Radyo Televizyon \ 1-2
Mesut Uğurlu Hızla küreselleşen dünyadaki bu değişim sürecinde ulus-devletler kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi sürdürmektedir. Ulus-devletlerin bu çıkar mücadeleleri konu başlıklarından biri de “kültür”dür. Her devlet kendi millî kültürünün diğer kültürlere göre daha “üstün” olduğunu ispatlamaya çalışmakta diğer kapsayıcı kültürel yaygınlaşma faaliyetleri yürütmektedir.
Kültürel unsurların korunması ve farklı kültürlere kodlanması amacıyla ortaya konulan bu çabalar, elbette birtakım araçlar ve yöntemler çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Film ve dizilerin yanı sıra küresel iletişimi ve etkileşimi hızla yaygınlaştıran web siteleri de “Kültürel Kodlama Aracı” olarak kullanılmaktadır. Bu araçlardan biri de Amerika'nın en önemli yayın kuruluşlarından biri olan “Amerika'nın Sesi” (Voice of Amerika) adlı kuruluşa ait web sitesidir.
Çalışmamızda “Amerika'nın Sesi” adlı web sitesinde yer alan İngilizce eğitim modülleri vasıtasıyla Amerikan kültürüne ait hangi unsurların ne gibi yöntemler kullanılarak aktarıldığına yönelik tespitler yer almaktadır. Bu tespitlere göre bazı Amerikan kültürü unsurlarının kullanıcılara doğrudan kodlandığı, bazı unsurların ise dolaylı olarak, arka planda ve adeta “sanal reklam” tadında kodlandığı anlaşılmıştır.
Gökmen H. Karadağ AB'nin fikir babalarından Jean Monnet, “Teknokratlar önce Avrupa'yı inşa etmeliydiler, siyasetçiler ve halk ellerini onun üzerine koymadan önce.” demişti. Bu sözlerden yıllar sonra AB'nin kalbinde, Brüksel'de, bir sabah evi basılan, belge ve kayıtlarına el konulan Stern muhabiri Hans Martin Tillack ise “Artık Burma'nın Brüksel'den daha kötü bir yer olduğundan çok emin değilim.” dedi.
Tabii ki sadece bu uç örneklerin belirlediği bir manzara yok karşımızda ama demokrasi, kamusal alan, kimlik gibi konularda meşruiyet sorunları yaşayan bir yapı ve değişen, yeniden biçimlendirilmek istenen bir medya var. “Gazetecilik gazeteciliktir.” diyenlerin kulağına biraz garip gelse de “Avrogazetecilik” diye uluslaraşırı bir olgu türedi.
Avrupa gazeteciliği nasıl şekilleniyor? Bununla bağlantılı bir Avrupa kamusal alanı ya da iletişimsel alanı var mı? Yeni Avrupa gazetecisinden kim ne istiyor ve ne bekliyor? Avrupa'da medya sahipliğindeki yoğunlaşma ne durumda? Avrupa işitsel-görsel politikalarının altında ne yatıyor? Güçlü bir kamu yayıncılığı geleneğine sahip kıtada kamu yayıncıları ne durumda? AB gibi dev bir bürokratik yapı hakkında haber hazırlamak nasıl bir uzmanlık gerektiriyor? Bu çalışma, bu soruların yanıtlarını arıyor.
Bayram Çağlar Özellikle 1980'lerden sonra postmodern yaşam ve siyaset felsefesinin egemen olması, büyük anlatıların büyüsünü kaybetmesiyle birlikte her toplumsal kimlik kendisini özellikle medya yoluyla ifade etme biçimleri geliştirmiştir. Ekonomik küreselleşmenin siyasal bir sonucu olarak insan hakları, inanç, etniklik ve özgürlük gibi kavramlar dünya genelinde öne çıkarken bunlarla benzer özellikler gösteren alt sınıflar ve muhalifler de kendi medyalarını oluşturma potansiyeline erişmiştir. Küreselden yerele ve tersine ilişkilerin doğmasına olanak veren bu yeni çağ, görünmeyeni görünür kılarken siyasal, inançsal ve toplumsal talepleriyle karşı bir kamusal alan da yaratmıştır. Yaratılan bu kamusal alanda seslerini pek duyuramayan toplumsal kesimler kendi gazetelerini, televizyonlarını, web sitelerini, dergilerini vb. medya araçlarını oluşturarak egemen medya ile hegemonik bir mücadelenin içine girmeye başlamıştır. Bunlardan biri de uzun bir süre ötekileştirildiği varsayılan Alevi ve Alevi-Bektaşi topluluklarıdır. Kitapta; söz konusu topluluğun alternatif televizyon yayınları konusu incelenmeye alınmış, gerek kendi içlerine gerekse ülke gündemine ilişkin habercilik anlayışı derinlemesine tartışılmıştır. Çağdaş iletişim bilimlerinde bu tür pratikler “alternatif medya” çatısı altına dâhil edilmektedir. Bu vesileyle adı geçen topluluk televizyonlarının özellikle habercilik anlayışı ve teşkilatlanma yapısının kuramsal ve pratik açıdan ne kadar alternatif medyaya uygun olup olmadığı ortaya konulmuştur. Bu bağlamda kitapta; söz konusu toplulukların televizyon yayıncılıklarının analizi yapılarak herhangi bir toplumsal formasyonda ideolojik, kültürel, siyasal ve sınıfsal olarak dominant olan medya anlayışının dışında alt kültürlerin, etnik grup, dinî azınlık ya da alt sınıfların kendi medyalarını yaratma potansiyelinin ne derece gerçeklik kazanabildiği tartışmaya açılmaktadır. Kitap, başta akademisyenler ve alana ilgi duyanlar olmak üzere ülkede zaman zaman inanç özgürlüğü temelinde tartışma konusu olan Alevi toplumu için de önemli bir kaynak olacaktır.
İsrafil Kuralay Bilimle sanatı buluşturan yegâne sanat dalı olan belgesel, insanı ve evreni en iyi anlama araçlarından biridir. Sinema tarihini başlatan tür olarak belgesel film, tarihteki yerini aldı. Bu kitapta, belgesel filmin dünyada ve Türkiye'de yaşadığı değişim anlatıldı. Sinema ve televizyon bağlamında belgesel filmin geçirdiği süreçler incelendi. Sinema ve televizyonda yayınlan türler karşında belgeselin konumu tespit edildi. Kurmaca ile belgesel arasındaki ayrışımlar, kesişimler değerlendirildi. Belge ile kurmaca arasına sıkışan belgesel ayrımına dikkat çekildi. Değişen dil ile beraber belge belgeselciliğinden kişisel hikâyelere uzayan bir sürece vurgu yapıldı.
Teknolojik yeniliklerin belgeselin dil ve anlatımına etkileri de derin oldu. Türkiye'de TRT'nin belgesel için öncü, tanımlayıcı ve yön gösterici niteliği çok baskın olmuştur. Bu çerçevede kamu belgeselciliğinin öncüleri, ustaları ve yeni nesil iz sürücüleri ile belgeseli konuşmak, aslında belgeselciliğin belgeselini yapmaktı. Ekol olma yolunda bir tarz olarak TRT belgeselciliği incelendi. Belgeler ve bilgiler eşliğinde belgesel film tarihine yolculuğunuz da son derece zevkli olacaktır. Değişen dil, tarz ve türler bağlamında belgeselin geleceğine tanıklık yapacaksınız. Tarih, kavramlar, ilkler, ustalar, dil, tarz, ekol bağlamında Belgeselin Belleği sizi çağırıyor.
Gün içerisinde milyonlarca reklam mesajıyla karşılaşan tüketici, bu durumdan giderek bunalmakta ve sonuçta bu mesajlardan hızla kaçma eğilimi sergilemektedir. Dijitalleşme ile onlara ulaşmak için kullanılan mecra ve platformlar çoğalmaktadır. Söz konusu gelişim, tüketiciye ulaşma konusunda markaları zor bir duruma sokmakta, her reklam mesajının onlar üzerinde etki yaratması giderek güçleşmektedir. Mevcut durumda ise markaların alternatif reklam stratejilerine yönelmekte olması dikkat çekmektedir. Bu stratejilerden biri olan ürün yerleştirme; dijitalleşme, marka iletişim çalışmalarında hikâye anlatımı ve modern insanın eğlence ve boş zaman ihtiyacı vb. nedenlerle giderek markaların başvurduğu stratejik bir reklam alanı hâline gelmiştir. Bu kitap, TV programlarından, sinema, müzik, video/mobil oyun ve sosyal medyayı da içine alan dijital platformlara uzanan türlerde geniş bir uygulama alanı bulan ürün yerleştirme ile ilgili kavramsal, kuramsal, araştırmaya ve örnek olaylara dayalı tüm çalışmaları kapsayan ilk kitap olma özelliğine sahiptir. Kitabın son bölümünde yer alan, Türkiye’nin ilk ürün yerleştirme odaklı tam hizmet ajansı 3P Ürün Yerleştirme Ajansı ile yapılan röportaj, akademinin yanı sıra sektör cephesinin de görüş ve katkılarını içermektedir. Sonuç olarak, “Bu Kitapta Ürün Yerleştirme Var!” kitabının, ürün yerleştirme ile ilgili araştırma yapan, bu konuda kafa yoran ve bu işe gönül veren öğrenciler, akademisyenler ve marka iletişiminin tüm tarafları açısından, konuyla ilgili merak edilen tüm sorulara cevap vereceğine inanılmaktadır. Şimdiden hepinize keyifli okumalar... Dikkat! Bu Kitapta Ürün Yerleştirme Var!
