Edebiyat Araştırmaları \ 2-3
Lokman Taşkesenlioğlu Türk edebiyatı; sözlü edebiyatın başladığı bilinmeyen zamanlardan bugüne, doğuda Çin'den batıda Avrupa'nın içlerine, kuzeyde Rusya steplerinden güneyde Mısır hatta Hindistan'a kadar olan çok geniş bir coğrafyada; Orta Asya, Azerbaycan ve Osmanlı başta olmak üzere pek çok dil sahasında; büyüklü küçüklü onlarca devlet, hanlık, hanedan ve beylik egemenliğinde bulunmuş topraklarda; gerek avam gerekse havas için gerek din gerekse insan odaklı kaleme alınmış; günümüze ulaşan veya ulaşmayan yüz binlerce eseri ve bu eserlerin yazar ve şairlerini bünyesinde toplayan; külliyatın miktarı ve sanatsal değeri olarak dünyanın sayılı edebiyatlarından biri olarak kabul edilen; bir bilim, kültür, sanat ve dil hazinesidir.
19. yüzyılın ortalarından bugüne kadar onlarca Türk edebiyatı tarihi kaleme alınmış, özverili ve değerli çalışmalar meydana getirmiş pek çok yazar bu konuda büyük kıymet arz eden çalışmalar vücuda getirmiştir. Bu çalışmanın ise daha çok edebiyat öğretimine yoğunluk veren bir edebiyat tarihi olduğunu söylemek mümkündür. Daha önce yayımlanan Klasik Türk Edebiyatı (Kavramlar, Şekil ve Tür Bilgisi, Ses ve Ahenk Unsurları, Anlam ve Mecaz Dünyası) adlı çalışmanın devamı ve tamamlayıcısı olarak hazırlanan eserde, edebiyat tarihi kavramının ele alındığı ilk bölümün ardından ana hatlarıyla 11-19. yüzyıl arası Klasik Türk Edebiyatı Tarihi okuyucuya sunulmuştur.
Eserde dönemler yüzyıllara ayrılarak ele alınmış, her dönem de dil sahalarına göre sınıflandırılmıştır. Önce dönemin genel siyasi ve sosyal tarihi kısaca değerlendirilmiş, kültür-sanat ve bilim hayatının önemli gelişmelerine yer verilmiştir. Daha sonra edebî sahalar ayrı ayrı ele alınarak genel mahiyete değinilmiş, şahsiyetlerin hayatı, edebî görüşleri kısaca işlenmiş, önemli eserler üzerinde teferruatla durulmuştur. Ele alınan hemen her metinden şahsiyetin edebî değer ve tarzını yansıtacak özenle seçilmiş örneklere de yer verilerek aynı zamanda bir klasik Türk edebiyatı antolojisi de oluşturulmaya çalışılmıştır.
Komisyon KPSS Lise - Ön Lisans / Genel Yetenek - Genel Kültür 5 Deneme
Zehra Kaderli Beden; insan yaşamının doğadan, dolaysız deneyimden koparılarak icat edilmiş söylemsel kategorilere ve gerçeklik rejimlerine göre baskı altına alındığı, şeyleştirildiği ve biçimlendirildiği ve adına da uygarlaşma, kültür, bilim, teknoloji, gelişme ve ilerleme denen tahakküm ve şeyleşme sürecinin hem hedefi hem de ürünü olmuştur. Doğadan kopmanın ve sembolik kültürün icadıyla başlayan bedenin bu makûs tarihi, insani varoluşun esas boyutu olan bütüncül bedenleşme deneyiminden bedenin bir şeye, nesneye, kategoriye, sembole, metafora, yüzeye ve organizmaya indirgenmesi sürecini ifade etmektedir. Bildiğimiz hâliyle beden ve bedenleşme deneyiminin neliği ve nasıllığını açıklayan teorizasyon projesi bütünüyle sosyo kültürel bilimsel söylem, pratik ve kurumların etkileşimsel yapılandırmasının bir neticesidir.
“Bedenlerin ve deneyimlerin gerçekliğini dışa vuran temsillerin temelindeki söylem ve gerçeklik rejimlerinin kimlerin bedenlerine, deneyimlerine, inisiyatiflerine ve çıkarlarına dayandığı” sorusundan hareketle eleştirel, feminist, fenomenolojik ve pragmatist yaklaşımlar çerçevesinde beden ve bedenleşme deneyiminin yapılandırılma serüvenini ele alan bu kitap, söylemsel biçimlendirmeden kaçılamayacağını ileri süren postmodern teslimiyetçi yaklaşımdan farklı olarak bedenleşme deneyiminin direniş ve öz belirlenim potansiyelinin ve failliğinin arkasında durur. Çünkü beden, varoluşsal özelliklerimizin tümünün eş zamanlı ve etkileşimsel olarak örümlendiği ve ancak yapay bir düzlemde ayrıştırılabileceği bütüncül bir deneyimdir. Hiçbir söylem, bedenleşme deneyimlerini bütünüyle zapt edemez. Bedenleşmenin deneyimsel boyutu her zaman söylemi sorgulayabilecek, alaşağı edebilecek ve kendi gerçekliğini ortaya koyabilecek bir faillik potansiyeli barındırır.
Yakup Öztürk 19. asrın sonunda doğan, geçtiğimiz asrın son çeyreğini göremeden vefat eden Faruk Nafiz Çamlıbel, idrakine kavuştuğunda altı asırlık bir dağın, yok olurken bıraktığı son gürlemeye tanıklık ediyordu. Osmanlı'nın çöküşü, Osmanlı'dan bağımsız olmayan Cumhuriyet'in doğuşu, büyük toprak kayıpları, Cumhuriyet politikalarının bir ideoloji hâline gelip tabulaştırılması, çok partili hayat ve darbelerin başlangıcı hep o yaşarken oldu. Faruk Nafiz Çamlıbel de 75 yıllık ömründe edebiyat ve siyaset arasında yeni bir millet halitasının kimi zaman uzaktan, kimi zaman içeriden bir mimarı idi. Çamlıbel, hayatını öğretmenlikten ve milletvekilliğinden kazanan bir şairdi. Onun hayatına yaklaşırken şiiri öncelikli mesele kılmak, bir taraftan da hayatının iki taşıyıcısı öğretmenliği ve milletvekilliğini ihmal etmemek gerekir. Çamlıbel'deki öğretmenliği bir maişet hâdisesi olarak değerlendirmek nakısa doğurur. Bugün, Faruk Nafiz'in Türk edebiyatındaki yeri, öğretmenlik vazifesini yerine getirmek için çıktığı Kayseri yolculuğu kadar önemlidir. Zira bu yolculuk bize memleket edebiyatının giriş manzumelerinden birini, “Han Duvarları”nı armağan etmiştir. Şairin, 1946'da Demokrat Parti ile başlayan 27 Mayıs 1960 askerî darbesi ile son bulan siyasi hayatı da iki taşıyıcıdan birini ortaya koyar. Elinizdeki çalışma, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden biri olan Çamlıbel'in hayatına, eserine ve sanatına toplu bir biçimde bakmayı hedefleyen bir kitaptır.
Hugo Friedrich 1956 yılında yayımlanan Modern Şiirin Yapısı, Avrupa şiir sanatı araştırmalarında önemli bir yere sahiptir. Friedrich, ilk olarak Baudelaire, Rimbaud ve Mallarmé üzerinde durmakta ve “hâkim hayal gücü”, “duyarsızlaşma”, “çirkinin estetiği” gibi 1850-1950 arasındaki Avrupa Modernizminin şiir yapısını ele almaktadır. Bununla birlikte Guillén, García Lorca, T. S. Eliot, R. Alberti, Ungaretti veya Montale gibi şairleri modernitenin büyük hareketi olarak nitelendirmektedir. Ancak kitabın sonsözünü kaleme alan Jürgen v. Stackelberg, Friedrich’in “modern şiir sanatı” ve “modernite” kriterlerini ve klâsiklerini eleştirmekte ve ele almadığı “modern” şiirin diğer şairlerini de kapsayacak şekilde incelemenin genişletilmesi gerektiğini söylemektedir. Modern şiirin belirtilerini ele alan Hugo Friedrich çalışmasında kendi eleştirel bilincini, entelektüel imgelemini ve analitik dil gücünü, yapılan her türlü stil incelemesi ve yorumlanması için örnek teşkil edecek şekilde kullanmaktadır. Friedrich’in dikkati, içerik kadar şiirin şekli ve yapısına da odaklanmaktadır. Modern Şiirin Yapısı büyük bir başarıya imza atmıştır (Kitap, 15’in üzerinde baskı yapmış ve çok sayıda dile çevrilmiştir). Modern şiirin başlangıç noktalarını, teorisini, doğasını açımlayan bu kaynak kitap Mustafa Özdemir’in titiz çevirisiyle Türkçede.
Osman Özbahçe Genç insanlar söz konusu olduğunda nasihat kapısı hiç kapanmıyor. Onlara yazar olsaydınız nasıl yazardınız diyen yok. Edebiyat tarihi akım önerileriyle, böyle yazılır önerileriyle dolu. Bu önerileri tekrarlamanın anlamı var mı? Gençlerin önüne akımları sıra sıra dizsek ve birini seçmelerini istesek, onlardan seçtikleri akımın özelliklerini taşıyan bir şiir yazmalarını istesek hangisi yazamaz? Hangisi söz konusu kurallar dizisini işleterek bir metin üretemez? Peki, yazılan metne şiir diyecek miyiz? Hikâye diyecek miyiz? Gençlere kendinizi adayın demek kolay. Başka türlü yazamazsınız demek kolay ya da yazmak için okumak şart, okumayan yazamaz demek. Peki neyi okuyacak? Nasıl okuyacak? Dergi izleyin dediğinizde hangi dergiyi niçin öneriyorsunuz? İnternet ortamlarından uzak durun, internet dergi editörsüz dergidir dediğinizde internet dergileriyle edebiyat dergileri arasındaki farkı nasıl örnekleyeceğiz? İşin teorisini arayın ama teoriye teslim olmayın dediğimizde önerimiz nedir? Birbirinden kıymetli yazarlarımızla Okuma Süreçleri'nde bu sorulara cevap aradık. D. Mehmet Doğan, Arif Ay, İbrahim Demirci, Yıldız Ramazanoğlu, Necip Tosun, İhsan Deniz, Ali Sali, Turan Karataş, Hüseyin Atlansoy, Dursun Ali Tökel, Sadık Yalsızuçanlar, Şaban Abak, Mustafa Aydoğan, Gökhan Özcan, Hüseyin Akın, Hicabi Kırlangıç, Yusuf Turan Günaydın, Ali Utku, Hakan Şarkdemir, Selçuk Küpçük, Mehmet Aycı, Hayriye Ünal, Vural Kaya, Osman Özbahçe, Zeynep Arkan okuma süreçlerini yazdı. Edebiyat “ölümün çürütemediği güzellik”tir. (Sezai Karakoç) Yazarlarımız bize o güzellikten bir demet sundular.
