Kamu \ 2-2
Şadiye Sucu, Ahmet Keser Ülkelerin kamu yönetim sistemleri sıklıkla şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda kamuoyunun eleştirilerine maruz kalmaktadır. Bu eleştiriler bazen küçük çaplı ve sınırlı alanda kalırken bazen de kamuoyunu geniş ölçekte etkisi altına alabilmektedir. Eleştirilere karşı kimi zaman ivedilikle alınan birtakım tedbirlerle tatmin edici cevaplar üretilmiş olsa da çoğu zaman kamuoyunun soruları yanıtsız kalabilmektedir. Bu durum hem kamu yönetim sisteminin temel aktörleri olan bürokratların hem de politikacıların aldıkları karar ve uygulamalarının sorgulanmasına ve bu sorgulamanın şiddetine bağlı olarak da meşruiyet krizlerine neden olabilmektedir. Benzer durumlarda benzer sorunlara çözüm olarak geliştirilmiş; başka ülke, yer ve zamandaki iyi sonuç vermiş uygulamalar, karar alıcı aktörler için ders çıkarılabilecek örnekler sunabilmektedir. Türkiye'de “Kamu Denetçiliği Kurumu” adıyla oluşturulan Ombudsman Kurumu da bu uygulamalardan sadece biridir. Ancak Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun, ombudsman kurumlarının uluslararası standartlarında öne çıkan bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini karşılayamaması, akademik camiada Kurumun işlevselliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın bulguları da Kamu Denetçiliği Kurumunun işlevselliğinin, beklentilerin uzağında olduğunu, uluslararası standartların altında kaldığını ve Türkiye'de işlevsellik düzeyi yüksek bir kamu denetçiliği mekanizmasından söz etmenin mümkün olmadığını ortaya koymuştur.
Ali Fuat Gökçe, Alper Aslan, Bayram Coşkun, Burçin Demirbilek, Cenay Babaoğlu, Ceray Aldemir, Çağlar Ezikoğlu, Çiğdem Akman, Çiğdem Pank Yıldırım, Elvettin Akman, Emine Çeliksoy, Eyüp Şen, Fatma Dağlı Erdoğan, Handan Boyalı, Harun Kırılmaz, Metin Özkaral, Murat Okcu, Pelin Babaoğlu, S. Mustafa Önen, Seda Kulu, Selin Engin, Sema Sarı, Serkan Gündoğdu, Tekin Avaner, Uzman Nurullah Güngör, Onur Kulaç, Adnan Kalkan 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kamu yönetiminin dünyadaki değişme ve gelişmelere uygun olarak yeniden yapılandırılması ihtiyacı kapsamında devlet aygıtı karşısında bireyin kötü yönetime karşı korunması ve bireyin hak ve özgürlüklerinin savunulması amacıyla kamu hizmetlerinin sunumunun her aşamasıyla değerlendirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu doğrultuda halkın idareden kaynaklı şikâyetlerini en aza indirecek bir yönetim anlayışının yerleştirilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış ve bugün 200’den fazla ülkede ombudsmanlık kurumları kurulmuştur. Gelişen süreçte vatandaşların beklentileri ve ihtiyaçları da dikkate alınarak genel ombudsmanlık kurumlarının yanında “Basın Ombudsmanlığı, Tüketici Ombudsmanlığı, Askeri Ombudsmanlık, Üniversite Ombudsmanlığı, Sağlık Ombudsmanlığı, Yatırım Ombudsmanlığı, Engelli Ombudsmanlığı, Kadın, Çocuk ve Aile Ombudsmanlığı, Yerel Yönetimler Ombudsmanlığı, Çevre Ombudsmanlığı, Konut Ombudsmanlığı, Kentsel Dönüşüm Ombudsmanlığı, Enerji ve Maden Ombudsmanlığı, Tüketici Ombudsmanlığı ve İş Ombudsmanlığı” gibi pek çok özel amaçlı ombudsmanlık kurumları ihdas edilmiştir.
Ombudsmanların temelde özel amaçlara uygun bir şekilde yetkilendirilmesi ve bu spesifik alanlarda uzmanlaşmaları beklenmektedir. Bu tür ombudsmanlardan beklenen yalnızca kendi görev alanına giren konuları incelemek, araştırmak ve o konulardaki uyuşmazlıkları çözmeye çalışmaktır. Özel amaçlı ombudsmanlar ile genel amaçlı ombudsmanlar arasında yetkileri ve görev alanları bakımından farklar vardır. Özel amaçlı ombudsmanlar ya belli bir alanda meydana gelen uyuşmazlıkları (örneğin, askeri konular) ya da belirli kişilerden gelen şikâyetleri çözmekle görevlendirilmiştir. Ülkelerde yalnızca genel amaçlı ombudsmanlar olabildiği gibi özel amaçlı ombudsmanlar ya da hem genel amaçlı ombudsman hem de özel amaçlı ombudsmanlar bir arada bulunabilmektedir.
Bu kitapta; dağınık ve kısıtlı olduğu ifade edilen özel amaçlı ombudsmanlık türlerinin uygulanmasına katkı sağlamak amaçlanmaktadır. İlk ve son bölüm hariç her bir bölümde farklı özel amaçlı ombudsmanlık tür ve uygulamalarının derinlemesine incelenmesi yapılmış, farklı bağlantı modelleri ile uluslararası örnekler ortaya konularak karşılaştırma yapılmış, Türkiye’deki durum ve uygulanabilirlikleri değerlendirilmiştir. Ayrıca sorun alanları ve çözüm önerileri de ilgili bölümlerde işlenmiştir.
Ahmet Oğuz Aslan, Aslı Yılmaz Uçar, Esra Dik, Kemal Olçar, Levent Demirelli, Recep Aydın Türkiye'de, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan anayasa değişikliğine dair halk oylaması sonucunda cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olarak adlandırılan hükûmet sistemi kabul edilmiş, 2018'de yapılan ilk genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yürürlüğe girmiştir. Temelde yasama ve yürütme arasındaki işlevlerin yeniden belirlendiği hükûmet sistemi değişikliği sürecinde, yürütmenin kendi içindeki örgütlenmesinde de önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Seçimler öncesinde çıkarılan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri ile başlayan ve Cumhurbaşkanının göreve başlamasının ardından yayımlanan cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile devam eden yasal düzenlemeler, kamu yönetiminin farklı yapı ve işlevleri üzerinde farklı etkiler yaratmıştır. Bu kitabın amacı, Türkiye'de hükûmet sistemi değişikliğinin kamu yönetimi üzerindeki etkisini yasal (hukuki) ve yönetsel (idari) boyutlarıyla tespit etmek ve sonrasında kamu yönetimindeki dönüşümü hükûmet sistemindeki değişiklik bağlamında anlamak ve açıklamaktır. Bu amaç doğrultusunda, hükûmet sistemi değişikliği sürecinde cumhurbaşkanlığı, bakanlık, mülki idare, askeri teşkilat ve personel yönetimindeki dönüşüm yazarlar tarafından ayrı bölümler altında çalışılmıştır.
