Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi \ 2-7
Sinem Eray A person who is responsible for choosing certain things at every stage of his life cannot always be rational in his choices. This situation does not change in every election about life, so it cannot be expected to show a different approach in party elections. In representative democracies, the people elect their rulers. Indeed, the key mechanism of reconciliation in a competitive society is elections. Although the history of voting dates back to ancient times, the same cannot be said for parliamentary democracy. Countries adopt different electoral systems according to their own government systems and administration styles. There are functional differences in their systems in countries that adopt the same electoral system. In this process, the consistency of the representation rate of the citizens of the country has a great impact on the country's democracies.
In the study, the concepts of democracy, political participation, government systems, political parties and representation are explained. The electoral systems are detailed with examples and the parliamentary elections of the last thirty years of the countries that are called democratic for each electoral system are analyzed.
Emre Aydilek Devlet; özel, önemli ve karmaşık bir terminolojik alandır. İçinde yaşadığımız kara parçası üzerindeki politik örgütlenmeden çok daha ötesidir. İnsan üzerindeki belirleyiciliği, konuyu her daim dinamik bir alan olarak tutmaktadır. Binyıllardır hayatımızı, hayallerimizi, planlarımızı ve davranışlarımızı doğrudan şekillendirdiği gibi sosyal bilimlerin neredeyse tüm spesifik alanlarına da dolaylı olarak dokunmuştur. Bu beşerî örgütlenme hakkında çok sayıda eser yazılıp çizilmiş; belgeseller, diziler ve filmler çekilmiş; görsel, işitsel ve sosyal medyadaki tartışmalara konu olmuştur. İnsan var olduğu sürece, adı ve biçimi ne olursa olsun sistemli örgütlenmeler de varlığını sürdüreceğinden, binlerce yıldır süren devlet tartışmalarının gelecekte de süreceğinden şüphe edilmemektedir.
Bu eserde devlet terminolojisi, genel ve öz bir biçimde açıklanmaya çalışılmıştır. Devlete ilişkin temel tanımlamalar sunulmuş, devletin tarihsel gelişimi ortaya konmuştur. Kavrama yönelik felsefi ve ideolojik bakış açılarına yer verilmiştir. Devletin kökeni, rolü/işlevleri, organları, kurumları ve yapılanması, analitik ve kategorik bir yöntemle sunulmuştur. Devlete ilişkin temel belli başlı kavram, kuram ve yaklaşımlar derlenerek kavramın makro düzeyde daha anlaşılabilir kılınmasını sağlamak amaçlanmıştır.
Politika, sosyoloji, felsefe, ekonomi ve tarih alanlarına temas eden bu kitap, ilgilenenlere genel bir terminolojik perspektif sunma potansiyeline sahiptir.
Fazıl Yozgat Günümüzdeki modern ulus devlet modellerinin ve sayılarının 19. yüzyıldan sonra arttığı, 18. yüzyıl başlarında imparatorlukların sayısının sınırlı olduğu, dünyanın değişik yerlerinde farklı isim, unvan ve şekilde devletlerin olduğu muhakkaktır.
Bu kitapta; dört halife döneminden son halifeye kadar İslam ülkelerinde devlet yapılanmalarının tarihi seyri ile ilgili bilgiler verilmiştir. Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, Tanzimat, 1. Meşrutiyet, 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerindeki devlet teşkilatı ve bu dönemlerde önemli rol oynayan aktörlere yer verilmiştir.
Ayrıca, komşu ülkelerle ilişkilerde özellikle Osmanlı-Rus savaşları süresi ve neden sonuç ilişkisi bağlamında karşılaştırılmıştır. Devletleri ve aktörleri incelerken birden çok kaynaktan yararlanmanın yanı sıra yine birden çok metot ile konuya yaklaşılmıştır. Balkanların idari ve siyasi serencamı, Endülüs Devletinin kuruluşu ve yıkılış öyküsü, Ortadoğu'nun karşılaştırmalı tarihine de yer verilmiştir. Osmanlı merkez çevre ilişkisi analiz edilmiştir.
Dünyanın değişik yerlerindeki devlet oluşumları ve ilgili aktörler özetlenmiş, Avrupa'daki devletler ve hanedanlar aktörleriyle birlikte incelenmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyetinden başlayarak günümüze kadar ülkemizdeki kurumsal aktör olan siyasi partiler sıralı olarak verilmiştir. Özlü ve anlamlı sözler diye yorumladığımız bercesteler kısmında bazı aktörlerin özgün sözleri okuyucuyla paylaşılmıştır. Ütopya ve distopyaya girmeden karşılaştırmalı analiz, tarihsel ve kısmen içerik analizi metodu kullanılmıştır.

Fazıl Yozgat “Bir fâilin meâsiridir cümle hâdisât,
Ne iktizâ-yı çerh ü ne hükm-i zamanedir.”

“Olan her şey bir yapıcının eseridir.
Ne talihin gereği ne de devrin hükmüdür bu.”
Ziya Paşa

Bu kitapta; başbakan olduktan sonra orgeneral olanların öyküsünü, savaş süresince ikinci görev üstlenenlerin asli görevlerinden uzak kalmaları sebebiyle kamu yönetimine getirdiği handikapları; Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet dönemlerinde içeride ve komşu ülkelerdeki siyasal aktörlerin rollerini göreceksiniz. 240 yıl önce “İstanbul'da nüfus artıyor, beraberinde sosyal sorunlar olacak önlem alalım.” diyen özgün layihaları bulacaksınız.
Nüfusla ilgili verileri, siyasal hayata ilişkin bercesteleri okuyacaksınız. Ayrıca Osmanlı devlet arşivlerinden alınan 20 orijinal sadeleştirme ve bunların günümüzle karşılaştırmasını yapma imkânı bulacaksınız. Büyük Orta Doğu'nun küçük devletlerini, itikat, siyaset, saltanat ilişkisini bulacaksınız.
Selçuklu'dan başlayarak Osmanlı'da neşvü nema bulan ahilik ve esnaf teşkilatıyla ilgili sosyoekonomik kalkınmanın itici gücü ahilikle ilgili yorumları okuyabilecekseniz.
Yine bu kitapta II. Abdülhamit'e suikast düzenleyenin neden, nasıl, hangi şartlarda affedildiğini, İttihatçıların yine padişah tarafından neden, nasıl, niçin affedildiğini bulacaksınız. Görevi yeni komutana devretmeyen askerî yetkili yüzünden Basra'nın nasıl elden çıktığını; Küba'dan ve Sovyetlerden yirmi bin askerin Somali'ye gelip farklı ideolojilere hizmetini bulacaksınız.
Metin Çelik BM Şartı md. 2/1'de “Örgüt, tüm üyelerin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur” denilmektedir. Bu ifade 1945 sonrası kurulan yeni uluslararası sistemin anayasası hüviyetindeki BM Şartı'nda örgütün ve dolayısıyla uluslararası sistemin devletlerin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulduğunu belirtmekte, böylece egemen eşitlik ilkesi sistemin kurucu unsuru hâline gelmektedir. Ancak egemen eşitlik ilkesinin BM Şartı, uluslararası antlaşmalar ve uluslararası hukuk kararlarından müteşekkil teorik muhtevasına karşılık uluslararası pratikler aksini göstermektedir, yani ilkenin teorisi ile pratiği örtüşmemektedir. Bu teori-pratik uyuşmazlığı akla şu soruları getirmektedir:
Egemen eşitlik bir aksiyom olarak kabul edilebilir mi? Egemen eşitlik bir aksiyom ise, bu aksiyom realite tarafından kabul edilmekte midir? Yoksa egemen eşitlik aksiyomu kâğıt üzerinde kalan bir ilke olup, realitede farklı mı işliyor? Eğer ilkenin teorisi ile pratiği örtüşmüyorsa, bu ilke neden var? Neden temel uluslararası antlaşmalarda, hukuki metinlerde ve hukuk doktrininde bu ilkeden ısrarla bahsediliyor? Bir şey hem var hem de yok olamayacağına göre, o hâlde egemen eşitlik ilkesinin mahiyeti nedir?
Kitapta bu sorulara cevap aranmaktadır.
Ahmet Özkan Türkiye ve Rusya hem bölge açısından hem de küresel sistem içerisinde ön plana çıkan iki önemli devlettir. Bu iki devletin güvenlik politikaları zaman zaman değişime uğrasa da 2000'li yıllarda iktidara gelen güçlü ve kararlı liderleri sayesinde beslendikleri kaynak ve felsefe farklı olsa da istikrarlı bir görünüme sahip olmuştur. Zira imparatorluk vârisleri olan Türkiye ve Rusya, tarihsel misyonlarını ve yükümlülüklerini ön plana çıkaran bir anlayışla dış politikalarını ve güvenlik politikalarını şekillendirmektedir.
Erdoğan liderliğindeki Türkiye, terörle mücadelede ve sınır güvenliğinin tesisinde proaktif bir anlayış belirleyerek insani diplomasi odaklı stratejiyle ön plana çıkarken, Putin liderliğindeki Rusya ise dış politikadaki güvenlik yaklaşımlarını imparatorluk geçmişini referans alarak yayılmacı anlayışla güçlendirerek devam etmektedir. Bu sebeple farklı medeniyet algılarından hareketle Erdoğan Türkiye'sinde hayata geçirilen proaktif güvenlik anlayışı ve Putin Rusya'sında hayata geçirilen yayılmacı politikalar/hamleler bu çalışmanın nirengi noktasıdır. Zira Türkiye, terör örgütlerinin ülkesini bölmeye yönelik eylemleri ve saldırılarına karşı sınırlarının ötesinde proaktif bir konseptle güvenlik kuşağı oluşturmaya çalışırken; imparatorluk kaybı ile bir türlü yüzleşemeyen ve “normal bir ülke”ye dönüşemeyen Rusya ise eski ihtişamlı günlerine dönme iştiyakıyla toprak ilhakına varan düzeyde yayılmacı politikaları hayata geçirmektedir.
