Çalışma Ekonomisi ve Sosyal Politika \ 1-3
William G. Castellano “Yeni Normal” olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz yeni dönem, çalışma hayatını kökten değiştiren yapısal dönüşümlere neden olmuştur. Küreselleşme, teknolojideki hızlı gelişmeler ve değişen işgücü yapısı, geleneksel insan kaynakları uygulamalarını yetersiz kılmaktadır. İş dünyasında başarı ve sürdürebilirlik ancak yeni yöntemleri araştırmak, uygulamak ve işgücü adanmışlığını sağlamak ile mümkün olacaktır. Bu kitapta, 21. yüzyılda sürdürülebilir bir rekabet üstünlüğü yakalamak isteyen ve bunun için sahip oldukları işgücü adanmışlığı ve yetenek yönetimini önemseyen örgütler için birçok uygulamaya yer verilmiştir.
İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çalışmalarına devam eden pek çok değerli öğretim üyesisinin katkılarıyla Türkçeye kazandırılan bu eserin, akademisyenler, öğrenciler ve uygulamacılar için önemli bir referans olacağına inanıyoruz.
Nil Kula 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu I. ve II. Kitap Hükümleri Uyarınca Ticaret Hukuku kitabında Türk Ticaret Hukuku'nun asıl kaynağı olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun I. ve II. Kitap hükümleri ile güncel Yargıtay kararları ve başlıca ticaret hukuku doktrini çerçevesinde; Ticari İşletme, Tacir, Ticaret Sicili, Ticaret Unvanı ve İşletme Adı, Haksız Rekabet, Ticari Defterler, Cari Hesap ve Acentelik konuları incelenmiş, ilgili kanunun Ticaret Şirketlerine ilişkin genel hükümleri ile Anonim, Limited, Komandit ve Kollektif şirketlere dair özel hükümleri, işbu şirketlerin; nitelikleri ve kuruluşları, ortakları arasındaki ilişkiler, organları, üçüncü kişilerle olan ilişkileri ve sona ermeleri gibi alt başlıklar altında değerlendirilmiştir.
Şakir Şahin Dünyada küresel iklim değişikliği etkisinin giderek arttığı günümüzde çevre, doğal afetler, risk ve kriz yönetimi, afet ve acil durumlar, iş dünyası ve toplum hayatını yakından ilgilendirmektedir. Yaşanan doğal ve teknolojik afetler çalışma hayatını olumsuz etkilemektedir. Ülkemizde sanayileşme, istihdam ve üretim ekonomisinin sürdürülebilmesi için afet riskleri azaltılmalıdır.
Afet ve Acil Durumlarda İş Sağlığı ve Güvenliği adlı bu kitapta afet ve acil durumların çalışma hayatı üzerindeki etkileri araştırılmış ve iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için yapılması gerekenler tüm yönleriyle ele alınmıştır. Güvenli bir çalışma ortamının tam olarak sağlanması için afet ve acil durumlarda nelerin yapılması gerektiği detaylı bir şekilde anlatılmıştır. İş hayatına ilişkin tüm yasal süreçler ele alınmış, düzenlemelerin afet ve acil durumlarla olan ilişkisi ortaya konulmuştur. Afet ve acil durumlarda risk yönetimi ve kriz yönetimin nasıl gerçekleştirileceği ve hayatta nasıl kalınacağı şekil ve akış şemaları anlatılmıştır. Aynı zamanda verilen bilgiler günlük hayatta da karşılaşılacak afet ve acil durumlarda nelerin yapılması gerektiği konusunda yardımcı olacaktır.
Ahmet Doğan, Ahmet Gökbel, Fazıl Yozgat, Hüseyin Kurt, Hüseyin Öztürk, Rıfat İlhan Çelik Özü ve esası ahlak ve fazilet olan Ahilik, bu dünyada insanı “yaratılmışların en şereflisi” olarak görmek istemekte ve onun eğitiminde de bunu esas almaktadır. Sanat, gündüz iş yerlerinde usta-çırak ilişkisi ve kardeşlik ruhuna dayalı olarak ele alınmakta; ahlak eğitimi de akşamları Ahi zaviyelerinde verilmektedir. Ahilerin uyması gereken kuralları belirleyen eserlere Fütüvvetname denir. Arapça “fetâ” kelimesinden türetilen bir sıfat olan fütüvvet; yiğitlik, delikanlılık, cömertlik, fedakârlık ve diğerkâmlık (altruizm) gibi anlamlar taşıyan İslami bir kavramdır. Bu özelliklere sahip; Ahilik teşkilatı mensupları aklın ve bilimin ışığında dürüst, misafirperver, iyiliksever ve alçak gönüllü olmalıdırlar. Bugün insanlığın aradığı ve özlediği insan tipi de bu değil midir?
Arzu Şener, Ayfer Aydıner Boylu, Birgül Çiçek, Birgül Çiçek, Esna Betül Buğday, Gülay Günay, Hülya Öztop, M. Serhat Öztürk, Melike Aktaş Özdemir, Nihan Yılmaz, Selda Coşkuner Aktaş, Seval Güven, Sevde Yüksel, Sibel Erkal, Zeynep Çopur Aileyi toplumun en temel ve ayrıca bir tüketim ünitesi olarak tüm çalışmalarının odak noktasına koyan Aile ve Tüketici Bilimleri (ATB); kişi, aile, kurum ve dolayısıyla toplumun yerel, ulusal ve evrensel düzeyde arzulanan yaşam kalitesine ulaşmasını sağlamaya yardımcı olmak amacıyla çalışmalar yapmaktadır. Bu alanda çalışan aile ve tüketici ekonomistleri ise kişi ve ailelerin yaşam kalitesini yükselten, yetişkin eğitimi veren, tüketicinin korunmasına ve eğitimine yönelik çalışmalar yapan çeşitli kamu, özel kurum ve kuruluşlarda mesleklerini icra etmekte ve önemli roller üstlenmektedirler.
Bu kapsamda uluslararası bir bakış açısı ve geniş bir perspektifle Hacettepe Üniversitesi ATB öğretim elemanları tarafından “Aile ve Tüketici Bilimleri” kitabı hazırlanmıştır. Alanda önemli bir eksikliği tamamlayacak bu çalışmanın; araştırmacılara, ATB bölümü öğrencilerine ve mezunlarına bir rehber olacağı ve hem akademik hem de profesyonel çalışma hayatında kendilerine ışık tutacağı düşünülmektedir.
Kitapta yer alan konular şu şekilde sıralanabilir: Aile Kaynakları Yönetimi, Ailede Finansal Planlama ve Para İdaresi, Aile ve Konut, Kadın ve Aile, Engelli ve Aile, Ailelerde Gençler ve Yaşlılar, Ailede Kriz Olgusu, Göç ve Aile, Rol Dengesi: Aile ve İş Rolleri, Ailelerin Çevrenin Korunmasındaki Yeri ve Önemi, Ev Kazaları, Aile Yaşantısı Eğitimi, Finansal Okuryazarlık ve Finansal Eğitim, Tüketicinin Korunması ve Eğitimi.
Z. Özlem Parlak Biçer İş sağlığı ve güvenliği, kendi içerisinde dinamikleri farklılaşan ve her alanda olması gereken bir dünyadır. Bu kitap ile iş sağlığı ve güvenliği alanında yıllarını geçirmiş, farklı bilgi ve deneyimlere sahip profesyoneller, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önemli konuları, kavramsal bilgiyi ve alana yönelik çalışmaları, konu ile ilgili kişi ve kurumlar ile paylaşmayı amaçlamışlardır.
Kitapta; iş sağlığı ve güvenliğine yönelik verilen eğitimler sırasında öğretilmesi gerekli olanlar, yasal mevzuat, mevzuatlardaki değişiklikler ve iş güvenliğinin gerektiği farklı alanlara yönelik spesifik bilgilerin yanı sıra iş güvenliği eğitimi konusunda da bilgiler yer almaktadır. Konular ele alınırken tablolar, grafikler ve görseller eşliğinde ayrıntılı anlatımlar gerçekleştirilmiştir. Bir kişi iş sağlığı ve güvenliği konusunda ne kadar çok şey bilirse bilsin, ne kadar deneyimli olursa olsun her zaman güvenilir kaynağa ihtiyacı vardır. Alanında uzmanlarca hazırlanan bu kitap ile iş güvenliğine temel kaynak olmak hedeflenmiştir.
Bilgi, deneyim ve alana yönelik çalışmalar ile iş sağlığı ve güvenliğinde kaynak olacak kitap, iş güvenliği tarihçesi, uygulama esasları, meslek hastalıkları, makine, tekstil ve yapı sektörüne yönelik konuları, teknolojinin iş güvenliği ile olan faydalı birleşimlerini, iş güvenliğinin farklı düzeylerde eğitimi gibi geniş perspektifli bir anlatıma sahiptir.
Kitap editörü Z. Özlem Parlak Biçer, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yer alan ve alacak olanların işlerini gerekli düzeyde yapabilmeleri için kitapta verilen bilgilerin gerekliliğini “Bilgi ve deneyim iş güvenliğinde önemli unsurlardır. Kitap bölümleri, bilgi ve deneyimleri ile alanlarında uzman kişilerce hazırlanmıştır. İş güvenliği eğitimlerinde öğretilen bilgileri destekleyen ve sahada da bu öğretilenlerin bilinçli olarak kullanılması olmaz ise konu üzerinde yapılanlar yerini bulamaz. Bilgilerin sürdürülebilirliğini sağlamak ve tecrübeyi yaygın kılmak önemlidir. Bu kitap, eğitim sürecinde ele alınan konulara katkı sağlamak ve eğitim sonrasında eğitimlerde edinilenleri hatırlatmak, etkin teknoloji kullanımı ile iş güvenliğine yardımcı olmak, özellikli alan çalışmalarına dikkat çekmek ve yasal mevzuattaki düzenlemeleri görünür kılmak üzere ele alınmıştır.” olarak ifade etmektedir.
Ayşe Çiçek Türkiye’den Almanya’ya iş gücü göçünün üzerinden altmış bir yıl geçmiş fakat birinci kuşak göçmenlerin göç deneyimi kuşaklar boyu etkisini sürdürmüştür. Konuyla ilgili literatürde, genellikle Almanya’da doğup büyüyen kuşaklar, önceki kuşaklar gibi “uyum kabiliyeti olmayan” bireyler olarak sınıflandırılmıştır. Üçüncü kuşağın gündelik yaşam deneyimleri de ekseriyetle entegrasyon politikaları perspektifinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Entegrasyon politikaları devletin hâkim söylemini oluştururken göç kökenli bireylerin sosyal politikalar, hâkim kültür ve yasalar karşısında geliştirdikleri yanıtlar, gündelik yaşamda tanık oldukları iktidar ilişkileri, resmî tarihin ihmal ettiği konular arasında yer almaktadır. Bu eser, diğerlerinden farklı olarak Almanya’da yaşayan üçüncü kuşak Türkiye kökenli bireylerin gündelik yaşamda ulusal kimlik, sosyal, kültürel ve iktisadi politikalar karşısında sergiledikleri adaptasyon ve örtülü direnişlerini; bunların hangi alanlarda ve hangi şekillerde ortaya çıktığını araştırmaktadır. Eserde, iktidar ilişkilerinin toplumsal ilişkilerin bütününe yayıldığı fikrine dayanarak Türkiye kökenli bireylerin gündelik yaşam içinde Alman toplumuna ve kültürüne (okulda, iş yerinde, kamu kurumları başta olmak üzere diğer kamusal alanlarda ve hatta özel alanda) kendi kimlikleriyle adapte olma sürecindeki eylem repertuvarları ortaya konulmuş; bu eylemlerin sosyal politikalara ne tür yanıtlar içerdiği analiz edilmiştir.


