Sosyal Hizmet \ 1-4
Dennis Howitt Adli Psikoloji ve Suç Psikolojisine Giriş adlı bu eserin altıncı basımı; bu konunun anlaşılır, kapsamlı ve merak uyandıran bir yorumunu sunuyor. Önemli deneysel bulgulara yapılan sürekli vurgular ve bu araştırmalara dayanan teorisi ile kitap, sizi, bu büyüleyici alanın derin ve içeriğe dayanan bir anlayışı ile donatacak.
Çok sayıdaki pedagojik özellik; temel kavramları hızlıca kavramanıza, tartışmalı konuları tanımanıza ve her geçen gün daha da gelişen bu konunun kapsamlı başlıkları için pratik bir anlayış geliştirmenize yardım edecek.
Tamamıyla güncel ve hem klasik hem de modern çalışmaları ele alan bu kitapta size sunulan bazı detaylar:
• Adli hafıza, suçluluk, hırsızlık ve soygunlar, cinsel suçluların tedavisi ve daha birçok konu hakkında baştan sona güncellenmiş ve tamamen yeni fikirler,
• Teoriye güçlü bir vurgu ve derinlemesine kavrayışı destekleyen önemli deneysel bulgular,
• Detaylı bir şekilde incelenmiş, Birleşik Krallık ve uluslararası perspektiften konuyla ilgili önemli araştırmalar,
• Öğrencilere konu hakkında geniş bir kavrayış sağlayacak olan “Temel Kavramlar”, “Uygulamada Adli Psikoloji” ve “Tartışmalar”,
• Kolayca ulaşılan Temel Terimler Sözlüğü,
• Öğrencilerin dersin ötesine geçmeleri ve önemli araştırmaları keşfetmelerine yardımcı olmak için her bölüm sonunda kitap önerileri.
Bu kitap; psikoloji, uygulamalı psikoloji ve suç bilimi derslerini alan öğrenciler için, ayrıca öğrencilerin psikolojinin ceza adaleti ve kanunlarla nasıl bağlantısı olduğunu kavramalarını gerektiren birçok farklı konu için temel bir kaynaktır…

“Konunun; pek çok kritik analizle desteklenmiş güncel, açık ve kapsamlı yorumu.
Hâlâ piyasadaki en iyi kitap.”
Dr. Amanda D. L. Roberts, Lincoln Üniversitesi

“Bu ders kitabı, alanın bütün önemli başlıklarını içeriyor, üstelik Howitt'in öğrencilere güncel araştırma sonuçları üzerinden kurnazca yol gösterme becerisi olağanüstü.”
Prof. Leif Strömwall, Gothenburg Üniversitesi

“Oldukça kapsamlı bir çalışma, öğrencilere adli psikolojinin temeli olan önemli teorik kavramları tanıtan genel bir eser… Lisans öğrencileri için değerli bir kaynak.”
Dr. Jill Taylor, Teesside Üniversitesi

