Uluslararası Güvenlik \ 1-1
Aslıhan Yalaz, Aycan Cesim Başaran, Büşra Doğru, Gözde Çağlar, Hande Mezgil, Onur Gürel, Onur Yılmaz, Önder Kara, Seda Gözde Tokatlı, Sertaç Demirkaya, Simay S. Doğan, Şeyma Tok, Zehra Aydın İşcan, Zeynep Paralı Kısaca "tehlike, tehdit ve risk altında olmama” olarak tanımlanan güvenlik, uluslararası ilişkiler disiplininin önemli ve vazgeçilmez kavramlarından biridir. Ana akım uluslararası ilişkiler teorilerine göre güvenliğin merkezinde, disiplinin başat politik birimi olan devlet yer almaktadır. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden itibaren realist, devlet merkezli güvenlik anlayışı değişmiş/dönüşmüş; terörizmin küreselleşmesi, küresel çevre sorunları, mikro milliyetçilik ve kitle imha silahlarının kontrolsüzce yayılması gibi yeni tehditler, uluslararası ilişkiler disiplininde tartışılmaya başlamıştır. Kitabımız, Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk on yılı ve 21. yy. itibarıyla uluslararası güvenliğe ilişkin önemli bölgesel ve küresel gelişmeleri içermektedir. Bu çerçevede kitabımız; uluslararası düzensiz göç, feminizm-dış politika ilişkisi, göçün güvenlikleştirilmesi, Koronavirüs salgını-küresel güvenlik ilişkisi, insani güvenlik, siber güvenlik, Balkanlar'da yaşanan gelişmeler ve Afganistan'daki son gelişmeler gibi güncel tartışmaları içeren eserlerden oluşmaktadır.
Akın Alkan Karadeniz'in bir iç denizden uluslararası sulara dönüşmesi büyük güçlerin ‘zayıf’ durumda olan devletlerin jeopolitiğini kullanarak bölgede hâkimiyet kurma savaşımına dönüşmüştür. Buna yüzyıllardır Karadeniz ülkeleri arasında süregelen gizli güvensizlik de eklenince günümüzde Karadeniz’in güvenliği çok daha kompleks bir durumda anılmaktadır. Bu çalışma Karadeniz ve çevresinde bugün var olan ve gelecekte var olma potansiyeline sahip problemlere kısa ve orta vadeli çözüm sunma arayışındadır. Bu çerçevede kitap; değişen güvenlik algılaması ve Karadeniz, Bölge ülkelerinin ve bölge dışı güçlerin Karadeniz politikaları, Karadeniz ve Karadeniz çevresindeki mevcut kriz kaynakları ve son olarak da önümüzdeki on yıl içerisinde Karadeniz ve çevresinde gerçekleşebilecek olası kriz kaynakları ve çözüm önerileri bölümleri altında konuyu derinlemesine incelenmiş, okuyuculara gelecekte Karadeniz ile ilgili muhtemel senaryoları sunmuştur. Kitap, uluslararası ilişkiler bölümlerinin yanı sıra dış politikaya ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir çalışma niteliğindedir.
Ali Bilgenoğlu, Aslıhan Genç, Ata Taha Kuveloğlu, Aziz Balcı, Cem Karadeli, Cem Savaş, Doğacan Başaran, Elif Özdilek, Emrah Kaya, Emre Yürük, Ferhat Çağrı Aras, Gökay Karaduman, İskender Karakaya, Levent Ersin Orallı, Mehmet Erkin Kara, Mohammad İshak Nazarı, Muhammed Naim Naimi, Murat Güneylioğlu, Nuri Salık, Özden Selcen Özmelek, Özgür Çınarlı, Serdar Yılmaz, Turgay Düğen, Yücel Özden Afganistan, dünya siyasi tarihinde her dönem uluslararası politikanın en dinamik coğrafyalarından birisi olmuştur. Tarihten günümüze yerel, bölgesel ve küresel güçlerin siyasi, ekonomik ve sosyokültürel güç mücadelesinin kavşak noktasında bulunan Afganistan, krizler, çatışmalar, savaşlar ve istikrarsızlıklar yaşamıştır. İngiltere ve Rusya arasındaki büyük oyunda tampon bölge olan ve sonrasında uluslararası politikada önemini kaybetmeyen Afganistan, her dönem, üzerine konuşulan bir ülke olmuştur. Ancak Afganistan ile alakalı birçok eser bulunmasına rağmen Afganistan'ı; tarih, sosyokültürel yapı, ekonomi ve dış politika perspektifinden inceleyen çok fazla yayın bulunmamaktadır. Bu açıdan, “Afganistan: Tarih, Sosyokültürel Yapı, Ekonomi ve Dış Politika” isimli bu kitap, Afganistan'ı, farklı açılardan ele almaktadır. Hedef kitlesi; üniversitesi öğrencileri, konu ve bölge ile ilgili çalışma yapan araştırmacılar, konuya ilgi duyan ve Afganistan'ı bütün boyutları ile anlamak isteyen ve Türk dünyası çalışan kişiler olan bu eser, bu anlamda literatürdeki boşluğu doldurma amacını taşımaktadır.
Fahriye Keskin Karagöl Uluslararası aktörler arasındaki sorun ya da çatışmaların tutarlı bir teorik incelemesini hedefleyen bu kitap, Türk dış politikasının son yirmi yılki döneminin önemli gündem maddelerinden olan Türkiye'nin Ermenistan ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile ilişkilerini güvenlikleştirme/güvenlikdışılaştırma teorileri ile çatışma çözümü disiplini arasındaki kavramsal bağlantılardan yola çıkarak geliştirilen bir analitik çerçeve kapsamında tartışmaktadır. Titiz ve analitik bir çalışmanın yansıması olan kitap, güvenlikleştirme teorisinin sadece söylem ve algılar üzerine odaklanan yönünün sürecin analizi noktasında yetersiz kaldığını ileri sürmekte ve güvenlikleştirme/güvenlikdışılaştırma teorisi ile çatışma çözümü yaklaşımları arasında kurulan analitik çerçeve ile alana teorik bir katkı sağlamaktadır. Bu kapsamda çalışma, özellikle de çatışma çözümü tekniklerinin “olması gerektiği gibi” uygulanmasının, güvenlikdışılaştırmanın istikrarı açısından oldukça önemli olduğunu, hem bağlamın hem de çatışma çözümleri mekanizmalarının (özellikle sorun tanımlama) desteklediği bir güvenlikdışılaştırma çabasının daha istikrarlı olacağını vurgulamaktadır. Bu yönüyle kitap, dış politika analizi ve Türk dış politikası çalışanları için olduğu kadar güvenlik çalışmaları ve çatışma çözümü alanlarında çalışanlar için de kıymetli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Uğur Baran Hanağası Almanlar kimdir? Dünya tarihinde nasıl bir rol oynamışlardır? Bugün Almanya hangi meseleleri tartışmaktadır?
Almanlar, Roma İmparatorluğu’ndan bugüne, tarihin birçok önemli anında sahne almış kadim bir millettir. Orta Çağ’ın irili ufaklı Alman prenslikleri ve krallıklarının kimi zaman bir imparatorluk ve nihayetinde bir ulus devlet olarak birleşebilmelerinin hikâyesi uzun, ilginç ve öğreticidir. Hiç şüphesiz Almanya, ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan günümüz dünyasının en önemli aktörlerinden biridir. Din savaşları, işgaller, trajedi ve zaferler Alman tarihinin renkleridir ve bu renklerin manasını anlayabilmek dünya tarihini analiz edebilmek için önemlidir. Uzun bir araştırmanın neticesinde kaleme alınmış Alman Milliyetçiliğinin Dünü ve Bugünü adlı bu eser, Alman milletinin ortaya çıktığı zamandan bugüne kadar olan sürece ışık tutabilmeyi ve günümüz Almanyasının yüzleştiği aşırı sağ, popülizm gibi olguları bilimsel açıdan anlayabilmeyi amaç edinmektedir.
Murat Yorulmaz ABD - Rusya Federasyonu İlişkilerinde Güvenlik İkilemi (2001-2012), Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu ilişkilerindeki güvenlik ikilemini örnek olaylar ve eleştirel güvenlik yaklaşımı bağlamında analiz etmektedir. İki devlet arasında güvenlik ikilemine sebep olan etmenler eleştirel güvenlik anlayışının temel argümanları olan özgürleştirme ve güvenlikleştirme temelinde analiz edilmiştir. İlgili dönemde her iki devletin güvenlik politikaları da ulusal ve uluslararası gelişmeler çerçevesinde incelenmiş olup çalışmada temel olarak şu sorulara cevap aranmıştır: 11 Eylül saldırıları ile uluslararası güvenlik alanında ve bu alan içerisindeki tehdit algılamalarına ilişkin hangi açılardan değişimler söz konusudur? Uluslararası güvenlik alanında yaşanan değişimin ve gelişimin ABD'nin ve Rusya Federasyonu'nun dış ve güvenlik politikalarını uluslararası politikada yaşanan gelişmeler ışığında nasıl etkilemektedir ve bu bağlamda iki devlet arasındaki ilişkilerde güvenlik ikileminin temel dayanakları nelerdir? Özellikle üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölümlerinde ders kitabı olarak değerlendirilebilecek olan kitap umulur ki ulusal ve uluslararası güvenlik konularına ilgi duyan diğer disiplin mensuplarına ve genel okuyuculara katkı sağlar niteliktedir.
Sait Yılmaz On dokuzuncu yüzyılda Asya'daki Batı emperyalizminin hikâyesi ve Asya ülkelerinin reaksiyonlarının geçirdiği aşamalar ve Atatürk'ün bu süreçlerden nasıl etkilendiği bu çalışmanın ana konusudur. İngilizlerin Asya ve Osmanlı'da yarattığı tahribatın kökleri ve bugüne uzantısı, üzerinde az çalışılan ve hâlâ yeterince keşfedilmemiş bir konu olmaya devam ediyor.