Engin Çağlak İletişim kavramı; insanlık tarihiyle birlikte başlar, onunla birlikte büyür ve gelişimine devam eder. İletişim tarihi de bu bağlamda ele alınmalıdır. Bu kitapla iletişim tarihine genel bir bakış açısı kazanacaksınız. Daha da önemlisi, dünya iletişim tarihinin bu topraklar üzerindeki yansımalarını ve sonuçlarını bulacaksınız.
Bu Toprakların İletişim Tarihi ile sadece kitle iletişim araçlarının değil, onun çok öncesine uzanan ve nesiller boyu aktarılan “Atasözleri”nin doğuşuna tanıklık edeceksiniz. Medeniyetleri medeniyet yapan “Yazı ve Dil”in gelişimini göreceksiniz. İlk iletişim araçlarını ve bunların kullanım alanlarını keşfedeceksiniz. Osmanlı’da “Ulak”ların nasıl at sürdüğünü hayal edecek, Hatt’ın anlamını bulacaksınız. Türk medyasının gelişimine tanık olacak, fotoğraf, telgraf ve telefonun dönüşümünü okuyacaksınız. Radyo, televizyon ve sinema bölümlerinde kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Halkla ilişkilerin, reklamın, markanın ve pazarlamanın gücünü hissedeceksiniz. İnternetin, sosyal medyanın etki alanını kavrayacak ve etik bakış açısından ayrılamayacaksınız.
Bu kitap, yazarlarının el birliğiyle ektiği bir fidan gibi büyüyecek ve iletişimle ilgilenen herkes için kaynak bir eser olacaktır…
Selda İçin Akçalı Medya, içinde yaşadığımız toplumun değerlerini dönüştürerek ve çoğu zaman da yeniden üreterek gündelik yaşantımızın en önemli parçalarından biri hâline gelmiştir. Hiç kuşkusuz medya karşısında toplumun en savunmasız kesimi çocuklardır. Çocuklar, sadece medya tarafından değil, diğer toplumsal alanlarda -hukuki, siyasi ve ekonomik- da istismara uğramaktadırlar.
Çocukla ilgili her türlü sorunda asıl amacın, var olan koşulları gerçekçi bir gözle değerlendirip tüm tarafların katılımı ve duyarlılığıyla acil bir eylem planı oluşturulması ve hayata geçirilmesi olduğunu düşünmekteyiz. Yaşanan sorunların çözümünden çok olay ve olguların diplomatik ve siyasi boyutunun öne çıktığı günümüzde, “Çocuk haklarının hayata geçirilmesi, sorumlulukların yerine getirilmesidir.” düşüncesinden hareketle medya ve çocuk konusunun çeşitli boyutlarıyla ele alındığı bu kitabın çocukla ilgili her türlü konuya daha hassasiyetle yaklaşılmasına katkı sağlaması umuduyla...
Çocuk olmayı başaran çocuklar çok şanslı, çok büyülüler…
Ahmet Şükrü Künüçen Televizyonda program yapım sürecinin nasıl işlediğini, bu süreçte ne gibi çalışmalar yapıldığını ve bir televizyon programının başarılı bir biçimde nasıl planlanması gerektiğini anlatmak, bu kitabın temel amacıdır.
Bu kitabın en önemli özelliği; televizyon programlarının hazırlanmasında düşünce aşamasından başlayarak programın ekranlara yansıyıncaya kadar geçen program yapım sürecinin adım adım ele alınarak incelenmesidir.
Kitap, öncelikle televizyon programcılığı alanında eğitim alan öğrenciler olmak üzere televizyon alanında çalışmaya yeni başlayanlara yol gösterici olmak, bu alanda çalışan ya da çalışmak isteyen, televizyon izleyen ve onu tanımak, anlamak isteyenlerin yararlanacağı bir çalışma olarak düşünülmüştür. Dolayısıyla “Düşünceden Ekrana Televizyonda Program Yapımı” isimli bu kitabın hedef kitlesi, öğrencilerden akademisyenlere, mesleğini profesyonel olarak sürdürenlerden konuya ilgi duyan izleyicilere kadar geniş bir grubu oluşturmaktadır.
Hakkı Akgün Ekonomi ve ekonomiye ilişkin bilgi tarih boyunca insanların en temel gereksinimleri arasında yer almıştır. Nitekim Batı’da basının ilk ortaya çıkışında iktisadi bilgilerin aktarılma gereksinimi etkili olmuştur. Basın türleri arasında yer alan ekonomi basını, ekonomik aktivitelere ilişkin kitlelere bilgi sağlaması bakımından önemli bir konumda yer almaktadır. Özellikle 1980’li yıllarla birlikte ülkemizde artan neo-liberal politikaların ekonomi basınına duyulan ihtiyacı daha da arttırdığı görülmektedir. Basında tekelleşmenin giderek yaygınlaştığı, ekonomi konularının basındaki ağırlığını arttırdığı bir dönemde gerçekleşen bu dönüşüm medyanın sahiplik yapısıyla bağlantılı olarak ekonomi basınının ürettiği haber söylemlerinde de varlığını hissettirmektedir. Bu kitapta Türkiye’de ekonomi içerikli yayın yapan haftalık dergilerin ekonomi politik yapısı ve bu ekonomi politik yapının üretilen haber söylemlerine yansıması ortaya konulmuştur. Bireylerin doğrudan ekonomik aktivitelerini ilgilendiren ve yönlendiren ekonomi haberlerinin ekonomi politik bağlamda incelenmesi literatürde benzer bir çalışmanın bulunmaması açısından önem taşımaktadır. Medya aracılığıyla edindiğiniz bilgilerle yatırım ya da tüketim kararınızı vermeden önce kitabı okumanızın ekonomik tercihlerinizde siz değerli okuyuculara faydalı olmasını temenni ederim.
Aynur Örnek, Aytekin Can, Azime Cantaş, Cenk Ateş, Çiçek Topçu, Emrah Başer, Ferhat Kaçar, İhsan Koluaçık, Naci Anıl Konya İnternet teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte izleme eylemi, gündelik yaşamda önemli bir yere sahip olmuş; sinema, televizyon ve dijital platformlar aracılığıyla topluma ulaşan içeriklerin etki alanı genişlemiştir. Konu üzerine gerçekleştirilen araştırmalar, ekran saatlerinin küresel ölçekte artış eğiliminde olduğunu belirterek ekranlara dayalı bir kültürün geleceği şekillendireceğinin altını çizmiştir. Sinema ve yayıncılık alanında yaşanan radikal dönüşümlere rağmen ekranların toplumu yansıttığı gerçeği, beyaz perdeden dijital platformlara uzanan süreçte hiçbir zaman değişmemiştir. Ekranlar aracılığıyla sunulan eserlere ışık tutmanın, toplumsal olana ilişkin bir kavrayış sağladığı fikriyle sosyal bilimlerin köklü disiplinleri, tartışmalara başlangıcından itibaren dâhil olmuştur. İletişim, felsefe, psikoloji, sosyoloji alanları, sinema ve yayıncılık pratiklerinin toplumsal yönüne ilişkin hususların tartışılmasında ayrıcalıklı bir yer edinmiş, gerçekleşen dönüşümlerle birlikte her araştırma geleneği, yeni yöntemler var etmiştir. Ekranlara dayalı dijital bir kültürün inşa edildiği 21. yüzyılda, alana yönelik olguların ilişkisel perspektifle yorumlanması gerekliliği, söz konusu disiplinlerin ve toplumsal dönüşümlerin dinamik doğasından ileri gelmiştir. Bu kitap aracılığıyla bilim insanlarının sinema, televizyon ve dijital platformları konu edinerek çok yönlü yaklaşımla ele aldığı araştırmalar derlenmiş, alana katkı sunmak amaçlanmıştır.
Prof. Dr. Sedat CERECİ İmgelemindeki sınırsız dünyayı çekici ve etkileyici biçimde görsel tekniklerle somutlaştıran insan, yaşanmış ve imgesel öyküleri filmle gerçeğe dönüştürmüş, filmlerin görkemli atmosferinde kendi öyküsünü anlatmış ve filmlerin görüntüsüyle sonsuzluğa ulaşmanın yolunu seçmiştir. Kendine özgü bir teknik ve çaba gerektiren film yapımı; teknik bilgileri ve sanatsal mahareti bir araya toplayan, insanların düşünce ve duygu dünyalarına bir arada seslenen kapsamlı bir uğraştır. Film yapımını ciddiye alan toplumlarda yüksek getiri sağlayan bir endüstriye dönüşen film yapımı, eğitimin her düzeyinde yer alırken kültürel oluşum ve gelişim için de sayısız materyal sağlamaktadır. Gelecekte uluslararası alanda söz sahibi olmak isteyen toplumlar, stratejilerinde mutlaka film yapımına yer vermekte, uluslararası alana aktarmak istedikleri iletileri filmlerle tasarlamaktadır. Film yapımının tekniği ve içeriği de bu bağlamda gündeme gelmektedir.
Bilal YORULMAZ Bir resim bin kelimeye bedeldir. Bir iki dakikalık bir klip ise bazen yüz binlerce kelimenin veremeyeceği duyguları insanlara aktarabilir. Filmler genellikle etkili yaygın eğitim araçlarıdır. Toplum üzerinde yavaş ama kalıcı etkiler bırakırlar. Süreç içerisinde sosyal hayatta önemli değişiklikler meydana getirirler. Yaygın eğitimde bu denli etkili olan sinema filmleri örgün eğitimde de değerli birer eğitim materyaline dönüştürülebilir. Sırf örgün eğitim için filmler üretmek pahalı bir süreç olacağından popüler filmlerden bölümler kullanmak kısa vadede filmlerden faydalanmayı kolaylaştırmaktadır.