Seher Er Bilimsel çalışmaların yöntemleri giderek aynılaşmış durumda, daha doğrusu epistemoloji (bilimlerin bilimi) ve gnoseoloji (bilgilerin bilimi) ne denli geniş ancak sınırları çizilmiş yöntem ve yöntemler bütünü içerse de bilimlerin de kendi içerdikleri ve yöntemleri de beraberlerinde taşıdığı daha da ötesi yeni yöntem önerileri içerdikleri de düşünülebilir. Kuşkusuz sözünü ettiğimiz aynılaşma daha yerleşmiş bir yaklaşım içermektedir. Ancak nasıl epistemoloji ve de gnoseoloji alanları, bilim ve bilgi bütünleri için birer üst-bilim özelliği taşımaktaysa da yapılan bilimsel çalışmalar, araştırmalar için de birer üst-analiz ve üst-metin kapsar diyebiliriz ya da daha açık bir anlatımla hangi bilim, hangi araştırma alanı söz konusu olursa olsun bir üst-analiz veya bir üst-metin aracılığıyla irdelenir, doğrulanır, yanlışlanır ve de kimileyin daha geniş bir bakış açısı altında, eleştirel gözlemle çalışmalarda bir varsıllaşmaya yönlendirilmiş olur. Dr. Seher Er'in Pazarlama ve Kamuoyu Araştırma Alanları adlı yapıtı işte bu bağlamda büyük bir önem taşımakta
ve hiç kuşkusuz alanına büyük bir katkı sağlayacak niteliktedir.
Bekir Parlak, Kadir Caner Doğan Postmodernizm, 1970’li yıllardan sonra kamu yönetiminde etkili olmaya başlamıştır. 1980’li yıllarla birlikte “yeni kamu işletmeciliği” paradigması ile yansıması görülen postmodernizm, daha sonrasında 1990’lı yıllarda yönetişim teorisi ile tamamen kamu yönetiminin içerisine dâhil olmuştur. Postmodern kamu yönetimi; modern kamu yönetiminin tüm ilke, yaklaşım ve teorilerini ters yüz etmektedir ve demokrasi, katılım, etik, yerelleşme ve açıklık ilkelerine odaklanmaktadır. Modern kamu yönetimi, daha fazla demokrasi ve katılımcılık esaslıdır. Bu kitapta, postmodern kamu yönetimi ile ilgili 15 bölüm yer almaktadır. Bölümler, Türkiye’nin farklı üniversitelerinde görev yapan akademisyenlerce hazırlanmıştır. Bu kitap, Türk kamu yönetimi literatüründe “Postmodern Kamu Yönetimi” başlığını taşıyan tek geniş kapsamlı kitap özelliğini taşımaktadır.
Nihat Aytürk Kamusal ve kurumsal yaşamda (iş ortamında) resmî yazışma, konuşma ve görüşmeler; toplantı, tören ve törensel etkinlikler; davet, ziyaret ve ziyafetler; resmî iş, işlem ve etkinlikler biçim ve yöntem olarak protokol ve sosyal davranış kurallarına uygun biçimde yürütülür. Bu yüzden protokol ve sosyal davranış kurallarını bilmek ve bu kurallara uymak temsil ve itibar açısından önemli ve gereklidir. Çünkü protokol ve sosyal davranış kurallarını bilen, bu kurallara uyan ve bunları uygulayan kişi ve kurumlar kamusal ve sosyal yaşamda daima takdir edilir ve tercih edilirler.
Kitabın amacı; üniversitelerde okuyan tüm öğrencilere, kamu kurumlarında ve özel kuruluşlarda (işletmelerde) çalışan bütün yöneticilere, yönetici adaylarına, yönetici asistanlarına, uzmanlara, halkla temas noktasında olan ve halka hizmet sunan bütün görevlilere yönetim ve iş hayatlarında ve sosyal yaşamlarında kullanacakları protokol bilgi ve becerileri kazandırmak; bu bilgileri başarıyla uygulamalarını sağlamak; böylece bireysel, kurumsal, ulusal ve uluslararası düzeyde başarılarını, etkinlik ve saygınlıklarını artırmaktır.
Bu kitap; üniversitelerin Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Meslek Yüksekokullarında okutulan Protokol ve Sosyal Davranış Kuralları ders programına uygun olarak hazırlanmıştır.
Nihat Aytürk Protokol, kamusal yaşamda yöntem ve biçim yönünden uyulması ve uygulanması gereken davranışsal kurallar bütünüdür. Protokol kurallarını bilmek ve bu kurallara uymak; işe girme, iş hayatında yükselme, kurumsal ve ulusal temsil, onur ve itibarı koruma açısından önemlidir.
Kamusal yaşamda uygulanan protokol ve davranış kuralları bu kitapta aşağıdaki bölümlerde uygulamaya yönelik biçimde örnekler ve örnek olaylarla ayrıntılı olarak açıklanmıştır:

• Kamusal Yaşamda Protokol ve Protokol Mevzuatı
• Protokolde Temel İlke ve Kurallar
• Protokol Türleri ve Protokol Listeleri
• Konuşma ve Davranış Protokolü
• Makam (Yönetim) Protokolü
• Ulusal ve Kurumsal Tören Protokolü
• Giyim ve Bakım Protokolü
• Davet ve Ziyafet Protokolü
• Kamusal Protokol Etkinlikleri:
o Konuk ve Ziyaret Protokolü
o Toplantı Protokolü
o Taşıt Protokolü
o Bayrak Protokolü
o Protokol Yazıları
o Resmî Yazılarda Protokol Kuralları

Can Akbay 1831 yılında Başkan General A. Jackson'ın yaptığı bir atamayı savunmak için New York Senatörü William L. Marcy'nin Senatoda söylediği, “Siyasi savaşta yenilenler görevlerinden çekilmelidir, ganimet savaşı kazananın hakkıdır.” ifadesinden sonra üst düzey yöneticilik kavramı yeniden tanımlanmaya başlandı.
İktidara talip partilerin seçim kampanyalarında seçmenlerine verdikleri vaatleri yerine getirebilmeleri büyük oranda uyumlu çalışacakları üst düzey yöneticilere bağlıdır. Bu yüzden iktidara gelen partiler, stratejik kararları alma konumunda bulunan üst düzey yöneticileri atamaya hakları olduğunu düşünürler. İşe göre adam değil adama göre iş yaklaşımı sonucu atanan ya da hızlı yükselen düşük profilli üst düzey yöneticiler, kurumların hem çalışan hem de hizmet kalitesini etkilemektedir.
Kitapta, geçmişten günümüze üst düzey yöneticilerin farklı sistem ve ülkelerde nasıl seçildiği, hangi okullarda yetiştirildiği, nasıl atandığı ve nasıl denetlendiği sorularına cevap aranmaktadır. Ayrıca Türkiye'de cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminin getirdiği radikal değişiklikler hem diğer ülkelerdeki hem de parlamenter sistem dönemindeki uygulamalarla karşılaştırılmaktadır. Cevapları aranan bu sorular ve karşılaştırmalar, liyakat ve kayırmacılık çerçevesinde ele alınmaktadır.