Kadriye Gül Yücel Çalışma hayatının en tartışmalı konularından biri olan asgari ücret, özünde ekonomik bir kavram olmakla birlikte, her ulusun politik, hukuki ve felsefi algısının bir ürünü olması nedeniyle farklı veçhelerden ele alınması gereken bir olgudur. Sosyal refah devletinin toplumsal adaleti sağlaması bakımından önemli bir sosyal politika aracı olarak görülen asgari ücret, yoksulluk kıskacında yaşamını sürdüren asgari ücretli çalışanların refahının artırılması bakımından kritik öneme sahiptir.
Bu kitapta; Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye'de asgari ücret uygulamasının tarihsel perspektif içerisinde ve adalet bağlamında karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Amaç; toplumun en düşük gelir grubunu oluşturan asgari ücretlilerin yaşam standartlarının iyileştirilmesine yönelik olarak asgari ücretlerin belirlenmesi ve vergilendirilmesinde en adil ücret politikasının ne olduğunun araştırılmasıdır.
Kitapta, adalet kavramına ilişkin kuramsal tartışmalardan hareketle asgari ücretlilerin aileleri ile birlikte insan onuruna yakışır düzeyde bir yaşam sürmesini garanti edecek adil bir ücret düzeyi ve bu ücret düzeyinin belirlenmesinde ve çeşitli kriterler temelinde farklılaştırılmasında Avrupa'dan iyi uygulama örnekleri göz önünde tutularak Türkiye'ye ilişkin önerilerde bulunulmaktadır.
Melike Çallı Kaplan Uluslararası göç, tarih boyunca devam eden dinamik bir süreçten oluşmaktadır. Bireylerin göç etme kararlarında etkili olan sebepler çeşitlilik göstermekte ve bilim insanları tarafından göç sürecini açıklamaya yönelik teoriler ortaya konulmaktadır. Özellikle ülkelerin ekonomik yapısı, bireylere sundukları insan onuruna yaraşır asgari yaşam koşullarını sağlayacak temel haklar, o ülkelere göç akışını etkiyebilmektedir. Bireyleri göç ederken karşılaşacakları sosyal risklere karşı koruyacak en temel hak, sosyal güvenlik hakkıdır. Kitapta, göç alanındaki çalışmalarıyla öne çıkan George Borjas'ın “Immigration and Welfare Magnet” (Göç ve Refah Mıknatısı ya da Göç ve Refah Çekim Etkisi) teorisinden yola çıkılarak refah devletlerinin bireylere sağladığı haklardan biri olan sosyal güvenlik hakkının göç etme kararı üzerinde etkisi incelenmektedir. Ayrıca en yaygın göç teorileri arasında yer alan Lee'nin “İtme ve Çekme Modeli”nin sosyal güvenlik hakkını kapsayıp kapsamayacağı üzerinde tartışmaya yer verilmektedir. Kitap, belirtilen tartışmaları Avrupa Birliği'ne üye refah devletleri kapsamında ve farklı göçmen gruplarını içeren geniş bir kapsam analizi yaparak göç alan yazınına katkıda bulunmaktadır. Kitapta; göç olgusu tek yönlü olarak değil sosyolojik, hukuksal, sosyal politika ve uluslararası hukuk disiplinlerini de kapsayacak şekilde ele alınmaktadır. Dolayısıyla üniversitelerin çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, iktisat, uluslararası ilişkiler, Avrupa çalışmaları, sosyal politika, sosyoloji ve hukuk bölümlerinde olmak üzere tüm sosyal bilimler alanında önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.
Sabri Kaya Savaşlar, yoksulluk, aile içi sorunlar, anne babanın biri ya da ikisinin yokluğu, ihmal ya da istismar gibi pek çok nedenlere bağlı olarak aile bakımından mahrum kalan ve korumaya ihtiyaç duyan çocuk ve gençler, toplumsal uyumda ve sosyal ilişkiler geliştirmede önemli zorluk çeken bir grubu oluşturur. Korunma ve bakıma muhtaç olan bu çocuk ve gençler devlete ait çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, sevgi evleri ya da çocuk siteleri şeklinde örgütlenmiş yatılı bakım kurumlarında bakım, koruma ve gözetim altına alınır. Bakım kurumlarında kalan çocuk ve gençlerin sosyalleşmesi (toplumsallaşması) aile yokluğundan dolayı ilk olarak bakım altında bulunduğu kurumlar içinde başlar ve toplumsal rollerini bu yapı içinde öğrenirler.
Birçok araştırmada sosyal faktörlerin yanı sıra spor ve boş zamanları değerlendirme etkinliklerinin çocuk ve gençlerin kişilik gelişiminin ve sosyalleşmesinin belirleyici etkilerinin olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle korunma ve bakım altındaki çocuk ve gençlerin kişilik gelişimi ve sosyalleşmesinde bu etkinin daha da belirleyici olduğu açık ve net bir şekilde yapılan bu araştırmada ortaya çıkmıştır. Bu kitabın alanda bu konuya değinen kapsamlı ilk çalışma olarak alana katkı vermesi, bakım kurumlarındaki sosyal çalışmacılara, eğitimcilere, yöneticilere, spor ve rekreasyon liderlerine kaynak oluşturması temel amacını taşımaktadır.

Hülya Yeşilyurt Temel Estetik emek, çalışma hayatında aslında hep var olan, olması gerektiği kanıksanmış ancak çoğu zaman göz ardı edilen ve duygusal emeğin de bir uzantısı olarak kabul edilen emek türüdür. Estetik emek, istihdama katılma sürecinde belirli bir aşamaya kadar çalışanın kendi tercihi iken, kendi tercihi olmaktan çıkarak yöneticisinin istekleri doğrultusunda zorunluluğa ve yaptırıma dönüşmesi, son zamanlarda estetik emeğin mercek altına alınmasına ve bu alanda sıkça araştırmalar yapılmasına yol açmıştır.
Sağlık bilimleri, turizm sektörü, güzel sanatlar gibi birçok farklı disiplin alanlarının araştırma konusu olan estetik emek kavramı, sosyal bilimler alanında kapsamlı biçimde yeterince ele alınmamıştır. Oysa çalışma hayatı, insan ömrünün büyük bir kısmını kapsadığı gibi çalışanın gününün yaklaşık üçte birini de geçirdiği yaşam alanıdır. Dolayısıyla çalışanın her anlamda sağlıklı bir birey olarak toplumda var olabilmesi için çalışma koşullarının önemli olduğu göz ardı edilmemelidir.
Elinizdeki kitap, estetik emeği kamu bankaları ve özel bankalar ayrımında kadın ve erkek çalışanlar açısından ele alarak sektöre ilişkin çalışan deneyimlerini gözetim, habitus ve nesneleştirme perspektifinden değerlendirmektedir. Ayrıca teorik bilginin pratikte var olan halini ortaya çıkarma amaçlanmıştır.
Akyay Uygur Bu kitap, örgüt-işgören ilişkisini temel alan örgütsel bağlılık ve işe bağlılık konularını ayrıntılı ve kapsamlı olarak ele almaktadır. Örgütün rekabetçi koşullar altında başarıyla faaliyet göstermesinde örgütsel bağlılığı yüksek düzeyde işgörenlerin önemli katkısı bulunmaktadır. İşe bağlılık ise işgörenin, işine psikolojik olarak bağlanması olarak tanımlanabilir. İşgörenin örgütüne yönelik oluşturduğu duygusal bağ, inanç, özdeşleşme ve temel yaşam ilgisi oluşturma davranışı, her zaman geçerliliğini koruyan ve performans üzerinde önemli etkiye sahip olan bir durumdur.
Bu bağlamda örgütsel bağlılık kavramı, çeşitleri ve yaklaşımları ile işe bağlılık kavramını araştırma ile destekleyen bir içeriğe sahip olan kitap; başta akademisyenler ve öğrenciler olmak üzere ilgili kamuoyunun araştırma ve çalışmalarında fayda ve destek olacak şekilde ilgi ve bilimsel meraklarına sunulmuştur.
Şahin Akıncı Borçlar hukuku genel hükümler örnek olaylar borçlar hukuku özel hükümler tüketici hukuku örnek olaylar ve çözümleri
Louis E. Boone & David E. Kurtz, Wıley Modern anlamda doğuşundan bugüne kadar işletmecilik alanında oldukça önemli değişimler yaşandı ve günümüzde de bu alan çok önemli bir bilim dalı hâline geldi. Önceki yıllarda yazılan kitapların içeriği ile bu kitabın içeriği karşılaştırıldığında aradaki fark daha net bir biçimde görülebilmektedir.
İşletmecilik, gelişen teknolojinin de yardımıyla oldukça farklı bir hâl almıştır. Artık işletmecilik yapabilmek için
bir binaya veya çok fazla personele sahip olmanız gerekmemektedir. Sanal ortamlar işletmecilere bu tip imkânları fazlasıyla sağlamaktadır. Kitapta, bu konuyla ilgili olarak pek çok örnek olay çalışması verilmiştir.
Kitap, günümüz işletmecilerine ve işletme öğrencilerine yol gösterici bir rehber niteliğinde olup pek çok güncel konuyu ele almaktadır.
Abdurrahman Baş Çalışan deneyimi kavramı, şirketlerin gündemine çoktan girmiş durumdadır. Günümüzün deneyim ekonomisinde liderler, çalışan deneyiminin iyiye gitmediği bir şirkette, müşteri deneyiminin iyileşmesinin mümkün olmadığının farkındalar.
Dünyada, Çalışan Deneyimi Global Başkanı atayan ilk şirket Airbnb oldu ve onu birçok büyük şirket takip etti. Türkiye'nin önde gelen şirketleri hem genel merkez hem de bölge yapılanmalarındaki farklı seviyelerde Çalışan Deneyimi Yöneticileri atamaya başladılar.
Bu kitap, tüm İnsan Kaynakları süreçlerinin deneyim odaklı olarak yeniden yapılandırılmasını öngören yeni bir İK Yönetimi Sistemi önermektedir. Yeni sistemin işleyişi, İşveren Markası, Yetenek Yönetimi, Performans Yönetimi, Kariyer Yönetimi, Yedekleme Planlaması, Kurumsal Akademi gibi kavramlar çerçevesinde hem iş yaşamından hem de literatürden en güncel örneklerle uygulamalı olarak anlatılmış, kitap boyunca yenilikçi bir “Çalışan Deneyimi Haritası” adım adım oluşturulmuştur.
Deneyim odaklı yeni İK Yönetimi, insanların pozitif deneyim ortamında akışta çalışmasını ve pozitif müşteri deneyimi yaratmasını amaçlar. Aynen bir sanatçının en iyi performansıyla sanatını icra ederken yaşadığı akış duygusuyla seyredenlerine de pozitif bir deneyim yaşatması gibi.
Bu yeni yaklaşım, çalışma yaşamlarımızı daha insani bir boyuta taşıyabileceğimizi müjdeliyor.
