Siyaset \ 1-4
Mustafa Akgün Tarih boyunca bu aziz millete kimler saldırmadı ki?
Moğollar, her türlü vahşeti yaşattılar.
Haçlı Seferleriyle nice gayri insanî saldırılara şahit olduk.
Dedelerimiz Avrupa'ya adalet ve saadet iksiri götürürken, Sırplar, Almanlar, Avusturyalılar sürüler halinde mani olmaya çalıştılar.
Fransızlar sömürüden ve katliamdan vazgeçmediler.
Ruslar bütün sinsilikleriyle pusuda bekleyip hücum ettiler.
İngilizler, o muazzam devletimizi yıkmak için her türlü entrikaya başvurdu.
ABD dost görünümlü düşmanlığından asla vazgeçmedi.
Batının şımarık çocuğu İsrail, Abdülhamid tokadını sanki bir daha yemeyecekmiş gibi, hukuksuzluğa, zulme, öldürmeye devam etti.
Onlar, ihanetle, saldırmaya devam edecekler.
Lâkin, İstiklâli ve İstikbâli için, yeryüzünde HAKKIN hâkimiyetine soyunmuş,
Asil Milletimiz ŞEHÂDETE şerbetlidir.
Dün başaramadılar. Bugün de, yarın da başaramayacaklar.
Şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Hüseyin Fidan Yöneticilerin, yönettikleri topluma daha iyi hizmet verebilmek için tarihin her devrinde ülkelerinde yaşayan ileri görüşlü, bilgili, deneyimli kişilerden yararlandıkları bir gerçektir. Bu yararlanmayı gerçekleştirmek için de kimi zaman kurallı kimi zaman kuralsız kimi zaman sık kimi zaman seyrek toplantılar yapmışlardır. Meclis geleneği Türk devlet geleneğine de yabancı değildir. Orta Asya Türk Devletlerinde hükümdarın yanında bulunan ve çeşitli ülke sorunlarının görüşülüp önemli kararların alınmasına yardımcı olan Meclisler olmuştur.
Bu çalışmada; Osmanlı Döneminde başlayan parlamento yolculuğuna kısaca değinilmiş, daha sonra Cumhuriyet dönemine ait Cumhurbaşkanları, Meclis Başkanları, Başbakanlar, Partiler, Hükümetler, Koalisyonlar vb. birçok bilgiye yorumsuz olarak yer verilmiştir.
Türk siyasi tarihine meraklı yurttaşlarımız ile siyasal bilgiler alanında eğitim alan gençlerimiz için kaynak kitap niteliğini taşıyan bu çalışmanın tüm okurlarımıza faydalı olacağını ümit ediyorum...
Yüksel Yıldırım Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi tarihi açısından önemli özelliğe sahip olan 8 Şubat 1935 genel seçimlerinde hem kadınlar ilk defa milletvekili seçme ve seçilme hakkını kullanmış hem de azınlıklar bağımsız milletvekili olarak Meclise girmiştir. Bu çalışmada, 8 Şubat seçim çalışmaları, adayların basın açıklamaları, seçim günü yaşanan gelişmeler ve milletvekili seçilen bağımsız milletvekillerinin Meclis faaliyetleri ele alınmıştır.
14 Kasım 1938 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Atatürk'ün vefatı üzerine söz alan Ankara Bağımsız Milletvekili Dr. Nikola Taptas “Böyle bir dehanın eserini, ruhunu anlamak, onu tespit etmek bugünkü insanların işi değildir. Bunu ancak gelecek asırlarda yazılacak beynelmilel siyasi tarih meydana çıkarabilecektir. Bu hususta tabiidir ki bir şey ilave etmekte acizim. Bugün matem içinde bulunan 17, 18 milyon vatandaş içinde yaşayan Rum vatandaşlar da aynı şekilde ağlamaktadır. Bunlar Atatürk'ün ismini daima, ebediyen, şükran ve hürmetle kalplerinde muhafaza edeceklerdir.” ifadelerini kullanmıştır.
Faruk Yahşi Türkiye'de demokratikleşme, anayasal gelişmeler gibi konuları çalışmaya başlayan araştırmacılar, kendilerini askerî darbeleri de incelerken bulurlar. Çünkü Türkiye, çok partili hayatı tecrübe etmeye başladıktan sonra iki askerî darbe yaşamış ve bu askerî darbelerden sonra hazırlanan anayasalarda da pek çok antidemokratik hüküm yer almıştır. Darbeyi gerçekleştiren askerler, yönetimi, sivil siyasetçilere devrederken anayasal sistem içerisinde kendilerine özerk alanlar açan, karar alma süreçlerinde söz sahibi olmaya devam edebilecekleri kurumlar inşa etmeyi ihmal etmemişlerdir. Anayasal sistemin birer parçası hâline getirilen bu kurumlar, kararları ve uygulamalarıyla Türkiye'nin pekişmiş bir demokrasiye sahip olmasını engellemiştir.
Bugün bile Türkiye'de demokratikleşme yönünde atılan her adım, “vesayete karşı verilen mücadele” olarak ifade edilmektedir. Bu söyleme paralel olarak Türk siyasal sistemi üzerine yapılan değerlendirmelerde de “vesayet”, “vesayetçi yapılar”, “vesayet organları”, “vesayetçi demokrasi” gibi kavramların sıkça kullanıldığı görülmektedir. Bu kavramlar çerçevesinde yapılan çalışmalar da 1982 Anayasası'na ve onun içeriğine odaklanmaktadır. Çalışmalar incelendiğinde Türkiye'de vesayetçi demokrasinin yerleşmesine dönük anayasal adımların 1961 Anayasası ile atıldığı; bu demokrasi anlayışının güçlenmesinin ise 1982 Anayasası ile sağlandığı ifade edilmektedir. Bu ifadeler elbette ki doğrudur. Ancak ihmal edilen ya da eksik kalan nokta, vesayetçi demokrasinin 1961 Anayasası ile nasıl tesis edildiğidir.
İşte bu kitap, ihmal edildiği düşünülen 1961 Anayasası dönemine odaklanmaktadır. Eser, bu anayasada yer alan kurumlara ve bunların somut uygulamalarına odaklanarak vesayetçi demokrasinin Türkiye'de nasıl kurumsallaştığını incelemektedir. Bu yönüyle eserin, 1961 Anayasası dönemine odaklanacak yeni araştırmalara da kaynaklık etmesi hedeflenmektedir.
Alper Tütünsatar, Bekir Çelik, Bora Süslü, Deniz Şahin Duran, Dilek Bulut, Duygu Duman, Elife Akiş, Filiz Daşkıran, Gonca Akgün Güngör, Gözde Müşerref Gezgüç Kaya, Hilmi Etci, Ilgın Barut, Mehmet Akyol, Mehmet Avcı, Merve Çelik Gönültaş, Namık Kemal Öztürk, Nur Çelik İlal, Nursen Vatansever Deviren, Özgür Balmumcu, Özlem Kırlı, Ramazan Ekinci, Selen Işık Maden, Semanur Soyyiğit, Semih Çağan, Serap Durukan Köse, Yusuf Tepeli, Zafer Koca İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl, her alanda hızlı değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Ekonomik ve siyasal alanlarda yaşanan bu hızlı değişim ve dönüşüm, içinde anlaşılması önemli konuları barındırmaktadır. Bu noktadan hareketle kitabımız, 2000 sonrası Türkiye'de yaşanan ekonomik ve politik dönüşümleri çeşitli başlıklar altında ele almıştır. Kitabımızın hem literatüre katkı sağlaması hem de ilgilenen araştırmacılar için faydalı bir kaynak olması umuduyla...
Baybarshan Ali Kazancı, Burak Güneş, Canan Kışlalıoğlu, Çağrı Emin Demirbaş, Elif Şahin, Hülya Küçük Bayraktar, İnan Akdağ, Lütfi Tutuş, Mustafa Türk, Onur Yıldırım, Samet Zenginoğlu, Selçuk Efe Küçükkambak, Selin Dinçer, Veli Ercan Çetintürk, Veysel Babahanoğlu, Zeynep Deniz Altınsoy Bu kitabın amacı, 21. yüzyılda güncel tartışmalar ve gelişmeler ışında küreselleşme olgusunu ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel bakış açıları esasında değerlendirmektir. Küreselleşme kavramının sosyal bilimlerde tek bir tanımla tanımlanamıyor oluşu, ona ve farklı boyutlarına anlam yükleyenlerin yeni fikir ve değerlendirmelerini görmek adına önem arz etmektedir. Bu açıdan küreselleşme olgusu üzerine literatürde ne kadar çalışma olursa olsun; her biri kendi zamanında konjonktürel gelişmeler noktasında özeldir. Bu kitabın farkı ise çağımızda meydana gelen yeni gelişmeler ile birlikte yorumlanan küreselleşme olgusunun sistem içinde yeniden okumalarını sunmaktadır. Çalışmada, Türkiye'nin farklı üniversitelerinden birbirinden değerli ve alanında uzman akademisyenler, bu okumaları bilimsel bakış açılarıyla harmanlayarak bir panorama sunmaya çalışmışlardır. Bölüm yazarı akademisyen hocalarımız, küreselleşmenin kavramsal, olgu, olay ve tarihsel çerçevesinin güncel analizlerinin yanı sıra küreselleşmeyle özdeşleşen “ulus devlet, kimlik, kültür, iktisat, güç, yoksulluk, eşitsizlik, yeni toplumsal hareketler, uluslararası hukuk, güvenlik, terörizm, özgürlük, insan hakları, yerel yönetimler, çevre sorunları” gibi konulara odaklanmaktadırlar. Bu editoryal kitap çalışmasında, bütün bu konuların ve uzantılarının, objektif bakış açılarının yanı sıra net bir akışla ortaya konulması konusu da nihai hedef olmuştur. Alan açısından oldukça kıymetli ve güncel analizlerin okuyuculara sunulduğu bu kitabı; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılında, yeni nesillere ve okuyucularına, Türk akademiyasının bir armağanı olarak sunmaktan kıvanç duyarız.
Ahmet Güven, Ertuğrul Han 28 ŞUBAT BİR DARBEDEN ÇOK FAZLASI (Türkiye Siyasetinde Muhafazakarlığın Dönüşümü ve AK Parti) adlı eser, Türk demokrasi tarihinin önemli kırılma noktalarından biri olan ve etkileri 1000 yıl sürer denilen, 28 Şubat darbesinden hareketle, 15 Temmuz Darbe Girişimi sürecine uzanan vesayetçi zihniyetle olan mücadeleyi konu almaktadır. Özellikle 28 Şubat postmodern darbesine giden yolda vesayetçi zihniyetin ortaya çıkardığı uygulamalar karşısında iktidarın cılız çabaları ve neticesinde ortaya çıkan bu olumsuzluklarla mücadelede temelleri atılan ve ilerleyen süreçte halkın desteğini de alacak olan yeni arayışlar ve gelişmelerin ortaya çıkışı, "Her şerde bir hayır vardır." anlayışını ispatlar nitelikte olmuştur.
