Felsefe \ 4-6
Süleyman Hayri Bolay “Dünya bir tiyatro sahnesidir. Herkes rolünü oynar ve dünyadan ayrılır.” (Ferîd Kam)
Ferid Kam, yakın dönem Türk düşüncesinin önemli simalarından biridir. Kitaplarında ele aldığı meseleler ve onlara getirdiği çözümler açısından kendisine bazı yabancılar “Filozof” ünvanını uygun görmüşlerdir. Mehmed Akif de ona “Üstad-ı hakîmim” demiştir. Şair, edebiyat tarihçisi, felsefe tarihçisi ve düşünür olarak Ferîd Kam, dünden bugüne ışık tutmakta ve yarını da aydınlatmaktadır.
Bu kitapta, kaza, kader, ruh, madde, ruhun ölümden sonraki hali, iyimserlik, kötümserlik, iyilik, kötülük, Kur'an'ın muhtevası, milli kimlik gibi güncel ve her insanın problemi olan meselelere getirilen çözümleri zevkle okuyacaksınız.
Sabri Orman İnsan davranışlarında ve onların ahlâki olarak değerlendirilmesinde sosyal olana öncelik verilmesi veya sosyalin öncelenmesi gerekliliğini esas alan çalışma, Gazâlî düşüncesinin daha önce hiç gündeme gelmemiş bir yönüne ayna tutuyor. Bu durum, ahlâki değerler sisteminde geçişsiz olanlara kıyasla geçişli faziletlerin daha makbul; geçişli reziletlerin ise yine geçişsiz olanlara kıyasla daha menfur görülmesi şeklinde ifade edilebilir. Çalışmada ayrıca Orman, Gazâlî’nin hukuk ve ahlâka dair son derece dikkate değer iki ayrı yaklaşımını sosyal adalet perspektifine veya sosyal adalet meselesini bu iki yaklaşım perspektifine yerleştirmeye çalışıyor. Bunlardan birisi, farz-ı kifâye yaklaşımı, diğeri de mesâlih ve makâsidu’ş-şerîa yaklaşım veya teorileridir. Risale, bu iki yaklaşımın birer sosyal veya kolektif sorumluluk/ yükümlülük referansı olarak kullanılabileceğinin gösterilmiş olması açısından önemlidir.
İlim Esra Erek Felsefe tarihi bir anlamda felsefe üzerin­de düşünen filozofun hikmet arayışının tarihidir. Gazâlî, hakkındaki meşhur yargının aksine, bu arayışı dogmatiklik­ten kurtaran düşünürdür. O, geleneksel anlayışı ve yöntemi sürekli yenileyen, mevcut yaklaşımların tıkandığı yerde yeni yollar açan bir filozoftur.
Bu kitap, Gazâlî'yi ve Gazâlî tartışmalarını yeniden çözümleme niyeti ve gayretiyle kaleme alınmıştır. Çalışmada tarihin öznesi olan insanın neliği, insanın bilmek için yöneldiği hakikat karşısında yaşadığı sorunlar irdelenmektedir. Dinamik bir problem olan 'bilme' sorununun Gazâlîci çözümlerinin günümüz düşüncesine ne tür katkılar sunabilir olduğu da ele alınmıştır.
Ü. Betül Kanburoğlu Ergün Gazzâlî, farklı disiplinlerden kendisine intikal eden birikimi eşine az rastlanır bir sarahatle yeniden yorumlayarak İslâm düşüncesinde merkezî bir konum edinir. Belki bundan daha önemlisi, onun entelektüel serüveninin merkezinde yer alan insanı anlama çabasını bizatihi kendini anlama çabasına dönüştürmesidir. Bu çaba, onun, düşünce tarihinde, hayat tecrübesi, öne sürdüğü fikirler kadar önemli olan nadir düşünürlerden biri olmasını sağlar.

Gazzâlî’nin insanı hangi yönleriyle ele aldığı, onun bu dünyadaki amacını nasıl tanımladığı ve eğitimin insanın bu amaca ulaşma sürecinde nasıl bir rol üstlenebileceğini ele alan bu kitabın hareket noktası, insanın bu dünyaya bir tamamlanma isteği ile geldiğidir. Gazzâlî’nin “kemâl iştiyakı” olarak nitelediği bu gaye uğruna insan, geçici, sınırlı, yetersiz ve yolun sonunda çoğu zaman kendisini tatmin etmeyen kemâl arayışlarının peşinden gider. Gazzâlî de insan için hem fizik hem metafizik âlemde karşılığı olan, insanın hayattaki tüm rollerini kapsayan ve nihayetinde onu sükunete eriştiren hakiki bir kemâl hâlinden söz eder. Bu hâl, insanın kendi hakikatini kavramasını ve bu sayede nihai mutluluğa erişmesini ifade eder.
Gönül Bünyadzade Gençlik hakkında şairler, psikologlar, sosyologlar farklı yaklaşımlar sunmuşlardır. Fakat gençliğin felsefi bir dikkatle yeniden düşünülmesi, meseleye yeni boyutlar kazandırmaktadır. Bu kitapta Gönül Bünyadzade, gençliği felsefi olarak ele alıyor ve sorduğu sorularla okuyucuyu gençlik hakkında düşünmeye davet ediyor.
Yazar hem gençliği tanımak hem de gençliğin kendisi hakkında bir bilinç geliştirerek kendini oluşturması için felsefeyi bir imkân olarak teklif ediyor. Gençlik felsefesi, insanın bütün yapıp etmelerini anlamayı ve anlamlandırmayı gaye edinen, yaşam boyu sürecek olan bir zindelik olarak takdim ediliyor. Böylece gençlik; kahramanlık, cesaret, bilgelik ve edeple bütünleşerek insanlık için bir umuda dönüşüyor.
Ahmet Dağ, Ayhan Çitil, Esra Kartal Soysal, İbrahim Bahçi, İbrahim Halil Üçer, İhsan Fazlıoğlu, Kamuran Gökdağ, Kasım Küçükalp, Latif Karagöz, Ömer Türker, Rıdvan Şentürk, Tahsin Görgün Bugün gerçekliğin tam ve kesin bir açıklamasını verme amacıyla yola çıkan bir yaklaşımın giderek gerçekliği izah gücünü yitirip bizzat gerçekliğin kendisini ilga ettiğini görüyoruz. C0VID-19’un diğer salgınlar kadar fakat onlardan daha güçlü bir şekilde bizi gerçeklik, insan, tanrı ve toplum üzerine yeniden düşünmeye sevk etmesinin nedeni, modern dünyayı kuran anlayışın gerçekliği hurafelerden arınmış bir şekilde gösterme amacıyla çıktığı yolda gerçekliğin kendisini bir hurafe haline getirmiş olmasıdır. Tam da bu vaziyet içinde, sanal bir görüntüsüyle takas ettiğimiz gerçekliği yeniden hatırlamamız ve yaptığımız bu kötü alışverişin sonuçlarından dersler çıkarmamız gerekiyor. Düşüncemizi bütüncül bir şekilde gerçekliğe, onu kuran ilkelere ve insanın bu ilkelerle münasebetine yöneltmeye davet eden bu kitap, tam da böyle bir yönelişin, çıkarılacak dersler için iyi bir başlangıç olduğunu söylüyor.
Selim Özarslan Modern insanın içinde bulunduğu ruhsal bunalımların, diğer bir deyişle inanç problemlerinin temelinde hiç şüphesiz ki pozitivist eğitim ve dünya görüşü, kapitalist düşüncelerin beslediği maddeci hayat anlayışı, dinî değerlere sırt çevirmiş maddeci ilim anlayışı, âlemin mekanist açıdan izahı, vahyi temellerinden uzaklaşmış yarı cahil din anlayışlarının yöntemi olan tekfir, varlıklar içinde en üstün yapıya haiz olan insanı yaratıcı karşısında bir hiçe indiren, dolayısıyla eylem ve davranışlarının bir anlamının olmadığını söyleyen determinist/fatalist kader anlayışı bulunmaktadır. Toplum katmanlarında bu zihniyet yerleşince, diğer sorunlar kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Manevi ve psikolojik bunalımlara girmiş bireyler, sosyal yaşantılarında da bir tatminsizliğin içinde bulundukları için toplumsal sorunların kaynağını oluşturmaktadırlar. Bu şekilde, tatminsiz bireylerin içinde yaşadığı toplum düzeni parçalanmakta, huzursuzluk ve kargaşanın hâkim olduğu, dinden bağımsız başka bir yaşam biçimi gelişmektedir.
İnsanın beden ve ruh bütünlüğüne aykırı dünya ve ahiret saadetine engel olan her türlü beşerî ve felsefi, batıl ve sapkın inanç ve düşünce akımlarına karşı olmak, kelâmın yüklendiği görev olmakla birlikte, her inanan insana düşünme kabiliyeti ve bilgi birikimi ölçüsünde düşen bir sorumluluk da olmalıdır. İşte bu kitap, söz konusu sorumluluğu müdrik olarak kimisi klasik kimisi modern zamanlarda ortaya çıkan küresel bazı inanç sorunlarına kelamî perspektiften çözüm önerileri sunmaya çalışmaktadır.
Bizim bu çalışmayı yapmaktaki amacımız, yaşadığımız çağa damgasını vuran ve dinle ilgili olarak tartışma gündemini oluşturan konularda öncelikle ilahiyat fakülteleri ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliğinde okuyan öğrencileri-mize günümüz inanç problemleri hakkında genel bilgiler vermek, hem öğrencinin bu konularda zihninin aydınlanmasını sağlamak hem de öğrencilere yöneltilmesi muhtemel soruları cevaplayabilecekleri bir yeterliliği kazandırmaktır.