Aslı Kaya, Barış Kandeğer, Betül Aydoğan Ünal, Burak Koçak, Burcu Büyükekmekci, Cem Angın, Damla Mursül, Ezel Altunay, Fatih Güler, Hakan Gökhan Gündoğdu, Halil Emre Deniş, Kübra Öztürk, Merve Abanoz, Mücahit Bektaş, Naile Erdem, Ömer Faruk Tekin, Selcen Altınbaş Umut, Selçuk Aslan, Tuğba Salman, Zeynep Yıldırım 1982 Anayasası'nın anlatımı içerisinde siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Demokratik bir sistemin, siyasi partiler olmadan devam etmesi düşünülemez. Siyasi partilerin demokrasinin lokomotifi olabilmeleri için demokratik esaslara göre örgütlenmesi, iç işleyişlerinde demokratik kuralların hâkim olması ve bizzat kendilerinin demokrasi için bir tehdit olmaması gerekir. Bu hususların gerçekleşmesine birçok faktörün etki ettiği yadsınamaz bir gerçek olmakla birlikte ülkemiz siyasi pratiği açısından hukukun bu süreçteki etkisinin diğerlerine nazaran daha fazla olduğu ifade edilmelidir. Gerek kamuoyu tartışmalarında gerekse akademik çalışmalarda, parti içi demokrasi, çok temel bir sorun olarak ifade edilmektedir. Delege seçiminden başlayarak genel başkan seçimine kadar uzanan parti içi demokrasi pratikleri ile ilgili bazı siyasi partilerde pek tercih edilemeyecek uygulamaların varlığı bir gerçektir. Yüksek yargı organlarının siyasete olması gerekenden fazla müdahale etmeye yönelik geçmiş pratiklerinin oluşturduğu travmalar sebebiyle siyasi partiler, parti içi sorunların çözümüyle ilgili hukuki argümanların kullanımı konusunda istekli olmamaktadır. Hâlbuki sınırları belirlenmiş ideal bir siyasi partiler hukukunun parti içi demokrasiye katkısı olacağı açık olmakla birlikte siyasi partilerin demokrasi açısından tehdit oluşturması da engellenebilecektir.
Akademik olarak siyasi parti kavramı, siyaset bilimi ve hukuk biliminin kesişim alanında kalan multidisipliner bir niteliği ihtiva etmektedir. Son yıllarda, seçim hukuku ve Yüksek Seçim Kurulu uygulamaları, kamuoyunda ilgi çeken başlıklardan olmasına rağmen multidisipliner niteliği sebebiyle seçim hukuku kavramının akademik anlamda ilgi görmediği ve seçim hukuku alanının bakir kaldığı ifade edilebilir. Bu akademik ve toplumsal farkındalıkla çalışma alanlarından birini siyasi partiler hukuku olarak tespit eden bir akademisyenin editörlüğünü üstlendiği bu eser, siyasi partiler hukuku ile ilgili tüm kavramları ele alma iddiasında olmamakla beraber temel kavramları ele almaya gayret etmekte olup siyasi partiler hukukunun bağımsız bir disiplin olarak görülmesi yönünde mütevazı bir çabadır. Siyasi parti dispositifi, parti vergisi, tek sorun partileri gibi yabancı literatürde yaygın kullanılmasına rağmen ulusal literatürde görece az ele alınmış kavramlarla birlikte, sıklıkla kullanılmasına rağmen akademik çalışmalara az konu olmuş; yedek parti, hülle parti, tedbirli disipline sevk, kota, sicilden terkin, dağılma durumunun tespiti, blok/çarşaf liste gibi kavramlar da çalışmada incelenen başlıklardandır. “İç kör hakemlik” sürecinin işletildiği bu eserin isim, konu ve metot olarak özgünlüğü, izahtan vareste olup içerik özgünlüğünün sağlanması hususunda titiz bir süreç işletilmiş olup çalışmanın tamamının benzerlik oranının %10 olduğu ifade edilmelidir.
Emine Zeynep Suda Sosyolojiye giriş niteliğindeki bu kitabı, üniversitenin en değerli unsuru olan öğrencilerimiz için hazırladık. Öğrencilerimizin akademik yaşamına en baştan itibaren eşlik etmek, onlarla birlikte düşünmek ve birlikte üretmeye yönelmek ne güzel…
Sosyoloji nedir, beşeri bilimler içerisindeki konumu nasıl tarif edilir, disiplinin kendine özgü nitelikleri nelerdir gibi temel sorulara çağdaş bir yanıt aradığımız bu kitapta bir sosyal bilim olarak sosyolojinin kuruluşunu hazırlayan toplumsal koşulları, toplum düşüncesini mitolojik, ütopik, felsefi ve tarihsel açıdan ele alan öncülleri ve 19. yüzyılda sosyolojik düşünceyi besleyen sorunları ve öncüleri tanıtmayı hedefledik.
Kitabımızda, klasik sosyolojik perspektifleri ve bu alanda çağdaş katkıları tanıtmayı istedik. Aşina olunmayan kavramları açıklamak amacıyla öğrencilerimizin yararlanabileceği kutularla hem sosyolojinin kurucularına dair bilgiler vermeyi hem de pozitivizmden organizmacılığa kadar sosyolojik tartışmalarda önemli yer tutan çeşitli kavramlara ışık tutmayı istedik.
Sosyoloji eğitiminde klasik olarak takip edilen izlek ile güncel tartışmalar ve yeni yaklaşımları sentezlemeyi önemsedik. Bu amaçla Batı'da önde gelen üniversitelerde okutulan sosyolojiye giriş niteliğindeki kitapları taradık, özellikle de eğitim açısından kolaylıklar sağlayan Amerikan sosyolojisi kitaplarını incelemeyi ihmal etmedik. İçeriği oluştururken Kıta Avrupa'sının değerli birikimini de yapı taşı olarak değerlendirdik. İngiltere'de ve Fransa'da okutulan giriş kitaplarını bu gözle yeniden inceledik.
Sosyolojide yöntem konularını, öğrencilerimizin bu alana giriş yapabileceği ve kendi çalışmalarında yararlanabileceği pratik bilgilerle oluşturmaya çalıştık. Bu çerçevede sosyolojik araştırmalarda kullanılan araçları; alan araştırması, etnografi, katılımcı gözlem başta olmak üzere temel başlıkları anlaşılır bir dille aktarmayı amaçladık. Kentler ve kentsel alanların dönüşümünü ele alan bir bölüm ekledik.
Türkiye'de sosyolojinin gelişimini ele alan bölümde Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan'ın yazdığı bölüm, kitabımızı bu alanda yazılmış diğer kitaplardan ayıran önemli bir katkı sağladı.
Daha güzel bir dünya kurma umuduyla kitabımızı öğrencilerimize armağan ediyoruz.
M. Serdar Erbaş Küreselleşen dünyada kamu kurumları ve bütün olarak kamu yönetimi, kamu hizmetlerini mümkün olan en verimli ve etkin şekilde sunmaya çalışırken ülkede bulunan ya da uluslararası nitelikli kurum ve şirketlerle rekabet hâlindedir. Kamu kurumlarının sunduğu kamu hizmetinin ve ürünün rakipleriyle rekabet edebilecek düzeyde kalitesinin artırılması ile kamu kurumlarının, kamu hizmetinin ve kamusal ürünün markalaşması kamu yönetiminin gündemine girmektedir. Piyasada stratejik yönetim yaklaşımı ile kamu kurum kuruluşlarının rekabet gücünü artırarak gerekli rekabet ortamını sağlayamaması hâlinde özel sektör kuruluşlarının tekelleşmesi ya da oligopolleşmesi durumu ortaya çıkabilir ki bu durum kamu yönetimini ve ekonomiyi olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle kamu yönetiminin hem ülkedeki özellikle yerli ve millî firmaların kalite yönetimi ve markalaşma sürecini desteklerken kendi bünyesinde kamu kurumları ve kuruluşları bünyesinde de markalaşma çalışmalarını desteklemesi önemlidir. İşte bu nedenlerle bu kitap, stratejik yönetim bağlamında kamu yönetiminin, kamu kurumlarının, bir bütün olarak ülkenin, kentlerin, üniversitelerin markalaşmasını kavramsal olarak ve uygulama örnekleri ile ortaya koymaktadır. Bu yönüyle kitap kamu yöneticisi ve çalışanları ile bilimsel çalışma yapan akademisyenler için kaynak bilimsel kitap niteliğindedir.