Berat Açıl On altıncı yüzyıl Osmanlı devletinin imparatorluk olarak kendini iyi-ce kabul ettirdiği bir dönem olarak kayıtlara geçmiştir. Bu yüzyıl aynı zamanda imparatorluğun siyasî, iktisadî, askerî ve kültürel açıdan en güçlü yüzyılı kabul edilmektedir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman saltanatı, edebî açıdan da yetkin ürünlerin ortaya çıktığı, Osmanlı edebiyatı mefhumunun iyice kabul gördüğü bir dönemdir. Bu dönem-de kültürel ve edebî faaliyet ve üretim imparatorluğun neredeyse her tarafına yayılmış durumdadır. Bu bakımdan Rumeli özellikle zikre-dilmeye değerdir.
Bu itibarla denebilir ki Osmanlı edebiyatına rengini veren unsurlardan biri de Rumeli memleketlerinde yetişen şairlerin meydana getirdikleri edebî eserlerdir. Kaynaklarda hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulun-mayan Cûşî de Rumelili şairlerden biridir. Cûşî; Hanefilik, Kızılbaşlık, Rafızilik gibi Kanuni Sultan Süleyman döneminin önemli siyasi ve fıkhî meselelerini de şiirlerinde yansıtmış bir şair olarak öne çıkmak-tadır. Cûşî Dîvânı, edebî yönünün yanı sıra dönemini yansıtıcı bilgiler içermesi bakımından da dikkatle incelenmeyi gerektiren bir eserdir.
Abdullah Taha İmamoğlu, Ali Benli, Asım Cüneyd Koksal, Berat Açıl, Fatih Usluer, Halil İbrahim Kaygısız, Harun Kuşlu, Haşan Umut, Muhammed Usame Onuş, Müstakim Arıcı, Özgür Kavak, Pehlul Düzenli, Sami Arslan, Seyfullah Efe, Tuba Nur Saraçoğlu Koleksiyon çalışmalarında son yıllarda meydana gelen artışa ciddi bir katkı sunan Osmanlı Kitap Kültürü: Cârullah Efendi Kütüphanesi ve Derkenar Notları, Osmanlı kitap kültürünün yazma boyutunu ele aldı. Eserde, Cârullah Efendi Koleksiyonunda yer alan yazmalar üzerinde bulunan derkenar notlan tahlil edilerek kitap, kütüphane, koleksiyon, koleksiyoner, yazar, okur gibi kitap kültürünün farklı boyutlarına dair sorulara cevaplar üretilmeye çalışıldı.
Bu çalışma, birçok açıdan ilkleri barındırıyor. Öncelikle kitap kültürü ve yazma kitap kültürü çalışmalarında ilk defa bir koleksiyonun tamamı inceleme konusu edildi, ikinci olarak ilk defa derkenar notlarının da kitap kültürü çalışmalarında çok önemli veriler sunabileceği, "hürde” bilginin "hurda” addedilmemesi gerektiği gösterildi. Kitabın hiç şüphesiz en önemli katkısı, hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulunmayan Cârullah Efendi gibi çok kıymetli bir âlim, müderris, kadı, kütüphaneci ve bibliyofilin ilim âlemine layıkıyla tanıtılmış olmasıdır.
Yasemin Yılmaz Atagül, Serpil Yazıcı Şahin, Selma Atmaca Arslan, İrem Temur Özen Örnek Cümleler ve Diyaloglarla Türkçe Konuşma Kılavuzu, yabancı dil olarak Türkçe öğrenen ancak kelime seçimi ve cümle kurmada zorluk yaşayanlara cümleler ve diyaloglar aracılığıyla yol gösterir. Okuyucular, ihtiyaç hissettikleri anda; selamlaşma-tanışma, sağlık, alışveriş, berber-kuaför, okul, yeme-içme, ulaşım, tatil-konaklama, acil durum başlıklarında Türkçe, Arapça ve İngilizce olmak üzere üç dilde gündelik kullanım cümlelerine ve Türkçe diyaloglara ulaşır ve onları kolaylıkla kullanabilirler. Kitapta yer alan diyaloglar seslendirilmiş, ses dosyaları ile videolar hazırlanmıştır. Bu videolar, kitap için oluşturulmuş Youtube kanalına yüklenmiştir. Okuyucular, diyalogların yanına yerleştirilen karekodları okutarak kitabın Youtube kanalındaki videolarına ulaşabilirler, bu ses dosyaları ile dinleme becerilerini ve telaffuzlarını geliştirme imkânına sahip olurlar. Türkçe Konuşma Kılavuzu, Türkçe öğrenicileri için baş ucu rehberi olacaktır.
Oğuzhan Sevim, Yusuf Söylemez, Esengül Hatun, Yasemin Kurtlu, Hatice Çelik, Bayram Arıcı, Zülal Şenol Ebren, Canan Nimet Mert, Esra Metin, Esra İnan, Alper Tok Edebiyat, estetik var oluşu öne çıkaran kurmaca bir yapıdır. İnsanlar edebî dil vasıtasıyla sanatsal bir doyuma ulaşmak isterler. Bu kurmaca yapıdaki en temel özellik ise estetik var oluştur. Bu ihtiyacı karşılamak için estetik ürünler ortaya koyan milletler kendilerini unutulmazlar arasına sokabilme imkânını elde edebilmiştir.
Farklı diller oluşturarak birbirinden ayrılan milletler dünya edebiyatı olgusunun doğmasına zemin hazırlamıştır. Dünya edebiyatı, farklı toplumlar tarafından sanatsal doyumu sağlamak amacıyla dilin estetik unsurları üzerinde durularak ortaya konulan edebî birikim olarak tanımlanabilir. İnsanlık, bu sayede derin ve zengin bir edebî kültür birikimine sahip olabilmiştir. Farklı toplumlara ait bu edebî zenginlikten azami derecede yararlanmak, estetik bir haz algısı oluşturacağı gibi toplumların birbirlerini daha yakından tanımaları, birbirlerine karşı saygı, sevgi ve güven duymalarına vesile olacaktır.
Türk ve dünya edebiyatlarının geçmişten günümüze kadar geçirmiş oldukları tarihî dönüşüm ve gelişimini, ilgili toplumun önemli yazar ve eserleri bağlamında ele alan bu kitap, okuyucuları dünya edebiyatı örnekleriyle tanıştırmayı ve onlara dünya edebiyatı hakkında genel hatlarıyla bilgi vermeyi amaçlamaktadır.
Bu kitapta Türk ve dünya edebiyatlarının tarihî dönem içerisindeki önemli gelişmeleri dikkate alınarak bu gelişmelere yön veren edebî şahsiyetler üzerinde durulmuş ve onların eserlerinden bazı örnekler dikkatlere sunulmuştur. Kitap, bu yönüyle kendi alanında kapsamlı bir çalışma olma özelliğine haizdir. Eserin son bölümünde yine bu çalışmaya özgü olarak geçmişten günümüze kadar Nobel Ödülü alan edebiyatçılar hakkında bilgi verilmiş, bu edebiyatçılardan bazılarının eserleri tahlil edilmiş, böylece dünya edebiyatının Nobel Ödüllü edebiyatçıları siz değerli okuyucularımıza tanıtılmaya çalışılmıştır.
Özverili bir çalışmanın ürünü olan bu kitabın Türk edebiyatı ile ilgili bilim dallarının Batı edebiyatı derslerinde; Türkçe eğitimi anabilim dallarının dünya edebiyatı derslerinde öğrencilere ve öğretim elemanlarına yardımcı olacağı ayrıca konuya ilgi duyanlar için vazgeçilmez bir kaynak teşkil edeceği düşüncesindeyiz.
Ertuğrul Aydın Poetika ve Gerçeklik Türk Şiirinde İzler; Türk şiir tarihinin köşe taşlarına, öne çıkan şair, belirli nokta ve temalarına ait bilgilendirmeleri esas almaktadır. Kitap, Türk şiirinin poetika/şiir sanatı, gerçeklik, temalar ve şair portreleri üzerinden anlatılmasına yardımcı olmaktadır. Poetika ve Gerçeklik Türk Şiirinde İzler'de, Tanzimat'tan bugüne şiirimizin çeşitli izleri takip edilerek izlerden bir yol haritası ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, son iki yüzyılda Türk şiir sanatındaki damarlara ait olan ara başlık ve kesitler ile izleğe dayalı çerçeveler göz önüne serilmeye çalışılmaktadır. Bunların dışında, kitapta “Şiir, özel bir söz biçimidir.” düşüncesinden hareketle, şiirimizde yol başı oluşturan çeşitli şairler, dönemler, şiir anlayış ve yaklaşım biçimleri üzerinde de durularak Türk şiirinin referans, bağlantı ve etkileşimleri hakkında bilgi verilmektedir.
Mehmet Akif Duman “Çalışmanız Doğu ile Batı’yı ve eski ile yeniyi mezcedip birlikte değerlendirmeye muvaffak olmak suretiyle türünde ilk çalışma olma onuruna sahiptir.”
Prof. Dr. Bilal Yücel

“Farklı görüşleri özetleyen muhteşem bir iş çıkarmışsınız.”
Prof. Dr. Sam Glucksberg

“Her şeyden ziyade, çok mühim bir amacınız var.”