“Howitt'in bu kitabında konuların kapsamı mükemmel, ayrıca genel adli tıp müfredatı ile oldukça uyumlu. Piyasadaki birçok adli/suç psikolojisi kitabına nazaran bu kitap, başvurulacak yararlı bir kaynak. Kitapta önemli bütün noktalara yer verilmiş… Son revizyonlar her zaman güncel olduğunu ve son zamanlardaki dikkat çeken çalışmaları ve bu hızla gelişen alanda tartışılan önemli konuları içerdiğini gösteriyor.”
Dr. Gareth Norris, Aberystwyth Üniversitesi
Aliye Mavili, Burak Doğangün, Can Çalıcı, Cansu Abacı Yıldız, Cengiz Özbesler, Didem Elitez, Ezgi Ildırım Özcan, Fulya Giray Sözen, Gül Alpar, Hakan Baydur, Hüseyin Yıldız, İrem Akduman, İshak Aydemir, M. Burak Gönültaş, Melih Sever, Meral Öztürk, Murat Yıldız, Neylan Ziyalar, Oğuzhan Zengin, Önder Beter, Özgür Altındağ, Pınar Özdemir, Rumeysa Akgün, Sara Evli Özhan, Semra Saruç, Serap Daşbaş, Şeyda Yıldırım, Veda Bilican Gökkaya, Vehbi Ünal, Zeki Karataş Adalet hizmeti gibi önemli bir gereksinimi yerine getirmeye/karşılamaya çalışan adalet mekanizması, muhteviyatı itibarı ile zor ve örseleyici süreçleri içermektedir. Bu nedenle bu hizmetin yerine getirilmesinin yanı sıra, aynı zamanda bu süreçte birtakım dezavantajlı durumları nedeni ile örselenen/incinen/savunmasız bireylerin güçlendirilmesi de bir o kadar önemli ve gereklidir. İşte burada bireyi merkeze alan ve güç koşullara karşı onu güçlendirmeyi amaç edinen Sosyal Hizmet, yaklaşımı ve müdahale disiplini ile belki de en önemli hizmetlerden birini yerine getirmektedir. Dünyada ve ülkemizde çocuk mahkemeleri ile gelişen ve her geçen gün önemini artıran adalet sisteminde sosyal hizmet, Adli Sosyal Hizmet, değişen ve evrilen ceza-adalet anlayışı ile birlikte hizmet alanını da genişletmektedir. Bunlardan biri de çok çeşitli konularda (çocuk suçluluğu, boşanma davaları, evlat edinme, denetimli serbestlik, rehabilitasyon vs.) sosyal hizmet bakışını içeren bilirkişiliğe başvurulmasıdır. Bu kitabın çıkış noktası, Adli Sosyal Hizmet alanına bir nebze de olsa dikkati çekebilmektir. Ele aldığı konular hem temel hem de güncel gereksinimler bazlıdır. Yani sadece adalet mekanizması süreci içerisinde sosyal hizmet yaklaşımını ele almamakta, aynı zamanda adli sürece doğru yönelen potansiyellere de değinmektedir. Ayrıca adli makamlara yardımcı roller üstlenebilecek psikoloji, çocuk gelişimi, hukuk, adli bilimler ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik gibi disiplinlerin formasyonlarına adli süreçler ve yaklaşımlar konularında katkı sağlaması beklenmektedir.
“… Adli sosyal hizmet uzmanı; faili, hükümlüyü, suça sürüklenen çocuğu, mağduru, risk altındaki kişiyi adli makamlara en etkin şekilde (çevresi içinde birey anlayışı, bireyin özerkliği, içinde bulunduğu dezavantajlı durumların ortaya konması vs.) anlatan ve durumlarına göre en uygun tedbir ve yaklaşımı öneren rolü ile “bilirkişi”; aracı, arabulucu, bilgilendirici, rehberlik edici, köprü kurucu, takip edici rolü ile adli mekanizmanın soğukluğuna karşı bireyi “güçlendirici”; risk altındaki kişi ve çocukların bir suçun faili ya da mağduru olmalarını engelleyecek tedbirlerin alınması ve uygulanmasında ise “önleyici” rol ve görevlere sahiptir diyebiliriz…”
A. Murat Köseoğlu Afetler dünyada her yıl binlerce insan hayatının sonlanmasına, ciddi şekilde yaralanmalarına ve önemli oranlarda ekonomik hasarlara yol açmaktadır. İnsanoğlu elindeki teknolojik gelişmelere rağmen afetler konusunda hala çaresiz ve zor durumlarda kalabilmektedir. Bu nedenle afetler önemli oranda fiziki ve psikolojik zararlara yol açmaya devam etmektedir. Afetlerin kayıpsız veya en az seviyede kayıpla atlatılması için afete hazırlık, afet yönetimi ve afete müdahale çok büyük önem taşımaktadır. Afetler ister doğal isterse insan kaynaklı olsun, ulusal veya uluslararası yardım faaliyetlerinin hedefi felaketler yüzünden oluşan acıları dindirmek, kayıpları azaltmak ve her felaketzedeye insani değerlere uygun bir yaşam düzeyi sağlamaktır.
Bu kitabın öncelikle afet yönetimi ve insani yardıma ilgi duyan her kesimden okuyucunun, kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarında çalışan planlamacı, uygulayıcı ve yöneticilerin, bu alanlarda topluma yardımcı olmak isteyen gönüllülerin ve söz konusu alanlara ilgi duyan araştırmacı ile öğrencilerin başvuru kaynağı olarak ilgisini çekeceği değerlendirilmektedir. Ayrıca jeolojik yapısı, topografyası ve iklim özellikleri nedeniyle doğal afetlerle, siyasi coğrafyası nedeniyle de uluslararası siyasi krizlerle sık sık karşılaşan ülkemizin afet yönetimi ve insani yardım faaliyetleri gelişimine katkıda bulunacağını düşünülmektedir.
Ali Kitiş, Aslı Kılavuz, Ayfer Güneş, Ayşegül Savcı, Dilek Doruk Kondakcı, Gönül Düzgün, Gülcan Coşkun Akar, Mehtap Pekesen, Mustafa Yıldırım, Mustafa Yorgancı, Nihal Büker, Selda Seçkiner, Sevnaz Şahin, Sibel Karaca Sivrikaya, Sümeyra Mihrap İlter Dünyada yaşlı nüfus demografisi hızlı bir şekilde değişmektedir. Yaşlı nüfusun toplumlardaki oranında meydana gelen değişim, bu grubun ihtiyaçlarına çözüm üretilmesini gerektirmektedir. Yaş alma ile birlikte yaşa bağlı oluşan değişimler yaşlı bireyin kırılganlık durumuna, hareketliliğinde kısıtlamaların ortaya çıkmasına ve kronik hastalıklarının artmasına neden olabilmektedir. Diğer yandan dünya üzerinde meydana gelen afetlerin çeşitliliği, sayısı ve etkisi her geçen gün artmaktadır. Artan bu afet profilinde yaş alan bireylerin afet sırasında ve sonrasında hayatta kalabilmesi en zor ve en kritik noktadır. Bununla birlikte afet durumlarında her yaşlı bireyin durumu bireye özgü olup bu özel grubun afet dönemlerinde ortaya çıkan sorunlarla baş edebilmesi önem arz etmektedir.
Bu kitap, yaşlının afet dönemlerinde karşılaşabileceği sağlık sorunlarını ele alarak bu dönemlerde yaşlı için uygun yaklaşımlara odaklanmıştır. Afet gerontolojisi literatüründe yer alan güncel bilgiler ışığında derlenmiş bir kaynaktır. Yaş alan bireylere afetlerde hizmet verecek olan yaşlanma ve yaşlılık alanında çalışan tüm meslek gruplarına, eğitim alan öğrencilere ve halka yalın dille yazılmış önemli bir kaynak niteliğindedir.
Asiye Dursun, Betül Ulukol, Elif Çimşir, Emine Tunç, F. Zehra Ünlü Kaynakçı, Gökhan Kabacaoğlu, Merve Çıkılı Uytun , Muharrem Koç, Nilüfer Koçtürk, Nurten Karacan Özdemir, Osman Zorbaz, Özlem Haskan Avcı, Öznur Bayar, Serdar Körük, Seval Kızıldağ Şahin, Tolga Zencir Aile içi şiddet, sadece mağdurlarını ilgilendiren bireysel bir sorun değil toplumsal bir sorundur. Oluşumunda toplumsal faktörlerin yer aldığı aile içi şiddetin; topluma hem psikolojik etkisi hem de toplumun kaynaklarını tüketerek ekonomik etkisi olmaktadır. Bu bağlamda Aile İçi Şiddet adlı bu eser; şiddeti “aile içinde çözülmesi gereken bir sorun” olarak değil “toplumsal düzeyde ele alınması ve önlenmesi gereken bir sorun” olarak görmekte ve kitap boyunca bu bakış açısının kazandırılmasını ve sorunun çözümünde ve soruna müdahale edilmesinde neler yapılabileceğinin aktarılmasını hedeflemektedir. Kitapta; “Merak Edilen Soru”, “Kendini Değerlendirme Sorusu”, “Araştırma Kutucuğu”, “Tartışma Kutucuğu” gibi oluşturulan farklı tasarımla da okuyucunun sadece bilgi edinmemesi, aynı zamanda soruna farklı bir bakış açısıyla bakabilmesi, kendi yaşamıyla bağ kurarak öz değerlendirme yapabilmesi, içgörü kazanabilmesi ve bilimsel bilgiler ve ilkeler doğrultusunda kendisinde tutum değişikliğinin oluşması amaçlanmaktadır. Böylece eser, başta Eğitim Fakültesi öğrencileri olmak üzere tüm okuyucular için okuması zevkli, düşündürücü ve farkındalık yaratıcı bir hâl aldığı gibi aile içi şiddete dair teorik ve uygulamaya dönük bilgilerle bütüncül bir bakış açısı da sunmaktadır.
Zeynep Turhan Aile içi şiddetin son bulması için pek çok kurumun bir arada ve koordineli bir şekilde çalışması gerektiği literatürde sürekli vurgulanan bir noktadır. Buna rağmen uygulamalardaki yetersizlikler ve başarısızlıklar karşımıza çıkmaktadır. Bu kitap, muhtemel yetersizlikleri ve zorlukları göz önünde bulundurarak aile içi şiddet fail müdahale programlarını uygulamaya koymanın aile bireyleri ve toplum için faydalı olacağını hatta hayati bir önem taşıdığını vurgulamaktadır. Bunun ötesinde bu eser kapsamında sunulan Sağlıklı ve Saygılı Davranış Geliştirme Programı ile aile içi şiddet failleri için müdahale çalışmalarının başlatılması önerilmektedir. Böylece aile içi şiddetin temel sorunu olan şiddete başvurmuş kişilere sorumluluk verilmiş olacaktır. Özellikle bu kişilerin müdahale programına katılması zorunlu tutularak davranış değişimine davet edilmesiyle kendi içlerinde ruhsal olarak iyileşmeleri ve yakın ilişkilerinde sağlıklı ve saygılı davranışlar geliştirmeleri hedeflenmektedir.
Marian Roberts Aile içi anlaşmazlıklar, evlilik yaşamının doğal ve kaçınılmaz bir parçasıdır. Eşler arasında yaşanan anlaşmazlıklar yapıcı ve barışçıl yollarla yönetilemediğinde yaşanan psikolojik, sözlü ve fiziksel şiddet, devamında da ailenin çöküşü kaçınılmaz hâle gelmektedir. Son yıllarda artan dağılmış aile ve boşanma sayısı, boşanma öncesinde, esnasında ve sonrasında, hem eşlerin hem de çocukların, bu yıkıcı süreçten daha az etkilenmeleri için “aile arabulucuğu”nu bir alternatif yöntem hâline getirmiştir.
Aile arabuluculuğu, boşanma sürecinden hem eşlerin hem de “çocuklar”ın daha az etkilenmesini sağlamak için ebeveynler arasında işbirliğine dayalı yapıcı ilişkilerin kurulmasında ve sürdürülmesinde hayati bir bileşen hâline gelmiştir. Aile arabuluculuğunun odak noktası, eşler arasında karşılıklı anlayışı ve iletişimi arttırarak, ayrılıktan ve boşanma sürecinden, çocukların en az etkilenmelerini sağlamaktır. Eşler, boşanma sonrasında yıllar boyunca çocukları üzerinden iletişimlerini devam ettirecekleri için boşanma sürecinin yapıcı diyaloglarla yönetilmesi bir gerekliliktir.
Aile arabuluculuğu, eşlerin kendi anlaşmazlıkları üzerinde kontrol ve sorumluluğunu ellerinde tutmalarını sağlayacaktır. Arabuluculuk sürecinde eşler arasında doğrudan iletişimin teşvik edilmesi, kararların işbirliğine dayalı alınması, yanlış anlaşılma ve çatışmaların azaltılması, kendi anlaşmaları üzerinde kontrol sahibi olmalarının sağlanması, boşanma sürecinden hem eşlerin hem de çocukların daha az etkilenmelerini sağlanması, arabuluculuğun temel faydaları arasında sayılabilir.
Son yıllarda artan boşanma ve ayrılıklarla ilgili olarak yasa yapıcılar ve araştırmacılar artık boşanmanın kendisine değil, boşanma sonrası sürece ve özellikle de boşanmadan kaynaklı zararlı sonuçların çocuklar üzerindeki etkilerinin azaltılması ve dönüştürülmesi üzerine odaklanmışlardır. Boşanma öncesinde, esnasında ve sonrasında eşler arasındaki yıkıcı iletişimlerin çocukları üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesi, azaltılması ve dönüştürülmesinde “aile arabuluculuğu” bir alternatif yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Aile arabuluculuğu sadece çocuğu olan ve boşanan eşler için değil aynı zamanda çocuğu olmayan ve boşanan eşlerin de uzlaşarak ayrılmalarının sağlanmasında alternatif bir yaklaşımdır.
“Aile Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk: Uygulama Esasları” adlı bu çeviri kitap, ülkemizde her sene yüz binin üzerinde gerçekleşen çekişmeli ve rekabetçi yollarla gerçekleşen boşanmaların hem eşler hem de onların çocukları üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesi, azaltılması ve dönüştürülmesi sürecinde kullanılacak bir kaynak kitaptır. Hem kuramsal hem de uygulamalı yaklaşımları içeren bu kitap, aile içi uyuşmazlıkların hem eşlerin hem de çocukların yararına, yapıcı ve barışçıl yollarla nasıl yöneticiliğine ilişkin bilgi ve becerileri içermektedir.
Kitabın hedef kitlesi; arabulucu avukatlar, avukatlar, aile danışmanları ve aile hukuku ile ilgili yargı mensupları ve uzmanlardır.
Rukiye Yenibaş Ailede Çocuğun İstismarı ve Umutsuzluk kitabı, aile içinde istismar ile umutsuzluk düzeyi arasındaki ilişkiyi göstererek, ergenlerdeki depresyon ve intiharın nedenlerinin sorgulanmasına katkıda bulunacak, bunların önlenmesine ve sağaltımına ışık tutacak bilgileri ortaya koymayı amaçlamaktadır. Kitapta çocukistismarı kavramı; Aile içi çocuk istismarı, Çocuk istismarı türleri, Aile içi şiddet ve çocuk istismarı, çocuk istismarını açıklamaya yönelik modeller, Çocuk istismarının göstergeleri, Dünyada ve Türkiye’de istismar, umutsuzluk, Ergenlik döneminde istismar ve umutsuzluk, Önleme ve tedavi başlıkları altında incelenmiştir. Çalışma; halkı bilinçlendirilerek farkında olunan ya da olunmayan istismarın önüne geçmek, istismarın hiç oluşmamasını sağlamak isteyen herkese yol gösterici olacaktır.
İbrahim Ethem Özgüven Prof. Dr. İbrahim İthem Özgüven'in bu kitabı aile kavramını çok geniş bir şekilde ele almaktadır. Aile kavramının işleyişi ve içeriğini anlatmaktadır. Konu ile ilgili son yıllarda yapılmış araştırma ve yayınlara da yer veren bu kitaptan, alanla ilgili tüm meslek sahipleri ve öğrenciler,  yeni evlenecek ve evlenmiş çiftler ve ele aldığı temel konularıyla insan ilişkilerini geliştirmek isteyen herkes yararlanabilir.
Emel Kalınkılıç Alzheimer ile yaşama konusunda psikolojik bir yaşam rehberi olan bu kitap, Alzheimer ve diğer demans türlerine sahip hastalara bakım veren kişilere yardım etmeyi amaçlıyor.
Bu konuda yazılmış diğer kitaplardan farklı olarak konuya aile tarafından bakıyor. Hasta kadar hastanın aile üyelerine; eşlere, çocuklara, torunlara ve onların hayatındaki değişimlere dikkati çekiyor. Bir Alzheimer hastası ile yaşamanın zorluklarını gözler önüne sererken aynı zamanda karşılaşılan güçlükler için de pratik çözüm yolları sunuyor.
Bu alanda uzmanlık yapmış ve uzun süreler klinik çalışmalar yürütmüş deneyimli bir psikoloğun elinden çıkan bu kitap, gerek teorik bilgilerle gerek pratik uygulamalarla ailelerin önemli ihtiyaçlarına cevap veriyor.
Alzheimerin nasıl bir hastalık olduğundan başlayarak nasıl ilerlediğine, bu süreçte aileyi nelerin beklediğinden sık karşılaşılan problemlerin nasıl çözümleneceğine, bilişsel yetileri korumak için hangi aktivitelerin yapılacağından çocukların bu süreçten nasıl etkileneceğine kadar birçok yararlı bilgiyi bulacağınız bu kitap, alanda gitgide artan çok önemli bir ihtiyaca cevap sunuyor.
