Uluslararası İlişkiler \ 1-11
Asiye Şimşek Ademi “Taliban kocamın sakalını ölçmüş ve kısa olduğu için kafasına vurmuş. Göz damarları yırtılmış, dedi doktor. Kulakları da sağır oldu. Çok korktuk. Yolda ölsek de gidelim buradan dedik. Tüm paramızı kaçakçılara verdik. Geldik İran'a” (Afganistan).
“Babam, abim, ailenin erkeklerinin hepsi bahçede otururken bir patlama olmuş. Herkes parçalanmış. Tam bir hafta boyunca ağaçlardan ailemin etlerini topladım. Bazılarının etleri, saçları ağaçların üstüne kadar gitmişti”. (Suriye).
“Cenazeyi getirtemedik, çok pahalıydı. Nereye gömmüşler bilmiyorum. Biz çok geç gönderdik, o yüzden iyileşmedi. Doktorlarla konuştuk. Birleşmiş Milletlere gittim hiçbir şey yapmadılar. Kaçakçılarla gönderdik” (Afganistan).
“Bir kadın terlik giymişti, Taliban askerleri ayağına ateş etti. Bence kadın hak etti. Terlik İslam'a uygun değil. Benim mesela nişanlım başımı kapattı. Çok şükür hep kapalı giyinirim o günden beri” (Afganistan).