Fulya Bayraktar, Yeliz Yayıntaş Günümüzde Tasavvuf adlı bu kitap, farklı entelektüel ve akademik disiplinlerden gelen ve bugünün insanlık problemleri için çözüm önerisi arayan yazarlar tarafından, çağımızı kendi irfanımızdan hareketle okumak ve yorumlamak gayesi ile kaleme alınmış olan makalelerden oluşmaktadır. Bunların bir kısmında bugün adına ve bütün bir insanlık için Tasavvufun teklifleri ele alınmakta, bir kısmında da mutasavvıflar hakkında değerlendirmeler yapılmaktadır. İslâmın; farklı coğrafyaları, farklı kültürleri, farklı insanları tevhid prensibi etrafında bütünleştirmiş olması, bugün yeniden anlamlandırılmaktadır. Bu kitap, dünya genelinde yaşanan insanî problemlerin çözümü için günümüzün ihtiyaçları doğrultusunda kadim hikmetle yeniden buluşmaya bir davettir.
Abdulvahid Sezen, Ahmed Hamza Alpay, Ayşe Bulut, Ayten Can, Azat Toktonali̇e, Emine Enise Yakar, Emine Öztürk, Engin Güngör, Engin Kaban, Hacı Ermiş, Hakan Değirmenci, Halil Yıldız, İhsan Çapcıoğlu, Kayhan Bayram, Kemal Coşkun, Lütfullah Elmacı, Mehmet Çelenk, Mehmet Emin Günel, Mustafa Özdemir, Mustafa Sami Baybal, Mücteba Altındaş, Nedim Öz, Niyazi Akyüz, Nurefşan Arslan, Orhan Güvel, Ramazan Bulut, Ramazan Gürel, Rüveyda Çınar, Sacide Akcan, Sefer Yavuz, Selman Yılmaz, Süleyman Abanoz, Sümeyra Yakar, Şükran Güray, Yılmaz Arı, Zeynep Yüksel Halk inanışlarını bir alanın verileriyle ve tek boyutlu yaklaşımlarla ele almak mümkün değildir. Bu inanışların incelenmesinde pek çok bilim dalının katkısı bulunmaktadır. Bu nedenle halk inanışlarına; halk bilim, antropoloji, sosyoloji, etnoloji ve psikoloji disiplinlerinde uzmanlaşan araştırmacılar tarafından ilgi gösterilmekte ve konu farklı boyutlarıyla incelenmektedir. Halk inanışlarını araştırma ve derleme çalışmaları, halk bilimin özel alanı gibi görülse de bu inanış ve uygulamaların din bilimlerinin ilgi alanına giren tarihsel ve sosyokültürel yönleri bulunmaktadır. Bu bağlamda halk kültüründe yerleşik inanış ve uygulamalar, kültürel antropoloji ve din bilimlerini ilgilendiren olgulardan oluşur. Halk kültüründeki söz konusu inanışların, din ile toplumsal olgu ve süreçler arasındaki karşılıklı ilişkilerin etkisiyle zamanla nasıl ve ne yönde değiştiğinin araştırılması gerekir. Çünkü sosyokültürel koşullardaki farklılıklara bağlı olarak çeşitli inanış ve uygulamaların ortaya çıkması, toplumsal hafızada taşınması, kuşaklar arasında aktarılması ve zamanla değişmesi kaçınılmazdır. Eser, böylesine dinamik bir literatüre Türk kültüründen seçilen tarihsel ve güncel örneklerle katkıda bulunma girişiminin kapsamlı bir ürünüdür.
Ömer Aydın Miladi 11. yüzyıl, İslam dünyasında Bâtınilerin en fazla nüfuz alanı bulabildikleri zaman dilimini oluşturmuştur. Bu yüzyılda Bâtınilik Yeni Eflatunculuk başta olmak üzere Gnostik akımlardan beslenmek suretiyle Sünni çevreler üzerinde derin bir nüfuza sahip olmuştur. Bu yönüyle de din eğitimi yetersiz olan toplumun büyük halk kitlelerini günümüzde olduğu gibi eskiden de kolay bir şekilde etkilemesi açısından toplumsal nizamı tehdit eder bir yapıya sahip olmuştur. Bu yüzden de dönemin Selçuklu Devleti, Sünni İslam dünyasının hamisi ve hâkimi olarak bu tehlikeyi bertaraf edecek politikaları devreye sokmaya karar vermiştir. Nizamülmülk, bu konudaki politikaların gerek planlayıcısı gerekse uygulayıcısı durumunda olmuştur. Elbette ki bu mücadelede Selçuklular, Nizamülmülk, Gazali ve Hasan Sabbâh isimleri ön plana çıkmış, dolayısıyla da merkezî bir konuma yerleşmişlerdir. İşte sunmuş olduğumuz bu eser, Sünni-Bâtıni mücadelesine farklı bir bakış tarzı getirmek amacıyla kaleme alınmıştır.
Süleyman Can Yıldırır Bu kitap; hedonizmi yalnızca felsefi yönüyle değil aynı zamanda günlük hayattaki davranışlara etkisi yönüyle de ele almaktadır. Bu noktadan hareketle hedonizm kavramının ilişki içerisinde olduğu diğer kavramlar ve davranışlar incelenmiştir. Kavram; Aritippos, Epikür ve Spencer gibi filozofların hedonizm hakkındaki düşüncelerinden başlayarak günümüz insanı ve tüketicileri üzerindeki etkilerine kadar geniş bir şekilde ele alınmıştır. Kitapta, hedonizm ve hedonik davranışlar ile ilgili birçok farklı alanda yapılan incelemelere yer verilmiş ve bunların yanı sıra, örnek modeller ve ölçekler ile akademisyen, öğrenci veya araştırmacıların faydalanabileceği temel bir kaynak oluşturmak amaçlanmıştır.
Melahat Beki Hikmet kavramı felsefenin, dinin ve tasavvufun kesişme noktasında duran temel kavramlardandır. Elinizdeki bu çalışma, insanın hikmetle irtibatını kuran bu alanların karşılıklı ilişkilerini ele almaktadır. Atâullah İskenderî'nin “Hikem-i Atâiyye” kitabını merkeze alarak okurlarını, “hikmet” kavramının derinliklerine doğru bir yolculuğa çağırmaktadır. “Hikem-i Atâiyye”, insanın kendisini tanıması ve varlığın etik ve metafizik boyutlarıyla bütünleşerek anlamlı bir varoluş gerçekleştirmesinin, bütün zamanlar için değerli bir yorumunu sunmaktadır. Bu yorum üzerinden, hikmet geleneğinin insan açısından taşıdığı kadim ve evrensel hakikatler, entelektüel ve manevi gündemimize davet edilmektedir.
A. Kadir Çüçen, Abdulkuddüs Bingöl, Ahmed Güner Sayar, Ahmet İnam, Alber Erol Nahum, Ali Osman Gündoğan, Aliş Sağıroğlu, Aliye Karabük Kovanlıkaya, Alparslan Açıkgenç, Arslan Topakkaya, Ayşe Yaşar Umutlu, Barış Kara, Belkıs Altuniş Gürsoy, Besim F. Dellaloğlu, Celal Türer, Chryssi Sidiropoulou, Coşkun Değirmencioğlu, David Grünberg, Duygu Dinçer, Elettra Ercolino, Emel Koç, Fabio L. Grassi, Fahrettin Olguner, Fulya Bayraktar, Gaye Çankaya Eksen, Gönül Bünyadzade, Gülcevahir Şahin Granade, Gülgun Yazıcı, H. Haluk Erdem, Hakan Poyraz, Hülya Yaldır, Hüseyin Subhi Erdem, İhsan Hayri Batur, Levent Bayraktar, Mansur Beyazyürek, Marie Hélène Sauner-Leroy, Mehmet Akgün, Mehmet Demirci, Mevlüt Uyanık, Milay Köktürk, Muhammet Enes Kala, Murtaza Korlaelçi, Mustafa Tahralı, Mustafa Yıldırım, Muzaffer Çam, Müslim Akdemir, Necati Öner, Necmettin Tozlu, Nilgün Özcan, Nurhayat Çalışkan Akçetin, Ömer Faruk Ocakoğlu, Ömer Naci Soykan, Ömer Özden, Ömer Özercan, Özge Güngör, Özkan Gözel, Pierre Colin, Rabia Dirican, Rahmi Karakuş, Recep Kılıç, René Guénon (Abdülvâhid Yahyâ), S. Hayri Bolay, Sadettin Elibol, Sadettin Ökten, Seçkin Sertdemir Özdemir, Semahat Yüksel, Senail Özkan, Süleyman Dönmez, Şaban Teoman Duralı, Şafak Ural, Şamil Öçal, Şeyma Durmaz, Tülin Bumin, Uğur Kılınç, Ülker Öktem, Vefa Taşdelen, Yakup Kalın, Yakup Özkan, Yıldız Doyran, Zeynep Tek, Zeyno Tekinalp Özkan, Ziya Yavuz Hikmetin İzinde Kenan Gürsoy’a Armağan adlı bu kitapta, Türk düşüncesinin evrensel planda temsilcilerinden birine tanıklık edilmektedir. Burada Gürsoy’un özgün felsefî kurgusu, kavramları, temaları ve yapıtları irdelenmiş ve ortaya zengin problematiklere sahip bir düşünür portresi çıkmıştır. Gürsoy felsefeyi medeniyet kurucu bir değer ve etkinlik olarak inşa etmektedir. Dünya problemleri ve insanlık bunalımları karşısında etik bir bilinç geliştirilerek çözümler teklif edilebileceğini göstermektedir. Böylece felsefe bütün bir insanlık için birleştirici bir üst dil olarak kurgulanmaktadır.
