Sinema \ 1-2
K. Ayfer Koç Sessiz sinema döneminden bu yana kayda değer bir oranda sinemanın konusu olmasına rağmen doktorların sinemadaki temsillerine yönelik çok az sayıda bilimsel çalışma yapıldığı dikkati çekmektedir. Disiplinler arası bir çalışma olan ''2000 Sonrası Türk Sinemasında Doktorlar'', sağlık politikalarının Türk sinemasına nasıl yansıdığına doktor karakterler üzerinden bakmaktadır. Günümüz kültürlerinin hayati bir parçasını oluşturan sinemanın sunduğu temsillerde; hikâye edilen dönemin toplumsal, siyasi ve ekonomik izlerini bulmak mümkündür. 2000'li yıllarla birlikte dünya, etkileri yaşamın her alanında hissedilen bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiş ve neoliberal politikaların etkisiyle sağlık sistemimizde de önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Doktorluk mesleği de saygı, etik, idealizm, mesleki değer, güven unsurları bakımından bu politikalardan etkilenmiştir. Bu kitapta; 2000 sonrası Türk sinemasında doktorluk mesleğinin temsilleri; uygulanan sağlık politikaları çerçevesinde ve ilişkiselliği ön kabulünden hareketle çözümlenmektedir. Sağlık politikaları ile Türk sinemasındaki temsiller arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya odaklanan çalışma, okuyucusunu filmler yoluyla sağlık ve sanat alanı arasındaki ilişkiyi analiz etmeye ve filmler üzerinden sağlık alanını anlamaya, tartışmaya davet etmektedir.
Cüneyt Gök, Deniz Oğuzcan, Janet Barış, Sabri Özaydın, Umut Şilan Oğurlu Türk Sineması’nın kendi içerisindeki dönüşümü ve gelişimi Osmanlı Dönemi’nden Cumhuriyet Dönemi ve sonrasına kadar çeşitli biçimlerde olmuştur. Başta tiyatrocular dönemi, sonrasında ise sinema dilini geliştirip güçlendiren yönetmenlerle kendi yolunu bulmuş ve özgün bir Türk Sineması oluşmuştur.
Zaman zaman dönemin siyasi etkenlerine göre şekillenen Türk Sineması, kendi başına toplumu anlamak için sosyolojik bir boyut da taşımaktadır.
50 Soruda Türk Sineması kitabı yönelttiği sorularla hem Türk Sineması tarihine hem kendi döneminde öne çıkan yönetmenlere hem de Türkiye’de sinema eğitimine yönelttiği sorularla çok boyutlu bir biçimde Türk Sineması’nı anlamaya yönelmiştir.
Gerek teorik bağlamda gerekse de teknik açıdan incelenen filmler ile yönetmenlere dair sorular cevaplanmış, böylelikle hem akademik alanda çalışma yapan akademisyenler hem de Türk Sineması’nı merak eden okuyucular için çok yönlü bir kaynak olarak hazırlanmıştır. Kronolojik olarak başlangıcından günümüze doğru ilerleyen bir yapı oluşturulmuş ve bu da okuyucunun en baştan itibaren Türk Sineması’nın nasıl gelişip modernleştiğine dair fikir üretmesini sağlayacak bir alan açmıştır.
Aydan Tuncayengin “ABD kültürünün egemen felsefesinde Batı aklı Avrupa geleneği ile, imgelerin titrek ışığında sanatın ortak dilini bulmaya çalışıyoruz.”
“Birbirimizi yansıtan, tanımlayan, belirleyen ve böylece yeniden bir öyküsel devinimin içindeki sinemanın illüzyonist tavrında yine kendimiziz!”
Aydan Tuncayengin
Eurimages Türkiye Temsilcisi Mehmet Demirhan: Türkiye'deki en önemli sorunlardan bir tanesi, yapımlara ilişkin finansman kaynaklarının çok kısıtlı olması. Ne mutlu ki son zamanlarda büyük başarılara imza atan filmlerin hepsinde de bir şekilde Bakanlık ya da Eurimages desteği var. Bu da bir şeylerin düzgün yapıldığı anlamına geliyor.
Yapımcı/Yönetmen Semih Kaplanoğlu: Her projeye Eurimages'dan destek alacaksınız diye bir şey yok. Bazen kabul etmiyorlar, bazen çok büyük bir rekabet oluyor, büyük yönetmenler katılıyor, çok fazla proje geliyor ve sizin projeniz belli bir oranda sizden daha iyiler olduğu için tercih edilmeyebiliyor. O zaman o projeden vazgeçmek gibi bir şansınız olmamalı... Yani, o projeyi yapmak istiyorsanız her koşulda ve şartta yapmanız gerekiyor, kabul edilmedi diye vazgeçemezsiniz. Benim perspektifim böyle.
Yönetmen Ümit Ünal: Öyle bir Avrupa kimliği empozesi yok, bizim burada yapılan filmler üzerine kimse ideolojik şeyler kurmuyor. Batılı daha buradan kopuk bir şey empoze etmiyor sonuçta, olanı yansıtıyor.
Yapımcı/Yönetmen Yeşim Ustaoğlu: Eurimages, bütününde Avrupa kimliğinin veya endüstrisinin ayakta kalmasını sağlamaya çalışır öbür yandan da diğer ülkelerle kültürel bir alışveriş sağlamış olur. Türkiye'de hâlâ çok zayıf ve problemlidir. Türk sineması çok dağınık bir sektör, bütün meslek kuruluşlarıyla, bütün bu algıyla ve çabuk para kazanma zihniyetiyle, çok da kurumsallaşmış bir yapı yok.
Yapımcı Yamaç Okur: AB tarafından baktığınız zaman filmler fonlarla yapılıyor, Türkiye'de öyküler, yaratıcılık var ama destek mekanizmaları yok, bu yüzden de Eurimages gibi bir kurum çok önemli hâle geliyor ama Eurimages'a giderken de Eurimages'ın regulasyonları Türk sinemasıyla olan regulasyonlar değil, Avrupa sinemasına göre...
Nilüfer Pembecioğlu Belge ve belgeselcilik; bireysel, ulusal, bölgesel ve uluslararası alanlarda nesnellik, kesinlik ve yargı oluşumuna katkı bağlamlarında ele alındığında, 21. yüzyılın kendi iletişim ve algılama biçimleri ışığında bilgiyi yeniden yapılandırıp yargılama ve kendine katma biçimini sorguladığı ve yeniden ürettiği ifade edilebilir. Bu çerçevede, bireylerin, günümüzde ve gelecekte belgesel filme daha fazla önem vereceği ve gelecek nesillere daha iyi belgeler bırakabilmesi çabası ile hareket edeceği öngörülmektedir.
Bu öngörü doğrultusunda hazırlanan çalışma; birey ve belgesel film, küreselleşme sürecinde belgesel filmcinin kimliksizleşmesi, algılama estetiği ve belgesel sinema açılımları, anlatıda devinim kavramı, popüler kültür ve belgesel tüketimi, belgeselin sorunları ve geleceğin belgeselleri gibi başlıklar altında toplanan yirmi dört makaleden oluşmaktadır. Kitap; öğrenci, çalışan, araştırmacı, akademisyen tüm ilgililere faydalı olacaktır.
Alper Altunay, Batu Anadolu, E. Nezih Orhon, Ebru Anıl, Elif Gizem Uğurlu, Emin Paftalı, Gulay Er Pasin, Gulin Terek Unal, Hakan Uğurlu, Murat Şahin, Pınar Karhan, Sibel Turan Pandemi yüzünden evde kapalı kaldığımız, eskisinden daha fazla ekran başında olduğumuz dönemde Reha Erdem boş durmamıştı. Erdem'in yönetmenliğini yaptığı Seni Buldum Ya! (2021) filmi, önceden izlediğimiz filmlerinden farklıydı ve çeşitli okumalar, çözümlemeler yapmaya uygundu.
Biz de işe koyulduk. Meselemiz; bir filmin birden fazla okumaya açık olduğunu gösterebilmek, yazar kadar çok da okuması olabileceğini örneklendirmek ve izleyici ile film arasında köprü olmaktı.
Bu derlemede; izleyiciye, topluma ve esere dönük okumaları yapmaya, bilimsel yaklaşımlar ışığında farklı bakış açılarını bir film üzerinden yansıtmaya çalıştık.
Selda İçin Akçalı Medya, içinde yaşadığımız toplumun değerlerini dönüştürerek ve çoğu zaman da yeniden üreterek gündelik yaşantımızın en önemli parçalarından biri hâline gelmiştir. Hiç kuşkusuz medya karşısında toplumun en savunmasız kesimi çocuklardır. Çocuklar, sadece medya tarafından değil, diğer toplumsal alanlarda -hukuki, siyasi ve ekonomik- da istismara uğramaktadırlar.
Çocukla ilgili her türlü sorunda asıl amacın, var olan koşulları gerçekçi bir gözle değerlendirip tüm tarafların katılımı ve duyarlılığıyla acil bir eylem planı oluşturulması ve hayata geçirilmesi olduğunu düşünmekteyiz. Yaşanan sorunların çözümünden çok olay ve olguların diplomatik ve siyasi boyutunun öne çıktığı günümüzde, “Çocuk haklarının hayata geçirilmesi, sorumlulukların yerine getirilmesidir.” düşüncesinden hareketle medya ve çocuk konusunun çeşitli boyutlarıyla ele alındığı bu kitabın çocukla ilgili her türlü konuya daha hassasiyetle yaklaşılmasına katkı sağlaması umuduyla...
Çocuk olmayı başaran çocuklar çok şanslı, çok büyülüler…
Alper Altunay Oyun kavramını, birbirinden farklı pek çok tanımla açıklamak mümkün. Her tanım, bizi bu kavrama doğru farklı bir yolculuğa çıkaracaktır. Nihayetinde oldukça geniş ve derin bir konu başlığıdır oyun...
Günümüzün oyun ve oynama gelenekleri ise geçmişte var olan oynama geleneklerine çok fazla benzemiyor. Dijitalleşme, yaşamın her alanında kendini hissettirdiği gibi oynama biçimlerimizi de farklılaştırmış görünüyor. Teknolojinin, bizi taşıdığı yeni toplumsal düzen, oyun oynama pratiklerimizi değiştirirken oynama biçimlerimizde yaşanan bu köklü değişim de gündelik yaşam biçimlerimizi dönüştürüyor. Artık çalışma hayatı ve iş dünyası oyunlaşırken oyun deneyimleri ise bir iş ciddiyetinde gerçekleşiyor. Okuyacağınız bu kitap, dijital oyun kültürü üzerine farklı bakış açılarını bir araya toplamayı hedeflemiştir. Temel amacımız, dijital oyun kültürü üzerine güncel tartışmaları okuyucuya taşımak ve yine okuyucuların zihinlerinde yeni tartışmalara zemin hazırlamaktır.