Ahmet Karakocalı, Ayşe Özkaraman, Bülent Kenan Kocatürk, Demet Özbabalık Adapınar, Emre Birinci, Gülgün Uncu, Hande Kaynak, İsmail Tufan Dünya Sağlık Örgütü'ne göre dünya çapında yaklaşık 50 milyon demans hastası bulunmaktadır ve bu sayıya her yıl yaklaşık 10 milyon yeni vaka eklenmektedir. Vakaların yaklaşık %60-70'ini alzheimer hastaları oluşturmaktadır. 2050 yılına kadar vaka sayısının 3 katına çıkması öngörülmektedir. İleri yaşla birlikte alzheimer hastalığının görülme sıklığı da artmaktadır. Alzheimer hastalığı, sadece hasta bireyleri değil, aile üyelerini, bakıcıları ve sağlık sistemlerini ciddi bir şekilde etkilemektedir. Alzheimer hastalığına müdahale; fiziksel, zihinsel ve sosyal birçok faktörü içinde barındırması nedeniyle multidisipliner bir yaklaşımı gerektirmektedir. Bu kitap, alzheimer hastalığına farklı bakış açılarını yansıtarak multidisipliner yaklaşımın önemine vurgu yapmaktadır.
Dolunay Şenol, Günce Demir Bazı duyguları anlatabilmek, anlatılsa dahi benzer duyguları hissedebilmek, karşılıklı olarak duygu geçişlerini aynı derecede sağlayabilmek ve yaşatabilmek her zaman mümkün olamayabiliyor. Anneliği hem kavram düzeyinde hem de duygu düzeyinde anlatmak zor olduğu için olsa gerek bu konuda sosyolojik çalışmaların sayısı son derece sınırlı kalmaktadır. Anne olan her bir kadının anneliği aynı derecede yaşadığını, aynı derecede annelik duygularını yaşayabildiğini ve dahi yaşatabildiğini, anneliğin işlevlerini hakkıyla yerine getirebildiğini söyleyebilmek de mümkün değildir. Günümüzde anneliğin sadece bir çocuğu içinde büyütmek, kanı ile beslenmesini sağlamaktan çok daha fazlası olduğunu, sahada karşılaşılan bir kadının şu manidar ifadeleri ortaya koymaktadır: “Doğmadan kanını emer, doğar canını emer, ölürsün malını emer ama ben çocuğum için hiçbir şey yapamadım ki dersin. İşte annelik budur. Anlatabildiysem tabii…”.
Bunun gibi gündelik hayatın içinde duyulan ancak olağan kabul edilen pek çok kadın ifadesinin böyle bir kitap çalışmasında toplanması sonrasında aslında o ifadelerin derinliğinin son derece fazla olduğu fark edilmiştir. Bu çalışma kapsamında görüşülen kadınların kendi ifadeleri ile duygu, düşünce ve tecrübelerinin dile getirilmesi, bilip de üzerinde düşünülmemiş olan ifadelerin çok şey anlatıyor olduğunu göstermiş; dolayısı ile çevremize ve olağan kabul ettiklerimize farklı bir göz ile bakılmasını sağlamıştır. Ayrıca duygularla işin içine girip duygularla anlamaya çalışmanın önemini ortaya koyması açısından bu kitabın değerli bir çalışma olduğu düşünülmektedir.
İsmail Tufan İnsan, antik çağ'dan beri yaşlanmasına ve yaşlılığına ilgi duymuştur. İlgisini tutumlarına, düşüncelerine ve davranışlarına yansıtmış, atasözlerinde, felsefelerinde, edebiyatında yaşlanma ve yaşlılıkla ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirmiştir. Değişik kültürlerin yaşlanma ve yaşlılık hakkında eskiden olduğu gibi bugün de duygu, düşünce ve davranışları arasında farklılıklar vardır. Fakat modern toplumun insanı bunların farkında olmayıp, yaşlanma ve yaşlılık hakkında kendi düşüncelerinin en geçerli ve en doğru olduğuna inanmaktadır. Ancak yaşam süresinin uzaması yaşlanma ve yaşlılığı daha iyi tanıma ihtiyacını beraberinde getirmiştir. Prof. Dr. İsmail tufan, bu kitabında geçmişten, güncel ve değişik farklı kültürlerden verdiği örneklerle yaşlanma ve yaşlılığın değişik simalarını tanıtmaktadır.
Beth M. Schwartz, R. Eric Landrum, Regan A. R. Gurung Yeni bir yere seyahat etmek heyecan verici olabilir ancak herhangi bir yere ilk kez gitmenin her zaman zorlukları vardır. Yeni bir şehir, yeni bir okul veya yeni bir iş olsun, yerin içini ve dışını, kurallarını ve geleneklerini öğrenmek zaman alır. Amerikan Psikoloji Derneği (APA) Stilinde yazmayı öğrenmek de benzer bir süreçtir.
Bu kitap, akademik yolcuğunuzda yanınızda bulunması gereken bir harita olacaktır.
İçerikte, akademinin her düzeyinde kullanılabilir bilgiler yer almaktadır.
Lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde ödevler hazırlarken ya da makale taslaklarınızı oluştururken bu kitap, önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.
Robert A. Barauch Bush, Joseph P. Folger Toplumsal etkileşimin olduğu her yerde, anlaşmazlıkların olması doğal ve kaçınılmazdır. Kişiler, gruplar ve toplumlar arası anlaşmazlıklar; doğru bir biçimde yönetildiğinde gelişimin, ilerlemenin, dönüşümün, barışın ve bütünleşmenin hem enerji kaynağı hem de motoru olabilmektedir. Ancak, anlaşmazlıklar yanlış ve yıkıcı yaklaşımlarla yönetildiğinde ise; yıkımın, şiddetin, zulmün ve acının kaynağına dönüşmektedir.
Anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak, farklılığı ortadan kaldırmaktır. Doğa ve insanlık, farklılığı ve çokluğu kabul etmeyi ve anlamayı gerektirir. Farklılığı ortadan kaldırmaya çalışmak yerine; onu anlamaya ve nasıl yöneteceğimizi keşfetmeye başladığımızda, yolumuz anlaşmazlıklarımızı nasıl yöneteceğimizden geçmektedir. Anlaşmazlıkları nasıl yöneteceğimiz üzerine odaklandığımızda, karşımıza en temel yaklaşım ve paradigma olan "dönüşümsel arabuluculuk" çıkmaktadır. Dönüşümsel arabuluculuğun alanyazına en önemli katkısı, anlaşmazlık çözüm sürecinin toplumsal değerlerden ve kültürden bağımsız olmadığı, ideolojimizin ve inanç tarzımızın anlaşmazlıklara ilişkin değerlendirmelerimizi, tutumlarımızı ve anlaşmazlıklarımızı ele alış tarzımızı etkilediği düşüncesidir. Yine, dönüşümsel arabuluculuğun en ayırt edici özelliği, anlaşmazlıkları yönetim sürecinin, kişileri dönüştürebileceğine, geliştirebileceğine ve güçlendirebileceğine yönelik yapıcı ve olumlu duruşudur.
Bush ve P. Folger tarafından geliştirilen "dönüşümsel arabuluculuk modeli" ülkemizde, her sene mahkemelere taşınan yüz binlerce anlaşmazlığı, çekişmeyi ve ayrışmayı yüz yüze müzakere ederek yapıcı ve barışçıl olarak çözme kapasitesini güçlendirmek için bir fırsat ve araç olacaktır. Cezalandırıcı adalet anlayışından, onarıcı adalet anlayışına dönme çabalarına ışık tutacaktır.
Bu eser, içerdiği alternatif paradigma çerçevesinde hukuk sistemimize yeni giren arabuluculuk modelinin doğru ve amacına uygun kullanılması için de referans olacak anlamlı ve önemli bir eserdir. Buna ek olarak, anlaşmazlık çözümü üzerine çalışan hukukçulara, psikologlara, psikolojik danışmanlara, eğitimcilere, psikiyatristlere ve sosyal çalışmacılara hem kuramsal anlamda hem de somut anlaşmazlıkların ve çatışmaların yapıcı ve barışçıl yönetimi konusunda yol gösterecek temel bir başvuru kaynağı olacaktır.
Ecem Naz Nazlıer Keser, Eda Beydili Gürbüz, Ferman Erim, Fulya Akgül Gök, Gamze Erükçü Akbaş, Gizem Akoğlu, Hande Albayrak, Hatice Kübra Doğancı, Hatice Nuhoğlu, İlkay Başak Adıgüzel, Meliha Funda Afyonoğlu, Serap Gün, Sertıat Tek, Sinan Akçay, Tahir Emre Gencer Araştırma yolculuğu nasıl başlar? Yolda araştırmacıyı neler bekliyor? Hassas gruplarla araştırma yapıyor olmak ne gibi deneyimleri içinde barındırıyor? Araştırmacı ve özneler arasındaki etkileşim nasıl inşa ediliyor ve bu etkileşimin ne gibi yansımaları oluyor? Bir araştırmanın bulgularını incelerken birçok okuyucunun üzerine düşünmediği ancak araştırmayı bütünüyle şekillendiren saha deneyimleri genellikle görünür değildir. Oysaki her araştırma yolculuğunun bir öyküsü vardır. Söz konusu öyküler, genellikle araştırmacıların sohbet konusu olmaktan öteye gitmez ya da lisansüstü tezlerde yöntem bölümünün satır aralarında gizli kalır.
Bu kitap da araştırma yolculuğuna dair öyküleri, sosyal hizmet araştırmacılarının saha deneyimleri üzerinden görünür kılma amacı taşımaktadır. Kitaba katkıda bulunan araştırmacılar; bir taraftan araştırmalarının sorununu belirleme motivasyonlarını, sahayla temaslarını, öznelerle etkileşimlerini, veri oluşturma sürecinde karşılaştıkları zorlukları ve bu zorluklarla baş etme biçimlerini anlatırken diğer taraftan da tüm bu süreçlerde kendilerini nerede ve nasıl konumlandırdıklarını sorgulamaktadırlar. Kitabı okurken her bir araştırmacının yolculuğuna tanıklık ederek kendi araştırma yolculuğunuzu yeniden düşünme ya da yapmayı planladığınız araştırmaları kitapta yer alan araştırmacıların deneyimleri ve önerileri doğrultusunda yeniden şekillendirme olanağına sahip olacaksınız.
Zeynep Güldem ÖKEM, Mustafa CAN Nüfusun yaşlanması, uzun süreli bakım hizmetlerinin planlanması ihtiyacını doğurmuştur. Sağlık ve sosyal hizmetlerin ağırlıkla kamu tarafından karşılandığı birçok Avrupa ülkesi ve bazı gelişmiş ülkelerde, yaşlanmayla ortaya çıkan sağlık ve bakım ihtiyacının karşılanması, sosyal güvenlik sistemi içerisinde sağlık bakımının yanında “uzun süreli bakım” sistemi olarak ele alınmaktadır.
Uzun süreli bakım sisteminin planlanması, kaynak ihtiyacının belirlenmesi ve finansmanının sağlanması için farklı kamu programlarının, farklı sektörlerin ve özel girişimlerin koordineli bir şekilde yapılandırıldığı yeni yaklaşımların oluşturulmasına yönelik çalışmalara ihtiyaç vardır.
Ülkemizde son yıllarda yaşlılara yönelik sosyal politikalarla ilgili çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Bu kapsamda farklı ülkelerin deneyimlerinin karşılaştırmalı olarak gözden geçirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada; başarılı ülke örneklerinden Almanya, Belçika, Danimarka ve Hollanda'nın uzun süreli bakım sistemlerinin Türkçe çevirileri yer almaktadır.
Bu yayının temel amacı, Avrupa Birliği ülkelerinin uzun süreli bakım sistemlerinde uyguladığı farklı organizasyon yapıları, hizmet sunumu ve finansman yöntemleri ile ortaya çıkan deneyimleri aktarmak ve Türkiye'de uzun süreli bakım sisteminin oluşturulması çalışmalarına ışık tutmaktır.
Carlo C. DiClemente, The Guilford Press Siz ya da çevrenizdeki insanlar:
Sigara içiyor musunuz?
Alkol veya başka maddeleri kullanıyor musunuz?
Bağımlı mısınız? Bağımlılık riskiniz var mı ya da bağımlılığın hangi aşamasına doğru gidiyorsunuz?
Kumar bağımlılığı için de bağımlılık sürecindeki aşamalar geçerli mi?
Bırakmayı mı düşünüyorsunuz?
Bırakma sürecinde hangi aşamadasınız?
Tüm bu soruların cevabını bu kitapta bulacaksınız.
Dr. DiClemente, Dr. James Prochaska ile birlikte 20 yıllık bir çalışmanın sonunda davranış değişikliğinin Transteorik Modeli’ni (TTM) geliştirmiştir.
Bu kitap, bağımlılığa gidiş ve bağımlıktan dönüş sürecinde neler yaşandığını, bu süreçlerde döngünün nasıl değişebileceğini gösteren çok değerli bir eser.
Tüm çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin bağımlılıktan korunmasını, sağlıklı ve güzel bir yaşam sürdürmesini dilerim...
Asuman Saltan, Aydın Olcay Özkan, Aylin Arıcı, Damla Akarsu, Emine İlme, Emine Yılmaz Can, Gizem Çelik, Gülsüm Arslan, Hakan Karaman, Işın Alkan, İlker Aktürk, Mehmet Bilge, Meltem Kürtüncü, Mustafa Tunca, Nebahat Bora Güneş, Nurcan Düzgün, Osman Akay, Ruşen Ayata Küçükbükücü, Sami Kalaycı, Sayra Lotfi, Sevecen Çelik İnce, Sibel Arguvanlı Çoban, Siğnem Anol, Şeyma Karakaya, Taner Artan, Tülay Kuzlu Ayyıldız, Umut Yanardağ, Vildan Çakır Kardeş Bağımlılık; günümüz dünyasının en büyük sağlık problemleri arasında yer alan, biyolojik, psikolojik ve sosyal temelleri ve sonuçları olan ve tedavisi mümkün bir beyin hastalığıdır. Ulusal ve uluslararası düzeyde yapılan çalışmalar bağımlılığa ilişkin birçok türün mevcut olduğunu, bireylerin bağımlı olma yaşının her geçen gün düştüğünü ortaya koymaktadır. Bu düşüş bağımlı birey sayısını hızlıca artırmaktadır.
Değişen dünya koşulları her gün yeni bağımlılık türleri ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte bağımlılık, tedavisi olan bir süreçtir. Dünya Sağlık Örgütünün yapmış olduğu sağlık tanımlamasında da vurgulandığı üzere sağlık yalnızca hastalık veya engelliliğin olmaması durumu değil bireylerin fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden tam bir iyilik hâli içerisinde olmasıdır. Tanımdan hareketle bağımlılık tedavisi tıbbi tedavinin yanında bireylerin psikolojik ve sosyal yönden de desteklendiği bir bütün şeklinde, multidisipliner bir bakış açısı ile ve doktor, psikiyatrist, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, hemşire vb. gibi sağlık profesyonelleri ile gerçekleştirilmelidir.
Kitabın öncelikli amacı; kimyasal ve davranışsal bağımlılıkların öğretilmesi, daha sonra bu bağımlılıklarla mücadele sürecinde sosyal hizmet meslek ve disiplini profesyonellerine düşen görevlerin uygulamalı olarak anlatılmasıdır. Bu bakış açısı ile kitap, yalnızca sosyal hizmet alanında değil bağımlılıklara ilişkin çalışan diğer bütün alanlardaki öğrenciler, akademisyenler ve uygulayıcılar için başucu kitabı niteliğinde düzenlenmiştir.
Sabri Kaya Savaşlar, yoksulluk, aile içi sorunlar, anne babanın biri ya da ikisinin yokluğu, ihmal ya da istismar gibi pek çok nedenlere bağlı olarak aile bakımından mahrum kalan ve korumaya ihtiyaç duyan çocuk ve gençler, toplumsal uyumda ve sosyal ilişkiler geliştirmede önemli zorluk çeken bir grubu oluşturur. Korunma ve bakıma muhtaç olan bu çocuk ve gençler devlete ait çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, sevgi evleri ya da çocuk siteleri şeklinde örgütlenmiş yatılı bakım kurumlarında bakım, koruma ve gözetim altına alınır. Bakım kurumlarında kalan çocuk ve gençlerin sosyalleşmesi (toplumsallaşması) aile yokluğundan dolayı ilk olarak bakım altında bulunduğu kurumlar içinde başlar ve toplumsal rollerini bu yapı içinde öğrenirler.
Birçok araştırmada sosyal faktörlerin yanı sıra spor ve boş zamanları değerlendirme etkinliklerinin çocuk ve gençlerin kişilik gelişiminin ve sosyalleşmesinin belirleyici etkilerinin olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle korunma ve bakım altındaki çocuk ve gençlerin kişilik gelişimi ve sosyalleşmesinde bu etkinin daha da belirleyici olduğu açık ve net bir şekilde yapılan bu araştırmada ortaya çıkmıştır. Bu kitabın alanda bu konuya değinen kapsamlı ilk çalışma olarak alana katkı vermesi, bakım kurumlarındaki sosyal çalışmacılara, eğitimcilere, yöneticilere, spor ve rekreasyon liderlerine kaynak oluşturması temel amacını taşımaktadır.