Bu süreçte Ak Partinin özelde Recep Tayyip Erdoğan'ın vesayetçi anlayışla olan mücadelesi, halkın bu konuda desteğiyle 20 yılı aşkın iktidarı boyunca adım adım uyguladığı politikaları, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş süreci, 2023 hedef ve vizyonu çerçevesinde Ak Partinin yeni dönem siyaseti bu eserde ele alınarak derinlemesine değerlendirilmektedir.
İ. Ersan Bengisu Türkiye siyasi tarihi, bir anlamda ordunun sivil siyaset üzerindeki etkisi ve müdahalelerinin tarihidir. Bu durum, modern dönem Osmanlı'dan itibaren ordunun modernleşme çabamızın baş aktörü olması ve sonra bunu kurtarıcı-kurucu rolü ile birleştirerek Cumhuriyet Dönemi'ne de aktarması nedeni ile sık sık sivil siyasete müdahalesi şeklinde tezahür etmektedir. Gerçekleşen iki müdahale haricinde gerçekleştirilmeye çalışılan ancak sonuca ulaşmamış girişimler de mevcuttur. Bu kitabın odak noktasını teşkil eden 9 Mart 1971 darbe girişimi de bunlar içinde yer alır.
Siyaset bilimi literatüründe askerî müdahaleler, sivil-asker ilişkileri bağlamında incelenir. Çalışmamızda hem dünyada hem Türkiye'de sivil-asker ilişkileri literatürü hakkında üretilmiş eserler ve görüşler incelenmiş, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e tarihsel bir bakışla askerî müdahaleler aktarılmıştır. Ayrıca 9 Mart 1971 girişimini hazırlayan faktörlerin genel bir algısını yaratmak adına uluslararası konjonktür ve 1960'lar Türkiye'sinin genel siyasi yapısı anlatılmış, 9 Mart girişiminin ideolojik altyapısını oluşturan temel tezler, bu tezlerin Türkiye'de uygulanma pratiğini geliştiren hareketler ve darbe girişimi içindeki fiilî aktörler olan örgütlenmeler incelenmiştir.
Çalışmamızın amacı; konu ile ilgili yapılan tüm çalışmalarda eksikliği hissedilen 9 Mart 1971 darbe girişiminin ideolojik ve sosyoekonomik analizini yapmak, bunu yaparken de girişimin bize göre kendinden önceki ve sonraki müdahalelerden “ayrıksı” olma nedenlerini ortaya koymak ve literatürde genel olarak çeşitli çalışmaların içerisinde bir alt bölüm olarak incelenmeye çalışılmış bu konu hakkında detaylı bir çalışma yapmaktır.
Abdullah Said Arı, Alejandro Marambio-Tapia, Alem Kebede, Benjamin Kerst, Deborah Giustini, İbrahim Kuran, Jonathan Leif Basilio, Julia Seefeld, Kent E. Henderson, M. Onur Arun, Matthias Meißner, Necdet Yıldız, Silke Tophoven, Wai Lau A Quest for Justice stands as a competently curated work by two promising academics who, with courage, have embraced the critical social sciences tradition —a need that resonates strongly in contemporary justice studies. Justice remains a never-ending exploration, an expedition not only driven by the functional necessities that keep civilizations standing but also rooted in one of humanity's most primal values. A Quest for Justice conveys this complex notion implicitly, resonating from its very title to its closing words.
With its diverse approaches from political sociology, social policy, and political philosophy, the book delivers a robust and systematic collection of genuine and plausible ideas. Crafting a tapestry of theoretical and praxis-oriented insights, scholars from Turkey, the United States, Germany, Chile, Belgium, and the United Kingdom lay bare the difficulty of ensuring justice amid the myriad social maladies our societies face today. This volume transcends traditional paradigms, interweaving theory and practice, inviting readers to reflect, engage, and act in the ongoing pursuit of a living justice.

Judge Engin Yıldırım, The Constitutional Court of Türkiye
Zafar Iqbal Bu kitap adaletle; denge, uyum ve barışın yeniden tesis edilmesine yönelik bir toplumsal düzenin taslak planıyla ilgilidir. Tarihsel olarak bu soruyu aydınlatan iki düşünce okulu, dinî okul ve seküler okul, kitaptaki tartışmanın zeminini oluşturmaktadır. Kitapta, dinî okulun ana çerçevesi İslam tarafından çizilirken seküler okul, bu konudaki entelektüel tartışmanın yönünü belirlemede en etkili
olduğu düşünülen adaletle ilgili eski ve çağdaş seçilmiş görüşlerle temsil edilmektedir.
Yazar, Batılı ve İslâmî perspektifleri türetmek için kullanılan sezgisel yöntemleri atlayıp meselenin temeline yani bu gibi düşünce akışlarındaki siyasi, iktisadi ve sosyal organizasyon için ileri sürülen ilkelere odaklanmıştır. Bu çeşitli ilkeler eleştirel bir biçimde incelendikten sonra dinî ve seküler görüşler arasındaki bir karşılaştırma, İslâmî konumun objektif bir değerlendirmesi için zemin hazırlar. Bu değerlendirme ile yazar, adalet konusundaki rakip perspektiflerin artıları ve eksileri üzerine derinlemesine, nüfuz edici ve zaman zaman nefes kesen argümanlarının zirvesini teşkil eder.
Ünal Eryılmaz AK Parti Para ve Maliye Politikaları 2018-2023 adlı bu eser, Türkiye'nin son beş yıllık ekonomi politikalarını kapsamlı bir şekilde inceleyen bir kaynak olarak hazırlanmıştır. Kitap, COVID-19 salgını, döviz kuru dalgalanmaları, Rusya-Ukrayna Savaşı ve Maraş Depremi gibi önemli olayların yaşandığı bir dönemde gerek bu olaylara cevaben gerekse konjonktür dâhilinde ekonomi yönetimi tarafından alınan kararlara yer vermektedir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen ekonomik ve mali düzenlemeler, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) gibi kurumların aldığı teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren kararlar, anlaşılabilir bir dilde ele alınmıştır.
Kitap, para ve maliye politikalarının kronolojik bir düzen içinde sunulmasıyla, bu süreçte alınan kararların ve uygulamaların izlenmesini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Bu sayede, okuyucular, belirlenen dönemde hangi politika kararlarının alındığını, nasıl bir ekonomik ortamda hayata geçirildiğini ve bunların sonuçlarını doğrudan belgeleme fırsatına sahip olacaklardır. Kitap, ekonomik gelişmeleri ve düzenlemeleri takip etmek isteyen akademisyenler, ekonomistler, araştırmacılar ve genel okuyucular için değerli bir referans kaynağıdır. Bu almanak, resmî belgelerden hareketle hazırlanmış olup tarafsız ve nesnel bir sunum hedeflemektedir.
Çağrı Erhan ABD, Türkiye’nin müttefiki. Bazılarına göre iki ülke arasında stratejik ittifak ilişkisi bulunuyor. Bunu stratejik ortaklık olarak adlandıranlar da var. Her ne hikmetse, Türkiye yakın tarihte en derin dış politika ve güvenlik sorunlarını bu stratejik müttefikiyle yaşamış. Bu sorunların çoğunu biliyoruz. Bazıları ise tarihin tozlu raflarında kalmış. Haşhaş Sorunu Türk-Amerikan ilişkilerinde bir döneme damgasını vurmuş ama sonradan unutulmuş konulardan biri. Beyaz Savaş, ABD’nin iç siyasi hesaplarının Türkiye ile ilişkileri nasıl zehirlediğini bütün yönleriyle gözler önüne seriyor. Anadolu’da binlerce yıldır tarımı yapılan haşhaşın Türkiye ile ABD arasında neden ve nasıl bir kriz konusuna dönüştüğünü okurken, Osmanlı’nın son yüzyılından, Atatürk döneminden ve 1970li yıllardan kesitlerle karşılaşacaksınız. ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımında geçmişten bugüne pek de değişen bir şey olmadığını gördüğünüzde ise şaşıracaksınız.
Tahir b. Hüseyin Mâverâünnehir'de Tâhirîler Devleti'nin (821-873) kurucusu Tahir b. Hüseyin'in (776-822) kaleme aldığı kadim siyasi bilgeliğin ölümsüz eseri (İlk Baskı: 821)
------------------------------------------------------------------------
Bunu kaleme alan Tahir, din ve dünya işlerine, siyaset, yönetim, devlet başkanı ve halkın yararı, iktidarın korunması, halifeye itaat edilmesi hususlarıyla ilgili, değinmedik hiçbir konu bırakmamış; hepsine dair öğütlerde bulunmuştur. Abbâsî Halifesi Me'mûn (786-833)
İnsanlar bu kitapçığı güzel bulmuş ve onu elden ele dolaştırmışlardır. Ünlü tarihçi İbn Kesîr (1301-1373)
Tahir b. Hüseyin'in, Halife Me'mûn tarafından vali olarak atanan oğluna yönelik kaleme aldığı bu tavsiyeler, bir yöneticinin dikkat etmesi gereken ilkeler konusunda yazılmış en iyi örneklerden biridir. O, bu meşhur kitapçıkta, oğluna, yeni görevlerinin ifasında ihtiyaç duyacağı bütün dinî ve ahlaki konular, dinî hukuka dayalı siyasi ilkeler ve iktidarın doğasına ilişkin kurallar hakkında tavsiyelerde bulunmakta, onu hiçbir devlet adamının ve hatta sıradan bir insanın ilgisiz kalması düşünülemeyecek ifadelerle erdem ve iyilikleri gerçekleştirmeye teşvik etmektedir. Hukukçu siyasi düşünür İbn Haldûn (1332-1406).
Eser; devlet başkanları, bakanlar, komutanlar ve hâkimler için gerekli tavsiye ve ödevleri içermektedir. Şeyhülislam Damadzâde Ahmed Efendi ( 1665-1741)
Tahir b. Hüseyin, kitapçığında, yönetim etiğinin ve ideal yöneticinin teorik çerçevesini sunmaktadır. İngilizsever tarihçi ve oryantalist Clifford Edmund Boswort (1928-2015)
Mehmet Münip Babur Düşünce kuruluşları dünyada bir asrı, Türkiye'de yarım asrı geride bırakmışlardır. Batı'da özellikle ABD'de çok etkili kuruluşlar hâline gelmişlerdir. Küreselleşme süreciyle birlikte Küre üzerinde yayılmış ve sayıları ciddi şekilde artmıştır. Bu kuruluşların, Türkiye'de 2000'li yıllardan itibaren etkileri, görünümleri ve sayıları dikkate değer oranda artmıştır.
Böylesine önemli bir konuyu ele alan bu çalışma, sosyal bilim alanlarının farklı disiplinlerinde çalışan bilim insanlarını, toplumun okuryazar (literati) kesimini ve daha genel olarak tüm toplumu okuyucu kitlesi olarak hedeflemiştir.