Bu eserde, Türkiye’de felsefe hayatına dair pek çok unsur da bir aradadır. Hem düşünce hayatımızın geldiği seviye ve problematik zenginlik sergilenmekte hem de Türk dilinin felsefi meseleleri ifade imkânlarının örnekleri sunulmaktadır. Çoğunluğu felsefe alanından olan pek çok akademisyen, entelektüel ve sanatçının, Kenan Gürsoy’a armağan ettikleri çok kıymetli makaleler ile eser, aynı zamanda bir çağdaş Türk düşüncesi seçkisi niteliğindedir. Ayrıca, beş kuşak felsefe akademisyenlerini bir arada bulundurması itibariyle, bağlantı ve sürekliliğin de gözlemlenebileceği bir kaynak olma özelliği taşımaktadır.
Esin Kahya Hint bilim erken dönemde Yunan’da daha sonra da İslam Dünyasının erken dönem bilimsel faaliyetlerin şekillenmesinde önemli katkılar yapmıştır. Dolayısıyla eğer bilim tarihinde bilimsel faaliyet değerlendirilirken, ölçüt bugünkü bilime katkısı ise, o takdirde, muhtelif yollardan Eski Hint Uygarlığının günümüz biliminin oluşmasında önemli rol oynadığını söylemek gerekir.
Ali Taşkın Bu eser, Hume Araştırmaları Edinburgh Üniversitesi felsefe bölümünde yapılan beş doktora tezinden yola çıkarak Hume’un en çok konuşulan felsefi öğretilerini tanıtmayı hedeflemiştir. Hume, bilgi kuramı ile ünlenmiş olmasına karşın ahlak, siyaset, din ve hukuk felsefelerinde de önemli görüşleri olan bir filozoftur. Bu eserde, bilgi kuramı hariç anılan temel öğretilerine yer verilmiştir. Dinin özüne ve akıldaki temeline ilişkin akıl yürütmelerin yer aldığı, doğal ve rasyonel teoloji bağlamında yapılan din felsefesi, Hume’un öncüsü olduğu iddia edilen pozitivizm özellikle de mantıkçı pozitivizmle ilgisi, eserde dikkat çekici bir biçimde analiz edilmektedir. Felsefenin her zaman öncelikli konusu olan etik teorileri arasında önemli bir yere sahip olduğu bilinen Hume’un, ahlakın neliği, kaynağı, güdüsü, duygudaşlık gibi ahlak felsefesi konularında ortaya koyduğu görüşler çok yönlü olarak değerlendirilmiştir. Yine eserde, irade özgürlüğü sorunu, irade eylem ilişkileri ve bunların psikolojik bağlantıları açısından irdelenmektedir. Aristoteles’ten itibaren çok tartışılan adalet, mülkiyet, karşılıklı yarar ilkesi, sözleşme gibi hukuk ve siyaset felsefesi konuları da bu eserde geniş yer tutmaktadır.
Yusuf İzzettin Aktaş İslam Felsefesi adlandırması, mana itibarıyla kadim bir tarihe sahip olmasına karşın isim olarak oldukça yeni bir terkiptir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı modernleşme teşebbüslerinin önemli bir ayağı olan eğitim sahasında gerçekleşen ıslahatlar neticesinde ders programlarında kendine yer bulan İslam felsefesi dersleri, bu terkibin varlık sahasına intikal ettiği önemli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Batılı değerlerin ve düşüncelerin, İslam dünyasında varlığını, bazen tahakkümünü her geçen gün hissettirdiği bir zaman diliminde, Müslüman Türk aydınlarının ve ilim adamlarının kendilerini var eden düşünce dünyalarını hangi argümanlarla yeniden ortaya koydukları ve savundukları, varlık sahalarına yöneltilen tenkit ve ithamları ne şekilde karşılayıp anlamaya, içine çekmeye ve/ya bertaraf etmeye çalıştıkları; İslam felsefesi/düşüncesi tarihini yaşanılan mevcut koşul ve şartlar içerisinde nasıl tanımladıkları merak uyandıran sorular arasında yerlerini korumaktadır.
Elinizdeki bu çalışma II. Meşrutiyet sonrasında eğitim sahasında gerçekleşen ıslahat hareketleri ile ders programlarında yer almaya başlayan felsefe ve İslam felsefesi derslerinin Darülfünun ve medresedeki teşekkül sürecini ve bu derslerin hocalarını, İslam felsefesi derslerinde okutulan metinleri incelemekte ve modernleşme tarihimize bir nebze ışık tutmaktadır.
Lütfi Sunar, Büşra Bulut Müslüman toplumlarda çağdaş düşüncenin şekillenmesinin iki temel dinamiği bulunmaktadır. Bunlardan ilki içsel gelişmelerle diğeri de dış koşullar ile ilişkilidir. Dâhil? olarak entelektüeller ve ulema; geleneğin anlamı ve sürdürülmesi, Müslüman kimliğinin yapısı ve değişimi, yeni top-lumsal sorunların yorumlanması ve çözümler üretilmesi, siyasal gelişmelerin anlamlandırılması gibi meselelerle karşılaşmışlardır. Bu çerçevede ana gündem islami yenilenme problematiği çer-çevesinde teşkil etmiştir, ikinci dinamik ise harici etkenlerdir. Bu bakımdan 19. yüzyılda modern teknik, sanayi ve bürokrasi ile yüzleşme Müslüman toplumların ciddi bir krize girmesine neden olmuştur. Bu kriz, Müslüman toplumların kendi düşünsel yaşamlarını sürdürememesine sebep olurken aynı zamanda ona cevap verme ve aşma ihtiyacı da düşünceye yeni bir biçim vermiştir. Dışarı ile girişilen bu iletişim islami kavram ve düşüncelerle de etkileşim içerisine girerek çeşitli ara formlar meydana çıkarmıştır.
İslamcı düşüncenin temel unsurları ve sınırlarını tartışıp, çağdaş dünyadaki karşılığını incelemek, ihtiyaç duyulan bir zemin olmuştur. Bu tartışmalar, İslamcılığın temel kavramlarının izahını, tarih boyunca kullanımını ve dönüşümünü anlamakla mümkün olmaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Müslüman halkların muhatabı oldukları sorunlara karşı bir teklif olarak ihya, ıslah, tec- ûK/kavramları öne çıkmaktadır. Bunlar modern diskur içinde dönüşmüş, yer yer biri diğerinden daha önde kullanılmış olsa da İslam düşünce ve siyaset geleneği içinde köklü bir geçmişe sahip kavramlardır.
İslamcı Dergiler Projesi kapsamında Temel Meseleler ve Kavramlar serlevhasıyla gerçekleştirilen çalıştaylar, İslamcı düşüncenin kök niteliğindeki tartışmalarına yeni boyutlar kazandırma amacı gütmektedir. Elinizdeki bu kitap bu çabanın bir ürünü olarak 23 Kasım 2019 tarihinde düzenlenen "Islah” çalıştayında; Mehmet Ali Büyükkara, Özgür Kavak ve Murat Kayacan’ın gerçekleştirdikleri sunumların geliştirilmiş hâlidir. Bu kitap, İslamcı düşüncenin üzerine inşa olduğu meseleler ve yaklaşımların derinlemesine analize tabi tutulduğu bir seri teklifinde bulunmaktadır.
Abdullah Durakoğlu, Ayşe Canatan, Ceyhun Akın Cengiz, Hüseyin Gazi Topdemir, İbrahim Orkun Oral, İpek Beyza Altıparmak, Kazım Sarıkavak, Nurten Gökalp, Süleyman Abanoz, Tarık Tuna Gözütok, Yasin Parlar İslam medeniyetinin önde gelen entellektüellerinden İbn Haldun (1332-1406) dünya düşünce tarihinin de emsalsiz örneklerinden biridir. Onun meydana getirdiği sistemler, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında yol gösterici olmuştur; özgün, farklı ve multidisipliner kuramı hâlâ etkilidir. İbn Haldun'un fikirleri, mevcut bilgi birikimi dâhilinde değerlendirilerek, günümüzün problemlerinin anlaşılması, açıklanması ve çözülmesinde bizlere rehberlik edebilecek niteliktedir. Ayrıca yeni görüşlerin yeşermesi, büyük düşünürlerin sağladığı zeminde mümkün olduğundan onun gibi öncü isimler sürekli araştırılmalı ve yorumlanmalıdır. Dolayısıyla İbn Haldun'un, İslam uygarlığının mensupları tarafından, en az Batılı araştırmacılar kadar, merak ve ilgiyle incelenmesi zorunluluk hâlini almıştır. Çalışmamızın da amacı, İbn Haldun'un çok yönlü mülahazalarını ortaya koyarak medeniyetimizin önemli bir temsilcisiyle ilgi bağının canlı tutulmasıdır. Bu kitapta İbn Haldun'un sosyal bilimlere getirdiği yaklaşım tarih, sosyoloji, siyaset, ekonomi, tıp, din, tasavvuf, insan, eğitim başlıkları altında ele alınmış; ayrıca bir devrin düşündürdükleri bölümünde İbn Haldun özelinde mütefekkire düşen sorumluluk sorgulanmıştır.
