Avrupa Birliği ve Avrupa Çalışmaları \ 1-2
Salih Turgay Bu kitap, AB'nin ortak göç politikası geliştirme sürecini, güvenlik çalışmalarına yeni bir soluk getiren güvenlikleştirme teorisi perspektifinde ele almaktadır. Eleştirel söylem analizi yönteminin kullanıldığı çalışmada, AB'de göçün güvenlikleştirilmesi politikasının ulusal ve ulus üstü düzeyde nasıl gerçekleştiği karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Çalışmanın amaçları, AB'nin ortak göç politikasının AB'nin temel değerlerini etkileyip etkilemediğini, etkilediyse ne ölçüde etkilediği, göçün güvenlikleştirilmesi sürecinde hangi aktörlerin ne gibi söylemleriyle ön plana çıktığını, güvenlikleştirme araç ve politikalarının neler olduğunu ortaya koymak olarak sıralanabilir. Örnek ülke olarak ele alınan İtalya'nın AB ortak göç politikasını takip edip etmediği, bu politikadan kesişen ve ayrışan yönlerinin neler olduğu ortaya konulmuştur.
Ali Ayata, Ali Ünsal, Alpaslan Hamdi Kuzucuoğlu, Aykut Ekinci, Ayşen Seymen Çakar, Büşra Çeliköz, Cemalettin Hatipoğlu, Giray Saynur Derman, Gülsüm Çalışır, Hakan Çelik, Harun Kılıçaslan, Hatice Nur Germir, Hayri Sağlam, Melih Coşgun, Murat Ercan, Murat Korkmaz, Murat Uzun, Özlem Çalkan Sağlam, Pınar Özden Cankara, Rıdvan Kocaman, S. Rıdvan Karluk, Selma Çetinkaya, Semin Hatipoğlu, Semra Altıngöz, Tarık Semiz Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik süreci, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Ortaklık Anlaşması'nın imzalanmasıyla başlamış ve 1987 yılında tam üyeliğe başvurmasıyla ivme kazanmıştır. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. AB ile ilişkiler Türkiye için her zaman çok önemli, bir o kadar da zorlu bir süreci ifade eder. Ankara Anlaşması'nın imzalanmasıyla başlayan ve günümüze değin farklı evrelerden geçen ilişkileri şekillendiren gelişmeler, kimi zaman tarafların birbirlerinden beklentilerinde değişikliklere yol açsa da ne Türkiye tam üyelik kararından vazgeçebilmiş ne de Avrupa Türkiye'yi tamamen reddedebilmiştir.
Türkiye'nin farklı üniversitelerinden alanında uzman ve akademisyenleri bir araya getiren bu çalışmanın amacı; Türkiye - AB ilişkilerinin genel çerçevesini çizerek, Türkiye AB ilişkilerindeki genel sorunlarına değinip bu sorunlar çerçevesinde ilişkilerin gelecekteki perspektifini ortaya koymak olmuştur.
Sıla Turaç Baykara 21. Yüzyılda Türkiye-AB İlişkileri Yeni Çağın Eski Meseleleri, Türkiye-AB ilişkilerinde hem küresel hem bölgesel hem de ikili ilişkilerdeki genel sorunlara değinerek bu sorunlar çerçevesinde, ilişkilerin genel çerçevesini çizmeyi amaçlamaktadır. Kitabımızın, 21. yüzyılda Türkiye-AB arasındaki ilişkilerin farklı boyutlarıyla ele alındığı ve meselenin tarihsel arka planına kısaca yer verilmek suretiyle güncel olaylar açısından değerlendirildiği bir çalışma olmasına çalıştık. Kitapta, 21. yüzyılda Türkiye ve AB arasındaki ilişkilere odaklanılırken sadece bölgesel ve küresel boyutla sınırlı kalınmayıp ilişkilerde inovasyon, enerji, tarım, siber güvenlik, eğitim gibi yeni çağın yeni meseleleri de irdelenmiştir.
Uğur Baran Hanağası Almanlar kimdir? Dünya tarihinde nasıl bir rol oynamışlardır? Bugün Almanya hangi meseleleri tartışmaktadır?
Almanlar, Roma İmparatorluğu’ndan bugüne, tarihin birçok önemli anında sahne almış kadim bir millettir. Orta Çağ’ın irili ufaklı Alman prenslikleri ve krallıklarının kimi zaman bir imparatorluk ve nihayetinde bir ulus devlet olarak birleşebilmelerinin hikâyesi uzun, ilginç ve öğreticidir. Hiç şüphesiz Almanya, ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan günümüz dünyasının en önemli aktörlerinden biridir. Din savaşları, işgaller, trajedi ve zaferler Alman tarihinin renkleridir ve bu renklerin manasını anlayabilmek dünya tarihini analiz edebilmek için önemlidir. Uzun bir araştırmanın neticesinde kaleme alınmış Alman Milliyetçiliğinin Dünü ve Bugünü adlı bu eser, Alman milletinin ortaya çıktığı zamandan bugüne kadar olan sürece ışık tutabilmeyi ve günümüz Almanyasının yüzleştiği aşırı sağ, popülizm gibi olguları bilimsel açıdan anlayabilmeyi amaç edinmektedir.
Metin Aksoy Alman vakıfları, Almanya'nın siyasi değerlerinin ve kültürünün diğer ülkelerde yayılmasını sağlayarak Almanya'nın yumuşak gücüne de katkıda bulunmaktadır. Alman ulusal çıkarları etrafında programlarını yürüten vakıflar, bulundukları ülkelerin politikalarıyla çıkar çatışması yaşanmasına sebep olabilmektedirler. Vakıflara yönelik yürüttükleri her tartışmada, vakıflar ile çıkar çatışması yaşayan ülkeler, karşılarında, organize olmuş bir Alman kamuoyu ve devletini bulmaktadır. Özellikle siyasi boyutta çalışmalar yürüten vakıfların yeni dönem Alman dış politikasının önemli sacayaklarından birisi olduğu açıktır. Çalışmanın öncelikli amacı, Almanya'nın dış politikasını, vakıflar çerçevesinde ele almak ve değerlendirmektir. Çalışma kapsamında genel olarak, Almanya'nın dış politika yaklaşımı, soğuk savaş sonrası değişimi, siyasal yapısı, vakıfların kuruluş amaçları ve tartışma yaşanılan ülkelere yönelik politikaları ele alınmaya çalışılmıştır. Her bölüm bu temel amaçlar doğrultusunda biraz daha detaylandırılmış ve açıklanmaya çalışılmıştır.
Ayşe Çiçek Türkiye’den Almanya’ya iş gücü göçünün üzerinden altmış bir yıl geçmiş fakat birinci kuşak göçmenlerin göç deneyimi kuşaklar boyu etkisini sürdürmüştür. Konuyla ilgili literatürde, genellikle Almanya’da doğup büyüyen kuşaklar, önceki kuşaklar gibi “uyum kabiliyeti olmayan” bireyler olarak sınıflandırılmıştır. Üçüncü kuşağın gündelik yaşam deneyimleri de ekseriyetle entegrasyon politikaları perspektifinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Entegrasyon politikaları devletin hâkim söylemini oluştururken göç kökenli bireylerin sosyal politikalar, hâkim kültür ve yasalar karşısında geliştirdikleri yanıtlar, gündelik yaşamda tanık oldukları iktidar ilişkileri, resmî tarihin ihmal ettiği konular arasında yer almaktadır. Bu eser, diğerlerinden farklı olarak Almanya’da yaşayan üçüncü kuşak Türkiye kökenli bireylerin gündelik yaşamda ulusal kimlik, sosyal, kültürel ve iktisadi politikalar karşısında sergiledikleri adaptasyon ve örtülü direnişlerini; bunların hangi alanlarda ve hangi şekillerde ortaya çıktığını araştırmaktadır. Eserde, iktidar ilişkilerinin toplumsal ilişkilerin bütününe yayıldığı fikrine dayanarak Türkiye kökenli bireylerin gündelik yaşam içinde Alman toplumuna ve kültürüne (okulda, iş yerinde, kamu kurumları başta olmak üzere diğer kamusal alanlarda ve hatta özel alanda) kendi kimlikleriyle adapte olma sürecindeki eylem repertuvarları ortaya konulmuş; bu eylemlerin sosyal politikalara ne tür yanıtlar içerdiği analiz edilmiştir.


Sadettin Kılıç Bir toplum düşünün!
Dilini, dinini, kültürünü bilmediği, kimliğine yabancı, etnik yapısı farklı bir ülkeye, ekonomik motivasyonlu, en fazla 2-3 yıl kalma koşuluyla, ailesini bile yanına almadan “misafir işçi” olarak bir valizle gidiyorlar. Kendi ülkesinde şehir kültürü yaşamadığı hâlde, eğitim ve meslek tecrübesi sınırlı olmasına rağmen, sanayi alanında dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birinin teknolojisine katkı sağlamak için metropol şehirlerde çalışmaya başlıyorlar ve kısa zamanda sistem entegrasyonunu gerçekleştirerek, uyum ve iş adaptasyonuyla geniş çevrelerin takdirini görerek, şehir hayatına geçiyorlar.
Günümüzde “Göçmen Türk” olarak adlandırılan ve işçi olarak Almanya'ya giden Türkler, artık işveren ve eğitimli bir Türk-Alman toplumunu oluşturmaya başlamıştır. Bu araştırma, bunların başarısını analiz etmek için hazırlanmıştır. Çokkültürlü Almanya'da en büyük göçmen yoğunluğunu oluşturan Türkler ile ev sahibi toplum arasındaki sosyokültürel temaslar, entegrasyonun gerçekleşmesi esnasında ve sonrasında olumlu ya da olumsuz ana ve destekleyici nedenler incelenmiştir.
İnsanlar öyküleriyle göç ederler!