Bu çalışma, Türkiye'de düşünce kuruluşları üzerine yapılan en kapsamlı ve alanında öncü doktora çalışmalarından birinin kitaplaştırılmış hâlidir. Kitap çalışması, alandaki güncel gelişmeler kapsamında en son verilerle güncellenmiştir. Bu hâliyle gerek işin uzmanlarına gerekse konuya ilgi duyan genel okura, kapsamlı bir literatür çalışması ve saha görüşmeleriyle desteklenmiş zengin bir içerik sağlamaktadır.
Çalışmada, öncelikle genel itibarıyla düşünce kuruluşlarının tanımları, tarihsel süreçleri ve tipolojileri ele alınmıştır. Ardından Türkiye'de düşünce kuruluşlarının karşılaştıkları sorunlar ele alınmış ve paydaşlarla ilişkilerine değinilmiştir. Ayrıca dünyada ve Türkiye'de bu kuruluşların genel görünümüne ilişkin güncel verilerle desteklenen bir resim ortaya konulmuştur. Daha sonra farklı bağlamlar üzerinden bilgi, iktidar ve politika alanının inşasında üstlendikleri rol ve işlevlerine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Nihayet çalışma, kapsamlı bir sonuç ve değerlendirmeyle sona erdirilmiştir.
İsmail Sarp Aykurt Propaganda ve ideoloji, gündelik yaşamda “tehlikeli” olarak kategorize edilen ve ön yargılarla yaklaşılan iki fenomen olarak öne çıkartılır. Ancak aslında, kavramlar üzerinde bu “tehlikelilik” algısını yaratan, iktidar ilişkileri olduğu kadar buna yaslanan baskın sınıfsal söylemler ve tarihsel deneyimlerdir.
Bu çalışma; propaganda ve ideoloji arasındaki diyalektik ilişkiyi savaş düzleminde ele alıp kavramın “kirlendiği”, tahribat ve tortu ürettiği düşünülen kritik dönemlerden olan 1939-1945 momentini yani İkinci Dünya Savaşı'nı merkezine almaktadır.
Yine çalışma, ideolojilerin çatışma alanı hâline gelen ve teamüller dışı bir siyasi karmaşa hâlinin de eşlik ettiği İkinci Savaş'a değinmekle birlikte psikolojik savaş unsurları, algı yönetimi ile farklı propaganda ilke ve tarzlarının toplumların düşünüşlerini şekillendirdiği bir altüst oluş dönemini “afişler üzerinden” görerek dönemin günümüzle olan tarihsel ilişkisini düşünmeyi önermektedir.
Araştırma, İkinci Savaş'ı önceleyen dönemi de inceleyerek propagandanın savaş konjonktüründe ideolojilerle birlikte kapsamlı bir güce dönüştüğü tespit etmekte ve dönemin günümüze önemli bir birikim ve tarihsel miras devrettiğinin yadsınamaz olduğu sonucuna ulaşmaktadır.
Son tahlilde kitap, bir referans çalışma olma iddiası taşıdığı kadar savaşta kamplaşan ülke ve güç odaklarının siyasal propagandaları ve afişlerinin karşılaştırmalı analizinin güncel bir önem taşıdığının altını çizerken buna, toplumlara “kötücül” olarak zerk edilen tarihsel kavramların güncel kullanımlarına ilişkin bir sorgulamanın da eşlik etmesi gerektiği konusunda ısrar etmektedir.
Berat Akıncı Türkiye'de alternatif hükümet sistemi tartışmaları uzun yıllar önce başlamış olmasına rağmen 2007 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ve hemen akabinde Anayasa Mahkemesi'nce verilen “367 Kararı” belirleyici olmuştur. Bu andan itibaren yapılan anayasa değişiklikleri mevcut krizi çözmeye yeterli olmuş ise de; 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında fiiliyatta oluşan yeni durum, uygulanmakta olan parlamenter sistemin özünden sapmalara yol açmıştır. Nihayetinde bütün bu tartışmalara 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrasında Yenikapı ruhuyla bir araya gelen ve yeni hükümet sisteminin tasarlayıcıları olan Ak Parti ve MHP birlikte son vermiştir. Her iki partinin de desteğiyle 21 Ocak 2017 tarihinde meclise sunulan anayasa değişiklik paketinde, temelde başkanlık sistemi üzerinde yükselen Türkiye'ye özgü yeni bir hükümet sistemi dizayn edilmiştir. Parlamenter sistemin ortaya koyduğu olumsuz performansın ortadan kaldırılması ve siyasi istikrarın sürdürülebilir olmasını önceleyen yeni sistem, meclisten geçerek 16 Nisan 2017 tarihindeki referandumla halk tarafından kabul edilmiştir. Tüm bu süreçlerin ayrıntılı bir şekilde ele alındığı çalışmada; 2007 Anayasa değişikliği sonrasında başlayan tartışmalardan sistemin tam manasıyla uygulandığı 24 Haziran sonrasına kadar hükümet sistemi üzerine yapılan tartışmalara geniş yer verilmiştir. Bu kapsamda cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yasama, yürütme ve yargı erkleri üzerindeki etkileri ile devletin idari yapısında meydana gelen değişim ve dönüşüm de ayrıca incelenmiştir. Nihayetinde yeni hükümet sisteminin uygulamadaki birinci yılında ortaya çıkan sorunlar ve çözüm önerileri objektif bir şekilde değerlendirilerek, güncel sistem tartışmalarına ışık tutacak bir eser ortaya koyulmuştur.
Abdullah Aydın, Ahmet Furkan Özyakar, Buket Ökten Sipahioğlu, Cenay Babaoğlu, Ekrem Yaşar Akçay, Esra Banu Sipahi, Faruk Karaarslan, Faruk Temel, Fatih Türedi, Fikret Çelik, Hakan Candan, Hasan Hüseyin Akkaş, Hayati Ünlü, Hikmet Salahaddin Gezici, Kamil Şahin, Kemal Gökçay, Levent Yiğittepe, M Sümeyye Özbayrak, M. Cemal Şahinoğlu, Mustafa Burak Çelebi, Mustafa Kocaoğlu, Nur Zeynep Balaban, Onur Önürmen, Ömer Fuad Kahraman, Önder Aytaç Afşar, Önder Kutlu, Sefa Usta, Selçuk Kahraman, Selim Hilmi Özkan, Sema Müge Özdemiray, Tevfik Orkun Develi, Tuğba Altun, Vasfiye Çelik, Yasin Taşpınar, Yiğit Anıl Güzelipek, Yunus Şahbaz, Yusuf Sayın Uzun soluklu müşterek bir çabanın ürünü olan Çağdaş Siyasal Akımlar kitabı, Türkçe literatürde yer edinmiş birkaç çeviri eser hariç olmak üzere konuları kapsamında ve yazar portföyüyle alanında ilk olma özelliği taşıyor. Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden farklı bilim dallarına mensup akademisyenleri buluşturan bu interdisipliner çalışma, ilk, orta ve son dönem siyasal ideoloji ve düşünceleri cem etmesi yönünden ayrı bir değer taşıyor. Kitabı alanında seçkin bir yere oturtan en temel nitelikse uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, sosyoloji, kamu yönetimi ve iletişim gibi bilim disiplinlerini buluşturan bir çalışma olmasıdır. Bu yanıyla da anılan alanlarda eğitim gören veya uzmanlaşmak isteyen ya da ders anlatımlarında kaynak kitap olarak istifade etmek isteyenler için bir başucu kaynağı olma iddiası taşıyor. Liberalizmden sosyalizme, muhafazakarlıktan faşizme, kapitalizmden sosyal demokrasiye kadar alanın çok temel tartışmalarını yeni ve güncel perspektiflerle ele alan kitap; İslamcılık, sekülerizm, çevrecilik, Arap milliyetçiliği gibi literatürün pek de değinmediği konuları ayrıntılı olarak işlemiş olup modern döneme ait askeri vesayet, Hindu milliyetçiliği, göç, dijitalleşme ve kamu yönetiminde dijital dönüşüm gibi son derece önemli ve yeni konulara muhtevi olması yönünden de son derece dikkat çekicidir. Son olarak insanlığın içinden geçtiği salgın döneminde küresel siyasetle birlikte pandemi konusunu işlemiş olması da çalışmanın güncelliğini kanıtlayan özellikler arasında yer almaktadır. Bilim dünyasına hayırlı olması dileğiyle…
Ahmet Nohutçu, Alaeddin Yalçınkaya, Bilgen Sütçüoğlu, Burcu Taşkın, Can Uyar, Ceren Ece Göcen, Dilek Canyurt, Ebru İlter Akarçay, Fatih Bayram, Hakkı Hakan Erkiner, Indira Phutkaradze, M. Tahir Kılavuz, Mehmet Dalar, Meral Balcı, Merve Hazer Yiğit Uyar, Sezgi Durgun Özkan, Zeynep Bostan Modern toplumlarda, kökleri çok eskilere kadar gidebilen farklı siyasal rejimler var olmakla birlikte “Bir siyasal sitem nasıl işlemektedir?”, “Bir siyasal rejimin oluşmasındaki etkenler nelerdir?”, “En doğru yönetim biçimi nedir?”, “Meşru gücü kim kullanacak?”, “Kaynaklar nasıl dağıtılacak?”, “Siyasal rejim ne olursa olsun üç temel işlev olan; yasama, yürütme ve yargı nasıl düzenlenecek?” gibi konu ile ilgili temel sorular, hâlen cevaplanmaya çalışılmaktadır. Bütün bu soruların yanında insanların “en ideal yönetim” arayışları devam etmekte, siyasetin düzenleme biçimi de sürekli değişmektedir.
Çağdaş Siyasal Sistemler kitabında yukarıdaki sorulara teorik bir çerçeve üzerinden cevap aranmaktadır. Modern toplumlardaki siyasal yönetim biçimleri, siyasal sistemlerdeki iktidar dağılımının yanı sıra hükümet sistemleri ile devlet şekilleri, örnek devletler ve hükümetler üzerinden ele alınmaktadır. Bu kapsamda; parlamenter sistem, başkanlık sistemi ve yarı başkanlık sistemi, günümüzde çokça tartışılan otoriter ve totaliter sistemler, sultancı rejimler, üniter devlet, federal devlet ve konfederasyon modelleri, oydaşmacı ve müzakereci demokrasi modelleri İngiltere, ABD, Fransa, Almanya, Belçika, Lübnan, Irak ve Türkiye gibi ülkeler üzerinden incelenmiştir. Modern siyasal rejimlerin öğrenilebilmesi açısından faydalı olması için kurgulanan kitaptaki bölümler, alt başlıklarla zenginleştirilmiş ve bölüm sonuna tartışma soruları eklenmiştir.
Siyaset biliminde uzman isimlerin yazdığı bölümlerden oluşan Çağdaş Siyasal Sistemler kitabı, Türkçe literatüre önemli katkılar sunarken araştırmacılar ve öğrenciler için önemli bir kaynak olacaktır.
