Türkiye Cumhuriyeti Tarihi \ 1-1
Yüksel Yıldırım Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi tarihi açısından önemli özelliğe sahip olan 8 Şubat 1935 genel seçimlerinde hem kadınlar ilk defa milletvekili seçme ve seçilme hakkını kullanmış hem de azınlıklar bağımsız milletvekili olarak Meclise girmiştir. Bu çalışmada, 8 Şubat seçim çalışmaları, adayların basın açıklamaları, seçim günü yaşanan gelişmeler ve milletvekili seçilen bağımsız milletvekillerinin Meclis faaliyetleri ele alınmıştır.
14 Kasım 1938 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Atatürk'ün vefatı üzerine söz alan Ankara Bağımsız Milletvekili Dr. Nikola Taptas “Böyle bir dehanın eserini, ruhunu anlamak, onu tespit etmek bugünkü insanların işi değildir. Bunu ancak gelecek asırlarda yazılacak beynelmilel siyasi tarih meydana çıkarabilecektir. Bu hususta tabiidir ki bir şey ilave etmekte acizim. Bugün matem içinde bulunan 17, 18 milyon vatandaş içinde yaşayan Rum vatandaşlar da aynı şekilde ağlamaktadır. Bunlar Atatürk'ün ismini daima, ebediyen, şükran ve hürmetle kalplerinde muhafaza edeceklerdir.” ifadelerini kullanmıştır.
İ. Ersan Bengisu Türkiye siyasi tarihi, bir anlamda ordunun sivil siyaset üzerindeki etkisi ve müdahalelerinin tarihidir. Bu durum, modern dönem Osmanlı'dan itibaren ordunun modernleşme çabamızın baş aktörü olması ve sonra bunu kurtarıcı-kurucu rolü ile birleştirerek Cumhuriyet Dönemi'ne de aktarması nedeni ile sık sık sivil siyasete müdahalesi şeklinde tezahür etmektedir. Gerçekleşen iki müdahale haricinde gerçekleştirilmeye çalışılan ancak sonuca ulaşmamış girişimler de mevcuttur. Bu kitabın odak noktasını teşkil eden 9 Mart 1971 darbe girişimi de bunlar içinde yer alır.
Siyaset bilimi literatüründe askerî müdahaleler, sivil-asker ilişkileri bağlamında incelenir. Çalışmamızda hem dünyada hem Türkiye'de sivil-asker ilişkileri literatürü hakkında üretilmiş eserler ve görüşler incelenmiş, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e tarihsel bir bakışla askerî müdahaleler aktarılmıştır. Ayrıca 9 Mart 1971 girişimini hazırlayan faktörlerin genel bir algısını yaratmak adına uluslararası konjonktür ve 1960'lar Türkiye'sinin genel siyasi yapısı anlatılmış, 9 Mart girişiminin ideolojik altyapısını oluşturan temel tezler, bu tezlerin Türkiye'de uygulanma pratiğini geliştiren hareketler ve darbe girişimi içindeki fiilî aktörler olan örgütlenmeler incelenmiştir.
Çalışmamızın amacı; konu ile ilgili yapılan tüm çalışmalarda eksikliği hissedilen 9 Mart 1971 darbe girişiminin ideolojik ve sosyoekonomik analizini yapmak, bunu yaparken de girişimin bize göre kendinden önceki ve sonraki müdahalelerden “ayrıksı” olma nedenlerini ortaya koymak ve literatürde genel olarak çeşitli çalışmaların içerisinde bir alt bölüm olarak incelenmeye çalışılmış bu konu hakkında detaylı bir çalışma yapmaktır.
Mehmet Kılıç Yakın tarihimizi her yönüyle bilmek, günümüzü anlamak ve geleceğimizi planlayabilmek açısından oldukça önemlidir. Çünkü tarih, yaşanmış ve bitmiş olaylar bütünü değil, geçmişi günümüze ve geleceğe bağlayan zincirleme olgular bütünüdür. Bu açıdan bakıldığında yakın tarihimiz Atatürk'ün hâl tercümesidir. O; yaşamında karşılaştığı zorlukların aşılmasında ve problemlerin çözümünde daima akıl ve bilimin yol göstericiliğini takip ettiğini, başka yol gösterici olamayacağını belirtmektedir.
Yakın tarihimizin en çalkantılı dönemine liderlik eden Atatürk'ün mücadele ruhunu anlamaya çalışmak için yaşananlara Atatürk'ün gözleriyle bakmak gereklidir. Çünkü Atatürk bir işi başarabilmek için eldeki vasıtaların yetersiz kaldığı anda bile umudunu, inancını, kararlılığını, idealini ve milletine olan güvenini kaybetmeden ve dış kaynak kullanmaksızın iç kaynaklardan yeni vasıtalar üretebilen bir liderdir.
Bu kitap, Atatürk'ün akıl ve bilim rehberliğinde ortaya koyduğu çözüm metotlarını gündelik yaşamda karşılaştığımız zorluklarla baş edebilmek için de kullanabileceğimizi gösteren kılavuz niteliğindedir.
Tüm kitapseverlerin keyifle okuması ve herkese fayda sağlaması temennisiyle…


Kubilay Çelik Kitabın adı, çoğunuza garip gelebilir. Tabii ki ülkemizin her ferdi, Büyük Önder Atatürk'ün 1881 yılında doğduğunu ve 10 Kasım 1938 yılında vefat ettiğini biliyordur. Yani 57 yıl yaşadığını… Peki hiç düşündünüz mü Atatürk bu kadar kısa bir hayatın acaba kaç yılını kendisi için yaşadı?
Mustafa Kemal Atatürk 57 yıllık ömrünün 17 yılını, ilkokul ve disiplinli askerî eğitime harcadı. 18 yılını, sıcak yatak yüzü görmeden savaşlarla -bir cepheden diğerine koşarak-, tehdit edilerek, sürgüne gönderilerek, hapis yatarak, kendisine çıkarılan ölüm fermanıyla ve suikast girişimleriyle, 15 yılını da Cumhuriyet'in kuruluşu ve gelişmesi için birçok zorluklarla uğraşarak geçirdi. Ömründen tüm bu yılları çıkarırsanız geriye yalnızca 7 yıl kalıyor.
Mustafa Kemal rahat bırakılsaydı, acaba bu ülke için daha neler yapardı? Biz sade insanlar bile çoğu zaman “Artık bundan sonra başkası için değil, kendim için yaşayacağım.” deriz. Ancak Atatürk bunu hiç yapmadı. Hayatını, halkını kurtarmaya ve bir ülke kurmaya adadı. “Milleti var olsun, halkın bağımsız bir ülkesi olsun, altında gururla yaşayacağı bir bayrağı olsun, çocukları özgür olsun.” diye kendi ömrünü feda etti...
Ayrıca Atatürk, kitapta okuduğunuzda göreceğiniz üzere sıtma, difteri, zatürre, kulak egzaması, böbrek rahatsızlığı, idrar yolları iltihabı, göz rahatsızlığı, cephelerde yaralanmalar, ateşli hastalıklar, diş problemleri, kaburga kemiği kırığı, kalp krizleri ve karaciğer rahatsızlığı gibi birçok hastalıkla uğraştı. Acaba sağlığı tam yerinde olsaydı, Türkiye için daha neler yapardı?
Ne kadar şanslıyız ki dünyaya yüzyılda bir gelen, o da bize nasip olan büyük deha, birçok devrimi gerçekleştirerek Türkiye'nin kurtarıcısı oldu.
O gittikten sonra hem ülkemizde hem de dünyada olanlara şöyle bir bakarsak Mustafa Kemal Atatürk'ün, ne büyük bir kahraman ve büyük bir devlet adamı olduğunu daha iyi anlarız.
Ahmet Bekir Palazoğlu

Atatürk Kimdir? Bu gerçeği Atatürk’ün kendi anlattıklarından veya onunla görüşenlerin anı ve değerlendirmelerinden öğrenebiliriz. Atatürk’e dair her yazıda bu büyük insanın bir yönünü, bir özelliğini görmek mümkündür. O, bu özelikleri ile başlı başına bir tarih olan bir “büyük insan”dır. Denilebilir ki Atatürk’ün kişiliğini ve hayatını kendi elleriyle biçimlendirecek ve yükselterek görüş, düşünce davranışlarıyla yüzyılları aşacak ulusal ve evrensel değerde bir “büyük Türk”, bir “büyük insan” düzeyine ulaşmıştır. Kısaca Atatürk’ü yaratan, yine kendisi olmuştur.


Bu dizinin ilk kitabı olan Atatürk’ün Kişiliği’nde Atatürk’ün kişilik özellikleri ile ilgili anılar ve değerlendirmeler, temel kaynaklar taranarak bir araya getirilmiş ve okuyucunun hizmetine sunulmuştur.