Ülkemizde yeterli miktarda DKAB derslerinde kullanılabilecek kaliteli eğitsel filmlerin bulunduğu söylenemez. Bu durum Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine alternatif yollar sunmayı gerektirmektedir. Bu alternatif arayışımız içerisinde popüler filmler ile dinî filmler bize bir çıkış yolu sunmaktadır. Eğitim maksatlı üretilmeyen popüler filmlerde eğitsel maksatlarla kullanabileceğimiz 1-2 dakikalık sahneler bulunabilmektedir. Bu sahneleri keserek derslerimizde kullanmak, film ihtiyacımızı önemli ölçüde karşılayacaktır. Popüler filmlerden sahnelerin yanında dinî filmlerin de tamamı yerine ilgili bölümlerini kullanmak daha faydalı görünmektedir.
Elinizdeki kitap bu ihtiyaçtan hareketle piyasada bulunan dinî filmler ve popüler filmlerdeki eğitsel sahnelerin tespit edilmesi ile oluşturulmuştur. Tespit edilen sahneler DKAB dersi ünite ve konularına göre tasnif edilmiştir. DKAB dersi müfredatından bağımsız olarak din eğitimi ile ilgili klipler için ise Bilal Yorulmaz, Perdeden Gönüllere-Din Eğitiminde Kullanılabilecek Örnek Videolar, (Rağbet Yayınları, İstanbul 2013) kitabına başvurulabilir.
Aslı Yılmaz D. Ülkemizde konuşma eğitimi sunan okul ve kursların sayısında çarpıcı bir artış var. Buna karşılık konuşma ile ilgili her tür eğitimin zorunlu altyapısı olarak nitelenen Fonetik alanında kapsamlı çalışmalar çok sınırlı. Bu durum, eğitimlerin bilimsel ve nesnel zeminden uzaklaşması riskini de beraberinde getiriyor. Ders içeriklerinin bireysel ifade becerisini beslemekten ziyade iyi sosyal izlenimler uyandırmak üzere tasarlanan subjektif önerilerle sınırlı kalmasına neden olabiliyor.
Bu bakımdan fonetik alanındaki temel bilgileri anlaşılır bir dille sunacak yayınlara ihtiyaç var. Bu ihtiyacı karşılamak üzere hazırlanan Fonetiğe Giriş, başta konservatuarlardaki oyunculuk bölümleri olmak üzere mesleki ve genel amaçlı konuşma okulları için temel ve pratik bir kaynak niteliği taşıyor.
Oyuncu ve akademisyen Aslı Yılmaz, Fonetik disiplinini eğitmen perspektifinden ele alarak tanıtıyor. Kitapta, eğitmenlerin ve öğrencilerin fonetikle ilgili olarak bilmek istedikleri her şey ve daha fazlası, bilimsel verilerle ve mesleki deneyimlerle güçlendirilerek sunuluyor. Okuyucu, konuşma seslerini yeniden dinlemeye davet ediliyor.
Ed. Selda İçin Akçalı Gündelik Hayat ve Medya kitabının içerisinde, tüketim kültürü perspeksifinden okumalar şeklinde yedi makale bulunmaktadır. Makale içerikleri tüketim, tüketim kültürü, tüketim ideolojisi çerçevesinde medya ortamı ve medya uyugulamaları ile Türkiye’deki kültür sembollerinin medyaya yansımaları çerçevesinde şekillenmektedir.
Elif Gizem Uğurlu Medyada çocuk dendiğinde akla medyanın izleyicisi, kullanıcısı olan çocuk gelebilir. Medya ve çocuk üzerinde biraz daha düşünüldüğünde oyunculuk yapan, sektörde çalışan çocuklar da akla gelecektir. Çocukların medyada yer alışını düzenleyen kanunlar, sözleşmeler çocukları ve haklarını korumak için vardır. Sorumluluğu olan bunca paydaş ve uluslararası sözleşmeler varken acaba Türkiye'deki medyada çocuk hakları bağlamında çocuk nasıl sunuluyor? Çocuklar temel haklarından yararlanırken görülüyorlar mı? Dünyada hâlâ açlıkla, yoksullukla mücadele eden çocukların, en büyük azınlık olarak nitelendirilen engelli nüfusun bir parçası olan çocukların, çeşitli nedenlerle göç etmek zorunda kalmış oldukları için sorunlar yaşayan çocukların, çocuk yaşta evlendirilen çocukların, İlköğretime ve sağlıklı suya erişemeyen çocukların, işçi çocukların, ihmal ve istismara uğrayan çocukların sorunları ekranlara diziler aracılığı ile yansıyor mu? Bu sorulardan yola çıkan bu kitap, Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin maddelerini yol gösterici kabul etmiş, yerli diziler içinde çocuk bulunanlara odaklanmış ve sorunların, hakların nasıl ve ne kadar yansıdığını ortaya koymuştur.
Gökhan Aydın Dünya genelinde gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde hizmetlerin ekonomiden aldıkları pay artmaktadır. Çeşitlenen hizmet sektörleri ve hizmet pazarlarının hızlı gelişimi bu alana uygun farklı pazarlama stratejilerine ihtiyaç doğurmaktadır. Hizmetleri iyi anlamak ve hizmetlerin pazarlanmasındaki zorlukları ve önemli unsurları bilerek pazarlama stratejilerini ve faaliyetlerini yönetmek, hizmet sunan işletmelere önemli rekabet avantajları sağlayacaktır. Bunun için ilk olarak hizmetleri mal ve mamullerden ayıran özelliklerin iyi anlaşılması ve bu farklılıkların pazarlama bakış açısından ne anlama geldiğinin irdelenmesi gerekmektedir. Ayrıca hizmet pazarlamasıyla ilgili kavramların ve hizmet ürünlerinin pazarlanmasında kullanılan genişletilmiş pazarlama karmasının yedi farklı öğesinin iyi biçimde anlaşılması gerekmektedir. Kitap içerisinde, bu bakış açısından pazarlama faaliyetlerinin etkin şekilde yönetimi ve pazarlama stratejileri belirlenmesi için detaylı bir teorik çerçeve sunulmaktadır. Teorik çerçeveye ek olarak hizmet sunan çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren firmaların uygulamalarına da değinilerek stratejinin hayata geçirilmesi konusunda yol gösterici olunacaktır.
Bu kitap uluslararası literatürde yer alan hizmet pazarlaması alanında öne çıkan eserler doğrultusunda ülkemizden uygulamalı örneklerle birlikte hazırlanmıştır. Her bir bölümde konuyla ilgili teorik bakış açısı ve uygulamaya yönelik tavsiyeler okuyucuyu yormayacak şekilde aktarılmaktadır.
İşletme ve pazarlama yönetimi alanında bilgisini genişletmek isteyen herkesin faydalanabileceği bu eser özellikle müşterilerine hizmet ürünleri sunan pazarlamacılar, yöneticiler ve işletme sahipleri için faydalı olacaktır.
Wendy Leeds-Hurwitz “Kişilerarası iletişimin entelektüel kaynaklarını ve ilgili sosyal yaklaşımları bir araya getiren ve ampirik araştırmaların sonuçlarındaki verimliliği ortaya koyan kapsamlı bir derleme… İletişim Bilimlerine Toplumsal Yaklaşımlar, sosyal bilimlerin yöntemleri ve amaçları üzerinde yapılan mevcut mütalaalara önemli bir katkı sağlamaktadır.”
Ian Angus, Simon Fraser Üniversitesi
“Bu kitap, bir mihenk noktasıdır. Bu kitaba destek veren mümtaz isimler, ortaya sosyal bilimler alanının yeniden ele alınmasını mümkün kılan bir eser çıkarmıştır… Bu kitap, kişilerarası ilişkiler araştırmalarında yol gösterici önemli bir çalışmadır.”
John Shotter, New Hampshire Üniversitesi
Çok eskiden resmî kurumlar, yayın kuruluşları ve yüz yüze iletişim vardı; bunlar iletişim çalışmalarının çekirdeğini oluşturan uygulamalardı. Ancak son zamanlarda, kişilerarası iletişim alanındaki araştırmalar, deneysel sosyal psikoloji ile çok sıkı bir uyum içindeki davranış biliminin hâkimiyeti altına girmiştir. Tam vaktinde yapılan bu teşvik edici çalışma, iletişimin güncelleşmesine yardım eden “sosyal yaklaşımlar”ı geniş bir bakış açısıyla inceleyerek eski modellerin sınırlarını tenkit etmektedir.
Kişilerarası iletişim çalışmalarındaki mevcut teorik yeniliklere eşsiz bir bakış açısı sağlayan İletişim Bilimlerine Toplumsal Yaklaşımlar, iletişim konusundaki bütün profesyonellerin ve öğrencilerin raflarında bulunması gereken bir kitaptır. Bu çalışma, özellikle iletişim teorisi, kişilerarası iletişim ve sosyal etkileşim konularıyla ilgilenenler için çok değerli bir kaynaktır.
Dilek Çiftçi YEŞİLTUNA Bu kitapta Yeşiltuna, birçok toplumsal soruna, iletişim ve medya boyutundan ışık tutmaktadır. Ulusal sınırların aşılarak küresel politikaların, medya ve iletişim süreçleri üzerinden toplumlarla buluşturulduğu günümüzde, sorunların kaynağında medyanın rolü, göz ardı edilemeyecek kadar öne çıkmaktadır. Çünkü çeşitli toplumsallıkların medyada temsil edilmesi kadar, çeşitli medya ürünleriyle kurgulanan medya gerçekliğinin, bilinçleri yönlendirdiği hatta sürecin bir bilinç endüstrisi biçiminde işlediği bilinmektedir.