Konu Başlıkları:
• Marka ve Markalaşmanın Kavramsal ve Kuramsal Çerçevesi
• Türk Kamu Yönetiminde Kamu Kurumları ve Şirketlerinin Markalaşması, Markalaşmanın Teşviki
• Dünyada Kamu Kurumlarında Markalaşma
• Stratejik Yönetim ve Kamu Kurumlarının Markalaşması
Ahu Tunçel, Ayşegül Sili, Cem Şafak Çukur, Cenk Özdağ, Gökhan Gökulu, Güncel Önkal, Halime Ünal, Hümeyra Doğan, Manuel Knoll, Nurgün Oktik, Osman Sümer, Özgür Sarı, Şahin Torun, Şükrü Bilgiç Suç her yerde ve anlaşılmaya çalışılmakta; ceza uygulamaları ise halen tartışılmakta ve ortak bir vicdan yaratılmaya çalışılmaktadır. Çok yönlü ve pek çok etmene bağlı olan suç olgusu ve suçun tanımı ile birlikte değişen ceza uygulamalarını anlamak, analiz etmek için, disiplinler arası bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. Suçun sosyolojisini ve cezanın felsefesini ele alan bu kitapta; felsefeci, sosyolog, hukukçu olan çeşitli akademisyenlerin farklı bakış açıları farklı konularla yer almaktadır. Bu kitap, yalnız sosyoloji ve felsefe bölümlerinde değil, hukuk fakültelerinde de hem lisans hem de lisansüstü zorunlu ve seçmeli derslerde okutulabilecek ve bu alanlarda araştırma yapanlara kaynak teşkil edebilecek niteliktedir.
Abdulsemet Yaman Bu kitapta teori, amaç ve süreç yönünden birbirinden farklı olan etik değerler ve kamu kurumlarındaki hizmet verimliliği gibi önemli iki kavram açıklanmaya çalışılmıştır. Bu açıklamalara dayalı olarak çalışmanın genel amacı, bir düşünce biçimi olan etik disiplininin ve ahlaki davranışların kamusal hizmet üretimindeki yararlılıklarını ortaya koymaktır.
Kitap, genel olarak üç bölüm olarak kurgulanmıştır. İlk bölümde etik kavramı açıklanmış, etik türleri belirtilmiş ve etik değerlerin oluşumunu etkileyen faktörler hakkında bilgiler verilmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde ise yönetim kavramı, kamu yönetimi kavramı ve kamu yönetiminde etik davranışı etkileyen unsurlar açıklanmıştır. Üçüncü bölümde kamu hizmeti ve temel etik değerlerin kamu kurumlarındaki hizmet verimliliği ilişkisi açıklanmıştır.
Muhammet Esat Bolat Bu eser; tarafsız bir bakış açısıyla Türk anayasalarında devlet başkanının sorumluluğunu cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini merkeze alarak analiz etmekte ve geliştirilmesi gereken yönlerine dair tespitlerde bulunmaktadır.
Anayasalar; salt hukuki nitelikli düzenlemeler değil, içerisinden çıktığı toplumun siyasi, tarihî ve kültürel yapısı çerçevesinde şekillenen metinlerdir. Bu minvalde çalışma boyunca incelenen anayasalar ile Türkiye'nin siyasi tarihi ve sosyolojisi arasındaki bağ koparılmadan analiz edilmeye özen gösterilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı teorisinde kendine özgü bir yeri olan cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte araştırılmayı bekleyen pek çok yenilik ortaya çıkmıştır. Bu çalışma da araştırma boşluklarından önemli birini doldurmaya namzet olarak literatüre katkı sunma niyetindedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde devlet başkanının sorumluluğunun eleştirel bir yaklaşımla karşılaştırmalı olarak muhakeme edilmesi eserin özgün yanını oluşturmaktadır.
Türkiye tarihinde uygulanmış hükûmet sistemlerinin etkinliğinin analizinde ideolojik bakış açısı veya politik önyargılarla hareket etmek yerine, tarihsel perspektiften ülke pratiğini ortaya çıkarmak çok daha yararlı olacaktır. Nitekim siyasi tarafgirlikten uzak bakış açısı, geniş ve zengin bir perspektifle şekillenen demokratik zeminde sistemin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
M. Serdar Erbaş Kitap; stratejik yönetim ve stratejik planlamayı kuramsal ve kavramsal olarak açıklamakta, pratik uygulama örnek ve önerileri ile somutlaştırmaktadır. Kamu kurumları için stratejik plan hazırlama rehberi niteliği de taşıyan kitapta; stratejik yönetim bünyesinde stratejik planlama, performans esaslı program bütçe, performans programı, yatırım programı, kalkınma planı, orta vadeli program, eylem planları arasındaki bağlantılar; güncel, anlaşılır, pratik uygulama örnekleri ile açıklanmıştır. Bu yönüyle, tüm kamu kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüslerinin bütün düzeylerdeki yöneticileri ile denetim elemanları ve bütün düzeylerdeki çalışanları ile akademik camiaya ve hatta özel sektör yöneticilerine katkı sağlayacaktır. Stratejik yönetim ve stratejik planlamanın bütün bileşenleri, sistem içerisindeki birbirlerini tamamlayıcı özellikleri ile birlikte kısa, öz, akıcı ve anlaşılır şekilde anlatılmaktadır. Bu özellikleri ile özellikle kamu kurumlarının merkez ve taşra teşkilatı, düzenleyici denetleyici kuruluşlar, kamu iktisadi teşebbüsleri, belediyeler, il özel idareleri, üniversiteler gibi kamu kurum ve kuruluşlarının stratejik yönetim ve stratejik planlama süreçlerinde yönetici ve çalışanlar ile bilimsel çalışma yapan akademisyenler için kaynak bilimsel kitap niteliğindedir.