Asiye Ayben Çelik, Aysun Kapucugil İkiz, Bengü Sevil Oflaç, Canan Muter Şengül, Duygu Seçkin Halaç, Evrim Mayatürk Akyol, H. Şebnem Seçer, Hatice Özkoç, K. Övgü Çakmak Otluoğlu, Nazlı Ayşe Ayyıldız Ünnü, Olca Sürgevil Dalkılıç, Pelin Tuaç Çalışan anne olmak ne demek? Anne olmak ve annelik sorumluluklarını yerine getirmek, çalışan olmak ve çalışma yaşamının gerekliliklerini karşılamak… Bu iki kimlik boyutu birbirinden ayrı mı düşünülmeli, yoksa bütünleştirilebilir mi? Kimdir çalışan anneler? Nasıl çalışıyorlar? Nasıl annelik yapıyorlar? Nelere ihtiyaç duyuyorlar? Annelikleriyle çalışma yaşamını nasıl bütünleştiriyorlar, bir kimlik olarak anneliklerinden ve/veya çalışan rollerinden hangisine sahip çıkıyorlar? Çalışma yaşamında ayrımcılığa uğruyor mu anneler? İşletmelerde, kurumlarda çalışan anneler için destek mekanizmaları var mı? İnsan kaynakları politikaları aracılığıyla çalışan annelere neler sunulabilir, onların karşılaştıkları zorluklara nasıl destek olunabilir? Çalışan annelerin sahip oldukları yasal haklar neler? Türkiye ve dünya istatistikleri, çalışan annelerle ilgili hangi çarpıcı gerçekleri sunuyor ve hangi gerçekler rakamlara dökülmüyor? Yönetim bilimleri alanı kadınları ve/veya anneleri dikkate alıyor mu, yoksa onlarsız bir bilim mi inşa ediyor? Annelikleriyle birlikte, çalışma yaşamında yer almaktan vazgeçen anneler, potansiyellerini yeni girişimler kurma yolunda nasıl kullanıyor? Peki anneler yaratıcılık potansiyellerini hangi alanlarda, nasıl ve ne şekilde kullanıyor? Yeni nesillerin yaratıcılıklarına nasıl katkı veriyor?
Annelik aslında, inşa edilen bir olgu mu? Anneliğin doğasına ve gerektirdiklerine ilişkin sorgulamalar ve annelerden beklentiler sürekli değişirken ortaya çıkan annelik endüstrisi, sunduğu birçok ürün ve hizmet ile aslında anneleri bir kısır döngü içerisinde bırakıyor olabilir mi? Anneler bu kısır döngüyü kendilerini ifade ederek aşabilirler mi? Mükemmel anne var mı? Annelik savaşları da ne? Blogların dünyasında annelik nasıl bir hâle bürünüyor? Anneler kendilerini ifade edecekleri platformlarda annelikleriyle, toplumun anneliklerine ilişkin dayatmalarıyla, tüketim alışkanlıklarıyla, politik koşullarla ilgili seslerini nasıl duyuruyorlar? Annelerin mücadelesi kimlerle? Anneler çalışma yaşamında mobbinge uğruyor mu? Annelik ve hamileliğe en kutsal gözle baktığını iddia eden insanlar, çalışma yaşamı söz konusu olduğunda farklı kılıklara mı bürünüyorlar? Anneler kendi öykülerinde neler anlatıyor? Annelik ve çalışan anne kavramlarına ne gibi anlamlar atfediyorlar? Anneler özel ve çalışma yaşamlarında nelere ihtiyaç duyuyorlar? Kurumlarda ne gibi uygulamalar görmek istiyorlar? Peki neler farklı
olabilir? ...
…ve biz daha iyiye ulaşmak için neleri değiştirebiliriz?
Tüm bu sorular bizi bu kitapta buluşturdu. Değiştirmeye önce farkındalık yaratarak başlayabileceğimize inandık. Kitabın her sayfasında, bu sorulara bilimsel veri ve bilgiler ışığında anlayan, sorgulayan, açıklayan ve bazen de eleştiren tarzlarla cevaplar bulmaya çalıştık.
Kendisine benzer soruları ve daha fazlasını soran ve sorduklarına
yanıt arayan tüm okuyuculara faydalı olması dileklerimizle…
Asiye Ayben Çelik, Aysu Göçer, Bengü Sevil Oflaç, Burcu Şentürk, Canan Muter Şengül, Duygu Seçkin Halaç, Ebru Tolay, Evrim Mayatürk Akyol, Funda Gülyüksel, Hatice Hicret Özkoç, K. Övgü Çakmak Otluoğlu, Nazlı Ayşe Ayyıldız Ünnü, Olca Sürgevil Dalkılıç, Pelin Tuaç, Serap Özen, Şebnem Seçer Çalışan baba olmak ne demek? Baba olmak ve babalık sorumluluklarını yerine getirmek, çalışan olmak ve çalışma yaşamının gerekliliklerini karşılamak… Bu iki kimlik boyutu birbirinden ayrı mı düşünülmeli yoksa bütünleşik mi? Kimdir çalışan babalar? Nasıl çalışırlar veya neden çalışmazlar? Babaların çalışma veya çalışmama kararları neleri etkiler? Nasıl babalık yaparlar, yardıma ihtiyaç duyarlar mı? Babalıklarıyla çalışma yaşamını nasıl bütünleştirirler veya bütünleştirmelerine gerek yok mudur? Başka bir deyişle bu iki alan zaten hiç ayrı görülmemiş midir?
Çalışma yaşamında, sosyal yaşamda ve toplumun yargıları sebebiyle ayrımcılığa uğrar mı babalar? İşletmelerde, kurumlarda çalışan babalar için destek mekanizmaları var mı? Veya destek mekanizmalarına hiç gerek yok mu? İnsan kaynakları politikaları aracılığıyla çalışan babalara neler sunulabilir? Babaların çalışma yaşamında sahip oldukları yasal haklar nelerdir? Baba olmak, yönetim bilimiyle nasıl ilişkilendirilir? Babacan Yönetim nasıl bir yönetim tarzıdır, ülkemizde örnekleri var mıdır? Babalık ve girişimcilik alanı nasıl kesişir? Babaların yaratıcılık potansiyeli onlara neler yaptırabilir ve babalar yeni nesillerin yaratıcılıklarına nasıl katkı verir? Filmler babalıkla ilgili neler anlatır? Babaların da kendi aralarında güç farklılıkları var mıdır? Çocuklar, çocuk kitaplarından babaların çalışması veya çalışmaması hakkında neler okur, öğrenir ve hisseder?
Babalık toplumsal olarak inşa edilen bir olgu olabilir mi? Baba olunca çevrenin erkeğe bakış açısı farklılaşır mı, ya erkeğin kendisine bakış açısı? Erkekler baba olunca, depresyon yaşar mı? Baba olunca tüketim alışkanlıkları değişir mi ve tüketimle geçirilen zamanlar çocuklarla geçirilen en kıymetli anlar sanılabilir mi? Peki baba olmanın doğasına ve gerektirdiklerine ilişkin sorgulamalar hep aynı mı kalır veya hiç sorgulanmaz mı? Dünyada geleneksel babalık rollerinden yeni ve modern babalık rollerine doğru dönüşen değerler, ülkemizde yaygın mıdır? Yoksa ülkemizde babalık yapmak ve çocuklarıyla ilgilenmek erkek için bir seçim, kadın için bir zorunluluk olarak mı görülmektedir? Peki babalar kendi öykülerinde neler anlatır, özel ve çalışma yaşamlarında nelere ihtiyaç duyar? Kurumlarda ne gibi uygulamalar görmek ister? Neler farklı olabilir?...
Ve biz; daha eşitlikçi, toplumsal olarak belirlenmiş ve dengeli olmayan annelik ve babalık rollerinden uzaklaşmak, çocuk sahibi olmakla beraber eşlere düşen sorumlulukların dengeli dağıldığı toplumsal bir anlayış ve tutum değişikliğine ulaşmak için neleri değiştirebiliriz?
İşte tüm bu sorular bizi bu kitapta buluşturdu. Kendisine benzer soruları ve daha fazlasını soran ve sorduklarına yanıt arayan tüm okuyuculara faydalı olması dileklerimizle…
Salih Ercan, Oğuz Tan Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) dâhil olmak üzere ruh sağlığı bozukluklarına bağlı hastalık yükü, dünya genelinde gittikçe artmaktadır. Bu artışın iş yeri üzerindeki olumsuz etkileri oldukça önemlidir. Söz konusu etkiler, düşük performans ve üretkenlik ile artan devamsızlık ve iş göremezlik maliyetleri olarak özetlenebilir. Bu nedenle çalışma hayatında örgütsel ruh sağlığı sorunlarının etkin yönetimi oldukça önemli bir konuma gelmiştir. Yetersiz yönetim nedeniyle bahsi geçen sorunlardan muzdarip çalışanlar bulunmaktadır. Mevcut iş yeri sağlık sistemlerinin yeterli potansiyele sahip olmadığı görülmektedir. Bu sorunun çözümü aynı zamanda ülke işletmelerini daha verimli hâle getirme ve ruh hastalığının toplum genelinde ve tüm ekonomi üzerindeki önemli yükünü azaltma potansiyeline sahiptir. Bu araştırmanın temel amacı, bir ruh sağlığı sorunu olan obsesif kompulsif bozukluk'tan muzdarip çalışanların iş yerinde yaşadıkları muhtemel sorunlara etkin ve bilimsel çözümler getirerek bir taraftan örgütsel verimlilik kaybının önlenmesi ve diğer taraftan da çalışanın çektiği acı ve sıkıntıların mümkün olduğunca hafifletilmesidir.
Olca SÜRGEVİL DALKILIÇ Her dönemde “çağımızın hastalığı” şeklinde dillerde olan “tükenmişlik sendromu”; günlük yaşamın içinde ve özellikle çalışma hayatında hemen herkesin kendisini içinde bulabileceği bir sorundur. Çoğu zaman iş hayatına büyük hayallerle ve ideallerle başlayan ve başarılı bireylerin; bir süre sonra farklı sebeplerle kendilerini duygusal açıdan yıpranmış hissetmeleri, daha önce duyarlı oldukları iş çevrelerine karşı ilgilerini kaybederek duyarsızlaşmaları ve kişisel başarı duygularında azalma hissetmeleri şeklinde belirtilerle tükenmişliği rapor ettikleri görülmektedir. Bu durum, onların performanslarının düşmesine, yaptıkları işe ve beraber çalıştıkları insanlara karşı saygılarını yitirmelerine, işlerine ve çalıştıkları yerlere karşı bağlılıklarını kaybetmelerine sebep olmaktadır.
Bireylerin psikolojileri, sosyal çevreleri ve hatta fiziksel sağlıkları üzerinde yıkıcı etkileri olan tükenmişlik; aynı zamanda işletme yöneticileri ve çalışanları açısından önemli bir işgücü kaybı yaratmaktadır. Bu nedenle üzerinde önemle durulması gereken, alınabilecek önlemlerin ve çözüm yollarının sadece bireylere bırakılamayacağı bir konu olarak düşünülmelidir.
Azime Merve Beyaz, Ceren Tetik, Cevahir Nur Baydere, Ece Şiren, Esin Alkan, Esmanur Yıldırım, Ezgi Zeynep Dalkürek, Hilal Dura, Mehmet Ali Erkuş, Melisa Akay, Mihriban Şamlıoğlu Erdem, Nehir Şay, Ozan Hiçyılmaz, Sude Öztürk, Şehadet Sena Alaca, Ümit Deniz İlhan, Yeşim Vulkani, Yiğit Kaan Gür Çalışma hayatında insan davranışlarını anlamak ve yönetmek gerek bireylerin gerekse işletmelerin başarısı için kritik bir rol oynar. Bu nedenle çalışma psikolojisinde güncel yaklaşımlar üzerine odaklandığımız kitabımızda; akışta olmak, iş ve yaşam dengesi, yeşil insan kaynakları yönetimi, dijital liderlik, stratejik hizalama, çalışan deneyimi, çalışma ortamı tasarımı, psikolojik iyi oluş, iş talepleri ve iş kaynakları gibi geniş yelpazede önemli konuları detaylı bir şekilde inceledik ve deneyimlerimizi tartıştık. Bu bilgi ve deneyimleri bir kitapta toplamak hem bizim için değerli bir öğrenme süreci hem de gelecekteki öğrenciler ve profesyoneller için bir rehber olma amacı taşıyordu. Dolayısıyla her bir konu sadece teorik bilgilerle sınırlı kalmayıp gerçek hayattan örnekler ve araştırma sonuçlarıyla zenginleştirildi. Böylece okuyucularımızın hem teorik hem de pratik bilgiye sahip olmalarını hedefledik.