Bu kitap; İran’da yaşayan Afganistan uyruklu kadınlarla, Türkiye’de yaşayan Suriye uyruklu kadınların göç hakkındaki izlenimlerinin araştırılması amacıyla yazılmıştır. İki ülkede gerçekleştirilen alan araştırmalarıyla, bu ülkelerdeki göçmen kadınların hayatına yakından şahit olunmuş ve göçle ilgili düşünceleri sorgulanmıştır. Bugüne kadar göçten en çok etkilenen kesim olmalarına rağmen hep göz ardı edilen, savaşın da göçün de nesnesi konumunda olan kadınlara direkt hitap eden, onların düşüncelerini sorgulayan bu çalışma, kadınları göçün nesnesi olarak değil öznesi olarak ele almaktadır.
Abdullah Çakmak Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerce kutsal kabul edilen Kudüs şehri, M.Ö. 4000'li yıllara kadar uzanan kadim bir tarihe sahiptir. Bu dinlere mensup devletlerin Kudüs'teki farklı dönemlere ait hâkimiyetleri, şehirde üç dine ait kutsal mekânların oluşmasına zemin hazırlamıştır.
1517'de Osmanlı hâkimiyetine giren Kudüs'te devlet tarafından gerçekleştirilen çeşitli imar faaliyetleri şehrin yaşam kalitesini yükseltmiştir. 1917'ye kadar süren bu hâkimiyet süreci içerisinde Kudüs için kırılma noktalarından biri Fransızların 1798 Mısır işgaliyle başlayan ve 1841'de Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyanının sonlandırılmasına dek devam eden süreçtir. Vehhabi ve Yunan isyanları gibi devletin farklı bölgelerindeki sıkıntıların bu zaman diliminde ortaya çıkması, farklı milletleri bir arada barındırmasından dolayı Kudüs’ün bu olaylardan, dolaylı yoldan etkilenmesine sebep olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin 1798-1841 yılları arasında Kudüs'te uyguladığı siyaseti konu edinen bu çalışmada; yaşanan siyasi olaylar ve idari değişiklikler, devletin Müslümanlara yaklaşımında öne çıkan faaliyetler, devletin gayrimüslimlere tanıdığı haklar ve halkın devletle olan irtibat yolları incelenmiştir.
Hüseyin Fazla Batılı uluslar tarafından Kuzey Atlantik Antlaşması’nın imzalanmasında ve bir sonraki aşamada NATO’nun kurulmasında başlıca iki faktör önemli rol oynamıştır: Birincisi, Avrupa’da Sovyetler Birliği karşısında askerî ve politik bağlamda bir karşı denge gücünün teşkil edilmesine olan ihtiyacın ortaya çıkması; ikincisi ise Batı Avrupalı uluslar ve bunların Kuzey Amerika’daki müttefikleri (Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri) arasında 20. yüzyılda iki dünya savaşının çıkmasına neden olan dâhili kavgalara bir son verecek, aralarında kalıcı barışın tesis edilmesini ve geliştirilmesini sağlayacak bir “yapı”nın kurulması yönünde Batı dünyasında oluşan özlem ve arzudur.
Şüphesiz NATO’yu meydana getiren ortam Atlantik medeniyetidir ve bu medeniyetin temelleri ve kültürü anlaşılmadan NATO’nun tam manasıyla anlaşılması da mümkün değildir.
Türkiye; İkinci Dünya Savaşı sonlarına doğru iyice belirginleşen Sovyet tehdidine karşı bir sığınak olarak gördüğü bu medeniyete, bir bakıma yabancısı olduğu Atlantik Havzası’na kendi istek ve kararlılığı ile dâhil olmuştur. 1952’de üye olduğu NATO’da 70 yıldır önemli bir müttefik olarak bulunan Türkiye’nin tüm güvenlik beklentilerini karşılayamasa da, bu ittifak, Türkiye’nin Batı’ya bağlantısını sağlayan en önemli köprü olma işlevini sürdürmektedir.
Çok kişinin, bilhassa genç neslin şüphesiz kafasında NATO ile ilgili olumlu-olumsuz görüşler vardır. STRASAM Direktörü Dr. Hüseyin FAZLA tarafından yazılan bu kitap, Türk insanının, zihnindeki “NATO nedir? Bize ne faydası var? Üye olmakla iyi yapmış mıyız? NATO’dan ayrılmalı mıyız?” benzeri sorulara cevap bulmasına, NATO’yu daha iyi tanımasına, ittifak hakkında konuşulanları daha isabetle değerlendirebilmesine fayda sağlayacaktır.
Salih Turgay Bu kitap, AB'nin ortak göç politikası geliştirme sürecini, güvenlik çalışmalarına yeni bir soluk getiren güvenlikleştirme teorisi perspektifinde ele almaktadır. Eleştirel söylem analizi yönteminin kullanıldığı çalışmada, AB'de göçün güvenlikleştirilmesi politikasının ulusal ve ulus üstü düzeyde nasıl gerçekleştiği karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Çalışmanın amaçları, AB'nin ortak göç politikasının AB'nin temel değerlerini etkileyip etkilemediğini, etkilediyse ne ölçüde etkilediği, göçün güvenlikleştirilmesi sürecinde hangi aktörlerin ne gibi söylemleriyle ön plana çıktığını, güvenlikleştirme araç ve politikalarının neler olduğunu ortaya koymak olarak sıralanabilir. Örnek ülke olarak ele alınan İtalya'nın AB ortak göç politikasını takip edip etmediği, bu politikadan kesişen ve ayrışan yönlerinin neler olduğu ortaya konulmuştur.
Özden Zeynep OKTAV, Helin SARI ERTEM 21. yüzyıl ile birlikte değişen yerel, bölgesel ve küresel şartlar, Türkiye'nin dünya siyasetindeki yerinin yeniden yorumlanmasını da beraberinde getirmiştir. 11 Eylül'den Afganistan ve Irak savaşlarına, “Arap Baharı”ndan Suriye'de yaşanan insanlık dramına kadar bir dizi zorlukla mücadele anlamına gelen 2000'ler, dünya tarihinde barışçıl bir dönemin başlangıcı olmaktan uzak görünmektedir. Bu nedenle değişim ve dönüşüm çağı olarak adlandırılan 21. yüzyıl, çatışma ve yıkım çağı olma potansiyelini de içinde barındırmaktadır. Yeni dönemin fırsatlar kadar, risk ve krizlerle de bezeli bu yapısı, Orta Doğu'nun hassas bölgesel dinamikleri nedeniyle, Türkiye'yi çok daha dikkatli olmaya itmekte ve duygusal refleksler yerine, akılcı politikalar üretmeye mecbur bırakmaktadır.
Bu kitap, Türkiye'nin 21. yüzyılın kendine has nitelikleriyle yüzleştiği, fırsatlar kadar risk ve krizlerle ilgili tutumunu da netleştirmeye çalıştığı bir dönemde hazırlanmıştır. İçerdiği makaleler, Türk dış politikasını kavramsal, teorik ve pratik yansımalarıyla ele almakta, 2000'lerle birlikte gündeme taşınan, ezber bozucu pek çok yeni meseleye ilaveten, geçmişten gelen kronik bazı sorunların aldığı son şekle de dikkat çekmektedir. Kitapta, 21. yüzyılda ortaya konulan Türk dış politikası anlayışını farklı perspektiflerden ele alan makalelerin yanı sıra, Türkiye'nin bu dönemde küresel ve bölgesel aktörlerle kurduğu ilişkilerden, hukuk, ekonomi ve çevre politikalarının dış politika ile etkileşimine varan, detaylı ve analitik çalışmalar bir arada bulunmaktadır. Çok boyutlu ve zengin içeriği ile bu kitap, Türkiye'nin 2000'li yıllardaki dış politikasıyla ilgilenenler için temel referans kaynaklarından biri olmaya adaydır.
Salih Yılmaz Bu kitabımızda, 2018 yılında TRT Rusça kanalında Rusça yayımlanan 47 analiz bir araya getirilerek Türkçeleriyle birlikte sunulmuştur. Bu analizlerde 2018 yılı boyunca Türkiye-Rusya arasında gelişen siyasi olaylar başta olmak üzere ekonomik ve askeri gelişmeler yorumlanmıştır. Bu anlamda iki ülke ilişkilerine yön verecek fikir ve görüşler tartışılmıştır.
Bu eser, daha önce 2016-2017 yılları arasında Rusya-Türkiye temelli gelişen ilişkileri ele alan kitabın devamı niteliğindedir. Bu eserde de 2018 yılında iki ülke arasında gelişen olaylar, analizler şeklinde Türkçe ve Rusça yazılmıştır. Bu eserleri anlamak adına “Türkiye-Rusya Avrasya Paktı Mümkün mü?” adlı eserimizin de mutlaka okunmasını tavsiye ederiz.
Rusya-Türkiye arasında Suriye'de gelişen ekonomi dışında askerî-teknolojik işbirliği, NATO üyesi Türkiye açısından olduğu kadar diğer üyeler açısından da yeni bir dönemi işaret etmektedir. Bu hâliyle NATO müttefiklerinden yeterli desteği alamayan Türkiye'nin Rusya ile işbirliği hâlinde bölgesinde kendi güvenliği başta olmak üzere istikrar sağlama konusunda çaba gösterdiğini söylemeliyiz. ABD'nin Türkiye'ye karşı sert politikaları devam ettiği sürece bu işbirliği daha da gelişecek gibi duruyor. NATO'nun bu işbirliğine dair endişelerini de dikkate aldığımızda gelecekte Avrasya'da yeni bir güvenlik temelli blokun kurulması da mümkün olabilir. Bu süreç, bir taraftan NATO-ABD diğer taraftan da Türkiye'nin inisiyatifindedir.
Türkiye'nin S400 hava savunma sistemi alması sadece Türkiye açısından değil ABD'ye bağımlı hâle gelen tüm dünya açısından da önemli bir değişime ve karşı duruşa işaret etmektedir. Bu iki devlet ve toplumun birbirini daha iyi anlaması adına bu tür eserlerin faydalı olmasını dileriz.