Aynur Örnek, Aytekin Can, Azime Cantaş, Cenk Ateş, Çiçek Topçu, Emrah Başer, Ferhat Kaçar, İhsan Koluaçık, Naci Anıl Konya İnternet teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte izleme eylemi, gündelik yaşamda önemli bir yere sahip olmuş; sinema, televizyon ve dijital platformlar aracılığıyla topluma ulaşan içeriklerin etki alanı genişlemiştir. Konu üzerine gerçekleştirilen araştırmalar, ekran saatlerinin küresel ölçekte artış eğiliminde olduğunu belirterek ekranlara dayalı bir kültürün geleceği şekillendireceğinin altını çizmiştir. Sinema ve yayıncılık alanında yaşanan radikal dönüşümlere rağmen ekranların toplumu yansıttığı gerçeği, beyaz perdeden dijital platformlara uzanan süreçte hiçbir zaman değişmemiştir. Ekranlar aracılığıyla sunulan eserlere ışık tutmanın, toplumsal olana ilişkin bir kavrayış sağladığı fikriyle sosyal bilimlerin köklü disiplinleri, tartışmalara başlangıcından itibaren dâhil olmuştur. İletişim, felsefe, psikoloji, sosyoloji alanları, sinema ve yayıncılık pratiklerinin toplumsal yönüne ilişkin hususların tartışılmasında ayrıcalıklı bir yer edinmiş, gerçekleşen dönüşümlerle birlikte her araştırma geleneği, yeni yöntemler var etmiştir. Ekranlara dayalı dijital bir kültürün inşa edildiği 21. yüzyılda, alana yönelik olguların ilişkisel perspektifle yorumlanması gerekliliği, söz konusu disiplinlerin ve toplumsal dönüşümlerin dinamik doğasından ileri gelmiştir. Bu kitap aracılığıyla bilim insanlarının sinema, televizyon ve dijital platformları konu edinerek çok yönlü yaklaşımla ele aldığı araştırmalar derlenmiş, alana katkı sunmak amaçlanmıştır.
Prof. Dr. Sedat CERECİ İmgelemindeki sınırsız dünyayı çekici ve etkileyici biçimde görsel tekniklerle somutlaştıran insan, yaşanmış ve imgesel öyküleri filmle gerçeğe dönüştürmüş, filmlerin görkemli atmosferinde kendi öyküsünü anlatmış ve filmlerin görüntüsüyle sonsuzluğa ulaşmanın yolunu seçmiştir. Kendine özgü bir teknik ve çaba gerektiren film yapımı; teknik bilgileri ve sanatsal mahareti bir araya toplayan, insanların düşünce ve duygu dünyalarına bir arada seslenen kapsamlı bir uğraştır. Film yapımını ciddiye alan toplumlarda yüksek getiri sağlayan bir endüstriye dönüşen film yapımı, eğitimin her düzeyinde yer alırken kültürel oluşum ve gelişim için de sayısız materyal sağlamaktadır. Gelecekte uluslararası alanda söz sahibi olmak isteyen toplumlar, stratejilerinde mutlaka film yapımına yer vermekte, uluslararası alana aktarmak istedikleri iletileri filmlerle tasarlamaktadır. Film yapımının tekniği ve içeriği de bu bağlamda gündeme gelmektedir.
Bilal YORULMAZ Bir resim bin kelimeye bedeldir. Bir iki dakikalık bir klip ise bazen yüz binlerce kelimenin veremeyeceği duyguları insanlara aktarabilir. Filmler genellikle etkili yaygın eğitim araçlarıdır. Toplum üzerinde yavaş ama kalıcı etkiler bırakırlar. Süreç içerisinde sosyal hayatta önemli değişiklikler meydana getirirler. Yaygın eğitimde bu denli etkili olan sinema filmleri örgün eğitimde de değerli birer eğitim materyaline dönüştürülebilir. Sırf örgün eğitim için filmler üretmek pahalı bir süreç olacağından popüler filmlerden bölümler kullanmak kısa vadede filmlerden faydalanmayı kolaylaştırmaktadır.
Ülkemizde yeterli miktarda DKAB derslerinde kullanılabilecek kaliteli eğitsel filmlerin bulunduğu söylenemez. Bu durum Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine alternatif yollar sunmayı gerektirmektedir. Bu alternatif arayışımız içerisinde popüler filmler ile dinî filmler bize bir çıkış yolu sunmaktadır. Eğitim maksatlı üretilmeyen popüler filmlerde eğitsel maksatlarla kullanabileceğimiz 1-2 dakikalık sahneler bulunabilmektedir. Bu sahneleri keserek derslerimizde kullanmak, film ihtiyacımızı önemli ölçüde karşılayacaktır. Popüler filmlerden sahnelerin yanında dinî filmlerin de tamamı yerine ilgili bölümlerini kullanmak daha faydalı görünmektedir.
Elinizdeki kitap bu ihtiyaçtan hareketle piyasada bulunan dinî filmler ve popüler filmlerdeki eğitsel sahnelerin tespit edilmesi ile oluşturulmuştur. Tespit edilen sahneler DKAB dersi ünite ve konularına göre tasnif edilmiştir. DKAB dersi müfredatından bağımsız olarak din eğitimi ile ilgili klipler için ise Bilal Yorulmaz, Perdeden Gönüllere-Din Eğitiminde Kullanılabilecek Örnek Videolar, (Rağbet Yayınları, İstanbul 2013) kitabına başvurulabilir.
Aslı Yılmaz D. Ülkemizde konuşma eğitimi sunan okul ve kursların sayısında çarpıcı bir artış var. Buna karşılık konuşma ile ilgili her tür eğitimin zorunlu altyapısı olarak nitelenen Fonetik alanında kapsamlı çalışmalar çok sınırlı. Bu durum, eğitimlerin bilimsel ve nesnel zeminden uzaklaşması riskini de beraberinde getiriyor. Ders içeriklerinin bireysel ifade becerisini beslemekten ziyade iyi sosyal izlenimler uyandırmak üzere tasarlanan subjektif önerilerle sınırlı kalmasına neden olabiliyor.
Bu bakımdan fonetik alanındaki temel bilgileri anlaşılır bir dille sunacak yayınlara ihtiyaç var. Bu ihtiyacı karşılamak üzere hazırlanan Fonetiğe Giriş, başta konservatuarlardaki oyunculuk bölümleri olmak üzere mesleki ve genel amaçlı konuşma okulları için temel ve pratik bir kaynak niteliği taşıyor.
Oyuncu ve akademisyen Aslı Yılmaz, Fonetik disiplinini eğitmen perspektifinden ele alarak tanıtıyor. Kitapta, eğitmenlerin ve öğrencilerin fonetikle ilgili olarak bilmek istedikleri her şey ve daha fazlası, bilimsel verilerle ve mesleki deneyimlerle güçlendirilerek sunuluyor. Okuyucu, konuşma seslerini yeniden dinlemeye davet ediliyor.
Ed. Selda İçin Akçalı Gündelik Hayat ve Medya kitabının içerisinde, tüketim kültürü perspeksifinden okumalar şeklinde yedi makale bulunmaktadır. Makale içerikleri tüketim, tüketim kültürü, tüketim ideolojisi çerçevesinde medya ortamı ve medya uyugulamaları ile Türkiye’deki kültür sembollerinin medyaya yansımaları çerçevesinde şekillenmektedir.
Erhan Yıldırım Toplum Politika Sinema, İdeolojik ve Estetik Boyutu ile Sinema,Türkiye'de Politik Sinema, Politik Film Çözümleri
Abdullah Tunç, Ahmet Furkan Yılmaz, Berfin Demirtepe, Beyza Naile Ömerca, Feride Boğazkesen, İlknur Duğan, İlvenur Soyutürk, Melike Dur, Nisa Nur Ünal, Nisanur Yıldızeli, Nur Sena Gülsoy, Oğulcan Tanrıverdi, Oğuzhan Coşkun, Sefa Boyraz, Sude Yiğit, Suna Tekin, Şeyma Erbaş, Şule Kaya, Tuğba Özer Uzun soluklu bir serüvendir yaşam. Doğumla başlayan ve her anında "yolda" olunan, bizim düşünüp eylediklerimizle mayalanan ve yoğrulan; düşünülenin aksine ölümle sonlanmayıp ardımızda bıraktıklarımızla sonsuz bir döngü hâlinde yaşayan... En çok da "yolda olmak" ile kendi anlamını arayan, kimi zaman bulan, sürdüren, yaşayan...
Öyle bir şey ki yaşam; kimi zaman bir yönetmenin kadrajına yansıyan hatta bir senaristin yazdıklarında hayat bulan, belki de bir dizinin nefes kesen bir sahnesinde vurgulanan ya da bir şairin kaleminden dökülüp dizelerine akan... Veyahut bir roman karakteri olup bir gün karşımıza çıkan/çıkacak olan... Bir yazarın kaleminde ilmek ilmek örülüp kitaplara sığdırılmaya çalışılan... Aslında tam da bu kurmaca "gerçekliği" ile bu yolda, bu yolculukta hepimize dokunan, hepimizde izler bırakan...
Bu kitap, siz değerli okurlarımıza; adından sıkça söz ettiren dizi, film ve romanların, psikoloji disiplininin popüler kuram ve kavramları doğrultusunda bir incelemesini sunmaktadır.
Psk. Suna Tekin
İnci Yakut Bu kitabın öncelikli amacı, Osmanlı Dönemi'ni konu alan dönem filmi ve epik fantastik filim tasarımcılarının (senarist, storyboard tasarımcısı, sanat yönetmeni, kostüm tasarımcısı, mekân tasarımcısı, yönetmen vs.) ve sinema tasarımı ile kostüm tasarımı konularında eğitim alan öğrencilerin sinema anlatısı için karakter tasarımları oluştururken sanatlar arası etkileşim anlayışına sahip olarak hareket etmelerine ve buna göre tarihte geçmiş dönemlerin toplumsal gerçekliğini çeşitli düzeylerde irdeleme gereksinimi içinde olarak sinemaya döneme özgü sanat, tasarım ve toplumsal yaşantı anlayışları bakımından veri sağlayıp kaynaklık yapabilecek toplumu görsel olarak bir şekilde yansıtmaya çalışan döneme özgü sanat alanlarına (19. yy. ve öncesi minyatür, tezhip ve diğer Geleneksel Türk Sanat alanları ) ilgi duymalarına katkıda bulunmaktır. Sanatlar arasında kurulacak ilişki ile günümüz sinema sanatı tasarımcıları Osmanlı Dönemi’ne özgü görsel sanat eserlerinin karakter, mekan, nesne, öykü, kompozisyon, renk, desen ve biçim gibi pek çok unsurlarının toplumsal gerçekliği kurgulama özelliklerinden esinlenerek günümüz bakış açısıyla gerçekliğin yeniden inşasını oluşturabileceklerdir.