Burak Gümüş, Büşra işgüzar, Gökhan Tuncel, Hasan Buran, İsmail Ermağan, Melek Busem Öztekin, Mustafa Karaman, Oğuzhan Göktolga, Sami Zariç, Süleyman Ekici, Yahya Gençay Siyasal sistemlerin biçimsel çerçevesi, ilgili ülkenin anayasası ve yasalarınca belirlendiğinden, siyasal rejimin genel özellikleri ve işleyişi konusunda belirli ölçüde fikir sahibi olunabilmektedir. Ancak bir ülkenin anayasa ve bazı temel yasaları yanında o ülkenin tarihi, coğrafi, sosyal, kültürel ve ekonomik özelliklerine, siyasal partilerine, parti sistemine, seçim sistemine, baskı ve çıkar gruplarına da bakmak, siyasal sistemin o ülkedeki işleyişi konusunda daha doğru, daha tutarlı analiz yapabilme düzeyimizi daha da arttırabilecektir.
Bu çalışma; birbiriyle belirli ölçüde bağlantılı, belirli ölçüde bağımsız iki ciltten oluşturulmuştur. Bu ilk ciltte; devlet, devlet kuramları, devletin unsurları, demokrasi, yasama, yürütme, yargı, seçim, seçim sistemleri, baskı ve çıkar grupları ile parti sistemleri kuramsal açıdan ele alınmaktadır. Daha sonra siyasal rejimler ve alt türevlerine uygun düşecek ülke uygulamalarına yer verilmektedir. Güçler birliğine dayalı sistemlerden Meclis Hükümeti Sistemi’ne kısmi örnek olarak İsviçre uygulamasına yer verilmektedir. Güçler ayrılığına dayalı siyasal sistemlerden parlamenter sistemlerin Meşruti Monarşili Parlamenter Sistem örneği olarak İngiltere, İsveç ve Suudi Arabistan ülke uygulamalarına ve Cumhuriyetli Parlamenter Sistem örneği olarak Almanya, İtalya ve Güney Afrika Cumhuriyeti ülke uygulamasına yer verilmektedir.
İkinci ciltte ise güçler ayrılığına dayalı sistemlerden yarıbaşkanlık sistemlerinin beş alt türevi ile ilgili 10, başkanlık sistemlerinin alt türevleri ile ilgili 4 farklı Başkanlık Sistemi’ne ve Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yer verilecektir.
Okuyucuya yararlı olması dileğiyle...
Albayrak, Ayça Beyoğlu, Büşra İşgüzar, Cantürk Caner, Elif Göksu, Emel Poyraz, Hasan Buran, Leyla Kahraman, Mehmet Durgut, Melek Sayın, Okan Akpınar, Osman Ağır, Senem Demirkıran Siyasal sistemlerin biçimsel çerçevesi, ilgili ülkenin anayasası ve yasalarınca belirlendiğinden siyasal rejimin genel özellikleri ve işleyişi konusunda belirli ölçüde fikir sahibi olunabilmektedir. Ancak bir ülkenin anayasa ve bazı temel yasaları yanında o ülkenin tarihi, coğrafi, sosyal, kültürel ve ekonomik özelliklerine, siyasal partilerine, parti sistemine, seçim sistemine, baskı ve çıkar gruplarına da bakmak, siyasal sistemin o ülkedeki işleyişi konusunda daha doğru, daha tutarlı analiz yapabilme düzeyimizi daha da arttırabilecektir.
Bu çalışma; birbiriyle belirli ölçüde bağlantılı, belirli ölçüde bağımsız iki ciltten oluşturulmuştur. İlk ciltte; devlet, devlet kuramları, devletin unsurları, demokrasi, yasama, yürütme, yargı, seçim, seçim sistemleri, baskı ve çıkar grupları ile parti sistemleri kuramsal açıdan ele alınmaktadır. Daha sonra siyasal rejimler ve alt türevlerine uygun düşecek ülke uygulamalarına yer verilmektedir. Güçler birliğine dayalı sistemlerden Meclis Hükümeti Sistemi’ne kısmi örnek olarak İsviçre uygulamasına yer verilmektedir. Güçler ayrılığına dayalı siyasal sistemlerden parlamenter sistemlerin Meşruti Monarşili Parlamenter Sistem örneği olarak İngiltere, İsveç ve Suudi Arabistan ülke uygulamalarına ve Cumhuriyetli Parlamenter Sistem örneği olarak Almanya, İtalya ve Güney Afrika Cumhuriyeti ülke uygulamasına yer verilmektedir.
Bu ikinci ciltte ise güçler ayrılığına dayalı sistemlerden yarıbaşkanlık sistemlerinin beş alt türevi ile ilgili 10, başkanlık sistemlerinin alt türevleri ile ilgili 4 farklı Başkanlık Sistemi’ne ve Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yer verilmektedir.
Okuyucuya yararlı olması dileğiyle...
Başak Turna, Erdem Kaftan, Haydar Efe, Kadriye Okudan Dernek, Nursel Durmaz Bodur, Perihan Polat, Pınar Uz Hançarlı, Umut Bekcan, Utku Aybudak 1945-1960 arası dönem, Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılı anlamda parlamenter demokrasiye geçişi deneyimlediği yıllardır. Çok partili hayata geçiş kararı Türkiye için sadece rejim üzerinde bir değişikliği değil aynı zamanda ekonomik, kültürel ve demografik alanlarda hızlı bir değişim sürecini de ifade eder. Bu amaçla, ülkenin geçirdiği hızlı değişim sürecini, siyaset ve uluslararası disiplinleri içinden gelen çalışmalarla açıklamaya çalışan "Çok Partili Hayatın Erken Döneminde Türkiye’de Siyasal Hayat (1946-1960)" isimli bu kitap, bahsi geçen dönemin çeşitli iç ve dış siyaset ile ilgili gelişmelerini çok boyutlu ortaya koymaya çalışmıştır. Çok partili hayatın erken dönemini siyasal hayat açısından kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutan bu kitabın, siyasal hayatın en dikkat çeken dönemini aydınlatmada okurlara keyifli bir okuma imkânı sunacağını düşünmekteyiz.
Pelin DÜNDAR Kaliteli, zamanında ve uygun maliyetli sonuçlar elde edebilmenin yolu bütünün onu oluşturan parçalardan daha fazla anlam yüklü ve bir o kadar da değerli olduğunu idrak etmekten geçmektedir.
Bütünü temsil eden sinerji; nefes aldığımız her nokta da keza doğanın her kesitinde mevcuttur. Dikkatli yapılan gözlemlemeler, bileşenlerin, parçaların, unsurların hatta ve hatta canlıların birbirlerinden aldıkları güçle çok daha büyük oluşumlara zemin hazırlayabildikleri gerçeğini göstermektedir.
Çözümlerin Ortak Şifresi: Sinerji ismini verdiğim bu kitap; altı çizilen rasyonel gerçekliğe dikkatleri çekmek ve pek çok soruna çözüm getirme noktasında da sinerji olgusunun adeta ortak bir şifre vazifesi gördüğü gerçeğini, seçilen farklı konulara bağlı kavramlar ve örnekler paralelinde irdelemek gerekçesiyle yazılmıştır.
Belirlenen konuya ilişkin sinerji hususunda hassasiyet gösterilmesi gereken bazı noktalar da değişmekte hiç şüphesiz. Ancak bunları öğrenmek veya anımsamak için sayfaları çevirmek gerekmekte…
Ayhan Selçuk - Mustafa Şeker Hemen her basın yayın organı, kendilerinin “bağımsız”, “tarafsız”, “demokratik”, “herkese/her siyasi görüşe eşit mesafede duran” vs. bir yayın politikası izlediklerini ifade etseler de, idealize edilmiş bir yayıncılık anlayışına tekabül eden bu sözlerin pratikte karşılık bulduğunu söylemek oldukça güçtür. Son yıllarda, “Yandaş Medya”, “Yoldaş Medya” ya da “Laik/çi Medya”, “Dinci Medya” nitelemelerinin dolaşıma girdiği bir medya düzenine evrilen Türkiye koşullarında bunu söyleyebilmek daha da güçleşmiştir.
17 Mayıs 2006'da yaşanan Danıştay saldırısı, Türk medyası açısından bu anlamda önemli bir kırılma noktası oluşturmuş, deyim yerindeyse Türk toplumu, “birinin ak dediğine, diğerinin kara dediği” bir medya gerçekliğiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bu kitapta, Türkiye'de bazı olaylar üzerinden yapılan rejim tartışmalarının Danıştay saldırısı haberleri üzerinden ne tür söylemlerle tekrar dolaşıma sokulduğu, egemen güçler arasındaki mücadelenin bir terör olayının haberleştirilmesinde ne kadar görünür hâle geldiği, başka bir deyişle ideolojik farklılıkların haber sunumlarında ne denli etkili olduğu gibi hususlar tartışılmaya çalışılmıştır.


Mehmet Gök Demokratik toplumların en etkin sivil toplum kuruluşlarından olan sendikalar; içtimaî siyasetle ilgili hemen her konu ile ilgilenen, bir başka ifade ile üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için ilgili bütün konularda çalışma ve mücadele veren kuruluşlardır. Sosyoekonomik hayatın her alanında var olmaları, çalışanlar ve yakınları ile birlikte toplumun önemli bir çoğunluğunu oluşturmaları nedeniyle de hemen hemen her dönemde siyasetin ve gündemin önemli aktörlerinden olmuşlardır. Bu etkinlik ve güçleri nedeniyle faaliyetleri ve statüleri gerek ulusal ve gerekse de uluslararası mevzuatta düzenlenerek bir takım güvence ve sınırlamalara tabi tutulmuştur.
Türkiye'de Batı tipi bir sendikal süreç yaşanmamasına, bir başka ifade ile hızla gelişen sanayileşmeyle birlikte sanayi kuruluşlarının çevresinde gelişen gayriinsani yaşam koşulları ve kapitalizmin acımasız yüzüyle mücadele şeklinde ortaya çıkmamasına rağmen, sendikal kurum ve geleneğin Batı tipi sendikacılıkla benzeştiğini söyleyebiliriz.
Sendikalar, toplumdaki etkinlikleri nedeniyle her dönemde siyasi partilerin oy deposu olarak gördükleri, gerek seçim öncesi ve seçim sürecinde desteklerini almaya çalıştıkları en önemli kesimlerden olmuşlardır. Bu nedenle hemen hemen her seçim döneminde sendika ve konfederasyonların liderlerinin bazılarının siyasete ve farklı partilerin listelerinde başarılı olarak TBMM'ye girdiklerini görüyoruz. Bunlar arasında Yasin Hatiboğlu, Necati Çelik, Bayram Meral, Salim Uslu, Rıdvan Budak, Hüseyin Tanrıverdi ve Ağah Kafkas'ı örnek olarak verebiliriz.
Bu kitapta, demokratik bir devlet olan ülkemizde sendika siyaset ilişkisi; kavramsal, tarihsel, siyasal ve hükümet programları ekseninde işçi sendikacılığı ile sınırlı olarak incelenmeye çalışılmıştır.