Aslıhan Yalaz, Aycan Cesim Başaran, Büşra Doğru, Gözde Çağlar, Hande Mezgil, Onur Gürel, Onur Yılmaz, Önder Kara, Seda Gözde Tokatlı, Sertaç Demirkaya, Simay S. Doğan, Şeyma Tok, Zehra Aydın İşcan, Zeynep Paralı Kısaca "tehlike, tehdit ve risk altında olmama” olarak tanımlanan güvenlik, uluslararası ilişkiler disiplininin önemli ve vazgeçilmez kavramlarından biridir. Ana akım uluslararası ilişkiler teorilerine göre güvenliğin merkezinde, disiplinin başat politik birimi olan devlet yer almaktadır. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden itibaren realist, devlet merkezli güvenlik anlayışı değişmiş/dönüşmüş; terörizmin küreselleşmesi, küresel çevre sorunları, mikro milliyetçilik ve kitle imha silahlarının kontrolsüzce yayılması gibi yeni tehditler, uluslararası ilişkiler disiplininde tartışılmaya başlamıştır. Kitabımız, Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk on yılı ve 21. yy. itibarıyla uluslararası güvenliğe ilişkin önemli bölgesel ve küresel gelişmeleri içermektedir. Bu çerçevede kitabımız; uluslararası düzensiz göç, feminizm-dış politika ilişkisi, göçün güvenlikleştirilmesi, Koronavirüs salgını-küresel güvenlik ilişkisi, insani güvenlik, siber güvenlik, Balkanlar'da yaşanan gelişmeler ve Afganistan'daki son gelişmeler gibi güncel tartışmaları içeren eserlerden oluşmaktadır.
Adnan Dal, Ahmet Civanoğlu, Aslıhan Genç, Ayşegül İnginar Kemaloğlu, Berksan Gülsoy, Bora İyiat, Burak Yalım, Burcu Özsoy, Can Uyar, Cavit Emir Güngören, Cemile Arıkoğlu Ündücü, Dilek Kütük, Doğacan Başaran, Ebru Caymaz , Efe Can Müderrisoğlu, Elnur İsmayıl, Emrah Kaya, Emre Kalay, Enes Deşilmek, Gökhan Bata, Göktuğ Sönmez, Gözde Söğütlü, Henry A. Kissinger, Hüseyin Korkmaz, Joseph S. Nye, Klaus Dodds, Merve Kanmaz, Mustafa Burak Şener, Neriman Hocaoğlu Bahadır, Neslihan Topcu, Nusret Sinan Evcan, Onur Limon, Özgenur Çaputlu, Özgün Oktar, Özgür Demirayak, Pelin Aliyev, Saim Çelik, Salih Yılmaz, Seda Gürel, Selinay Ergenç, Servet Karagöz, Sinan Yirmibeşoğlu, Sohbet Karbuz, Şeyma Kızılay, Tajudeen Sannİ, Tarık Oğuzlu, Tolga Erdem, Tuba Yıldız, Ümran Güneş, Veli Özdemir, Y Barbaros Büyüksağnak, Yasin Özbey, Zabihullah Dashti, Zehra Ayvaz, Zeynep Duran “Bölgesel zorlukları ve sorunları anlamlandırmak, bölgelere ilişkin çok boyutlu unsurların farkında olan bir yaklaşımı beraberinde gerektirecektir. 21. yüzyıldaki çevresel, kültürel, ekonomik, politik ve teknolojik değişimler, bölgeyi ve bölgeseli sabit sonuçlardan ziyade süreç olarak nasıl kavramsallaştırdığımız ve analiz ettiğimiz konusunda zorluklar yaratmaya devam edecektir. Bölgenin bölgesel olarak sabitlenmiş ve açıkça tanımlanmış konteyner benzeri görünümü yeterli olmayacaktır. Bu kitap, bölgeye nasıl, nereden ve neden yaklaşabileceğimize dair hoş bir genel bakış sunmakta ve bunu entelektüel olarak cömert bir biçimde yapmaktadır.”
Klaus Dodds
Royal Holloway University of London
Abdürreşit Celil Karluk, Ahmet Bülbül, Ahmet Gedik, Ahmet Sapmaz, Alimcan İnayet, Altay Atlı, Arzu Al, Aslıhan Genç, Aybüke Serttaş, Bayram Öztürk, Burulkan Abdibaitova Pala, Can Donduran, Can Kalkavan, Ebru İlter Akarçay, Efe Can Gürcan, Emre Kartal, Ensar Küçükaltan, Erdal Ayık, Erhan Büyükakıncı, Esra Bayhantopçu, Esra Hatipoğlu, Fahri Erenel, Ferdi Güçyetmez, Gamze Helvacıköylü, Giray Saynur Derman, Gonca Oğuz Gök, Gökhan Koçer, Gülnora Saidakhmedova, Gürsel Tokmakoğlu, Hanefi Yazıcı, Hasan Hakses, Haydar Çakmak, Hayri Kaya, Iraz Haspolat Kaya, İrfan Kaya Ülger, İsmail Ermağan, M. Cem Oğultürk, Mehmet Fatih Argın, Melik Ertuğrul, Meral Balcı, Mesut Hakkı Caşın, Meysune Yaşar, Murat Yorulmaz, Mustafa Ateş, Mustafa Çakır, Müge Yüce, Nur Çetin, Nurşin Ateşoğlu Güney, Oktay Küçükdeğirmenci, Onur Gönülal, Onur Limon, Ozan Örmeci, Öner Akgül, Övgü Kalkan Küçüksolak, S. Gülden Ayman, Salih Yılmaz, Sami Ullah, Savaş Biçer, Serdar Yılmaz, Sezai Özçelik, Sezin Ünal Miçooğulları, Sina Kısacık, Suat Eren Özyiğit, Taner Yıldız, Tolga Bilener, Tolga Sakman, Türkan Melis Parlak, Vişne Korkmaz, Yaşar Onay, Yılmaz Yurtseven, Yunus Ertuğrul Bal, Yusuf Yıldırım Çin; hem kendine özgü medeniyeti, dünya algısıyla hem sahip olduğu askerî, ticari, ekonomik, demografik gücüyle dünya siyasetine yön veren aktörler arasında yer alabilecek bir profil çizerek tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmektedir.
Tarihî İpek Yolu ile dünya ticaret ve ekonomisinde yüzyıllar boyunca etkisini gösteren Çin'in, günümüzde de bu güzergâhı Tek Kuşak Tek Yol Girişimi ile canlandırıp küresel sermaye üzerinde alternatif pazarlar oluşturmak istemesi kimi siyasi aktörler üzerinde tedirginlik kimileri içinse memnuniyet yaratmaktadır. Dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip Çin'in gerçekleştirdiği kültürel devrim ve ekonomik girişimlerle dünya siyaset ve ekonomisinde adından sıkça söz ettireceği, potansiyelini daha da artıracağı tahmin edilmektedir.
21. Yüzyılda Bütün Boyutlarıyla Çin Halk Cumhuriyeti isimli bu kitap; Çin'in potansiyelini tarih, eğitim, kültür, ticaret, askeriye ve birçok alanda farklı bakış açılarıyla incelemektedir. Bu nitelikleriyle kitabın uluslararası siyaset alanında köşe taşı hatta mihenk taşı olacağı umulmaktadır.
Baybarshan Ali Kazancı, Burak Güneş, Canan Kışlalıoğlu, Çağrı Emin Demirbaş, Elif Şahin, Hülya Küçük Bayraktar, İnan Akdağ, Lütfi Tutuş, Mustafa Türk, Onur Yıldırım, Samet Zenginoğlu, Selçuk Efe Küçükkambak, Selin Dinçer, Veli Ercan Çetintürk, Veysel Babahanoğlu, Zeynep Deniz Altınsoy Bu kitabın amacı, 21. yüzyılda güncel tartışmalar ve gelişmeler ışında küreselleşme olgusunu ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel bakış açıları esasında değerlendirmektir. Küreselleşme kavramının sosyal bilimlerde tek bir tanımla tanımlanamıyor oluşu, ona ve farklı boyutlarına anlam yükleyenlerin yeni fikir ve değerlendirmelerini görmek adına önem arz etmektedir. Bu açıdan küreselleşme olgusu üzerine literatürde ne kadar çalışma olursa olsun; her biri kendi zamanında konjonktürel gelişmeler noktasında özeldir. Bu kitabın farkı ise çağımızda meydana gelen yeni gelişmeler ile birlikte yorumlanan küreselleşme olgusunun sistem içinde yeniden okumalarını sunmaktadır. Çalışmada, Türkiye'nin farklı üniversitelerinden birbirinden değerli ve alanında uzman akademisyenler, bu okumaları bilimsel bakış açılarıyla harmanlayarak bir panorama sunmaya çalışmışlardır. Bölüm yazarı akademisyen hocalarımız, küreselleşmenin kavramsal, olgu, olay ve tarihsel çerçevesinin güncel analizlerinin yanı sıra küreselleşmeyle özdeşleşen “ulus devlet, kimlik, kültür, iktisat, güç, yoksulluk, eşitsizlik, yeni toplumsal hareketler, uluslararası hukuk, güvenlik, terörizm, özgürlük, insan hakları, yerel yönetimler, çevre sorunları” gibi konulara odaklanmaktadırlar. Bu editoryal kitap çalışmasında, bütün bu konuların ve uzantılarının, objektif bakış açılarının yanı sıra net bir akışla ortaya konulması konusu da nihai hedef olmuştur. Alan açısından oldukça kıymetli ve güncel analizlerin okuyuculara sunulduğu bu kitabı; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılında, yeni nesillere ve okuyucularına, Türk akademiyasının bir armağanı olarak sunmaktan kıvanç duyarız.
Emine Akçadağ Alagöz 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya ülkelerinin ekonomik yükselişi, özellikle de 1970'lerden itibaren Çin'in gerçekleştirdiği ekonomik büyüme, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Doğu'ya kaydığı ve 21. yüzyılın Asya yüzyılı olduğu değerlendirmelerini beraberinde getirmiştir. Uluslararası sistemdeki bu değişim kaçınılmaz olarak hem tüm uluslararası aktörlerin politikalarına yansımış hem de bu bölgeye ve bölge ülkelerine odaklanan akademik çalışmaları ciddi ölçüde artırmıştır. Fakat ülkemizde Uluslararası İlişkiler alanında Asya çalışmalarına ilişkin eserler yeterli olmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir.
Bilhassa Asya'nın iki önemli gücü olan Rusya ve Çin'in ikili ilişkilerini ele alan kaynaklar oldukça sınırlıdır. Mevcut çalışmalar da ya siyasi tarih çalışması niteliğindedir ya da ilişkilerin tek bir boyutu veya konusuna odaklanmaktadır. Bu kitap, Soğuk Savaş'ın bitiminden günümüze kadar olan dönemde Rusya-Çin ilişkilerinde yaşanan değişim ve dönüşüm, birey, devlet ve sistem düzeylerini içerecek biçimde kapsamlı şekilde analiz etmeyi hedeflemektedir. Bu maksatla
gerek uluslararası sistemin dış politikaya etkisi, gerek diğer devletlerle ilişkiler, güç kapasitesi ve çıkar tanımlamaları, gerekse lider, siyasi elitler ve bürokratik yapı gibi unsurlar irdelenerek ikili ilişkilerin niteliği ortaya koyulmaya çalışılmaktadır.
Eda Tutak 21. yüzyıl, denizlerin ve okyanusların çağıdır. Bu çağda, güçlü donanmalara ve etkin deniz ticaret filolarına sahip olmak, devletlerin uluslararası ilişkilerdeki yerini belirleyen en önemli unsurlardandır. Dr. Eda TUTAK tarafından kaleme alınan bu kitapta; denizlerin ve deniz gücünün 21. yüzyılda değişen önemi ile dünyada önemli deniz gücüne sahip devletlerin deniz stratejileri incelenmiş ve Türkiye'nin 21. yüzyıldaki deniz gücü ile deniz stratejisi askerî ve ekonomik boyutlarıyla analiz edilmiştir. 21. Yüzyılda Türkiye'nin Deniz Stratejisi, literatüre önemli katkı sağlayacak değerli bir çalışmadır.
Prof. Dr. Gökhan KOÇER