Kenan ÖREN Elinizdeki bu eser, çalışma sosyolojisinin doğuşunu, gelişim sürecini, özelliklerini, çalışanların (iş görenlerin) iş içi ve iş dışı ilişkilerini, bu ilişkilerden doğan etkileşimleri, emek hareketinin (iş gücü göçünün) getirdiği sınıf farklılığını, gruplaşma, tabakalaşma gibi modernleşme ve küreselleşme süreciyle ortaya çıkan olguları ve bu olguların sonuçlandırdığı yabancılaşma, yalnızlaşma, dışlanma, ötekileştirme gibi sendromları, bu sendromların sosyo-psikolojik etkilerini ve sonuçlarını ortaya koyan bir çalışmadır.

Takım çalışmasının iyi bir özelliği, her zaman başkalarının da sizin tarafınızda yer almasıdır (Sosyal Sermaye).
Margaret Carty

Dünyanın en güç işi, bir şeyin nasıl yapılacağını bilirken, başka birinin nasıl yapamadığını ses çıkarmadan seyretmektir.
Mevlânâ
Nevzat GÜLDİKEN Emek ve iş kavramlarının ilk defa tarih sahnesine çıkmasıyla günümüze kadar olan süre boyunca, bu kavramlara yönelik farklı düşünceler geliştirilmiştir. İlkel dönemlerde çalışma kavramının karşılığı, hayatı minimum düzeyde idame ettirmeye yetecek kadar iş yapma olarak belirlenirken, modern zamanlarda bu karşılık artık yeterli olmamaktadır. İnsanoğlunun üretimi keşfetmesi ve bu keşifle birlikte ücret kavramının da ortaya çıkmasıyla, çalışmaya karşı olan tutum da değişmiştir.
Çalışma ve çalıştırılma kavramlarına sosyolojik bir pencereden bakmaya çalışılan bu kitapta, bu kavramlara ilişkin çeşitli sosyologların görüşleri ve toplumların yaşayış tarzları, değer ve yargılarına göre kavramların nasıl şekillendiği okuyucuya iletilmeye çalışılmıştır.
Tim STRANGLEMAN - Tracey WARREN - Routledge Çalışma meselesi, sosyal bilimlerin birçok alanının bir kesişme noktasını oluşturmaktadır. İktisattan, işletme yönetimine, kamu yönetiminden siyaset bilimine, insan kaynakları yönetiminden sosyal politikaya ve psikolojiye ve elbette sosyolojiye kadar birçok alan şu ya da bu şekilde, merkezi veya tali bir mesele olarak çalışma temasını içerir. Ancak öte yandan ironik bir biçimde hem sosyal bilimler içinde hem de yaşamın içinde bu denli merkezi bir tema olan çalışma genellikle kendi başına detaylı bir biçimde incelenen ve ilgi toplayan bir alan olamamıştır. Dolayısıyla bu konuyu çalışmak isteyenler için de derli toplu bir okuma metnine erişmek oldukça zordur. Bu zorluk özellikle Türkçe okuyucu için çok daha barizdir.
Çalışma sosyolojisi alanında Türkçede temel okuma metinlerinin sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır. Bundan dolayı bu alanın hem öğrencileri hem de öğreticilerinin karşı karşıya bulundukları temel meselelerin başında derli toplu bir okuma metninin eksikliğidir. Bu kitap, bu alandaki eksikliği girmeye yönelik çabanın bir parçası olarak kabul edilebilir. Tim Strangleman ve Tracey Warren'in kitapları hem çok zengin bir referans tabanı sunmakta, hem bu literatürün genellikle ihmal ettiği örneğin ev işleri ve işsizlik gibi bazı konuları içermekte hem de başka bir çalışma sosyolojisi kitabında bulunması çok zor olan çalışmanın temsilleri gibi konuları içermesi ile son derece zengin bir muhteva sunmaktadır. Öte yandan kitap, bütün bölümleri aynı sistematik mantık örüntüsü ile sunarak okuyucuya konuları takip etmede kolaylık sağlamaktadır. Kitap bu özellikleriyle çalışma sosyolojisi okumak isteyen lisans ve lisansüstü düzeyindeki öğrenciler için yeni ufuklar vadediyor.
Olca Sürgevil Dalkılıç Farklılık nedir?
Çalışma yaşamında farklılıklar neden önemlidir?
Farklılıklar yönetilebilir mi?
Farklılıkların yönetimi bir işletmecilik anlayışı olarak benimsenmeli midir?
Farklılıkların yönetimi; tüm çalışanları kapsamakla, herkese eşit fırsatlar yaratmakla birlikte çalışanların sahip oldukları farklılıklara (cinsiyet, yaş, etnik köken, din, dil, ırk, kültür vb.) saygı duymayı ve bu farklılıkları işletmeyİ rekabetçi üstünlük sağlayacak değerler olarak benimsemeyi gerektirmektedir.
Çalışma yaşamının yönetilmesi gereken önemli bir boyutu olarak farklılık kavramını ve farklılıkların yönetimi anlayışını tanıtmayı amaçlayan bu kitap, işgücü farklılıkları ve farklılıkların yönetimi ile ilgili soruların cevaplarını arıyor.
Aşkın Keser, Atalay Çağlar, Ayşenur Öktem Özgür, Barış Seçer, Burcu Kümbül Güler, Duygu Demirsat Köleoğlu, Efe Çınar, Gaye Göklü Çağlayan, Hakan Keser, Handan Kumaş, Meltem Arat, Merve Mamacı, Nuray Turan, Oğuz Karadeniz, Salih Dursun, Selver Yıldız Bağdoğan, Sevinç Serpil Aytaç, Tülay Ulusoy, Umut Denizli, Ülviye Tüfekçi Yaman Hayatının büyük bir kısmını çalışarak ve üreterek geçiren insanın bu süreçteki uğraşları, bir fenomen olarak çok sayıda araştırmaya konu olmuştur. Çalışmak, insan doğasının gereği olarak yüzyıllar boyunca çeşitli anlamlar içermiş ancak özünde üretme ve insanlığa fayda boyutuyla psikolojik anlamını kazanmıştır. İnsanın kendisini, doğal ve toplumsal çevresini anlama çabası içinde oldukça önemli bir yer tutan çalışma kavramı, her geçen gün farklı dinamiklerin etkisi altında yeni biçimler ve boyutlar kazanmaktadır.
Bu kitap, ülkemizde yönetim ve çalışma psikolojisi ile insan kaynakları alanının gelişiminde önemli katkıda bulunan Prof. Dr. Mustafa Yaşar Tınar'ın yetiştirdiği, birlikte çalıştığı yazarların eserlerinden oluşmakta ve çalışma yaşamındaki güncel gelişmeleri çok boyutlu olarak ele almaktadır. Kitap içeriğinde teknoloji yardımıyla ortaya çıkan uzaktan çalışma, hibrit çalışma biçimleri ile elektronik insan kaynakları yönetimi konuları ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. İşsiz kalma, artık çalışanların sıklıkla karşılaşabildikleri bir durum olarak psikolojik boyutuyla değerlendirilmekte; işsiz kalmayan çalışanların asgari düzeyde performans göstermesi anlamına gelen sessiz istifa süreci ve sessiz istifa durumunun tersi olarak görülebilecek prososyal iş davranışları ise kitap içerisinde yer almaktadır.
Pozitif ergonomi, pozitif psikolojik müdahaleler bölümleri, çalışma yaşamında olumlu yaklaşımlara dikkat çekmektedir. Ayrıca pozitif psikoloji yazınında değerlendirilebilecek yılmazlık konusu da duygusal emek ve liderlik boyutuyla açıklanmaktadır. İş memnuniyetinin mutluluk diyebileceğimiz yaşam memnuniyetine etkisi ele alınırken iş stresi, bilişsel davranışçı yaklaşımla bir bölümde ele alınmaktadır.
İnsan kaynakları alanını makro anlayışla ilgilendiren bir bölümde ise sosyal adalet ve kuşaklar arası adalet ilişkisi açıklanmaktadır. Davranışsal çalışma ekonomisi bölümü, çalışma ekonomisi ile psikoloji alanını bir araya getiren yazma dikkat çekmektedir. Son olarak vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarının hukuki statüsüne değinen bir bölümle farklı statülerin etkileri değerlendirilmektedir.
Okuyuculara faydalı olmasını dileriz.
Aslı Ercan Önbıçak, Ebru Tolay, Evrim Mayatürk Akyol, Irmak Aksoy, Nurettin Gürcan, Olca Sürgevil Dalkılıç, Sinem Baysal, Umut Denizli Çalışma, insanların yaşamlarının merkezinde yer alır. Günümüzün ve hayatımızın önemli bir kısmını çalışarak geçiririz. Birçok kültürde çalışma, psikolojik iyi oluşa güçlü bir şekilde katkıda bulunan bir kimlik ve düzen duygusu sağlar. Emeğimizi, zamanımızı, sahip olduğumuz bilgi birikimini ve yeteneklerimizi, istihdam ilişkisi ile bağlandığımız bir işveren için kullanırız. Bir istihdam ilişkisinde, tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerini belirleyen en önemli unsur ise sözleşmelerdir. İstihdam ya da iş sözleşmeleri, bireyler ile örgütler arasındaki karşılıklı yükümlülükleri içeren yazılı sözleşmelerdir. Ancak özellikle "sınırlı rasyonellik" olgusu nedeniyle bir iş sözleşmesinin; tarafların birbirlerine yönelik beklentilerinin, taahhütlerinin, yükümlülüklerinin tümünü ayrıntılarıyla ortaya koyması mümkün değildir. Bunun da ötesinde, bazı bilim insanları, en resmî şekilde hazırlanmış ve detaylandırılmış olsa dahi tüm iş sözleşmelerinin aslında "psikolojik" temelli olduklarını savunmaktadır. Çünkü sözleşmeler, tarafların algılamasına ve öznel yorumlarına tabidir. Dolayısıyla, iş sözleşmesinde yer almayan bazı bilgilerin, çeşitli kaynaklara dayandırılan varsayımlar ile doldurulması veya yorumlanması söz konusu olabilir. Psikolojik sözleşme olarak adlandırılan bu olgu, yukarıda sayılan nedenlerle "bireyseldir" ve "algılara" dayanır.
