekin Özel, Bahar Ok, Batuhan Akgündüz, Bekir Geçit, Birdal Akar, Can Karaböcek, Celal Türer, Cemal Güzel, Cemzade Kader Düşgün, Ceyhun Akın Cengiz, Coşkun Baba, David Grünberg, Elif Çetinkıran Balcı, Elif Özel, Emrah Yücesan, Emrullah Kılıç, Fatma Elmacı, Fatma Zehra Patabanoğlu, Feyza Ceyhan Çoştu, Feyziye Özberk, Fulya Bayraktar, Gürol Irzık, Güven Güzeldere, H. Ömer Özden, Hamdi Onay, Hande Nur Bozbuğa, Hatice Nur Erkızan, Hüseyin Çaldak, Hüseyin Öztürk, Hüseyin Sarıoğlu, İpek Keskin, İsmail Güven, Kahraman Bostancı, Kasım Küçükalp, Kazım Yıldırım, Kemal Koca, Levent Bayraktar, M. Fatih Kalın, M. Latif Bakış, Maksut Yiğitbaş, Mehmet Akkaya, Mehmet Rahmi Aktaş, Mehmet Sabır Şaybak, Mehmet Vural, Merve Koç, Meryem Demir, Muhammed Uğurlu, Muhammet Caner Ilgaroğlu, Mustafa Günay, Nazan Yeşilkaya, Nihat Durmaz, Nilüfer Ünaldı, Oya Pedük, Ömer Ceran, Ömer Faruk Erdem, Özge Çukurluöz, Özgüç Güven, Özgür Aktok, Ragıp Ergün, Sabahat Türer, Saime Say, Sanem Yazıcıoğlu van der Heiden, Semra Uçar, Sibel Kiraz, Süleyman Doğan, Süleyman Dönmez, Şafak H. Ural, Şahban Yıldırımer, Şengül Doğan, Şengül Özdemir, Şule Yıldız, Turhan Ada, Ufuk Bircan, Umut Düşgün, Yavuz Unat, Yücel Yüksel, Yüksel Şengül, Zeki Aktaş, Zübeyir Ovacık Cumhuriyetimizin 100 yıllık serüveninde felsefe, sosyoloji, psikoloji ve eğitim alanlarında çalışmaları olan çok değerli felsefecilerimiz bulunmaktadır. Bu felsefecilerimizin hangi akımları temsil ettikleri, ne tür yaklaşımları eleştirdikleri veya nasıl bir özgünlüğe sahip olduklarına dair çalışmalar oldukça azdır. Bu çalışmanın amacı, 100 yıllık serüvenimizde felsefe geleneğimize katkı sağlayan 100 felsefecimizin hayatı ve felsefesini okuyucunun istifadesine sunmaktır. Söz konusu felsefecilerin hayatı ve felsefesini kaleme alan kıymetli yazarlarımız, ülkemizin her köşesinden destek veren kişilerden oluşmaktadır. Bu iki ciltlik eser, ülkemizde felsefi geleneğin oluşmasına önemli katkılar sunacaktır.
Yunus Kutval, Özgür Kanbir İslam iktisadının temel kurum ve meselelerinin ele alındığı kitaplardan oluşan Cep Kitapları dizisinin yedinci kitabı olan bu eserde, çevre ve ekoloji konusu teorik bir derinlikten ziyade her seviyeden insanın kolaylıkla anlayacağı bir içerikte anlatılmaya çalışılmıştır. Günümüzde kapitalizm, büyük ölçüde ahlaki değerlerden soyutlanmıştır. Bunun zararlarını insanlık, küresel ısınma ve çevre felaketleri olarak görmektedir. İslam dininin esasları çerçevesinde şekillenen İslam iktisadı ise insanı ve tabiatı sömürme temelli bu yozlaşmış üretim ilişkilerine alternatif olarak yükselmektedir. İslam dinine göre Allah'ın yeryüzündeki halifesi insandır. İslâmî prensipler çerçevesinde şekillenen İslam iktisadının tanımladığı insan modeline göre tabiat, yaratıcının bir emaneti olarak görülmeli, canlı-cansız tüm varlığa saygı duyulmalı ve üretim-tüketim odaklı değil de etik değerler taşıyan iktisadi faaliyetler yürütülmelidir. Kitap bu anlamda ekoloji ve çevre konusuna İslam iktisadı perspektifi ile yaklaşmakta ve konuya dair çözüm önerileri sunmaktadır.
Mehmet Sürmeli Allah'ın bize verdiği en büyük nimetlerden biri çocuklarımızdır. Bu nimetin büyüklüğüne oranla imtihan edildiğimiz de bir gerçektir. Bu imtihan süreci henüz onlar dünyaya gelmeden eş seçimiyle başlamakta ve dünyaya geldikten sonra da devam etmektedir. İmtihanı başarıyla sonuçlandırabilmek için onların her anlarıyla bir yöntem dahilinde ilgilenmek zorundayız. Eğer bu ilgi bir an bile kaybolacak olursa çocukların yaşadıkları çevre / sokak onları istediği gibi yetiştirebilmektedir. Bu anlamda “sokak çocuğu” deyimi, eğitiminden anne-babanın elini çektiği metruk çocuklar için kullanılan bir ifadedir. Gerekli eğitim ve öğretim verilmediği zaman köşklerde ve sırça saraylarda yetişen çocuklar dahi niteliksel anlamda “sokak çocuğu” olabilir. Yeryüzüne halife olarak yaratılan bir varlık sokağa terk edilemeyecek kadar değerlidir. Şayet bu önemli varlığın değeri bilinmeyecek olursa başına gelecek olumsuzluklar onu insaniyet konumundan düşürerek değersiz hâle getirebilir. Kur'an “eşref-i mahlûkat” olarak yaratılan bu varlığın emanete liyakat durumunu koruyabilmesi için onun eğitimi ile ilgili çok önemli hükümler koymuş ve Peygamber Efendimiz de hem kendi çocuklarını, hem de sahabenin çocuklarını ideal anlamda yetiştirerek bizlere örnek olmuştur. Bu davranışıyla insanın değerine hem atıfta bulunmuş, hem de iyi yetiştirerek kıymetini daha da artırmıştır.
Mustafa Köylü, Cemil Oruç Çocuğun biyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimi kadar, inanç gelişimi ve buna bağlı olarak verilecek dini eğitimi de son derece önemlidir. Bu açıdan çocukluk dönemi din eğitiminde izlenecek yöntemler, çocuğun sağlıklı bir kişilik gelişimi göstermesi açısından olduğu kadar, sağlıklı bir dini gelişim göstermesi açısından da kritik bir süreci teşkil eder. Bununla birlikte, dini gelişim ve eğitim süreçlerinin diğer eğitim ve gelişim süreçleri yanında kendine özgü bir takım ilkeleri ve yöntemleri de vardır. İşte bu kitap doğumdan itibaren yaklaşık on yaşına kadar, çocuğun farklı gelişim özelliklerini ele alarak, bilimsel bir yaklaşımla, din eğitiminin aile, okul ve medyada nasıl etkin ve doğru bir şekilde gerçekleştirilebileceğini göstermektedir.
Cemil Osmanoğlu Türkiye'de din eğitimi pratiği, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana çok boyutlu tartışmalara ve gelgitlere sahne olmuştur. Din eğitimi etrafında yaşanan tartışmalar ve oluşan gelgitler, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi hakkında yazılıp çizilenlere bakıldığında daha iyi anlaşılabilir. Öyle ki bu gün din kültürü ve ahlak bilgisi etrafında oluşturulan atmosferin ciddi bir bilgi kirliliği ve kafa karışıklığına yol açtığı söylenebilir. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, yerel ve uluslararası mahkemelerin, farklı sivil toplum kuruluşlarının, gazete haberlerinin, köşe yazılarının hatta sosyal medyanın önemli bir gündemi hâline gelmiş bulunmaktadır. Hâl böyleyken son yıllarda dersin nesnel, tarafsız ve çoğulcu olmadığı; din, inanç ve kültür farklılıklarına duyarlı davranmadığı, örneğin İslam içi görüşleri yeterince kuşatmadığı şeklindeki eleştirilerin öne çıktığı görülmektedir. Bütün bunlar din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri hakkında nitelikli ve bilimsel bilgiye olan ihtiyacı artırmıştır.
Yukarıdaki ihtiyaçtan hareketle bu araştırmada, din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitaplarının inanç, din ve kültür bazlı farklılıkları sunuş biçimi, çoğulcu din eğitiminin temel parametreleri açısından incelenmeye çalışılmıştır. Çoğulcu din eğitimi; farklılıklara duyarlılık, kapsayıcılık, nesnellik, tarafsızlık ve eleştirellik nitelikleriyle öne çıkan bir din eğitimi yaklaşımıdır. Sosyal bilimlere bilhassa mukayeseli dinler tarihi ve fenomenoloji bilimine, karşılaştırmalı yorumlayıcı pedagojiye, çok kültürlü tanıma politikalarına yaslanan çoğulcu din eğitimi, son dönemde dünyada eğitim politikalarına giderek daha fazla yön vermektedir. Araştırma; Türkçe literatürde çoğulcu din eğitimini farklı yönleriyle ele alan, bu çerçevede din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitaplarındaki inanç, din ve kültürel farklılıklar söylemini çoğulcu bir perspektifle değerlendirmeye çalışan ilk çalışmadır.