Eyyüp Sanay Bu kitapçık, İbni Haldun’un “Mukaddime” adlı eserinin Zakir Kadri Ugan tarafından yapılan Türkçe tercümesinin bir özetidir. Üç beş ciltten oluşan eserlerin tamamını okumak çoğunlukla mümkün olmamakta, okuyanlar için de zaman alıcı olmaktadır. Bir yazarın fikirlerini veya eserinin içeriğini tamamen okumadan anlamak veya anlamlandırmak ise eksik olmaktadır. Bu düşünceden hareketle yıllar önce yaptığım bu çalışmanın yayımlanmasının; siyasi hayata atılınca İbni Haldun’un fikir ve düşüncelerinin özellikle günümüz siyasetçileri için, sosyal bilimlerle uğraşan ve sosyal olaylar üzerinde kafa yoran kimseler için yararlı olacağını düşündüm. Ayrıca okunduğu zaman görüleceği gibi, İbni Haldun’un görüş ve düşüncelerinin yaşadığı çağda olduğu kadar günümüz sosyal, siyasi ve ekonomik hayatında da geçerli ve faydalı olacağı aşikârdır.
George Bernard Shaw Çeviren: Ömer Şekerci
İbrahim YILDIRIM Elinizdeki bu kitap, felsefe çevrelerinde yoğun bir şekilde tartışılmaya başlamış olan ve “Somaestetik” adıyla Shusterman'ın teklif ettiği estetik teoriyi, İdealizmin estetik teorisi ile karşılaştırmalı olarak okuma imkânı vermektedir.
İdealist estetik, ilk olarak Platon'da karşımıza çıkan, daha sonra Hegel'de doruğa ulaşan ve 20. yüzyılda en çok Croce ile temsil edilen bir estetik teorisidir. Pragmatik estetik ise James'in öncülüğünü yaptığı, Dewey'in teori olarak sistemli bir bütün hâline getirdiği ve Shusterman'ın çabalarıyla da günümüzde hızla yayılmaya başlayan bir teoridir.
Pragmatizm; “deneyim” öğretisiyle hayata, dünyaya ve sanata pozitivizmin yok saydığı bir yerden bakmış, en az bilim kadar diğer insanî etkinliklerin de önemini vurgulamıştır. Buna rağmen, özellikle ülkemizde yalnızca bilgi, bilim ya da ahlâk görüşleriyle bilinen Pragmatizmin, estetik görüşünü ele alan bu çalışma, bu alana bir katkı niteliğindedir.
Berfin Kart Tepe, Betül Çotuksöken, Ceyhun Akın Cengiz, Emine Cengiz, Fatih Bilal Gökpınar, Eyüp Ali Kılıçaslan, Güncel Önkal, Harun Tepe, Matheus de Vilhena Moraes, Mete Han Arıtürk, Mustafa Günay, Nurten Gökalp, Özgür Uçar, Thomas Pogge Gezegenimiz üzerinde yaratmış olduğumuz etki, çağımızın Antroposen Çağı olarak tanımlanmasına yol açmaktadır. İnsanlar faaliyetleriyle dünyanın sınırlarını zorlamakta, hatta aşmaktadır. İklim değişikliği, bu durumun ciddi bir göstergesidir. Evet, iklim değişikliği bir çevresel meseledir fakat sadece o kadar değildir. Ekonomik, sosyal, etik ve siyasi bir temeli olduğu gibi bu tür alanlarda da ciddi sonuçlar üreten bir sorundur. Dolayısıyla iklim değişikliği, etkilerinin ortadan kaldırılması, mücadele edilmesi ve geleceğin tasarımı için sayılan bu alanlarla bağlantısıyla birlikte kritik edilmelidir. Bu çalışma da "Söylemler, güce sahiptir." deyişinin bir sonucudur. Çünkü iklim değişikliği bir tavır ve davranış değişikliğinin gerekliliğini insanlığın yüzüne vurmaktadır. Bu dönüşümün yaşanması, düşüncenin ve onun ifadesini sağlayan dilin kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Acil bir eylemliliği gerektiren bu süreç; insanın kendisini, dünyayı ve onu paylaştığı insan olmayan canlıları, geçmiş-şimdi-gelecek zincirini düşünmemizi, nereden gelip nereye gittiğimize şöyle karşıdan durup bakmamızı gerektirmektedir. Alanda uzmanlaşmış değerli yazarların katkılarıyla hazırlanan kitabımızın ihtiyaç duyan okuyucunun sorgulama serüvenine rehberlik edeceğini düşünüyoruz.
Akın Karaca, Bahattin Uzunlar, Banu Alan Sümer, Emine Canlı, Erdem Baykal, Eylem Yolsal-Murteza, Ezgi Demir Oralgül, Fatma Betül Tatlı, Ferda Yıldırım, Fikriye Gözde Mocan, Kurtul Gülenç, Melike Durmaz, Murat Satıcı, Öner Güler, Özgür Emrah Gürel, Utku Özmakas Michael Hardt, Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Giorgio Agamben, Axel Honneth, Walter Benjamin, Jacques Derrida, Jürgen Habermas, Hannah Arendt, Seyla Benhabib, Michel Foucault, Gilles Deleuze, Jean-Luc Nancy, Antonio Negri, Antonio Gramsci, Judith Butler
Felsefenin konuları arasında, etkilemek-belirlemek bakımından yaşamımızla en çok iç içe olanı -etik tarafından kapsandığı ve etiği de içerdiği göz önüne alınırsa- siyasettir. Bu alanda çağdaş dönemin güncel ve verimli tartışmalarının “iktidar” ve “demokrasi” kavramlarının etrafında döndüğü söylenebilir. Öyle ki siyaset felsefesinin merkezî kavramlarından biri olan iktidar, politikayı konu eden diğer disiplinlerde de sorunsalların ve tartışmaların düğüm noktası olagelmiştir. Türlü varyantlarıyla övülen ya da yergilere hedef olan demokrasiye ilişkin açmazların merkezinde ise ekseriyetle farklı iktidar kavramsallaştırmaları bulunur. İktidar ve demokrasiye ilişkin sorunların anlaşılmasına, bu sorunların nasıl aşılabileceği konusunda farklı bakış açıları kazanılmasına katkı sağlayacağı umut edilen bu eser, Cumhuriyetimizin 100. yılına armağan olsun.
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö. 968/1561) eş-Şekâik ve Miftâhu'ssaâde eserleriyle tanınan bir Osmanlı âlimidir. Tahkiki ve tercümesini sunduğumuz el-Livâü'l-merfû' adındaki bu eser ise onun kendi dönemindeki bilim anlayışını ve felsefesini yetkin bir şekilde incelediği bir eserdir.
Kitap bir yönüyle klasik bilim felsefesinin şu temel sorularını ele alıyor: Bilimi bilim yapan
nedir? Bilimsel araştırma ve soruşturma ne demektir? Bilimsel önermeler bedihî midir, nazarî midir? Bilimler, konunun parçalarını ve yüklemlerini araştırma konusu kılmalı mıdır? Bir konunun zati ve uzak ilişenlerini ayırt etmenin kıstasları nelerdir? Bir meselenin ispatı nasıl yapılır? Bir şeyin varlığı ile nedenini ispat etmek arasında nasıl bir fark vardır?
Eserin diğer bir özelliği ise Urmevî, Teftâzânî, Cürcânî, Molla Lutfî, Efdalzâde ve Molla İzârî gibi âlimlerin taraf olduğu felsefe ve kelamın konusuna dair tartışmaları içeren literatürü değerlendirmesi ve kendi özgün çözümlerini sunuyor. Bilimler arasındaki hiyerarşi, uyum, ayrım, farklılık ve girişiklik sorunlarını yeniden gündeme getiriyor. Bilimlerin mukaddime, ilke, konu ve meselelerinde dikkate alınan istihsanî kuralları belirliyor.
Bu kitap, dinî ve felsefî bilimlerin bilim olma hüviyetleri ile ilgili bütün meseleleri ayrıntıları ve örnekleriyle tartışıyor. Sonuç olarak bu eser okuyucuya bir Osmanlı âliminin geçmişteki nazarî sorunları nasıl güncelleştirdiğini, nasıl tahlil ettiğini, problemleri nasıl çözdüğünü ve düşünce geleneğine nasıl eklemlendiğini biraz gıpta biraz hayretle müşahede etme imkânı sunuyor.
Yavuz UNAT Kitapta, astronomi biliminin İlkçağlardan günümüze nasıl geliştiği tarihsel bir süreç ile verilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma; Astronomin Doğuşu ve Eski Uygarlıklarda Astronomi, Eski Yunan Döneminde Astronomi, Ortaçağ Astronomisi, Rönesans ve Kopernik (Copernicus) Kuramı, Modern Astronomi ve 17. Yüzyıldan Sonra Astronomi'nin Gelişimi olmak üzere altı ana bölümden oluşmaktadır. Kitabın birinci bölümünde eski uygarlıkların, ikinci bölümünde ise eski Yunan uygarlığının astronomiye katkıları ele alınmıştır. Ortaçağ astronomisine ayrılmış olan üçüncü bölüm, Hıristiyan Dünyası'nda astronomi ve İslâm Dünyası'nda astronomi olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Ayrıca bu bölümünde Osmanlı'nın kuruluşundan Cumhuriyet'e astronominin gelişimi ve modern astronominin Osmanlı'ya girişi de ele alınmıştır. Dördüncü bölümde Copernicus'un kurduğu Güneş merkezli Evren Kuramına, beşinci bölümde ise Kepler ile kurulan modern astronomiye yer verilmiştir. Son bölüm, on yedinci yüzyıldan sonraki astronomi çalışmalarına ayrılmıştır. Kitabın, Türkiye'de Astronomi biliminin gelişimine katkı sağlayacağı ümidindeyiz.