Konuya uzak birisi, üç tarafı mavi sularla çevrili bir yarımada ülkesi konumundaki Türkiye'de deniz gücü alanında geniş bir akademik literatürün olduğunu düşünebilir. Oysa gerçek hiç de öyle değildir. Neyse ki Eda TUTAK gibi denizlerin ve deniz gücünü geliştirmenin önemini kavramış, son derece donanımlı ve vizyoner akademisyenlerimiz de var. Onların büyük emekleriyle oluşturdukları literatür, yeni nesillerin deniz uygarlığı konusunda farkındalıklarının artacağı ve bu sayede denizci millet, denizci devlet hedefine ulaşacağı noktasında umut var olmamızı sağlıyor.
Doç. Dr. Cenk ÖZGEN
Ali Ayata, Ali Ünsal, Alpaslan Hamdi Kuzucuoğlu, Aykut Ekinci, Ayşen Seymen Çakar, Büşra Çeliköz, Cemalettin Hatipoğlu, Giray Saynur Derman, Gülsüm Çalışır, Hakan Çelik, Harun Kılıçaslan, Hatice Nur Germir, Hayri Sağlam, Melih Coşgun, Murat Ercan, Murat Korkmaz, Murat Uzun, Özlem Çalkan Sağlam, Pınar Özden Cankara, Rıdvan Kocaman, S. Rıdvan Karluk, Selma Çetinkaya, Semin Hatipoğlu, Semra Altıngöz, Tarık Semiz Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik süreci, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Ortaklık Anlaşması'nın imzalanmasıyla başlamış ve 1987 yılında tam üyeliğe başvurmasıyla ivme kazanmıştır. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. AB ile ilişkiler Türkiye için her zaman çok önemli, bir o kadar da zorlu bir süreci ifade eder. Ankara Anlaşması'nın imzalanmasıyla başlayan ve günümüze değin farklı evrelerden geçen ilişkileri şekillendiren gelişmeler, kimi zaman tarafların birbirlerinden beklentilerinde değişikliklere yol açsa da ne Türkiye tam üyelik kararından vazgeçebilmiş ne de Avrupa Türkiye'yi tamamen reddedebilmiştir.
Türkiye'nin farklı üniversitelerinden alanında uzman ve akademisyenleri bir araya getiren bu çalışmanın amacı; Türkiye - AB ilişkilerinin genel çerçevesini çizerek, Türkiye AB ilişkilerindeki genel sorunlarına değinip bu sorunlar çerçevesinde ilişkilerin gelecekteki perspektifini ortaya koymak olmuştur.
Sıla Turaç Baykara 21. Yüzyılda Türkiye-AB İlişkileri Yeni Çağın Eski Meseleleri, Türkiye-AB ilişkilerinde hem küresel hem bölgesel hem de ikili ilişkilerdeki genel sorunlara değinerek bu sorunlar çerçevesinde, ilişkilerin genel çerçevesini çizmeyi amaçlamaktadır. Kitabımızın, 21. yüzyılda Türkiye-AB arasındaki ilişkilerin farklı boyutlarıyla ele alındığı ve meselenin tarihsel arka planına kısaca yer verilmek suretiyle güncel olaylar açısından değerlendirildiği bir çalışma olmasına çalıştık. Kitapta, 21. yüzyılda Türkiye ve AB arasındaki ilişkilere odaklanılırken sadece bölgesel ve küresel boyutla sınırlı kalınmayıp ilişkilerde inovasyon, enerji, tarım, siber güvenlik, eğitim gibi yeni çağın yeni meseleleri de irdelenmiştir.
Aytekin Cantekin, Cemil Doğaç İpek, Hülya Kaya, Levent Demirci, Mehmet Bora Sanyürek, Mehmet Kurum, Mehmet Şahin, Nurgül Bekar, Osman Şen, Ömer Faruk Kocatepe, Selim Kurt, Serhan Ünal, Serkan Yenal, Sertaç Canalp Korkmaz, Uğur Güngör, Yasemin Özüm Bozkurt Devletler, tarih boyunca farklı tehditlere maruz kalmış ve bunun neticesinde de dönemin şartlarına göre savunma stratejileri geliştirmiştir. Gelişen teknoloji, artan nüfus, yükselen güçler, toplumlar arası etkileşimler bir yandan tehditlerin boyutunu değiştirirken aynı zamanda devletlerin uygulayabilecekleri güvenlik politikalarının da çeşitlenmesine neden olmuştur.
21. yüzyıla gelindiğinde de tehdit algılamaları ve güvenlik politikaları önemli dönüşüme uğrayarak çok katmanlı hâle gelmiştir. Bir yandan geleneksel tehditler ve bunlara karşı geliştirilen güvenlik anlayışı devam ederken kimi tehditler ise ulus devletlerin tek başlarına mücadele edebileceği bir saha olmanın ötesine geçerek kolektif mücadele gerektiren olgular hâline gelmiştir. Dolayısıyla güvenlik artık karmaşık bir hâl almıştır.
Bu kitap, güvenliğin değişen yapısını, alanında uzman isimler tarafından ele almıştır. Yazar kadrosu sadece akademik tecrübesi değil aynı zamanda saha tecrübesi olan kalemlerden oluşmaktadır. Sistemden aktöre kadar inen analiz düzeylerinin her biri hem güvenlik bürokrasisinde hem de akademide tecrübe sahibi isimler tarafından değerlendirilmektedir. Bu hâliyle gerek akademisyenlerin gerekse de güvenlikle ilgilenen herkesin ilgisini çekmesi dileğiyle…
Ahmet Can Kevser, Ahmet Çağrı Azman, Aşkım Beste Özdoğan, Atakan Orğan, Aydın Güven, Başak Nur Bedir, Bawer Kazanççı, Bekir Yıldız, Beyza Nur Yıldız, Cansel Özel, Cemil Samet Polat, Dilara Edman, Doğukan Aktürk, Duygu Kutlu, Elif Yıldız, Erzan Aktar, Fatma Rabia Şen, Hasibe Talaş, Hilal Gizem Öztürk, İpek M. H. Şahin, Kübra Paydaş, Melih Tayyip Kırtay, Mustafa Şahan, Özlem Bilgin, Ruken Başduvar, Semih Erdoğdu, Sena Beyza İmat, Seren Önal, Sümeyye Melek Teke, Tolga Batkitar, Yonca Demir, Zeynel Abidin Binici, Zinnet Arıcı Bilgi Çağında Mekânın Sahibi Kim Olacak?
Uzun zamandır duyuyoruz: Türkiye dünyada ilk 10 ekonomi arasında olacak. Bu; meydan okuyan bir hedef! Nasıl olacak peki bu? Bu kitabın en temel savı şudur: Eğer bu ülke ilk 10’a girmek istiyorsa beşeri sermayesini (“human capital”) yükseltmelidir; İnsani Gelişim Endeksi (İGE) ve İyi Yönetişim kriterlerini gerçekleştirerek, eğitim, adalet, iş ahlakı, toplumsal barışma vb. hususlarda kendini tedavi ederek yükselmelidir.
Sizce İGE’de kaçıncıyız?
Biz İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nin genç yazarları olarak bir mücadeleye giriştik; bu projeyi, gençlere “sonuç odaklı-ezbere dayanmayan-fayda üreten” eğitim ve sorumluluk verilince, onların daha erkenden sisteme girerek, sisteme gençlik aşısı yapabileceğini göstermek için yaptık.
15-45 yaş aralığını ana hedef kitlesi seçen bu kitap; uzayı keşfetmiyor ama uzayın amansız önemini vurguluyor!
Uluslararası İlişkiler perspektifinden teknolojik dönüşüm, yumuşak güç çözümlemeleri, popüler kültür, küresel raporlar, dijital medya, ekonomik yansımalar ve mental sağlık konuları kitabın ana başlıklarını oluşturmaktadır.
Akın Alkan Karadeniz'in bir iç denizden uluslararası sulara dönüşmesi büyük güçlerin ‘zayıf’ durumda olan devletlerin jeopolitiğini kullanarak bölgede hâkimiyet kurma savaşımına dönüşmüştür. Buna yüzyıllardır Karadeniz ülkeleri arasında süregelen gizli güvensizlik de eklenince günümüzde Karadeniz’in güvenliği çok daha kompleks bir durumda anılmaktadır. Bu çalışma Karadeniz ve çevresinde bugün var olan ve gelecekte var olma potansiyeline sahip problemlere kısa ve orta vadeli çözüm sunma arayışındadır. Bu çerçevede kitap; değişen güvenlik algılaması ve Karadeniz, Bölge ülkelerinin ve bölge dışı güçlerin Karadeniz politikaları, Karadeniz ve Karadeniz çevresindeki mevcut kriz kaynakları ve son olarak da önümüzdeki on yıl içerisinde Karadeniz ve çevresinde gerçekleşebilecek olası kriz kaynakları ve çözüm önerileri bölümleri altında konuyu derinlemesine incelenmiş, okuyuculara gelecekte Karadeniz ile ilgili muhtemel senaryoları sunmuştur. Kitap, uluslararası ilişkiler bölümlerinin yanı sıra dış politikaya ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir çalışma niteliğindedir.
Hasan Hüseyin Aygül - Erdal Eke Türkiye, insanlık tarihinin temel bir karakteristiği olan göç hadisesinin ayrıca küresel ve bölgesel krizlerin kalbinde yer alan bir ülkedir. Tarihine, kültürüne ve toplumsal dokusuna uygun olarak dünyanın en büyük göçmen/mülteci/sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yapmaktadır. Ülke nüfusunun yaklaşık %5'ini oluşturan söz konusu göçmen gruplara yönelik gerçekleştirilen insani yardımlar ise Türkiye'yi en büyük donör ülkesi hâline getirmektedir.
Türkiye özelinde göç, sadece tanımlama ve sınıflama yapılması gereken bir mesele değil aynı zamanda anlama ilişkisi çerçevesinde ele alınması gereken çoklu ve disiplinlerarası bir olgudur. Bu eser, 6 üniversiteden toplam 16 akademisyen tarafından farklı alanlarda üretilmiş teorik ve uygulamalı çalışmaları (tarih, kamu yönetimi, hukuk, uluslararası ilişkiler, eğitim, ekonomi, sosyoloji, sağlık hizmetleri, coğrafya ve iletişim) bir araya getirerek Türkiye'deki göç olgusunun tarihsel ve güncel görünümlerini enine boyuna tartışmaktadır. 21. yüzyılın penceresinden, göç olgusunu çok boyutlu olarak irdeleyen bu kitap, bilimsel üretimdeki kolektif gücün vermiş olduğu dinamizm ile birlikte hem ilgili literatüre katkı sağlamakta hem de Türkiye'nin tarihsel misyonunu gözler önüne sermektedir.
Ayşe Çolpan Yaldız, Fırat Purtaş, Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun, İsmail Yasin Kılıncarslan, Konuralp Ercilasun, Murat Çemrek, Mustafa Aydın, Necdet Pamir, Ömer Faruk Ateş, Ömer Faruk Kocatepe, Ömer Kocaman, Yakup Ömeroğlu, Yelda Ongun Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisi, alanında uzman yazarların değerli emekleri sonucunda ortaya çıktı. Üç kitaplık bu seride Türk Cumhuriyetleri’nin 30 yıllık yolculuğu, devletler üzerinden değil konular üzerinden, tematik ve bütüncül olarak çözümlendi. Nitekim Türkiye’de ve Türkçede, Türk Cumhuriyetleri’nin zamansal ve mekânsal bağlam üzerinden ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte incelenmesine gereksinim vardı. Bölgesel Politika başlıklı, Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin ikinci kitabında; “Türk Cumhuriyetleri Arasında Bölgesel İş Birliği”, “Çok Taraflı İş Birliğinin Karşılaştığı Zorluklar ve Bölgesel Uluslararası Kuruluşların Artan Önemi: Türk Konseyi Örneği”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Bölgesel Güvenlik”, “Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri ve Enerji”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Çevre Sorunlarının Dünü Bugünü”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Dil ve Alfabe”, “Türk Cumhuriyetleri'nde Ortak Tarih Arayışı”, “Bağımsızlık Dönemi Türk Cumhuriyetleri Edebiyatlarına Genel Bir Bakış” bölümleri yer alıyor. Kitabın Giriş ve Sonuç bölümleri ile Bölgesel Politika bütüncül bir çerçeveye kavuşuyor.
Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin, Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik yazına güncel bir katkı olması… Genç araştırmacılarda merak ve heyecan uyandırması, yeni çalışmalara özendirmesi… Türk Cumhuriyetleri'nin geleceğine, küresel sistemdeki rolüne, 50. yılına, 100. yılına katkı sağlaması umuduyla…
Anar Somuncuoğlu, Ayşe Çolpan Yaldız, Çınar Özen, Erel Tellal, Erkin Ekrem, Fırat Yaldız, Hatice Yazgan, Işık Kuşçu Bonnenfant, Mustafa Aydın, Sabir Askeroğlu Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisi, alanında uzman yazarların değerli emekleri sonucunda ortaya çıktı. Üç kitaplık bu seride Türk Cumhuriyetleri’nin 30 yıllık yolculuğu, devletler üzerinden değil konular üzerinden, tematik ve bütüncül olarak çözümlendi. Nitekim Türkiye’de ve Türkçede, Türk Cumhuriyetleri’nin zamansal ve mekânsal bağlam üzerinden ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte incelenmesine gereksinim vardı. Ulusal Politika başlıklı, Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin bu ilk kitabında; “Ulusal Kimlikler ve Toplumsal Yapı”, “Türk Cumhuriyetleri’nin Geçiş, Değişim ve Dönüşüm Süreçlerini Anlamak ve Açıklamak”, “Türk Cumhuriyetleri’nin Makro İktisadi Yapısı ve Sektörel Analizi”, “Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri İlişkilerinde Geçmişten Günümüze Göç”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Din”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Medya”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Turizm” bölümleri yer alıyor. Kitabın Giriş ve Sonuç bölümleri ile Ulusal Politika bütüncül bir çerçeveye kavuşuyor.
Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin, Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik yazına güncel bir katkı olması… Genç araştırmacılarda merak ve heyecan uyandırması, yeni çalışmalara özendirmesi… Türk Cumhuriyetleri'nin geleceğine, küresel sistemdeki rolüne, 50. yılına, 100. yılına katkı sağlaması umuduyla…
Ayça Ergun, Ayşe Ayata, Çağla Gül Yesevi, Erkam Temir, Gökhan Alper Ataşer, Guzel Sadykova, Kutay Oktay, Mustafa Aydın, Pınar Köksal, Sedef Şen, Suat Beylur Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisi, alanında uzman yazarların değerli emekleri sonucunda ortaya çıktı. Üç kitaplık bu seride Türk Cumhuriyetleri’nin 30 yıllık yolculuğu, devletler üzerinden değil konular üzerinden, tematik ve bütüncül olarak çözümlendi. Nitekim Türkiye’de ve Türkçede, Türk Cumhuriyetleri’nin zamansal ve mekânsal bağlam üzerinden ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte incelenmesine gereksinim vardı. Küresel Politika başlıklı, Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin üçüncü kitabında; “Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye”, “Rusya'nın BDT Politikası ve Türk Cumhuriyetleri”, “Türk Cumhuriyetleri - Çin Halk Cumhuriyeti İlişkileri”, “İran'ın Türk Cumhuriyetleri Politikaları”, “Türk Cumhuriyetleri ve Amerikan Dış Politikası”, “Avrupa Birliği’nin Doğu Ortaklığı ve Orta Asya Politikaları Çerçevesinde Türk Cumhuriyetleri ile İlişkileri” bölümleri yer alıyor. Kitabın Giriş ve Sonuç bölümleri ile Küresel Politika bütüncül bir çerçeveye kavuşuyor.
Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin, Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik yazına güncel bir katkı olması… Genç araştırmacılarda merak ve heyecan uyandırması, yeni çalışmalara özendirmesi… Türk Cumhuriyetleri'nin geleceğine, küresel sistemdeki rolüne, 50. yılına, 100. yılına katkı sağlaması umuduyla…
A. Cemal Saydam, Abdullah Pekel, Ahmet Akçam, Ayşe Nur Tütüncü, Cavid Abdullahzade, Cemal Taluğ, Erdem Denk, Erkan Akdoğan, Funda Keskin Ata, Haluk Karadağ, Hüseyin Pazarcı, Merve İrem Yapıcı, Pınar İpek, Sedat Tenker, Utku Yapıcı, Yunus Can Polat, Yücel Acer Uluslararası antlaşmaların “Türk Boğazları” olarak tanımladığı İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi, hem uluslararası ulaşım ve ticaret hem de uluslararası güvenlik açısından büyük önem taşımaktadır. Bir yandan tarih boyunca önemli havzalar olan Orta, Kuzey ve hatta Doğu Asya ile Avrupa arasında her dönem başlıca ürünlerin taşındığı bir doğal alışveriş güzergâhı söz konusudur. Bu sosyo-ekonomik zemin, Türk Boğazları'nı askeri-stratejik önemi her seferinde yeniden anlaşılan bir merkez niteliğine de büründürmektedir.
Nitekim binyıllar boyunca farklı gruplar, imparatorluklar ve hatta medeniyetler arasında çekişme konusu olduğu ölçüde bir cazibe merkezine de dönüşen Boğazlar, ulus-devletler çağının bölgesel ve küresel rekabetlerini de yoğun olarak hissetmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda tarafların en önemli çarpışma ve hatta sonuçta uzlaşı zemini olan Boğazlar, stratejik önemini sadece karşıt kutupların askeri kaygılarına borçlu değildir. Özellikle büyük büyük kriz anlarında gündeme gelen argümanlara bakıldığında, tarafların sosyo-ekonomik, kültürel ve hatta dini söylem ve beklentilere de yansıyan daha büyük bir fay hattı söz konusudur sanki. Dolayısıyla, Karadeniz'le birlikte düşünüldüğünde, Türk Boğazları'nın güvenliğinin sağlanması hem bölge hem de aslında tüm dünya devletlerinin ortak çıkarına gibi gözükmektedir.
Bu nedenle olsa gerek, Boğazlar Rejimi'ni tüm tarafların bir şekilde lehine olacak şekilde belirleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi önemini her daim hissettirmektedir. En son Ukrayna Savaşı sırasında tekrar görüldüğü gibi.
Fatma Altınbaş Modern şehirlerde pek çoğumuz sabah kahvemizi Kenya’dan gelen kahve taneleriyle, İtalya’dan gelen espresso makinesiyle hazırlıyor, Bulgaristan’dan gelen reçeli, Mısır’dan gelen buğdaylarla üretilmiş ekmeğimize sürüyor, Bangladeş’te üretilmiş, Fransız malı kıyafetimizi giyip, Çin’de üretilmiş cep telefonumuzla epostalarımıza bakıp, Almanya’da üretilmiş arabamıza ya da belediye otobüsüne binerek, radyoda çalan Küba şarkıları eşliğinde, Japon, Hint, Meksika, Suriye restoranlarının önünden geçiyoruz.
İnternet sayesinde cep telefonlarımız ya da bilgisayarlarımızdan uluslararası gazeteleri okuyabiliyor, uluslararası piyasaları takip edip, kur hareketlerini anlık olarak izleyebiliyoruz. Akşam eve döndüğümüzde Amerikan dizileri ve talk - showları izliyoruz. Günlük yaşamımıza etkiyen her şey, yerel hayatlarımıza dünyanın dört bir yanından sızıyor ve biz buna küreselleşme diyoruz.
Peki küreselleşme gerçek mi? Nereye gidiyor? İşte bu soruların cevabını bu kitapta arıyoruz...
Çağrı Erhan Diplomasi ideal olanı değil, mümkün olanı elde etme sanatıdır. Lozan Konferansı bu ilkenin en çarpıcı örneklerinden biridir. Lozan’a, Kurtuluş Savaşı sonunda imzalanan Mudanya Mütarekesi’nden gelen Türkiye ile Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi’nden gelen İtilaf Devletleri arasında çetin müzakereler yaşandı. Türkiye’nin Lozan’da varmak istediği en öncelikli hedef, bağımsızlığının ve egemenliğinin uluslararası alanda tanınmasıydı. Siyasi bağımsızlık kadar ekonomik bağımsızlık da önemliydi. Bunun için kapitülasyonlardan kurtulmak gerekiyordu.
Atatürk’ün Ankara’dan verdiği talimatlarla hareket eden Türk Heyeti, Milli Mücadele’yle tarihin çöp kovasına atılan Sevr Antlaşması’nı diriltmek isteyenler karşısında büyük bir mücadele verdi. Kasım 1922’de başlayan, Şubat-Nisan 1923 döneminde kesintiye uğrayan Konferans, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla sona erdi. İtilaf Devletlerine barış masasında tescil ettiren yeni Türkiye, Lozan Konferansı’ndan yaklaşık üç ay sonra Cumhuriyet’i ilan etti.
Altınbaş Üniversitesi’nin Cumhuriyetimizin 100. Yılına armağan serisinde yer alan 50 Soruda Lozan Konferansı ve Barış Antlaşması Kitabı, Lozan Konferansı’yla ilgili tüm ayrıntıları objektif ve bilimsel bir yaklaşımla ortaya koyuyor. Aradan yüz yıl geçtikten sonra bile tartışılmaya devam edilen birçok konuya, temel kaynaklara dayanarak ışık tutuyor. Söylenti ve çarpıtmalardan arındırılmış bir tarih anlatımını okuyuculara sunmayı hedefliyor.


