Gazetecilik ve Yeni Medya \ 2-2
İbrahim E. Bilici Okuryazarlığın ülkelerin gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olmaktan çıktığı 21. yüzyılda, geleceğimizin teminatı gençlerin informal öğrenmelerinde medya başat role sahiptir. Medyanın kendisine ve yaşadığımız dünyaya dair bize öğrettiklerini tersten okuyabilme becerisi, bilgi toplumunun en kritik donanımlarından biridir. Medya okuryazarlığı eğitimi ile 7'den 70'e, 7/24 günlük hayatımıza eşlik eden medyanın dilini doğru anlayıp doğru okumak için sağlam bir temel atılmaktadır.
Ekran bağımlılığından madde bağımlılığına kadar çeşitli bağımlılıklar, şiddet, cinselliğin kötüye kullanılması, duyarsızlaşma gibi sorunlar ve bu sorunların doğurduğu sonuçlar, çözüm arayışında doğal olarak medya okuryazarlığı eğitimini karşımıza çıkarmaktadır. Bu yüzden medya okuryazarlığı tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde son otuz yıldır temel ders olarak önem görmekte ve yaygınlaşmaktadır.
Mesleki olarak medya pratiklerinin öğretildiği iletişim fakültelerinde de medyayı okuma becerisi ön plana çıkmıştır. İletişim öğrencileri için medya okuryazarlığı artık en çok tercih edilen derslerden biri olmuştur.
Eğitimin “Neyi öğreteceğiz? Nasıl öğreteceğiz?” temel sorularına yanıt veren bu kitap; iletişim öğrencileri, öğretmen adayları ve öğretmenlerin medya okuryazarlığını tanımından uygulamasına kadar her ayrıntının öğrenilebilmesi için önemli bir kaynak niteliğindedir.
“İbrahim E. Bilici, kitle iletişim araçları, popüler kültür ve dijital medyanın sunduğu fırsatları ve sorunları açıklayarak; tüm gücü, zenginliği ve karmaşıklığına rağmen, medya okuryazarlığı eğitimini açık seçik ve anlaşılır bir şekilde ele almaktadır. Bu kitap, sınıf ile çağdaş yaşam arasındaki bağlantıyı kurabilme, eleştirel düşünme becerisi kazandırarak öğrencileri başarılı bir şekilde 21. yüzyıla hazırlama konularında eğitimcilere yararlı olacaktır.”
Prof. Dr. Renee Hobbs
(Hobbs, Harvard Institute on Media Education adlı ilk eğitmenlerin eğitimi programının ve Media Education Lab adlı medya okuryazarlığı laboratuvarlarının kurucusu; Rhode Island Üniversitesi (ABD) Harrington İletişim Fakültesi kurucu dekanıdır.)
Kubilay Çelik * 2022 yılı itibarıyla Türkiye'de bulunan devlet ve vakıf üniversitelerinin sayısı 208'dir. Bunlardan 73 tanesinde iletişim fakültesi bulunmaktadır.
* İletişim fakültelerinde toplam 80 bine yakın öğrenci okumakta ve her yıl 8 bine yakın öğrenci bu fakültelerden mezun olmaktadır.
* Medya sektöründe ulusal, bölgesel ve yerel, toplam istihdam sayısı ise 24-25 bin civarındadır.
Son yıllarda Türkiye'deki medya sektörü, birkaç büyük şirketin elinde toplanmıştır. Bu da birtakım sorunları beraberinde getirmiştir. Bu tekelciliğe, ekonomik krizler ve küçülmeler de eklenmiştir. Bunun sonucu olarak da medya sektöründe, istihdam açısından yarı yarıya bir azalma görülmüştür. Bir de buna, iletişim fakültelerinden her yıl mezun olan 8 bin civarında kişinin eklendiği düşünülürse istihdam sorununun büyüklüğü ortaya çıkmaktadır. Bunların yanı sıra ayrıca medya sektörü ile iletişim fakülteleri arasında yıllardan beri süregelen diyalog eksikliği de büyük bir sorun oluşturmaktadır. Medya; iletişim fakültelerinin, sektörün isteğine uygun bir müfredat ve eğitim vermediğinden yakınırken fakülteler de aralarındaki kopukluğun sorumlusu olarak medya sektörünü göstermektedir.
Bu kitapta; tüm bu sorunları ve çözümlerini bulacaksınız. Ayrıca, kendileri de iletişim okumuş olan, 31 ünlü medya mensubunun önerilerini, hatalarını ve de pişmanlıklarını okuyacaksınız.
Dilek İmançer Takımcı

Medya günlük hayatımızın önemli bir parçası olma özelliğiyle insan kimliğinin biçimlenmesinde etkin hale gelmiştir. Medya temsilleri, toplumsal gerçekliğe simgesel göndermelerle ayna tutar. Bu kitap medya temsillerinin toplumsal gerçekliklere ayna tutma işlevinin altında yatan ideolojik, kültürel anlamların açığa çıkıp görünür kılınmasında okuyucuları bilinçlendirmek adına önemli katkı sağlayacaktır.

Sefer DARICI Bu kitap; enstitüler, İletişim fakülteleri, meslek yüksekokullarının ilgili bölümlerindeki hoca ve öğrencilerin, iletişim ve ilgili diğer alanlarda faaliyet gösteren firmaların, bireysel olarak çalışan grafiker, editör, gazeteci, fotoğrafçı, foto muhabiri ve diğer kişilerin, medya mensuplarının, televizyoncu, gazeteci ve muhabirlerin, baskı ve baskı teknikleri üzerine faaliyet gösteren kurumların kullanılan terimlerin bir arada olmaması nedeni ile yaşadıkları sıkıntılara bir son vermek amacıyla hazırlandı.
Medya Terimleri Sözlüğü mesleğe yeni başlayacaklar ve eğitimini alacaklar için yardımcı bir kaynak olmak üzere her zaman başvurulabilecek bir eser olma özelliği taşıyor. Kitap medya ve ilgili sektörde çalışanların uzmanlık alanlarına göre sınıflandırıldı. İçeriğinde yer alan polis muhabirliği, yargı muhabirliği, ekonomi muhabirliği, parlamento muhabirliği, sağlık muhabirliği, spor muhabirliği, kültür-sanat muhabirliği, magazin muhabirliği, foto muhabirliği, TV muhabirliği, dış haberler, kameramanlık, tasarım, montaj, baskı, sinema-tiyatro gibi uzmanlık alanlarında hem uygulamada hem de teoride karşılaşılabilecek terimler özenle seçildi.
Ciddi bir kaynak taramasının yapıldığı kitapta, teoride olmayan fakat yazarın uzun yıllar iletişim sektöründe görev yapmış olması nedeniyle uygulamadan eklediği birçok terim de yer alıyor.
Elinizdeki bu önemli eser, Türkiye'de bu alandaki bir eksikliği gidermekle birlikte, yeni çalışmaları da kaynak oluşturma amacını taşıyor.
Sevil Yıldız Toplumsal ve bireysel amaçlara ulaşmak için kitle iletişim faaliyetlerinin hukuk sınırları içinde gerçekleştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle iletişim faaliyetlerinin sağlıklı yürütülmesi, bu faaliyetlerin düzenlenmesi, sınırlarının ve uyulması gereken kuralların ve yasakların belirlenmesi gerekmektedir.
Hukuk sistemimizdeki düzenlemeler incelendiğinde kitle iletişim araçlarının çeşitlerine göre ayrı ayrı düzenlemeler yapma yolunun seçildiği görülebilmektedir. Anayasal düzenlemelerin yanı sıra kanunlardaki düzenlemelerin tek tek incelenmesi ve her bir kitle iletişim aracının bağlı olduğu kuralların ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Abdulkadir Gölcü, Ali Murat Yel, Bilal Yorulmaz, Bünyamin Ayhan, Ceyhun Bağcı, Çilem Tuğba Koç, F. Betül Aydın Varol, Fikret Yazıcı, Metin Eken, Muhammed Mücahid Dalkılıç, Muhammet Emin Çifçi, Mustafa Cıngı, Mustafa Derviş Dereli, Mustafa Koçer, Mustafa Sami Mencet, Mustafa Temel, Müşerref Yardım, Özcan Hıdır, Vahit İlhan, Yasin Yılmaz İslamofobi, son yıllarda artan bir şe­kilde, ön yargı ve ayrımcılığa dayalı bir korku ifadesi olarak tüm dünyada Müslümanlara yönelik antipati, nefret, şiddet ve düşmanlığa yol açan en temel psikolojik, toplumsal ve politik problemlerden biri hâline gelmiştir. Siyasal yönetim, toplumsal sorumluluklar ve istihdam ile ilgili süreçlerde dışlanma; eğitim, sağlık gibi hizmetlerin temininde ayrımcılık; medya ve günlük konuşmalarda ön yargı ve gündelik yaşamda hem sözlü hem de fiziksel şiddet şeklinde açığa çıkan pek çok olumsuz sonuç üretmektedir. Bu sonuçları ortaya çıkaran algının üretimi ve şekillendirilmesinde medya oldukça etkin bir rol üstlenmektedir. Geleneksel medya unsurlarından yeni medyaya kadar yayılan İslamofobik unsurların etkileri akademik olarak henüz yeterince ele alınmamış ve bu konudaki politikalara etki edebilecek nitelikte yeterli bilgi üretilememiştir. On altı makaleye ilave olarak konuyla ilgili bazı önemli kitap değerlendirmelerine de yer veren bu çalışmanın, medya ve İslamofobi arasındaki irtibatın yanı sıra Türkiye'deki medya ve din ilişkiselliği sorgulamaları için de önemli bir kaynak teşkil etmesi beklenmektedir.