Sinem Eray A person who is responsible for choosing certain things at every stage of his life cannot always be rational in his choices. This situation does not change in every election about life, so it cannot be expected to show a different approach in party elections. In representative democracies, the people elect their rulers. Indeed, the key mechanism of reconciliation in a competitive society is elections. Although the history of voting dates back to ancient times, the same cannot be said for parliamentary democracy. Countries adopt different electoral systems according to their own government systems and administration styles. There are functional differences in their systems in countries that adopt the same electoral system. In this process, the consistency of the representation rate of the citizens of the country has a great impact on the country's democracies.
In the study, the concepts of democracy, political participation, government systems, political parties and representation are explained. The electoral systems are detailed with examples and the parliamentary elections of the last thirty years of the countries that are called democratic for each electoral system are analyzed.
Emre Aydilek Devlet; özel, önemli ve karmaşık bir terminolojik alandır. İçinde yaşadığımız kara parçası üzerindeki politik örgütlenmeden çok daha ötesidir. İnsan üzerindeki belirleyiciliği, konuyu her daim dinamik bir alan olarak tutmaktadır. Binyıllardır hayatımızı, hayallerimizi, planlarımızı ve davranışlarımızı doğrudan şekillendirdiği gibi sosyal bilimlerin neredeyse tüm spesifik alanlarına da dolaylı olarak dokunmuştur. Bu beşerî örgütlenme hakkında çok sayıda eser yazılıp çizilmiş; belgeseller, diziler ve filmler çekilmiş; görsel, işitsel ve sosyal medyadaki tartışmalara konu olmuştur. İnsan var olduğu sürece, adı ve biçimi ne olursa olsun sistemli örgütlenmeler de varlığını sürdüreceğinden, binlerce yıldır süren devlet tartışmalarının gelecekte de süreceğinden şüphe edilmemektedir.
Bu eserde devlet terminolojisi, genel ve öz bir biçimde açıklanmaya çalışılmıştır. Devlete ilişkin temel tanımlamalar sunulmuş, devletin tarihsel gelişimi ortaya konmuştur. Kavrama yönelik felsefi ve ideolojik bakış açılarına yer verilmiştir. Devletin kökeni, rolü/işlevleri, organları, kurumları ve yapılanması, analitik ve kategorik bir yöntemle sunulmuştur. Devlete ilişkin temel belli başlı kavram, kuram ve yaklaşımlar derlenerek kavramın makro düzeyde daha anlaşılabilir kılınmasını sağlamak amaçlanmıştır.
Politika, sosyoloji, felsefe, ekonomi ve tarih alanlarına temas eden bu kitap, ilgilenenlere genel bir terminolojik perspektif sunma potansiyeline sahiptir.
Fazıl Yozgat Günümüzdeki modern ulus devlet modellerinin ve sayılarının 19. yüzyıldan sonra arttığı, 18. yüzyıl başlarında imparatorlukların sayısının sınırlı olduğu, dünyanın değişik yerlerinde farklı isim, unvan ve şekilde devletlerin olduğu muhakkaktır.
Bu kitapta; dört halife döneminden son halifeye kadar İslam ülkelerinde devlet yapılanmalarının tarihi seyri ile ilgili bilgiler verilmiştir. Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, Tanzimat, 1. Meşrutiyet, 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerindeki devlet teşkilatı ve bu dönemlerde önemli rol oynayan aktörlere yer verilmiştir.
Ayrıca, komşu ülkelerle ilişkilerde özellikle Osmanlı-Rus savaşları süresi ve neden sonuç ilişkisi bağlamında karşılaştırılmıştır. Devletleri ve aktörleri incelerken birden çok kaynaktan yararlanmanın yanı sıra yine birden çok metot ile konuya yaklaşılmıştır. Balkanların idari ve siyasi serencamı, Endülüs Devletinin kuruluşu ve yıkılış öyküsü, Ortadoğu'nun karşılaştırmalı tarihine de yer verilmiştir. Osmanlı merkez çevre ilişkisi analiz edilmiştir.
Dünyanın değişik yerlerindeki devlet oluşumları ve ilgili aktörler özetlenmiş, Avrupa'daki devletler ve hanedanlar aktörleriyle birlikte incelenmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyetinden başlayarak günümüze kadar ülkemizdeki kurumsal aktör olan siyasi partiler sıralı olarak verilmiştir. Özlü ve anlamlı sözler diye yorumladığımız bercesteler kısmında bazı aktörlerin özgün sözleri okuyucuyla paylaşılmıştır. Ütopya ve distopyaya girmeden karşılaştırmalı analiz, tarihsel ve kısmen içerik analizi metodu kullanılmıştır.

Fazıl Yozgat “Bir fâilin meâsiridir cümle hâdisât,
Ne iktizâ-yı çerh ü ne hükm-i zamanedir.”

“Olan her şey bir yapıcının eseridir.
Ne talihin gereği ne de devrin hükmüdür bu.”
Ziya Paşa

Bu kitapta; başbakan olduktan sonra orgeneral olanların öyküsünü, savaş süresince ikinci görev üstlenenlerin asli görevlerinden uzak kalmaları sebebiyle kamu yönetimine getirdiği handikapları; Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet dönemlerinde içeride ve komşu ülkelerdeki siyasal aktörlerin rollerini göreceksiniz. 240 yıl önce “İstanbul'da nüfus artıyor, beraberinde sosyal sorunlar olacak önlem alalım.” diyen özgün layihaları bulacaksınız.
Nüfusla ilgili verileri, siyasal hayata ilişkin bercesteleri okuyacaksınız. Ayrıca Osmanlı devlet arşivlerinden alınan 20 orijinal sadeleştirme ve bunların günümüzle karşılaştırmasını yapma imkânı bulacaksınız. Büyük Orta Doğu'nun küçük devletlerini, itikat, siyaset, saltanat ilişkisini bulacaksınız.
Selçuklu'dan başlayarak Osmanlı'da neşvü nema bulan ahilik ve esnaf teşkilatıyla ilgili sosyoekonomik kalkınmanın itici gücü ahilikle ilgili yorumları okuyabilecekseniz.
Yine bu kitapta II. Abdülhamit'e suikast düzenleyenin neden, nasıl, hangi şartlarda affedildiğini, İttihatçıların yine padişah tarafından neden, nasıl, niçin affedildiğini bulacaksınız. Görevi yeni komutana devretmeyen askerî yetkili yüzünden Basra'nın nasıl elden çıktığını; Küba'dan ve Sovyetlerden yirmi bin askerin Somali'ye gelip farklı ideolojilere hizmetini bulacaksınız.
Metin Çelik BM Şartı md. 2/1'de “Örgüt, tüm üyelerin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur” denilmektedir. Bu ifade 1945 sonrası kurulan yeni uluslararası sistemin anayasası hüviyetindeki BM Şartı'nda örgütün ve dolayısıyla uluslararası sistemin devletlerin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulduğunu belirtmekte, böylece egemen eşitlik ilkesi sistemin kurucu unsuru hâline gelmektedir. Ancak egemen eşitlik ilkesinin BM Şartı, uluslararası antlaşmalar ve uluslararası hukuk kararlarından müteşekkil teorik muhtevasına karşılık uluslararası pratikler aksini göstermektedir, yani ilkenin teorisi ile pratiği örtüşmemektedir. Bu teori-pratik uyuşmazlığı akla şu soruları getirmektedir:
Egemen eşitlik bir aksiyom olarak kabul edilebilir mi? Egemen eşitlik bir aksiyom ise, bu aksiyom realite tarafından kabul edilmekte midir? Yoksa egemen eşitlik aksiyomu kâğıt üzerinde kalan bir ilke olup, realitede farklı mı işliyor? Eğer ilkenin teorisi ile pratiği örtüşmüyorsa, bu ilke neden var? Neden temel uluslararası antlaşmalarda, hukuki metinlerde ve hukuk doktrininde bu ilkeden ısrarla bahsediliyor? Bir şey hem var hem de yok olamayacağına göre, o hâlde egemen eşitlik ilkesinin mahiyeti nedir?
Kitapta bu sorulara cevap aranmaktadır.
Gerard Delanty Elinizdeki bu eser Doğu ve Batı’nın değişen paradigmaları bağlamında Avrupa’nın temel soru ve sorunlarına eğilmektedir. Kitabın içindeki makalelerin sosyologlar, antropologlar, felsefeciler ve tarihçilerden oluşan yazarları; Avrupa’nın Batı ile eş tutulması geleneğinin artık sorgulanması gerektiğini farklı bakış açılarından ele almaktadırlar. Bu kitap, dört tematik bölümden oluşmaktadır ve ilgilendiği temel konular Batı sonrası bir dünya, Avrupa’daki Doğu algıları ve tarihteki karşılaşmalar, Avrupa ve Asya arasında bir dünya ve Batı ve Doğu’da ötekiliktir.
Bu kitap, Avrupalılık kavramının yeni ifade ediliş biçimlerini son dönemin ‘medeniyetler çatışması’ ideolojik kavramlarına meydan okur bir biçimde inceleyerek, analizlerini Avrupa ve Asya’nın hem tarihte hem de çağdaş perspektiflerde birbirlerine nasıl karşılıklı bir şekilde bağlı olduklarına dikkat çeken en son ilmi çalışmalar üzerinden yapmaktadır. Kitapta son gelişmelerin ve değişen jeopolitik bağlamın bir sonucu olarak hem Avrupa hem de Asya’nın birçok ortak noktası olduğuna ve çatışmalardan değil, kozmopolit bağlantılardan bahsetmenin artık daha mümkün olduğuna dikkat çekilmektedir.
Bu kitap sosyoloji, Avrupa siyaseti, tarihi ve kültürel teorisi alanında çalışan öğrenciler ve araştırmacılar için çok değerli bir kaynaktır.
İsmail Ermağan NEDEN DÜNYA SİYASETİNDE LATİN AMERİKA?

Elinizdeki kitap, Türkiye'de Latin Amerika üzerine yapılan bir ilktir.
Uluslararası İlişkiler’den Ekonomi bölümlerine kaynak mahiyetinde bir çalışma olup, Türkiye’de birçok üniversitede ders kitabı olarak işlenecektir. Küresel ve bölgesel okumalara ilgi duyan Türk okuru, bu tür çalışmaları elzem olarak görmektedir.

Dünya üzerinde 600 milyonluk nüfusuyla Doğu Asya’nın peşinde yükselmekte olan bu bölge, Türkiye’nin yeni dönemde ticari destinasyonlardan biri olabilir. Bilinmektedir ki, bu bölgenin ülkede yok hükmünde olması, hem akademik hem ekonomik anlamda eksikliktir.

Bu kitapta genel olarak Brezilya’dan Paraguay’a Latin Amerika'nın ana kara devletleri analiz edilmiştir. Ülkelerin ekonomik-sosyal-kültürel-siyasal özellikleri irdelenmiş, kimi ilintili konular ayrıca değerlendirilmiş, Türkiye ile ilişkiler gösterilmiştir.