On dokuzuncu yüzyılda Osmanlı siyasi hayatındaki iç (İslamcılar, solcular, Batıcılar, Türkçüler) ve dış (emperyalistler) aktörler, aslında geçmiş tarihî dönemlerin izlerini ve hatta aynı hikâyenin bugünkü taraflarını temsil ediyorlar. Bu çalışmada, on dokuzuncu yüzyıl Asya devrimlerinin Mustafa Kemal'in devrimlerine etkisini analiz ederken Türk siyasi hayatında o dönemde yaşananların bugünden çok farklı olmadığını ve alınması gereken derslerin büyük bölümünün unutulduğunu, benzer aktörlerin bugün de Türk siyasetine yön vermeye çalıştığını göreceğiz.
“Asya devrimleri Türk Devrimi'ni ne kadar etkiledi? Asya devrimleri ile Türk Devrimi'nin benzeyen ve ayrışan yönleri nelerdir? Atatürk, Asya devrimlerini mi yoksa Fransız Devrimi veya Amerikan Devrimi'ni mi daha fazla örnek aldı?” gibi sorulara cevap vermeye çalıştık. Böylece Mustafa Kemal'in fikir dünyasının şekillendiği, dünyanın düzeninin yeniden kurulduğu dönemin fikir akımlarına, olguları ve olaylarına öncesi ve sonrası ile ayrıntılı bir şekilde yer verdik.
Ahmet Taner Göksu Avrupa Birliği, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından Avrupa kıtasında barış ve huzuru temin etmek, siyasi ve ekonomik açıdan daha güçlü bir Avrupa oluşturma hedefine giden yolda önemli bir mihenk taşıdır. Özellikle Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan yeni jeopolitik sistem, AB ve benzeri uluslararası örgütlerin önemini daha da arttırmıştır. Bu süreçte, öncelikle Avrupa'nın siyasi ve ekonomik açıdan güçlenmesi hedeflenirken aynı zamanda bu hedeflerin sürekliliğinin teminini sağlamaya yönelik güvenlik politikalarını oluşturmak ve geliştirmek için yoğun çaba sarf edilmiştir. Diğer taraftan yanlızca Birlik içerisinde ortak bir dış güvenlik ve savunma politikası belirlemek ve uygulamaya koymak küresel dünyada tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bu politikaların uluslararası barışı sağlamayı ilke edinmiş diğer örgüt ve kuruluşlarla eş güdümlü bir hâle getirilmesi ile toplumları ve devletleri tehdit eden yeni küresel risklere karşı güncellenmesi zorunlu hâle gelmiştir.
Haşim Türker İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın iktisadi, siyasi ve askeri anlamdaki bütünleşme gayretleri ancak Soğuk Savaş sonrasında ivme kazanabilmiştir. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile ABD’nin tek başına dünya düzenini belirleyen dev bir güç olarak ortaya çıkması, AB’nin çok taraflı bir dünya oluşturma gayreti içine girmesine ve Avrupa bütünleşmesinin özellikle siyasi, askeri manada da gelişmesinin bir öncelik olarak belirmesine yol açmıştır. Bu çerçevede önce siyasi birliğin sağlanması için faaliyetlerde bulunulmuş, buna paralel olarak siyasi iradeyi destekleyebilecek bir askeri gücün oluşturulması için çaba sarf edilmiştir. Bu çabaların bir sonucu olarak Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) adı altında Avrupa Birliği’nin siyasi kararlarını destekleyebilecek nitelikte bir askeri gücün oluşturulmasına başlanmıştır.
Bu çalışma AB’nin bu çabasının tarihi gelişimini incelemeye gayret etmek üzere hazırlanmıştır. Bu kapsamda, AB’nin ortak güvenlik ve savunma politikasının oluşum süreci derinlemesine irdelenmiş ve bu sürecin başta dünya güvenliği olmak üzere, Türkiye’nin dış politikası ve güvenliği ile Türkiye-AB ilişkilerine etkilerinin ortaya konulması amaçlanmıştır.
Araştırmada yoğunlukla AB’nin AGSP kapsamındaki ortak kararları, ortak eylemleri, ortak tavırları, ortak stratejileri, Avrupa Konseyi sonuç raporları, ilerleme raporları, AB’nin antlaşmaları ve diğer resmî belgeleri temel olarak kullanılmıştır.
Alpaslan ÖZERDEM Adalet olmadan barış, bağışlama olmadan da adalet olamıyorsa barış da ancak istendiği taktirde sağlanabilmektedir. Birilerinin savaşı başlattığı gibi birilerinin de barışı başlatması gerekmektedir. Macar atasözünün de dediği gibi barışın boş koltuğuna şeytan oturur.
Barış inşası sadece tekrar çatışmaya dönmeyi önlemek amacıyla barışın sağlamlaştırılması ve sürdürülebilir hale getirebilecek çalışmaların yapılması mıdır? Barış inşası çalışmalarının gerçek içeriği, hangi amaç ve çıkarlar için uygulanacağı ve daha da önemlisi kimin barışına öncelik verileceği konusu gözetilmemeli midir? Oysa barış inşası, barış yapmak ve barışı korumak gibi konsept ve uygulamaların yanında aslında bizlere çok daha ileriye dönük ve kapsayıcı bir çerçeve sunmaktadır.
Elinizde bulundurduğunuz bu çalışma, barış inşası kapsamında kullanılan kavramlardan yola çıkarak barış inşası analizi, çatışma sonrası inşa gibi kavramlar üzerine yoğunlaşmakta ve barış inşasının güvenlik ve siyasal yeniden inşa, sosyo-ekonomik yeniden inşa, savaş-sonrası adalet ve uzlaşı boyutlarını değerlendirerek literatürde çok önemli bir boşluğu kapatmaktadır. Türkiye için önemli bir konuyu akıcı bir dil ile okuyucularımızla buluşturduğumuz bu çalışma, sadece barış üzerine çalışanlar için değil, aynı zamanda Uluslararası İlişkiler'e yönelik çalışma veya öğrenim yapan her kişinin kütüphanesinde bulundurması gereken bir kitaptır.
İngiltere'de Coventry Üniversitesi'nin Barış ve Uzlaşma Çalışmaları Merkezi'nin Direktörlüğünü yürüten ve aynı zamanda İngiltere merkezli Stratejik Araştırma ve Analiz Merkezi (Centre for Strategic Research and Analysis) CESRAN'ın Başkanlığını da yapan Prof. Dr. Alpaslan Özerdem, 20 yılı geçen bir sürede Afganistan, Bosna-Hersek, El Salvador, Kosova, Lübnan, Liberya, Filipinler, Sierra Leone, Sri Lanka, Nijerya ve Türkiye gibi silahlı çatışmadan etkilenmiş ülkelerde çok sayıda araştırma ve uzmanlık projeleri üzerinde çalıştı. Uzmanlık alanı; barış inşası, insani yardım müdahale politikaları, afet yönetimi, güvenlik sektör reformu, eski militanların topluma kazandırılması, savaş sonrası barış ve devletin inşası olan Özerdem ayrıca dünyanın değişik yerlerinde bulunan çatışma bölgelerinde ulusal ve uluslararası kuruluşlar için de bilirkişi olarak aktif rol aldı.
Kazim Murat Özkan Güvenliğe yönelik tehditlerden olan terör ve terörün yarattığı şiddeti ve şiddet korkusunu bilinçli olarak kullanan terörizmin birçok boyutu ve uzantısı bulunmaktadır. Bu nedenle, terörizmle mücadelenin stratejik bir süreç içerisinde yapılması başarıya katkı sağlayacaktır. Devletlerin uyguladıkları terörizmle mücadele stratejilerinden edinilen deneyimler değerli bilgiler içerebilir. Bu kapsamda Birleşik Krallık'ın, sahip olduğu tarihsel deneyimlerinden ve uygulamalarından hızlı bir şekilde sonuçlar çıkardığı, kurumsal belleğinden kaynaklanan gücü bir kuvvet çarpanı olarak kullanarak tedbirler geliştirdiği görülmektedir.
Bu kitapta; Birleşik Krallık'ın ulusal güvenlik anlayışı kapsamında güvenliğine tehdit gördüğü alanlarda bütüncül bir yaklaşımla terörizm tehdidine en iyi şekilde karşılık verebilmek için terörizmle mücadelenin temel göstergelerinin tüm yönleri ile belirtildiği Terörizmle Mücadele Stratejisi; tarihsel betimleme, mevcut ve öngörülen tehditlere karşı tedbirlerin alınmasına yönelik içerik, yöntemler altında analiz edilmektedir. Sonuç olarak terörizmle mücadele stratejisinin oluşturulmasında; içerik, yapılanma, kurum ve kuruluşlar arasında ve faaliyetlerde iş birliği yapılması ve eş güdümün sağlanması esasları belirtilmekte, terörizmle mücadele stratejisinin oluşturulmasında odaklanılabilecek alanlar ortaya konmaktadır. Bu bakımdan kitabın; güvenlik ve terörizm alanında çalışan akademisyenler, eğitimciler ve öğrenciler ile terörizmle mücadelede karar alma makamlarında bulunan personelin, mevcut uygulamaları sorgulamasında ve yeni strateji geliştirmesinde yol gösterici etkenlerden birisi olabileceği umulmaktadır.