Dilek İmançer

Gündelik hayatımızın bir parçası olan medyanın üstlenmesi gereken toplumsal sorumluluk misyonu açısından, cinsiyete dair geleneksel rol kalıpları dışında, ön yargılardan bağımsız, insan olan gerçek kadın ve erkek yaşam deneyimlerini yansıtması beklenir. Medyanın, toplumun olumlu yönde değişimine katkı sağlaması ve toplumsal gerçeklikleri tartışmaya açarak, araçsal görevini yerine getirmesi gerektiği düşüncesinden hareketle, medyada ataerkil zihniyete göre biçimlenen kadın temsil biçimlerini doğallaştırılmış kılıfından çıkartarak, görünür kılmaya çalışan araştırmalar bu kitapta bir araya getirilmiştir.


Kitapta, Toplumsal cinsiyet oluşumuna ilişkin kuramsal yaklaşımlar; Feminizm ve yeni yönelimler; Feminizm ve Türk toplumu; Cinsiyet rolü temsili: Medya kültürü, feminizm, televizyon ve seriyaller; Türk medyasında kadının temsili; Türkiye’de yerli televizyon dizilerinde geleneksel ve modern kadın kimliğinin sunumu; Kadınlar ve medya: Türk kadın muhabirlerin profili, haber anlayışı ve haber metinlerinde kadınları tanımlayışı; Türk sinemasında suskun kadın imgesi; Toplumsal cinsiyet açısından: İmkânsız aşkın masalı “Harem Suare” gibi on beş makaleye yer verilmiştir.

Huriye Kuruoğlu - Mikail Boz Dünyada olduğu gibi ülkemizde de akademik çevrelerde insan duygularına dair pek çok çalışma olmasına karşın gülmeye dair çalışma yok denecek kadar azdır. Bunun nedeni ise genellikle 'gülme'nin avam bulunması ve ciddiye alınmayışıdır. Acı ve üzüntü daha evrensel olma özellikleri taşırken mizah daha yerel ölçeklerdedir. Çünkü her toplumun kültürel geçmişi ve birikimi önemli ölçüde neye gülüneceğine dair uzlaşımları içinde taşır. Ülkemiz örneğinde olduğu gibi insanlık tarihinde de pek çok ülkeye bakıldığında siyasal ve toplumsal baskılarla mizah arasında doğru bir orantı göze çarpar. Ciddiyet, tarihte her zaman soylular ve devlet kurumlarıyla özdeşleştirilmiştir. Buna karşın gülmek ve komedi ise daha alt sınıflara ait bir edim olarak halkla ilişkilendirilmiştir. Öte yandan kahkaha bozguncu ve tehlikeli olma potansiyelini de içinde taşıması nedeniyle her şeyden daha büyük bir güçle, iktidarı sarsabilir. Bu yüzden iktidardakiler, tarih boyunca bu tehlikeli sesi susturmanın yollarını aramışlardır. Halklar ise mizahı iktidarlara karşı kullanmıştır.
Bu çalışmada, mizahı farklı boyutlarıyla inceleyen metinler ve yine mizahın farklı kitle iletişim araçlarında dönemsel olarak nasıl yer aldığını inceleyen makaleler yer almaktadır.
Yusuf Ziya Ay Televizyon haberciliği, ideolojik/politik olayları, yaygın liberal gazetecilik anlayışının benimsediği tarafsızlık niteliğinin aksine ideolojik yanlılıkla yayınlamaktadır. Bu bağlamda televizyon kanalları, farklı ideolojik kabullerle belirlenmiş yayın politikalarıyla, ideolojik/politik olayları izleyicinin farklı yorumlamasına neden olan haber çerçeveleriyle aktarmaktadır. Bu çerçeveler, izleyiciler tarafından güçlükle fark edildiği için onları yönlendirmektedir. Seçilen haber çerçeveleri, böylece demokrasinin yurttaşlarının tutum ve kanaatlerini farklı yönlerde etkilemektedir. Bu kitapta, gazetecilikte haberin editoryal üretim aşamaları incelenerek ideolojik bakış açıları farklı olan televizyon haberciliği yaklaşımlarının Cumhuriyet'i nasıl çerçevelediği saptanmıştır. Medyada Cumhuriyet algısının, baskın ve zıt çerçevelere editoryal süreçte nasıl yer verildiği, haberlerin ana haber bültenlerindeki sırası, süresi ve haber künyesi sınıflandırmasının yanı sıra Cumhuriyet'in hafıza mekânlarıyla ilişkilendirilmesi yoluyla nasıl inşa edildiği karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Cumhuriyetimizin nice 100. yıllarına…
Ahmet Eker, Aysel Ay, Ayşen Akyüz, Bahadır Kapır, Bahar Öztürk, Bârika Göncü, Bilge Altuntaş, Burak İli, Canan Arslan, Çiler Dursun, Emel Uzun Yedekci, Erdem Yedekci, Erkan Saka, Erkan Saka, Filiz Aydoğan, Hazal Sena Karaca, Marco Boschele, Mehmet Özkan Yıldırım, Mehmet Türkcan, Mesut Aytekin, Neslihan Bulur, Oğuz Şentürk, Onur Akyol, Özgü Yolcu, Özlem Arda, Recep Ünal, Serkan Karatay, Seyedmorteza Mousavi, Uğur Baran Hanağası, Ümit Sarı, Vural Özdemir Günümüz medyası, sürekli gelişen teknolojinin kendisine sağladığı özellikleri sayesinde gündelik hayattaki pek çok etkinlikten siyasal kararlara kadar “insan davranışına etki edebilen” bir araç durumuna gelmiştir. Teknolojideki hızlı değişikliklerin yarattığı bu yeni toplumsal yaşamda artık tekno-politikanın, yapay zekânın, robot gazeteciliğin, algoritmanın, metaverse'ün, NFT'nin, platform kapitalizminin, enfokrasinin, bolluk ekonomisinin, popülizmin, dijital vatandaşlığın, ne anlama geldiğini, ne anlamlar yaratabileceğini bilmek hem akademisyenler hem de iletişim öğrencileri için önem kazanmıştır.
Ülkemizin en saygın akademisyenlerinin bir araya gelerek hazırladığı bu kitap, teknolojik özelliklerin medyaya eklemlenmesiyle karşımıza çıkan yeni pek çok kavramı açıklamaya çalışmaktadır. Bu amaçla ortaya çıkan bu kitapta, 50'ye yakın güncel medya kavramı incelenmiş ve ülkemizin medya çalışmalarına katkıda bulunmak erek edinilmiştir.
Meral Çakır Berzah Medyanın içinde yer aldığı ekonomik ve siyasal yapı çerçevesinde tek yönlü ve eksik sunduğu enformasyon ile farklı bir gerçeklik tasarladığı varsayımından hareketle yapılan ve Küreselleşme sürecinde medya sisteminin irdelenmesi ve küreselleşmenin siyasal, ekonomik, teknolojik ve kültürel boyutlarına yer veren bu çalışma, araştırma verilerine dayanması nedeniyle özgün ve dikkate almaya değerdir.
Aslı Yapar Gönenç, Ceren Bilgici, Fatma Nazlı Köksal, Gülsün Bozkurt, Hakan Sağlam, Nur İnci Namlı, Özge Özkök Şişman, Selin Kiraz Demir, Serdar Kuzey Yıldız, Serdar Kuzey Yıldız, Tuğçe Ayçin, Umur Bedir, Zuhal Sönmezer İnsanın varoluşu teknolojik devamlılığa bağlıdır ve ikisi arasında bir kader birliği vardır. Teknolojik devamlılık âdeta bir fetişe dönüşmüştür. İnsan bununla beslenir ve güçlenir; kendini teknoloji ile tanımlar, dönüştürür ve geleceğe taşır. Teknolojik devamlılığın yeni çıktısı olan metaverse, henüz inşa edilmekte olan bir sanal dünyayı ve yazılmakta olan bir literatürü ifade ediyor. Dijital yolculuğumuzdaki en büyük değişikliğe, metaverse ekosistemine katılırken gerçek bir paradigma kayması yaşayacağımız ortada. Bu kolektif eser, Türkçe alanyazındaki büyük bir boşluğa katkı sunabilme hayali ile doğdu. Multidisipliner bir yapıyla karşınıza çıkan ve akademi dünyasından farklı isimleri barındıran bu kitap; felsefeden sosyolojiye, yayıncılıktan retoriğe, psikolojiden reklam ve pazarlama dünyasına, ekonomiden sanata kadar pek çok başlıkta çarpıcı tartışmalar başlatıyor.
Ahmet Tetik - Gülcan Işık Birinci Dünya Harbinin cephelerinde savaşan Osmanlı Ordusunun, İngilizlere esir düşen askerlerinin tutulduğu Mısır’daki kamplardan birisi de Kahire yakınlarındaki “Tura Esir Kampı”. 1919 yılında harp sona ermiş ancak esirler henüz serbest kalamamışlardır.
Kampta, dünyadan kopmayan esir Türk subayları, dirençlerini korumak, bugünü yarına hazırlamak için değerlendirmede bulunmak, maddi olarak esaret altında olsalar da fikren hürriyet mücadelesini ve vatan sevgisini zinde tutmak gayesi içinde el yazısıyla bir gazete çıkarırlar: IŞIK!