Nurten Gökalp Ben kimim?
Amacım ve değerim nedir?
Hayattaki yerim ve görevim nedir?
Bunlar ve bunlar gibi sorularla insanın kendini ve hayatını sorguladığı her düşünce insan felsefesine bir giriş mahiyetindedir. Eski çağlardan günümüze kadar şekillenen tüm felsefe çalışmalarının doğrudan ya da dolaylı olarak insanla ilişkilenmesi insan probleminin aslında temel problem olduğunun göstergesidir.
Felsefe tarihinde ortaya çıkan insan anlayışlarından yola çıkarak insan probleminin şekillenme serüvenini ele alan bu çalışma, konuya ilgi duyanlara derli toplu bir kaynak sunmayı amaçlamaktadır.
Nurten Gökalp Evrensel olarak insanın değerli olduğu tezine dayandırılan insan hakları düşüncesi; insanların ırk, dil, din, renk, cinsiyet ya da başka özelliklerle sınırlandırılmaksızın sadece insan olması sebebiyle hak sahibi olması anlamında kullanılmaktadır. İnsanın insan olmak bakımından doğal olarak sahip olduğu kabul edilen insan hakları düşüncesi, modern toplumların hukuki düzenlemelerinin de temelinde yer almaktadır. Hukuk, siyaset, toplumbilim vb. pek çok beşerî bilimin konusu olan insan hakları düşüncesinin felsefi temellerinin incelendiği bu eserle hem insan hakları düşüncesinin tarihsel arka planının açıklanması hem de günümüz dünya düzeninde sıkça dile getirilen insan hakları ihlallerine dair farkındalık geliştirilmesi hedeflenmektedir.
İbrahim Arslanoğlu - Ekrem Ziya Duman İnsan İlişkileri ve İletişim, hem öğrenciler için ders kitabı hem de her eğitim düzeyindeki genç ve yetişkinlerin yararlanabileceği, sağlıklı, başarılı ve mutlu yaşama kitabı olarak hazırlandı. Kitapta, başta iletişim olmak üzere beden dili, çatışma ve stres yönetimi, duygular ve mutlu aile ilişkileri konuları da yer aldı. Ayrıca stres nedenleri ve stresle başa çıkma yolları, streste etkili olan uyku sorunu ve rahat bir uyku uyuyabilmenin yol ve yöntemleri anlatıldı. Yine öfke ve korku gibi olumsuz duyguların nasıl kontrol edilebileceği ile mutluluk ve sevgi gibi olumlu duygular ve bunların bedene yansıması olan gülmenin insan sağlığına faydaları açıklandı. Bunlardan başka, mutlu ailenin nasıl kurulup sürdürülebileceği ile eşler arasında yaşanabilecek sorunlar ve bunların çözümlerine öteki konulardan daha geniş yer verildi. Gerçek başarı, sadece para ve unvan gibi maddi olanaklara sahip olmak değil bunlarla birlikte sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşamaktır. Bunun nasıl gerçekleşebileceği, kitabın sonundaki ekler kısmında kısaca açıklandı. Okuyarak üzerinde düşünenler, bundan mutlaka faydalanacaklardır. Yine eklerde, gençlere alternatif iş önerileri de yer aldı. Çünkü günümüzde, Türkiye’de, üniversiteyi bitiren pek çok genç, hem devlet hem de özel sektörde iş bulamıyor. Öyleyse geriye kalan tek çare, kişinin, kendi işini kurmasıdır. Bunun nasıl yapılabileceği örneklerle gösterildi. İsteyen ve çaba gösterenler, bunu mutlaka başaracaklardır.
Eşref Altaş, Fatma Turğay, Hacı Bayram Başer, Hatice Umut, Hülya Alper, İbrahim Halil Üçer, Mehmet Zahit Tiryaki, Murat Kaş, Ömer Türker. Şaban Haklı, Sümeyye Parıldar, Tuba Erkoç Baydar, Yunus Cengiz. Ziya Erdinç İnsanın verili bir anlamdan yoksun bir şekilde dünyaya geldiği ve gözlerini açtığı andan itibaren yüklendiği işlevler veya rollerle tanımlandığına ikna edildiğimiz andan beri, insandan bir şey beklemek giderek zorlaştı. Dahası bu türden beklentiler, daima özgürlük talepleriyle karşı karşıya getirildi. Bu kitap "Özgür bir insandan ne bekleyebiliriz?" sorusunun hâlâ anlamlı bir şekilde sorulabileceğine ilişkin güçlü bir inançtan doğdu. İslam düşünce geleneğindeki farklı insan tasavvurları, tüm farklılıklarına rağmen insana ilişkin beklentilerimiz hususunda iyimserdir. Bununla birlikte söz konusu beklentinin nasıl temellendirilebileceği. islam düşünce geleneğindeki felsefî, kelâmî, tasavvufî ve fıkhî perspektifler içerisinde farklı cevaplar bulmuştur.

On dört makalenin yer aldığı çalışma, islam düşünce geleneğindeki farklı disiplinler ve bu disiplinler içerisindeki farklı okulların insanın ne olduğu ve ondan gerçekte neyin beklendiği sorusuna verdikleri cevapları soruşturmaktadır. Hepsi de insan yaşamını daimi bir sınanma içerisinde ilerleyen uzun bir hikâye olarak değerlendiren bu perspektifler için insan, hep "olunan" bir şeydir. "Olma" kabiliyetimizi yönlendiren temel faktörler, bu kabiliyetin nereye doğru yönelmesi gerektiği ve tahakkuk alanları, insanın ne olduğuna ilişkin değerlendirmelerin önemli başlıklarını teşkil eder. Bu çalışmadaki makaleler de bu sorular üzerinden ilerleyerek, bir yandan felsefe, kelam, tasavvuf ve fıkıh geleneklerinde insanın mahiyetini soruştururken diğer yandan bu perspektiflerin güncel imkanlarını derinleştirmektedir.
Mustakim Arıcı İslâm ilim ve düşünce mirasının 16. yüzyıla kadar ulaşan ana akımları-nı ve nazarî düşüncenin temel tartışma noktalarını Taşköprîzâde’nin eserlerinde bulmak ve onun bu akımları farklı düzeylerde sahiplendi-ğini, söz konusu tartışmalarda dirayetini ortaya koyduğunu görmek mümkündür. Bu yönüyle o, dönemine intikal eden ilmî birikimi har-manlayan, tek bir düşünce ekolünün içerisinde ele alınması pek de imkan dahilinde olmayan bir Osmanlı âlimidir. Taşköprîzâde’nin bu özelliğinin belki de en belirgin olarak görüldüğü sahalardan biri ah-lâktır. Bu çalışmada Taşköprîzâde’nin farklı sahalarda kaleme aldığı eserlerden yola çıkarak ve aynı zamanda kaynakları ve dönemindeki literatürle mukayese ederek onun ahlâk ve siyasete dair görüşlerini tartışmayı amaçladık.
Adem Levent, Ahmet Karakaya, Esra Kartal Soysal, Hakan Ertin, Kasım Kücükalp, Latif Karagöz, Lütfi Sunar, Metin Özdemir, Mevlüt Göl, Olkan Senemoğlu, Şaban Ali Düzgün İnsanın mahiyetine ilişkin tasavvurlar, tarih boyunca insani eylemlerin etik. politik ve metafizik yönelimlerini tayin etmiştir. Dolayısıyla ahlaki tercihlerden toplumsal örgütlenmelere, devlet düzenlerinden eğitim sistemlerine kadar ortaya çıkan birçok yapının, insanın ne olduğu sorusuna verilen cevabın doğrudan ya da dolaylı bir tezahürü olduğu söylenebilir. Bu sebeple insanın ne olduğu sorusu, her türden alem tasavvuru için merkezi bir mahiyet arz eder. Modernite. insanın mahiyetine dair klasik tasavvurları radikal bir şekilde dönüştürerek insanlık tarihindeki en önemli kırılmalardan birini ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple modern döneme ilişkin doğru kavrayışa ulaşmanın bir yolu. insan tasavvurunun bu dönemde geçirdiği dönüşümleri tespit ve analiz etmekten geçer.
Bu kitapta ağırlıklı olarak insanın mahiyetine dair, modern Batı düşüncesindeki tartışmalar ele alınmakta; çeşitli ilmi disiplinlerin oluşumunda ve dönüşümünde bu alanlardaki farklı insan tanımlarının etkisi değerlendirilmektedir. Ayrıca kitap, modernlikle birlikte ortaya çıkan dönüşümlerin islam dünyasındaki insan tasavvurlarını nasıl etkilediği sorusuna cevap sağlayacak şekilde, çağdaş İslam düşüncesinde yer alan çeşitli tartışmalara da yer vermektedir. Bu sayede okuyucular, köklü bir biçimde değişen evren ve insan tasavvurunun eş düzeyli ve eş zamanlı etkilerini takip etme imkanı bulacaklardır.
Cahid Şenel, Eşref Altaş, Hacı Bayram Başer, Harun Kuşlu, Hümeyra Özturan, İdris Cevahir, İzzet Gülaçar, Müstakim Arıcı, Osman Demir Ahlak, İslam düşüncesi içerisinde pratik felsefeden çeşitli dini ilimlere varıncaya kadar geniş yelpazede tartışılagelen bir alandır. Bu itibarla ahlak; felsefi ilimlerden biri olarak kabul edilirken aynı zamanda hadis, kelam, fıkıh, tasavvuf gibi dini ilimlerde de farklı veçheleriyle tartışılmaktadır. Birden çok disiplinin kesişim noktasında yer alan ahlakın, tüm boyutlarıyla incelenip ortaya konulabilmesi için bu ilimlerin kendi iç dinamikleri bakımından ele alınması gerekmektedir. Böyle bir çaba İslam düşüncesi içerisinde yer alan ahlakın bütün boyutlarıyla anlaşılması için elzem görünmektedir.