Aliye Mavili Bu çalışmayı yazmaya başlamadan önce çok sayıda aileyle çalışmış aile hayatı eğiitm proğramları hazırlamış ve bunları uygulamıştım 20 yıla yakın bir süredir yürüttüğüm bütün çalışmalrımda ailenin gücü ve güçsüz kaldığı pekçok durumda tanıklık etmiştim bütün toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de değişen dönüşen aileye daha yakından bakmanın önemli olduğu düşünülmüştür.çalışmanın bazı bölümleri daha önceki çalışmalarımdan yapılan derlemelerden oluşmaktadır.
Hande Albayrak “Arkadaşım 'Sanki oğlun uyuşturucu kullanıyor.' deyince kaynar sular tepemden aşağıya döküldü. İçime bir ateş düştü benim. O yangını anlatamam yani. Istırap verici bir şey. Dünya başına yıkılıyor.”

Annelik; tarihsel, sosyal, kültürel ve politik bir inşa ile kadını sarmalayan idealleri, kurguları ve beklentileri içerir. Bu da hâkim annelik deneyimlerine uymayan yaşantıların gizlenmesine neden olur.

Bu kitapta; çocuğun madde bağımlılığı sorunu üzerinden anneliğe dair idealler ve gizlenen yanlar; annelik inşasının temellerinin atıldığı, kadınların çocukluk anlatılarından başlayarak evlilikten anne olma yolculuğuna, çocuğun madde bağımlılığı sorunu ile yüzleşmelerine ve mücadelelerine kadar olan süreçteki hayat hikâyelerini içerecek şekilde ele alınıyor. Kitapta; annelerin hayatındaki kırılma noktası olan “çocuğun madde bağımlılığı” karşısında utanma, gizleme, sessizleşme, suçla(n)ma, izolasyon, dışlanma, çaresizlik anlatılarının yanında adanma, kendini yok sayma, katlanma, geri çekilme pratikleriyle bağ(ım)lılıktan kurtarma ve kurtulma mücadelesindeki güçlenme ve iyileşme anlatılarının öne çıktığı görülüyor. Bu anlatılar ile madde bağımlılığı sorununda “iyi anne olma”ya dair kurgunun kadınlar üzerinde yarattığı baskı ve kadınların bu baskıdan kurtulma arayışları gözler önüne seriliyor.

Bu kitap, okuyucuya anneliğe ve madde bağımlılığına dair kapsamlı bir bilgi ve bakış açısı sağlama ve çocuğun madde bağımlılığında annelerin sesinin duyurulmasında aracı olma arzusundadır.
İzzettin As Tarihin her döneminde ve her toplumda üzerinde önemle durulan kesimlerin başında çocuklar ve bunlar içerisinde de kimsesiz, korunmaya muhtaç, yetim çocuklar gelmiştir. Çeşitli olanaklara ulaşma noktasındaki dezavantajlı konumları dolayısıyla sosyal politikanın da temel hedef kitlelerinden olan bu kesim için Osmanlı Devleti, birçok örnek uygulama icra eden önemli bir merkez olmuştur.
Osmanlı’da gerek sivil toplum gerek devlet eli ile birçok birim tesis edilerek yetim çocukların başta barınma olmak üzere iaşe, sağlık, eğitim, istihdam edilebilirliklerinin artırılması gibi ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışılmıştır. Son dönemi olarak değerlendirilebilecek süreçte savaş ve karmaşa hâlinin yoğunluğu dolayısıyla Osmanlı’da bu çabaların bir derece daha artırılması ihtiyacının hasıl olduğu görülmüştür.
Osmanlı’nın son döneminin önemli sosyal sorunlarından birisi olan bu kesime yönelik hizmet yürüten kurumlardan birisi de darüleytam olmuştur. Çalışmada öncelikle meselenin bir bütünlük çerçevesinde daha iyi anlaşılabilmesi adına Osmanlı’nın dönem koşulları genel bir perspektifle ele alınmış, müteakiben genelde çocuklara ve özelde yetim çocuklara yönelik sosyal yardım, sosyal hizmet faaliyetleri yürüten bazı kurumsal örneklere yer verilmiştir. Son olarak da darüleytam müessesesi, ağırlıklı olarak birincil kaynaklara başvurulmak suretiyle tafsilatlandırılmıştır. Bu bağlamda çalışmanın temelini teşkil eden darüleytam müessesesinin söz konusu kesime yönelik takip ettiği politika ve yürüttüğü faaliyetleri sosyal politika perspektifiyle ele alınmış, müessesenin kuruluş hedeflerine ulaşıp ulaşamadığı değerlendirilmiştir.

Bülent Şen Birbirini severek evlenen, birlikte yaşlanmayı hayal eden ve çocuk sahibi olduktan sonra istenmeyen birçok yaşantı sonrası kendi aralarındaki sorunları çözemeyip, belki de aile danışmanlığı hizmeti aldıktan sonra boşanmaya karar veren çiftlerin; boşanmanın olumsuz süreçlerini yaşarken, mahkeme ortamında şartların daha da zorlaştırıldığı durumlarda birbirlerine ve çocuklarına daha fazla zarar vermemeleri, boşanmanın her iki taraf içinde daha adil koşullarla, daha kısa zamanda, daha ekonomik olabileceği, boşanma sonrası her iki tarafın ve ailelerinin dost olarak kalabileceği, çocukların her iki ebeveyni de düzenli olarak görebilecekleri ve destek alabilecekleri, tarafsız bir üçüncü kişinin gözetiminde ortak kararlar alarak boşanma sürecini tamamlamalarının hem çiftlere ve çocuklara hem de topluma olumlu anlamda katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
Kitapta, hem yurt içi hem de yurt dışı literatür ve uygulamalar tarafsız bir gözle okurlara sunulmaya çalışılmış ve boşanma arabuluculuğu hakkında çalışmalar yapacak, araştırmacılara; akademisyenlere; hukuk, sosyal hizmet, psikoloji, psikolojik danışmanlık, sosyoloji, çocuk gelişim, okul öncesi eğitim, aile ve tüketici bilimleri öğrenci ve uygulamacılarına; aile danışmanlarına; aile mahkemesi hakim ve uzmanlarına; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyelerine; bu konuda kanun çalışmaları yapacak uzmanlara; ilgili kurum ve kuruluşların yöneticilerine ve boşanma arabuluculuğu konusunu merak eden okuyuculara ve anlaşmalı olarak boşanmak isteyen çiftlere temel bilgiler verilmeye çalışılmıştır.
Kitabın sonunda; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından çıkarılan Yönerge esaslarında 450 saat eğitim alıp Aile Danışmanlığı sertifikasına sahip Aile Danışmanları ve Arabuluculuk Kanunu kapsamında arabuluculuk eğitimi almış Hukukçuların birlikte çalışarak diğer ülkelere de örnek olabilecek, Boşanma Arabuluculuğu konusunda disiplinlerarası ve bütüncül çalışmalara imza atmaları arzusu dile getirilmiştir.
Abdullah Yavuz Akıncı, Amine Aydın, Barış Kılıç, Deniz Say Şahin, Emel Taşçı Duran, Esin Çetinkaya Uslusoy, Fatih Kars, Fatma Başalan İz, Gizem Helvacı, Gizem Tan Eren, Gülin Özdamar Ünal, Gülüşan Özgün Başıbüyük, Hatice Oğuz Özgür, Işıl Kalaycı, İbrahim Eroğlu, Kübra Yılmaz, Mehmet Atilla Güler, Metin Özkul, Meyrem Tuna Uysal, Mustafa Berk Armağan, Nilüfer Korkmaz Yaylagül, Özge Kutlu, Özgür Rıza Kayğusuz, Sercan Özbek Yazıcı, Sevinç Sütlü, Sıddıka Ersoy, Sinan Topuz, Tahir Keskin, Zeliha Başkurt, Zeynep Altunay, Zümre Özdemir Güler Doğum gününüzde pastanızda bulunan yüz bir mumu üfleyecek kadar yaşam sürenizin uzun olmasını ister misiniz? Bu süre içerisinde yaşamınızın başarılı, üretken, keyifli ve anlamlı olmasını ister misiniz? Bu soruların yanıtı aslında herkes için benzer olmaktadır. Çünkü her birey, yaşamını uzun, başarılı, sağlıklı, üretken ve mutlu geçirme potansiyeline sahip olduğu gibi yaşam deneyimleri yoluyla elde ettiği yetenek kazanımlarıyla da bunları gerçekleştirebilmektedir. Genetik özellikler bireylerin yaşlanma sürecini farklı derecelerde etkilese de sağlık ve çevre koşulları, yaşam tarzı, psikolojik, sosyal ve ekonomik koşullarla ilgili yapılan değişikler sağlığın korunmasına, hastalıkların önlenmesine ve yaşam kalitesinin yükselmesine destek olmakta ve yaşlanma sürecinde bireyin ne kadar “başarılı” olabileceğini belirlemektedir. Bu durum, her bireyin sağlıklı, başarılı ve doyum sağlayıcı hayat sürme potansiyeline sahip olduğunu gösterir. Başarılı yaşlanma konusu; yaşlılık süreciyle ilgili mevcut koşulların betimlenmesini, sorunların tespitini ve olası uygun politikaların disiplinler arası bir boyutta tartışılmasını gerektirmektedir.
Bu kitap; başarılı yaşlanma olgusuna yönelik tartışmalara, multidisipliner bir anlayıştan hareketle ve konuyla ilgili sorunsallıkları odak konusu yaparak katkıda bulunulabileceği motivasyonuyla bir araya gelmiş gerontoloji, sosyoloji, sosyal hizmet, tıp, hemşirelik, fizik tedavi rehabilitasyon ve spor bilimleri disiplinlerinde yer alan ve alanlarında uzman olan meslektaşlarımızın çabalarıyla oluşturulmuştur.
Her birey sağlıklı, başarılı ve doyum sağlayacağı bir hayat sürme yeteneğine sahiptir. Asıl önemli bunu gerçeğe dönüştürmek için gereken çabanın gösterilmesidir.
İshak Aydemir Bu kitap; uluslararası ve ulusal düzeydeki güncel hasta hakları, sorumlulukları ve sağlık personelinin hakları konusundaki yasal düzenleme ve uygulamaları bize göstermeye çalışmaktadır. Bu kapsamda hak kavramı, insan hakları ve sınıflaması, hasta hakları ve tarihsel gelişimi, uluslararası ve ulusal düzeydeki yasal düzenleme ve uygulamalar, ülkemizdeki hasta hakları düzenleme ve uygulamaları, hasta hakları istatistikleri ve hasta hakları çalışmalarının yarattığı pozitif etkiler gibi konular bu kitapta ele alınmıştır.
Bu kitabın temel yazılış amacı; kamu ve özel sağlık alanında çalışan sağlık personelini, hasta ve yakınlarını, ilgili sivil toplum kuruluşları ve en genelde toplumu hasta hakları konusunda bilgilendirmek, bu konuda farkındalık oluşturmak; sağlık personelinin hasta ve yakınlarına yönelik sundukları hizmetlerde hasta haklarını gözeterek davranmaya yönelik onları yönlendirmek ve farkındalık yaratmaktır. Bu kitabın, hasta hakları konusundaki farkındalığı artıracağı, insan hakları ve değeri konusunda gerekli hassasiyetin oluşmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Ayşe Abit Kocaman, Cemil Yavuz, Deniz Say Şahin, Dilek Sivri, Fatma Birgili, Gaye Öz Esmeray, Hatice Reyhan Özgöbek, İsmail Demir, Mehmet Akman, Melek Şahin, Merve Aliye Akyol, Neşe Erdem, Nezihe Bulut Uğurlu, Nuray Kırdı, Nursen İlçin, Özge Kutlu, Özlem Küçükgüçlü, Rahşan Çevik Akyıl, Sevnaz Şahin, Zeynep Erdoğan Aralık 2019'da Çin'de başlayan yeni koronavirüs hastalığı hızla yayılmış ve 11 Mart 2020 tarihinde pandemi olarak ilan edilmiştir. Pandemi, gerek hastalığa yakalanma gerekse hastaneye yatış ve ölüm oranları açısından en çok yaşlıları etkilemiştir. Ülkeler hazırlıksız yakalanmış, birçok ülkede sağlık sistemleri zorlanmıştır. Hastalığın yayılımını kontrol etmek ve kişileri korumak için yaygın sosyal mesafe ve “Evde kal!” talimatları verilmiş, zorunlu sosyal izolasyon uygulamaları yapılmıştır. Bu uygulamalar, salgını kontrol altına almak için çok etkili olmuştur ancak yaşlıları da fiziksel ve psikososyal olarak çok olumsuz etkilemiştir. Pandemi döneminde yaşlıları korurken sosyal izolasyonun olumsuz etkilerini azaltacak uygulamalar çok önemlidir. Bu uygulamalar bütüncül bir akış açısıyla ele alınmalı ve uygulanmalıdır. Bu kitap; Covid-19 pandemisi ile yaşanılan sosyal izolasyonun yaşlı bireyler üzerindeki olumsuz etkilerine karşı farklı disiplinlerdeki çok değerli akademisyenlerle kaleme alınmış, çözüm önerileri sunan bir eserdir. Sadece Covid-19 pandemisi değil yaygın sosyal izolasyon uygulanacak muhtemel salgınlarda da yaşlıların desteklenmesi için önemli bir eser olacaktır.
Tim STRANGLEMAN - Tracey WARREN - Routledge Çalışma meselesi, sosyal bilimlerin birçok alanının bir kesişme noktasını oluşturmaktadır. İktisattan, işletme yönetimine, kamu yönetiminden siyaset bilimine, insan kaynakları yönetiminden sosyal politikaya ve psikolojiye ve elbette sosyolojiye kadar birçok alan şu ya da bu şekilde, merkezi veya tali bir mesele olarak çalışma temasını içerir. Ancak öte yandan ironik bir biçimde hem sosyal bilimler içinde hem de yaşamın içinde bu denli merkezi bir tema olan çalışma genellikle kendi başına detaylı bir biçimde incelenen ve ilgi toplayan bir alan olamamıştır. Dolayısıyla bu konuyu çalışmak isteyenler için de derli toplu bir okuma metnine erişmek oldukça zordur. Bu zorluk özellikle Türkçe okuyucu için çok daha barizdir.
Çalışma sosyolojisi alanında Türkçede temel okuma metinlerinin sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır. Bundan dolayı bu alanın hem öğrencileri hem de öğreticilerinin karşı karşıya bulundukları temel meselelerin başında derli toplu bir okuma metninin eksikliğidir. Bu kitap, bu alandaki eksikliği girmeye yönelik çabanın bir parçası olarak kabul edilebilir. Tim Strangleman ve Tracey Warren'in kitapları hem çok zengin bir referans tabanı sunmakta, hem bu literatürün genellikle ihmal ettiği örneğin ev işleri ve işsizlik gibi bazı konuları içermekte hem de başka bir çalışma sosyolojisi kitabında bulunması çok zor olan çalışmanın temsilleri gibi konuları içermesi ile son derece zengin bir muhteva sunmaktadır. Öte yandan kitap, bütün bölümleri aynı sistematik mantık örüntüsü ile sunarak okuyucuya konuları takip etmede kolaylık sağlamaktadır. Kitap bu özellikleriyle çalışma sosyolojisi okumak isteyen lisans ve lisansüstü düzeyindeki öğrenciler için yeni ufuklar vadediyor.
K. Daniel O’LEARY, Richard E. HEYMAN, Arthur E. JONGSMA, Jr., Wıley Çift Psikoterapisi Tedavi Planlayıcısı; deneysel açıdan destekli kanıta dayalı terapi girişimlerini ön planda tutmaktadır.
-Öfke,
-Suçlama,
-Bağımlılık,
-İlişki Problemlerinden Kaynaklanan Depresyon,
-İlişkide Hayal Kırıklığı,
-Aldatma,
-Eş Şiddeti,
-Kıskançlık,
-Aşk / Sevgi Kaybı,
-Değişen Hayat Olayları ve çift İlişkilerinde görülebilecek 35 farklı problemi konu almıştır.