Almanya'da geçici işçilikten kalıcı vatandaşlığa geçiş sürecinde Türk göçmenler, bir tarafta geldikleri ülke ile olan bağlarını koparmamak ve kimliklerini korumak; diğer taraftan bulundukları ülkenin kültürünü benimsemek ve birlikte uyum içerisinde yaşamanın ideal yöntemi olarak entegre olmaya yönlendirilmişlerdir. Bu kitapta Almanya'daki Türklerin göç sürecinde yaşadıkları olaylar ve günümüz Almanya'sına uyum sürecinde çokkültürlülük, örnekleriyle ele alınmıştır.
İyi okumalar dileriz.
Zeynep Özmen 2020 yılında %76,6'lık kadın istihdam oranıyla (20-64 yaş) Almanya, iş gücü piyasasına eşit katılım konusunda AB ülkeleri arasında en üst sıralarda yer almaktadır (AB-27 ortalaması %66,9). Bununla birlikte kadın ve erkeklerin istihdam biçimlerindeki önemli farklılıklar; “tipik” kadın ve erkek işleri, kadınların üst düzey yönetimde yetersiz temsili, kadınların yüksek yarı zamanlı çalışma oranı (%44,7) ve önemli bir cinsiyete dayalı ücret farkı (%18) şeklinde devam etmektedir. Merkel, dört başbakanlığı boyunca ancak son iki döneminde üç önemli politika reformunu gerçekleştirmiştir. Bunlar: (1) Şirket Yönetim Kurulu Cinsiyet Kotası Yasası, (2) Ücret Şeffaflığı Yasası ve (3) Geçici Yarı Zaman Yasası. Kapsamları ve etkileri bakımından her üç yasa da Alman iş gücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme kaydedildiğine işaret etmekle birlikte CDU/CSU baskısı altında zayıflatılmıştır. Üç yasanın hiçbiri hedef grupları tam olarak kapsamamaktadır; hepsi de işletmelerin, yasaların toplumsal cinsiyet eşitliği üzerindeki etkisini azaltmak için kullanabilecekleri boşluklar bırakmaktadır. Genel olarak kadınlar daha az haftalık çalışma saatine sahip olmakta, daha az yıl çalışmakta, daha düşük gelire sahip olmakta ve özellikle bekâr ebeveynler daha sık yoksulluk riski altında bulunmaktadır.
Bu kitapta; cinsiyetler arası ücret farkı, cinsiyetler arası bakım farkı ve cinsiyetler arası emeklilik farkı gibi yapısal sorunları ve bu sorunların; iş gücü piyasası, aile, uzlaşma ve vergi politikalarıyla önemli kesişim noktalarını ele almak için kapsamlı ve entegre bir yaklaşımla tartışıyoruz. İlk bölümde eğitim konusunu, ikinci bölümde istihdam konusunu ve üçüncü bölümde sosyal güvenlik konusunu ele alıyoruz.
Ayşe Gülce Uygun, Barış Sevinçli, Büşra Yılmaz, Cemre Pekcan, Cengiz Dinç, Cihan Günyel, Filiz Değer, Hakan Kıyıcı, Hatice Yazgan, Kamber Güler, Kyryll Sturmak, Mehmet Çağatay Abuşoğlu, Mehmet Emir, Merve Suna Özel Özcan, Murat Çemrek, Oğuzhan Mutluer, Samet Zenginoğlu Avrupa 2023 başlığını taşıyan bu kitapta, alanında uzman akademisyenler tarafından Avrupa Kıtası'na uluslararası ilişkiler disiplini bakış açısından mümkün olduğunca güncel ve bilimsel bir yaklaşım geliştirilmeye çalışılmıştır. Bölümlerde; iç gelişmelere, güncel siyasete, hukuk sistemlerine, göç konusuna, kıtanın küresel ve bölgesel stratejilerine, Rusya ile ilişkilere, Ukrayna Krizi'ne, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Kuzey Amerika, Çin, Türkiye, NATO ile ilişkilere ve terörizm konularına derinlemesine değinilmektedir.

Akif Ziya Bayrak, Aslıhan Yeniçeri Altıntaş, Ayşe Dilek Öğretir Özçelik, Bekir Karataş, Cengiz Dinç, Emrah Utku Gökçe, Fatma Pınar Eşsiz, Gürhan Ünal, Hasan Sekman, Haydar Efe, Nimet Varlık, Oğuzhan Mutluer, Önder Dilek, Samet Zenginoğlu, Seda Bayrakdar, Serpil Bardakçı Tosun, Sevim Budak, Sezai Özçelik, Şerife Özkan Nesimioğlu, Yiğit Çolak, Zeynep Erhan Bulut Avrupa Birliği: Kurumlar ve Politikalar başlığını taşıyan bu kitapta, konunun uzmanlarının emekleri sonucu ortaya çıkan 16 başlıkta Avrupa Birliği’nin temel kurumları ve politikaları tanıtılmış, analiz edilmiştir. Kitapta, kurumların ve politikaların tarihsel perspektifine değinilimekle birlikte, mümkün olduğunca yakın dönemlerdeki gelişmeler analiz edilerek güncel konulara odaklanılmıştır.
Bölümlerde; Avrupa Entegrasyonu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği Konseyi, Avrupa Birliği Zirvesi, Adalet Divanı, Merkez Bankası ve Sayıştay, Rekabet Politikası, Enerji Politikası, Çevre Politikası, Bölgesel Politikalar, Eğitim Politikaları, Güvenlik ve Savunma Politikası, Ekonomik ve Parasal Birlik, Ortak Tarım Politikası, Göç Politikası ve Mülteciler hakkında detaylı güncel bilgiler verilirken, pek çok tablo, harita ve grafik de kullanılmış böylece konuların okuyucu tarafından bir bakışta derinlemesine kavranılmasına imkân sağlanmıştır.
Zeynep Ceylin Ecer Altı genişleme süreci geçiren ve günümüzde 27 üyeli büyük bir birlik hâline gelen AB'de her genişleme dalgasıyla topluluk içerisinde belirginleşen bölgeler arasındaki gelişme düzeyi farkı Birlik tarafından ekonomik, sosyal, fiziki yönden koordine edilmeye çalışılmış ve sürdürülebilir küresel rekabete dayalı dengeli bir kalkınma için farklılıkların azaltılması zorunlu hâle gelmiştir. Üye ülke ve bölgeler arasındaki kalkınma farklılıklarını azaltmak amacıyla uluslararası alanda siyasal, ekonomik ve yönetsel yapılandırmaları önemli ölçüde etkileyen başlıca uluslar üstü yapılardan biri olan AB, Bölgesel Kalkınma Ajanslarını kurmuştur. AB'nin ayrıca bütün aday ülkelere benimsetmeye çalıştığı Bölgesel Kalkınma Ajanslarıyla Türkiye, Helsinki Zirvesinden sonra tanışmıştır. Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi amacıyla Birliğin belirlediği önemli ortak politika alanlarından olan bölgesel gelişme politikaları ülkemizde yasal zeminin oluşturulduğu 2006 yılından beri uygulanmaya devam etmektedir.
Kitabın temel amacı; Avrupa Birliği Bölgesel Politikalarının Türkiye'de uygulanabilirliğinin Serka örneğinde değerlendirilmesidir. Değerlendirmeler AB'ye üye çeşitli ülkelerin bölgesel politika üretmede görevli olan kalkınma ajanslarının incelenmesi sonucunda oluşturulan bir çerçeve üzerinde yapılmıştır. İlgili çerçeve İngiltere, Fransa, İspanya, Almanya, Avusturya, İtalya, Polonya ve Çekya gibi ülkelerde yer alan çeşitli kalkınma ajanslarının amaçsal, yapısal, yönetsel ve işlevsel boyutlarda incelenmesi neticesinde oluşturulmuştur.
Kitapta ayrıca; Türkiye'de AB uyum politikaları çerçevesinde uygulanan bölgesel politikaların ve BKA'nın etkinlikleri değerlendirilmiştir. AB'de ekonomik ve sosyal alanda ortaya çıkan bölgesel gelişmişlik farklılıklarından kaynaklanan sorunlarla mücadele amacıyla geliştirilen bölgesel politikaların etkinlikleri incelenmiş ve AB Bölgesel Politika uygulamalarında önemli ve etkin bir araç olarak yararlanılan Bölgesel Kalkınma Ajanslarının bölgeler üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir.
İrfan Kalaycı Türkiye- AB ilişkilerini farklı açılardan yorumlayan on bölüm altında toplamda yirmi yedi makalenin yer aldığı bu eser, Türkiye’de konu ile ilgilenen tüm çevrelerin takdirini alacaktır. Çünkü yazıların tamamı özgün ve Türkiye- AB ilişkilerine farklı açılardan ışık tutacak niteliktedir. Kitaptaki bölümler; giriş dersleri, ekonomi dersleri I-II, politika dersleri I-II, eğitim dersleri, teknoloji dersleri, Atatürk ve küreselleşme dersleri ve sonuç dersleri başlıklarından oluşmaktadır. Türkiye’nin, alanlarında önde gelen uzmanlarını bir araya getiren bu çalışmada yukarıda sayılan bölümler altında verilen makalelerle Türkiye’nin AB’ye, AB’nin de Türkiye’ye yaklaşımı farklı açılardan ele alınmıştır. Konu ile ilgilenen, fikir yürüten her kesim için çok yararlı olacak olan çalışma, bu alandaki büyük bir boşluğu da dolduracaktır.
M. Hakan Keskin Bu kitap daha önce Seçkin Yayınevi tarafından iki baskı yapmış kitabın güncellenmiş 3. baskısı. AB El kitabı, AB'nin bütünleşmesini bir diğer ifade ile derinleşmesini anlatan bir kitap. Diğerlerinden farklı; ilk farkı, iki dilli olması. Aynı sayfanın bir tarafı İngilizce, diğer tarafı Türkçe. Bu sayede, İngilizce programlarda verilen derslerde lisan yetersizliği sorununu aşmaya katkı sağlayacak. İkinci farkı tasarımı. Kitap renkli ve görsel ağırlıklı bir tasarıma sahip. Karmaşık AB jargonunu yasayanlara büyük yardımı olacak. Ayrıca AB Bütünleşmesi dersi verenlere dersin hazırlanmasına ve işlenmesine katkı sağlamak için kitabın sonuna Bologna sürecine uygun hazırlanmış ders izlencesi, araştırma soruları ve tartışma konuları eklendi.