Konu Başlıkları:
• Strateji, Stratejik Yönetim, Stratejik Plan Kavramsal ve Kuramsal Çerçevesi
• Stratejik Yönetim ve Türk Kamu Yönetiminde Stratejik Yönetim
• Stratejik Planlama ve Türk Kamu Yönetiminde Stratejik Planlama
• Stratejik Planı ve Uygulamasını Etkileyen Faktörler
Ali Şahin Türk Kamu Yönetiminde Yapısal Dönüşüm E-Devlet Kavramının Anlamı Kapsamı Türkiye’de E Devlet Uygulamaları Dünyada E-Devlet Uygulamaları Dünyada ve Türkiye’de E-Belediye Uygulamaları E-Devlet ve Güven Konularını İçermektedir
İbrahim Atilla ACAR, Filiz ALSAÇ, Mine Nur BOZDOĞAN, İsmail ÇİLOĞLU, Habip DEMİRHAN, Taylan KIYMAZ, Şaban KÜÇÜK, Mustafa SAKAL, Burcu KILINÇ SAVRUL, Elif Ayşe ŞAHİN, Özge UYSAL ŞAHİN, Mehmet TARAKCIOĞLU, Mustafa TEZEL Dünyanın ve Türkiye'nin hızla değişen dinamikleri çerçevesinde, bölgesel kalkınma politikaları ekseninde de bir dönüşüm süreci yaşanmakta; her geçen gün yeni teoriler, doktrinler, yaklaşımlar ortaya konulmakta ve alan giderek derinlik kazanmaktadır.
Günümüzde küresel ekonominin önemli aktörü konumundaki bölgelerin kavramsal boyutta içeriği de gelişmekte ve bölgeler, "yeni bölgeselcilik yaklaşımı" çerçevesinde bölgesel kalkınmanın itici gücü olarak önemli fonksiyonlar üstlenmektedir. "Sürdürülebilir bölgesel kalkınma" yönündeki eğilimle, bu alanda izlenen politikalar, politikaların amaçları ve araçları yeniden şekillendirilmekte ve alanın sosyal, kültürel ve çevresel boyutları da en az ekonomik boyutu kadar ön plana çıkmaktadır.
Farklı kesimlerden yazarları buluşturan bu çalışmanın amacı; iktisattan siyaset bilimine, maliyeden sosyolojiye, işletmeden bölge planlamaya kadar birçok disiplinin inceleme alanı kapsamında yer alan bu alanın teorik ve uygulama boyutlarıyla analiz edilebilmesini ve tartışılabilmesini sağlayabilecek yazınsal ortamı oluşturabilmek ve bölgesel kalkınmanın taşıdığı önemin büyüklüğü çerçevesinde, Türkiye'nin kalkınması açısından katkı sağlayabilecek noktalara dikkat çekerek bölgesel kalkınma politikalarının, özellikle kamu ve teşvik politikaları bağlamında etkinleştirilmesine yönelik öneriler geliştirebilmektir.
Yaşar Okur “Performans kavramı, yönetim ve denetimiyle gelişmiş bir kültürün, kıt kaynakların verimli, ekonomik ve etkin kullanımıyla gelişmeye katkısının ifadesi. Performans denetimi, dünyada, günümüzün en önemli konularından biri. Türkiye'de performans denetimi, Sayıştay tarafından 1996 yılından itibaren yapılmakta. Diğer denetim birimlerinin de geç kalınmış olsa da bu denetim türüne bir an önce önem ve öncelik vermesi gerekmekte. Son kalkınma planı olan 11. Kalkınma Planı'na özel hüküm konularak performans denetiminin bütün kurumlarda artık daha aktif hâle getirilmesinin hedeflendiği görülmekte. 2007 yılında yayımlanmış olan bu çalışmanın güncellenmiş hâlinin teori ve uygulamaya değerli katkılar verdiği ve verme potansiyeli taşıdığı kanaatiyle sizleri eserle baş başa bırakıyorum.”
Prof. Dr. Ahmet NOHUTÇU

“Denetimde dünyada ve ülkemizde en önemli alanlardan biri performans denetimi. Performans kavramı, adeta yeni yönetim anlayışlarını klasik yönetim anlayışına göre daha etkin kılan bir kaldıraç gibi. Dünyada yönetim ve denetimdeki gelişmenin algılanabildiği ve uygulanabildiğinin göstergesi olan bir kavram. 2007 yılından beri bilinen bir eserin güncellenmiş hâli olan bu çalışmanın yönetim, denetim ve akademi alanlarındaki çalışmalara değer katacağını düşünüyorum.”
Prof. Dr. Muharrem ES
Yakup Özkaya Türkiye’de kamu yönetiminde yaşanan idari gelişmeler ve hükûmet sistemi olarak cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi ile birlikte valilerin yetki alanları oldukça genişlemiştir. Bu yetkiler çoğunlukla başta güvenlik olmak üzere kent ve çevre yönetimi, sağlık, ekonomi ve toplumsal konularla ilgilidir. İlde cumhurbaşkanının temsilcisi olan vali, belirtilen konular kapsamında kendisine tanınan idari yürütme yetkisini, politikaların çeşitli aşamalarında kullanmaktadır. Bir konuyu gündeme alma, formüle etme, karar verme, uygulama ve değerlendirme şeklinde belirlenen yetkilerin kamu politikası süreci açısından incelenmesi ve değerlendirilmesi gereksinimi bu kitabın okuyucuyla buluşmasını sağlamıştır. Dolayısıyla kitapta, öncelikle kamu politikası disiplinine yer verilerek valilik mesleği genel hatlarıyla ele alınmıştır. İkinci Bölümde, valilerin yetki ve görevlerindeki değişim tarihsel açıdan incelenmiştir. Bu bölümde; meclis tutanakları, gazete arşivleri ve Resmî Gazete kayıtları etraflıca incelenmiş ve tarihsel süreçte valilerin yetkilerini nasıl kullandıkları tahlil edilmiştir. Son bölümde ise valilerin ve valilik kurumunun uygulamada nasıl bir kamu politikası aktörü olduğunu ortaya koymak amacıyla yaygın bir anket çalışması yapılmış ve valilik kurumuna yönelik vatandaşın algısı ölçülerek konuya ilişkin tespitlerde bulunulmuştur.
Hakan Gökhan Gündoğdu Kamu yönetimi yapısı gereği, etkinlik ve verimliliğin sağlanmasında kurumlar arası koordinasyona gereksinim duymaktadır. Bu nedenle hem özel sektör hem kamu sektörü yönetiminde, yönetim sürecinin işleyişinde koordinasyon ve iş birliğinin yerine getirilmesi gereklidir. Bu bağlamda, bu kitabın amacı Türk kamu yönetiminde koordinasyonun genel çerçevesini bilimsel bir yaklaşımla açıklamaktır. Bu amaca yönelik olarak kitapta; kamu yönetiminde koordinasyonla ilgili teorik bilgiler, Türk kamu yönetiminde 1980'den bu yana yapılan reformlar ve bu kapsamdaki temel dinamikler, koordinasyon konusunda farklı ülke deneyimleri, Türkiye'nin kamu yönetimi reformları ile siyasi ve idari sistemi arasındaki ilişkiler, yeni kamu yönetimi ve yönetişim ekseninde dönemsel olarak hangi tip koordinasyon mekanizmasının Türk kamu yönetiminde daha baskın hâle geldiği ile ilgili çözümlemeler ve değerlendirmeler, kamu yönetimi koordinasyonuyla ilgili Türk kamu yönetimindeki bir kısım güncel politika belgelerinin içerik analizi yöntemiyle incelenmesi gibi konular etraflıca ele alınmıştır. Sonuç olarak bu kitap, Türk kamu yönetimi literatüründe konu ile ilgilenen tüm kesime hitap etmekte ve kamu yönetimi koordinasyonu çalışmalarına ilgi duyanlar için başvuru özelliğine sahip olacağı düşünülmektedir.