Yaşamak, dünde değil bugünde yarını inşa etmektir. Kamptakiler de bunun şuurundadırlar. “Unutulmamalıdır ki dünyadan ziyade ukbâya bakan insanlar; beşikle mezar arasındaki refahını ihmal ederler.” Tura’da bulunanların sağlam gövdeleri, “mezarlıkları çoğalmış, dinçliği eksilmiş vatan için” en değerli hediyedir. “Hayat; bizim anladığımız gibi ölümle nihayet bulan, ağır bir çileden ibaret değildir.” Esaret altında yaşayan Türk askerleri, Türk Milletinin “Çin’de yenilmişse, Hindistan’da yenmiştir. Turan’dan çıkmışsa, İran’a girmiştir. İran’da batmışsa, Bizans’ta çıkmıştır.” gerçeğini bilmektedirler. Büyük bir felaketten, mutlu bir yarın oluşturmak zorundadırlar.
Yenilgiye uğramak, ölmek değildir. Tura’da tel örgülerin arkasına hapsedilenler, yarının hayatıdırlar. Onlar; “yoksul bir diyarın âdeta ışıklarıdırlar.” Esaretin bol vakitlerini boş işlerle harcayamazlar, gülüp eğlenemezler. “Mâziye karışan her dakika içinde, yarın için düşünmeyen bir nesil; bağdaş kurmuş varlıkları kabil değil, ayağa kaldıramaz.”
IŞIK; esaretin küllerinden yüzyıl sonra yeniden doğan “Anka”…
Merve Önenli Güven Conflict is a dynamic fluctuating phenomenon that can be managed either constructively or destructively. Violence is the ultimate form of destructive management of conflicts and also leads to the reciprocal escalation of violence between antagonistic parties. In other words, violence begets violence and creates a vicious cycle, underlining its counter-productive nature. This work studies how the phenomenon of terror is handled in the media in the process of its transformation into terrorism within the scope of conflict analysis, management, and resolution. In this context, it is investigated how the November 15-20, 2003, Istanbul bombings were covered in the Turkish print media.
Because media reflect the images of the world to people in the form of news. Media cannot isolate itself from the society in which it exists. Therefore, the media have very significant role in societies through their information-giving capability, which can reach every part of society. Hence, the subject of this study is concerned with the relationship between the media and terrorism considering that the media have publicity power whether the media have a constructive or a destructive role in the representation of conflicts is inquired in this study.
Emrin Çebi Bu kitapta, kendisinden sonraki örgütlenme biçimlerini de etkileyecek olan Mücadele Birliği ve birliğin yayını olan Yeniden Milli Mücadele dergisi incelenmiştir. 1970’lerin en önemli dergilerinden biri olan Yeniden Milli Mücadele dergisi bugünden bakıldığında milliyetçi çizgiden İslamcı çizgiye geçişin tonlarını içinde barındırmaktadır. Hem Mücadele Birliği hem de yayınları, zamanla kendi içerisinden çok sayıda yeni örgütlenme biçimleri ve yeni dergiler çıkarmıştır.
1970-1980 yılları arasında çıkmış olan dergi günümüz Türkiyesinin millileşme gündemine denk düşen fikirlerin öyküsünü de anlatmaktadır. Dergi, millileşme, İslamlaşma, millet ideolojisi gibi birçok temel kavramın kendi döneminde nasıl algılandığına dair birçok ipucu vermesinin yanında süreç içinde dönüşen söylemlerin de izlenebileceği bir zemin taşımaktadır.
Fikir ve Hareket İncelemeleri dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar, İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
A. Selçuk Tuna Osmanlı İmparatorluğu'nun Son Döneminde ve Gazetecilikte Manipülasyon başlığını taşıyan kitap, İbrahim Müteferrika'dan 234 yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk matbaasının 1493 yılında Sefarad göçmeni David ve Samuel İbn Nahmias Kardeşler tarafından kurulmasından başlayarak 1727 yılında da ilk Müslüman matbaasının açılmasının ardından Tanzimat Dönemleri ve sonrasında Kurtuluş Savaşı süresince ülkemizin gazetecilik, basın medya ve iletişim konularının tarihine, olaylar ve seçilmiş önemli kişiler açısından özet bir bakış açısı getirmek, bu alanda yaşanmış ilginç manipülasyon örneklerini ele almak amacını taşımaktadır. Bunu yaparken de araştırmacı gazeteciliğin ve objektif tarihin yaklaşımlarından yararlanmıştır.
Daha önce yayınlanan ve bir doktora tezi olan ilk kitabımda “İkinci Dünya Savaşı'nda ve gazetecilikte manipülasyon” konusu detaylı olarak incelenmiştir. Bu kitap ile başlatılan çalışmanın genel kapsamı ise “Türkiye'de ve gazetecilikte manipülasyon” olarak belirlenmiştir. Yazımları süren ve konunun devamı niteliğindeki diğer kitapların içerikleri ise şunlardır:
- Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda ve gazetecilikte manipülasyon
- Türkiye yüzyılında ve gazetecilikte manipülasyon
Toplum yönetiminde, kamuoyunun oluşturulması ve yönlendirilmesinde belirleyici etken olan gazetecilik işi konusunda, daha önce de görüşlerinden yararlandığım değerli yazar Umberto Eco'nun şu sözlerine atıf yapmak kanımca özetleyici olacaktır:
Sorun şu ki gazeteler haberleri yaymaya değil örtmeye yarıyorlar.
Hatice Demet Tuzcu Bu kitapta; 16 Temmuz 2016 - 15 Ocak 2017 tarihleri arasında (15 Temmuz Darbe Girişimi ile TBMM'de Anayasa değişikliği hakkındaki referandum kararının çıktığı dönem) yayımlanan altı gazetenin haber manşetleri ile siyaset, medya ilişkileri irdelenmiştir. Taranan toplam 1194 gazetede yer alan Anayasa değişikliği ile ilgili 743 haber değerlendirilmiş; yazılı basında Anayasa değişikliğinin egemen ve muhalif söylemlere nasıl yansıdığı ve bu söylemlerin kamuoyunu etkilemek için nasıl ve ne kadar kullanıldığının ortaya konulması amaçlanmıştır.
Kitapta “rıza üretimi” kavramı hakkında kavramsal açıklamaların ardından rıza üretimi aracı olarak yazılı basına değinildikten sonra söylem analizinin kuramsal temelleri bağlamında söylem ve ideoloji, söylem analizinin temel kavramları, söylem analizine farklı yaklaşımlar, haber söylemi, haberlerin içeriğine etki eden unsurlar, haber söyleminin ideolojik işlevi ve Van Dijk'ın eleştirel söylem analizi modeline yer verilmiştir.
Lütfi Sunar, Büşra Bulut Son zamanlarda dünyada ve Türkiye'de yaşanan gelişmeler düşünce tarihi çalışmalarına hız kazandırmış ve bu tartışmaları merkeze taşımıştır. İslamcılık da, Türkiye siyasal ve düşünsel hayatının en canlı alanlarından birini teşkil etmektedir. İslamcı düşünce üzerine yapılan tartışmalar ve yayınların sayısındaki artış ve ilgi, çalışmaların niteliğini belirlerken aynı zamanda kaynakların da çeşitlenmesine imkân tanımıştır. Bütün siyasal görüşlerde olduğu gibi İslamcı düşüncede de matbuat ve neşriyat önemli bir yer tutar. Bu alandaki fikir toplulukları kendi mesajını geniş kitlelere ulaştırmak için yayıncılık faaliyeti yapmıştır. Bu anlamda İslamcılığın tarihini anlamak için matbuatın tarihini anlamak gerekir.
İlmi Etüdler Derneği (İLEM) tarafından 2013 yılında hayata geçirilen İslamcı Dergiler Projesi (İDP), İslamcılık düşüncesine ve üzerine yapılan tartışmalara yeni bir boyut kazandırmak ve İslamcılık düşüncesinin en önemli birincil kaynağı olan dergiler vasıtasıyla İslamcılığa dair meselelerin yeniden düşünülmesine katkı sağlamayı amaçlamıştır. Proje kapsamında bu dergiler arşivlenmiş ve dijital olarak ulaşılabilir hale getirilmiştir. Basılı kaynağın ulaşılabilir hale gelmesi bu alandaki söz, eylem ve olgunun tespiti, izahı ve karşılaştırması bağlamında büyük bir alanı aydınlatmıştır. İDP Sözlü Tarih çalışması bu alanı daha da genişleterek, basılı kaynaklara hayat veren aktörlerin kişisel tanıklıkları üzerinden dönem araştırmalarını renklendirmiş ve çeşitlendirmiştir. Elinizdeki bu kitap sözlü tarih kapsamında 34 kişiyle yapılan görüşmeleri içermektedir. 34 ayrı ismin tanıklıklarını anlattıkları bu kitap 1970 sonrası Türkiye'deki İslamcı düşüncenin serüveni, dönüşümleri ve kırılmaları hakkında çok sayıda bilgi vermektedir. Bu anlatılar bildiklerimizi radikal şekilde değiştirmeyebilir aksine, dönem incelemesinde sahip olduğumuz ön kabulleri onaylayabilir, yeni bir bakış açısı kazandırabilir ya da her zaman söylenenin ardında söylenmeyen bir noktaya işaret edebilir. Bu kitapla yapmayı arzuladığımız şey, basılı kaynaklardaki bilgiyi ve olguyu onaylatmak değil, incelenen döneme farklı yollarla yaklaşmayı sağlamaktır.