Cihan Dura, Hayriye Atik, Cüneyt Dumrul Bu kitap Avrupa Birliği'ni, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki, başta Gümrük Birliği olmak üzere ekonomik ilişkileri, tarihsel süreçleri ve yapıları ulaşmış oldukları son durum itibariyle incelemektedir.
Çalışmanın ilk amacı; olabildiğince Ortodoks yaklaşımdan sıyrılarak, üniversitelerimizin iktisat, işletme, uluslararası ilişkiler bölümlerinde, lisans düzeyinde ya da lisansüstü öğretimde okutulan “Uluslararası İktisadi Birleşmeler”, “Avrupa Birliği” gibi derslerde el kitabı olarak kullanılabilecek bir yapıt ortaya koymaktır. Çalışma “Uluslararası İktisat” gibi temel derslerde de yardımcı kitap olarak kullanılabilir. Çalışmamızın ikinci amacı; konuyla ilgilenen -öğrenci, aydın, sade yurttaş- herkese, Avrupa Birliği ile Türkiye-AB ilişkileri hakkında bilgilerini genişletmelerine, isabetli yorumlar yapmalarına ve doğru kararlar vermelerine yardımcı olacak bir araç sunmaktır.
Ayşegül Bostan Bu kitap Avrupa Birliği Parlamentosunda Suriyeli sığınmacılar konulu oturumları veri seti olarak ele almış ve bu veri setlerini eleştirel söylem analizinin kollarından biri olan söylemsel-tarihsel yaklaşımla incelemiştir. Bu çalışmanın amacı Avrupalı parlamenterlerin Suriyeli sığınmacılara yönelik algısını ortaya çıkarmaktadır. Bu kitap, ötekilerin diyarından gelen Suriyelere yönelik kucaklayıcı ve dışlayıcı söylemlerin nasıl üretildiğine, ne tür metaforlar, düz değişmeciler, zamansal referanslar ve isnatlar kullanıldığına ve bu söylemlerin nasıl uslamlandırılmaya çalışıldığına odaklanmıştır. Böylelikle Suriyeli sığınmacılar krizine yönelik Avrupalı parlamenterlerin bilişsel dünyalarına ışık tutarak onların Suriyeli sığınmacılara yönelik bakış açılarını ortaya çıkarmıştır.
Uğur Burç Yıldız 2008 yılında başlayan dünya finans krizinin en önemli etkilerinden biri de Avrupa Birliği’nin bazı ülkelerindeki ayrılıkçı hareketleri güçlendirmiş olmasıdır. İspanya’da Katalonya ve Bask bölgeleri, Britanya’da Kuzey İrlanda ve İskoçya, Belçika’da Flaman Bölgesi ve İtalya'da Kuzey İtalya bağımsızlık taleplerinin en güçlü olduğu yerlerdir. Bu kitapta, bu bölgelerdeki bağımsızlık hareketlerinin temel nedenlerinin geniş bir çerçevede açıklanması, aktörlerinin tanımlanması ve günümüzdeki durumlarının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Oğuz Kaymakçı AB üzerine notlarda AB’nin tarihsel perspektif içindeki gelişimi, diğer ülkelerle ilişkileri, EURO ve AGÜ’lerin yanı sıra Türkiye başlığı altında; ekonomik, mali ve politik gelişmeler çizgisinde karşılıklı ilişkilere yer verilmiştir. Çalışma, “Küresel Bir Aktör Olarak Avrupa Birliği” ve “Küreselleşme Sürecinde Türkiye- AB İlişkileri” başlıklı bölümlerden oluşan iki ana kısma ayrılmıştır. Bu kısımlar altında yukarıda bahsedilenin yanında Avrupa birliği; genişleme süreci, politik iş birliği, Rusya ilişkileri, tek para birimi, Türkiye ilişkileri, maliye politikaları, gümrük birliği, Maastricht sonrası ekonomik ve parasal birlik ve Türkiye konularında toplamda on altı makale yer almaktadır. Bu kapsamda çeşitli yazarların Avrupa Birliği üzerine kaleme aldığı yazıların toplandığı bu kitap, 17 Aralık 2004 sonrası Türkiye için önemli bir kılavuz niteliği taşımaktadır.
Ahmet Taner Göksu Avrupa Birliği, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından Avrupa kıtasında barış ve huzuru temin etmek, siyasi ve ekonomik açıdan daha güçlü bir Avrupa oluşturma hedefine giden yolda önemli bir mihenk taşıdır. Özellikle Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan yeni jeopolitik sistem, AB ve benzeri uluslararası örgütlerin önemini daha da arttırmıştır. Bu süreçte, öncelikle Avrupa'nın siyasi ve ekonomik açıdan güçlenmesi hedeflenirken aynı zamanda bu hedeflerin sürekliliğinin teminini sağlamaya yönelik güvenlik politikalarını oluşturmak ve geliştirmek için yoğun çaba sarf edilmiştir. Diğer taraftan yanlızca Birlik içerisinde ortak bir dış güvenlik ve savunma politikası belirlemek ve uygulamaya koymak küresel dünyada tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bu politikaların uluslararası barışı sağlamayı ilke edinmiş diğer örgüt ve kuruluşlarla eş güdümlü bir hâle getirilmesi ile toplumları ve devletleri tehdit eden yeni küresel risklere karşı güncellenmesi zorunlu hâle gelmiştir.
Ali Ayata, Murat Ercan Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileri konusunda pek çok kitap yayımlanmış ve her yıl yenileri literatüre eklenmektedir. Ama araştırmalarda ihmal edilen konu Avrupa Birliği’nin hangi teori üzerine kurulduğu ve nasıl gelişip şekilleneceği üzerine yeterince incelenmemesi, daha kötüsü akademik ilginin zayıflığıdır. Yapılan araştırmalarda, Avrupa Birliği’nin ne anlama geldiği bilinmeden, direkt AET başvurusu ve onu izleyen Ankara Anlaşması ayrıntılı olarak hikâye edilmektedir. Avrupa Birliği’nin bu şekilde analiz edilmesi, bilim dünyasına nasıl bir katkı sağlayacaktır? Ankara Anlaşması analiz edilirken “Neye hazırlık? Neye geçiş? Nasıl bir birliğe üye olacağız?” bu soruların yanıtını bulmadan, konu ile ilgili alana ve kamuoyuna katkı sağlamak mümkün müdür? Kuşkusuz hayır. Bu kitap, Avrupa Birliği ve Türkiye ile ilişkileri konusundaki zayıflığı az da olsa giderebilmek amacıyla, alanında uzman değişik akademisyenleri bir araya getirmiştir. Avrupa Birliği ve Türkiye ile İlişkileri isimli kitapta iki ana konu üzerinde durulmaktadır. Bunlardan birincisi Avrupa Biriliği’dir. Avrupa Birliği kapsamında birliğin tarihçesi, genişleme süreci, anayasası, para ve ekonomi politikaları ve bölgesel politikaları analiz edilmektedir. İkincisi ise Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileridir. Burada da Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin teorik alt yapısı, tarihçesi, müzakere süreci, ilişkiler kapsamında yaşanan sorunlar ve son dönem Türkiye AB ilişkilerinin seyri irdelenmektedir.
Kadriye Gül Yücel Çalışma hayatının en tartışmalı konularından biri olan asgari ücret, özünde ekonomik bir kavram olmakla birlikte, her ulusun politik, hukuki ve felsefi algısının bir ürünü olması nedeniyle farklı veçhelerden ele alınması gereken bir olgudur. Sosyal refah devletinin toplumsal adaleti sağlaması bakımından önemli bir sosyal politika aracı olarak görülen asgari ücret, yoksulluk kıskacında yaşamını sürdüren asgari ücretli çalışanların refahının artırılması bakımından kritik öneme sahiptir.
Bu kitapta; Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye'de asgari ücret uygulamasının tarihsel perspektif içerisinde ve adalet bağlamında karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Amaç; toplumun en düşük gelir grubunu oluşturan asgari ücretlilerin yaşam standartlarının iyileştirilmesine yönelik olarak asgari ücretlerin belirlenmesi ve vergilendirilmesinde en adil ücret politikasının ne olduğunun araştırılmasıdır.
Kitapta, adalet kavramına ilişkin kuramsal tartışmalardan hareketle asgari ücretlilerin aileleri ile birlikte insan onuruna yakışır düzeyde bir yaşam sürmesini garanti edecek adil bir ücret düzeyi ve bu ücret düzeyinin belirlenmesinde ve çeşitli kriterler temelinde farklılaştırılmasında Avrupa'dan iyi uygulama örnekleri göz önünde tutularak Türkiye'ye ilişkin önerilerde bulunulmaktadır.
Mehlika Özlem Ultan Yasa dışı göç konusu, Avrupa Birliği ve Türkiye gündeminde geniş bir yer kaplamaktadır. Yapılan göçlerin engellenmesi aşamasında izlenen politikalar da çeşitlilik göstermektedir. Bu çalışma, konuya Avrupa Birliği'nin bakış açısıyla bakarken; uygulamada İspanya, İtalya ve Yunanistan olmak üzere üç Akdeniz ülkesinin denizden gelen yasa dışı göçlerle nasıl mücadele ettiğini açıklamaya çalışmaktadır. Yasa dışı göçlere yönelik siyasi, ekonomik ve sosyokültürel boyutların değerlendirildiği bu çalışma; hem yasa dışı göçün önlenmesine yönelik hangi politikalar izlenmesi gerektiğini vurgulaması sebebiyle hem de yasa dışı göçün güvenlik konusuyla nasıl ilişkilendirildiğinin anlaşılması amacıyla önem teşkil etmektedir.
Eser, yasa dışı göç alanında mevcut bilgileri ortaya koyarak, konunun arka plana atılmış yönlerini ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Çalışmanın, Avrupa Birliği yasa dışı göç politikasını anlamak isteyenlerin yanı sıra, soruna yönelik geliştirilen çözüm önerilerini merak edenlerin de ilgisini çekeceği düşünülmektedir.