Kitabın hedef kitlesi; Latin Amerika ile ilgilenen lisans ve yüksek lisans öğrencileri, işadamları, STK üyeleri, gazeteciler, siyasiler ve danışmanlarıdır.

Dünya Siyasetinde Latin Amerika yapıtını ortaya çıkaran değerli yazarlar ve eserleri şunlardır:

1. Latin Amerika’da Siyasi ve Ekonomik Panorama: Doç. Dr. İsmail Ermağan (Çeviri)
2. Latin Amerika’da Bölgesel Entegrasyon Modelleri: Yrd. Doç. Dr. Buket Önal
3. Brezilya ve Türkiye İlişkileri: Yrd. Doç. Dr. Elem Eyrice Tepeciklioğlu
4. Guiana Bölgesi: Guyana – Surinam – Fransız Guyanası: Emrah Kaya
5. Venezüella: Doç. Dr. Esra Albayrakoğlu
6. Kolombiya: Yrd. Doç. Dr. Yusuf Çınar
7. Ekvador: Doç. Dr. Efe Haydar
8. Peru: Doç. Dr. Emruhan Yılmaz
9. Bolivya: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Osman Çatı
10. Şili: Yrd. Doç. Dr. Asena Boztaş
11. Arjantin: Doç. Dr. Fusün Özerdem
12. Paraguay: Yrd. Doç. Dr. Deniz Ilgaz
13. Uruguay: Yrd. Doç. Dr. Burcu Taşkın
14. Latin Amerika'da Neoliberal Restorasyon ve Katılımcı Ekonominin Geleceği: Kerem Gökten-Çağatay Edgücan Şahin
15. Latin Amerika’da Müslüman Varlığı: Yasin Avcı
16. ABD-Latin Amerika İlişkileri: Doç. Dr. Sait Yılmaz
17. Latin Amerika ve Türkiye: Yrd. Doç. Dr. Gökmen KILIÇOĞLU-Yrd. Doç. Dr. Ayhan Nuri Yılmaz
18. Latin Amerika’ya Osmanlı Göçü: Şili Örneği: Doç. Dr. Hamdi Genç
19. Türkiye’de Latin Amerika Çalışmaları: Ayşe Yarar






Atilla Gökhun Dayıoğlu, Ayşe Özcan Buckley, Barış Celep, Barış Yetkin, Duygu Küçüköz Aydemir, Emre Burak Demirer, Ertuğrul Meşe, İlknur Meşe, İlknur Meşe, Mertcan Öztürk, Rasim Berker Bank Sağ popülist hareketlerin geniş kitleler nezdinde somut bir nitelik kazanması, tarihsel açıdan iki temel olgunun birleşmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Birincisi, 70'lerin sonu 80'lerin başında neoliberal politikaların gelişmesine bağlı olarak refah devletinin dayandığı sosyal politikalara son verilmesi, toplumsal uzlaşıyı ortadan kaldırmakla kalmaz, hoşnutsuzluğu genel bir eğilim hâline dönüştürür. İkincisi, 90'lı yılların başında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte reel sosyalist hareketlerde yaşanan ideolojik bunalım, devrimci hareketlerin zayıflamasına ve faaliyet alanının daralmasına neden olur.
Genel manada “Popülizm nedir?” sorusuna sınırları belirlenmiş net bir yanıtın verilebilmesi pek mümkün görünmüyor. Popülizm, içinde yer aldığı sorunsala bağlı olarak farklı anlamlar ihtiva etmektedir. Popülizm ifadesi; iktisat politikalarının belirlenmesinde, sınıflar arası ittifakların oluşturulmasında, farklı devlet tipi ve biçimleri, bunlara özgü siyasal rejimler, toplumsal hareketler, ideoloji gibi çeşitli olguları tanımlamakta kullanılır. Bir siyasal strateji olarak popülist hareketin, sol ya da sağ olarak tanımlanması, bir siyasal form olarak hangi ideolojik söylemlere eklemleneceğine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bu çerçevede sağ popülizm; neo-milliyetçilik, ekonomik milliyetçilik ve sosyal muhafazakârlığı merkeze alan bir siyasi ideoloji olarak anlam kazanır. Sağ popülist hareketler, devlet aygıtında yalnızca yerli grup üyelerinin yaşaması gerektiğini savunan yabancı düşmanı ve yerlicilik (nativist) vurgusuyla somut bir nitelik kazanır. Yerlicilik vurgusu, yer yer ırkçılık temaları içerse de ırkçı olmayan ve kültür veya dine dayalı da olabilir. Sağ popülizm, otoriterlik ve yerlicilik niteliğinin yanı sıra yabancı düşmanı bir niteliğe sahiptir.
Bu derleme çalışmasında, "sağ popülizm" olgusu, dünyada ve Türkiye'de kuramsal ve güncel tartışmalar ekseninde ele alınarak incelenmiştir.
Ahmet İşcan, Atakan Yılmaz, Doğuş Sönmez, Melis Özdemir, Özgenur Aktan, Taşkın Toprak İpek, Yeliz Kulalı Martin, Yusuf Gökhan Atak Bu kitap, öncelikli olarak karşılaştırmalı siyaset alanında Türkçe literatüre katkı sağlama hedefiyle yola çıkmıştır ve editör Yeliz Kulalı Martin ve doktora öğrencilerinin iki yıl süren çalışmalarının ürünüdür.
Çalışma kapsamında, karşılaştırmalı analiz yöntemiyle ele alınan devletlerin seçimi, ortak bir paydadan hareketle belirlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın kaybedenleri Almanya ve Japonya ya da savaş suçlarından oldukça zarar gören Bosna-Hersek ve Güney Afrika örnekleri gibi. Bu ortak çıkış noktalarından hareketle çalışmanın özünde, bu devletlerin siyasal sistemlerindeki benzerlikler ve farklılıklar irdelenmiştir. Bununla birlikte yasama-yürütme-yargı organlarının ele alındığı rejim karşılaştırmalarının daha net yorumlanabilmesi amacıyla bu ülkelerin tarihsel süreçlerine, ayrıca kısaca ekonomik ve sosyal yapılarına da değinilmiştir. Ek olarak, çalışmada yer alan devletlerin siyasal sistemlerinin şekillenmesinde etkili liderlere ve belli başlı siyasi partilere de yer verilmiştir. Söz konusu yöntemle örneğin iki gevşek federasyon yapısına sahip Kanada ve İsviçre'nin benzer görülen sistemlerinde aslında ne kadar zıtlıklar da olduğu ortaya konabilmiştir. Eser, siyaset bilimi alanına katkı sağlamakla beraber konuya uluslararası ilişkiler perspektifinden yaklaştığı için daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmayı da hedeflemektedir.
Abdullah Muhsin Yıldız, Ayşe Ataş, Bilgen Sütçüoğlu, Burcu Saygun, Ceren Ergenç, Devran Dönmez, Ebru İlter Akarçay, Elçin Aktoprak, Elçin Kürşat, İbrahim Hasanoğlu, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Fahri Danış, Mustafa Sarıca, Nail Elhan, Soyalp Tamçelik, Şeyma Kızılay Ulus devlet, önceki devlet tipolojilerinden farklı ama kendi içinde de tek tip değildir. Her ulus devletin farklı bir uluslaşma tecrübesi ve farklı bir ulusçuluk sistematiği bulunmaktadır. Buna bağlı olarak her ulus devletin kendine özgü bir ulus inşa yaklaşımı vardır. Her farklı ulus devlet, kendi içyapısının ve içinde bulunduğu coğrafi, beşerî, siyasi ve sosyal çevrenin etkilerini ve izlerini taşıyan bir ulus inşa süreci ve tarzı tecrübe etmiştir. Bu kitapta dünyanın önde gelen ve kendi coğrafyasında karakteristik olan ulus inşa süreçlerinden Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya, Amerika, Çin, Rusya, Nijerya, Ukrayna, İran, Irak, Makedonya ve Lübnan'ın ulus inşa süreçleri incelenmektedir. Bu örnekler incelendiğinde Avrupa'ya, Asya'ya, Afrika'ya ve Ortadoğu'ya özgü en karakteristik ulus inşa örnekleri anlaşılmış olacak ve geri kalan ülkelerle ilgili fikir yürütmek mümkün hâle gelecektir.
Ali Sahin, Erhan Örselli E-devlet fırsatlar ve tehditler bağlamında bir analiz yönetişim e-devlet bağlamında kamu yönetiminin dönüşümü e-devlet uygulamalarına yönelik algısı e devlet uygulamalarına duyulan güven boyutları e-devlet ve Avrupa birliğinde yürütülen e devlet çalışmaları geçmişten günümüze Türkiye’de e-devlet projeleri e-devlet projeleri bağlamında say 2000 i projesi kavramsal bir analiz e okul uygulamalarına ilişkin algı Konya örneği sayısal uçurum konularını içermektedir.
Ahmet Özkan Medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir sacayağı olarak nitelenmiş ve devlet idaresini yönlendirmede etkin bir rol oynamıştır. Medya, kamuoyu oluşturma gücünü oldukça iyi kullanmış ve yargı başta olmak üzere pek çok organı yönlendirmeyi başarmıştır. Bu bağlamda 2002 yılında AK Parti'yi iktidara taşıyan en önemli güçlerden birisi, eleştirel tutum sergileyen medya olmuştur. Medya bunu isteyerek değil eleştirel ve seçkinci bir bakış açısıyla manipüle ederek sağlamıştır. Keza Recep Tayyip Erdoğan'ın muhtar bile olamayacağını dile getiren alaysı ve eleştirel manşetler, Türkiye'deki medya-siyaset ilişkilerini gözler önüne seren en belirgin siyasal olgulardan birisi olmuştur. Atılan bu ve buna benzer pek çok manşet, çevrede bulunan dışlanmış toplumu kenetlemiş ve 3 Kasım 2002 yılında yapılan seçimlerle AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. 2002 yılında başlayan ve on yıllardır çevrede kalan ve kendisini muhafazakâr demokrat olarak nitelendiren, AK Parti kimliğinde vücut bulmuş kesimlerin iktidarı, aynı zamanda “muhafazakâr demokratlık”tan “muhafazakâr burjuvazi”ye giden yolun da önünün açılmasına sebebiyet vermiştir. Türkiye'de muhafazakâr kesimin ve burjuvazinin yaklaşık son yirmi yıllık dönemde yaşadığı toplumsal değişim ve dönüşüm, medya boyutuyla tarihe not düşecek şekilde kendisini göstermiştir.
Nitekim bu kitap, bahsi geçen konulara ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Gökhan Murat Üstündağ Even though there is large literature on mass political culture, indeed, there is so limited number of works on elite political culture. To my knowledge, there is no scholarly work examining Turkish elite political culture after the 1990s. In this regard, main purpose of this research is to fill this gap by shedding a new light on basic aspects of elite political culture in Turkey. In order to explore the basic aspects of elite political culture in Turkey, the ideology of conservatism which is argued to be “dominant” ideology in Turkey was used in this study. In this regard; the Justice and Development Party elite was taken as case study and the records of Grand National Assembly between 2002 and 2016 were analyzed by applying critical discourse analysis based on interpretivist epistemology. As such in this study, the basic aspects of elite political culture, and concomitantly basic principles of Turkish conservatism were examined in a systematic way.