Hayata geçirilen bu politikalar Türkiye açısından Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ile Libya'da varlık göstermesi üzerinden analiz edilirken; Rusya açısından ise, Gürcistan Savaşı, Kırım'ın işgali ve ilhakı, Ukrayna ve Suriye Krizleri üzerinden analiz edilmiştir. Nitekim bu kitap bahsi geçen konulara ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Senem Demirkıran Yaşamın her alanını nefes kesici bir hızla değiştiren dijital çağ, kamu yönetiminde pek çok fırsat sunmakta ve kamu yönetimi değişmektedir. Kamu hizmetlerinin dijital dönüşümü ve dijitalleşme, vatandaş odaklı dijital yönetişimi ortaya çıkarmaktadır. Dijital çağın kamu yönetimine yansıması olarak kamu hizmetlerinin sunumunda öne çıkan dijital yönetişim ile dijital dönüşüm, dijitalleşme, nesnelerin interneti, büyük veri, yapay zekâ gibi unsurlar kamu yönetimi çalışmalarına dâhil olmaktadır. Dijital çağın kamu yönetimine etkilerinin anlatıldığı bu kitapta; dijital çağ ile birlikte meydana gelen değişimler sunulmakta, dijital çağ ile dönüşen kamu yönetimi ve dijital yönetişim anlatılmakta, Türkiye'de kamu yönetimine dijital çağın etkileri incelenmekte ve dijital yönetişim analizi yapılarak yeni bir model önerisi sunulmaktadır.
Adnan Söylemez, Alper Güneş, Bilal Özel , Esra Nur Tuğan, Faruk Temel, Hakan Alptürker, Hayati Ünlü, Hikmet Salahaddin Gezici , Kemaleddin Eryeşil, Metin Özkaral, Muhammed Kasım Kavak, Osman Özdemir, Ömer Faruk Tekin , Seyida Erkek, Yasin Taşpınar Dijital alan, kısa bir zaman dilimi içerisinde toplumsal ve kamusal alanın büyük bölümüne yoğun şekilde nüfuz etmiş bulunmaktadır. Bu işleyişi bu denli hızlı kılan en temel nedenlerden biri hiç şüphesiz dijital uygulamaların geleneksel muadillerine göre çok daha kullanışlı ve ekonomik alternatif araçlar sunuyor olmasıdır. Elbette günümüzün kendine özgü koşulları da dijitalleşme lehine bir tablo oluşturmuştur. Dijitalleşmenin hızı ve kapasitesi, bahsedilen alanlarda ortaya çıkardığı değişimleri yönlendirmek bir yana takip etmeyi bile zorlaştırmaktadır. Bugünün dünyasından edinilen izlenim; avcı- toplayıcı, tarım, sanayi ve bilgi toplumlarından sonrasının muhtemelen ağ toplumu olacağını düşündürmektedir. Nitekim bağlantılılık sayesinde oluşan ağdan edinilenlerin sağlayacağı güç ve ortaya çıkaracağı sinerji, hayalleri bile zorlayacak bir potansiyele sahiptir. Sanayi devriminden sonra bilgi ve iletişim devriminin de tarihselleşmeye başladığı bu günlerde kimi sorgulamaların zamanının geldiği düşünülmektedir.
Bu noktada birkaç soru akla gelmektedir. Örneğin; "Sosyal medya sayesinde birbirleriyle iletişim kabiliyetini geliştiren toplum, alanın kontrolünü ele geçirebilmiş midir?", "Elektronikleşen devlet ve bürokrasi, eski konumlarından vazgeçmiş ve alanı vatandaşa mı teslim etmiştir?", "Elektronik ticaret olanakları tekelleşmeyi ortadan kaldırarak tüketici lehine bir durum mu ortaya çıkarmıştır?" ya da "İnsanoğlu yapay zekâ gibi bir alana bu kadar yoğun ilgi göstererek kendi sonunu mu hazırlamaktadır?" Dijitalleşme ile ilgili daha pek çok sorgulama yapmak mümkündür. Bu çalışma için yola çıkılmasına neden olan ana hedeflerden biri, başlangıç düzeyinde de olsa bahse konu sorgulamaların yapılması veya en azından bu yönde bir işaret fişeği yakılmasıdır. Bu çalışmada dijitalleşme multidisipliner ve çok boyutlu bir bakış açısıyla ele alınmakta, çeşitli alanların bir anlamda fotoğrafının çekilmesi ve bu bağlamda tarihe not düşülmesi hedeflenmektedir. Bilim dünyasının siyaset, yönetim, ekonomi, hukuk ve iletişim gibi farklı alanlarından akademisyenlerin değerli çalışmaları sayesinde bu eser ortaya çıkarılmıştır. Bu yönüyle kitabın söz konusu alanlardaki bilimsel birikime bir katkıda bulunması, konuyla ilgilenen her alandan kişilerin istifadesi ümit edilmektedir.
Erkan Kurnaz, Ersin Karademir, Esra Çömezoğlu, Fatma Deniz Sayıner, Feyza Beki, Gizem Yıldız, Mustafa İslamoğlu, Salih Altun, Sebahattin Kılınç, Serdar Yener Etkili bir afet yönetimi, birçok disiplinin birlikte çalışması ile gerçekleştirilir. Bu disiplinler arasında mühendislik, coğrafya, psikoloji, sosyoloji, hukuk, tıp ve iletişim gibi alanlar yer almaktadır. Afet yönetimi, afetlerin önceden tahmin edilmesinden hazırlık planlarının oluşturulmasına, kurtarma çalışmalarının yürütülmesinden hasarın tespit edilmesi ve onarım çalışmalarının yapılmasına kadar birçok süreci içermektedir.
Çağla Melisa Kaya, Eda Selimoğlu, Emine Cicioğlu Sütcü, Habib Akyazı, Halil İbrahim Çiçekdağı, Leyla Derin Cengiz, Meryem Esra Varol, Nehir Varol, Nevra Pelin Cesur, Önder Bozkurt, Remzi Aytin, Serpil Gökdemir, Sevgi Güney, Tarık Ziyad Gülcü, Timur Gültekin, Yakup Artik Afet Risk Yönetimi; afetlere neden olabilecek riskleri tanımlamayı, bu riskleri ortadan kaldırmayı veya meydana geldiğinde en az zararla karşılayabilmeyi kapsayan bir süreci ifade etmektedir. Afetlere karşı toplum dirençliliği ancak afetlerin öncesi, sırası ve sonrasında yapılacak çok disiplinli afet risk yönetimi çalışmaları ile mümkün olabilecektir. Bu yaklaşımdan hareketle kaleme alınmış bu kitap, alanında uzman akademisyenlerin değerli ve özverili emekleri ile birbirinden kıymetli on üç makaleden oluşmaktadır. Farklı disiplinlerin afet risk yönetimindeki öneminin irdelendiği aynı zamanda afet türleri hakkında detaylı çalışmaların yer aldığı bu çalışma, literatüre önemli katkı sağlayacak ve afet risk yönetimi konusunda çalışan tüm araştırmacılara bütüncül bir perspektif sunacaktır.
Abdulkadir Tezcan, Bülent Özmen, Çiğdem Tetik Biçer, Çiğdem Tuğaç, Ebru Önal, Eda Selimoğlu, Esma Buluş Kırıkkaya, Feray Şenderin, Hulusi Aydemir, Levent Bütün, Moynul Ahsan, Nehir Varol, Nilgün Okay, Önder Koçyiğit, Serpil Gerdan, Sıdıka Tekeli Yeşil, Şenay Yıldırım, Umut Akıncıoğlu, Yeşim Doğan Afet risk yönetimi; afetlere neden olabilecek riskleri tanımlamayı, bu riskleri, ortadan kaldırmayı veya meydana geldiğinde en az zararla karşılayabilmeyi kapsayan bir süreci ifade etmektedir. Afet dirençliliğini sağlamak, ancak afetlerin öncesi, sırası ve sonrasında yapılacak çok disiplinli afet risk yönetimi çalışmaları ile mümkün olabilecektir. Bu yaklaşımdan hareketle kaleme alınmış bu kitap, alanında uzman akademisyenlerin değerli ve özverili emekleri ile birbirinden kıymetli çalışmalardan oluşmaktadır. Farklı disiplinlerin afet risk yönetimindeki öneminin irdelendiği aynı zamanda afetler hakkında detaylı çalışmaların yer aldığı bu çalışma, literatüre önemli katkı sağlayacak ve afet risk yönetimi konusunda çalışan tüm araştırmacılara bir perspektif sunacaktır.
Gerard Delanty Elinizdeki bu eser Doğu ve Batı’nın değişen paradigmaları bağlamında Avrupa’nın temel soru ve sorunlarına eğilmektedir. Kitabın içindeki makalelerin sosyologlar, antropologlar, felsefeciler ve tarihçilerden oluşan yazarları; Avrupa’nın Batı ile eş tutulması geleneğinin artık sorgulanması gerektiğini farklı bakış açılarından ele almaktadırlar. Bu kitap, dört tematik bölümden oluşmaktadır ve ilgilendiği temel konular Batı sonrası bir dünya, Avrupa’daki Doğu algıları ve tarihteki karşılaşmalar, Avrupa ve Asya arasında bir dünya ve Batı ve Doğu’da ötekiliktir.
Bu kitap, Avrupalılık kavramının yeni ifade ediliş biçimlerini son dönemin ‘medeniyetler çatışması’ ideolojik kavramlarına meydan okur bir biçimde inceleyerek, analizlerini Avrupa ve Asya’nın hem tarihte hem de çağdaş perspektiflerde birbirlerine nasıl karşılıklı bir şekilde bağlı olduklarına dikkat çeken en son ilmi çalışmalar üzerinden yapmaktadır. Kitapta son gelişmelerin ve değişen jeopolitik bağlamın bir sonucu olarak hem Avrupa hem de Asya’nın birçok ortak noktası olduğuna ve çatışmalardan değil, kozmopolit bağlantılardan bahsetmenin artık daha mümkün olduğuna dikkat çekilmektedir.
Bu kitap sosyoloji, Avrupa siyaseti, tarihi ve kültürel teorisi alanında çalışan öğrenciler ve araştırmacılar için çok değerli bir kaynaktır.
İsmail Ermağan NEDEN DÜNYA SİYASETİNDE LATİN AMERİKA?

Elinizdeki kitap, Türkiye'de Latin Amerika üzerine yapılan bir ilktir.
Uluslararası İlişkiler’den Ekonomi bölümlerine kaynak mahiyetinde bir çalışma olup, Türkiye’de birçok üniversitede ders kitabı olarak işlenecektir. Küresel ve bölgesel okumalara ilgi duyan Türk okuru, bu tür çalışmaları elzem olarak görmektedir.

Dünya üzerinde 600 milyonluk nüfusuyla Doğu Asya’nın peşinde yükselmekte olan bu bölge, Türkiye’nin yeni dönemde ticari destinasyonlardan biri olabilir. Bilinmektedir ki, bu bölgenin ülkede yok hükmünde olması, hem akademik hem ekonomik anlamda eksikliktir.

Bu kitapta genel olarak Brezilya’dan Paraguay’a Latin Amerika'nın ana kara devletleri analiz edilmiştir. Ülkelerin ekonomik-sosyal-kültürel-siyasal özellikleri irdelenmiş, kimi ilintili konular ayrıca değerlendirilmiş, Türkiye ile ilişkiler gösterilmiştir.