Serkan Küçükdoğru Türkiye, AB ile yüzyıllar boyu süregelen komşuluk ilişkisi içerisinde tüm hassasiyeti ile davranarak önemli bir müttefik konumuna gelmiştir. Türkiye'nin AB'ye üyeliği sonucunda karşılıklı yararlar sağlanacağı aşikârdır. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği sürecinde, tüm alanlarda ilişkilerin gelişmesi için öncelikle "İçişleri ve Adalet Politikası"na uyumu gerekli ve önemli bir aşamadır.
Bu çalışmada; Avrupa Birliği'nin var olma gayesi, yapısı ve gelişimi ele alınmış; aday ülke statüsündeki Türkiye'nin AB'ye uyum süreci konusundaki kabiliyetinin ölçülmesi, verilen ev ödevlerine nasıl hazırlandığı ve bu ödevlerin nasıl anlaşıldığı hususlarının incelenmesi ve kişilerle yapılan anket yöntemi ile katılımcıların insan hakları, siyasal ilişkiler, adalet sistemi, dış politikalar ve benzeri konularda görüşlerinin alınıp bunların AB'ye uyum süreci hususundaki etkilerinin ve katılımcıların AB'ye uyum süreci hakkındaki görüşlerinin analizine yer verilmiştir.
Uğur Burç YILDIZ Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) aday ülke ilan edildiği 1999 yılındaki tarihi Helsinki Zirvesi sonrasında, AB alanında çeşitli üniversitelerde birçok yüksek lisans ve doktora programı açılmıştır. Bu alanda lisansüstü öğrenim gören akademisyen adaylarının en önemli çalışma alanlarından biri, AB’nin dış ilişkileri olmuştur. Yine aynı yıllarda AB’nin dış ilişkileri ile ilgili birçok kitap ve makale, akademisyenler ve araştırmacılar tarafından yayınlanmıştır. Hazırlanan tezlerde, yayınlanan kitap ve makalelerde genel olarak AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile Avrupa Komşuluk Politikası’na odaklanılmıştır. Bu kitapta, daha önce hakkında çok fazla çalışma yapılmış olan bu konuların ötesine geçilmek istenmiştir. Dolayısıyla, kitapta AB’nin bölgesel politikaları, bölgeler ile olan genel ilişkileri ve uluslararası aktörler ile ilişkileri konularındaki makaleler bir araya getirilmiştir. Neticede, bu kitap literatüre önemli bir katkı sağlayacak niteliktedir.
Mehmet Emir Göç ve güvenlik bağlamında icra edilen bu çalışma, Avrupa Birliği kurumsal yapısı ve üye devletlerin Libya ile olan ilişkilerine odaklanmaktadır. Libya'nın odağa alınarak yapılan bu araştırmanın ortaya çıkardığı sonuçlar, Avrupa Birliği üyesi devletlerin bu devlete bakış açılarındaki farklılıkları göz önüne sermektedir. Dolayısıyla Birlik üyesi devletlerin göç ve güvenlik politikası yaklaşımlarının ne kadar farklı olduğu, Libya olayları özelinde ortaya çıkmaktadır.
Kitapta, Libya'da Muammer Kaddafi öncesi ve sonrası dönem gelişmeleri incelenerek Avrupa Birliği kurumsal yapısı ve üye devletlerin bu süreç içerisinde etkileşimleri değerlendirilecektir. Özellikle 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından güvenlikle bağdaştırılan düzensiz göç olgusu Avrupa Birliği ve Libya ilişkilerini daha önemli kılmıştır.
Avrupa Birliği üyesi devletler açısından hâlen bu devletlerin ulusal çıkarları çok güçlü bir şekilde korunurken bunun en önemli unsurunu ise güvenlik oluşturmaktadır. Güvenlikleri söz konusu olduğunda Birlik üyesi devletler bütünleşme stratejilerini dahi geri plana atmaktadırlar. Güvenlikleri için çok önemli gördükleri düzensiz göç hareketlerine karşı birbirlerinin çıkarı aleyhine bile olsa Libya örneğinde görüleceği gibi hareket etmekten çekinmemektedirler. Libya olayları, Avrupa Birliği üyesi devletlerin ortak hareket etmelerinde neden başarısız olduklarını analiz etmek için çok elverişli bir alandır. Çalışma, bilimsel literatürdeki bu eksikliği tamamlayarak bilimsel alana katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Bayram Sinkaya, Bilge Şahin, Ekin Oyan Altuntaş, İlhan Sağsen, İshak Turan, Kamer Kasım , Kamuran Reçber, Marziye Memmedli, Mehmet Arif Türkdoğan, Mehmet Dalar, Özkan Gökcan, Samet Yılmaz, Zelal Başak Yariş Avrupa Birliği'nin değişik coğrafya, bölge ve konularla ilgili dış politikasını analiz eden bu kitap, benzerlerinden farklı ve dikkat çekici bir perspektifle okuyuculara oldukça zengin bir içerik sunmaktadır. Ulusüstü niteliğiyle Avrupa'da ekonomik ve siyasal bütünleşmeyi hedefleyen Avrupa Birliği, uluslararası politikayı etkileyen önemli bir aktör olarak işlevlerini sürdürmektedir. Bu kitabı diğerlerinden farklı kılan özelliklerinden biri, Avrupa Birliği'nin dünyanın farklı bölge ve kıtalarıyla ilişkilerini ele alarak değişik konu ve sorunlarla ilgili yaklaşımını tartışan, eleştiren ve analiz eden derli toplu bir çalışma niteliğinde olmasıdır. Türkiye'nin değişik üniversitelerinde akademik çalışmalarını yürüten ve bu alanda uzman olan yazarlar, konulara farklı bakış açılarıyla birikimlerini paylaşarak alana önemli katkı sunmuşlardır.
Arif Köktaş Avrupa Birliğinde İşçilerin Serbest Dolaşım Hakkı ve Türk Vatandaşlarının Durumu adlı kitap, aynı adla tamamlanan yazarın doktora çalışmasına ve AB üyesi devletlerde yaşayan Türk vatandaşlarının serbest dolaşım hakları konusundaki çalışmalarına dayanmaktadır. Kitapta genel olarak; AB’nin kurumsal yapısı, Hukuku ve Türkiye ilişkileri ele alınmıştır.
Mesut Hakkı Caşın, Uğur Özgöker, Halil Çolak Avrupa’da yaşanan iki dünya savaşı Avrupa ve tüm dünya devletlerine önemli dersler öğretmiştir. Barış ve güvenlik içinde yaşamak tüm dünya insanlığı için bir gereklilik olmuştur. Uluslararası sistemdeki en başarılı entegrasyon örneği olarak kabul edilen Avrupa Birliği (AB), kuruluşundan günümüze kadar kurumsallaşma adına önemli yol kat etmiştir. AB entegrasyonu; ortak dışişleri, ortak güvenlik ve savunma politikalarının uygulanmasında ortak iktisadi-ticari ve sosyal politikalar alanlarında olduğu derecede başarılı olamamıştır. AB’de ortak güvenlik ve savunma konularında başarılı bir iş birliği ile Birliğin güçlü bir dış politika yürütebilmesi için teknolojiyle donatılmış güçlü bir orduya ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun gerçekleşmemesi AB’nin zayıflamasına hatta dağılmasına neden olabilecektir. Bu nedenle AB’nin geleceği; Maastricht Antlaşması’yla kabul edilen üç sütunun güçlendirilmesine, AB değerlerine sahip çıkılmasına, koordinasyon ve iş birliği içinde ortak güvenlik ve savunma politikalarının etkili bir şekilde uygulanmasına ve uluslararası operasyonların gerçekleştirilmesine yapacağı katkı ve katılımındaki başarısına bağlıdır.
Haşim Türker İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın iktisadi, siyasi ve askeri anlamdaki bütünleşme gayretleri ancak Soğuk Savaş sonrasında ivme kazanabilmiştir. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile ABD’nin tek başına dünya düzenini belirleyen dev bir güç olarak ortaya çıkması, AB’nin çok taraflı bir dünya oluşturma gayreti içine girmesine ve Avrupa bütünleşmesinin özellikle siyasi, askeri manada da gelişmesinin bir öncelik olarak belirmesine yol açmıştır. Bu çerçevede önce siyasi birliğin sağlanması için faaliyetlerde bulunulmuş, buna paralel olarak siyasi iradeyi destekleyebilecek bir askeri gücün oluşturulması için çaba sarf edilmiştir. Bu çabaların bir sonucu olarak Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) adı altında Avrupa Birliği’nin siyasi kararlarını destekleyebilecek nitelikte bir askeri gücün oluşturulmasına başlanmıştır.
Bu çalışma AB’nin bu çabasının tarihi gelişimini incelemeye gayret etmek üzere hazırlanmıştır. Bu kapsamda, AB’nin ortak güvenlik ve savunma politikasının oluşum süreci derinlemesine irdelenmiş ve bu sürecin başta dünya güvenliği olmak üzere, Türkiye’nin dış politikası ve güvenliği ile Türkiye-AB ilişkilerine etkilerinin ortaya konulması amaçlanmıştır.
Araştırmada yoğunlukla AB’nin AGSP kapsamındaki ortak kararları, ortak eylemleri, ortak tavırları, ortak stratejileri, Avrupa Konseyi sonuç raporları, ilerleme raporları, AB’nin antlaşmaları ve diğer resmî belgeleri temel olarak kullanılmıştır.
Zeki Öztürk Avrupa Konseyi, İkinci Dünya Savaşı sonrası sonrası Avrupa'da barışın kalıcı olarak sağlanması ve demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlı kalınarak demokratik güvenliğin inşa edilmesi amacıyla kurulmuş en köklü uluslararası bir organizasyondur. Avrupa Birliği ile sürekli karıştırılan, ülkemizde ve Avrupa'da yeterince bilinmeyen ancak 47 üyesiyle 820 milyon kitleye hitap eden Avrupa Konseyi, organlarıyla ve bu organların işleyişine yardımcı olan kurulmuş mekanizmalarıyla, üye ülkelerdeki her alandaki demokrasi uygulamalarına, 200'den fazla antlaşmayı temel almak suretiyle 70 yıldır norm kazandırmakta, belli bir standart getirmektedir.