Melek Yıldız Güneş OsmanlI'nın son döneminde yenileşme hareketinin üniversite ayağı olarak tesis edilen eğitim kurumu Darülfünun, dönemsel kırılmanın etkisiyle eğitsel anlamda yapılan yenilikler ve dönüşümler adına pek çok şeyin göstergesidir. Bu anlamda Darülfünun’da okutulan ahlâk dersleri de dönemin dönüşüm ve kırılma taşıyan karakterinden kendi payına düşeni almıştır. Kitapta, ahlâk derslerini okutan hocalar, ders programları ve derste okutulan eserler birbirinin ayrılmaz parçası olan bir bütünlük içerisinde araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu unsurların takibi o dönemde ahlâk eğitimine üniversite ölçeğinde verilen önemi, hocaların eğitimsel arka planını ve taşıdıkları fikrî etkileri ayrıca vücuda getirdikleri ahlâk çalışmalarıyla savundukları ahlâk anlayışını göstermektedir.
Bu kitap; Darülfünun’da yapılan yenilik ve düzenlemelerin ahlâk derslerinin varlığını nasıl etkilediğini ortaya koyarak ne sıklıkla müfredatta yer alabildiği, ahlâk derslerini okutan hocaların kimler olduğu, hangi eğitim ve fikrî temayüle sahip olduğu, bu hocaların ahlâk ile ilgili vücuda getirdiği eserlerinin neler olduğu, hangi etkileri taşıdığı, ahlâk dersleri üzerinde gözlenen değişim ve dönüşümün Darülfünun geneline teşmil edilip edilemeyeceği gibi sorulara cevap arayan bir araştırma olması yanı sıra Darülfünun’da süreç içerisinde ortaya çıkan ahlâk anlayışı dönüşümünü gözler önüne sermektedir.
İsa Yılmaz İslam iktisadının temel kurum ve meselelerinin ele alındığı kitaplardan oluşan Cep Kitapları dizisinin beşinci kitabı olan bu eserde değer konusu teorik ve pratik boyutlarıyla birlikte her seviyeden insanın anlayacağı bir içerikte anlatılmaya çalışılmıştır. Günümüz dünyasında kapitalizm olarak adlandırdığımız, küresel düzeyde egemen hale gelmiş, evrensel nitelikte ve alternatifsiz görünen bir iktisadi anlayış hâkimdir. Dolayısıyla, modern dünyanın içine doğmuş insanlar olarak iktisadi ilişkilerimizi kapitalist üretim, tüketim ve dağılım tekniklerinin bizim için belirlediği sınırlar içerisinde kuruyoruz. Zorunlu olarak hâkim iktisadi anlayışın diliyle konuşmaktan ve pratik üretmekten başka alternatifimiz olmadığını düşünüyoruz. Oluşturulan bu dilde bazı kavramların toplum içerisinde yerleşmesinin tarihsel bir sürece ve bağlama sahip olduğunu ve bunların sürekli bir anlam değişimi ve dönüşümüne uğramaya devam ettiğini göz ardı ederek bu kavramlara tarih üstü bir rol atfedebiliyoruz. Bu tutum bizi iktisadi ilişkilerde edilgen hale getirmekte ve alternatif iktisadi sistemlerin inşası konusunda elimizi kolumuzu bağlamaktadır. Bu eser iktisatta temel kavramların yeniden yorumlanmasını esas alan Cep Kitapları dizisinin bir parçasıdır. İktisadın en önemli kavramlarından biri olan değer kavramını ele alan çalışma ile pek çoğumuz için sorgusuz sualsiz kabule dayanan "değer bağımsız" bir iktisat düşüncesinin iktisadi açıdan ne anlam ifade ettiği, bu düşüncenin gündelik ilişkilerimize etkisi ve mevcut iktisadi anlayışın ötesinde değer yüklü bir iktisadi sistemin inşası için başlangıç noktaları ele alınmaktadır.
Sevgi Yılmaz Bu kitapta; çocuklarımızda doğuştan var olan iyi ve güzel tarafları ortaya çıkarmak, değerlerimizi belli bir disiplin içinde çocuklara kazandırmak, böylece onların güzel ahlaklı bireyler olarak yetiştirilmelerine katkı sağlamak amaçlanmaktadır. Kitapta yer alan ve ilkokul ve ortaokul çocuklarına hitap eden etkinliklerde sorumluluk, misafirperverlik, saygı, merhamet, adalet, duyarlılık, kanaatkârlık, minnet duymak, kul hakkı, dostluk, cömertlik gibi otuz değer işlenmektedir. Her biri seksen dakikadan oluşan atölyeler; oyunlar, etkinlikler, dramalar, hikâyeler, doğaçlamalar, örnek olaylar ve canlandırmalarla ele alınmıştır. Sunulan oyunlar, etkinlikler, hikâyeler ve doğaçlamalarla hedeflenen; çocukların kendilerini daha iyi tanımalarına ve ifade etmelerine destek olmak, bireysel ve toplumsal sorunlara duyarlı, öz güvenli, empati kurabilen, sorumluluk sahibi, toplumsal kaynakları ve zamanlarını verimli kullanan bireyler yetiştirmek, aynı zamanda çocukların konuşma, düşünme, dinleme, anlatma ve birbirleri ile iletişim kurma becerisini ve arkadaşlık ilişkilerini geliştirmek, iş birliği içinde hareket etmeyi öğretmek, öğrenmede motivasyonu artırarak öğrenmeyi eğlenceli ve kalıcı hâle getirerek öğrencileri çok yönlü geliştirmektir.
Günümüzde temel insani değerlere sahip bireyler yetiştirmek isteyen anne baba ve öğretmenlerimize rehber olması dileğiyle...
Emel Koç, Nurten Gökalp, Ceyhun Akın Cengiz, Umut Ayhan, Recep Batu Günör, Fikret Yılmaz, Mustafa Yıldırım İnsan, varoluşunu değerler aracılığıyla gerçekleştirir. Fakat değerlerin kim tarafından ve ne şekilde oluşturulduğu, özgürce kabul edilip edilmediği açık değildir. Görülmektedir ki genellikle siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel yapılar belli bir düzeni ve değerler manzumesini insanlara dayatır. Yaşamın koşuşturmasında kişiler; neye, neden ve nasıl yöneldiklerinin bilincinde olmadan davranırlar. Bu kalıplar içinde sıkışmışlıklarını ancak sınır durumlarla karşılaştıklarında fark eder; böylece kendisini ve varlığı anlama, anlamlandırma çabası için uğraş vermeye başlarlar. Bütün eylemleri kabulleri doğrultusunda hayat bulan insan, varoluşunu gerçekleştirebilmek için kalıpların dışına çıkabilmeli, kendisini özgür seçimleri doğrultusunda yeniden şekillendirmelidir. Bahsedilen amaç, değerlerin ne olduğu ya da olması gerektiğine dair bir sorgulamanın yapılmasıyla gerçekleşebilir. Felsefe, değerler alanıyla ilgili filozofların ortaya koydukları zengin bir külliyata sahip olması nedeniyle önemli bir kaynaktır. Dolayısıyla felsefe insanlar için rehberlik görevi üstlenebilir. Bu kitapta; insanların yaşamının her anında etkisini hissedebileceği değerlerden bağlanma ve sadakat, aşk, dostluk, merhamet, hoşgörü, arzu ve özgecilik başlıkları seçilmiş; incelenen her kavramın analizi yapılmış ve belli başlı filozofların görüşleri eleştirel bir şekilde izah edilmiştir.
Yılmaz Ceylan Değerler, her dönemde farklı şekillerde insanların ve toplumların geçmişten gelen kültürel kodlarına sirayet etmiş ve onlara yol gösterici ölçütler olmuştur. Tarih boyunca değerler, coğrafya, iklim ve toplumsal koşullar nedeniyle değişime uğramış ve dönemden döneme, toplumdan topluma farklılaşmıştır. Tarihsel süreç içerisinde bir kategorileştirmeye gidildiğinde genel olarak değerleri ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasi temelde bir ayrışmayı içinde barındırması nedeniyle geleneksel, modern ve postmodern şeklinde üç kategoride ele almak mümkün olmuştur. Bu dönemlerin içinde bulundukları şartlar gereği kendilerine göre referans aldıkları kaynaklar olmuş ve o referans kaynakları hem değerlere kaynaklık etmiş hem de değerler aracılığıyla kendi davranış örüntülerine yön vermiştir. Bu anlamda üç önemli fenomen din, toplum ve topluluk veya cemaat, toplumların norm ve değerlerine farklı dönemlerde kaynaklık etmiştir. Bu dönemler ve bu dönemlerin merkezinde bulunan değer ve normların referans kaynakları, kitabın yoğunlaştığı hususlardır. Bu kitapta modern dönem sonrası genelde teknoloji özelde iletişim teknolojisindeki değişimlerle birlikte bu değerler ve medyada karşılık bulduğu durum, sosyolojik bağlamda tartışmaya açılmıştır.