Uzun yıllara dayanan kavramsallaştırma çalışmaları ve araştırmalar, psikolojik sözleşme konusunun giderek daha önemli hâle gelmeye başladığını ortaya koymaktadır. Öncelikle, çalışanlar, sahip oldukları psikolojik sözleşmelerin, örgüt tarafından yerine getirilmediğini ya da ihlal edildiğini algıladıklarında oldukça ciddi olumsuz tutumlar geliştirebilmektedir. Özellikle değişimin kaçınılmaz olduğu günümüz iş dünyasında her değişimin, çalışanın psikolojik sözleşmesini ihlal etme ya da çalışan tarafından bu şekilde algılanma olasılığı bulunmaktadır. Çünkü her sözleşme, taraflara birtakım faydalar sağlamak üzere oluşturulur. Bunu değiştirmeye yönelik her davranış ise bu faydanın tehdit altında olduğu algısını yaratabilir. Sonuç olarak, örgütlerin daha esnek çalışma biçimlerini benimsemeleri, kadrolu yerine sözleşmeli personel çalıştırma eğilimindeki artış, daha çevik organizasyon yapıları, İnsan Kaynakları Yönetimi uygulamalarındaki gelişmeler, Endüstri 4.0'a geçiş ve dijitalleşme, toplumsal ve küresel değişimler, psikolojik sözleşmelerin işverenler ve yöneticiler tarafından daha iyi anlaşılmasını ve yönetilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, özellikle Türkiye'de, gerek akademide gerekse iş yaşamında pek fazla bilinmeyen ve üzerinde çalışılmayan bir konu olan "psikolojik sözleşmeler" hakkında yazdığımız bu kitabın, sözü edilen alanlarda önemli bir boşluğu kapatacağı düşünülmektedir. Genel İşletme, İnsan Kaynakları Yönetimi, Örgütsel Davranış, Endüstri ve Örgüt Psikolojisi, Psikoloji ve Sosyal Psikoloji gibi disiplinlerle ilişkili olan Psikolojik Sözleşme olgusu hakkında fikir sahibi olmak, her sektörden ve kademeden çalışana yarar sağlayacaktır. Kitabımızın konu ile ilgilenen akademisyenlere, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine faydalı olmasını dileriz.
Nuray Turan Bu kitapta; çalışma yaşamında işe alım yetkilisi olarak görev yapmakta/yapacak olan insan kaynakları bölümü çalışanlarına, çalışma yaşamına adım atacak/atmış olan kişilere, çalışma yaşamının ilgililerine, iktisadi ve idari bilimler fakültesi başta olmak üzere üniversitelerin çeşitli sosyal bilimler alanlarında eğitim almakta olanlara faydalı olacağı düşünülen “yetenek, beceri, yetkinlik, yeterlilik” kavramlarının etimolojik ve çalışma yaşamı temelindeki tanım ve içeriklerine yer verilerek kavram farklılıkları açığa çıkarılarak özgün tanım ve içerikler oluşturulmaya çalışılmıştır. Kısacası “yetenek-beceri-yetkinlik- yeterlilik”e ilişkin kavramsal ayrıştırmayı ele alan bir çalışmadır.
Bahsi geçen kavramların teori ile çalışma yaşamındaki kullanımlarına ilişkin literatür incelemelerine ve araştırmaya (uygulamaya) dayalı bilgi ve sonuçların verildiği bu kitapta, “yetenek yönetimi” konusu işlenmemiştir.
Bu kitap sayesinde okuyucu, başta çalışma yaşamında “yetenek” olgusu olmak üzere “beceri-yetenek-yeterlilik” kavramları ile tüm bu kavramların birbirleri arasındaki ayrımlarla ilgili bilgiye ulaşabilecektir. Çalışmanın ilgili alandaki özgün sonucu olarak kavram tanımları ve farklılıklarının somutlaştırılabildiği “Yetenek Beceri Yetkinlik Hiyerarşisi Yeterlilik Çerçevesi” adlı bir şema ile “Tüm İşlerde Geçerli Olabileceği Algılanan Yetenek Tanıları Listesi”ne ulaşabileceklerdir. Bu yönüyle kitap alanda çalışma yaşamında bahsi geçen kavramların ayrıştırılmasına yönelik ilk kaynak eser, olma özelliği taşımaktadır.
Joseph P. FOLG ER, Marshall Scott POOL E, Randall K. STUTMAN Çatışma konusundaki çalışmaları güncelleyerek ve bugüne kadar yapılanları harmanlayarak sunan bu kitap, ayrıca uygulamaya giriş kitabı olarak da pratik bilgiler vermektedir. Elinizdeki kitabın yalnızca iletişim uzmanları için değil herkesin yararlanacağı bir kaynak olduğu görülmektedir. Belki de kitabın en genel ve temel mesajı; çatışma yaşanmasının kaçınılacak bir şey olmaması, üstelik problemlerin üstünün örtülmesinin sakıncalı olması, çatışmanın da bir çözüme doğru ilerlemek için gerekliliğidir. Yapıcı bir biçimde yönetildiği takdirde belki de çözülemeyecek bir sorun bile olmayacaktır. Bu mesajın bizim kültürümüz bakımından çarpıcı olması söz konusudur ama üzerinde düşünerek değerlendirmekte de yarar vardır. Bizler acaba hiçbir çatışma olmasın diye mi büyütüldük? Hiç çatışmadan yaşayabiliyor muyuz? Bu mümkün mü? Çatışıyorsak neden adını açıkça koyarak, oturup bunu birlikte çözmeye yönelmeyelim?
Ali Tanış Günümüzde işgörenlerin günlük yaşamlarının büyük bir bölümü iş ortamında geçmektedir. Sağlıklı ve güvenlikli çalışma ortamı, işgörenlerin motivasyonunu yükseltmekte ve işlerinden tatmin olmalarını sağlamaktadır.
İş yaşamı tekdüze parametrelerden ziyade çok boyutlu kriterlere göre dizayn edilmektedir. Ulusal ve uluslararası piyasalarda çok kültürlü örgütlerin oranı gittikçe artmakta ve işgörenler, farklı kültür ve anlayıştaki iş arkadaşları ile aynı örgüt iklimini paylaşmaktadırlar.
Örgütlerde farklılıkların yönetimi, işgörenlerin fiziksel/psikolojik özellikleri ile etnik/kültürel farklılıklarının dikkate alınmasını vurgulamakta ve onların işe/örgüte karşı tutum ve davranışlarının organize edilmesini ifade etmektedir.
İş yaşamında açık iletişim kanallarının oluşturulması, adil yönetim ve detaylandırılmış rol gerekleri çatışmayı azaltmakta, örgütsel uyuma katkı sağlamakta ve verimliliği arttırmaktadır.
Mehmet Gök Demokratik toplumların en etkin sivil toplum kuruluşlarından olan sendikalar; içtimaî siyasetle ilgili hemen her konu ile ilgilenen, bir başka ifade ile üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için ilgili bütün konularda çalışma ve mücadele veren kuruluşlardır. Sosyoekonomik hayatın her alanında var olmaları, çalışanlar ve yakınları ile birlikte toplumun önemli bir çoğunluğunu oluşturmaları nedeniyle de hemen hemen her dönemde siyasetin ve gündemin önemli aktörlerinden olmuşlardır. Bu etkinlik ve güçleri nedeniyle faaliyetleri ve statüleri gerek ulusal ve gerekse de uluslararası mevzuatta düzenlenerek bir takım güvence ve sınırlamalara tabi tutulmuştur.
Türkiye'de Batı tipi bir sendikal süreç yaşanmamasına, bir başka ifade ile hızla gelişen sanayileşmeyle birlikte sanayi kuruluşlarının çevresinde gelişen gayriinsani yaşam koşulları ve kapitalizmin acımasız yüzüyle mücadele şeklinde ortaya çıkmamasına rağmen, sendikal kurum ve geleneğin Batı tipi sendikacılıkla benzeştiğini söyleyebiliriz.
Sendikalar, toplumdaki etkinlikleri nedeniyle her dönemde siyasi partilerin oy deposu olarak gördükleri, gerek seçim öncesi ve seçim sürecinde desteklerini almaya çalıştıkları en önemli kesimlerden olmuşlardır. Bu nedenle hemen hemen her seçim döneminde sendika ve konfederasyonların liderlerinin bazılarının siyasete ve farklı partilerin listelerinde başarılı olarak TBMM'ye girdiklerini görüyoruz. Bunlar arasında Yasin Hatiboğlu, Necati Çelik, Bayram Meral, Salim Uslu, Rıdvan Budak, Hüseyin Tanrıverdi ve Ağah Kafkas'ı örnek olarak verebiliriz.
Bu kitapta, demokratik bir devlet olan ülkemizde sendika siyaset ilişkisi; kavramsal, tarihsel, siyasal ve hükümet programları ekseninde işçi sendikacılığı ile sınırlı olarak incelenmeye çalışılmıştır.
Abdullah Karatay, Başak Ekim Akkan, Berna Yazıcı, Betül Altuntaş, Faruk Taşcı, Güngör Toprak Çabuk, Mehmet Baki Deniz, Mehmet Ertan, Reyhan Atasü Topcuoğlu, Turgay Çavuşoğlu, Volkan Yılmaz Türkiye'de 2011 yılına kadar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu çatısı altında örgütlenen kurumsal sosyal hizmetler, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının oluşumuyla birlikte yeni bir örgütlenme sürecine girmiştir. Bu süreç; sadece bürokratik yapılanma değişimini değil, aynı zamanda sosyal hizmetlerin sunumunda kamu dışındaki aktörlerin yer almasını da ifade etmektedir. Bu aktörler; özel sektör, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri olarak sıralanabilir. Kuşkusuz bu yeni dönemde, ailenin toplumsal dayanışmanın ana dayanağı olarak sahip olduğu önem devam etmektedir.
Bu kitap; farklı refah rejimleri bağlamında sosyal hizmetlerdeki dönüşümü, dezavantajlı guruplar (çocuk, yaşlı, engelli, kadın, göçmen, LGBT bireyler, farklı etnik-kültürel gruplar, insan ticareti mağdurları) ekseninde tartışmaya açmaktadır. Kuşkusuz dezavantajlı her gurubun istihdamdan, yaşam kalitesinin artırılması, eğitim ve sağlık hizmetlerine değin pek çok alanda sorunları bulunmaktadır. Bu çalışma, sosyal hizmetlerin ilgisi çerçevesinde farklı dezavantajlı grupları sosyal politikanın temel meselesi olarak ele almakta ve her bir grup için özgün tartışmalar içermektedir.
Ayşenur Karakuş, Büşra Tuna, Dilek Doruk Kondakcı, Hakkı Kalaycı, Hatice Demirbaş, Hazal Swearinger, Melis Erdener, Nihal Gördes Aydoğdu, Tahsin Barış Değer Yaşlılık dönemi biyolojik ve sosyolojik olarak kendine özgü dinamikleri olan yaşamın hassas bir evresidir. Bu hassasiyetle yaşlıların sorunlarını ortaya koyarak çözümü noktasında sosyal politikalara yön verebilmek, daha refah bir toplum için çok önemlidir. Bununla birlikte sosyal politikaların sorumluluk alanlarından biri de dezavantajlı grupların sosyal risklerini tespit ederek önlem almak ve bu grupların yaşamlarını iyileştirmektir. Bu kitap; engelliler, yoksullar, kadınlar, göçmenler, mahkûmlar gibi dezavantajlı grupların içerisinde yer alan ve aynı zamanda yaşlı olduğu için kendi biyolojik ve sosyolojik sorunlarıyla da baş etmek zorunda kalan insanları hedef almaktadır. Bu insanların sorunlarını ortaya koyan, dünyada ve ülkemizde bu gruplara yönelik uygulanan sosyal politikaları derleyen ve hızla yaşlanmakta olan ülkemizde bu grupların sorunlarına çözüm önerileri getiren bir eserdir. Bu kitabın; başta sosyal politika yapıcıları olmak üzere, sosyal politika, yaşlılık, sosyal hizmet alanlarında çalışan araştırmacılara özgün bir kaynak olacağı düşünülmektedir.
Prof. Dr. Adem ÖĞÜT, Yrd. Doç. Dr. Ayşe KOCABACAK Kişilik yapınıza uygun bir meslek mi seçmek istiyorsunuz?