Ahmet Bekir Palazoğlu

Atatürk Kimdir? Bu gerçeği Atatürk’ün kendi anlattıklarından veya onunla görüşenlerin anı ve değerlendirmelerinden öğrenebiliriz. Atatürk’e dair her yazıda bu büyük insanın bir yönünü, bir özelliğini görmek mümkündür. O, bu özelikleri ile başlı başına bir tarih olan bir “büyük insan”dır. Denilebilir ki Atatürk’ün kişiliğini ve hayatını kendi elleriyle biçimlendirecek ve yükselterek görüş, düşünce davranışlarıyla yüzyılları aşacak ulusal ve evrensel değerde bir “büyük Türk”, bir “büyük insan” düzeyine ulaşmıştır. Kısaca Atatürk’ü yaratan, yine kendisi olmuştur.


Bu dizinin ikinci kitabı olan Atatürk’ün İnsanlığı’nda Atatürk’ün insan yönü ile ilgili anılar ve değerlendirmeler, temel kaynaklar taranarak bir araya getirilmiş ve bunlar, ilk yayınlandıkları şekliyle okuyucuların kullanımına sunulmuştur.

Ahmet Bekir Palazoğlu

Atatürk Kimdir? Bu gerçeği Atatürk’ün kendi anlattıklarından veya onunla görüşenlerin anı ve değerlendirmelerinden öğrenebiliriz. Atatürk’e dair her yazıda bu büyük insanın bir yönünü, bir özelliğini görmek mümkündür. O, bu özelikleri ile başlı başına bir tarih olan bir “büyük insan”dır. Denilebilir ki Atatürk’ün kişiliğini ve hayatını kendi elleriyle biçimlendirecek ve yükselterek görüş, düşünce davranışlarıyla yüzyılları aşacak ulusal ve evrensel değerde bir “büyük Türk”, bir “büyük insan” düzeyine ulaşmıştır. Kısaca Atatürk’ü yaratan, yine kendisi olmuştur.


Bu dizinin üçüncü kitabı olan Atatürk’ün Askerliği’nde Atatürk’ün askerlik hayatı ile ilgili anılar ve değerlendirmeler, temel kaynaklar taranarak bir araya getirilmiş ve bunlar, ilk yayınlandıkları şekliyle okuyucuların hizmetine sunulmuştur.

Ahmet Bekir Palazoğlu

Atatürk Kimdir? Bu gerçeği Atatürk’ün kendi anlattıklarından veya onunla görüşenlerin anı ve değerlendirmelerinden öğrenebiliriz. Atatürk’e dair her yazıda bu büyük insanın bir yönünü, bir özelliğini görmek mümkündür. O, bu özelikleri ile başlı başına bir tarih olan bir “büyük insan”dır. Denilebilir ki Atatürk’ün kişiliğini ve hayatını kendi elleriyle biçimlendirecek ve yükselterek görüş, düşünce davranışlarıyla yüzyılları aşacak ulusal ve evrensel değerde bir “büyük Türk”, bir “büyük insan” düzeyine ulaşmıştır. Kısaca Atatürk’ü yaratan, yine kendisi olmuştur.


Bu dizinin dördüncü kitabı olan Atatürk’ün Milliyetçiliği’nde Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı ile ilgili anılar ve değerlendirmeler, temel kaynaklar taranarak bir araya getirilmiş ve bunlar, ilk yayınlandıkları şekliyle okuyucuların kullanımına sunulmuştur.

Ahmet Bekir Palazoğlu

Atatürk Kimdir? Bu gerçeği Atatürk’ün kendi anlattıklarından veya onunla görüşenlerin anı ve değerlendirmelerinden öğrenebiliriz. Atatürk’e dair her yazıda bu büyük insanın bir yönünü, bir özelliğini görmek mümkündür. O, bu özelikleri ile başlı başına bir tarih olan bir “büyük insan”dır. Denilebilir ki Atatürk’ün kişiliğini ve hayatını kendi elleriyle biçimlendirecek ve yükselterek görüş, düşünce davranışlarıyla yüzyılları aşacak ulusal ve evrensel değerde bir “büyük Türk”, bir “büyük insan” düzeyine ulaşmıştır. Kısaca Atatürk’ü yaratan, yine kendisi olmuştur.


Bu dizinin beşinci kitabı olan Atatürk’ün İnkılapçılığı’nda Atatürk’ün inkılapçılık ve yenilikçilik hayatı ile ilgili anılar ve değerlendirmeler, temel kaynaklar taranarak bir araya getirilmiş ve bunlar, ilk yayınlandıkları şekliyle okuyucuların hizmetine sunulmuştur.

Ahmet Bekir Palazoğlu Atatürk'e dair her yazıda bu büyük insanın bir yönünü bir özelliğini görmek mümkündür. O bu özellikleri ile başlı başına bir tarih olan bir büyük insandır. Denilebilir ki Atatürk kişiliğini ve hayatını kendi elleriyle biçimlendirerek ve yükselterek görüş düşünce tutum ve davranışlarıyla yüzyılları aşacak ulusal ve evrensel değerde ve enginlikte seçkin bir büyük Türk, bir büyük insan, bir büyük düşünür düzeyine ulaşmıştır... Kısaca Atatürk'ü yaratan, bütün gücünü ve ilhamını Türk milletinden alan Atatürk'ün kendisi olmuştur...
Ahmet Bekir Palazoğlu

Atatürk Kimdir? Bu gerçeği Atatürk’ün kendi anlattıklarından veya onunla görüşenlerin anı ve değerlendirmelerinden öğrenebiliriz. Atatürk’e dair her yazıda bu büyük insanın bir yönünü, bir özelliğini görmek mümkündür. O, bu özelikleri ile başlı başına bir tarih olan bir “büyük insan”dır. Denilebilir ki Atatürk’ün kişiliğini ve hayatını kendi elleriyle biçimlendirecek ve yükselterek görüş, düşünce davranışlarıyla yüzyılları aşacak ulusal ve evrensel değerde bir “büyük Türk”, bir “büyük insan” düzeyine ulaşmıştır. Kısaca Atatürk’ü yaratan, yine kendisi olmuştur.


ATATÜRK KİMDİR? adlı bu yayın dizisinden altıncı cildin ikinci kitabı olan ATATÜRK'ün TEVLET ADAMLIĞI DÜNYADA BARIŞ Atatürk'ün yöneticilik özellikleri ile ilgili anılar ve değerlendirmeler, temel kaynaklardan taranarak bir araya getirilmiş ve bunlar, ilk yayınlandıkları şekliyle okuyucuların hizmetine sunulmuştur.


DİZİNİN DİĞER KİTAPLARI:


- Atatürk'ün Kişiliği


- Atatürk'ün İsanlığı


- Atatürk'ün Askerliği


- Atatürk'ün Milliyetçiliği


- Atatürk'ün İnkılâpçılığı


- Atatürk'ün Devlet Adamlığı Yurtta Barış

Salih Yılmaz, Yaşar Baytal, Sayim Türkman Kuşkusuz Atatürk ve Cumhuriyet tarihi ve inkılap tarihi ile ilgili çok sayıda yayın mevcuttur. Ancak Cumhuriyet tarihini kronolojik bir sıra ve detaylı anlatım tarzıyla ele alan yayın sayısı oldukça azdır. Bu kitap ile belgelere dayalı biçimde Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi ve sosyokültürel tarihini bütün yönüyle inceleme imkânına sahip olabilirsiniz. Eserde; Türkiye'de demokrasinin doğuşu, gelişimi ve Türk demokrasisinde meydana gelen aksamalarla ilgili bilgilere kolayca ulaşabileceğiniz gibi Türk modernleşme ve Batılılaşma tarihini de bulmanız mümkündür. Ayrıca Türkiye'nin sosyal ve kültürel tarihini özellikle eğitim tarihini bu eserden öğrenebilirsiniz. Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki eğitim politikalarına dair bilgiler ve diğer toplumsal olayların tarihî bilgisi detaylı olarak anlatılmıştır. Kısaca, bu eser toplumun tüm kesimlerine hitap eden akademik düzeyde ancak yalın bir dille yazılmış başucu kitabıdır.
Kitabın içeriği hazırlanırken sadece üniversitelerdeki T.C. inkılap tarihi ve tarih bölümlerinin programları değil; aynı zamanda hukuk fakültesi, iktisadi ve idari bilimler fakültesi (uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi gibi bölümler) ders prog­ramları ve MEB ile YÖK'ün T.C. inkılap tarihi dersleri konusunda yaptığı en son program düzenlemeleri de dikkate alınmıştır. Buna bağlı olarak kitap; üniversitelerde başta Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi dersi olmak üzere Türk demokrasi tarihi, Batılılaşma tarihi, Türkiye tarihi, Tür­kiye Cumhuriyeti tarihi gibi derslerde de yardımcı ders kitabı olarak kullanılabilir.
Bu kitap, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı, MEB ve YÖK'ün yaptığı sınav programları doğrultusunda (KPSS, ALES, DGS, Polis MYO, Askerî Okullar, MEB Müdür ve Müdür Yardımcılığı, İhtisas Sınavları, Yurtdışı Görevlendirme) en son güncellenmesi yapılmış iyi bir bilgi kaynağıdır.
Aynur Singin Cumhuriyet ideolojisinin parçalı tarih anlayışı birçok problem ve paradoks taşıyor. 1930’lu yıllarda inşa edilmeye çalışılan Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi ve aynı dönemde yazdırılan Tarih ders kitapları da öyle. Türkçe Kuran, Türkçe ibadet, Türk müslümanlığı, Türkçe ezan gibi... Esas problem öbekleri bir taraftan İslam paranteze alınıp baskılanırken eşzamanlı olarak yeni eğitim, kültür, tarih anlayışlarının İslamiyetle, “Türk’le irtibatlı olarak İslam tarih ve kültürüyle alt düzeyde ve “biçimsizleştirilerek” ilişkilendirilmesinde ortaya çıkıyor. Elbette dinin modern-laik-milliyetçi yorumlarıyla... Türk Tarih Tezi hazırlıkları sırasında İslam düşüncesi unsurlarının devreye sokulması ve bu alanda muhtevaları ve siyasetleri itibariyle önemsenmesi gereken metinlerin ehliyetli kişilere yazdırılması da bu politikaların ve ideolojik arayışların bir parçası. Onun için imkanlı tarafları olduğu kadar, belki daha fazla problemli ve paradoksal yönleri var. Bu çalışmada çoğu bilinmeyen veya bu çerçevede ele alınmayan metinlerden yola çıkarak mesele tetkik ve tahlil ediliyor.

