Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 2-21
Kazım Mehmet Erol İstihbarat çalışmaları, son dönemde Türkiye'de en çok ilgi gören konulardan birisi hâline geliyor. Dünyada son elli yıldır istihbarat olgusuna ilişkin çalışmalar bilimsel alana taşınmaya başladı. Ülkemizde ise bu alan, uzun yıllar boyunca bırakın üzerine akademik çalışma yapmayı derinlemesine tartışılmaktan bile kaçınılan bir gizem alanıydı. Fakat bu gizem perdesi son yirmi yılda kalkmaya başladı. Önce istihbarat tarihi üzerine yapılan çalışmalar, sonra alanın genel kavramları üzerine yazılan tezler ve makalelerle birlikte istihbarat konusu artık Türkiye'de de akademik alanın önemli bir parçası hâline geliyor.
Son yıllarda sayıları artan makaleler ve tezler, istihbarat olgusunun çok farklı alanlarını bilimsel bir bakış açısıyla ele aldığı için konunun uygulayıcıları açısından da önemli birer kaynağa dönüşüyor. Ancak bu gizem perdesinden konunun izin verebildiği “bulanık şeffaflığa” giden yolda belki de en gizli kalanı askerî istihbarat çalışmalarıdır. Yüzlerce yıldır istihbarat uygulamalarının en sık görüldüğü alanlardan birisi olan askerî bilimler, büyük bir gizliliğe dayalı operasyonlar çerçevesinde elde edilebilen bilgilerin savaş sahasına ya da genel askeri stratejiye nasıl uyarlanabileceğine dair pek çok önemli eser içermektedir. Oysa toplam bilginin %80'inin hatta daha fazlasının açık kaynaktan edinilebildiği bir çağda askerî kurumlar, açık kaynak istihbaratından; stratejik taktik ve operasyonel olarak nasıl yararlanılabileceğine dair yeni perspektifler geliştirmek için çalıştaylar, seminerler ve konferanslar düzenlemektedir. Tüm mesele, istihbaratın zamanında ve doğru elde edilmesi ise bazen açık kaynak bilgisi örtülü yollardan elde edilebilecek bilgiden çok daha kısa sürede, ucuz ve zahmetsiz elde edilebilir. Şu ana kadar söylediklerimiz elbette birçok tartışmayı içeriyor. Konunun uzmanları açık kaynaktan elde edilen bilginin askerî alanda nasıl kullanılabileceğini teorik olarak kabul etseler de çok basit bir soru soruyorlar: Nasıl? Çünkü istihbarat, sadece teorik alanda tartışılamayacak kadar uygulama alanı güçlü bir alandır. İşte elinizdeki bu kitap “Nasıl?” sorusuna bir yanıt içeriyor.
Bu kitap, Türkiye'de gerçek anlamda ilklerden birisidir. Açık kaynak istihbaratının askerî alanda nasıl kullanılabileceğini tartışmakla kalmıyor; Irak'ta DEAŞ Terör Örgütü'nün ortaya çıkışıyla kurulan ve ülkenin en çok tartışılan kurumlarının başında gelen Haşdi Şabi yapılanmasına inanılmaz detaylarla büyük bir açıklık getiriyor. Bu nedenle hem istihbarat çalışmaları hem de Orta Doğu çalışmaları açısından mutlaka okunması gereken bir eser ortaya çıktı. Ben okurken çok şey öğrendim, okuyucuların hepsinin de birçok şey öğreneceğine eminim. Keyifli okumalar dilerim.
Prof. Dr. Serhat Erkmen
Nihat Aytürk Ailede, okulda ve toplumda; iş ortamında ve meslek hayatında uygulanan saygı, görgü, nezaket ve adabımuaşeret kuralları ortaokullarda okutulan Görgü Kuralları ve Nezaket dersi ile liselerde okutulan Adabımuaşeret dersi öğretim programlarına ve aynı zamanda Müslüman Türk toplumunun ulusal, sosyal ve kültürel yapısına ve çağdaş uygarlık normlarına uygun biçimde öğretmenlere ve öğrencilere yardımcı ders kitabı olarak hazırlanmıştır.
Zafar Iqbal Bu kitap adaletle; denge, uyum ve barışın yeniden tesis edilmesine yönelik bir toplumsal düzenin taslak planıyla ilgilidir. Tarihsel olarak bu soruyu aydınlatan iki düşünce okulu, dinî okul ve seküler okul, kitaptaki tartışmanın zeminini oluşturmaktadır. Kitapta, dinî okulun ana çerçevesi İslam tarafından çizilirken seküler okul, bu konudaki entelektüel tartışmanın yönünü belirlemede en etkili
olduğu düşünülen adaletle ilgili eski ve çağdaş seçilmiş görüşlerle temsil edilmektedir.
Yazar, Batılı ve İslâmî perspektifleri türetmek için kullanılan sezgisel yöntemleri atlayıp meselenin temeline yani bu gibi düşünce akışlarındaki siyasi, iktisadi ve sosyal organizasyon için ileri sürülen ilkelere odaklanmıştır. Bu çeşitli ilkeler eleştirel bir biçimde incelendikten sonra dinî ve seküler görüşler arasındaki bir karşılaştırma, İslâmî konumun objektif bir değerlendirmesi için zemin hazırlar. Bu değerlendirme ile yazar, adalet konusundaki rakip perspektiflerin artıları ve eksileri üzerine derinlemesine, nüfuz edici ve zaman zaman nefes kesen argümanlarının zirvesini teşkil eder.
Mehmet Görgülü Adli Antropoloji ,son yıllarda önemi gittikçe artan ve gelişen bir bilim dalıdır. Başta Adli Bilimler, Hukuk ve Arkeoloji bilimleri olmak üzere çeşitli bilim dallarına önemli katkılar sağlamaktadır. Ağırlıklı olarak arkeolojik alanlarda insan, hayvan ve bitkilere ait biyolojik materyallerin, adli bilimlerde ise ceset ve iskelet kimliklendirmesinde vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Arkeolojide elde edilen biyolojik materyallerden Antik DNA, adli ve hukuk bilimlerinde ceset ve iskeletlerden genetik çalışmaları da son yıllarda oldukça gelişmiş ve Adli Antropolojinin çalışma alanları arasına girmiştir.
Alper Yener Yavuz, Ayla Sevim Erol, Burak Bilecenoğlu, Cemal Gürkan, Deniz Kahraman, Deren Çeker, Gülbanu Gökbulut Zorba, Gülden Plümer Küçük, İdris Deniz, Mert Ocak, Sinem Hoşsöz, Yeşim Doğan Kitabımız, adli antropoloji alanında yıllardır hizmet veren 12 uzman ve akademisyenin ilk kez bir araya gelerek saha, kazı, laboratuvar inceleme, genetik ve kimliklendirme çalışmalarında kullanılan metot ve teknikleri, yerel ve orijinal olgular üzerinden ayrıntılarıyla anlattıkları, adli antropoloji pratisyenleri ve öğrencilerine yönelik hazırlanmış bir rehber kitap niteliğindedir.
Kitapta, kimliği bilinmeyen ve teşhis edilemez durumdaki çürümüş, yanmış ve/veya iskeletleşmiş cesetlerle çalışan adli antropologların olay yerinden laboratuvar analizlerine, ölüm şekli belirleme, DNA örneklemesi ve kimliklendirme safhasına kadar yürüttükleri tüm süreçler ayrıntıları ile anlatılmış, adli antropolojinin insan hakları çalışmalarındaki yeri ve önemine dikkat çekilmiştir.
Max M. Houck - Jay A. Siegel, Elsevier Adli Bilimlerin Temeli, adli bilimlerin farklı alanları ile ilgili güncel bilgileri ve gelişmeleri kapsayacak şekilde hazırlanmıştır. Kitap adli bilimlerin temelini oluşturan biyoloji, kimya ve fizik bilimleri öncülüğündeki temel disiplinlere genel bir bakış sağlar. Adli Bilimlerin Temeli, gerçek olgulardan yola çıkarak, adli bilim akademisyenlerinin nasıl öğrettiklerinden çok, adli bilimcilerin nasıl çalıştıklarına odaklanır. Transfer deliller aracılığı ile insanlar, yerler ve cisimler arasındaki ilişkileri ve ele geçirilen fiziksel delillerin adalet sistemindeki yeri gibi adli bilimler için önemli ilkeleri açıklamaktadır. Suç, yakın tarihin bir parçasıdır – deliller bu hikâyeyi anlatır. Günümüzde adli bilimlerde önde gelen iki uzman tarafından yazılan Adli Bilimlerin Temeli, alana gerçekten eşsiz ve heyecan veren bir bakış açısı ile yaklaşır.
ANA ÖZELLİKLER
• Alanda karşılaşılan delilleri ve anahtar kavramları gösteren 250'den fazla canlı, renkli resim
• Anahtar terimleri içeren basit ünite organizasyonu, internet kaynaklarını, adli bilimlerdeki tarihi olay ve kişileri, laboratuvar analizlerindeki pratik sorunları ve “Meraklıları İçin” başlıklarını vurgulayan çok sayıda özellik kutusu
• Kitabın adli bilim eğitmen ve öğrencileri için paha biçilmez bir kaynak olmasını sağlayan net bir yazım tarzı ve bölüm sonrası sorular
Zuhal Gerçek Son zamanlarda televizyon programlarında yer alan polisiye dizilerin etkisiyle, halkın adli bilimlere olan ilgisi artmıştır. Bilim insanlarının yetiştirilmesinde önemli bir görev üstlenen akademisyenlerin bu ilgiyi, geçici bir yönelim olarak değil, bilimin temel ilkelerinin ve kritik düşünme tekniklerinin kavratılması için bir avantaj olarak ele almaları gerekmektedir.
Adli bilimler kanuni sistem için gerekli olan soruların yanıtlanması amacıyla, bilimin geniş yelpazesinin uygulanmasıdır. Adli terimi, mahkemeden önce anlamına gelen Latince forēnsis kelimesinden türetilmiştir. Günümüzde adli bilimler terimi 'kanuni' ya da 'mahkemelerle ilgili' anlamında kullanılmaktadır.
Adli kimya, bilim ve kanunun kesişim noktasıdır. Bilim ve yargı sistemi, doğrunun peşindedir. Tüm davalar mahkemeye taşınmamakla beraber eğer mahkeme kararı alınırsa, yargı için adli kimyacının vereceği bilgi çok önemlidir.
Dünya genelindeki akademik programlardaki artış, adli bilime olan ilginin global olarak hızla yükseldiğini göstermektedir. Günümüzde adli bilimler, biyoterörizmden patlayıcılara, dünyadaki önemli olayların aydınlatılmasında hayati rol oynamaktadır.
Yapılan araştırmaların ışığında kimya lisans derecesine sahip kişilerin adli kimya alanındaki işlerde tercih edildikleri görülmektedir.
Bu kitap, adli kimya alanında çalışan kimyacıların kullandıkları temel tekniklerin teorisini ve pratik uygulama örneklerini içermektedir.
Salih Yaşar Özden Adli Psikiyatri, adli tıbbın alt dalıdır. Akıl hastalığı, zekâ geriliği veya geçici olarak alkol ve uyuşturucu madde etkisinde olanlar, çocuklar, sağır ve dilsizler, alkol ve narkotik maddeleri kullananların kanuni ehliyetleri ve ceza sorumlulukları adli psikiyatrinin meşgul olduğu konulardır.