Bu kitapta tarafımdan üretilmiş olan kostüm illüstrasyonu (kostüm ve kostümle bağlantılı mekân ve desen) uygulamaları, Osmanlı Dönemi gerçekliğini çeşitli düzeylerde konu alan epik nitelik taşıyan dönem filmi ve epik fantastik film anlatıları için senarist, sanat yönetmeni, kostüm ve dekor tasarımcısı, storyboard tasarımcısı, yönetmen gibi sinema tasarım grubunun üyeleri ve bu alanlarda eğitim alan öğrenciler tarafından yapılacak geçmiş döneme özgü karakter tasarımı çalışmalarında önemli bir yere sahip olan kostüm tasarımı uygulamalarına katkıda bulunmak ve örnek oluşturmak üzere, bu tür uygulamaların hangi anlayış ve ilkeler içinde gerçekleştirilmesi gerektiği hakkında açıklamalar yapan illüstrasyon örneklerini sunmak amacıyla yapılmıştır.

Kitabın hedef kitlesini sinema tasarımcıları, kostüm ve moda tasarımcıları, diğer sanat ve tasarım alanlarında çalışmalar yapanlar ve tüm bu alanlarda eğitim alan öğrenciler ile konuya ilgi duyan başka çalışma alanlarında bulunanlar oluşturmaktadır.
Aytekin Can İletişim Fakültelerinde Ders Kitabi Olarak Okutulan Kısa Film, Kısa Film Türleri, Kısa Film Yapımı Türkiye’de Kısa Film Türlerini içermektedir.
Mine Artu Mutlugün Komedi belki de türler içerisindeki en karmaşık ve kendine özgü mekanizmaya sahip olandır. Herkes komik anekdotlar anlatabilir, şaka yapabilir ve çevresindekileri güldürebilir ancak bunu mizah yolu ile yapabilmek ve komedi dediğimiz üst yapıyı kurgulayabilmek farklı özellikleri gerekli kılar. Mizahı, komediyi ve gülmeyi tam anlamıyla tanımlayan şeyi bugün hâlâ aramaya devam ediyoruz.
Mizah, felsefenin gülen hâlidir ve tıpkı matematik gibi çeşitli kombinasyonlara dayanır. Matematik bu kombinasyonları sayılarla, mizah ise kelimelerle yapar. Mizah zihinsel bir hesaplamanın yanı sıra göndermelere, paradoksa ve dil bilgisine dayanır. Matematiğin olduğu bir dünya daha az gizemli olsa da kesinlikle daha zarif ve büyüleyicidir. Komedinin olduğu dünya da öyle!
Burak Medin, Serhan Koyuncu Kamu diplomasisi, küresel boyuttaki gücünü ve etkisini arttırmayı amaçlayan ülkeler için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu nedenle içerisinde bulunduğumuz yüzyılın başlarından itibaren devletler bu alana yatırım yapmaya başlamışlar ve beklentilerini de bu doğrultuda arttırmışlardır. Kültürel diplomasi, kamu diplomasisinin alt alanlarından biridir ve belki de en stratejik ve en önemli olanıdır. Kültürel diplomasi özellikle sinema, TV dizileri, turizm, sanat ve diğer kültürel olguları içerisine alan geniş kapsamlı bir alandır. Sinema diplomasisi de kültürel diplomasinin en önemli bileşeni konumundadır.
Elinizdeki bu kitapta sinema diplomasisinin uluslararası ilişkiler içerisindeki konumuna ve sinema diplomasisinin niteliklerine ilişkin önemli bilgiler yer almaktadır. Bu çalışmada ilk olarak kamu diplomasisi, kültürel diplomasi, güç kavramı, yumuşak, sert ve akıllı güç kavramları açıklanmış; kamu diplomasisi ve kültürel diplomasinin bağlantılı olduğu alanlara yer verilmiş; ardından sinema diplomasisi Hollywood ve Bollywood sinema endüstrileri ekseninde ele alınmıştır. En önemli yumuşak güç araçlarından biri olan sinema, kültürel diplomasi politikalarının oluşmasında başat bir role sahiptir. Bu yönüyle sinema diplomasisi dış politikada devletlerin elini güçlendiren ve onlara hareket alanı sağlayan en önemli diplomasi türüdür. Hollywood ve Bollywood örnekleri özelinde sinema diplomasisinin özellikle uluslararası alanda nasıl bir işlev gördüğünü irdeleyen bu çalışma, bu yolla sinemanın bir yumuşak güç aracı olarak gücünü ve potansiyelini de ortaya koymaya çalışmaktadır.
Sedat Cereci

“Düşünen insanın tüm çabalarına karşın, insanlar savaşım içinde geçen yaşamlarında çoğunlukla görerek anlama ve görüntülerle anlaşma yolunu seçmişlerdir. Çünkü görerek anlama ve görüntülerle anlatmaya çalışmak diğer yöntemlere oranlara çok daha kolaydır, fazlaca beyin işlevi gerektirmemektedir. Anlatmak ve anlaşmak için kullanılan bu kolay yöntem zamanla insanların temel anlatım biçimlerinden birine dönüşmüş, hatta pek çok sanatın da temel yöntemi olarak yer bulmuştur.


Görüntülü anlatımın en etkili yollarından biri olan fotoğraf, insanların mağara duvarlarında betimledikleri resimlerden başlayarak televizyon görüntülerine değin uzanan yolculuktaki güçlü anlatım tekniklerinden biridir. Fotoğraf tekniğinin platonik düşünceyle de, modern bakış açılarıyla da ilgisi bulunmaktadır. Kültürel dönüşüme koşut olarak yaşanan değişimlerle insanlara daha yakınlaşan televizyon görüntüleri de, televizyon çağının insanlarını anlatan dille kodlanmaktadır. Her çağ kendi iletişim kodlarını üretmekte, ancak çağlar içinde görüntünün geçerliliği sürekli canlı kalmaktadır.”

Ahmet Bülend Göksel

Medya Analizleri adlı kitapta, günümüz medyasında belirleyici konumda olan temel tartışma konuları, iletişim uzmanları için yol gösterici temel parametreler çerçevesinde yorumlanmış ve medya tartışmaları için, sonuca dönük bir rota çizilmiştir.


 


Toplumsal yaşamı yakından ilgilendiren; Şiddet, Cinsellik, Çocuk Pornografisi konuları kitapta medya perspektifinde, sosyolojik-psikolojik boyutları ve iletişim biliminin temel verileri ışığında çözüm önerileri geliştirilerek yapılandırılmıştır.  Ayrıca çalışmada; medya-siyaset ile medya-propaganda ilişkisine de yer verilmiş bu bağlamda örneğin kamu görevlilerinin ve seçilmiş yetkililerin hediye almasına ilişkin çeşitli olayların, durumların ve buna mukabil var olan ya da olması gerektiği tartışılan düzenlemelerin, medyada farklı görüşlerin çatıştığı gündemler olarak sunulmasından dolayı, hediye olgusu incelenmiştir. Bunlara ek olarak Vatandaş Gazeteciliği ve bir örnek olay olarak sunulan Dolmabahçe Sarayı’nın uluslararası tanıtımı çerçevesinde Medya teknikleri açımlanmış ve medyanın toplumsal sorumluluğu çerçevesinde yine bir örnek olay olarak “Kadın Sığınma Evleri” medya ile ilişkiler perspektifinde analiz edilmiştir.