Ali Balcı, Ali Samir Merdan, Ayça Eminoğlu, Aydın Erdoğan, Bülent Sarper Sağır, Caner Kalaycı, Ekrem Yaşar Akçay, Fatma Taşdemir, Gökhan Telatar, Halil Emre Deniş, Marziye Memmedli, Orçun Mutlu, Sadat Demirci, Serkan Ünal, Umut Kedikli, Vahit Güntay, Yeşim Aydın, Yusuf Yıldırım Türkiye’nin coğrafi konumu Türk dış politikasına ilişkin tartışmalarda en fazla vurgulanan özelliklerinden biridir. Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla farklı etnik gruplardan, kültürlerden, dinî inançlardan ve siyasi sistemlerden oluşan bölgelerin kavşağında bulunmaktadır. Bu bölgeler ile coğrafi yakınlığının yanında tarihsel, kültürel ve siyasal bağları Türkiye’yi söz konusu bölgelerde etkin bir aktör hâline getirdiği gibi, bu bölgelerden kaynaklanan sorunlardan etkilenmesine de neden olmaktadır. Dolayısıyla coğrafi konumu Türkiye için hem fırsatlar sunmakta hem de riskler yaratmaktadır. Komşu bölgelerde savaşların, darbelerin, devrimlerin, terörizmin, göçlerin, devletler arasında rekabetlerin ve çıkar çatışmalarının oldukça sık yaşanması bu bölgelerden kaynaklanan güvenlik sorunlarını öne çıkarmakta ve Türkiye’nin söz konusu bölgelerin sunduğu fırsatlardan yararlanmasını zora sokmaktadır. Ayrıca bu güvenlik sorunları Türkiye’nin dış politikadaki enerjisini komşu bölgeler üzerinde yoğunlaştırmasını gerektirmekte ve Orta ve Güneydoğu Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi uzak coğrafyalarda da aktif bir dış politika izleme çabalarını zora sokmaktadır. Bu nedenle komşu bölgelerdeki güvenlik sorunlarının ve Türkiye’ye olan etkilerinin iyi analiz edilmesi Türkiye’nin bu bölgelerin sunduğu fırsatlardan yararlanabilmesi ve dış politikadaki hareket alanını genişletebilmesi için bir zorunluluktur. Bu kitap çalışması da tam olarak bunu yapmayı amaçlamaktadır.
Bu kitap, Türkiye’nin komşu bölgelerden kaynaklanan riskleri doğru bir şekilde değerlendirmesinin bunları bölgesel güç rolü oynamaya yönelik olarak fırsata dönüştürebilmesinin ön koşulu olduğu düşüncesinden hareket etmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin komşu bölgelerdeki güvenlik sorunlarına yönelik politikalarını analiz etmeye odaklanan literatürdeki genel eğilimin aksine bu sorunların detaylı bir şekilde analiz edilmesi ve Türkiye üzerindeki etkilerinin incelenmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Böylece bu kitap, Karadeniz Havzası ve Kafkasya, Ortadoğu ve Akdeniz Havzası’ndan kaynaklanan güvenlik sorunlarını ve Türkiye üzerindeki etkilerini anlamaya yönelik kapsamlı bir analiz sunarak literatürdeki boşluğu doldurmayı hedeflemektedir.
Feriştah Yılmaz Avrupa Birliği'nin Schengen sonrası sınırlarında artan sorunlara karşı bir önlem olarak geliştirdiği Bütünleşik Sınır Yönetimi modeli, Avrupa Birliği'nin Genişleme Politikası ile aday ülke konumunda olan ve Balkanlar sınırının en doğusunda bulunan Türkiye'yi de etkilemiştir. Kitapta Avrupa Birliği'nde değişen güvenlik yaklaşımının sınırlar üzerinde etkisi Avrupa Birliği'nin dış güvenliğe dair politikaları çerçevesinde değerlendirilerek bütünleşik sınır yönetimini hazırlayan süreç Avrupa Konseyi'nin anlaşmaları ve zirveleri çerçevesinde temellendirilmektedir. Küreselleşme sonrası güvenlik sorunlarının etki alanının genişlemesi, güvenli ve serbest dolaşımın Avrupa Birliği üye ülkelerinde yayılmasının sağlanması ve güvenlik konusunda tüm ülkelerin ortaklaşa bütünleşik bir model oluşturması amacıyla oluşturulan Bütünleşik sınır yönetiminin temeli, şartları ve kuralları detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Avrupa Birliği'nin dış güvenlik hakkındaki kararlarının transit ülke konumda bulunan Türkiye üzerindeki etkisi sınırla ilgili alınan kararlar, değişen kurumlar ve devam eden süreç çerçevesinde ele alınmaktadır. Özellikle Türkiye'nin mevcut mevzuatı sınır çerçevesinde ele alınmakta, sınırdaki aktörler, roller ve sorumluluklar belirlenerek ideal sınır yönetimine dair tespit ve öneriler belirlenerek bir çerçeve çizilmektedir. Bu kitabın Avrupa Birliği sınırları ve bir sınır yönetim modeli olarak Bütünleşik Sınır Yönetimi konusunda bilgi sahibi olmak isteyen ve bu konuda çalışmak isteyen kişiler için yol gösterici olacağı düşünülmektedir.

Hakan Kaya, İclal Akın, İskender Karakaya, Murat Cihangir, Musa Çakır, Osman Ercan, Özgür Yılmaz, Serdar Çukur, Yılmaz Ulvi Uzun, Yusuf Çınar, Zeki Uçar COVID-19 pandemisi sebebi ile dünya düzeni sadece son üç yılda, daha önceki yüzyıllarda olmadığı kadar çok hızlı bir şekilde değişmiştir. Ülkeler ve insanlar arasındaki hızlı etkileşiminde etkisi ile tüm dünyaya kısa bir süre içerisinde yayılan COVID-19 pandemisi artık yeni bir dünya düzeninin kurulmasını ve insanların bu yeni düzene uymasını kaçınılmaz kılmıştır.
Bu kitap, COVID-19 pandemisinin dünya ekonomisinde yarattığı durgunluğu analiz ederek radikal eğilimleri nasıl arttırdığını ve terör örgütlerinin davranışlarında hangi değişikliklere sebep olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda COVID-19 pandemisi neticesinde dünya, çok önemli siyasal gelişmelere tanıklık etmektedir. Nitekim ABD'nin Afganistan topraklarından geri çekilmesiyle birlikte Taliban'ın yönetimi ele geçirmesi, terör örgütlerinin pandemi süresince zayıflayan devlet otoritesini devralması hususunda önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Bu eser; COVID-19 salgınının dünya ve Türkiye ekonomisinde yaratmış olduğu sorunları, radikalleşmeyi, terör ve terör örgütlerinin davranış tarzlarını interdisipliner yöntem ve güncel çalışmalarla bir araya getirmiştir.
Aşkın İnci Sökmen Alaca, Beril Hakverir, Bilge Durutürk, Dikran M. Zenginkuzucu, Ebru Tekin Bilbil, Figen Aydın, Fulya Köksoy, Hasan Acar, Kamil Tarhan, Mehmet Emin Erendor, N. Neşe Kemiksiz, Özkan Gönül, Serdar Çukur, Suat Taşkesen, Ünal Doğan, Volkan Göçoğlu, Yeşim Demir, Yunus Karaağaç Araştırmalara göre; günümüzde yaklaşık 4,5 milyar insan internet kullanmakta, 5,2 milyar insan cep telefonu kullanmakta ve günde ortalama 6 saat 43 dakika kullanıcılar internette zaman harcamaktadır. Bu göstermektedir ki teknoloji hayatın her alanına nüfuz etmiş durumdadır.
Hızlı bir biçimde teknoloji kullanımının artması neticesinde bireyler, iş dünyası ve devlet kurumları kritik öneme haiz istihbari, ekonomik ve kişisel bilgilerini bu teknoloji araçları vasıtası ile depolamakta ya da transfer etmektedir. İnsanların akıllı telefon teknolojileri olmadan ticari hayata katılması veya katkı sunması artık giderek daha da fazla imkânsızlaşmaktadır. Sosyal medya uygulamaları artık ucuz, esnek, zahmetsiz ve kripto özellikleri kapsamında çok önemli bir enformasyon stratejisi ürünü hâline gelmiştir. Ancak teknolojinin gelişmesiyle birlikte küreselleşmeye bağlı olarak bilgi sistemlerinde güvenlik kaygıları ortaya çıkmıştır. İnternet ve sosyal medyanın, kişisel veri hırsızlığından terör örgütleri tarafından propaganda aracı olarak kullanılmasına kadar bireyleri ve devletleri etkileyen olumsuz yanları oluşmuştur.
Bu kitapta; siber güvenlik, sosyal medya, nükleer ve askerî teknoloji, terörizm ve teknoloji ilişkisi, yapay zekâ teknolojileri, kent güvenliği ve teknoloji, insansız hava araçları (İHA) teknolojileri, sınır güvenliği ve teknoloji gibi farklı konular ele alınarak, temelde teknoloji ve güvenlik ilişkisi bağlamında teknolojik ilerlemenin gelecekte güvenlik paradigmalarını nasıl değiştireceği, bireyleri ve devletleri nasıl etkileyeceği ortaya konmuştur.
Mesut Hakkı Caşın Hiçbir savaş; kendisini hazırlayan tarihsel, siyasal, etnik, dinsel, ekonomik, kültürel ve ticari çıkarların oluşturduğu çok katmanlı birikimden bağımsız anlaşılamaz.
Bu bağlamda İkinci Dünya Savaşı isimli bu eser; İkinci Dünya Savaşı'nın görünür olanın ötesinde yer alan iç içe geçmiş karmaşık nedenlerini gün ışığına çıkarmanın peşine düşerken ekonomik ve siyasal krizlerin totaliter rejimlerin güçlenmesine etkisinin arka planını da girift nedenleriyle birlikte mercek altına almaktadır.
Ayrıca yirminci yüzyılın en kanlı çarpışması olarak İkinci Dünya Savaşı'nın sebep ve sonuçlarını seksen yıl sonra yeniden gözden geçirirken aynı zamanda seksen yıl sonraki sorunlarla karmaşık bağına da ışık tutarak günümüz dünyasındaki güç ilişkilerinin sıcak ve soğuk savaş potansiyelini anlamamızı sağlamaktadır.
Kitapta yer verilen belge niteliğindeki binlerce fotoğraf ise hem savaşa dair araç ve mühimmatı hem de savaşın dehşetini ve yıkıcılığını bir belgesel film niteliğiyle hafızalara kazıyacaktır.