Ahmet Yıldırım, Behlül Tokur, Cevdet Kılıç, Ejder Okumuş, Harun Şahin, İbrahim Ethem Arıoğlu, Murat Demirkol, Mustafa Macit, Özcan Güngör, Sefer Yavuz Günümüzde artan intihar olayları, uyuşturucu kullanma oranlarının ilkokul seviyelerine inmesi, şiddetin pek çok versiyonunun sürekli medya ve toplumda gözlemlenmesi, her şeyin tüketime konu edilmesi, yüce ve yüksek değerlerin sanki eskimiş gelenek gibi algılanması daha çok sosyal değişim evresi içerisinde bütün toplum üzerinde etki bırakmakta ve artık toplumun bütün katmanlarında görülerek etki etmektedir. Ancak biliyoruz ki değerlerini kaybetmiş ve başkalarının değerlerini yaşayanların dünyaya sunacakları yeni bir medeniyet olamaz. Çünkü başkalarının gölgesinde kalanların da kendi gölgeleri olmayacaktır. Ayrıca teoride kalan ve yaşanmayan değerler, denizin dibindeki inci gibidir. Değerlidirler ancak kullanılmadıkları için bir işe yaramazlar. İşte bu çalışmada değerlerin; bir yönüyle insanın davranışlarını yönlendirici bir güç olması sebebiyle psikolojiyi, toplumun yaşantısına etki eden yanıyla sosyolojiyi, her kültürün kendine has bazı değerler taşıması sebebiyle antropolojiyi ve her dinin toplumu düzene koyma ve mutluluğunu sağlama amacıyla getirdiği emirleri vasıtasıyla da tefsir ve hadis bilimini yakından ilgilendirdiği dikkate alınarak interdisipliner bir perspektif uygulanmıştır. Bir anlamda denizin dibindeki incilerin göz önüne farklı sunumlarla getirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın merkezi kavramları değerler ve toplum olarak belirlenmiş, bu çerçevenin tamamlanabilmesi için konular oluşturulmuş ve alanında uzman akademisyenler kaleme aldıkları bu konuları gözden geçirerek düzenlemişlerdir. Anlamlandırılması, bilgiye dönüştürülmesi ve bu bilginin de kişisel hayatlarımıza yansıyarak başkalarının gölgesinden kurtulup gerçek inci müminler olmamız dileğiyle...
Nurullah Altaş Din eğitimi hakkında konuşmak, bir anlamda dini ciddiye aldığımızın da göstergesidir. Din, insanın da içinde bulunduğu tüm evrene karşı sorumlulukların yerine getirilmesi ve bu anlamıyla da tüm yaratılmışların mutluluğunu sağlamak için vardır. Din, barış için vardır. Herkesin hukukunu korumak için vardır. Din, insana emanet olarak verilen varlığın tümünü koruma altında tutmanın garantisidir. Din, İslam'dır. İslam, belli bir toplumsal yapı ve grubun kimlik göstergesinin ötesinde insanın yaratılıştan itibaren ürettiği ortak kültürün de adıdır. İnsanlığın içinde bulunduğu sorunların ve çatışmaların üstesinden gelinebilmesi bu ortak kültürün içinden gelen çözüm önerilerinin değerlendirilmesine bağlıdır. Dini ciddiye almak, dinin hayat hakkında verdiği cevapları dikkate almak demektir. Dinin, bireyin ve toplumun soru ve sorunlarına verdiği cevaplarla ilgili farkındalık ise ancak din eğitimi etkinlikleriyle sağlanabilir.
Din eğitimi olgusunun tüm boyutlarıyla bilimsel olarak izlenebilmesi ve değerlendirilebilmesi, dini ciddiye almaktır. Din eğitimi, okulda veya okul dışındaki tüm etkinliklerini bilimsel verilere dayalı program geliştirme üzerinden gerçekleştirilebildiği takdirde etkili hâle gelebilecektir. Bu kitap; din eğitimi olgusunu, toplumda gözlenen ve izlenen tüm boyutlarını geçmişten günümüze uzanan bir çizgide değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken de din eğitimini, eğitim bilimleri başta olmak üzere ilgili olduğu disiplinlerin kesişim noktasında bilimsel faaliyetlere nasıl konu edebileceğimizi ortaya koymaya çalışmakta, din hakkındaki konuşmalarımızın eğitim bilimleri ile teoloji arasındaki gelgitlerini tartışmaktadır.
Abdullah Duman Sebîlürreşâd ve İctihad, II. Meşrutiyet döneminden Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar önemli siyasi ve sosyal olaylara yakından tanıklık etmişlerdir. Dergiler geniş yayın yelpazesine, seçkin yazar kadrosu ve büyük okuyucu kitlesine sahiptir. Sebîlürreşâd İslâmcı, İctihad Batıcı kimliği ile ön plana çıkmaktadır. Dergi yazarları din eğitimi konularında ilmî ve entelektüel bir perspektif çizmişlerdir. Din eğitimi tarihi araştırmalarında, dergicilik faaliyetleri içerisinde II. Meşrutiyet dönemi ile ilgili daha çok Sebîlürreşâd üzerinden okumaların yapıldığı, İctihad üzerinden karşılaştırmalı bir çalışmanın yapılmadığı görüldüğünden, bu çalışma ile dönemin din eğitimi sorunlarına daha geniş bir açıdan bakma imkânı sağlanmıştır.
Hasan ÇELİKKAYA Çalışmanın temel amacı, eğitimdeki duygu ve değerler eğitiminin, eğitim sisteminde ne derece gerçekleştiğini görmek ve ona göre eğitime yön vermektir.
Bu konunun tespitinde en sağlam bilimsel yolun anket uygulaması olduğu görülmüş ve kitapta bu gerçekleştirilmiştir. Bu arada konuyu destekleyen ve yazarın daha önce yayımlanmış bazı makaleleri de kitaba eklenmiştir. Keza din eğitimini çok yakından ilgilendiren yazarın “Dinî Cemaatler ve Cemaat İlişkileri” konusunda daha önce hazırladığı ancak yayımlanmamış çalışması da kitabın bütünlüğü açısından ilave edilmiştir.
Kitapta din eğitiminde duygu ve tefekkür konusunun önemine özellikle dikkat çekilmiştir.
Çalışma, din eğitimi konusunda araştırma yapan okuyucuların ilgisini çekecek ve yararlı olacağı düşüncesindeyiz.
İlyas Erpay Gerek resmî din görevlileri gerekse de çeşitli dernekler veya vakıflar aracılığıyla din eğitimi ve öğretimi görevi üstlenenlerin; öte yandan mahalle gibi yakın çevre içerisinde din eğitimi ve öğretimi yapmayı kendine görev olarak addetmiş kişilerin ya da ailede din eğitimi ve öğretimi yapmaya çalışan ebeveynlerin, bireylerin dinî hayatında önemli bir yeri vardır. Ancak din eğitimi veren kişiler olarak; din eğitiminin nasıl yapılması gerektiği hususunda pek çok ayet ve hadisin varlığının yanı sıra İslam âlimlerinin konuya ilişkin pek çok görüşü olmasına rağmen bütün bunları görmezden gelerek veya bunları ihmal ederek din eğitimi ve öğretimi yapıyor olabileceğinizi hiç düşündünüz mü? Düşünmediyseniz; arkında bile olmadan, etik dışı davranışlarla din eğitimi yapıyor olabileceğinizi fark ettirmeyi amaçlayan bu kitap, din eğitimi sürecinde din eğitimcilerinin ya da din eğitimi vermeyi kendine görev olarak belirlemiş kişilerin etik veya etik olmayan davranışlarını öğrencilerin gözünden görmenize, din eğitim sürecinde öğrencilerinize karşı davranışlarınız üzerine biraz durup düşünmenize ve ayrıca konuyla ilgili yaşanmış gerçek anlatı hikâyeleri üzerine oluşturulan sorularla empati kurmanıza yardımcı olacaktır.
Bu kitap ile din eğitim sürecinde din eğitimi veren kişilerin yanlış bir davranışı sonucunda, çocuğun gençlik veya daha ileri yaşlarındaki dinî tutum ve davranışlarında nasıl bir tahribata yol açmış olabileceğine tanıklık edeceksiniz. Dahası din eğitimi yapıyor zannettiğimiz ve Allah'ın rızasını kazandığımızı düşündüğümüz bu uzun din eğitimi ve öğretimi hayatımızda, büyük bir hayal kırıklığı ile bireyleri dinden nasıl uzaklaştırdığımıza şahitlik edeceksiniz. Ayet ve hadislerden yola çıkarak söylem hâline getirdiğimiz hatta başkasına öğrettiğimiz; minberlerden, mihraplardan haykırarak bahsettiğimiz; “Yumuşak ve zarif konuşmalıyız.”, “Hoşgörülü olmalıyız.”, “Kimseyi incitmemeliyiz.” gibi güzel sözlerin din eğitimi sürecinde ne denli önemli olduğunu fark edeceksiniz. Özellikle de güçsüz ve küçücük çocuklara din eğitimi verdiğimiz süreçte bu güzel sözleri eyleme dönüştürme ve hayata geçirme noktasındaki eksikliğin, beraberinde getirmiş olduğu problemleri göreceksiniz. Kim bilir bazı hikâyelerde kendi din eğitim sürecinizde yaşadığınız veya şahitlik ettiğiniz olayları anımsayacaksınız. Fakat bütün bunlara karşın, iyi ve doğru bir din eğitim süreci geçirmesine yardımcı olduğumuz kişilerin dinî yaşamındaki olumlu katkımıza şahitlik edecek ve onlarda dine karşı oluşan olumlu tutumlarına şahit olabileceksiniz.
Nitekim bu kitapta, din eğitim sürecinde yaşanan olay ve olgulardan yola çıkarak mesleğin kendine has özellikleri doğrultusunda “din eğitiminde mesleki etik” oluşturma çabasını göreceksiniz...
Ömer Özdemir Aile, toplumun temel yapı taşı olduğu gibi bireyin biyolojik, psikolojik, ekonomik vb. pek çok ihtiyacının karşılandığı, alternatifi bulunmayan temel kurumdur. Aynı zamanda aile, bireyin tutum ve davranışlarının şekillenmesinde, kimlik ve kişiliğinin oluşmasında hayati bir konuma sahiptir.