Yazar bu bağlamda; televizyon ve çocuk ilişkilerini, geleneksel ve yeni medyada kadın kimliklerinin ve kadın hareketlerinin temsilini, medya temsilleri üzerinden toplumsal cinsiyetin inşasını, yeni bir toplumsallık biçimi olarak medyatik toplulukları, yurttaşların medya üzerinden kendini ifade edişiyle varlık bulan yeni toplumsal hareketleri, tüketim kültürü ve e-alışverişi, film turizmini, hediye kültürünü vb. konuları ulusal ve küresel düzlemdeki iletişim süreçleri içinde ele alıp değerlendirmektedir.

Kitapta işlenen konular temelinde, toplumsal sorunlara iletişim boyutundan açıklamalar getirilirken, aracılanmış iletişimin ve bilişim sistemlerinin yeni dönemin temel bir değişme dinamiğini oluşturduğu vurgulanmaktadır. Böylelikle, medyanın giderek her türlü sosyal ilişki ve etkileşim biçimini kapsayan, dönüştüren ve yeniden üreten bir iktidar aracı olma durumunun altı çizilmektedir.
Abdullah Tunç, Ahmet Furkan Yılmaz, Berfin Demirtepe, Beyza Naile Ömerca, Feride Boğazkesen, İlknur Duğan, İlvenur Soyutürk, Melike Dur, Nisa Nur Ünal, Nisanur Yıldızeli, Nur Sena Gülsoy, Oğulcan Tanrıverdi, Oğuzhan Coşkun, Sefa Boyraz, Sude Yiğit, Suna Tekin, Şeyma Erbaş, Şule Kaya, Tuğba Özer Uzun soluklu bir serüvendir yaşam. Doğumla başlayan ve her anında "yolda" olunan, bizim düşünüp eylediklerimizle mayalanan ve yoğrulan; düşünülenin aksine ölümle sonlanmayıp ardımızda bıraktıklarımızla sonsuz bir döngü hâlinde yaşayan... En çok da "yolda olmak" ile kendi anlamını arayan, kimi zaman bulan, sürdüren, yaşayan...
Öyle bir şey ki yaşam; kimi zaman bir yönetmenin kadrajına yansıyan hatta bir senaristin yazdıklarında hayat bulan, belki de bir dizinin nefes kesen bir sahnesinde vurgulanan ya da bir şairin kaleminden dökülüp dizelerine akan... Veyahut bir roman karakteri olup bir gün karşımıza çıkan/çıkacak olan... Bir yazarın kaleminde ilmek ilmek örülüp kitaplara sığdırılmaya çalışılan... Aslında tam da bu kurmaca "gerçekliği" ile bu yolda, bu yolculukta hepimize dokunan, hepimizde izler bırakan...
Bu kitap, siz değerli okurlarımıza; adından sıkça söz ettiren dizi, film ve romanların, psikoloji disiplininin popüler kuram ve kavramları doğrultusunda bir incelemesini sunmaktadır.
Psk. Suna Tekin
İnci Yakut Bu kitabın öncelikli amacı, Osmanlı Dönemi'ni konu alan dönem filmi ve epik fantastik filim tasarımcılarının (senarist, storyboard tasarımcısı, sanat yönetmeni, kostüm tasarımcısı, mekân tasarımcısı, yönetmen vs.) ve sinema tasarımı ile kostüm tasarımı konularında eğitim alan öğrencilerin sinema anlatısı için karakter tasarımları oluştururken sanatlar arası etkileşim anlayışına sahip olarak hareket etmelerine ve buna göre tarihte geçmiş dönemlerin toplumsal gerçekliğini çeşitli düzeylerde irdeleme gereksinimi içinde olarak sinemaya döneme özgü sanat, tasarım ve toplumsal yaşantı anlayışları bakımından veri sağlayıp kaynaklık yapabilecek toplumu görsel olarak bir şekilde yansıtmaya çalışan döneme özgü sanat alanlarına (19. yy. ve öncesi minyatür, tezhip ve diğer Geleneksel Türk Sanat alanları ) ilgi duymalarına katkıda bulunmaktır. Sanatlar arasında kurulacak ilişki ile günümüz sinema sanatı tasarımcıları Osmanlı Dönemi’ne özgü görsel sanat eserlerinin karakter, mekan, nesne, öykü, kompozisyon, renk, desen ve biçim gibi pek çok unsurlarının toplumsal gerçekliği kurgulama özelliklerinden esinlenerek günümüz bakış açısıyla gerçekliğin yeniden inşasını oluşturabileceklerdir.