Bu kitabın, Türk Medeni Kanunu'nun kabulünün dördüncü yılında, Türk Ceza Kanunu'nun kabulünün yaklaşık onsekizinci ayında yazılması da, ayrı bir özelliğini oluşturmaktadır. Bize göre temel özelliği ise, hem psikiyatri hem de adli tıp akademisyeni tarafından yazılan ilk, ülkemizde yazılan ikinci kaynak ve başvuru kitabı olmasıdır. Böyle bir kitabı yazmak benim için meslek hayatımın en büyük şerefi olmuştur. Adli psikiyatri yakın bir gelecekte bağımsız uzmanlık dalı olacak ve tıpkı adli tıpta olduğu gibi, büyük bir gelişim geçirecektir.
Kitapta hastalıkların teşhis kriterlerinde kullanılan Amerikan Psikiyatri Birliğinin teşhis kriterlerideğişmiş 2013 yılında DSM-4 TR yerine DSM-5 çıkmıştır.Kitabımızda da psikiyatrik hastalıkların teşhiskriterlerinde DSM-5 teşhis kriterleri kullanılarak psikiyatrik hastalıkların teşhis kriterleri güncellenmiştir.
Bu kitap, bir başvuru kitabı ve kaynak eser olarak, konu ile ilgili psikiyatrlar, asistanlar, tıp öğrencileri, adli tıp uzman ve asistanlarıyla, konu ile ilgili hukukçuların yararlanmama sunulmuştur. Faydalı olabildiysek ne mutlu bize.
Mazlum Çöpür “Adli Psikiyatri ve Hukuk” kitabının içeriğinde, adli psikiyatri ile ilgili önemli konular bulunmaktadır. Adli psikiyatri alanı tüm dünya ülkelerinde ve ülkemizde yeni gelişen bir alan olduğu için hukuk ve psikiyatri alanlarını entegre eden kaynaklarla ilgili eksikler bulunmaktadır. Bu kitap psikiyatrist ve psikologlar için meslek hayatlarında sıklıkla karşılaştıkları adli psikiyatri konuları ile ilgili bir başvuru kitabı olarak hazırlanmıştır.
Adli psikiyatri alanındaki tüm konular; suç mağdurlarının haklarının korunması, sanıkların yaptıkları fiillerin doğru değerlendirilmesi toplumun güvenliği açısından büyük önem arz etmektedir. Yasa gereği psikiyatrist ve psikologlar bilirkişi olarak tayin edilebilmekte sanık ve mağdurlarla ilgili değerlendirmeleri yapmakla yükümlü kılınmaktadır.
“Adli Psikiyatri ve Hukuk” kitabı bilirkişi olarak atanacak psikiyatrist, psikolog, asistan ve adli tıp uzmanlarının başvurabileceği temel bilgileri içermektedir.
Aslı Akdaş Mitrani, David Lester, Ekin Emiral, Emek Yüce Zeyrek Rios, Emre Şenol Durak, Hatice Demirbaş, Hilal Eyüpoğlu, Mehmet Şakiroğlu, Mithat Durak, Öznur Öncül, Sevgi Güney, Tuğba Tunç Ergin Adli psikologlar, adli sistemde bilirkişiliğine başvurulan uzmanlardandır. Psikolojinin ve hukukun kesişme noktasındaki adli psikoloji psiko-yasal sorunların çözümünde bilimsel veri üretmeyi, verileri genelgeçer kurallara dönüştürmeyi, geliştirilen kuramlar çerçevesinde yasal sistemi bilgilendirmeyi ve yasal süreçlerin bireyin ve toplumun yaşamını koruyacak şekilde dizayn edilmesi için politika geliştiricilere destek sağlamayı amaçlar. Bu bağlamda adli psikologlar, uygulamada yasal mercilerle işbirliği çerçevesinde uzmanlık görüşünü sunma ile kendilerini sorumlu görürler.
Üç kitaplık serinin ilki olan “Adli Psikoloji” kitabı; Adli Psikoloji, Suç ve Psikoloji, Suçlu Profili, Adli Psikolojide Etik kısımlarından oluşmaktadır. Adli psikolojinin bir bilim olarak tarihsel süreçteki yolculuğu, dünyada ve Türkiye'de adli psikoloji uygulamaları, adli psikolojinin diğer disiplinlerle ilişkisi, suç ve suç türleri, suç ve psikopatoloji arasındaki ilişki, suçlu profilleme, intihar bombacılarının suç profili, adli psikologlar için etik ilkeler ve adli psikologların görev ve sorumlulukları gibi pek çok konuya yer verilerek adli psikoloji alanına ilişkin farklı boyutlara dikkat çekilmiştir. Adli psikologlara, psikologlara, adli alanla ilgilenen uzmanlara ve uygulayıcılara rehber olacak şekilde konular zengin vaka örnekleri ve etkileşimsel olarak aktarılmıştır.
Dennis Howitt Adli Psikoloji ve Suç Psikolojisine Giriş adlı bu eserin altıncı basımı; bu konunun anlaşılır, kapsamlı ve merak uyandıran bir yorumunu sunuyor. Önemli deneysel bulgulara yapılan sürekli vurgular ve bu araştırmalara dayanan teorisi ile kitap, sizi, bu büyüleyici alanın derin ve içeriğe dayanan bir anlayışı ile donatacak.
Çok sayıdaki pedagojik özellik; temel kavramları hızlıca kavramanıza, tartışmalı konuları tanımanıza ve her geçen gün daha da gelişen bu konunun kapsamlı başlıkları için pratik bir anlayış geliştirmenize yardım edecek.
Tamamıyla güncel ve hem klasik hem de modern çalışmaları ele alan bu kitapta size sunulan bazı detaylar:
• Adli hafıza, suçluluk, hırsızlık ve soygunlar, cinsel suçluların tedavisi ve daha birçok konu hakkında baştan sona güncellenmiş ve tamamen yeni fikirler,
• Teoriye güçlü bir vurgu ve derinlemesine kavrayışı destekleyen önemli deneysel bulgular,
• Detaylı bir şekilde incelenmiş, Birleşik Krallık ve uluslararası perspektiften konuyla ilgili önemli araştırmalar,
• Öğrencilere konu hakkında geniş bir kavrayış sağlayacak olan “Temel Kavramlar”, “Uygulamada Adli Psikoloji” ve “Tartışmalar”,
• Kolayca ulaşılan Temel Terimler Sözlüğü,
• Öğrencilerin dersin ötesine geçmeleri ve önemli araştırmaları keşfetmelerine yardımcı olmak için her bölüm sonunda kitap önerileri.
Bu kitap; psikoloji, uygulamalı psikoloji ve suç bilimi derslerini alan öğrenciler için, ayrıca öğrencilerin psikolojinin ceza adaleti ve kanunlarla nasıl bağlantısı olduğunu kavramalarını gerektiren birçok farklı konu için temel bir kaynaktır…

“Konunun; pek çok kritik analizle desteklenmiş güncel, açık ve kapsamlı yorumu.
Hâlâ piyasadaki en iyi kitap.”
Dr. Amanda D. L. Roberts, Lincoln Üniversitesi

“Bu ders kitabı, alanın bütün önemli başlıklarını içeriyor, üstelik Howitt'in öğrencilere güncel araştırma sonuçları üzerinden kurnazca yol gösterme becerisi olağanüstü.”
Prof. Leif Strömwall, Gothenburg Üniversitesi

“Oldukça kapsamlı bir çalışma, öğrencilere adli psikolojinin temeli olan önemli teorik kavramları tanıtan genel bir eser… Lisans öğrencileri için değerli bir kaynak.”
Dr. Jill Taylor, Teesside Üniversitesi

“Howitt'in bu kitabında konuların kapsamı mükemmel, ayrıca genel adli tıp müfredatı ile oldukça uyumlu. Piyasadaki birçok adli/suç psikolojisi kitabına nazaran bu kitap, başvurulacak yararlı bir kaynak. Kitapta önemli bütün noktalara yer verilmiş… Son revizyonlar her zaman güncel olduğunu ve son zamanlardaki dikkat çeken çalışmaları ve bu hızla gelişen alanda tartışılan önemli konuları içerdiğini gösteriyor.”
Dr. Gareth Norris, Aberystwyth Üniversitesi
Dilek Çelik, Erol Yıldırım, Gül Alpar, Gülsen Erden, Işıl Çoklar, Mehmet Bayhan Üge, Nilay Pekel Uludağlı, Sevgi Güney Psikoloji bilimi, geliştirmiş olduğu kuramların uygulama alanındaki yansımalarını, özellikle klinik ve uygulamalı psikoloji alanlarında gözlem, görüşme ve psikolojik değerlendirmeler ile ortaya koyar. Adli-psikolojik süreçlerde bu uygulama araçlarının daha da önemli olduğunu söylemek doğru olacaktır. Bu kitapta; adli psikoloji uygulamalarının psikolojinin diğer alanlarındaki uygulamalar ile benzer ve farklı yönleri ele alınmakta, adli psikolojideki gözlem, görüşme ve değerlendirmede boyutları detaylandırılmakta, adli psikoloğun sahip olması gereken asgari beceriler ve bu becerilerin geliştirilmesi için fırsatlar ile adli psikolojik değerlendirmenin zorlu yolları, değerlendirmeye özgü beceriler ve vaka örnekleriyle beraber açıklanmaktadır.
Bu kitapta; adli psikolojik görüşme, mağdur çocuklarla görüşme, suçlularla görüşme, adli psikolojik değerlendirme, ceza sorumluluğunun değerlendirilmesi, adli nöropsikoloji ve temaruz, adli ifadelerde bellek yanılsamaları, medeni ehliyet, fiil ehliyetin değerlendirilmesi, velayet değerlendirmesi ve mağdur yetişkinlerde psikolojik değerlendirme ve müdahale olmak üzere alanın uzmanları tarafından yazılmış ve uygulamaya dönük zengin bir içerik okuyucuları beklemektedir.
Adli Psikoloji alanına ilgi duyan okuyucuların adli psikoloji serisinin diğer iki kitabını okumalarında yarar vardır. Adli psikolojinin tarihsel süreçteki gelişimi, diğer disiplinlerle ilişkisi, suçlu profilleme ve etik konularının ele alındığı “Adli Psikoloji” kitabında ve adli süreçlerdeki tarafların psikolojik iyileştirme ve tedavi süreçlerini içeren “Adli Psikolojide Psikolojik Tedavi ve Rehabilitasyon” kitabında zengin bilgi içeriklerine ulaşabilirler.
Gül Çörüş, Hilal Sena Balandı, Reyhan Feda, Sibel Kızıltaş, Hülya Kıran, Rakel Rozant Reisyan, Ravana Bayova Birçok katilin içindeki öldürme arzusunun doğuştan geldiği düşünülmektedir. Ancak bu arzuya uygun hareket etmek ya da bu arzuya dur demek öğrenilen bir davranıştır. Bu noktada ayrım yapmayı sağlayan etkenlerden biri de çocukluk çağı travmalarıdır. Birçok katilin cinsel, fiziksel veya duygusal çocukluk çağı travması olduğunu biliyoruz. Olası sorunlu genetik yapıların üzerine eklenen ağır çocukluk travmaları, kulağa delice gelen öldürme eyleminin hazırlayıcısıdır. Sağlam bir aile yapısının olmaması -ebeveynlerin kayıp ya da uyuşturucu bağımlısı olması, cinsel istismar ve/veya fiziksel şiddet varlığı, törelerden gelen emirler- bir başka tetikleyicidir. Böyle bir ortamda yetişen çocuk, doğru yanlış nedir bilmeyen, empatiden yoksun bir sosyopata dönüşür. Bu dönüşüm sonrası, çocukken çektiği acılar artık sadece cinayetle dinecektir. İşte bu kitap, cinayete giden süreci, kadın, erkek, çocuk ve seri katiller ile töre cinayetleri ve intihar bağlamında analiz etmektedir.