Türkiye, kurucu antlaşmasını imzaladığı 9 Ağustos 1949 tarihinden itibaren Avrupa Konseyi'nin çalışmalarına aktif katılım sağlamakta ve ülkede gerçekleştirilen hukuki reform ve kurumsal uygulamalarda bu kuruluşun birikimlerinden yararlanmaktadır. Avrupa Konseyi belgeleri her zaman Türk toplumunun temel dinamiklerine uygun çözümler önermese de ülkenin fikir ve görüşlerinin uluslararası arenada yansıtılmasına aracılık etmekte ve zengin araştırma sahalarıyla toplumsal hayatın her alanına standart kazandırmaya devam etmektedir.
Bu eser, Avrupa Konseyi arşivlerinde yapılan araştırmalar ve Avrupa Konseyi'nde bizzat izlenen ve doğrudan katılım sağlanan etkinliklerde elde edilen tecrübeler ışığında hazırlanmıştır.
John M. Hobson John M. Hobson, tarih boyunca çoğu uluslararası teorinin Avrupa merkezciliğin çeşitli biçimlerine gömülü olduğunu iddia etmektedir. Uluslararası teori, devletler arası ilişkilere dair değerden arınmış ve evrenselci teoriler üretmek yerine Batı medeniyetini dünya siyasetinin öznesi ve ideal normatif referansı olarak kutlayan ve savunan analizler sunmaktadır. Hobson ayrıca Edward Said'in Avrupa merkezcilik ve oryantalizm kavramlarına anlayışlı bir eleştiri getirerek Avrupa merkezciliğin emperyalist veya anti emperyalist olabilen farklı biçimler aldığını ortaya koymakta ve bunların 1760'tan bu yana uluslararası teoride nasıl yol aldığını göstermektedir. Bu nedenle kitap, uluslararası ilişkiler akademisyenlerinin yanı sıra siyaset bilimi/siyaset teorisi, ekonomi politik/uluslararası ekonomi politik, coğrafya, kültür ve edebiyat çalışmaları, sosyoloji ve en önemlisi antropoloji disiplinlerinde Avrupa merkezciliği ile ilgilenen herkese hitap etmektedir.

Hobson'ın uluslararası teorinin yalnızca Avrupa merkezci bir dünya siyaseti anlayışı inşa ettiğine dair güçlü iddiası, hem ana akım hem de eleştirel görüşlere sahip teorisyenler için önemli bir meydan okumayı temsil etmektedir. Hobson'ın sunduğu geniş entelektüel tarihçe ışığında bu kitap, farklı okuyucu kitlelerinin ilgisini çekecektir.
BRIAN C SCHMIDT, Carleton Üniversitesi

Uluslararası ilişkiler akademisyenlerini entelektüel miraslarının Avrupa merkezci ön yargılarına karşı duyarlı olmaya davet eden, Batı uluslararası teorisinin ustaca ve kışkırtıcı bir tarihçesi. Bu önemli ve dikkatlice gerekçelendirilmiş kitap, hepimize, araştırmalarımızın ahlaki ve etik sonuçlarını yeniden incelememiz için bir çağrı niteliğindedir.
J. N. TICKNER, Southern California Üniversitesi

John M. Hobson'ın, Immanuel Kant'tan Adam Smith'e ve Hans Morgenthau'ya kadar uzanan ve yazılarıyla Batı uluslararası teorisine bugünkü şeklini veren uzun düşünürler silsilesinin; iddialı, araştırmacı ve geniş kapsamlı eleştirisi, bir güç gösterisi niteliğindedir. Hobson, sadece alanın ısrarla Avrupa merkezci örgütlenmesine işaret etmekle kalmıyor; aynı zamanda oryantalizm ve Avrupa merkezciliğin çeşitleri arasında genellikle çağdaş analizlerde eksik olan önemli ayrımlar yapmayı da başarıyor. Postkolonyal uluslararası teori çalışmalarına bugüne kadar yapılmış en iyi katkılardan birini temsil eden bu kitaptan tüm“dünya siyaseti” öğrencileri faydalanacaktır.
DIPESH CHAKRABARTY, Chicago Üniversitesi
Ensari Yücel Kişilerin sahip oldukları din, dil, ırk, renk ve cinsiyet gibi özelliklerinden dolayı farklı muameleye tabi tutulması ve bu temellerde bazı haklardan mahrum edilmesi şeklinde ortaya çıkan ayrımcılık, uygulamada farklı biçimleriyle ortaya çıkmaktadır. Ayrımcılık, geçmişte var olduğu gibi insan hakları bakımından önemli gelişmelerin yaşandığı günümüz dünyasında da varlığını sürdürmektedir.
Kitapta, ayrımcılık yasağı, eşitlik ve adalet ilkeleri ışığında ele alınırken diğer taraftan ayrımcılığa yol açan ön yargı ve kalıp yargı kavramları üzerinde duruluyor ve ayrımcılığın çok kültürlülük ve pozitif ayrımcılık kavramlarıyla ilişkileri irdeleniyor.
Ayrımcılık yasağı, birçok uluslararası belge ve hukuk sistemlerinde yasaklanmıştır. Kitapta, ayrımcılık yasağı; uluslararası belgelerde, Avrupa Konseyi belgelerinde, Avrupa Birliği hukukunda ve Türk hukukunda ele alınıyor ve buna ilişkin mahkeme kararlarına yer veriliyor.
Asiye Gün Güneş Gülal, Fulya Akgül Durakçay, İbrahim Saylan, Müge Aknur, Nagihan Söylemez, Önder Canveren, Sevgi Çilingir, Sinem Abka Popülizm, dünyanın geri kalanında olduğu gibi Avrupa'da da önemli bir siyasi güç hâline gelmiştir. Siyasi yelpazenin hem sağ hem de sol kanadında etkisini gösteren popülist dalga pek çok radikal sağ partinin de tanımlayıcı özelliklerinden biri konumundadır. Popülizm ile yerliciliği ve otoriterliği birleştiren popülist radikal sağ partilerin Avrupa'nın pek çok ülkesinde son yıllarda yükselişte olması, demokrasinin ve Avrupa Birliği'nin geleceği açısından ciddi endişelere yol açmaktadır. Batı Avrupa'daki popülist radikal sağ partileri mercek altına alan bu eserde söz konusu partilerin yükseliş nedenleri sorgulanmakta, söylemleri ve mevcut siyasal sistem üzerindeki etkileri incelenmektedir.
Eserin ilk bölümünde, popülist radikal sağa yönelik literatürdeki temel tartışmalar ele alınırken, aynı zamanda örnek olay incelemeleri için ortak bir analiz çerçevesi de sunulmaktadır. Bu şekilde, Batı Avrupa'nın farklı ülkelerinde faaliyet gösteren sekiz popülist radikal sağ partinin bütünlüklü bir şekilde ele alınması hedeflenmiştir. Buna göre her yazar incelediği partinin tarihsel geçmişini, yükseliş nedenlerini, söylemini, seçim performanslarını, Avrupa düzeyindeki etkinliklerini ve son olarak siyasal sistem üzerindeki yarattığı etkileri ayrıntılı şekilde analiz etmektedir. Sonuç bölümünde ise örnek olay incelemelerinin sağladığı ampirik veriler ışığında Batı Avrupa'daki popülist radikal sağ partilere ilişkin genel bir değerlendirme yapılmıştır. Örnek olay incelemelerinde yöntem olarak niteliksel içerik analizi tercih edilmiştir ve bunun için parti programları, seçim manifestoları, lider konuşmaları, basın açıklamaları ve sosyal medya paylaşımlarından yararlanılmıştır.
Bu çalışmada yer alan örnek olay incelemeleri ve yazarları sırasıyla şöyledir: AfD (Almanya), Nagihan Söylemez; FPÖ (Avusturya), Önder Canveren; UKIP (Birleşik Krallık), Sevgi Çilingir; DF (Danimarka), Müge Aknur; RN (Fransa), Fulya Akgül Durakçay; PVV (Hollanda), Sinem Abka; SD (İsveç), A. Gün Güneş Gülal; Lega (İtalya), İbrahim Saylan.
Batı Avrupa'daki başlıca popülist radikal sağ partileri inceleyen bu eserin; Avrupa siyasetinin günümüzdeki dinamiklerini ve karşı karşıya olduğu başlıca sorunları anlama çabalarına ve özelde Avrupa çalışmaları ile karşılaştırmalı siyaset alanlarındaki Türkçe literatüre katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Kazim Murat Özkan Güvenliğe yönelik tehditlerden olan terör ve terörün yarattığı şiddeti ve şiddet korkusunu bilinçli olarak kullanan terörizmin birçok boyutu ve uzantısı bulunmaktadır. Bu nedenle, terörizmle mücadelenin stratejik bir süreç içerisinde yapılması başarıya katkı sağlayacaktır. Devletlerin uyguladıkları terörizmle mücadele stratejilerinden edinilen deneyimler değerli bilgiler içerebilir. Bu kapsamda Birleşik Krallık'ın, sahip olduğu tarihsel deneyimlerinden ve uygulamalarından hızlı bir şekilde sonuçlar çıkardığı, kurumsal belleğinden kaynaklanan gücü bir kuvvet çarpanı olarak kullanarak tedbirler geliştirdiği görülmektedir.