Bu ihtiyaca binaen İlmi Etüdler Derneği (İLEM) ve İlim Kültür Eğitim Derneği (İLKE) bünyesinde yürütülen "İslam Ahlak Düşüncesi Projesi” kapsamında Mart 2013-Mart 201A tarihleri arasında İslam Ahlak Literatürünün Temel Hususiyetleri" başlıklı yuvarlak masa toplantıları gerçekleştirilmiş ve ahlak alanına dair literatür kendi hususiyetleri bağlamında tartışılmıştır. Elinizdeki bu kitap, söz konusu toplantılarda gerçekleştirilmiş sunumların makalelerinden oluşmaktadır.

Hümeyra ÖZTURAN, Mustakim ARICI, İdris CEVAHİR, Eşref ALTAŞ, Hacı Bayram BAŞER, Harun KUŞLU, Osman DEMİR, Cahid ŞENEL Ahlâk, İslam düşüncesi içerisinde pratik felsefeden çeşitli dinî ilimlere varıncaya kadar geniş yelpazede tartışılagelen bir alandır. Bu itibarla ahlâk; felsefî ilimlerden biri olarak kabul edilirken aynı zamanda hadis, kelâm, fıkıh, tasavvuf gibi dinî ilimlerde de farklı vecheleriyle tartışılmaktadır. Birden çok disiplinin kesişim noktasında yer alan ahlâkın, tüm boyutlarıyla incelenip ortaya konulabilmesi için bu ilimlerin kendi iç dinamikleri bakımından ele alınması gerekmektedir. Böyle bir çaba İslam düşüncesi içerisinde yer alan ahlâkın bütün boyutlarıyla anlaşılması için elzem görünmektedir.
Bu ihtiyaca binaen İlmi Etüdler Derneği (İLEM) ve İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği bünyesinde yürütülen “İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi” kapsamında Mart 2013-Mart 2014 tarihleri arasında İslam Ahlâk Literatürünün Temel Hususiyetleri” başlıklı yuvarlak masa toplantıları gerçekleştirilmiş ve ahlâk alanına dair literatür kendi hususiyetleri bağlamında tartışılmıştır. Elinizdeki bu kitap, sözkonusu toplantılarda gerçekleştirilmiş sunumların makalelerinden oluşmaktadır.
Abdurrahim Bilik, Ahmet Sağlam, Damla Tunca, Harun Abacı, İbrahim Aksu, İlker Kömbe, İrfan Kaya, Mehmet Fatih Yalçın, Mehmet Zahit Tiryaki, Mustafa Çakmak, Mustafa Yavuz, Özkan Öztürk, Selahattin Polatoğlu Otorite tarih boyunca mahiyeti, gerekliliği ve sınırları tartışılan bir kavram olagelmiştir. Böylesine tartışmalı bir özellik taşıması otoritenin her daim gündemde kalabilmesine yardım etmiştir. Kavramın gündeme geldiği birincil alan ise siyaset olmuştur. Otorite, kendisine eşlik eden iktidar kavramı ile birlikte, siyasetin en temel meselelerinden birini oluşturmuştur ve oluşturmaya da devam etmektedir. Bununla birlikte, otoriteyi yalnızca siyaset sahasına hapsetmemek gerektiğinin de altı ısrarla çizilmelidir. Çünkü o, siyaset yanında dinden bilime, sanattan felsefeye değin hemen her alanda karşımıza çıkmaktadır.
İslâm düşüncesi merkezli bir inceleme olan bu çalışma, otorite kavramının izini siyaset ve felsefe-bilim sahalarında sürmeye gayret etmektedir. Çalışma birbirinden bağımsız fakat birbirini tamamlayıcı özellikteki bölümlerden oluşmaktadır. Her bir bölüm, otoritenin İslâm, siyaset ve felsefe-bilim tarihindeki değişik yansımalarını dönem yahut isim yahut da eser merkezli olarak soruşturmaktadır. Söz konusu soruşturmalarla otorite meselesi yeniden ve fakat üzerinde daha önce durulmamış farklı yönleriyle siz okuyucuların dikkatlerine sunulmaktadır. Böylelikle de eser, İslâm düşünce tarihinde insana ve topluma ilişkin soruların peşinde koşanların yolunu bir miktar aydınlatmayı hedeflemektedir.
Cevdet Kılıç “İslâm Düşüncesinin Batı'ya Tesirleri” konusu hem Batı için hem de İslâm dünyası için önemli bir konudur. Bu konudaki araştırmalar, İslâm dünyasında ve özellikle ülkemizde çok yenidir. Batı'da, geçen yüzyılın başlarına kadar geri giden araştırmalar, ülkemizde çok az ve çok kısmidir.
Batı; İslâm, Kur'an ve Hz. Peygamber'e düşmanlığından hiçbir zaman vazgeçmemiştir. İslâm'a düşmanlık ederken onun ürettiği bilgi, bilim ve felsefeyi takip etmekte ve düşünce dünyasına katmakta tereddüt etmemiştir. Batı düşüncesine İslâm düşüncesinin etkisi hususunu bilmek kadar önemli olan bir başka husus, Batı'nın gerçek yüzünün “ne olduğu”nu anlamaktır. Batılı düşünürlerin çoğunluğu, İslâm düşüncesinin orijinal olmadığı, İslâm dininin her türlü özgür düşünceye ve bilime engel olduğu, kendi özgün düşüncesini üretemediği, kadim felsefelerin kötü bir kopyası olduğu kanaatindedir. Ancak hiç de öyle olmadığı ve İslâm dünyasında üretilen bilgi, bilim ve felsefenin Orta Çağ İslâm dünyasında zirvelerde olduğu anlaşılmış; İslâm düşüncesinin Batı dünyasına etki ve katkısının çok büyük olduğu, bizzat kendileri tarafından itiraf edilmek durumunda kalınmıştır.
Elinizdeki eserde İslâm düşüncesinin Batı'ya geçiş şekli ve yolları; Endülüs, Sicilya ve Haçlı Savaşlarının bu geçişe sağladığı katkılar ve imkânlar üzerinde durulmakta, Batı düşüncesinin kaynakları ve İslâm filozoflarının Batılı filozoflara etkisi anlatılmaktadır.
Anar Gafarov, Aygün Akyol, Eşref Altaş, Fethi Kerim Kazanç, Hümeyra Özturan, Mehmet Evkuran, Mehmet Zahit Tiryaki, Yunus Cengiz Ahlâkî yargıları, bir başka ifadeyle ahlâkî önermeleri iyi veya kötü şeklinde değerlendirmemizi sağlayan ilke yahut kaynak nedir? Düşünce tarihinde bu kaynağın haz, doğa, duygu, akıl, sezgi, toplum, ilahi irade olduğuna dair farklı cevaplar bulmak mümkündür. Fakat Adaletin iyi, zulmün kötü olduğunu nereden elde ediyorum? sorusuna verdiğimiz cevap, bizi yeniden farklı sorularla karşı karşıya getirir. Örneğin cevabımız akıl ise bu aklın özelliği nedir yahut hangi akıldır? İnsanın doğasının, duygularının, sezgisinin, içinde yaşadığı toplumun eylemlere ilişkin iyi ve kötü yargısını vermede bir rolü var mıdır? İlahî vahyin ahlâk alanını belirlemedeki rolü nedir? Ahlâkî yargılar ile ilgili olarak çoğaltılabilecek bu tür soruların, bu kitapta temel olarak ahlâkî önermelerin kaynağı sorusu altında ele alınması amaçlamaktadır.
Harun Kuşlu, İbrahim Aksu, İbrahim Halil Üçer, Kübra Bilgin Tiryaki, Metin Aydın, M. Zahit Tiryaki, Sümeyye Parıldar, Yunus Cengiz En genel anlamda insan tabiatı şeklinde ifade edilebilecek olan kişiliğin, oluşum ve farklılaşmasında tevarüs edilen biyolojik ve kalıtsal özelliklerin mi yoksa yaşanılan deneyimler çeşitliliğinin mi esas öneme sahip olduğu tartışması felsefe tarihinin erken dönemlerine kadar geri götürülebilecek ve bugün de aynı canlılıkta varlığını devam ettiren bir probleme işaret etmektedir. İnsan tabiatını açıklama biçimi olarak mizaç teorileri ise bir aynıyla fizik ve tıp ile ilgiliyken sonuçları itibariyle insanın eylemleri ve bu dünyada bulunuşu ile doğrudan ilişkilidir.
Elinizdeki kitap, 2015 yılında İslam Ahlâk Düşüncesi Projesinde kapsamında İslam düşüncesinde ortaya çıkan mizaç teorileri üzerine gerçekleştirilen yuvarlak masa toplantılarının genişletilmiş bir çıktısıdır. Kitapta yer alan makaleler; insan kişilik ve karakterinin anlaşılmasında çok merkezi bir yeri olan mizaç teorisinin Hipokrat (M.Ö. 375) ve Galen (ö. 200) sonrası dönemine, daha özel olarak ise problemin bazı İslam filozof ve kelamcılarındaki görünümlerine odaklanmaktadır. Kitap, konuyla ilgilenmek isteyen okuyucular için bir başlangıç olmayı ve sonrasında problemin yeni görünümleriyle mukayeseli bir şekilde yapılacak yeni okuma, anlama ve yorumlama süreçlerine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Hatice Toksöz Sevgi (el-mehabbe), kavramına dair etimolojik bir tahlil girişimi olan bu çalışma, sevgi kavramının İslam düşüncesinde metafizik, fiziki, ahlaki ve siyasi boyutlarına ilişkin açılımları gözler önüne sermeyi hedeflemektedir.