Aygül Nalbant, Birgül Haznederoğlu, Çiğdem Ünlü Çeber, Duygu Altın, Ebru Tezcan, Emre Şenol Durak, Fulya Giray Sözen, Gül Alpar, Gülsen Erden, İsmail Altan Tülü, Mehmet Bayhan Üge, Mithat Durak, Nilüfer Koçtürk, T. Aslı Akdaş Mitrani, Tuğba Görgülü, Zeynep Deniz Yöndem Genelgeçer doğruları olan hukuk, suçun soruşturulmasında ve kovuşturulmasında ve suçlunun yeniden topluma kazandırılmasında psikoloji biliminin ışığından yaralanmak zorundadır. Adli psikoloji, hukuk alanına bilgi sunma ve gerçeğin tespitinde hukuka yardım etme ve suçlunun topluma yeniden kazandırılması bağlamında hem bilimsel hem de uygulamalı çalışmalar yürütmektedir. Suçlu, mağdur, tanık, hükümlü ve yasal sistemdeki diğer taraflar adli psikolojinin ilgi alanındadır. Suçun soruşturulması, kovuşturulması, onanması ve çekilmesi süreçlerinde adli psikolojinin ne kadar büyük bir çalışma zenginliğine sahip olduğunu düşünmeden edemeyiz. Bu zenginlik psiko-yasal uzmanlığın da kendi içinde dinamikleri olduğunu hatırlatır niteliktedir.
Bu kitap serilerinden üçüncüsü olan “Adli Psikolojide Psikolojik Tedavi ve Rehabilitasyon” kitabında, yasal sistemle yolları kesişen yetişkin ve çocuklar birbirinden ayrı özellikler barındırdığı için “Adli Süreçlerdeki Yetişkinlerde Psikolojik Tedavi ve Rehabilitasyon”, “Adli Süreçlerdeki Çocuklarda Psikolojik Tedavi ve Rehabilitasyon” kısımlarında psikologlara, adli psikologlara, adli alanla ilgilenen uzmanlara ve uygulayıcılara rehber olacak şekilde konular zengin vaka örnekleri ve etkileşimsel olarak aktarılmıştır. Kitapta yetişkin ve çocuklarla psikolojik tedavi ve rehabilitasyon dışında ayrıca adli alanda görülen vakaların farklılığı üzerine düşünebilmemizi sağlamak için “Adli Psikolojide İlginç Vakalar” kısmı bulunmaktadır.
Marc J. Ackerman Adli Psikolojik Değerlendirmenin Temelleri adlı bu kitap, nöropsikolojik değerlendirme araçları da dâhil olmak üzere, adli psikolojik değerlendirmelerde psikologlar tarafından en sık kullanılan değerlendirme araçlarını güvenle uygulamak, puanlamak ve yorumlamak için ihtiyaç duyduğunuz tüm bilgi ve becerileri hızlı ve kolay anlaşılacak bir şekilde edinmenizi sağlayacak bir kaynaktır. Ayrıca, bu kaynak adli süreçlerde boşanma, çocukların velayeti, kişisel yaralanma, suça sürüklenen çocuklar, cinsel istismar, madde kötüye kullanımı ve risk değerlendirmesi konuları yanı sıra, rıza olmadan hastaneye yatış, cezai ehliyeti değerlendirme alanları üzerine bilgilerin yer aldığı bir rehber niteliğindedir.
Amerikan Psikologlar Derneği tarafından yayınlanan en yeni etik ilkeler ve standartlar da dâhil olmak üzere yeniden güncellenmiş şekli ile Türkçeye çevrilmiş olan bu kitap, hem adli süreçlerde görev alan psikologlar tarafından hem de psikoloji öğrencileri başvurulabilecek her zaman başvurulabilecek eşsiz bir Türkçe kaynaktır.
M. Burak Gönültaş Adli Sosyal Bilimler, ceza adalet sistemi içerisinde, ceza adaletine konu olan bireylerin (suçlu, mağdur, suça sürüklenen çocuk gibi) haklarını korumak, eşit, insancıl ve ayrımcılığa uğramayacak şekilde muamele görmelerini temin etmek; bireylerin ceza adaleti süreçlerine aktif katılımlarını sağlamak adına güçlendirmek ve desteklemek, ceza adaleti unsurlarının alacakları kararlarda ve yapacakları uygulamalarda (tedavi, rehabilitasyon, ıslah, topluma kazandırma vb.) yardımcı olmak (uygulamak, takip etmek, raporlamak) ve suçluluğun/mağduriyetin önlenmesini sağlamak adına psikososyal değerlendirmeler ve uygulamaları içeren yaklaşımlar olarak tanımlanmıştır.
“Adli sosyal bilimler” basitçe “adli bilimler ve sosyal bilimler birlikteliği” olarak görülmemelidir. Tabi ki adli sosyal bilimler, adli bilimler ve sosyal bilimler ilişkisi üzerinedir ancak adli alan içerisindeki sosyal bilim uygulamaları bu birliktelikten daha geniş bir anlamı, yaklaşımı ve uygulamayı ifade etmektedir. İşte bu çalışmanın ortaya çıkış noktalarından biri budur.
Bu çalışma, adli sosyal bilimlerin, ceza adalet sistemi içerisindeki yerini belirleme ihtiyacı bağlamında ilgili konuları ele almış ve bir konsept oluşturmayı hedeflemiştir. Böylece adli sosyal bilimlerin hem teorik hem de pratik anlamda gelişmesi için bir adım olabileceği düşünülerek elinizdeki kitaba Adli Sosyal Bilimler Serisinin birinci kitabı hüviyeti verilmiştir.
Bu kitabın, başta hukuk ve kolluk eğitimlerinin yanı sıra ceza adalet sisteminin işleyişine katkıda bulunabilecek sosyal hizmet, psikoloji, çocuk gelişimi, adli bilimler ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik gibi disiplinlerin formasyonlarına ve ilgili kurumların hizmet içi eğitimlerine katkı sunması beklenmektedir.
Aliye Mavili, Burak Doğangün, Can Çalıcı, Cansu Abacı Yıldız, Cengiz Özbesler, Didem Elitez, Ezgi Ildırım Özcan, Fulya Giray Sözen, Gül Alpar, Hakan Baydur, Hüseyin Yıldız, İrem Akduman, İshak Aydemir, M. Burak Gönültaş, Melih Sever, Meral Öztürk, Murat Yıldız, Neylan Ziyalar, Oğuzhan Zengin, Önder Beter, Özgür Altındağ, Pınar Özdemir, Rumeysa Akgün, Sara Evli Özhan, Semra Saruç, Serap Daşbaş, Şeyda Yıldırım, Veda Bilican Gökkaya, Vehbi Ünal, Zeki Karataş Adalet hizmeti gibi önemli bir gereksinimi yerine getirmeye/karşılamaya çalışan adalet mekanizması, muhteviyatı itibarı ile zor ve örseleyici süreçleri içermektedir. Bu nedenle bu hizmetin yerine getirilmesinin yanı sıra, aynı zamanda bu süreçte birtakım dezavantajlı durumları nedeni ile örselenen/incinen/savunmasız bireylerin güçlendirilmesi de bir o kadar önemli ve gereklidir. İşte burada bireyi merkeze alan ve güç koşullara karşı onu güçlendirmeyi amaç edinen Sosyal Hizmet, yaklaşımı ve müdahale disiplini ile belki de en önemli hizmetlerden birini yerine getirmektedir. Dünyada ve ülkemizde çocuk mahkemeleri ile gelişen ve her geçen gün önemini artıran adalet sisteminde sosyal hizmet, Adli Sosyal Hizmet, değişen ve evrilen ceza-adalet anlayışı ile birlikte hizmet alanını da genişletmektedir. Bunlardan biri de çok çeşitli konularda (çocuk suçluluğu, boşanma davaları, evlat edinme, denetimli serbestlik, rehabilitasyon vs.) sosyal hizmet bakışını içeren bilirkişiliğe başvurulmasıdır. Bu kitabın çıkış noktası, Adli Sosyal Hizmet alanına bir nebze de olsa dikkati çekebilmektir. Ele aldığı konular hem temel hem de güncel gereksinimler bazlıdır. Yani sadece adalet mekanizması süreci içerisinde sosyal hizmet yaklaşımını ele almamakta, aynı zamanda adli sürece doğru yönelen potansiyellere de değinmektedir. Ayrıca adli makamlara yardımcı roller üstlenebilecek psikoloji, çocuk gelişimi, hukuk, adli bilimler ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik gibi disiplinlerin formasyonlarına adli süreçler ve yaklaşımlar konularında katkı sağlaması beklenmektedir.
“… Adli sosyal hizmet uzmanı; faili, hükümlüyü, suça sürüklenen çocuğu, mağduru, risk altındaki kişiyi adli makamlara en etkin şekilde (çevresi içinde birey anlayışı, bireyin özerkliği, içinde bulunduğu dezavantajlı durumların ortaya konması vs.) anlatan ve durumlarına göre en uygun tedbir ve yaklaşımı öneren rolü ile “bilirkişi”; aracı, arabulucu, bilgilendirici, rehberlik edici, köprü kurucu, takip edici rolü ile adli mekanizmanın soğukluğuna karşı bireyi “güçlendirici”; risk altındaki kişi ve çocukların bir suçun faili ya da mağduru olmalarını engelleyecek tedbirlerin alınması ve uygulanmasında ise “önleyici” rol ve görevlere sahiptir diyebiliriz…”
Adem Ceren, Adnan Söylemez, Ahmet Uğur, Ali Ateş, Alpaslan Hamdi Kuzucuoğlu, Arzu Polat, Ayşe Nur Albayrak, Aytaç Duran, Berfin Göksoy Sevinçli, Berrak Çağla Bulduk Aydın, Cahit Aslan, Canan Tercan, Cem Angın, Cengiz İpek, Çağrı Sevinçli, Ebru Caymaz, Emrah Firidin, Emrah Gökkaya, Erkan Özçelik, Ersoy Kutluk, Ezgi Atalay, Fatma Gündüz, Filiz Göktuna Yaylacı, Firdevs Koç, Gamze Koçak Erat, Gamze Sinem Özer, Gökhan Zengin, Gülhan Şen, Gülseren Günaydın, Hakan Celep, Hande Tek Turan, Hasan Yücel, İbrahim Yıldırım, Kıvanç Demirci, Kubilay Düzenli, Merve İzci, Muammer Tün, Muhittin Işık, Murat Dinç, Mustafa Yükseler, Nehir Merdan Tutar, Onur Yerlikaya Şaşmaz, Osman Nuri Sunar, Ömer Demirbilek, Ömer Faruk Özgür, Recep Baydemir, Salih Enes Yıldırım, Salim Kurnaz, Samet Dinçer, Seda H. Bostancı, Sevgi Güney, Sümeyye Özbey, Şakir Şahin, Tekin Avaner, Tuba Nergiz, Tülin Demirci, Veysel Erat, Yakup Özkaya, Yıldız Atmaca, Yusuf Güzel, Zehra Akgüngör
Fatma Neval Genç Doğal ve insan kaynaklı tehlikeler ve afetler insan yaşamının ayrılmaz unsurlarıdır. Hem küresel hem de ulusal ölçekte kriz ve afetler aynı zamanda siyasetin ve yönetimin mücadele etmek zorunda olduğu, önemleri giderek artan temel konulardır. Türkiye'de de özellikle doğal afetlerin neden olduğu sonuçlar ve tüm ülkeleri etkileyen COVID-19salgını, kriz ve afetlerin toplumsal, siyasal, ekonomik yapı içindeki önemini göstermektedir.