Bu kitapta; Birleşik Krallık'ın ulusal güvenlik anlayışı kapsamında güvenliğine tehdit gördüğü alanlarda bütüncül bir yaklaşımla terörizm tehdidine en iyi şekilde karşılık verebilmek için terörizmle mücadelenin temel göstergelerinin tüm yönleri ile belirtildiği Terörizmle Mücadele Stratejisi; tarihsel betimleme, mevcut ve öngörülen tehditlere karşı tedbirlerin alınmasına yönelik içerik, yöntemler altında analiz edilmektedir. Sonuç olarak terörizmle mücadele stratejisinin oluşturulmasında; içerik, yapılanma, kurum ve kuruluşlar arasında ve faaliyetlerde iş birliği yapılması ve eş güdümün sağlanması esasları belirtilmekte, terörizmle mücadele stratejisinin oluşturulmasında odaklanılabilecek alanlar ortaya konmaktadır. Bu bakımdan kitabın; güvenlik ve terörizm alanında çalışan akademisyenler, eğitimciler ve öğrenciler ile terörizmle mücadelede karar alma makamlarında bulunan personelin, mevcut uygulamaları sorgulamasında ve yeni strateji geliştirmesinde yol gösterici etkenlerden birisi olabileceği umulmaktadır.
Feriştah Yılmaz Avrupa Birliği'nin Schengen sonrası sınırlarında artan sorunlara karşı bir önlem olarak geliştirdiği Bütünleşik Sınır Yönetimi modeli, Avrupa Birliği'nin Genişleme Politikası ile aday ülke konumunda olan ve Balkanlar sınırının en doğusunda bulunan Türkiye'yi de etkilemiştir. Kitapta Avrupa Birliği'nde değişen güvenlik yaklaşımının sınırlar üzerinde etkisi Avrupa Birliği'nin dış güvenliğe dair politikaları çerçevesinde değerlendirilerek bütünleşik sınır yönetimini hazırlayan süreç Avrupa Konseyi'nin anlaşmaları ve zirveleri çerçevesinde temellendirilmektedir. Küreselleşme sonrası güvenlik sorunlarının etki alanının genişlemesi, güvenli ve serbest dolaşımın Avrupa Birliği üye ülkelerinde yayılmasının sağlanması ve güvenlik konusunda tüm ülkelerin ortaklaşa bütünleşik bir model oluşturması amacıyla oluşturulan Bütünleşik sınır yönetiminin temeli, şartları ve kuralları detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Avrupa Birliği'nin dış güvenlik hakkındaki kararlarının transit ülke konumda bulunan Türkiye üzerindeki etkisi sınırla ilgili alınan kararlar, değişen kurumlar ve devam eden süreç çerçevesinde ele alınmaktadır. Özellikle Türkiye'nin mevcut mevzuatı sınır çerçevesinde ele alınmakta, sınırdaki aktörler, roller ve sorumluluklar belirlenerek ideal sınır yönetimine dair tespit ve öneriler belirlenerek bir çerçeve çizilmektedir. Bu kitabın Avrupa Birliği sınırları ve bir sınır yönetim modeli olarak Bütünleşik Sınır Yönetimi konusunda bilgi sahibi olmak isteyen ve bu konuda çalışmak isteyen kişiler için yol gösterici olacağı düşünülmektedir.

Kenan Şahin Bu kitapta, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'da somutlaşan ulus-üstü bütünleşme sürecinin, milliyetçilik ideolojisiyle gerçekleştirilen ulusal bütünleşme süreçlerine kıyasla farklılıkları ve benzerlikleri kavramsal-kuramsal çerçevede sunulmaktadır. Bu bağlamda ulusal bütünleşme süreçlerinin sonucu ulus-devletlerin milliyetçilik ideolojisi aracılığıyla inşa ettiği uluslar ile buna dayalı ulusal egemenlik ve kimlik anlayışlarından farklı, yeni bir egemenlik ve kimlik anlayışının Avrupa'daki ulus-üstü bütünleşme süreciyle yaratılıp yaratılamadığı tartışılmaktadır.
İsmail Ermağan Türkiye için dünyada en özel ülkelerin başında geliyor Almanya.
3 milyon insanı orada yaşıyor.
Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Frank-Walter Steinmeier 2024 yılındaki Türkiye gezisinde yanında döner getirdi, sağ olsunlar! Buna ilaveten Alman(ya) Türkleri sinemadan sağlığa, mühendislikten pedagojiye çok alanda değerler kattı bu ülkeye, unutmasınlar.
Her türlü ilintili sebepten ötürü stratejiktir bu ülkeyi bilmek.
Tarihini, kültürünü, Berlin'ini, Münich'ini, Max Weber'i, Martin Luther'i, çalışkanlıklarını, disiplinlerini, prangalarını, toplumunun aşırıcı kesimlerini vb. bilmek, araştırmak icap ediyor.
Fakat!
Küresel açıdan bakılınca bu denli kalkınmış-sanayileşmiş-teknolojikleşmiş, AB üssü konumundaki Almanya hakkında Türkiye kamuoyunda, kanımızca, yeteri kadar bilinç yok.
Türklere “zor arkadaş” deseler de Türkler, Almanlar için son derece önemli.
Bu kitap, bu hedef doğrultusunda hazırlandı.
Konular çerçevesinde, gerek Almanya'dan gerekse Türkiye'den şu bilirkişilerin görüşleri alındı: Siyaset bilimci Bülent Güven, Prof. Dr. Burak Gümüş, Dr. Michael März, Faruk Kurtulmuş, Dr. Christian Johannes Henrich, Prof. Dr. Giray Saynur Derman, Dr. Ahmet Bülbül, Prof. Dr. İsmail Şahin, Doç. Dr. Çiğdem Nas, Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger, Prof. Dr. Murat Önsoy, Yasin Baş, Dr. Latif Çevik, Dr. Caner Aver, Dr. Yaşar Aydın, Doç. Dr. Yusuf Yıldız, Dr. Mustafa Acar, Dr. Atanur Kara, Dr. Ahmet Tarık Ergüven ve Dr. Elif Ermağan.
Özellikle yakın dönem analizleri ile bu kitabın; dışişleri yetkilileri, siyasi danışmanlar, iş dünyası, medya ve öğrenciler için oldukça ilgi uyandırması bekleniyor.
Emrah Utku Gökçe Bu kitapta, iki entelektüel siyaset adamı İsmail Cem ve Ahmet Davutoğlu, konstrüktivist/sosyal inşacı kuram bağlamında ele alınmıştır. Uluslararası sistemin durumu göz ardı edilmeden, dış politikada yapan/fail konumunda olan bireye kitap boyunca öncelik verilmiştir. Bu hâliyle kitap birey seviyesinden Türk dış politikasını anlamayı hedeflemektedir. Kitapta Cem’in ve Davutoğlu'nun hayatları, politik kimlikleri ve dış politika tasavvurları ortaya konulurken; Dışişleri Bakanı oldukları zamanlarda Türk dış politikasını kendi dış politika tasavvurlarına göre nasıl şekillendirmeye çalıştıkları değerlendirilmiştir. Kendilerine özgü dünya görüşleri, entelektüel birikimleri ve dış politika tasavvurlarıyla Kemalist elitlerin inşa ettiği geleneksel dış politikaya eleştiri getirmişlerdir. Kimlik, tarih, kültür, medeniyet gibi kavramları dış politikada kullanarak yeni tanımlar, tasarımlar ve eylemler ortaya koymuşlar, böylece Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikasını etkileyen failler hâline gelmişlerdir.
M. Hakan Keskin

Türkiye, yarım asırdır AB kapısında üyelik için bekliyor. 2008 Mayısında 50. yaş gününü kutlayan AB, bugün vatandaşlarına siyasi istikrar ve ekonomik refah getiren 27 üyeli önemli bir aktör haline geldi. Devlet politikası olarak benimsenen ve bugünlerde modasını yitiren bu macera inişli çıkışlı bir seyir izliyor. Bu kitapta; TÜRKİYE AB ÜYESİ OLACAK MI? AB, BİZ ÜYE OLUNCAYA KADAR DAĞILACAK MI? TÜRKİYE'NİN AB'NDEN BAŞKA ALTERNATİFİ YOK MU? gibi sıkça sorulan sorulara tarafların olası kazanç ve kayıpları ile okuyucunun kendi cevaplarını vermesine imkan sağlayacak farklı bir yöntem deneniyor. AB; BİZİ ALMAZ, ÜNİTER YAPIMIZI BOZMAYA BİZİ BÖLMEYE ÇALIŞIYOR, AB HRİSTİYAN KULÜBÜ, BİZ MÜSLÜMANIZ gibi sloganlaşmış yaklaşımların ne derecede doğru olduğunu, Türkiye AB üyesi olacaksa, buna katkısı olacak unsurların, olamayacaksa engellerin neler olabileceğinin tespiti için gerekli teknik karar destek argümanları, okuyucuya, diğer AB ile ilgili kaynaklarda bulamayacakları şekilde tarafsız ve önyargısız şekilde veriliyor. ŞİMDİ N'OLACAK? BUNDAN SONRA BİZ NE YAPMALIYIZ? gibi sorulara da yanıt veren elinizdeki bu kitap, AB karşıtı kitapların enflasyonunun yaşandığı günümüzde, modasını yitirmiş gibi görünen Türkiye'nin AB üyeliği üzerine doğru sanılan yanlışlardan arınmış tespitler yapan diğerlerinden tamamen farklı bir çalışma.

Gerard Delanty Elinizdeki bu eser Doğu ve Batı’nın değişen paradigmaları bağlamında Avrupa’nın temel soru ve sorunlarına eğilmektedir. Kitabın içindeki makalelerin sosyologlar, antropologlar, felsefeciler ve tarihçilerden oluşan yazarları; Avrupa’nın Batı ile eş tutulması geleneğinin artık sorgulanması gerektiğini farklı bakış açılarından ele almaktadırlar. Bu kitap, dört tematik bölümden oluşmaktadır ve ilgilendiği temel konular Batı sonrası bir dünya, Avrupa’daki Doğu algıları ve tarihteki karşılaşmalar, Avrupa ve Asya arasında bir dünya ve Batı ve Doğu’da ötekiliktir.