 


Medya Analizleri kitabı anlatım biçimi, sorunlara yaklaşımı, çözüm önerileri ile bu konuda araştırma yapanlara objektif, sorgulayıcı ve kamusal vicdana seslenen bir yaklaşım sunmaktadır. Medya çalışmalarına özellikle medyanın toplumsal boyutuyla önemli bir katkı yapacaktır.

Arthur Asa Berger Arthur Asa Berger, başkalarının medyayı nasıl yorumladıkları ile yetinmeyip kendi medya çözümlemelerini yapmak isteyen okuyuculara uygulamalı öneriler sunan, örnekli, kullanıcı dostu bir rehber oluşturmuştur. Medya yorumlamalarını; göstergebilimsel bakış açısı, Marksist kuram, psikanalitik kuram ve toplumbilimsel kuram çerçevesindeki incelemelerle açıklayan ve popüler kültürü bu dört kurama bağlayan Berger, yaratıcı insanların eleştirel düşünceleriyle gerçek dünyayı nasıl dönüştürebileceklerini anlayabilmeleri için bu kuramları bilmelerinin gerekli olduğunu vurguluyor. Beşinci baskısı yapılan kitap, kuramsal açıklamaların yanı sıra, uygulamalı bölümleri, karmaşık kavramları örnekleyen çevrimiçi alıştırmaları, sözlüğü ve çalışma kılavuzları ile yazarın kendi çizimlerini de içermektedir.

“Geçmişin ve geleceğin dünyasını metinlerle kavramaktayız. Aslında tüm dünyanın metinlerden oluştuğunu bilen bizler, metinlerin nelerden oluştuğunu görmek istedik. Bu metinleri görmek, anlamak, izleyerek kavramak, çözmek ve yeniden kurmak istedik. Bize aynı metine dört farklı pencereden bakabilmeyi gösteren Berger'in açıklamalarında ve örneklerinde, bu yapıbozumu, neye göre gerçekleştirebileceğinizi bulabilirsiniz.”
Nilüfer Pembecioğlu
İbrahim E. Bilici Okuryazarlığın ülkelerin gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olmaktan çıktığı 21. yüzyılda, geleceğimizin teminatı gençlerin informal öğrenmelerinde medya başat role sahiptir. Medyanın kendisine ve yaşadığımız dünyaya dair bize öğrettiklerini tersten okuyabilme becerisi, bilgi toplumunun en kritik donanımlarından biridir. Medya okuryazarlığı eğitimi ile 7'den 70'e, 7/24 günlük hayatımıza eşlik eden medyanın dilini doğru anlayıp doğru okumak için sağlam bir temel atılmaktadır.
Ekran bağımlılığından madde bağımlılığına kadar çeşitli bağımlılıklar, şiddet, cinselliğin kötüye kullanılması, duyarsızlaşma gibi sorunlar ve bu sorunların doğurduğu sonuçlar, çözüm arayışında doğal olarak medya okuryazarlığı eğitimini karşımıza çıkarmaktadır. Bu yüzden medya okuryazarlığı tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde son otuz yıldır temel ders olarak önem görmekte ve yaygınlaşmaktadır.
Mesleki olarak medya pratiklerinin öğretildiği iletişim fakültelerinde de medyayı okuma becerisi ön plana çıkmıştır. İletişim öğrencileri için medya okuryazarlığı artık en çok tercih edilen derslerden biri olmuştur.
Eğitimin “Neyi öğreteceğiz? Nasıl öğreteceğiz?” temel sorularına yanıt veren bu kitap; iletişim öğrencileri, öğretmen adayları ve öğretmenlerin medya okuryazarlığını tanımından uygulamasına kadar her ayrıntının öğrenilebilmesi için önemli bir kaynak niteliğindedir.
“İbrahim E. Bilici, kitle iletişim araçları, popüler kültür ve dijital medyanın sunduğu fırsatları ve sorunları açıklayarak; tüm gücü, zenginliği ve karmaşıklığına rağmen, medya okuryazarlığı eğitimini açık seçik ve anlaşılır bir şekilde ele almaktadır. Bu kitap, sınıf ile çağdaş yaşam arasındaki bağlantıyı kurabilme, eleştirel düşünme becerisi kazandırarak öğrencileri başarılı bir şekilde 21. yüzyıla hazırlama konularında eğitimcilere yararlı olacaktır.”
Prof. Dr. Renee Hobbs
(Hobbs, Harvard Institute on Media Education adlı ilk eğitmenlerin eğitimi programının ve Media Education Lab adlı medya okuryazarlığı laboratuvarlarının kurucusu; Rhode Island Üniversitesi (ABD) Harrington İletişim Fakültesi kurucu dekanıdır.)
Dilek İmançer Takımcı

Medya günlük hayatımızın önemli bir parçası olma özelliğiyle insan kimliğinin biçimlenmesinde etkin hale gelmiştir. Medya temsilleri, toplumsal gerçekliğe simgesel göndermelerle ayna tutar. Bu kitap medya temsillerinin toplumsal gerçekliklere ayna tutma işlevinin altında yatan ideolojik, kültürel anlamların açığa çıkıp görünür kılınmasında okuyucuları bilinçlendirmek adına önemli katkı sağlayacaktır.