Prof. Dr. Helmut Schanze

“Alışılmışın dışında bir derinlik ile ele alınıyor metafor ve retorik. Antik bakış, analitik ve kıtalar arası felsefe, filoloji ve hatta semiotik genişletiyor çalışmayı. Her şey var bu kitapta! Homerik şiirlerden Nietzsche’nin çalışmalarına, Freud’tan De Saussure’nün ve Ricœur’nün tahliline. Black’tan Lakoff’a… Her şey!”
Prof. Dr. Andrew J. Ortony

“Çok etkileyici bir çalışma. Dışarıda bıraktığınız bir husus olduğunu düşünmüyorum.”
Prof. Dr. David Wellbery

“Araştırmanızdan çok şey öğreneceğime eminim.”
Prof. Dr. Samuel C. Wheeler III

“Çok etkileyici! Bu kadar çok kültür, böylesine bir arada... Başka hiçbir çalışma ile mukayese edilme lüzumu olmayacak kadar farklı bir çalışma yapmışsınız.”
Prof. Dr. Gerd Antos

“Bu yazdıklarınızdan başka metafor teorileri konusunda bir şey olduğunu sanmıyorum.”
Prof. Dr. Catherine Elgin

“Nihayetinde... Acaba sizin teoriniz, ne teorisi olacak?”
Prof. Dr. David Cooper

“Kültürler arası etkileşim üstünden yürütüyorsunuz çalışmanızı. Bunu dehşet verici bölgelerde gezinerek ama evinizdeymiş gibi yapıyorsunuz.”
Prof. Dr. Gerhard Bauer
Ahmet DEMİR Roman ve Stereotip: Türk Romanından Örneklerle adlı çalışma, romanın kurmaca dünyasında 'stereotip' kavramını, kuramsal açıdan değerlendirme yolunda bir girişimdir. 'Stereotip' kavramı, roman türü üzerinden tartışılmaktadır; ancak masal, öykü, tiyatro gibi diğer yazın türleri için de geçerli bir içerik sunulmaktadır.
Kitabın başlıca amacı 'karakter'-'tip' ayrımını irdelemek; bilindik, yerleşik tanımlamaların ötesine geçip her iki kavramın gölgesinde kalan, ihmal edilen 'stereotip'i olanca ağırlığıyla 'karakter' ile 'tip'in yanına -en az onlar kadar işlevsel bir yapıya büründürerek- yerleştirmek; hatta 'stereotip'i, roman kişisi ile ilgili değerlendirmeler için yeni bir değerler dizisi (paradigma) oluştururken asıl belirleyici olarak konumlandırmaktır.
Kitabın temel tezi; roman kişisinin var oluş tarzı, yaratımı noktasında bir tasnif yapılacaksa ve bir ölçütler dizisi kullanılacaksa asıl belirleyici olarak 'karakter'-'tip' şeklindeki ikili ayrım odaklı değerlendirmeler yerine roman kişisinin 'stereotip' olup olmadığı yönündeki tartışmaları da içeren üçlü bir tasnifin ikame edilmesi gerektiğidir. Bu bağlamda çalışma, başta 'stereotip' olmak üzere, 'karakter', 'tip' ve 'stereotip'in karşılaştırmalı bir biçimde tanımlandığı; sanatsal yaratıcılık, roman kişisinin insani gerçekliğe uygunluğu, sahihliği çerçevesinde yapılacak tartışmaların, tasnif denemelerinin ve değer-biçici nitelendirmelerin esas belirleyicisi olarak 'stereotip'in kabul edildiği ve bu nedenle odağa alındığı kuramsal bir kitaptır. Başta 'stereotip' olmak üzere 'karakter', 'tip' ve 'stereotip' kavramları; kuramsal boyutu en tipik bir biçimde örneklendirici Türk romanından örneklerle karşılaştırmalı bir biçimde izah edilmeye çalışılmaktadır.
Şule İzgi Şahin Yarına kim kalacak? Yaşamını anlamlı hâle getiren, kendi varoluşsal sorumluluğu içinde kendinden dünyaya yaratıcı bir iz bırakan, yarına kalacak. İşte Romandrama ile, romanların “söz”ünü Psikodrama’nın “eylem”i ile aynı çatı altında bütünleştiren kişiler, sıkıştıkları gündelik yaşam ritüelleri içinde koptukları varoluşlarına, kendileriyle kurdukları en değerli bağ olan içgörü kazanımı ile psikoterapötik iyileşme ve yaratıcı yazma cesareti ile dönerler ve yarına bir iz bırakırlar.
Yarına kalmak; insanlığın varoluşsal ve en temel teması olarak kısa yaşamı kalıcı ve anlamlı hâle getirme arzusundan güç alır ve şekillenir. Unutamadığımız romanlar, karakterler ya da sahneler vardır. Kiminde hayatın anlamını buluruz, kimini yeniden kaleme almak isteriz. Binbir Gece Masalları’nın gücü, Şehrazat'ın her akşam yeniden yarattığı öykülerindeki ustalıklı anlatıcılığından gelir. Ne kadar derin ve ne kadar psikolojik donanımımız varsa o kadar karşı tarafın yüreğinde bir yer ediniriz ve bir o kadar da kendi yüreğimizi fark ederiz ve kendi izimizi yarına bırakırız. Kişiler unutamadıkları romanlar aracılığıyla kendi hayatlarında aksayan, değiştirmek istedikleri ancak çok da farkına varmadıkları bir sürecin varlığını idrak ederler.
Romandrama; insana, psikolojiye, edebiyata ve hayata ait olan pek çok kavramı, romanlar ve psikodrama üzerinden birbirine bağlar.
Romandrama kuramının uygulama yöntemleri ile birlikte ele alındığı bu kitapta; Romandrama’nın temel aldığı psikoterapötik faktörler, kuramlar ve yöntemler, bireysel ve grup terapisindeki kullanım esasına dair geniş bir örneklem içinde ve yenilikçi bir anlayış çerçevesinde; psikoterapötik psikoloji okumaları ile kendi iç yolculuklarını yapmak isteyenlere, yaratıcı yazma teknikleri çerçevesinde kendi hikâyesini yazmayı amaçlayanlara, psikoloji alanında çalışan terapist, akademisyen, psikoloji öğrencileri ve alanda çalışan diğer meslek gruplarına yardımcı kaynak olarak sunulmaktadır.
Ceylan Özdemir, Eda H. Tan Metreş, Emine Karabacak Kündem, Esra Elmacıoğlu, Gamze Öksüz, Gülhanım Bihter Yetkin, İmge Alpay, Mehmet Özberk, Nuray Dönmez, Nurgül Özdemir, Orçun Alpay, Sevgi Ilıca, Yasemin Gürsoy Çoğu sosyal bilimci tarafından mikro toplum olarak kabul edilen aile, kendi içinde bir bütün ve bütün içinde bir parça olarak sosyal yapının en küçük birimidir. Bireyin tüm ihtiyaçlarını giderdiği, ahlaki ve kültürel değerler kazanıp kişiliğini oluşturduğu ilk eğitim kurumudur ve bu kurumda aile bütünlüğünü bir arada tutmada en etkili güç şüphesiz kadındır. Kadın; evi yuvaya dönüştüren, aile bireylerinin sorunlarına çözüm arayan, derleyip toplayan, besleyen ve çocukların yalnızca fiziksel gereksinimlerini giderip büyütmekle kalmayıp aynı zamanda kendi annesinden/ailesinden öğrenmiş olduğu kültürel değerleri ve davranış kodlarını çocuklarına, yeni nesle aktaran kişidir.
Rus düşünce yapısını ve manevi değerleri en iyi şekilde yansıtan aforizmalarda da kadının aile ve annelikle özdeşleştirilmesi, kutsanması ve yüceltilmesi göze çarpar. İyi bir anne iyilik öğretir; toprağın insanları beslediği gibi anne çocuklarını besler; anne çalışkan ise çocukları tembel olmaz; babasız yarı öksüz, annesiz ise tamamen öksüz olunması gibi özlü sözler kadın-anne statüsünün Rus toplumundaki konumunu gösteren örneklerdir. Bu bağlamda kitabımızda Rusya'daki aile yapısı ve bu yapıda ailenin, kadının süreç içerisinde geçirdiği değişim, farklılık ve farkındalıklar yazar ve eserleri aracılığıyla ele alınmaktadır.
Nurullah Ulutaş 21. yüzyılda kapımızı hiç beklemediğimiz bir anda ve biçimde çalan COVID-19, bütün derinliğiyle yaşam konusunda bizi bir daha düşünmeye yöneltti. Milyonlarca insanın ölümü, sokağa çıkma yasakları, sevdiklerimizle aramıza giren mesafe, seyahat etme özgürlüğümüzün kısıtlanması; kendi yaşamını bir noktasından tekrar yakalayabilmek, devam ettirebilmek ve zamana değer katabilmek adına insanı, farklı motivasyonların arayışına itti. Belki de edebiyat, bu zamanda varlığımız üzerine girdiğimiz çetrefilli mücadeleyi anlamak ve üstesinden gelmek için çoğumuzun tutunduğu
ilk dallardan biri oldu. Bu çalışmanın yolculuğu böylesi bir dürtü ile başladı. Tarihi, insanlık tarihinin kadimliğine erişen salgın hastalıklar; aşka, ölüme, savaşa, bilime, dine, doğaya ve kente, “öteki”ne olan bakışımızı
nasıl etkiledi? Bu etkiyi edebiyat nasıl dile getirdi? Bu hastalıklar şekillendirmeseydi, bu edebî eserlerdeki duygular, bizi yine bu kadar etkiler miydi?
Nurullah Ulutaş, Salgın ve Edebiyat adlı kitabında; veba, kolera, verem, frengi, sıtma gibi hastalıklar çerçevesinde bu sorulara Decameron’dan Kolera Günlerinde Aşk’a, Büyülü Dağ’dan Ölüler’e kadar birçok romanın kapısını aralayarak cevap bulmaya çalışıyor. Yazar ayrıca sonu körlük ve insan dışı bir varlığa bürünme ile sonuçlanan distopik salgınların da peşine düşerek yalnızca geçmişin değil gelecek ve belirsiz olan zamanın yaşamı üzerine de çözümlemeler yapıyor.