Kitabın hedef kitlesi; Latin Amerika ile ilgilenen lisans ve yüksek lisans öğrencileri, işadamları, STK üyeleri, gazeteciler, siyasiler ve danışmanlarıdır.

Dünya Siyasetinde Latin Amerika yapıtını ortaya çıkaran değerli yazarlar ve eserleri şunlardır:

1. Latin Amerika’da Siyasi ve Ekonomik Panorama: Doç. Dr. İsmail Ermağan (Çeviri)
2. Latin Amerika’da Bölgesel Entegrasyon Modelleri: Yrd. Doç. Dr. Buket Önal
3. Brezilya ve Türkiye İlişkileri: Yrd. Doç. Dr. Elem Eyrice Tepeciklioğlu
4. Guiana Bölgesi: Guyana – Surinam – Fransız Guyanası: Emrah Kaya
5. Venezüella: Doç. Dr. Esra Albayrakoğlu
6. Kolombiya: Yrd. Doç. Dr. Yusuf Çınar
7. Ekvador: Doç. Dr. Efe Haydar
8. Peru: Doç. Dr. Emruhan Yılmaz
9. Bolivya: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Osman Çatı
10. Şili: Yrd. Doç. Dr. Asena Boztaş
11. Arjantin: Doç. Dr. Fusün Özerdem
12. Paraguay: Yrd. Doç. Dr. Deniz Ilgaz
13. Uruguay: Yrd. Doç. Dr. Burcu Taşkın
14. Latin Amerika'da Neoliberal Restorasyon ve Katılımcı Ekonominin Geleceği: Kerem Gökten-Çağatay Edgücan Şahin
15. Latin Amerika’da Müslüman Varlığı: Yasin Avcı
16. ABD-Latin Amerika İlişkileri: Doç. Dr. Sait Yılmaz
17. Latin Amerika ve Türkiye: Yrd. Doç. Dr. Gökmen KILIÇOĞLU-Yrd. Doç. Dr. Ayhan Nuri Yılmaz
18. Latin Amerika’ya Osmanlı Göçü: Şili Örneği: Doç. Dr. Hamdi Genç
19. Türkiye’de Latin Amerika Çalışmaları: Ayşe Yarar






Atilla Gökhun Dayıoğlu, Ayşe Özcan Buckley, Barış Celep, Barış Yetkin, Duygu Küçüköz Aydemir, Emre Burak Demirer, Ertuğrul Meşe, İlknur Meşe, İlknur Meşe, Mertcan Öztürk, Rasim Berker Bank Sağ popülist hareketlerin geniş kitleler nezdinde somut bir nitelik kazanması, tarihsel açıdan iki temel olgunun birleşmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Birincisi, 70'lerin sonu 80'lerin başında neoliberal politikaların gelişmesine bağlı olarak refah devletinin dayandığı sosyal politikalara son verilmesi, toplumsal uzlaşıyı ortadan kaldırmakla kalmaz, hoşnutsuzluğu genel bir eğilim hâline dönüştürür. İkincisi, 90'lı yılların başında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte reel sosyalist hareketlerde yaşanan ideolojik bunalım, devrimci hareketlerin zayıflamasına ve faaliyet alanının daralmasına neden olur.
Genel manada “Popülizm nedir?” sorusuna sınırları belirlenmiş net bir yanıtın verilebilmesi pek mümkün görünmüyor. Popülizm, içinde yer aldığı sorunsala bağlı olarak farklı anlamlar ihtiva etmektedir. Popülizm ifadesi; iktisat politikalarının belirlenmesinde, sınıflar arası ittifakların oluşturulmasında, farklı devlet tipi ve biçimleri, bunlara özgü siyasal rejimler, toplumsal hareketler, ideoloji gibi çeşitli olguları tanımlamakta kullanılır. Bir siyasal strateji olarak popülist hareketin, sol ya da sağ olarak tanımlanması, bir siyasal form olarak hangi ideolojik söylemlere eklemleneceğine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bu çerçevede sağ popülizm; neo-milliyetçilik, ekonomik milliyetçilik ve sosyal muhafazakârlığı merkeze alan bir siyasi ideoloji olarak anlam kazanır. Sağ popülist hareketler, devlet aygıtında yalnızca yerli grup üyelerinin yaşaması gerektiğini savunan yabancı düşmanı ve yerlicilik (nativist) vurgusuyla somut bir nitelik kazanır. Yerlicilik vurgusu, yer yer ırkçılık temaları içerse de ırkçı olmayan ve kültür veya dine dayalı da olabilir. Sağ popülizm, otoriterlik ve yerlicilik niteliğinin yanı sıra yabancı düşmanı bir niteliğe sahiptir.
Bu derleme çalışmasında, "sağ popülizm" olgusu, dünyada ve Türkiye'de kuramsal ve güncel tartışmalar ekseninde ele alınarak incelenmiştir.
Ahmet Sinan Balyemez Son dönemde savunma ekonomisi, ekonomi biliminin bir alt dalı olarak devletlerin veya askerî iş birliği örgütlerinin ulusal, bölgesel ve küresel ölçekteki askerî faaliyetleri ile savunma sanayisi işletmelerinin ticari ve sınai faaliyetlerini, kamu ekonomisi ve ekonominin geneli üzerinde yarattığı etkiler açısından inceleyen yeni bir disiplin olarak dikkat çekmektedir. Ülkemizde de bu kapsamda yapılan bilimsel araştırma ve yayınlarda son yıllarda kayda değer bir artış yaşanmasına karşın yayımlanan kitap sayısı oldukça sınırlıdır. Bu kitap, esas itibarıyla Türkçe literatürdeki bu eksikliğin giderilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda kitapta, savunma ve güvenlik ekonomisinin geçmişten günümüze iktisadi doktrinlere göre nasıl bir gelişme gösterdiği ve günümüzde, küresel boyutta savunma ekonomisi dinamiklerinin neye göre şekillendiği akademik bir dille anlatılmaya çalışılmıştır.
Ahmet İşcan, Atakan Yılmaz, Doğuş Sönmez, Melis Özdemir, Özgenur Aktan, Taşkın Toprak İpek, Yeliz Kulalı Martin, Yusuf Gökhan Atak Bu kitap, öncelikli olarak karşılaştırmalı siyaset alanında Türkçe literatüre katkı sağlama hedefiyle yola çıkmıştır ve editör Yeliz Kulalı Martin ve doktora öğrencilerinin iki yıl süren çalışmalarının ürünüdür.
Çalışma kapsamında, karşılaştırmalı analiz yöntemiyle ele alınan devletlerin seçimi, ortak bir paydadan hareketle belirlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın kaybedenleri Almanya ve Japonya ya da savaş suçlarından oldukça zarar gören Bosna-Hersek ve Güney Afrika örnekleri gibi. Bu ortak çıkış noktalarından hareketle çalışmanın özünde, bu devletlerin siyasal sistemlerindeki benzerlikler ve farklılıklar irdelenmiştir. Bununla birlikte yasama-yürütme-yargı organlarının ele alındığı rejim karşılaştırmalarının daha net yorumlanabilmesi amacıyla bu ülkelerin tarihsel süreçlerine, ayrıca kısaca ekonomik ve sosyal yapılarına da değinilmiştir. Ek olarak, çalışmada yer alan devletlerin siyasal sistemlerinin şekillenmesinde etkili liderlere ve belli başlı siyasi partilere de yer verilmiştir. Söz konusu yöntemle örneğin iki gevşek federasyon yapısına sahip Kanada ve İsviçre'nin benzer görülen sistemlerinde aslında ne kadar zıtlıklar da olduğu ortaya konabilmiştir. Eser, siyaset bilimi alanına katkı sağlamakla beraber konuya uluslararası ilişkiler perspektifinden yaklaştığı için daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmayı da hedeflemektedir.
Abdullah Muhsin Yıldız, Ayşe Ataş, Bilgen Sütçüoğlu, Burcu Saygun, Ceren Ergenç, Devran Dönmez, Ebru İlter Akarçay, Elçin Aktoprak, Elçin Kürşat, İbrahim Hasanoğlu, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Fahri Danış, Mustafa Sarıca, Nail Elhan, Soyalp Tamçelik, Şeyma Kızılay Ulus devlet, önceki devlet tipolojilerinden farklı ama kendi içinde de tek tip değildir. Her ulus devletin farklı bir uluslaşma tecrübesi ve farklı bir ulusçuluk sistematiği bulunmaktadır. Buna bağlı olarak her ulus devletin kendine özgü bir ulus inşa yaklaşımı vardır. Her farklı ulus devlet, kendi içyapısının ve içinde bulunduğu coğrafi, beşerî, siyasi ve sosyal çevrenin etkilerini ve izlerini taşıyan bir ulus inşa süreci ve tarzı tecrübe etmiştir. Bu kitapta dünyanın önde gelen ve kendi coğrafyasında karakteristik olan ulus inşa süreçlerinden Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya, Amerika, Çin, Rusya, Nijerya, Ukrayna, İran, Irak, Makedonya ve Lübnan'ın ulus inşa süreçleri incelenmektedir. Bu örnekler incelendiğinde Avrupa'ya, Asya'ya, Afrika'ya ve Ortadoğu'ya özgü en karakteristik ulus inşa örnekleri anlaşılmış olacak ve geri kalan ülkelerle ilgili fikir yürütmek mümkün hâle gelecektir.
Ali Sahin, Erhan Örselli E-devlet fırsatlar ve tehditler bağlamında bir analiz yönetişim e-devlet bağlamında kamu yönetiminin dönüşümü e-devlet uygulamalarına yönelik algısı e devlet uygulamalarına duyulan güven boyutları e-devlet ve Avrupa birliğinde yürütülen e devlet çalışmaları geçmişten günümüze Türkiye’de e-devlet projeleri e-devlet projeleri bağlamında say 2000 i projesi kavramsal bir analiz e okul uygulamalarına ilişkin algı Konya örneği sayısal uçurum konularını içermektedir.