Bu kitap; afetler konusunu kamu yönetimi bakış açısından ele almakta kavramsal çerçeveden, küresel ölçekte afetlerle mücadele stratejilerinden hareketle, uygulama boyutunda ağırlıklı olarak Türkiye özelinde afetleri afet yönetim süreçlerini yaşanan afet tecrübeleri çerçevesinde değerlendirmektedir.
A. Murat Köseoğlu Afetler dünyada her yıl binlerce insan hayatının sonlanmasına, ciddi şekilde yaralanmalarına ve önemli oranlarda ekonomik hasarlara yol açmaktadır. İnsanoğlu elindeki teknolojik gelişmelere rağmen afetler konusunda hala çaresiz ve zor durumlarda kalabilmektedir. Bu nedenle afetler önemli oranda fiziki ve psikolojik zararlara yol açmaya devam etmektedir. Afetlerin kayıpsız veya en az seviyede kayıpla atlatılması için afete hazırlık, afet yönetimi ve afete müdahale çok büyük önem taşımaktadır. Afetler ister doğal isterse insan kaynaklı olsun, ulusal veya uluslararası yardım faaliyetlerinin hedefi felaketler yüzünden oluşan acıları dindirmek, kayıpları azaltmak ve her felaketzedeye insani değerlere uygun bir yaşam düzeyi sağlamaktır.
Bu kitabın öncelikle afet yönetimi ve insani yardıma ilgi duyan her kesimden okuyucunun, kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarında çalışan planlamacı, uygulayıcı ve yöneticilerin, bu alanlarda topluma yardımcı olmak isteyen gönüllülerin ve söz konusu alanlara ilgi duyan araştırmacı ile öğrencilerin başvuru kaynağı olarak ilgisini çekeceği değerlendirilmektedir. Ayrıca jeolojik yapısı, topografyası ve iklim özellikleri nedeniyle doğal afetlerle, siyasi coğrafyası nedeniyle de uluslararası siyasi krizlerle sık sık karşılaşan ülkemizin afet yönetimi ve insani yardım faaliyetleri gelişimine katkıda bulunacağını düşünülmektedir.
Bekir Parlak, Çiğdem Sema Sırma, Doğa Dinemis Aman, Duygu Gökce, Ecem Dağlı, Emre Söylemez, Fatma Nur Şengül, Filiz Tufan Emini, Gizem Gür, Kemal Karayormuk, Mehmet Baki Bilik, Mehmet Duruel, Sabri Güngör, Samet Altunışık, Selin Özdemir, Senem Demirkıran, Sertaç Hopoğlu, Sevde Nur Yenipınar, Sibel Ecemiş Kılıç, Tayfun Salihoğlu, Umut Berker Sevilmiş, Yasemin Yavuz, Zübeyde Betül Pancar Doğal afetlerin sıklığı ve büyüklüğü giderek artmakta, ülkelerin yaşlanan altyapısı, kentsel alanların devamlı büyümesi ve bu büyümenin özellikle doğal yapıya ve değişen iklime uyum sağlamaması nedeniyle afetlerin etkileri daha şiddetli hâle gelmektedir. Bir toplumun gerek sosyoekonomik gerekse afet kaynaklı yaşadığı şoklar ve stres faktörlerinin zaman içerisinde şiddetlenmesi, toplumun ve kentlerin dayanıklılığının statik bir hedef olmaktan çıkıp eyleme yönelik ölçümlerin, amaçların, hedeflerin ve planlamanın sürekli olarak gözden geçirilmesini, toplumun her daim dirençli olması yönünde rotasının değiştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Coğrafi durum, jeolojik ve topografik özellikler, iklim koşulları vb. nedenlere bağlı olarak gerçekleşen afetlerin istisnai büyüklüklerinin yanı sıra gerçekleşmeleri durumunda büyük ölçüde can kaybına, yapılı çevrenin tahribatına maruz kalmanın arkasında ne tür sebeplerin yer aldığının bilimsel açıdan tekrar gözden geçirilmesi; afetler ile baş edebilme kapasitesinin arttırılması, kentlerin gerek doğa gerek insan kaynaklı tehlikelere karşı dirençli biçimde gelişmesi, büyümesi; afetin doğrudan ve dolaylı etkilerinin ekonomik, sosyal ve çevresel zararlarının öngörülerek güvenli yerleşme alanları ile yapılaşmanın oluşturulması; afet önleme ve risk/zarar azaltma ve afet risk yönetimi, afetlerin sosyal-ekonomik-politik boyutları, afet sonrası örgütlenme ve tahliye konularında çalışmaların yaygınlaşması ve bu konuda multidisipliner yaklaşımla yapılan teorik çalışmaların uygulamaya yön verebilecek nitelikte yol haritasının oluşturulması bu kitabın amacını oluşturmaktadır. “Afete Dirençli Kentler ve Afet Yönetimi” kitabı yazarları, afet sorunsalına, multidisipliner yaklaşımın kapısını açan kapsamlı çalışmalar ile literatüre katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Adeviye Çopur, Ayten Dinç, Bahşende Taşdemir, Elçin Balcı, Emrah Gökkaya, Ercan Tuzcuoğlu, Fatma Kılıç Dokan, İsmet Çelebi, Muhammet Bayraktar, Mustafa Yükseler, Mürsel Karabacak, Nurcan Bıçakçı, Ömer Demirbilek, Sedat Per, Selma Kara Dünyanın var oluşundan bu yana sıklığı ve etkilenen insan sayısı artarak devam eden afetler, hayatın kaçınılmaz bir gerçeği hâline gelmiştir. Dünyada etkilenen insan sayısının giderek arttığı göz önünde bulundurulduğunda afetler ile baş etmenin yollarını öğrenmek neredeyse tek seçeneğimiz gibi görünmektedir.
Bireysel veya toplumsal olarak normal yaşamda bile uyulmakta zorluk çekilen etik ilkelere afet ve acil durumlarda da uyum beklenir. Ancak beklenmedik bir anda ortaya çıkan, dışsal denetim mekanizmalarının yetersiz kalabileceği, olağan durumlardan tamamen farklı olan afet zamanlarında yönetim oldukça zorlaşır. Dolayısıyla afetlerin oluşturduğu olumsuz durumlar etik ilkelerin uyulmasını da zorlaştırabilmektedir.
Afet durumunda etik yaklaşımın incelenmesi, sorunların, gerekçelerin ortaya konması, afete ve afetzedeye müdahalenin kolaylaştırılması, afetzedelerin ve müdahale ekiplerinin etik sorunlar yaşamaması ve ikilemde kalmaması açısından önem arz etmektedir.
Bu eserde, afetlerde uyulması gereken etik yaklaşımlar konusunun derinlemesine incelenmesi amaçlanmıştır.
Bu eserin, öncelikle afet yönetimi alanına ilgi duyan her kesimden okuyucuya, kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarında çalışan planlamacı, uygulayıcı ve yöneticilere, bu alanlarda topluma yardımcı olmak için emek veren gönüllülere ve söz konusu alanlara ilgi duyan araştırmacı ve öğrencilere başvuru kaynağı olacağına inanıyor, amacı doğrultusunda verimli olmasını diliyoruz.
Aliye Beyza Bayyar, Aslı Gözde Akış, Azime Korkmaz, Buğçe Kamer Baybaş, Dilek Doruk Kondakcı, Eyyüp Yildiz, Gülay Taşdemir Yiğitoğlu, Gülhan Şen, Hatice Polat, Makbule Berfin Büker, Mehtap Pekesen, Mustafa Karataş, Nurgül Kocakoç, Pınar Sevda Bozkurt, Serap Daşbaş, Sevda Demiröz Yıldırım, Sultan Güçlü, Taner Akarsu Afet, büyük yıkımlara ve ölümlere neden olan olayları tanımlamaktadır. Son yıllarda afetlerin sayısı ve etkisi hızla artmaktadır. Afetlerin en büyük etkisi genellikle yaş, engellilik, gelir veya dil nedeniyle bu tür olaylara hazırlanmak ve afet sonrasında toparlanmakta zorluk çeken insanlar üzerinde görülür. Afetlerin meydana getirdiği hasarlar yaşlının engelliliğine, ölümüne ya da diğer yaşam değişiklerine yol açmaktadır. Afet süreçlerinde yaşlıya yaklaşım özel bir durum oluşturmaktadır. Bu nedenle yaşlı bireylerin afete hazırlığı konusunda afet bilinci oluşturulması afet esnasında izlenmesi gereken doğru uygulamaların gerçekleştirilmesini ve sağkalım oranlarının artmasını sağlayacaktır. Afet sonrası tahliye süreçlerinin güvenli şekilde gerçekleştirilmesi için tatbikatlar büyük önem taşımaktadır. Afet sonrasında ise sosyal yaşamın devamına hızlı adaptasyon yaşlının yaşayabileceği depresyon ve ölüm kaygısının azalmasına yardımcı olacaktır. Bireysel gereksinimlerin karşılanması bu sürece olumlu katkı sağlayacaktır.
Afet gerontolojisi özelinde kaleme aldığımız bu kitabımızda, savunmasız yaşlı grubun özellikleri, bu dönemlerde yaşlı bireylerle iletişimin önemi, yaşlının afete hazırlık eğitimleri, afetlerde engelli yaşlıların durumları, afetlerde özellikle daha fazla maruz kalınan ihmal ve istismar, yaşlının afet sonrası yaşlandığı yerden göçü, yaşlının bu süreçlerdeki hakları, yaşlı dostu afet planlarının önemi, afetlerin ve afet dönemlerinde lojistiğin yaşlılar açısından yönetimi, afet sonrası geçici barınma alanlarının yaşlıya özgü tasarımı, yaşlı dostu yeniden yapılanan şehirler ve yaşlılara sunulan sosyal hizmetler yer almaktadır.
Güncel bilgiler ışığında hazırladığımız bu kitabın, yaşlılık ve yaşlanma ile ilgili tüm alanlara önemli bir kaynak olacağına inanıyoruz.
Asiye Şimşek Ademi, Erkan Oktay, Ömer Alkan Mülteci meselesi, bugün küreselleşen dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri hâline gelmiştir. Birleşmiş Milletler küresel eğilim raporlarına göre yaklaşık 300 milyon insan kendi ülkesi dışında yaşamaktadır. Bu oran, dünya nüfusunun yaklaşık %3,6'sına tekabül edip mülteci krizinin geldiği boyutu gözler önüne sermektedir. Gelinen noktada sorunun artık kaynak ülke veya ev sahibinin çabalarının çok ötesinde bir ilgiyi gerektirdiği aşikârdır. Bu amaçla devletler kaynak ülkelerdeki sorunların çözümü ev sahibi ülkelerin ise yükünün paylaşımı için çaba harcamaktadırlar. Bu çabaların anlamlı bir şekilde çözüme katkı sunması ise ancak ve ancak sorunun kökenlerinin tespiti ve ortaya konması ile mümkündür. Bununla birlikte mültecilerin sığındıkları ülkelerin şartlarına uyum sağlaması, yaşama şartlarının ve yaşam memnuniyetinin iyileştirilmesi her şeyden önce insani bir meseledir.
Bu çalışmanın bulgularına göre; Birleşmiş Milletler geçici sığınmacı statüsünde Türkiye'de barınan Afgan göçmenlerin %70,8'i Türkiye'de yaşamaktan yüksek düzeyde memnun iken %6,9'u orta düzeyde ve %22,3'ü düşük düzeyde memnun olduklarını belirtmişlerdir. Çalışmada Afgan göçmenlerin Türkiye'de yaşamaktan memnuniyeti üzerinde etkili olabilecek faktörler ve bu faktörlerin marjinal etkileri de araştırılmıştır.