Abdullah Bağdemir, Ayşe Kılıç Cengiz, Başak Bitik, Bernt Brendemoen, Birsel Karakoç, Cennet Altundaş, Deniz Abik, Emine Yılmaz, Fatma Sabiha Kutlar, Fazile Eren Kaya, Ferruh Ağca, Furkan Öztürk, Gisela Procházka Eisl, Hasan Güzel, Hasan Hayırsever, İ. Ahmet Aydemir, İ. Hakkı Aksoyak, Işıl Aydın Özkan, Klaus Kreiser, Koray Üstün, M. Sabri Koz, Marcel Erdal, Mevlüt Erdem, Mikail Cengiz, Nesrin Bayraktar Erten, Nuran Tezcan, Nurettin Demir, Nurtaç Ergün Atbaşı, Peter Zieme, Robabeh Taghizadehzonuz, Rysbek Alimov, Şaban Doğan, Sema Aslan Demir, Serdar Erkan, Şule Pfeiffer Taş, Uğur Altundaş, Zafer Önler 2017 yılında aramızdan ayrılan Prof. Dr. Semih Tezcan’ın anısına hazırlanan bu kitapta, yolu bir biçimde onunla kesişmiş meslektaşlarının ve öğrencilerinin Tezcan’a armağan olarak hazırladıkları yazılar bir araya getirilmiştir.
Kitapta; Semih Tezcan’ın yaşam öyküsü, çalışma alanları ve yayın listesinden sonra toplam 37 yazı, ölümünün ardından yazılanlardan seçmeler ve fotoğraflar yer almaktadır.
Prof. Dr. Semih Tezcan’ın çalışmaları arasında doktora tez alanı olan Eski Uygurcanın, keşfinde önemli katkılarının bulunduğu Halaççanın, yoğun mesai harcadığı Eski Anadolu Türkçesi yazmalarının filolojik incelenmesinin ayrı bir yeri vardır. Tezcan; Eski Uygurca Yazmalar, Kutadgu Bilig, Dede Korkut Kitabı, Süheyl ü Nevbahâr, Kelile ve Dimne, Evliya Çelebi Seyahatnamesi gibi Türk dili, Türk edebiyatı ve kültürünün kilometre taşı durumundaki tarihî metinlere yoğun zaman ve emek harcamıştır. Ayrıca ilgi duyduğu dönemlere ait metin yayınları hakkında da ayrıntılı değerlendirmeler yazmıştır. Kitapta yer alan yayın listesinde de görüleceği üzere köken bilgisi ve Azerbaycan Türkçesiyle de yakından ilgilenmiştir.
Araştırma yazılarının Prof. Dr. Semih Tezcan’ın çalışma alanları veya doğrudan Semih Tezcan’la ilişkili olması arzu edilmiştir. Ancak bu tür bir kitapta bekleneceği üzere anısı yaşatılmaya çalışılan bir bilim insanına sunulan her yazı değerli bulunmuş ve kitaba alınmıştır.
Kitabı, Türkoloji dünyasına ve Prof. Dr. Semih Tezcan’ın değerli anısına saygıyla sunuyoruz.
Sezin Seda Altun Türk şiirinde biçim meselesi, şairlerin biçim konusundaki tutumları ve yenilik arayışları, akademik literatürün daimî tartışma konularındandır. Tanzimat dönemi Türk şiirinde çoğunlukla divan şiiri nazım biçimlerine bağlı kalınarak yeni içerikler işlenirken söz konusu şiir biçimlerinden kesin bir kopuşun yaşanması ve Batı şiirinden alınan şekillerin yaygınlaşması, Servet-i Fünûn edebiyatıyla gerçekleşmiştir. 20. yüzyıl Türk şiirinde ise biçim, bir yandan gelenekten beslenirken bir yandan da geleneğe karşı çıkan zihniyetin yansıma alanı hâline gelmiştir. Servet-i Fünûn edebiyatından başlayarak Garip Hareketi’nin yerini İkinci Yeni'ye bıraktığı 1950 yılına dek ortaya konmuş eserler üzerine detaylı bir inceleme sunan bu araştırma, bakışını hem eserlerin kaleme alındığı dönemlerin toplumsal ve siyasi atmosferine hem de şairlerin bireysel yönelimlerine çevirerek şiirde biçim meselesine ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Yeni Türk şiirinde biçim arayışlarının nazım biçimleri üzerinden okunmasını ve dönemler arası karşılaştırmalarla biçimsel eğilimlerin ortaya konmasını hedefleyen bu çalışmanın, öğrencilerin ve şiire ilgisi olan tüm okurların yararlanabileceği bir kaynak olmasını umuyoruz.
Sefa Yüce Türkiye'de sosyokültürel değişim 1960'lı yıllardan itibaren büyük bir ivme kazanır. Toplum yapısını derinden etkileyen bu değişim dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türk edebiyatına da yansır. Değişimin en belirgin özellikleri kentleşme olgusu ve bireyin sorunlarıdır.
Sevgi Soysal'la birlikte 1970 sonrası Türk romanına kent yaşamı girer. Kentler, özellikle başkent Ankara değişimin öncüsü sayılır. Fakat bu değişim sancılı gerçekleşir. Yakup Kadri'den sonra eserlerinde en çok Ankara'ya yer veren yazarlardan biri de Soysal'dır. O, bu yönüyle Türk romanına yeni bir renk getirir. “Köy edebiyatı” geleneğini kırmaya çalışır. Hikâye ve romana genişlik kazandırır. Onunla Cumhuriyet sonrası sosyokültürel hayat romana taşınır.
Her yazarın ortaya koyduğu sanat eserinin, kendine özgü bir yapısal bütünlüğü bulunmaktadır. Sevgi Soysal, “Tutkulu Perçem”le başladığı yazarlık serüvenini “Hoş geldin Ölüm”le noktalar. Onun eserlerinde “görgü, gözlem, bilgi, izlenim ve duygu”nun bütün etkilerini görmek mümkündür. Ona göre, sağlıklı ve eğitimli bir toplumun geleceği kadınlara bağlıdır. Okuyan ve kendini yenileyen Soysal, sadece bir yazar değil aynı zamanda bir Türk entelektüelidir.
Abdullah Elcan, Ali Balcı, Emin Erdem Özbek, Gökçen Bilgin Aksoy, Gülsüm Killi Yılmaz, İlker Tosun, Mehmet Fatih Kirişçioğlu, Mehtap Solak Sağlam, Mustafa Can Teziç, Nadejda Tıdıkova, Nükhet Okutan Davletov, Sergen Çirkin, Tamara Nikolayevna Borgoyakova, Timur B. Davletov Göz alabildiğine geniş, uçsuz bucaksız bir coğrafyada, zorlu doğa koşullarıyla çevrelenmiş; bozkırın, taygaların, nehir ve göllerin kucaklaştığı, bağrında; yazılı taşları, taş heykelleri, kurganları saklamış Sibirya... İşte Sibirya halklarının dilleri ve kültürleri, bu koşullarla yoğrulmuş, yüzyıllar boyunca varlığını korumuştur. Ancak büyük Sibirya coğrafyası, barındırdığı bu zenginliği daha yüzyıllarca koruyabilecek midir? Küçük yerli diller ve kültürler, her gün yavaş yavaş yaklaşan tehlikede olma ve kaybolma olgusundan ne kadar uzak kalabilecektir? UNESCO'nun dünya üzerinde tehlikedeki diller atlasında azımsanmayacak bir oranın, Sibirya coğrafyasındaki diller olduğu bilgisiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla Sibirya dilleri, kültürleri üzerine yapılan çalışmaların önemi bu açıdan büyüktür. İşte bu çalışmalara bir damla daha… Bu kitapta; dilden edebiyata, etnografyadan tarihe, arkeolojiden sinemaya ve inanç sistemlerine kadar Sibirya halklarını her yönüyle inceleyen alanın uzmanlarınca kaleme alınmış bilimsel yazılar bulacaksınız.
Murat Güneşdoğdu, Yeliz Üstel Aydın Türkçe sözcük bilgisi testlerinden oluşan bu kitap; ileri düzey (C1-C2) Türkçe söz varlığı bilgisini ölçmek için tasarlanmıştır. Eser; ileri düzey bir söz varlığı kitabı olmasıyla, seçilen ögelerin ifadesinde kullanılan dille, oluşturulan özgün cümlelerin gündelik hayatımıza dair incelikli ipuçları içermesiyle ve içindeki soru tiplerinin farklılığıyla ülkemizde bir ilk olma özelliğine sahiptir. Tamamı özgün cümle ve sorulardan oluşan çoktan seçmeli 20 testlik bölümde, 1000 soru yer almaktadır. Ayrıca kitapta eş ve zıt anlamlı sözcüklerden oluşan 200 soruluk bölüm, 25'er soruluk hata saptama ve cümle tamamlama bölümleri, değişik etkinliklerden oluşan şipşak testlerin yanı sıra sözlükçe ve başvuru bölümleri de yer almaktadır. Kitap; kişisel sohbetlerden haber diline, çarşı pazar alışverişinden resmî işlemlere kadar uzanan geniş bir yelpazede çok çeşitli bir söz varlığı ağıyla örülmüştür. Alanında bir ilk olan bu çalışmanın hedef kitlesi öncelikle formal bir dil öğrenimi sürecindeki C1 ve C2 öğrenirleridir. Ancak Türkçeyi yabancı/ikinci dil olarak öğrenmiş ve hâlihazırda herhangi bir formal öğrenme sürecine dâhil olmayan yaşam boyu dil öğrenirleri de ulaşılmak istenen gruptadır. Özetle kitabın Türkçe ve dil eğitimi üzerine çalışan öğretim üyelerine ve araştırmacılara, Türkçeyi yabancı dil olarak, ikinci dil olarak ve Türk soylu vatandaşlara öğreten eğitimcilere, Türkçe eğitimi alanındaki lisans ve lisansüstü öğrencilerine, yabancı dil eğitimi alanında çalışanlara ve Türkçeye gönül veren herkese çok yararlı bir kaynak olacağı şüphesizdir.