Lütfi Sunar, Büşra Bulut Son zamanlarda dünyada ve Türkiye'de yaşanan gelişmeler düşünce tarihi çalışmalarına hız kazandırmış ve bu tartışmaları merkeze taşımıştır. İslamcılık da, Türkiye siyasal ve düşünsel hayatının en canlı alanlarından birini teşkil etmektedir. İslamcı düşünce üzerine yapılan tartışmalar ve yayınların sayısındaki artış ve ilgi, çalışmaların niteliğini belirlerken aynı zamanda kaynakların da çeşitlenmesine imkân tanımıştır. Bütün siyasal görüşlerde olduğu gibi İslamcı düşüncede de matbuat ve neşriyat önemli bir yer tutar. Bu alandaki fikir toplulukları kendi mesajını geniş kitlelere ulaştırmak için yayıncılık faaliyeti yapmıştır. Bu anlamda İslamcılığın tarihini anlamak için matbuatın tarihini anlamak gerekir.
İlmi Etüdler Derneği (İLEM) tarafından 2013 yılında hayata geçirilen İslamcı Dergiler Projesi (İDP), İslamcılık düşüncesine ve üzerine yapılan tartışmalara yeni bir boyut kazandırmak ve İslamcılık düşüncesinin en önemli birincil kaynağı olan dergiler vasıtasıyla İslamcılığa dair meselelerin yeniden düşünülmesine katkı sağlamayı amaçlamıştır. Proje kapsamında bu dergiler arşivlenmiş ve dijital olarak ulaşılabilir hale getirilmiştir. Basılı kaynağın ulaşılabilir hale gelmesi bu alandaki söz, eylem ve olgunun tespiti, izahı ve karşılaştırması bağlamında büyük bir alanı aydınlatmıştır. İDP Sözlü Tarih çalışması bu alanı daha da genişleterek, basılı kaynaklara hayat veren aktörlerin kişisel tanıklıkları üzerinden dönem araştırmalarını renklendirmiş ve çeşitlendirmiştir. Elinizdeki bu kitap sözlü tarih kapsamında 34 kişiyle yapılan görüşmeleri içermektedir. 34 ayrı ismin tanıklıklarını anlattıkları bu kitap 1970 sonrası Türkiye'deki İslamcı düşüncenin serüveni, dönüşümleri ve kırılmaları hakkında çok sayıda bilgi vermektedir. Bu anlatılar bildiklerimizi radikal şekilde değiştirmeyebilir aksine, dönem incelemesinde sahip olduğumuz ön kabulleri onaylayabilir, yeni bir bakış açısı kazandırabilir ya da her zaman söylenenin ardında söylenmeyen bir noktaya işaret edebilir. Bu kitapla yapmayı arzuladığımız şey, basılı kaynaklardaki bilgiyi ve olguyu onaylatmak değil, incelenen döneme farklı yollarla yaklaşmayı sağlamaktır.
Özge Cengiz Güvencesizleşme olgusu; küreselleşmenin, esnek çalışmanın, standart dışı istihdam biçimlerinin yaygınlaşmasıyla beraber günümüzün sıklıkla tartışılan çalışma ilişkileri sorunu hâline geldi. Bu olgunun sorun hâline gelmesindeki en önemli unsurlar ise Fordist çalışma ilişkilerinden Post-Fordist/esnek çalışma ilişkilerine geçilmesi ve işçilerin Fordist çalışma düzeninde elde ettikleri birçok hakkın işlevsizleşmesi. 1980'li yıllardan itibaren neoliberal politikaların etkisi ve çalışma biçimlerinde yaşanan değişimle birlikte birçok meslek, profesyonelleşme sürecinde elde ettiği kazanımları ve güvenceleri kaybetmeye başladı. Özellikle hem piyasadan hem siyasal düzenden hem de çalışma koşullarının değişiminden etkilenen gazetecilik, bu kayıpları ciddi bir şekilde yaşayan meslekler arasında yer alıyor. Bu çalışma, gazetecilerin çalışma koşullarının güvencesizleşmesinin mesleki pratiklere ne ölçüde ve nasıl yansıdığının tespit edilmesini amaçlıyor. Mesleğin güvencesiz ortamını, bu ortamın mesleki pratiklere olan yansımasını, bu sürece nasıl direnilebileceğini ele alması nedeniyle bu çalışmanın, zorlu çalışma koşulları içerisinde gelecek kaygısıyla boğuşan gazetecileri anlamamızı sağlayacağı düşünülmekte ve umut edilmektedir.
Ahmet Tarık Türkmenoğlu Bireysel yaşam pratiklerinden sosyal yaşam pratiklerine, sosyokültürel yapıdan siyasal yapıya kadar toplumsal yaşamın birçok yönünü etkileyen medya, günümüzün temel tartışma konuları arasında yer almaktadır. Medyanın siyasete yönelik etkileri bu tartışmaların içinde önemli bir yere sahiptir. Siyasal alanı birçok yönden etkileyen medya siyasal toplumsallaşma sürecinin de önemli bir aktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern toplumlarda medyanın birçok insan için en başat vakit geçirme aracı hâline gelmesi ve bundan dolayı zamanlarının çoğunu medyayı takip ederek geçirmesi, her türlü bilgiye medya vasıtasıyla ulaşabiliyor olmaları ve bunun karşılığında da medyanın kültürden sanata, ekonomiden siyasette kadar birçok alandaki bilgi ve içeriği çok kısa bir zamanda çok geniş kitlelere ulaştırabilmesi medyanın bu konudaki önemini arttırmaktadır. Bu kitap, medyanın siyasal hayat üzerindeki etkisini siyasal toplumsallaşma özelinde teorik ve ampirik olarak ele almaktadır.
Çağla Kaya İlhan Bu kitap; yeni medya teknolojilerinin televizyon haberciliğine etkilerini, whatsapp ihbar hatları örneği üzerinden incelemektedir.
İnternet ve yeni medya teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, dünyanın birçok yerinde ekonomik, sosyal ve kültürel etkilere neden olmaktadır. Gündelik hayatımızın her alanına etki eden yeni medyanın, şüphesiz ki gazetecilik alanında da etkileri söz konusudur. Özellikle haberin ulaşımına hız, güncellik ve etkileşim gibi özellikler kazandıran yeni medya, haber üretim pratiklerinde de bir takım dönüşüme neden olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Akıllı telefonlar ve sahip olduğu bir takım teknik donanımlar sayesinde habere ulaşılabilirlik her geçen gün artmaktadır. Bu duruma en iyi örnek ise televizyon kanallarının haber bültenlerinde yer almaya başlayan whatsapp ihbar hatlarıdır. Bu uygulama ile vatandaşlar tanıklık ettikleri olayları görüntüleme ve profesyonel habercilere ulaştırma olanağı yakalamışlardır. Bu sayede, yurttaş haberciliği de yaygınlık kazanmıştır.
Yeni medyanın televizyon haberciliğine sağladığı avantajların yanı sıra haberciliğin ilkelerinden taviz vermeden yayıncılık yapabilme konusunda getirdiği bir takım zorluklar da mevcuttur. Bu açıdan bu kitapta yeni medyanın televizyon haberciliğinde kullanımının yalnızca avantajları değil, aynı zamanda zorlukları da televizyon haberciliğinde tecrübe sahibi, profesyonel gazetecilerle yapılan görüşmeler çerçevesinde ele alınmıştır.
Bu bakış açısıyla yola çıkarak kitabın, bu alanda araştırma yapan tüm akademisyenlere, gazetecilere ve öğrencilere faydalı bir literatür kaynağı olması umut edilmektedir.
Levent Şarlak Bu kitapta, dönemin en büyük siyasal gücü İngiltere'nin o dönem “yarı resmi gazetesi” olarak sayılmakta olan The Times Gazetesi'nin Birinci Dünya Savaşı'nın öncüsü de sayılan Balkan Savaşları'na siyaseten bakışını yansıtmak amaçlanmıştır. Kitapta, ana özne Balkan Savaşları olsa da gazetede yer aldığı hâliyle dönemin İttihatçı figürlerinden Osmanlı Ermenilerine; Selanik üzerine tartışmalardan haritası, mali ve idari bölümlemesi neredeyse 1920 tarihli Sevr Antlaşması ile birebir aynı olan yapının Osmanlı İmparatorluğu için önerilmesine kadar The Times'da yayınlanmış birçok farklı konu da değişik başlıklarda ele alınmıştır.
Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşma savaşı olduğu savını doğrular şekilde The Times'ın genel savaş öncesi bir yıllık başyazılarının neredeyse yarısı doğrudan Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkindir. Bu paylaşım savaşında Büyük Güçler arası rekabet de Paris, St. Petersburgh, Viyana ve Berlin'den gelen telgraflarla gazete sütunlarına yansımış; bu başkentlerde de Osmanlı hükûmeti, özellikle de İttihat ve Terakki yöneticileri bir istihbaratçı titizliği ile takip edilmiştir. Bu bakımdan The Times'ın o dönem Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin ana kaynağı sayılabilecek İstanbul muhabirinin de 1905'ten itibaren Osmanlı topraklarında çalışan İngiliz istihbaratı görevlisi ve meşhur İngiliz ajanı Lawrence'ı Kahire istasyonunda yetiştiren kişi olması; okur mektuplarının da Gertrude Bell, Sykes-Picot Anlaşması'nın Sykes'ı Mark Sykes gibi kişilerden gelmesi tesadüf değildir…
Filiz Soyer, Dilan Çiftçi Yıldönümü gazeteciliği aracılığı ile politik ritüellerin toplumsal bellek mekânı olarak kolektif hayatın bir parçasını oluşturmalarını ele alan bu çalışma, Kuzey Kıbrıs’ın yakın tarihi ve 1974 yılı üzerine kurgulanmıştır. Toplumsal bellek ve ritüellerin merkezini oluşturan anma törenleri, geçmişi bugüne taşıma ve anımsama noktasında hayati rol oynamaktadır. Kuzey Kıbrıs’ın politik ritüelleri arasında yer alan Şafak Nöbeti etkinliği; toplumsal bellek, anımsama ve yıldönümü gazeteciliği açısından önemli bir saha oluşturmaktadır. Tanıklıkların ve temsillerin anma törenleri ve politik ritüellerden her daim besleniyor olmaları, Şafak Nöbeti etkinliğini; bellek sanatından çıkılan bu yolda toplumsal belleğin yeniden inşası ve etkinlik haberlerinin belleğin yeni maddesel kaynakları olarak kabulüne taşımaktadır. Toplumların kaçınılmaz organik bağını oluşturan hatırlamaların toplumsal yanı, onların birbirine bağını ve kimliğini oluşturan önemli bir harçtır. Kıbrıs için yapılan bu çalışmanın; toplumsal bellek ve politik ritüellerin yıldönümü gazeteciliği üzerinden okumalarına katkı sunması amaçlanmaktadır.