Jülide Karakoç, H. Deniz Genç Kuruluşundan bugüne farklı göç ve sığınma hareketleriyle şekillenen Türkiye Cumhuriyeti'nin göç politikaları özellikle Suriye'de 2011'de başlayan iç savaş nedeniyle Türkiye'ye yönelen kitlesel göç hareketleri ile çok tartışılan bir baslık hâline gelmiştir. Bir yandan Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma iskân politikaları ve diğer yandan yeni bölgesel ve uluslararası koşullar, kurallar ve kurumlarda yaşanan gelişmeler etrafında kabul ettiği yeni uygulamalar dâhilinde değerlendirilmesi gereken Türkiye'nin göç politikalarını anlamak bu çerçevede önemli hâle gelmiştir.
Türkiye'nin göç politikalarını kuruluşundan bu yana 50 soru çerçevesinde ele alan bu çalışma, kapsamı ve içeriği ile bu alanda çalışmaya başlayan araştırmacılar, öğrenciler ve konuya ilgi duyan okuyucular için bir başucu kaynağı olma niteliği taşımaktadır. Alanında uzman araştırmacı ve akademisyenlerin değerli katkılarıyla hazırlanan bu kitap, Türkiye'nin göç politikalarını yerel, ulusal ve uluslararası bağlam içerisinde anlamaya çalışan okuyuculara geniş bir perspektif sunmaktadır.
Efe Sıvış, Hasan Aydın Afrika Türkiye’ye yabancı bir kıta değildir. Türklerin tarih boyunca Afrika ile ilişkileri olmuştur. Kıtada önemli eyaletleri olan Osmanlı Devleti aynı zamanda bir Afrika Devleti idi. Türkiye Cumhuriyeti de Afrika’ya hep sıcak bakmış, Afrika halklarının bağımsızlıklarına kavuşarak özgür olmalarını desteklemiştir. Geçtiğimiz yüzyılın başında yalnızca üç bağımsız devletin bulunduğu Afrika’da ilk yerleşik Büyükelçiliğini Cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da açmıştır. Türkiye daha sonra aşamalı olarak bağımsızlıklarını elde eden ülkelerle ilişkilerini geliştirmek için çeşitli girişim ve açılımlarda bulunmuştur.
Türkiye’nin en önemli açılım girişimi 1998’de yazılı bir Eylem Planını kabul etmesi ve 2005 yılını da Afrika Yılı ilan ederek günümüze değin uzanan önemli gelişmelerin gerçekleşmesinin sağlanması olmuştur. Bugün Türkiye’nin Afrika Politikasını stratejik bir başarı olarak kabul etmek gerekmektedir. 1998 yılında Türkiye’de Afrika ile ilgilenen yalnızca birkaç araştırmacı varken şimdi çok sayıda akademisyen, araştırmacı ve Afrika Araştırma Merkezinin varlığını memnunlukla ve gururla izliyoruz. Bu kitapta Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılında Afrika Politikamızda kaydedilen ciddi gelişmeleri uzman kalemlerden izleyebileceksiniz.
Hakkı Uygur İran, Orta Doğu’yu olduğu kadar Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bir ülkedir. Özellikle 1979 İslam Devrimi ile büyük bir değişim yaşayan İran’ın; iç ve dış politikasından ekonomisine, güvenlik yaklaşımlarından toplum kültürüne değin geniş bir perspektifte araştırılması elzemdir.
Elinizde bulundurduğunuz 50 Soruda Türkiye - İran İlişkileri kitabı; İran’ın iç ve dış politikasından ekonomisine, güvenlik yaklaşımlarından toplum kültürüne değin tüm konularda merak edilen sorulara yanıt sunmaktadır. Bu kapsamda; ülkenin iç dinamikleri ve işleyişinin yanında dış politikada attığı adımlarda göz önünde bulundurduğu bakış açıları ele alınmış, güvenlik konusunda ne tür hamleler yaptığı irdelenmiş, toplumsal yaşamı güncel gelişmeler bağlamında değerlendirilmiş ve ekonomi anlayışının ana hatları sunulmuştur.
Emre Feyzi Çolakoğlu ABD Dış Politikasında Türkiye ve Türk Siyasal Yaşamı (1919-1939) başlıklı bu çalışma, uluslararası ilişkiler literatüründe iki savaş arası dönem olarak tanımlanabilecek bir zaman dilimi içerisinde ABD'nin dış politika oluşturma pratiği, Yakın Doğu ve Türkiye politikası ile Türk iç siyaseti üzerine ilgisi, bilgisi ve tutumu meselelerine odaklanmaktadır. Çalışmada, ilk olarak ABD dış politika yapım süreci, bu sürecin etkenleri, aktörleri ve bu aktörlerin rolleri tarihsel gelişmeler ışığında analiz edilmektedir. Bu analizin ardından ABD dış politikasının I. Dünya Savaşı öncesi, esnası ve sonrasında geçirdiği dönüşüm, kavramsal bir tartışma çerçevesinde irdelenmektedir. Daha sonra bu kavramsal tartışmayı ABD'nin iki savaş arası dönemde Yakın Doğu bölgesi ve Türkiye'ye yönelik dış politikasının analizi izlemektedir. Çalışmada son olarak Türk iç siyasetinde yaşanan siyasi, iktisadi ve toplumsal gelişmelerin ABD diplomatik, ticari ve askerî temsilcileri tarafından ne şekilde takip edildiği, raporlandığı ve yorumlandığı incelenmektedir.
Mehmet Çağatay Abuşoğlu Grand strateji, devletlerin uzun vadeli planlarını, argümanlarını ve dış politikaları arasındaki örüntüyü incelemektedir. Bu inceleme üzerinden devletlerin dış politikalarının ardındaki siyasi mantığın anlaşılması önemli bir aşamadır. Dahası, mevcut siyasi mantığın çözümlenmesi, incelenen devletin gelecekteki dış politika davranışlarına dair öngörü geliştirilmesini sağlayabilecektir. ABD, askeri gücüyle, dış politika argümanlarıyla ve oluşturduğu ittifak ilişkileriyle uluslararası sistemin etki düzeyi en yüksek aktörlerinden birisidir. Bu denli önemli bir aktörün ortaya koyduğu politikalar bilhassa güvenlikleri sebebiyle diğer tüm devletleri ilgilendiren bir konudur. ABD'nin grand stratejisi üzerinden incelenmesi ve bu gücün dış politikasına yönelik tespitlerin yapılabilmesi, Orta Doğu'daki mevcut ve gelecek durumun yanı sıra Türkiye'nin karşılaşabileceği güvenlik sorunlarının anlaşılabilmesi için önemlidir. Bu çalışmada ise ABD grand stratejisi, kuruluş itibarıyla incelenmiş ve tespit edilen grand strateji kesitleri dâhilinde Orta Doğu ve Türkiye üzerine etkilerinin idrak edilebilmesi için vakalar ele alınmıştır. Bunun yanında ABD grand stratejisinin günümüzdeki pozisyonu ve gelecekte uluslararası sistemi nasıl etkileyeceği üzerinde durulmuştur.
Süleyman Orhun Altıparmak Bu eser, ABD petrol tedariği çeşitlendirme motivasyonlarının paternlerini açıklamak ve anlamak için Neo-Cox'çu analizi geliştiriyor ve uyguluyor. Ana akım uluslararası ilişkiler yaklaşımları, tarihsel bir perspektiften ziyade rasyonalist analize sahip olmalarından dolayı refleksiviteyi dikkate almazlar; fakat bu araştırmada ABD petrol çeşitlendirmesi motivasyonlarını ortaya çıkarmak için refleksivist bilme çatısında tarihselci yöntem kullanılıyor. Bu kitapta: uluslararası ilişkilerde holistik bakışa öncelik veren Eleştirel Teori, Robert Cox'un yorumunu içinde bulunduğumuz milenyuma uyarlayan bir formda, petrol çeşitlendirme süreçlerinin analizinde bu motivasyonları ortaya çıkarmaya ve “diakronik” zaman dilimi ile “senkronik” anlık görüntüyü içeren süre merkezli algıyla bakıldığında nasıl değiştiklerini anlamaya yardım ediyor. Bu yöntemle yapılan analizde, ABD petrol çeşitlendirme motivasyonlarını incelemek için Keystone XL boru hattı, Irak Savaşı ve Enerji Devrimi bağlamında Arktik Sondajı olmak üzere üç vaka tercih edildi. Hepsi anahtar vaka olarak kabul edilmeli, çünkü petrol politikası-dış politika-iç politika irtibatında gerçekleşen sürecin analizini farklı katman ve dinamiklerle gösterimine yardımcı oluyorlar.
Ömer Lütfi Taşcıoğlu SSCB’nin parçalanmasını müteakip tek kutuplu hale gelen dünyada eski sömürgeci ülkelerin tek başına yerini alan ABD, 21. asrın tarihini yazmaya soyunmuştur.
Bu hedefi gerçekleştirmek üzere medya, şirketler ve sivil toplum kuruluşlarını da kullanarak küreselleşmenin tüm imkânlarından yararlanan ABD, ulusal hedeflerine ulaşmada hiçbir engel tanımamakta ve gerektiğinde işgale bile başvurmaktadır.
Geçmişte stratejik ortak olarak algılanan ABD, tek süper güç olmanın verdiği rahatlıkla Ortadoğu ve Kafkaslar üzerindeki niyetlerini artık saklama gereği bile duymamakta, BOP kapsamında parçalamayı düşündüğü ülkeleri bölünmüş gösteren haritaları ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde yayınlamak suretiyle oyunun kalan kısmını açık olarak sahneye koyacağını ilan etmektedir.
Son dönemde tehlikeli bir mecraya doğru sürüklenen Türkiye bir yandan Avrupa Birliği’ne üyelik hevesi istismar edilerek ulusal bütünlüğünü tehlikeye sokan dayatmalarla karşı karşıya bırakılmakta, diğer yandan ABD tarafından Irak’ın kuzeyinde oluşturulan Güney Kürdistan üzerinden Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki ayrılıkçı unsurların kışkırtılması suretiyle zayıflatılmaya ve BOP kapsamında parçalanmaya çalışılmaktadır.
Kitapta ABD ve İsrail’in Ortadoğu, Kıbrıs ve Türkiye üzerindeki hedefleri, Irak’ta kurulan Güney Kürdistan’ın Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile birleştirilerek konfederal yapıda Türkiye’ye bağlanması suretiyle Türkiye ve Irak’tan kopartılacak topraklar üzerinde Büyük Kürdistan’ın (2. İsrail’in) kurulması planları, bu kapsamda Anayasa değişikliği ile Türkiye’nin parçalanmasının hukuki alt yapısının hazırlanması çabaları ve bölünmeye karşı direnen TSK’nin yıpratılması suretiyle direncinin kırılması için sürdürülen faaliyetler belgeleriyle ele alınmak suretiyle bu tehlikeli senaryolara karşı alınması gereken önlemler konusunda Türk halkına ve yönetim kademelerine ışık tutulmaya çalışılmaktadır.