Bu kitap, Avrupalılık kavramının yeni ifade ediliş biçimlerini son dönemin ‘medeniyetler çatışması’ ideolojik kavramlarına meydan okur bir biçimde inceleyerek, analizlerini Avrupa ve Asya’nın hem tarihte hem de çağdaş perspektiflerde birbirlerine nasıl karşılıklı bir şekilde bağlı olduklarına dikkat çeken en son ilmi çalışmalar üzerinden yapmaktadır. Kitapta son gelişmelerin ve değişen jeopolitik bağlamın bir sonucu olarak hem Avrupa hem de Asya’nın birçok ortak noktası olduğuna ve çatışmalardan değil, kozmopolit bağlantılardan bahsetmenin artık daha mümkün olduğuna dikkat çekilmektedir.
Bu kitap sosyoloji, Avrupa siyaseti, tarihi ve kültürel teorisi alanında çalışan öğrenciler ve araştırmacılar için çok değerli bir kaynaktır.
İbrahim Canbolat, Max Florian Hertsch, Begüm Kardeş, Murat Önsoy, Zeynep Elif Koç, Ahmet Bülbül, Yusuf Çınar, Serdar Çukur, Cafer Tayyar Karadağ, Helin Sarı Ertem, Çağla Vural, İrfan Kaya Ülger, Özlem Zerrin Keyvan, Ahmet Bülbül, İsmail Ermağan, Burak Gümüş, Almanya-İran İlişkileri, Ahmet Bülbül, Saynur Derman, Yusuf Sayın, Dilşad Türkmenoğlu Köse, Volkan İpek Dünyanın dördüncü büyük ekonomisi, Avrupa Birliği’nin siyasal-ekonomik devi, sınırları dışındaki insan ve dildaşları ile uluslararası ilişkilerin kayda değer aktörü olan Almanya’nın Türkler için yadsınamaz önemi, Türkiye ya da Almanya vatandaşı Türklerin varlığıdır. Diğer bir ifadeyle Almanya, bizden 3 milyon insana memleket. Yani akrabayız bu ülkeyle.
Dünya Siyasetinde Almanya serisi de Türkiye’de bu akraba ülkeyle ilgili bilgi açığını gidermek amacıyla hazırlandı.
Alanında uzman ve seçkin bir yazar topluluğu ile Band 1’de ülkenin tarih ve dış politikası detaylı çalışmalar üzerinden; Band 2’de ise, ekonomi, toplum, medya, sanat vb. alanlar hem makro hem mikro açılardan irdelenmektedir.
Peki kitabın hedef kitlesi kimler? Bu eserleri; uluslararası ilişkiler, ekonomi, sanat vb. eğitim branşlarındaki öğrencilerden hocalarına, siyasetçi ve danışmanlarından turizm acentalarına, din görevlilerinden STK üyelerine, iş adamlarından medya temsilcilerine, kısacası Almanya hakkında bilgi arayan kamuoyuna ithaf ediyoruz.
Rıza Arslan, Faruk Kurtulmuş, Fatma Nil Döner, Aysel Yılmaz, Uğur Sadioğlu, Caner Tekin, Yasin Baş, Yusuf Yıldız, Bahri Aydın, Mutlu Er, Nesrin Kalyoncu, Burak Gümüş, İsmail Ermağan, Ahmet Tarık Ergüven, Sevil Özçalık Dumanoğulları, Asena Boztaş, Duygu Bulkan, İsmail Ermağan, Burak Gümüş, Feyza Yıldırım Sungur, Mehmet Öcal, Mehmet Çanlı, Abdullah Cüneyt Küsmez Dünyanın dördüncü büyük ekonomisi, Avrupa Birliği’nin siyasal-ekonomik devi, sınırları dışındaki insan ve dildaşları ile uluslararası ilişkilerin kayda değer aktörü olan Almanya’nın Türkler için yadsınamaz önemi, Türkiye ya da Almanya vatandaşı Türklerin varlığıdır. Diğer bir ifadeyle Almanya, bizden 3 milyon insana memleket. Yani akrabayız bu ülkeyle.
Dünya Siyasetinde Almanya serisi de Türkiye’de bu akraba ülkeyle ilgili bilgi açığını gidermek amacıyla hazırlandı.
Alanında uzman ve seçkin bir yazar topluluğu ile Band 1’de ülkenin tarih ve dış politikası detaylı çalışmalar üzerinden; Band 2’de ise, ekonomi, toplum, medya, sanat vb. alanlar hem makro hem mikro açılardan irdelenmektedir.
Peki kitabın hedef kitlesi kimler? Bu eserleri; uluslararası ilişkiler, ekonomi, sanat vb. eğitim branşlarındaki öğrencilerden hocalarına, siyasetçi ve danışmanlarından turizm acentalarına, din görevlilerinden STK üyelerine, iş adamlarından medya temsilcilerine, kısacası Almanya hakkında bilgi arayan kamuoyuna ithaf ediyoruz.
Sinem Yüksel Çendek Uluslararası ilişkilerin en önemli konularından biri olarak kabul edilen güvenlik, pek çok kuram ve yaklaşım tarafından ele alınmıştır. Bunlar arasında güvenlik konusuna eleştirel yaklaşan feminist uluslararası ilişkiler, son yıllarda ön plana çıkmış ve toplumsal cinsiyet rollerinin önemini vurgulayarak genelde uluslararası ilişkilerde, özelde de güvenlik alanında kadınların varlığını ve tecrübelerini sorgulamıştır.
Bu eserde; uluslararası ilişkilerin tartışmalı alanlarından biri olan Avrupa Birliği'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP), feminist uluslararası ilişkiler çerçevesinde ele alınmış; ODGP'nin nasıl feminize edildiğine, kadınların dış politikada karar alma ve temsildeki konumları ile kendilerine araçsal bakış açısına; paradoksal açıdan kadınların güçlendirilmesi konularına değinilmiştir. Eser pek çok farklı açıdan ele alınan ODGP'yi kadınların dış ve güvenlik politikalarındaki mevcudiyeti açısından ve feminist uluslararası ilişkiler yaklaşımı çerçevesinde ele alarak literatüre katkıda bulunmuştur.
Aslı Yiğit, Emete Gözügüzelli, Eren Yiğitoğlu, Hayrettin Güler, İdil Tunçer Kılavuz, Melih Demirtaş, Metin Kıratlı, Osman Karatay, Selinay Ergenç, Selinay Ergenç, Serkan Acar, Tolga Otabatmaz, Valeriy Morkva, Valeriy Morkva, Zhuldyz Kanapiyanova Geniş bir tarihî arka plana sahip olan Türk-Ukrayin ilişkilerinin gelişmesi adına Ukrayna'nın her yönüyle bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Günümüzde Türk-Ukrayin ilişkileri Rusya-Ukrayna Savaşı çerçevesinde de şekillenmektedir.
Ukrayna ve Türkiye, dış politikada ülkelerin birbirine yönelik politikalarına karşı aynı anlayışa sahiptir. Barışın tesisi ve istikrarın korunması açısından tarihî, etnik ve kültürel bağlar ile coğrafi konumlarından dolayı Türkiye ile Ukrayna arasın­daki ilişkiler sadece kendileri açısından değil bölgede geniş çaplı ilişki içerisinde oldukları diğer ülkeler için de çok önemlidir.
Ukrayna ve Türkiye, özellikle silah sanayisinde ve ticarette önemli iş birliklerine sahiptir. Ukrayna toprakları tarihte Türk topluluklarının göç ve yerleşim sahası içerisinde yer aldığından kültürel ve dil açısından da etkileşim yaşanmıştır. Türkler ve Ukrayinler, Osmanlı Devleti döneminde Karadeniz'de iş birliği yaparak tarihî-kültürel etkileşimlerini devam ettirmişlerdir. Ayrıca Ukrayna Devleti'nin oluşumunda da Osmanlı Devleti'nin katkıları olmuştur.
Türkiye'de Ukrayna konusundaki çalışmalar oldukça kısıtlıdır ve yeni başlamış görünmektedir. Alanında uzman isimler tarafından yazılan Geçmişten Günümüze Ukrayinler ve Ukrayna adlı bu eserin, Ukrayna'nın tarihî, kültürel, siyasi, ekonomik, askeri, hukuki vd. alanlardaki politikalarını anlamak adına okuyuculara faydalı olmasını dileriz.
Ahmet Güven, Ammar Sevgili, Bekir Gündoğmuş, Celalettin Yanık, Emre Yıldırım, Faruk Temel, Gökhan Duman, Gökhan Tuncel, Hakan Gülerce , Haluk Yaman, Hatice Dönmez Aydın, İbrahim Halil Sugözü, Mehmet Köse, Muhammed Şahin, Murat Arslan, Onur Önürmen, Resul Duran, Sami Kalaycı, Sema Yaşar, Uğur Atalar, Yunus Macit, Yusuf Adıgüzel İlki 1961 yılında imzalanan ve sonrasında birçok ülke ile akdedilen iş gücü anlaşmaları, Türkiye’nin göç tarihinde yeni tecrübeleri ortaya çıkaran bir milat olma özelliğine sahiptir. Avrupa’ya iş gücü göçü; muadilleri gibi mağduriyetlerin, acıların, sevinçlerin, gerilimlerin ve etkileşimlerin sergilendiği bir sahne konumundadır. Geçici olması planlandığından günübirlik politikalar ile şekillenen ve bu nedenle yarını ıskalanan göç; peşinde milyonların sürüklendiği, fırsat ve tehditlerin iç içe geçtiği meşakkatli bir yolculuğa dönüşmüştür. Süregelen bu yolculuk, her ne kadar başlangıcı doğru yapılmasa da büsbütün bir karamsarlık da içermemektedir. Aksine kazanımları da ziyadesiyle yoğun bir süreç yaşanmaktadır.
Yaklaşık bir yıllık bir zaman diliminde alanında uzman isimlerin kaleme aldığı on beş ayrı yazının bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu eser, iş gücü göçünün 60. yılında Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun kimlik, uyum ve katılım süreçlerini ele almayı ve alana mütevazı bir katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
“Elinizdeki bu kitap, Gündoğmuş'un Avrupa’daki Türk toplumunu bütün yönleriyle anlama ve araştırma çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Gündoğmuş’un hem yazar hem de editör olarak bir yılı aşkın süredir üzerinde çalışarak ortaya koyduğu bu eser, “çok uzaktan fetva ile bilinmeyen” Avrupa’daki Türk toplumunu daha iyi anlamamıza önemli katkılar sağlayacak.”
Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel
Gülen Elmas Kitapta, küreselleşme sürecinde dünyadaki bölgesel dengeler ve Türkiye’nin bu yapı içindeki yeri ve bölgesel göstergeleri incelenmiştir. Birinci bölümde, teorik düzeyde bölgesel dengesizliklerin nedenleri, bölgesel coğrafya, bölgesel kalkınma ve bölge planlaması konuları genel olarak ele alınmıştır. İkinci bölümde; AB’de bölgesel dengesizlikler ve dengesizlikleri giderici politikalar ve bu amaçla oluşturulan fonlar ve fon kaynaklarının dağılımı irdelenmiştir. Üçüncü bölümde ise, Türkiye’de bölgesel dengesizlikler, uygulanan politikalar ve AB üyeliğinin bu konuda Türkiye’ye olası yansımalarına bakılmaktadır.
Çağatay Sarp, Dolunay Şenol, Güney Gürsel, Harun Gümrükçü, İbrahim Ethem Taş, İlknur Maya, Mine A. Fındıklı, Mustafa Hizmetli, Ömer Turunç, Sadegül Durgun, Safure Cantürk, Uğur Bozkurt, Yasin Baş Günümüzde Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki siyasi gündemi belirleyen tartışmaların önde gelen konularından biri, ülkemizden bu ulusüstü alana ve oradan Türkiye'ye doğru gözlemlenen göç hareket­leridir. Bu süreç, temelinde küresel gelir dağılımı azaltıcı boyutuyla ekonomik bütünleşme şeklinde gerçekleşmeliydi. Ancak 19. yüzyılda gerçekleşen liberal göç politikası Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla son bulmuş ve günümüze kadar bu insan sirkülasyonu bir daha kozmopolit liberal düşünce doğrultusunda gelişmemiştir. Bunun yerini nasyonal liberalleşmeye dayanan ideoloji almış ve geçen yüzyılın ortalarından sonra yeni bir kimlik kazanarak neoliberalizme dönüşmüştür. Bu yeni ideoloji küresel göç hareketlerinin normatif harcını oluşturmaktadır. Bu anlamda kozmopolit liberal düşüncenin öncülüğü yerine neoliberal bakışa öncülük verilmiştir. Onun içinde Küresel Göç hareketlerinin ortaya çıkarttığı sorunların cumhuriyetçi ve demokratik bir bakışla çözümlerini beklemek biraz safdilane olsa gerek.
Ayşegül Özkan, Gamze Kandemir, Harun Gümrükçü, Hüseyin Karabulut, Muammer Kazancı, Yasemin Yaşa, Zeynep Seda Soylu Mekân değişimi anlamına gelen Dünya göç hareketleri, insanın var olmasıyla ortaya çıkmıştır. Keşfedilen gen izlerine göre bu yer değiştirme hareketliliği nefes kesicidir. İnsan, içindeki “sınırsız merak”, yeni şeyleri öğrenme arzusu ve içinde var olan hükmetme dürtüsüyle “doğanın efendisi” olmaya odaklanmıştır.
Bilimsel verilere göre 70 bin yıl önce ortaya çıkan homo sapiens ile insan kültürü oluşmaya ve böylece onun tarihi de yazılmaya başlamıştır. Avcılık ve toplayıcılık döneminden sonra tarımsal üretim tarzını benimsemeleriyle de yerleşik düzene dolayısıyla kırsal yaşam tarzına dönük kültür yapılarına geçiyorlardı.
Son iki yüzyılda ise insanlık, modern sanayiye geçmenin ve doğanın gizemli anahtarını ele geçirmenin bir sonucu olarak doğayı değiştirme görevini devraldığı karmaşık bir sürece girmiştir.
Bu “büyük” değişimle birlikte dünya göç hareketleri de sanayileşmiş ülkeler tarafından kendi istihdam piyasalarının ihtiyaçlarına göre belirlenmekte ve ulusal gerekliliklere uygun olarak düzenlenmektedir. İş gücü piyasaları, ''kapalı konteynır'' gibi hareket ederken mallar, yatırımlar, para akışı ve bilgi paylaşımı ve taşımacılık için sınırsızlaşma sürmektedir. Ulusal sınırları aşan göçler AB'nin siyasi gündemini belirlemektedir. Türkiye örneğinde görüldüğü gibi A(E)T/AB Ortaklık Antlaşması'yla bağlayıcı olarak kararlaştırılan hukuki normlar çiğnenmektedir.
Bu kitapta, bu nedenler üzerinde durularak küresel söylemlerde ulusal ekonomilerin refah düzeyinin pazara giriş engellerinin yıkılmasıyla artacağı vurgulanırken neden insan gücü için bu savın savunulmaması gerektiği irdelenmektedir.
Memet Yetişgin Bu kitap, modern Avrupa'nın bir tarihi olup siyasi gelişmelerden ziyade modern Avrupa'yı modern yapan belli başlı tarihî gelişmeleri konu edinmektedir. Modern Avrupa'nın oluşumunda son derece etkili olan Rönesans, coğrafi keşifler, reform hareketleri, bilim devrimi, Aydınlanma, Fransız Devrimi, Endüstri Devrimi ve emperyalizm, kitabın ana konularını meydana getirmektedir. Rönesans ile başlayan “akıl çağı”; edebiyatta, sanatta, bilimde ve kültürel sahada köklü değişimler meydana getirirken coğrafi keşifler, Avrupa'yı geleceğin dünya hâkimiyetine götüren coğrafyalara taşımıştır. Reformasyon, modernleşme için gerekli dinî ve kültürel ortamı oluştururken; ilim devrimi, Avrupa'yı skolastik öğretiden ve kilise dogmalarından uzaklaştırarak gelişimin bilimsel temelini oluşturmuştur. Aydınlanma; siyasi, politik, idari ve toplumsal sahada modern fikirleri, bireysel hakları ve temel insan haklarını formüle ederken Fransız Devrimi, modern Avrupa'nın siyasi şekillenmesine katkı sağlamıştır. Endüstri Devrimi, Avrupa'nın fabrikalaşmasını ve ekonomik zenginleşmesini sağlarken emperyalizm, gelişen ve modernleşen Avrupa'nın dünya sömürüsünü ifade etmiştir. Modernleşen Avrupa yeni sorunlar doğurmuş; bu sorunlar, sosyal hareketlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kitap, bu gelişmelerin nedenleri, gelişimleri ve sonuçları üzerinde durmakta, gelişmelerde rol alan önemli kimseler hakkında bilgiler vermekte ve Modern Avrupa'nın önemli tarihî gelişimlerini bilimsel bir üslupla kaleme almaktadır.
Ebru Eren, Cem Savaş Je tiens à présenter mes remerciements à mes deux collègues Dr. Öğr. Üyesi Cem SAVAŞ de l'Université Yeditepe et Doç. Dr. Ebru EREN de l'Université Galatasaray, membres du Comité éditorial du présent ouvrage. Face à des difficultés rencontrées, ils ont versé de tout cœur leurs efforts en vue de la réalisation de ce livre dont ils avaient pris l'initiative de le faire paraître.
Prof. Dr. Jale Civelek

Cet ouvrage en hommage à Jale CİVELEK et préfacé par Bruno DELVALLÉE, tire son originalité de ses perspectives interdisciplinaires sur la question de la francophonie en Turquie. Les chapitres d'ouvrage s'inscrivent dans le cadre général des relations internationales et portent sur la présence de la langue française dans divers contextes : la francophonie comme instrument de politique étrangère/économique (partie I), de politique linguistique/éducative et culturelle (partie II) et al. (partie III).
Doç. Dr. Ebru Eren & Dr. Öğr. Üyesi Cem Savaş

Préfacer un ouvrage avec des chercheurs francophones de cette qualité et sur ce sujet est un véritable honneur et une marque d'amitié particulièrement touchante. Je remercie la MCF Ebru Eren pour sa sollicitation. Cette préface est un condensé de la conférence organisée par l'Association culturelle Turquie-France lors de la semaine de la francophonie 2024.
Bruno Delvallée
Fulya Köksoy Tarihin akışında iktisadi büyümenin ve kalkınmanın en önemli faktörlerinden biri, Enerji. Enerji konusu, uluslararası ilişkileri derinden etkileyen en güçlü başlıklardan birini teşkil etmeye hız kesmeden devam ediyor. Öyle ki söz konusu alanın gerek topyekûn dünya siyasetinde gerekse Avrupa Birliği (AB) ve Rusya Federasyonu (RF) ilişkilerinde geçmişten günümüze belirleyici bir rol oynadığına şahit olmaktayız. İşte bu noktada en dikkat çeken sorulardan biri şudur: İkili ilişkilere yön veren bu denli önemli bir konuda tıpkı bir satranç tahtasında olduğu gibi iki aktör arasındaki oyun, şah matla mı sonlanacak yoksa pat ile beraberlik sağlanıp oyunun kilitlenmesi noktasında oyuna yeni baştan mı başlanacak?
Arz ve talep güvenliği denkleminde enerji, AB ve RF ilişkilerinde etkin bir rol oynayan konu başlıklarından biridir. Bu çalışmada, temel odak noktasına enerji konularak iki aktör arasındaki ilişkiler analiz edilmeye çalışılmaktadır. AB-RF arasındaki enerji ilişkilerinin karşılıklı bağımlılığa dayanıp dayanmadığı, AB'nin ortak enerji politikası oluşturamamasının nedenlerinden birinin RF olup olmadığı gibi alt başlıkları sorunsallaştıran bu çalışma tüm okurlara; hem iki aktörün izlediği enerji politikalarının, geliştirilen ikili enerji ilişkilerine dair tarihsel bir okumanın yapılmasına sebebiyet vermekte hem de 24 Şubat 2022 tarihinde RF'nin Ukrayna'yı işgali sonrasında AB-RF arasında yaşanan son gelişmelerin enerji ilişkilerine yönelik yansımasının analizine olanak sunmaktadır.