Ahmet Özkan Medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir sacayağı olarak nitelenmiş ve devlet idaresini yönlendirmede etkin bir rol oynamıştır. Medya, kamuoyu oluşturma gücünü oldukça iyi kullanmış ve yargı başta olmak üzere pek çok organı yönlendirmeyi başarmıştır. Bu bağlamda 2002 yılında AK Parti'yi iktidara taşıyan en önemli güçlerden birisi, eleştirel tutum sergileyen medya olmuştur. Medya bunu isteyerek değil eleştirel ve seçkinci bir bakış açısıyla manipüle ederek sağlamıştır. Keza Recep Tayyip Erdoğan'ın muhtar bile olamayacağını dile getiren alaysı ve eleştirel manşetler, Türkiye'deki medya-siyaset ilişkilerini gözler önüne seren en belirgin siyasal olgulardan birisi olmuştur. Atılan bu ve buna benzer pek çok manşet, çevrede bulunan dışlanmış toplumu kenetlemiş ve 3 Kasım 2002 yılında yapılan seçimlerle AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. 2002 yılında başlayan ve on yıllardır çevrede kalan ve kendisini muhafazakâr demokrat olarak nitelendiren, AK Parti kimliğinde vücut bulmuş kesimlerin iktidarı, aynı zamanda “muhafazakâr demokratlık”tan “muhafazakâr burjuvazi”ye giden yolun da önünün açılmasına sebebiyet vermiştir. Türkiye'de muhafazakâr kesimin ve burjuvazinin yaklaşık son yirmi yıllık dönemde yaşadığı toplumsal değişim ve dönüşüm, medya boyutuyla tarihe not düşecek şekilde kendisini göstermiştir.
Nitekim bu kitap, bahsi geçen konulara ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Ömer Çona 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrasında ortaya atılan ve şu ana kadar tarihteki en kapsamlı “terörle mücadele” kampanyası olan “Teröre Karşı Savaş” kampanyası, Irak ve Afganistan işgallerinden DEAŞ'a karşı uluslararası koalisyona, küresel ölçekte gerçekleştirilen hedefli suikastlardan özel kuvvetler ve istihbarat örgütlerinin örtülü operasyonlarına, terörizmle mücadele adına çıkarılan yasa ve oluşturulan güvenlik kurumlarından uluslararası hukuka yönelik düzenlemelere kadar tüm dünyaya yayılan geniş ölçekli bir dizi terörizmle mücadele uygulamaları bütünüdür.
Amerikan dış politikasını son yirmi yılda önemli ölçüde yönlendiren Teröre Karşı Savaş'a eleştirel bir yaklaşım getirilmeye çalışılan bu kitapta, yerli literatürde çok fazla tanınmayan, dolayısıyla da yaklaşımları ve yöntemleri nadiren kullanılan bir araştırma gündemi olan "Eleştirel Terörizm Çalışmaları"nın perspektifi temel alınmıştır.
Teröre Karşı Savaş'ın söylemsel bağlamının kimlik ve dış politika ilişkisi çerçevesinde incelenmesinin yanı sıra, Amerikan terörizmle mücadele uygulamalarının biyopolitika/yönetimsellik kavramıyla yorumlanması ve 11 Eylül sonrası terörizm ve terörizmle mücadelenin popüler kültürdeki meşrulaştırma biçimlerini sorunsallaştıran bu çalışmanın Eleştirel Güvenlik ve Terörizm çalışmaları literatürüne katkı sağlayacağı umut edilmektedir.
Teröre Karşı Savaş'ın yarattığı insan hakları ihlallerini, ulusal kimliğe dayalı politik dilin terörizmle mücadelede nasıl araçsallaştırıldığını, popüler kültürün askerî işgallere, işkenceye ve istisna rejimlerine nasıl meşruiyet sağladığını "Eleştirel Terörizm Çalışmaları"nın sunduğu imkânlar ile ortaya koymak, ana akım teorilerin görmezden geldiği hususlara dikkat çekmek için elverişlidir.
Gökhan Murat Üstündağ Even though there is large literature on mass political culture, indeed, there is so limited number of works on elite political culture. To my knowledge, there is no scholarly work examining Turkish elite political culture after the 1990s. In this regard, main purpose of this research is to fill this gap by shedding a new light on basic aspects of elite political culture in Turkey. In order to explore the basic aspects of elite political culture in Turkey, the ideology of conservatism which is argued to be “dominant” ideology in Turkey was used in this study. In this regard; the Justice and Development Party elite was taken as case study and the records of Grand National Assembly between 2002 and 2016 were analyzed by applying critical discourse analysis based on interpretivist epistemology. As such in this study, the basic aspects of elite political culture, and concomitantly basic principles of Turkish conservatism were examined in a systematic way.
Nihat Aytürk Emniyet teşkilatında her müdür, amir ve memurun kamusal ve sosyal yaşamı protokol ve sosyal davranış (saygı ve nezaket) kuralları içinde geçmektedir. Protokol ve sosyal davranış kurallarını bilmek ve bu kurallara uymak kurumsal ve ulusal temsil ve itibar açısından zorunludur.
Bu kitabın amacı; Polis Akademisinde, Polis Amirleri Eğitim Merkezinde, Polis Meslek Eğitim Merkezlerinde, Polis Meslek Yüksekokullarında ve Enstitülerde okuyan öğrencilere; Emniyet Teşkilatında her kademede görev yapan yöneticilere ve memurlara; VIP, Misyon Koruma ve Uluslararası kuruluşlarda çalışanlara; bu alanda sınavlara hazırlananlara protokol ve davranış kuralları konusunda katkıda bulunmak, ulusal ve uluslararası düzeyde kurumun ve mesleğin saygınlığını artırmaktır.
Necmettin Aydın Merhum Erbakan;
“Dinle, Sana dizel motoru nasıl çalışır anlatayım. İlk yanmanın olacağı bölüme önce yakıt doldurulur ve sonra akım verilir. Akımın etkisi ile yakıt moleküllere ayrışarak yoğunlaşır, sıkışır, yanar ve patlar.
Bu ilk yanma çok kısa sürer ve kendinden sonraki tüm yanmaları yapar, yani motor çalışır.
İşte sen, öyle bir ilk yanma-patlama (öyle bir iş) yapmalısın ki, kendinden sonraki bütün yanmaları-patlamaları yapsın.
Bu dünya hayatı da çok kısadır. İlk yanma yeridir. Eğer bu dünyada yanmayı başarırsan öbür alem de de ebedi aydınlığa mutluluğa kavuşursun.’’
Erbakan etkisi-devrimi dediğimiz bu örnekte bizzat kendi anlattığıdır. Yaptığı her şey hep ilk yanmadır.
Ali Şahin, Erhan Örselli, Yasin Taşpınar Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kamu yönetimlerinde görülebilen etik sorunlar ve etik dışı davranışlar, vatandaşların devlete ve kamu kurumlarına duydukları güvenini olumsuz etkilemektedir. Ayrıca yozlaşmış uygulamalar, kamu yönetimlerinin ciddi itibar ve saygınlık zafiyeti yaşamalarına neden olmaktadır. Vatandaşlar nezdinde kamu yönetimlerinin güvenirliliği ve imajı, artık etik davranıp davranmamalarıyla ilişkili olarak algılanmaktadır.Kamu yönetiminde yaşanan etik dışı davranışlar ve etik ikilemler, bürokrasinin işleyişinden kaynaklanan güven bunalımına neden olmaktadır. Kamu çalışanlarının ve yöneticilerinin etik dışı uygulamaları, kamu yönetimine yönelik güveni azaltan faktörler içerisinde yer almaktadır.
Şenol Korkut Bu kitap İkinci Muallim Fârâbî'nin siyaset felsefesini kökenleri ve özgünlüğü bakımından incelemektedir.
İslâm düşüncesinde siyaset ilmi ve felsefesini bir ilim olarak inşa eden Fârâbî aynı zamanda Atina odaklı Grek felsefesinin siyasal düşüncesine de bir nevi alternatif siyaset kuramlar dizisinin peşinde koşmuştur. İslâm'ın vahiy öğretisinin getirdiği siyasal unsurlarla antik Grek siyaset felsefesi arasında kendine özgü bir siyaset felse­fesi inşa eden Fârâbî bir yandan siyaset felsefesine yeni problem alanları kazandırırken öbür yandan İslâm düşüncesine erdemli ve erdemsiz şehirler öğretisi ile yeni bir ufuk kazandırmıştır. Filozofun felsefe, mille ve medîne zemininde geliştirdiği erdemli ve erdemsiz bakış açılarını siyaset felsefesine dair irdelediği bütün problem öbeklerinde görebilmek mümkündür. Bu kitapta bir yandan erdemli felsefe, erdemli din ve erdemli şehrin idealize edilmiş felsefî serüveni irdelenirken öbür yandan bozuk felsefe, bozuk dinler ve erdemsiz şehirlerin İkinci Muallim'in felsefî süzgecinde zemmedilmiş hikâyesi ele alınmıştır.
Ahmet Ali Artun, Ali Kuru, Bilge Kağan Şakacı, Cenay Babaoğlu, Erkan Çakır, Esra Banu Sipahi, Hasan Alpay Karasoy, Hayriye Şengün, İhsan Korhan Başer, Levent Memiş, Mohamadan Abdulkasan, Murat Küçükşen, Murat Yaman, Nesrin Açıkgöz, Oğuzhan Erdoğan, Onur Kulaç, Ozan Yetkin, Özgür Vural, Recep Fedai, Tekin Avaner, Türken Çağlar, Yunus Düger, Zeliha Erol Bu kitabın kaleme alındığı günlerde ülkemizin dört bir yanında meydana gelen doğal felaketler, Türkiye’nin coğrafi açıdan taşımış olduğu afet risklerini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Elazığ merkezli 6,8 büyüklüğündeki depremde ve Van’ın Bahçesaray ilçesinde yaşanan çığ felaketinde toplam 82 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, kamu politikaları açısından afet ve acil durum yönetiminin yanı sıra afetlere dirençli bir toplum oluşturabilmek için vatandaşlara verilmesi gereken afet eğitimlerinin önemine dair de kamuoyundaki farkındalığı arttırmıştır. Bu amaçla gerçekleştirilmesi elzem olan faaliyetlerden bir tanesi de bu çalışmanın odak noktasını oluşturan, afetlere bütüncül ve interdisipliner bir bakış açısıyla yaklaşılmasıdır. Bu kapsamda, özellikle afet ve acil durum yönetimi ile ilgili çeşitli disiplinlerin ortak yönleri çalışma içerisinde derinlemesine ele alınmıştır.
“Bizler, bilim insanları olarak afetlerde hiçbir vatandaşımızın zarar görmemesi için akademik katkı bağlamında kazanımlarımızı paylaşarak sunmaya çalışmaktayız. Kitabımızı, Elazığ depreminde ve Van’ın Bahçesaray ilçesindeki çığ felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın aziz anılarına armağan ediyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.”