Merve Sarışın Günümüz iletişim teknolojilerinin sağladığı olanaklar dolayımıyla gerçekleştirilen ve söz konusu imkânlar yoluyla viral hâle gelen bir risk olarak tanımlayabileceğimiz dijital şiddet gerek mobil telefon gerekse ağ tabanlı uygulamalar ve sosyal medya dolayımıyla sıklıkla deneyimlenmekte; kullanıcılar bu deneyimi fail, mağdur veya izleyici olarak yaşamaktadır.
Dijital şiddetin de çevrimdışı şiddetin bir uzantısı olduğu ön kabulüyle kadınların bu şiddet türü ile daha sık karşılaştığına yönelik bir tahminde bulunmak zor olmayacaktır. Dijital şiddetin sıklıkla deneyimlenmesine rağmen hâlâ görünür olmaması, mağdurları ve konunun taraflarınca bilinmemesi veya görmezden gelinmesi patriyarkal yapının teknoloji üzerindeki hakimiyetini de perçinlemektedir.
Dolayısıyla kadına yönelik gerçekleştirilen, geleneksel şiddetin yeni yüzü olan ve çevrimiçi ortamlardan beslenerek büyüyen, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten ve çevrimdışı şiddete dönüşmesi her zaman olası olan dijital şiddetin hangi şekillerde deneyimlendiğini, bu şiddetin mağdurlarının ne şekilde etkilendiğini, dijital şiddete karşı nasıl direnildiğini ve buna karşı nasıl mücadele edildiğini görünür kılmak son derece önemlidir.
Elinizdeki bu kitap da üzerinde yapılan çalışmaların oldukça sınırlı olduğu dijital şiddete tüm bu problematikler üzerinden dikkat çekmektedir. Bu çalışma ayrıca dijital şiddeti daha somut görebilmek adına Twitter'da en çok tanınan kadın gazetecilerin dijital mağduriyetlerini de gözler önüne sermektedir. Gelinen noktada patriyarkal yapının ötekisi konumuna itilen kadınların çevrimdışında olduğu kadar çevrimiçi alanlarda da güvenli bir ortama ihtiyaçları olduğu, bu çalışmada elde edilen mühim sonuçlardandır.
Kadına yönelik dijital şiddeti çok boyutlu bir şekilde ele alan bu çalışmanın literatüre katkı sağlaması ve kadına yönelik her türlü şiddetin son bulduğu bir dünyaya uyanmak dileğiyle…
Nisa Bayramoğlu Çalışma, Yunan medyasında; medyanın gücü, medya ve siyaset, medya patronları, gazeteciler, medyada siyasi ve sosyal gündemin şekillenmesinde gazetecinin rolü, sorunları, iç ve dış ilişkileri, bilgi, bilginin gücü ve de artık gerçeklerin saklanmasına izin vermeyen dolu dizgin gelişmekte olan iletişim teknolojisi konularını incelemiştir. Özellikle PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliğinde bulunmasını ve yakalanmasını müteakip dönemde, Türkiye-Yunanistan arasında başlatılan yumuşama, yakınlaşma dönemi (1999-)’nde, Yunan medyasının ve halkının Türkiye’ye karşı şiddeti zaman zaman had safhaya varan, asla yok olmayan olumsuz tavrı irdelenmeye çalışılmıştır.
Xheni Simaku İtalya ve Türkiye'deki medya sistemlerinin yapısal dönüşümünün “küreselleşme” tartışmaları yardımıyla karşılaştırmalı analizinin yapıldığı bu kitap, dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm küreselleşme kavramının dayandırıldığı felsefeye ve küreselleşmenin sosyoekonomik ve politik yansımalarına odaklanırken hem radikal hem apokaliptik bir gelecek görüsüyle ulus devlet krizine dikkat çekilmiştir. Bu bölüm, 80'lerin başından itibaren sınırötesi işbirliğini destekleyen neoliberal düzenlemelerle mevcut sistemin istikrarını zayıflatarak, uluslararası medya sisteminin teorisinin tasarlandığını ve uygulamaya geçildiğini göstermektedir. İkinci bölümde, İtalyan medyasının başlangıçtan günümüze yapısal dönüşümü, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, politik ve kültürel ortamla ilişkili olarak ele alınmıştır. İtalyan medya sistemindeki gelişmeler Hallin ve Mancini'nin yaklaşımı benimsenerek medyanın iktidarla politik paralelliği, profesyonellik ve devlet ile ilişkiler bağlamında incelenmiştir. Üçüncü bölümde, Türkiye medya sistemi ele alınmıştır. İtalyan medya sistemi incelemesiyle uyumlu olarak Türkiye ulus devletinin kurulması ve demokratikleşmesi süreci içinde ülkede yaşanan ekonomik, politik ve kültürel değişimle ilişkili olarak medya sisteminin dönüşümü ortaya konmuştur. Kitabın son bölümünde, iki ülkenin en çok satan birer gazetesi örnek alınarak, iki ayrı yöntemle incelenmiştir. İlk olarak İtalyanca basılan Corriere Della Sera ile Türkçe basılan Hürriyet gazeteleri arasında karşılaştırmalı içerik analizi yapılmıştır. Analiz, Hallin ve Mancini'nin “Kutuplaşmış Çoğulcu Modeli” (2004) ile yine Hallin ve Benson'un çalışmalarından temellenmiş kuramsal altyapıya sahiptir. İkinci olarak “Yapılandırılmış Mülakat Yöntemi”nin kullanıldığı İtalya ve Türkiye'den beşer gazeteci ile yapılan görüşmeler değerlendirilmiştir.
Abdullah AYDIN, Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU, Aziz BELLİ, Emre Osman OLKUN, Faruk TEMEL, Hikmet Salahaddin GEZİCİ, Mustafa Burak ÇELEBİ, Onur ÖNÜRMEN, Yasin TAŞPINAR, Yunus NAMAZ 2014 yılında Türkiye'nin kritik ana gündem maddelerinden birisi hiç şüphesiz ilk defa halk tarafından seçimi gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş'ın yarıştığı seçimlerde; Recep Tayyip Erdoğan en yüksek oy oranına ulaşarak; Türkiye'nin ilk defa halk tarafından seçilen 12. Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu seçim; bir yönüyle vesayetçi anlayışın sona erdiğinin göstergesi, diğer yönüyle ise Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamının demokratikleşmesi açısından önemli bir kilometre taşı olarak Türk siyasi hayatında her zaman hatırlanacaktır.
Türkiye'de 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi adeta genel seçim havasında yürütülmüştür. Üç aday yürüttüğü siyasal kampanya faaliyetleriyle; bir yandan neden kendilerine oy vermeleri gerektiğini vatandaşlara anlatırken, aynı zamanda diğer adayları desteklememeleri konusunda onları ikna etmeye çalışmışlardır. Rakip adaylara oy vermemeleri hususunda seçmen kitleleri etkilemenin en kolay ve kes¬tirme yollarından biri de siyasal kampanya faaliyetleridir. Günümüzde artan nüfusa bağlı olarak seçmen kitlelere ulaşabilmedeki güçlük, siyasal sorunların gittikçe karmaşıklaşması ve anlaşılırlılığının azalması, kitle iletişim teknolojisinin gelişmesi ve çeşitlenmesi karşısında; siyasi adayların seçmeni etkileyerek ikna edebilmesi için, profesyonel ekiplerin de yardımıyla daha yoğun bir çaba içerisine girdikleri gözlen¬mektedir.
işte farklı üniversitelerden bilim insanlarının bir araya gelerek, akademik işbirliğinin güzel bir örneğini oluşturdukları bu eser; siyaset bilimi ve siyasi iletişim perspektifin¬den hareketle, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimini farklı yönleriyle mercek altına almaktadır. Bu çalışmanın iletişim, siyasal iletişim ve siyaset bilimi literatürüne önemli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyor ve eserin ortaya çıkmasında emeği geçen bilim insanlarını kutluyorum...