Buğra Oğuzhan Uluyüz İki farklı ifade, birtakım biçimbilgisel ya da sözdizimsel yöntemler kullanılarak birleştirilebilmektedir. Cümlelerin birleşmesiyle birlikte cümle yapıları, birtakım yönetim ve bağlama ilişkileri bakımından farklılaşabilecekleri gibi bazen her iki ifade de temel yapılarını koruyabilmektedir. Bazı dillerde de tipolojik olarak, cümle birleşmelerinde cümleler temel formlarını korumaktadır. Öte yandan Standart Çuvaşça yan cümleler şimdiye kadar oldukça az dikkat çekmiş olmalarına rağmen evrensel dil bilgisine bile katkılar sağlayabilecek kadar ilginç sözdizimsel davranışlar gösterebilmektedir.
Bu çalışmada da Standart Türkçe ve Standart Çuvaşçadaki adlaştırmalar karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır. Bu dillerdeki sözlüksel ve sözdizimsel adlaştırma türleri birbirinden ayrıldıktan sonra sözdizimsel adlaştırmalar / ad yan cümleleri, biçim-sözdizim ara yüzü bağlamında incelenmektedir.
Zeki Taştan Mehmet Akif Ersoy, Türk tarihinin en uzun yıllarında yaşayan Osmanlı Devleti'nin yıkılışı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna şahit olan; kaybolan onca toprak, kayıp, yıkım ve yokluğa rağmen azmini ve ümidini hep koruyan, bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinden hiçbir zaman ödün vermeyen, ömrünü Türk vatanı ve ümmetin bekası, İslamiyet'in yeniden dirilişi için feda eden müstesna bir şahsiyettir. Yazar, şair, hoca, hafız, vaiz, Kur'an mütercimi, veteriner hekim, gazeteci, müfettiş, milletvekilliği gibi pek çok mesleği başarılı bir şekilde yerine getiren, gerçek bir münevver ve âlim olan Mehmet Akif, dindar, faziletli, dürüst, ahlaklı, merhametli, samimi, vefalı, yürekli, fedakâr, yardımsever, cömert, iyiliksever, vatansever olarak da her çağa her topluma rol model olacak bir hazinedir. Ömrü boyunca hep güzel servetler biriktiren Mehmet Akif, şahsiyeti, Çanakkale Şehitlerine ve İstiklal Marşı adlı şaheserleriyle de bizlere değerli bir armağan bırakır. Şahsiyet ve Şaheserler Manzumesi Mehmet Akif, mükemmel bir karakter olarak hem Mehmet Akif'i hem de onun ürettiği başyapıtları anlamaya yönelik bir gayretin ürünüdür. Akif'in hayatından, şahsiyetinden, düşünce dünyasından; İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitlerine adlı cevherlerden damıtılmış bir tahlil denemesidir.
Mehmet Akkaya Osmanlının güçlü paşalarından Şemsî Paşa, İsfendiyaroğulları'ndan Mirza Paşa'nın oğludur. Annesi, Sultan II. Bayezid'in kızıdır. Bu hususu “Âl-i Osmân'a müntesib mâder” şeklinde ifade eder.
Kanunî Sultan Süleyman tarafından saraya dâhil edlimiş ve yetişmesi hususunda padişahın özel ilgilerini görmüştür. Kanunî, II. Selîm ve III. Murâd devirlerini yaşayan Paşa, birçok önemli görevde bulunmuştur. Devlet adamlığı yanında iyi bir şâir olan Şemsî Paşa'nın, “Dîvan”ından sonra önem arz eden bir eseri de “Şehnâme-i Sultân Murâd”dır. Kimi kaynaklarda “Süleymân-nâme” diye anılan eserin Paris nüshasına “Târih-i Dilârâ” diye bir kayıt düşülmüştür. Eserin Paris, Viyana ve Vatikan nüshaları karşılaştırılmış ve edisyon-kritikli metin olarak hazırlanmıştır.
Eser, Osmanlıların ilk devirlerinden (Osman Gazi) Kanunî Sultan Süleyman devrine kadar (1299-1520) geçen devri muhtasar olarak anlatmaktadır. Kanunî devrinin önemli olayları, II. Selim ve III. Murâd devrinin pek bilinmeyen yanlarını dikkate alan eser, Sokullu Mehmed Paşa'nın katledilmesi hadisesiyle son bulmaktadır. Bunun yanında eserin muhtevasında değişik dîvan şâirlerinden örnek şiirler de yer almaktadır.
Emine Yılmaz, Nurettin Demir, İsa Sarı Elinizdeki kitapta Talat Tekin’in Türk dili, edebiyatı ve kültürü araştırmalarına katkısı özgün yazılarda anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılmıştır. Kitabın birinci bölümünde, kronolojik sırayla Altay dillerinden günümüz Türk dillerine uzanan hususlarda yazdıkları üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise eleştiri, Türk dillerini adlandırma ve sınıflandırma sorunu, yazım, dil devrimi, edebiyat, dilbilim, dilbilgisinin alt alanları, sözlükçülük gibi konulara odaklanılmıştır.
Yazılar, Talat Tekin’den önce alandaki araştırma durumunun belirlenmesi, Talat Tekin’in konuya katkılarının ayrıntılı değerlendirilmesi ve sonrasının özetlenmesi biçiminde tasarlanmıştır. Makalelerin tamamında Talat Tekin’in çalışmalarındaki motivasyon, kullandığı ölçütler, ulaştığı bulgular, sonuçlar, sonrasına etkisi eleştirel bir okumadan geçirilmeye çalışılmıştır. Kitap, bir Türk dili uzmanının çalışmalarını bütün olarak anlama yönünde ilk denemedir. Talat Tekin’in araştırmaları ekseninde bir Türk dili tarihi olarak da okunabilir.
Saadettin Yıldız Edebiyat tarihimizde, sosyal ve siyasal şartları en fazla dikkate alınması gereken dönem, Tanzimat Dönemi’dir. Aydınların Avrupa’ya gösterdikleri bağlılık da, muhalefet de bu edebiyatın şekillenmesinde pay sahibidir. O devrin şiirini, romanını, tiyatrosunu doğru anlamak için yaklaşık iki yüz yıllık tarihimizi, özellikle de sosyal tarihimizi irdelemek gerekir. Bu kitapta, işte bu ihtiyaca, ders kitabının sınırlarını zorlamadan cevap verilmeye çalışılmıştır. Öğrencilerin örnek metinleri okuyup anlamada güçlük çektikleri gözlendiğinden, kitabın sonuna küçük bir sözlük de eklenmiştir. Çalışma, Tanzimat Dönemi Edebiyatı konusunda araştırma yapan araştırmacı, akademisyen ve okullarında bu ders öğrencilere faydalı olacaktır.
Abdullah Uçman, Abdülkadir İlgen, Abu Muslim Akdemir, Açıkgenç Alpaslan, Ahmet Güner Sayar, Ali Coşkun, Ali Utku, Ayhan Bıçak, Ayşe Durakbaşı, Bayram Ali Çetinkaya, Bedri Gencer, Beşir Ayvazoğlu, Buğra Ekinci, C. Muammer Muşta, Can Karaböcek, Cem Tezer, Cevriye Demir Güneş, Ceyhun Cengiz Akın, Cumhur Arslan, Cüneyt Köksal, David Grunberg, Derya Mengilli, Emine Gözde Özgürel, Emrullah Kılıç, Eyüp Sanay, Fatma Odabaşı, Fazlı Arslan, Fethi Gedikli, Gül Eren, Hacı Bayram Kaçmazoğlu, Halil İbrahim Düzenli, Hikmet Celkan, Hilal Görgün, Hüsameddin Erdem, Hüseyin Gazi Topdemir, İlkay Erdem, İsmail Köz, Kâmil Yeşil, Kemal Bakır, Kenul Bünyadzâde, Kevser Çelik, Kurtuluş Kayalı, Mehmet Akgün, Mehmet Ali Dombaycı, Mehmet Görmez, Mehmet Karaca, Mesud İnan, Murtaza Korlaelçi, Mustafa Erkal, Mustafa Günay, Mustafa Kara, Mustafa Kök, Mustafa Öztürk, N. Güngör Ergan, Naci Bostancı, Nasrullah Hacı Müftüoğlu, Necmeddin Tozlu, Necmi Uyanık, Nevzat Kösoğlu, Nuray Karaca, Nuray Kuray, Nurten Gökalp, Orhan, Okay, Osman Aydınlı, Ömer Hakan Özalp, Ömer Osman Sarı, Ömer Özden, Öner Necati, Rabia Karakoyun Gündoğdu, Rabia Karakoyun, Recep Batu, Recep Ertürk, Recep Kılıç, Recep Şentürk, Sadık Erol Er, Samed Bağçeli, Semra Uçar, Senail Özkan, Sönmez Kutlu, Suad Mertoğlu, Süleyman Dönmez, Süleyman Hayri Bolay, Şaban Ali Düzgün, Şengül, Çelik, Şükrü Hanioğlu, Tahsin Görgün, Tarık Tuna Gözütok, Uğur Odabaşı, Uluğ Nutku, Ümit Akça, Vâris Çakan, Yakup Yıldız, Yavuz Akpınar, Yavuz Unat, Yılmaz Özakpınar, Yılmaz Soyyer, Yusuf Kaplan, Yümni Sezen, Zeki Arslantürk Bu hacimli eseri hazırlamaktaki ilk hedefimiz, yeni nesillerimizin dedelerinin ve babalarının yakın geçmişte ortaya koydukları yaratıcı düşünceleriyle buluşmalarını sağlamak; her şeyi kendi gözleriyle görüp kendi akıllarıyla düşünmelerini temin etmek ve kendi ürettikleri fikirlerini kendilerinin tedavüle sürmelerine yardımcı olmaktır. Bu hususta önce aklımızı Batı'ya kiraya vermeyeceğiz veya onların aklını ödünç olarak alıp üzerine yatmayacağız. Çünkü sadece onlar düşünmüyorlar, biz de düşünüyoruz, biz de “imal-i fikir”de bulunuyoruz.