Şeyma Kalyoncu İlhan Uluslararası güvenlik kavramının kapsamı, Soğuk Savaş sonrasında askerî olmayan tehdit unsurlarını da içerecek şekilde değişmeye başlamıştır. Bu değişim, güvenlik kavramının kapsamı içerisinde insani değerleri de barındırmaktadır. İnsana yönelik her tehdit güvenlik gündemine dâhil edilmeye başlamıştır. Bu süreç beraberinde insani güvenlik çalışmalarına yoğunluk kazandırmıştır. İnsani güvenlik kavramı, doğası gereği devlet dışı aktörlere ve aynı zamanda insana yönelik tehditlere vurgu yapmaktadır. Bu doğrultuda 2019 yılında Çin'de başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi, insani güvenliğe yönelik son yıllarda ortaya çıkan ve oldukça yıkıcı etkilere sahip olan en önemli tehdit unsurlarından biridir. İnsani güvenliğin doğası gereği devlet dışı aktörlerin güvenlik tesis edici rolüne yaptığı vurgu ise ulus-üstü bir yapı olan ve salgından en fazla etkilenen coğrafyalardan biri olan AB'de, pandeminin insani güvenlik kavramı çerçevesinde değerlendirilmesine olanak sağlamıştır. Bu kapsamda, çalışmada insani güvenliğin güvenlik unsurlarına yer verilerek kavramın uygulanabilirliğinin sınırları, COVID-19 pandemi tehdidi karşısında realist perspektiften test edilmiştir. Bununla birlikte devlet ve devlet dışı aktörlerin bir arada incelenmesine ve karşılaştırılmasına olanak sağlaması açısından AB ve AB üyesi devletlerin pandemi tehdidi karşısındaki tutumlarına yer verilmiştir.
Sebahattin Asal, Kadir Murat Altıntaş 21. yüzyılda, çağın hastalığı ne kanser ne pandemi ne de bitip tükenmek bilmeyen açlık ve sefalettir. Bütün bu olumsuz gelişmeler, aslında olağan dışı sermaye birikiminin gözlendiği birkaç Batılı gelişmiş devletin bütçe harcamalarının çok cüzi bir kısmını, çözüm için ayırması neticesinde ortadan kalkacak meselelerdir. İnsan hayatını yüzyıllardır tabiri caizse zehreden zengin-fakir, genç-yaşlı, kadın-erkek istisnasız tüm insanları derinden etkileyen yegâne problem, bireylerin yüzyıllardır devam edegelen güvenlik açlığı ve huzurlu bir yaşam beklentisidir. Güvenlik ihtiyacının âdeta ekmek-su gibi vazgeçilmez bir gereksinim olduğu yönündeki haklı ve yaygın kanaat, ne yazık ki geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren sık sık yaşanan savaş ve çatışmalar nedeniyle kesintiye uğraması sonucunda, daha da önem ve anlam kazanmıştır.
Son yıllarda küresel ölçekte gözlenen hadiseler, esasında sadece savaş ve çatışma içeriğinin bir değişimi ve felsefi dönüşümü olup, dünya ölçeğinde asimetrik mücadelelerin yoğunluğu gözle görülür biçimde artmıştır. Hibrit Savaş, Yeni Nesil Savaş ya da Vekâletten Savaş gibi tanımlamalar yardımıyla ifade edilmeye çalışılan bu yeni (tarihsel kökenleri çok eskiye dayanan) kavramsal model, içinde bulunduğumuz yüzyılın yalın bir gerçeği olarak gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkeyi derinden etkilemiştir. Bu yönelim ise uluslararası ilişkilerin gri alanlarını daha etkin bir şekilde değerlendirecek ve mevcut diplomatik ilişkilere esneklik kazandıracak yapısal strateji ve yeni oluşumların ön plana çıkmasına neden olmuştur.
Bu çalışmada, askeri ve istihbari hizmetler gibi geleneksel devletçi ve güvenlikçi bakış açılarının en çok önem verdiği iki stratejik kavramın, yakın geçmişte tecrübe edilen siyasi, iktisadi ve sosyal dönüşümler yanında neoliberal ekonomi politikalarının muhtemel etkileri doğrultusunda ortaya çıkan özelleşme serüveni sorgulanmaktadır. Bu anlamda günümüz diplomasi dünyasının bir gerçeği olarak özel askeri şirketler, farklı bakış açıları çerçevesinde ayrıntılı olarak incelenmiş, mevcut uluslararası tecrübeler ışığında sistemin kurgulanmasına yönelik öngörüler ve öneriler paylaşılmıştır.
Cihan Dizdaroğlu, Çiğdem Üstün, Dilaver Arıkan Açar, Esra Dilek, Haldun Yalçınkaya, Haluk Karadağ, Mustafa Aydın, Özgür Orhangazi 2020 yılının ilk aylarında aniden hayatımıza girip, günlük yaşantımızı alt üst eden COVID-19 pandemisi, sadece insan sağlığını etkilemedi, aynı zamanda küresel ve ulusal düzeyde yaygın ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel, çevresel ve sair etkileri oldu, oluyor.
Yaşananların farklı boyutlarını ve uzun dönemli etkilerini daha iyi anlayabilmek ve anlamlandırabilmek için hazırlanan bu çalışma, pandeminin öngörülen ve öngörülemeyen etkilerine odaklanıyor, geçmiş pandemilerden çıkartılan ve çıkartılamayan dersleri, bu sefer yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizi ve bu çerçevede geleceğe yönelik neler yapılması gerektiğini kapsamlı şekilde ele alıyor.
Pandeminin en yoğun yaşandığı dönemde, 47 konuşmacı ve binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilen ve bugüne kadar kayıtları 15.000’in üzerinde kişiye ulaşan çevrim içi seminerlere dayanan kitabın kapsayıcılığı, ele aldığı konuları ve disiplinler ötesi yaklaşımıyla ilginizi çekeceğini umut ediyor, pandemisiz günlerde okunmasını diliyoruz…
Soyalp Tamçelik TMT, Kıbrıs Türk halkının can ve mal güvenliğini tesis etmek, aidiyet duygusunu ve mensubiyet bilincini korumak, Rum toplumu içinde azınlık olmaktan kurtulmak, silahlı güç unsuru olarak savunma yapmak ve gerektiğinde saldırıda bulunmak amacıyla kurulmuş bir savunma teşkilatıdır.
Bu gayeyle TMT, sağlık alanından haberleşmeye, kültürel faaliyetlerden toplum maliyesine, iktisadi ünitelerden sosyal hizmetlere kadar kamu yaşamının hemen her alanında toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalarda bulunmuştur. Kıbrıs Türkleri için salt bir yeraltı teşkilatı olmaktan ziyade TMT, devletleşme sürecinde atılmış bir adım olarak da değerlendirilebilir. Bu yüzden Kıbrıs'ta silahlı mücadelenin yanında “sessiz” ve “gizli” bir savaşın daha yaşandığı söylenebilir.
Bu kitapta TMT'nin kuruluşu, kurumsal doktrini, bağlı olduğu prensipler, teşkilatlanma ve idari yapısı, yayın organları ve uyguladığı ceza usullerinde herhangi bir yeraltı teşkilatında olması gerekenlerden farklı bir şey olmadığı; TMT'de uygulanan muhabere ve istihbarat sistemleri, haberleşme usulleri, kriptolama yöntemlerinin ve esaslarının amaca ve günün ihtiyaçlarına uygun olduğu; TMT tarafından uygulanan psikolojik savaşın kuramsal boyutunun bulunduğu; kullanılan psikolojik savaş yöntemlerinin ve araçlarının etkin bir şekilde uygulandığı; TMT öncesi yeraltı teşkilatlarının durumu tespit edilerek bunların satıhta kaldığı ve ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğu, TMT'nin ise bunları büyük ölçüde karşıladığı sonucuna varılmıştır.

TMT'nin Doktrini
Hem görürüm hem görmem uykudaki göz gibi
Hem dururum hem yürürüm üzengideki ayak gibi
Hem varım hem yokum gül suyundaki koku gibi
Hem susarım hem konuşurum kitaptaki yazı gibi
(Em.Tuğg.) Kenan Çoygun
Bayraktar
Christopher Hodapp, Alice Von Kannon Kimi gerçek, kimi de safsata.
Gizli cemiyetler ve komplo teorilerinin esrarengiz dünyasında kaybolmayın!
Dünya bildiğimiz, işittiğimiz gibi mi, yoksa her şeyin ardında görünmez eller mi var? Günümüzün en tartışmalı konuları olan gizli cemiyetler ve komplo teorileri siyasetten din, bilim ve kültüre her alanda sürekli gündemimize giriyor. Komplo Teorileri ve Gizli Cemiyetler for Dummies bu alandaki gerçeklere ve safsatalara somut bilgilerle ışık tutarak, onları birbirinden nasıl ayırt edeceğimizin yolunu gösteriyor.
• Parolayı unutmayın! Dünyanın en gizemli örgütleriyle onların esrar perdesi ardındaki ayin ve törenlerinde yapılan uygulamaları öğrenin
• Üçgenlere ve gözlere dikkat edin! Hakkında sayısız teori üretilen İlluminati'nin simgelerini ve ne ifade ettiğini inceleyin. Bunun yanında ne tür eylemlerin içinde bulunduğunu görün.
• gördüğünüz bir uçan daire olabilir mi? Dünya dışı varlıklar ya da uzaylılar olarak tanımlanan öznelerin yer aldığı teorilere göz atın. 51. Bölge'de aslında ne oluyor? Uzaylıların dost olup olmadığı bilgisini Mavi Kitap'tan edinin.
• Masonların arasına karışın! Topluluğun kökenlerini, tarihini, eylemlerini ve kimlerden oluştuğunu gözleyin.
• İtalyan kesimi takımınızı çekin! Farklı yerlerde, farklı kökenlerden gelen grupların nasıl çeteleştiğini ve tehlikeli boyutlara ulaştığını, hangi ailelerin etkili olduğunu ve yankılarını keşfedin.
• Görevimiz tehlike! Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılmış olan Kennedy suikastı ile diğer başkanların sonlarını ve tarihte yer edinmiş diğer tehlikeli grupları öğrenin.