Doç. Dr. Şükrü BALCI
Lütfi Sunar, Büşra Bulut Yayıncılık dünyası, içinde kültürel, sosyal taşıyıcıları barındırmasının yanı sıra iktisadi bir döngü ve düşünsel bir evredir. Türkiye'de yayıncılık, üzerinde düşünülen, farklı yönleriyle konuşulan bir alan olmasına rağmen yayın faaliyetlerinin düşünsel süreçlere etkisi üzerine pek çalışma yoktur. İlmi Etüdler Derneği (İLEM) tarafından 2019 yılında hayata geçirilen Türkiye'de Yayıncılığın Hafızası Projesi (TYH) ile Türkiye’de yayıncılık ağları içinde bulunmuş önemli isimlerle sözlü tarih görüşmeleri gerçekleştirilmiştir. Özellikle 1970 sonrasında yayıncılık yolu ile fikri zeminler kuran yayınevlerinin, yayıncıların, editörlerin ve çevirmenlerin bu havzaya katkıları kendi anlatımları üzerinden incelenmiştir. Elinizdeki bu kitap, proje kapsamında 22 kişi ile yapılan sözlü tarih görüşmelerini içermektedir. Türkiye’deki yayıncılık serüveni, dönüşümleri ve kırılmaları hakkında eşsiz bilgiler sunmaktadır. Bu anlatılar bildiklerimizi radikal şekilde değiştirmeyebilir, aksine dönem incelemesinde sahip olduğumuz ön kabulleri onaylayabilir, yeni bir bakış açısı kazandırabilir ya da her zaman söylenenin ardında söylenmeyen bir noktaya işaret edebilir. Bu kitapla yapmayı arzuladığımız şey, basılı kaynaklardaki bilgiyi ve olguyu onaylatmak değil, incelenen döneme farklı yollarla yaklaşmayı sağlamaktır.

Kitapta yer alan isimler: Mehmet Güleç, Fikret Başkaya, Ezel Erverdi, Haşan Başpehlivan, Ahmet İyioldu, Ömer Ziya Belviranlı, Fahri Aral, Abdullah Sert, Erdal Akalın, Sabri Koz, İlbay Kahraman, Mehmet Ali Uğur, Muharrem Balcı, İbrahim Çelik, Selahattin Özpalabıyıklar, Kenan Kocatürk, Erhan Erken, Mehmet Kahraman, Tanıl Bora, Müge Gürsoy Sökmen, Mustafa Kasadar, Elif Akkaya.
Ahmet Tetik, Barbaros Gülümser, Cenk Beyaz, Esra Serdar Tekeli, Filiz Erdemir Göze, Gülcan Işık, Hacı Hasan Saf, Makbule Sarıkaya, Mehmet Kara, Muhammed İrgav, Mürüvvet Çıkın, Orhan Kumral, Rumeysa Öztürk, Saniye Temiz, Tuğrul Oğuzhan Yılmaz, Ülkü Ayşe Oğuzhan Börekci “Türk Milleti, Anadolu ve Rumeli coğrafyasında hür olarak, madden kalkınmış ve mânen de millî aidiyetinin şuuruyla, dünya durdukça yaşamalıdır.” gayesi, fikren zıt YOL ve YÖN dergilerinde düşüncelerini yazıya döken memleket aydınlarının ortak paydasıdır.
Yirmi birinci yüzyıl teknik odaklı küresel saldırısı, “kendini bilmemek ve önceyi unutturmak” ile hâkimiyetini kuracaktır. Oysa millî kimliklerini kaybeden toplulukların, dünya üzerinden ebediyen silindikleri, tarihî bir gerçektir. Geçmişini bilmek, direnme ve hayatta kalma azmini güçlendirir. Bu düşünceden hareketle, YOL ve YÖN dergilerinin sayfalarında yaşayan Türkiye’yi hatırlamak ve unutturmamak gayesiyle, bu eser hazırlandı.
Türkiye’nin Yol’u ve Yön’ü kitabında; “Türkiye’yi sevenler, onun dertleriyle dertlenenler 1961-1967 yılları arasında neler yazmışlar, neler söylemişler?” sorusunun cevabı yer almaktadır ve yazarları tarafından dış politikadan eğitime, sinemadan edebiyata uzanan geniş bir fikir âleminde kaleme alınanlar, karşılaştırmalı olarak tespite çalışılmaktadır. Sonuç itibarıyla de şu resim çok açık görülmektedir ki bugünün yarınını güzelleştirmek, dünü çok iyi bilip analiz etmekle mümkündür.
Emre Daşar Ulus devletlerin varlığı, öncelikle yurttaşları arasında oluşturacağı ortak bir ulusal bilinçten geçmektedir. Ulusal bilincin örgütlenmesi ise inşa edilen ulusal kimlik etrafında şekillenir.
Ulusal kimliği meydana getiren unsurların özellikle medya içerikleri üzerinden incelenmesi, kitle bilincinin uluslaşma yönünde nasıl yönlendirildiğini ortaya koyması bakımından önemlidir.
Bu çalışma, yaygın bir mizah çeşidi olan ve hemen her toplumsal meselede sözü bulunan karikatürler üzerinden Türk ulusal kimliğinin inşasını ele almaktadır.
Elif Korap Özel, Şadiye Deniz, Şükran Pakkan Dijital hafızanın hiçbir şeyin unutulmasına izin vermeyen fil hafızası, bir zamanlar hep hatırlanmak isteyen insanın artık “unutulma”yı bir hak olarak talep etmesine yol açtı. Kişilerin geçmişine dair olumsuz içerikler arama motorları sayesinde kolayca erişilebilir hâle geldi. Bir başka ifadeyle insanlar, geçmişteki hatalarından dolayı dijital hafızada “ömür boyu toplumsal yargılanma”ya mahkûm oldular.
İşte böyle bir ortamda unutulma hakkı, AB ülkelerinde temel bir insan hakkı olarak kabul edildi ve kişiye dijital hafızada kendisine ilişkin verileri kontrol etme ve silinmesini isteme hakkı tanındı. Hak, sadece sosyal medyada paylaşılan ve pişman olunan içeriklerin değil aynı zamanda hukuka uygun olarak toplanmış, doğru nitelikteki haberlerin de silinmesine imkân veriyordu. Hâl böyle olunca tüm dünyada ifade özgürlüğü ile bireyin mahremiyeti arasında dengenin nasıl sağlanabileceğine ilişkin ciddi tartışmalar başladı. Konu sadece hukukçuların değil aynı zamanda gazetecilerin de meselesiydi!
Unutmak ya da Unutmamak isimli bu kitap; TÜBİTAK tarafından desteklenen saha araştırmasının sonuçları doğrultusunda kişinin affedilme, mahremiyet ve geleceğine yeniden özgürce şekil vermesi ile ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakları arasında dengenin kurulabilmesine katkıda bulunmak amacını taşımaktadır.
Türkiye’de 2020 yılında gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle gündeme gelen unutulma hakkı konusunda dengenin nasıl sağlanabileceğine ilişkin bir perspektif sunmayı hedefleyen bu kitapta, birbirinden değerli gazeteciler, gazetecilik akademisyenleri ve unutulma hakkı alanında çalışmaları bulunan hukukçuların görüşleri doğrultusunda uygulamaya ilişkin öneriler sunulmaktadır.
Emet GÜREL, Jale ALEM Pazarlama iletişiminin güncel ve ilgi çeken konularından biri olan ürün yerleştirme, markalı ürünlerin bir bedel karşılığında belirli bir amaçla iletişim ortamlarına yerleştirilmesi anlamına gelmektedir. Bir kavramlaştırma ve uygulama alanı olarak etkili olduğu kadar dinamik bir nitelik de arz eden ürün yerleştirme, her geçen gün gelişmeye ve evrilmeye devam etmektedir. Öyle ki günümüzde markalı ürünlerin sinema filmlerinden televizyon dizilerine, basılı kitaplardan elektronik kitaplara, video oyunlarından bilgisayar oyunlarına, çizgi dizilerden çizgi romanlara dek pek çok iletişim ortamına farklı şekillerde entegre edildiği gözlenebilmektedir. Bu gerçeklerden hareket eden ve bir makale seçkisi niteliği taşıyan bu çalışmada ürün yerleştirme kavramı, ürün yerleştirmenin tarihsel gelişimi, ürün yerleştirme türleri, ürün yerleştirme uygulamaları ve örnekleri ayrıntılı bir şekilde işlenmektedir. Amatörce kurgulanmış uygulamalardan milyonlarca dolarlık bir sektöre uzanan bu yolculuğun ilginizi çekeceğini umuyoruz.
Yüksel Yıldırım Velid Ebüzziya (1882-1945), Mutlak Monarşi, Meşrutiyet ve Cumhuriyet rejimine tanıklık etmiştir. Dönemin en nüfuzlu gazetelerinden biri olan Tasvir-i Efkâr gazetesi sahibi olup belirtilen üç devlet yönetim şekli hakkındaki başmakaleleri ile tarihe ışık tutacak nitelikte bilgiler sunmuştur.
Bu kitapta, belirli kalıplarla mimlenmiş, ideolojik düşüncelerin gölgesinde kalmış Velid Ebüzziya'nın hayatı bir bütün olarak ele alınmıştır. Ayrıca onun kaleminden çıkan bütün eser, mektup, telgraf ve gazete başmakaleleri incelenmiş, içinde bulunduğu olaylar ve gelişmeler arşiv belgeleri ile desteklenmiştir. Böylece kendisi hakkında pek çok yeni bilgi ortaya çıkmış olduğu gibi literatürdeki mevcut bilgilerde de değişiklik olmuştur.

Ersin Karaman, İbrahim Etem Zinderen, Duygu Furuncu Kutluhan, Aslıhan Zinderen, Enes Abanoz, Özlem Erkmen, Süleyman Türkoğlu, Günseli Bayraktutan, Sadettin Demirel Veri gazeteciliği, veri çalışmalarının hız kazandığı 21. yüzyılda önemli bir gazetecilik pratiği olarak gündeme gelmiştir. Bugün The New York Times, The Guardian ve The Washington Post gibi dünyaca ünlü haber odaları, veri ekipleri oluşturarak yoğun bir biçimde veri gazeteciliği faaliyeti yürütmektedir. Bir yönüyle bilimsel bir yönüyle sanatsal gazetecilik olarak tanımlanan veri gazeteciliğinin değeri; artan veri miktarı ve bunların işlenmesi ile ortaya çıkarılacak yeni haber hikâyeleri noktasında her geçen gün artmaktadır.