Şafak Gök 2001 yılındaki uluslararası müdahale ile yönetimden uzaklaştırılan Taliban, yirmi yıl aradan sonra Afganistan’da tekrar yönetimi ele geçirmiştir. Afgan Siyasal Hayatında Taliban başlıklı bu eserde, Yazar; 2014-15 yıllarında Kabil’de yürütmüş olduğu üst düzey görevin de birikimiyle Taliban’ın başarısının, NATO ve Afgan Hükûmetinin ise başarısızlığının nedenlerini incelemektedir. Kitap, Afganistan’ın özellikle yakın tarihine, coğrafyasına, etnik bölünmüşlüğüne, mezhep yapısına, güç odaklarına, diğer ülkelerin çıkar ve yaklaşımlarına, devletin kırılganlığına, Taliban’ın geçmişi ve bugününe, Afganistan'da uluslararası müdahale sonrası yaşanan gelişmelere, ülkenin bugünkü durumuna ışık tutmakta, ayrıca ülkenin geleceğine yönelik öngörülerde bulunmaktadır.
Ali Bilgenoğlu, Aslıhan Genç, Ata Taha Kuveloğlu, Aziz Balcı, Cem Karadeli, Cem Savaş, Doğacan Başaran, Elif Özdilek, Emrah Kaya, Emre Yürük, Ferhat Çağrı Aras, Gökay Karaduman, İskender Karakaya, Levent Ersin Orallı, Mehmet Erkin Kara, Mohammad İshak Nazarı, Muhammed Naim Naimi, Murat Güneylioğlu, Nuri Salık, Özden Selcen Özmelek, Özgür Çınarlı, Serdar Yılmaz, Turgay Düğen, Yücel Özden Afganistan, dünya siyasi tarihinde her dönem uluslararası politikanın en dinamik coğrafyalarından birisi olmuştur. Tarihten günümüze yerel, bölgesel ve küresel güçlerin siyasi, ekonomik ve sosyokültürel güç mücadelesinin kavşak noktasında bulunan Afganistan, krizler, çatışmalar, savaşlar ve istikrarsızlıklar yaşamıştır. İngiltere ve Rusya arasındaki büyük oyunda tampon bölge olan ve sonrasında uluslararası politikada önemini kaybetmeyen Afganistan, her dönem, üzerine konuşulan bir ülke olmuştur. Ancak Afganistan ile alakalı birçok eser bulunmasına rağmen Afganistan'ı; tarih, sosyokültürel yapı, ekonomi ve dış politika perspektifinden inceleyen çok fazla yayın bulunmamaktadır. Bu açıdan, “Afganistan: Tarih, Sosyokültürel Yapı, Ekonomi ve Dış Politika” isimli bu kitap, Afganistan'ı, farklı açılardan ele almaktadır. Hedef kitlesi; üniversitesi öğrencileri, konu ve bölge ile ilgili çalışma yapan araştırmacılar, konuya ilgi duyan ve Afganistan'ı bütün boyutları ile anlamak isteyen ve Türk dünyası çalışan kişiler olan bu eser, bu anlamda literatürdeki boşluğu doldurma amacını taşımaktadır.
Ali Bilgin Varlık, Cem Karadeli, Cüneyt Akalın, Doğacan Başaran , Emre Ozan, Hande Orhon Özdağ, Hüseyin Fazla, Levent Demirci, Mehmet Fatih Ceylan, Mehmet Seyfettin Erol, Oktay Bingöl Bu kitap; Taliban yönetiminde Afganistan'ın geleceği, bölgesel ve küresel etkileri ile Türkiye'ye olası yansımalarını konu edinmekte ve on makaleden oluşmaktadır. Kitapta öncelikle fiziki ve beşerî özellikleri, siyasi ve jeopolitik mülahazaları ile Afganistan coğrafyası, Büyük Oyun-Sovyet İşgali ve İç Savaş'a odaklanarak Afganistan'ın 19 ve 20. yüzyıl tarihi, Afganistan'da 2001-2021 dönemindeki uluslararası müdahale ve sonuçsuz kalan devlet inşası süreci ve 2011'den günümüze Taliban ile müzakere süreci ele alınmaktadır. Müteakiben “eski” ve “yeni” Taliban (Taliban 2.0) tartışmaları, Taliban iktidarında Afganistan'ın geleceğinin dinamikleri ve senaryolar, Taliban yönetiminde Afganistan'ın bölgesel etkileri, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin analizi, Türkiye-Afganistan ilişkilerinin tarihi ve Türkiye'nin Taliban iktidarındaki Afganistan ile ilişkilerinde beklentiler, olasılıklar, riskler ve fırsatlar incelenmektedir.
Ahmet Gedik, Ahmet Sapmaz, Aymene Hadji, Azime Telli, Bilal Nergiz, Burak Şakir Şeker, Çağlar Özer, Doğan Şafak Polat, Elnur İsmayıl, Emine Çakmak Kılıçaslan, Emre Kalay, Fahri Erenel, Gamze Helvacıköylü, Hacı Mehmet Boyraz, Hasret Çomak, Huriye Yıldırım Çınar, Hüsamettin İnaç, Hüseyin Çelik, Hüseyin Yeltin, Mesut Şöhret, Murat Koray, Mustafa Yıldız, Öncel Sencerman, Tuba Taşlıcalı Koç, Younes Benmansour Afrika Kıtası, gerek jeopolitik konumu gerekse mevcut kaynakları ile geçmişte olduğu gibi günümüzde de küresel güç olma arzusu taşıyan devletlerin vazgeçilmez bir stratejik alanı olma özelliğini sürdürmektedir. Konumu itibarıyla Doğu ile Batı arasında merkezî bir noktaya sahip olmasının getirmiş olduğu avantajlar ve dezavantajları bünyesinde barındıran bu kıtaya yönelik jeopolitik ve jeostratejik değerlendirmeler, 21. yüzyılın yeni güvenlik ortamı ve yaklaşımıyla farklı bir aşamaya evrilmiştir. Gelişen ekonomileri, insan ve stratejik kaynakları, jeopolitik ve jeostratejik konumları, kıtadaki ülkelerin önemlerini bir kez daha artırmış; bu ülkeleri, bölgesel ve küresel aktörlerin yatırım için ilgilerinin odağına yerleştirmiştir. Yaşlı Kıta, bu aktörler için gelecekte de küresel siyasette önemli bir yere sahip olmaya devam edecek gibi görünmektedir.
Afrika Jeopolitiği isimli bu kitap; çok amaçlı olarak yukarıda belirtilen konulara açıklık getirmek, bilim alanına derinlik ve zenginlik kazandırmak düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır. 21. yüzyılda Afrika'da sürdürülebilir güvenliğin sağlanabilmesi için doğal kaynakların rekabet ve mücadele yerine doğrudan Afrika'nın kalkınması için kullanılması dünya barışı için önem taşımaktadır.
Kitabın, bu amaca hizmet etmesi dileğiyle…
Ensar Küçükaltan Kıta genelinde ekonomik eşitsizlik ve sosyal dışlanma artarken sivil toplumun, hükûmet ve diğer paydaşlarla yapıcı diyalog kurabilmesi için gerekli alana sahip olması kritik bir ihtiyaçtır. Vatandaşların isteklerini dile getirebilen ve bu doğrultuda hareket edebilen canlı bir sivil toplum olmadan hükûmetler, politikaları sorgulama, kalkınma sorunlarına birlikte çözüm üretme ve vatandaşların yaşam kalitesini artırma konusunda önemli bir ortağı kendi uluslarından mahrum bırakmış olurlar. Kazanılmış çıkarlara meydan okumak ve kıtanın karşı karşıya olduğu en zorlu sorunlardan bazılarını çözmek, vatandaşların seslerinin duyulmasını ve sivil toplumun çözüm üretmenin bir parçası olmasını gerektirir. Bu da hükûmetlerin sivil eylem için elverişli bir çerçeve oluşturmasını ve sivil toplumun katkısına değer vermesini gerektirmektedir. Afrika ve Sivil Toplum, tüm bu hususlara yönelik analizler üretmekte ve sivil toplumun farklı alanlarında kıtanın güncel durumunu incelemektedir.
Osman Türk Yazarın uzun yıllara dayanan saha çalışmaları ve Afrika'daki derin tecrübesiyle hazırlanan bu eser, kıtada faaliyet gösteren terör örgütlerinin bölgesel güvenlik üzerindeki etkilerini Bölgesel Güvenlik Kompleksi Teorisi çerçevesinde incelemektedir. Afrika Boynuzu Güvenlik Kompleksi ve Sahel Bölgesi Güvenlik Kompleksi’ne odaklanan kitap, Boko Haram, ISWAP, AQIM, JNIM ve El-Şebab gibi örgütlerin tarihsel, ideolojik ve yapısal analizlerini bir arada sunmaktadır.

Bu örgütlerin, kolonyal dönemden miras kalan yapısal sorunları nasıl kullanarak modern devlet yapıları ve bölgesel güvenlik dengeleri üzerinde etkili olduğu ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. Osman Türk, uzun yıllar boyunca edindiği saha tecrübesiyle, bu örgütlerin Afrika’daki siyasi ve sosyal yapılarla ilişkilerini titizlikle çözümlemekte ve kıtadaki güvenlik dinamiklerini çok boyutlu bir perspektifle değerlendirmektedir. Eser, Afrika’da bölgesel güvenlik ve terör konularında çalışan akademisyenler, araştırmacılar ve politika yapıcılar için önemli bir kaynak niteliğindedir.
Abdullahi Mohamed Dhiblawe, Ali Tekke, Begüm Gün, Berkay Necati Tanrısever, Enver Arpa, Gökhan Kavak, Kamile Ünlüsoy, Mustafa Yasir Kurt, Mürsel Bayram, Osman Kağan Yücel, Selman Yurteri, Şule Yılmaz, Yusuf Yavuzkan Toplumsal yapıların anlaşılmasında dinî ve siyasi durum analizi önem arz etmektedir. Dinî inanışların kazandırdığı motivasyon, toplumsal etkileşimlerde önemli bir rol üstlenmektedir. Afrika kıtasının modern tarihi incelendiğinde Afrikalı toplumların etnik ve kabilevi nedenlerle sürüklendiği çatışma ortamının aksine dinî anlamda dikkat çekici bir hoşgörü anlayışına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Kolonyal Dönem’le birlikte bu anlayış nispeten bozulmuş olsa da bu durumun son yıllara kadar devam ettiği söylenebilir. Ancak son yıllarda çeşitli dinî kimlikler altında ortaya çıkan siyasi grupların siyasal hedeflerini gerçekleştirmek için başvurdukları şiddet ve terör olayları, Kıta'nın güvenliğine büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Kuzey Afrika ülkeleri; Mali, Nijerya Somali, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Uganda gibi ülkeler bu türden hareketlerin yarattığı istikrarsızlıktan aşırı şekilde etkilenmektedir.