Ahmet Nohutçu, Ali Ziyrek, Bayram Coşkun, Cenay Babaoğlu, Çiğdem Akman, Çiğdem Pank Yıldırım, Elvettin Akman, Fahri Bakırcı, Furkan Saitoğlu, Gökhan Dökmen, Haluk Alkan, Hamza Ateş, Hicran Hamza Çelikyay, Mahmut Doğan, Menaf Turan, Murat Okcu, Musa Eken, Oğuzhan Erdoğan, Onur Kulaç, Önder Kutlu, Özcan Sezer, Recep Fedai, Sefa Usta, Soner Ünal, Tekin Avaner, Veysel Eren, Yusuf Şahin Türkiye'de uygulanmakta olan parlamenter hükümet sisteminin mevcut hâliyle ülkenin sosyoekonomik kalkınmasında, siyasal sürecin sağlıklı işlemesinde yeterli olmadığı ve hantal bir bürokratik yapının oluşmasına sebep olduğu, farklı siyasetçiler tarafından uzunca bir süredir tartışılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de uzun yıllardır yapılan bu tartışmaların bir sonucudur. Yeni yönetim sistemi, bu tartışmaları sona erdirmemiş, yeni tartışma konularının da ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu kitap da hem yeni sistem tartışmalarına cevap bulmak hem de kamu yönetimi sistemimizde yaşanan köklü değişimlere ışık tutmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Her bir bölümü kendi alanında uzman kişiler tarafından ele alınan bu kitapta; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne Geçiş Süreci, Yürütme, Yasama, Yargı, Bakanlıklar, Politika Kurulları, Ofisler, Yerel Yönetimler, Üst Düzey Yönetici Atamaları, Mali Yapının Yapısal ve Kurumsal Dönüşümü, Kamu Personel Sistemi, Kamu Politikası ve Kapatılan Kurumlar ile Siyaset Yapma Süreci konuları ele alınmıştır.
Süleyman Hayri Bolay “Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü’nün 12. baskısı yapılıyor. Bu sözlüğün bu kadar rağbet görmesinin sebebi diğer felsefe sözlüklerinden çok farklı olmasıdır. Bu farklılığı ortaya koyan amillerin başında taşıdığı bir kısım özelliklerin diğer sözlüklerde bulunmamasıdır. Bu farkları okuyucular zaten bilmektedirler ve bunun için bu eseri daha çok tercih etmektedir. 11. baskıya talep üzerine hâdis, hudus delili, hukuk felsefesi, eğitim felsefesi, kimlik, ölüm ve ölüm ötesi, spor felsefesi, tasarım felsefesi, terör gibi maddeler ilave edilmişti. Ayrıca Allah maddesine meşhur fizikçi ve astronom Newton’un kitabından bazı sözleri eklenmişti. Bu ilavelerin kabul ve rağbet gördüğünü gelen ifadelerden anlıyoruz. Biz belki bu hususlarda küçük çapta bir öncülük yapmış olabiliriz. 12. baskıya da çalışma / iş felsefesi, müzik felsefesi, tehafüt, şuur gibi maddeleri yine talep üzerine ilave ettik. Ayrıca bilgi felsefesi ile ilgili kısma bazı eklemeleri zaruri gördük. Diğer taraftan bizim bildiğimiz kadarıyla iş felsefesi ve müzik felsefesi gibi mevzularda ülkemizde ciddi surette çalışmalar yapılmamaktadır. Yaşayan bir filozofumuz ve 20. asrın 20 büyük fizikçisi arasında yer alan Yalçın Koç’un Nazarî Musikînin Esasları adlı eserini bu konuda istisna tutmak isabetli olur. Eserin yeni baskılarını gerçekleştiren Nobel Akademik Yayıncılık kuruluşunun muhterem başkanına, diğer yetkililerine ve çalışanlarına çok teşekkür ederim.”
Ahmet Cevizci Felsefeye Giriş, bir disiplin ve entelektüel faaliyet olarak felsefeye bir giriş yapmayı amaçlayan kimseler için kaleme alınmıştır. Eser, bu girişi felsefenin kendisini, temel kavram, akım ve konularını, felsefeye özgü düşünme ve akıl yürütme biçimlerini tanıtmak suretiyle yapmayı amaçlamaktadır. Sekiz bölümden oluşan eserde, felsefeyle bir tanışıklık tesis etmeyi amaçlayan bir ilk bölümün ardından, epistemolojiyle, bilim felsefesi, varlık felsefesi, etik, siyaset felsefesi, din felsefesi ve sanat felsefesiyle ilgili konulara yer verilmektedir.
Felsefeye Giriş felsefeyle tanışmak isteyen, “büyük sorular üzerine argümantatif ve sorgulayıcı bir tarzda düşünme” olarak tanımlayabileceğimiz felsefeyi hayatlarına bir şekilde dâhil etmek isteyen herkese hitap etmekle birlikte, esas orta öğretim kurumlarında belli bir felsefe kültürü aldıktan sonra bu kültürü biraz daha zenginleştirmek isteyen eğitim fakültesi öğrencileri, geleceğin öğretmen adayları için kaleme alınmıştır. Eserin en önemli özelliği, felsefenin konularını yapılandırmacı bir yaklaşımla ele almasıdır; yani, Felsefeye Giriş kitabı, felsefenin konu ve problemleriyle ilgili olarak hazır bilgi aktarmak yerine, öğrencinin felsefi sorular ve problemler üzerine düşünmesini ve gerekli sorgulamaları yapmasını temin edecek tarzda, şemalar ve görsel malzemeden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Zeynel Levent İlk örnekleri ilkel insan topluluklarına kadar götürülebilecek olan gayrinizami harp, geçmişte yalnızca zayıfın güçlüye karşı başvurduğu bir yöntem iken bugün güçlünün güçlüye hatta güçlünün zayıfa karşı uyguladığı bir harp türüne evrilmiştir. Bir başka ifadeyle, tarihî süreçte gayrinizami harp sürekli olarak form değiştirmiş, ivme kazanmış ve uygulama alanı yıllara sâri olarak genişlemiştir.
Bu harp türünün Türk tarihindeki ilk somut örnekleri Avrupa ve Amerika'daki uygulamalara nazaran oldukça erken bir tarih olarak kabul edilebilecek olan M.Ö. VI. yüzyılda görülmüştür. Osmanlı Devleti döneminde ise gayrinizami harbin en bilindik temsilcileri hafif süvari kuvveti hüviyetindeki “Akıncılar” ile istihbarat teşkilatı ve özel kuvvetleri aynı çatı altında toplayan kompakt bir yapı ve erken dönem bir gayrinizami harp örgütü olarak tanımlanabilecek olan “Teşkilât-ı Mahsusa”dır. Millî Mücadele döneminde ise “Kuva-yı Milliye”, İtilaf Devletleri konvansiyonel birliklerine karşı gerilla harbi, yıkıcı faaliyetlerde bulunan azınlıklar ile ayrılıkçı gruplara karşı kontrgerilla harbi vermiş ve gerek gerilla gerek kontrgerilla harbi hükûmet çapında yürütülen psikolojik harp faaliyetleriyle desteklenmiştir.
Kadim Türk tarihi gayrinizami harp açısından bu derece zengin bir altyapıya sahip olmasına rağmen Türk gayrinizami harp geleneğinin tüm boyutlarıyla günyüzüne çıkarılamadığı, yüzlerce yıllık tecrübenin doktrinize edilemediği ve bu alanda yeterince akademik çalışma yapılmadığı, yorumdan öte tespittir. Literatürdeki bu büyük boşluğun, gayrinizami harbe duyulan ilginin arttığı bir dönemde birbiri ardınca yayımlanan ve gerçekte var olan ile var olması istenilenin birbirine karıştırıldığı tevatür cinsinden, tekdüze eserlerle doldurulması mümkün değildir.
Çıkış noktası bu paradoks olan kitap; Geç Osmanlı ve Millî Mücadele dönemlerine ait Türk ve İngiliz arşiv belgelerinin incelenmesi, gayrinizami harbin sahadaki uygulayıcıları ve bu alanda akademik anlamda çalışan kişilerle yapılan mülakatlar, ulusal/uluslararası arenada modern gayrinizami harp teorisinin oluşumuna katkıda bulunmuş kişilerin öğretileri ve İngiliz-Amerikan ordu talimnamelerinin bir arada değerlendirilip yorumlanmasıyla oluşturulan ve “Türkiye'de gayrinizami harp alanında hazırlanan ilk doktora tezi” olma özelliği taşıyan akademik bir çalışmanın gözden geçirilmiş hâlidir.
Sabri Orman İnsan davranışlarında ve onların ahlâki olarak değerlendirilmesinde sosyal olana öncelik verilmesi veya sosyalin öncelenmesi gerekliliğini esas alan çalışma, Gazâlî düşüncesinin daha önce hiç gündeme gelmemiş bir yönüne ayna tutuyor. Bu durum, ahlâki değerler sisteminde geçişsiz olanlara kıyasla geçişli faziletlerin daha makbul; geçişli reziletlerin ise yine geçişsiz olanlara kıyasla daha menfur görülmesi şeklinde ifade edilebilir. Çalışmada ayrıca Orman, Gazâlî’nin hukuk ve ahlâka dair son derece dikkate değer iki ayrı yaklaşımını sosyal adalet perspektifine veya sosyal adalet meselesini bu iki yaklaşım perspektifine yerleştirmeye çalışıyor. Bunlardan birisi, farz-ı kifâye yaklaşımı, diğeri de mesâlih ve makâsidu’ş-şerîa yaklaşım veya teorileridir. Risale, bu iki yaklaşımın birer sosyal veya kolektif sorumluluk/ yükümlülük referansı olarak kullanılabileceğinin gösterilmiş olması açısından önemlidir.
Ali Ekşi, Asena Altın Gülova, Asmin Kavas Bilgiç, Ayça İzmirlioğlu, Barış Öztuna, Bekir Parlak, Celal Tolgay, Dilek Eser, Güliz Müge Akpınar, Gülşen Sarı Gerşil, Işıl Kellevezir, İnan Eryılmaz, Kamil Orhan, Özlem Çakır, Sevgi Tokgöz Güneş, Sinem Utanır Altay, Yakup Özkaya, Zerrin Toprak Karaman Gelecek Ne Getirecek? Tüm Yönleriyle Toplum 5.0, başlıklı bu yeni kitabımız, son yıllarda önem kazanan ancak anlamsal içeriğinin henüz tam anlaşılmadığı "Toplum 5.0" kavramına çok yönlü açıklık getirmeyi hedeflemektedir. İçerik olarak disiplinler arası hazırlanmış olup uzmanlarımızca özellikle merak edilen ve gelecekte daha da önem kazanacak konular işlenmiştir. Toplum 5.0 ekseninde “Gelecek Ne Getirecek?” sorusu ile merak uyandırarak, bazı seçilmiş konuların günümüz ve gelecekte alabileceği yönü sorgulayarak, okuyucuyu bu konularda düşünmeye davet etmektedir. Akıllı Toplum sürecine geçiş olarak da yorumlanan, "dijital toplum" faaliyetlerinin esasen bilgi üretme ile de yakın ilgisini görmek gerekir. Bu bağlamda uzmanlarımız toplumda robotlaşma sürecinin yarattığı korku etkisiyle, akıllı teknoloji kullanma faaliyetlerini, bir tehdit değil ancak bir fırsat ve üzerinde çalışıldığı takdirde toplumsal güçlü yan olarak görmektedir. Akademik bir emek ürünü olan kitabımızın bilgi üretme yönünde okuyucularımızı teşvik ederek örgütsel bilgelik yolunda yeni bir bakış açısı geliştirmesi, toplumsal yaşamın ilgili alanlarında yol göstericilikte faydalı olmasını dileriz.