Kitap, yapılandırılmış, kanıta dayalı terapi planları ile tedavi sürecini açıklar, kolaylaştırır ve hızlandırarak birçok üstünlük sağlar. 1000'in üzerinde terapi amaç ve girişim özellikleri ile kendi terapi seansınızı yapılandırmanızı sağlayacak imkanlar sunmaktadır. Konuların sistematik şekilde sunulması danışmanlık seanslarınızı raporlaştırmanızı kolaylaştıracaktır. Böylelikle danışanlarla daha etkili ve istenen niteliklerde zaman geçirilmiş olacaktır. Ayrıca kendi deneyim ve gözlemlerinizi de ekleme imkanı sunmaktadır.

Bu kitap; “Çift” ile çalışan psikiyatristler, doktorlar, psikologlar, psikolojik danışmanlar ve genel anlamda Aile Terapistleri” ile bu alanda eğitime devam eden öğrencilerin ihtiyaç duyduğu bir kaynaktır.
ARTHUR E. JONGSMA, JR., PHD en çok satan “Uygulama Planlıyacıları '' serisinin editörüdür. 1971 yılından bu yana Jongsma birçok yatılı ya da ayakta tedavi olan hastaya profesyonel bir şekilde ruh sağlığı hizmeti vermiştir. 25 yıldır Michigan'daki Grand Rapids'de serbest hekimlik grubu olan Psikolojik Danışmanlığın kurucusu ve yöneticisidir. 40'ın üzerindeki kitabın yazarlığını veya yardımcı yazarlığını ve dünyadaki ruh sağlığı profesyonellerin eğiticiliğini yapmıştır.

K. DANIEL O'LEARY, PHD State University of New York ve Stony Brook University adlı üniversitelerdeki Psikoloji Ana Bilim Dalı, Klinik Psikoloji Bilim Dalında seçkin bir profesör olarak görev yapmıştır. Mevcut araştırmaları, dünya çapındaki, samimi ilişkilerde yaşanan fiziksel ve psikolojik saldırganlık konularına odaklanmıştır.