Bu kitapta; büyük veri, açık veri gibi veriye ilişkin kavramlar açıklanmakta, veri gazeteciliği tanımlanarak tarihsel bağlamda ele alınmakta, veri gazeteciliği haber üretim süreçleri anlatılmakta, haber üretim sürecinde kullanılabilecek dijital araç ve yöntemlerden söz edilmekte, veri görselleştirme çalışmalarına ilişkin yol gösterici bilgilere yer verilmektedir. Bununla birlikte veri gazeteciliğinin neden önemli olduğu, demokrasi tartışmaları çerçevesinde nasıl ele alınacağı ve etik açıdan ortaya çıkabilecek sorunlar ile bu gazetecilik türünün geleceği de kitapta tartışılan konular arasındadır.
Gülten Arslantürk Yaşlanmaya dair üretilen her söylem, içinde bulunulan toplumsal yapıya dair ipuçları barındırmaktadır. Biyomedikal paradigma, yaşam seyrini bilimsel bir çerçeve ile yaş evrelerine bölerken birey de yaşlanma sürecini hem normatif hem de performatif bir mücadele alanı deneyimler. Dolayısıyla “Her şeyin bir yaşı vardır.” söylemi yaygınlaşır. Her birey yaşamın gerektirdiğini “zamanında” yapabilmek için zamanla kavga eder, zamanla barışır, zamana meydan okur ve zamanla yaşlanır. Zaman ile yaşlanır…
Gündelik hayata içkin olan bu deyim, esasında zamanın ve yaşamın biyopolitik bir eksende açıklanmasını gerektiren neoliberal yönetimsellik ile iç içedir. Bu yönde gelişen beklenti, yaşlanma sürecine yönelik bir çeşit “kırılganlık” nosyonunun oluşmasına neden olur. Zira “makul” yaşlanma pratikleri hem sosyal politikalar aracılığıyla hem de bilimsel alanda yaşanan gelişmelerle çerçevelenir. Bu nedenle bu çalışma sadece “yaşlı birey”i değil biyolojik olarak yaşlanmaya yazgılı her bireyin yeri geldiğinde “bir istisna hâli” olarak yaşlanmaya meydan okuma zorunluluğunu medya üzerinden tartışmaya açmaktadır.
Rıdvan Bülbül Bu kitapta, öncelikle yazmada başarıyı yakalamanın yol ve yöntemleri üzerinde durulmuş; genel teknikler, noktalama işaretleri ve imla kurallarına değinilmiş ve yazılı anlatım çeşitleri ele alınmıştır.
İ. Pelin Dündar Bu açıdan bakıldığında da kalite; vizyon, müşteri, kıyaslama, sinerji, bilgi pazarlama, yönetim, planlama, eğitim, iletişim ve gelişme gibi olguların ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bu kitap yukarıda vurgulanan her bir olguya kalitenin küçük parçaları olarak bakılmış ve kalitenin zenginleşen boyutları, yazılı basın işletmeleri açısından irdelenmiştir. Bu kitap söz konusu eğitim alan öğrenciler, akademisyenler ve işin mutfağında yer alan tüm basın sektörü çalışanlarının yanı sıra bu alanda kendini yetiştirmek isteyenler için temel bir başvuru kaynağıdır.
Ceyhun Bağcı, Faruk Sadıç, Fikret Yazıcı, Hakan Aydın, Metin Eken, Mustafa Cıngı, Mustafa Temel, Nida Sümeyya Çetin, Onur Önürmen, Vahit İlhan Avrupa Dijital Yeterlilik Çerçevesi’nin dijital yeterliliği geliştirecek kavramsal referans modeli, 5 temel yetkinlik alanını içermektedir. Bunlardan biri “güvenlik”tir. Güvenlik; dijital ortamlardaki riskleri ve tehditleri anlamayı, güvenlik önlemlerini bilmeyi ve güvenilirliği ve mahremiyeti göz önünde bulundurmayı, dijital teknolojileri kullanırken fiziksel ve psikolojik sağlığa yönelik risklerden ve tehditlerinden kaçınabilmeyi, kendini ve başkalarını, dijital ortamlarda olası tehlikelere karşı koruyabilmeyi ve dijital ortamlarda kişisel verileri ve mahremiyeti korumayı amaçlar. Bilgi ve veri okuryazarlığında ise veri, bilgi ve dijital içeriğin kaynaklarının güvenilirliğini analiz etmek, karşılaştırmak ve eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmek, yeterlikler arasında sayılır. Konuyla ilgili araştırma bulguları, bu iki yeterliliğin önemini stratejik bir biçimde arttırmakta; bireylerin internet kullanımının kontrol altına alınması ve kendi eğitim ve yaşamlarına faydalı olacak biçimde yönlendirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Bu konudaki bilgi ve becerileri arttırmayı amaçlayan eğitim girişimleri bu nedenle büyük önem taşımaktadır.
Kısa adı HD-LIFE olan “Öğrenciler İçin Sağlıklı Dijital Yaşam” Projesi, söz konusu girişimlerden biri olarak belirtilebilir. Proje; rehber, kısa film, poster, veri tabanı gibi görsel-işitsel, elektronik ve basılı eğitim araçlarıyla eğlence, öğrenme, yaratıcı olma, sosyalleşme ve keşif için zengin olanaklar sunan internet ve mobil iletişim teknolojilerinin endişe kaynağı olabileceği hususlar ve bu sorunları olumlu yönde aşma çabalarına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu kitap, HD-LIFE’ın bu çabalarını aynı zamanda onun çıktılarından da yararlanarak desteklemeyi amaçlamaktadır. Kitap bu çerçevede bir giriş makalesiyle birlikte “Ağ Güvenliği”, “İnternet Kullanımına Özgü Sorunlar” ve “Ağdan Gelen Tehlikeler” ana başlıkları altında toplam 8 çalışmadan oluşmaktadır.
Ahmet Aydın, Ayşegül Eryılmaz Çetinkaya, Damla Akar, Esra Büdün Aydın, Ezgi Güneş, İbrahim Yıldız, Mükerrem Önlü, Selime Gümüş, Sevda Yalçın, Tutku Dinar Dizdar Yeni medya teknolojilerinin halkla ilişkiler ilkeleriyle birleşmesi, halkla ilişkiler uzmanları için hem fırsatlar sunan hem de birtakım zorlukları beraberinde getiren, birbirine bağlı ve dinamik bir iletişim ekosistemi ortaya çıkarmıştır. Yeni medya ortamlarının kullanımının artması, bireylerin ve de kurumların dijital ortamda var olmalarını zorunlu kılmıştır. Özellikle de sosyal medya platformlarının dünya üzerindeki artan kullanımı, mesajların hazırlanma, dağıtılma ve alınma şeklini de yeniden tanımlamıştır. Bu kapsamda, hedef kitlelerle doğrudan bağlantı kurma gücü, gelişen dijital ortama uyum sağlama sorumluluğunu da beraberinde getirmiştir. Çünkü çevrim içi ortamı ve eğilimleri izlemek, stratejik karar alma süreçleri için değerli bilgiler sunabilmektedir.
Dijital platformların kullanıcılar tarafından hızla benimsenmesi, halkla ilişkiler profesyonellerinin strateji belirleme yöntemlerinde de değişime yol açmıştır. Bu kitap, söz konusu değişime; kurumsal iletişim, algı yönetimi, kurumsal sosyal sorumluluk, politik halkla ilişkiler, kurumsal imaj, marka iletişimi ve kurumsal itibar perspektiflerinden kapsamlı bir bakış açısı geliştirmeyi amaçlamıştır. Bu amaçla halkla ilişkilerin, yeni medyaya entegrasyonu hem kavramsal hem de güncel uygulama örnekleriyle okurların ilgisine sunulmuştur.
Övünç Meriç Fermanoğlu Bu kitap; yeni medya, siyasal iletişim ve dijital demokrasi kavramlarına dair temel bir başvuru kaynağı niteliğindedir.
Yeni medyanın giderek yaygınlaşan kullanımı iletişim, siyaset ve demokrasi kavramlarında önemli değişimlere neden olmuştur.
Kitapta, yeni medyanın siyasal iletişim yöntemlerini nasıl etkilediği, yeni medya ve demokrasi arasında nasıl bir ilişki kurulduğu ve katılımcı bir demokrasi için yeni medyanın nasıl kullanıldığına dair kuramsal tartışmalar yer almaktadır.
Yazar Övünç Meriç Fermanoğlu,
İstanbul Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü’nde öğretim üyesidir. Fermanoğlu bu kitapta, yeni medya ve siyasal iletişim çalışmalarına dair farklı kuramsal yaklaşımlar temelinde çeşitli kavramları tanıtıyor. Yeni medya ve geleneksel medya arasındaki farklılıklar, siyasal iletişim kuramları, demokrasi ve yeni medya ilişkisi, dijital demokrasinin temel kavramları, dijital yurttaşlık ve siyasal katılımın dijitalleşmesi konularını akademik literatürdeki çalışmalar ekseninde açıklıyor.
Ali Fikret Aydın, Ayşe Aslı Sezgin, Birsen Çetin, Canan Arslan, Ceren Yegen, Ezel Türk, Hıdır Polat, İlknur Doğu Öztürk, İzlem Kanlı, Samet Kavoğlu, Serkan Kırıkçı, Sevilay Ulaş, Tuğba Yolcu, Yılmaz Ağca, Z. Beril Akıncı Vural İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte hayatımızın vazgeçilmez bir parçası hâline gelen, içeriği ve kullanıcı oranları gün geçtikçe artan yeni medyanın, değişen ve gelişen yapısıyla iletişim bilimleri açısından detaylı analizi gerektiren bir alan olduğu aşikârdır.