Necmettin Aydın Merhum Erbakan;
“Dinle, Sana dizel motoru nasıl çalışır anlatayım. İlk yanmanın olacağı bölüme önce yakıt doldurulur ve sonra akım verilir. Akımın etkisi ile yakıt moleküllere ayrışarak yoğunlaşır, sıkışır, yanar ve patlar.
Bu ilk yanma çok kısa sürer ve kendinden sonraki tüm yanmaları yapar, yani motor çalışır.
İşte sen, öyle bir ilk yanma-patlama (öyle bir iş) yapmalısın ki, kendinden sonraki bütün yanmaları-patlamaları yapsın.
Bu dünya hayatı da çok kısadır. İlk yanma yeridir. Eğer bu dünyada yanmayı başarırsan öbür alem de de ebedi aydınlığa mutluluğa kavuşursun.’’
Erbakan etkisi-devrimi dediğimiz bu örnekte bizzat kendi anlattığıdır. Yaptığı her şey hep ilk yanmadır.
Şenol Korkut Bu kitap İkinci Muallim Fârâbî'nin siyaset felsefesini kökenleri ve özgünlüğü bakımından incelemektedir.
İslâm düşüncesinde siyaset ilmi ve felsefesini bir ilim olarak inşa eden Fârâbî aynı zamanda Atina odaklı Grek felsefesinin siyasal düşüncesine de bir nevi alternatif siyaset kuramlar dizisinin peşinde koşmuştur. İslâm'ın vahiy öğretisinin getirdiği siyasal unsurlarla antik Grek siyaset felsefesi arasında kendine özgü bir siyaset felse­fesi inşa eden Fârâbî bir yandan siyaset felsefesine yeni problem alanları kazandırırken öbür yandan İslâm düşüncesine erdemli ve erdemsiz şehirler öğretisi ile yeni bir ufuk kazandırmıştır. Filozofun felsefe, mille ve medîne zemininde geliştirdiği erdemli ve erdemsiz bakış açılarını siyaset felsefesine dair irdelediği bütün problem öbeklerinde görebilmek mümkündür. Bu kitapta bir yandan erdemli felsefe, erdemli din ve erdemli şehrin idealize edilmiş felsefî serüveni irdelenirken öbür yandan bozuk felsefe, bozuk dinler ve erdemsiz şehirlerin İkinci Muallim'in felsefî süzgecinde zemmedilmiş hikâyesi ele alınmıştır.
Ahmet Nohutçu, Ali Ziyrek, Bayram Coşkun, Cenay Babaoğlu, Çiğdem Akman, Çiğdem Pank Yıldırım, Elvettin Akman, Fahri Bakırcı, Furkan Saitoğlu, Gökhan Dökmen, Haluk Alkan, Hamza Ateş, Hicran Hamza Çelikyay, Mahmut Doğan, Menaf Turan, Murat Okcu, Musa Eken, Oğuzhan Erdoğan, Onur Kulaç, Önder Kutlu, Özcan Sezer, Recep Fedai, Sefa Usta, Soner Ünal, Tekin Avaner, Veysel Eren, Yusuf Şahin Türkiye'de uygulanmakta olan parlamenter hükümet sisteminin mevcut hâliyle ülkenin sosyoekonomik kalkınmasında, siyasal sürecin sağlıklı işlemesinde yeterli olmadığı ve hantal bir bürokratik yapının oluşmasına sebep olduğu, farklı siyasetçiler tarafından uzunca bir süredir tartışılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de uzun yıllardır yapılan bu tartışmaların bir sonucudur. Yeni yönetim sistemi, bu tartışmaları sona erdirmemiş, yeni tartışma konularının da ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu kitap da hem yeni sistem tartışmalarına cevap bulmak hem de kamu yönetimi sistemimizde yaşanan köklü değişimlere ışık tutmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Her bir bölümü kendi alanında uzman kişiler tarafından ele alınan bu kitapta; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne Geçiş Süreci, Yürütme, Yasama, Yargı, Bakanlıklar, Politika Kurulları, Ofisler, Yerel Yönetimler, Üst Düzey Yönetici Atamaları, Mali Yapının Yapısal ve Kurumsal Dönüşümü, Kamu Personel Sistemi, Kamu Politikası ve Kapatılan Kurumlar ile Siyaset Yapma Süreci konuları ele alınmıştır.
Süleyman Hayri Bolay “Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü’nün 12. baskısı yapılıyor. Bu sözlüğün bu kadar rağbet görmesinin sebebi diğer felsefe sözlüklerinden çok farklı olmasıdır. Bu farklılığı ortaya koyan amillerin başında taşıdığı bir kısım özelliklerin diğer sözlüklerde bulunmamasıdır. Bu farkları okuyucular zaten bilmektedirler ve bunun için bu eseri daha çok tercih etmektedir. 11. baskıya talep üzerine hâdis, hudus delili, hukuk felsefesi, eğitim felsefesi, kimlik, ölüm ve ölüm ötesi, spor felsefesi, tasarım felsefesi, terör gibi maddeler ilave edilmişti. Ayrıca Allah maddesine meşhur fizikçi ve astronom Newton’un kitabından bazı sözleri eklenmişti. Bu ilavelerin kabul ve rağbet gördüğünü gelen ifadelerden anlıyoruz. Biz belki bu hususlarda küçük çapta bir öncülük yapmış olabiliriz. 12. baskıya da çalışma / iş felsefesi, müzik felsefesi, tehafüt, şuur gibi maddeleri yine talep üzerine ilave ettik. Ayrıca bilgi felsefesi ile ilgili kısma bazı eklemeleri zaruri gördük. Diğer taraftan bizim bildiğimiz kadarıyla iş felsefesi ve müzik felsefesi gibi mevzularda ülkemizde ciddi surette çalışmalar yapılmamaktadır. Yaşayan bir filozofumuz ve 20. asrın 20 büyük fizikçisi arasında yer alan Yalçın Koç’un Nazarî Musikînin Esasları adlı eserini bu konuda istisna tutmak isabetli olur. Eserin yeni baskılarını gerçekleştiren Nobel Akademik Yayıncılık kuruluşunun muhterem başkanına, diğer yetkililerine ve çalışanlarına çok teşekkür ederim.”
Ahmet Cevizci Felsefeye Giriş, bir disiplin ve entelektüel faaliyet olarak felsefeye bir giriş yapmayı amaçlayan kimseler için kaleme alınmıştır. Eser, bu girişi felsefenin kendisini, temel kavram, akım ve konularını, felsefeye özgü düşünme ve akıl yürütme biçimlerini tanıtmak suretiyle yapmayı amaçlamaktadır. Sekiz bölümden oluşan eserde, felsefeyle bir tanışıklık tesis etmeyi amaçlayan bir ilk bölümün ardından, epistemolojiyle, bilim felsefesi, varlık felsefesi, etik, siyaset felsefesi, din felsefesi ve sanat felsefesiyle ilgili konulara yer verilmektedir.
Felsefeye Giriş felsefeyle tanışmak isteyen, “büyük sorular üzerine argümantatif ve sorgulayıcı bir tarzda düşünme” olarak tanımlayabileceğimiz felsefeyi hayatlarına bir şekilde dâhil etmek isteyen herkese hitap etmekle birlikte, esas orta öğretim kurumlarında belli bir felsefe kültürü aldıktan sonra bu kültürü biraz daha zenginleştirmek isteyen eğitim fakültesi öğrencileri, geleceğin öğretmen adayları için kaleme alınmıştır. Eserin en önemli özelliği, felsefenin konularını yapılandırmacı bir yaklaşımla ele almasıdır; yani, Felsefeye Giriş kitabı, felsefenin konu ve problemleriyle ilgili olarak hazır bilgi aktarmak yerine, öğrencinin felsefi sorular ve problemler üzerine düşünmesini ve gerekli sorgulamaları yapmasını temin edecek tarzda, şemalar ve görsel malzemeden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Zeynel Levent İlk örnekleri ilkel insan topluluklarına kadar götürülebilecek olan gayrinizami harp, geçmişte yalnızca zayıfın güçlüye karşı başvurduğu bir yöntem iken bugün güçlünün güçlüye hatta güçlünün zayıfa karşı uyguladığı bir harp türüne evrilmiştir. Bir başka ifadeyle, tarihî süreçte gayrinizami harp sürekli olarak form değiştirmiş, ivme kazanmış ve uygulama alanı yıllara sâri olarak genişlemiştir.
Bu harp türünün Türk tarihindeki ilk somut örnekleri Avrupa ve Amerika'daki uygulamalara nazaran oldukça erken bir tarih olarak kabul edilebilecek olan M.Ö. VI. yüzyılda görülmüştür. Osmanlı Devleti döneminde ise gayrinizami harbin en bilindik temsilcileri hafif süvari kuvveti hüviyetindeki “Akıncılar” ile istihbarat teşkilatı ve özel kuvvetleri aynı çatı altında toplayan kompakt bir yapı ve erken dönem bir gayrinizami harp örgütü olarak tanımlanabilecek olan “Teşkilât-ı Mahsusa”dır. Millî Mücadele döneminde ise “Kuva-yı Milliye”, İtilaf Devletleri konvansiyonel birliklerine karşı gerilla harbi, yıkıcı faaliyetlerde bulunan azınlıklar ile ayrılıkçı gruplara karşı kontrgerilla harbi vermiş ve gerek gerilla gerek kontrgerilla harbi hükûmet çapında yürütülen psikolojik harp faaliyetleriyle desteklenmiştir.
Kadim Türk tarihi gayrinizami harp açısından bu derece zengin bir altyapıya sahip olmasına rağmen Türk gayrinizami harp geleneğinin tüm boyutlarıyla günyüzüne çıkarılamadığı, yüzlerce yıllık tecrübenin doktrinize edilemediği ve bu alanda yeterince akademik çalışma yapılmadığı, yorumdan öte tespittir. Literatürdeki bu büyük boşluğun, gayrinizami harbe duyulan ilginin arttığı bir dönemde birbiri ardınca yayımlanan ve gerçekte var olan ile var olması istenilenin birbirine karıştırıldığı tevatür cinsinden, tekdüze eserlerle doldurulması mümkün değildir.
Çıkış noktası bu paradoks olan kitap; Geç Osmanlı ve Millî Mücadele dönemlerine ait Türk ve İngiliz arşiv belgelerinin incelenmesi, gayrinizami harbin sahadaki uygulayıcıları ve bu alanda akademik anlamda çalışan kişilerle yapılan mülakatlar, ulusal/uluslararası arenada modern gayrinizami harp teorisinin oluşumuna katkıda bulunmuş kişilerin öğretileri ve İngiliz-Amerikan ordu talimnamelerinin bir arada değerlendirilip yorumlanmasıyla oluşturulan ve “Türkiye'de gayrinizami harp alanında hazırlanan ilk doktora tezi” olma özelliği taşıyan akademik bir çalışmanın gözden geçirilmiş hâlidir.