RICHARD E. HEYMAN, PHD State University of New York ve Stony Brook University adlı üniversitelerdeki Psikoloji Ana Bilim Dalı, Klinik Psikoloji Bilim Dalında araştırmacı profesör olarak görev yapmıştır. Heyman'ın araştırma programı, aile problemlerinin ortaya çıkması ve devam etmesi üzerine odaklanmıştır.
Ercüment Erbay Çocukluk, bakım ve korunma gerektiren hızlı bir gelişme çağını ifade eder. Gelecek yaşamın temellerinin atıldığı bir dönem olması nedeniyle özeldir.
Çocukluğun bu önemine rağmen, çocuklar için her şey istendiği gibi olumlu ve iyi gitmeyebilir. Çocukları ihmal ve istismar etme, onları terk etme, suça sürükleme gibi oluşan olumsuzluklardan biri de çocuk işçiliğidir.
Bu kitap, çocukların yaşadığı sorunlardan çocuk işçiliği olgusunu incelemeyi amaç edinmiştir. Literatüre, derslere ve bilimsel çalışmalara katkı sunma potansiyeline sahiptir.
Aslıhan Özer, Emine Ülken, Ertuğrul Hatipoğlu, Fadime Üstüner Top, Fatih Aydın, Feridun Kaya, Hatice Odacı, Hüseyin Kağan Zengin, İlknur Yeniçeri, Kenan Bülbül, Nihal Topal, Özge Kınık, Şükrü Özer, Tuğba Türkkan Bu kapsamlı kitap; çocuklara yönelik istismar ve ihmali anlamak, tanımlamak ve bu ciddi sorunla başa çıkmak için temel bir kaynak olarak hazırlanmıştır. Her biri alanında uzman akademisyenler ve profesyoneller tarafından kaleme alınan bölümler, çocuk istismarının tarihinden fiziksel, duygusal, cinsel ve çevrim içi istismar türlerine kadar geniş bir yelpazede konuları ele almaktadır. Kitap, hem Türkiye'de hem de dünyada çocuk istismarının mevcut durumunu ve yasal düzenlemelerini inceleyerek bu alanda farkındalık yaratmayı ve çözüm önerileri sunmayı amaçlamaktadır. Ayrıca istismar mağduru çocuklarla nasıl etkili bir şekilde iletişim kurulacağı, tedavi ve rehabilitasyon süreçleri ile önleme stratejileri gibi pratik bilgiler de sunmaktadır. Çocuk istismarına karşı koruma sağlamaya yönelik mevzuat, tedavi yöntemleri ve profesyonellerin yaşadığı ikincil travma gibi konularla da zenginleştirilen bu eser, hem akademik dünyaya hem de sahada çalışan uzmanlara değerli bir rehber niteliğindedir. Çocuk istismarının önlenmesi ve çocukların korunması için atılması gereken adımları daha iyi anlamak isteyen herkes için vazgeçilmez bir kaynaktır.
Ahmet Hulusi Akkaş, Çağlar Özdemir, Ebru Davulcu, Fikret Yazıcı, Hakan Aydın, Haşim Asil, Hülya Öztekin, Mustafa Öztürk, Mustafa Temel, Sümeyye Derin, Vahit İlhan Çocuk istismarı, multidisipliner yaklaşımla ele alınması ve çocukların yüksek yararının gözetilmesi için titizlikle çalışılması gereken bir konudur. Çocuk istismarı sorununa ilişkin çözüm çabalarına kuşkusuz en önemli katkıyı, bu alanla ilgili bilimsel ve yönetimsel bilgiyi artırma girişimleri sağlayacaktır. Bu girişimlerin multidisipliner bir yaklaşım içermesi, bu konuda son derece sınırlı üretim göz önüne alındığında stratejik bir önem arz etmekte ve çözüm arayışlarını güçlendirecek bir potansiyel taşımaktadır. Belirtilen amaç ve öneme bağlı olarak ProChild Projesi, çocuk istismarı sorununun multidisipliner yaklaşımla ele alındığı editörlü bir kitap üretimini, temel çıktılarından biri olarak belirlemiştir. Bu kitap; çocuk istismarı sorunsalını, tıp, eğitim, hukuk ve iletişim birikimiyle ele almakta, internet gazetelerinde yayımlanan çocuk istismarı haberleri üzerinden temsil sorununa odaklanmakta ve çocuk istismarının dijital bileşenlerini ayrıntılı olarak tartışmaya açmaktadır.
Ayten Kaya Kılıç, Canan Çalağan, Derya Kayma, Dilek Akça Koca, Eda Ermağan Çağlar, Gülçin Orhan, Güneş Gülaydın, Hale Ögel Balaban, Hande Kaynak, Hüsnünur Aslantürk, Kübra Kaplaner, Meşküre Hülya Ünal Karagüven, Müge Akbağ, Özge Erduran Tekin, Şeyma Güldal, Tuğba Türk Kurtça, Yasemin Sanal Özcan Çocuk istismarı konusunun alanyazında önemli bir yere sahip olduğu açıkça görülmektedir. Ancak özellikle son yıllarda yapılan çalışma ve araştırmalar, konuya ilişkin yaklaşımların genel bir bakış açısından çıkmasının ve çocuk istismarı sorununun disiplinlerarası bir bağlamda ele alınmasının gereklilik arz ettiğini göstermektedir. Benzer şekilde, aile ve okul ortamından başlayan saptama ve müdahale sürecinin adli sistemde karara bağlanmasına kadar geçen sürede farklı disiplinlerden farklı uzmanlar tarafından ele alınan çocuk istismarı olgusunda ortak bir anlayışta buluşulması da ayrıca önemli görülmektedir. Çocuk istismarı ve ihmalinin önlenebilmesi ve/veya uygun müdahalelerin sağlanabilmesi, adli sürecin beklendik şekilde yürütülebilmesi için bu durumun sağlanması gerekmektedir. Bu bağlamda, söz konusu kitap çalışması ile bu ihtiyaca cevap verilmesi amaçlanmıştır.
Kitapta, çocuk istismarı konusu psikoloji, sosyoloji, hukuk ve adli bilimler olmak üzere farklı disiplinlerden bakış açıları çerçevesinde ele alınmış; konuya ilişkin güncel bilgiler, etkili bir şekilde faydalanılabilmesi için tanılama, yaklaşım ve uygulama basamakları göz önünde bulundurularak sunulmuştur.
Beraat Akpınar, Beyhan Doğan, Cezmi Ervüz, Elvan Ulucan Özkan, Feyza Özler Ervüz, Fikret Yaman, Furkan Arı, Gökçe Nur Mısırlı, Gökhan Yanar, Hacı Adil Ergin, Hazal Swearinger, Lale İzci, Merve Kaya, Muhammed Fatih Küçükkara, Mustafa Özmen, Ozan Selçuk, Özkan Bilgin, Sibel Temiz Sarıkaya Korunma ihtiyacı olan çocuk olgusu tarih boyunca varlığını sürdürmüştür. Çocukların bakımının yoksulluk, terk, buluntu, anne veya babanın vefatı gibi nedenlerle aile ve akrabaları tarafından sağlanamadığı durumlarda, çocukların bakım ve gözetim sorumluluğu kamusal bir sorumluluk olarak kamu kurumları tarafından yerine getirilmektedir.
Çocuk koruma olgusu modern dönemde ise ciddi değişimlere uğramıştır. İhmal ve istismar, şiddet, suça sürüklenme ve suç mağduru gibi faktörler çocuk koruma alanında ön plana çıkmıştır.
Günümüzde birçok ülkede aile ve toplum yapısında meydana gelen değişimlere bağlı olarak çocuk koruma konusu gündemde kalmaya devam etmektedir.
Bu kitapta, Türkiye'nin farklı üniversitelerindeki akademisyenler ve uygulamada görev yapan uzmanlar, çocuk koruma sistemlerini ulusal ve uluslararası boyutlarıyla incelemişlerdir.
Kitabın, çocuk koruma alanının anlaşılmasına ve geliştirilmesine katkı vermesi umulmaktadır.
Ümran Cihan Dündar Çocuğun çok boyutlu iyilik hâli için sağlıklı, huzurlu ve güven dolu aile ortamına ihtiyacı vardır. Ailenin çocuğun hayatındaki bu vazgeçilemez konumu nedeniyle çocuk refah sisteminin odağında aile temelli hizmetler (ör. SED) yer almaktadır. Günümüzde aile yanında desteklenen çocuk sayısı, kurum bakımında olanların yaklaşık olarak üç katıdır. Peki her aile gerçekten çocuğun refahına olumlu katkı sunmakta mıdır? Bu sorunun cevabının araştırıldığı, dört yıl süren özverili çalışmanın sonucu olan bu kitapta, aile yanında desteklenen çocukların aile süreçleri (kök aile yapısı, evlilik süreçleri, yaşanılan stres durumları ve baş etme mekanizmaları) ve ebeveynlerin hizmete dair deneyimleri keşfedilmeye çalışılmıştır.
Aileyi tanımaya yönelik bütüncül bir bakış, çocuğun refahını sağlama noktasında önemli bir adım olarak düşünülmektedir. Aile yaşam döngüsünün her bir aşamasından elde edilecek kapsamlı bilgiler, çocuğun bütüncül iyiliğine yönelik müdahalelerin planlanmasını sağlayacaktır. Bu nedenle bu kitap, aile temelli hizmetlerden yararlanan ebeveynleri çok boyutlu bağlamda inceleyerek elde edilecek derinlemesine bilgiler sayesinde çocuğun refahını sağlamanın yollarını sunmaktadır. Mevcut eser, aile temelli hizmetleri kapsamlı bir şekilde konu alan ilk kitap olma özelliği taşımaktadır. Siz değerli okuyuculara ve ilgili araştırmacılara faydalı bir kaynak olması ümidiyle...
Clemens Bartollas, Frank Schmalleger Yaşı yasal limitlerin altındaki bireylerin suçlu davranışları olarak en geniş şekilde tanımlanabilecek “çocuk suçluluğu fenomeni”, ülkemiz açısından oldukça dikkate değer bir noktaya gelmektedir. Suça karışan çocuklardaki artış kadar, hakkında yasal takibata başlanan ve mahkeme süreçlerine geçiş yapan çocukların oranları ise önümüzdeki yıllara bağlı olarak korkutucu boyutlara doğru ilerlemektedir. Bu durum çocuk suçluluğunu çok boyutlu olarak ele almayı gerektirmektedir ve bu sorunu yaklaşım, müdahale ve en önemlisi de önleme açılarından en rasyonel şekilde ele almayı kaçınılmaz kılmaktadır.
Ülkemizin geleceği olan çocukları her türlü suçlu ortamlardan uzak tutmak ve suçluluğa adım atmalarına neden olan faktörleri tespit ederek müdahale etmek başta devlet mekanizması olmak üzere her kesimin temel görevlerinden biridir. Ülkemizdeki çocuk suçluluğuna bakış konusunda belli bir duyarlılığın olduğu söylenebilir; ancak çocuk suçluluğu literatürü ve çalışmaları ne yazık ki istenen boyutlarda değildir. Bu anlamda elinizdeki bu kitabın, özellikle çocuk suçluluğu literatürü açısından önemli bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir. Bu kitabın diğer önemli bir katkısı ise çocuk suçluluğunu pek çok alandan ele alan çalışma ve araştırmalara ek olarak bu fenomeni kriminolojik boyutu ile de değerlendirme fırsatını sağlayacak olmasıdır. Kriminolojik teori ve yaklaşımları kapsamlı bir şekilde ele alan bu kitabın, çocuğun suçlu davranışının daha iyi anlaşılmasında katkılar sunacağı aşikârdır. Bunun yanı sıra sadece çocuk suçluluğunun anlaşılmasını değil aynı zamanda çocuk adalet sürecini, ıslah, rehabilitasyon ve topluma kazandırma gibi çok önemli konuları da ele almaktadır. Ayrıca, suç ve sapma ile ilgili literatürde oldukça eksikliğini gördüğümüz ampirik çalışmalara da teorik bir alt yapı oluşturacaktır. Böylece kendi toplumumuz ve sosyal dinamiklerimizi içeren teorik çalışmalara ihtiyacımız olduğu gerçeğine de bir başlangıç noktası olarak hizmet edeceği düşünülmektedir.
Yayınlandığı ülkede 9. Baskıya ulaşmış olan ve alanında uzman akademisyenler tarafından dilimize çevrilerek “Çocuk Suçluluğu” adı verilen bu kitabın, çocuk suçluluğu alanına hem akademik hem de pratik boyutta katkı sunacağı kanaatindeyiz. Ayrıca bu kitap; hukuk, adli bilimler, sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, eğitim bilimleri, çocuk gelişimi, psikolojik danışmanlık ve rehberlik gibi alanların lisans ve lisans üstü eğitimlerinde kullanılabilecek ve çocuk suçluluğu ile ilgili çalışan her kesim için bir başucu kitabı olacaktır.
D. Melek Er Sabuncuoğlu, Duygu Korkem, Eren Şahin, Fikriye Eda Karaçul, Filiz Aslan, Hale Dere Çiftçi, Manfred Pretis, Yasemin Çırak Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sağlığın sınıflandırılma sistemine 2001 yılında yeni bir bakış açısı getiren İşlevsellik, Yeti Yitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırma (International Classification of Functioning, Disability and Health – ICF) sistemini yayınlamıştır. ICF, biyopsikososyal temele dayalı bir sistemdir. Sınıflandırmanın temel amaçları;
1. Sağlık çalışanları, araştırmacılar, siyasetçiler gibi toplumda farklı kullanıcılar arasında sağlık ve sağlıkla ilgili iletişimi artırmak için ortak bir dil oluşturulması,
2. Ülkelerin hastalık yanında sağlık durumunu yansıtması ve ülkeler ya da toplumlar arası karşılaştırma fırsatı yaratması,
3. Hastalıklarla ilgili araştırmaların kapsamının genişletilmesi,
4. ICF’nin sigortacılık, sosyal güvenlik, çalışma, eğitim, ekonomi, sosyal politika gibi farklı sektörler tarafından yasaların hazırlanmasında ve çevresel düzenlemelerde kullanılmasıdır.
ICF, bu çerçevede günümüzde Avrupa'da bazı ülkelerde (İsviçre, İtalya, Portekiz, Almanya, Avusturya, Bulgaristan’da farklı düzeylerde yasal düzenlemeler ve ülkelerde farklı alanlarda uygulamalar) özel gereksinimi olan bireylerin değerlendirilmesi ve/veya eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinde, yasal düzenlemeler çerçevesinde uygulanmakta ve kullanılmaktadır. ICF, yapısı ve içeriği gereği bireyi yetersizliklerinin yanında becerileri ile çevresel faktörlerin birey üzerindeki etkisine yönelik olarak da ele almakta ve bireyin sosyal, eğitim vb. yaşama katılımı önceliklemektedir. Bu yaklaşım, profesyonellere yeni bir bakış açısı kazandırırken, hizmet alan birey ve ailesinin kazanımlarını da arttırmaktadır. Bu kitap; transdisipliner yaklaşım çerçevesinde çocuklar ile çalışan çocuk gelişimci, ebe, fizyoterapist, hemşire, hekim, odyolog, dil ve konuşma terapisti, okul öncesi eğitimcisi, özel eğitim öğretmeni, psikolog, psikolojik danışman, sosyal çalışmacı vb. tüm profesyonellere ve ayrıca politika yapıcılar ile yöneticilere sistemi tanıma ve kullanımında yol gösterici olacaktır.
Adem İnce, Ebru Sağlam, Elif Akçay, Esin Okman, Gökay Canberk Buluş, Gökçen İlçioğlu Ekici, Hasan Batmaz, İbrahim Bakırtaş, Mehmet Semih Demirtaş, Merve Küçükoğlu, Meryem Kaşak, Muhammed Mustafa Güneylioğlu, Nihal Yaman Artunç, Pınar Aydoğan Avşar, Raziye Merve Yaradılmış, Şermin Bilgen Ulgar Çocuk ve İstismar kitabı, günümüz dünyasının çözümü beklenen önemli sorunlarından birisi olan çocuk istismarı konusunu farklı bilimsel bakış açılarıyla derinlemesine ele almaktadır. Bu doğrultuda istismar meselesini konuyla ilgilenen farklı bilim dallarının perspektifinden değerlendirerek, sorunların doğru şekilde anlaşılmasına katkı sağlarken aynı zamanda istismar ile ilgili problemlerin teşhis ve çözümlerine dikkat çekmeyi hedeflemektedir. Alanında uzman farklı bilim dallarından yazarların katkı sağladığı kitabımız, her geçen gün daha da büyüyen ve toplumda farkındalığının arttığı bir sorun olan çocuk istismarı konusunda yalnızca bu konu ile ilgilenen profesyonellerin değil ebeveynler başta olmak üzere herkesin bilgi edinmek için başvuracağı bir başucu kitabı olarak öne çıkmaktadır.
Cansev Karakuş Çocuklara okumayı sevdirmede ve okuma kültürü kazandırmada erken çocukluk yılları kritik yaşlardır. Araştırmalar; bebeklikten itibaren kitap okunan ve kitaplarla olumlu iletişim içinde olan çocukların gelişim alanlarının (bilişsel, dil, sosyal gelişim) desteklendiğini ve ileride akademik başarılarının olumlu etkilendiğini göstermektedir. Çocukla kitap arasında iyi bir iletişim kurulabilmesi için ebeveynlere ve eğitimcilere önemli görevler düşmektedir. İlk olarak, çocukların bebeklikten itibaren kitaplarla fiziki olarak karşılaşmaları, evlerinde ve sosyal çevrelerinde kitapları görmeleri şarttır. İkinci husus, çocukların gelişimlerine, ilgi ve ihtiyaçlarına uygun nitelikli kitaplarla tanışmalarıdır. Bu tanışma, yetişkinlerin küçük yaşlardan itibaren çocuklara kitap okumaları aracılığıyla gerçekleşir. Kitap okuma esnasında yetişkin ile çocuk arasında kurulan bağ ve iletişim, çocuğun kitabı ve okumayı sevmesine katkı sağlar. Kitaplar çocuk için eğlenceli öğrenme araçları olarak kullanılmalıdır. Bunun için çocuklara kitap okurken etkileşimli ve eğlenceli etkinliklerle okuma süreci zenginleştirilmelidir. Kitap okurken kullanılabilecek çocuk merkezli yaklaşımlar ve çocukların ilgisini çekecek eğitim materyalleri ile okuma süreci daha keyifli hâle getirilebilir. Sadece okul öncesi yıllarda değil, okuma-yazmanın öğrenildiği ilkokulun ilk yıllarında da özellikle kitap okumanın çocuklar için ders olarak algılanmasını önleyici, çocuklara okumayı sevdirecek uygulamalar yapılmalıdır.
Bu kitapta; erken çocukluk yıllarında (0-8 yaş) çocuklarla kitapları buluşturmanın önemi, yaş gruplarına göre kitap seçim önerileri, çocuklara kitap okurken kullanılabilecek alternatif yöntem ve teknikler ile etkinlik önerileri, etkinlik planları ve kitap okurken kullanılabilecek materyal örneklerine yer verilmiştir. Bu kitabın, çocuk gelişimi önlisans ve lisans, okul öncesi ve sınıf öğretmenliği lisans öğrencileri ile ebeveynlere yol gösterici bir kaynak olacağı düşünülmektedir.
E. Mark CUMMINGS , Patrick DAVIES, The Guılford Press Evlilik çatışmasının, çocuklar üzerindeki etkilerini çok yönlü olarak ele alan bu kitap, okuyucuya konuyla ilgili birçok bilimsel çalışma sonucu da sunuyor. Kitap boyunca; ebeveynler arasında yaşanan çatışmanın çocuklar tarafından nasıl algılandığı, çatışma çözümünün ve farklı çözüm biçimlerinin çocukları nasıl etkilediği, çocukların çatışmaya dâhil olmalarının sonuçları ve çocukların tepkilerinde yaş ve cinsiyete göre bir değişiklik olup olmadığı gibi birçok konunun detaylı açıklaması sunuluyor. İlgili alanda çalışan uzmanlar ve öğrenciler kadar ebeveynlerin de ilgiyle okuyacağını umduğum bu eserin, herkes için yararlı olmasını dilerim.
Roger A. Hart Günümüzde insanların doğa ile ilişkileri dünyanın karşılaştığı en büyük sorundur ve dünyanın her yerinde genç insanlar çevresel eyleme çok büyük ilgi göstermektedir. Birçok ülke hem yurttaşların çevreyi yönetmesindeki rolü üzerinde, hem de çocukların kendilerinin ve toplumlarının geleceklerini şekillendirmeyle ilgili hakları ve sorumlulukları üzerinde köklü bir yeniden değerlendirme yapmaktadır.
Çevre eğitimiyle ilgili dünyadaki en büyük otoritelerden biri tarafından yazılmış olan bu kitap, eğer katılımları ciddi bir biçimde ele alınır ve onların gelişen kapasiteleri ve biricik güçleri dikkate alınarak planlanırsa, çocukların sürdürülebilir kalkınmada çok değerli ve uzun süren bir rol oynayabileceklerini göstermektedir. Doğrudan katılım yoluyla çocuklar gerçek bir demokrasi anlayışı ve kendilerine ait bir yeterlik ve sorumluluk duygusu geliştirebilirler. Fiziksel çevrenin planlanması, tasarımı, izlenmesi ve yönetimi çocukların katılımı açısından ideal bir alandır çünkü çocukların çevreye olan bağlılıkları çok güçlüdür.
Kitap; eğitimciler, planlamacılar ve çevreciler için çocukların katılımıyla ilgili kuram ve uygulamaları ve bunun demokrasi ve sürdürülebilir toplumlar için önemini anlatmaktadır. Çocukların toplumlarını etkileyen konulardaki sorunları tanımladıkları ve aktif biçimde eleştirel ve düşünsel katılımcılar olarak yer aldıkları gerçek katılıma vurgu yapmaktadır. “Çevre” çok geniş biçimde yorumlanmaktadır; örneğin, konut planları yapma ya da oyun parklarını tasarımlama gibi konuları içermektedir. Ayrıntılı örnek olay incelemeleri hem Kuzey'den, hem de Güney'den kent ve kırsaldaki yoksul ve orta sınıf toplumlarından örnekler sunmaktadır. Öğretmenler, grup kolaylaştırıcıları ve toplum liderleri içinse çevre projelerinde genç insanları içermede örgütleme ilkeleri, başarılı modeller, pratik teknikler ile kaynakları sunmaktadır.
Ahmet Ege, Aslıhan Aykara, Aslıhan Burcu Öztürk, Ayşe Kızıltaş, Ayşin Çetinkaya Büyükbodur, Ayten Kaya Kılıç, Aziz Şeker, Beyza Yılmaz, Buğra Yıldırım, Çağlanur Gül, Derya Kayma, Ferda Karadağ, Figen Paslı, Fulya Akgül Gök, Gonca Polat, Hale Meriç Karabekir, Hande Albayrak, Hüsnünur Aslantürk, Oktay Tatlıcıoğlu, Özgür Altındağ, Sayra Lotfi, Semra Saruç, Sergender Sezer, Seval Bekiroğlu, Yasemin Akgöl, Zeki Karataş Çocukluk, yaşamın devamı üzerinde görmezden gelinemeyecek bir etkiye sahip olan, önemli bir yaşam dönemidir. Tarihsel süreç içinde çocukluğa atfedilen anlam ve çocuğun değeri değişse de her çocuğun eşit imkân ve şartlara sahip olmadığına ilişkin gerçeklik değişmemiştir. Bu eşitsizliğin kaynağı kimi zaman ihmal, istismar gibi travmatik bir yaşam deneyimi olurken kimi zaman da yoksulluk kimi zaman göç olmuş kimi zaman çocuğun ya da ailesinin sahip olduğu bir hastalık, engellilik, suç davranışı, bağımlılık ya da aile yapısı olmuştur.
Çocuk alanına ilgi duyan, çocuklarla çalışan profesyonellerin, bu alanda eğitim alan öğrencilerin ve araştırmacıların farklı deneyimlere ve yaşam koşullarına sahip çocukları daha iyi tanımaları, anlamaları, ihtiyaçlarının ve sorunlarının farkında olmalarına katkı sağlamak üzere hazırlanmış bu kitapta; bütüncül bir bakış açısı ile bu alandaki tüm temel konular ele alınmıştır.
Kitapta; "İhmal, İstismar ve Çocuk", "Aile ve Çocuk", "Suç ve Çocuk", "Yoksulluk, Göç ve Çocuk", "Kronik Hastalık, Engellilik ve Çocuk", "Bağımlılık ve Çocuk" olmak üzere çocukla ilgili temel alanların ele alındığı atı ana bölüme ek olarak "Makro Boyutta Çocuk" konusuna da değinilmiştir. Çocukla ilgili geçmişten günümüze süregelen temel sorun alanlarını; toplumsal değişimle birlikte farklılaşan boyutlarıyla ele alan kitapta, çocuk alanında güncel bir kaynak oluşturulmaya çalışılmış ve bu sorun alanlarına yönelik olarak müdahale önerilerine yer verilmiştir.
Selahattin Aydın Engellilik profesyoneller için düzeltilmesi gereken bir kusur, toplum için acizlik ve zayıflık olsa da bu hâli bizzat tecrübe eden kimseler için üzerlerine yapıştırılmış bir etiketten başka bir şey değildir. Kişilik özellikleri, sosyal statüleri, aidiyetleri ne olursa olsun, kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar, hayatlarının sonuna dek taşımak zorunda oldukları bir etiket...
Engelliler için engellilikleri kim oldukları, kimlerden oldukları sorularının cevap bulmasında adlarından ve aidiyetlerinden önce gelir. Böylesi bir atmosferde engelli bireyler için “ben" olabilmenin yolu, kendi özgün vasıfları üzerine inşa ettikleri kimlikleriyle yaşama arzularını taşıdıkları "engelli" etiketinin gücünden daha yukarıda tutabilmekten geçer. Toplumun adına "engellilik" denilen olguyu anlama biçimi engelli bireyin özgün "ben"iyle var olma arzusunu hangi dinamikler üzerinden baskılar? Engelli birey bu durumun bilincinde midir? Şayet böyle bir bilincin varlığından söz edilebiliyorsa engelli birey maruz kaldığı kimlik dayatmasını hayatının hangi alanlarında hissediyor? Engelli birey özgün "ben"ini "engelli" etiketinin gölgesinden muhafaza etme adına nasıl bir çaba içerisinde? Bu kitap, Türk toplumunda engelliliğe yüklenen anlamların engelli bireylere bir kimlik dayatıp dayatmadığı konusunu keşfederken bu olgunun psikososyal arka planına 14 görme, 14 ortopedik ve 9 işitme engelli olmak üzere toplamda 37 katılımcının bizzat kendi anlatılarıyla ışık tutmaktadır.
Kitap, engellilik olgusunun Türk toplumundaki sosyokültürel inşa süreçleriyle ilgilenen araştırmacılar ile sosyal hizmet uygulamacılarına içgörü sağlama amacındadır.
Şemsinnur Göçer Günümüzde nüfus artış hızındaki azalma ve ortalama yaşam beklentisinin yükselmesi genel nüfus içindeki yaşlı nüfus oranının artmasına yol açmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz de tüm bunların etkisiyle birlikte demografik yaşlanma sürecine girmektedir. Nüfus içerisindeki yaşlı bireylerin sayısının hızla artıyor olması uzun yaşam yıllarının beraberinde getirdiği yaşlılık dönemi sorunları ile karşı karşıya gelmemize neden olmaktadır. Yaşlanma ile ortaya çıkan kronik hastalıklar, engellilik, bakım ve destek ihtiyacı, yalnızlık, yoksulluk gibi tüm bu sorunlar, sağlıktan sosyal güvenliğe, eğitimden çalışma hayatına, yakın çevreden sosyokültürel alanlara kadar yaşlı bireylerin bütün yönlerini etkilemekte ve yaşlılık sürecinin tüm yönleri ile daha detaylı bir biçimde ele alınmasını gerekli kılmaktadır.
Asiye Kemik, Asiyeh Abbasi, Bengisu Belirdi Özkurt, Berfin Varışlı, Fatih Özden, Fatma Didem Yemeniciler, Gökçe Manavgat, Gökçesu Akşit, Hatice Selin Irmak, İlker Daştan, Sarper Ateşer, Tule Gültekin, Veli Özkurt, Zahide Yuvakgil Dünya nüfusu yaşlanmakta, yaşlı nüfusun oranı hızla artmaktadır. Bu demografik dönüşüm küresel anlamda sosyal, kültürel ve ekonomik yansımaları da beraberinde getirmektedir. Farklı disiplinlerden araştırmacı ve akademisyenlerin ortak çalışmasının bir ürünü olan Değişen Toplumda Yaşlanma ve Yaşlılık kitabı, yaşlanma ve yaşlılık kavramlarına sosyal değişim perspektifinden disiplinler arası bir bakış açısıyla yaklaşmayı hedeflemektedir.
Bu kitapta; değişen toplumda yaşlılık ve sosyal hizmet, yaşlılığın sağlık ekonomisiyle ilişkiselliği, Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal politika uygulamaları, yaşlılıkta gelir ve zorunlu tüketim ürünlerine erişimdeki eşitsizlikler, yaş ayrımcılığı, değişen yaşlılık algısı ve ölüm, üretken yaşlanma, güncel Türk sinemasında yaşlılığın yeri, yaşlılık sürecinin toplumsal cinsiyet ekseninde değerlendirilmesi, demanslı bireylerde gündelik yaşam aktiviteleri ve üçüncü yaş turizmi konuları tartışılmaktadır.
Lütfi Sunar Toplumsal değişme nedir?
Toplumlar nasıl değişirler?
Değişimi açıklayan temel teoriler hangileridir?
Türkiye'de değişimin temel dinamikleri nelerdir?