"İşte aradığım kişi!" diyerek işe aldığınız çalışanınız işe uygun çıkmadı mı?
Emek verdiğiniz personeliniz bir süre sonra işini terk mi etti?
Astronomik bedeller ödeyerek kullandığınız işe alım testleri beklentilerinizi karşılamadı mı?

Öyleyse bu kitabı okumalısınız!
Doğru İşe Doğru İnsan;

kişilik tipolojilerini ve iş yaşamına etkilerini,
psikometrik ölçüm ve testler hakkında çarpıcı bilgi ve örnekleri,
insan kaynakları seçim ve yerleştirme sürecinde psikometrik ölçümün önemli boyutlarını,
dünyaca ünlü Beş Faktör Kişilik Modeli'ne dayanan envanterlere ilişkin bilgileri,
adayların işe alım testlerine ilişkin bilmeleri gereken püf noktalarını,
başarılı şirketlerin işe alım süreçlerinden örnekleri

içermektedir.
Doğru İşe Doğru İnsan, işverenler, işe alım sürecini yöneten insan kaynakları profesyonelleri ve akademisyenleri ile kariyer seçiminde kararsız olan üniversite gençliğinin ilgiyle okuyacağı bir kitaptır.
Robert K. Yin Durum Çalışması Araştırması Uygulamaları, çeşitli konularda çok sayıda tanımlanmış durum çalışması uygulamalarını tartışmakta ve durum çalışması, teknik ve ilkeleri ile ilgili özel olarak seçilmiş örnekleri kapsamaktadır. Konu başlıkları; eğitim, yasal uygulamalar, halk sağlığı, ekonomik kalkınma ve mesleki eğitim gibi kurumsal ve örgütsel olguları öne çıkarmaktadır. Desenden raporlamaya uygulamalar, durum çalışması yaparken sıklıkla karşılaşılan sorunları ortaya koyarak bunlara çözümler sunmaktadır.
Durum Çalışması Araştırması Uygulamaları, durum çalışmasını kullanan farklı disiplin alanlarındaki öğrencilere ve araştırmacılara eşsiz bir kaynak sunmaktadır.
Serhat Kaymas Kapitalizmin geç döneminde kültür ve ekonomi arasındaki ilişkiyi anlaşılır kılma yönündeki çalışmalara gerçekten de ihtiyaç duyulmakta. Ekonomiler geliştikçe ve kapitalizm yeni uğraklarına, üstelik gittikçe doğal karşılanan ölçülerde taşındıkça ekonomi ve kültürün birlikte nasıl konuştuğunu anlamaya dair çabalar, bugüne değin mutlu mesut bir yürüyüşün adımlarını tek başına gerçekleştirdiği düşünülen ekonomi bilimine yöneltilen yeni sorgulamalar ile birlikte yükseliyor. Bu kitapta amaçlandığı üzere, yaratıcı endüstriler tam da kültürün ekonomi ile birlikte nasıl ilişkilendiğini siyasa, kuram ve ekosisteme dair bir alan ekseninde okumayı amaçlıyor. Bu yönüyle de hiç değilse Türkiye'de erken dönemli tartışmanın ekseninde kurarken art alanında önemli bir soruya da yer veriyor. Ülkelerin gelişmesi için yaratıcı endüstriler yeni refah ve istihdam kaynakları olarak öne çıkarken yaratıcı endüstrilerin ülkelere üzerinde yürünmesi gereken nasıl bir patika bıraktığı tartışmanın ilk sorusunu oluşturmakta. Bu kitapla birlikte, gelişmekte olan ülkeler için tam da söz konusu patika, erken dönemli bir yürüyüşün adımları olarak üç ana uğrak içinden bakılarak tartışılmakta. Yeni düşüncelere güç vermesi dileği ile...
Bradley R. Schiller, Karen Gebhardt “Sonsuz İstekler, Sınırlı Kaynaklar …”
Sınırlı kaynaklar ile en iyiyi elde etme çabası insanlığın varoluşundan itibaren çözülmesi beklenen temel bir soru(n)dur. Bu arayışa verilen tüm yanıtlar iktisadi sorunu oluşturmaktadır.
Bu kitap, iktisadi sorunun merkezinde yer alan “Ne?”, “Nasıl?”, “Kim için?” sorularına cevap arayarak başlamakta, temel mikroekonomi ve makroekonomi konularının günümüz örnekleriyle, okuyucuların teori ve gerçek arasındaki bağlantıyı doğru kavramalarını amaçlamaktadır. Konu anlatımlarının grafikler, görseller ve yan bilgi notları ile zenginleştirilmesi hedeflenmiştir. Her bölüm sonunda Tartışma Soruları ve Problemler başlıkları altında okuyucunun gerek bilgiye gerekse konuya hâkimiyeti sınanmaktadır. Yine her bölüm sonunda Özet ve Hatırlanması Gereken Terimler başlığı altında okuyucuda konunun tekrarı ve kalıcılığı amaçlanmıştır.
Bengi Yanık İlhan, Deniz Erer, Derya Demirdizen Çevik, Gökten Öngel, Gözde Bozkurt, Gülay Aslan, Gülçin Taşkıran, Janet Barış, Seyran Gürsoy Çuhadar Kadınların işgücüne katılımı, toplumsal ve ekonomik düzenin temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Kadınlar, işgücüne katıldıklarında, sıklıkla karşılaştıkları ayrımcılık ve cinsiyet temelli stereotiplerle mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Elinizdeki kitap, ayrımcılık ve stereotiplerin nasıl şekillendiğini, kadın çalışanların yaşadığı zorlukları ve bu sorunların toplumsal ve ekonomik etkilerini ele alarak bu konuda bir derinlik kazanmayı hedeflemektedir.
Kolektif emeğin bir ürünü olan bu kitap, Cumhuriyetin 100. Yılında kadın emeğinin Türkiye’deki durumunu anlamaya çalışırken, toplumsal cinsiyete dayalı işbölümünden işgücü piyasasında cinsiyete yönelik ayrımcılıklara, kadın yoksulluğundan, kayıtdışı-güvencesiz kadın emeğine, karşılıksız kadın emeğinden, eğitim ve sağlık alanında emeğin cinsiyetlendirilmesine, sinemada kadın emeğinin sınıfsal örüntülerinden kadınların cam tavan sorunsalına ve kapsayıcılık ve çeşitlilik politikalarına kadar birçok konunun geniş bir perspektifte tartışıldığı makalelerden oluşmaktadır.
Asena Boztaş, Aydın Bağdat, Aydın Yılmazer, Aykut Yılmaz, Ayten Yılmaz Yalçıner, Dilşad Türkmenoğlu Köse, Emine Balcı, Furkan Akdemir, Hale Biricikoğlu, Hatice Gül Önder, Hatice Sarıaltın, İsmail Ermağan, İsmail Koç, Mustafa Yılmaz, Nermin Ceren Türkmen, Selma Kılıç Kırılmaz, Semih Erdoğdu, Serpil Çiğdem, Tarık Yolcu, Yunus Turhan, Yusuf Arslan Amerikalı düşünür Warren G. Bennis, 1991 yılında, geleceğin fabrikasını şöyle tarif etmektedir:
“Geleceğin fabrikasında yalnızca iki adet canlı olacaktır: Bunlar bir köpek ve bir insandır. Geleceğin fabrikasında insanın görevi, fabrikadaki köpeği beslemektir. Köpeğin görevi ise insanın fabrikadaki makinelere yaklaşmasını engellemektir.”
Gelecekte robotların, akıllı fabrikaların vazgeçilmez çalışanları olacağı düşünülmektedir. Bugün kesin olan şu ki robot ve insan etkileşimli bir geleceğin ütopik mi dispotik mi olacağını görmek için çok beklemeyeceğiz. Zira dünya hızla değişmekte, dijitalleşme, insanın olduğu her yere daha fazla sirayet etmektedir. Ekonomiler, endüstriler, fabrikalar, üretim biçimleri değişmektedir. Yeni iş modelleri, çalışma biçimleri ve işgücü profilleri ortaya çıkmaktadır. Kamu ve özel sektörlerden akademi ve sivil topluma kadar tüm alanlarda değişim yaşanmaktadır. Kurumlar, anlayışlar, yaklaşımlar ve tabii ki özünde insan değişmekte, yeni tüketim biçimleri ve yaşam kodları ortaya çıkmaktadır. Bu değişimin itici gücü, birçoklarının dünya üzerinde ilk sanayi devriminin getirdiği değişimden daha güçlü bir etkisinin olmasını öngördüğü Dördüncü Sanayi Devrimi veya Endüstri 4.0'dır.
Endüstri 4.0; siber-fiziksel sistemler, nesnelerin interneti, bulut bilişim, yapay zekâ ve akıllı fabrikanın oluşturulması dâhil olmak üzere üretim teknolojilerindeki otomasyon ve veri alışverişi araçlarını temsil etmektedir. Siber-fiziksel sistemlere odaklanarak sanal ve fiziksel dünya arasında bir köprü kurmakta, makinelerin “gerçek” dünyası ile internetin “sanal” dünyası arasındaki sınırı giderek bulanıklaştırmaktadır. Endüstri 4.0'ı daha insancıl bir yaklaşımla dengeleyen Toplum 5.0 ise “Süper Akıllı Toplum” inşası niyetiyle şekillendirilen yeni bir toplumsal düzeni tanımlamaktadır. Zira Endüstri 4.0 uygulamalarının başarılı bir biçimde gerçekleşebilmesi için dijital dönüşümün toplumsal dönüşüm boyutunu yönetecek yaratıcı ve nitelikli topluma gereksinim duyulmaktadır.
Bu kitap, bir yandan Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0 ile ilgili kavramsal bir çerçeve sunarken öte yandan bu iki yaklaşımın çeşitli alanlardaki etkilerini birçok farklı disiplinlerden meslektaşlarımızın bakış açısı ile ele almıştır. Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0'ın etkilerinin eğitimden ticarete, ekonomiden turizme, güvenlikten yönetim sistemlerine kadar çok geniş bir yelpazede incelendiği eser, akademisyenlere, öğrencilere ve bu konulara ilgi duyan herkese kaynak oluşturmasının yanı sıra çeşitli sektörlerdeki uygulayıcılara da yön gösterici olmayı hedeflemektedir.
İbrahim Ethem Özgüven Psikoloji, insan davranışlarını inceleyen bir bilimdir. Endüstri psikolojisi, psikolojinin iş ortamına uygulanmasını ve çalışan kişilerin, iş veriminin, işe olan uyumunun ve iş doyumunun maksimum düzeye ulaştırılmasını amaçlar. 20. yüzyılın sonlarında, endüstride olan hızlı gelişim ve değişmeler, yeni teknolojiler ve artan rekabet koşulları, üretim ve yönetim biçiminde yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Bu durum, çalışan insanların ve örgütlerin değişime ayak uydurmalarını ve yeniden yapılanmalarını zorunlu kılmış, insan kaynaklarının önemini, sosyal ve davranış bilimlerine olan gereksinimleri de artmıştır. Günümüzde endüstri psikolojisi, psikolojinin en çok rağbet gören alt dallarından biri durumuna gelmiştir.
Çalışma ve iş ortamındaki örgüt ve insan kaynaklarına ilişkin davranışları hem teorik hem de pratik boyutları ile inceleyen Endüstri Psikolojisi, Amerika’da 20. yüzyılın ikinci yarısında, üniversitelerin psikoloji ve işletme programlarında bir ders, sonra lisans ve daha sonra da lisans üstü uzmanlık ve doktora programları şeklinde bir gelişim göstermiştir. Endüstri psikolojisi de ülkemizde benzer bir gelişim izlemektedir.