Ahmet Nergiz, Ali Ekber Türkan, Alper Özmen, Bayram Coşkun, Bilge Kağan Şakacı, Burcu Demirdöven, Cenay Babaoğlu, Çağrı Çolak, Çiğdem Akman, Ercan Oktay, Hüseyin Gül, İbrahim Çobanlar, Kamber Güler, Muazzez Özdemir, Mustafa Bilken, Mustafa Kesen, Nilay Yalçın, Pelin Babaoğlu, Selçuk Özkaya, Serhan Gül, Sezer Ahmet Kına, Yaşar Orçun Küçükyılmaz Yönetim, dönemsel gelişmelere en hızlı cevap veren olgular arasındadır. Dolayısıyla güncelliğinin düzenli olarak tartışılması gerekmektedir. Kamu yönetiminin dönüşümü ise genellikle belirli alanlarda yapılan bireysel çalışmalarla ele alınmaktadır. Türkiye'deki bazı kamu kurumlarını, kamu yönetimindeki mevcut ve yeni uygulamaların güncel durumunu, geçerliliğini ve gelecek öngörülerini birlikte değerlendiren bu eserin, alana önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Türkiye'de Kamu Yönetiminin Geleceği, kamu yönetimini hem bir faaliyet alanı hem de bir disiplin olarak kabul ederek geçmişten günümüze yaşanan dönüşümü ve bu dönüşümden hareketle gelecek projeksiyonlarını ortaya koymayı planlamaktadır. Mevcut eğilimlerin kamu yönetimindeki kümülatif etkisini değerlendirmektedir. Kitabın temel araştırma alanını, Türk kamu yönetimi yapılanması içindeki kurumlar, kuruluşlar ve güncel tartışmalar oluşturmaktadır. Eser, Türk kamu yönetiminin geleceğinden haber verme iddiası ile idari yapılanmaların 2100 projeksiyonunu sunmayı amaç edinmiştir.

Lütfullah Ün Krizlerin eksik olmadığı bir dünyanın ihtiyacı olan yegâne kuruluşların başında koordinasyon merkezleri gelmektedir. Zira koordinasyon merkezleri, olağanüstü durumlarda devletin veya üst kurumun bütün organlarını tek bir merkezden aynı amaç için organize etme ve harekete geçirme kabiliyetine sahiptir. Bu nedenledir ki koordinasyon merkezleri devlet teşkilatı içinde kritik bir yere sahiptir. Üstelik bilgi ve enformasyon teknolojilerindeki gelişmeler bu tür örgütlenmeleri ve faaliyetlerini daha da kolaylaştırmaktadır. “Türkiye'de Merkez Teşkilatın Koordinasyon Merkezleri” isimli bu çalışma, devlet organizasyonunda önemli fonksiyonlar üstlenen koordinasyon merkezlerine yönelik akademik bir bakış açısı sunmaktadır. Çalışma, Türkiye'de bulunan koordinasyon merkezlerini tanımak, görev ve sorumlulukları hakkında bilgi sahibi olmak ile bu alanlarda çalışmalarda bulunmak isteyenler için yeni bir pencere açmaktadır.
Abdullah Köktürk Türkiye’de devlet, ordu veya askerî müdahaleler üzerine yapılan çalışmaların bir bölümü, “güçlü devlet-zayıf toplum” ve “bürokrasi-burjuvazi” karşıtlığını öne çıkaran, birikim rejimlerini göz ardı eden, militarizmi ve pretoryanizmi vurgulayan yaklaşımlar getirmektedir. Birikim rejimlerini göz önüne alan çalışmalarda ise yapısalcı ve işlevselci bir açıklama ile askerî müdahaleler, sermaye birikim krizlerini çözen ve yeni bir birikim modeline geçişi sağlayan müdahaleler olarak ele alınmaktadır. Bu analizlerde, sadece ekonomik düzlemde kalındığı için ordu ve sermaye arasındaki ilişkilerinin nasıl kurulduğu göz ardı edilmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de ordunun kendi çıkarlarının sınıfsal güç ilişkilerinden kopuk bir şekilde oluşmadığı göz önünde tutularak, militarizm ve büyük sermaye arasındaki ilişkileri açığa çıkaracak şekilde bu ilişkilerin nasıl kurulduğunun incelenmesi amaçlanmıştır.
Kitabın ekinde bulunan şirket yönetim kurullarında görev almış beş yüzden fazla emekli general listesi bile kitabın Türkiye’de ilk defa bu kapsamda yapılmış bir çalışma olduğunu göstermektedir.
Muzaffer Aydemir Yönetsel yapılarda hayati öneme sahip stratejik kararlar, üst yöneticiler tarafından alınmaktadır. Üst yöneticiler, sahip oldukları bilişsel yapıları çerçevesinde stratejik kararlar alıp uygulamaktadırlar. Üst yöneticilerin bilişsel yapıları; yaş, cinsiyet, aile üyeliği, aidiyeti, görev süresi, eğitim nitelikleri, fonksiyonel geçmişi gibi demografik özelliklerden oluşmaktadır. Yönetsel boyutta demografik özellikler, ekip dağılımı içerisinde anlamlı olmaktadır. Yönetsel başarı, doğru bir ekip yapısının oluşumu ile mümkündür. Unutmayalım ki her yönetici ancak ekibi kadar başarılıdır. Kitapta, üst yönetim ekibi ve stratejik yönetim kavramlarının detaylı açıklamasını müteakip bu kapsamda ülkemizin Lider konumdaki işletmelerinin üst yönetim ekiplerinin özellikleri analitik yöntemlerle incelenmiştir. Ülkemiz bilim ve iş dünyası için rehber olabilecek bu kitap, ülkemizdeki önemli bir boşluğu dolduracaktır.
Haluk Karadağ Uluslararası ortamda devletler tarafından sıklıkla başvurulan ne var ki tüm dünyada yeterince kavramsallaştırılamayan ve tafsilatlı biçimde açıklanamayan bir argüman olan “kamu diplomasisi” hâlâ net olarak tanımlanamamaktadır. Bu nedenden dolayıdır ki bahse konu kavram ile yumuşak güç kavramı iç içe girmiş hâlde kullanılagelmektedir. Kitabın yazımı esnasında Yazar ile “yumuşak güç” kavramını ortaya atan Joseph S. Nye arasında yapılan görüş alışverişinin kamu diplomasisi ile yumuşak güç kavramlarını birbirinden ayrıştırabilme konusunda kıymetli bir yere sahip olduğu açıkça ifade edilebilir. Temelini söz konusu ayrıma yaslayan eser, içerdiği örneklerle kavramsal tartışmayı belirli bir zemine oturtmaya çalışmıştır.
Haddizatında kamu diplomasisi, dış politika alanında uygulanan bir teknik olarak ifade edilebilir. Kamu diplomasisini metodolojik ve geniş bir perspektiften açıklamaya ve anlamlandırmaya yönelik çalışmayı konu alan “Uluslararası İlişkilerde Yeni Bir Boyut Kamu Diplomasisi” isimli bu eser, kamu diplomasisinin uluslararası ilişkilere yönelik bir uygulamasını ele almaktadır.