Sefer DARICI Bu kitap; enstitüler, İletişim fakülteleri, meslek yüksekokullarının ilgili bölümlerindeki hoca ve öğrencilerin, iletişim ve ilgili diğer alanlarda faaliyet gösteren firmaların, bireysel olarak çalışan grafiker, editör, gazeteci, fotoğrafçı, foto muhabiri ve diğer kişilerin, medya mensuplarının, televizyoncu, gazeteci ve muhabirlerin, baskı ve baskı teknikleri üzerine faaliyet gösteren kurumların kullanılan terimlerin bir arada olmaması nedeni ile yaşadıkları sıkıntılara bir son vermek amacıyla hazırlandı.
Medya Terimleri Sözlüğü mesleğe yeni başlayacaklar ve eğitimini alacaklar için yardımcı bir kaynak olmak üzere her zaman başvurulabilecek bir eser olma özelliği taşıyor. Kitap medya ve ilgili sektörde çalışanların uzmanlık alanlarına göre sınıflandırıldı. İçeriğinde yer alan polis muhabirliği, yargı muhabirliği, ekonomi muhabirliği, parlamento muhabirliği, sağlık muhabirliği, spor muhabirliği, kültür-sanat muhabirliği, magazin muhabirliği, foto muhabirliği, TV muhabirliği, dış haberler, kameramanlık, tasarım, montaj, baskı, sinema-tiyatro gibi uzmanlık alanlarında hem uygulamada hem de teoride karşılaşılabilecek terimler özenle seçildi.
Ciddi bir kaynak taramasının yapıldığı kitapta, teoride olmayan fakat yazarın uzun yıllar iletişim sektöründe görev yapmış olması nedeniyle uygulamadan eklediği birçok terim de yer alıyor.
Elinizdeki bu önemli eser, Türkiye'de bu alandaki bir eksikliği gidermekle birlikte, yeni çalışmaları da kaynak oluşturma amacını taşıyor.
Sevil Yıldız Toplumsal ve bireysel amaçlara ulaşmak için kitle iletişim faaliyetlerinin hukuk sınırları içinde gerçekleştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle iletişim faaliyetlerinin sağlıklı yürütülmesi, bu faaliyetlerin düzenlenmesi, sınırlarının ve uyulması gereken kuralların ve yasakların belirlenmesi gerekmektedir.
Hukuk sistemimizdeki düzenlemeler incelendiğinde kitle iletişim araçlarının çeşitlerine göre ayrı ayrı düzenlemeler yapma yolunun seçildiği görülebilmektedir. Anayasal düzenlemelerin yanı sıra kanunlardaki düzenlemelerin tek tek incelenmesi ve her bir kitle iletişim aracının bağlı olduğu kuralların ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Huriye Kuruoğlu - Mikail Boz Dünyada olduğu gibi ülkemizde de akademik çevrelerde insan duygularına dair pek çok çalışma olmasına karşın gülmeye dair çalışma yok denecek kadar azdır. Bunun nedeni ise genellikle 'gülme'nin avam bulunması ve ciddiye alınmayışıdır. Acı ve üzüntü daha evrensel olma özellikleri taşırken mizah daha yerel ölçeklerdedir. Çünkü her toplumun kültürel geçmişi ve birikimi önemli ölçüde neye gülüneceğine dair uzlaşımları içinde taşır. Ülkemiz örneğinde olduğu gibi insanlık tarihinde de pek çok ülkeye bakıldığında siyasal ve toplumsal baskılarla mizah arasında doğru bir orantı göze çarpar. Ciddiyet, tarihte her zaman soylular ve devlet kurumlarıyla özdeşleştirilmiştir. Buna karşın gülmek ve komedi ise daha alt sınıflara ait bir edim olarak halkla ilişkilendirilmiştir. Öte yandan kahkaha bozguncu ve tehlikeli olma potansiyelini de içinde taşıması nedeniyle her şeyden daha büyük bir güçle, iktidarı sarsabilir. Bu yüzden iktidardakiler, tarih boyunca bu tehlikeli sesi susturmanın yollarını aramışlardır. Halklar ise mizahı iktidarlara karşı kullanmıştır.
Bu çalışmada, mizahı farklı boyutlarıyla inceleyen metinler ve yine mizahın farklı kitle iletişim araçlarında dönemsel olarak nasıl yer aldığını inceleyen makaleler yer almaktadır.
Alper Altunay Dijital dünya, aynı zamanda bir imgeler dünyası. Okullar, hastaneler, iş yerlerimiz hatta sokaklar ve caddeler her an imgelerle dolu. Artık anı yaşarken gerçekliklerle temsiller birbirine geçmiş şekilde ilerliyor. Yaşadığımız şimdi, temsil edilen diğer şimdilerle örüntüleniyor. Kendi deneyimlediğimiz şimdi, başkaları tarafından deneyimlenmiş ve tasvir edilmiş şimdilerle iç içe geçmiş bir şekilde akıyor. Farklı yüzeyler üzerinde resmedilmiş her temsil, sadece kendi gerçekliğini değil aynı zamanda kendi zaman boyutunu da bizlere aktarıyor. Ayrıca her araç kendine özgü bir “şimdiyi deneyimleme” karakteristiği sergiliyor. İşte burada, temsilin oluştuğu yüzeyin, zamanı; taşıyabilme, aktarabilme, yeniden oluşturabilme becerisi ciddi şekilde farklılıklar gösterebiliyor. Okuyacağınız bu kitap, farklı temsil biçimlerinin ve araçlarının zaman boyutunu tartışıyor. Belirli bir sonuca varmaktan çok, okuyucunun zihninde yeni tartışmalar oluşturmayı hedefliyor. Keyifli okumalar dileğiyle...
Sedat Cereci İnsanların doğal toplumsal ve kültürel gereksinimlerini karşılamak amacıyla küçük girişimcilerin çabalarıyla başlayan meydanın serüveni, medya unsurlarının kapitalizmin ve küreselleşmenin başlıca araçları olarak kullanılmasıyla işlev ve içerik değiştirmiştir. Yeryüzündeki tüm insanların “medyasız yaşamanın olası olmadığı” yaşam biçimlerine alıştırılması, devletlerin ve özel sektör girişimcilerinin de bu yaklaşımı desteklemesiyle medya, insan yaşamının zorunlu bir gereksinimi olarak konumlanmıştır. Mezralardan metropollere kadar dünyanın her yerinde yaşayan tüm insanlara ulaşabilen medya, yaşamları biçimlendirme, yönlendirme ve denetleme konusunda da egemen konuma gelmiştir.
Bu kitapta, iletişim, medya ve güzel sanatlar eğitimi gören öğrencilere yol göstermesi için medya ile ilgili genel bilgiler, yaklaşımlar ve görüşler bulunmaktadır. Medyayı doğru kullanmak ve ondan yararlanmak için medyanın niteliğini anlamak, onun amaçları konusunda bilgi sahibi olmak ve medyanın içeriğini değerlendirmek gerekmektedir. Öğrenciler kadar yetişkinlerin de ihtiyacı olan bilgilere değinirken, medyanın çağdaş yaklaşımlar, akımlar, oluşumlar, kuruluşlar ve toplumsal unsurlarla ilintisini de açıklamaya çalıştık. Her gün yenilenen iletişim teknolojisine koşut olarak gelişen yeni medya teknolojileri ve üretimlerinin açıklaması için belki yeni bir çalışma yapmak gerekmektedir.
Bu çalışma, medya terminolojisinden medyanın kökeni olarak iletişime; medyanın gündem oluşturmadaki rolünden medya etiğine kadar medyayla ilgi konuları ve medya yapımlarının hazırlık süreçlerini içermektedir. Çalışmada medyanın kültürel boyutuna, küreselleşmeyle ve teknolojiyle ilgisine özellikle vurgu yapılmış medyanın kapsamlı biçimde anlaşılması amaçlanmıştır.
Aydan Özsoy, Aysu Uğur Balcı, Bahar Altay Erişen, Beyler Yetkiner, Dilar Diken Yücel, Eda Arısoy, Eşref Akmeşe, Gökhan Demirel, Hakan Aşkan, Işıl Kızılırmak, Mehtap Özsoy, Mustafa Kemal Sancar, Nergiz Karadaş, Nida Sümeyya Çetin, Ömer Akbulut, Semih Salman, Soner Erdönmez, Suna Can Özbulduk, Şeyma Balcı Popüler temalarıyla yakın dönem Türk sinemasına bakmaya çalışmak, toplumsal ve kültürel farklı alanları, insanın kesiştiği bir zemini anlamayı ve gündelik yaşam pratiklerinin dinamiği çerçevesinde yürütülecek kavramsal tartışmaları gerekli kılar. Popüler olanın yaygın, hızlı ve etkili gücünü, 1990'lı yıllar sonrasında Türk sinemasında başlayan "yeni" hareketliliği içindeki filmler ile onları üretenleri, üretilme koşullarını bir arada düşünmek, hissetmek anlamına gelir. Aynı zamanda bu süreç, yakın döneme eğilen akademik çalışmaların pek çoğunda yaşanan zamanın iç içe geçmiş esnek yapısı nedeniyle yazanlar için yeni ve heyecan vericidir. Bu kitabın ortaya çıkmasında çok değerli katkıları olan yazarlarımızın tamamı, yazıları çerçevesinde sinemamız içinde, geçmiş, bugün ve gelecek arasında keyifli ve titiz bir yolculuğa çıktılar. Bu yolculuklarda, bir yandan tarihselliği içinde Türk sinemasının farklı dönemlerinde yaşanan tartışmalar ve eğilimlere dikkat çektiler. Diğer yandan 2000 sonrası değişen dünya ve film üretme biçimleri, pratikleri bağlamında Türk sinemasında öne çıkan temalara ve bu temalar merkezinde yapılan film çözümlemeleriyle ortaya çıkan değişimlere odaklandılar. Bu yönüyle toplam on altı bölümden oluşan kitap, okuyucusunu; aile, kadın, aşk, erkek, din, yalnızlık, melankoli, sinematografi, işsizlik, mekân, askeri operasyonlar, gündelik hayat, tarih, göç ve engellilik gibi birçok tema ile yakın dönem Türk sineması üzerine düşünmeye, filmsel yolculuğa çıkarmaya davet etmektedir.
Mustafa Kemal Sancar İdeoloji, sanat yapıtlarında açık ya da örtük bir biçimde var olabilir. Fakat ideolojinin en işlevselleştiği alan, kendisini ideolojisizlik kisvesi altında ortaya koyduğu alandır. Bu da sinemada en çok seyirlik ve boş zaman geçirme işlevi gören popüler filmlerde ortaya çıkmaktadır.
Popüler filmler söz konusu olduğunda ideolojik etmenler, anlatının içine gömülü bir hâldedir. Çünkü popüler filmlerin temel işlevi, insanların kitleler hâlinde bu filmleri izlemesi ve bu filmleri üretenlere maddi kazanç sağlamasıdır. İşte tam da bu nedenle popüler filmler, ideolojisiz olarak görünürlerken aslında içine doğdukları dünyanın ideolojik durumu hakkında da geniş bir çözümleme imkânına haizdirler.
Popüler yerli filmlerin ideolojik eleştirisi ile bir yandan farklı dönemlere hâkim olan ideolojik ve düşünsel zeminin çerçevesi bir yandan da popüler filmlerin düşünsel ve toplumsal olanı ne derece yansıttığı açığa çıkarılabilir. Burada, özellikle “popüler” filmlerin ele alınması, ideolojik ve toplumsal olanın ortaya çıkarılmasında oldukça önemli bir işleve sahiptir. Çünkü popüler filmler, toplumun çoğunluğu tarafından izlenmesi niyetiyle gerçekleştirilir ve bunun neticesinde toplumun çoğunluğu tarafından takip edilir. Bu nedenle de Türkiye'de 1980'li yıllar itibarıyla gerçekleşen neoliberal deregülasyon dalgası gibi radikal toplumsal dönüşümlerin izleri, popüler filmlerdeki yapısal ve öykülemeye dair dönüşümlerde bulunabilir.
Ümmühan Molo Gerçeklik, anlaşılması ve tanımlanması zor yapısıyla bir araştırma alanı olmaya devam etmekte; günümüzde sanal, artırılmış ve karma gerçeklik gibi diğer kavramlarla bir arada değerlendirilmektedir. Böylece, teknolojik gelişmelerin doğrudan etkisinde ve bu etkiyle yeni bir görünüm hâlindedir. Sinema ise bu görünümün önemli bir parçasını oluşturmaktadır. VR (sanal gerçeklik) teknolojisini meydana getiren unsurları kendi diline dâhil ederek yeni bir gerçeklik kurgusuna işaret etmektedir.
Sanal Gerçeklik ve 360 Derece Film isimli bu kitap, gerçekliğin VR teknolojisi ile oluşturduğu anlama ve bu anlamın sinemada var ettiği değişime odaklanmaktadır. Değişim, film üretiminden seyretme biçimine kadar pek çok unsuru içermektedir. Hikâyenin 360 derece bir biçim yaratması, seyircinin hikâyeye “dalarak” -bir nevi- “orada olma” hissi edinmesi bunu kanıtlar niteliktedir. Diğer yandan deneyim, dalma, etkileşim ve orada olma gibi kimi kavramlarla birlikte VR film dili, geleneksel film dilinden ayrılmaktadır. Böylece VR filmi başka bir bakış açısıyla, öne çıkan bu kavramlarla birlikte değerlendirme ihtiyacı oluşmaktadır. Bu amaçla kitapta “360 Derece VR Film Çözümleme Modeli” geliştirilmekte, seyirci sınıflandırmasına gidilmekte ve “deneyim” hâlini tanımlayan etkiler sinema dili çerçevesinde yeniden incelenmektedir.
Adem Yılmaz, Aslı Ekici, Betül Hande Doğan, Deniz Kurtyılmaz, Dilan Çiftçi, Enderhan Karakoç, Erhan Hancığaz, Fatma Göksu Tor, Fevzi Kasap, Filiz Soyer, Hasan Hüseyin Toydemir, Mehmet Köprü, Mehmet Sefa Doğru, Murat Pehlivanoğlu, Mustafa Evren Berk, Nedim Serhat Bilecen, Nermin Küçüksönmez, Neslihan Göker, Onur Taydaş, Özgür Yılmazkol, Salih Gürbüz, Seher Şeylan, Süleyman Duyar, Ümmühan Molo, Vildan Keleşoğlu, Zafer Akar Sinema, 1890'lı yılların sonunda ortaya çıkmış ve kısa sürede tüm dünyada ilgi ile karşılanmış, kitle iletişim aracı olarak kabul görmesinin yanında bir sanat formu olarak da tanımlanmıştır. Yeni bir gerçeklik evreni oluşturan bu sanat formuna felsefe kayıtsız kalmamıştır. Çünkü sinema, felsefenin merkezinde yer alan düşünme etkinliğini yansıtan ve harekete geçiren, yeni görme ve düşünme biçimleri üreten bir sistemdir. Hugo Münsterberg tarafından da ilk kez dillendirilen bu sistem, Rudolf Arnheim, André Bazin ve Deleuze gibi birçok düşünür tarafından da incelenmiştir. 1970'li yıllardan itibaren Batı felsefe geleneği, sinema felsefesini akademik bir disiplin olarak kabul etmiş, sinema ile ilgilenen araştırmacılar da filmsel anlatıları farklı çözümleme yöntemleri ile bulgulamışlardır. Buna rağmen sinema felsefesi çoğu zaman ihmal edilmiş bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Prof. Dr. Enderhan KARAKOÇ ve Doç. Dr. Onur TAYDAŞ'ın editörlüğünü yaptığı bu kitap; filmsel anlatıların felsefi arka planı sorgulanmakta, akademik araştırmaların öznesi olma konusunda hak ettiği değer çoğu zaman göz ardı edilen sinema felsefesini farklı bakış açıları ile ele alan bir grup seçkin akademisyenin çözümlemelerini içermektedir. Sinemaya gönül vermiş olanların ama özellikle de sinema felsefesine ilgi duyan herkesin zevkle ve çok şey öğrenerek okuyacağı bir çalışma “Sinema Felsefesi”.
Doç. Dr. Özlem ÖZGÜR
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi



Banu Erdoğan Çakar, Enderhan Karakoç, Gökhan Demirkol, Hasan Hüseyin Toydemir, Konur Alp Koz, Mehmet Sezai Türk, Mustafa Aslan, Onur Taydaş, Ozan Özpay, Serhat Yetimova, Tunç Boran, Yasin Bulduklu Sinema sosyolojisi, filmsel anlatıların sosyal bağlamlar içerisinde nasıl inşa edildikleri üzerinde dururken toplumsal gerçekliğin filmler aracılığıyla nasıl yansıtıldığı ve nasıl yeniden üretildiği üzerinde durmayı da gerektirir. Filmleri sosyolojik bakış ile çözümleyen araştırmacılar, tarihsel ve toplumsal koşulları göz önünde bulundururken izleyiciyi de ihmal etmeyerek temsiller aracılığıyla toplumsal yaşamı anlamaya ve anlatmaya gayret eder. Bu kitapta, Türkiye'nin farklı üniversitelerinden bir grup seçkin akademisyenin, başta Türk sineması olmak üzere farklı ülke sinemalarının yetkin örneklerini merkeze alan; tarihsel, toplumsal ve izleyici odaklı çalışmaları bir araya getirilmiştir. Kitap, sadece sinemanın kuramsal boyutuna ilgi duyan akademisyenlerin değil anlatısal dünyaların büyüsüne kapılarak heyecanlanan sinemaseverlerin de ilgiyle okuyacakları bir derlemedir.
Abdullah Mert, Adem Yılmaz, Beril Özer, Betül Hande Doğan, Burak Medin, Cenk Demirkıran, Derya Çetin, Dilan Çiftçi, Enderhan Karakoç, İkbal Bozkurt Avcı, M. Çağlar Kurtdaş, Nermin Küçüksönmez, Nuri Paşa Özer, Osman Çakır, Özlem Özgür, Salih Gürbüz, Vildan Keleşoğlu Dünyanın en önemli ve aynı zamanda en çok tüketilen sanat formlarından biri olan sinema, içinden çıktığı toplumun kültürel ve yapısal özelliklerini yansıtmanın yanında toplumsal anlamların üretilmesinde ve sürdürülmesinde önemli rol oynar. Bu nedenle filmsel anlatılar izleyicisini; duygusal, psikolojik ve pedagojik olarak etkilemenin yanında toplumsal yaşamın nasıl işlerlik gösterdiğine dair birçok veriyi sunar. Dolayısıyla bu kitap; sanat, sinema ve toplum arasındaki ilişkiye dair sosyolojik bakış açılarını tartışan bir grup akademisyenin özverili çalışmalarını içermekte, sinemanın parçası olduğu toplumu anlamada nasıl kullanılabileceğine dair önemli saptamaları okuyucuya sunmaktadır. Keyifli okumalar dileriz.
Eda Evlioğlu Gezer İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan göç, günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Genellikle ekonomik nedenlerin ön planda olduğu göç kararında savaş, siyasi baskılar ve otoriter rejimlerin etkileri yadsınamaz. İtici ve çekici faktörlerin etkisiyle uluslararası göçte yaşanan artış, beraberinde Avrupa ülkelerinin sınırlarında daha sıkı tedbirler almasına ve sert göç politikaları uygulamasına yol açmaktadır. Bu durum, özellikle düzensiz göçmenlerin yasa dışı yollara başvurmasına ve insan kaçakçılarının ağına düşmesine neden olmaktadır. Hedef ülkeye yasa dışı yollardan giriş yapma uğruna türlü badireler atlatan düzensiz göçmenler, kolluk güçleri tarafından yakalanıp sınır dışı edilme tehlikesiyle de karşı karşıyadır. Bunun yanı sıra yasal yoldan göç eden düzenli göçmenler ve düzensiz göçmenler, göç ettikleri hedef ülkede çeşitli problemlerle karşılaşmaktadır. Bu problemler en temelde dışlanma, ötekileştirilme, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, aidiyet, kimlik, dil, işsizlik, uyum sağlayamama, eğitim-sağlık-barınma gibi sosyal haklardan mahrumiyet, can ve mal güvenliklerinin olmaması, insanlıktan çıkarılma gibi sorunlardır. Düzenli ve düzensiz göçmenlerin yaşadığı bu sorunlar bütün sanat dallarının yanı sıra sinemanın da merkezi meselelerinden biridir. Göçmen sinemasında göç politikalarının, göçmen kimliklerinin, mekânsal-toplumsal hareketliliklerin ve diasporik aidiyetlerin incelendiği bu kitapta; savaş, işsizlik, daha iyi bir yaşam gibi çeşitli nedenlerle isteyerek veya istemeyerek göçü deneyimleyen insanların hikâyelerini anlatan göç filmleri çözümlenmiştir.
Serdar Gezer Kitapta, Foucaultcu kuramdan hareketle öznel deneyimin inşası yoluyla öznenin inşasının kuramsal çerçevesi çizilmiş; öznenin inşası ilk önce aile kurumunda başladığı için, aile içerisinde itaatkâr öznenin inşası süreçlerindeki teknolojileri, bu süreçteki iktidar formları ve bunların söylemsel olan ve söylemsel olmayan pratikleri Yeni Türkiye Sanat Sinemasında merkezî meselesi aile olan filmler üzerinden, bu filmlerin izleyici özneyi itaatkâr özne olarak inşa edebilme imkânları da göz önünde bulundurularak çözümlenmiştir.
Özne inşasını açıklamada, Foucaultcu kuramsal çerçeveden yararlanıldığı için film çözümlemesinde Foucaultcu söylem analizi yöntemi kullanılmıştır. Foucaultcu söylem analizi (FSA), Foucault'nun kuramından hareketle, verili söylemleri önce teşhis etmeyi, ardından bu söylemleri meydana getiren iktidar mekanizmalarını ve pratiklerini ortaya çıkarmayı ve bütün bunların inşa ettiği hakikatlerin ve her türden verili genel kabullerin tarihsel kurgu olduklarının anlaşılması süreçlerini kapsamaktadır.
Çözümleme neticesinde filmlerde, ailenin itaatkâr özne üreten bir makine gibi çalıştığı; filmlerdeki ailelerin boyun eğdirmenin, tahakkümün, mikro iktidar ilişkilerinin, disiplin etmenin, ihanetin, sıkıntıların, şiddetin merkezî ve zorunlu mekânı olarak kurulduğu görülmüştür. Ayrıca filmlerde, ailenin itaatkâr özne üreten bir makine gibi çalıştığı; filmlerde uygulanan disiplin tekniklerine ve tahakküm durumlarına ise birkaç istisna karakter dışında direnişin olmadığı ortaya koyulmuştur.