Nihat Seyrek “Mülkiye'den de öğrencim olan Dr. Nihat Seyrek, elinizdeki kitapta, Gezi Parkı Olayları'nı günlük tartışmalardan uzak bir şekilde değerlendiriyor, farklı yönleriyle analiz ediyor.”
Prof. Dr. İlber Ortaylı
“Evvela bir doktora tezi olan ve benim de savunma jürisinde bulunduğum bu çalışma, sosyal bilimlerin tamamının içinde barındırdığı bir özellik olarak olay ya da olguları, bir savcı iddianamesi gibi titiz, mesnetlendirilmiş ve kesin bir kanaat ile sonuçlanan mahiyette bir anlatı ile sunma amacını haiz olsa da çalışmanın asıl katkısı; yine sosyal bilimlerin bir savcı iddianamesinden farklılaşan özelliği olarak kesin doğru-yanlış tespitlerini aşan bir tartışma zemini sağlaması ve bu zemini geniş bir bağlam, literatür ve kavram setleri ile okuyucuya aktararak ve yakın tarihsel bir vakaya bakışta, çağımızın en önemli hastalığı olan tarafgirliği aşarak keskinlik arayışı yerine soğukkanlı bir sorgulama için imkân yaratması olsa gerektir.”
Prof. Dr. Taşansu Türker
“Küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi sorunların yaşandığı ve dünyanın geleceği ile ilgili endişelerin arttığı bir dönemde, çevre sorunlarını, toplumların gündemine taşımak, bu alanda, sorunun çözümüne yönelik girişimlerde bulunmak, büyük önem kazanmıştır. Çevresel değerlerin korunmasında, çoğu zaman kamu yönetimi ile çevresel grupların karşı karşıya gelmesi, çevresel gruplar için toplumsal desteğin sağlanmasının ve kamu yönetimi için de kriz yönetiminin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermiştir. Dr. Nihat Seyrek, Türkiye'de Gezi Parkı Olayları'nı, yeni sosyal hareketler bağlamında irdeleyen bir çalışma ortaya koymuştur. Bu eser; kriz yönetimi, yeni sosyal hareketler ve çevrenin korunması konularına ilgi duyanlar için değerli bir çalışmadır.”
Prof. Dr. Selim Kılıç
Ahmet Küçük, Ayşe Mahinur Tezcan, Ayşegül Balta Özgen, Ayşegül Bostan, Aytaç Duran, Berrak Çağla Bulduk Aydın, Besim Can Zırh, Cahit Aslan, Canan Çetin, Cengiz Ekiz, Ceren Avcil, Çağlar Özbek, Elif Çetin, Emrah Firidin, Erkan Arslan, Fethi Nas, Filiz Göktuna Yaylacı, Gamze Koçak Erat, Hakan Sezgin Erkan, Handan Akyiğit, Hasan Biçim, Hülya Sağlam Yıldız, Hürol Çankaya, Hüseyin Sevinç, İbrahim Berkan Karataş, İpek Agcadağ Çelik, İsmail Öz, Kıvanç Demirci, Kubilay Düzenli, Kübra Yüksel, Levent Memiş, M.Mustafa İyi, Mehdi Pekedis, Mehmet Koca, Merve Burcu, Merve Çetin, Merve İzci, Muhittin Işık, Murat Dinç, Mustafa Tayfun Üstün, Nigâr Değirmenci, Niyazi İpek, Nur Seda Temur, Olgu Karan, Özkan Gökcan, Özlem Ayık, Pelin Kılınç, Pınar Çağlayan, Recep Baydemir, Selim Bozdoğan, Sibel Dinç, Songül Sallan Gül, Sultan Kavili Arap, Tekin Avaner, Tuba Nergiz, Tuna Batuhan, Tülin Demirci, Veysel Erat, Yakup Özkaya, Yasemin Oğuzlar Tekin, Yavuz Acungil, Yıldız Atmaca, Zahide Erdoğan, Zeynep Hiçdurmaz
Yusuf Adıgüzel Temel göç konularına giriş mahiyetindeki bu kitap, kısa sürede 5. basımını yaparak alandaki kaynak eserlerden biri olmuştur. Göç Sosyolojisi kitabı, göçün sosyolojik boyutlarına, ulusal ve uluslararası toplumsal etkilerine eğilmeyi amaçlamaktadır. Kitapta öncelikle göçe ilişkin kavram ve kuramlar açıklanmakta, göç hareketleri yerelden küresele bir izlekle ele alınmaktadır. Türkiye'de iç göç süreçleri, kentleşme, kentlileşme ve hemşerilik boyutlarıyla birlikte değerlendirilmektedir. Türkiye'den yurt dışına yapılan göçler ve yurt dışından Türkiye'ye yönelen düzenli ve düzensiz göçler incelenmektedir. Küresel göçler, göç politikaları, birlikte yaşam modelleri, diasporalar, geri dönüş göçleri, göçmen dayanışma ağları, göç alanında çalışan kamu kurumları ve STK'lar yine bu kitapta yer verilen konular arasındadır.
Göç Sosyolojisi; üniversitelerin sosyoloji, hukuk, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler disiplinleri başta olmak üzere tüm sosyal bilimler alanındaki öğrenci ve akademisyenler için önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.
Ahmet Şafak Eşmeler, Alperen Kır, Aslı Kavurmacı, Ayşe Nur Çırak, Dilek Topcu Mumlu, Erdem Ayçiçek, Hamza Bahadır Eser, Hatike Koçar Uzan, Hülya Küçük Bayraktar, İlker Şahinoğlu, Mehmet Aslan, Mehmet Recai Uygur, Mustafa Kartal, Neslihan Arslan, Neslişah İskender, Sevim Budak, Seyfettin Caner Kuzucu, Simuzar Sultan Mammadova, Talip Kurşuncu, Teoman İskender, Tuğba Aydın Halisoğlu, Uğur Uzun, Veli Ercan Çetintürk, Yeter Avşar, Zafer Adalı Günümüzde iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden gelişmiş ya da gelişmekte olan bütün ülkeler etkilenmekte ve iklim değişikliği, kentler için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu kitapta, birçok ülkenin yaşadığı ve çözüm aradığı iklim değişikliği sorunu, kent ölçeğinden küresel ölçeğe doğru, güncel araştırmalar çerçevesinde kurumsal, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları ile değerlendirilmektedir.
Kitapta iki kısımda ele alınan iklim değişikliği sorunu ilk kısımda; Türkiye bağlamında iklim değişikliği ile ilgili merkezî yönetim ve yerel yönetimler tarafından yapılan faaliyetler ve düzenlemeler, iklim değişikliğinin su yönetimi ve tarım politikalarına etkisi, son olarak çevre kirliliğine etkisi istatistiksel yöntemle incelenmiştir. İkinci kısımda; dünyada ortaya çıkan sorunlara dair teorik çerçevede değerlendirmelerde bulunulmuştur. İklim değişikliğinin kent hakkı, yoksulluk, göç, iklim güvenliği, istihdam, tüketim kültürü, çevre hareketleri ile ilişkisi, kentleşme ve ekolojik ayak izi arasındaki nedensel bağ istatistiksel yöntemle değerlendirilmiştir. İklim değişikliğini çeşitli düzey ve farklı bakış açıları ile ele alan ve toplamda on dokuz bölümden oluşan kitabın akademiye katkı sunmasını dileriz.

Ali Berkul, Ali Fuat Birol, Ali Onur Tepeciklioğlu, Ceren Gürseler, Görkem Tanrıverdi Şeyşane, Hakan Karaaslan, İlhan Sağsen, İsmail Erkam Sula, Metin Yücekaya, Murat Demirel, Mustafa Serdar Palabıyık, Umut Yukaruç, Volkan Şeyşane Günümüzde uluslararası güvenlik sorunları bireyleri, toplumları, devletleri ve tüm küreyi tehdit etmektedir. Tüm bu güvenlik özneleri, varoluşsal açıdan kendilerini güvenlik içinde hissetme yani potansiyel tehditlerden uzak olma eğilimindedir. Uluslararası İlişkiler disiplininin en önemli alt çalışma alanlarından birisi olan uluslararası güvenlik çalışmaları odaklandığı aktörler ve konular bakımından sürekli bir değişim ve dönüşüm içerisinde olmuştur. Bu kapsamda kitap, bir yandan uluslararası güvenliğin kuramsal boyutlarına odaklanırken diğer yandan da hem geleneksel uluslararası güvenlik sorunlarını hem de etkilerini ağırlıklı olarak Soğuk Savaş'ın bitimiyle birlikte hissettirmeye başlayan “yeni” uluslararası güvenlik tehditlerini ele almaktadır. Güncel gelişmeler, güvensizlikler ve belirsizliklerle dolu bir uluslararası güvenlik ortamında yaşadığımızı bizlere her an hatırlatmaktadır. Bahsedilen bu güvenlik tehditlerine her an yenilerinin eklenmesinin ne kadar mümkün olduğunu Covid-19 pandemisi ile tecrübe etmiş bulunmaktayız. Bu denli kırılgan ve kestirilemeyen bir güven(siz)lik ortamında bulunmamız, uluslararası güvenlik sorunlarını farklı perspektiflerden analiz eden çalışmaları anlamlı kılmaktadır. Bu çalışmanın temel gayesi de güncel uluslararası güvenlik sorunlarına dair farklı yaklaşımlardan özgün bir çerçeve ortaya koyabilmektir. Kitap; uluslararası güvenlik çalışmalarının kuramsal dönüşümü, jeopolitik söylem bağlamında güvenlik tartışmaları, devletler arası çatışmalar ve savaş, silahlanma sorunu, terörizm, başarısız devletler, ulusötesi organize suçlar, çevresel güvenlik, iklim temelli göç, enerji güvenliği, siber güvenlik, salgın hastalıklar ve güvenliğin biyolojik koşulları ve gıda güven(siz)liği konularını içermektedir.