Toplumsal değişim sosyolojinin tüm konu, kavram ve kuramlarını ilgilendiren temel bir alandır. Başlangıcından günümüze değin sosyoloji literatüründe değişimle ilgili çok sayıda açıklama ortaya çıkmıştır. Bu açıklamaların oluşturduğu birikimin kavranması bir sosyoloji öğrencisi için çok önemlidir. Değişimin anlaşılması toplumun işleyişini çözümlemek bakımından zorunludur.
Türkiye'nin toplumsal yapısı hızlı ve daimi bir değişim içerisindedir. Bu değişimin anlaşılması ve açıklanması için kapsamlı ve sürekliliği olan araştırmalara ve yeni perspektiflere ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak ne var ki, toplumsal değişim, Türkiye'de sosyolojinin ilgisini çok fazla çekmemiştir. Alandaki kuramsal çalışmalar, kavramsal incelemeler ve ampirik araştırmaların sayısı çok azdır. Elinizdeki bu eser böylesi bir boşluğu doldurmak üzere Toplumsal Yapı Araştırmaları Programı kapsamında kaleme alınmıştır.
16 bölümden oluşan bu kitap, sosyolojide değişim ile ilgili kavram, kuram ve yaklaşımları incelemektedir. Aynı zamanda bir ders kitabı olarak da tasarlanan bu kitapta ele alınan konular yalın bir biçimde ele alınmış ve örnekler ile genişletilmiştir. Bölümlere eklenen kavram açıklamaları, biyografi yazıları ve okuma parçaları ile kitabın akışı rahatlatılmaya ve okuyucunun zihninde farklı pencereler açmaya çalışılmaktadır.
Kenan Ören Sosyal hizmet, sosyal politika disiplininin bir alt disiplini ya da tamamlayıcı parçası olarak kabul edilir. Tıpkı sosyal politika gibi sosyal hizmet disiplini de merhamet, şefkat, empati, yardımseverlik, dayanışma gibi güzel hasletleri barındıran, avantajlılar ile dezavantajlılar arasında köprü kuran bir faaliyet alanıdır. Faaliyet alanı denilmesinin sebebi, bazı sosyal hizmet ile ilgili çalışma yapan sosyal bilimciler tarafından bir meslek olarak kabul edilmemesindendir. Onlar, sosyal hizmet mesleği yerine, sosyal çalışma (Social Work) kavramını meslek olarak kabul etmekte ve sosyal hizmet disiplinini ise faaliyet alanı olarak kabul etmektedirler. Ancak genel kabul görmüş olmasından dolayı, sosyal hizmet kavramı, bugün Türkiye'de artık bir meslek olarak değerlendirilmektedir. Bu yüzden, bu kitapta sosyal hizmet, bir meslek bağlamında ele alınmıştır.
İster sosyal hizmet mesleği isterse sosyal çalışma mesleği densin, her iki kavram da hedef kitle olarak yoksullar, hastalar, yaşlılar, çocuklar, engelliler gibi dezavantajlı kesimleri kapsam alanına dâhil eder. Bu dezavantajlı insan profilleri, avantajlı insanlardan yardım isterler, tanınma isterler, destek ve empati isterler.
Sosyal çalışmacılar veya genel kabul gören kavram olarak sosyal hizmet uzmanları, müracaatçılar ve çevreleriyle bir çalışma içinde olurken ve müdahale ederken sosyal çalışma değerleriyle ve prensipleriyle uyumlu bir şekilde gözlem, ön değerlendirme, meslek ahlâkına uygun bir şekilde davranma, pozitif davranma, empati yapma gibi sorumlulukları ihmal etmemelidirler.
Bugün dünyanın birçok yerinde sosyal hizmet, Avrupa merkezli ve Amerikan sosyal hizmet modelleri çerçevesinde bir öğreti ve bilim olarak kurulmuş ve yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu geliştirilen standartların ülkelerin kimliği, medeniyeti ve kültürleri açısından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Amerika'da ya da Avrupa'da gelişmişlik ölçütleri ile gelişmemiş ülkelerde ve bir sömürge durumundaki ülkelerde şartlar bir olamaz. Bu bağlamda Batı’nın sosyal hizmet konusunda sundukları bilgi, beceri ve değerleri, Afrika ülkelerinde pek de başarılı sonuçlar vermediği tespit edilmiştir.
Bu kitapta, sosyal hizmet disiplinin değişik perspektiflerden analizi ve değerlendirilmesi ile sosyal politika, sosyal sorumluluk ve sosyal hizmet disiplinlerinin birbiriyle olan ilişkileri ve faaliyet alanları mukayese edilmeye çalışılarak incelenmiştir.
Abdullah Karatay, Başak Ekim Akkan, Berna Yazıcı, Betül Altuntaş, Faruk Taşcı, Güngör Toprak Çabuk, Mehmet Baki Deniz, Mehmet Ertan, Reyhan Atasü Topcuoğlu, Turgay Çavuşoğlu, Volkan Yılmaz Türkiye'de 2011 yılına kadar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu çatısı altında örgütlenen kurumsal sosyal hizmetler, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının oluşumuyla birlikte yeni bir örgütlenme sürecine girmiştir. Bu süreç; sadece bürokratik yapılanma değişimini değil, aynı zamanda sosyal hizmetlerin sunumunda kamu dışındaki aktörlerin yer almasını da ifade etmektedir. Bu aktörler; özel sektör, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri olarak sıralanabilir. Kuşkusuz bu yeni dönemde, ailenin toplumsal dayanışmanın ana dayanağı olarak sahip olduğu önem devam etmektedir.
Bu kitap; farklı refah rejimleri bağlamında sosyal hizmetlerdeki dönüşümü, dezavantajlı guruplar (çocuk, yaşlı, engelli, kadın, göçmen, LGBT bireyler, farklı etnik-kültürel gruplar, insan ticareti mağdurları) ekseninde tartışmaya açmaktadır. Kuşkusuz dezavantajlı her gurubun istihdamdan, yaşam kalitesinin artırılması, eğitim ve sağlık hizmetlerine değin pek çok alanda sorunları bulunmaktadır. Bu çalışma, sosyal hizmetlerin ilgisi çerçevesinde farklı dezavantajlı grupları sosyal politikanın temel meselesi olarak ele almakta ve her bir grup için özgün tartışmalar içermektedir.
Aylin Görgün Baran, Ayşe Dericioğulları Ergun, Ayşe Özada Nazım, Çağlar Özbek, Dolunay Şenol, Esra Burcu Sağlam, Esra Çolak Türe, Fatih Kahraman, Fatime Güneş, Ferhat Arık, Hülya Eker, Levent Taş, Mehmet Çakır, Mualla Köseoğlu, Seda Taş, Songül Sallan Gül Bourdieu, sosyoloji uğraşısının mutluluk vaat eden bir yapısının olmadığını belirtir. Sosyoloji daha çok içerisinde keder barındırır. Toplumsal gerçeklik her zaman bir dizi eşitsizliklere, dışlamaya, ırksal ve dinsel ayrımcılığa, damgalamaya, güç mücadelesine dayanmaktadır. Sosyoloji ise toplumsal hayatı ve birlikte yaşamı bozucu bu türden olgularla-etkilerle mücadele eder. Bir mücadele alanı olarak görebileceğimiz sosyoloji bu hâliyle bir keder içerse bile sosyoloji uğraşısı her zaman umut vaat eden, problem çözücü ve gelecek inşa etme kudreti olan bir yapıya sahiptir. Toplumsal hayata dokunmak, toplumsal hayatı anlamaya ve yön vermeye çalışmak her zaman için güç dengeleriyle oynamak anlamı taşır. Dezavantajlılığı, sosyal problemleri, eşitsizlikleri, dışlamayı, damgalamayı, ayrımcılığı konuşmak, dert edinmek, anlamaya, açıklamaya ve çözümlemeye çalışmak sosyolog açısından bir zorunluluktur zira sosyoloji, içinde doğduğu dünyanın bütün keşmekeşliği içerisinde toplumsal hayatı yeniden ve yeniden kurgulamanın, toplumsalı savunmanın ve onu yönetmenin hazzını yaşatmıştır.