İbrahim Kamil Bulgaristan Devleti'nin Türk Millî Mücadelesi'ne yaklaşımını anlamaya yönelik Bulgaristan diplomatik temsilciliklerinin yazışmalarını içeren bu çalışmanın esasını, Sofya'daki Merkezî Devlet Arşivi'nde bulunan Dışişleri Bakanlığı belgeleri oluşturmuştur. Söz konusu diplomatik belgeler; Bulgaristan'ın İstanbul ve Edirne temsilcilikleri ile Atina, Belgrad, Bern, Bükreş, Londra ve Viyana'daki Bulgaristan elçiliklerinden Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilen yazışmaları kapsamaktadır.
Kitapta 258 adet diplomatik belge kullanılmış, her birinin çevirisi yapılarak değerlendirilmiştir. Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Bulgar diplomatları; Paris Konferansı, Neuilly Antlaşması, Mudanya Ateşkesi, San Remo ve Sevr Antlaşmaları, Londra görüşmeleri gibi birçok olayı yakından takip etmişlerdir. Avrupa başkentlerindeki Bulgaristan diplomatlarının, Mustafa Kemal Paşa ve Millî Mücadele hakkında elde edebildikleri bilgiler ise sınırlı kalmıştır. Diplomatlar, bulundukları ülkenin resmî makamlarının açıklamalarıyla yetinmişlerdir. Sahada olan ve İstanbul, Edirne, Gümülcine'de görev yapan Bulgar diplomatların elde edebildikleri ise doğru bilgileri içermektedir.
Anadolu ve Trakya'daki Millî Mücadeleciler, yürütülen bağımsızlık savaşını, amaç ve hedeflerini dünyaya anlattıkları gibi Bulgaristan siyasal iktidarını da bilgilendirmişlerdir. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa, Bulgaristan Başbakanı Aleksandır Stamboliyski'ye bir mektup yazmıştır. Stamboliyski de bizzat Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek üzere temsilcilerini göndermiş, Türk Millî Mücadelesi'ne maddi ve manevi anlamda elinden gelen desteği vermekten çekinmemiştir.
Levent Bayraktar Felsefe en genel ifadesiyle; bir kültürün bilinci olarak betimlenir. Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Felsefe adlı bu eser, okuyucusunu Türkiye'de felsefenin kuruluşuna tanıklık etmeye ve bunun üzerine bir bilinç geliştirmeye davet ediyor. Esrede, felsefenin ilişkili olduğu disiplinler, düşünce mahfilleri, dergiler, kurumlar ve örnek düşünürler inceleniyor. Felsefenin Türkiye'de kurumsallaşması; çeşitli tema ve problemlerinin ön plana alınarak algılanmasıyla ve farklı felsefi ekoller üzerinden oluşmuştur. Bu eserden hareketle, Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminin zengin ve çok sesli felsefi yaklaşımlarının izleri sürülebilmektedir. Bu çalışma, felsefenin Türkiye'deki seyri üzerinden; Cumhuriyeti, çağımızı, entelektüel maceramızı, eğitim tarihimizi, ülkemizde felsefe ve sosyal bilimlerin dinamiklerini anlamak için ufuk açıcı bir imkân sunuyor.
Ayşegül Koyuncu Okca, Betül Pak, Çağrı Çağırgan, Esra Sarıkoyuncu Değerli, Kevser Değirmenci, Mehmet Demirci, Mehmet Ok, Naime Nur Bozbeyoğlu Kart, Nurten Çekal, Nusret Ercan Şenlikci, Rüveyda Bağbozan, Selahattin Akşit, Selim Parlaz, Sibel Öner Yalçın, Tuncer Baykara Pamukkale Üniversitesi Tavas Meslek Yüksekokulu ve Tavas Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulları tarafından Cumhuriyet'imizin 100. yılına armağan olarak çıkarılan bu kitap, Tavas ve çevresinin yerel tarih çalışmaları arkeoloji, tıp tarihi, coğrafya gibi diğer disiplinlerle birlikte incelenmesiyle oluşturulmuş, yörenin tarih ve kültür hafızasına katkı sağlayan bir eserdir. Tavas ile ilgili ortaya konulan bilgi birikimimizin tespiti, tahlili ve kritiği, gelecekte yapılacak çalışmalar için bir yol haritası çizilebilmesine imkân verecek ve rehberlik edecektir.
Kitap, büyük oranda Pamukkale Üniversitesi mensuplarınca hazırlanmıştır. Ayrıca, arkeoloji, coğrafya, tıp tarihi, gastronomi gibi bölümlerden de destek alınmıştır. Çalışmanın ortaya çıkmasında üniversitemiz dışından katkı sağlayan hocalarımız da Tavas tarihi üzerine yazılar kaleme almışlardır. Farklı alanlardan yazıların yer aldığı eserde Tavas'ın tarihsel gelişimi, coğrafyası, el sanatları ve yemek kültüründen de bahsedilmiştir.
Ali Meydan, Çetin Doğru, Emine Öztürk, Erkan Göksu, Gökay Durmuş, Hacer Kumandaş, Hadi Sofuoğlu, Kurtuluş Kayalı, Levent Yılmaz, Mehmet Cem Şahin, Mehmet Refik Korkusuz, Murat Özcan, Nilgün Türkileri, Sena Berfin Tunç, Seyfullah Palalı, Şengül Doğan, Timuçin Yalçınkaya, Tuğçe Şener, Yener Bektaş Dünya genelinde sosyal bilimlerin pek çok disiplininin doğuşu ve gelişimine ilişkin ilgili literatür incelendiğinde 19. yüzyılın bir başlangıç noktası olarak seçildiği dikkatleri çekmektedir. Bu yüzyılın insanlık tarihi içinde bir kırılma noktası olarak bilhassa Batı dünyasında öne çıkmasının sebebi üretim biçimlerindeki dönüşümlerin doğurduğu yeni sosyoekonomik ve kültürel süreçlerdeki yaşanan farklılaşmalardır. Aydınlanma düşüncesi, Fransız İhtilali ve Sanayi İnkılabı gibi sosyal hareketlerin 19. yüzyıl Batı toplumunda şekillendirdiği yeni yapılar, ilişkiler, kurumlar ve zihniyetler aynı zamanda bir daha eskiye (gelenekselliğe) dönüşün pek mümkün olmadığı rasyonelleşme, pozitivizm ve liberalizm gibi felsefi, toplumsal, politik ve ekonomik boyutları olan dünya görüşlerini, sosyal hayatın içine yerleştirmiştir. Modernleşme süreci olarak ifade edilen bu yeni dönemde modern toplumun ortaya koyduğu pek çok olguyu farklı bağlamlarda ele alan, inceleyen çeşitli sosyal bilim disiplinleri gelişmiştir. Bu dönemde sosyal bilimlerin yöntemi ve dolayısıyla bilgiye ulaşma araçları tıpkı doğa bilimlerinin yöntemi gibi deneysel ve olgusal olarak düşünülmüştür. Bu doğrultuda erken dönem sosyal bilim tarihine bakıldığında sosyal olay ve olguların tıpkı doğal bir nesne imiş gibi ele alındığını, yani yöntemsel ve terminolojik açıdan doğa bilimleri ile sosyal bilimler ya da insan bilimleri arasında herhangi bir farklılaşmaya ihtiyaç duyulmadığı görülmektedir. Bu durum sosyal bilimlerin başlangıçta son derece spekülatif bir düzlemde kalmasına, abartılı genellemeler ve tartışmalı içerikler ihtiva eden bir görünüme sahip olmasına sebep olmuştur. Zaman içeresinde görece daha özgün bir forma kavuşan sosyal bilimler bilhassa Batı'da 20. yüzyılda bağımsız bilim dalları olarak şekillenmeye başlamışlar, metodolojik ve terminolojik açıdan farklı bir aşamaya kavuşmuşlardır. Modern Batı toplumu kendi özgün tarihsel ve toplumsal koşulları içerisinde ortaya çıkan bağlamlarda ürettiği sosyal bilimsel kavramların, Batı dışı toplumlarda anlaşılma biçimleri, daima bir tartışma konusu olmuştur. Bu noktada sosyal bilimlerin ülkemizdeki gelişim serüveni, mevcut durum ve ileriye dönük olası senaryolar biz sosyal bilimciler açısından daima üzerinde kafa yorulan meseleler olarak gündemdeki ilk sıradaki yerini muhafaza etmektedir.
Nurullah Çetin Çanakkale Savaşları, Türk tarihinin en önemli evrelerinden birisidir. Çanakkale Savaşlarını Türk askeri başarıyla kazandı. Türk ruhuna tercüman olan sahih münevver Türk Beyi Mehmet Akif Ersoy da bu büyük zaferi şiiriyle destanlaştırmıştır. Bu kitapta Akif’in Çanakkale duyarlığı günümüze dönük olarak tahlil edilmiştir.
Başak Turna, Erdem Kaftan, Haydar Efe, Kadriye Okudan Dernek, Nursel Durmaz Bodur, Perihan Polat, Pınar Uz Hançarlı, Umut Bekcan, Utku Aybudak 1945-1960 arası dönem, Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılı anlamda parlamenter demokrasiye geçişi deneyimlediği yıllardır. Çok partili hayata geçiş kararı Türkiye için sadece rejim üzerinde bir değişikliği değil aynı zamanda ekonomik, kültürel ve demografik alanlarda hızlı bir değişim sürecini de ifade eder. Bu amaçla, ülkenin geçirdiği hızlı değişim sürecini, siyaset ve uluslararası disiplinleri içinden gelen çalışmalarla açıklamaya çalışan "Çok Partili Hayatın Erken Döneminde Türkiye’de Siyasal Hayat (1946-1960)" isimli bu kitap, bahsi geçen dönemin çeşitli iç ve dış siyaset ile ilgili gelişmelerini çok boyutlu ortaya koymaya çalışmıştır. Çok partili hayatın erken dönemini siyasal hayat açısından kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutan bu kitabın, siyasal hayatın en dikkat çeken dönemini aydınlatmada okurlara keyifli bir okuma imkânı sunacağını düşünmekteyiz.