Kitabı açın ve
• Geçmişten bugüne kadar var olmuş cemiyetleri ve kökenlerini,
• Bir komplo teorisinin doğruluğunu kendi başınıza test etmeyi,
• Sinsice aranıza sızmış bir gizli cemiyetin farkına varmayı,
• İnternetin komplo söylentileri üzerine körükleyici etkisini,
• Uzaylıların dünyayı ele geçirme planlarına karşı uyanık olmayı,
• 11 Eylül'e dair komplo teorilerini nasıl yorumlayacağınızı öğrenin.
Emre Erdemir, Esra Nihal Kandur, Harun Gümrükçü, Hüseyin Karabulut, Rabia Kalfaoğlu, Yasin ilkdoğdu 21. yüzyılda, önceki coğrafi keşiflerin ve sömürgeciliğin aksine kaynakları zengin ancak ıssız deniz ve okyanus bölgelerinde ve deniz rotaları üzerinde egemenlik kurmaya yönelik zeminde, çalışmanın odak noktası, okyanusların ve denizin içinde yer alan takımadalarının, adaların, adacıkların ve kayalıkların statüsü olmuştur.
Kitapta; mavi sularla çevrili ama yıllardır egemenlik ve mülkiyet konusunda tartışmalı olan takımadalarının, adaların, adacıkların ve kayalıkların statüsü ve kime ait oldukları sorusu yanında bu alanda varlığı bilinen ancak henüz keşfedil(e)meyen canlı ve cansız kaynaklar ile yeni perspektif olarak Kutup Çağı’ndan bahsedilmekte, geçmişin Doğu-Batı karşıtı söyleminin yerini “Yüksek Kuzey” ve “Yüksek Kuzey-Güney İlişkileri” savı oluşturmaktadır.
Araştırma sahaları olarak ise;
1- Kanada’yla Danimarka arasında Grönland’den dolayı düşük profilli çatışma alanı oluşturan ve Arktika Bölgesi içinde yer alan Hans Adası/Kayası,
2- Pasifik Okyanusu içinde yer alan ve 1980’li yıllarda üzerinde kıtalararası bir sıcak savaşın yaşandığı Antarktika Kıtası’na ulaşmada kilit üç adadan biri olan Falkland Takımadaları, Avrupa Kıtası’nın somut örneği olarak Ege Denizi’nde Kardak Kayalıkları,
3- Akdeniz için Kıbrıs Adası, Asya Kıtası’nın örnekleri olarak Senkaku/Diaoyu ve Spratly/Nansha Takımadaları ile Arktika Okyanusu’ndan Grönland Adası alınmaktadır.
Alexander Sergunin, Fatma Cande Yaşar Dinçer, Gözde Yirmibeşoğlu, Harun Gümrükçü, Kübra Akçan, Rip Bulkeley, Serpil Samur, Yaren Altun Kutup çalışmaları, 20. yüzyılın sonlarına doğru ilk etapta bölgede yaşayan yerel halkların kimlik arayışı ola­rak ortaya çıkmış olmasının yanında iklimsel değişimin en kesin kanıtlarının gözlemlendiği bir alandır. Soğuk Savaş'ın (1948-1989) sona ermesiyle başlayan bu dönemsel süreçte bir mekân felsefesine (jeopolitik) dönüşmüştür. İçinde barındırdığı siyasi çatışmaları, farklı inanç sistemlerinin birbirleriyle rekabeti, doğal kaynaklarıyla küresel ekonomiye etkisi, kendine özgü buzul dağları, büyüleyici coğrafyası ve en nihayetinde dünümüzün sırlarının gizeminin korunduğu ve geleceğimizi yönlendirecek olguları barındıran karmaşık bir alandır.
Günümüzde Batılı güçlerle Rusya Federasyonu'nun (RF) direkt olarak karşı karşıya geldiği en büyük stratejik bölgedir. Bu cepheleşmede ilk aşama, RF, Batılı güçlerin ve kapitalist bakışın bu coğrafyada kendi sistemini ve medeniyetini inşasına karşı koymaktır. Bir ileriki aşama, her iki tarafın birlikte Çin Halk Cumhuriyeti, Federal Almanya, Birleşik Krallık, Fransa ve Japonya'nın “Yüksek Kuzey”e doğru yayılmacılığını önlemeye yöneliktir. Bu bakış çerçevesinde yerel halkların dünü, bugünü ve yarını için kaygı verici gelişmeler yanında onların kendi organizasyonlarını kurmuş olmaları hem böylece tarihsel ezilmişliklerini topluca dillendirmeleri hem de güncel haklarını dünya kamuoyuna taşımış olmaları gelecek için ümitli olunmasının temel yapı taşlarını oluşturmaktadır.
Alexander Konstantinovich Portsel, Ceyhan Karasoy, Harun Gümrükçü, James K Wither, Leyla Yılmaz, Rabia Kalfaoğlu, Sabit Alabaş, Sümeyye Güneş, Y. Barbaros Büyüksağnak 1990’lı yılların başına kadar Arktika Bölgesi birçok araştırmacı tarafından çok uzakta olan bir buzul çölü olarak algılanıyordu. Bu çölün en stratejik coğrafyası Spitzbergen Takımadaları’dır. İnsandan çok kutup ayılarının hükümranlığındaki ve insan cesedinin çürümediği bu buzullar diyarı, bir zamanlar kutup kâşiflerinin son durağı, Avrupa medeniyetinin bittiği son noktaydı.
Takımadaların hukuki statüsü 1920 tarihli Spitzbergen Antlaşması’yla belirlenmiş olup söz konusu Antlaşma günümüze kadar 46 devlet tarafından imzalanmıştır. Antlaşma’ya göre Norveç’e bu toprakların yönetimi için kâhyalık görevi verilmiş ve diğer akit tarafların vatandaşları ve işverenlerine başka hiçbir antlaşmada öngörülmemiş nitelikte haklar tanınmıştır. Bu kendine has özellikleri içeren antlaşma;
Akit tarafların vatandaşları ve işverenleri arasında ayrımcılığı yasaklamakta;
Akif tarafların vatandaşlarına sınırsız oturma izni alma, ayrımcılığa uğramadan çalışma ve ekonomikfaaliyetlerde bulunma hakkını vermekte;
Tüm taraflara eşit davranma (muamele eşitliği) prensibinden hareket etmekte;
Spitzbergen’in sivilleştirilmesi ve alanın askeri amaçlar için kullanılması yasağını getirmekte;
Spitzbergen’de toplanan vergilerin burada harcanması zorunluluğunu koymakta;
»1920 tarihinden önce verilen hakların aynen devam etmesini garantilemektedir.
Genelde Arktika Bölgesi ve özelde Spitzbergen Takımadaları, 2000’li yılların başından itibaren bilim dünyasını en fazla meşgul eden konular arasına girmiş ve ülkemizde Küresel Bakışla Kutup Çağı altında yapılan çalışmalarla yerini bulmuştur. Küresel düzeyde artan çevre sorunlarına ve iklim değişikliğine olan ilginin artmasıyla algılamada çok uzakta olan bu coğrafyalar giderek daha ulaşılabilir hâle gelmişlerdir.
Soğuk Savaş yıllarında bu bölgelere atfedilen öğrenilmiş değersizlik zaman içinde değişmiş, özellikle Kuzey Kutbu Bölgesinde askerileşmenin yerini kaynakların ekonomik potansiyeli almaya başlamıştır. Bunun bir sonucu olarak doğal zenginliklere, daha düşük maliyetlerle, daha güvenli koşullar altında ve rekabetin daha kolay olduğu ortamlarda ulaşılmaktadır.
Ahsen Saçlı, Ali Burak Darıcılı, Bilge Durutürk, Engin Koç, Ergenekon Savrun, Halil Emre Deniş, Hasan Acar, İhsan Burak Birecikli, Kamil Tarhan, Mustafa Ali Sezal, Mustafa Yıldız, N. Neşe Kemiksiz, Özkan Gönül, Pınar Akarçay, Serkan Yenal, Süleyman Temiz, Yeşim Demir, Yunus Karaağaç Güvenlik ve terör, 21. yüzyılın kuşkusuz önemli sorun alanlarındandır. Günümüz dünyası, ilişkilerin belirsizleştiği ve tehdidin nereden geleceğinin belli olmadığı bir kaos ortamını bizlere hazırlamıştır. Bu süreçte, gerek devlet gerek vatandaş olarak huzur ortamında yaşamak bir takım sorumlukları beraberinde getirmiştir. Bu kitap, güvenlik ve terör kavramlarını, günümüz dünyasının bakış açısıyla değerlendirmektedir.
Bu kitapta, güvenlik ve terör kavramları üzerine özgün ve nitelikli çalışmalar bulunmaktadır. Terörün 21. yüzyılda geçirdiği dönüşüm, küresel terörün gelişme aşamaları ve uluslararası örgütlerce tanım sorunsalı tartışılmıştır. Genellikle hibrit yapılarla etki sağlamaya çalışan terör, günümüzde ileri teknoloji ile desteklenmeye çalışılmaktadır. Kitapta tüm bu süreç tartışılmış ve kitabın teorik kısmı ortaya çıkmıştır.
Küresel Terör ve Güvenlik Politikaları, bahsedilen bu teorik çerçevenin ışığında, dünya üzerinde varlık göstermeye çalışan DAEŞ, Boko Haram, Lord of Resistance Army ve YPG gibi bir takım terör örgütlerini ve devletlerin terör örgütlerine karşı uyguladıkları güvenlik politikalarını izah ederek, ilk bölümlerde ortaya koyulan teorik çerçeveyi ilerleyen bölümlerde somutlaştırmaktadır.
Bu kitap, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve güvenlik ile ilgilenen araştırmacılar için bir kaynak teşkil etmektedir. Aynı zamanda günümüz dünyasının küresel ve bölgesel ilişkilerine de güvenlik ve terör kavramlarını izah etmesi açısından bir ışık tutmaktadır.