Bu kitapta tarafımdan üretilmiş olan kostüm illüstrasyonu (kostüm ve kostümle bağlantılı mekân ve desen) uygulamaları, Osmanlı Dönemi gerçekliğini çeşitli düzeylerde konu alan epik nitelik taşıyan dönem filmi ve epik fantastik film anlatıları için senarist, sanat yönetmeni, kostüm ve dekor tasarımcısı, storyboard tasarımcısı, yönetmen gibi sinema tasarım grubunun üyeleri ve bu alanlarda eğitim alan öğrenciler tarafından yapılacak geçmiş döneme özgü karakter tasarımı çalışmalarında önemli bir yere sahip olan kostüm tasarımı uygulamalarına katkıda bulunmak ve örnek oluşturmak üzere, bu tür uygulamaların hangi anlayış ve ilkeler içinde gerçekleştirilmesi gerektiği hakkında açıklamalar yapan illüstrasyon örneklerini sunmak amacıyla yapılmıştır.

Kitabın hedef kitlesini sinema tasarımcıları, kostüm ve moda tasarımcıları, diğer sanat ve tasarım alanlarında çalışmalar yapanlar ve tüm bu alanlarda eğitim alan öğrenciler ile konuya ilgi duyan başka çalışma alanlarında bulunanlar oluşturmaktadır.
Aytekin Can İletişim Fakültelerinde Ders Kitabi Olarak Okutulan Kısa Film, Kısa Film Türleri, Kısa Film Yapımı Türkiye’de Kısa Film Türlerini içermektedir.
Sevil Yıldız Basın Kanunu
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun
Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun
Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu
Matbaalar Kanunu
İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun
İlgili Yönetmelikler
Mine Artu Mutlugün Komedi belki de türler içerisindeki en karmaşık ve kendine özgü mekanizmaya sahip olandır. Herkes komik anekdotlar anlatabilir, şaka yapabilir ve çevresindekileri güldürebilir ancak bunu mizah yolu ile yapabilmek ve komedi dediğimiz üst yapıyı kurgulayabilmek farklı özellikleri gerekli kılar. Mizahı, komediyi ve gülmeyi tam anlamıyla tanımlayan şeyi bugün hâlâ aramaya devam ediyoruz.
Mizah, felsefenin gülen hâlidir ve tıpkı matematik gibi çeşitli kombinasyonlara dayanır. Matematik bu kombinasyonları sayılarla, mizah ise kelimelerle yapar. Mizah zihinsel bir hesaplamanın yanı sıra göndermelere, paradoksa ve dil bilgisine dayanır. Matematiğin olduğu bir dünya daha az gizemli olsa da kesinlikle daha zarif ve büyüleyicidir. Komedinin olduğu dünya da öyle!
Erdem Güven Bu çalışmada, terörün ve terör eylemlerinin bizatihi bir iletişim metodu olduğu savından hareketle tarihten günümüze uluslararası çapta iz bırakan eylemler ve örgütlerin yapısına değinilmiştir. Korkuya dayalı bir iletişim modeli olan terör, gücünü silahtan ve kaba kuvvetten almakla beraber kitle iletişim araçlarından da faydalanmaktadır. Hatta çalışmada özellikle üstünde durulan IŞİD ve El-Kaide gibi uluslararası örgütler, kendi medyalarını oluşturmuş ve kendi özgün içeriklerini üretmişlerdir.
Bu bağlamda Korku İletişimi adını verdiğimiz bu kitapta, terörizm faaliyeti iletişim disiplininden bir bakış ile irdelenmiş ve kitabın, daha sonraki çalışmalara öncülük etmesi planlanmıştır.
Sedat Cereci

“Düşünen insanın tüm çabalarına karşın, insanlar savaşım içinde geçen yaşamlarında çoğunlukla görerek anlama ve görüntülerle anlaşma yolunu seçmişlerdir. Çünkü görerek anlama ve görüntülerle anlatmaya çalışmak diğer yöntemlere oranlara çok daha kolaydır, fazlaca beyin işlevi gerektirmemektedir. Anlatmak ve anlaşmak için kullanılan bu kolay yöntem zamanla insanların temel anlatım biçimlerinden birine dönüşmüş, hatta pek çok sanatın da temel yöntemi olarak yer bulmuştur.