Ahmet Yazar, Atıl Cem Çiçek, Bengi Demirci, Burak Gökalp, Duygu Bibar, Esin Kıvrak, Fadime Emiş, Ferihan Polat, Haydar Efe, Hüsniye Akıllı, Özlem Özdeşim Subay, Rana İçmen, Selin Zengin Taşdemir, Turan Şener, Yavuz Selim Alkan Bu kitapta, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı 1923-1950 yılları arası, Erken Cumhuriyet Dönemine odaklanılmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin atıldığı; toplumsal, kurumsal, yasal, yönetsel, ideolojik, kentsel-mekânsal ve iktisadi alan başta olmak üzere her alanda köklü reformların ve yapısal dönüşümlerin gerçekleştirildiği bu dönemi anlayabilmek, analiz edebilmek için bütüncül, çok boyutlu ve disiplinler arası bir bakışa ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla, 1923-1950 arası dönemde Türkiye'nin özellikle siyaset, ekonomi ve yönetim anlayışı üzerinde etkili olan faktörlerin neler olduğuna ve bu dönemin hangi dinamikler üzerine inşa edildiğine yönelik akademik çalışmalara katkı sağlamak arzusuyla; siyaset, tarih, sosyoloji, kentleşme, iktisat gibi farklı disiplinlerden akademisyenlerin yazıları bu çalışmada bir araya getirilmiştir.
Zeynel Levent İlk örnekleri ilkel insan topluluklarına kadar götürülebilecek olan gayrinizami harp, geçmişte yalnızca zayıfın güçlüye karşı başvurduğu bir yöntem iken bugün güçlünün güçlüye hatta güçlünün zayıfa karşı uyguladığı bir harp türüne evrilmiştir. Bir başka ifadeyle, tarihî süreçte gayrinizami harp sürekli olarak form değiştirmiş, ivme kazanmış ve uygulama alanı yıllara sâri olarak genişlemiştir.
Bu harp türünün Türk tarihindeki ilk somut örnekleri Avrupa ve Amerika'daki uygulamalara nazaran oldukça erken bir tarih olarak kabul edilebilecek olan M.Ö. VI. yüzyılda görülmüştür. Osmanlı Devleti döneminde ise gayrinizami harbin en bilindik temsilcileri hafif süvari kuvveti hüviyetindeki “Akıncılar” ile istihbarat teşkilatı ve özel kuvvetleri aynı çatı altında toplayan kompakt bir yapı ve erken dönem bir gayrinizami harp örgütü olarak tanımlanabilecek olan “Teşkilât-ı Mahsusa”dır. Millî Mücadele döneminde ise “Kuva-yı Milliye”, İtilaf Devletleri konvansiyonel birliklerine karşı gerilla harbi, yıkıcı faaliyetlerde bulunan azınlıklar ile ayrılıkçı gruplara karşı kontrgerilla harbi vermiş ve gerek gerilla gerek kontrgerilla harbi hükûmet çapında yürütülen psikolojik harp faaliyetleriyle desteklenmiştir.
Kadim Türk tarihi gayrinizami harp açısından bu derece zengin bir altyapıya sahip olmasına rağmen Türk gayrinizami harp geleneğinin tüm boyutlarıyla günyüzüne çıkarılamadığı, yüzlerce yıllık tecrübenin doktrinize edilemediği ve bu alanda yeterince akademik çalışma yapılmadığı, yorumdan öte tespittir. Literatürdeki bu büyük boşluğun, gayrinizami harbe duyulan ilginin arttığı bir dönemde birbiri ardınca yayımlanan ve gerçekte var olan ile var olması istenilenin birbirine karıştırıldığı tevatür cinsinden, tekdüze eserlerle doldurulması mümkün değildir.
Çıkış noktası bu paradoks olan kitap; Geç Osmanlı ve Millî Mücadele dönemlerine ait Türk ve İngiliz arşiv belgelerinin incelenmesi, gayrinizami harbin sahadaki uygulayıcıları ve bu alanda akademik anlamda çalışan kişilerle yapılan mülakatlar, ulusal/uluslararası arenada modern gayrinizami harp teorisinin oluşumuna katkıda bulunmuş kişilerin öğretileri ve İngiliz-Amerikan ordu talimnamelerinin bir arada değerlendirilip yorumlanmasıyla oluşturulan ve “Türkiye'de gayrinizami harp alanında hazırlanan ilk doktora tezi” olma özelliği taşıyan akademik bir çalışmanın gözden geçirilmiş hâlidir.
Hakan Yıldız Göynüklü Ahmed Efendi, yüz yılı aşkın ömründe Osmanlı maliyesinin ikinci yöneticiliğine (şıkk-ı sani defterdarı) kadar yükselmiş çok tecrübeli bir Osmanlı bürokratıdır. Bir asra yakın memuriyet hayatı boyunca bizzat katıldığı Rus (Prut), Venedik (Mora), Avusturya, İran seferlerinde gördüklerini ve duyduklarını günü gününe kaydetmek suretiyle yazdığı Tarih resmî belgelerde bahsi geçmeyen ya da ayrıntısı bulunmayan 18. yüzyılın çeşitli olaylarına dair ilk ağızdan bilgiler veren önemli bir kaynak eserdir. Bu kitap, Göynüklü Ahmed Tarihi'nin bilinen iki nüshasının 1711-1714 yıllarındaki Rus seferi ve sefer teşebbüslerine ait kayıtlarının tenkitli metin çalışması ve değerlendirmesinden oluşmaktadır. En önemli özelliği ise 1711 Rus Seferi'nde Prut kıyısında yaşananlar ve günümüzde hâlâ tartışılan rüşvet konusu ile ilgili başka hiçbir kaynakta olmayan delil sayılabilecek bilgiler ve ayrıntılar içermesidir.
Ahmet Tetik, Yusuf Dinçel Devlet, içinde barındırdığı çok sayıda hükmi şahsiyetlerin üzerinde, bir hükmî şahsiyettir. Varlığını devam ettirmek yükümlülüğünün şuuruyla aktarılagelen özgün değerleri, zamanın değişken şartlarında korumanın yanı sıra, sürekli diri tutmakla da mükelleftir.
1918 yılına gelindiğinde, topyekûn harbin çehresi, yıkılan Çarlık Rusyasının değiştirdiği dünya düzeniyle, belirsizliğe bürünmüştür. Osmanlı Devleti'nin idarî kademelerindeki sivil ve asker devlet memurları, bu puslu havada, en güvenli çıkış yollarını, stratejik istihbarat öngörüleriyle ararlar.
Harekât alanı, cepheler ve cephe gerisidir. Stratejik istihbaratta, harekât alanından toplanan bilgilerin ışığında belirlenen hedeflerin elde edilmesi veya üzerinde etkinlik sağlanmasına yönelik faaliyet planlarının hazırlanmasındaki yeterlik, başarının temelidir. Açık istihbarat kaynağı da basındır. Hâriciye Nezâreti Matbûât-ı Umûmiye Müdîriyeti ve Başkumandanlık Vekâleti İkinci Şube Müdîriyeti memurları, iç ve dış basında, devletin uluslararası ilişkilerindeki siyasetine rehberlik edecek verileri toplarlar.
Öncelikle İngiltere, Fransa, İsviçre, Almanya, Bulgaristan ve diğer ülkelerin basınında takip edilen gazetelerde, haber ajanslarında Devlet-i Aliyye'nin lehinde ve aleyhinde çıkan haberler, makaleler ve yorumlar, önyargıdan uzak ve bütüncül bir bakış açısıyla tercüme edilerek; Hâriciye Nezâretince “İstihbârât-ı Siyâsiye-i Umûmiye Mecmûası”, Başkumandanlık Vekâleti İkinci Şubesi tarafından da “İstihbârât-ı Siyâsiye Ceridesi” başlıkları altında, “gayet mahrem” gizlilik derecesiyle, ilgili birimlerin dikkatlerine sunulur. Karar vermeye yetkili makamlar, böylece günlük siyasetin dışında, dost ve düşman devletlerin basınlarına yansıyan iç ve dış siyasetlerine dair anlayışlarından haberdar olurken, takip edilecek yolu da tespit imkânı elde ederler.
“Hâriciye Nezareti ve Başkumandanlık Vekâleti Siyasî İstihbârât Raporları” devlet idaresinin sayfalarından bir kesit…
Kubilay Çelik Tarihe 93 Harbi olarak geçen Osmanlı-Rus Savaşı'nda, Osmanlı ordusu yenilince tam kırk yıl (1877-1917), Rusların işgalinde kalan Kars, Gazi Mustafa Kemal'in merakına mazhar olmuştu. 29 Ekim 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin daha bir yılı dolmadan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sonbahar Gezileri kapsamında, 6 Ekim 1924 tarihinde, merak ettiği Kars'a, eşi Latife Hanım ve maiyetiyle birlikte geldi.
Gazi'nin Kars'a gelişi, âdeta bir bayramdı ve öyle de kutlanmalıydı. Ancak tüm Türkiye gibi Kars halkı da yoksuldu. “Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya armağan olsun.” diye Hoş Gelişler Ola, Mustafa Kemal Paşa folklorik türküsünü bestelediler. Kars'a, tren istasyonuna indiğinde, çalınıp hep bir ağızdan söylenen ve oynanan bu türkü, Gazi Paşa'yı oldukça memnun etmişti. Kars'ta beş gün kalmayı planlayan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Başvekil İsmet İnönü'den gelen “Paşam, Musul elden gidiyor.” telgrafıyla bu gezisini sekiz buçuk saatte keserek Ankara'ya dönmek zorunda kalmıştır. Ancak Kars'ta kaldığı süre içinde, bu türküyü, üç-dört kez istemişti. Oldukça memnun kalan Gazi, türkünün söz yazarı ve bestecisini, kendi kişisel çekiyle 500'er lirayla ödüllendirdi (Bu türkünün bestecisinin hazin ölümü sonucu, evinde yapılan aramada, Mustafa Kemal'in kendisine verdiği çek bulundu. Sanatçı, Gazi Paşa'nın bu çekini bozdurmamıştı).
Bu arada Kars Türk Ocakları, Latife Hanım'dan, 1925 yılında Ankara'da düzenlenecek olan konferansta kendilerini temsil etme ricasında bulundu. Gazi Paşa'nın da “Olur”uyla Latife Hanım, Ankara'da Kars delegesi oldu. Dönüşte Sarıkamış'a uğrayan Gazi Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım arasında başlayan şiddetli tartışma sonucu, Gazi Paşa, Başvekil İsmet İnönü'ye bir telgraf çektirerek boşanma işleminin başlatılmasını istedi. Eğer Latife Hanım, Gazi Mustafa Kemal'den boşanmasaydı ilk seçimde Kars Milletvekili olacaktı.
Cengiz Dönmez, Kubilay Yazıcı