Ahmet Barış Solmaztürk, Alper Gürer, Demet Özkavak Bilginoğlu, Emrah Özdemir, Erdem Erciyes, Fatma Korkmaz, Gamze Ebru Çiftçi, Gökhan Çapar, Kemal Olçar, Özkan Leblebici, Ramazan Aslan, Savaş Mutlu, Serkan Yenal, Vasfiye Çelik, Zeynep Ece Ünsal Devlet yönetimi kendi meşruiyetini sağladıktan sonra üretim örgütlenmesi ve güvenlik konularında değişen ve gelişen koşullara uyum sağlama yeteneği kazanmıştır. Değişen çevre koşullarına uyum, devletin kendi iç işleyişini, işlevlerini ve geleceğe dönük planlamalarını da etkilemektedir. Bir sistem olarak devlet, olası tehditlerin yapıya etkilerini sınırlandırmak amacıyla güvenlik örgütlenmesini sürekli olarak güncellemekte, üretim örgütlenmesini de çevresiyle rekabet içerisinde güncel gelişmelerle uyumlaştırmaya çalışmaktadır.
Günümüzde devletler, çeşitli asimetrik tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu tehditler, devletleri, karşılıklı etkileşim içerisindeki sayısız faktörün etkili olduğu savunma ve güvenlik konularında düşünmeye, çalışmaya, örgütlenmeye ve önlem almaya zorlamaktadır. Sürecin yönetiminin ve planlamasının önem kazandığı bir yapıda savunma ve güvenlik alanına etkisi olan temel konuların anlaşılabilir kılınması önemlidir. Söz konusu ihtiyaçlardan yola çıkılarak hazırlanan kitabın savunma ve güvenlik alanında eğitim alan öğrencilerin yanında bu konularda çalışma yapan akademisyenlere ve konuya ilgi duyan genel okuyucuya kaynak olması amaçlanmıştır.
Ahmet Keser, Ali Gürsoy, Altan Özkil, Bahar Aşcı, Gülhan Çalış Yazgu, H. Bahar Aşcı, Hakan Eren, Hakan Ömer Tunca, İsmail Tokmak, Kemal Eroğluer, Memduh Begenirbaş, Muharrem Tuncay Gençoğlu, Muhittin Imıl, Murat Dikkaş, Osman Can Ünver, R. Dilek Koçak, Rukiye Can Yalçın, Serkan Yenal Strateji ve güvenlikle ilgili her geçen gün artan çalışmalar birçok yeni kavram ve yaklaşımı da beraberinde getirmektedir. Tarih sahnesinde özellikle insan ve toplulukların güvenliklerini sağlamak için daha çok ordular tarafından kullanılmış ve Generallik Sanatı olarak kendine yer bulmuş olan strateji, son zamanlarda sivil kurum, kuruluş ve organizasyonlar için de çok önemli bir kavram hâline gelmiş ve geleceğe ilerlemede izlenen bir yol olarak görülmüştür.
Ulusal ve makro çerçevede düşünüldüğünde stratejide ulaşılmak istenen nihai hedef devletler ve örgütler için bekanın sağlanması yani hayatta kalmaktır. Bu amaca ulaşmak için izlenecek stratejinin yani yolun odak noktasında güvenlik vardır. Bu anlamda "strateji" ve "güvenlik", devletler ve örgütler için vazgeçilmez ve önemi tartışılmaz kavramlardır.
Bu kitapta; strateji ve güvenlik ile ilgili temel yaklaşım, felsefe ve teoriler ile son zamanlarda strateji ve güvenlik bağlamında önemi artan güncel konular birlikte ele alınmaktadır. Alanında tecrübeli akademisyenler bir araya getirilerek alanyazına katkı sunması hedeflenen kitapta; strateji ve güvenlik kavramları ile bu kavramlarla ilintili temel ve güncel olan savaş, propaganda, milli güvenlik, milli güç unsurları, kültür, iletişim, savunma yönetimi, savunma yaklaşımları, savunma planlaması ve senaryo analizi, teknoloji, yenilik, siber güvenlik, bilişim sistemleri, istihbarat, risk ve kriz yönetimi ile Türkiye'deki savunma sanayinin durumu ele alınmaktadır.
Bilal Karabulut Strateji kavramı, yüzyıllardır karar alma mekanizmaları içindeki en önemli yapı taşlarından biri olmuştur. Yöntem ve taktik gibi kavramlarla sıklıkla karıştırılan strateji olgusu, temelde etkili düşünebilme becerisidir. Stratejinin bu temel özelliği, sosyal bilimlerin hemen her alanında kullanılan bir kavram hâline gelmesinin en önemli sebebidir. Çünkü bir ticari işletmenin, siyasi partinin, askerî kurumun ya da devletin başarılı olabilmesi için her şeyden önce stratejik düşünebilme yeteneğine sahip karar alıcıların liderliklerine ihtiyaçları vardır. Bu bağlamda strateji, “başarıya ulaşmadaki düşünsel yol haritası” şeklinde de kavramsallaştırılabilir.
"Strateji" ve "jepolitik" olguları, yazılı ve görsel basında sıklıkla karşılaştığımız hemen her kesim tarafından sıklıkla kullanılan kavramlardır. Bu kavramların ne anlama geldiği ve birbirleri ile benzerlikleri veya farklılıklarının ne olduğu tam olarak idrak edilemediği için ülkemizde bu konuda yaygın bir kavram kargaşası yaşanmaktadır. Bu kitap, alandaki önemli bir boşluğu doldurmakta ve yirmiden fazla üniversitede ana ders kitabı olarak okutulmaktadır. Strateji ve jeopolitik olgularıyla ilgili kavramsal haritalar, tarihsel süreçler, temel düşünürler ve teoriler, bu kitapta kapsamlı bir şekilde analiz edilmektedir.
Emine Akçadağ Alagöz 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya ülkelerinin -başta Çin olmak üzere- kaydettiği ekonomik yükseliş, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin bu coğrafyaya kaymasını ve 21. yüzyılın Asya yüzyılı olarak değerlendirilmesini beraberinde getirmiştir. Söz konusu değişim, bölge güvenliğine, bölgesel güç mücadelesine ve bölge ülkeleri ile küresel aktörler arasındaki ilişkilere odaklanan akademik çalışmaları önemli ölçüde artırmıştır. Bununla birlikte agresif tutumu, tehditkâr söylemleri ve nükleer programı sebebiyle bölge güvenliğine etkisi yadsınamaz bir ülke olan Kuzey Kore'ye ilişkin Türkçe literatürdeki eserler yeterli olmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir.
Mevcut çalışmalar ya Kuzey Kore'nin nükleer silah programının tarihine odaklanmakta ya ABD ve Çin'in Kuzey Kore'ye yönelik politikalarını ele almakta ya da Juche ideolojisinin nükleer güç olma tercihindeki rolünü irdelemektedir. Bu kitap, Kuzey Kore'nin nükleer güç olma politikası açısından stratejik kültürün açıklayıcı bir yaklaşım olduğu varsayımından hareketle, Kültürel Topografya Analitik Çerçeve yöntemini kullanarak Kuzey Kore'nin nükleer silahlanma tercihini belirleyen kültürel unsurları saptamayı hedeflemektedir. Nükleer silahlanma sürecine dâhil olan karar alıcıların düşünce ve davranışlarını etkileyen kültürel unsurların kimlik, değerler, normlar ve algısal mercek özelinde tanımlanmasının ardından Kuzey Kore'nin nükleer silah programına yönelik olarak hangi dış politika araçlarının kullanılabileceği saptanmaktadır.
Peter Trim and Yang, Im Lee Siber tehditler, toplumun her kesimi için kalıcı bir tehdit hâline gelmeye başlamıştır. Bu nedenle, siber güvenliğe bütüncül yaklaşımın altında yatan mantık, toplum üyelerinin siber saldırılar ve bunlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda daha iyi bilgilendirilmesi ve böylece siber saldırıların neden oldukları zararın önlemesidir. Bu kitap, siber güvenlik yönetimini organizasyonel ve stratejik bir çerçeveye oturtarak okuyucuların zihinsel donanımı için bilgi ve becerilerini geliştirmelerini sağlamayı amaçlamaktadır. Kitap, akademik bir kitleye hitap etmenin yanı sıra konuyla ilgili bilgilerini derinleştirmek ve karşılaştıkları çeşitli siber güvenlik sorunlarıyla nasıl başa çıkabileceklerine dair görüşlerini genişletmek isteyen uygulayıcılara da hitap etmektedir. Kitapta ele alınan ana konular: stratejik siber güvenlik yönetimine giriş; stratejik siber güvenlik yönetimi ve paydaş yaklaşımı; hükûmet, endüstri ve toplum ayrımı arasında köprü kurmak; stratejik siber güvenlik yönetimi ve stratejik istihbarat; tehdit belirleme ve risk değerlendirmesi; yönetişim ve uygunluk karar verme; iş sürekliliği yönetimi; dayanıklılık politikası ve planlaması; entegre güvenlik ve risk yönetimi iletişim stratejisi; örgütsel öğrenme, değişimi yönetme ve güvenlik kültürü; siber güvenlik yönetimi ve siber güvenlik farkındalık programı.
Ahmet Cülük,Murat Koçanlı, Ali Gök,Aytekin Cantekin, Cansel Akyüz, Çağla Mavruk, Fikret Baykalı, Gökhan Çapar, Gülçin Orhan, İzzet Koncagül, Mert Umut Dölek, Muhammed Hayati Taban, Ömer Faruk Kocatepe, Serkan Yenal, Zafer Koç 21. yüzyıl açısından en önemli tehditlerden biri olarak kabul edilen terörizm, dünya genelinde pek çok ulusu, toplumu ve bireyi doğrudan ilgilendiren bir sorun konumuna gelmiştir. Terörizmin neden olduğu tahribat, uluslararası ilişkilerden bireylerin yaşantılarına kadar pek çok alanda hissedilmektedir.
Bu kitap; terörizmin çok boyutlu yapısını, tarihini, nedenlerini, psikolojik ve sosyolojik analizini ve bu sorunla nasıl başa çıkılması gerektiğini derinlemesine inceleyerek konuya dair geniş bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır. Kitap; alanda çalışanlar, akademisyen ve öğrencilerle birlikte genel okuyucuya da hitap etmektedir.


Fatma Taşdemir “Terörizm bir çeşit suçtur; bir çeşit tiyatrodur ve bir çeşit savaştır”.