Ayrıca bireyin dinî gelişiminde de ailenin son derece önemli bir yeri vardır. Zira ailede verilecek doğru bir din eğitimi, çocukta dinî duygu ve düşüncenin gelişmesine katkı sağlayabileceği gibi aksi yönde verilecek yanlış bir eğitim çocukta dinî duygunun körelmesine ve yanlış yöne sapmasına neden olabilir. Bu nedenle ailenin çocuğa karşı en önemli görevlerinden biri de çocukta var olan dinî duygunun ortaya çıkarılması ve sağlıklı bir şekilde geliştirilmesine rehberlik etmektir.
İşte bu kitapta; öncelikle bireyin dinî anlayış ve birikiminde ailenin yeri ve önemi, ailede din eğitiminde dikkat edilmesi gereken hususlar sunulduktan sonra ailenin bu görev ve sorumluluğunu hangi ölçüde yerine getirebildiği belirtildi. Bununla birlikte ebeveynlerin çocuklarının din eğitimine katkı sağlayıp sağlamadıkları tespit edildikten sonra bu konuda bazı değerlendirme ve önerilerde bulunuldu. Öte yandan okulda verilen din eğitimi ve öğretiminin ailenin yerine getiremediği sorumlulukları ve beklentileri gerçekleştirme konusundaki vazgeçilmezliği yeniden ortaya konuldu.
Gülşen Sayın Bütün insanlar doğası gereği, bilmek isterler.
Aristoteles

Dinî bilgi, sadece teorik bir bilgi olmanın ötesinde yaşamın derin anlamlarını ve insanın kendini tanıma yolculuğunu içeren, çok boyutlu bir öğrenme sürecine sahiptir. Felsefe ile dinin buluştuğu bu ince çizgide, dinî bilginin kaynağı, güvenilirliği ve anlamı üzerine düşünmek, yalnızca bir inanç meselesi değil, aynı zamanda aklın derinliklerine yapılacak bir yolculuğu da gerektirmektedir. Bu, öğrencilerin yalnızca bilgi edinmekle kalmayıp bilgiyi içselleştirme, anlamlandırma ve yaşamlarına aktarma sürecini de kapsamaktadır. Anlam katmanlarındaki bu arayış, akıl ve inanç dengesinde dinî bilginin, çoğu zaman inanç temelinin ağır basmasına neden olabilmekte ve eleştirel düşünmeye açık olmayan alanlarını vurgulu hâle getirebilmektedir. Ancak din öğretimi süreçlerinde öğrencilere sorgulama, düşünme ve kendi inançlarını şekillendirme alanı da sunulması beklenmektedir. İnanmayı kolay, bilmeyi zor kılan bu yaklaşım; öğretmenlerin dinî bilgi anlayışları ile yakından ilişkili olup bilme ve inanma dengesinin kütle merkezini oluşturmaktadır.
Bu çalışmada, dinî bilginin öğretime konu oluşu farklı boyutlarıyla incelenmiştir. Bu anlamda elinizdeki eser aslında dinî bilginin müfredata sıkışan bir öğrenme alanı olmasının dışında öğretim pratiklerine odaklanılarak pratikten teoriye uzanan bir süreci ele almıştır.
Süleyman Gümrükçüoğlu İletişim teknolojilerinin gelişimine bağlı olarak gelişen ve yaygınlaşan internet ve sosyal medya kullanımı, insanların hayatlarında önemli bir yer işgal etmektedir. Birçok sosyal medya mecrasının bulunması, bunlara ulaşma ve kullanımındaki kolaylık, bireylerin bu platformlara yönelimini arttırmıştır.
Sosyal medyanın iletişim işlevi, birey ve toplum hayatını ilgilendiren her alana etki ederek değiştirebilmektedir. Öyle ki enformasyon çağının ortaya çıkardığı bu imkânlar, kimi zaman hayatı kolaylaştıran, hızlandıran ve insanları daha mutlu kılan faydalı etkiler yarattığı gibi kimi zaman da dönüştüren, zarar veren ve sosyal düzeni bozan etkiler yaratabilmektedir. Bu yönüyle sosyal medya; insanların davranışlarını, iletişim şeklini, algısını, düşünme biçimini, zaman yönetimini hatta kültürlerini ve değerlerini de etkileyebilmektedir.
Sosyal medyanın değer odaklı ve bilinçli kullanımı, olumsuzlukları en aza indirerek, onu bireylerin faydalanabileceği bir araç hâline dönüştürecektir. Bu alandaki ahlâki olgunlukla, zararlı olabilecek kullanım arasındaki negatif ilişki dikkate alınarak, eğitim programlarının, bireyin ahlâki gelişimine katkı sağlayacak din ve değer eğitimi gibi alanlarla desteklenmesi önemlidir.
İşte bu kitap, sosyal medya kullanımındaki değer yoksunluğunun bireysel ve toplumsal hayattaki yansımalarını göz önünde bulundurarak din eğitiminin sosyal medya kullanımına etkisini hem teorik hem pratik yönüyle ele almayı amaçlamıştır. Bu eser sadece örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görev yapan akademisyenler, öğretmenler ve din görevlileri için değil sosyal hayat için yer alan tüm bireylerin faydalanacağı bir eserdir.
Süleyman Hayri Bolay Dinlerin hedefi, bütün insanları “iyi insan” hâline getirmektir. Bu bir kuyumcunun ham altını işlemesi gibidir. İyi insan olmak için Yüce Tanrı'nın bize bildirdiği kurallar bütününe inanmak, samimi şekilde inandıklarını hayata geçirmek gerekir. Burada önem kazanan husus, inandıklarını doğru anlayıp doğru uygulamaktır. İşte bu noktada “din öğretimi” ile “din kültürü ve ahlak bilgisi eğitimi” ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır. Bu düşüncelerle hazırlanan kitabımızda, Allah var mıdır? Ateizm nedir, çeşitleri nelerdir, nasıl eleştirilmiştir? Din nedir? Dine ihtiyaç var mıdır? Din eğitiminin felsefi, hukuki, anayasal ve evrensel temelleri nelerdir? Batı ülkelerinde din eğitiminin durumu nedir? Başlıca dinler hangileridir? Dinimizin kuralları nelerdir? Peygamberimiz kimdir? Dinin amaçları nelerdir? Nasıl iyi insan olunur? İman esasları nelerdir? İbadet esasları nelerdir? İbadetlerin eğitici yönleri nedir? Ahlak nedir, ahlakın eğitici tarafları nelerdir? soruların cevaplarını bulacaksınız. Bunlara ilave olarak abdest alma, namaz kılma şekilleri resimli olarak gösterilmiştir. Bir kısım okuma parçaları, gazete kupürleri, ayrıca değişen yeni programa uygun olarak programların etkinlik örnekleri kitaba eklenmiştir. Bu konular işlenirken kolay öğrenmeyi ve anlamayı sağlamak hedefimiz olmuştur. Çünkü dinde sevdirmek esastır. Görevlerini ibadet şevkiyle ve inancıyla yapan sayın öğretmenlerimize, öğretmen adaylarına, öğrencilere, bu konularda temel bilgileri edinmek isteyen herkese bu kitabın faydalı olacağına Nobel Yayınevi olarak inancımız tamdır.

İÇİNDEKİLER


Bölüm 1 DİN EĞİTİMİNDEKİ BAZI TEMEL KAVRAMLAR VE
DİNLER HAKKINDA GENEL BİLGİLER
DİN EĞİTİMİNDEKİ BAZI TEMEL KAVRAMLAR
DİN VE DİNLER
EĞİTİMİN DİNLE İLİŞKİSİ

Bölüm 2 DİN EĞİTİMİ VE DİN EĞİTİMİ BİLİMİ
DİN EĞİTİMİ
DİN EĞİTİMİ BİLİMİ
DİN EĞİTİMİ BİLİMİNİN KONUSU
DİN EĞİTİMİNİN BAŞLANGICI
DİN EĞİTİMİNİN AMAÇLARI
DİN KÜLTÜRÜ EĞİTİMİNİN OKULDAKİ HEDEFLERİ
DİN EĞİTİMİ BİLİMİNİN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ

Bölüm 3 DİN EĞİTİMİNİN TEMELLERİ
DİN EĞİTİMİNİN BİLİMSEL TEMELLERİ
DİN EĞİTİMİNİN DİĞER TEMELLERİ
Bölüm 4 BATI ÜLKELERİNDE DİN EĞİTİMİ
AVRUPA’DA DİN KÜLTÜRÜ EĞİTİMİ
ABD VE JAPONYA’DA DİN EĞİTİMİ
Bölüm 5 DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE YÖNTEMLER

GENEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
Dİn Eğİtİmİ Esas ve Yöntemlerİne Farklı Bİr İslâmİ Yaklaşım

Bölüm 6 KREŞ VE ANA OKULLARINDA DİN EĞİTİMİ İLE BEDENSEL
ÖZÜRLÜ GENÇLERİN DİN EĞİTİMİ
Kreşlerde Dİn Eğİtİmİ
Anaokullarında Dİn Eğİtİmİ
Bedensel Özürlü Gençlerİn Dİn Eğİtİmİ

Bölüm 7 İNANÇ ÖĞRETİMİ, TEMEL İLKELERİ, ŞARTLARI

İNANÇ
İMANIN ŞARTLARI
ÇELİŞKİLER
İNSAN, KADER VE KAZA

Bölüm 8 İBADET, İLKELERİ VE ÇEŞİTLERİ
İBADET
İSLÂM’DA ÖNEMLE ÜZERİNDE DURULAN BAŞLICA İBADETLER
GENEL OLARAK HARAMLAR

BÖLÜM 9 AHLAK VE EĞİTİMİ
AHLAKIN SÖZLÜK ANLAMI
AHLAKIN TEMEL KAVRAMLARI
AHLAKIN TEMEL SORULARI

Halit Ev Günümüzde okullar, birçok kimse için hâlâ din eğitimi ve öğretiminin gerçekleştiği yegâne mekânlar olarak görülmektedir. Bu nedenle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri özellikle, inançların temelleri ve hayatın anlamıyla ilgili temel bilgileri düzenleme konusunda aracılık etmek, yaşayan inanç formlarını öğrenmelerine yardımcı olmak, diyalog ve inanç konusunda kendi başlarına karar vermelerini teşvik etmek gibi fonksiyonları sayesinde öğrencilere çeşitli imkânlar sunmaktadır.