Ülkemizde T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük konuları, İlköğretimden – Yükseköğretime kadar bütün eğitim kurumlarında öğretilmektedir. Ancak bu ders ve konuların öğretimi geçekleştirilirken, dünyadaki benzer nitelikli ders ve konuların öğretimi sırasında benimsenmiş, çağdaş yöntemi teknik ve stratejilerin kullanılmadığı görülmektedir. Özellikle Atatürkçülük konularında, programlarda değer boyutunun dikkate alınmamış olması sebebiyle, istenilen sonuçların tam olarak alınması mümkün olamamaktadır. Bu durumu ortadan kaldırmaya yönelik, bazı teşebbüslerde bulunulmuş olsa da, şimdiye kadar, çözüm önerilerini de içeren, ciddî bilimsel ve akademik çalışmalar yapılmamıştır.İşte bu kitap, T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük konularının eğitim-öğretiminde mevcut sorunların ortadan kaldırılarak, daha olumlu sonuçların alınmasına yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır. Başta öğretmen adayları, öğretmenler ve akademisyenler olmak üzere, ilgili tüm kesimlere sorunlarla birlikte çözüm önerileri de sunan bu kitap, alanındaki ilk çalışma niteliğindedir.T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük konularının öğretiminde; kavramla birlikte konuların değer ve beceri boyutunun da göz önünde bulundurularak, uygun yöntem, teknik ve stratejilerle, uygun araç-gereçlerin nasıl kullanılması gerektiğine dair geniş bilgilerin yer aldığı kitap, bu konuların öğretiminde istenilen hedeflere ulaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır.