Bugün Türkiye, dünyadaki düşünce gündemini tespit ve tayin eden merkezde değil “çevre”de bulunmakta ve çoğu zaman merkezin tespit ettiği gündemlere bağlı olarak çevre durumunda hareket etmektedir.
Bundan dolayı ikinci hedefimiz, çevreden çıkıp merkezde yer almanın yolunun açılmasına yardımcı olmaktır. Aynı zamanda tarihte mensubu bulunduğumuz medeniyetimizin alternatif olarak ihyasına yardımcı olmak ve onun yeniden inşasında düşünce hayatımızın katkısını sağlamaktır.
Bu kitap, çağdaş Türk Düşüncesinin dünya düşünce arenasında görücüye çıkacak güçte olduğunu ortaya koymayı da amaçlamıştır. Düşünce hayatımızın “kendi tabii mecrası”na doğru gelişmesi devam ederse Türk düşüncesinin daha yeni ve daha özgün düşünceler üreterek dünya düşüncesine önemli katkı sağlayacağı muhakkaktır. Artık biz de Batılı düşünürlerin düşüncelerine göre kendimizi değerlendirme dönemini geride bırakarak, eskiden olduğu gibi, onların da bizim düşünce mahsullerimize bakarak kendi düşüncelerini değerlendirecekleri seviyeyi hedef almalı, sorunlarımızı kendimiz çözmeye yönelirken, ortaya koyacağımız çözüm tekliflerinin aynı zamanda başka toplumlar ve medeniyetler için de bir ufuk açabileceğinin farkında olmalı, böylece yeni ve evrensel fikirlerimizi daha çok üretme dönemlerine geçmeliyiz.
Ali Bal, Bekir Koçlar, Canan Olpak Koç, Ekrem Özdemir, Esra Dicle, Fazıl Gökçek, Gülce Başer, H. Harika Durgun, Hamdullah Şevli, Hümeyra Yabar, İbrahim Demirci, İsmail Karaca, Mehmet Can Doğan, Mehmet Doğan, Mehmet Kurtoğlu, Mehmet Narlı, Musa Kâzım Arıcan, Necmettin Özmen, Nuray Alper, Orhan Gazi Gökçe, Ozan Balcı, Özlem Nemutlu, Sultan Polat, Şerife Çağın, Yasemin Ulutürk Sakarya, Zeki Taştan
Mustafa Uluçay Edebiyat tarihimizde manzumeleri, nesirleri ve fikirleriyle önemli bir yere sahip olan Mehmet Âkif, aynı zamanda dil ve üslûp yönüyle de dikkat çeken bir şair ve nâsirdir. Servetifünun edebiyatının doğurduğu sunî ve çetrefil bir dilden yeni edebiyatımızın gerçek ve yaşayan Türkçesine geçiş süreci içinde önemli bir yeri bulunan Âkif, eserleriyle en temiz ve en tabii Türkçenin güzel örneklerini vermiştir
Âkif “Ne tasannu bilirim, çünkü ne sanatkârım” der. Bu hem bir hakikatin, hem de tevazunun ifadesidir. Hakikatin ifadesidir, çünkü Âkif'in şiirlerinde tasannu yoktur; şiirlerini sanat yapmak için de söylememiştir. Tevazunun ifadesidir, çünkü sehl-i mümteni örneği olan öyle mısraları vardır ki onları söyleyebilmek için gerçek bir sanatkâr olmak gerektir.
Bu kitap, Mehmet Âkif'in eserlerindeki dil ve üslûp özelliklerini kapsamlı bir şekilde ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Bu gayeyle, Âkif'in Safahat'ı başta olmak üzere, Sıratımüstakim ve Sebilürreşat dergilerindeki makaleleri, tefsir yazıları, hitabeleri, tercümeleri ve bir kısmı neşredilen Kuran Meali, yani manzum ve mensur bütün eserleri gözden geçirilmiş; onun dil ve üslûp özelliklerini en iyi yansıtan metinler tespit ve tahlil edilmiştir.
Denilebilir ki Âkif; zevk inceliği, gönül hassasiyeti, fikir derinliği ve hayal yüksekliği bakımından Türk edebiyatında harikulade denecek derecede edebî bir kudreti haizdir. Lisanı sade, ifadesi selis, üslûbu canlı bir şair ve nâsirdir.
Alsu Shamsutova Son on beş senede yapılmış bilimsel biri çalışmadır ve XX. yüzyılın sonları XXI. yüzyılın başlarındaki Tatar edebiyatının çeşitli türleri incelemektedir. Yeni felsefi kavramlar ışığında tatar yazarlarının bireysel eserleri örneğiyle dönemin ulusal kahramanlarını ve tatar kültürünün sanatsal özelliklerini göstermeyi hedef almaktadır. Kitap çağdaş tatar edebiyatıyla ilgilenen herkese öğrencilere ve edebiyat sevenlere hitabet ediyor.
Sedef Uzgören Yaşamdaki varlığını iç ve dış eylemlerle devinerek, koşullara bağlı gelişerek, toplumsallaşarak var eden insanın ve doğanın özünde olan tüm unsurların estetik bir uzamda akıp gitmesidir tiyatro.
Akıp giden yaşamın tüm dokularına sinmiş olan devinim, gelişim, sorgulama ve değişimin temeli olan “öğrenme” ise sonsuza dek “akmaya” ve “devinmeye” devam edecektir.
Günümüzün eğitim modellerinde, farklı ve işlevsel yapıların kullanılması, bu tekniklerin çeşitlenmesini de beraberinde getirmekte…
Teknik ve Örnekleri ile İlköğretimde Tiyatro, insanın temel ve yaşamsal güdüleri ile şekillenen tiyatro sanatının, eğitimde farklı biçim ve türleri ile uygulama örneklerini, tiyatro sanatına dayalı “kimlik” ve tanımlarının bilimsel bakış açısı ile irdelenmesini ve tekniklerini içermektedir.
Ali Ekrem Bolayır Namık Kemal'in oğlu Ali Ekrem Bolayır, Âkif'i en iyi tanıyanlardandır. Âkif'in şiirini de çok iyi hazmetmiştir. “Sahâif-i Tenkîd” başlıklı yazı dizisinde Âkif'in şiirini güçlü yönleriyle ve sanat kusurlarıyla birlikte ele almıştır. Yazı dizisinin, Âkif'in başyazarı olduğu Sebîlürreşâd dergisinde tefrika edilmiş olması ise hayli dikkat çekicidir. Her bakımdan olduğu kadar bu bakımdan da eleştiri tarihimiz açısından farklı ve seçkin bir yere sahiptir. Ali Ekrem Bey, Âkif'i takdir ederken de eleştirirken de çekincesiz davranmıştır. Yazarın bu ivazsız garazsız tutumu metnin değerini daha da artırıyor. Yusuf Turan Günaydın'ın Ekrem Baybars ile birlikte yayına hazırladığı “Sahâif-i Tenkîd”, Tenkit Sayfalarında Mehmet Âkif adıyla ilk kez müstakil bir kitap olarak okuyucuya sunuluyor.
Vildan Koçoğlu Gündoğdu Bir şey söylediğimizde sadece bir şey söylemekle kalmayız, bunun yanı sıra başka şeyler de yapmış oluruz. Bununla birlikte, her zaman yaptığımız şeyler için bir şey söyleme zorunluluğumuz yoktur. Ancak bazı şeyleri yapabilmemiz için bir şey söyleme zorunluluğumuz vardır. Örneğin, hiçbir söz etmeden tahminde bulunabiliriz ancak bir şey söylemeden söz veremeyiz. Bu durumda bazı edimlerin yerine getirilebilmesi için söz gerekmektedir. Belirli kurallar ve özel koşulların dâhil olmasıyla konuşan ve dinleyen arasında çok özel ilişkiler sunan söz edimleri kuramı bu konuyu ele alır ve edimler arasındaki farklılıkların da anlaşılmasını sağlar. Bu çalışmada, Güney Sibirya Türk lehçelerinden Tuva Türkçesindeki edimsöz edimleri, bahsedilen kuram çerçevesinde ele alınmıştır.
Sedat Balyemez Bu kitap, yazım ve noktalamaya ilgi duyanlar için bir çeşit başvuru kitabı olarak tasarlanmıştır. Kitabın genel amacı, 1928'deki İmlâ Lûgati'nden itibaren Türkiye Türkçesinin yazımındaki değişikleri ortaya koymaktır. Kitap, Türk Dil Kurumunun ve Dil Derneğinin yazım kılavuzlarındaki kuralların incelenmesine, betimlenmesine dayanmaktadır. Geçmiş yazım kılavuzlarındaki kuralları yıllara göre alt alta sıralayarak okuyucunun bunları okuyup yeni bulgulara ulaşmasını beklemek yerine yazım kurallarındaki değişme ve gelişmeler, araştırmacı tarafından incelenip karşılaştırılmış ve okuyucuya sunulmuştur. Mesela tarihlerin yazımında ne zamandan beri nokta kullanıldığını veya tarihlerin yazımında, geçmişte hangi noktalama işaretlerinin kullanıldığını merak eden bir kişinin bu merakını gidermesi için geçmiş bütün yazım kılavuzlarındaki noktalama işaretlerini ve tarihlerin yazımına ilişkin örnekleri incelemesi gerekir. İşte bu kitap, okuyucuyu bu zahmetten kurtarmış; 1928'den günümüze kadar yayımlanan kılavuzlarda ilgili konuyu inceleyerek gerekli cevapları ve tabloları okuyucunun hizmetine sunmuştur. Yazım ve noktalamayla ilgili konularda sırasıyla Türk Dil Kurumu kılavuzlarındaki değişiklikler ve gelişmeler ile Dil Derneği kılavuzlarındaki değişiklikler ve gelişmeler anlatılmıştır. Türk Dil Kurumunun güncel kuralları ile Dil Derneğinin güncel kuralları arasında farklılık varsa bu farklılıklar da yine ilgili konu başlığı altında maddeler hâlinde verilmiştir.