Terörizm ve Ülke Dışı Kuvvet Kullanma Hukuku, çok boyutlu terörizm olgusunu ve terörizmle mücadelede kuvvet kullanma hukuku yaklaşımının önemini anlamak ve değerlendirmek için kaleme alınmış temel bir kaynaktır. Bu Kitap, terörizm, terörizmle mücadelede silahlı çatışmalar hukuku ve kuvvet kullanma hukuku (özellikle meşru müdafaa hakkı) esasında yazılmış en güncel, en kapsamlı ve özenle hazırlanmış bir çalışmadır. Kitapta; terörizmin tanımı, boyutları, nedenleri, tarihi, türleri, stratejileri ve mücadele yöntemleri derinlemesine ele alınmakta ve kuvvet kullanma hukuku çerçevesinde teorik açıdan son derece orijinal ve faydalı bilgiler sunulmaktadır. Bu teorik bilgiler, uluslararası örgütlerin ve devletlerin çeşitli olaylardaki uygulamaları ile sınanarak gelecekte terörizmle mücadele açısından faydalı olabilecek sonuçlar çıkarılmaya çabalanmakta ve analizler yapılmaktadır.
Levent Kalyon Türkiye'nin jeo-stratejik konumu, ulusal ve uluslararası platformda siyaset üretmeye konu olacak değerdedir. Bu nedenle Türkiye'nin topraklarını kullanmak isteyecek sınır ötesi güçlerin olması ve Türkiye'nin tehdit algılamaları doğaldır. Ancak bugün, Cumhuriyet tarihi boyunca yükseliş eğiliminde olan savunma harcamalarının gerekliliğini sadece bu coğrafyaya ve bu coğrafyanın yarattığı tehditlere dayandırmak, Türkiye'nin jeo-stratejik konumu ile ilişkilendirmek tatmin edici ve gerçekçi değildir. Savunma politikalarımızın özgün olmadığı, Türkiye'nin gerçekleri temeline oturmadığı ve kurgulanan senaryolardan kaynaklanan tehditleri merkeze aldığı düşünülmektedir. Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu coğrafyada yaratılan askeri-politik ortamın kendiliğinden oluşmadığı ve Türkiye'nin savunma refleksini ve buna bağlı savunma harcamalarını sürekli canlı tutmaya teşvik edecek zeminin hegemon güçlerce hazırlandığına inanılmaktadır.
Dünya genelinde her yıl bir trilyon doların oldukça üzerinde savunma harcaması içeren bir savunma ve silah sektörü yaratılmıştır. Öyle ki milyonlarca insan bu sektörde istihdam edilmekte, yüzlerce dev şirket bu sektörden beslenmektedir. Dünyadaki gelişmeler ne olursa veya nasıl olursa olsun, bu dev şirketlerin ülkesinde ekonomik bir kriz yaşanmaması için bu sektörün aksatılmadan çalışması, silahların üretilmesi ve kullanılması, mühimmatın tüketilmesi gerekmektedir, gerisi detay veya senaryodur. Ancak, uluslararası kapitalizmin başat oyuncuları tarafından planlanan ve sergilenen bu detay veya senaryolar, azgelişmiş ülkeler için yaşanan gerçekler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’nin savunma politikalarının oluşumunda rol oynayan yapı, yönetsel tercihler, ulusal/küresel çevre ve dinamikleri inceleyerek ulusal savunma politikalarımızı analiz etmektir. Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi savunma politikalarını tarihsel yaklaşımla analiz eden; savunma yapısı, karar mekanizmaları, politika belgeleri, politika aktörleri olarak politika oluşum sürecinin bileşenlerini bir bütün şeklinde inceleyen ilk çalışma özelliği taşıdığı değerlendirilmektedir. Savunma politikaları oluşum süreci incelenirken, dönemin özelliklerini yansıtan siyasi, askeri ve ekonomik çevre ile birlikte iç ve dış dünyanın savunma politikalarını etkileyen aktörlere de yer verilmiş, bu çerçevede sistem ve temel yaklaşımları merkeze alan değerlendirme ve öz eleştiriler yapılmıştır.
Onur Sönmez Yaratıcılık, insan zekâsının temel bir özelliği ve yapay zekâ için ise kaçınılmaz bir mücadeledir. Yapay zekâ, bilinen kurguyu kendi sistematiğine göre değiştirerek yeni bir gerçeklik oluşturmaktadır. Alan Turing tarafından 2. Dünya Savaşı'nda Almanların kriptolu mesajlarını deşifre etmek için geliştirilen makine, bugünkü anlamda yapay zekânın gelişmesine ve ulusal güvenlikte kullanımına temel teşkil etmiştir.
Yeryüzü var edildiğinden ve insanlar nefes alıp vermeye başladığı günden beri dünyada en çok gelişim kaydeden varlık insan beynidir. Dünyamızın gelişimine mercek tuttuğumuzda, gelişmişlikte varılan noktayla insan beyninin fevkalade boyutlarını görmekteyiz. İşte bu gelişimde ateşin bulunması, matbaanın icadı, elektriğin keşfi ve internetin yaygınlaşması gibi mihenk taşları nasıl ki bulundukları yüzyılın en önemli projesiyse, yapay zekâ da bu yüzyılın en önemli projesidir.
Devletler daha iyi, daha hızlı ve daha güçlü silah ve teknolojiler peşinde oldukları için sürekli olarak değişim ihtiyacı içerisinde olmuşlardır. Bu durum ise tam olarak yapay zekânın tüm savaş alanlarında (kara, deniz, hava, uzay ve bilgi) ve tüm savaş seviyelerinde (politik, stratejik, operasyonel ve taktik) sağladığı şeydir. Öyle ki sadece bir ülkenin yapay zekâ teknolojilerine hâkim olduğu bir dünya hiç olmadığı kadar tehlikeli olabilecektir. Çalışmada da ifade edildiği şekliyle, yapay zekâyı kim önce geliştirirse önceliğinin olanaklarını kullanacağı muhakkaktır ve kendimizi savunmak -varsa- kendi yapay zekâlarımız sayesinde olacaktır.
Adem Sağır, Ayfer Aydıner Boylu, Caner Kalaycı, Cengiz Kılıç, Ekrem Yaşar Akçay, Gökhan Telatar, Gülay Günay, Mehmet Arif Türkdogan, Mehmet Dalar, Mustafa Altunok, Sezai Özçelik, Umut Kedikli İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan göç, son yıllarda uluslararası ilişkilerin gündemini oldukça meşgul eden bir konudur. Göç çoğunlukla ekonomi, demokratikleşme sorunları, otoriter yönetimler, iklim ve çevresel sorunlar ve salgın hastalıklar gibi içsel sebeplerden kaynaklansa da, aynı zamanda devletlerarası çatışmalardan veya diğer dışsal faktörlerden de kaynaklanabilmektedir. Dolayısıyla göç, sebepleri ve sonuçları itibariyle uluslararası boyutları bulunan bir mesele olup, artık uluslararası ilişkilerin en önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Suriye iç savaşından kaynaklanan ve çok geniş bir coğrafyayı etkileyen göç hareketleri buna en güncel örnektir. Göçün arkasında yatan nedenler ve ortaya çıkardığı sonuçlar dikkate alındığında bir güvenlik meselesi olduğu görülmektedir. Soğuk Savaş döneminin devlet merkezli bakış açısı göçün devlet güvenliği açısından önemini ön plana çıkarırken, Soğuk Savaş sonrası dönemde devletleri ve toplumları tehdit eden sorunlar, hem daha görünür bir hal aldığından hem de çeşitlendiğinden göç olgusunun yeni güvenlik yaklaşımları bağlamında tartışılmasını da beraberinde getirmektedir.
İşte bu kitap çalışması göç meselesinin farklı boyutlarını güvenlik perspektifinden analiz etmektedir. Bu bağlamda göç meselesinin hukuki, ekonomi politik, toplumsal ve cinsiyet boyutlarını ele almaktadır. Ayrıca göç hareketlerinin yaygınlaşmasıyla bir ekonomik sektör haline gelen göçmen kaçakçılığı, göçün yönetimine ilişkin uluslararası işbirliği, yoğun Suriyeli göçüne maruz kalan Türkiye'nin göçün yönetimine ilişkin politikaları, Suriyeli göçmenlerin çoğunluğunun ulaşmak istedikleri Avrupa Birliği'nin göç politikaları da bu kitabın üzerinde durduğu konular arasındadır. Böylece kitap, göç olgusuna ilişkin güncel, kapsamlı ve multidisipliner bir analiz sunmayı amaçlamaktadır.

Ayça Eminoğlu, Bezen Balamir Coşkun, Bülent Şener, Ceren Uysal Oğuz, Çiğdem Üstün, Gökhan Koçer, Kristin Vandenbelt, Mehmet Emin Erendor, Mete Ulaş Aksoy, Murat Ülgül, Salih Biçakçı, Sanem Özer, Selim Kurt, Senem Atvur, Şeyma Kalyoncu, Vahit Güntay Uluslararası güvenlik, sürekli gelişen ve derinleşen yapısıyla uluslararası ilişkiler disiplininin en önemli alt başlıklarından birini oluşturmaktadır. Geleneksel güvenlik tehditleri arasında sayılan savaş, çatışma, uluslararası krizler, terörizm ve nükleer silahların yayılması gibi başlıklar hâlâ devletlerin ve ulusların gündeminin büyük bir bölümünü işgal ederken aynı zamanda siber saldırılar, çevre tehditleri, uluslararası göç, küreselleşmenin yarattığı ekonomik güvensizlik gibi sorunlar da acil önlemler ve güçlü politikalar gerektirmektedir. 2020 yılının başından itibaren siyasi, ekonomik ve sosyal hayatımızın oldukça büyük bir bölümünü etkileyen pandemi krizi, uluslararası güvenliğin bu evrimselleşen doğasını gösteren en son örneklerden biri olmuştur.