Eserin sadece uluslararası ilişkiler alanında akademik çalışma yapanlar için değil dış politikaya merakı olan herkes için faydalı olacağı umuduyla…
Abdulvahap Akıncı, Bahar Özsoy, Belgin Uçar Kocaoğlu, Bilge Kağan Şakacı, Buket Ökten Sipahioğlu, Duru Şahyar Akdemir, Duygu Aksu, Elvettin Akman, Erman Akıllı, Esra Banu Sipahi, Fikret Çelik, Hakan Candan, Harun Kırılmaz, Hüseyin Çağrı Çorlu, Kemal Gökçay, Levent Yiğittepe, M. Serdar Erbaş, Mehmet Dağ, Mustafa Kocaoğlu, Niyazi Karabulut, Orhan Battır, Osman Nacak, Ömer Kavrar, Önder Aytaç Afşar, Önder Kutlu, Seda Çankaya Kurnaz, Sefa Usta, Selçuk Özkaya, Sema Müge Özdemiray, Sinem Şahnagil, Şadiye Arslan, Taner Güney, Vasfiye Çelik, Yusuf Sayın Küreselleşmenin dünyayı küçük bir köye dönüştürmesiyle birlikte ulusal hükûmetleri aşarak küresel boyuta taşınan politika belirleme ve karar verme süreçleri uluslararası kamu politikalarının önemini daha da artırmıştır. Küresel aktörler ile birlikte küresel ölçekte politika belirlemenin gerekliliği ve hatta zorunluluğu hükûmetlerin öncelikli konuları arasında yer almıştır. Bu çalışmada, uluslararası kamu politikaları, “kavram, teori, aktörler ve uygulamalar” çerçevesinde farklı boyutlarıyla birlikte ele alınmaktadır. Birinci bölümde; kavramsal analizle birlikte anahtar kavramlardan söz edilerek kamu politikası analizi üzerinde durulmuş, uluslararası sosyoekonomik politikalar bağlamında uluslararası kamu politikaları incelenmiş ve küresel ölçekte değişen ve dönüşen kamu politikaları incelenmiştir. İkinci bölümde; uluslararası kamu politikalarının öznesi aktörler alınmış uluslararası kuruluşlar, uluslararası sivil toplum kuruluşları ve uluslararası şirketlerin politika belirleme sürecindeki rolleri üzerinde durularak hükûmetlerin nasıl etkilendiği ele alınmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise uygulamalara yer verilerek uluslararası kamu politikalarının siyasi katılımın artırılmasında, demokrasinin yaygınlaştırılmasında, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında, çevresel duyarlılığın artırılmasında, yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde ne denli etkin bir rol oynadığı örnekler çerçevesinde ele alınmıştır.
Uluslararası kamu politikalarını farklı üniversitelerden akademisyenlerin ve farklı kurumlardan uzmanların hemen hemen her yönüyle tartışarak kaleme aldıkları yirmi üç değerli çalışmadan oluşan bu eser, Covid-19 gibi küresel bir salgın döneminde çalışılmasıyla daha da anlam kazanmakta, ele alınan konularla birlikte uluslararası kamu politikalarının önemini irdeleyen somut bir çalışma olarak literatüre önemli bir katkı sağlamakta ve kamu politikaları alanı ile ilgilenenler başta olmak üzere tüm disiplinlerde araştırmayı seven ve literatüre katkı sağlamayı hedefleyen araştırmacılara ilham verecek bir kaynak olarak alanda yerini almaktadır.
Prof. Dr. Hacer Tuğba EROĞLU
Emre Akcagündüz Türkiye'de bazı bürokratlar, sergiledikleri tutum ve davranışlarla halkın gönlünde taht kurarak unutulmaz hâle gelmiştir. Recep Yazıcıoğlu da bu bürokratlardan birisidir. Türkiye'de valilikle ilgili herhangi bir olay yaşandığında “Ah, Recep Yazıcıoğlu olsaydı!” cümlesi her zaman duyulur/görülür hâle gelmiştir. Peki, nedir Recep Yazıcıoğlu'nu diğer valilere nazaran bu kadar farklı kılan özellikleri? Kimine göre efsane kimine göre sıra dışı kimine göre halkçı kimine göre korkusuz olarak nitelendirilen Türkiye'nin unutulmaz/efsane valisi Recep Yazıcıoğlu, bu kitapta, çok farklı bir akademik yaklaşımla araştırılmıştır.
Kitapta; Recep Yazıcıoğlu'nun kaleme almış olduğu tüm eserlerinin yanı sıra tek tek bulunarak çözümlenen, katıldığı bütün programları ayrıntılı incelenmiş; aynı şekilde yakinen çalıştığı otuz mülki idare amiri ile yapılan derinlemesine görüşmeler, incelemeye dâhil edilmiştir.
Çalışma sonucunda, Recep Yazıcıoğlu'nun görüşlerinin, fikirlerinin ve Türkiye'nin yaşadığı sorunlara dair yapmış olduğu tespitlerinin günümüzde dahi geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kısacası bu eser, Recep Yazıcıoğlu'nun neden Türkiye'de vali denilince akla gelen ilk kişi olduğunu, tarafsız bir gözle yedi yıllık akademik bir çalışma sonrası ortaya koymuştur.
Aizat Chiftchi, Ali Can Tonka, Batuhan Başkonak, Bayram Coşkun, Burcu Demirdöven, Ceray Aldemir, Çiğdem Akman, Dilek Çelik, Doğan Nadi Leblebici, Duygu Aksu, Ecem Buse Sevinç Çubuk, Elvettin Akman, Fatih Türedi, Fırat Harun Yılmaz, Halim Emre Zeren, Hikmet Salahaddin Gezici, Hülya Eşki Uğuz, Kemal Ufuk, Metin Tarancı, Murat Okcu, Naci Akdemir, Namık Kemal Öztürk, Nilay Yavuz, Nilgün Kahraman, Onur Durukal, Sebiha Düz, Sefa Usta, Şerife Gökçen Yanık, Tuğçe Bayram Topçu, Ümmühan Kaygısız, Volkan Göçoğlu, Yağmur Can, Zülkif Dağlı
Ahmet Yatkın, Canan Emek İnan, Firdevs Koç Baykara, Gökhan Tuncel, Hasan Yılmaz, Haydar Albayrak, Murat Sezik, S. Mustafa Önen, Mehmet Seyda Ozan Kamu Yönetimi, bir ülkedeki halkın bütününe ait işlerin sevk ve idaresi anlamına geldiğinden dolayı icra edilen işlerin belirli ilkeler doğrultusunda yapılması gerekmektedir. Kamunun idaresinde öne çıkan bu ilkeler yönetimde bütünlüğü, verimliliği ve kaliteyi sağlamakta, sorunları en aza indirgemektedir.
Kamu yönetimi kavramını yapısal anlamda ele aldığımızda, egemen ve meşru gücü temsil eden devletin, örgütsel görünümü karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada siyasi bir boyut kazanan kamu yönetimi, insanların ortak ihtiyaçlarının karşılanması, kamusal mal ve hizmetlerin üretim ve yönetimi süreçlerindeki kurumsal yapı ve işlevlerin toplamını oluşturmaktadır. Bu yapı aynı zamanda devlet ve toplum düzeninin de temel dayanağıdır.