Son yıllarda, beklenen görevlerin yerine getirilmesinde bu derslerin ve öğretmenlerin oynayabileceği rolün farkına varılarak, hem dersin sahip olması gereken yaklaşım hem de kullanılması gereken yöntem ve teknikler konusunda radikal sayılabilecek bazı adımlar atılmıştır. Artık araştıran, sorgulayan, anlamaya çalışan, eleştiren, empati kurabilen, problem çözebilen, iletişim becerileri gelişmiş, dinini temel kaynaklarından öğrenen, öğrendiklerini hayata aktarabilen ve bunlardan yeni bilgiler üretebilen bireylerin yetişmesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin de önemli amaçları arasına girmiştir.
Elinizdeki çalışmayla bir bakıma atılan bu önemli adımın önü açılmaya çalışılmış, din alanında uygulamaya konulması oldukça yeni olan yapılandırmacı öğrenme kuramıyla ilgili bilgi eksikliğinin giderilmesinin yanı sıra uygulamaya nasıl aktarılabileceği üzerinde durulmuştur. Bunun için de yapılandırmacılığın uygulama yollarından biri olan, hemen hemen bu kuramın öne çıkan tüm önemli yönlerini ihtiva eden, probleme dayalı öğrenme üzerine odaklanılarak din eğitimi ve öğretimi alanında, özellikle de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde nasıl uygulanabileceği birtakım örneklerle somutlaştırmaya çalışılmıştır.
Alanında ilk olan bu çalışmanın, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri, bu yolun başında olan Eğitim Fakültesi İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümü ve İlahiyat Fakültesi öğrencileri, din eğitimi ve öğretimiyle ilgilenen herkese yararlı olacağı ümit edilmektedir.
Ahmet Düzenli, Ahmet Koç, Hamza Aktaş, Handan Yalvaç Arıcı, Hatice Diler, Kubat Ali Topçubay, Mehmet Ayas, Mehmet Zeki Göksu, Ramazan Diler, Rıdvan Demir, Safiye Kesgin, Tuğrul Yürük, Yusuf Okşar Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, ilkokul 4. sınıflarda haftada iki saat olarak okutulan derslerden biridir. 2012 yılında yürürlüğe giren İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’ne göre ilkokul 4. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi dersini branş öğretmenlerinin vermesi esastır ancak branş öğretmeninin bulunmadığı durumlarda sınıf öğretmenlerinin bu derse girmeleri söz konusudur. Bu nedenle gelecekte bu mesleği yapacak sınıf öğretmeni adaylarının din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin öğretimi konusunda yeterli yöntem ve alan bilgisine sahip olabilmeleri önem arz etmektedir. Zira ilkokul 4. sınıf düzeyinde öğrenim gören ve her şey ile ilgili merak duyguları çok yüksek olan çocukların din ile ilgili sorularına cevap verip onları doğru bilgiye yönlendirebilmek, özellikle soyut konuların çokça yer aldığı din derslerinde, öğrencinin gelişim özelliklerini dikkate alarak hangi yaklaşım ve yöntemlerin, öğretimde kullanacağını bilmek, öğretmen adayları için son derece önemli bir husustur.
Diğer yandan eğitim programlarında yapılan güncellemelere bağlı olarak bu derslerin işlenmesinde yararlanılan temel kaynakların da yenilenen eğitim programları doğrultusunda güncellenmesi gerekmektedir. Ancak özellikle sınıf öğretmenliği lisans programında öğrenim gören öğretmen adaylarına yönelik ilkokul 4. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi için kaynakların son derece sınırlı olduğu görülmektedir. İşte, bu kitap, bu ihtiyaçtan hareketle oluşturulmaya çalışıldı. Kitabın hazırlanmasında hem sınıf öğretmenliği din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi ders içeriğinin hem de ilkokul 4. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi dersindeki içeriğin bir arada bulunmasına gayret edilmiştir. Böylece öğretmen adaylarımızın gerek alanla ilgili temel konu ve kavramları bir arada bulabileceği gerekse pratikte dersin öğretiminde karşılaşabileceği problemlerin önüne geçilmeye dikkat edilmiştir. Bu çalışmanın, başta eğitim fakültelerinin sınıf öğretmenliği bölümleri olmak üzere, ilahiyat/İslami ilimler fakültesi öğrencileri ile bu dersi veren bütün öğretmenlerimize, teoride ve uygulamada kullanabilecekleri pek çok bilgi ve beceriyi içermesi bakımından yararlı olacağı ümidindeyiz.
Emine Zehra Turan İlahiyat fakültelerinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni yetiştirme programlarına ilişkin kalite standartlarının belirlenmesine yönelik olan bu kitap, Türkiye’de öğretmen yetiştirmede kalite sistemini oluşturmak ve verimliliği arttırmak açısından önemlidir. Farklı ülkelerde din eğitiminde kalite standartları belirlenmiş olup ülkemizde bu çalışma bir ilktir.
Yüksek Öğretim Kalite Kurulunda (YÖKAK) yürütülen kalite geliştirme çalışmalarına Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretimi (DKAB) açısından öncü niteliği taşıyan bir eserdir. Bu noktada Yüksek Öğretim Kurumu da (YÖK) üniversitelerin kalitesini geliştirmek adına standardizasyon ve akreditasyon çalışmalarını desteklemektedir. Belirlenmiş olan DKAB öğretmen yetiştirmeye ilişkin kalite standartları program akreditasyonunda kullanılabilir.
Eğitimin her alanda olduğu gibi din eğitimi alanında da kalite standartlarının belirlenmesi hayata daha nitelikli, daha bilimsel bakan öğretmenlerin yetiştirilmesine katkı sağlayacaktır. Kitabın, kalite ve öğretmen yetiştirme konusunda araştırma yapan uzmanlara ve okuyuculara yardımcı ve kaynak olması temennilerimle...
Kalite bir tercihtir!
Tuncay Ceylan Öğretim materyalleri, öğrenme ve öğretmeleri etkinleştirmek ve verimliliği artırmak için kullanılan her türlü araç gereç ve malzemelerdir. Din öğretiminde öğretim materyalleri kolay, kalıcı, ekonomik, somut ve etkileyici öğrenmelerin gerçekleşmesini, öğrencilerin ilgi ve dikkatini çekerek öğrenme sürecine aktif katılmalarını sağlamakta ve öğretmenlere etkili bir din öğretimi ortamı tasarlama fırsatı sunmaktadır. Öğretim materyallerinden beklenilen yararların sağlanabilmesi öğretmenlerin öğretim materyallerini etkili ve ilkeli bir şekilde kullanmalarına bağlıdır. Bu çalışma, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin öğretim materyallerini kullanım durumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma, öğretmenlerin materyal kullanım uygulamalarıyla ilgili ihtiyaç, eksiklik ve beklentilere ışık tutmaktadır.
Elinizdeki çalışma, öncelikle materyal kullanımının kavramsal çerçevesini çizmektedir. Daha sonra öğretmen görüşleri ve araştırmacı gözlemleri birlikteliğinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin materyal kullanım uygulamalarını incelemektedir. Çalışma, konuyu teorik ve pratik boyutlarıyla analiz ederek okuyucuya öğretmenlerin materyal kullanım durumları hakkında bütüncül bir perspektif sunmaktadır.
Süleyman Akyürek Din öğretimi, bilim dalı olarak son zamanlarda ortaya çıkmaya başlamasına karşın son derece hızlı bir gelişim göstermiştir. Bir yandan din öğretimi biliminin ne olduğu, diğer bilimlerle ilişkisi ve metodolojisi belirlenirken bir yandan da din eğitimi uygulamalarının incelenmesi/irdelenmesi çalışmaları sürmektedir. Din öğretimi bilimi alanına yönelik bu çalışma, daha çok “Dini nasıl öğretelim?” sorusu çerçevesinde din öğretimi yöntemlerine yönelik olarak hazırlanmıştır.
Bu eserde, din öğretimine ilişkin veriler; bilişsel, duyuşsal ve devinişsel alanların öğretimi çerçevesinde ele alınmaya çalışılmıştır. Daha sonra öğrenme alanlarında hangi öğretim modellerinin kullanılabileceğine işaret edilmiştir. Bu öğretim modellerinin kullanılabileceği belli başlı öğretim stratejileri açıklanmış, bu stratejilerle uyumlu öğretim yöntemleri ele alınmıştır. Ele alınan öğretim yöntemiyle birlikte kullanılabilecek öğretim teknikleri incelenmiştir. Bölüm sonlarında öğrenme alanı-öğretim modeli-öğretim stratejisi-öğretim yöntemi ilişkisini ortaya koyan tablolar oluşturulmuştur. Yöntemlerin din öğretimine uygulanışına yönelik ders işleniş örnekleri verilmiştir. Ayrıca din öğretiminde kullanılan yöntemlerin uygulamasını değerlendirmeye yönelik “yöntem gözlem formları” geliştirilmiştir. Bunlara ilave olarak ele alınan bölümlerin ilk sayfasında bölümün yapısı ve hedef davranışlar belirlenerek okuyucuya bölümün yapısı ve hedeflerine ilişkin bir ön organize edici sunulmuştur. Ayrıca din öğretimine ilişkin veriler sunulurken bazı bilgilerin okuyucu tarafından tartışılması/düşünülmesi için etkinliklere yer verilmiştir. Böylece okuyucunun sunulan bilgiyi irdelemesi, anlamlandırması ve tartışması amaçlanmıştır.