Aytekin Can, Erhan Yıldırım
Mustafa Evren Berk Sinema, gerek yaratım süreci, gerekse ortaya çıkan ürün bağlamında özel ve görsel efektler vasıtasıyla insanların hayallerindeki duygu ve düşüncelerin perdeye aktarıldığı bir alandır. 1895’te İskoç Kraliçesi Mary’in İdamı adlı filmle başlayan özel efekt serüveni, teknolojik gelişmeler ve ihtiyaçlara göre şekillenen efekt uygulamalarının kullanımıyla sinemanın anlatımı konusunda tahmin edilemeyen boyutlara ulaşmıştır. Bu bağlamda araştırmada, özel ve görsel efektin ne olduğu ve arasındaki farkları araştırma sürecinde açıklanmıştır. Özel efektlerin tarihi gelişim süreci aynı zamanda görsel efektlerin uygulama alanlarına yer verilmiştir. Çalışma sonucunda Hollywood Sinemasından ve Türk Sinemasından 2008 ve 2012 yıllarına ait örneklemler olarak seçilen filmler, kamera arkası görüntülerden hareketle mizansen eleştirisi analiz yöntemiyle belirlenen parametreler doğrultusunda çözümlenmiştir.
A. Kerem KABAN Ses gizlice, görüntüyü belli işlevlerinde yalnız bırakmıştır; Ses görüntünün doğasını değiştirmiş olmasına rağmen, görüntünün dikkati çeken ana eksenine el sürmemiştir. Yani sesin nicesel evrimi, görüntüyü yerinden etmemiştir. Özellikle de sesin, yansıyan görüntüde görmemiz istenen şeyi, gösterme gücüne sahip olduğu da hatırlamak gerekir.
Kitap, Görsel-İşitsel birliktelik gerçekliğini, yani bir algının diğer algıyı etkileyip değiştirdiğini göstermeye çalışacaktır. Aynı anda hem görüp hem duyduğumuzda hiçbir zaman aynı şeyi görmeyiz ya da aynı şeyi duymayız. Belki bu yüzden görmek ve duymak arasındaki sözde gereksizlik ve güçler arasındaki tartışmalı ilişkiler gibi eski varsayımlarımızın ötesine geçmenin zamanı gelmiştir artık!
Eyüp Al Sinema sanatsal, ekonomik, politik ya da farklı açılardan birçok değere sahip olmakla birlikte teknolojik bir araç olmasından dolayı anlamının
ve konumunun nerede bulunduğu da dikkatle incelenmelidir. Sinemayı anlamlandırmak için teknolojiyi, diğer iletişim araçlarını ve süreçlerini de hesaba katmak gerekir. Dolayısıyla sinema, tarihin belirli bir döneminde, belirli bir ideoloji, bakış açısı ve dünyayı kavrama biçiminin yansıması olarak insanın zaman-mekan tecrübesini şekillendirir. Bu süreçte sinemanın içinde bulunduğu dünyadan, ideolojiden ve kültürden bağımsız olarak ele alınması mümkün olamayacağı için araçları var eden modern bağlamın da tartışmaya dahil edilmesi gerekir. Bu eserde; içeriğe ait tüm unsurlar elenerek, teknolojik determinist bir perspektiften hareketle, teknolojik bir araç olarak sinemanın yarattığı zaman ve mekan tecrübesine odaklanılmaktadır.
Orkun Öngen Sinema ve tiyatro sanatlarındaki temsil biçimlerinin çözünmesi, günümüz kültürünün içinde yer aldığı toplumsal fabrikanın her şeyi birbiriyle eşitleyen, standardize eden, tek tipleştiren yapısından kaynaklanmaktadır. Otomasyonla standardize edilmiş bir üretim organizasyonunun sanat anlayışı da standardize edilerek otomatizasyonlaştırılmış olacaktır. Dolayısıyla böylesine bir üretim organizasyonunun bilinç endüstrisi aracılığıyla eğittiği zihinler, otomatlaşmış performanslar ile standardize edilmiş senaryolar talep eder. Bu durum, sanatın savunduğu hakikat anlayışı ile var olan realite arasındaki yarılmanın giderek daha da artmasına neden olmaktadır. Bu yarılma aynı zamanda toplumu oluşturan bireylerin kamusallık anlayışının çözüldüğünü gösterir. Fakat bu çözülme, birbirinden ayrılıp dağılma şeklinde değil bir şeyin olmaması gereken başka bir şey içinde zorla emülsiyona maruz bırakılarak çözünmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu durum, Baudrillard'ın tabiriyle karşı fazlarla sürekli tekrarlanan sonsuz bir döngü yaratır. Tüketim kültürü içerisinde emülsiyona maruz kalan kitleler toplumsal bir infial hâli içerisindedirler. Arz-talep döngüsünün fasit dairesine sıkışmış öfkeli kalabalıklar, için için kaynayan simüle edilmiş bir gerçeklik fantazmagorisi içindedirler. Bu sıkışma hâli çözünmekte olan bir toplumun göstergelerini yansılar. Dolayısıyla sinema ve tiyatro sanatlarında temsil edilenin/gösterilenin doğasından kaynaklanan temsil edimi de çözünmeye uğrar. Bu kitap, böylesine bir çözünmenin etkisi altında kalan sinema ve tiyatro sanatında meydana gelen durumları diğer bir ifadeyle sine-teatral çözünmenin kıyısında olanları, olmuş olanları ve olacak olanları göstermeye/resmetmeye çalışacaktır.
Ferda Şule Kaya Sosyal psikoloji alanında yer alan toplumsal cinsiyet, grup davranışı gibi konular pek çok bireyin ilgisini çekmektedir. Doğduğu andan itibaren sosyal hayatın içinde yaşayan bireylerin aile, eğitim, cinsiyet ve kültür yapılarından etkilenmesi kaçınılmazdır. Sosyal psikoloji açısından teorik olarak ele alınan bu konuların görsel sanatların en etkili ürünü olan filmlerde de yer alması teori ile pratiğin buluşması açısından önemlidir. Film analizleri açısından birçok önemli yayın bulunmaktadır. Bu kitapta ise filmler sosyal psikolojik bakış açısı ile ele alınmıştır. Çok geniş inceleme alanı olan sosyal psikoloji biliminin film analizleri; küreselleşme, grup davranışı, toplumsal cinsiyet, kültür-birey etkileşimi ve aile psikolojisi konuları ile ilgili filmlerle sınırlı kalmıştır. Kitap, sosyal psikoloji hakkında bilgi verirken filmlerin değerlendirmesi konusunda farklı bir bakış açısı da sunmaktadır. Keyifle okunması ve farkındalık yaratması dileği ile...
Gökhan Pekdemir Ülkemizde reklam ve reklamcılık disiplini sağlam bir temel üzerine inşa edilmiş ancak tanıtım filmi henüz ayrı bir başlık altında incelenmeye başlanmamıştır. Öyle ki tanıtım filminin, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık sektörü ile olan ilişkisi meslek profesyonelleri tarafından dahi pek bilinmemektedir. Tanıtım ve reklam kavramlarının birbirinin yerine kullanıldığı düşünüldüğünde bu kitap; tanıtım filminin kendi alt başlıkları olan ayrı bir tür olduğunu savunan ve bunun için de somut, analitik, yönlendirici veriler sunan akıcı dile sahip bir çalışmadır. Bu ayırıcı yönleriyle alanında bir ilk olma özelliği taşımasının yanı sıra medya sektörü için de pratik çözüm önerileri sunan bir uygulama kitabıdır.
Serhat Yetimova, Mustafa Aslan Sinema ile Tarih’in ilişkisi çok yönlü bir ilişki durumundadır. Bir yandan tarihsel koşulların film üretimindeki etkisi madalyonun bir yüzünü oluşturuyorken diğer yandan sinemada tarih algısı madalyonun diğer yüzünü oluşturmaktadır. Sinemada tarih algısı, bugünden geçmişe bakarak tarihi kişilik, olay ve olguların bellekteki yansımaları, işaretleridir. Sinema’nın tarihe ilgisi günümüzde birçok dizi, film ve belgesel ile somutlaşmaktadır. Her dönemde bu ilginin varlığına tanık olunmaktadır. İnsanoğlu bugünden geçmişin dünyasını sinema aracılığı ile hayal etmektedir. Bu hayal kurma eylemi bugün de tüm canlılığını koruyarak ve zenginleşerek devam etmektedir.
Bedirhan Karakurluk Tasavvufta ayna kavramı çok ilginçtir: “Aynada görünen aynaya bakan değildir fakat aynaya bakılmasa bakan, onda görünmez”. Bir nesne olarak ayna aslında hiçbir şey göstermez yani aynanın görüntü oluşturma meziyeti yoktur, ayna sadece yansıtır. Aynada bir görüntünün oluşması için onun karşısında bir görselliğin olması şarttır. Bu görselliği görmek isteyen, aynaya bakmalı; kendini görmek isteyen ise bir ayna bulmalıdır. Aynaya baktığında yüzünde kara görenin ise aynayı kırmaya ya da silmeye çalışmaması, yüzündeki karayı silmesi gerekir. Yüzdeki karayı aynadan bilmemelidir, çünkü görüntüyü o oluşturmaz. O sadece yansıtır, ona kızılmaz. Tarihte Türk-İslam medeniyetini büyüten ve beynelmilel bir güç olmasını sağlayanlar, aynayı yüzlerine tuttuklarında Ali'yi görenlerdir. Şimdi ise yüzlerdeki karayı gösterecek bir aynaya ihtiyaç yok mudur? Aynı bizleri anlatıyor denilen filmler, sanatın toplumu yansıtan bir aynası olamaz mı? Tasavvufi referansla üretilen bir sinema sanatı, kendisine bakıldığında topluma ayna olup yüzdeki karayı yüzlere vuramaz mı?