Görüntülü anlatımın en etkili yollarından biri olan fotoğraf, insanların mağara duvarlarında betimledikleri resimlerden başlayarak televizyon görüntülerine değin uzanan yolculuktaki güçlü anlatım tekniklerinden biridir. Fotoğraf tekniğinin platonik düşünceyle de, modern bakış açılarıyla da ilgisi bulunmaktadır. Kültürel dönüşüme koşut olarak yaşanan değişimlerle insanlara daha yakınlaşan televizyon görüntüleri de, televizyon çağının insanlarını anlatan dille kodlanmaktadır. Her çağ kendi iletişim kodlarını üretmekte, ancak çağlar içinde görüntünün geçerliliği sürekli canlı kalmaktadır.”

Ahmet Bülend Göksel

Medya Analizleri adlı kitapta, günümüz medyasında belirleyici konumda olan temel tartışma konuları, iletişim uzmanları için yol gösterici temel parametreler çerçevesinde yorumlanmış ve medya tartışmaları için, sonuca dönük bir rota çizilmiştir.


 


Toplumsal yaşamı yakından ilgilendiren; Şiddet, Cinsellik, Çocuk Pornografisi konuları kitapta medya perspektifinde, sosyolojik-psikolojik boyutları ve iletişim biliminin temel verileri ışığında çözüm önerileri geliştirilerek yapılandırılmıştır.  Ayrıca çalışmada; medya-siyaset ile medya-propaganda ilişkisine de yer verilmiş bu bağlamda örneğin kamu görevlilerinin ve seçilmiş yetkililerin hediye almasına ilişkin çeşitli olayların, durumların ve buna mukabil var olan ya da olması gerektiği tartışılan düzenlemelerin, medyada farklı görüşlerin çatıştığı gündemler olarak sunulmasından dolayı, hediye olgusu incelenmiştir. Bunlara ek olarak Vatandaş Gazeteciliği ve bir örnek olay olarak sunulan Dolmabahçe Sarayı’nın uluslararası tanıtımı çerçevesinde Medya teknikleri açımlanmış ve medyanın toplumsal sorumluluğu çerçevesinde yine bir örnek olay olarak “Kadın Sığınma Evleri” medya ile ilişkiler perspektifinde analiz edilmiştir.


 


Medya Analizleri kitabı anlatım biçimi, sorunlara yaklaşımı, çözüm önerileri ile bu konuda araştırma yapanlara objektif, sorgulayıcı ve kamusal vicdana seslenen bir yaklaşım sunmaktadır. Medya çalışmalarına özellikle medyanın toplumsal boyutuyla önemli bir katkı yapacaktır.

Gloria Degaetano Çeviren: Nilüfer Pembecioğlu Öcel Gloria Degaetano’nun Parenting Well in a Media Age Keeping Our Kinds Human adlı eserinin İngilizce aslından çevrilerek dilimize ve bilim dünyamıza kazandırılan Medya Çağındaİyi Anne Baba Olmak, okuyucularına anne-baba-çocuk ilişkileri açısından çok farklı bakış açıları kazandıracak ender çalışmalardan biridir. Kitap; Günümüzde anne baba olmanın zorlukları, Anne babalık kimliğimizi geri istiyoruz, İlk temel gereksinim: Sevgi dolu bir anne-baba-çocuk bağı, İkinci temel gereksinim: İç yaşam, Üçüncü temel gereksinim: İmaj oluşturma, Dördüncü temel gereksinim: Yaratıcı anlatım, Beşinci temel gereksinim: İlişkiye katkıda bulunma ve son olarak da Bireysel üretilmiş bir kültüre doğru bölüm başlıklarından oluşmaktadır. Çeviri her anne babanın okuması gereken öncelikli çalışmalardandır.
Arthur Asa Berger Arthur Asa Berger, başkalarının medyayı nasıl yorumladıkları ile yetinmeyip kendi medya çözümlemelerini yapmak isteyen okuyuculara uygulamalı öneriler sunan, örnekli, kullanıcı dostu bir rehber oluşturmuştur. Medya yorumlamalarını; göstergebilimsel bakış açısı, Marksist kuram, psikanalitik kuram ve toplumbilimsel kuram çerçevesindeki incelemelerle açıklayan ve popüler kültürü bu dört kurama bağlayan Berger, yaratıcı insanların eleştirel düşünceleriyle gerçek dünyayı nasıl dönüştürebileceklerini anlayabilmeleri için bu kuramları bilmelerinin gerekli olduğunu vurguluyor. Beşinci baskısı yapılan kitap, kuramsal açıklamaların yanı sıra, uygulamalı bölümleri, karmaşık kavramları örnekleyen çevrimiçi alıştırmaları, sözlüğü ve çalışma kılavuzları ile yazarın kendi çizimlerini de içermektedir.

“Geçmişin ve geleceğin dünyasını metinlerle kavramaktayız. Aslında tüm dünyanın metinlerden oluştuğunu bilen bizler, metinlerin nelerden oluştuğunu görmek istedik. Bu metinleri görmek, anlamak, izleyerek kavramak, çözmek ve yeniden kurmak istedik. Bize aynı metine dört farklı pencereden bakabilmeyi gösteren Berger'in açıklamalarında ve örneklerinde, bu yapıbozumu, neye göre gerçekleştirebileceğinizi bulabilirsiniz.”
Nilüfer Pembecioğlu
Özgür Yılmazkol Medya; çatışmaları, eleştiriler, karşıtlıkları, diyalektik yapılması ve ideolojisi ile yeni dünya sistemlerinin inşası ve “anlamın” yeniden üretiminde en kilit aktörlerden biri olmaya devam etmektedir.. Fakat buna karşı medya artık çok-merkezi bir yapı sergilemektedir. Özellikle internet, klasik medya kavramını dışında mesajın ''kişiselleşmesine'' böylelikle “sosyal”in bireyselleştirilmesine izin veren bir olgu niteliğiyle hayatımızda daha da kuşatıcı olmaya aday bir mecraları da adeta kendi içine çekmektedir. Gücünün sınırsızlığı ve etkisinin ölçülmezliği; medyayı daha bilinçli, aktif, objektif ve etken okumayı zorunlu kılmaktadır. Bu kitap, medyanın kontrol edilemezliğine karşı bireyi merkeze alan, insanın kendisi ve medya içerikleri üzerinde birey farkındalığına dayalı, özgürleştirici nitelikteki medya okumalarına bir katkı yapmak amacıyla kaleme alınmıştır. Çalışma televizyon, reklâm, internet ve sinema genel başlıklarında bütüncül okumayı gerçekleştirmeyi amaç adinmiş on bir makaleden oluşmaktadır.
İbrahim E. Bilici Okuryazarlığın ülkelerin gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olmaktan çıktığı 21. yüzyılda, geleceğimizin teminatı gençlerin informal öğrenmelerinde medya başat role sahiptir. Medyanın kendisine ve yaşadığımız dünyaya dair bize öğrettiklerini tersten okuyabilme becerisi, bilgi toplumunun en kritik donanımlarından biridir. Medya okuryazarlığı eğitimi ile 7'den 70'e, 7/24 günlük hayatımıza eşlik eden medyanın dilini doğru anlayıp doğru okumak için sağlam bir temel atılmaktadır.
Ekran bağımlılığından madde bağımlılığına kadar çeşitli bağımlılıklar, şiddet, cinselliğin kötüye kullanılması, duyarsızlaşma gibi sorunlar ve bu sorunların doğurduğu sonuçlar, çözüm arayışında doğal olarak medya okuryazarlığı eğitimini karşımıza çıkarmaktadır. Bu yüzden medya okuryazarlığı tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde son otuz yıldır temel ders olarak önem görmekte ve yaygınlaşmaktadır.
Mesleki olarak medya pratiklerinin öğretildiği iletişim fakültelerinde de medyayı okuma becerisi ön plana çıkmıştır. İletişim öğrencileri için medya okuryazarlığı artık en çok tercih edilen derslerden biri olmuştur.
Eğitimin “Neyi öğreteceğiz? Nasıl öğreteceğiz?” temel sorularına yanıt veren bu kitap; iletişim öğrencileri, öğretmen adayları ve öğretmenlerin medya okuryazarlığını tanımından uygulamasına kadar her ayrıntının öğrenilebilmesi için önemli bir kaynak niteliğindedir.
“İbrahim E. Bilici, kitle iletişim araçları, popüler kültür ve dijital medyanın sunduğu fırsatları ve sorunları açıklayarak; tüm gücü, zenginliği ve karmaşıklığına rağmen, medya okuryazarlığı eğitimini açık seçik ve anlaşılır bir şekilde ele almaktadır. Bu kitap, sınıf ile çağdaş yaşam arasındaki bağlantıyı kurabilme, eleştirel düşünme becerisi kazandırarak öğrencileri başarılı bir şekilde 21. yüzyıla hazırlama konularında eğitimcilere yararlı olacaktır.”
Prof. Dr. Renee Hobbs
(Hobbs, Harvard Institute on Media Education adlı ilk eğitmenlerin eğitimi programının ve Media Education Lab adlı medya okuryazarlığı laboratuvarlarının kurucusu; Rhode Island Üniversitesi (ABD) Harrington İletişim Fakültesi kurucu dekanıdır.)
Dilek İmançer Takımcı

Medya günlük hayatımızın önemli bir parçası olma özelliğiyle insan kimliğinin biçimlenmesinde etkin hale gelmiştir. Medya temsilleri, toplumsal gerçekliğe simgesel göndermelerle ayna tutar. Bu kitap medya temsillerinin toplumsal gerçekliklere ayna tutma işlevinin altında yatan ideolojik, kültürel anlamların açığa çıkıp görünür kılınmasında okuyucuları bilinçlendirmek adına önemli katkı sağlayacaktır.