Bu çalışmada Kıta'nın istikrarına tehdit oluşturmaya başlayan dinî-siyasi hareketler incelenmiştir. “Dinî-siyasi hareket” kavramıyla “toplumu, kendi dinî yorumları çerçevesinde dönüştürmeyi, iktidarı kendi anlayışları doğrultusunda şekillendirmeyi hedefleyen hareketler” kastedilmiştir. Geleneksel dinî yapılar, cemaatler, tasavvufi hareketler bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bu çerçevede yapılan değerlendirmede Kıta'da faaliyette bulunan ve bu özelliklere sahip olan hareketlerin; İhvan-ı Müslimin, Selefi, Şiî ve Hristiyan eksenli hareketler olmak üzere dört ana eksen etrafında odaklandığı görülmüştür. Dolayısıyla incelenen hareketler, bu yönde yapılan bir tasnifle ele alınmıştır. İncelemede ele alınan hareketlerin ortaya çıkış sebepleri, liderleri, örgütsel yapılanmaları, başlıca referansları, mücadele yöntemleri vb. hususlar objektif bir yaklaşımla ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Ömer Türker Klasik dünyada üretilmiş insan tasavvurlarının modern dönemdeki dönüşümünün en önemli sonuçlarından biri, insanın kendisine ilişkin beklenti ve umutlarını değiştirmesidir. Bu durum pek çok alanda olduğu gibi ahlâk alanında hem soru hiyerarşisini etkilemiş hem de yeni bir takım soruların sorulmasını gerektirmiştir. Bu bağlamda bilhassa son yarım yüzyılda insanın ahlâklı olmasının gerekçesi sorgulanır hâle gelmiş ve bir kısım akımlar, ahlâkı tamamen vicdanî bir durum olarak değerlendirmeye başlamıştır.
Ahlâk tamamıyla bireyin vicdanıyla alakalı bir olgu olarak anlaşıldığı sürece bireyler arasındaki ilişki veya ahlâkın dışa bakan yönü, ahlâktan ziyade siyasetin bir sorunu olarak ele alınmak durumundadır. Bu takdirde ahlâksızlık kapsamında değerlendirilecek durumlar, hukukun alanına girdiği sürece bir müeyyideden bahsedilebilir. Fakat bu sonuç, esas itibariyle belirli bir insan ve toplum tasavvurunun uzantısı veya kaçınılmaz neticesi olduğundan farklı insan ve toplum tasavvurları açısından ele alınmayı gerektirir. Elinizdeki kitapta ahlâk ve müeyyide ilişkisini sorgulamak amacıyla 2015 yılı içerisinde İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi içerisinde gerçekleştirilen “Ahlâkî Müeyyide Üzerine Konuşmalar” serisinde yapılan konferansların metinlerini bulacaksınız.
Ayşe Meriç Yazıcı, Can Bekaroğlu, Güneş Topçu, Havva Nur Atalay, Mesut Öztırak, Mustafa Coşar, Recep Yücel, Şebnem Yücel In the wake of this exploration into the intersection of artificial intelligence and corporate governance, a profound understanding emerges—a realization that the future of business decision-making lies at the nexus of human ingenuity and technological innovation.
As these chapters conclude, they stand as guiding pillars for enterprises navigating the uncharted terrain of AI integration. The intricate blend of legal nuances, ethical dilemmas, and technological advancements presented herein provides a roadmap for organizations aiming to harness AI's transformative potential.
However, this journey extends beyond these pages. The evolution of AI in corporate governance remains an ongoing narrative, shaped by the collective efforts of scholars, innovators, and policymakers. This book sparks discourse, serving as a catalyst for continued exploration and innovation in this dynamic landscape.
May the insights shared here kindle curiosity, foster critical dialogue, and inspire action toward a future where human expertise and technological brilliance harmoniously elevate corporate governance.
As this chapter closes, the saga persists. The AI Renaissance beckons, urging bold pioneers to shape the future of corporate governance.
Thank you for joining us on this transformative journey.
Marian Roberts Aile içi anlaşmazlıklar, evlilik yaşamının doğal ve kaçınılmaz bir parçasıdır. Eşler arasında yaşanan anlaşmazlıklar yapıcı ve barışçıl yollarla yönetilemediğinde yaşanan psikolojik, sözlü ve fiziksel şiddet, devamında da ailenin çöküşü kaçınılmaz hâle gelmektedir. Son yıllarda artan dağılmış aile ve boşanma sayısı, boşanma öncesinde, esnasında ve sonrasında, hem eşlerin hem de çocukların, bu yıkıcı süreçten daha az etkilenmeleri için “aile arabulucuğu”nu bir alternatif yöntem hâline getirmiştir.
Aile arabuluculuğu, boşanma sürecinden hem eşlerin hem de “çocuklar”ın daha az etkilenmesini sağlamak için ebeveynler arasında işbirliğine dayalı yapıcı ilişkilerin kurulmasında ve sürdürülmesinde hayati bir bileşen hâline gelmiştir. Aile arabuluculuğunun odak noktası, eşler arasında karşılıklı anlayışı ve iletişimi arttırarak, ayrılıktan ve boşanma sürecinden, çocukların en az etkilenmelerini sağlamaktır. Eşler, boşanma sonrasında yıllar boyunca çocukları üzerinden iletişimlerini devam ettirecekleri için boşanma sürecinin yapıcı diyaloglarla yönetilmesi bir gerekliliktir.
Aile arabuluculuğu, eşlerin kendi anlaşmazlıkları üzerinde kontrol ve sorumluluğunu ellerinde tutmalarını sağlayacaktır. Arabuluculuk sürecinde eşler arasında doğrudan iletişimin teşvik edilmesi, kararların işbirliğine dayalı alınması, yanlış anlaşılma ve çatışmaların azaltılması, kendi anlaşmaları üzerinde kontrol sahibi olmalarının sağlanması, boşanma sürecinden hem eşlerin hem de çocukların daha az etkilenmelerini sağlanması, arabuluculuğun temel faydaları arasında sayılabilir.
Son yıllarda artan boşanma ve ayrılıklarla ilgili olarak yasa yapıcılar ve araştırmacılar artık boşanmanın kendisine değil, boşanma sonrası sürece ve özellikle de boşanmadan kaynaklı zararlı sonuçların çocuklar üzerindeki etkilerinin azaltılması ve dönüştürülmesi üzerine odaklanmışlardır. Boşanma öncesinde, esnasında ve sonrasında eşler arasındaki yıkıcı iletişimlerin çocukları üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesi, azaltılması ve dönüştürülmesinde “aile arabuluculuğu” bir alternatif yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Aile arabuluculuğu sadece çocuğu olan ve boşanan eşler için değil aynı zamanda çocuğu olmayan ve boşanan eşlerin de uzlaşarak ayrılmalarının sağlanmasında alternatif bir yaklaşımdır.
“Aile Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk: Uygulama Esasları” adlı bu çeviri kitap, ülkemizde her sene yüz binin üzerinde gerçekleşen çekişmeli ve rekabetçi yollarla gerçekleşen boşanmaların hem eşler hem de onların çocukları üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesi, azaltılması ve dönüştürülmesi sürecinde kullanılacak bir kaynak kitaptır. Hem kuramsal hem de uygulamalı yaklaşımları içeren bu kitap, aile içi uyuşmazlıkların hem eşlerin hem de çocukların yararına, yapıcı ve barışçıl yollarla nasıl yöneticiliğine ilişkin bilgi ve becerileri içermektedir.
Kitabın hedef kitlesi; arabulucu avukatlar, avukatlar, aile danışmanları ve aile hukuku ile ilgili yargı mensupları ve uzmanlardır.
Fahriye Keskin Karagöl Uluslararası aktörler arasındaki sorun ya da çatışmaların tutarlı bir teorik incelemesini hedefleyen bu kitap, Türk dış politikasının son yirmi yılki döneminin önemli gündem maddelerinden olan Türkiye'nin Ermenistan ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile ilişkilerini güvenlikleştirme/güvenlikdışılaştırma teorileri ile çatışma çözümü disiplini arasındaki kavramsal bağlantılardan yola çıkarak geliştirilen bir analitik çerçeve kapsamında tartışmaktadır. Titiz ve analitik bir çalışmanın yansıması olan kitap, güvenlikleştirme teorisinin sadece söylem ve algılar üzerine odaklanan yönünün sürecin analizi noktasında yetersiz kaldığını ileri sürmekte ve güvenlikleştirme/güvenlikdışılaştırma teorisi ile çatışma çözümü yaklaşımları arasında kurulan analitik çerçeve ile alana teorik bir katkı sağlamaktadır. Bu kapsamda çalışma, özellikle de çatışma çözümü tekniklerinin “olması gerektiği gibi” uygulanmasının, güvenlikdışılaştırmanın istikrarı açısından oldukça önemli olduğunu, hem bağlamın hem de çatışma çözümleri mekanizmalarının (özellikle sorun tanımlama) desteklediği bir güvenlikdışılaştırma çabasının daha istikrarlı olacağını vurgulamaktadır. Bu yönüyle kitap, dış politika analizi ve Türk dış politikası çalışanları için olduğu kadar güvenlik çalışmaları ve çatışma çözümü alanlarında çalışanlar için de kıymetli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Ünal Eryılmaz AK Parti Para ve Maliye Politikaları 2018-2023 adlı bu eser, Türkiye'nin son beş yıllık ekonomi politikalarını kapsamlı bir şekilde inceleyen bir kaynak olarak hazırlanmıştır. Kitap, COVID-19 salgını, döviz kuru dalgalanmaları, Rusya-Ukrayna Savaşı ve Maraş Depremi gibi önemli olayların yaşandığı bir dönemde gerek bu olaylara cevaben gerekse konjonktür dâhilinde ekonomi yönetimi tarafından alınan kararlara yer vermektedir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen ekonomik ve mali düzenlemeler, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) gibi kurumların aldığı teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren kararlar, anlaşılabilir bir dilde ele alınmıştır.
Kitap, para ve maliye politikalarının kronolojik bir düzen içinde sunulmasıyla, bu süreçte alınan kararların ve uygulamaların izlenmesini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Bu sayede, okuyucular, belirlenen dönemde hangi politika kararlarının alındığını, nasıl bir ekonomik ortamda hayata geçirildiğini ve bunların sonuçlarını doğrudan belgeleme fırsatına sahip olacaklardır. Kitap, ekonomik gelişmeleri ve düzenlemeleri takip etmek isteyen akademisyenler, ekonomistler, araştırmacılar ve genel okuyucular için değerli bir referans kaynağıdır. Bu almanak, resmî belgelerden hareketle hazırlanmış olup tarafsız ve nesnel bir sunum hedeflemektedir.
Abdullah Orhan, Adem Bağış Alçiçek, Agil Mammadov, Ahmet Keser, Ahmet Sapmaz, Ainur Nogayeva, Akın Kiren, Akın Sağıroğlu, Ali Serdar Erdurmaz, Anıl Çağlar Erkan, Arif Bağbaşlıoğlu, Aslı Okay Toprak, Aybike Açıkel, Aylin Çelik Turan, Aylin Erdoğdu, Ayşe Gülce Uygun, Azime Telli, Belma Engin Güder, Betül Buzbay, Burak Şakir Şeker, Canan Orhan Gönül, Ceyda Tuna Bozdoğan, Cüneyt Akalın, Deniz Mehmet Irak, Deniz Vural, Dinçer Bayer, Doğan Şafak Polat, Doğuş Sönmez, E. Caner Bener, Eda Güney, Emete Gözügüzelli, Emin Abbasov, Emin Erol, Emine Kılıçaslan, Emre Ozan, Erdoğan Mert, Faik Canbolat, Fatma Aslı Kelkitli, Furkan Yıldız, Gamze Tanil, Gaukhar Jumadilova, Gökçe Hubar, Gökhan Ak, Göksu Uzunyayla, Güney Ferhat Batı, Güngör Şahin, Hakan Çetinoğlu, Hasan Oktay, Hasret Çomak, Haşim Türker, Hatice Nur Germir, Haydar Çakmak, Hekma Wali, Hüseyin Çelik, İ. Melih Baş, İbrahim Akın, İbrahim Hasanoğlu, İlhan Aras, Keisuke Wakizaka, Kübra Deren Ekici, Levent Uzunçıbuk, M. Cem Oğultürk, Mahir Terzi, Mehmet Şahin, Melih Ersal, Melih Görgün, Merve Taşyaran, Mesut Şöhret, Metin Aksoy, Murat Koray, Mustafa Oktay Alnıak, Muzaffer Akdoğan, N. Verda Ecim, Nejat Doğan, Nurgül Yıldırım, Nuri Gökhan Toprak, Oktay Bingöl, Ömer Gök, Öykü Oğulbalı, Özkan Gönül, Özkan Gönül, Saltuk Duran, Saniya Nurdavletova, Serhan Karaloğlu, Serpil Bardakçı Tosun, Sevilay Keleş, Sezai Özçelik, Sina Kısacık, Soyalp Tamçelik, Tarık Demir, Ufuk Cerrah, Uğur Gül, Uğur Özgöker, Ulvi Keser, Ulvi Keser, Ülkü Öztürk, Volkan Tatar, Yaşar Onay, Zeynep Erhan, Zuhal Mert Uzuner Küresel ve bölgesel aktörler, günümüzde ekonomik, politik, kültürel ile güvenlik açılım ve yönelimlerini büyük ölçüde deniz ulaştırma hatları aracılığıyla gerçekleştirmektedirler. Bu açıdan denizler ve deniz yolları, jeopolitik rekabetin önemli bir unsuru haline gelmiştir.