İÇİNDEKİLER

1.ABD’NİN YÖNETİM YAPISI VE DIŞ POLİTİKA KARAR SÜRECİNİN UNSURLARI
1.1.ABD’nin Yönetim Yapısı 1
1.2. Dış Politikayı Oluşturan ve Oluşumunda Etki Yapan Kuruluş ve Gruplar

2.ABD'NİN EMPERYAL POLİTİKALARI VE KÜRESELLEŞME
2.1.ABD Anayasası’nın Emperyalizm ve Küreselleşmeye Katkıları
2.2.ABD’nin Enerji İhtiyaçlarının Emperyalizm ve Küreselleşmeye Katkıları
2.3. Militarizm, Para ve Medyanın Emperyalizm ve Küreselleşmeye Katkıları
2.4.Amerika Birleşik Devletleri’nin Milli Güvenlik Strateji Dokümanı
2.5. Bush'un Politikalarının Emperyalizm ve Küreselleşmeye Katkıları

3. TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİNİN ÖZETİ
3.1. Osmanlı Döneminde Türk Amerikan İlişkileri
3.2. Cumhuriyet Döneminde Türk-Amerikan İlişkileri

4. TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNDE İSRAİL’İN ETKİSİ VE ROLÜ VE TÜRKLERİN TARİH HAFIZASI
4.1. Yahudilere Vatan Arayış Çabaları
4.2.Wilson Prensipleri ve Filistin’de Manda Rejimi Kurulması
4.3. İsrail Devleti’nin Kuruluşu ve Deir Yasin Olayı
4.4. Türkiye-İsrail İlişkileri

5. ABD VE İSRAİL’İN KIBRIS ÜZERİNDEKİ HEDEFLERİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
5.1. Kıbrıs’ın Stratejik Konumu ve ABD ile İngiltere’nin Üs ve Dinleme İstasyonları
5.2. İsrail’in Kıbrıs Üzerindeki Hedefleri
5.3.Büyük Ortadoğu Projesi-Kıbrıs Bağlantısı

6. ABD VE İSRAİL’İN IRAK’TA VE ORTADOĞU'DAKİ HEDEFLERİ VE BU HEDEFLERİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
6.1.Büyük Ortadoğu Projesi
6.2.ABD ve İsrail’in Kürtlerle Olan İlişkileri
6.3.İsrail’in Su Politikası ve Türkiye-ABD ve Türkiye-AB İlişkilerine Etkisi
6.4. İsrail ve ABD’nin Orta Asya’daki Farklı İlgi Alanları
6.5. İsrail’in Gazze Saldırıları
6.6. Türkiye’nin Gazze Politikası

7. ABD-SURİYE, ABD-İRAN KRİZİ VE ORTADOĞU’DA YENİDEN KUTUPLAŞMA
7.1. Ortadoğu’daki Tarihi Sürece Kısa Bir Göz Atış
7.2.ABD’nin Suriye, İran ve Türkiye Üzerindeki Yeni Hedefleri
7.3.Refik Hariri’nin Öldürülmesi ve Suriye Üzerinde Artan Baskılar
7.4. Lübnan Krizinde Ülkelerin Tutumları
7.5. İran’ın Durumu ve Nükleer Kriz

8. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE SİLAHSIZLANMA FAALİYETLERİ
8.1. Konunun Önemi
8.2. Silahsızlanma Faaliyetlerinde Tarihi Süreç ve Hukuki Alt Yapı
8.3. BM Silahsızlanma İşleri Başkanlığı (Department Disarmament Affairs)
8.4. Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Araştırma Enstitüsü (UNIDIR)
8.5. Kitle İmha Silahları ve Silahsızlanma
8.6. Konvansiyonel Silahların Kontrolü
8.7. Bölgesel Silahsızlanma Faaliyetleri
8.8. BM Silahsızlanma Faaliyetlerinin Değerlendirilmesi

9.İSRAİL’İN KİTLE İMHA SİLAHLARI VE KULLANMA KARARLILIĞI
9.1. Tarihi Süreç ve Konunun Önemi
9.2. İsrail'in Kitle İmha Silahları ile İlgili Çalışmaları
9.3. İsrail’in Atom Bombası İmali
9.4. İsrail'in Nükleer Silahları ve Atma Vasıtaları
9.5. İsrail’in Kimyasal ve Biyolojik Silah Çalışmaları
9.6. İsrail’in Füze İmkân ve Kaabiliyeti ve Diğer Atma Vasıtaları
9.7. İsrail'in Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal Silahlarını Kullanma Kararlılığı
9.8. İsrail’in Kitle İmha Silahlarının Değerlendirilmesi

10.ABD’NİN TÜRKİYE’NİN YÖNETİM KADROLARINA EL ATMASI VE SİYASİ OLUŞUMLAR
10.1. Özal Dönemi, Sığınmacılar ve Çekiç Güç
10.2. İkinci Cumhuriyet Tartışmalarının ABD’ye Rapor Edilişi
10.3. Abdullah Gül-Collin Powell Gizli Anlaşması
10.4. ABD’nin 21 nci Yüzyıl Hedefinin Aracı Ilımlı İslam Projesi

11.TÜRKİYE’NİN İZLEMESİ GEREKEN POLİTİKALAR

12.ABD’NİN VE AB’NİN TERÖRE VERDİĞİ DESTEK VE TERÖRLE MÜCADELEDE YAPILAN HATALAR

Sayim Türkman Ora Doğu bölgesi dünya tarihinde en eski medeniyetlerin yaşadığı bölge olması ve zengin petrol yataklarına sahip olması nedeniyle sanayileşmiş ülkelerin cazibe merkezi haline gelmiştir. Jeostratejik ve jeoekonomik öneme sahip olan Orta Doğu, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesinden sonra istikrarsızlığa sürüklenmiş ve günümüze kadar siyasi, askeri ve ekonomik istikrar bir türlü sağlanamamış ve çatışmalar sürekli hale gelmiştir. Bu kitapta başta Türkiye, İran, Irak, Mısır, İsrail gibi bölge ülkeleri olmak üzere İngiltere, Fransa, ABD, SSCB gibi küresel güçlerin çıkar çatışmaları ve amaçlarına ulaşmada uyguladıkları taktik ve stratejiler siyasi tarih çerçevesinde bilimsel yöntemlerle araştırılmış incelenmiş ve yorumlanmıştır. Özellikle Orta Doğu'ya Türkiye ve Amerika açısından zengin bir bakış katılmış ve Amerika'nın Orta Doğu politikaları ve bunun Türkiye’ye yansımaları araştırmanın temelini oluşturmuştur. Çalışma başta araştırmacılar ve öğrenciler olmak üzere dış politikaya meraklı ve gündemi takip eden herkese faydalı olacaktır.
Hasan Alptekin Toprak Siyah milliyetçiliği henüz ABD kurulmadan önce medeni ve insan hakları ihlalleri ile mücadele etmek amacıyla siyahlar tarafından takip edilen önemli bir olgudur. Bu çalışma 1865-1965 yılları arasında ABD'de siyah milliyetçiliğini İslami hareketler ve insan hakları bağlamında incelemektedir. 1865 yılında Bağımsızlık Bildirgesi'nin ilan edilmesinin ardından siyahlar birtakım temel hakları kazanmışlardır. Siyahların hukuki statülerini iyileştirmek için 1865'ten itibaren bazı yasal düzenlemeler yapılmış olsa da siyahlar için Amerikan toplumunda beyazlarla aynı statüye kavuşmak gerçekten zor olmuştur. Yorucu ve uzun bir mücadelenin ardından siyahlar nihayet 1965 yılına gelindiğinde bazı temel medeni hakları ve insan haklarını kazanmışlardır. Siyahların 1865-1965 yılları arası insan hakları mücadelesi ve İslami hareketlerin siyah milliyetçiliğine olan etkisi bu çalışmada incelenmiştir. Böylece siyah milliyetçiliği ve İslami hareketler arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla birincil ve ikincil kaynaklar kullanılmıştır. Bu çerçevede çevrim içi arşivler -siyahlar tarafından yayımlanan gazeteler ve FBI raporları göz önünde bulundurularak- dönemi aydınlatmak için kullanılmıştır. Bu çalışmanın sonunda siyah milliyetçiliğinin bazı boyutlarıyla siyahların Amerikan toplumunda temel haklardan mahrum bırakılmış olmalarından kaynaklanan tepkisel bir hareket olduğu ve 1865-1965 arası dönemde bazı siyah milliyetçisi gruplarca beyazlara ait hâkim değer sistemini reddetmek ve münhasır bir özbilinç kazanmak amacıyla İslami değerlerin benimsendiği sonucuna ulaşılmıştır.
Sait Yılmaz ABD, son 50 yıldır Kürtlerin yaşadığı coğrafyada ülke inşası, rejim değiştirme, insani yardım ve askerî müdahale işlerine girişti. Bu müdahaleler içinde ABD çıkarlarını sağlamak için vasal olarak kullanılan Kürtlere, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde özerk bölgeler hediye edildi. Amerikalılar, Orta Doğu'da askerî olarak kaldığı sürece siyasi ve stratejik çıkarları için Kürtleri korumaya çalışırken Türk-Kürt çatışmasının iki tarafı ile de oynamaya çalıştı. Geçici olarak Kürtlere yardım ederken eş zamanlı olarak Ankara'yı, uzun vadeli çıkarlarına göre memnun etmeye çalıştı. Bunun nedeni, stratejik çıkarlarının çeşitlenmesi idi. Türkiye söz konusu olduğunda Kürtler her zaman ikinci endişe konusu oldu. Bu kitapta, 19. yüzyıldan beri ABD'nin Kürtlerle olan ilişkilerini, Türkiye ve diğer bölge ülkelerine yansımalarını ve ülke ülke gerçek niyetini sorguladık.
Özdemir Akbal Suriye Hafız Esad'ın ölümünün ardından iktidara gelen oğlu Beşar Esad'ın idaresinde bir müddet liberal politikalar yürütme çabası göstererek uluslararası alana entegre olmayı amaçlamıştır. Hatta Amerikalı politika yapıcılar Suriye'de olaylar başladığında Esad'ın artık bir reformist olmadığı görüşüne dayanarak ilk müdahale girişiminin kapılarını aralamıştır. Suriye, Arap Ayaklanmalarının da etkisiyle başlayan ve uluslararası politika alanının iki büyük gücü olan ABD ile Rusya Federasyonu'nun müdahalesiyle bir iç savaşa dönüşen süreçte iktidarı bir devletin tüm kurumsal ve ekonomik yapısının çöküşü pahasına elinde tutma çabası gösteren bir idareye sahip olmuştur. Suriye iktidarının bu yapısı uluslararası politika alanında güç mücadelesinin incelenebilmesi için de önemli bir inceleme alanı oluşturmaktadır. Elinizdeki bu çalışma yaklaşık on yıllık bir çabanın neticesinde uluslararası politika teorileri bağlamında güç mücadelesi ve güç kavramı tanımlaması çerçevesinde Suriye olayı ölçeğinde nasıl işlediğini ele almaktadır.
Özdemir Akbal “Uzunca bir süredir ABD'den İran'a yönelik olumsuz mesajları duyarız ama Irak ya da Suriye örneklerinde olduğu gibi ABD'nin İran'a karşı askeri bir operasyonunu görmeyiz. ABD ile Suudi Arabistan arasında bambaşka niteliklere sahip bir devlet kurumsallaşması ve rejim tipi görürüz ama iki ülke arasında pek de çatışmadan bahsedemeyiz. Diğer taraftan, uluslararası alanda nüfuz yaratmaya çalışan devletlerin mücadelesini izler, nihayetinde güçleri oranınca amaçlarına ulaştıklarını görürüz. Hatta yeri gelir uluslararası alanda kısıtlanmış devletlerin vekâlet savaşlarına, istihbarat operasyonlarına veya buna benzer girişimlere yönelerek kısıtları aşmaya çalıştıklarını fark ederiz. Siyaset biliminde ve uluslararası ilişkilerde temel araştırma sorularından biri devletlerin uluslararası sistemde nasıl ve hangi şekilde eyleme geçip politika belirlediğidir. Değerli meslektaşım Özdemir Akbal, bu kitabıyla, çok temel bir bilimsel araştırma sorusunu büyük bir titizlikle derinleştirip, okuyucuya uluslararası sistemin önemini hatırlatıyor. Bunu yaparken de devletle uluslararası sistem arasında irtibatı analiz etmenin önemini vurguluyor.
Günümüzde, realizme atıfla açıklayabileceğimiz birçok uluslararası gelişme olmaya başladı. Bu gelişmeleri yine ağırlıklı olarak devletlerin belirlemesiyle de onu temel alan yaklaşımlar bir çekim alanı yarattı. 1990'ların normatif hassasiyetler sergileyen dünyası 2000'lerle adeta yeniden rasyonel hassasiyetlere ağırlık vermeye başladı. Akbal, bu çalışmasında devleti merkeze alan bir yaklaşımla realist perspektifin önemine işaret ediyor. Bunu, yıllardır gizemini koruyan ve uluslararası politika açısından şekillendirici olan ABD ile Suudi Arabistan ilişkileri üzerinden sınıyor. Aynı zamanda Akbal, kuramsal incelemesiyle, uluslararası sistemin mi bir krizle karşı karşıya olduğunu, yoksa krizin uluslararası sistem içinde mi yaşandığını cevaplamaya çalışıyor. Uzun araştırma yolculuğunda özenli, azimli ve disiplinli çalışmasına yakından tanık olduğum Akbal, belirlediği sınırlarla, referans aldığı orijinal metinlerle ve atıf yaptığı örnek olaylarla bilimsel bir çalışmadan beklenen yöntem ve kuramsal çerçevenin önemini güçlü bir şekilde okuyucuya gösteriyor. Bu kitap, bilim ve bilimsel rasyonalite zemininden uzaklaşıp örnek olay incelemeleriyle savrulan bazı popüler çalışmalara da meydan okurcasına kuramsal çalışmanın öneminin altını güncel gelişmelere de ışık tutarak çiziyor.”
Asiye Şimşek Ademi, Erkan Oktay, Ömer Alkan Mülteci meselesi, bugün küreselleşen dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri hâline gelmiştir. Birleşmiş Milletler küresel eğilim raporlarına göre yaklaşık 300 milyon insan kendi ülkesi dışında yaşamaktadır. Bu oran, dünya nüfusunun yaklaşık %3,6'sına tekabül edip mülteci krizinin geldiği boyutu gözler önüne sermektedir. Gelinen noktada sorunun artık kaynak ülke veya ev sahibinin çabalarının çok ötesinde bir ilgiyi gerektirdiği aşikârdır. Bu amaçla devletler kaynak ülkelerdeki sorunların çözümü ev sahibi ülkelerin ise yükünün paylaşımı için çaba harcamaktadırlar. Bu çabaların anlamlı bir şekilde çözüme katkı sunması ise ancak ve ancak sorunun kökenlerinin tespiti ve ortaya konması ile mümkündür. Bununla birlikte mültecilerin sığındıkları ülkelerin şartlarına uyum sağlaması, yaşama şartlarının ve yaşam memnuniyetinin iyileştirilmesi her şeyden önce insani bir meseledir.
Bu çalışmanın bulgularına göre; Birleşmiş Milletler geçici sığınmacı statüsünde Türkiye'de barınan Afgan göçmenlerin %70,8'i Türkiye'de yaşamaktan yüksek düzeyde memnun iken %6,9'u orta düzeyde ve %22,3'ü düşük düzeyde memnun olduklarını belirtmişlerdir. Çalışmada Afgan göçmenlerin Türkiye'de yaşamaktan memnuniyeti üzerinde etkili olabilecek faktörler ve bu faktörlerin marjinal etkileri de araştırılmıştır.
Şafak Gök 2001 yılındaki uluslararası müdahale ile yönetimden uzaklaştırılan Taliban, yirmi yıl aradan sonra Afganistan’da tekrar yönetimi ele geçirmiştir. Afgan Siyasal Hayatında Taliban başlıklı bu eserde, Yazar; 2014-15 yıllarında Kabil’de yürütmüş olduğu üst düzey görevin de birikimiyle Taliban’ın başarısının, NATO ve Afgan Hükûmetinin ise başarısızlığının nedenlerini incelemektedir. Kitap, Afganistan’ın özellikle yakın tarihine, coğrafyasına, etnik bölünmüşlüğüne, mezhep yapısına, güç odaklarına, diğer ülkelerin çıkar ve yaklaşımlarına, devletin kırılganlığına, Taliban’ın geçmişi ve bugününe, Afganistan'da uluslararası müdahale sonrası yaşanan gelişmelere, ülkenin bugünkü durumuna ışık tutmakta, ayrıca ülkenin geleceğine yönelik öngörülerde bulunmaktadır.
Ali Bilgenoğlu, Aslıhan Genç, Ata Taha Kuveloğlu, Aziz Balcı, Cem Karadeli, Cem Savaş, Doğacan Başaran, Elif Özdilek, Emrah Kaya, Emre Yürük, Ferhat Çağrı Aras, Gökay Karaduman, İskender Karakaya, Levent Ersin Orallı, Mehmet Erkin Kara, Mohammad İshak Nazarı, Muhammed Naim Naimi, Murat Güneylioğlu, Nuri Salık, Özden Selcen Özmelek, Özgür Çınarlı, Serdar Yılmaz, Turgay Düğen, Yücel Özden Afganistan, dünya siyasi tarihinde her dönem uluslararası politikanın en dinamik coğrafyalarından birisi olmuştur. Tarihten günümüze yerel, bölgesel ve küresel güçlerin siyasi, ekonomik ve sosyokültürel güç mücadelesinin kavşak noktasında bulunan Afganistan, krizler, çatışmalar, savaşlar ve istikrarsızlıklar yaşamıştır. İngiltere ve Rusya arasındaki büyük oyunda tampon bölge olan ve sonrasında uluslararası politikada önemini kaybetmeyen Afganistan, her dönem, üzerine konuşulan bir ülke olmuştur. Ancak Afganistan ile alakalı birçok eser bulunmasına rağmen Afganistan'ı; tarih, sosyokültürel yapı, ekonomi ve dış politika perspektifinden inceleyen çok fazla yayın bulunmamaktadır. Bu açıdan, “Afganistan: Tarih, Sosyokültürel Yapı, Ekonomi ve Dış Politika” isimli bu kitap, Afganistan'ı, farklı açılardan ele almaktadır. Hedef kitlesi; üniversitesi öğrencileri, konu ve bölge ile ilgili çalışma yapan araştırmacılar, konuya ilgi duyan ve Afganistan'ı bütün boyutları ile anlamak isteyen ve Türk dünyası çalışan kişiler olan bu eser, bu anlamda literatürdeki boşluğu doldurma amacını taşımaktadır.
Ali Bilgin Varlık, Cem Karadeli, Cüneyt Akalın, Doğacan Başaran , Emre Ozan, Hande Orhon Özdağ, Hüseyin Fazla, Levent Demirci, Mehmet Fatih Ceylan, Mehmet Seyfettin Erol, Oktay Bingöl Bu kitap; Taliban yönetiminde Afganistan'ın geleceği, bölgesel ve küresel etkileri ile Türkiye'ye olası yansımalarını konu edinmekte ve on makaleden oluşmaktadır. Kitapta öncelikle fiziki ve beşerî özellikleri, siyasi ve jeopolitik mülahazaları ile Afganistan coğrafyası, Büyük Oyun-Sovyet İşgali ve İç Savaş'a odaklanarak Afganistan'ın 19 ve 20. yüzyıl tarihi, Afganistan'da 2001-2021 dönemindeki uluslararası müdahale ve sonuçsuz kalan devlet inşası süreci ve 2011'den günümüze Taliban ile müzakere süreci ele alınmaktadır. Müteakiben “eski” ve “yeni” Taliban (Taliban 2.0) tartışmaları, Taliban iktidarında Afganistan'ın geleceğinin dinamikleri ve senaryolar, Taliban yönetiminde Afganistan'ın bölgesel etkileri, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin analizi, Türkiye-Afganistan ilişkilerinin tarihi ve Türkiye'nin Taliban iktidarındaki Afganistan ile ilişkilerinde beklentiler, olasılıklar, riskler ve fırsatlar incelenmektedir.
Ahmet Gedik, Ahmet Sapmaz, Aymene Hadji, Azime Telli, Bilal Nergiz, Burak Şakir Şeker, Çağlar Özer, Doğan Şafak Polat, Elnur İsmayıl, Emine Çakmak Kılıçaslan, Emre Kalay, Fahri Erenel, Gamze Helvacıköylü, Hacı Mehmet Boyraz, Hasret Çomak, Huriye Yıldırım Çınar, Hüsamettin İnaç, Hüseyin Çelik, Hüseyin Yeltin, Mesut Şöhret, Murat Koray, Mustafa Yıldız, Öncel Sencerman, Tuba Taşlıcalı Koç, Younes Benmansour Afrika Kıtası, gerek jeopolitik konumu gerekse mevcut kaynakları ile geçmişte olduğu gibi günümüzde de küresel güç olma arzusu taşıyan devletlerin vazgeçilmez bir stratejik alanı olma özelliğini sürdürmektedir. Konumu itibarıyla Doğu ile Batı arasında merkezî bir noktaya sahip olmasının getirmiş olduğu avantajlar ve dezavantajları bünyesinde barındıran bu kıtaya yönelik jeopolitik ve jeostratejik değerlendirmeler, 21. yüzyılın yeni güvenlik ortamı ve yaklaşımıyla farklı bir aşamaya evrilmiştir. Gelişen ekonomileri, insan ve stratejik kaynakları, jeopolitik ve jeostratejik konumları, kıtadaki ülkelerin önemlerini bir kez daha artırmış; bu ülkeleri, bölgesel ve küresel aktörlerin yatırım için ilgilerinin odağına yerleştirmiştir. Yaşlı Kıta, bu aktörler için gelecekte de küresel siyasette önemli bir yere sahip olmaya devam edecek gibi görünmektedir.
Afrika Jeopolitiği isimli bu kitap; çok amaçlı olarak yukarıda belirtilen konulara açıklık getirmek, bilim alanına derinlik ve zenginlik kazandırmak düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır. 21. yüzyılda Afrika'da sürdürülebilir güvenliğin sağlanabilmesi için doğal kaynakların rekabet ve mücadele yerine doğrudan Afrika'nın kalkınması için kullanılması dünya barışı için önem taşımaktadır.
Kitabın, bu amaca hizmet etmesi dileğiyle…
Ensar Küçükaltan Kıta genelinde ekonomik eşitsizlik ve sosyal dışlanma artarken sivil toplumun, hükûmet ve diğer paydaşlarla yapıcı diyalog kurabilmesi için gerekli alana sahip olması kritik bir ihtiyaçtır. Vatandaşların isteklerini dile getirebilen ve bu doğrultuda hareket edebilen canlı bir sivil toplum olmadan hükûmetler, politikaları sorgulama, kalkınma sorunlarına birlikte çözüm üretme ve vatandaşların yaşam kalitesini artırma konusunda önemli bir ortağı kendi uluslarından mahrum bırakmış olurlar. Kazanılmış çıkarlara meydan okumak ve kıtanın karşı karşıya olduğu en zorlu sorunlardan bazılarını çözmek, vatandaşların seslerinin duyulmasını ve sivil toplumun çözüm üretmenin bir parçası olmasını gerektirir. Bu da hükûmetlerin sivil eylem için elverişli bir çerçeve oluşturmasını ve sivil toplumun katkısına değer vermesini gerektirmektedir. Afrika ve Sivil Toplum, tüm bu hususlara yönelik analizler üretmekte ve sivil toplumun farklı alanlarında kıtanın güncel durumunu incelemektedir.
Osman Türk Yazarın uzun yıllara dayanan saha çalışmaları ve Afrika'daki derin tecrübesiyle hazırlanan bu eser, kıtada faaliyet gösteren terör örgütlerinin bölgesel güvenlik üzerindeki etkilerini Bölgesel Güvenlik Kompleksi Teorisi çerçevesinde incelemektedir. Afrika Boynuzu Güvenlik Kompleksi ve Sahel Bölgesi Güvenlik Kompleksi’ne odaklanan kitap, Boko Haram, ISWAP, AQIM, JNIM ve El-Şebab gibi örgütlerin tarihsel, ideolojik ve yapısal analizlerini bir arada sunmaktadır.