Coşkun Ak Atatürk’ün Türkçeyi tabii yola koyma uğrundaki direktifleri ve hayatının son üç yılında geceli gündüzlü çalışıp çalıştırarak, Türkçeyi, söylediği çıkmazdan kurtarmak için sarf ettiği çaba, ayrı bir milli destandır. Hemen her alanda olduğu gibi dil konusunda da büyük hedefler koyan Ata’nın çizdiği yolda emin adımlarla hedefe yürümek, ilkelerinin bekçiliğini yapmak, her türlü engeli aşarak onun bu ülküsünü de en ideal seviyesine taşımak hepimizin görevi olmalıdır. Türkçenin bilim dili olarak sadeleşmesi, millileşmesi ve zenginleşmesi durdurulamaz. Milletimizin çağdaş medeniyet dilleri seviyesinde bir kültür ve düşünüş diline sahip olması ve bu dilin her an daha milli bir lisan karakteriyle zenginleşip güzelleşmesi, ulusal kazançların en büyüğü olacaktır.
Başak Uysal, Duygu Uçgun, Gamze Delioğlu, Hasan Bağcı, Mehmet Kurudayığolu, Müzeyyen Altunbay, Namık Kemal Şahbaz, Öykü Mercan, Ülker Şen, Zehra Nur Bayındır Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 1981 yılında çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş olmuştur. YÖK, ön lisans ve lisans programlarının öğrenci girişi, sınav ve değerlendirme esasları ve mezuniyet şartları ile müfredatına ilişkin usul ve esasları çıkardığı yönetmeliklerle düzenlemektedir. Bu kapsamda üniversitelerin eğitim fakültelerinde yürütülen öğretmen yetiştirme lisans programları da YÖK'ün belirlediği içerikle yürütülmektedir. YÖK, 80'li yıllardan günümüze kadar öğretmen yetiştirme lisans programlarıyla ilgili olarak 1997, 2007 ve 2018 yıllarında yeniden düzenleme çalışmaları yapmıştır. Kitabımıza konu olan ve üniversitelerin eğitim fakültelerinde zorunlu ders statüsüyle otuz yılı aşkın bir süredir okutulan Türk Dili dersleri için de birtakım düzenlemeler yapılmıştır. 2018 yılında Türkçe I: Yazılı Anlatım dersinin adı Türk Dili 1 olmuş ve aynı zamanda ders içeriğinde güncelleme yapılmıştır. Elinizdeki Türk Dili 1 kitabı güncel içeriğe uygun olarak hazırlanmıştır.
Kitap on bir bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yazının tarihî serüveni, yazı dili ve özellikleri; ikinci bölümde yazım kuralları ve noktalama işaretleri; üçüncü bölümde yazılı ve sözlü anlatımın özellik, benzerlik ve farklılıkları; dördüncü bölümde paragraf, paragraf türleri; beşinci bölümde düşünceyi geliştirme yolları; altıncı bölümde metin, metin yapısı ve metnin yapısal özellikleri; yedinci bölümde metin merkezli metinsellik ölçütleri ve kullanıcı merkezli metinsellik ölçütleri; sekizinci bölümde metin yazma sürecinin aşamaları; dokuzuncu bölümde anlatım biçimleri; onuncu bölümde anlatım bozukluğuna sebep olan faktörler; on birinci bölümde ise yazılı anlatımı ölçme ve değerlendirme konuları ele alınmıştır.
Kitabımızın eğitime katkı sağlaması temennisiyle…
Başak Uysal, Bayram BAŞ, Demet Kardaş, Duygu Uçgun, Emine Ulu Aslan, Emrah Boylu, Gülnur Aydın, Haşan Bağcı, İlknur Killioğlu, K. Kaan Büyükikiz, Kürşat Kaya, Mehmet Kurudayığolu, Müzeyyen Altunbay, Namık Kemal Şahbaz, Tazegül DEMİR Atalay, Ülker şen Yüksek Öğretim Kurulu, 2018 yılında lisans programlarında yaptığı güncelleme ile üniversitelerde 21. yüzyılın ihtiyaç duyduğu becerilere sahip bireylerin yetişmesini hedeflemiştir. Kitabımıza konu olan ve üniversitelerin eğitim fakültelerinde zorunlu ders statüsüyle otuz yılı aşkın bir süredir okutulan Türk Dili dersleri için de birtakım düzenlemeler yapılmıştır. 2018 yılında Türkçe II: Sözlü Anlatım dersinin adı Türk Dili 2 olmuş ve ders içeriği, akademik yazı/yazma temelinde şekillendirilmiştir. Akademik yazma; uzmanlık, bilimsel ve nesnel bakış gerektirmesi, araştırmaya ve raporlaştırmaya dayanması, kendine özgü bölümlerinin ve yazma kurallarının olması, özel okuyucu kitlesine hitap etmesi gibi özellikleri ile diğer yazma türlerinden ayrılmaktadır. Bu sebeple bilime, topluma katkı sağlayacak araştırmacıların, araştırmacı adaylarının akademik yazma alanında beceri ve yetkinliğe sahip olması önemlidir. On üç bölümden oluşan kitap, akademik yazma yolculuğuna başlamış araştırmacılara eşlik etmek amacıyla, alan uzmanlarınca özenle hazırlanmıştır.
Kitabımızın eğitime katkı sağlaması temennisiyle…
Arthur Lumley DAVIDS Türkçe ile ilgili yabancıların yazdığı gramer kitapları, araştırmacıların sürekli ilgi odağı olmuştur: Grammaire Turque, Elemens de la Langue Turque, Gramatica Turca gibi. Bunların dışında yazılmış olanlar da vardır elbette. Çevirisini yaptığımız 1832 tarihli A Grammar of the Turkish Language (Türk Dili Grameri) benzer kitaplardan biridir. Arthur Lumley Davids'in A Grammar of the Turkish Language (Türk Dili Grameri), “Giriş, Türk Dili Grameri, Söz Varlığı, Diyaloglar ve Ekler” olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde; Türk tarihi ile ilgili önemli, ancak doğruluğu tartışılır bilgiler mevcuttur. Bu bölümde, Türkoloji'yle (dil, edebiyat, tarih, eğitim gibi) ilgili tarihi bilgilerin yoğun olarak bulunduğu açıklamalar vardır. Giriş bölümünün sonunda ise Arthur Lumley Davids, eserinin “diplomatların ülkesine karşı sorumluluğunu yerine getirmede, gezginlerin merakını gidermede ya da tüccarlara yardımcı olacağını” ifade etmiştir. Bu düşünce, Türk Dili Grameri'nin genel bir Türkoloji kitabı olma özelliğinin yanında, yabancılara Türkçe öğretimi alanında da yazılan tarihi bir çalışma olduğunu gösterir.
Nurettin DEMİR, Emine YILMAZ Bu kitap üniversitelerdeki Türk Dili, Yazılı ve Sözlü Anlatım derslerinde kullanılmak üzere hazırlanmıştır. Ancak kitabın dil ve edebiyat konularına ilgi duyan genel okuyucunun da güvenle başvurabileceği bir yayın olmasına özen gösterilmiştir.
Dil bölümünde, dil bilgisi öğretiminden çok, dil kültürü kazandırmaya dönük bir anlayış hakimdir. Konular, orta öğretimde kuralcı anlayışla verilenlerin tekrarı olacak biçimde değil, çağdaş dilbilim anlayışıyla mevcut bilginin üzerine yenilerini ekleyecek şekilde işlenmiş, okunabilir metinler halinde sunulmuştur. Çağdaş bilimsel verilere uygun bir dil tanımı, dil içindeki doğal çeşitlenmeler, dilin işlevleri, dilin kökeni tartışmaları, kısa dil tarihi, Türkçenin akrabalık ilişkileri, Türklerin kullandığı yazı sistemleri gibi genel kültürün bir parçası olan konulara, Türkçe bir ders kitabında, en son araştırmalar ışığında, ilk defa sistemli bir biçimde yer verilmiştir. Yazılı ve sözlü anlatım bölümleri de öğrencinin her gün karşılaştığı yazılı ve sözlü anlatım örneklerini daha iyi anlamasına dönük bir mantıkla kaleme alınmıştır.
Tevfik Sütçü Türk edebiyatında Tanzimat'tan sonra önemli bir yer tutmasına rağmen toplu olarak “vatan” ve “vatanseverlik” konuları etrafında yayımlanan eserler hakkında, bu kavramları müstakil olarak inceleyen makaleler dışında dönemi kuşatıcı kapsamlı araştırmalar yapılmamıştır.
Elinizdeki kitapta, Tanzimat döneminden Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihine kadar yayımlandığı tespit edilen gazete ve dergilerin koleksiyonları taranmış ve bunlardan elde edilen sayısı yüzlerle ifade edilecek “vatan” ve “vatanseverlik” konulu yazı ve şiirlerle, farklı edebî türlerde yayımlanan kitap hâlindeki eserler incelenmiştir. Araştırmanın kapsadığı seksen yıllık devrede “vatan” ve “vatanseverlik” konusunun dramatik türlerden tiyatro, roman ve hikâyelerde, makalelere oranla daha az işlendiği fark edilecektir. Ayrıca Tanzimat Devri Edebiyatındaki eserlerde görülen “vatan” ve “vatanseverlik” konusuna, az veya uzak bir ihtimalle de olsa kaynaklık edebileceği veya kavramların farklı kullanılmış olabileceği varsayımıyla Tanzimat öncesi edebiyatında, hem klâsik edebiyat sahasında hem de Türk halk edebiyatı sahasında “vatan” ve “vatanseverlik” konusunun ne şekilde işlendiği gösterilmiştir.