Yasin Yiğit Eğitim programlarının dört ana unsuru bulunur. Din öğretimi programları da hedef, içerik, eğitim durumları, ölçme ve değerlendirme şeklinde sıralanan dört unsurdan meydana gelir. Genel olarak din eğitiminin niteliği ile bu unsurlar arasındaki uyum arasında doğrudan bir ilişki kurulabilir. Diğer unsurlar daha ziyade hedeflere göre şekillense de ölçme ve değerlendirmenin yeri gelince hedeflerin güncellenmesine varıncaya kadar belirleyici bir etkisi bulunur. Günümüz eğitim anlayışında yapılandırmacılık, çoklu zekâ, öğrenci merkezli öğrenme, beceri temelli öğrenme gibi yaklaşımların benimsenmesiyle ölçme ve değerlendirme sürecin tümüne yayılmış, süreçte klasik ölçme araçlarının yanı sıra tamamlayıcı ölçme araçlarının kullanımı da yaygınlık kazanmıştır. Bu sebeplerle ölçme ve değerlendirme hususunda yetkinlik kazanılmasının din eğitiminin başarısını katlamasında etkin rol oynayacağı anlaşılmıştır.
Ölçme ve değerlendirmedeki yetkinlik, din öğretiminden beklenen başarının yakalanmasında etkin rol oynayabildiği gibi bir bilim olarak din eğitiminin gelişimine de katkı sağlayabilir. Çünkü bilimsel araştırmalar bir bakıma, ölçme ve değerlendirme temeli üzerine bina edilir. Bu alanda çalışmalarını sürdüren araştırmacıların ölçme ve değerlendirmede yetkinlik kazanması, din eğitimi bilimi kapsamında yürütülen bilimsel araştırmalardan daha geçerli ve güvenilir sonuçlar elde edilebilmesine, böylece bilim olarak din eğitiminin gelişmesine katkı sağlayabilir.
Bu kitapta, genel eğitimde ortaya konulan ölçme ve değerlendirmeyle ilgili teorik çerçevenin din eğitimi perspektifinden değerlendirilmesi ve alana uyarlanması, böylece somutlaştırılması amaçlanmıştır. Çalışma neticesinde istatistik konuları da dâhil olmak üzere eğitimde ölçme ve değerlendirmeyle ilgili teorik çerçeve, din öğretimine uyarlanmıştır. Kitabın öğretmenlere, öğretmen adaylarına ve araştırmacılara katkı sağlaması umulmaktadır.
Bahar Sevim Günümüzde geleneksel öğretim yöntemlerinden çok, yaparak ve yaşayarak öğrenme ön plana çıkmaktadır. Öğrencilerden aktif, katılımcı, yaratıcı ve üretken olmaları beklenmektedir. Bu süreçte öğrencilerin aktif olmalarını sağlamak için yöntem ve tekniklerden yararlanmak gerekir.
Bu çalışmanın oluşmasında, “Din öğretiminde eğitsel oyun yönteminden nasıl faydalanabiliriz?” sorusuna olan merak etkili olmuştur. Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde oyun ve eğitsel oyun yöntemi üzerinde durulmuş; ikinci bölümde din öğretiminde oyun örneklerine yer verilmiştir. Elinizdeki 3. basımda din ve ahlak oyunları ayrı kategorilerde incelenmiş ve din öğretimiyle ilgili oyunlar üzerinde çalışılmıştır. Kitapta, 17 adedi ders planı şeklinde olmak üzere toplam 44 oyun yer almıştır.
Bu çalışma, başta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi olmak üzere İmam Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmenleriyle Kur'an Kursu Öğreticilerine din öğretiminde yardımcı olmak, dersleri daha verimli kılmak amacıyla hazırlanmıştır. Ayrıca anaokulu öğretmenlerine, ilköğretim sınıf öğretmenlerine ve çocuklarına dini bilgi öğretmek isteyen ebeveynlere de hitap etmektedir.
Fatma Çiftçi Bu kitap, ilköğretim okullarında görev yapan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine, kuran kursu öğreticilerine, 4. ve 5. sınıfların din kültürü ve ahlak bilgisi dersine giren sınıf öğretmenlerine, ayrıca ilköğretim öğrencilerine yardımcı olabilmek amacıyla hazırlanmıştır.
Çalışma iki bölümde ele alınmıştır. Birinci bölümde, temel öğrenme-öğretme yaklaşımları hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra, proje tabanlı öğrenme yaklaşımının ne anlama geldiği, genel özellikleri, üstün yönleri, sınırlılıkları, felsefî temelleri, konu seçimi ve dikkat edilmesi gereken hususlar, planlanması ve sınıfta uygulanması, ögeleri, proje tabanlı öğrenme yaklaşımında öğrencinin ve öğretmenin rolleri, değerlendirme, teknoloji kullanımı, uygulama aşamalarıyla ilgili görüşler incelenmiştir. İkinci bölümde ise proje tabanlı öğrenme yaklaşımıyla yapılan öğretimde öğrencilerin ürettikleri materyaller verilmiştir.
Bu kitapta; pano yapma, tiyatro yazma ve oynama, resim çizme, hikâye yazma, resimlerle anlatma, maket yapma, kavram haritası yapma, sunu yapma, sürücü belgesi ve nüfus cüzdanı hazırlama, mektup yazma, şiir yazma, tişört yapma, kolye yapma, ilahî söyleme, slogan oluşturma, afiş yapma, bulmaca hazırlama, yarışma yapma, küp yapma, boyama kitabı yapma, broşür hazırlama, röportaj yapma, haber bülteni hazırlama, video yapma, gazete çıkarma, tebrik kartı yapma, günlük yazma etkinliklerini kapsayan 15 tane proje çalışması ilgilenenleri beklemektedir.
Aslıhan Atik, Mehmet Zeki Göksu, Muhammed Muhdi Gündüz, Rıdvan Demir, Sinan Schreglmann, Yusuf Aydın Bilgi akışının hızlı olduğu günümüzde teknolojik gelişmeler, eğitim siste­minin yapısını ve eğitim ortamlarında uygulanan öğrenme-öğretme faaliyet­lerini etkilemektedir. Sürekli gelişen bilim ve teknoloji, eğitimcilerin yararla­nabilecekleri çok çeşitli eğitim ortamlarına olanak sağlamaktadır. Televizyon, video, bilgisayar, programlı öğretim, uzaktan eğitim, sanal gerçeklik uygulama­ları bunlardan birkaçıdır. Buna ek olarak geleneksel eğitim modelleri günü­müzde artık yerini çoklu zekâ, beyin temelli öğrenme gibi öğrenen merkezli ve insanı farklı yönleri ile bütün olarak ele alan çağdaş modellere bırakmıştır. Eğitimde yeni yöntem ve modellerin uygulanmaya başlaması ile birlikte bu gelişmeye paralel olarak yeni öğretim teknolojilerinin ve araç gereçlerin de kullanılması yaygınlaşmaya başlamıştır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmenleri başta olmak üzere din öğretiminde görevli eğitimcilerin gelişen teknolojinin sağladığı eğitim olanak­larından yararlanmaları gerekmektedir. Gerek örgün gerekse yaygın din eği­timinde eğitimcilerin derse öğrencilerin ilgisini çekmek ve etkin bir öğretim gerçekleştirmek için konuların özelliğine göre uygun teknolojik araç gereç ve materyalleri kullanmaları şüphesiz konuların öğretimini daha işlevsel hâle ge­tirecektir. Bu çok çeşitli zengin öğrenme ortamlarının öğretimde etkili biçimde kullanılması aynı zamanda öğrencilerin ilgisini çekerken öğretimi de zengin­leştirmekte, öğrenmeyi kolay ve ilginç hâle getirmektedir.

Mehmet Zeki Aydın Din Öğretiminde Yöntemler, İlahiyat fakültelerinde ve Eğitim fakültelerinde Sınıf Öğretmenliği bölümünde okuyan öğrencilere, hâlen okullarımızda görev yapan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile İHL meslek dersleri öğretmenlerine ve Kur'an kursu öğreticilerine yönelik hazırlanmıştır.
Bu kitap, daha önce yayımlanan “Din Öğretiminde Yöntemler ve Buldurma Yöntemi” kitabının gözden geçirilmiş, yeni yöntem ve yaklaşımlar ilave edilmiş şeklidir.
Kitapta, din öğretiminde kullanılabilecek öğretim yöntemleri ve ders araç gereçleri teorik olarak açıklanmış ve yöntemlere örnek olmak üzere ders planları verilmiştir. Ayrıca, KPSS'ye girecek adayların program geliştirme ve öğretim yöntemleri ihtiyaçlarını giderecek birçok bölüm yer almıştır.
Bu nedenlerle kitap, öğrenci ve öğretmenlerimize yöntemler konusunda bir el kitabı niteliğindedir.
Fatma Gül Cirhinlioğlu Bu kitap, din psikolojisine giriş niteliğindedir. Genel olarak din psikolojisi konularına ilişkin kuramsal yaklaşımlar, açıklamalar ve görgül çalışmalar doğrultusunda elde edilen bulgular sunulmaya çalışılmıştır. Kitapta, dinî kabuller ve değerler hakkında sayıltılar ileri sürülmeksizin psikolojinin bakış açısından dine yaklaşılmıştır.