Sabri Orman İnsan davranışlarında ve onların ahlâki olarak değerlendirilmesinde sosyal olana öncelik verilmesi veya sosyalin öncelenmesi gerekliliğini esas alan çalışma, Gazâlî düşüncesinin daha önce hiç gündeme gelmemiş bir yönüne ayna tutuyor. Bu durum, ahlâki değerler sisteminde geçişsiz olanlara kıyasla geçişli faziletlerin daha makbul; geçişli reziletlerin ise yine geçişsiz olanlara kıyasla daha menfur görülmesi şeklinde ifade edilebilir. Çalışmada ayrıca Orman, Gazâlî’nin hukuk ve ahlâka dair son derece dikkate değer iki ayrı yaklaşımını sosyal adalet perspektifine veya sosyal adalet meselesini bu iki yaklaşım perspektifine yerleştirmeye çalışıyor. Bunlardan birisi, farz-ı kifâye yaklaşımı, diğeri de mesâlih ve makâsidu’ş-şerîa yaklaşım veya teorileridir. Risale, bu iki yaklaşımın birer sosyal veya kolektif sorumluluk/ yükümlülük referansı olarak kullanılabileceğinin gösterilmiş olması açısından önemlidir.
Gürbüz ÖZDEMİR Sanayileşme sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan göç olgusu, Türkiye'de toplumsal, ekonomik, kültürel ve hatta siyasal alanda birçok değişimi beraberinde getirmiştir. Bu süreçten en fazla etkilenenler ise kırdan kente göç eden insanlar olmuştur. Göçmenler, bu süreçte karşılaştıkları sorunları çözme ve kente uyum sağlayabilmek adına, kendilerine sığınak işlevi görecek olan “tampon mekanizmalar” keşfetmişlerdir. Bunlar arasında, özellikle “hemşehrilik ilişkileri” ve onun formel biçimi olan “hemşehri dernekleri” öne çıkan yapılar olmuştur.
Bunlar arasında özellikle hemşehri dernekleri, göçmen hemşehrileri toparlamış ve onlar için son derecede önemli olan tampon işlevler yerine getirmişlerdir. Kentleşme/kentlileşme sürecinin etkisiyle kendilerini sürekli geliştiren hemşehri dernekleri, kısa sürede tampon işlevlerini aşarak farklı işlevler de yerine getiren bir yapıya dönüşmüşlerdir. Hemşehri dernekleri bu sürecin sonucunda, hemşehrilerin ortak çıkarlarını temsil eden ve bu çıkarları elde etmek amacıyla birçok faaliyeti yerine getiren bir “çıkar grubu” niteliği kazanmışlardır.
Ancak hemşehri dernekleri, birçok çıkar grubunda olduğu gibi bununla yetinmeyerek, hemşehrilerinin ortak çıkarlarını elde etme amacıyla çıkar/rant elde etmenin en kolay ve risksiz yolu olan siyasal/bürokratik alana yönelme ihtiyacı duymuşlardır. Bu yönelme, hemşehri derneklerini, çıkarları için siyasal/bürokratik süreçleri etkilemeye çalışan, onlara baskı uygulayan bir “baskı grubu” niteliğine dönüştürmüştür.
Mustafa Acar 15 Temmuz hiç şüphesiz Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. O tarihte Türkiye hem hain bir darbe girişimine, hem de milletin tek yürek halinde darbeye direnişine sahne olmuştur. Bir ihanetin analizi, hayır ve hizmet hareketi olarak yola çıkan bir yapının zamanla nasıl devlete kafa tutacak, Parlamentosunu bombalayacak, insanların üzerine tanklarla yürüyecek kadar gözü dönmüş bir terör örgütüne dönüştüğünün ibretlik anlatımıdır. Hizmetten Hezimete FETÖ, 15 Temmuz’dan yola çıkarak bir ihanetin öyküsünü tahlil etmektedir. Çoğunlukla yapıldığının aksine eser FETÖ sövgüsünün ötesine geçmekte, FETÖ’yü var eden tarihsel-sosyal koşullara, henüz bir terör örgütüne dönüşmeden önceki dönemlerde bu yapının toplumdan ve devletten hangi nedenlerle sempati topladığına, yine bir dönem siyasi otoritenin bu yapıyla neden işbirliği yaptığına, hangi iç ve dış dinamiklerin etkisiyle söz konusu yapının adım adım bir ihanet şebekesine dönüştüğüne uzanan kapsamlı bir analiz yapmaktadır. FETÖ benzeri belalarla tekrar karşılaşmamak için, sorumluluğu tamamen dış mihraklara yıkan komplo teorilerinin ötesine geçmek, yer yer öz eleştiri yapmak ve olayın tarihî, siyasi, iktisadi, hukuki, sosyolojik ve psikolojik boyutlarının soğukkanlı bir analizini yaparak, yaşananlardan ders almak ve her alanda gereken tedbirleri almak elzemdir. Bu bağlamda elinizdeki eser, FETÖ olayını çeşitli boyutlarıyla anlama ve açıklama, FETÖ ile mücadelede dikkat edilmesi gereken hususlar ve benzer sorunlarla bir daha karşılaşmamak için alınması gereken tedbirlerin neler olduğunun tespitine yönelik çabalara mütevazı bir katkıdır.
Abdülkadir Özdemir Hükûmet sistemlerinin ülke örnekleriyle birlikte anlatıldığı bu kitapta, dokuz ülke anayasasının ve ilgili mevzuatların Türkçeye çevrilmesiyle elde edilen bilgilerin okuyuculara aktarılması amaçlanmıştır.
Başkanlık, Parlamenter ve Yarı Başkanlık sistemlerinin yanı sıra, Türkiye'de 24 Haziran 2018 genel seçimleri ile birlikte uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi de çalışmada yer almaktadır. Türkiye'nin bu yeni devlet sisteminin diğer sistemlerden farklarına ve sistemin siyasal istikrar ile temsilde adalet üzerindeki olası etkilerine de kitapta yer verilmiştir.
Sadece karşılaştırmalı siyaset, siyaset bilimi ve kamu yönetimi alanlarında çalışmalar yapan akademisyen ve öğrencilerin değil, aynı zamanda ülke yönetimlerine ilgi duyan tüm okuyucuların yararlanabileceği bir kaynak olacağı düşünülmektedir.
Akın Karaca, Bahattin Uzunlar, Banu Alan Sümer, Emine Canlı, Erdem Baykal, Eylem Yolsal-Murteza, Ezgi Demir Oralgül, Fatma Betül Tatlı, Ferda Yıldırım, Fikriye Gözde Mocan, Kurtul Gülenç, Melike Durmaz, Murat Satıcı, Öner Güler, Özgür Emrah Gürel, Utku Özmakas Michael Hardt, Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Giorgio Agamben, Axel Honneth, Walter Benjamin, Jacques Derrida, Jürgen Habermas, Hannah Arendt, Seyla Benhabib, Michel Foucault, Gilles Deleuze, Jean-Luc Nancy, Antonio Negri, Antonio Gramsci, Judith Butler
Felsefenin konuları arasında, etkilemek-belirlemek bakımından yaşamımızla en çok iç içe olanı -etik tarafından kapsandığı ve etiği de içerdiği göz önüne alınırsa- siyasettir. Bu alanda çağdaş dönemin güncel ve verimli tartışmalarının “iktidar” ve “demokrasi” kavramlarının etrafında döndüğü söylenebilir. Öyle ki siyaset felsefesinin merkezî kavramlarından biri olan iktidar, politikayı konu eden diğer disiplinlerde de sorunsalların ve tartışmaların düğüm noktası olagelmiştir. Türlü varyantlarıyla övülen ya da yergilere hedef olan demokrasiye ilişkin açmazların merkezinde ise ekseriyetle farklı iktidar kavramsallaştırmaları bulunur. İktidar ve demokrasiye ilişkin sorunların anlaşılmasına, bu sorunların nasıl aşılabileceği konusunda farklı bakış açıları kazanılmasına katkı sağlayacağı umut edilen bu eser, Cumhuriyetimizin 100. yılına armağan olsun.
Selahaddin Bakan Bazen hükümranlığı ve baskısı dolayısıyla bazen de eksikliği dolayısıyla şikâyet ettiğimiz devlet, siyaset biliminin en göreceli konularından birini teşkil etmektedir. Devletin değişen üretim modellerine ve araçlarına göre rolü daima değişiklik göstermiştir. Bu nedenle liberallerin, muhafazakârların ve Devletçiliği savunanların temel arayışı, devletin siyasi rolünün belirlenmesinin yanında, iktisadi rolünün ne olması gerektiğidir. Bu kitapta bahsedilen teoriler ışığında devletin iktisadi rolünün ne olması gerektiği konusunda güncel örneklerle fikir beyanına çalışılmıştır. Aristo, Eflatun ve hatta Farabi gibi devletçi muhafazakâr düşünürler, devleti insanların eksiği olarak gören Seneca, "Ne kadar az kanun o kadar çok adalet." demek suretiyle kanun devletine karşı gelen Çiçero, liberal düşünceleri ile muhafazakâr düşüncelerini harmanlamaya çalışan Edmund Burke ve kitaptaki diğer liberal düşünürler, karşılaştırılarak ele alınmaya çalışılmıştır. Devletin serbest piyasa akışını bozmadan ekonomiye ne kadar, nasıl, niçin, ne zaman ve ne aşamada müdahale edebileceği, örneklerle anlatılmaya çalışılmıştır.
Demet Gürüz, Ayşen Temel Eğinli Anlamak için de anlatmak için de anlaşmak için de vazgeçemediğimiz bir şey iletişim… Anladıklarımızı, anlattıklarımızı, anlaşmalarımızı sürdüren ve yanıtlayan kaçamadığımız bir döngü… Bizden bize, bizden size, sizden bize, kısaca insandan insana sürekli giden ve gelen bir yürüyen merdiven… Yaşamın temel bir taşı iletişim…
İletişimsizlikten yakındığımız, iletişimin önemli olduğunu fark ettiğimiz bugünlerde toplumdaki tüm bireylere yol gösteren bir kitap… İletişim becerilerinin neler olduğunun öğrenilmesine katkıda bulunurken, aynı zamanda da kişilerin nerede hata yaptığını görebilmesine ışık tutuyor… Akıllara takılan şu sorulara yanıt oluyor:
Beni anlamıyorlar, kendimi anlatamıyorum, ne yapmalıyım?
Ben empati kurduğumu düşünüyorum, yoksa kurmuyor muyum?
Sürekli bir çatışma var aramızda, nasıl çözerim?
Grup çalışmalarında başarısızım, neden kendimi ifade edemiyorum?
Bir türlü ikna edemiyorum… Nasıl yapsam?
Ailede iletişim kopuk… Neden?
İş yerimde arkadaşlarımla iletişimim çok kötü, nasıl düzelir ki?
İyi bir dinleyici miyim?