Nursel Telman, Fatma Çam Kahraman, Duygu İrem Çam Bu kitap, özellikle İnsan Kaynaklarında görev yapan psikologların eleman seçimleri için “uygun yere uygun adam” prensibini esas alarak, bu seçimlerde kullanılacak gerekli psikoteknik test uygulamalarındaki “zihinsel ve bedensel becerileri”nin nasıl kullanılacağı konusunda bilgiler içermektedir.
Endüstri ve örgüt alanında “doğru yere doğru adam” seçilmesi hem çalışanın uygun becerileri sayesinde işin gereği gibi yapılmasını sağladığından hem de zihinsel ve bedensel becerileri ile uyumlu olması nedeniyle çalışana iş memnuniyeti getirdiğinden dolayı bir nevî “koruyucu hekimlik” içerdiğinin altını önemle çizmek gerekir.
Türkiye’de endüstri psikolojisini çok fazla bilmeyen olduğu gibi bir o kadar da psikoteknik kullanımını ve insana getirdiği koruyucu özellikleri bilmeyen vardır.
Türkiye ekonomisinin gelişmesinin iş hayatını yürüten yöneticilerin elinde olduğu dikkate alındığında, bu kitabın bütün yöneticilerimiz tarafından okunması ve bellenmesi gerektiği düşünülmekte ve önerilmektedir.
Nursel Telman - Ülfet Uzunkoca Türkiye alan yazında ilk ve tek örnek olarak yayın hayatına geçen ilk ölçek kitabının (Endüstri Örgüt Psikolojisi Alanında Kullanılan Ölçekler El Kitabı) ardından, bilim dünyasının iş ve yönetim dünyasını hızlı bir şekilde şekillendirmesi, paralelinde akademisyenlerin de değişen gereksinimleri göz önünde bulundurarak yeni ölçek geliştirme ve uyarlamaları sonucu, serinin ikinci kitabı Endüstri ve Örgüt Psikolojisi ve İlişkili Alanlarda Kullanılan Ölçekler Başvuru Kitabı oluşturulmuştur.
İlk seride olduğu gibi kitap; alanla ilgili yeni ölçekler, E/Ö Psikolojisi, Örgütsel Davranış, Davranış Bilimleri, Yönetim ve Organizasyon ve ilgili diğer dallarda yüksek lisans, doktora ve ileri düzey akademik çalışmalar yapanların ihtiyacını duyacağı ölçek bilgilerini, orijinal kaynakları ile birlikte, Türkiye’de gerçekleştirilen geçerlilik ve güvenilirlik çalışmalarını içermektedir.
İlk kitaptan farklı olarak ölçeklerin tamamı, yazarların Endüstri ve Örgüt Psikolojisi kullanımına ilişkin görüşleriyle birlikte verilmiştir. Böylece alanla ilgili çalışan araştırmacı ve akademisyenlerin yanında, ölçeklerin, Endüstri ve Örgüt Psikolojisi alanında; sahada, yani bilfiil işletme ortamında, ilgili insan kaynakları profesyonelleri ve konusunda uzman kişiler tarafından da kullanılabilir olması sağlanmıştır.
Duysal Aşkun Çelik, Nursel Telman Endüstri/Örgüt Psikolojisi Alanında Kullanılan Ölçekler El Kitabı, psikolojinin günümüzde popülaritesi oldukça yükselen alt dallarından biri olan “Endüstri/Örgüt Psikolojisi Ölçekleri”ni içeren bir başvuru kaynağı olarak Türkiye alanyazınında ilk ve tek örnek olarak yayın hayatına geçmiş ve 2. basımına ulaşmıştır.
Özellikle alandaki araştırmacıların ihtiyaçlarına cevap verebilmek için kaleme alınan bu kitap; Endüstri/Örgüt Psikolojisi, Örgütsel Davranış, Davranış Bilimleri, Yönetim Organizasyon ve ilgili diğer dallarda yüksek lisans, doktora ve ileri düzey akademik çalışmalar yapan meslektaşlarımızın ihtiyaç duyabileceği, alana ait önemli ve temel kavramları ölçen ölçek bilgileri, orijinal kaynakları ile birlikte Türkiye'de gerçekleştirilen geçerlilik ve güvenilirlik çalışmalarını içermektedir.
Kitaptaki ölçek bilgileri, her bir kavrama ait kuramsal bir giriş yapıldıktan sonra verilmekte, dolayısıyla tez yazma aşamasına geçmekte olan öğrenciler ya da araştırma konusu arayan akademisyenler için yararlı bir başvuru kaynağı olma özelliği taşımaktadır.
Kitabın ana bölümleri; Endüstri/Örgüt Psikolojisi Alanı, İş Yaşamında Birey, İş Yaşamında Birey ve İş, İş Yaşamında Birey ve Örgüt ve son olarak da İş Yaşamında Birey ve Lider olarak sıralanmaktadır. Söz konusu bölümler, ilgili ana başlıklara duyulan akademik ilgi doğrultusunda öğrenci ve akademisyenlere yararlı bir kılavuz olması amacıyla oluşturulmuştur.
Ahmet Tuncay Erdem, Ahmet Türkmen, Asude Yasemin Zengin, Burhan Günay, Cem Karayalçın, Çiğdem Uludağ Güler, Kerim Çetin, Mehmet Altınöz, Menekşe Şahin, Sercan Dereli, Süheyla Erikli Selek, Ufuk Bingöl, Volkan Işık, Zeki Parlak Bu kitap, çalışma hayatının iki temel sacayağını oluşturan emek ve yönetim üzerinde kurgulanmıştır. İki ana kısım ve on bir bölümden oluşan kitabın “Gelecekte Çalışma Hayatı” isimli birinci kısmında çalışma hayatının geleceğine ilişkin değerlendirmeleri emek ekseninde yapan beş bölüm yer almaktadır. Bu bölümlerde; çalışmanın değişen anlamı ve çalışma hayatının nasıl bir değişime uğrayacağı soruları geniş bir perspektiften değerlendirilmekte, dijitalleşmenin geleceğin iş gücünden beklentileri sorgulanmakta, “işsiz gelecek” tartışmaları ekseninde robotik teknolojiler değerlendirilmektedir. Ayrıca Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) “decent work” yaklaşımı, geleceğin çalışma hayatında insana yakışır iş ekseninde sorgulanmakta ve geleceğin yeni tehlikeli sınıfları tartışılmaktadır.
Kitabın, “Gelecekte Yönetim” isimli ikinci kısmında ise işletme yönetiminin geleceğine odaklanan altı bölüm bulunmaktadır. Söz konusu bölümler; gelecekte yetenek yönetimi, dijitalleşme ve müşteri ilişkileri yönetiminde dönüşümler, geleceğin iş dünyasında bulut bilişim teknolojisi, dijital ürünler ve gelecekte pazarlama, geleceğin iş dünyasında ödeme araçları, blokchain ve kriptoparalar ile metaverse çağında markalaşma konularını kapsamaktadır.
Mustafa Karakuş Bu kitapta amaçlanan; genç işsizlik sorununun çözümü için bir çerçeve çizmekten ziyade Türkiye ve AB ülkelerinde genç işsizlik sorununa yönelik uygulanan genç istihdam politikalarını karşılaştırmak, küresel bir problem hâline gelen genç işsizlik sorununun arka planını ayrıntılı bir şekilde ortaya koymak ve gelecekte hayata geçirilecek genç istihdam politikalarına yön verebilecek birtakım öneriler geliştirerek katkı sağlamaktır. Ayrıca çalışmada Türkiye ve seçilmiş 15 AB ülke ekonomisinde; genç işsizlik oranlarının ekonomik büyümeye etkilerini inceleyebilmek amacıyla panel veri analizi yönteminden yararlanılarak ekonometrik analiz sonuçları ortaya konmaya çalışılmıştır. Ülkemiz ve Avrupa ülkeleri açısından önemli bir potansiyel olan genç nüfusun, ülke ekonomileri açısından bir sorundan ziyade fırsat penceresine dönüştürülmesine yönelik değerlendirme ve önerilere yer verilmiştir.
Ekonomik ve sosyal açıdan hayatın hemen hemen her alanında derin izler bırakan işsizlik sorunsalı, dezavantajlı kesimler bakımından daha büyük tehlike ve önem teşkil etmektedir. Bahsedilen dezavantajlı kesimler arasında diğerlerine nazaran daha fazla etkilenen ve çözüme kavuşturulmadığı takdirde ülke ekonomilerinin büyümesine de olumsuz etki eden, 15-24 yaş aralığındaki genç işsizlik sorununun çözümüne yönelik cevaplar aranmıştır. Bir ülkenin ekonomik yönden büyüme ve kalkınmasının sürdürülebilir kılınmasının temel koşulu, her toplumun genç nesline yönelik yatırımlardan ve bir fırsat penceresine dönüştürülebilecek genç nüfusun istihdam edilmesinden geçmektedir. Bu kitap, öncelikle ülkemizde ve Avrupa ülkelerinde genç işsizlik sorununa çözüm niteliği taşıyan mevcut genç istihdam politikalarının etkinliğini tartışmanın yanı sıra yeni genç istihdam politikaları hakkında öneriler de sunmaktadır.
M. Fatih Çınar, Vehbi Doğan Bilgi kuvvettir. Hukuk bilgisi insanı özgürleştiren bir kuvvettir.
Hukuk kuralları; toplumsal yaşamın içindeki özgürlükleri, hakları ve yükümlülükleri kısaca bir insanın doğumundan ölümüne kadar ve hatta ölümünden sonraki maddi ve manevi varlığını düzenleyen bir özelliğe sahiptir. Hukuk kurallarının bu kapsayıcılığı onun her birey tarafından bilinir olmasını gerekli kılmaktadır.
Hukuk kurallarının nasıl okunması, anlaşılması ve yorumlanması gerektiğini bilmek isteyen bilinçli bireyin kolayca anlayabileceği bir kaynak oluşturulması bu kitabın temel amacıdır. Kitapta, anlaşılması güç teknik terimlerden kaçınılmaya ve çok nadir karşılaşılan detay bilgilere boğulmadan yeterli seviyede hukuk bilgisinin sunulmasına çalışılmıştır. Konular, bazı noktalarda görseller ve tablolar ile desteklenmiş; teorik anlatımla yetinilmeyerek örnek olay, örnek hukuk kuralları verilmek suretiyle pekiştirilmiştir.
Kitap, hukuk konusunda analitik bilgiler edinmek isteyen tüm ilgililere hitap etmekle birlikte lisans ve ön lisans öğrencileri için genel hukuk bilgisi, temel hukuk, hukukun temel kavramları, hukuka giriş gibi çeşitli isimler altında müfredatlara dâhil edilmiş başlangıç seviyesindeki hukuk derslerine de kaynak olmaya uygun bir eserdir.
Kitabın, okurlarımızın bilgi, fikir ve karar dünyasında yeni ufuklar açacak faydalı etkiler yapacağını umuyoruz.