Sadi Çaycı, Fatma Taşdemir, Füsun Özerdem, Sezai Özçelik, Saadat Rustemova Demirci, Reha Yılmaz, Yiğit Anıl Güzelipek, Doğan Şafak Polat Günümüzde yaşanan çatışmalar ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan güvenlik çıkmazlarında, ayrılıkçı ayaklanmalar ve terörizm hem akademisyenler hem de barış inşası aktörleri için yeni dinamikler ve sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana geliştirilen insani yardım, barış inşası, yeniden yapılanma ve entegrasyon programları, özellikle 11 Eylül 2001 sonrası ortaya çıkan uluslararası güvenlik krizleri süreçlerinde ve “Arap Baharı” çatışma ortamlarında çatışmadan etkilenmiş toplumların ihtiyaçlarına yeterince yanıt verememektedir. Türkiye, Irak, Filipinler, Libya, Suriye, Kolombiya, Afganistan, Sudan ve Filistin gibi dünyanın birçok yerinde yeni güvenlik riskleri, çatışma, ayrılıkçı isyanlar ve terörizmle karşı karşıya kalan toplumların sorunlarını çözmek için bu sorunlara yeni bakış açıları getirmek gerekmektedir. Bu nedenle ki “Güvenliğin Gündeminden: Çatışma, Ayrılıkçı Ayaklanmalar ve Terörizm” yukarıda belirtilen sorunlara değişik perspektiflerle bakarak, literatürde eksikliği çok hissedilen bir alana etkin bir şekilde hizmet edebilecek bir çalışma hâlinde karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de bu konularda çalışan değişik disiplinleri temsil eden akademisyenleri bir araya getiren bu kitap, Dr. Saadat Rustemova Demirci’nin editörlüğünde büyük bir özenle hazırlanmıştır. Okuyucularına sorgulayan bir inceleme tekniğiyle ulaşan bu kitap; çatışma, ayrılıkçı ayaklanmalar ve terörizmin birbiriyle iç içe geçtiği günümüz güvenlik sorunları sarmalını etkin bir şekilde açma ve analiz etme fırsatı vermektedir. Bu konular üzerinde çalışan akademisyen ve öğrencilerin “Güvenliğin Gündeminden” kitabını benim gibi ilgiyle okuyacaklarını düşünüyorum.

Prof. Dr. Alpaslan Özerdem
Centre for Trust, Peace and Social Relations
Coventry University

KATKIDA BULUNANLAR
Sezai Özçelik, Reha Yilmaz, Yiğit Anil Güzelipek,
Fatma Taşdemir, Sadi Çayci, Saadat R. Demirci,
Füsun Özerdem, Doğan Şafak Polat
Bülent Sarper Ağır “Bu kitap, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde önce öğrencim sonra meslektaşım olan Bülent Sarper Ağır'ın, akademik yaşamının en başından beri odaklandığı Eleştirel Güvenlik Çalışmaları alanında, uzun yıllardır sürdürdüğü araştırmalarını ve geniş birikimini aktardığı oldukça yetkin bir çalışmadır. Eleştirel Güvenlik, Türkiye'de Uluslararası İlişkiler alanında erken bir aşamada tanınmış ve ilgi görmüş olmasına rağmen kitap düzeyindeki çalışmaların görece az olduğu bir alandır. Bu kitap hem bu eksikliği büyük ölçüde gideren, titizlikle hazırlanmış bir ders kitabı hem de alana ilgi duyanların keyifle okuyabileceği bir kaynaktır.”
Doç. Dr. Özlem Kaygusuz
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
“Doç. Dr. Bülent Sarper Ağır'ın kitabı, Türkiye'deki Uluslararası İlişkiler literatürüne uzun zamandır beklenen önemli bir katkı sunmaktadır. Eleştirel güvenlik çalışmalarının gelişiminin yanı sıra insan güvenliği, feminist güvenlik ve post-yapısalcılık gibi güncel teorik tartışmaları da analiz etmesi açısından oldukça değerlidir. Uluslararası İlişkiler uzmanlarının ve konuyla yakından ilgilenen tüm okurların akademik olarak faydalanacağı ve de zevkle okuyacağı bir kaynak olması açısından, Ağır'ın kitabının tavsiye ettiğim kitaplar listesine eklemek benim açımdan da ayrıca gurur vericidir.”
Dr. Zerrin Ayşe Öztürk
Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
“Günümüzde güvenlik konusu; küresel siyasetten insan güvenliğine, kimlikten göçe kadar çok geniş bir alanı, hayatın kendisini doğrudan etkiler hâle gelmiştir. Kitap, giderek önemi artan Güvenlik Çalışmaları alanında Türkçe literatürdeki en kapsamlı çalışmalardan biri olarak dikkat çekmektedir. Geleneksel güvenlik anlayışından Eleştirel Güvenliğe geçişte bütün tartışmaların tematik olarak ele alınmış olması, özellikle lisans öğrencileri ve güvenlik konusunu merak edenler için toparlayıcı ve öğretici olacaktır. Bu kitap güvenlik konusunu Uluslararası İlişkiler Kuramları bağlamına yerleştirerek akademik anlamda güvenlik alanına giriş açısından önemli bir katkı sağlamaktadır.”
Prof. Dr. İlhan Uzgel
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Ahmet Ebrar Sakallı, Atilla Aydın, Çağdaş Çalış, Derya Çevik Taşdemir, Gözde Sula Averbek, Güfte Caner Akın, Serap Tepe, Serenay Çalış, Tuğrul Yıldırım, Zeynep Feride Olcay İnsan gruplarının güvenliğe dair özgün yapılarını ortaya koyan “güvenlik kültürü” ve “güvenlik iklimi” kavramlarından birçok değişken etkilenmektedir. Bu kitapta, öncelikli olarak güvenlik kültürü ve iklimi tanımlanmış, boyutları ve birbirleri arasındaki ilişki açıklanmıştır. Güvenlik kültürü ile etkileşim içinde olan yapılar incelenerek, işletmelerdeki algıları destekleyen sistemler detaylı olarak ortaya konmuştur. Son olarak güvenlik kültürü ve ikliminin analizinde kullanılan istatistiksel yöntemler, süreç gelişimindeki uygulamalar ve çözüm önerilerinin değerlendirilmesi sağlanmıştır. Bu sayede güvenlik kültürü ve iklimi çalışmalarına ilişkin ihtiyaç duyulan tüm bilgiler tek bir kitapta toplanmıştır. Bu kitap sadece akademisyenlere değil işletmelerde görev alan profesyoneller için de yol gösterici niteliktedir.
H. Alpay Karasoy Bu kitap, insanın hayatını idame ettirebilmesinde ilk iki ihtiyaç arasında sayılan güvenliğe dair belli başlı konu başlıklarını bir bütün halinde sunmayı amaçlamaktadır. Günümüz açısından bakıldığında güvenlik, kendisine yönelik tehditlerin genişlediği, sadece askeri güvenlikle sınırlı olmayıp sağlık, ekonomi ve çevre gibi alanları da kapsayan ve üzerinde yapılan akademik çalışmaların sayısının arttığı geniş kapsamlı bir kavram haline gelmiştir. Güvenliğe yönelik tehditlerin kapsamının genişlemesi, güvenliğin yönetimi ve güvenliğin sağlanmasına yönelik ilk müdafaa hattı olan istihbarat gibi konuları da ön plana çıkarmaktadır. Bu nedenle istihbarat olmadan incelenen bir güvenlik kavramının eksik kalacağından hareketle, kitapta istihbarat konusu da bütüncül bir yaklaşımla sunulmaya çalışılmıştır.
Kitabın hedef kitlesi, geleceğin güvenlik yöneticileri olan lisans ve lisansüstü öğrencilerdir. Bunun yanı sıra kitabın, güvenlik ve istihbarat konularıyla ilgilenen araştırmacılar için de yararlı olabilmesine özen gösterilmiştir.
H.Alpay Karasoy, Mehmet Büyükçiftci, Abdullah Şengönül Günümüz internet çağında bilgi adeta parmakların ucunda olsa da araştırmacılara güvenilir bilgiler sağlayan ve aranan kavramı bulmak için araştırmacıya bir labirentte gezindiği hissiyatını vermeyen kavramları basit açık ve anlaşılır bir biçimde sunan sözlükler hala önemini korumaktadır sözlükler belirli bir akademik disiplinde kendini geliştirmek isteyen bir kişinin yapması gereken en öncelikli işlerden olan söz konusu disiplindeki temel kavramların anlamlarını doğru bir biçimde ve mümkünse yabancı dildeki karşılıklarını da bilerek öğrenmek için ene önemli kaynaklardandır. Güvenlik ve istihbarat sözlüğü bu amaca matuf olarak geleceğin güvenli güvenlik yöneticileri olan öğrenciler ile güvenlik ve istihbarat alanında çalışmalar yapan araştırmacılara güvenlik ve istihbarat konusunda öne çıkan kavramları bütüncül bir yaklaşımla sunmak amacıyla hazırlanmıştır.
Bülent Ulutürk Sürekli değişen dünyamızda kamu sektöründeki kurumlardan beklentiler giderek artmaktadır. Bu nedenle kamu kurumları; ulusal ve uluslararası değişimlere uyum sağlamaya, kendilerini sürekli geliştirmeye ve daha kaliteli kamu hizmeti vermeye çalışmalıdır. Bu amaçla özel sektörde geliştirilen ve başarıyla uygulanan yönetim yaklaşımlarının zamanla kamu kurumları tarafından benimsendiği görülmektedir. Bu kümülatif süreç içerisinde kamu yönetimi disiplininin gelişimi, güvenlik kurumlarındaki yönetim anlayış ve uygulamalarını şekillendirmiştir. Elinizdeki kitap, günümüzde gelişmiş ülkelerde uygulanmakta olan kamu hizmeti yaklaşımı ile modern yönetim ve organizasyon teorileri kapsamında güvenlik yönetimini ele almaktadır. Çalışma, genel olarak güvenlik kurumlarının, özel olarak da polis teşkilatlarının toplumdaki önemli rolünü kapsamlı bir şekilde incelemektedir.
Güvenlik yönetimini sistem yaklaşımı kapsamında inceleyen kitap, güvenlik teşkilatlarının yönetimini; planlama, örgütleme, liderlik ve kontrol bağlamında detaylı bir şekilde ele almaktadır. Bu kapsamda, etkili ve etkin güvenlik hizmeti sağlanabilmesi ve temel hak ve özgürlüklerin korunabilmesi için demokratik polislik yaklaşımı doğrultusunda gerekli reformların yapılması, güvenlik teşkilatlarının stratejik polislik yaklaşımıyla profesyonel bir şekilde yönetilmesi, insan odaklı bir yaklaşım benimsenmesi ve polis meslek etiğinin içselleştirilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.