Bu kitap, dezavantajlılar ve dezavantajlılığı sosyolojik bir bağlamda tartışmaktadır. Dezavantajlıların ve dezavatanjlılığın sosyolojisinden bahsedebilmek için ortak bir kavramsal ve kuramsal çerçeveye ihtiyaç vardır. Ancak dezavantajlılık tartışmaları böyle bir çerçeveden oldukça uzaktır. Dezavantajlılığın ve dezavantajlıların sosyolojik zeminde tartışılması ile olguya yönelik bütüncül bakışın gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kitapta, dezavantajlılığa ilişkin temel kavramsal ve kuramsal tartışmalar ele alınırken seçilen belirli dezavantajlı gruplar üzerine yapılan tartışmalarda söz konusu kavramsal ve kuramsal anlayışa ışık tutulmuştur. Sosyologların gözünden dezavantajlı grupları yazıya döken bu eser, dezavantajlı gruplara ilişkin diğer alanlarda yapılan tartışmalara da katkı sağlayacaktır.
Ahmet Songur, Cevdet Yılmaz, Ekin Kaynak Iltar, Erdal Eke, Fahrettin Apak, Fatma Tezel Şahin, Gamze İnan Kaya, Gizem Tan Eren, Hasan Hüseyin Aygül, Merve Atay, Metin Kocatürk, Meyrem Tuna Uysal, Seda Eskidemir Meral, Yusuf Yıldırım, Zeynep Gazali Demirtaş Dijitalleşmenin gündelik hayatın olağan akışına ve hızına olumlu etkileri olduğu bilinmekle birlikte bu sürecin birtakım tehlikeleri ve riskleri de beraberinde getirmekte olduğu gözlenmektedir. Son yıllarda, alanyazında bu etkilerin tanımlanması ve kavramsallaştırılmasına yönelik olarak dijital hastalıklar, teknolojinin doğurduğu hastalıklar, e-hastalıklar ya da e-sendromlar gibi anahtar kavramlar üzerinden tartışmalar devam etmektedir.
Kitap kolektif bir üretimin sağlayacağı pozitif katkı dikkate alınarak hazırlanmış, farklı disiplinlerde söz konusu alanla ilgili çalışmalara sahip olan yazarların bir araya gelmesine ve birlikte üretmesine vesile olmuştur. On bölümden oluşan bu kitap, dijital nesillerin (çocuklar ve ebeveynler) teknoloji bağımlılığını konu edinmekte; siber kimlik, siber zorbalık, dijital şiddet, dijitalleşmiş kültür, dijitalleşmiş sosyalleşme ve dijital bağımlılık üzerine geliştirilen politikalar ve uygulamalar gibi başlıklar üzerinden olguyu derinleştirmekte; ayrıca dijitalleşmenin etik yönlerini tartışmakta, sorgulamakta ve sürecin bütün paydaşları üzerinden çözüm önerileri sunan yazıları/araştırmaları bir araya getirmektedir.