Filiz Erdemir Göze Televizyon, ilk düzenli yayınların gerçekleştirildiği yıllardan günümüze kadar geçen süreçte, insanların hayatındaki en önemli kitle iletişim aracıdır ve bu araç, yayına başladığından bu yana eleştirilerin merkezinde yer almıştır. Öyle ki tarihte hiçbir kitle iletişim aracı, televizyon kadar eleştirilmemiştir. Literatüre bakıldığında da çoğunlukla olumsuz bir televizyon imgesi göze çarpar. Bu kapsamda, televizyon içeriğine yönelik olarak şiddetten eğlenceye, gerçekleri gizlemekten düzeysizliğe kadar çok sayıda yaygın suçlama söz konusudur.
İnsan yaşamında kısa bir sürede merkezi bir konum elde eden televizyona, bir diğer kitle iletişim aracı olan sinema da kayıtsız kalmamış ve filmleri aracılığıyla hem eleştirel literatüre destek vermiş hem de olumsuz televizyon imgesini yeniden üretmiştir.
Televizyon İmgesine Sinema Perdesinden Bakmak, okuyuculara farklı bir televizyon eleştirisi sunuyor ve okuyucuları, televizyonun “günahları”nı sorgulamaya davet ediyor. Sinemanın bakış açısıyla televizyonun değerlendirildiği bu kitapta, filmlerin televizyon imgesini ele alış biçimleri çeşitli kategoriler altında incelenmekte, televizyona yönelik kuramsal düzeydeki eleştiriler ve bu eleştirilerin film düzlemindeki sunumları kapsamlı bir şekilde irdelenmektedir.
Berceste Gülçin Özdemir Bu çalışmada; Türk Sineması’nda kadın yönetmenlerin çektiği ana akım dışı sayılabilecek nitelikteki filmlerinde, kadın karakterlerin mekânlarda temsili anlatıbilim yöntemiyle feminist bir perspektifle incelenmiştir.
İlk bölüm; feminizm, özel alan, kamusal alan kavramlarının tarihçeleri ve kuramcıların bu kavramlarla ilgili kuramlarını açıklamaktadır.
İkinci bölümde; feminist film eleştirisi, feminist film kuramları, anlatı, anlatının ögeleri, ana akım dışı sinema ve feminist anlatı açıklanarak, feminist anlatı açısından mekân ögesinin incelenmesi tartışılmaktadır.
Üçüncü bölümde ise, ilk iki bölümde açıklanan kavramlar ve kuramlar ışığında örnek olay incelemesi kapsamına alınan; Araf, Bulutları Beklerken, Gözetleme Kulesi, Pandora’nın Kutusu ve Zefir filmleri, anlatıbilim yöntemiyle feminist bir bakışla çözümlenmiştir.
Azime Cantaş, Bahar Öztürk, Beyler Yetkiner, Esma Gökmen, Fatma Nisan, Ferhat Kaçar, Işkın Özbulduk Kılıç, N. Tülay Şeker, Seher Midilli Son yıllarda ülkemizde sayısı hızla artan biyografik filmler, akademik çalışmalarda sıklıkla ele alınmaya başlanmıştır. Özellikle 2000'li yıllardan sonra tanınmış kişilerin yaşam öyküleri sinemacılar tarafından çekilmiş ve gişede büyük başarılara imza atılmıştır. Dolayısıyla biyografik filmlere seyircinin göstermiş olduğu ilginin ve izlenirliğin artması biyografik türün Türkiye'de yaygınlaşmasını beraberinde getirmiştir. Her geçen gün bir yenisi çekilen biyografi içerikli filmler, herkesin olduğu gibi biz sinema çalışan akademisyenlerin de ilgisini çekmiş, biyografik filmlerin incelenmesi gerektiği konusunda bizleri düşünmeye sevk etmiş ve bu kapsamda bir kitap yazma fikri ortaya çıkmıştır.
Türkiye'de çekilen ve izleyicilerden yoğun ilgi gören biyografik filmlerin yer aldığı bu kitap, toplumun hafızasına kazınan kişilerin hayatlarını konu edinmektedir. Sinemada tür kavramına, biyografik türlere ve Türkiye'de biyografik filmlerin gelişimine yer verilen ilk bölümün ardından Mavi Gözlü Dev, Kelebeğin Rüyası, Müslüm, Bizim İçin Şampiyon, Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu, Dilberay ve Bergen filmlerinin farklı yöntemlerle yapılan analizleri kitabın içeriğini oluşturmaktadır. Ülkemizin sinema literatürüne katkıda bulunmak için hazırladığımız bu kitaba, akademi camiasının farklı üniversitelerinde yer alan çok değerli akademisyenler katılmıştır. Kitabımızın biyografik filmler ile ilgili yapılacak çalışmalara kaynak olması temennisiyle…
Pelin Agocuk Politika, toplumu daha iyiye götürmeyi sağlayacak bir faaliyet alanı olarak ele alındığında, mevcut siyasal düzenin oluşturduğu kurallara uymanın ötesinde bir anlayışla sorgulamayı ve değiştirmeyi amaçlayan bir yapıya sahip olmalıdır. Bu kitap, Türk sinemasında politikacı temsili içeren filmler üzerinden, politika faaliyetinin ve politikacının nasıl bir niteliğe sahip olması gerektiğini sorguluyor. Türk sinemasında politikacı temsili içeren filmler üzerinden, sadece bu filmlerin yansıttığı dönemin siyaset anlayışını değil günümüzde, siyaset anlayışının hangi nitelikte olduğu konusunda araştırmacılara ışık tutuyor.
Siyaset pratiklerinin, günümüzde de değişmediği sonucuna varıldığı çalışma, tarihsel ve toplumsal bir perspektif üzerinden politika konusuna, mesafeli ve eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Kitap, sinema ve politika ilişkisinden yola çıkarak Türk filmlerinde; politik meşruiyet, politika yapma eylemi ve politikacının temsili konusuna odaklanıyor. Filmlerde politikacıların temsili incelenirken aynı zamanda halk olarak temsil edilen kişilerin siyasal katılımı ve siyasetle politikacıya karşı tutum ve yaklaşımları da değerlendiriliyor.
Bu çalışmanın odak noktasını oluşturan "politik meşruiyet" kavramı, Weber'in meşruiyet çözümlemesi çerçevesinde ele alınıyor. Sinema ve politika ilişkisine girmeden önce, politikanın ne olduğu, kuramsal ve pratik açıdan oluşturduğu algı, Ranciére ve çeşitli kuramcıların savunduğu görüşlerin ele alınmasıyla açıklanıyor.
Günümüzde, çok büyük bir önem kazanan “Politikacı kimdir?” sorusunun, filmlerde inşa edilen gerçeklik üzerinden açıklandığı kitapta, dünün ve bugünün siyaset pratikleri, tarihsel bir perspektif üzerinden yorumlanıyor.
İbrahim Ethem Gürbüz Ülkemizde özellikle son on yılda büyük bir teknolojik atılım gerçekleştiren sinema endüstrisi çağın dijital gereksinimlerini karşılayabilecek bir boyut kazanmıştır. Her ne kadar günümüz koşullarının dünya sineması ile rekabet edebilecek bir yapıda oluşunu kabul ediyor olsak da Yeşilçam sineması dediğimiz, takribi 1960'ların sonundan 1980'lerin ortalarına kadar süren evre için aynı rekabetçi teknolojiden bahsetmek şüphesiz ki o dönemin duayen sinema emekçilerine karşı (yönetmeninden set işçisine kadar) çok büyük ve haksız bir söylem olacaktır. Zira sinematografik parametrelerin (görsel özellikler), teknolojik ve kurgusal enstrümanlardan yoksun olduğu bu evrede, sinema emekçilerinin yaratıcılık ve azim noktasında çağın ötesine geçtiklerine pek çok başyapıtta tanıklık etmekteyiz.
Bu tanıklığın mütevazı bir örneğini yansıtan bu kitapta, Türk sinema tarihinin en ses getiren filmlerini (Hababam Sınıfı Serileri, Selvi Boylum Al Yazmalım, Mavi Boncuk, Kibar Feyzo, Köyden İndim Şehire, Arabesk ve daha niceleri) “bizzat” çekmiş olan görüntü yönetmenlerinden birebir alıntılar bulacak ve o döneme dair birbirinden ilginç anılarla karşılaşacaksınız. Ayrıca kitabın içeriğinde, sinemaya gönül vermiş ve bu alanda ilerlemek isteyen gençlerimiz için faydalı olduğuna inandığımız temel birtakım bilgilere de yer verilmiştir.
“İngilizler büyük bir hayranlıkla dediler ki ‘Siz bu şartlar altında öyle bir film çekebiliyorsanız bizden elli sene öndesiniz.’ İşte biz bu şartlar altında o filmleri çekerek bugünlere geldik.” (Hüseyin Özşahin)
“...Burada aslında karşılıklı bir dans vardır. Oyuncu ile kameramanın dansı. İkisi de birbirini kollarlar ve birinin geri ya da ileri kaldığı bir noktada diğeri ona yön verir...” (Aytekin Çakmakçı)
“...Filmi hatırlarsınız belki; Tarık Akan, Halit Akçatepe ile kan kanseri olan kardeşleri Kahraman Kıral'ı alırlar ve bir eşekleri vardır: onu satmaya giderler. İşte o satmaya giden resmi yakalamaya çalışıyor Ertem Abi (Eğilmez)...” (Erdoğan Engin)
“...Fotoğrafı çok iyi bilen yönetmenlerimizin yanında işin tekniğinden hiç anlamayan yönetmenlerimiz de vardı. Onları da kameramanlar kurtarıyordu o zamanlar... Bugünkü şartlar bizde olsaydı çok daha farklı şeyler olurdu.” (Kaya Ererez)