Hiç şüphe yok ki din, insan yaşamının önemli bir parçasıdır. Din ve dinsel kurumlara ilişkin bilgi olmaksızın toplumların tam olarak anlaşılamayacağı genel kabul görmektedir. Bu bakımdan psikologların da dinin, insan duygu, düşünce ve davranışlarını nasıl etkilediğini öğrenmeleri bir zorunluluk olarak ortada durmaktadır. Kitap boyunca din taraftarlığına veya din karşıtlığına yönelik bir tutum içinde olmamaya özel bir önem gösterilmiştir. Dinî duygu, düşünce ve davranışlarımız, bilimsel bakış açısıyla anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılmıştır. Özellikle konunun uluslararası literatürde nasıl ele alındığı üzerinde durulmuş, sıkça kuramsal ve görgül araştırmalara atıflar yapılarak ayrıntılara inilmeye çalışılmıştır.
Din psikolojisi alanındaki uluslararası literatürü Türkçeye kazandırdığı göz önünde tutulduğunda bu kitaptan özellikle eğitim hizmeti verenlerin rahatlıkla yararlanabileceği söylenebilir. Kitap; psikologlar, din psikolojisi alanında çalışan ilahiyatçılar, din psikolojisi alanında ders alanlar ve konuyu öğrenmek isteyenler için değerli bilgiler içermektedir.
Tuğba GÜLER BOZKAYA Eğitimde drama; insanın kendini başkalarının yerine koyarak çok yönlü düşünmesini sağlayan, bireyin eğitim ve öğretimde aktif rol almasını, kendini ifade edebilmesini sağlayan, yaratıcı ve araştırıcı olma istek ve duygusunu geliştiren çağdaş bir eğitim yöntemidir. Bu sebeple drama yöntemi din ve ahlak eğitiminin genel amaçlarını gerçekleştirmede rahatlıkla kullanılabilecek bir yöntemdir.
Din ve ahlak öğretiminde drama yönteminin kolay bir şekilde anlaşılmasını sağlamak ve bu yöntemi uygulamada zorlanan eğitimcilere yardımcı olmak amacıyla hazırlanan bu kitap, teorik ağırlıklı bir çalışmadır. Ancak din ve ahlak öğretimi konularını uygulanışı, ders planlarına benzer bir şekilde ele alınarak etkinlikler başlığı altında uygulamalı olarak gösterilmiştir.
Bu çalışma; eğitim fakültelerinin sınıf öğretmenliği, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği bölümlerinde okuyan öğrenciler için ayrıca ilahiyat fakülteleri ve tüm din eğitimi öğretmenlerine, Kur’an kursu öğreticilerine yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.
DENİZ AŞKIN Osmanlı Devleti’nde modernleşme hareketlerinin başlaması ile beraber süreç içerisinde birçok kurumda radikal değişiklikler meydana geldi. Bu değişimden önemli oranda etkilenen kurumlardan biri de eğitim oldu. Klasik medrese eğitim sisteminin yanında mekteb adı altında Batılı tarzda eğitim veren yeni bir kurum faaliyete açıldı. Yaklaşık yüzyıl boyunca medrese ve mektebin beraber mesaisinden sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş ile birlikte medreselerin faaliyetlerine son verilmiş ve yeni eğitim öğretim sistemi okul adı altında modern bir formda devam ettirilmiştir. Bu çalışma tam da bu noktada cumhuriyet tarihi boyunca resmi olarak faaliyetlerine son verilen, Anadolu’nun ve bazen de sınırları aşarak İran, Irak ve Suriye’ye uzanan bu medreselerin nasıl ve hangi şekillerde halen devam ettiği üzerine odaklanmaktadır. Elinizdeki çalışma; Türkiye’de halk nezdindeki İslami anlayışın ve dini eğitimin toplum ile kurmuş olduğu sıkı ilişki neticesinde konjonktürel olarak kendisini yeni baştan nasıl dizayn ettiğini, kökeni Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da (Şark) bulunan medreseler üzerinden ortaya koymaktadır. Bununla beraber tamamıyla alan verilerine dayanan bu çalışmada, özellikle Türkiye’nin Şark bölgelerinde bulunan; ancak göç ile ülkenin birçok iline yayılan dini ve kültürel bir aktör olarak seydaların toplumsal köklerine, rollerine ve onların klasik medrese eğitiminin bugüne kadar gelmesindeki fonksiyonlarına detaylı olarak değinilmiştir. Son olarak seydaların modernleşme sürecine dâhil olmaları ile sekülerleşme durumları, toplum ve siyaset alanında meşruiyet kazanma stratejilerine odaklanılmıştır. Böylece modernleşme sürecinin din adamları üzerindeki etkisi önemli birer dini ve kültürel aktörler konumundaki seydalar üzerinden değerlendirilmiştir.
Zafer CİRHİNLİOĞLU, Üzeyir OK, Fatma Gül CİRHİNLİOĞLU Bu kitapta dindarlık, ruh sağlığı ve moderniteye ilişkin hem kuramsal bilgiler hem de Türkiye örnekleminde yapılmış bir araştırmanın kısaca değinilen sonuçlarını bulabileceksiniz. Bu üç olgu hakkında tek tek bilgi oluşturmakla birlikte bunlar arasındaki ilişkiye de yönelinmektedir. Batı literatüründe modernite ve dindarlık genel olarak birbirlerini dışlayan iki olgu olarak ele alınmaktadırlar. Türkiye örnekleminde bu anlayış test edilmiştir. 1990’lı yıllardan sonra Avrupa’da gelişen literatür söz konusu üç olgu açısından incelenmiştir. Türkiye’deki durumun açıklanmasına katkı yapabilecek yaklaşımlar ayıklanarak sunulmuştur. Özellikle Türkiye’de modernitenin anlaşılmasında tarihsel açıklamalara başvurulmuştur.
Bulgulara göre Türkiye halkı modernleşme isteğini muhafaza etmektedir. Aynı zamanda dindarlık eğilimleri de oldukça yüksektir. Modern insanlar diğerlerine göre daha az ruhsal sorun yaşamaktadırlar ve yaşam doyumları daha fazladır. Dindar olanlar ancak bazı durumlarda daha az ruhsal sorun yaşamaktadırlar. Dindarlıkla ruh sağlığı arasında bir ilişki yoktur. Bireyler modern hayat tarzında daha az ruhsal sorunlar yaşadıklarından Türkiye’de modernitenin kolayca terk edilemeyeceği ancak yeni yorumlarla ilerleyeceği düşünülebilir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ortaya çıkan modernleşme anlayışı modernleşmenin birinci boyutudur (maddi-teknolojik). Bu dönemde bireysel rollerde belirsizlikler ortaya çıkmıştır. Bu belirsizlikler (eksik ya da ihmal edilen özelikler ) modernleşmenin ikinci boyutu (manevi-kültürel) ile aşılmaya çalışılmaktadır. Bu bakımdan yetersiz modernite kavramı bu sürecin açıklanmasında işlevsel olabilmektedir.
Ahmet Sait Sıcak, Azat Toktonaliev, Hasan Sarı, Mehmet Ayas, Mehmet Onur, Ramazan Diler, Recep Bilgin, Rıdvan Demir, Rıdvan Demir, Sinan Schreglmann, Süleyman Dönmez, Şemseddin Koçak, Yusuf Okşar Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacib tarafından 11. yüzyılda yazılmış önemli bir eserdir. Bu kitap, İslam dünyasının kültürel mirasının zenginliklerinden biridir ve hem dinî hem de eğitsel açılardan derinlemesine incelenmeyi hak etmektedir. Dini ve Eğitsel Açıdan Kutadgu Bilig adlı bu kitap, uzman yazarlar tarafından farklı disiplinlerde ele alınarak okuyucuya kapsamlı bir bakış sunmaktadır.
Kitap; hadis, tasavvuf, tefsir, kelam, İslam hukuku, din sosyolojisi, din eğitimi, felsefe, eğitim, çocuk eğitimi ve değerler eğitimi gibi geniş bir yelpazedeki konularda uzmanlığı olan yazarlar tarafından yazılmış bölümleri içermektedir. Her bir bölüm, Kutadgu Bilig'in içsel derinliklerine inerek hem dinî hem de eğitimsel perspektiflerden anlam çıkarmaya çalışmaktadır.
Bu kitap, okuyuculara Kutadgu Bilig'in sadece tarihî bir eser olmanın ötesinde aynı zamanda günümüzdeki dinî ve eğitimsel bağlamda nasıl anlam kazandığını anlama fırsatı sunmaktadır. Yazarlar, eserin çağdaş dünyada nasıl değerlendirilebileceği konusunda derinlemesine bir tartışma sunarken aynı zamanda Kutadgu Bilig'in evrensel mesajlarını günümüz toplumlarına nasıl uyarlanabileceği konusunda pratik önerilerde bulunmaktadır.
Dini ve Eğitsel Açıdan Kutadgu Bilig hem akademisyenler hem de genel okuyucular için ilham verici bir kaynak olup Kutadgu Bilig'in dinî ve eğitsel değerlerini anlamak isteyen herkes için bir rehber niteliğindedir.