Yüksel Yıldırım Bu kitapta, gazeteciler arasında yaşanan polemikte Velid Ebüzziya'nın başmakaleleri ve karikatürleri ele alınmıştır. Böylece yazıları bir bütünlük içinde incelenmiş ve onun günümüze kadar muhalif bir gazeteci olduğu algısına sebep olan polemiğin bütün ayrıntıları bulunmaktadır.
Bu bağlamda okuyucu kitapta, Mart 1923 tarihinde başlayıp Aralık 1923 tarihine kadar devam eden polemikte esas mevzunun Cumhuriyet’in ötesinde olduğunu göreceği gibi İstiklal Mahkemesine taşınan polemiğin sonunda Velid Ebüzziya'nın İstiklal Madalyası ile taltif edildiğini bulacaktır.
Komisyon KPSS Lisans / Genel Yetenek - Genel Kültür 8 Deneme

Göknur Akçadağ “Malatya Tarihinden Kesitler” kitabı, Malatya tarihinin farklı dönemlerini ve konularını ele alan beş ayrı bölümden oluşmaktadır. Prof. Dr. Göknur Akçadağ'ın şehir ve bölge tarihi çalışmaları çerçevesinde basılmış doktora tezi olan “XVI. Yüzyılda Malatya Kazası” başta olmak üzere Malatya bölgesine dair yazdığı diğer makaleler ve gerçekleştirdiği projelerin bir devamı mahiyetinde olan bu çalışmada, Antik Çağ'dan Cumhuriyet Dönemi başlarına kadar Malatya tarihinin farklı kesitlerinde Malatya ve yakın çevresi tarihinin çeşitli konuları ele alınmaktadır.
“Malatya Bölgesinde Tarihî Yer Adları ve Yerleşim”, “Malatya'da İlhanlılar Döneminde Fırat Nehri'nden Açılan Kanallar ve Kurulan Köyler”, “Sınır Şehri Malatya'nın İki Kez Osmanlı Hâkimiyetine Geçişi”, “Osmanlı Hâkimiyetine Geçtiği Dönemde Malatya Yöresinde Aşiretler”, “1926 Tarihli Malatya Meclis İdaresi Zabıt Defterine Göre Mahalli Konular” başlıklı bölümler; tarihsel süreç içinde Malatya şehrinin ve bölgesinin tarihî coğrafyasına, yerleşim tarihi ve siyasi tarihinin farklı dönemlerine ve konularına ışık tutmaktadır.
Osman Yıldırım, Meliha Köse Bu çalışmada nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik Millî Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının/Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 1926-1982 yılları arasında almış olduğu kararlar derlenmiştir. Öğretmen eğitimi konusunda alınan kararların orijinalliği, tarih ve sayı sıralaması (I. Cilt, 1926 - 1944; II. Cilt, 1945 - 1956; III. Cilt, 1957 - 1963; IV. Cilt, 1964 - 1982) göz önünde bulundurularak dört cilt şeklinde tasnif edilmiştir. Kitap, özellikle öğretmen eğitimini çok boyutlu olarak ele almak, ülkemizdeki öğretmen yetiştirme uygulamalarını incelemek, bu alandaki yayın eksikliğini gidermek ve araştırmacıların bilgisine kazandırmak için hazırlanmıştır. Türk eğitim sisteminin geçmişten günümüze gelişiminden eğitim ve toplum ilişkisine, öğretmen yetiştirme deneyimlerimizden öğretmen niteliklerine ve eğitim uygulamalarına kadar oldukça geniş bir alanda oluşturulan Başkanlık kararlarının araştırmacılara kazandırılması ile geçmiş tecrübe ve birikimin bugüne aktarılması sağlanmış olmaktadır.
Osman Yıldırım, Meliha Köse Bu çalışmada nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik Millî Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının/Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 1926-1982 yılları arasında almış olduğu kararlar derlenmiştir. Öğretmen eğitimi konusunda alınan kararların orijinalliği, tarih ve sayı sıralaması (I. Cilt, 1926 - 1944; II. Cilt, 1945 - 1956; III. Cilt, 1957 - 1963; IV. Cilt, 1964 - 1982) göz önünde bulundurularak dört cilt şeklinde tasnif edilmiştir. Kitap, özellikle öğretmen eğitimini çok boyutlu olarak ele almak, ülkemizdeki öğretmen yetiştirme uygulamalarını incelemek, bu alandaki yayın eksikliğini gidermek ve araştırmacıların bilgisine kazandırmak için hazırlanmıştır. Türk eğitim sisteminin geçmişten günümüze gelişiminden eğitim ve toplum ilişkisine, öğretmen yetiştirme deneyimlerimizden öğretmen niteliklerine ve eğitim uygulamalarına kadar oldukça geniş bir alanda oluşturulan Başkanlık kararlarının araştırmacılara kazandırılması ile geçmiş tecrübe ve birikimin bugüne aktarılması sağlanmış olmaktadır.
Osman Yıldırım, Meliha Köse Bu çalışmada nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik Millî Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının/Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 1926-1982 yılları arasında almış olduğu kararlar derlenmiştir. Öğretmen eğitimi konusunda alınan kararların orijinalliği, tarih ve sayı sıralaması (I. Cilt, 1926 - 1944; II. Cilt, 1945 - 1956; III. Cilt, 1957 - 1963; IV. Cilt, 1964 - 1982) göz önünde bulundurularak dört cilt şeklinde tasnif edilmiştir. Kitap, özellikle öğretmen eğitimini çok boyutlu olarak ele almak, ülkemizdeki öğretmen yetiştirme uygulamalarını incelemek, bu alandaki yayın eksikliğini gidermek ve araştırmacıların bilgisine kazandırmak için hazırlanmıştır. Türk eğitim sisteminin geçmişten günümüze gelişiminden eğitim ve toplum ilişkisine, öğretmen yetiştirme deneyimlerimizden öğretmen niteliklerine ve eğitim uygulamalarına kadar oldukça geniş bir alanda oluşturulan Başkanlık kararlarının araştırmacılara kazandırılması ile geçmiş tecrübe ve birikimin bugüne aktarılması sağlanmış olmaktadır.
Osman Yıldırım, Meliha Köse Bu çalışmada nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik Millî Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının/Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 1926-1982 yılları arasında almış olduğu kararlar derlenmiştir. Öğretmen eğitimi konusunda alınan kararların orijinalliği, tarih ve sayı sıralaması (I. Cilt, 1926-1944; II. Cilt, 1945-1956; III. Cilt, 1957 -1963; IV. Cilt, 1964 -1982) göz önünde bulundurularak dört cilt şeklinde tasnif edilmiştir. Kitap, özellikle öğretmen eğitimini çok boyutlu olarak ele almak, ülkemizdeki öğretmen yetiştirme uygulamalarını incelemek, bu alandaki yayın eksikliğini gidermek ve araştırmacıların bilgisine kazandırmak için hazırlanmıştır. Türk eğitim sisteminin geçmişten günümüze gelişiminden eğitim ve toplum ilişkisine, öğretmen yetiştirme deneyimlerimizden öğretmen niteliklerine ve eğitim uygulamalarına kadar oldukça geniş bir alanda oluşturulan Başkanlık kararlarının araştırmacılara kazandırılması ile geçmiş tecrübe ve birikimin bugüne aktarılması sağlanmış olmaktadır.
Gülhan Seyhun Çok uzun zamandır içeriğini bu kadar güzel sunan bir kitap adı görmemiştim. Bu çarpıcı başlangıçla satırlara daldığımda Atatürk’ü, Millî Mücadele’yi, Türk Devrimlerini ve Cumhuriyeti anlamış, özümsemiş, akıcı bir dille ve arı bir Türkçeyle ifade etmekte olan bir Cumhuriyet Kadını gördüm.
“Cumhuriyet Kadını” vurgusunu özellikle yaptım, çünkü Millî Mücadele gibi Türk’ün küllerinden yeniden doğduğu kutsal bir kavgadan sonra Cumhuriyet gibi bir Türk rönesansı en çok da onun uğrunda en büyük cefayı çeken Türk Kadınına yakışmıştı. Cumhuriyetin özgürleştiren, Türk’ü özüne döndüren rüzgârı en çok Türk Kadınına yeniden hayat vermişti. Bu nedenle yaşananları, nedenlerini ve bu yeniden doğuşun mimarını bu kadar güzel anlatanın bir Cumhuriyet Kadını olması, hem de “sahib-i seyf-ü kalem” bir Türk Subayı olması okurken bana gurur verdi.
Ellerinize, yüreğinize sağlık Miralayım. Asker, sağlıkçı, tarihçi ve akademisyen; tam anlamıyla Atatürk’ün hayalini kurduğu aydınlanmış Türk Kadının örneği değerli Gülhan Seyhun’un kaleminden yaşananlar, yaşamayı hayal ettiklerimiz ve yaşamak zorunda kaldıklarımız…
Ama en önemlisi, “yaşatmaya yemin ettiğimiz”!
Satırların ritmine bırakın kendinizi. Siz de dans eder gibi okuyacaksınız.
Selim Erdoğan