Küreselleşen dünyada yeni medyanın toplumsal yapıları dönüşüme uğrattığı, alışkanlıklarımızı değiştirdiği, birçok alanda geleneksel iş yapma biçimlerini sorgulamaya açtığı ve kısa sürede değişime zorladığı görülmektedir. Söz konusu değişimi, iletişim merkezli disiplinler arası bakış açısıyla sorgulamayı amaçlayan bu kitapta; yeni medyanın gazetecilik, reklam ve halkla ilişkiler pratikleri üzerindeki etkisi, siyasetten sağlığa, ekonomiden kültüre kadar çeşitli açılardan mercek altına alınmaktadır. Bu noktada salt teknolojik determinizme indirgemeci bakış açısından kaçınılarak yeni medya özelinde etik sorgulamalar da yapılmaktadır.
Ali Şimşek, Aslı Güngör Eral, Aydın Çam, Eylem Şimşek, Filiz Göktuna Yaylacı, Hakkı Aktaş, İlkay Turan, İlke Şanlıer Yüksel, Kemal Elciyar, Özcan Özgür Dursun, Rüçhan Gökdağ, Seda Gökçe Turan, Sevil Bal Kızılhan, Şermin Tağ Kalafatoğlu, Taner Kızılhan, Yavuz Akbulut Yeni medyaya yapılan övgülerle her yerde karşılaşmaktayız. Yeni medyanın yaşamımızı birçok açıdan kolaylaştırdığı ya da zenginleştirdiği bir gerçektir. Bu, yeni medyanın görünür ve aydınlık olan yüzüdür. Ne var ki yeni medyanın bir de karanlık yüzü vardır. Daha az tartışılan bu boyut, büyük ölçüde sorunlu kullanım davranışlarıyla ilgilidir. Birey, topluluk, kurum ve devletlerin yaşamında ya da işleyişinde söz konusu davranışlar artık rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştır. Üstelik sorunlu davranışların ürettiği etkiler oldukça yıkıcıdır. İşte bu kitap yeni medyanın karanlık yüzünü oluşturan İnternet bağımlılığı, kimlik hırsızlığı, istenmeyen iletiler, sanal zorbalık, trolleme, çevrim içi parlama, cinsel içerikli iletiler, siber aylaklık, sanal keder yaratma, özçekim saplantısı, çevrim içi bilgi sızdırma, telefondan yoksun kalma korkusu ve siber suçlar gibi güncel konuları irdelemektedir. Bunu yaparken bilimselliği elden bırakmadan her kesimden insanın kolayca anlayabileceği bir dil kullanılmaktadır.
Ali Şimşek, Arif Altun, Bilgen Sevim Aydın, Çelebi Uluyol, Demet Gençer Kasap, Eylem Şimşek, Filiz Göktuna Yaylacı, Gökhan Akçapınar, Hakkı Aktaş, Jale Balaban Salı, Kemal Elciyar, Melih Elçin, Nazlı Özkan, Nazmi Dinçer, Nilgün Özdamar, Şule Esin Erben, Taner Kızılhan, Tuğba Öztürk, Yavuz Samur Yeni medya, birey ve toplum yaşamının her alanını derinden etkilemektedir. Bu etkinin boyutları bazen dönüşümler düzeyinde kendini göstermektedir. İnsanların fiziksel dünyadaki varoluşu artık yeterli sayılmamaktadır. Yeni medya, herkesi sanal ortamlarda toplumsal varoluş sergilemeye zorlamaktadır. Bu nedenle bireyler; kendini açma, ifade etme ve gerçekleştirmede yeni medyanın sunduğu olanaklardan yararlanmaya çalışmaktadır.
Yeni medya yelpazesi içinde yer alan mobil telefonlar, sanal dünyalar, artırılmış gerçeklik, giyilebilir teknolojiler, sosyal ağlar, akıllı kentler ve oyunlaştırma teknolojileri gibi ortamlar, bugünün dünyasında birçok insan için vazgeçilmez konumdadır. Siber kültürün baskın olduğu bir dünyada bunları kullanan bireyler; veri madenciliğinden yararlanabilmekte, sanal topluluklar oluşturabilmekte, çevrimiçi işbirliği yapabilmekte, çok kimlikli iletişim kurabilmekte, siber eylemler gerçekleştirebilmekte ve toplum yaşamına sayısal yurttaşlar olarak etkin katılım gösterebilmektedir.
Bu kitapta, yeni medyayı çevreleyen tüm konular bir bütünlük içinde tartışılmaktadır. Her bölüm, alanında saygın isimlerden oluşan akademisyenler tarafından yazılmıştır. Genel olarak yeni medyaya ilgi duyan her kesimden okuyucunun kolayca yararlanabileceği işlevsel bir kaynak oluşturabilme çabasıyla hareket edilmiştir. Bu yüzden bilgilerin güncel, içeriğin kapsamlı ve dilin anlaşılır olmasına özen gösterilmiştir.
Merve Çetin Dağdelen Bu çalışma, yerel gazetecilik alanındaki işleyişi, mekanizmaları ve alandaki stratejileri ortaya çıkarmak hedefiyle oluşturulmuştur. Bu hedefin gerçekleştirilmesi için çalışma, hem alan içindeki faillerin birbirleriyle ve alanla olan ilişkileri hem de alanın dışındaki sosyal, siyasal, ekonomik oluşumların yerel gazetecilik alanına ve alandaki faillere yönelik etkileri doğrultusunda iki boyutlu olarak ele alınmıştır. Ayrıca medya alanının her geçen gün yenilenen bir alan olması nedeniyle, bu doğrultuda Denizli'deki yerel gazetecilik alanında tarihsel süreçte yaşanan değişim ve dönüşümler ortaya konulmuştur. Çalışmanın rotası, pratik düzlemde faillerin kendi görüşleri, teorik düzlemde ilişkisel teori ve Bourdieucü perspektifin yardımıyla belirlenmiştir. Bu yönüyle çalışma hem teorik hem de pratik izleklerin bir arada bulunduğu nitel bir saha çalışması olma özelliğini taşımaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde araştırmanın yöntem ve tekniklerine yönelik bilgiler verilirken ikinci bölümünde ilişkisel sosyal teori ve Bourdieu'nün kavramsal repertuvar ve gazetecilik alanına yönelik yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde yerel gazetecilik alanına yönelik çeşitli teorik ve teknik bilgiler verilmiş, akabinde alanın inşası amacıyla iç yapı ve dış yapısına yönelik malumatlara ve Denizli yerel gazetecilik alanının tarihsel serüvenine değinilmiştir. Çalışma analizlerine yer verilen dördüncü bölümde araştırma, görüşme soruları aracılığıyla faillerin bireysel verileri, alanın iç yapısı ve alanın dış yapısı şeklinde üç farklı temaya ayrıştırılarak birbirleriyle olan ilişkisellikleri düzleminde yorumlanmıştır. Çalışma sonucunda yerel gazetecilik alanının profili tüm yönleriyle ortaya konulmuştur.
Ahmet Biçer, Ayça Bilmez, Deniz Elif Yavalar, Ebru Davulcu, Hülya Öztekin, Meltem Şahin Hassan, Mustafa Temel, Şirin Karal Temüroğlu, Zuhal Demir Dünyada adını 2000'li yılların başlarından itibaren duyurmaya başlayan yurttaş gazeteciliği, ilk ortaya çıktığı dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri’nde toplumsal sorumluluk kuramı ile bağlantılı olarak yurttaşın medyaya güveninin yeniden sağlanmasının bir aracı olarak görülmüştür. Yeni medyanın gelişmesi ile birlikte ise dezavantajlı grupların seslerini duyurabilmeleri bakımından hak odaklı habercilik olarak anlamını bulabilmiştir. Bunun yanında yurttaş gazeteciliği, doğru/yanlış zamanda ve yerde olan sıradan yurttaşların aktüel kameraları sayesinde görüntü almaları, içerik üretmeleri ve bu içeriği kendi sosyal medya hesaplarından ya da ana akım medyanın sosyal medya hesaplarına ulaşarak paylaşmaları şeklinde de açıklanabilmektedir.
Uygulamada, amatör veya profesyonel yurttaşların gerçekleştirdiği bireysel bir performans ya da kurumsal düzeyde gerçekleştirilen bir habercilik faaliyeti olarak değerlendirilebilen yurttaş gazeteciliği, Amerika Birleşik Devletleri'nden Avrupa ülkelerine, Irak'tan, İran'dan, Filistin'den Hindistan'a, Çin'e, Güney Kore'ye, Brezilya'ya ve Türkiye'ye kadar dünyanın hemen hemen her ülkesinde yurttaşın kitlelere seslenebilmesi, ulusal/uluslararası kamuoyu oluşturabilmesi bakımından bir çığır açmıştır.
Bu kitap; yurttaş gazeteciliğini tanımlamış, tarihsel gelişimini ele almış, dünyadaki ve Türkiye'deki uygulamalarından örnekler sunmuştur. Bununla birlikte kitapta alternatif medya, eleştirel ekonomi politik, kamusal alan, yeni medya okuryazarlığı, etik ile yurttaş gazeteciliği bağı hakkında bilgi verilmiş; yurttaş medyasında üretilen içeriklerin biçimsel özellikleri de incelenmiştir.