Mehmet Aça, Mehmet Ali Yolcu, Mustafa Aça, Abonoz Küçük Türkiye’deki halk edebiyatı araştırmaları, yüz yılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Ziya Gökalp, M. Fuad Köprülü, Rıza Tevfik gibi isimler sayesinde bilimsel bir görünüm kazanan halk kültürü ve edebiyatına yönelik ilgi, bir sonraki kuşağın temsilcileri olan Pertev Naili Boratav, Tahir Alangu, Şükrü Elçin, İlhan Başgöz, Mehmet Kaplan gibi isimler üzerinden önemli sonuçları doğurmuş; Umay Günay, Saim Sakaoğlu, Dursun Yıldırım, Bilge Seyidoğlu ve Fikret Türkmen gibi isimler sayesinde önemli eserlerin yazılmasına ve çok sayıda öğrencinin yetişmesine vesile olmuştur. Saydığımız isimlerin yetiştirdiği öğrencilerin ellerinde daha da gelişen halk edebiyatı araştırmaları, günümüzde sosyal bilimlerin diğer disiplinleri de göz önünde tutularak sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Türkiye'deki üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı, Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi, Türkçe Eğitimi, Halkbilimi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları gibi bölüm ve anabilim dallarında lisans ve lisansüstü düzeyde eğitimi verilen halk edebiyatı, kendi içerisinde “anonim halk edebiyatı”, “âşık edebiyatı” ve “tekke-tasavvuf edebiyatı” olmak üzere üçe gruba ayrılmaktadır. Oldukça geniş bir kapsama sahip olan Türk halk edebiyatının eğitimi, çok sayıda kaynağa başvurmayı gerektirmektedir. Öğrencinin, hem halk edebiyatının kapsamı hakkında bilgi sahibi olabilmesi hem de bu çok sayıdaki zengin kaynağa hazırlanabilmesi için elinizdeki kitap gibi kitaplara da ihtiyacı vardır. Elinizdeki kitap, üniversitelerin Eğitim Fakültelerinin Türkçe Eğitimi Anabilim Dallarında okutulan halk edebiyatı derslerinin güncel müfredatı esas alınarak hazırlanmıştır.
Adile Yılmaz, Ayşe Derya Eskimen, Ayşe Yücel Çetin, Halil İbrahim Şahin, İhsan Kalenderoğlu, İsmet Çetin, Onur Alp Kayabaşı, Satı Kumartaşlıoğlu Halk edebiyatı, ortak bilincin ürünü olan, bu özelliğinden dolayı toplumların bir arada yaşama iradesi sergilemelerini sağlayan ve varlığını sürekli kılan geniş bir edebiyat alanıdır. Evren ve evrende var olmanın sırrını arayan insanoğlunun düşünce dünyasını ifade eden; insanlığın bilinmezler evreninin hikâyesini aktaran mitik anlatılardan, ferdî zevk ve ızdıraplarına varıncaya kadar her alanda ustalıkla yaratılan edebî veriler, genel olarak halk edebiyatı denilen geniş alan içinde anlamlandırılmaktadır.
Halk edebiyatı kavramı içinde evrenin yaratılışından varlıkların yaratılışına, varlığın dönüşüm ve oluşum hikâyelerinin anlatıldığı mitik anlatılardan yaşanılan zamanda kolektif bilinçle üretilen edebî verilere kadar olan zengin bir edebî alanın varlığı söz konusudur. İnanç merkezli söz sanatlarından eğlence merkezli verilere, bebeklik çağının okşamalık sözlerinden kaybedilenlerin arkasından yakılan ağıtlara varıncaya kadar tarihin ve tarihî-kültürel coğrafyanın, yaşanılan hayatın her alanında varlığını sürdüren halk edebiyatı, bir yandan ferdî bellekte saklanıp aktarılırken, bir taraftan da toplum belleğinde varlığını devam ettirmek suretiyle Türk toplumunun ortak kimlik çevresinde toplanmasına da katkı sağlamaktadır.
İsmet Çetin Türk toplumunun yaşadığı geniş coğrafi alanda, farklı adlar, icracılar ve icra biçimleriyle görülen sözlü kültür unsurlarından olan hikâyeler, yaratıldığı ve yaşadığı dönemde “estetik” yaklaşımla kurgulanmış, söz ve yazı vasıtasıyla aktarılmış; aktarılırken değişmiş, yeni edebî yaratmalara kaynaklık etmiş edebî türlerdendir. Tarihin ilk dönemlerinden itibaren sürekli ve süratli hareket hâlinde olan Türk topluluklarının yaşadığı sınırların genişliği, buna bağlı olarak yaşanılan hayat tarzı, edebî gelişim çizgisinin farklılığına neden olmuştur. Buna rağmen hikâyeler, Türk coğrafyasının değişik bölgelerinde yaşayan Türk gruplarının ortak anlatıları olmuştur. Bu kitap, Türk toplumunun ortak hafızasını oluşturan kültür unsurlarından halk hikâyeciliğinin Türkiye sahasındaki teşekkülü, gelişimi, icracıları, icra biçimi ve yapısı hakkında genel bilgileri içermektedir.
Nurullah Çetin Hem Fâtih, hem de İstanbul’un fethi, Türk milleti olarak bizim özgüven kaynaklarımızdan biridir. Fâtih’e ve fethe dair duygularımızı şiirle, düşünce ve kanaatlerimizi de nesirle dile getirdik. Böylece Türk edebiyatında Fatih ve fetih etrafında zengin bir birikim oluştu. Bu birikimi derleyip toparlamak ve anlamlı bir bütün içinde sunmak adına böyle bir eser hazırlandı.
Coşkun Bağır Tarihinin hiçbir devrinde devlet kuramamış, daima Türk'ün gölgesinde ancak yaşayabilen bir topluluğu yatıştırabilmek için Türk kelimesinin birçok ağızlarca anılmaması, Anayasa'dan bile Türk ruhu ile ilgili değerlerin çıkartılmaya çalışılması, Türk ruhunun incitildiği şu günlerde Türk Yurdu Şiir Antolojisi'nin hazırlanıp yayımlanması da tam zamanındadır.

Dr. Müjgan CUNBUR
Nihal Çalışkan Bu çalışmada, yabancı/ikinci dil olarak Türkçe öğretiminde kullanılmak üzere temel düzey olan A1 ve A2 için bir söz varlığı önerisinde bulunulmaktadır. Önerilen söz varlığının omurgasını, bu alanda kullanılan Türkçe öğretim setlerinin ders kitaplarında belli bir kullanım yaygınlığına ulaşan sözcükler oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra Türkçe için belli başlı sözcük listelerinin ilk sıralarında ortaklaşan az sayıdaki sözcüğe de çalışmada yer verilmiştir. Yaygınlık kriteriyle tespit edilen sözcükler, Diller İçin Avrupa Ortak Öneriler Çerçevesi ile uyumlanarak sözcüklerin ele alınabileceği düzeylere açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
Söz varlığının tespitinde ortografik birim olarak sözcük esas alınmıştır. Sözcükler tür bakımından işaretlenip eş seslilik ve çokanlamlılık özellikleri dikkate alınarak listelenmiştir. Sözcük sınırlarını aşan birimler ise biçim birimsel birim (günümüzde), sözcüksel birim (tam gün), söz dizimsel birim (günde Xsayı Xsaat, dakika) ve söylem birimi (İyi günler!) başlıkları altında sıralanmıştır. Tespit edilen birimlerin tamamı, ilgili düzeye uygun cümlelerle örneklendirilmiştir.
Ahmet Benzer, Alpaslan Okur, Duygu Ak Başoğul, Esra Nur Tiryaki, Fulya Topçuoğlu Ünal, Gökçen Göçen, Gökhan Arı, M. Kürşad Yangil, Mehtap Özden, Mesut Gün, Muhammet Raşit Memiş, Nigar İpek Eğilmez, Nil Didem Şimşek, Ömer Kemiksiz, Yusuf Söylemez Ses bayrağımız “Türkçe”nin öğrenimi ve öğretimi hususunda yazılmış bu kitap, dilimize ve dilimizin öğrenim ve öğretimine verdiğimiz kıymetin önemli bir göstergesidir. Bu alanda yazılmış çok kıymetli baş ucu eserlerinin arasında özel bir yeri olacağına inandığımız bu ortak çalışma, on dört yazarın hazırladığı on iki bölümden oluşmaktadır.
Türkçe öğrenme ve öğretim yaklaşımlarının merkeze alındığı bu kitap, öğretmen adaylarına ve öğretmenlere, araştırmacılara ve konuyla ilgilenen herkese rehberlik edebilecek bir içerikle hazırlanmıştır. Kitapta, Türkçe öğrenmenin ve öğretmenin anlamı, amacı, temel ilkeleri, tarihçesiyle birlikte Türkçe öğretim programları, Türkçe öğrenme ve öğretim yaklaşımları, etkili Türkçe konularında çalışılmıştır. Öğrencilere ve öğretmenlere ilham vereceğini düşündüğümüz okuma, konuşma, yazma, dinleme ve dil bilgisi alanlarıyla ilgili sınıf içi uygulama örnekleri sunulmuştur. Ayrıca Türkçe öğretiminde karşılaşılan güncel sorunlara değinilmiş ve Türkçe öğretimine sosyal, kültürel ve ekonomiklik ilkesi açısından bakılmıştır.
Bu kitabın, eleştirel bir gözle okunması bir yana öğretmenler ve öğretmen adayları tarafından pratikte de sınanması dileğiyle…
Ahmet Akkaya, Ahmet Demirel, Ali Göçer, Ayşe Ateş, Esra Mert, Gıyasettin Aytaş, Hasan Kavruk, Hasan Kurnaz, Hatice Altunkaya, Kadir Kaplan, Mehmet Alver, Mesut Gün, Metin Elkatmış, Talat Aytan Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan en önemli iletişim aracıdır. Dilin etkili bir iletişim aracı olarak kullanılabilmesi için temel dil becerilerinin zamanında, doğru ve uygun bir biçimde kazanılması gerekir. Anne karnında başlayan dil edinimi okul çağında, özellikle anadili eğitimi dersleriyle sürdürülmektedir. Okullarımızda, Türkçe dersleriyle öğrencilerin okuma, yazma, konuşma ve dinleme becerilerinin geliştirilmesi planlanmakta; onların dilimizin imkân ve zenginliklerinin farkına vararak Türkçeyi etkili, doğru ve güzel kullanmaları hedeflenmektedir.
Elinizdeki kitap, müfredatı değişen Türkçe Öğretimi derslerindeki ihtiyacı karşılamak ve geleceğin öğretmen adaylarına Türkçe öğretiminin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili akademik bir bakış açısı kazandırmak için hazırlanmıştır.