Çalışmada, Allah'ın sevgisi ile yaratılmışların sevgisinin mahiyet farkına işaret edilerek İslam düşünürlerinin sevgi kavramı etrafında tartıştıkları problemlere yer verilmiş; böylece İslam filozoflarının, kelam bilginlerinin ve mutasavvıfların sevgiye ilişkin yazdıkları üzerinden mukayese yapma imkânı sağlanmıştır.
İslam düşüncesine dair yazılmış metinler ışığında sevgi kavramının analizini ortaya koyan bu eser, okuyucularını sevginin bireyin ahlaki
yetkinliğini kazanması ve toplumsal birlikteliğin mükemmel şekilde tesisi için vazgeçilmez bir haslet olduğu noktasında bilgilendirmeyi amaçlamaktadır.
Yunus Cengiz, Selime Çınar Ahlâk düşüncesi için kilit kavramlardan biri olan vicdan kavramı günümüzde sıklıkla "ahlâkî bilinç" anlamında kullanılmaktadır. İslam düşüncesine bakıldığında ise vicdan kelimesinin bu anlamda kullanıldığını ya da yaygınlıkla böyle bir içeriğe sahip olarak geçtiğini söylemek zordur. Nitekim birçok metinde bu kavram ahlâkî değil epistemolojik anlamda sezgiye karşılık gelecek şekilde geçmektedir.
Bu çalışma ile amaçlanan; vicdan kavramını Îslamî gelenekler üzerinden işleyerek, kavramın bu geleneklerdeki karşılığını saptamaktır. Bu durum bizim, literal olarak vicdanın geçip geçmemesine bakmaksızın bir eylem karşısındaki eyleyenin ahlâkî farkındalığının oluşmasını sağlayan zihinsel halleri ve pratik sonuçlarını çözümlemeyi hedefleyen metinleri ele almamızı gerekli kılmaktadır. Bunu yaptığımız takdirde ahlak psikolojisine dair klasik metinleri tekrar yorumlama imkânını bulacağımız gibi, İslam ahlak felsefesinin yeniden üretimine bir katkı da sağlamış oluruz.
İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi kapsamında 3-4 Haziran 2016 tarihlerinde İLEM-İLKE ev sahipliğinde gerçekleştirilen İslam Düşüncesinde Vicdan Çalıştayı'nda sunulan çalışmalardan oluşan bu kitapta yer alan makalelerde, insanı doğru eyleme teşvik eden içsel halin sorun- sallaştırılma biçimi, bunların farklı alanlardaki yansımaları ve psikolojik-teolojik temelleri ilgili gelenekler açısından ele alınmaktadır.
Cevdet KILIÇ Elinizdeki kitap, belki biraz iddialı gelecektir ama İslâm'ın felsefi yorumu denemesidir. Bunun anlamı bize göre şu­dur: Günümüz insanı, bilgiyi felsefi boyutla­rıyla test etmek ister. Velev ki bu bilgi türü, metafizik bilgi alanı olsun. Çağımız bilgi felsefesinin en önemli yaklaşımlarından biri, doğrulama ilkesidir. Bu ilkenin doğasında bir önermenin doğru olup olmadığı, o önermenin içeriğinin olgularla desteklenip desteklenmemesiyle doğru orantılıdır. İşte burada yapılmak istenen şey, doğrulama ilkesini dinin verileri üzerinde felsefi metodoloji ile uygulamaktır. Böyle bir girişimde bulunmanın kalkış noktası, dinin inanç ve ibadet esaslarının yanı sıra vahyin verilerinin fel­sefi boyutunun önemini ortaya koymak içindir. Günümüz insanı, dini veya felsefi bilgiye, inanması ve doğruluğunu kabul edebilmesi için akli, mantıki ve felsefi delilleriyle birlikte ikna olması gerekir. Yani “nasıl”ından ziyade “niçin”i önemlidir ve önceliklidir. Biz de bu çalışmamızda, vahyin verilerini bu tarzda ele almaya çalıştık. Burada yapılmak istenen şey, İslâm dininin vahyi verilerinin akli ve felsefi boyutlarıyla te­mellendirilmesi, “neden”inin ve “niçin”inin ortaya konulması, yani kısaca “hikmet” üzerinde durulması, “nasıl”ının ise uzmanlarına bırakılmasıdır. Bizim bu çalışmamız, bilinen şeylerin tekrarı veya geçmişe ait birtakım başarıların özlemi de değildir. Bilimsel gelişmeleri veya keşifleri, Kur'ân-ı Kerim ayetleri ile bağdaştırmaya çalışıp imanımızı yeniden tazeleme gayreti de değildir. Burada yapılmak istenen şey, bir hakikatin farklı boyutlarıyla ele alınmasıdır. İlmimizi, irfanımızı, felsefemizi ve medeniyetimizi yeniden keşfetmeye çalışırken bu yolda döşeyeceğimiz taşları, sağlam bir zeminini oluşturma yolunda bir çaba olarak görmek gerekir.
Cevdet Kılıç Bu kitap, üniversitelerimizin Fen-Edebiyat veya Sosyal ve Beşerî Bilimler fakültelerinin Felsefe bölümü öğrencilerine yönelik kaleme alınmış bir çalışmadır. Bu bölümlerde, son zamanlarda İslâm felsefesine ilgi gittikçe artmaktadır. Günümüzde İslâm felsefesi üzerine yazılan eserler, daha ziyade İlahiyat formasyonuna sahip kitleye yönelik kaleme alınmış eserlerdir. Yani bu eserler, anlaşılabilmesi için ilâhiyat bilgisine ve kavramlarına, İslâm tarihi bilgisine ve aynı zamanda İslâm felsefesinin kavramlarına ve problemlerine vakıf kimselerin anlayacağı bir dil ve üslupla yazılmıştır. Ancak felsefe bölümü öğrencisi, bu eserleri anlamaya yönelik bilgisel, tarihsel, kavramsal ve problematik olarak bir altyapıya yeterince sahip değildir. Hem gerekli bu altyapıyı tamamlamak hem de İslâm felsefesinin daha iyi anlaşılmasına bir katkı sağlamak amacıyla böyle bir eseri kaleme almış bulunmaktayız.
Kitap, öncelikle felsefe bölümü öğrencileri hedef kitle olarak seçmiş olsa da İslâm felsefesine ilgi duyan herkes için bir el kitabı niteliğinde hazırlanmıştır.
Kitapta, aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır:
• İslâm felsefesinin anlamı ve kapsamı nedir?
• İslâm dünyasında felsefi düşüncenin ortaya çıkmasında etkili olan unsurlar nelerdir?
• İslâm felsefesi farklı kültür ve medeniyetlerden etkilenmiş midir? Etkilenmiş ise bunlar hangileridir?
• Felsefe tarihinin en önemli ayağı olan VIII-XV. yüzyılda İslâm dünyasında İslâm felsefesi ve bilimine etkisi ve katkısı olan büyük filozoflar kimlerdir?
• İslâm felsefesi Batı düşünce dünyasını etkilemiş midir? Eğer etkilemiş ise bunun yolları nasıl olmuştur?
• İslâm düşüncesinin bir parçası olan tasavvuf düşüncesi nedir? Nasıl ortaya çıkmış ve temsilcileri kimlerdir?
A. Taha İmamoğlu, Ahmet Okumuş, Haluk Alkan, Hızır Murat Köse, İlker Kömbe, Lütfi Sunar, Ömer Türker, Özgür Kavak, Süleyman Güder, Şenol Korkut İnsan bir topluluk içerisinde yaşayan, kendisini bir topluluk içerisinde anlamlandıran siyasi bir varlıktır. Ancak bu zorunlu birlikteliğin iyi ve adil bir sisteme dönüşmesi için arayışlar olagelmiştir. Tarih boyunca böyle bir düzenin kurulması ve sürdürülmesi için çeşitli siyasal sistemler geliştirilmiştir.
Günümüzde de insanlığın karşılaştığı en önemli ve acil sorunlardan biri herkes için iyi, faydalı ve adil bir düzenin teşekkülüdür.
Elinizdeki eser, çağdaş siyaset biliminin ve siyaset felsefesinin imkânlarını ve araçlarını da kullanarak İslam siyaset düşüncesine kuramsal bir çerçeve çizmek maksadıyla hazırlanmıştır. Alanında yetkin akademisyenler tarafından yazılan bu kitap yeni bakışlar oluşturmayı amaçlamaktadır.
“Adil devlet", "erdemli şehir" ve "mükellef insan" kavramsallaştırmaları etrafında şekillenen İslam siyaset düşüncesini yeni bir bakışla kavramak için bu kitap rehber niteliği taşımaktadır.

Selim ÖZARSLAN Ölüm ve ölüm ötesi hayat düşüncesi veya inancı insanoğlunu bu geçici dünya hayatında en çok meşgul eden konuların başında yerini almıştır. Çünkü insan görmek ve bilmektedir ki bu dünyadaki bütün varlıklar gibi insanlar da ölmektedir.
Bir gün ölüm vakti kendisine de gelecektir. Bu olgu kaçınılmazdır, mukadderdir. Bu olgu nedir, insana ne yapar, ölümün arkasında ne vardır, insan öldükten sonra ne olacaktır? İnsan ölümle birlikte yok mu olacaktır, yoksa başka bir dünyada yeniden dirilerek var olmaya devam mı edecektir?