Aslı Yazıcı, Hacı Bayram Başer, M. Nedim Tan, Mehmet Erdoğan, Mehmet Günenç, Muhammed Muhdi Gündüz, Nail Okuyucu, Ömer Türker, Sedat Yazıcı, Yunus Cengiz Niyet, davranışın meydana gelme sürecinin kilit aşamalarından biri olarak ahlâkın en temel kavramlarından biridir. Gerek dinî gerekse felsefî düşüncede niyet, eyleme değer katan ve onu an¬lamlı kılan unsur olarak değerlendirilir. Bu yönüyle niyet ve ni¬yetin çeşitli durumları, hem dindarlığın hem ahlâklı olmanın an¬lamı konusunda belirleyici öneme sahiptir. Buna rağmen niyet konusunun nazarî boyutları yeterli derinlikte incelemeye konu olmamıştır. Bu çerçevede elinizdeki kitap, niyetin fiilin oluşu¬mundaki rolü hakkında İslam düşünce geleneklerinde ortaya çı¬kan görüş ve teorileri belirlemeyi; fiilin hukukî, dinî ve bilhassa ahlâkî değerinin takdirinde niyetin katkısının ne ve hangi ölçü¬de olduğunu ortaya koymayı ve bir fiilin fâiline verdiği isim ve tanımda niyetin rolünü açıklığa kavuşturmayı amaçlamaktadır.
İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi kapsamında 30 Eylül-1 Ekim 2016 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Dinî ve Felsefî Dü¬şüncede Niyet Çalıştayı’nda sunulan çalışmalardan teşekkül eden bu kitap, fıkıh, kelam ve tasavvuf gibi dinî ilimlerin yanı sıra İslam felsefesi ve Batı felsefesinde niyet konusunun nasıl ele alındığını inceleyen toplam dokuz makaleden oluşmaktadır.
Ali Köse İnsan edimlerinin tüm kurguları, tüm icatları, tüm yenilikleri din dışı alandan geliyor. Din bu yeniliklere, olsa olsa şeklen eklemlenebiliyor. Resim, din dışının üretimi; din ancak eline verilen resmi boyayabiliyor. Din eğer bugüne kadar güçlü, dirençli olmayı başardıysa bunu; kültüre nüfuz etme, kültürel semboller, söylemler oluşturma kabiliyetine borçludur. Ama artık dinin elinde bu güç yok gibi. Geleneksel dinî söylem, nüfuz kaybı yaşıyor. Sosyokültürel desteği olmayan, sembollerini diri tutamayan dinlerin varlıklarını devam ettirme kabiliyeti azalıyor. Her nesil bir öncekine göre dinî kültüre bir kat daha yabancılaşıyor; entelektüel, sosyal ve duygusal anlamda biraz daha uzaklaşıyor. 21. yüzyılda dinin geleceğini belirleyecek temel nokta; kültürü ne kadar etkilediğiyle, geleneksel sembolleri ne kadar canlı tutabildiğiyle doğru orantılı olacak. “Gelenek sadece külleri savurmak değil, ateşi canlı tutmaktır”. Ateşi canlı tutmak da öyle görünüyor ki zamanın ruhunu yakalayabilmekle, dinin tarihsel formlarını yenide yaşatabilmenin yollarını bulmakla mümkün. Aksi takdirde din, post tarihsel bir görüntü sergileyen 21. yüzyıla yabancılaşma ve marjinalleşme kaderini yaşamaktan kurtulamayacak.
Mehmet Sürmeli Bakara suresinin 62. ayeti üzerinden dinleri eşitleme çabası güden bazı çevreler, içinde Hz. Peygamber'in olmadığı bir din ihdas etmek istediler. Bu çevrelerin amacı “Muhammedsiz Müslümanlık”tır. Zira Resulullah'ın sünneti, vahyin açılımı ve pratiğidir. İnsan olmanın ve hayatın genişlik alanlarına dinle anlam vermenin uygulamalarıdır. Şayet Resulullah'a iman, itikat esası olmaktan çıkarılacak olursa Hz. Peygamber'in getirdiği din de mülga olacak ve hayatın anlamlandırılması moderniteye teslim edilecektir. Böylece emir alanından din çekilecek ve emperyalizmin yolu açılacaktır. Hz. Muhammed'in uygulamaları ve getirdiği din hâlâ mazlumların tek umududur. Resulullah'a imanı dışta tutarak kurtuluş iddiasında bulunanlar hem dünya sisteminin köleleri hem de Müslümanlıktan nasibini alamayan kimselerdir. Dinlerarası Diyaloğa Reddiye, adı üstünde bu çabaya köklü bir itirazdır.
Kenan Gürsoy Düşünce İklimi; kültürel, entelektüel, mânevî ve felsefî konuların, alanın uzmanı konuklar ile sohbet içinde müzakere edildiği, Türk televizyon tarihinde benzerine sık rastlanmayan özel bir program olmuştur. Yayınlandığı yıllarda merakla beklenen ve birlikte düşünmeye davet eden bu program, yayın hayatını tamamladıktan sonra da aranan bir kaynak olmaya devam etmiştir. Aktif Düşünce Yayınları, bu ihtiyaca ve talebe cevap vermek için 2005-2009 yılları arasında TRT2’de her hafta yayınlanan programların içinden bir seçki yaparak iki cilt hâlinde kitaplaştırmıştır. Bu kitap, çalışmanın birinci cildidir.
Dikkatle incelendiğinde görülecektir ki Düşünce İklimi programlarında gündeme getirilen konu ve sorunlar, aradan geçen zamana rağmen güncelliğini hâlâ korumakta ve çözüm önerileri günümüze de ışık tutmaya devam etmektedir. Programlar; düşünce alanının popülarizmin üzerinde ve ötesinde evrensel bir doğasının bulunduğunu, sohbet içinde muhatabın görüşlerine saygı duyarak birlikte düşünmenin ve oluşmanın mümkün olduğunu, seyircisi ile bütünleşerek sergilemiştir. Yüce değerlerin, insanî erdemlerin, hakikatin gündeme geldiği bu sohbetler, kitap olarak medeniyet ideallerimize hizmet etmeye devam edecektir.

Hasan Çelikkaya Düşünmek…! Yaratıcı tarafından insana bahşedilen ve insanı diğer canlılardan üstün kılan akıl nimetinin ürünü olan düşünmek! Yeni durumlar karşısında yeni davranışlar yapabilme yeteneği olarak tanımladığımız zekâ, her canlıda vardır. Ama Yaratıcıyı bulma, kulluk yapma, iyiyi ve kötüyü ayırt etme, insanı vicdanlı olmaya sevk etme, yeni buluşlar yaparak kalkınmayı ve yeni medeniyetlerin kurulmasını sağlayan akıl nimetidir! Akıl ve ruh hastalarını, akılca noksan olanları gördükçe, beterin beteri vardır diyerek insanın hâline şükretmesini ve böylece huzurlu olmasını sağlayan en büyük nimet; bunları düşünebilmektir!
Bizim bu küçük kitapçığımızda amacımız; gücümüz yettiğince düşünebilme kabiliyetimizi kullanarak, okuyucularımızın da insan ve kâinat kitabını okuyarak, derinlemesine düşünerek Allahü teâlâya giden doğru yolu bulmalarına, bulmuş olanların da imanlarını kuvvetlendirmelerine yardımcı olmaktır. Başka bir ifadeyle amacımız; taklîdî iman sahiplerini tahkîka erdirmek, tahkîka ermiş olanların da imanlarını sağlamlaştırmaktır, diyebiliriz.
Tabii ki gayret bizden, tevfik Allahü teâlâdandır.
Hasan Kazak, Bilge Afşar, Orhan Çeker, Osman Okka An integrated system, Islam consists of several subsystems. The economy has an important place in these sub-systems. In this respect, Islam also includes regulations on economic growth and development. Undoubtedly, the most important of these regulations is the zakat institution. Zakat was mentioned in many parts of Koran with the prayer, accepted as the pillar of religion in many places and an important message that zakat and prayer should not be separated was given.
The most known and prominent feature of the zakat institution is its contribution to the fair distribution of national income, which is an important indicator in terms of economic development. A lot of work has been written on this subject and this issue has been mentioned in almost every sermon of Islamic scholars. However, the zakat institution has much more significance and benefits in terms of economic growth and development process.
The main purpose of this study is to create a resource for the qualitative and quantitative studies that will be carried out, by revealing other contributions of zakat to economic growth and development, which are not in the foreground but are actually much more functional as well as its other well-known contribution to income distribution.
Arslan Topakkaya Tanrı kavramı, ilk bakışta Varoluşçulukta kendisiyle mücadele edilen bir kavram olarak görünmesine rağmen durumun hiç de öyle olmadığı, filozoflarla derin bir tartışmaya girildiğinde kendiliğinden ortaya çıkan bir durumdur. Varoluşçu filozoflar içinde J. P. Sartre hariç hiçbir filozof, açık bir biçimde kendini tanrıtanımaz olarak konumlandırmaz; aksine başta Kierkegaard olmak üzere (Kierkegaard, Varoluşçu filozof olmamasına karşın felsefesi bu akımın gelişim süreci bağlamında oldukça etkilidir.) Marcel, Jaspers felsefelerinin temelinde Tanrı kavramı yatar. Jaspers, diğer ikisine göre bunu biraz daha örtük ve felsefeye daha fazla alan açmak için dolaylı yollardan yapar. Sartre, bu konuda görüşleri en açık filozoftur. Onun felsefesinin temeli de Tanrı’nın inkârına dayanır. Heidegger, bu konuyu tabiri caiz ise unutulmaya bırakmış, Tanrı’nın lehinde (Her ne kadar Gadamer onun için “O baştan beri Tanrı’yı arayan biriydi.” dese de...) ya da aleyhinde açık bir yargıda bulunmamıştır. Camus’nun Tanrı kavramına yaklaşımı da aşağı yukarı böyledir.