İbrahim Ethem Atnur Bu çalışma, Resi-i Cumhur Gazi Mustfa Kemal Paşa’nın Erzurum ve Kars’taki incelemelerini ve tabii olarak 1924 Erzurum depreminin ortaya çıkardığı büyük sorunların onun önderliğinde çözülmesini el almaktadır. Gazi’nin önderlik yeteneği ve çelik disiplini ile bir buçuk ayı dahi doldurmayan bir sürede inşaatlar bitirilerek felaketzedeler evlerine yerleştirilmiş, kışın kapıda olduğu bir dönemde halk büyük bir tehlikeden kurtarılmıştır. Dönemin kayıtlarına yansıyan bilgiler ışığında, Gazi’nin müthiş bir özveriyle çalıştığı ve yaptıkları ile Türk Milletine nasıl “Ata” olduğu çok net bir şekilde gözükmektedir.
Hakan AKPINAR Son Vapur, tarihimizde modern ordunun ilk darbesini anlatıyor.
Bu roman, 1876 yılında Sultan Abdülaziz'e karşı yapılan askerî darbeyi ve sonrasındaki siyasi gelişmeleri sürükleyici bir üslûpla ele alıyor. Dolmabahçe Sarayı'nda sabaha karşı yağmur altında yapılan bu isyan aslında Türk tarihinde modern ordunun ilk darbesidir. Bu darbeyle Osmanlı bir mevsimde üç padişah görüyor. 30 Mayıs 1876 sabahı Sultan Abdülaziz askerî bir darbeyle tahttan indirilirken yerine V. Murat geçer. V. Murat amcası Sultan Abdülaziz'i darbecilerle işbirliği yaparak tahttan indirmenin kefaretini ödercesine bilincini kaybedince 93 gün sonra tahttan indirilir. Yerine Sultan II. Abdülhamit tahta çıkarılır. Yani bir darbe 93 günde iki biata yol açar.
Son Vapur, meşrutiyet mücadelesi veren Yeni Osmanlılar ile taht-ı saltanatını korumaya çalışan Sultan II. Abdülhamit arasındaki siyasi mücadeleyi de anlatıyor. Tanzimat sonrası yüzünü Batı'ya dönen pozitivist Osmanlı aydınları ile gelenekçi aydınlar arasındaki mücadelenin, ilk kıvılcımların parladığı yıllar yine bu romanın satırları arasındaki temel siyasi ve felsefi mesaj olarak göze çarpıyor. Son Vapur, ilk işaretleri Tanzimat'tan başlayıp günümüze kadar süren bir siyasi ve felsefi kavganın da romanıdır.
Son Vapur, günümüzdeki siyasi ve felsefi kavgalar ile geçmişte yaşananların pek de farklı olmadığının çarpıcı bir kanıtı…
Doğan Hayat - Unutulan bir şey kalmasın.
- Olası mı?
- Hayır.
O güzel yıllar, arkadaşlıklar, anılar ve yaş ilerledikçe sevdaya dönüşen bağlılık yitip gitmesin…
Öğrencisi olmak ayrıcalığını yaşadığım okuluma vefa borcumun ilk taksiti… Büyük bir yapbozun parçalarından oluşan fotoğraflar ve anılarla örülü bir masal… Şanlı Yuva Kuleli...
Bugün öğrencisiz, öğretmensiz, kimsesiz, tek başına bekliyor eski, güzel günlere döneceği günü…
Kuleli Kışlasının inşa edildiği 1828'den günümüze Kuleli'nin ve Kuleli ailesinin öyküsü.
Kimileri bu kitapta kendinden bir şeyler bulacak, daha şanslılar ise kendini.
Ana kucağından Şanlı Yuva Kuleli'ye, uzun bir öykünün ilk sözcükleri gibi…
Nurgün Koç Erken Cumhuriyet döneminin kırsal kesime yönelik eğitim ve ekonomik kalkınma projesi olan “Köy Enstitüleri”, kuruluşundan günümüze kadar dikkat çeken bir olguya dönüşmüştür. Cumhuriyetin onuncu yılına gelindiğinde başarılmış pek çok reform hareketinin yanında eğitim konusundaki bazı eksiklikler dikkat çekmekteydi. Bu eksikliklerin başında kırsal kesim vatandaşlarının eğitim sorunu gelmekteydi. Köy Enstitüleri ile köylünün eğitim yoluyla kalkındırılması hedeflenmiştir. Bu amaçla başlatılan hazırlıkların ve deneme süreçlerinin ardından Köy Enstitüleri 1940 yılında kurulmuştur. Enstitüler zamanla çeşitli revizyonlara tabi tutulmuşlar, 1954 yılında İlköğretmen Okulu'na dönüştürülmüşlerdir.
Eserde, Köy Enstitüleri tüm yönleriyle; eğitim, sosyo-ckonomik etkileri, Türk kültür tarihi içindeki yeri, siyasal gelişmeler vb. irdelerken, ideoloji bataklığına saplanmaktan kaçınılmıştır. Köy Enstitüleri konusunu bir bütün olarak ortaya koyabilme ve okuyucuya tarafsız bakış açısıyla sunabilme iddiasıyla hazırlanmış olan bu eserin gelinen noktada iddiasını sürdürdüğü görülmektedir.
Ali Çiftçi Kâzım Karabekir hakkında daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada, onun özellikle siyasal hayatı ölümüne kadar bir bütün olarak incelenmiş ve daha gerçekçi bir Karabekir profili verilmeye çalışılmıştır.
Karabekir, Kurtuluş döneminde M. Kemal Paşa'nın en yakınındaki isim olduğu ve M. Kemal Paşa, ordu müfettişliği görevinden alındıktan ve askerlikten istifa ettikten sonra ona bağlılığını bildirerek bir anlamda Atatürk'ü Atatürk yapan isim olduğu hâlde Kuruluş döneminde nasıl olup da dışlanan isimler arasında yer almıştır? İstanbul'un işgaline kadar Millî Mücadele'ye katılmamış olan İsmet ve Fevzi Paşalar hangi özelliklerinden dolayı kuruluş döneminde Atatürk'ün en güvendiği kişiler olmuşlar, buna karşılık Karabekir ve diğer Millî Mücadele komutanları hangi özelliklerinden dolayı İstiklâl Mahkemesinde yargılanmışlardır?
Bu çalışma, Karabekir'in Cumhuriyet yönetimi konusunda baştaki kararsız ve belirsiz tutumunu, Cumhuriyet'in ilanından habersiz oluşu ve sonradan öğrenişi ile birlikte ele almaktadır. Karabekir'in Cumhuriyet'ten sonra ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının başına geçişini, menkubiyet yıllarında Atatürk'e ve onun yönetim anlayışına getirdiği sert eleştirilerini ve muhalefetini, hürriyet kavramına yaklaşımları bakımından 2. Abdülhamit, Enver Paşa ve Atatürk hakkındaki benzetmelerini kendi eserlerine dayanarak bu kitaptan izlemek mümkündür.
Kitapta, Karabekir'in değişmeyen Sultan Abdülhamit düşmanlığının sebepleri, Millî Mücadele fikrini ilk ortaya atanın kendisi olduğu iddiasından dolayı 1930'larda başına gelen olaylar, polis takibi altındayken 1933 yılında kendisine bir suikast tertiplenmek istendiği ve kendisinin “karşı bir suikast” tehdidi iddiası, Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanı olmak istediği iddiaları, yine Atatürk'ün ölümünden sonra CHP'ye dönerek milletvekili olmasının bazı eski TCF'li arkadaşlarınca eleştirilmesi, 1946'da Mareşal Fevzi Çakmak'ın Demokrat Partiyle yakınlaşmasına karşı Karabekir'in de CHP'den TBMM Başkanı yapılması hususları da ele alınmaktadır.
Ömer Lütfi TAŞCIOĞLU Türk-Ermeni ilişkilerinde zorunlu göçe neden olan olayların ve sonuçlarının incelendiği bu kitabın amacı; yaşanan olayların araştırılarak gerçeklerin belgeler ışığında ortaya çıkarılmasıdır. 1. Dünya Harbinin 100. yılında yabancı devletlerin de desteğiyle Ermeni iddialarının Türkiye üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılma gayretleri dikkate alındığında kitabın önemli bir boşluğu dolduracağı ve hem Türk milletine hem de Türkiye Cumhuriyeti yönetim kadrolarına söz konusu baskılara karşı izlenmesi gereken politikalar konusunda yol gösterici olacağı umulmaktadır.
Farklı yaklaşımları ile dikkati çeken ve daha önce ortaya konulmamış bilgi ve belgeleri de içeren kitapta 1. Dünya Harbi öncesinde kendi devletine karşı isyan ederek düşman tarafına geçen ve kurdukları silahlı çetelerle sivil halkı katletmeye başlayan Ermenilerin tabi tutulduğu zorunlu göç uygulamaları ve göç ettirilen Ermenilerin akıbetleri detaylı olarak ortaya konulmuştur.
Kitapta daha önce yeterince ortaya konulmamış olan, Rus işgali ve Ermeni katliamları nedeniyle topraklarını terk ederek göç etmek zorunda bırakılan Anadolu'daki ve Kafkasya'daki Müslüman halkın durumu ile Rus ve Ermeniler tarafından katledilen Müslümanların durumları detaylı olarak incelenmiştir. Bu kapsamda özellikle yabancı kaynaklara dayanılarak iki tarafın kayıpları karşılaştırılmıştır.
Umuyoruz ki bu çalışma sömürgeci Batının ve onların uzantılarının sözde soykırımın 100. yılında Türkiye'ye soykırımı kabul ettirmek üzere yürüttükleri çalışmaların arka planının aydınlatılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesinin yanı sıra, Ermenistan'ın ve Diaspora Ermenilerinin yalanlarıyla kandırılmış olan Ermeni vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi yoluyla toplumsal barışa da katkı sağlayacaktır.
Nâfi Atuf Kansu Nafi Atuf Kansu'nun Türkiye Maarif Tarihi adlı eseri, genç Cumhuriyet kadrolarının en çok önemsediği, ülkenin maarif meselesiyle ilgilidir. Eser, günümüzde de yaşanan birçok eğitimsel sorununun tarihsel kökenlerini göz önüne sermiş ve devralınan bakiyenin aslında çok da yeterli ol(a)madığı gerçeğini de bizlere göstermiştir.