Bu örgütlerin, kolonyal dönemden miras kalan yapısal sorunları nasıl kullanarak modern devlet yapıları ve bölgesel güvenlik dengeleri üzerinde etkili olduğu ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. Osman Türk, uzun yıllar boyunca edindiği saha tecrübesiyle, bu örgütlerin Afrika’daki siyasi ve sosyal yapılarla ilişkilerini titizlikle çözümlemekte ve kıtadaki güvenlik dinamiklerini çok boyutlu bir perspektifle değerlendirmektedir. Eser, Afrika’da bölgesel güvenlik ve terör konularında çalışan akademisyenler, araştırmacılar ve politika yapıcılar için önemli bir kaynak niteliğindedir.
Abdullahi Mohamed Dhiblawe, Ali Tekke, Begüm Gün, Berkay Necati Tanrısever, Enver Arpa, Gökhan Kavak, Kamile Ünlüsoy, Mustafa Yasir Kurt, Mürsel Bayram, Osman Kağan Yücel, Selman Yurteri, Şule Yılmaz, Yusuf Yavuzkan Toplumsal yapıların anlaşılmasında dinî ve siyasi durum analizi önem arz etmektedir. Dinî inanışların kazandırdığı motivasyon, toplumsal etkileşimlerde önemli bir rol üstlenmektedir. Afrika kıtasının modern tarihi incelendiğinde Afrikalı toplumların etnik ve kabilevi nedenlerle sürüklendiği çatışma ortamının aksine dinî anlamda dikkat çekici bir hoşgörü anlayışına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Kolonyal Dönem’le birlikte bu anlayış nispeten bozulmuş olsa da bu durumun son yıllara kadar devam ettiği söylenebilir. Ancak son yıllarda çeşitli dinî kimlikler altında ortaya çıkan siyasi grupların siyasal hedeflerini gerçekleştirmek için başvurdukları şiddet ve terör olayları, Kıta'nın güvenliğine büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Kuzey Afrika ülkeleri; Mali, Nijerya Somali, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Uganda gibi ülkeler bu türden hareketlerin yarattığı istikrarsızlıktan aşırı şekilde etkilenmektedir.
Bu çalışmada Kıta'nın istikrarına tehdit oluşturmaya başlayan dinî-siyasi hareketler incelenmiştir. “Dinî-siyasi hareket” kavramıyla “toplumu, kendi dinî yorumları çerçevesinde dönüştürmeyi, iktidarı kendi anlayışları doğrultusunda şekillendirmeyi hedefleyen hareketler” kastedilmiştir. Geleneksel dinî yapılar, cemaatler, tasavvufi hareketler bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bu çerçevede yapılan değerlendirmede Kıta'da faaliyette bulunan ve bu özelliklere sahip olan hareketlerin; İhvan-ı Müslimin, Selefi, Şiî ve Hristiyan eksenli hareketler olmak üzere dört ana eksen etrafında odaklandığı görülmüştür. Dolayısıyla incelenen hareketler, bu yönde yapılan bir tasnifle ele alınmıştır. İncelemede ele alınan hareketlerin ortaya çıkış sebepleri, liderleri, örgütsel yapılanmaları, başlıca referansları, mücadele yöntemleri vb. hususlar objektif bir yaklaşımla ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Fahriye Keskin Karagöl Uluslararası aktörler arasındaki sorun ya da çatışmaların tutarlı bir teorik incelemesini hedefleyen bu kitap, Türk dış politikasının son yirmi yılki döneminin önemli gündem maddelerinden olan Türkiye'nin Ermenistan ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile ilişkilerini güvenlikleştirme/güvenlikdışılaştırma teorileri ile çatışma çözümü disiplini arasındaki kavramsal bağlantılardan yola çıkarak geliştirilen bir analitik çerçeve kapsamında tartışmaktadır. Titiz ve analitik bir çalışmanın yansıması olan kitap, güvenlikleştirme teorisinin sadece söylem ve algılar üzerine odaklanan yönünün sürecin analizi noktasında yetersiz kaldığını ileri sürmekte ve güvenlikleştirme/güvenlikdışılaştırma teorisi ile çatışma çözümü yaklaşımları arasında kurulan analitik çerçeve ile alana teorik bir katkı sağlamaktadır. Bu kapsamda çalışma, özellikle de çatışma çözümü tekniklerinin “olması gerektiği gibi” uygulanmasının, güvenlikdışılaştırmanın istikrarı açısından oldukça önemli olduğunu, hem bağlamın hem de çatışma çözümleri mekanizmalarının (özellikle sorun tanımlama) desteklediği bir güvenlikdışılaştırma çabasının daha istikrarlı olacağını vurgulamaktadır. Bu yönüyle kitap, dış politika analizi ve Türk dış politikası çalışanları için olduğu kadar güvenlik çalışmaları ve çatışma çözümü alanlarında çalışanlar için de kıymetli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Abdullah Orhan, Adem Bağış Alçiçek, Agil Mammadov, Ahmet Keser, Ahmet Sapmaz, Ainur Nogayeva, Akın Kiren, Akın Sağıroğlu, Ali Serdar Erdurmaz, Anıl Çağlar Erkan, Arif Bağbaşlıoğlu, Aslı Okay Toprak, Aybike Açıkel, Aylin Çelik Turan, Aylin Erdoğdu, Ayşe Gülce Uygun, Azime Telli, Belma Engin Güder, Betül Buzbay, Burak Şakir Şeker, Canan Orhan Gönül, Ceyda Tuna Bozdoğan, Cüneyt Akalın, Deniz Mehmet Irak, Deniz Vural, Dinçer Bayer, Doğan Şafak Polat, Doğuş Sönmez, E. Caner Bener, Eda Güney, Emete Gözügüzelli, Emin Abbasov, Emin Erol, Emine Kılıçaslan, Emre Ozan, Erdoğan Mert, Faik Canbolat, Fatma Aslı Kelkitli, Furkan Yıldız, Gamze Tanil, Gaukhar Jumadilova, Gökçe Hubar, Gökhan Ak, Göksu Uzunyayla, Güney Ferhat Batı, Güngör Şahin, Hakan Çetinoğlu, Hasan Oktay, Hasret Çomak, Haşim Türker, Hatice Nur Germir, Haydar Çakmak, Hekma Wali, Hüseyin Çelik, İ. Melih Baş, İbrahim Akın, İbrahim Hasanoğlu, İlhan Aras, Keisuke Wakizaka, Kübra Deren Ekici, Levent Uzunçıbuk, M. Cem Oğultürk, Mahir Terzi, Mehmet Şahin, Melih Ersal, Melih Görgün, Merve Taşyaran, Mesut Şöhret, Metin Aksoy, Murat Koray, Mustafa Oktay Alnıak, Muzaffer Akdoğan, N. Verda Ecim, Nejat Doğan, Nurgül Yıldırım, Nuri Gökhan Toprak, Oktay Bingöl, Ömer Gök, Öykü Oğulbalı, Özkan Gönül, Özkan Gönül, Saltuk Duran, Saniya Nurdavletova, Serhan Karaloğlu, Serpil Bardakçı Tosun, Sevilay Keleş, Sezai Özçelik, Sina Kısacık, Soyalp Tamçelik, Tarık Demir, Ufuk Cerrah, Uğur Gül, Uğur Özgöker, Ulvi Keser, Ulvi Keser, Ülkü Öztürk, Volkan Tatar, Yaşar Onay, Zeynep Erhan, Zuhal Mert Uzuner Küresel ve bölgesel aktörler, günümüzde ekonomik, politik, kültürel ile güvenlik açılım ve yönelimlerini büyük ölçüde deniz ulaştırma hatları aracılığıyla gerçekleştirmektedirler. Bu açıdan denizler ve deniz yolları, jeopolitik rekabetin önemli bir unsuru haline gelmiştir.
Akdeniz, jeopolitik ve jeostratejik önemi gittikçe artan bir denizdir. Uluslararası ticaretin en önemli kavşaklarından birisidir. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını kendi çevresinde birbirine bağlayan Akdeniz; bir yandan Süveyş Kanalı üzerinden Hint Okyanusu ve Uzak Doğu ülkelerine, diğer yandan ise Cebelitarık Boğazı üzerinden Atlantik ve Kuzey ile Güney Amerika ülkelerine uzanan deniz ulaştırma hatlarının odak noktasıdır.
Akdeniz'in enerji açısından konumu, dünya ölçeğinde Akdeniz üzerindeki güç yarışını ve jeoekonomik rekabeti gittikçe artırmaktadır.
Akdeniz; Avrupa-Atlantik güvenliğine yeni bir boyut ve yeni bir yönelim kazandırmakta, jeopolitik konumu gereği Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Uzak Doğu ülkelerinin güvenlik dinamiklerini doğrudan etkilemektedir.
Ülkemizde Akdeniz ile ilgili çok boyutlu ve zengin içerikli bir araştırma eserinin hazırlanması ve bilimin hizmetine sunulması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Akdeniz Jeopolitiği isimli eser; Akdeniz ile ilgili güncel konulara açıklık getirmek, geleceğe ilişkin yeni yönelim ve yaklaşımları belirlemek, bilim alanına derinlik ve zenginlik kazandırmak düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır.
Tolga Otabatmaz Bu kitapta; devletlerin, tarihsel süreç içerisinde yaşadıkları olayların sonucu olarak birtakım algılar inşa ettikleri ve olumsuz algılara sahip olan devletlerin birbirlerini hızlı bir şekilde askeri tehdit olarak tanımlamaya yatkın oldukları öne sürülmektedir. Bu durumun çözümü olarak ise devletlerin, silahların kontrolü ile ilgili antlaşmalar vasıtasıyla birbirlerini askerî tehdit olmaktan çıkarıp olumsuz algılarını değiştirebilecekleri ifade edilmiştir. Avrupa'da bunu gerçekleştirmek için en uygun antlaşmaların Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması ve Viyana Belgesi-2011 olduğu öne sürülmüş fakat bu antlaşmaların günümüzün şartlarına göre güncellenmeleri gerektiği belirtilerek birtakım öneriler sunulmuştur.
Uğur Baran Hanağası Almanlar kimdir? Dünya tarihinde nasıl bir rol oynamışlardır? Bugün Almanya hangi meseleleri tartışmaktadır?
Almanlar, Roma İmparatorluğu’ndan bugüne, tarihin birçok önemli anında sahne almış kadim bir millettir. Orta Çağ’ın irili ufaklı Alman prenslikleri ve krallıklarının kimi zaman bir imparatorluk ve nihayetinde bir ulus devlet olarak birleşebilmelerinin hikâyesi uzun, ilginç ve öğreticidir. Hiç şüphesiz Almanya, ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan günümüz dünyasının en önemli aktörlerinden biridir. Din savaşları, işgaller, trajedi ve zaferler Alman tarihinin renkleridir ve bu renklerin manasını anlayabilmek dünya tarihini analiz edebilmek için önemlidir. Uzun bir araştırmanın neticesinde kaleme alınmış Alman Milliyetçiliğinin Dünü ve Bugünü adlı bu eser, Alman milletinin ortaya çıktığı zamandan bugüne kadar olan sürece ışık tutabilmeyi ve günümüz Almanyasının yüzleştiği aşırı sağ, popülizm gibi olguları bilimsel açıdan anlayabilmeyi amaç edinmektedir.
Metin Aksoy Alman vakıfları, Almanya'nın siyasi değerlerinin ve kültürünün diğer ülkelerde yayılmasını sağlayarak Almanya'nın yumuşak gücüne de katkıda bulunmaktadır. Alman ulusal çıkarları etrafında programlarını yürüten vakıflar, bulundukları ülkelerin politikalarıyla çıkar çatışması yaşanmasına sebep olabilmektedirler. Vakıflara yönelik yürüttükleri her tartışmada, vakıflar ile çıkar çatışması yaşayan ülkeler, karşılarında, organize olmuş bir Alman kamuoyu ve devletini bulmaktadır. Özellikle siyasi boyutta çalışmalar yürüten vakıfların yeni dönem Alman dış politikasının önemli sacayaklarından birisi olduğu açıktır. Çalışmanın öncelikli amacı, Almanya'nın dış politikasını, vakıflar çerçevesinde ele almak ve değerlendirmektir. Çalışma kapsamında genel olarak, Almanya'nın dış politika yaklaşımı, soğuk savaş sonrası değişimi, siyasal yapısı, vakıfların kuruluş amaçları ve tartışma yaşanılan ülkelere yönelik politikaları ele alınmaya çalışılmıştır. Her bölüm bu temel amaçlar doğrultusunda biraz daha detaylandırılmış ve açıklanmaya çalışılmıştır.
Ayşe Çiçek Türkiye’den Almanya’ya iş gücü göçünün üzerinden altmış bir yıl geçmiş fakat birinci kuşak göçmenlerin göç deneyimi kuşaklar boyu etkisini sürdürmüştür. Konuyla ilgili literatürde, genellikle Almanya’da doğup büyüyen kuşaklar, önceki kuşaklar gibi “uyum kabiliyeti olmayan” bireyler olarak sınıflandırılmıştır. Üçüncü kuşağın gündelik yaşam deneyimleri de ekseriyetle entegrasyon politikaları perspektifinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Entegrasyon politikaları devletin hâkim söylemini oluştururken göç kökenli bireylerin sosyal politikalar, hâkim kültür ve yasalar karşısında geliştirdikleri yanıtlar, gündelik yaşamda tanık oldukları iktidar ilişkileri, resmî tarihin ihmal ettiği konular arasında yer almaktadır. Bu eser, diğerlerinden farklı olarak Almanya’da yaşayan üçüncü kuşak Türkiye kökenli bireylerin gündelik yaşamda ulusal kimlik, sosyal, kültürel ve iktisadi politikalar karşısında sergiledikleri adaptasyon ve örtülü direnişlerini; bunların hangi alanlarda ve hangi şekillerde ortaya çıktığını araştırmaktadır. Eserde, iktidar ilişkilerinin toplumsal ilişkilerin bütününe yayıldığı fikrine dayanarak Türkiye kökenli bireylerin gündelik yaşam içinde Alman toplumuna ve kültürüne (okulda, iş yerinde, kamu kurumları başta olmak üzere diğer kamusal alanlarda ve hatta özel alanda) kendi kimlikleriyle adapte olma sürecindeki eylem repertuvarları ortaya konulmuş; bu eylemlerin sosyal politikalara ne tür yanıtlar içerdiği analiz edilmiştir.