İnceleme \ 2-2
Sedef Uzgören Yaşamdaki varlığını iç ve dış eylemlerle devinerek, koşullara bağlı gelişerek, toplumsallaşarak var eden insanın ve doğanın özünde olan tüm unsurların estetik bir uzamda akıp gitmesidir tiyatro.
Akıp giden yaşamın tüm dokularına sinmiş olan devinim, gelişim, sorgulama ve değişimin temeli olan “öğrenme” ise sonsuza dek “akmaya” ve “devinmeye” devam edecektir.
Günümüzün eğitim modellerinde, farklı ve işlevsel yapıların kullanılması, bu tekniklerin çeşitlenmesini de beraberinde getirmekte…
Teknik ve Örnekleri ile İlköğretimde Tiyatro, insanın temel ve yaşamsal güdüleri ile şekillenen tiyatro sanatının, eğitimde farklı biçim ve türleri ile uygulama örneklerini, tiyatro sanatına dayalı “kimlik” ve tanımlarının bilimsel bakış açısı ile irdelenmesini ve tekniklerini içermektedir.
Ali Ekrem Bolayır Namık Kemal'in oğlu Ali Ekrem Bolayır, Âkif'i en iyi tanıyanlardandır. Âkif'in şiirini de çok iyi hazmetmiştir. “Sahâif-i Tenkîd” başlıklı yazı dizisinde Âkif'in şiirini güçlü yönleriyle ve sanat kusurlarıyla birlikte ele almıştır. Yazı dizisinin, Âkif'in başyazarı olduğu Sebîlürreşâd dergisinde tefrika edilmiş olması ise hayli dikkat çekicidir. Her bakımdan olduğu kadar bu bakımdan da eleştiri tarihimiz açısından farklı ve seçkin bir yere sahiptir. Ali Ekrem Bey, Âkif'i takdir ederken de eleştirirken de çekincesiz davranmıştır. Yazarın bu ivazsız garazsız tutumu metnin değerini daha da artırıyor. Yusuf Turan Günaydın'ın Ekrem Baybars ile birlikte yayına hazırladığı “Sahâif-i Tenkîd”, Tenkit Sayfalarında Mehmet Âkif adıyla ilk kez müstakil bir kitap olarak okuyucuya sunuluyor.
Şah Tahmasb—ı Safevî ŞAH TAHMASB
“Senin baban Şah İsmail rahmetli, benim babamla savaştı. Sen de şecaat iddiasındasın. Gel savaşalım. Savaşmazsan bir daha şecaatte bulunma.”
Onun mektubuna cevap olarak şöyle yazdım. Bütün varlıklardan daha büyük olan, şanı yüce Hz. Rab'dir ve şerefli kelâmında kâfirlerle yaptığınız cihat ve gazâda kendinizi tehlikeye atmayınız diye buyurmuştur. Allah der ki “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Kur'an, 2/195) Kâfirlerle gazâ yaparken tehlikeden men buyrulmuşken, sayıca on kişinin karşısında bir kişinin bile olmadığı iki Müslüman ordunun savaşması için nasıl fetva veririm ve bu Müslümanları tehlikeye atarım? Babamın sizin babanızla savaştığı gün Durmuş Hân ile çeşitli beyler, hatta ordusunun tamamı sarhoştu. Akşamdan sabaha dek şarap içip savaşa yönelmişlerdi. Bu olay son derece akıl dışı ve kötü olmuştu. O tarihten itibaren ben, Çaldıran savaşı hikâyesinin gündeme geldiği her zaman, Durmuş Hân'a beddua ediyorum.
Nurullah Çetin Hem Fâtih, hem de İstanbul’un fethi, Türk milleti olarak bizim özgüven kaynaklarımızdan biridir. Fâtih’e ve fethe dair duygularımızı şiirle, düşünce ve kanaatlerimizi de nesirle dile getirdik. Böylece Türk edebiyatında Fatih ve fetih etrafında zengin bir birikim oluştu. Bu birikimi derleyip toparlamak ve anlamlı bir bütün içinde sunmak adına böyle bir eser hazırlandı.
Mahfuz Zariç “-Edebiyatta da, sanatta da temel izlek insanın serüvenidir; insanî serüvendir. Bütün sorunlar bu temel izlek içinde yerli yerinde ve yeterince, insanın çevresinde, insanın doğal eylemleri olarak yer alır. Böyle olmadığında, insanî düzlemde verilemeyen, ele alınamayan her sorun, her tema yapay olarak kalır, sanat eserinin dokusuna gerçek bir insanî eylem olarak sinmez. İnandırıcı bulmadığımız budur işte, gerçekte hayatımızda olup olmadığı değil. Ben bunu yalnızca öykü ya da kısa öykü kuramı açısından değil, bütünüyle sanat kuramı açısından değerlendirebilir bir durum olarak görüyorum. Öyküden romana, şiirden tiyatroya, resimden müziğe, fotoğraftan sinemaya… bu bağın doğru kurulup kurulamadığına bakılmalı. Roman; hikaye, öykü, kısa öykü, kısa kısa öykü; klasik öykü, modern öykü, postmodern öykü… gibi tanımlamalar arasındaki ayrımlar neler olursa olsun, hepsi de temel dokusu, anlatı ögesi tahkiye olan edebiyat metinleridir.”
Habip Türker Transandantal fenomenolojinin diyalektiğini diskursif düşünmeyi, görgüsel olguları, ilineksel deneyimleri nötralize ederek ilerlediği ve herhangi bir inanç ve onun korrelatı olarak varlık kipine karşı nötr olduğu, zıt veya farklı şeyleri birleştirirken nötralize ederek hareket ettiği için nötral ya da yüksüz diyalektik olarak adlandırıyorum.
Platon diyalektiği diskursif düşünmeyi diskursif düşünme yoluyla araştırmanın sonunda devre dışı bırakmasına karşın, transandantal fenomenolojik diyalektik diskursif düşünmeyi nötrleştirme yoluyla felsefi düşünme veya araştırmanın en başında devredışı bırakmaya başlar. Elbette Husserl'in çelişmezlik ilkesinin ya da genel olarak mantık ilkelerinin geçerliliği konusunda kuşkusu yoktur. Bununla birlikte, yüksüzleştirici diyalektik hakikati mümkün tamlığında kavramak ve şeylerdeki olanaklı bağdaşmaz heterojen özsel tekillikleri ortaya çıkarmak için argümantatif aklı sınırlılığından ötürü askıya alır, dondurur.