Akdeniz, jeopolitik ve jeostratejik önemi gittikçe artan bir denizdir. Uluslararası ticaretin en önemli kavşaklarından birisidir. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını kendi çevresinde birbirine bağlayan Akdeniz; bir yandan Süveyş Kanalı üzerinden Hint Okyanusu ve Uzak Doğu ülkelerine, diğer yandan ise Cebelitarık Boğazı üzerinden Atlantik ve Kuzey ile Güney Amerika ülkelerine uzanan deniz ulaştırma hatlarının odak noktasıdır.
Akdeniz'in enerji açısından konumu, dünya ölçeğinde Akdeniz üzerindeki güç yarışını ve jeoekonomik rekabeti gittikçe artırmaktadır.
Akdeniz; Avrupa-Atlantik güvenliğine yeni bir boyut ve yeni bir yönelim kazandırmakta, jeopolitik konumu gereği Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Uzak Doğu ülkelerinin güvenlik dinamiklerini doğrudan etkilemektedir.
Ülkemizde Akdeniz ile ilgili çok boyutlu ve zengin içerikli bir araştırma eserinin hazırlanması ve bilimin hizmetine sunulması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Akdeniz Jeopolitiği isimli eser; Akdeniz ile ilgili güncel konulara açıklık getirmek, geleceğe ilişkin yeni yönelim ve yaklaşımları belirlemek, bilim alanına derinlik ve zenginlik kazandırmak düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır.
Onur Kemal Yılmaz "Akıllı Şehir" kavramı gelecekte önemli bir konu olarak tartışılmaya devam edecektir. Bu süreçte sayısız bilimsel çalışma yapılacak ve uygulamalar hayata geçirilecektir. Konuyla ilgili olarak bu kitap ile dünyanın önde gelen akıllı şehri Amsterdam'dan seksen adet akıllı şehir uygulaması derlenmiştir. Belediyeler için faydalı olması düşünülen bu çalışmanın amacına ulaşmasını dilerim.
Belediyelerin yanı sıra akademik çalışma yapanların, araştırmacıların ve girişimcilerin de bu çalışmadan yararlanabileceklerini umuyorum.
Tolga Otabatmaz Bu kitapta; devletlerin, tarihsel süreç içerisinde yaşadıkları olayların sonucu olarak birtakım algılar inşa ettikleri ve olumsuz algılara sahip olan devletlerin birbirlerini hızlı bir şekilde askeri tehdit olarak tanımlamaya yatkın oldukları öne sürülmektedir. Bu durumun çözümü olarak ise devletlerin, silahların kontrolü ile ilgili antlaşmalar vasıtasıyla birbirlerini askerî tehdit olmaktan çıkarıp olumsuz algılarını değiştirebilecekleri ifade edilmiştir. Avrupa'da bunu gerçekleştirmek için en uygun antlaşmaların Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması ve Viyana Belgesi-2011 olduğu öne sürülmüş fakat bu antlaşmaların günümüzün şartlarına göre güncellenmeleri gerektiği belirtilerek birtakım öneriler sunulmuştur.
Uğur Baran Hanağası Almanlar kimdir? Dünya tarihinde nasıl bir rol oynamışlardır? Bugün Almanya hangi meseleleri tartışmaktadır?
Almanlar, Roma İmparatorluğu’ndan bugüne, tarihin birçok önemli anında sahne almış kadim bir millettir. Orta Çağ’ın irili ufaklı Alman prenslikleri ve krallıklarının kimi zaman bir imparatorluk ve nihayetinde bir ulus devlet olarak birleşebilmelerinin hikâyesi uzun, ilginç ve öğreticidir. Hiç şüphesiz Almanya, ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan günümüz dünyasının en önemli aktörlerinden biridir. Din savaşları, işgaller, trajedi ve zaferler Alman tarihinin renkleridir ve bu renklerin manasını anlayabilmek dünya tarihini analiz edebilmek için önemlidir. Uzun bir araştırmanın neticesinde kaleme alınmış Alman Milliyetçiliğinin Dünü ve Bugünü adlı bu eser, Alman milletinin ortaya çıktığı zamandan bugüne kadar olan sürece ışık tutabilmeyi ve günümüz Almanyasının yüzleştiği aşırı sağ, popülizm gibi olguları bilimsel açıdan anlayabilmeyi amaç edinmektedir.
Metin Aksoy Alman vakıfları, Almanya'nın siyasi değerlerinin ve kültürünün diğer ülkelerde yayılmasını sağlayarak Almanya'nın yumuşak gücüne de katkıda bulunmaktadır. Alman ulusal çıkarları etrafında programlarını yürüten vakıflar, bulundukları ülkelerin politikalarıyla çıkar çatışması yaşanmasına sebep olabilmektedirler. Vakıflara yönelik yürüttükleri her tartışmada, vakıflar ile çıkar çatışması yaşayan ülkeler, karşılarında, organize olmuş bir Alman kamuoyu ve devletini bulmaktadır. Özellikle siyasi boyutta çalışmalar yürüten vakıfların yeni dönem Alman dış politikasının önemli sacayaklarından birisi olduğu açıktır. Çalışmanın öncelikli amacı, Almanya'nın dış politikasını, vakıflar çerçevesinde ele almak ve değerlendirmektir. Çalışma kapsamında genel olarak, Almanya'nın dış politika yaklaşımı, soğuk savaş sonrası değişimi, siyasal yapısı, vakıfların kuruluş amaçları ve tartışma yaşanılan ülkelere yönelik politikaları ele alınmaya çalışılmıştır. Her bölüm bu temel amaçlar doğrultusunda biraz daha detaylandırılmış ve açıklanmaya çalışılmıştır.
Ayşe Çiçek Türkiye’den Almanya’ya iş gücü göçünün üzerinden altmış bir yıl geçmiş fakat birinci kuşak göçmenlerin göç deneyimi kuşaklar boyu etkisini sürdürmüştür. Konuyla ilgili literatürde, genellikle Almanya’da doğup büyüyen kuşaklar, önceki kuşaklar gibi “uyum kabiliyeti olmayan” bireyler olarak sınıflandırılmıştır. Üçüncü kuşağın gündelik yaşam deneyimleri de ekseriyetle entegrasyon politikaları perspektifinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Entegrasyon politikaları devletin hâkim söylemini oluştururken göç kökenli bireylerin sosyal politikalar, hâkim kültür ve yasalar karşısında geliştirdikleri yanıtlar, gündelik yaşamda tanık oldukları iktidar ilişkileri, resmî tarihin ihmal ettiği konular arasında yer almaktadır. Bu eser, diğerlerinden farklı olarak Almanya’da yaşayan üçüncü kuşak Türkiye kökenli bireylerin gündelik yaşamda ulusal kimlik, sosyal, kültürel ve iktisadi politikalar karşısında sergiledikleri adaptasyon ve örtülü direnişlerini; bunların hangi alanlarda ve hangi şekillerde ortaya çıktığını araştırmaktadır. Eserde, iktidar ilişkilerinin toplumsal ilişkilerin bütününe yayıldığı fikrine dayanarak Türkiye kökenli bireylerin gündelik yaşam içinde Alman toplumuna ve kültürüne (okulda, iş yerinde, kamu kurumları başta olmak üzere diğer kamusal alanlarda ve hatta özel alanda) kendi kimlikleriyle adapte olma sürecindeki eylem repertuvarları ortaya konulmuş; bu eylemlerin sosyal politikalara ne tür yanıtlar içerdiği analiz edilmiştir.


Sadettin Kılıç Bir toplum düşünün!
Dilini, dinini, kültürünü bilmediği, kimliğine yabancı, etnik yapısı farklı bir ülkeye, ekonomik motivasyonlu, en fazla 2-3 yıl kalma koşuluyla, ailesini bile yanına almadan “misafir işçi” olarak bir valizle gidiyorlar. Kendi ülkesinde şehir kültürü yaşamadığı hâlde, eğitim ve meslek tecrübesi sınırlı olmasına rağmen, sanayi alanında dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birinin teknolojisine katkı sağlamak için metropol şehirlerde çalışmaya başlıyorlar ve kısa zamanda sistem entegrasyonunu gerçekleştirerek, uyum ve iş adaptasyonuyla geniş çevrelerin takdirini görerek, şehir hayatına geçiyorlar.
Günümüzde “Göçmen Türk” olarak adlandırılan ve işçi olarak Almanya'ya giden Türkler, artık işveren ve eğitimli bir Türk-Alman toplumunu oluşturmaya başlamıştır. Bu araştırma, bunların başarısını analiz etmek için hazırlanmıştır. Çokkültürlü Almanya'da en büyük göçmen yoğunluğunu oluşturan Türkler ile ev sahibi toplum arasındaki sosyokültürel temaslar, entegrasyonun gerçekleşmesi esnasında ve sonrasında olumlu ya da olumsuz ana ve destekleyici nedenler incelenmiştir.
İnsanlar öyküleriyle göç ederler!
Almanya'da geçici işçilikten kalıcı vatandaşlığa geçiş sürecinde Türk göçmenler, bir tarafta geldikleri ülke ile olan bağlarını koparmamak ve kimliklerini korumak; diğer taraftan bulundukları ülkenin kültürünü benimsemek ve birlikte uyum içerisinde yaşamanın ideal yöntemi olarak entegre olmaya yönlendirilmişlerdir. Bu kitapta Almanya'daki Türklerin göç sürecinde yaşadıkları olaylar ve günümüz Almanya'sına uyum sürecinde çokkültürlülük, örnekleriyle ele alınmıştır.
İyi okumalar dileriz.