Bu kitap, uluslararası güvenlik sorunlarına ilgi duyanlar için bir giriş olması amacıyla hazırlanmıştır. Konularında uzman akademisyenler, uluslararası güvenliğin başlıca tematik konularını literatürde hâkim teorik yaklaşımlarla analiz ederek ve güncel tartışmaları da içerecek şekilde sunarak uluslararası ilişkiler öğrencilerinin ve akademisyenlerinin temel düzeyde bilgi sahibi olmasını amaçlamışlardır. Her bölüm, bir literatür analizi olarak planlanmış ve bölüm sonlarında ek okumalar ve tartışma soruları ile okuyucuların söz konusu alanlarda araştırmalarına devam etmeleri için bir kapı aralanmıştır. Bu bağlamda, editörler olarak sürekli evrim yaşayan bir çalışma alanının haritasını sunan bu kitabın Türkçe literatür açısından faydalı olmasını umuyoruz.
Canan Orhan Gönül Şiddet, uluslararası ilişkiler alanında savaş, saldırı, baskı ve terör gibi biçimleriyle ortaya çıkmaktadır. Bu şiddet biçimlerinden terörizm, küreselleşme döneminde yeni boyutlar kazanmış ve böylece uluslararası barış ve güvenliği etkilemesiyle uluslararası toplumun ortak sorunu hâline gelmiştir. Devletler artık uluslararası terörizme karşı tek başına mücadelede zorlanmaktadır. Askerî güce dayanan realist yaklaşımlar bu konuda yetersiz kalmaktadır. Günümüzde güvenlik kavramının genişlemesi ve derinleşmesiyle de devlet dışı aktörler uluslararası sistemde daha etkin olmaya başlamıştır. Bu gelişmeler doğrultusunda neoliberal kurumsalcı yaklaşımlar iş birliğine dayanan çoğulcu güvenlik teorilerini savunmaktadır. Neoliberal kurumsalcılığa göre terörizmi engellemek ve mücadele etmek için uluslararası rejim güçlendirilmeli ve uluslararası kurumlar aracılığıyla iş birliği geliştirilmelidir. Bu yaklaşım açısından IŞİD gibi yeni terör örgütlerine karşı ancak bu şekilde sonuç alınabilir. Dinî ideolojisi, gevşek örgütlenme yapısı, finansal kaynakları, bilişim teknolojilerini iyi derecede kullanması, yabancı savaşçılara ve ağır silahlara sahip olması gibi özellikleriyle IŞİD, uluslararası iş birliği yapılarak yenilgiye uğratılmıştır. Fakat IŞİD tehlikesinin tam olarak ortadan kalktığı söylenemez, dolayısıyla uluslararası terörizme karşı etkin bir mücadele için iş birlikçi güvenlik anlayışının geliştirilerek sürdürülmesi gerekmektedir.
Aylin Gürzel Aka, Elif Bali Kurtarır, Ersin İçöz, Fuat Bozyel, Fulya Köksoy, Mehmet Babacan, Niyazi İpek, Tolga Otabatmaz, Tümer Demir, Yasemin Çokgüçlü, Yıldırım Deniz, Zeynep Elif Koç Nükleer silah sahibi devletler, kitle imha silahları kategorisinin en yıkıcı silahları olan nükleer silahları nasıl elde etmişlerdir? Neden bu silahları elde etmek için çabalamışlardır ve uluslararası toplumdan kaynaklanan baskılara rağmen neden bu ölümcül silahları ellerinde tutmaya devam etmektedirler?
Yukarıdaki sorular çerçevesinde hazırlanan, alanda başucu niteliği taşıyan bu eser, nükleer silahların sahiplenilmesinin uluslararası ilişkilere ve küresel güvenliğe olan etkileri üzerine zengin bir bakış açısı sunmaktadır. Bu alandaki önemli kavramları ve tarihsel gelişmeleri ele alarak nükleer silahların uluslararası sistemdeki rolü hakkında derinlemesine bir anlayış ortaya koymaktadır.
Umut KEDİKLİ Yazarın, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olduğu dönemde yazmış olduğu “Devlet Destekli Terörizm Nedeniyle Devletin Uluslararası Sorumluluğu” başlıklı doktora tezinden kitap haline getirilen bu çalışmasında terörizmin tanımlanmasına ilişkin mevcut tartışmalara girilmeksizin, bir devletin uluslararası terörizme destek olması durumunda uluslararası alanda siyasi ve hukuki açılardan sorumluluğunun doğacağı ve terörizme destek olan devletin karşı karşıya kalacağı hukuki ve siyasi yaptırımların neler olabileceği irdelenmektedir. Kitapta, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin farklı şekilleri tarihsel olarak örneklerle açıklanmaktadır.
Kitabın önemli bir özelliği, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırılığını ortaya koyarken uluslararası toplumun geneli tarafından kabul edilen uluslararası terörizmle mücadeleye yönelik sözleşmelerdeki maddeleri incelemesi ve uluslararası yargı organlarının devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan çeşitli kararların hukuki bir incelemesini sunmasıdır. Ayrıca kitabın diğer bir özelliği de, terörizme destek olan devletlere karşı hem uluslararası toplum tarafından hemde bu terörün hedefi olan devlet tarafından başvurulabilecek yaptırımların neler olabileceği konusunu incelemesidir. Bu yönüyle kitabın, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı devlet destekli terörizm olgusunun ve terörizme yönelik devlet desteği ile mücadelenin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Can Kızılkan Yunanistan'ın mevcut dış ve güvenlik politikaları, 1974 yılında başlayan Metapolitefsi (Μεταπολίτευση) dönemi olarak bilinen dönemin tarihsel ve kültürel etkileri kapsamında şekillenmiştir. Metapolitefsi, kavram olarak Yunanistan'da 1974 yılından itibaren günümüze kadar olan sivil demokratik süreç anlamına gelmektedir.
Kraliyetten cumhuriyete uzanan bu süreçte Metapolitefsi ve Avrupa (Batı ittifakı) siyasetine dayalı diplomasi, Yunanistan'ın politikalarının ana iskeletini oluşturmuştur. Bu politikaların temel unsurlarının ise ABD ile iyi ilişkiler kurmak, İsrail ile GKRY'yi de (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) katarak üçlü müttefiklik kurmak ve Çin ile ticari ilişkileri geliştirmek olduğu görülmektedir.
Yunanistan'ın Metapolitefsi döneminin (1974-2021) dış ve güvenlik politikaları ve ittifak ilişkileri, geniş bir Yunanca literatürün taranarak ele alınmasıyla bölgesel ve ulusal meseleleri ekseninde küresel ve bölgesel aktörlerle ilişikleriyle analiz edilmiştir.
Bu çalışma, Yunanistan'ın Üçüncü Yunan Cumhuriyeti olarak da adlandırılan Metapolitefsi dönemi (1974-2021) dış ve güvenlik politikalarının Türkiye karşıtlığı üzerine ittifak ilişkileri stratejisini benimsediği düşüncesine dayanmaktadır. Bu bağlamda Yunanistan'ın 1974 yılından Avrupa Birliği üyesi olduğu 1981 yılına kadarki dış ve güvenlik politikaları, ulusal meseleler şeklinde ifade edilen sorunlardan meydana gelmiş, AB üyeliği sonrası bu sorunları Avrupalılaştırma politikası izlemiştir. Buna ek olarak, Yunanistan'ın uluslararası hukuku ihlal ederek Doğu Ege Adaları'nın gayri askerî statüsünü aşındırıyor olması, Ege Denizi'nde Türkiye üzerine güvenlik tehdidi yaratmaktadır.
Hasan Acar Tarihsel bağlam, yalnızca bireysel deneyimi okuyucularla paylaşmaktan ziyade geçmiş olayları günümüzde yorumlamamızı sağlar. Türkiye-Suriye ilişkileri, 1998 yılında Adana Mutabakatı'nın imzalanması ve sonrasında belirli bir süre gerginlikten uzak devam etmiştir. Beşar Esad'ın 2000 yılında Suriye'de iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye-Suriye ilişkileri, geçici bir süre de olsa normalleşme sürecine girmiştir. İki ülke arasında yakalanan olumlu hava, Suriye Krizi'nin başlangıcına kadar devam etmiştir. Suriye Krizi'nin başlamasıyla birlikte bölgede artan güvenlik sorunları, Türkiye'yi bölgesel güvenliğin sağlanması noktasında birtakım adımlar atmaya zorlamıştır. Bu kapsamda bölgede Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları gerçekleştirilmiştir. Bu kitabın amacı, söz konusu harekâtlar kapsamında, Türkiye-Suriye ilişkilerini neorealist kuram bağlamında analiz ederek uluslararası politik ilişkilerde daha gerçekçi sonuçlara ulaşmaktır.
Uluslararası politika analizini kuramsal yaklaşımlarla ifade etmek, her zaman daha bilimsel sonuçlara ve daha gerçekçi verilere ulaşmamızı sağlayacaktır. Bu çalışmada, uluslararası politik ilişkileri yorumlamayı sağlayan bir kılavuz olarak neorealist kuramdan istifade edilmiştir. Bunun sebebi Suriye Krizi'yle ortaya çıkan sorunlara bölgesel ve uluslararası güç odaklarının müdahil olmasıdır. Neorealist kuram, uluslararası politikayı devletlerin birbirleriyle olan güç ilişkisinden ziyade uluslararası sistemin yapısıyla açıklamaya çalışmaktadır. Arap Baharı'nın etkisiyle 2011 yılında başlayan Suriye Krizi, Türkiye'nin bölgesel güvenliğini tehdit eder bir niteliğe kavuşmuştur. Krize Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası güç odaklarının müdahil olmasıyla krizin çözümü zorlaşmıştır. Gelinen noktada Suriye Krizi'nin nasıl sonuçlanacağı belirsizliğini korumaktadır. Bölgede yer alan ve farklı menfaatlere sahip güç odaklarının varlığı, krizin olumlu bir şekilde sonuçlanmasını her geçen gün güçleştirmektedir. Bu kitap, çocukların ölmediği, daha barışçıl daha yaşanabilir bir dünya ümidiyle bilim dünyasına ve krizin çözümüne bir nebze de olsa katkı sunma amacındadır.