Sefer DARICI Bu kitap; enstitüler, İletişim fakülteleri, meslek yüksekokullarının ilgili bölümlerindeki hoca ve öğrencilerin, iletişim ve ilgili diğer alanlarda faaliyet gösteren firmaların, bireysel olarak çalışan grafiker, editör, gazeteci, fotoğrafçı, foto muhabiri ve diğer kişilerin, medya mensuplarının, televizyoncu, gazeteci ve muhabirlerin, baskı ve baskı teknikleri üzerine faaliyet gösteren kurumların kullanılan terimlerin bir arada olmaması nedeni ile yaşadıkları sıkıntılara bir son vermek amacıyla hazırlandı.
Medya Terimleri Sözlüğü mesleğe yeni başlayacaklar ve eğitimini alacaklar için yardımcı bir kaynak olmak üzere her zaman başvurulabilecek bir eser olma özelliği taşıyor. Kitap medya ve ilgili sektörde çalışanların uzmanlık alanlarına göre sınıflandırıldı. İçeriğinde yer alan polis muhabirliği, yargı muhabirliği, ekonomi muhabirliği, parlamento muhabirliği, sağlık muhabirliği, spor muhabirliği, kültür-sanat muhabirliği, magazin muhabirliği, foto muhabirliği, TV muhabirliği, dış haberler, kameramanlık, tasarım, montaj, baskı, sinema-tiyatro gibi uzmanlık alanlarında hem uygulamada hem de teoride karşılaşılabilecek terimler özenle seçildi.
Ciddi bir kaynak taramasının yapıldığı kitapta, teoride olmayan fakat yazarın uzun yıllar iletişim sektöründe görev yapmış olması nedeniyle uygulamadan eklediği birçok terim de yer alıyor.
Elinizdeki bu önemli eser, Türkiye'de bu alandaki bir eksikliği gidermekle birlikte, yeni çalışmaları da kaynak oluşturma amacını taşıyor.
Huriye Kuruoğlu - Mikail Boz Dünyada olduğu gibi ülkemizde de akademik çevrelerde insan duygularına dair pek çok çalışma olmasına karşın gülmeye dair çalışma yok denecek kadar azdır. Bunun nedeni ise genellikle 'gülme'nin avam bulunması ve ciddiye alınmayışıdır. Acı ve üzüntü daha evrensel olma özellikleri taşırken mizah daha yerel ölçeklerdedir. Çünkü her toplumun kültürel geçmişi ve birikimi önemli ölçüde neye gülüneceğine dair uzlaşımları içinde taşır. Ülkemiz örneğinde olduğu gibi insanlık tarihinde de pek çok ülkeye bakıldığında siyasal ve toplumsal baskılarla mizah arasında doğru bir orantı göze çarpar. Ciddiyet, tarihte her zaman soylular ve devlet kurumlarıyla özdeşleştirilmiştir. Buna karşın gülmek ve komedi ise daha alt sınıflara ait bir edim olarak halkla ilişkilendirilmiştir. Öte yandan kahkaha bozguncu ve tehlikeli olma potansiyelini de içinde taşıması nedeniyle her şeyden daha büyük bir güçle, iktidarı sarsabilir. Bu yüzden iktidardakiler, tarih boyunca bu tehlikeli sesi susturmanın yollarını aramışlardır. Halklar ise mizahı iktidarlara karşı kullanmıştır.
Bu çalışmada, mizahı farklı boyutlarıyla inceleyen metinler ve yine mizahın farklı kitle iletişim araçlarında dönemsel olarak nasıl yer aldığını inceleyen makaleler yer almaktadır.
Sedat Cereci İnsanların doğal toplumsal ve kültürel gereksinimlerini karşılamak amacıyla küçük girişimcilerin çabalarıyla başlayan meydanın serüveni, medya unsurlarının kapitalizmin ve küreselleşmenin başlıca araçları olarak kullanılmasıyla işlev ve içerik değiştirmiştir. Yeryüzündeki tüm insanların “medyasız yaşamanın olası olmadığı” yaşam biçimlerine alıştırılması, devletlerin ve özel sektör girişimcilerinin de bu yaklaşımı desteklemesiyle medya, insan yaşamının zorunlu bir gereksinimi olarak konumlanmıştır. Mezralardan metropollere kadar dünyanın her yerinde yaşayan tüm insanlara ulaşabilen medya, yaşamları biçimlendirme, yönlendirme ve denetleme konusunda da egemen konuma gelmiştir.
Bu kitapta, iletişim, medya ve güzel sanatlar eğitimi gören öğrencilere yol göstermesi için medya ile ilgili genel bilgiler, yaklaşımlar ve görüşler bulunmaktadır. Medyayı doğru kullanmak ve ondan yararlanmak için medyanın niteliğini anlamak, onun amaçları konusunda bilgi sahibi olmak ve medyanın içeriğini değerlendirmek gerekmektedir. Öğrenciler kadar yetişkinlerin de ihtiyacı olan bilgilere değinirken, medyanın çağdaş yaklaşımlar, akımlar, oluşumlar, kuruluşlar ve toplumsal unsurlarla ilintisini de açıklamaya çalıştık. Her gün yenilenen iletişim teknolojisine koşut olarak gelişen yeni medya teknolojileri ve üretimlerinin açıklaması için belki yeni bir çalışma yapmak gerekmektedir.
Bu çalışma, medya terminolojisinden medyanın kökeni olarak iletişime; medyanın gündem oluşturmadaki rolünden medya etiğine kadar medyayla ilgi konuları ve medya yapımlarının hazırlık süreçlerini içermektedir. Çalışmada medyanın kültürel boyutuna, küreselleşmeyle ve teknolojiyle ilgisine özellikle vurgu yapılmış medyanın kapsamlı biçimde anlaşılması amaçlanmıştır.
Seher Er Bilimsel çalışmaların yöntemleri giderek aynılaşmış durumda, daha doğrusu epistemoloji (bilimlerin bilimi) ve gnoseoloji (bilgilerin bilimi) ne denli geniş ancak sınırları çizilmiş yöntem ve yöntemler bütünü içerse de bilimlerin de kendi içerdikleri ve yöntemleri de beraberlerinde taşıdığı daha da ötesi yeni yöntem önerileri içerdikleri de düşünülebilir. Kuşkusuz sözünü ettiğimiz aynılaşma daha yerleşmiş bir yaklaşım içermektedir. Ancak nasıl epistemoloji ve de gnoseoloji alanları, bilim ve bilgi bütünleri için birer üst-bilim özelliği taşımaktaysa da yapılan bilimsel çalışmalar, araştırmalar için de birer üst-analiz ve üst-metin kapsar diyebiliriz ya da daha açık bir anlatımla hangi bilim, hangi araştırma alanı söz konusu olursa olsun bir üst-analiz veya bir üst-metin aracılığıyla irdelenir, doğrulanır, yanlışlanır ve de kimileyin daha geniş bir bakış açısı altında, eleştirel gözlemle çalışmalarda bir varsıllaşmaya yönlendirilmiş olur. Dr. Seher Er'in Pazarlama ve Kamuoyu Araştırma Alanları adlı yapıtı işte bu bağlamda büyük bir önem taşımakta
ve hiç kuşkusuz alanına büyük bir katkı sağlayacak niteliktedir.
J. Paul Peter, James H. Donnelly, Jr., McGraw-Hill Son yıllarda pazarlama ve pazarlama faaliyetlerinin önemi giderek daha fazla vurgulanmaya başlamıştır. Üniversitelerde de pazarlama ile ilgili dersler çoğalmış ve daha çok sayıda öğrenci pazarlama ile ilgili dersleri seçmeye başlamıştır. Bunun yanı sıra, programlarında işletme ile ilgili ders bulunmayan fakülte ve yüksekokullar da işletme ve pazarlamayla ilgili dersleri programlarına dâhil etmeye başlamıştır.
Pazarlama ile ilgili farklı konuları incelemeden ve bu konularda eğitim almadan önce pazarlamanın temel ilkelerini açık ve özlü bir şekilde anlayabilmek, sağlam bir temel atmak için son derece önemlidir. Pazarlama çerçevesinin anlaşılması, temel kavram ve yaklaşımların öğrenilmesi pazarlama alanında başarılı olmanın ilk adımıdır. Pazarlama literatüründe değerli bir yere sahip bu kitap sayesinde, okuyucular küresel bir bakış açısı kazanma şansına da sahip olabilecektir.
Pazarlama Yönetimine Giriş kitabı, her biri pazarlama alanında çalışan başarılı akademisyenler tarafından özenli ve titiz çalışmanın sonucunda mümkün olduğunca aslına sadık kalarak Türkçeye kazandırılmıştır. Böyle bir kitabın Türkçeye çevrilmesi, pazarlama alanında kaynakların zenginleşmesine de değerli katkılarda bulunacaktır. Bu nedenle hem pazarlama bölümü öğrencilerine hem de farklı bölümlere seçmeli derse olarak verilen Pazarlamaya Giriş dersleri için uygun bir ders kitabıdır.