Bu çalışmada kamu Yönetimi ile ilgili temel kavramlar incelenmiş, dünyada ve ülkemizde alan ve disiplin ile ilgili gelişmeler dikkate alınarak doğru kararlar alabilen, kamu hizmetlerinin demokratiklik ve etkinlik ilkelerine göre yürütülmesini sağlayan, ihtiyaç ve beklentileri karşılayabilen, güçlü bir yönetim oluşturmanın yol ve yöntemleri üzerinde durulmuştur.
Zerrin Toprak Günümüz bilgi toplumunda yerleşikler, yaşadıkları mekânda eriştikleri hizmetin kalitesi ile ilgilendikleri kadar yerel siyasetin biçimlenmesine toplumsal kapasite olarak da katılmak istemektedir. Stratejik merkez-yerel yönetim bütünlüğü modelinde, yerleşimlerin sağlıklı sürdürülebilirliği; kurumsal olarak yerel yönetimler kadar küresel ilişkilerden haberdar olan ve etkilenen halka da aittir. Yerelin başarması gereken; insan onuruna yakışan, evrensel yaşam kalitesi göstergelerinin gereğini “yerel ve müşterek” kamusal faydayı gözeterek ve katılımcı yönetim modeli içinde en üst düzeyde sağlama sorumluluğudur. Merkezi yönetimin de “devletin gözü” olarak sürdürebilir toplum kalkınması hedefi bulunmaktadır. Bu kitap, yerel yönetimlerin çok yönlü hizmet ilişkileri ağındaki yenilenen değişim ve gelişmeleri incelemektedir. Özellikle iklim değişiklikleri ile mekânın coğrafi özellikleri bütünlüğünde; yerel hizmetlerin tipi, yerine getirilme yöntemlerinin işlevselliği, demokratik hukuk devleti felsefesi bağlamında sorgulanmakta ve global değerlendirilmektedir.
Nihat Aytürk İlke olarak; bütün kamu kurumlarında ve işletmelerde üretilen mal ve hizmetlerin yönetimi bilgi ve bilime; insanların yönetimi ise bilgi, beceri ve birikime bağlıdır. Bu yüzden yönetim, bilimsel; yöneticilik ise beceriye dayalı sanatsal bir işlev ve etkinliktir. Her yönetici başarılı olabilmek için yönetim bilimine ve yöneticilik sanatına vâkıf olmak, bu konuda kendini yetiştirmek ve geliştirmek zorundadır.
Ancak; örgütsel yaşamda yöneticilerin uğraş alanı büyük oranda insandır. Çünkü her örgütte üretilen mal ve hizmetler, insanlar (çalışanlar) tarafından gerçekleştirilir ve insanlara sunulur. Bu yüzden örgütsel başarı, üretilen mal ve hizmetlerin etkili ve verimli yönetimi kadar, çalışanların da başarılı yönetilmesine bağlıdır. Bir örgütte (kurumda ve işletmede) çalışanları başarılı bir şekilde yöneten; onları işinde ve işyerinde memnun eden; mal ve hizmet üretimini de etkili ve verimli olarak gerçekleştiren bir yönetici, gerçek anlamda lider yöneticidir. Ancak insanlar, dünyada yönetilmesi en zor olan psikososyal varlıklardır. Bu yüzden insanı yönetmek bilgi, beceri ve birikime dayalı zor bir sanattır: Yönetim Sanatı.
Yazarın, 40 yıllık yönetim bilimi ve kamu yönetimi uzmanı olarak bürokratik, diplomatik ve akademik yönetim yaşamının birikimi sonunda yazmış olduğu YÖNETİM SANATI kitabı, 7. basımında çağdaş bilimsel gelişmelere uygun olarak yenilenmiş ve 9 bölüm daha eklenerek geliştirilmiş; yönetimin temel ilke ve işlevleri ile başarılı yöneticiliğin temel esas ve usulleri uygulamaya yönelik biçimde örnekler ve örnek olaylarla ayrıntılı olarak açıklanmış; konulara uygun fotoğraflarla da zenginleştirilmiştir.
İnanıyoruz ki; bu kitabı okuyup önerilen ilke ve yöntemleri uyguladığınızda, yönetim ve iş hayatınızda olumlu bir gelişme olacak, başarınıza katkıda bulunacaktır. Amacımız, kurumunuzda ya da işletmenizde Sizin başarılı bir “lider yönetici” olmanızdır.
Mürteza Hasanoğlu, Ziya Aliyev Türkiye, son yıllarda yaşadığı istikrar sorunlarını çözmeye çalışılırken, hiç de yeni olmayan fakat bağımsız yargıya intikal eden olay sayısı ve sıklığı dikkate alındığında, bugün ciddi boyutlara ulaştığı anlaşılan yolsuzluk sorunu ile karşı karşıyadır. Ülkemizde bu sorunu doğuran etmenleri sırladığımızda; hızlı değişim süreci içerisinde ortaya çıkan ahlak yozlaşması, kamu görevlilerinin takdir haklarının geniş olması, hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme ve gelir dağılımının adaletsiz olması öne çıkan konulardır. Bu gerçekliklerin bilinmesine rağmen kamu yönetiminin temel problemlerinden biri olarak değerlendirilen yolsuzlukla kamu görevlilerinin doğrudan ilişki ve deneyimlerinin irdelendiği kapsamlı bir çalışmanın bulunmadığını söyleyebiliriz. Bu bilgiler ışığında çalışmanın kamu görevlilerinin yolsuzlukla ilgili görüş ve deneyimlerini kapsaması, bu alanda yolsuzlukların giderilmesinde yeni bir bakış açısı sergilemeye olanak sağlayacaktır. Ki bu kapsam içerisinde; kamu görevlileri gözünde yolsuzluğun ne şekilde algılandığı ve yaygınlığının ne kadar bilindiği, nedenleri ve önlenmesinde ne türlü tedbirlerin alınması gerektiği vardır.
Berna Ekal, Besime Şen, Eylem Akdeniz Goker, Gozde Orhan, Mehmet Ertan, Yonca Guneş Yucel Doksanlı yılların sonundan itibaren, uluslararası dinamiklerin ve akademik eksenli tartışma gündemlerinin tetiklemesiyle ülkenin önde gelen üniversiteleri “yurttaşlık” başlıklı derslere müfredatlarında yer vermişlerdir. Bu geleneği izleyerek Altınbaş Üniversitesi olarak yurttaşlık konulu bir dersi, kurulduğumuz günden itibaren müfredatımızda özellikle tanımladık. Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri, kentten eşit düzeyde yararlanma ve toplumsal hizmetlere eşit katılım, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler ve yurttaşlık ilişkisi, diaspora ve yurttaşlığın değişen içeriği gibi pek çok konuya değinen bildirilerden oluşan bu bildiri kitapçığının hem yakın gelecekteki araştırmalarımız için bizlere yol haritası sunacağını hem de öğrencilerimizin akademik ilgilerini kamçılayacağını düşünüyoruz.
Türkiye’de yurttaşlaşmanın tarihi, aynı zamanda modernleşmenin ve anayasal gelişmelerin tarihidir. Kulun ve tebaanın yurttaşlaşması ülkenin modernleşme sürecinin temel motifidir. Yurttaşlık, siyasal katılımı, bir dizi hak ve sorumluluğu ve bir aidiyeti imler. Bireyin kaderini tayin hakkını örtük biçimde hatırlatan bir kurumdur. Bu çalışma kulluktan yurttaşa dönüşümün tarihsel köşe taşlarını hatırlatıyor.