Nuri TORTOP, M. Akif ÖZER Halkla ilişkiler, günümüz dünyasında kamu yönetimlerinin ve özel sektör işletmelerinin en önemli yönetim fonksiyonlarından biri haline geldi. Küresel dünyada yönetime katılmanın, hedef kitleye ulaşmanın ve algıda fark yaratmanın yolu halkla ilişkilerden geçmektedir. İletişim teknolojisinde yaşanan devrim niteliğindeki gelişmeler örgütlerin hem yapısını hem de yönetim usullerini değiştirmiş halkla ilişkileri yönetim aygıtının vazgeçilmez bir unsuru haline getirmiştir. Üniversite dünyamızın duayen isimlerinden Nuri Tortop'un öğrencileri ve halkla ilişkiler görevini üstlenmiş çalışanlar için yol gösterici bir kaynak olarak hazırladığı bu çalışma, dünyada ve Türkiye'de Halkla İlişkiler uygulamalarını anlatıyor.
Gürbüz ÖZDEMİR Sanayileşme sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan göç olgusu, Türkiye'de toplumsal, ekonomik, kültürel ve hatta siyasal alanda birçok değişimi beraberinde getirmiştir. Bu süreçten en fazla etkilenenler ise kırdan kente göç eden insanlar olmuştur. Göçmenler, bu süreçte karşılaştıkları sorunları çözme ve kente uyum sağlayabilmek adına, kendilerine sığınak işlevi görecek olan “tampon mekanizmalar” keşfetmişlerdir. Bunlar arasında, özellikle “hemşehrilik ilişkileri” ve onun formel biçimi olan “hemşehri dernekleri” öne çıkan yapılar olmuştur.
Bunlar arasında özellikle hemşehri dernekleri, göçmen hemşehrileri toparlamış ve onlar için son derecede önemli olan tampon işlevler yerine getirmişlerdir. Kentleşme/kentlileşme sürecinin etkisiyle kendilerini sürekli geliştiren hemşehri dernekleri, kısa sürede tampon işlevlerini aşarak farklı işlevler de yerine getiren bir yapıya dönüşmüşlerdir. Hemşehri dernekleri bu sürecin sonucunda, hemşehrilerin ortak çıkarlarını temsil eden ve bu çıkarları elde etmek amacıyla birçok faaliyeti yerine getiren bir “çıkar grubu” niteliği kazanmışlardır.
Ancak hemşehri dernekleri, birçok çıkar grubunda olduğu gibi bununla yetinmeyerek, hemşehrilerinin ortak çıkarlarını elde etme amacıyla çıkar/rant elde etmenin en kolay ve risksiz yolu olan siyasal/bürokratik alana yönelme ihtiyacı duymuşlardır. Bu yönelme, hemşehri derneklerini, çıkarları için siyasal/bürokratik süreçleri etkilemeye çalışan, onlara baskı uygulayan bir “baskı grubu” niteliğine dönüştürmüştür.
Mustafa Acar 15 Temmuz hiç şüphesiz Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. O tarihte Türkiye hem hain bir darbe girişimine, hem de milletin tek yürek halinde darbeye direnişine sahne olmuştur. Bir ihanetin analizi, hayır ve hizmet hareketi olarak yola çıkan bir yapının zamanla nasıl devlete kafa tutacak, Parlamentosunu bombalayacak, insanların üzerine tanklarla yürüyecek kadar gözü dönmüş bir terör örgütüne dönüştüğünün ibretlik anlatımıdır. Hizmetten Hezimete FETÖ, 15 Temmuz’dan yola çıkarak bir ihanetin öyküsünü tahlil etmektedir. Çoğunlukla yapıldığının aksine eser FETÖ sövgüsünün ötesine geçmekte, FETÖ’yü var eden tarihsel-sosyal koşullara, henüz bir terör örgütüne dönüşmeden önceki dönemlerde bu yapının toplumdan ve devletten hangi nedenlerle sempati topladığına, yine bir dönem siyasi otoritenin bu yapıyla neden işbirliği yaptığına, hangi iç ve dış dinamiklerin etkisiyle söz konusu yapının adım adım bir ihanet şebekesine dönüştüğüne uzanan kapsamlı bir analiz yapmaktadır. FETÖ benzeri belalarla tekrar karşılaşmamak için, sorumluluğu tamamen dış mihraklara yıkan komplo teorilerinin ötesine geçmek, yer yer öz eleştiri yapmak ve olayın tarihî, siyasi, iktisadi, hukuki, sosyolojik ve psikolojik boyutlarının soğukkanlı bir analizini yaparak, yaşananlardan ders almak ve her alanda gereken tedbirleri almak elzemdir. Bu bağlamda elinizdeki eser, FETÖ olayını çeşitli boyutlarıyla anlama ve açıklama, FETÖ ile mücadelede dikkat edilmesi gereken hususlar ve benzer sorunlarla bir daha karşılaşmamak için alınması gereken tedbirlerin neler olduğunun tespitine yönelik çabalara mütevazı bir katkıdır.
Abdülkadir Özdemir Hükûmet sistemlerinin ülke örnekleriyle birlikte anlatıldığı bu kitapta, dokuz ülke anayasasının ve ilgili mevzuatların Türkçeye çevrilmesiyle elde edilen bilgilerin okuyuculara aktarılması amaçlanmıştır.
Başkanlık, Parlamenter ve Yarı Başkanlık sistemlerinin yanı sıra, Türkiye'de 24 Haziran 2018 genel seçimleri ile birlikte uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi de çalışmada yer almaktadır. Türkiye'nin bu yeni devlet sisteminin diğer sistemlerden farklarına ve sistemin siyasal istikrar ile temsilde adalet üzerindeki olası etkilerine de kitapta yer verilmiştir.
Sadece karşılaştırmalı siyaset, siyaset bilimi ve kamu yönetimi alanlarında çalışmalar yapan akademisyen ve öğrencilerin değil, aynı zamanda ülke yönetimlerine ilgi duyan tüm okuyucuların yararlanabileceği bir kaynak olacağı düşünülmektedir.
Tarık Ak Günümüzün istihbarat faaliyetlerinde elde edilen ham bilgilerin nesnel bir temelde muhakemesinin diğer bir ifadeyle teknik düzeyde analizinin yapılarak istihbarat bilgisine dönüştürülmesinin önemi her geçen gün artmaktadır. Son yıllarda hâlihazırda karşılaşılan güvenlik ortamına karşı etkili ve faydalı bir analiz yapma yeteneğine kavuşmadan istihbarat işlem sürecini tamamlamak hemen hemen imkânsızdır. Sosyal ağ analizleri, terör veya suç organizasyonlarının merkezinde kimin olduğu, hangi kişilerin yakalanması durumunda kaçakçılıkta tedarik ağının koparılabileceği veya terör örgütlerinin eylemlerini gerçekleştirmeden önce kimin ilk olarak yakalanabileceği gibi sorulara cevap bulabilir.
Bu kapsamda çalışmada, bütünsel bir sıralamadan hareketle üç konu temel alınmıştır. İlki, iç güvenlik istihbaratı ve iç güvenlik istihbaratında analiz yeteneğinin önemi; ikincisi, terör ve organize suç örgütlerinin ağ yapısının temel özellikleri; üçüncüsü ise sosyal ağ analiziyle ilgili temel kavramlar ve analiz yöntemlerine bakıştır. Söz konusu çalışma ile iç güvenlik istihbaratında terör ve organize suç örgütleri üzerine istihbarat analizleri gerçekleştirilirken sosyal ağ analizlerinin bu çalışmalara katkı sağlayabileceği değerlendirilmektedir.
Ahmet Ceylan 17. yüzyılın son çeyreğinden itibaren sığınma motivasyonlu göç hareketlerine ev sahipliği yapan Türk devlet geleneği, Cumhuriyet Dönemi’nde de benzeri nüfus hareketleri ile karşı karşıya kalmıştır. Yakın dönemler itibariyle dünyanın en yoğun sığınma motivasyonlu göç hareketlerinden birine ev sahipliği yapan Türkiye'de göç meselesi, ülke siyasetinin temel tartışma konuları arasındadır. Bu kitapta, Türkiye'deki siyasal partilerin göç politikalarının şekillenmesinde hangi faktörlerin, ne şekilde etki sahibi olduğu sorusunun yanıtı aranmış ve 1990 sonrası Türkiye'ye yönelen dört farklı göç hareketi karşısında siyasal partilerin geliştirmiş oldukları politikalar, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başındaki siyasal ve sosyolojik dönüşümlerin yansımalarıyla bir arada tartışılmıştır. Söz konusu bu dört farklı göç; 1991 yılında Irak'tan yönelen sığınma hareketleri, SSCB sonrası Doğu Karadeniz'de yoğunlaşan düzensiz göçler, düzensiz Ermeni göçleri ve 2011 sonrası Suriye kökenli sığınma hareketlerinden ibarettir.
Akın Karaca, Bahattin Uzunlar, Banu Alan Sümer, Emine Canlı, Erdem Baykal, Eylem Yolsal-Murteza, Ezgi Demir Oralgül, Fatma Betül Tatlı, Ferda Yıldırım, Fikriye Gözde Mocan, Kurtul Gülenç, Melike Durmaz, Murat Satıcı, Öner Güler, Özgür Emrah Gürel, Utku Özmakas Michael Hardt, Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Giorgio Agamben, Axel Honneth, Walter Benjamin, Jacques Derrida, Jürgen Habermas, Hannah Arendt, Seyla Benhabib, Michel Foucault, Gilles Deleuze, Jean-Luc Nancy, Antonio Negri, Antonio Gramsci, Judith Butler
Felsefenin konuları arasında, etkilemek-belirlemek bakımından yaşamımızla en çok iç içe olanı -etik tarafından kapsandığı ve etiği de içerdiği göz önüne alınırsa- siyasettir. Bu alanda çağdaş dönemin güncel ve verimli tartışmalarının “iktidar” ve “demokrasi” kavramlarının etrafında döndüğü söylenebilir. Öyle ki siyaset felsefesinin merkezî kavramlarından biri olan iktidar, politikayı konu eden diğer disiplinlerde de sorunsalların ve tartışmaların düğüm noktası olagelmiştir. Türlü varyantlarıyla övülen ya da yergilere hedef olan demokrasiye ilişkin açmazların merkezinde ise ekseriyetle farklı iktidar kavramsallaştırmaları bulunur. İktidar ve demokrasiye ilişkin sorunların anlaşılmasına, bu sorunların nasıl aşılabileceği konusunda farklı bakış açıları kazanılmasına katkı sağlayacağı umut edilen bu eser, Cumhuriyetimizin 100. yılına armağan olsun.