Öğrenmek istiyorsanız doğru adrestesiniz… Pazarlama Yönetimine Giriş kitabına hoş geldiniz…
Huriye Kuruoğlu Gerek tarihte çeşitli zamanlarda, gerekse günümüzde çeşitli ülkelerde propaganda, bazen de özgürlük aracı olarak kullanıldığı dönemleri ve olayları ele almaktadır. Televizyonu olmadığı zamanlarda özellikle radyonun, özellikle soğuk savaş yıllarında başta Almanya olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri ve daha çok dönemin iki süper gücü ABD ve SSCB tarafından zaman zaman tarihin akışını bile değiştirecek kadar nasıl ve hangi biçimlerde kullanıldığı çeşitli olaylarla aktarılmaktadır. Sovyet Bloğunun yıkılmasıyla beraber dünyanın dünyanın tek kutuplu hale gelmesinden sonra hala bazı ülkeler tarafından radyonun bir propaganda aracı olarak kullanılmasına devam edilmekle beraber kurulumu ve ulaşımı kolay ve ucuz olması nedeniyle, demokrasi ve özgürlük aracı olarak kullanım örneklerine yer verilmiştir.
Güzin Kıyık Kıcır Yönetim her yerde!
Toplumun en küçük parçası aileden devlet yönetimine kadar... Hatta kendi kendimizi bile yönetiyoruz aslında. İnsanın ve ortak yaşam döngüsünün olduğu her kurumda yer alan bu kavrama radyo merceğinden bakan bir kitapla karşı karşıyasınız şu an.
“Mikrofonun ardında neler oluyor?”, “Bir radyo işletmesi nasıl yönetilir?” sorularını kendisine çıkış yapan bir kaynak aslında.
Yirmi yıllık bir deneyim ve akademik çalışmalar saklı içinde.
Radyo dinlemekten bıkmayan, yayıncılığa emek veren, bir gün o mikrofondan birilerine ulaşma hayali kuran ve yönetim konusuna kafa yoran herkes, bu kitabı keyifle okuyabilir.
Şimdi, açalım radyonun sesini ve bırakalım sayfalardaki sözcüklere kendimizi...
Aysel AZİZ Elektronik yayıncılığın ilki olan radyo yayıncılığının dünyadaki serüveni 20. yüzyılın ilk çeyreğinde başlamıştır. Haberi ve müziği evlere, işyerlerine ses olarak getiren bu araç, kısa zamanda gelişmiş toplumların en önemli haber alma aracı olmuş ve bunun yanında bilgilenme, hoşça zaman geçirme aracı olarak 1950’lere kadar varlığını sürdürmüştür. Televizyon yayınlarının başlamasıyla, görselliğin getirdiği çekicilik, toplumları giderek azalan bir ilgiyle radyo dinlemeye yöneltmiştir.
Bu durum dünya ile neredeyse aynı zamanlarda radyo yayınlarını dinlemeye başlayan Türk toplumu için de aynı olmuştur; bir farkla ki televizyon yayını Türkiye’ye geç gelmiş, dolayısıyla radyo yayınları giderek artan program çeşitliliğiyle,gazetelerin yanında toplumun uzun süre elektronik tek haber kaynağı olmuştur.
Günümüz radyo yayınlarındaki programlar, geçmişe göre çok aşama geçirmiş, gelişmiş, kanal olarak çeşitlenmiş, dinleyicilerin farklı gereksinimlerine eğilen içerikte yayın yapar duruma gelmişlerdir. İletişim teknolojinin getirdiği yeni dinleme ortamları da radyo dinleyicisinin yeniden radyo yayınlarına ilgi göstermesini sağlamıştır.
Radyo Yayıncılığı kitabının bu 5. basımında, toplumun çeşitli kesimlerine seslenen program türleri, yapım olanakları ve özellikleri, kullanılan yapım teknikleri, kamu yayıncılığı yapan TRT’den ve özel radyo yayınlarından alınan örneklerle verilmeye çalışıldı.
Huriye Kuruoğlu İnsan unsuru, verici cephesinde yöneten ve hazırlayan, alıcı cephesinde ise bireysel olarak dinleyici ve geniş anlamda da dinleyici kitlesi; araç-gereç konusundaki çalışmalarda ise bilindiği gibi yapım ve yayın aşamasında, stüdyo içinde ve dışında kullanılan tüm araçlar incelenmektedir. Radyo programlarını bir ürün olarak ele aldığımızda ise bu çalışmaların kendi içinde, radyo yayıncılığının aşamaları, hazırlama süreci, bu süreçte kullanılan malzemeler ve hazırlanan radyo programlarının türleri gibi alt başlıklar altında incelenebileceği görülür. Bu kitapta bu bilgiler genişletilmiş ve detaylı biçimde yer almaktadır. Bu çalışmadan amaçlanan iletişim fakültelerinde eğitim gören öğrencilere ve konuyla ilgili eğitimi olmadan radyo yayıncılığı yapan genç arkadaşlara radyo program yapımı ve yayıncılığı konusunda yardımcı olmaktır.
Başar Hatırnaz Reyting Gerçeği kitabı, hem reytingin gerçek anlamda ne olduğunu hem de ‘reyting ölçümü’ diye bilinen televizyon izleme ölçümlerinin nasıl yapıldığını ve televizyonların program planlamasına nasıl yön verdiğini içermektedir. Kitapta reytinglerle ilgili olarak, “Nasıl yapıyorlar bu ölçümleri?”, “Benim etrafımda, evinde ölçüm cihazı olan kimse yok, hangi evlerde var bu cihazlar?”, “Varoşlardaki evlerde yapılıyormuş”, “Bence doğru değil bu reyting sonuçları milleti kandırıyorlar! Nasıl oluyor da bütün televizyon kanalları birinci oluyor?” ve “2000 kişi ile Türkiye’de kimin hangi kanalı izlediğini nasıl anlıyorlar?” şeklindeki, konu hakkında bilgi sahibi olmayan kesimlerde var olan sorular ve tepkilere diğer bir deyişle bilgi eksikliği ve yanlış anlamalara çalışma içerisinde cevap verilmiş, televizyon izleme ölçümleri ile ilgili çalışma eksikliği giderilmeye çalışılmıştır. Çalışma sadece akademisyenler ve medya çalışanları için değil medyayı takip eden izleyiciler için de aydınlatıcı olmayı amaçlamaktadır.
Aytekin Can, Erhan Yıldırım
Gökhan Pekdemir Ülkemizde reklam ve reklamcılık disiplini sağlam bir temel üzerine inşa edilmiş ancak tanıtım filmi henüz ayrı bir başlık altında incelenmeye başlanmamıştır. Öyle ki tanıtım filminin, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık sektörü ile olan ilişkisi meslek profesyonelleri tarafından dahi pek bilinmemektedir. Tanıtım ve reklam kavramlarının birbirinin yerine kullanıldığı düşünüldüğünde bu kitap; tanıtım filminin kendi alt başlıkları olan ayrı bir tür olduğunu savunan ve bunun için de somut, analitik, yönlendirici veriler sunan akıcı dile sahip bir çalışmadır. Bu ayırıcı yönleriyle alanında bir ilk olma özelliği taşımasının yanı sıra medya sektörü için de pratik çözüm önerileri sunan bir uygulama kitabıdır.
Çağla Kaya İlhan Bu kitap; yeni medya teknolojilerinin televizyon haberciliğine etkilerini, whatsapp ihbar hatları örneği üzerinden incelemektedir.
İnternet ve yeni medya teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, dünyanın birçok yerinde ekonomik, sosyal ve kültürel etkilere neden olmaktadır. Gündelik hayatımızın her alanına etki eden yeni medyanın, şüphesiz ki gazetecilik alanında da etkileri söz konusudur. Özellikle haberin ulaşımına hız, güncellik ve etkileşim gibi özellikler kazandıran yeni medya, haber üretim pratiklerinde de bir takım dönüşüme neden olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Akıllı telefonlar ve sahip olduğu bir takım teknik donanımlar sayesinde habere ulaşılabilirlik her geçen gün artmaktadır. Bu duruma en iyi örnek ise televizyon kanallarının haber bültenlerinde yer almaya başlayan whatsapp ihbar hatlarıdır. Bu uygulama ile vatandaşlar tanıklık ettikleri olayları görüntüleme ve profesyonel habercilere ulaştırma olanağı yakalamışlardır. Bu sayede, yurttaş haberciliği de yaygınlık kazanmıştır.
Yeni medyanın televizyon haberciliğine sağladığı avantajların yanı sıra haberciliğin ilkelerinden taviz vermeden yayıncılık yapabilme konusunda getirdiği bir takım zorluklar da mevcuttur. Bu açıdan bu kitapta yeni medyanın televizyon haberciliğinde kullanımının yalnızca avantajları değil, aynı zamanda zorlukları da televizyon haberciliğinde tecrübe sahibi, profesyonel gazetecilerle yapılan görüşmeler çerçevesinde ele alınmıştır.
Bu bakış açısıyla yola çıkarak kitabın, bu alanda araştırma yapan tüm akademisyenlere, gazetecilere ve öğrencilere faydalı bir literatür kaynağı olması umut edilmektedir.
Ahmet Selman Seyhan Televizyon haberleri, bütün kitle iletişim türlerinde olduğu gibi, toplumu iletmiş olduğu iletilere inandırmak istemektedir. Retorik bu inandırma işleminin temelini oluşturmaktadır. Televizyon haberleri kendi yapısında bulunan görüntü, ses ve yazı özelliklerini, diğer bir ifade ile retorik bileşenleri, hedef kitlesini inandırmak için mesleki teamüllerle birleştirerek kullanmaktadır. Ancak retorik bileşenlerin kullanımı kendiliğinden tesadüfi ortaya çıkan bir durum değildir. İnsan faktörü süreci yönlendirmekte, bütün retorik uygulamalar insan vasıtasıyla hayata geçirilmektedir. Zihniyet insanın bütün kararlarını, tutumlarını ve davranışlarını belirleyen, inanç, kültür, ideoloji vs. bir çok alt unsurdan oluşan komplike bir yapıdır. Zihniyetin bu özelliği insanların televizyon haberlerinde kullanacağı retorik bileşenleri, uygulayacağı retorik teknikleri ve dolayı olarak hedef kitleyi neye inandırmaya çalışacağını doğrudan yönlendirmektedir.
Bu çalışma, televizyon haberlerinin hedef kitleyi inandırmak için hangi süreçlerden geçerek, hangi uygulamalar yapılarak hazırlandığına odaklanmaktadır. Ayrıca bütün bu süreçlerde yapılan tercihlerin iletişimsel zihniyet tarafından nasıl yönlendirdiği açıklanmaya çalışılmaktadır. Bütün bu verilerin elde edilebilmesi için de iletişimsel zihniyet analizi yöntemi teklif edilerek örnek uygulaması yapılmaktadır.
Filiz Erdemir Göze Televizyon, ilk düzenli yayınların gerçekleştirildiği yıllardan günümüze kadar geçen süreçte, insanların hayatındaki en önemli kitle iletişim aracıdır ve bu araç, yayına başladığından bu yana eleştirilerin merkezinde yer almıştır. Öyle ki tarihte hiçbir kitle iletişim aracı, televizyon kadar eleştirilmemiştir. Literatüre bakıldığında da çoğunlukla olumsuz bir televizyon imgesi göze çarpar. Bu kapsamda, televizyon içeriğine yönelik olarak şiddetten eğlenceye, gerçekleri gizlemekten düzeysizliğe kadar çok sayıda yaygın suçlama söz konusudur.
İnsan yaşamında kısa bir sürede merkezi bir konum elde eden televizyona, bir diğer kitle iletişim aracı olan sinema da kayıtsız kalmamış ve filmleri aracılığıyla hem eleştirel literatüre destek vermiş hem de olumsuz televizyon imgesini yeniden üretmiştir.
Televizyon İmgesine Sinema Perdesinden Bakmak, okuyuculara farklı bir televizyon eleştirisi sunuyor ve okuyucuları, televizyonun “günahları”nı sorgulamaya davet ediyor. Sinemanın bakış açısıyla televizyonun değerlendirildiği bu kitapta, filmlerin televizyon imgesini ele alış biçimleri çeşitli kategoriler altında incelenmekte, televizyona yönelik kuramsal düzeydeki eleştiriler ve bu eleştirilerin film düzlemindeki sunumları kapsamlı bir şekilde irdelenmektedir.
Hakan Cem Işıklar Henüz 2012 yılında insanlık için “şimdilik” kaydı ile vazgeçilmez olduğunu söylediğimiz TV haberi acaba hâlâ aynı önemde mi? “Profesyonel TV Haberciliği” adıyla farklı yıllarda iki kez basılan bu kitap, “Televizyonda ve Dijital Medyada Görüntülü Habercilik” adıyla artık yeni bir bakış açısı sunmaya çalışacak.
Televizyon için yapılan görüntülü haberlerin artık internet siteleri ve sosyal medyada kullanımının olağanlaştığı hatta karşılıklı etkileşim ile birlikte neredeyse sınırsız bir paylaşım ortamının ortaya çıktığı açıkça görülmektedir. Dijital medyanın artan iletişim hızı kapsamında neredeyse TV yayıncılığı kalitesine kavuşan yapısı da yaşanan dönüşümü belirgin hâle getirmektedir.
Sinema tarihi ile eş zamanlı başlayan görüntülü haberin serüveni, XXI. asrın ilk çeyreğinde yeni bir form kazansa da sinematografi, işin hâlâ temel unsuru olarak durmaktadır. Bu gerçeğin bilinci ile bir görüntülü haberin hazırlık, yapım ve yayın süreçleri önemli çalışma konularıdır.
Bu eser; ister TV kanalında ister dijital medyada yayınlanacak bir görüntülü haberin nasıl oluştuğunu “gerçek örneklerle” mümkün olan en ince ayrıntılarına kadar anlatmaktadır. Kitabı “uygulamalı” kılan bu yöntem sayesinde ulusal standartlarda görüntülü haberin tanımlaması/karşılaştırması yapılmaktadır.
Sektörde hemen her kademede kazanılan deneyimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan eser; başta televizyonculuk eğitimi alanlar olmak üzere eğitimcilere ve akademisyenlere ciddi katkı sağlayacak; medyanın güncel sorunları ve bunların çözümüne yönelik önerilerle de görsel ve işitsel üretim yapan her meslektaş için değerli bir kaynak olacaktır.
Nisa Bayramoğlu Çalışma, Yunan medyasında; medyanın gücü, medya ve siyaset, medya patronları, gazeteciler, medyada siyasi ve sosyal gündemin şekillenmesinde gazetecinin rolü, sorunları, iç ve dış ilişkileri, bilgi, bilginin gücü ve de artık gerçeklerin saklanmasına izin vermeyen dolu dizgin gelişmekte olan iletişim teknolojisi konularını incelemiştir. Özellikle PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliğinde bulunmasını ve yakalanmasını müteakip dönemde, Türkiye-Yunanistan arasında başlatılan yumuşama, yakınlaşma dönemi (1999-)’nde, Yunan medyasının ve halkının Türkiye’ye karşı şiddeti zaman zaman had safhaya varan, asla yok olmayan olumsuz tavrı irdelenmeye çalışılmıştır.
Berceste Gülçin Özdemir Bu çalışmada; Türk Sineması’nda kadın yönetmenlerin çektiği ana akım dışı sayılabilecek nitelikteki filmlerinde, kadın karakterlerin mekânlarda temsili anlatıbilim yöntemiyle feminist bir perspektifle incelenmiştir.
İlk bölüm; feminizm, özel alan, kamusal alan kavramlarının tarihçeleri ve kuramcıların bu kavramlarla ilgili kuramlarını açıklamaktadır.
İkinci bölümde; feminist film eleştirisi, feminist film kuramları, anlatı, anlatının ögeleri, ana akım dışı sinema ve feminist anlatı açıklanarak, feminist anlatı açısından mekân ögesinin incelenmesi tartışılmaktadır.
Üçüncü bölümde ise, ilk iki bölümde açıklanan kavramlar ve kuramlar ışığında örnek olay incelemesi kapsamına alınan; Araf, Bulutları Beklerken, Gözetleme Kulesi, Pandora’nın Kutusu ve Zefir filmleri, anlatıbilim yöntemiyle feminist bir bakışla çözümlenmiştir.
Burcu Yerlikaya Feminist teoriler ışığında 1980'den günümüze Türkiye'de kadın emeği ve Türk Sineması'ndaki kadın temsillerini bir araya getiren bu kitap; Sosyoloji, İletişim ve Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri disiplinlerinin kesişiminde özgün ve multi-disipliner bir kaynaktır. Özellikle toplumsal cinsiyet çalışmaları yapan araştırmacılar ve öğrenciler için temel başvuru kaynağı niteliğindedir. 1980'li yıllarla oluşmaya başlayan yeni dünya düzeni, Türkiye ve Türk Sineması için de önemli bir dönüşümü simgelemektedir. 1980 sonrası Türkiye'de neoliberal politikaların uygulama alanı bulması ile birlikte emek piyasalarının görünümü ve niteliği değişirken kadın çalışanların da emek piyasalarındaki görünümü tartışılmaya değer hâle gelmiştir. Yine aynı yıllarda emek piyasalarının değişen yapısı ile birlikte İkinci Dalga Feminist Hareket'in etkilerinin Türkiye'de hissedilmesiyle kadın filmleri yapılmaya başlanmış ve bu doğrultuda Türk Sineması'ndaki kadın temsillerinin de değişmeye başladığı görülmüştür. Bu dönüşümle birlikte kadın temsilleri önceki yıllardan farklı olarak çalışma hayatında gösterilmiştir. 1980 sonrası Türkiye emek piyasasındaki kadın çalışanların görünümü ile bu kadınların Türk Sineması'ndaki yansımalarının feminist teoriler ışığında nitel araştırma teknikleri ve feminist film eleştirisi yöntemi ile çözümlendiği bu kitap, toplumsal cinsiyet çalışmalarına önemli bir katkı sağlamaktadır. 1980'den günümüze Türk Sineması'ndaki kadın emeğini mercek altına alan ve uygulamaya dair örnekler içeren bu kitabın akademiye ve araştırmacılara faydalı olması dileğiyle…