Unutulmamalı ki tarih ders alanlar için asla tekerrür etmez. Eğitim tarihi de alınacak dersler ile doludur.
Mustafa Salep Türkiye'de çok partili siyasal hayata geçilmesi ve serbest seçimlerle iktidarın değiştirilebilmesi, Türk demokrasi tarihi açısından bir kazanım olmuştur. Demokrat Parti, 1950 yılında yapılan serbest seçimle iktidara gelmiş, 1954 ve 1957 seçimlerinde de başarı elde ederek on yıl iktidarda kalmıştır. 27 Mayıs 1960 tarihli askerî darbe ile Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış, Türk demokrasisi de inkıtaya uğramıştır. Bu kitapta, Türkiye'nin 1960-1971 yılları arasındaki siyasi serüveni incelenmiştir. Demokrasinin karşılaştığı sorunlar, yeniden normalleşme çabaları, mevcut ve yeni kurulan siyasi partilerin faaliyetleri, yeni anayasal ve siyasal ortamın devlete ve topluma yansımaları, 1961 seçim sonuçlarının zorunlu kıldığı koalisyon hükümetlerinin siyasi politikaları, 1965 ve 1969 seçim sonuçları ile 12 Mart 1971 tarihine kadar tek başına iktidarda kalan Adalet Partisi döneminde yaşanan öğrenci olayları, işçi eylemleri, gösteriler, mitingler, yürüyüşler, boykotlar, işgaller sonucu ve ideolojik nedenlerle ortaya çıkan siyasal ve toplumsal çatışmalara karşı çözüm arayışları ve nihayet Türkiye'nin yeni bir askerî müdahale ile karşı karşıya kalmasına dair konular kitabın içerisinde detaylandırılmıştır.
Abdulvahhap Akıncı, Ali Gençoğlu, Bahadır Elal, Başak Akar, Başak Gorgoretti, Betül Tansel, Cansu Yetimoğlu, Ebru Eren, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Talha Paşaoğlu, Miraçhan Yılmaz, Oğuz Yavuzyılmaz, Selda Tunç Subaşı, Selin Karaibrahimoğlu, Serap Yavuz, Tuğrul Korkmaz, Ünsal Yavuz, Zafer Durdu Ulus devlet; sosyal, siyasal, demografik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin sonucu ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Benzer bir şekilde ulus inşası da bu zorunluluğun ürettiği başka bir zorunlu durumdur. Her süreç ve olgunun olumlu ve olumsuz yönleri ve örnekleri mevcuttur. Bununla birlikte bu çalışmada ulus inşası olumlu veya olumsuz olarak değil daha çok harici şartların ürettiği bir gereklilik olarak bütün yönleriyle ele alınmıştır. Ulus inşası, günümüz ulus devletlerinde yaşayan ve vatandaşlık bağıyla bu devletlere bağlı bulunan toplumların ayrı alt kültür ve mikro milliyet durumlarına bakılmaksızın ve yereldeki bu farklılıkları mahsurlu görülmeksizin bütün bu yerel ve sınıfsal farkların üzerinde oluşturulmaya çalışılan sosyopolitik bir üst kimlik, ulus devletin sınırlarıyla örtüşen geniş kapsamlı bir grup aidiyeti ve yüksek kültürdür. Çalışmadaki on yedi bölümün başlıklarına bakıldığında kitabın ana teması ve geniş kapsamı daha iyi anlaşılabilecektir:
• Teoride ve Pratikte Ulusçuluk ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Millî Tarih Yazımı ve Ulus İnşası
• Türk Halkının Kolektif Belleğinde Çanakkale Savaşı ve Ulus İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Halkevleri ve Ulus İnşası
• Yöntemlerin Yerinde(n)liği ile İlmin Evrenselliğini Buluşturmak:
• Türkiye'nin Köy Enstitüleri
• Türk Ocakları ve Ulus İnşası
• Cumhuriyet'in Vatanseverlik Merkezli Din Anlayışı ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Ulus İnşasında Eğitim Politikalarına Örnek Olarak Köy Enstitüleri
• Türkiye'de Siyasal Kültür, Kimlik ve Ulus-İnşası
• Tanıtım Filmlerinde ve Kamu Spotlarında Ulus-İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Yaratımı ve Beyaz Perde Üzerindeki Refleksler (1919-1938)
• Türk Ulus-İnşasında Batılılaşma Üzerine Çelişkili Düşünceler:
• Devlet Tiyatrosu Repertuvarı Üzerinden Bir Değerlendirme
• Türk Romanında Ulus İnşası ve Kadın İmgesi
• Osmanlı'dan Cumhuriyete Türk Müzik Kültürü ve Türkiye'de Ulus İnşasına Katkıları
• Türkiye'de Modern Mimarinin İdeolojik İşlevleri ve Ulus İnşası (1923-1950)
• Ulus İnşasının Posta Pullarına Yansıması Ulusal Bayram Örnekleri
• Türkiye'de Millî Folklor Çalışmaları ve Ulus İnşası
Mustafa Çufalı Türkiye’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili hayata geçiş süreci üzerine değişik çalışmalar yapılmasına rağmen yine de yeterli değildir. Bu kitap arşiv kaynaklarına, gazetelere ve anı kitaplarına dayanarak bu süreci yeniden değerlendiriyor. Özellikle DP’nin kuruluşunda yer alanlar, insan hakları alanındaki sivil toplum kuruluşlarının kuruluş aşamaları ve karşılaştığı zorluklar, radikal sola karşı hükümetin politikası, İnönü ve Bayar’a suikast girişimi ihbarı, Ermeni sorunu gibi konular birincil kaynaklardan belki de ilk kez inceleniyor. Böylece 1945-1950 dönemi Türk siyasal hayatı ve dış politikası üzerine yeni bir bakış açısı sunuyor.
Yüksel Yıldırım Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli kültürel atılımlarından biri olan Halkevleri, Atatürk tarafından 19 Şubat 1932'de kurulmuştur. Halkevlerinin amacı, Atatürk ilke ve inkılâplarını halka tanıtmak, benimsetmek ve geliştirmek olmuştur. Böylece devlet ile halk arasındaki bütünleşme sağlanırken, inkılâpların toplum tabanına yayılması amaçlanmıştır.
23 Şubat 1934'te açılan Halkevlerinden biri de Urfa Halkevidir. Bu kitabın kapsamını Urfa Halkevi ve faaliyetleri oluşturmaktadır. Bu durum, Urfa'nın 1934–1951 yılları arasındaki döneminin aydınlatılmasında önemli rol oynaması düşünülmektedir. Urfa Halkevi, Cumhuriyet ideolojisini benimsemiş ve kültürel kalkınma yolunda önemli adımlar atmıştır. Güzel sanat çalışmalarında millî kültür, çağdaş bir şekilde derlenip yansıtılmıştır. Gerçekleştirilen temsil (tiyatro) ve konferanslar ile millî ve çağdaş bilinç oluşturulurken, sosyal alanda da önemli bir canlanmanın yaşanmasını sağlamıştır. Yine spor faaliyetleri ile gençliğin beden terbiyesi sağlanırken, ulusal bayramlar ile millî tarih bilinci oluşturulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Türkçe okuma yazma kursları ile eğitim seviyesi yükseltilmeye çalışılmış, özellikle kadınların sosyal hayata katılmasında büyük çaba gösterilmiştir. Böylece Halkevlerinin hedeflediği gaye, Urfa'da kendini büyük ölçüde hissettirmiş ve kültürel kalkınma politikasına önemli katkılar sağlamıştır.
İsmail Şahin Hristiyan Avrupa, müslüman Türklerle karşılaştığı günden itibaren bir savaş ve mücadele içinde olmuştur. Bu mücadele, zamanla
Türklerin Avrupa'dan hatta Anadolu'dan atılmaları gerektiği anlayışına dönüşmüştür. Nihayet. Birinci Dünya Savaşı ile yenilen
Osmanlı Devleti'ni parçalama ve paylaşmaya başlayan İtilaf devletleri. Barış Konferanslarında Osmanlı ülkesinden alınacak
topraklar konusunda anlaşarak Türklerden İstanbul'un alınması ve Ege bölgesi. Ermenistan. Suriye, Mezopotamya, Kürdistan,
Filistin ve Arabistan'ın tamamen ayrılması görüşünde birleşmişlerdir. Dört bir taraftan kuşatılan ve kendisine hayat
hakkı tanınmayan Türk milleti, Anadolu'nun ortasında bir bölgede yok olmaya mahkûm edilmek istenmiştir. Türk milleti. Sevr ile kendisini yok etmek için uygulanan projeyi asla kabul etmemiş ve Mustafa Kemal Paşa ile başlattığı Millî Mücadeleyi zaferle taçlandırarak millî istiklâlini kazanmayı başarmıştır. Ancak aradan bir asır geçmesine rağmen Hristiyan dünya tarafından bu süre içinde gerek ülkemiz ve gerekse Orta
Doğu ve diğer İslâm coğrafyasına yönelik uygulanan ekonomik, askerî ve siyasi politikalar analiz edildiğinde Sevr projesinin her
zaman canlı tutulma istek ve gayreti açık bir şekilde görülebilmektedir. Bu kapsamda, çalışmamız günümüze ve geleceğe ışık tutması bakımından bir hatırlatma kitabı olarak hazırlanmıştır. Çünkü atalarımızın da dediği gibi: “Su uyur, düşman uyumaz".