Eğer ölümle birlikte yokluğa gidecekse dünyada yaşamının bir değeri olmayacak, boşu boşuna bir hiç uğruna yaşamış olacaktır. Böyle bir düşünce üstün değerlerle donanmış insanı tatmin etmemektedir. Öyleyse ikinci bir şık kalıyor ki, o da bu dünyadaki hayatını anlamlandıracak, yaptığı eylem ve davranışların karşılığını alacağı ölüm ötesi varoluşsal gerçek bir hayata inanmaktır.
İnsanlar ilk çağlardan beri sonlarının ne olacağını düşünmüşler, şöyle veya böyle bir ölüm sonrası hayat düşüncesine sahip olmuşlardır. Çünkü insan yaratılışı / fıtratı gereği yok olmaktan hoşlanmaz, var olmak ister. İnsanların bir kısmı bu arzularını beşerî dinlerin, kimisi de ilahî dinlerin sunmuş olduğu ölüm ötesi hayat fikirleriyle tatmin etmeye çalışmışlardır.
Biz de bu eserimizde, en son ve en mükemmel din olan İslâm'ın ölüm ve ölüm ötesine bakış açısını, Kelâm İlmi'nin perspektifinden bir araştırmaya tabi tutarak başta ülkemiz İlahiyat / İslâmi İlimler Fakülteleri, İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümü, İlitam, Ön Lisans İlahiyat Programı, Eğitim Fakülteleri Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerimiz ve bütün okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.
Kenan Gürsoy Jean Paul Sartre, ülkemizde genellikle roman, tiyatro ve denemeleriyle tanınmış çağdaş bir Fransız filozofudur. Düşüncesinin asıl yapısını oluşturan felsefî değerlendirmeleri üzerinde ise pek fazla durulmamıştır. Prof. Dr. Kenan Gürsoy'un bu çalışması, J. P. Sartre'ın ontolojisi ve felsefî sistematiği üzerine kaleme alınmış öncü ve klasikleşmiş bir eserdir.
J. P. Sartre felsefesinin genel hatları ile Tanrı düşüncesi arasındaki münasebetin ele alındığı bu eser; Çağdaş Felsefe alanında nitelikli okumalar yapmak isteyen okurları, zevkli ve doyurucu bir tefekkür ziyafetine davet ediyor.
Fahri Bakırcı Bu kitapta, John Locke’un sözleşme kuramının, ne tür bir mülkiyet anlayışına izin verdiği gösterilmeye çalışılmaktadır. Doğal hukuk felsefecilerini birleştiren şey, hepsinin de, toplumun başlangıcını sorarak başlamaları ve bu soruyu yanıtlamak için doğa durumu ile toplum sözleşmesi kavramlarına başvurmalarıdır. Sözleşme kuramları sıfır bir toplum hali belirlemekte ve hedeflenen toplum biçimini yaratmak amacıyla, bu toplum durumunun ilk izlerini içinde taşıyan bir doğa durumu tanımlaması yapmaktadır. Locke’un sözleşme kuramının ne tür bir mülkiyet anlayışına izin verdiğini ortaya koyan çalışmada yöntem şudur; Doğa durumu, toplum durumunun izlerini içinde barındıran bir durum olarak düşünüldüğünden, toplum durumunu ve özelde, toplum durumundaki mülkiyet ilişkilerini anlamak için, doğa durumuna dönerek doğa durumunda ne dendiğini saptamaya çalışılmıştır. Bu saptamalar ışığında toplum durumu ve toplum durumundaki mülkiyet ilişkileri çözümlenmeye çalışılmıştır.
Elife Kılıç Enformasyon ve teknolojinin hâkim olduğu günümüzde, bilginin elde edilmesi hızlı ve bilgiye erişim de oldukça kolay olmaktadır. Fakat enformasyon çağının getirdiği bu kadar çok malumat ve bilgi içinde doğru, güvenilir, sağlam ve kesin bilgileri nasıl ayırt edeceğimiz, önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Doğruluk nedir? Doğru bilgi nedir? Doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayıran özellikler nelerdir? Yanlış yapmamızın sebepleri nelerdir? Bu türden soruların cevabını bulmak, bizi daha güvenilir ve sağlam bilgilere götürecektir. Düşüncelerimizi temellendirirken hangi doğruluk ölçütlerine başvuracağımız ne sadece felsefe ve bilim ne de diğer araştırma alanları değil genel olarak tüm insanların haklı gerekçelendirmeler yapması için şarttır. Bu araştırma, doğruluğun bilgi felsefesindeki kullanımı, ne olduğu, nasıl gerçekleştiği türünden soruların bilgi felsefesi özelinde ve John Locke merkezde olmak üzere izini sürmektedir
Vedat Çelebi İlk olarak şunu belirtmek gerekir ki Türkiye'de zihin felsefesi bağlamında yapılan çalışmaların arttığı görülmektedir. Ancak bu çalışmalar, daha çok makale, tez ya da çeviri düzeyindedir. Dikkat çekilen bu husus, Amerikalı dil ve zihin filozofu olan John Roger Searle için de geçerlidir. Bu bağlamda literatürdeki söz konusu boşluğu gidermek adına bu eser, zihin felsefesinin temel problemlerini J. R. Searle'ün düşüncelerinden hareketle değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla kitabın yazılmasındaki temel amaç, zihin felsefesinin temel kavram ve problemlerini Searle'ün zihin felsefesinden ve farklı filozoflardan hareketle detaylı bir biçimde karşılaştırmalı olarak ortaya koymaktır. Nitekim kitabın içeriği Searle ile sınırlı kalmamakta aynı zamanda zihin felsefesinin temel problemlerine değinen önemli birçok zihin felsefesi filozofunun düşüncelerini de içermektedir. Sonuç olarak bu kitapta Searle'den hareketle zihin felsefesindeki problemlerin daha kapsayıcı ve detaylı bir biçimde ortaya konulması ve bu doğrultuda da felsefe alanında Türkçe literatüre katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Bu bağlamda kitabın hedef kitlesi; özellikle zihin felsefesi, bilinç, qualia, nörofelsefe, özgür irade ve yapay zekâ çalışmaları ile ilgilenen, başta felsefe olmak üzere psikoloji, sosyoloji, ilahiyat, iletişim bilimleri ile enformatik ve bilgisayar bilimleri alanlarındaki lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyindeki öğrenciler ve akademisyenlerdir.
Suat Soner Erenözlü Bu kitapta, estetik ve sanat felsefesinin köşe taşlarından biri olan ve kendisinden sonraki estetik çalışmaları büyük ölçüde etkileyen Kant'ın felsefesinin ana hatları ve estetiği incelenmekte, Kant'tan hareketle modern felsefede oluşan estetik ve sanat felsefesi tartışmaları ele alınmaktadır. Bu bağlamda Hegel, Nietzsche, Croce, Hartmann ve Gadamer'in felsefeleri önce kendi dizgeleri içerisinde değerlendirilmekte, ardından felsefelerindeki Kant izleri ve Kant estetiğine yönelttikleri eleştiriler karşılaştırmalı olarak sunulmaktadır.
Aykut Küçükparmak Zaman, insan varoluşunun temel kategorilerinden biri olup, en az insanın kendisi kadar gizemlidir. Kâinat tabiri caiz ise gözünü onda açmış ve onda kapatacaktır. Genelde varlığın ve özelde insan varoluşunun temel ilkesi olmasının yanı sıra hakkında ileri sürülen bir sürü felsefe, inanç ve teorilere rağmen "zaman nedir?" sorusunda çok fazla mesafe kaydettiğimiz söylenemez.
Zaman felsefesi Türkiye'de yeni yeni gelişen bir alan olup, bu alanda alınacak hayli yol vardır. Elinizdeki eser; Kant'ın zaman anlayışını, 1770 yılında yazmış olduğu doktora tezini ve "Saf Aklın Eleştirisi" eserini temel alarak, oldukça özgün biçimde ve hiçbir şeyi dışarda bırakmadan tahlil etmektedir.
Adem Yılmaz Bernhard'dan Marcuse ve Heidegger'e, Demirkubuz ve Salman Rushdie'den Deleuze'e, Adorno'dan Gasset ve Zizek'e uzanan kuramsal bir yolculuğun tanığı olan Karanlığın Aristokrasisi, hatasızlık ve haklılık gibi ağır iddialardan uzak, okuru düşünsel bir keşfe çağırıyor. İlk bölümünde, Deleuze ve Adorno'yu birlikte okuyan bu çalışma, ikinci bölümünde; edebiyat, felsefe ve siyasal kuram birlikteliğini içinde bulunduğumuz dijital çağa yönelik düşünsel bir sorgulamaya dönüştürüyor. Kitap, kimi yönleriyle bir giriş kitabı özelliği gösterebildiği gibi siyasal kuramı tembelliğinden kurtarmaya yönelik katkı niteliği taşıyor.

“Benim burada yapmak istediğim, öncelikle düşünsel öz güvenin, düşünür ya da düşünce bekçiliğiyle uzaktan yakından bir alakası olmadığını göstermektir. Karanlığın Aristokrasisi, bezdirici ezberlerin ya da okumaya sınır çeken yaklaşımların hükmünde, insanı düşünceden, felsefeden ve entelektüel uğraştan soğutan, iktidarını dayattığı yetersizlik duygusundan alan ikliminde nefes alınabileceğine dair düşünsel bir tanıklıktır”.