Zeynep Özmen 2020 yılında %76,6'lık kadın istihdam oranıyla (20-64 yaş) Almanya, iş gücü piyasasına eşit katılım konusunda AB ülkeleri arasında en üst sıralarda yer almaktadır (AB-27 ortalaması %66,9). Bununla birlikte kadın ve erkeklerin istihdam biçimlerindeki önemli farklılıklar; “tipik” kadın ve erkek işleri, kadınların üst düzey yönetimde yetersiz temsili, kadınların yüksek yarı zamanlı çalışma oranı (%44,7) ve önemli bir cinsiyete dayalı ücret farkı (%18) şeklinde devam etmektedir. Merkel, dört başbakanlığı boyunca ancak son iki döneminde üç önemli politika reformunu gerçekleştirmiştir. Bunlar: (1) Şirket Yönetim Kurulu Cinsiyet Kotası Yasası, (2) Ücret Şeffaflığı Yasası ve (3) Geçici Yarı Zaman Yasası. Kapsamları ve etkileri bakımından her üç yasa da Alman iş gücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme kaydedildiğine işaret etmekle birlikte CDU/CSU baskısı altında zayıflatılmıştır. Üç yasanın hiçbiri hedef grupları tam olarak kapsamamaktadır; hepsi de işletmelerin, yasaların toplumsal cinsiyet eşitliği üzerindeki etkisini azaltmak için kullanabilecekleri boşluklar bırakmaktadır. Genel olarak kadınlar daha az haftalık çalışma saatine sahip olmakta, daha az yıl çalışmakta, daha düşük gelire sahip olmakta ve özellikle bekâr ebeveynler daha sık yoksulluk riski altında bulunmaktadır.
Bu kitapta; cinsiyetler arası ücret farkı, cinsiyetler arası bakım farkı ve cinsiyetler arası emeklilik farkı gibi yapısal sorunları ve bu sorunların; iş gücü piyasası, aile, uzlaşma ve vergi politikalarıyla önemli kesişim noktalarını ele almak için kapsamlı ve entegre bir yaklaşımla tartışıyoruz. İlk bölümde eğitim konusunu, ikinci bölümde istihdam konusunu ve üçüncü bölümde sosyal güvenlik konusunu ele alıyoruz.
Murat Yorulmaz ABD - Rusya Federasyonu İlişkilerinde Güvenlik İkilemi (2001-2012), Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu ilişkilerindeki güvenlik ikilemini örnek olaylar ve eleştirel güvenlik yaklaşımı bağlamında analiz etmektedir. İki devlet arasında güvenlik ikilemine sebep olan etmenler eleştirel güvenlik anlayışının temel argümanları olan özgürleştirme ve güvenlikleştirme temelinde analiz edilmiştir. İlgili dönemde her iki devletin güvenlik politikaları da ulusal ve uluslararası gelişmeler çerçevesinde incelenmiş olup çalışmada temel olarak şu sorulara cevap aranmıştır: 11 Eylül saldırıları ile uluslararası güvenlik alanında ve bu alan içerisindeki tehdit algılamalarına ilişkin hangi açılardan değişimler söz konusudur? Uluslararası güvenlik alanında yaşanan değişimin ve gelişimin ABD'nin ve Rusya Federasyonu'nun dış ve güvenlik politikalarını uluslararası politikada yaşanan gelişmeler ışığında nasıl etkilemektedir ve bu bağlamda iki devlet arasındaki ilişkilerde güvenlik ikileminin temel dayanakları nelerdir? Özellikle üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölümlerinde ders kitabı olarak değerlendirilebilecek olan kitap umulur ki ulusal ve uluslararası güvenlik konularına ilgi duyan diğer disiplin mensuplarına ve genel okuyuculara katkı sağlar niteliktedir.
Alpay Özalan Kristof Kolomb, bir kâşif miydi yoksa gözünü altın ve hazine hırsı bürümüş bir korsan mıydı?
Bartolomé de Las Casas; Kolomb'un seyir defterlerine yazmadığı, sakladığı hangi sırları açıklamıştı?
Kızılderililer, 1492 yılından önce nasıl bir hayat yaşıyorlardı? Gerçekten “vahşi” miydiler?
Aztek İmparatoru II. Montezuma, İnka İmparatoru Atahualpa ve diğer başka bazı Kızılderili liderler neden hep aynı davranışları sergilemişti? Bu bir tesadüf mü yoksa tarih kitaplarında bir yanıltma mı var?
“Codex Mendoza”nın üstünde hiç durulmayan gerçek neydi?
“Medeni” kolonyalizm niçin gerekliydi?
Kurucu atalar arasında yer alan Amerikan başkanları, Kızılderililer hakkında ne düşünüyorlardı? Hangi başkanlar katliam emri vermişti?
Kızılderilileri kimler nasıl katlettiler? Nasıl soykırımlar yaptılar? Topraklarını nasıl istila ettiler? Kendilerine nasıl köle yaptılar? Onları bize nasıl tanıttılar? Günümüzde, Kızılderililerin çileleri bitti mi?
Fatih Demir Bu kitap, Amerikan siyasetinin, devlet yönetiminin ve siyasal kültürünün temel unsurlarını tanıtıyor ve bu unsurların bugün aldıkları şekle nasıl dönüştüğünü vurguluyor. Amerikan siyasetinin çeşitli bölümlerine tarihsel-kurumsal bir yaklaşım kullanarak Amerikan siyasi sisteminin devam eden bir çalışma olduğunu, on sekizinci yüzyıl anayasal çerçevesi içinde ortaya çıkan ve aynı zamanda sürekli olarak güncellenen bir sistem olduğunu vurguluyor. Kitabın birinci bölümü, Amerikan devriminden bugüne ülkenin kısa bir tarihçesini vermektedir. İkinci bölümde devletin üç erkini meydana getiren temel kurumlar ele alındıktan sonra eyalet yönetimleri ve yerel yönetimler ile ilgili bilgi verilmektedir. Üçüncü bölümde; federal, eyalet ve yerel düzeyde devlet kurumları arasındaki ilişkiler ve etkileşim biçimleri incelenmektedir. Son bölümde ise Amerikan siyasal kültürü, tarihsel köşe taşları ile birlikte ele alınmaktadır.
Fatih Bayezit Devletler arası ittifaklar, geniş bir politik stratejinin parçasıdır ve genel itibariyle dünya jeopolitiğinin asri temayülünü yansıtmaktadır. Bu yönüyle, modern dünyaya ait devletler sistemini yapılandırmaya ve dönüştürmeye yardımcı olan araçlardır. İttifaklar, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya siyasetinde tarihte eşi görülmemiş düzeyde etkili bir enstrüman hâline gelmiştir. 1991 yılında SSCB'nin dağılmasına rağmen ABD liderliğindeki ittifak ağları, teorik beklentilerin aksine sürekliliğini korumuş hatta genişlemiştir. Ancak ittifakların işleyişi ve müttefikler arasındaki iş birliği modelleri, Soğuk Savaş dinamiklerinden daha farklı bir zemine oturmuştur. Günümüzde pek çok müttefik devletin tehditlerle mücadelede farklı yaklaşımları benimsedikleri, kimi zaman birbirleri ile rakip hâle geldikleri görülmektedir. ABD ile yarım asırdan fazladır müttefik olan Türkiye ve Güney Kore, NATO ve San Francisco sistemi içerisindeki müttefik ilişkilerini göstererek, küresel ittifak ilişkilerinin anlaşılabilmesine yardımcı olacak benzerlikler taşımaktadır. Dolayısıyla bu çalışma, Ankara ve Seul’un ABD ile süregelen ittifak ilişkilerini konu edinmektedir.
Bu kitapta, ABD’nin dünya siyasetindeki yönünü gösteren ittifak politikalarının temellerine; Türk-Amerikan ilişkilerinin ve ikili ilişkilerde yaşanan sorunların detaylarına; Güney Kore’nin tarihsel sorunların sürdüğü ve Çin’in yükselişe geçen bir aktör olmasıyla daha fazla gerginleşen jeopolitik sahasında ABD ile olan ittifak ilişkilerine değinilmiştir. Analizler, Soğuk Savaş sonrası değişen uluslararası sistemin yapısına dayandırılmıştır. Kitapta 1991-2021 yılları arasındaki dinamikler teorik bir çerçeve içerisinde ele alınmış böylece Uluslararası İlişkiler araştırmacılarına ve okuyucularına katkı sağlayacak bir eser ortaya çıkmıştır.
Seyhan Sarıca Kelle “Dünya, uzun süredir hegemon devletlerin güdümünde dönüyor. Bugünün dünyasında hegemon devlet olan ABD, yüz yıla yakın süredir bu konumda bulunuyor. Seyhan Sarıca Kelle, bu çok önemli kitabında ABD'nin hegemonik konumunu yalnızca siyasal yönleriyle değil aynı zamanda ekonomik etkileriyle de inceliyor. Böylece günümüz dünyasının hegemonik gücü olan ABD'yi ve oradan hareketle uluslararası siyasal ilişkilerden uluslararası ekonomik ilişkilere kadar uzanan geniş bir alanı değerlendirmiş oluyor. Birçok konuya bakış açınızı değiştirecek olan bu önemli kitabı okumanızı öneriyorum.”
Dr. Mahfi Eğilmez
Beşir Mustafayev Anadolu ve Kafkas coğrafyalarda güç sahibi olmak isteyen emperyalist devletler başta Osmanlı olmak üzere Türklerin egemenliğini parçalamak istiyorlardı. Parçalanmayı gerçekleştirmenin en uygun yollarından biri de buralarda yaşayan gayrimüslimlerle ilgilenmekti. Bu ilgiyle ırkçılık tohumları aşılanan Ermeniler, dış güçlerin destek ve kışkırtmalarına kapılarak teröre kalkıştılar. Eş zamanlı olarak bu coğrafyalarda yaşayan Türk-Müslüman halklara yönelik insanlıkla bağdaşmayacak yakma, yıkma, talan, katliam ve soykırım gibi terör faaliyetlerine giriştiler. Yaşanan bu terör olayları karşısında elbette Türkler de meşru müdafaa haklarını kullandılar. Her iki coğrafyada her iki taraftan büyük göçler ve acılar yaşandı. Kazanan yine ötekiler yani bu coğrafyaya yabancı olan unsurlar oldu.
Böylece birbirine yakın olan her iki coğrafyada o günden beri güvenlik, barış ve istikrar hâkim olmadı. Küreselleşmeyle birlikte enerji savaşları ve güvenlik sorunlarının getirdiği yeni kaos ortamları da artmıştır. Sadece kendi çıkarlarını kollayan güçler, geçen yüzyılda olduğu gibi günümüzde de terörden ve siyasi uzantılarından nemalanmaktadır. Yaşanan bu jeopolitik ve jeostratejik ortamdaki sorunlar Müslüman-Türkleri ve Ermenileri birinci elden ilgilendiren konuların ortaya çıkardığı bir mesele değildir. Zaten, “Fil ile karınca bir tutulmaz.” teşbihinden yola çıkarak çalışmamız boyunca Türk milleti ve devletlerinin namına sığmayacağı için Ermenilerle asla kıyaslamadık.
Bazı çevreler bu olayları, belli bir sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirerek tarihi sadece 1915'e hapsetmektedir. Ermeni ve yandaşlarının işlerine gelen argümanları çekip çıkardıkları bir bilgi ambarı olarak kullanmaktadır. Bu yaklaşımla Ermeni tarafında oluşan ve propaganda ile birçok ülkeye sirayet ettirilen tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur. Oluşturulan hafıza âdeta siyasi bir iman hâline getirilmiştir. Üzerinde durduğumuz bu çalışmayla gerçeğin bir anlamda tarihsel serüvenini açığa çıkarmaktır. Bu serüvenin bir gerçeği olarak da tümüyle bühtandan ibaret “Ermeni soykırımı”nın aksine Hristiyanların dünden bugüne Anadolu ve Kafkaslarda yaptıkları soykırımları vurgulamaktır. Üniversitelerin lisans ve lisansüstü dersleri düzeyinde okutulmasını da tavsiye ettiğimiz Hristiyanların Müslüman Türklere yaptığı soykırımları kamuoyuna duyurmaktır. Çalışmanın gerçeklerin görülmesine yardımcı olacağı inancındayız.