Şevki Özbilen, Muhammed Asıf Yoldaş Bu çalışma, hukuk fakülteleri dışında hukuk derslerini ön lisans ve lisans aşamalarında Hukuka Giriş, Genel Hukuk Bilgisi, Temel Hukuk ve Hukukun Temel Kavramları isimleri altında ders alan öğrencilerimiz için ders kitabı olarak hazırlanmıştır. Şüphesiz ki günümüzde bilimin hızla geliştiği modern çağda, hukuk da yaşayan bir bilim dalı olarak gelişmek ve gelişmesini sürdürmek zorundadır. Bu gelişmeler sürecinde, ders kitabı niteliğinde hazırlanan bu kitapta, Türkiye’de hukuk alanında yapılan yeni düzenlemeler ve değişiklikler göz önünde bulundurulmuştur. Bu bağlamda kitapta yer alan tüm konular yasalarımızda yapılan en son değişiklikleri de içermektedir. Ayrıca çalışma hazırlanırken mümkün olduğu kadar bütün konuları kapsamasına ve Hukukun Temel Kavramları konusunda öğrencilerimize yeterli bilginin sunulmasına çalışılmıştır.
Çalışmanın en zor yanı, kitap hazırlanırken uygulanacak yöntem ve hukuk konusuna yeni başlayan öğrencilerin en kolay şekilde anlayabileceği tarzda bir üslup kullanılmasının zorunluluğu olmuştur. Bilindiği gibi hukuk dili, Türkçeleştirilmemiş ve anlaşılması zor Osmanlıca, Arapça, Farsça karışımı bir dil kullanmaktadır ve günümüzde hukukçular henüz hukukun Türkçeleştirilmesine taraftar görünmemektedirler. Bu nedenle, bizi zorlayan ikinci husus da bir temel hukuk kitabı hazırlarken kavramların mümkün olduğu kadar Türkçeleştirilerek, öğrencinin en kolay anlayabileceği şekilde ifade edilmesi olmuştur. Birinci sınıfların ihtiyaçları göz önünde tutularak, kavram bütünlüğü ve anlatım kolaylığı sağlanmaya çalışılmıştır.
S. Kadri Mirze Current and Comprehensive Textbook
Introduction To Business is designed to be a comprehensive book for first year students of schools of business in Turkey. It discusses general topics and issues in business life and uses a descriptive manner. It is current and comprehensive and kept local within the global context.The book covers all current business related topics and issues. The new paradigms in business, new thoughts and techniques in doing business, the updated issues about the environment, functions and all other related topics are included in every chapter throughout the book.
Focus on the Local within the global context
The book includes cases, institutions and practices from Turkish business life. Almost all examples and cases are chosen from Turkish business life; the private, semi-private and public institutions which appear and operate in the Turkish business life have their places throughout the book. The readers will easily have access to information about the local and international issues and organizations of all kinds.Each chapter includes opening comments from academic and professional experts in their related field.
Understandable and easy to read
This innovative textbook is reader-friendly, appealing, understandable and easy-to-read, written in a spoken English format. The four-color format is full of more-than-enough exhibits, graphics, charts and displays.
Concise but focused
Introduction To Business is designed to be a concise companion for beginners and to be completed in a one-term course. It is lean and focused and covers almost all updated important facts of business in an adequate size and form.
Colorful, amusing but also educational
Throughout the book, readers will find some practices of business and management from the classics. Moreover, each chapter begins with commnets of academic and professional experts in that related field. An academic and a professional view on relevant topics enabls the students to get brief comments about both science and the art sides of business.
The Organization of the Book
The first part is comprised to three chapters; business in general, forming a business unit and business in global markets. These chapters discuss busines, its significant actors, its environment and global issues. The second part is nine chapters and covers the important business activities. The sequential presentation of the business activities is based on recognized management expert , Micheal Porter, and his placement of activities in his value chain analysis. The third part consists of 3 chapters covering new concerns of business and their related topics. Each chapter includes one or more "Business Life" boxes that focus on necessary additional information about the topics, practices and institutions relevant to the chapter contents. All chapters have "Learn from the Classics" boxes that serve the students with some business and management practices mentioned in the classics. Few "Interesting to Know" boxes and appendixes include both practical and amusing information and examples of real business practices relevant to the chapter contents.
Supplemantary Materials
The book has an Instructor�s Manual (text and drawings) located in a disk, Transparency Masters and Power Point Presentation
Hüsniye Canbay Tatar, İsmail Kitapcı, İsmail Öz, Mevlüt Yılmaz, Musa Yavuz Alptekin, Neriman Açıkalın, Ömer Aytaç, Taner Tatar, Uğur Çağlak, Uğur Dolgun, Veysel Bozkurt, Yavuz Odabaşı, Yonca Altındal Bu kitap, iktisadi gelişmelere toplumbilimi perspektifiyle bakmak isteyen araştırmacı ve akademisyenlerin yazım faaliyetlerine destek olmak ve aynı zamanda ilgili öğrencilerin konuyu öğrenme ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanmıştır. Bu anlamda daha önceki sınırlı sayıdaki İktisat Sosyolojisi
ders kitabının kapsamına ilave olarak bu kitapta kapitalizm, girişimcilik ve
az gelişmişliğin sebepleri konusu kitabın gündemine ilave edilmiştir.
Kitabın bölüm başlıkları şöyle sıralanmıştır:
1) İKTİSAT VE TOPLUM
2) İKTİSAT SOSYOLOJİSİNİN DOĞUŞU: İLK DÜŞÜNÜRLER, TEORİSYENLER VE TEMEL KAVRAMLAR
3) KARL MARX'TA VE MARKSİZMDE İKTİSAT VE TOPLUM
4) İKTİSAT, DİN VE TOPLUM İLİŞKİSİ: MAX WEBER VE WERNER SOMBART
5) KAPİTALİZM VE TOPLUM
6) GELİŞMENİN VE AZ GELİŞMİŞLİĞİN TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL ANALİZİ
7) ÇALIŞMANIN TARİHİ, EVRİMİ VE ÇALIŞMA KÜLTÜRÜ
8) KÜLTÜR VE GİRİŞİMCİLİK
9) TÜKETİM İDEOLOJİSİ VE TÜKETİM TOPLUMU
10) MODERN TÜKETİM KÜLTÜRÜNDEN POSTMODERN TÜKETİM KÜLTÜRÜNE TÜRK TÜKETİM KÜLTÜRÜ
11) BİLGİ TOPLUMUNDA İKTİSADİ FAALİYET VE KÜLTÜR
İsmail Kitapcı İnsanı ve toplumu anlamak zor… İnsan, toplum ve iktisat arasındaki ilişkileri anlamak ise daha da zor… Çünkü…
• Bir tarafta güçlü bağlarla kurulan ilişkilerin dayanılmaz cazibesi diğer tarafta zayıf bağlarla kurulan inovasyona dayalı ilişkilerin vizyonerliği…
• Bir tarafta eskiyi hiçbir şeye değişmeyenler, 'yaratıcı yıkım'ın altında ezilenler diğer tarafta ise eskiyi yeniyle değiştirenler, teknolojiyi insandan üstün görenler, makine gibi yüreği olanlar…
• Bir tarafta kapitalizmin 'demir kafesi'ne konulmak istemeyenler diğer tarafta ise sınırsız gücün güç olduğunu sanan taşlaşmış yürekler…
• Bir tarafta 'bir lokma bir hırka' anlayışıyla hareket edenler diğer tarafta bu anlayışı bahane edip kendini çalışmaktan alıkoyan, aylaklığı bir yaşam felsefesi hâline getiren gösterişçiler…
• Bir tarafta ekmeğini taştan çıkaranlar diğer tarafta tükettikçe en sonunda kendini tüketenler, her şeyleri olduğu için hiçbir şeye sahip olamayanlar…
• Bir tarafta karşılıklı güvenden ve kültürden kendine sermaye oluşturanlar diğer tarafta malı, mülkü, parayı kendine servet edinenler…
• Bir tarafta potlaç kültürünün kaybettikçe kazananları diğer tarafta kapitalizmin kazandıkça daha çok kazanmanın yollarını arayan bencil ve çıkarcı insanları…
• Bir tarafta tefrit içinde sıkışanlar diğer tarafta ifrattan vazgeçmeyenler…
• Bir tarafta yerel kültüre duyulan özlem diğer tarafta küresele olan hayranlık…
• Bir tarafta uysallık ahlakına sahip olanlar diğer tarafta isyan ahlakından vazgeçmeyenler…
• Bir tarafta “Erdemlerimiz olmazsa toplumumuz çürür.” diyen Sokrates diğer tarafta “Erdemsizliklerimiz olmazsa toplumumuz gelişemez.” diyen Mandeville…
• Bir tarafta kültürel derinliklerde kaybolanlar diğer tarafta kültürünü medeniyete kaptıranlar…
• Bir tarafta Amerikan rüyası ile yaşayanlar diğer tarafta dünyaları kâbusa dönüşenler…
• Bir tarafta Neo-Klasik iktisadın 'çok bilen' insanı diğer tarafta bilişsel önyargılarından kurtulamayan insan…
• Bir tarafta hep aynı nakarat hep aynı şarkıyı söyleyenler diğer tarafta inovasyonun sınırlarını zorlayan girişimciler…
• Bir tarafta hiç ölmeyecekmiş gibi diğer tarafta yarın ölecekmiş gibi hareket edenler…
İktisat Sosyolojisi, ‘iktisadın içindeki hayatı’ değil ‘hayatın içindeki iktisadı’ bulma yolculuğunu amaçlıyor. Bu amaçla Adam Smith’ten Karl Marx’a, Max Weber’den Emile Durkheim’a, Werner Sombart’tan Joseph Schumpeter’e, Karl Polanyi’den Mark Granovetter ve Pierre Bourdieu’ya kadar farklı düşünürlerin görüşlerinden yararlanarak iktisatta ve toplumda kaybolan ruhu; postmodern tüketim kültürünün narsisist ve hedonist yaklaşımlarını ve küresel kapitalizmin ortaya çıkardığı sosyal ve iktisadi ilişkileri inceleyerek gerçek iktisadı bulmaya çalışıyor. Bu kitap, “Önce iktisat değil insan vardı.” mottosundan hareket ederek en ilkel çağlardan günümüze kadar gelen iktisadi süreçleri anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor. Şimdi insanı ve toplumu soyutlayan iktisadi yaklaşımları daha çok sorgulamanın tam zamanı…
Bediha Şahin İmalat sanayisinde çalışan kadın işçilerin kültürel-sosyal sermayesi üzerine yapılan çalışmalar Türkiye'de son derece sınırlıdır. Öte yandan sanayileşme süreciyle birlikte aktif çalışma yaşamında yer alan kadınlar son yıllarda özellikle imalat sanayisinde çalışma yaşamına daha fazla katılmaları ve bu alanda koşullar ve uygulamalar açısından onların dezavantajlı konumlarının pekiştirilmesine yol açmaktadır. Ancak kadınların imalat sanayisinde çalışmayı seçmek zorunda kalmalarında ekonomik koşulların oldukça önemli bir etken olduğu görülmektedir. Dolayısıyla kadın işçilerin sahip oldukları sosyal sınıfın yaşam standartlarını içeren zorluklar, çalışma hayatlarının yaşam standartları üzerinde nasıl bir etkiye yol açtığı hakkında oldukça önemli ipuçları sunmaktadır. Kadın işçilerin düşük yaşam standartları imalat sanayisinde çalışmalarının ardında yatan temel etkenlerden biri olduğunu söylemek olanaklıdır. Kadın işçilerin kültürel sermaye ve habitus aracılığıyla da sınıfsal yapıları belirlenebilirken aynı zamanda imalat sanayiinde çalışan kadınların kültürel ve sosyal sermayelerinin de benzerlik taşıdığını ifade etmek mümkündür. Kadın işçilerin kendilerinin ve ailelerinin Bourdieu'nun kültürel sermaye tanımına göre düşük olması ve bunun yeniden üretilmesi sürecinde de sosyal sermayelerinin düşük olmasına neden olurken bu durumun daha sonraki kuşağın insan sermayesini doğrudan etkilediği de görülmektedir.